Tumgik
#genç osman
aklingolgesi · 1 year
Text
OSMANLININ SAKALSIZ PADİŞAHLARI | MESELE
Tipik bir Osmanlı padişahı imajını bir düşünün. Başında bir sarık, sırtında bir kaftan, heybetli bir bakış… Ve bunlara ek olarak bir de sakal… Osmanlı padişahlarının neredeyse hepsi sakal bırakmıştır. Neredeyse diyoruz çünkü Osmanlı tahtına oturan 36 padişahtan 3 tanesi tahta oturduktan sonra bir hükümranlık göstergesi olmasına rağmen hiç sakal uzatmamıştı. Peki, bunlar hangi padişahlardı ve…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
nevzatboyraz44 · 8 months
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
DARENDE MÜFTÜLÜĞÜNDEN GENÇLERE ARA DÖNEM KAMPI YAPILIYOR
İlçe müftülüğü tarafından orta okul öğrencilerinin tatilinin verimli geçmesi bilgi,ahlak vb yönlerini pekiştirmek için 3 günlük kampın 1. Günü bugün Hacıbekir camisinde yapılan programla tamamlandı.
İlçe Müftümüsü Sinan ŞEN'in açılış konuşmasıyla başlayan kamp Din Görevlileri Kadir ALTUN ve Erkan AYHAN’ın çeşitli etkinlikleri ile devam etti.Emeği geçen başta ilçe müftülüğümüze vatandaşlarımıza ve özellikle ailelerimize teşekkür ediyor genç arakadaşlara başarılarla dolu bir ömür diliyoruz. Erkan Ayhan Darende Müftülüğü #darende #malatya Türkiye Diyanet Vakfı diyanet işleri başkanlığı
Darende, Malatya, Türkiye 🇹🇷
Maşallah Sübhanallah Barekallah ☝️🇹🇷
31 notes · View notes
sertsiken0606 · 3 months
Text
vuslata 3 kala 2
pozisyon değiştirdik Osman yattı yatağa ortaya beni aldılar Osman göt deliğimi oynamaya başladı o sırada Dilaver i gördüm eline şampanya şişesini almış götüne sokmaya çalışıyordu siki kalkıyordu Osman da bak kocan da sikilecek hazırlıyor kendini dedi bende evet size hazırlıyor kendini dedim Osman bırak kendini sikim seni taşır dedi birden sikine kendimi bıraktım götüme girdi Ferit te üzerime çıktı amına soktu iki erkek beni doyuruyordu kızlığımdan akan kanlar kurumuş bacağımı geriyordu o kadar porno izlemiştim bu şekilde ama bu kadar zevkli olacağı aklımın ucundan bile gelmezdi kaç kez orgazm oldum bilmiyorum artık bütün deliklerim açıktı kocamda kimi istersem siktirmeye razıydı Osman ve Ferit yeniden boşaldılar bu sefer Ferit amıma Osman göt deliğime içimden ilk Osman çıktı Ferit te son damla dölünü içime boşalttı o da çıktı içinden Osman Dilaver i domaltmış sikini Dilaver e sokmuştu Ferit de gitti Dilaver in ağzına verdi biraz seyrettim oracıkta uyuya kalmışım uyandığımda Osman da Ferit te gitmişti saat gece 3 45 di Dilaver e baktım koltukları birleştirip uyumuştu yanına gittim sikiyle oynadım emdim ama kalkmadı doymadın mı aşkım dedi uyanmıstı canım çekti dedim dur bekle bakalım dedi bir yerlere mesaj attı cevap gelmedi giyinip gitti sabah ezanları okunurken 50li yaşlarında bir adamla geldi ben çırılçıplaktım adam ufff yavruya bak tap taze fıstık gibi deyip yumuldu memelerime bir taraftan da soyunuyordu adamın soyunması bitince beni yatağa doğru itekledi amımı yalamaya başladı belli ki çok iyi biliyordu suyumun aktığını çok iyi biliyorumdum adam bütün sularımı içti sonra 69 pozisyonuna geçti 18 19 cm uzunluğunda normal bir siki vardı büyük bir iştahla yalayıp yuttu bende onun sikini yaladım kalktı beni yan çevirip amıma soktu hızlı hızlı girip çıkmaya başladı o sırada Dilaver yanıma geldi memelerimi okşamaya başladı demek ki memelerimin okşanması beni orgazma götürüyordu adamla birlikte aynı anda bosaldım resmen zevkten bağırıyordum adam benim içime boşalmıstı içimden çıktı Dilaver in ağzına verdi büyük bir iştahla yalayıp yuttu adamın sikini sonra domaldı adam Dilaver e geçirdi bir süre siktikten sonra adam yeter bu kadar ben gidiyorum dedi giyinip çıktı odadan birlikte uyumuşuz. Tahmini saat 12 gibi uyandım karnım acıkmıstı resepsiyon u arayıp yemek söyledim yıkanıp temizlendikten sonra giyindim Dilaver i uyandırdım oda yıkandı giyindi yemeğimizi yedik. Akşam için plan yapmışlar Osman Ferit ve Dilaver ama dayısı bütün planlarını bozdu 10 gün boyunca dayı yüzünden seks yapmadan geçti şimdi 2 çocuğumuz var biri aynı Osman diğeri de hatırladığım kadarıyla o 50 li yaşlarda dediğim adını dahi bilmediğim adama benziyor. Biz halen birlikteyiz Dilaver kimi istersem bana ayarlıyor yaşlı genç kimi istersem siktiriyor beni
9 notes · View notes
yazan-kalem-siyah06 · 5 months
Text
Tumblr media
KEŞKE
😂😂😂😂😂
Osman bölükbaşı, Belgrad Ormanları’nda yürüyüşe çıkmış...
Namazını kıldığı caminin imamıyla karşılaşmış Orman’ın kuytuluk bir yerinde...
Ancak...
İmamın yanında henüz, elbiselerinin çok az bir kısmını giymiş bir genç kız varmış...
İmam, Bölükbaşı sormadan:
“Yeğenim efendim” demiş...
Bölükbaşı tebessüm etmiş:
“İmam Efendi” demiş, “madem yeğenini sen seçiyordun; hiç olmazsa daha güzel birini seçseydin...”.
10 notes · View notes
alperen1emre · 1 year
Text
Fazlasiyla negatif oldum yeter birazda mizahsal halime dönme vakti geldi 😋😋😋
Hangi genç bu ,genç osman mı ? NABSENSMSSSJS
Tumblr media
27 notes · View notes
dolunay66 · 11 months
Text
"İyi" ve "Kötü" nün Yüzü
Leonardo da Vinci "Son Akşam Yemeği" isimli resmini yapmayı düşündüğünde büyük bir güçlükle karşılaştı... İyi'yi İsa'nın bedeninde, Kötü'yü de İsa'nın arkadaşı olan ve son akşam yemeğinde ona ihanet etmeye karar veren Yahuda'nın bedeninde tasvir etmek zorundaydı.. Resmi yarım bırakarak bu iki kişiye model olarak kullanabileceği birilerini aramaya başladı... Bir gün bir koronun verdiği konser sırasında korodakilerden birinin İsa tasvirine çok uyduğunu fark etti... Onu poz vermesi için atölyesine davet etti, sayısız taslak ve eskiz çizdi…
Aradan üç yıl geçti. 'Son Akşam Yemeği' neredeyse tamamlanmıştı, ancak Leonardo da Vinci henüz Yahuda için kullanacağı modeli bulamamıştı... Leonardo'nun çalıştığı kilisenin kardinali, resmi bir an önce bitirmesi için ressamı sıkıştırmaya başladı...
Günlerce aradıktan sonra Leonardo vaktinden önce yaşlanmış genç bir adam buldu… Paçavralar içindeki bu adam sarhoşluktan kendinden geçmiş bir durumda kaldırım kenarına yığılmıştı... Leonardo yardımcılarına adamı güçlükle de olsa kiliseye taşımalarını söyledi çünkü artık taslak çizecek zamanı kalmamıştı...
Kiliseye varınca yardımcılar adamı ayağa diktiler. Zavallı, başına gelenleri anlamamıştı... Leonardo adamın yüzünde görülen inançsızlığı, günahı, bencilliği resme geçiriyordu.. Leonardo işini bitirdiğinde, o zamana kadar sarhoşluğun etkisinden kurtulmuş olan berduş gözlerini açtı ve bu harika duvar resmini gördü. Şaşkınlık ve hüzün dolu bir sesle söyle dedi: 'Ben bu resmi daha önce gördüm'... 'Ne zaman' diye sordu 'Leonardo da Vinci, o da şaşırmıştı. 'Üç yıl önce... Elimde avucumda olanı kaybetmeden önce. O sıralarda bir koroda şarkı söylüyordum, pek çok hayalim vardı, bir ressam beni İsa'nın yüzü için modellik yapmak üzere davet etmişti'..
‘’İyi’’ ve ‘’Kötü'’nün yüzü aynıdır... Her şey insanın yoluna ne zaman çıktıklarına bağlıdır...
(PAULO COELHO, "Şeytan ve Genç Kadın")
(Osman Aydoğan'ın sayfasından)
Tumblr media
42 notes · View notes
selam-yurduna-yolcu · 7 months
Text
Bir kıssa aktarayım köşede dursun
Viyana seferine çıkan
Osmanlı ordusu belgırat yakınlarunda bir su başında mola vermiş
askerler abdest almaya gitmişler
Uzaktan durumu gözleyen bir papaz
kilisede genç rahibelerin yani kadın ve kızların ellerine
kaplar verip pınara
su almaya göndermiş
kendiside uzaktan takip ediyormuş
kızların su almaya geldiğini gören osmanlı askerleri
derhal pınarı terk ederler
suyun başından uzaklaşırlar
Bu hali gören
papaz ivedi bir şekilde
derhal devlet erkanına gördüklerini anlatır
ve
derki bu ordu yenilmez
boşuna kan dökmeyin
haramdan uzak olan
Allaha yakın olur
Allaha yakın olan
hasmına galip gelir demiş
Devlet erkanını uyarmış
Eğer bir millet
haramı ve helali bilip
Haramı helal saymadıkça
asla mağlup olmaz demiş
osman gazi dedemizde şöyle dermiş haram yiyen askar harp etmez edemez dermiş ve uyarıda bulunurmuş
Haramla yola çıkan
asla helale ulaşamaz
Yani başarya kavuşamaz dermiş
GÜNÜMÜZDE
Bugün ise cihad iddiasında bulunanlar
Faiz yer
vs vs
haramlardan sakınmaz vede
kul hakkına riayet etmez
Helal haram ver allahım senin kulun yer allahım modundalar bunlarmı
zafer kazanacakmış
Güldürmeyin insanı
be hey gafiller
Önce ahlak ve maneviyat
ne demek onu öğrenin
Öğreninki belki
ıslah olurda
kimsenin hakkına girme cesartini kendinize zul sayarsınızda
cesaret bulunmazsınız
Vesselam
19 notes · View notes
zeytinfilizi · 9 days
Text
Abdurrahman bin Hâris rahmetullahi aleyh.
Annesi Fâtıma bint el-Velid bin el-Muğire genç yaşta dul kalmış ve Hz. Ömer (ra)'le evlenmiştir. Abdurrahman bin Hâris Hz. Ömer'in himayesinde yetişmiştir.
Âişe annemiz onun hakkında "Abdurrahman bin Haris gibi on çocuğum olsaydı evimde oturup onları yetiştirmeyi her şeye tercih ederdim." demiştir.
Daha sonra büyüdüğünde Hz. Osman'ın (ra) damadı olma bahtiyarlığına ermiştir. Ve Hz. Osman mushaf nüshalarını çoğaltıp çeşitli bölgelere göndermek üzere Zeyd bin Sabit, Said bin Âs, Abdullah bin Zübeyr ile birlikte damadı Abdurrahman'ı da görevlendirmiştir.
6 notes · View notes
alperanayurduart · 6 months
Text
Tumblr media
Onlar, Osmanlının keskin kılıcı, savaş makineleri olarak adlandırıldılar. Osmanlının yaya yürüyen neferleri, piyade birliklerinin ilk örneğiydiler. Düşmanın üzerine yürüyüşe geçtiklerinde çıkardıkları zelzele yüreklere korku salardı. Belgrad'a, Viyana'ya, Bağdat'a, Tebriz'e, Karabağ'a, Polonya ovalarına, Sina çöllerine, Rusya bozkırlarına, Halep'e, Kahire'ye yürüdüler. Osmanlı ordusunda azınlık olmalarına rağmen devleti büyük zaferlere taşıdılar. Taki ocak disiplini bozulana kadar.
Doğru bir şekilde kontrol edildiklerinde, devletini zaferden zafere götüren, kahraman, yenilmez bir ordu; azdığında ise kendi devletine, milletine, düşmandan bile daha çok zarar verebilen, zalim, hain bir başıbozuk sürüsü haline geldiler. Güçlü, zeki ve baskın olan padişahların elinde çok iyi idare edilirken; istikrarsız, pasif ve başarısız padişahlar geldiğinde devleti yıkıma sürüklemişlerdir.
Ocak, arada isyan edip tekrar kontrol altına alınsa da imparatorluğun ilerleyen dönemlerinde iyice zıvanadan çıkmıştı. Cesur ve kahraman savaşçıların yerini, savaştan kaçan, rüşvetçi, zorba, halkın malına, canına, hatta namusuna bile kast eden çeteler almıştı. Kendileri fayda sağlamak yerine zarar verdikleri gibi, devletin ilerlemesine ve yeni ordu kurmasına da engel olmuşlardır. Hatta daha ileri gidip padişah katletmişlikleri bile vardır. Sultan Genç Osman faciasından sonra yeniçeriler iyice yüz bulmuş, çıkarlarına ters düşen devlet adamlarını ve sultanları yine bertaraf edip katletmişlerdir. Bir çok devlet adamı ve padişah bu ocağı kapatmak istese de başarılı olamamış ve canlarından olmuşlardır. Ta ki Sultan 2.Mahmud'a kadar. Yenilikçi bir padişah olan 2.Mahmudun, devletin diğer askeri birimlerini ve halkı arkasına alıp yürüttüğü bu topyekün kanlı harekatta yeniçeriler, karakollarına kadar sürülmüş, ardından ocağın tüm karakolları topa tutulmuş, içerideki tüm yeniçeriler canlı canlı kızartılmış , kıtır kıtır doğranmıştır. Halk bu zorba paralı askerlerden o kadar bıkmıştı ki bu kanlı vahşet gecesini vaka-i hayriye (hayırlı olay) olarak adlandırmışlardır. .Nihayetinde, Osmanlı İmparatorluğu'nu hem zaferden zafere taşıyan hem de yoldan çıkarak, zirveye taşıdıkları devletlerini çöküşe sürükleyen paralı asker ordusu yeniçeriler tarih oldu.
© Alper Anayurdu
deviantart.com/alperanayurdu
instagram.com/alperanayurdu.art
behance.net/alperanayurdu
artstation.com/alper_anayurdu
3 notes · View notes
menemennpastirma · 5 months
Video
youtube
Yellowossi - Bugün 1 Mayıs!
Sözleri: İşten geldim yorgunum Bir Ankaralıya vurgunum Çıksam gitsem yarime İşsiz kalamam zor durum
Yarim döktü çoktu saçım ama Patron büktü dikti belim ama İşçisin sen işçi kal dediler Oldum kaldım vurdular kafama!
Bayram bugün 1 Mayıs İş var biz başındayız Herkes giydi şortlarını Biz hâlâ tulumlayız!  
Yoldan geldim yorgunum Oy tombulum tombulum Çok yük bindi sırtıma Ondan çıktı kamburum
Öldüm patron insaf et be bana! Doymaz mısın neymiş lan bu para! Biz dara düştük patron genç bi kıza Bize vereceği zamı verdi cilve naza
Bayram bugün 1 Mayıs İş var biz başındayız Herkes giydi şortlarını Biz hâlâ tulumlayız!
Söz-Müzik : Osman Zurnacı
#1Mayıs #müzik #şarkı #rock #türkçerock #Yellowossi #Bugün1Mayıs
Kaynak: https://youtu.be/XcKulhV3QK4
2 notes · View notes
andreytarkosvky · 5 months
Text
2 notes · View notes
nevzatboyraz44 · 1 year
Text
THE YOUNG MUSLIM DID NOT HAVE THE QURAN BURNED!
In the Netherlands, a Muslim young man prevented the attempt of Edwin Wagensveld, the leader of the anti-Islamic organization PEGIDA, to burn the Holy Quran.
Sacrifice your heart, brother!
🇹🇷🤲🇹🇷🤲🇹🇷🤲🇹🇷🤲🇹🇷🤲🇹🇷 #TurkeyCentury 🇹🇷💯 #Turan 🤘 #Red Apple 🍎
22 notes · View notes
aynodndr · 9 months
Text
Tumblr media
#Cennetü_Bakideki_Tek_Osmanlı_Sultanı
Cenazesi Fransa da, Onyıl Morgda Bekleyen Son Osmanlı Halifesi
Bunu Okuduğumda Hep Hüzünlenirim...
🌹 BİR SULTAN 🌹
ABDÜLMECİD EFENDİ
18 Kasım 1922 Yılında halife seçilen Abdülmecid Efendi, Cumhuriyet sonrasi 3 Mart 1924 yılında ani bir kararla, 17 kişilik ailesiyle birlikte sürgüne gönderilmek üzere akşam dolmabahçe sarayına, dönemin İstanbul emniyet müdürü polislerle gelir; Abdulmecid efendi o esnada Kuran'ı Kerim okumaktadır. Müdür ve polisler odaya girer "45 dk zamanınız var! Hazırlanın sürgüne gönderiliyorsunuz" derler. İtiraz etse de, emrin Ankara'dan (A.....k) geldiği anlatılır. Okumakta olduğu Kur'an-ı Kerim'i kapatır, ellerini semaya kaldırarak, "Ey Allah'ım görüyorsun uğruna can ve cananlar verdiğimiz vatanımdan sürgün ediliyorum, gurbet ellerde ölürsem, beni Peygamber Efendime komşu eyle" der ve apar topar ailesiyle birlikte hazırlanırlar, yine apar topar Haydarpaşa Tren garına getirilirler. Önce Belçika ordan da Fransa'ya gönderilir.
Abdulmecid Efendi Fransa'da Müslümanlarla Camilerde buluşur, Müslümanlar üzüntülerini dile getirirler hürmet ve izzette bulunurlar, Çaresizliklerini bildiklerinden yardım etmek isterler ama Abdulmecid efendi asla kabul etmez. Haydarabad Nizamı (Pakistan) Osman Han, Halifemize yardım etmek ister fakat kabul görmeyince, o dönem genç bir kız olan Darüşşevar sultanı büyük oğlu Azam Cah için ister. Buradaki önemli detay şayet dünür olursak yardım edebilirim düşüncesidir. Müslümanların ricası üzerine kızını Haydarabad Prensine verir ve dünür olurlar. Yine yardımları kabul etmez ama. Abdülmecid efendi ve ailesi uzun yıllar Fransa'da yaşar çok yokluklar çekerler, 1944 yılında hastalanır. Hasta yatağında vasiyet eder. Ölünce Vatanına, Türkiye'ye Defnini vasiyet eder, uzun sürmez ve vefat eder.
Kızı Darüşsevar Sultan Haydarabad prensiyle evli olmasından dolayı Pakistan vatandaşıdır ve Türkiye'ye rahat girebilmektedir. Babasının vasiyetini yerine getirebilmek için (Özellikle inönü’ye) defalarca Türkiye'ye gelir ve yetkililere yalvarır. Hatta "Bulgaristan sınırından Türk tarafına girişe defnedelim dönüp gidelim" diye yalvarır. Ama asla izin verilmez.
Bir umut diye tam 10 yıl boyunca yani 1944 ile 1954 yıllarında Türkiye'ye defni için Fransa'da morgda babası Abdülmecit efendiyi bekletmiştir. Fakat Türkiye’ye İsmet İnönü defnedilme vasiyeti kabul edilmez. Daruşsevar Sultan hem umre, hem de babasının 10 yıldır morgda bekleyen cesedinin defni için Suudilerden, Türkiye Hükümetine girişimde bulunup bu konuda yardımcı olmalarını ricaya gider. O dönem Sudiler talebi kabul ederler ve hemen Türk Hükümeti ile irtibata geçip durumu ve talebi iletirler, ama malesef bu talep de kabul görmez. Suudi‘ler de Bu duruma çok üzülür ve bir anlam veremezler. Abdülmecit’in naaşının, Arabistan topraklarına defnedilmesini kabul ederler. Morgdan alınan cesed Arabistana getirilir, o dönemin Suudi yetkilileri Peygamber Efendimizin ailesinin ve sahabelerin Kabristanı olarak bilinen Cennet-ül Baki (Cennet bahcesi) Mezarlığına defnedilmesini isterler ve buraya defin edilir. Böylece son halifenin duası da kabul olur ve Peygamber efendimize komşu olur.
Tam 10 yıl Türkiye’ye defnedilmek icin morgda bekletmek. Evladlar için vefa borcu, hükümet için züldü.
Gelelim Abdülmecid Efendi’nin kızı Darüşşevar Sultan’a. Onda Türkiye'ye dair kalan tek hatıra giderken sarayın bahçesinden oynamak için aldığı bir taş... Bu taşı ölene kadar saklamıştır. Darüşşevar Sultan, aynı zamanda önemli bir ressam olan babası; Halife Abdülmecid Efendi’ye de ilham vermiş ve Halife Abdülmecit efendi, kızının bir kısmı bugün Dolmabahçe Sarayı’nda hala mevcut olan çok sayıda tablosunu yapmıştır. Darüşşevar Sultan 2006 yılında 92 yaşında Londra’da vefat etti. Daha önceden babasına izin vermeyen yetkililere bir nevi küserek "Beni Türkiye’ye defin etmeyin" diye vasiyet ettiğinden dolayı, Brookwook Müslüman Mezarlığı’nda, annesi Mehisti hanımın yanında toprağa verilmiştir... Ruhları Şad, Mekânları Cennet Olsun, Âllah Gani Gani Rahmet Eylesin..🤲
Hoşça Sağlıcakla Kalın Ama En Önemlisi, Tarihine Sahip Çıkan, Tarihini Bilen, Adam Gibi Adam Kalalım Âllah'a Emanet Olun ...
Esat Çoğal
Alıntıdır..
2 notes · View notes
ismailagacami · 1 year
Text
Tumblr media
Sultan Genç Osman Sultan 2. Osman Hân, halk tarafından sevilen bir padişahtı. Bu noktada ahalinin, padişaha karşı baş gösteren ayaklanmayı desteklememiş olması son derece mühimdir. Hatta Sultanın şehid edilmesinin ardından Anadolu’nun muhtelif bölgelerinde Sipahi ve Yeniçeri Ocaklarında vazifeli askerlere karşı münferid bazı taarruzlar söz konusu olmuş, tebaanın ve hakkaniyetli devlet adamlarının ısrarları üzerine, sultanı şehâdete götüren ayaklanmanın müsebbibi olan şahıslar idam edilmiştir.
8 notes · View notes
stnblmavi · 1 year
Text
Bir ufka vardık ki artık
Yalnız değiliz sevgilim.
Gerçi gece uzun,
Gece karanlık
Ama bütün korkulardan uzak.
Bir sevdadır böylesine yaşamak,
Tek başına
Ölüme bir soluk kala,
Tek başına
Zindanda yatarken bile,
Asla yalnız kalmamak.
‘Ahmed Arif’
3 notes · View notes
edebiyat-hayat · 11 months
Text
…SEVGİLİM İHANET…
Kelimelerin hastalıkları varsa eğer,”ihanet” mutlaka cüzzamlı olmakla suçlanmıştır.Oysa, soluğumuz kadar yakındır da biz onu bambaşka yerlerde ve kendimizden çok uzakta bilmeyi yeğleriz.İhanet hayatımızın ta kendisidir,dikkatli bakın, göreceksiniz.
İhanet daima iki uçlu.Gerçekleşmesi için bir muhatap gerekli ve bu yanıyla aşka benziyor.Bu yüzden değil mi ki ihaneti yaşayanlar,büyük aşkları yaşayanlar kadar ünlü ve daima çift isimle anılıyor bu öyküler.Habil ile Kabil söz gelimi.Leylâ ile Mecnun .En trajik olanı galiba İsa’nın son akşam yemeği ve İşte insan. Hıristiyan batıda her şey bu çok eski ihanetin etrafında döner ve çarmıhlar artık daima omuzlardadır.Sezar’ı asıl öldüren yediği hançerden daha çok Brütüs’ün,olmaması gerektiğine inandığı bir yerdeki mevcudiyetini görmesidir.Genç Osman için de öyle. Evvelâ sarayının kapısını emanet ettiği bostancılar ardına kadar açarlar bâb-ı hümayunu ihtilâlcilere,ardından o kadar güvenerek sığındığı Yeniçeriler emanete ihanet ederek alıverirler “Osman Çelebi”nin canını.Gerçi Yeniçeriler çok çaba sarf etmişlerdir ama artık kaldırılmış bulunan 28.ortanın adı yoklamalarda her okunuşunda yeri göğü inleterek yok olsun diye bağırmaları bile alınlarındaki bu ihanet lekesini temizlemeye yetmez. Esasen Genç Osman’a ihanet edenler arasında kısacık saltanatında tutulan güneş ve yüzlerce yıldan beri ilk kez donan Boğaz sularının da kendine özgü bir yeri olması gerek.Halk, ölümüne o kadar çok ağlayacağı padişahın ,sağlığında uğursuzluğuna inanmıştır.
Osmanlı’yı kuşkusuz çok az şey Kırım Hanı Murad Giray’ın Viyana kapılarındaki ihaneti kadar yaralamıştır.Üstelik Giray, bilerek yapmaktadır:Bilirim,dine sığmaz,ihanettir cümlesini sarf etmiş olması bile tutmakla yükümlü bulunduğu köprüyü müttefik kuvvetlere hoyratça açmasına mani olamaz.
Osmanlı’yı çokça meşgul eden eşine az rastlanır bir başka ihanet de Abdülmecid’in dördüncü ikbali Serefraz’ın yarattığı ve neredeyse bir milli gaileye dönüşen “aile faciası”dır. Fazlasıyla kıskanan ve kıskanılan bir kadın olan Serefraz, Dolmabahçe’den ayrılarak Yıldız Kasrı’na yerleşmiştir. Sık sık kasra gelen Abdülmecid’i içeri almakta çok cömert davranmayan dördüncü ikbal üstelik Küçük Fesli lâkabıyla tanınan bir Ermeni delikanlısının aşkına karşılık vermektedir.Hanedana mensup bir kadının açık ihaneti özellikle sarayı çok rahatsız eder.Ailesi tarafından Adalar’a kaçırılan delikanlının Sultan’a duyduğu aşk yüzünden tekrar İstanbul’a dönmesi ise saray mensupları tarafından öldürülmesinden başkaca bir sonuç vermez.Ailesi delikanlının İngiliz,Fransız ve Rus sefaretlerine baş vurarak takibat açılmasını isterler ve mesele İstanbul’u uzun zaman meşgul eder.Bazı kaynaklarda rastlamamıza rağmen bu hikâye oldukça inanılmaz.Asıl inanılmaz olansa bunca hadiseden sonra Serefraz’ın hâlâ padişah nezdindeki kıymetini muhafaza edebilmiş olması.
İhanet Osmanlı hanedanından hiç uzak değil.Bütün saraylar kadar Osmanlı sarayının da içinde.Yavuz’un kızı Fatma Sultan, bir kişiye düştüm ki beni kelb hesabına saymaz…bir hil‘atini görmedim,bir kaftanını giymedim.Dul avret gibi dirilürüm cümleleriyle evliliğinin ve düşlerinin ihanetine uğradığını ,çok sade bir lisanla ve döneminde her hangi bir genç kadının yapabileceği tek şeyi yaparak babasına aktarır.
Fakat muhteşem ihanetleriyle Kanuni yine -bir Osmanlı trajedisi varsa- baş roldedir.İlki elbet Şehzade Mustafa etrafında biçimlenir.Nizam-ı âlem uğruna şehzade katline izin veren kanunname bir yana,Mustafa’nın katli esnasında Kanuni’nin başını çadır aralığından uzattığı rivayeti ve bunu böyle de gösteren minyatür asıl ihaneti vurgulamakta.Ve ihanete tepkiyi.Az rastlanır bir düğünle Kanuni’nin resmi eşi olmayı çok kolay başaran ve vak’anüvislere bakılırsa nikâhtan sonra muhteşem kocasının ihanetine hiç uğramayan Hürrem’in Kanuni’yi bu ihanete hazırlaması çok kolay olmamış olmalı.Ama aynı şey sadece ecel celâlilerinin aldığı Mustafa Han ile sınırlı kalmayacak ve Hürrem, isminin başındaki makbul sıfatı kısa zamanda maktul’e dönüveren İbrahim Paşa’nın öyküsüne de girecektir. Makbul İbrahim Paşa , damatların başka kadınlarla düşüp kalkması katiyen yasaklandığı halde ;Yavuz’un kızı,Kanuni’nin kardeşi gibi bir sultan olan eşine ,Muhsine adlı bir kadınla ihanet etmektedir.Kuşku yok ki,İbrahim’in sonunun hazırlanmasında bu ihanetin payı hiçti.O, seher semasında çokça ışık saçmaya başlayan bir yıldızcıktı ve muhteşem bir güneşin kaçınılmaz ihanetine uğradı.Her türlü ihtimale açık bir ikbal yolunu ayakları dibine sererken daha başlangıçta Kanuni , İbrahim Paşa’ya , kendi sağlığında bir zarar gelmeyeceğine dair yemin etmişti.Bu yüzden katline karar vermesi çok kolay olmadı.Kanuni hakkında bir eser sahibi bulunan Fairfax Downey’e bakılırsa, uyuyan kimse hayatta değildir,uyku ölüme benzer ve insan o esnada hayatla kendisini bağlayan her hangi bir bağdan müberra bulunur mealindeki ayetden hareketle İbrahim
Paşa, Kanuni uyuduğu bir esnada maktul edildi.Fakat Paşa kim bilir kendisini ölmeden önce öldüren bu ihanete uğradığı esnada,Kanuni’nin uyumakta olduğu yan taraftaki odasında aniden uyandığı ve onu Hürrem Sultan’ın teskin ettiği rivayet olunur.
Edebiyatımız,tümüyle sanat ve edebiyat ihanet güzellemeleriyle doludur.En masumları Suat ve Necip’tir kuşkusuz ve Eylül bir ihanetin öyküsü. Duygularda da kalsa ihanetin kirinin mutlak temizlenmesi gereği Mehmed Rauf’u da etkiler.Romanın sonu Mehmed Rauf’un yapabileceği en uygun şekilde gelirken ve o kadar acıdığımız ve anladığımız dahası masumiyetine tanıklık edebileceğimiz Suat ve Necib’in günahını bu dünyada ateş temizlerken ,biz galiba hangisinin daha az dürüst olduğunu düşünmek zorunda kalırız : Romanın kuralarının mı,yaşamın kuralarının mı?
İhanetin ism-i faili sabıkalı bir kelime:Hain.Ama ihanetin ism-i faili hain ise eğer bütün o Lady Makbetler,Fintenler,Therese Raquınler, Bihterler’le birlikte bizzat yazarına göre göre içindeki mücadele herhangi bir meydan savaşında bir komutanın verdiği mücadeleden daha az olmayan Vadideki Zambak’ın Henriette’i ,Halide Edib’in Seviye Talip’i,Suat ve Necip ,oyunu toplumun kurallarına göre değil de kendi vicdanının ve erdeminin kurallarına göre oynamaya kalktığı için kaybeden Anna hep hainlerdir.Bu iki grubu ayıran ve onları gözümüzde bayağı veya masum kılan şeyse,yazarın bakış açısından başka bir şey değildir çoğu kez.Çünkü yazar,bütün düşüncelerimizi yönlendirebilecek bir büyücüdür.
Anna Karenina romanı karlı bir günde ve bir tren istasyonunda başlar.Bir başka karlı günde ve bir başka tren istasyonunda biter.İlkinde Anna,toplumun saygıdeğer bulduğu sadık bir eş,iyi bir annedir.Ve çok güzel bir kadın.Sonunda ise, aristokrat Rus toplumunun gizlice yaşanmasını rahatlıkla onayladığı yasak aşkını, meşru zemine çekemediği noktada , gizlice yaşamayı onuruna yediremeyerek açıkça yaşadığı için dışlanmış bir kadın.Artık iyi bir eş ve iyi bir anne değildir.Ama yine çok güzel bir kadın.Kendi güzelliğinin ihanetine uğrayacağı yılların hızla yaklaştığının farkında,usulca bırakır kendisini bir trenin tekerlekleri altına.Çünkü güzellik ihanet eder ve doğrudur kadının iki kez öldüğü.
Tolstoy,Anna Karenina’yı içindeki Anna Karenina’nın aynı olarak anlatabilmiş midir,bilinmez ama kaç yazar,kaç şair dil’in kendisine ihanetinden müşteki değildir?Kuşkusuz hiç. Hamid’in yakalayamadığı,ancak susmak veya pek karanlık bir şey söylemek olarak tanımladığı bir şiir,dilin ihanetine karşı geliştirilmiş bir müdafaa maskesi değil midir?Akif,ağlarım ağlatamam hissederim söyleyemem /dili yok kalbimin ondan ne kadar bizarım mısralarını ağlarken , Orhan Veli anlatamıyorum çığlığıyla anlatmaya çalışırken hep bu ihanetten müşteki değil midirler?Haşim şiiri anlaşılmaktan ziyade duyulmak zeminine çekerken,Ahmet Cemil şiir lisanını baştan ayağa bir insan,adeta konuşan bir ruh olarak tanımlarken aynı şeyi söylemiyorlar mı?Şiire kadar uzanmaya gerek yok.Derdimiz hep anlatamamak ve anlaşılamamak değil mi?Ben öyle demek istemedim cümlesi ile başlayan boğucu koridorların aşılması ne kadar zordur.Ardından gelen böyle demek istedimler de daha fazla ifadeye muktedir değildir. Üstelik bize hep ihanet eden dile rağmen bizi en iyi anlayacak olanı beklemiyor muyuz sürekli?Ve bizi en iyi anlayacak olanı bulduğumuzu zannettiğimiz her defasında yeni bir ihanete hoş geldin demiyor muyuz?Ve o her defasında yanlış kişi çıkmıyor mu?
Gerçek şu ki ,kalplerin dili olsaydı,dilin ihanetine uğramadan birbirlerine daha çok şey anlatabilirlerdi.Belki Cocteau’nün bahsettiği gibi bir şairi yanlış anladığımız için sevmekten vazgeçebilmemiz için de, Paul Eluard’ın görüşünün gerçek olması ve bizim artık kelimelere ihtiyaç kalmadan şiiri kafa ile okuyabileceğimiz günlerin gelmesi gerekli.Ama galiba o zaman da ne şiir kalır,ne nesir.
Sevgilim dil’in ihaneti,sevgilim şiir çünkü.
Ve sevgilim ihanet.
Sevgilim ihanet,çünkü hayatın kendisi bir ihanete dönüşür yüzümüzde ter damlaları belirdiğinde ve ayaklarımız suya değdiğinde.Bir de bakarız ki birileri,bizimle hiç ilgisi olmayan birileri bizim için enine boyuna ölçerek hem de, bir oyun hazırlamışlar ve al demişler,yaşa,işte senin hayatın.Sesleri ne kadar ılık ve inandırıcıdır oysa.Ne kadar güven verici.Ve biz ayaklarımız suya değecek kadar kısa geçen bir zaman içinde,hayatımızın ihanetine uğradığımızı fark ederek çığlıklar atmaya başlarız.Bu çığlıklarımızı pek de ciddiye almayarak ,yaşıyor ve tahammül edebiliyorsan senindir biçimindeki imalarını dostun ciddiye ne kadar alsak da,içimizdeki fotoğrafın dışımızdakinden farklı olduğu gerçeği hiç bir zaman değişmez.
Önce anılarımız ihanet eder bize,teker teker bırakıp giderler.Her ihanet bir terk ediştir çünkü.Üstelik ne kadar kendisi olarak kalacağını vaad etse de ne dönen aynı kalır,ne bekleyen.Öyleyse her gidiş bir ihanettir,her ihanet bir gidiş.
Baharla yorumlamaya kalkarız hayatı kimileri.Baharın kendisi de bütün ihtişamına rağmen koskoca bir ihanete dönüşür.Beşir Ayvazoğlu,her ne kadar çiçeklerin faniliği onların bizi mutlu eden güzelliklerinin garantisidir derse de,felsefi boyutta sağlam duran bu görüş, saltanatını ilân eden duygu olunca,o kadar ikna edici değildir.Çok kısa bir zamana sığdırılmış bir gül fırtınası,siz her ne kadar bir güle dönüşebilmeyi mantıksızca ve çılgınca bekleseniz de geçer gider.Mehtabı ve yıldızı da terkisine alarak.Kent git gide küçülür,yok olur.Geriye ne bahar kalır,ne gül,ne şiir.
Hafızamızın ihaneti de hiç zor değildir.En gerektiği anda dilimizin ucuna geliveren bir iki mısraın sislendiği veya tümüyle silindiği anlar ne acıdır.Veya her anını ve görüntüsünü hıfzetmeye,zihnimize kazımaya çalışsak da çok sevgili bir beraberlikten geriye kopuk cümleler ve görüntülerle salt bir duygu yumağından başka bir şey kalmaz.Üstelik o duygu yumağı da yeteri kadar açık değildir ve bir gün,ve bir gün silikleşen bir hayali de beraberine alarak sessiz sedasız çekip gider.
Hayret bile edemeyiz.
Yüzümüzün ve bedenimizin ihaneti hiç gecikmez.Her gün aynada gördüğümüz o çehrenin on yıl önceki biz olduğuna kimi inandırabiliriz?Dahası on yıl sonraki biz de bu değilizdir.Hiç gecikmez yüzümüzün ve bedenimizin ihaneti. Cemil Meriç’i gözleri terkeder,Beethoven’i kulakları. Son ihaneti kalbimiz yapar.Bir gün,hiç nedeni yokken bir gün usulca duruverir.Oysa kul yapısı bir cihaz hâlâ ses vermektedir veya şairin dediği gibi kolumuzdaki saat hâlâ işlemektedir .
Üstelik sevgilimiz de ihanet eder bize.Aniden,belki sebepsiz ve ne kolayca başka ve tanınmayacak bir şeye dönüşür.Artık o gitmiştir ve yok olmuştur.Padişahlar cariye çıkar , cariyeler halayık.Oysa biz ona gelebilmek için ne çok şey terk etmişizdir.Bir başka deyişle ne çok ihanet etmişizdir.
Sonra aşkın kendisi .Uğrunda karşılıklı ihanetlere kalkıştığımız ve katlandığımız aşkın kendisi.Hiç zor değildir ihaneti.Hiç bitmeyeceğini sandığımız,bizi var ettiğine inandığımız,Cemil Meriç’in ifadesiyle gizlideki dörtte üçümüzü görünür kılan aşk hiç sebepsiz,hiç ölmeyeceğini sandığımız bir yerde bizi arkamızdan bıçaklar ve usulca çekip gider. Birden gözümüzdeki perde kalkar,bütün çirkinlikler ve çıplaklıklar görünür,cennetten kovuluruz.Utanç kalır geriye,pişmanlık.Oysa aşk pişman olmamak diye tanımlanır.Şarkılar ihanet eder,eskisi kadar güzel değildirler.Şiirler yere yığılır birden,kanatları kopar gecenin.
Rüzgâr küçülür,yağmur fazlalık gelir bize.
Ve ışık söner.Geride kalan her şey sarıya boyanır .
Ama ihanetin bir rengi varsa mutlak gri olmalıdır.
Dostların ihaneti kadar hiç bir şey acı değildir.Ve nedense hep de böyle olur ve biz ,bize en son ihanet edeceğini sandığımız kişinin ihanetine uğrarız ansızın.Artık bir parça Sezar olmuşuzdur.Bir yıldızlar kalır geriye,onlar da gözyaşlarının sıcaklığını duyamayacağımız kadar uzaktadırlar.Oturup hem kendimiz hem yıldızlar için ağlarız,göz yaşlarımız tükenir.Dostların ihaneti kadar hiç bir şey acı değildir çünkü.Hocam Kaya Bilgegil’in kim bilir sigarasına hitaben söyleyebilmek için kaç dostunun ihanetine uğraması gerektiği şu mısrada olduğu gibi:
Zehir de olsan insanların ihaneti kadar acı değilsin.
Fakat en korkuncu,en dayanılmazı kendi kendimize ihanetimizdir.Kendi kendimizi hiç terk etmeyeceğimizi sanırken bir gün bakarız ki tükenmiş,yok olmuşuz.Eski doğrular terk edilen doğrulardır.Yerine koyulacak yeni doğrularımız varsa bir hainizdir,o da yoksa sadece bir hiç.Oysa yanı başımızda hiç dönmeyenler,dönse de tükenmeyenler bahar goncaları gibi boy vermektedirler ve kentin sokakları sabahın saat sıfır dörtlerinde yeni şarkılara ve şiirlere gebedir.Uyku bizi kollarına çeker.
Uyku.
Sevgilim uyku.
CÜMLE KAPISI - NAZAN BEKİROĞLU
Tumblr media
2 notes · View notes