#güney amerika
Explore tagged Tumblr posts
Text
Rönesans Yapılarında Mermer
Avrupa’da sanatsal ve entelektüel bir yeniden doğuş dönemi olan Rönesans, klasik mimarinin güzelliği ve ihtişamı için yenilenmiş bir takdir gördü. Doğal zarafeti, çok yönlülüğü ve tarihsel önemi ile mermer, Rönesans mimarları için bir köşe taşı malzemesi haline geldi ve bu dönüştürücü dönemin karakterini ve estetiğini şekillendirdi. Mermeri Tanımlamak: Özellikleri ve Çeşitleri Kireçtaşından…
#Akım#akustik#alan#amerika#anıt#antik#Art#Ateş#Avrupa#Aziz Petrus#beyaz#bilgi#bina#Detaylar#Dini#Doğal#Doğu#doku#dünya#estetik#etkileyici#Evi#fransa#fransız#geçmiş#geometri#görkemli#Görsel#güç#Güney Amerika
2 notes
·
View notes
Text
Bolivya Orman Yangını Ve Sonuçları
Bolivya Orman Yangını konusuyla ilgili olarak yazdığımız makalede Bolivya, Güney Amerika'nın kalbinde yer alan bir ülkedir ve biyoçeşitlilik açısından oldukça zengin bir ekosisteme sahiptir. Ancak, son yıllarda ülke orman yangınlarıyla mücadele etmek zorunda kalmıştır. Bolivya orman yangınları, ülkenin ekosistemine, doğal kaynaklarına ve biyoçeşitliliğine ciddi zararlar veren felaketlerdir. Manitoba Yangını hakkında bilgi almak için tıklayın. Read the full article
0 notes
Text
Sultan Papağanı Bakımı Ve Eğitimi
Sultan Papağanı, Güney Amerika'nın tropikal bölgelerinde yaşayan ve popüler evcil hayvanlar arasında yer alan bir papağan türüdür. Bilimsel adı Ara ararauna olan bu papağanlar ortalama olarak 90 cm boyunda ve 1 kg ağırlığındadır. Saka Kuşu hakkında bilgi almak isterseniz hemen tıklayın. Read the full article
0 notes
Text
Bir arkadaşım, kışı ucuzundan geçirebilmek amacıyla Kosta-Rika'ya gidiyor. Neden dedim. Bana aşağıdaki mesajla döndü. Bakalım nasıl bir ülke imiş bu Kosta-Rika dedikleri...
KOSTA RİKA GERÇEĞİ🌎
Dünyada aptallıklarından ders alıp, son 10 yıldır dünyanın en mutlu ülkesi sıralamasında hep birinci veya ikinci olan ülkenin KOSTA RİKA olduğunu biliyor muydunuz?
Şöyle ki;
Önceleri sömürge iken, bağımsız olunca kendini şaşırmış. Komşularıyla ya da ülke içinde etnik ayrımcılık yüzünden bol bol savaşmış. Tam 150 yıl sonra akılları başlarına gelmiş. Ama bu arada iki darbe, kavga, kaos, komşularla ilişkilerde dengesizlik, halkta huzursuzluk, adaletsizlik, adam kayırma gibi, mutluluk endeksini düşüren ne varsa hepsini yaşamışlar. Konya ve Afyonkarahisar’ı birleştirin, o kadar yüzölçümleri. Nüfus 5 milyon. Sadece savaş ve sorunları değil, 112 de aktif yanardağları var!
Mucize değişimin ilk adımları 50 sene önce atılıyor. Demokrasi ile yönetilen bu ülkede başa gelen bir adam, “bir dakika ya, biz manyak mıyız?” sorusunu sorup, yetkilerini akıllı canlılar olduklarını ispatlamak için kullanıyor. Ne mi yapıyor?
🌿Yasama, yürütme ve yargının asla bir daha değiştirilemeyecek şekilde ayrılmasını ve öyle kalmasını sağlayan kanunlar çıkarıyor.
🌿Dışişleri Bakanlığı’nın girişine kocaman bir yazı astırıyor; ”Bu ülkede kuvvetler ayrılığı kesin bir şekilde uygulanmaktadır.”
🌿Sonra da komşularına ve bütün dünya ülkelerine bir konuşma yapıyor: “Arkadaşlar siz birbirinizi yiyin, kavga edin. Ben kapılarımı huzursuzluğa kapatıyorum, benden uzak olun. Sadece ticarette size muhatap olurum.”
🌿Akabinde bakanlarına “getirin bakalım bütçelerinizi, nerelere neler harcıyoruz” diyor.
🌿Ooo silahlı kuvvetlere ne kadar para harcıyormuşuz. Savaş yok, komşuların işine karışmak yok. O halde orduya da gerek yok, kaldırıyorum, diyor.
🌿Dediğini de yapıyor. 50 yıldır kimsenin işine karışmıyor.
🌿Bu tutumu ile de 1987’de Nobel Barış Ödülü alıyor.
🌿Daha sonra iki adam parti kuruyor. Tüzükleri mutluluk üzerine olduğu için adı da Mutluluk Partisi oluyor.
🌿Seçiliyorlar.Biri başbakan diğeri Millî Eğitim bakanı oluyor.
Mutlu olmak için ne mi yapıyorlar?
🌿Okullarda derslerin çoğu doğada yapılıyor. Çocuklar matematiği ağaç, çiçek sayarak öğreniyor. İlkokuldan mezun olabilmenin bir şartı da beş yılda dikilmesi gereken ağaç kotasını tutturmak. Finlandiya eğitim bakanı sık sık bu ülkeyi ziyaret edip feyz alıyor. Biz Finlandiya’nın başarısını biliyor fakat esin kaynağını bilmiyoruz.
🌿Yazılı ve görsel medyayı halkı aydınlatmak için kullanıyorlar.
🌿Aydınlar ücretsiz seminerler veriyor halkı aydınlatmak için.
🌿Orduyu lağvettikten sonra beş üniversite kuruyorlar, oradan gelen kaynakla.
🌿Halk doğuda, batıda ve kuzeyde başka diller konuşuyor. Üniversite mezunu her genç ise çok iyi derece İngilizce biliyor. Kimse kimsenin dilinin kaba ya da üstün olduğuyla uğraşmıyor.
🌿Doğa mutlak korunuyor. Ağaç kesmek, gecekondu, avm yapmak kesinlikle yasak.
🌿Evlenmek mi istiyorsunuz; 6 haftalık kursa gitmek zorundasınız. Geçemediniz, yine gideceksiniz.
🌿Anne-baba olmak mı istiyorsunuz, yine kurs. Çocuğunuzu içgüdülerinizle değil, bilinçli eğiteceksiniz.
🌿O kadar küçük bir ülke ki, dünyanın sadece binde 3’ü. Ama doğa ve canlı çeşitliliğinde kara parçası çok daha büyük olan ülkelerden çok daha önde. Dünyadaki bütün canlı çeşitliliğinin % 6’sı bu ülkede. 850 kuş çeşidi, 1200 orkide, 600 kelebek çeşidi vs.
🌿Gelinen noktada;
- Halkın geliri, Avrupa halklarının 1/4’ü olmasına rağmen dünyanın en mutlu ülkeleri sıralamasında son 10 yıldır 1. veya 2. oluyorlar.
- Kişi başı ortlama yaşam süresi 79.2 ile çoğu gelişmiş ülkeyi geride bırakıyorlar.
-Ordu yok, kavga yok, silâh yok.
- Halk adalete sonsuz güveniyor, kanunlar harfiyen uygulanıyor.
-Basın özgürlüğünde 2017 yılında 180 ülke içinde 6. sırada yer aldı.
-Dünyanın 2. muz üreticisi, ananas ve kahve de önemli yer tutuyor.
-O beş üniversiteden mezun gençlerin dijital ürünler tasarlayıp satarak ülke ekonomisine katkıları da tüm ekonominin % 24’ü.
🌿 50 yıl önce sordukları “biz manyak mıyız?” sorusunu “değiliz” diye cevaplamış bir halk.
🌿Öyle topraklarından petrol falan da çıkmıyor. Yeraltı kaynaklarından elde ettikleri bir enerjileri yok. Onlar da yenilenebilir enerji kullanıyorlar. Rüzgâr, güneş, su tüm enerji ihtiyacının tamamını karşılıyor. 2021’de bağımsızlıklarının 200.yılını kutlayacaklar ya muhteşem bir hedefleri var; karayolunda fosil yakıtlı araçları tamamen bitirmek.
🌿Komşuları Nikaragua, Panama iç işlerinde birbirini yiyen ülkeler. Bir tarafları da Karayip, Pasifik Okyanusu. Huzur içinde yaşayıp, saygıyla anılıyorlar. Orta Amerika’nın İsviçresi olarak anılan ülke, aslında oradan daha üstün. Çünkü İsviçre, kara para aklama, rüşvet vs. pis işler için kötülerin sığınağı olarak kullanılıyor.
Oysa ki KOSTA RİKA,”yurtta sulh, cihanda sulh” ilkesiyle kuşların, çiçeklerin sığındığı bir ülke.
Selâmı bile, “PURA VIDA (saf yaşam)”.
Bilgi: İnanç Kaya
——————————————
facebook.com/cagdasyatirimhizmetleri
1 note
·
View note
Text
Kaplumbağalar da Sesli İletişim Kuruyor
Kaplumbağalar da Sesli İletişim Kuruyor
Kaplumbağalar da Sesli İletişim Kuruyor Hayvanlar aleminde sesli iletişim sanılandan çok daha fazla olduğu her geçen gün daha da netleşiyor. Zürih Üniversitesi’ndeki bilim insanlarının yürüttüğü çalışmada, daha önceleri vokal olmadığı düşünülen tuatara kertenkelesi (Sphenodon punctatus), Cayenne caecilian yılan balığı (Typhlonectes compacticauda), Güney Amerika akciğer balığı (Lepidosiren…
View On WordPress
#akciğer balığı#Cayenne caecilian#Cayenne caecilian yılan balığı (#compacticauda#güney amerika#Güney Amerika akciğer balığı#hayvanlar da Sesli İletişim Kuruyor#Kaplumbağalar da Sesli İletişim#Kaplumbağalar da Sesli İletişim Kuruyor#Lepidosiren#Lepidosiren paradoxa#paradoxa#punctatus#Sphenodon#Sphenodon punctatus#tuatara kertenkelesi#yılan balığı (#yphlonectes#yphlonectes compacticauda
0 notes
Text
bir anda gelen “tamamen yenilenme isteği”
bu bende daha çok “ülkeden kaçıp güney amerika’da dağlarda çoban olma isteği” olarak zuhur ediyor.
bütün bilgiden ve bilmişlikten uzak, beni ırkım ve milliyetim üzerinden ayırmayacak bir toplulukta (koyunlar), ne bildiğim ya da bilmediğim üzerine yargılanmayacağım (türkçe bilen g.amerika köylüsü çıkmadığı sürece) bir hayat olarak görüyorum. gerçekten birileriyle yarışmaktan, bir şeylerle boğuşmaktan ve en çok da bu kadar sağlıksız bir ortamda yaşamaktan bıktım. yediğimiz içtiğimiz nedir bilmiyoruz, içeriği nedir, ne miktarda tüketsek sağlıklıdır? hiç! giydiklerimiz yaramıyor, tekstil ülkesinde yaşayıp doğal içerikli şeyler giyememek ne kadar acı! en azından koyun yününden, hayvan derisinden 1–2 parça giyip doğal ve dayanıklı olduğunu bilirim :) hem bu kadar kırılgan ve sağlıksız bir hayat sürüp hem de dünyanın en iyisi olacakmışız gibi yırtınmaya gerek var mı sahiden? hayat nasıl da akıp gidiyor, çoktan 20lerimin 2. yarısına giriyorum. naptım ki hayatta? daha neler yapabileceğim? neler kaçırdım? bazı şeyler yaşla sınırlı gerçekten, elimden ne gelir zamanı geri sarmaktan başka? saramıyorum da, madem kaçırdığım şeyler beni bu kadar rahatsız ediyor, o zaman kaçırdığımı bilmesem? görmesem her şeyi? cahil kalmak istiyorum biraz, her şeyden haberdar olmak istemiyorum. ve sağlıklı olmak istiyorum, huzur istiyorum. 25imde bunları yazıyor olmak çok acı biliyorum ama bu kıvama geldim, kulak memesi kıvamını geçtik biraz.
0 notes
Text
Kontrolmatik Amerika’da 3 GWh kapasiteli enerji depolama tesisi kuruyor
Mühendislik ve teknoloji şirketi Kontrolmatik Teknoloji’nin ‘Pomega Energy Storage Technologies’ iştiraki ile Amerika’nın Güney Carolina eyaletinde inşa edeceği 279 milyon dolarlık enerji depolama fabrikasının temeli 2 Şubat’ta Güney Carolina Valisi Henry McMaster’ın da katıldığı bir törenle atıldı. Colleton ilçesinde toplam 320 dönüm arazi üzerine kurulacak ve ‘Pomega Energy Storage Technologies…
View On WordPress
#Amerika Güney Carolina#Kontrolmatik enerji depolama tesisi#Pomega Energy Storage Technologies#temel atma
0 notes
Text
“ Müslümanlar terörist öyle mi ?”
Birinci dünya Savaşı'nı kim başlattı ? Müslümanlar mı ?
İkinci dünya Savaşı'nı kim başlattı ? Müslümanlar mı?
Hiroşima ve Nagazaki'ye nükleer bombaları kim attı?
Müslümanlar mı?
Avustralya'daki yaklaşık 20 milyon Aborjin'i kim öldürdü ?
Müslümanlar mı?
Kuzey ve Güney Amerika'da 150 milyon Kızılderili'yi kim öldürdü ?
Müslümanlar mı ?
180 milyon Afrikalıyı köle yapıp, %77'sini öldüren kim ?
Müslümanlar mı?
Vietnam'da 5 milyon kişiyi öldüren kim?
Müslümanlar mı ?
Bosna'da on binlerce Müslümanı
BM güçlerinin gözü önünde öldüren kim ?
Müslümanlar mı ?
Filistin'de on binleri öldüren kim ?
Müslümanlar mı ?
Amerika petrol için Irak'ta 1 milyon can aldığında, bu terörizm olmuyor !
Sırplar Müslüman kadınlara Bosna ve Kosova'da tecavüz ettiğinde, bu terörizm olmuyor !
Ruslar 200 bin çeçeni bombalayarak öldürdüğünde, bu terörizm olmuyor !
Yahudiler Filistinlilerin topraklarını ellerinden alıp onları kovduklarında, bu terörizm olmuyor !
Amerika'nın iha uçakları Afganistan ve Pakistan'daki aileleri öldürdüğünde, bu terörizm olmuyor !
İsrail'in 2 kayıp askeri yüzünden 10 bin Lübnanlı sivili öldürdüğünde, bu terörizm olmuyor!
Görünen o ki terörizm kelimesi sadece Müslümanlara layık görülen bir kelime !
28 notes
·
View notes
Text
Günaydın uyuyan milletim
Güncel Faiz oranları:
🇹🇷Türkiye : %45,0
🇷🇺Rusya : %16,0
🇺🇦Ukrayna : %15,0
🇺🇸Amerika : %5,5
🇬🇧İngiltere : %5,2
🇪🇺Euro Bölgesi: %4,5
🇨🇦Kanada : %5,0
🇮🇱İsrail : %4,5
🇸🇪İsveç : %4,0
🇧🇬Bulgaristan : %3,8
🇰🇷Güney Kore : %3,5
🇨🇳Çin : %3,5
🇨🇭İsviçre : %1,8
🇯🇵Japonya : -%0,1
41 notes
·
View notes
Text
Kolombiya, Şili'yi 4-0 Mağlup Etti
Güney Amerika Dünya Kupası Elemeleri: Kolombiya – Şili Maçı Güney Amerika Dünya Kupası Elemeleri’nin 10. haftasında Kolombiya, kendi sahasında Şili ile karşı karşıya geldi. Maç, Roberto Melendez Stadı‘nda oynandı ve ev sahibi ekip Kolombiya, rakibini 4-0’lık net bir skorla mağlup etti. Kolombiya’nın gollerini atan oyuncular ise şöyle sıralandı: 34. dakikada Davinson Sanchez 52. dakikada Luis…
#Şili#Dünya Kupası elemeleri#Davinson Sanchez#Futbol#Güney Amerika#Galatasaray#Jhon Duran#Kolombiya#Luis Diaz#Luis Sinisterra#Peru#Uruguay
0 notes
Text
Son okuduğum haberin şokuyla; güney Amerika ülkelerinden birindeyiz herhalde biz, çıldırmışlık seviyesi olarak
5 notes
·
View notes
Text
DÜNYANIN BAZI ENLERİ
En yüksek dağ: Asya-Çin-Nepal-Everest 8.848 m.
En uzun nehir: Afrika-Nil 6.695 km.
En büyük çöl: Kuzey Afrika-Büyük Sahra Çölü 8.600.000 km2
En büyük yanardağ: Endonezya - Sumbawa Adası-Tambora.
En çok ülke ile sınırı olan ülke: Çin (15 ülke)
En büyük ada: Kuzey Amerika Grönland 2.175.597 km²
En sıcak yer: Al’Aziziyah-Libya 57.70C
En sıcak yerleşim yeri: Etiyopya-Dallol ortalama 34.40C
En kalabalık ülke: Çin (2021) 1,412 milyar kişi.
En geniş ülke: Rusya 17.098.246 km²
En kalabalık şehir: Japonya-Tokyo 26.500.000 kişi.
En uzun karayolu tüneli: İsviçre-St.Gotthard 16.4 km.
En uzun trenyolu tüneli: Japonya-Seikan 53,9 km.
En uzun kanal: Panama-Panama kanal 81,5 km.
En uzun asma köprü: Japonya-Akashi 1.990 m.
En çok konuşulan dil: Çince (mandarin) 885.000.000
En yüksek yerleşim yeri: Çin-Webzhuan 5.090 m.
En çok dil konuşulan ülke: Yeni Gine-Papua 869
En kuvvetli deprem: 22 Mayıs 1960'da Güney Şili 9,5
En soğuk yer: Antarktika'da Vostok'tur. -89.20C
En küçük ülke: Vatikan'dır. Yüzölçümü: 0.44 km².
En kuzeydeki şehir: Norveç-Longyearbyen (2.000 kişi) 78.50C
En ıssız yer: Güney Atlantik-Tristan Cunha adası. (boş)
En kuzeydeki kara: Kanada-Grönland Islet of Odaaq adası.
En güneydeki kara: Güney Kutbu Antartika'da bir ada.
En büyük kıta: Asya Kıtası 44.391.163 km²
En büyük göl: Asya-Hazar Gölü Yüzölçümü: 371.000 km2
En derin mağara: Gürcistan-Abazya Krubera 2.199 m.
En yüksek baraj: Çin-Jinping‑I ( Beton kemer) 303 m.
En uzun tünel: Avrupa-Alpler Gotthard Tüneli 57 km.
En uzun gün 21 Haziran, en kısa gün 21 Aralık'tır.
En yüksek ve sıcak yer: Etiyopya-Dallol (ortalama) 34.40C
En alçak nokta: İsrail-Ürdün -Ölü Deniz -18 m.
En uzun sıradağlar: Güney Amerika-And Dağları 8.000 km.
En geniş orta açıklıklı (2023 m) köprü 1915 Çanakkale Köprüsü.
3 notes
·
View notes
Text
Kendimi koşu yolu olmayan bir dünyada yaşayan bir yarış atı gibi hissediyorum
ya da üniversitede futbol şampiyonuyken birden kendini Wall Street'te bir takım elbisenin içinde buluveren ve parlak günleri bir mezar taşının üzerine kazınmış tarih gibi şöminesinin üzerindeki altın kupada kalan biri gibi.
Yaşamımın, öyküsündeki yeşil incir ağacı gibi önümde dalların budaklandığını görüyorum.
Her dalın ucunda tombul, mor bir incir gibi eşsiz bir gelecek beni çağırıyor, bana göz kırpıyordu. İncirlerden biri, eş, mutlu bir yuva ve çocuklardı; bir başkası ünlü bir şair, öteki parlak bir profesör, biri şaşırtıcı editor Ee Gee, öbürü Avruoa, Afrika ve Güney Amerika, biri Constantin, Socrates, Atilla ve garip adları, değişik meslekleri olan bir yığın aşık, bir başkasıysa Olimpiyat şampiyonu bir kadındı, ve bu incirlerin üzerinde ve ötesinde, ne olduklarını pek çıkaramadığım bir sürü incir daha var.
Kendimi dalların çatallandığı noktada otururken görüyordum, incirlerden hangisini seçeneğime bir türlü karar veremediğim için açlıktan ölüyordum. İncirlerin hepsini ayrı ayrı istiyordum ama birini se��mek ötekilerin hepsini kaybetmek denemekti ve ben orada karar veremeden otururken incirler buruşup kararıyor, birer birer toprağa, ayaklarımın dibine düşüyorlardı...
5 notes
·
View notes
Text
LİMON’UN TARİHİ
Limon bitkisi "ekşi portakal" ya da turunç olarak da bilinen Citrus aurantium, ile ağaç kavunu olarak bilinen Citrus medica'nın çaprazlanması ile elde edilen bir doğal hibritdir. İlk olarak limonun nerede ortaya çıktığı bilinmese de, ilk yetiştirilmeye başlanan yerlerin Güney Hindistan, Myanmar ve Çin olduğu tahmin edilmektedir.
MS 1. yüzyılda Roma İmparatorluğu döneminde Güney İtalya'ya öncü limon meyveleri getirilmiş, ancak tarımı pek yaygınlaşmamıştır.[2] MS 7. yüzyılda limonun İran'da, daha sonra ise Irak ve Mısır'da tarımı yapılır hale gelmiştir.[2] 11. ve 16. yüzyıl arasındaki dönemde ise Avrupa'ya gelen limon, neredeyse bütün Akdeniz havzasında yetiştirilir hale gelmiştir.[2]
1493'te Kristof Kolomb Amerika'yı fethedince pek çok narenciye türü gibi limon da bu kıtaya getirilmiş ve ABD'de başta Kaliforniya ve Florida eyaletleri olmak üzere Amerika kıtasının büyük bir kısmında yetiştirilir hale gelmiştir.[2] 1797'de James Lind, denizcilerin iskorbüt hastalığına karşı korunması ve tedavisi için C vitamini de içeren limon suyunun yemeklere katılmasının yararlı olacağı sonucuna ulaşmıştır.[4]
2 notes
·
View notes
Text
günlük.
metroda metropolis’i okuyorum: dedektif bernie günther’in serüvenleri, no: 14.
metro yolculuğu sırasında size eşlik etmesi için sigara ve içki kokan, kırışık kirli bir pardösü ile dolaşan, bir buçuk odalı bir pansiyonda yaşayan, kadınlardan yana vaktini sadece -ve değersiz olmayarak- fahişelerle geçiren bir roman kahramanı seçmek bana göre bir durum. üstelik dedektiflik hikayelerinin bir çeşit hafiflikleri var, cinayetlerden bahsediyorlar fakat bu sırada patlamış mısır yemenize izin verecek derecede hoşgörülüler.
bugün dönüş yolunda bu kitap hakkında buraya not almama neden olan bir paragraf okudum.. bu paragrafta dedektifimiz bernie günther, son bir kaç 10 sayfadır etkilenmiş olduğu brigitte’i (brigitte, brecht oyunlarında oyuncuların makyajlarını yapmaktadır (vay canına), daha evvel görmemiş olduğu bazı mücevherler içinde görüyor.. şöyle diyor:
“brigitte, daha önce gördüğüm altın koleksiyonunu gölgede bırakan bir güney amerika gümüş mücevher takımı takmıştı. keşfetmek istediğim her yerini gösterdiğinden, elbise, bir harita gibiydi.”
işte, bu mücevherler brigitte’in vücudunda öyle yerlere denk geliyorlar ki, bernie bu işaretleri bir haritada hazinelerin nerede olduklarının işaretlenmesine benzetiyor.
kitabı kapatıyorum. bir polisiyeden beklenmedik derecede hınzır ve incelikli bir cinsellik. şöyle düşünüyorum: çok aşık olduğum zamanlar ben de yüz’ün özellikleri hakkında böyle düşünmüştüm: bir topografya haritası. burun, kirpikler, dudaklar.. hepsinin yükseltilerinin işaretlenmiş olduğu bu topografya haritası diyordum e.’ye, senin yüzünün bu bilgisi kartografya okullarında okutuluyor. senin yüzünün haritası dersinde başarılı olamayanlar ise kibarca cezalandırılıyorlar: dönem sonunda kendi arzularıyla köprüden aşağı atlamalarına izin verilerek. ama yüzünün topografya haritasını güney amerika kıtası olarak düşünmek benim işime gelmezdi, zehirli oklarıyla nereden çıkacaklarını bilemediğim yerliler burnunun hemen yanı başında beni mıhlarlardı.
.
metroda dedektiflik hikayeleri okuyorum ama eve geldiğimde daha esaslı şeylerin peşindeyim: odysseus.
tanrısal odysseus..
odysseus’a bitmek bilmez ve çetin yolculuğunda, zeus’un kızı athene yardım ediyor. gök gözlü athene. zor zamanlarında odysseus ona şöyle yalvarıyor: “yanımda dur ve yılmayan bir güç sal yüreğime.” bir dua gibi.
avare ilhamlar’dan sözleri yanına ben ekliyorum: “ellerini yüzümde gezdir, sil alnımdan yorgunluğu. gözlerimin altından, yaşamak korkusunu al.”
.
odysseus’un sonunda (burada spoiler var elbette..) muhteşem bir katharsis var. odysseus, oğlu telemakhos ve tanrıça athene, odyseus’un yokluğunda onun ülkesini ve sarayını talan eden ve karısına talip olan herkesi çok kanlı bir şekilde öldürüyorlar: boyunlara saplanan oklar, karınları deşen kargılar, can çekişmeler... “ve odysseus çamur haline gelmiş kan içinde, bir aslan gibi gözükmektedir”.
bu kıyım sırasında, odysseus’un ayaklarına kapanan leiodes canının bağışlanması için şöyle yalvarıyor: “sen yokken hiç bir kötülük yapmadım, yapmak isteyenleri de durdurmaya çalıştım, ama dinlemediler beni.”
tanrısal odysseus işe şöyle soruyor: peki, kalbinin en derininde ne arzu ettin? odysseus buralara dönemesin, yolda can versin demedin mi? sadece ne yaptığından değil, ne istediğinden de sorumlu tutuyorum seni,
“böyle diyerek kaldırdı birden güçlü eliyle / agelos’un ölürken bıraktığı kılıcı / ve yapıştırdı onu tam boynunun ortasına / bir çığlıkla düştü kafa tozun toprağın içine. “
benim iyiliğimi dilemedin.. ve hatta içten içe yok olmamdı istediğin. o halde sana acımayacağım, diyor tanrısal odyseus, adeta bir tanrı gibi.
.
dedektif bernie günther’in ve odysseus’un finallerini zihnimde birbirlerine bağlayan ise şu bölüm oldu: odysseus ve karısı penelope, 10 yıllar süren özlem sonrası nihayet kavuşuyorlar.. sevişiyorlar ve ağlaşıyorlar.
gök gözlü athene, sabah olduğunda güneş’in ışığını taşıyan şafak onları ağlar halde bulmasın diye okyanusun kıyısından ışık taşıyan atları sakinleştiriyor, zamanı büküyor. (vay canına!)
“böyle dedi, odysseus’un da yaşlar boşandı gözlerinden,
sıktı kollarında sadık karısını gönlünün sevdiğini.
denizle boğuşanlara nasıl güzel görünür toprak,
salmıştır üstlerine Poseidon rüzgarları ve dalgaları,
sağlam gemilerini etmiştir denizde parça parça,
kurtulmuştur içlerinden ancak birkaç kişi,
yüzer dururlar kırçıl denizden karaya doğru,
yapışmıştır bedenlerine tuzlu köpükler,
sonunda yıkımdan kurtulup çıkarlar karaya sevinçle,
işte Penelopeia da öyle tatlı bakıyordu kocasına
ve ayıramıyordu onun boynundan ak kollarını.
Gök gözlü Athene başka şeyler düşünmeseydi eğer
gül parmaklı Şafak bile onları ağlar bulacaktı:
Uzattı geceyi, tam sonuna varmışken;
altın tahtlı Şafak’ı tuttu Okeanos’un kıyısında
ve Şafak’ı taşıyıp insanlara ışık getiren Lampos’la Phaethon’u
alıkoydu tez giden atlarını boyunduruğa koşmaktan.”
.
hem dedektiflik romanını hem homeros’u zihnimde kapatıyorum.
hemen eve dönmek istemiyorum, muaf’ta oturuyorum. yan masada yalnız başına bir oğlan var. okuduğum kitaptan mı yoksa yüz hatlarından mı, bilmiyorum, alman olduğunu düşünüyorum. burnunda iyileşmekte olan yaralar var, üstleri kabuk tutmuş. hey! diyorum, ikram edilmiş yeşil zeytinlerimi paylaşırken, nasıl, şöyle azılı bir kavga mıydı? bire karşı üç kişi miydi? kız arkadaşınla sinemadan mı çıkmıştınız? seni fena benzetmişler, burnunun bu hali? çok fena.. ama onlar, onlar kim bilir ne haldeler? istersen bu akşam bir posta daha dayak atmaya- ya da tam tersi- aynı sinema çıkışına beraber gidebiliriz?
danke diyor. ahha! diyorum.. biliyordum... danke, danke ve efharisto poli. sen, ben, günther ve odysseus, onların canlarına okuyacağız.
20 notes
·
View notes
Text
*HİÇ DÜŞÜNDÜNÜZ MÜ???*
Ak Parti iktidar olduktan sonra Türkiye'ye yapılan yatırımların %10'u bile halktan alınan vergilerle yapılabilirmiydi veya (İngiltere, Amerika, İsrail haricinde) bunu düşünüp te farkına varan kimse oldu mu?
Bu ülke petrol, doğalgaz satmaz.
Bu ülke maden, silah, uçak satmaz.
Bu ülke ilaç satmaz, teknoloji satmaz, arabasını bile ithal eder.
Bu ülke elmas, altın çıkarmaz. Kısacası bu ülkenin turizmden başka hiç bir dış geliri yoktur.
Hiçbir zaman ithalatı, ihracatından az olmamıştır. Kıymeti üzerinden hesaplandığında bu ülkeye giren mal, çıkandan çok daha fazladır.
Hal böyle iken Türkiye nasıl oluyor da, petrol satan Suudi Arabistan'dan, doğalgaz satan Rusya ve Azerbaycan'dan, silah satan Amerika, İngiltere ve İsrailden, araç satan Avrupa ülkelerinden, elektronik ürünler pazarlayan Güney Kore ve Japonya'dan, ucuz iş gücü sayesinde ekonomisini güçlendiren Çin'den daha fazla yatırım yapıyor?
Krizler bütün ülkeleri sarsarken Türkiye nasıl oluyor da sarsılmıyor? Yatırımlar durmuyor?
Sağlık, Bilim, Eğitim ve Askeri alanlarda gelişmeler yavaşlaması gerekirken aksine hızlanıyor? Sosyal devlet olma yolunda hızla ilerleyen Türkiye ne satıyor, nerden geliyor bu paralar?
Gerçekten bütün bunlar nasıl oldu?
Halktan alınan vergilerle bırakın hırsızlık yapmayı; son 10 yılda yapılan yatırımların %10'u bile yapılamazdı.
O halde nereden buldu bu parayı Türkiye?
11 Eylül sonrasında Amerika Birleşik Devletleri ve Uluslararası kuruluşlar bir çok arap iş adamını El-Kaideye yardım ve yataklık yapmakla suçladı. Bu iş adamlarından bazıları Amerika ve İngiltere'nin sözünden çıkmayan ve tehditlerinden korkarak yelkenleri indirerek bu haklarındaki bütün suçlamalardan aklandılar(?)
Bunların dışında suçlamaları kabul etmeyerek davalarla dişe diş mücadele edip masumiyetini ispatlayan samimi arap iş adamları da vardı. Hatırlarsanız 28 Şubat sürecinde Almanya'daki soydaşlarımızın ve halkımızın kurduğu bir çok şirket yeşil sermaye yaftasıyla suçlayarak batırılmış, kurucuları da hırsız ilan edilmişlerdi. Anlayacağınız üzere tezgâh içeride de dışarı da da aynıydı.
Davalarla uğraşıp aklanan, emperyalizme teslim olmayan bu iş adamlarından biri de Yasin El Kadı idi. (araştırabilirsiniz)
Yasin El Kadı ve O'nun gibi iş adamları New York ve Londra borsasındaki bütün paralarını çekip nakit olarak Türkiye ye taşıdılar.
İşte bu paraların çoğu kayıt dışı $ olarak depolarda tutulurken bir kısmı ile de Türkiye'de, oto yollar, köprüler, tüp geçitler, toplu konutlar, hastaneler, hızlı tren ağları, üniversiteler, hava alanları vb. yatırımlar yapıldı.
Arap kökenli bu iş adamlarının paralarını Türkiye'ye taşımalarında Amerika ve İngiltere'ye olan nefretlerinin artması ve İslâm dünyasında Türkiye dışında ayakta kalan başka bir ülkenin kalmamış olması etkili olmuştu.
Son kalenin Türkiye olduğunu farkeden Yasin El Kadı gibi iş adamları kayıt dışı paralarını Erdoğan'a kullanana dek bankalar dışında muhafaza etmek üzere teslim ettiler. Zira
Merkez Bankası'nda bile İsrail başta olmak üzere yabancılara çalışan casuslar kol geziyor, Türkiye'deki dolar miktarını öğrenmeye çalışıyorlardı. Hatırlarsanız Merkez Bankası'nda casusluk suçlaması ile işine son verilenler olmuştu.
Erdoğan Reza Zarrab'ı kullanarak paranın bir kısmını ambargoyu delerek İran ile yapılan ticarette eritiyor, bir kısmını Türkiye'deki yatırımlara harcıyor, kalan kısmını da bir şekilde muhafaza etmeye devam ediyordu.
Bu paralar devletin parası olmadığı için Devletin kasası açık vermiyor, aksine sürekli fazla veriyordu. Bu fazlalığı bu güne kadar kimse sorgulamadı.
Bu ülke geliri giderini karşılayamazken, nasıl oluyor da batmıyor, aksine sürekli gelişip zenginleşiyordu?
Bu soruyu bizden başka soranlar da oldu. Ellerinde bir belge olmayınca R. Tayyip Erdoğan'ı diktatör, terörist, hırsız gibi ithamlarla halkın gözünden düşürüp, eyalet valisi gibi yönetecekleri yeni bir başbakan bulmak için düğmeye bastılar. Gezi olayları, 17-25 Aralık operasyonları, Mit tırlarına yapılan operasyonlar hep bu sebepten idi.
Asıl konumuza dönersek, gezi olaylarında dolar 2 TLyi görmeyecek diyen Merkez Bankası her gün piyasaya 1 milyar dolar sürüyor, bu da ABD ve İngiltere'yi çıldırtıyordu. Hangi paraydı bu piyasaya sürülen para? Merkez Bankası' nda Dolar limitinin tükenmiş olması, Dolar'ın en az 5 TL ye fırlaması gerekiyordu. Ama olmuyordu işte...
Bu paralar Yasin El Kadı gibi bir kaç arap iş adamının parasıydı ve Yasin El Kadı sırf bu yüzden Türkiye'ye geldiğinde bir kaç kere suikaste uğradı. (Google'dan kazalara bakın...)
Bütün bu detayları devlet açıklayamaz. Kayıt dışı paralar devleti uluslararası arenada suçlu yapar, arap iş adamlarını da hedef haline getirir. Bu durumu en iyi bilenlerden biri de parelel yapı olduğu için, Tayyip Erdoğan'ın milyar dolarları çaldığını tapelerle isbata kalktılar. Çok iyi biliyorlardı ki, yapılan yatırımlardan bırakın rüşvet alıp para çalmayı, mevcut gelirlerle yatırımların %10' unu bile yapmak mümkün değildi. Devletin kasasına gelen para gibi kasadan çıkacak olan da belliydi.
Kullanılan para miktarı öyle 1 Milyar dolar filan da değil. Çok daha fazla. Ama CİAmaat 100 milyar dolar deseydi, herkes OHA diyeceği için 1 milyar dolar gibi inandırıcı bir rakamı tercih ettiler.
Hal böyle iken bu gerçekleri dillendiremeyen muarızlara karşı bu ülkenin iyiliğini düşünen insanların bir şeyler yapması lazım. Bu para devletin geliri değil, aksine devlete Recep Tayyip Erdoğan'ın kendi itibarı ile kattığı ek gelirdir. Bu paralar bu güne dek milletin çıkarları için kullanılmıştır ve bundan sonra da bu çıkarlar doğrultusunda kullanılacaktır.
Sayın Cumhurbaşkanımızı ve bu ülkeyi İngiliz, Amerikan, Yahudi uşaklarına yem etmeyelim.
100 tane de kaset çıksa biliniz ki Recep Tayyip Erdoğan hırsız değil aksine bu ülkeye dışardan para getirmiş, kaybetmeye tahammülümüzün olmayacağı, yeri doldurulamaz bir liderdir. Gelecek nesiller için O'na sahip çıkalım.
Prof. Dr. Ebubekir Sofuoğlu
11 notes
·
View notes