Tumgik
#fahişe çocukları
akca · 1 year
Text
Tumblr media
✨✨siktir git o zaman✨✨
6 notes · View notes
yazan-kalem-siyah06 · 3 months
Text
Tumblr media
Araplar eşlerini avrat diye çağırır, manası apış arası demek
Türklerde hânım diye çağırırdı yani evimin sahibi..
İşte aradaki fark.
Rabia Arapça’da “dördüncü” demektir.
Öyle sanıldığı gibi mübarek ve anlamlı bir isim değildir.
Çünkü Arap kültüründe kız çocukları insandan sayılmadığı için, kızı olanlar isim vermez numara verirlerdi.
Vahide isim değildi, birinci demekti. İlk doğan kıza verilen numaraydı.
Saniye ikinci demekti, ikinci kızı olana verilen numaraydı.
Selase ve Bite isimleri üçüncü demekti, üçüncü doğan kızlara verilen numaraydı.
Rabia da dördüncü demekti, dördüncü doğan kıza verilen numaraydı.
Bizimkiler de Rabia’yı çok mübarek ve çok dini içerikli bir isim zannederler.
Bilmiyorlar ki Araplar, insandan saymadığı ve isim vermeye lüzum görmediği kız çocuklarına işte böyle numara takarlardı,
tıpkı otomobillere takılan plakalar gibi.!
Dünya kurulduğundan beri kız çocuklarını, diri diri toprağa gömen kültüre sahip tek millet Araplardır...
Bunun esas sebebi ise; tefecilik yapan, fahiş faizlerle verdikleri paraları ödeyemeyen kişilerin kızlarına, karılarına el koyup pazarlayan insafsız ve ahlaksız, Arap egemenlerinin eline düşmesinden korkan Araplar,
yeni doğan kız çocuklarını diri diri toprağa gömerek bu akıbetten koruduklarını zannederlerdi..
Peki o çağlarda Türk’ler nasıldı ?
Türk’ler kız çocuklarına, hatunlarına değer veren, onları önemseyen, insan yerine koyan, komutanlar ve hakanlar gibi yetiştiren tek tanrılı dine mensup bir milletti.
Ve insan hakları açısından da çağdaş kültürün örneklerini vermiş önder uluslardandı.
Eski Türkçe’de “namus” sözcüğü yoktu çünkü namussuzluk nedir bilmezlerdi !
Türk geleneğinde kadın; arkadaştı, kadın anneydi, kadın sevgiliydi, tek başına bir devletti.
Ne zaman ki Türkler müslüman oldu, Arap kültürü geldi, kadın kadın olduğuna bin pişman oldu.!
Kadın dövmek, maalesef Türklerin Arap kültürüyle tanıştıktan sonra başlayan bir olaydır.
Eski Türk kültüründe, örfünde kadın her zaman el üstünde tutulurdu.
Tarihe geçmiş Cengiz Han’ın eşi için söylediği..
“Ben sizin Han’ınızım, bu da benim Han’ım” sözleriyle dilimize yerleşen “Hanım” kelimesi de bunu göstermektedir !
Yâni KADIN EVİN HANIYDI.
10 notes · View notes
aynodndr · 5 hours
Text
Tumblr media
Rabia Arapça’da “dördüncü” demektir.
Öyle sanıldığı gibi mübarek ve anlamlı bir isim değildir.
Çünkü Arap kültüründe, kız çocukları insandan sayılmadığı için, kızı olanlar isim vermez numara verirlerdi.
Vahide isim değildi, birinci demekti. İlk doğan kıza verilen numaraydı.
Saniye ikinci demekti, ikinci kızı olana verilen numaraydı.
Selase ve Bite isimleri üçüncü demekti, üçüncü doğan kızlara verilen numaraydı.
Rabia da dördüncü demekti, dördüncü doğan kıza verilen numaraydı.
Bizimkilerde Rabia’yı çok mübarek ve çok dini içerikli bir isim zannederler, bilmiyorlar ki Araplar, insandan saymadığı ve isim vermeye lüzum görmediği kız çocuklarına işte böyle numara takarlardı, tıpkı otomobillere takılan plakalar gibi.!
Dünya kurulduğundan beri kız çocuklarını, diri diri toprağa gömen kültüre sahip tek millet Araplardı.
Bunun esas sebebi ise, tefecilik yapan, fahiş faizlerle verdikleri paraları ödeyemeyen kişilerin kızlarına, karılarına el koyup pazarlayan insafsız ve ahlaksız, Arap egemenlerinin eline düşmesinden korkan Araplar, yeni doğan kız çocuklarını diri diri toprağa gömerek bu akıbetten koruduklarını zannederlerdi..
Peki o çağlarda Türk’ler nasıldı?
Türk’ler kız çocuklarına, hatunlarına değer veren, onları önemseyen, insan yerine koyan, komutanlar ve hakanlar gibi yetiştiren tek tanrılı dine mensup bir milletti.
Ve insan hakları açısından da çağdaş kültürün örneklerini vermiş önder uluslardandı.
Eski Türkçe’de “namus” sözcüğü yoktu çünkü namussuzluk nedir bilmezlerdi!
Türk geleneğinde kadın arkadaştı, kadın anneydi, kadın sevgiliydi, tek başına bir devletti.
Kadın dövmek malesef Türk’lerin arap kültürüyle tanıştıktan sonra başlayan bir olaydır.
Eski Türk kültüründe, örfünde kadın her zaman el üstünde tutulurdu.
Tarihe geçmiş Cengizhan’ın eşi için söylediği
“Ben sizin han’ınızım, bu da benim han’ım” sözleriyle dilimize yerleşen “hanım” kelimesi de bunu göstermektedir!
Yani KADIN EVİN HANIYDI,
Mustafa Durmuş’ un Tomris’ ten Rabiya’ a adlı kitabından...
3 notes · View notes
pazaryerigundem · 2 months
Text
TOBB Başkanı Hisarcıklıoğlu'ndan hassasiyet çağrısı
https://pazaryerigundem.com/haber/182819/tobb-baskani-hisarciklioglundan-hassasiyet-cagrisi/
TOBB Başkanı Hisarcıklıoğlu'ndan hassasiyet çağrısı
Tumblr media
Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Başkanı M. Rifat Hisarcıklıoğlu, bazı il ve ilçelerde sektörlerle, firmalarla ilgili ‘zordalar, batıyorlar’ gibi dedikodular çıkarıldığını belirterek, şirketlere itibar cellatlığı yapıldığını söyledi.
ANKARA (İGFA) – Hisarcıklıoğlu açıklamasında şu ifadelere yer verdi:
“Ülkemizin ufkunu karamsarlık bulutlarıyla kapatmak isteyen fitne, fesat üreticileri yine iş başında. Dedikodu kazanının ateşi harlanıyor. Şirketlerimize itibar cellatlığı yapılıyor.
Bazı il ve ilçelerimizde sektörlerle, firmalarla ilgili ‘zordalar, batıyorlar’ gibi dedikodular çıkarmak, altına adını yazma cesareti olmadan batacak şirketler listelerini iletişim kanallarından paylaşmak alçaklıktır, ahlaksızlıktır, suçtur. Ülkemize, milletimize ve ekonomimize ihanettir.
Öncelikle çağrım, ticaret dünyasının tüm paydaşlarına. Lütfen dedikodu ticareti yapanları dinlemeyin, o ticaretin ortağı olmayın. Firmalarımız, bu ülkenin milli servetidir. Özel sektörümüz yatırım, istihdam, üretim ve ihracatını her sene artırmakta, dünyanın dört bir köşesinde ülkemizi en iyi şekilde temsil etmektedir.
Birkaç şirketin zorda kalmasını bahane ederek dedikodularla karalanmaya çalışılan firmalarımızda binlerce insan çalışıyor, evlerine ekmek götürüyorlar. Bu insanların aileleri, çocukları var. Yazıktır, günahtır.
Asılsız, hiçbir dayanak noktası olmadan, batacak, zorda kalan şirketler listesi hazırlayan ahlaksızlara karşı Cumhuriyet savcılarına çağrı yapıyorum. Bu tür kara listeleri hazırlayanları tespit edip, haklarında gerekli hukuki işlemleri başlatsınlar lütfen. Şirketler hakkında asılsız dedikodu çıkartanlar yargılanmalı. İletişim kanallarından kara listeler paylaşanlara karşı hukuki işlem başlatılmalı.
Bir çağrım da bankalara. Unutmayın reel sektör ve finans sektörü aynı elmanın iki yarısıdır. Dedikodulara bakarak hareket etmeyin, sektörlerimizin ve firmalarımızın yanında durmaya devam edin. Özellikle bazı bankaların il ve ilçe şubelerini dedikodu ticareti konusunda daha hassas olmaya davet ediyorum.
Bu vesile ile bir çağrım da şirketleri enflasyonun müsebbibi gösterip, özel sektörü suçlu ilan edenlere.
Üreten, istihdam sağlayan, bu ülkenin geleceğine yatırım yapan özel sektörü suçlu ilan etmeden önce herkes kendi işini en iyi şekilde yapsın!
Sap ile samanı birbirine karıştırmayalım. Fahiş fiyat artışı yapan şirket varsa, kamunun yetkili kurum ve kuruluşları işlem yapsın. Toptancı anlayışla bütün şirketler suçlu ilan edilemez.”
Tumblr media
BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.
0 notes
Text
12. Kısım: Sahra, Deyyusla Kurba Götgöz’ün piçleri doğmadan önce üç çocuğuyla iyi bir standartta yaşayabilecek şartlarda boşanmak için Deyyus’a teklif sunmuş. Fakat Deyyus, asla Sahra’yı bırakmak istemiyormuş. Sahra’yı ömrünün sonuna kadar elinin altında tutmak, iyi ve zengin bir kaynak olduğu için lazım olduğunda kullanmak, sömürmek, ondan faydalanmak istiyormuş ama Sahra bu sefer bu Deyyus’la bağını tamamen koparıp yoluna bakmaya kararlıymış. Sahra, Deyyus’un akrabalarını araya sokuyor, Deyyus’un boşanmayı istediği koşulları gerçekleştirerek kabul etmesini istiyormuş ama Deyyus elinden Sahra gibi bir kaynağı kaybetmemek için ayak diriyormuş. Sahra’yı kötü şartlarda boşayıp kendi eline baktıracak kadar, kendisine muhtaç edip devamlı onu aratacak kadarıyla boşamak istiyormuş ki Sahra boşandıktan sonra ne ölsün ne olsun. Sahra ise istediği gibi yaşamasının önündeki tek engelin kocası olacak Deyyus olduğunu bildiği için bir an evvel boşanıp ayağındaki Deyyus prangasından kurtulup kanatlanıp uçmak için sabırsızlanıyormuş. Ne de olsa Sahra’nın kariyerini engelleyen, iş imkanlarını bir bir geri çeviren, açtığı her kapıyı tek tek kapatan, Sahra’yı eve kapatıp solduran, beslemeyen, küçülten, kendine muhtaç hale getirip kedinin fareyle oynadığı gibi oynamaya kalkam kocası olacak Deyyus’muş. Deyyus’u sıfır bile değil eksideyken alıp, Rabbinin onun gibi iyi, namuslu, temiz, her zaman O’nun c.c. rızasına göre yaşamış, iradesi sağlam, sicili temiz bir kadına teveccühü sayesinde zirveye çıkaran da Sahra olmuş. Deyyus, sahip olduğu her şeyi Sahra’ya borçluymuş. Sahra ve çocukları, Deyyus’un hayatına girdikten sonra Deyyus hep yükselmiş, hep kazanmış. Ama Deyyus kıymet bilmek yerine nankörlüğün dibine vurarak Sahra’yı hem otellerde kendini erkeklere pazarlayan aşağılık, rezil, pislik fahişe Kurba Götgöz ile aldatmış, hem de Sahra boşanıp bu pislikleri hayatından çıkarmak istediğinde Sahra’nın kendisine bağımlı yaşamasını istediği, başka bir erkek hayatına girer de ona hak ettiği değeri verir, Sahra da kendisinden sonra mutlu olur, kabahatin Deyyus’ta olduğu anlaşılır diye istediklerini vermemek için ayak diriyormuş.
0 notes
morkedisblog · 1 year
Text
Ahaber Merâl Akşenere ayıp sözler söylemiş valla ben başkalarının aile işlerine karışmayı 15 temmuz gecesi yaptığım enayilik sonrası bıraktım onların fikirdaşlarına uyup masayı dağıtmıltı Millet ittifakının oy oranı düşseydi sorumlu Merâl hanım olacaktı 2018'de pkk ile işbirliği yapılacak diye kendisini geri çekti o işbirliği 21 yıldır yapıldı şimdi de hizbullah-hüdaparla ittifak yapılacak diye masayı devirmeye kalktı sadat zaten hüdaparın patronu sana ne yanlışa destek vererek o yanlışı durduramazsın tarih seni değil yapanları yargılar o bakımdan sarılıp öpüşüp barışsınlar yarın gine onların fikir babalarına uyup ittifakı bozacak😂14 mayıs seçimini iktidar kaybederse b...k araplar Türkiyeye gelmeyecekmiş😁 İnşaaallah🙏Sizin barbar cenabet yüzünüzü orospu dişilerinizin kırpışık gözlerini anne karnında dürtülen piçlerinizi görmesek de aramayız sizi taklit eden çok mendebur var aramızda onlarda yerli barbar orospu çocukları siz zengin kuklalarsınız cıa'ye sormadan tuvalete gidemezsiniz sahibiniz usa'ya sordunuz mu böyle konuşurken tasmanızdaki zinciri sıkarlar sizi de köpekleriyle çiftleştirirler sonra siktir pis arap😈arapseviciler şikayet etsinler annelerinin sorunu benim değil bizden herşey çıkar da arap s...kmesi fahişe çıkmaz😴😉
instagram
0 notes
ildeniztufanboy · 18 years
Text
Güneşin çocukları
Bir çetemiz vardı bir zamanlar.
Güneşin çocukları...
Ismarlama serserilikler yapardık.
Mesela kimselere bir şey demeden kaçıp gitmeler gibi. Mesela sokaklarda sabahlamak gibi… parklarda yatmak, yabancıları mahalleye sokmamak gibi…
Bir de bir gün gideceğimiz Amerika vardı. Herkesin bir Amerika’sı vardı o zamanlar. Herkes gece istasyonlarda kendi Amerika’sını arardı. Kısık ışıklı arkadaş odalarında kasetin bir yüzünü kaplayan uzun parçalar eşliğinde kendi rüyamıza dalar, dağılırdık. Okyanuslar, gemi yolculukları, kanayan ıslıklar ve dünyanın bütün limanları önümüzde sessizce ağlardı. Böyle zamanlarda ilk sözü söylemekten kaçınırdık hepimizde. Sonra birimiz usulca kalkar çay koyardı. Hiç korkusuzca anımsıyorum her şeyi… Güneşin Çocuklarıydık, kentin ışıklı caddelerinde kendi izini arayan. Deri ceketlerimize sığdırdığımız düşlerimiz kadar aşık ve düşmandık. Yaşam acıtırdı bizi, her şey kanatır, her şey yaralardı. Sevişmekte çekip çıkaramazdı bizi derinliğimizden ve öfkemizi dindiremezdi hiç bir şey.
Geceleri uyumayan çocuklardık.
Otobüs farlarında uzun maceralar umar, apansız yolculuklara çıkardık. Uykulu kentlere girerdik gece yarıları. Issız ağaçları, yol kenarlarını, gökyüzünü, parlak yıldızları seyrederken bindiğimiz otobüsün penceresinden, sanki bambaşka bir dünyaya bakardık. Sonra saklayarak yüzümüzü birbirimizden, yumruklarımızı sıkar ve sessizce ağlardık…!
Bakardık ışığı açık kalmış pencerelere, kepengi örtülü dükkanlara, yaz bahçelerinden taşan çiçeklere. Adını bile bilmediğimiz bu kente, neye olduğunu bile bilmediğimiz bu hasrete uzun uzun… Anımsıyorum korkmadan. Ah o gece yolculukları, bir başka kentte, bir başka insan olmanın umutları.
Dönüp baktığımda geriye kaç yol arkadaşı kaldı ki gençliğin ilk acılarını birlikte keşfettiğimiz !!? Kaç yol arkadaşı?
Sürükleyerek götürdüğümüz dargın beraberliklerimiz saymazsak ne kalıyor elimize ki ?
Öldürülenler, ölenler, terk edenler, telefonları adresleri değişenler; birde… “ucuz bir fahişe ruhuyla” kendileri…
Güneşin çocuklarıydık.
Her şey o eski rüyada kaldı. Çarpıp geri dönen düşlerimizin üstünde çürümüş cesetleri yüzüyor şimdi Güneşin Çocuklarının.
Ve…
... öldükleri sahilleri kendileri de bilmiyorlar.
0 notes
omerdogru · 2 years
Photo
Tumblr media
Hadi gelin biraz da ÖZ ELEŞTIRI Yapalım. Yaşadığımız bu felaket ve bundan önceki felakketleri hep başkasına doğaya kadere suç bularak kendimizi olayın dışına çektik.Sanki Allah Japonya Dost Bize Düşmandır Haşa. Çünkü biz Kaderi de Tevekkül u de Yanlış Anladık Hep. Oysa olayların gerçek yüzü farklı şimdi gelin teker teker sıralayalım kendi kabahatimizi. 1. Depremde bu kadar can kaybı olmasınin sebepleri çabuk fazla ve çok para kazanma hırsı değil mi. Düz ve tarım arazisine temelsiz Doğru dürüst proje çizmeden zemin etüdü yapmadan yeteri kadar demiri cimantosu ve diğer materyaline dikkat etmeden binalar yapıp bir an önce para kazanalım diyerek yükselen mezarlar inşa etmedik mi. Bunları da değerinden çok fazla satıp kiralamadik mi. 2.Oy alabilmek için siyasiler ezelden beri pilansiz projesiz binalara imar affı çıkarıp 17 kez bunu bizim yoğun talebimizle getirip bizden oy almadılar mi.Onlari suçlarken oysa bunu talep eden bizdik ve onlar da bizim aç gözlüğünüzü kullandı bunu hala anlamadik mi. 3.Her seçim öncesi nasıl olsa af gelecek diye projesiz 2 katlı evei yapıp apar topar 4 kata çıkarıp bununla ovunmedik mi. 4. Vergi ödemeyi bir külfet bir yolunu bulup kaçırmayı marifet saymadikm mı ve bunun için de siyasiler her 1.5 yılda bir vergi affı çıkarıp odeyenleri enayi ve kendimizi çok zeki zannedip boburlenmedik mi. 5.Savas Çığırtkanlığı yapıp heryere savaş açma naraları tıp yoksul çocukları askere gidip vatan için can veriken durumu iyi olanlar Vatan Sana Biraz Param Feda marşını çalmadı mi Yoksul çocukları şehit olup gelirken sosyal medyada bir kaç paylaşım yaptıktan sonra fosforlu hayatına başlamadı mı genel ahali. Ve bu normalmiş gibi kaniksamadik mi 6.Binasi yıkıldı diye mutahiti dar ağacına çektiği halde çürük binasını boyayıp fahiş fiyata kiraya veren hacı amca bu tabutlarda ölen insanların cenazesinde bile duygu sömürüsü yapıp evim yıkıldı devlet neden yardım etmiyor diye feryat figan edeli 12 saat oldu daha bunu hala idrak etmedik 7. Allah korkusu olması gereken bir millete Ateist olan bir japon un su sözü tokat gibi '"Siz önce Kuralları Öğrenin Malzemeden Çalmayın Torpille Kural Çignemeyin sonra bina yapmak kendiliğinden gelir ve yıkılmaz" https://www.instagram.com/p/Coxh8ZzoN4N/?igshid=NGJjMDIxMWI=
0 notes
haritalandseq · 2 years
Text
Arap kültüründe, kız çocukları insandan sayılmadığı için, kızı olanlar kızlarına isim vermez numara verirlerdi.
Vahide isim değildir, birinci demektir. İlk doğan kıza verilen numara.
Saniye ikinci demektir, ikinci kıza verilen numara. Selase ve Bite isimleri üçüncü demektir, üçüncü doğan kıza verilen numara.
Rabia da dördüncü demektir, dördüncü doğan kıza verilen numara.
Bizimkiler de Rabia’yı çok mübarek ve çok dini içerikli bir isim zannederler, bilmiyorlar ki.
Araplar, insandan saymadığı ve isim vermeye lüzum bile görmediği kız çocuklarına işte böyle numara takarlardı, tıpkı otomobillere takılan plakalar gibi!
Dünya kurulduğundan beri kız çocuklarını, diri diri toprağa gömen kültüre sahip tek millet Araplardır.
Bunun esas sebebi ise, tefecilik yapan, fahiş faizlerle verdikleri paraları ödeyemeyen kişilerin kızlarına, karılarına el koyup pazarlayan insafsız ve ahlaksız egemenlerinin eline düşmesinden korkan Araplar, yeni doğan kız çocuklarını diri diri toprağa gömerek bu akıbetten
koruduklarını zannederlerdi…
Duruma bakar mısın…
Peki o çağlarda Türk’ler nasıldı?
Türk’ler kız çocuklarına, hatunlarına değer veren, onları önemseyen, insan yerine koyan, komutanlar ve hakanlar gibi yetiştiren tek tanrılı dine mensup bir milletti.
Ve insan hakları açısından da çağdaş kültürün örneklerini vermiş önder uluslardandı.
Eski Türkçede “namus” sözcüğü yoktu çünkü Türkler namussuzluk nedir bilmezlerdi!
Eski Türklerde parayla vücudunu satan kadın yoktu, o nedenle sonradan dilimize giren fahişe o….pu gibi bu tip
kadınlara verilen tüm kelimeler ya Arapça ya da Farsçadır.
Eski Türklerde kadın satan erkek yoktu, o nedenle Türkçede bu tip adamlara verilen örneğin p….venk gibi tüm kelimeler ya Arapça ya Farsça ya Rumca ya da Ermeniceden lügatımıza geçmiştir.
Türk geleneğinde kadın arkadaştı, kadın anneydi, kadın sevgiliydi, tek başına bir devletti.
Kadın dövmek maalesef Türklerin Arap kültürüyle tanışmalarından sonra başlayan bir olaydır.
Eski Türk kültüründe, örfünde kadın her zaman el üstünde tutulurdu.
Tarihe geçmiş Cengizhan’ın eşi için söylediği “Ben sizin han’ınızım, bu da benim han’ım” sözleriyle dilimize yerleşen “hanım” kelimesi de bunu göstermektedir!
Cahiliye dönemi Diri, diri gömerlerdiBunu getirmek isteyen aptallar çok ona destek olanlar daha fazla abdalBugün bile bu kafalar kadını ikinci sınıf görüyor ama akılsızlar görmüyor köleliği istiyorlar.Düşünme olmayınca.Tanrı yarattığı kulunu sıkıntıya sokacak hiç bir yasa koymaz
191 notes · View notes
hetesiya · 2 years
Link
Para ve mevki sahibi ailelerden gelen insanların “Neden insanlar ayaklanıp sokaklara inmiyor, anlamıyorum!” gibi sözler ettiklerine zaman zaman tanık oluyorum. Bir tür inanmazlık seziliyor bu sözlerinde. Adeta bunları söylerken arka planda “Sonuçta bizim vergi ayrıcalıklarımıza dokunulduğunda biz yeri göğü inletiyoruz; hele birisi gelip de benim gıda ve barınma hakkıma el uzatacak olsa kesin gider bankaları yakar, meclisi basarım. Bu insanların nesi var yahu?” der gibi oluyorlar.
1 note · View note
icselpatlamalar · 3 years
Text
Ne bok yiyim ben?
Kendi hayatıma odaklanmak istemiyorum çünkü ne bok yicem ben aq?
Ha?
Neden?
Ben kendi hayatımı düzenlemek istemiyorum. Hakkım olsa ölene kadar yatarım. Millet beni pof poflasın. Neden bir bok yapayım ki?
Bu kadar net. Bu kadar.
İstemiyorum yaşamak. İntihar bazında değil.
Bir işe girip salak saçma çalışmak İSTEMİYORUM. ÜÇ kuruş için post modern fahişe olmak İSTEMİYORUM. Birinin işini onun için yapmak İSTEMİYORUM.
Sadece sabah akşam SEVİLMEK ve beni sevmeyen herkesin ACI ÇEKTİĞİNİ GÖRMEK İSTİYORUM.
O olmuşum.
Çalıştık ettik ne bok oldu. Noldu?
Ne oldu amık ne oldu?
Bu mu?
Çalışmasaydık keşke. Hep yatsaydık. Bu kadar.
Yakışıklıda değilim artık.
Böyle. Bok gibi kayıp gitti her şey.
Şuna bak! İstediğim şey, güzelce yatıp dinlenmek, iki eğlenmek. O bile çok. Sikiyim.
Sanat, felsefe anlayan isteyen yok. Millet amcık peşinde.
E NAPİYİM BEN? BÖYLE BİR DÜNYADA NAPİYİM?
HA AQ? OBVİOUS CASE İ İNSANARA EÖEÖEÖE DİYE Mİ SATİYİM.
Ne yani?
Napiyim?
dünya bok ben napiyim.
Kendimi uyuşturmadan ne bok yiyim. Ha hobi dediğim her bokun 0 değer ettiği bir dünyada ne bok yiyim ben?
SANKİ ELİMDEN BİR BOK GELİYOR. SİKERİM AQ.
SANKİ BİZE VERDİLER BİR BOK BİZ HAYIR DEDİK.
Geberiyim de herkes rahatlasın aq. Süslü pastalar, eöeöeö arkadaşlıklar, sikim soniklik devam etsin. Ben öliyim. Daha mantıklı dimi sayın orospu çocukları?
Tüm silahşörlerin köpek olduğu dünyada tek ben kalmışım. Bana da boyun eğ diyorlar. Şaka gibi. Ne bok yiyim ben ha?
Ben pişmanım. Keşke önceden yatsaydım. Erken yatsaydım uyanmasaydım. Hep gece geç yatan biri oldum. Böyle oldum.
Koca bir saçmalık aq. Gerçekten. Sosyal olmak da. İnsanları sevmek de. Önemsemek de. Beş paralık insanların beş dakika vermek. E kimse kalmadı?
Saçma sapan işlerden vaz geç, geç geç, çok geçtik, zamanı aştık.
Rahatımız battı, aksiyeteden kendimizi boğduk. Hiç rahat etmedik, gerçek hayatla.
Konuşursan giderler, sansür yersin yada iki üç hap. Sen zaten delisin. Boşver, insan takliti yap. Sen gerçek değilsin.
Toplum dışı, ofsayt. En kötüsü, yedek klübesinden bile tersim.
Büyüdüm ama, keşke hep 21 kalsaydım. Belki de o falcıya demek istediğim, keşke ölseydim idi. Çok bir şey kaçırmamışım. Ben 2-buçuk sene yaşadım. Yaşamasaydım da olurdu. Ben ölseydim de aynı olurdu. Keşke ölseydim hatta. 1 sene sinir hastası, 1 sene kırık, 1 senede boş yaşadım. Olmasa da olurdu. Yaşamasaydım da olurdu. 
Ben yaşamasamda olurdu. Keşke kendim gibi birini tanısam. Onu kopyalasam. Kendi kendime yol açmak zor, nereye gidiyoruz belli değil. Bir yerlere gittiğimiz kesin ama yol kapalı gibi. Atlıyoruz bariyerlerden ama çok karanlık, kimse yok. Evrensel bir yalnızlıkla bağrıyoruz, NERDEYİZ. NEREYE. NE. NEREEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEE.
NERESİ BURASI. BİLMİYORUM. ışıktan çok uzak. Keşke benim gibi bir tane insanla tanışıp gece gündüz konuşsak. Farkı severim ama, artık şu nokta da, bana benzeyen 1 insan lazım. Ve o nerede, bilmiyorum.
Bok vardı sanki yaşadık.
Ne bok yiyim ben?
2 notes · View notes
doriangray1789 · 3 years
Text
kültür din değildir
İyi akşamlar😌😌😌 Rabia Arapça’da “dördüncü” demektir. Öyle sanıldığı gibi mübarek ve anlamlı bir isim değildir. Çünkü Arap kültüründe, kız çocukları insandan sayılmadığı için, kızı olanlar isim vermez numara verirlerdi. Vahide isim değildi, birinci demekti. İlk doğan kıza verilen numaraydı. Saniye ikinci demekti, ikinci kızı olana verilen numaraydı. Selase ve Bite isimleri üçüncü demekti, üçüncü doğan kızlara verilen numaraydı. Rabia da dördüncü demekti, dördüncü doğan kıza verilen numaraydı. Bizimkilerde Rabia’yı çok mübarek ve çok dini içerikli bir isim zannederler, bilmiyorlar ki Araplar, insandan saymadığı ve isim vermeye lüzum görmediği kız çocuklarına işte böyle numara takarlardı, tıpkı otomobillere takılan plakalar gibi.! Dünya kurulduğundan beri kız çocuklarını, diri diri toprağa gömen kültüre sahip tek millet Araplardı. Bunun esas sebebi ise, tefecilik yapan, fahiş faizlerle verdikleri paraları ödeyemeyen kişilerin kızlarına, karılarına el koyup pazarlayan insafsız ve ahlaksız, Arap egemenlerinin eline düşmesinden korkan Araplar, yeni doğan kız çocuklarını diri diri toprağa gömerek bu akıbetten koruduklarını zannederlerdi.. Peki o çağlarda Türk’ler nasıldı? Türk’ler kız çocuklarına, hatunlarına değer veren, onları önemseyen, insan yerine koyan, komutanlar ve hakanlar gibi yetiştiren tek tanrılı dine mensup bir milletti. Ve insan hakları açısından da çağdaş kültürün örneklerini vermiş önder uluslardandı. Eski Türkçe’de “namus” sözcüğü yoktu çünkü namussuzluk nedir bilmezlerdi! Türk geleneğinde kadın arkadaştı, kadın anneydi, kadın sevgiliydi, tek başına bir devletti. Ne zaman ki Türkler müslüman oldu, arap kültürü geldi, kadın kadın olduğuna bin pişman oldu.! Kadın dövmek malesef Türk’lerin arap kültürüyle tanıştıktan sonra başlayan bir olaydır. Eski Türk kültüründe, örfünde kadın her zaman el üstünde tutulurdu. Tarihe geçmiş Cengizhan’ın eşi için söylediği “Ben sizin han’ınızım, bu da benim han’ım” sözleriyle dilimize yerleşen “hanım” kelimesi de bunu göstermektedir! Yani KADIN EVİN HANIYDI,
3 notes · View notes
gzmtt · 4 years
Text
şehirden söz ediyorum
Eliot Weinberger’e
bugün bir yenilik, yarından sonraki gün için ise geçmiş bir harabe, her gün gömülen ve yeniden dirilen,
birlikte yaşanan sokaklarda, meydanlarda, otobüslerde, taksilerde, sinemalarda, tiyatrolarda, barlarda, otellerde, güvercin kafeslerinde ve yeraltı mezarlıklarında,
şehir kocaman, üç metrekarelik bir odaya sığan ve bir galaksi gibi sonsuz,
şehir hepimizi düşleyen, hepimizin düşlerken yapıp, bozup, sonra tekrar yaptığı,
şehir hepimizin düşlediği ve durmadan değişen biz onu düşlerken,
şehir her yüz senede bir uyanan ve bir sözcüğün aynasında kendisine bakan, kendisini tanıyamayan ve sonra yeniden uykuya dalan,
şehir yanımda uyuyan kadının göz kapaklarından filizlenen ve sonra,
anıtları ve heykelleri, tarihleri ve efsaneleriyle,
her gözü zamanda donmuş bir manzarayı yansıtan sayısız gözü olan bir çeşmeye dönüşen,
okullardan, hapishanelerden, alfabelerden, sayılardan, altar ve kanundan önce:
aslında dört nehir olan bir nehir, meyve bahçesi, ağaç, rüzgârı giyinmiş Adam ve Kadın,
—geriye dönmek, geriye, tekrar kil olmaya, o ışıkla yıkanmaya, adak mumlarının altında uyumaya,
zamanın sularında yüzmek, aynı akıntının beraberinde sürüklediği alev alev bir akçaağaç yaprağı gibi,
geriye dönmek, uyuyor muyuz? yoksa uyanık mıyız?, biz, daha fazla bir şey değiliz, gün ağarıyor, daha erken,
şehirdeyiz, bir başkasına girmeden ondan çıkamıyoruz, aynılar ama bir yandan da farklı,
uçsuz bucaksız şehirden söz ediyorum, günün gerçekliğinin sadece tek bir sözcükten oluştuğu: ötekiler ve her birinde bir ben var bizden koparılmış, bir ben sürüklenmiş,
ölülerin inşa ettiği şehirden söz ediyorum, içinde onların inatçı hayaletlerinin yaşadığı ve zorba hafızalarının yönettiği,
şehir kimseyle konuşmadığımda konuştuğum, bu uyku kaçıran kelimeleri bana söyleten,
kulelerden, köprülerden, tünellerden, hangarlardan, mucizelerden ve afetlerden söz ediyorum,
soyut Devlet ve somut polisleri, öğretmenleri, gardiyanları, vaizleri,
içinde her şeyin olduğu ve her şeyi harcadığımız ve sonra her şeyin bir dumana dönüştüğü dükkânlar,
meyve piramitleriyle pazarlar, dört mevsimin değişimi, kancalarda asılı duran sığırlar, baharat tepeleri, şişe ve konserve kuleleri,
bütün tat ve renkler, bütün koku ve maddeler, seslerin akışı —su, metal, tahta, kil— zamanın kendisi kadar eski itiş kakış, pazarlık ve entrika,
beton, cam, çelik binalardan söz ediyorum, hollerini, girişlerini dolduran insan kalabalığından, termometredeki cıva gibi bir yukarı çıkıp bir aşağı inen asansörlerden,
bankalar ve yönetim kurullarından, fabrikalar ve yöneticilerinden, işçiler ve onların en yakını makinelerden,
sokaklar boyunca devam eden, tutku ve sıkıntı kadar uzun o kadim fahişe alaylarından söz ediyorum,
heveslerimizin, meşgalelerimizin, tutkularımızın aynası gidip gelen arabalardan, (neden, ne için ve nereye doğru?),
her zaman dolu ve hep tek başımıza öldüğümüz hastanelerden,
bazı kiliselerin loş ışığından söz ediyorum ve altarda titreyen adak mumlarının alevinden,
kimsesizlerin azizler ve bakirelerle, tutku dolu ve aksayan bir dille konuştuğu o çekingen sesler,
bir yemekten söz ediyorum, gidip gelen bir ışığın altında, sallanan bir masada kırık dökük tabaklarda yenilen,
boş arazilerde kadınları, çocukları, hayvanları ve hayaletleriyle konaklayan masum kabilelerden,
lağımlardaki farelerden, kablolarda, pervazlarda ve feda edilmiş ağaçlarda yuva yapan cesur serçelerden,
düşünceli kedilerden ve onların ay ışığı altındaki hovardalıklarından, damların zalim tanrıçası,
sokak köpeklerinden, bizim Fransiskan’larımız, Bhikkus’larımız, güneşin kemiklerini eşeleyen köpeklerden,
münzevilerden ve liberter dayanışmasından söz ediyorum, kolluk kuvvetlerinin gizli planlarından ve hırsız çetelerinden,
eşitlikçilerin komplolarından, Suç dostları cemiyetinden, intihar kulübünden ve Karındeşen Jack’ten,
giyotin bileyicisi Halkın Dostları’ndan, insan türünün neşesi Sezar’dan,
kötürüm bir gecekondu mahallesinden, çatlamış bir duvardan, kurumuş bir çeşmeden, üstü karalanmış bir heykelden söz ediyorum,
dağ gibi çöp yığınlarından, kirli bir sisin süzgecinden geçen melankolik bir güneşten söz ediyorum,
kırılmış camlardan ve hurda demir çöllerinden, bir gece önce işlenen suçtan ve ölümsüz Trimalchio’nun şöleninden,
televizyon antenleri arasındaki aydan ve kirli bir kavanozun üstündeki kelebekten,
gölün üzerindeki balıkçıl kuşlarının hızlı uçuşu gibi geçen gün doğumlarından söz ediyorum, kiliselerin taş süslemelerinin üzerine konan saydam kanatlardaki güneşten ve sarayların camdan işlemelerinde kıpırdaşan ışıktan,
sonbaharın başlangıcındaki bazı öğleden sonralarından söz ediyorum, cisimsiz altın şelalelerden, bu dünyanın başkalaşımından, her şeyin şeklini yitirmesinden, her şeyin sürüncemede kalmasından,
ışık düşünüyor ve her birimiz bu yansıyan duyarlı ışık tarafından düşünüldüğümüzü hissediyoruz, zaman uzun bir an içinde eriyip gidiyor ve hepimiz bir kez daha havaya dönüşüyoruz,
yazdan söz ediyorum, yavaş geçen bir gecenin ufukta sanki bir duman dağı gibi büyümesi ve yavaş yavaş parçalanarak üzerimize bir dalga gibi düşmesinden,
madde uzlaştı, gece boylu boyunca uzandı ve bedeni aniden uykuya dalan güçlü bir nehir gibi, nefesinin dalgalarında sallanıyoruz, zaman somut, aynı bir meyve gibi ona dokunabiliyoruz,
ışıkları yaktılar, bulvarlar tutkunun görkemiyle yanıp tutuşuyor, parklarda dalların arasından geçen elektrik ışığı bizi aydınlatan ama ıslatmayan yeşil ve fosforlu bir pus gibi üzerimize düşüyor, ağaçlar mırıldanıyor, bize bir şey söylüyorlar,
bazı sokaklar var, loş ışıkta, sanki gülümseyen bir ima gibiler, bu sokaklar nereye çıkar bilmiyoruz, belki de kayıp adalara giden vapurlara,
yüksek balkonların üstündeki yıldızlardan söz ediyorum ve gökyüzünün taşına yazdıkları anlaşılmaz cümlelerinden,
birden bastıran sağanak yağmurdan söz ediyorum, pencerelerin camlarına vurup, ağaçları eğen ve yirmi beş dakika süren, şimdi gökyüzünde mavi yarıklar ve bir ışık seli, buhar asfalttan yükseliyor, arabalar parıldıyor ve su birikintileri var, içinde yansıma gemiciklerinin yüzdüğü,
göçebe bulutlardan söz ediyorum, beşinci kattaki bir odaya neşe katan hafif bir müzikten, gecenin ortasında uzaktaki bitki köklerinin ve otların arasından akan su gibi kulağa gelen gülüşme seslerinden,
her zaman beklenen ve en beklenmedik zamanda gerçekleşen gizemli kaderimizle buluşmadan söz ediyorum: aşk ya da ölüm
bilinen geçmişimizden ve gizli geçmişimizden söz ediyorum, senin ve benim,
taş ormanlarından söz ediyorum, peygamberin çölünden, ruhların karınca yuvasından, kabilelerin toplanmasından, aynalar evinden, yankılar labirentinden,
zamanın derinliklerinden gelen o büyük uğultudan söz ediyorum, birleşen ve dağılan milletlerin o anlaşılmaz fısıltılarından, kalabalıkların döngüsünden, büyük kayalar gibi savrulan silahlarından ve tarihin çukuruna düşen kemiklerin çıkardığı sağır sesten,
şehirden söz ediyorum, yüzyılların çobanı, bizi doğuran ve bir çırpıda bitirip tüketen, bizi yaratan ve unutan anneden.
Octavio Paz
çev. Sena Akalın
6 notes · View notes
baybaykus · 4 years
Text
Rabia Arapça’da “dördüncü” demektir.
Öyle sanıldığı gibi mübarek ve anlamlı bir isim değildir.
Çünkü Arap kültüründe, kız çocukları insandan sayılmadığı için, kızı olanlar isim vermez numara verirlerdi.
Vahide isim değildi, birinci demekti. İlk doğan kıza verilen numaraydı.
Saniye ikinci demekti, ikinci kızı olana verilen numaraydı.
Selase ve Bite isimleri üçüncü demekti, üçüncü doğan kızlara verilen numaraydı.
Rabia da dördüncü demekti, dördüncü doğan kıza verilen numaraydı.
Bizimkilerde Rabia’yı çok mübarek ve çok dini içerikli bir isim zannederler, bilmiyorlar ki Araplar, insandan saymadığı ve isim vermeye lüzum görmediği kız çocuklarına işte böyle numara takarlardı, tıpkı otomobillere takılan plakalar gibi.!
Dünya kurulduğundan beri kız çocuklarını, diri diri toprağa gömen kültüre sahip tek millet Araplardı.
Bunun esas sebebi ise, tefecilik yapan, fahiş faizlerle verdikleri paraları ödeyemeyen kişilerin kızlarına, karılarına el koyup pazarlayan insafsız ve ahlaksız, Arap egemenlerinin eline düşmesinden korkan Araplar, yeni doğan kız çocuklarını diri diri toprağa gömerek bu akıbetten koruduklarını zannederlerdi..
Peki o çağlarda Türk’ler nasıldı?
Türk’ler kız çocuklarına, hatunlarına değer veren, onları önemseyen, insan yerine koyan, komutanlar ve hakanlar gibi yetiştiren tek tanrılı dine mensup bir milletti.
Ve insan hakları açısından da çağdaş kültürün örneklerini vermiş önder uluslardandı.
Türk geleneğinde kadın arkadaştı, kadın anneydi, kadın sevgiliydi, tek başına bir devletti.
Kadın dövmek malesef Türk’lerin arap kültürüyle tanıştıktan sonra başlayan bir olaydır.
Eski Türk kültüründe, örfünde kadın her zaman el üstünde tutulurdu.
Tarihe geçmiş Cengizhan’ın eşi için söylediği
“Ben sizin han’ınızım, bu da benim han’ım” sözleriyle dilimize yerleşen “hanım” kelimesi de bunu göstermektedir!
Yani KADIN EVİN HANIYDI,
#Tarih #Gelecek #Türk #Kadın
Tumblr media
6 notes · View notes
Text
Amerika ve Dünya WayFair ile çalkalanırken, Türk şirket Trendyolun ürünleri dikkat çekti. Ürünlerin dikkat çekmesinin ardından ürünler kaldırıldı.
Şaka misiniz siz amk resimlerde ürünler var sözde ürünler fahiş fiyattan çocuk satan orospu çocukları yıllardır olan şey sadece bu gün yüzüne çıkıyor şaka gibi
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
29 notes · View notes
aynurant · 4 years
Text
Tumblr media
Rabia Arapça’da “dördüncü” demektir.
Öyle sanıldığı gibi mübarek ve anlamlı bir isim değildir.
Çünkü Arap kültüründe, kız çocukları insandan sayılmadığı için, kızı olanlar isim vermez numara verirlerdi.
Vahide isim değildi, birinci demekti. İlk doğan kıza verilen numaraydı.
Saniye ikinci demekti, ikinci kızı olana verilen numaraydı.
Selase ve Bite isimleri üçüncü demekti, üçüncü doğan kızlara verilen numaraydı.
Rabia da dördüncü demekti, dördüncü doğan kıza verilen numaraydı.
Bizimkilerde Rabia’yı çok mübarek ve çok dini içerikli bir isim zannederler, bilmiyorlar ki Araplar, insandan saymadığı ve isim vermeye lüzum görmediği kız çocuklarına işte böyle numara takarlardı, tıpkı otomobillere takılan plakalar gibi.!
Dünya kurulduğundan beri kız çocuklarını, diri diri toprağa gömen kültüre sahip tek millet Araplardı.
Bunun esas sebebi ise, tefecilik yapan, fahiş faizlerle verdikleri paraları ödeyemeyen kişilerin kızlarına, karılarına el koyup pazarlayan insafsız ve ahlaksız, Arap egemenlerinin eline düşmesinden korkan Araplar, yeni doğan kız çocuklarını diri diri toprağa gömerek bu akıbetten koruduklarını zannederlerdi..
Peki o çağlarda Türk’ler nasıldı?
Türk’ler kız çocuklarına, hatunlarına değer veren, onları önemseyen, insan yerine koyan, komutanlar ve hakanlar gibi yetiştiren tek tanrılı dine mensup bir milletti.
Ve insan hakları açısından da çağdaş kültürün örneklerini vermiş önder uluslardandı.
Eski Türkçe’de “namus” sözcüğü yoktu çünkü namussuzluk nedir bilmezlerdi!
Türk geleneğinde kadın arkadaştı, kadın anneydi, kadın sevgiliydi, tek başına bir devletti.
Kadın dövmek malesef Türk’lerin arap kültürüyle tanıştıktan sonra başlayan bir olaydır.
Eski Türk kültüründe, örfünde kadın her zaman el üstünde tutulurdu.
Tarihe geçmiş Cengizhan’ın eşi için söylediği
“Ben sizin han’ınızım, bu da benim han’ım” sözleriyle dilimize yerleşen “hanım” kelimesi de bunu göstermektedir!
Yani KADIN EVİN HANIYDI,
Mustafa Durmuş’ un Tomris’ ten Rabiya’ a adlı kitabından alıntıdır..♡
12 notes · View notes