#evrendeki hidrojen
Explore tagged Tumblr posts
rayhaber · 1 day ago
Text
Evrendeki Her Şeyin Dönüşümü: Yeniden İyonlaşma Çağı
Büyük Patlama ve Evrenin Gizemleri Büyük Patlama’dan sonra, evrenin ilk zamanlarında, karanlık bir dönem yaşandı. Bu dönemde, evrenin genişlemesi ile birlikte atom altı parçacıkların oluşturduğu ilkel bir çorba meydana geldi. Ancak, bu çorbanın içinde ışık saçan yıldızlar ya da galaksiler yoktu. Tüm evren, nötr hidrojen gazıyla kaplanmıştı. Bu durum, kozmik tarihimizin en önemli ve sırlarla dolu…
0 notes
uzaydanhaberler · 1 year ago
Text
youtube
Illustris: Bir Evren Simülasyonu
Buraya nasıl geldik? Oynatma tuşuna basın, arkanıza yaslanın ve izleyin. Evrenin evriminin bir bilgisayar simülasyonu, galaksilerin nasıl oluştuğuna dair bilgi ve insanlığın bu evrendeki yeri hakkında bakış açıları sunuyor. Illustris projesi 2014 yılında, 13 milyar yılda evrimleşirken bir kenarı 35 milyon ışık yılı olan bir küp boyunca uzanan 12 milyar çözünürlük elementi için 20 milyon işlemci saati harcadı. Simülasyon, maddeyi takip ederek çok çeşitli türlerde galaksilerin oluşumuna ulaşıyor. Sanal evren evrimleşirken evrenle birlikte genişleyen maddenin bir kısmı filamentler, galaksiler ve galaksi kümeleri oluşturmak üzere kütle çekimle yoğunlaşıyor. Bu video, değişen bu evrenin bir kısmı etrafında dönen sanal bir kameranın perspektifinden ilk başta karanlık maddenin evrimini, ardından sıcaklık tarafından düzenlenen hidrojen gazını, daha sonra helyum ve karbon gibi ağır elementleri ve bundan sonra da tekrar karanlık maddeyi gösteriyor. Sol altta Büyük Patlama’dan sonra geçen zaman gösterilirken sağ altta görülen madde türü gösteriliyor. Patlamalar galaksi merkezlerindeki süperdev kara deliklerin sıcak gaz kabarcıklarını dışarı atışını tasvir ediyor. Illustris ve gerçek evren arasındaki ilginç çelişkiler hakkında araştırmalar yapılıyor. Bu çelişkiler arasında simülasyonun neden aşırı bollukta yaşlı yıldız ürettiği sorusu da var.
Video Telif: Illustris İşbirliği, NASA, PRACE, XSEDE, MIT, Harvard CfA; Müzik: The Poisoned Princess (Media Right Productions)
Yazarlar & Editörler: Robert Nemiroff (MTU) & Jerry Bonnell (UMCP) NASA yetkilisi: Phillip Newman Özel haklara tabidir. NASA Web Gizlilik Politikası ve Önemli Bildirimler Bir ASD at NASA / GSFC & NASA Bilim Etkinliği & Michigan Tech. U. hizmetidir.
0 notes
astrafizik · 1 year ago
Text
0 notes
bilimuzay · 2 years ago
Text
Antimadde Nedir? - Özellikleri ve Kullanım Alanları
Tumblr media
Antimadde Nedir? Özellikleri ve Kullanım Alanları
Antimadde, evrendeki en ilginç fenomenlerden biridir. Normal maddeden farklı olarak, antimadde atomları, elemanter parçacıkları ve molekülleri içerir. Birçok insan, antimaddenin sadece bilim kurgu filmlerinde ve romanlarında yer aldığını düşünse de antimadde gerçek bir olgudur ve laboratuvar koşullarında bile üretilebilir. Bu nedenle, antimaddenin özellikleri, oluşumu ve kullanım alanları gibi konular günümüzde oldukça popüler ve araştırılan konulardan biridir. Bu makalede, antimadde nedir, nasıl oluşur, özellikleri ve kullanım alanları gibi konularına değineceğiz.
Antimadde Nedir?
Tumblr media
Atom Çekirdeği Antimadde, maddenin tam zıddı özelliklere sahip olan bir tür maddedir. Antimadde ve madde, temel parçacıklar ve atomlar açısından benzerlik gösterir ancak yükleri ve bazı kuantum özellikleri açısından tamamen farklıdırlar. Antimadde, normal maddenin tam tersi yükler taşır. Bu nedenle, protonlar pozitif yük taşırken antiprotonlar negatif yüke sahiptir. Benzer şekilde, elektronlar negatif yüklü iken pozitronlar pozitif yüklüdür. Atomlar açısından bakıldığında, bir antihidrojen atomu, normal hidrojen atomunun antiproton ve pozitron ile birleşmesi sonucu oluşur. Antimadde, laboratuvar koşullarında üretilebilir. Ancak, evrende normal maddeden çok az antimadde bulunmaktadır ve bilim insanları nedeni henüz tam olarak anlaşılamamış olsa da bu dengesizliği açıklamaya çalışmaktadırlar. Antimaddenin özellikleri, normal maddenin özellikleriyle neredeyse tamamen zıttır. Örneğin, normal maddenin çekim kuvveti pozitiftir ve nesneleri birbirine çekerken, antimaddenin çekim kuvveti negatiftir ve nesneleri iterek uzaklaştırır. Madde ve antimadde birleştiklerinde, tamamen enerjiye dönüşürler ve bu sürece "anihilasyon" denir. Bu nedenle, madde ve antimadde birbirlerini yok eder ve enerji açığa çıkar. Bu özellikleri nedeniyle, antimadde, uzay seyahatleri ve enerji üretiminde potansiyel bir kaynak olarak görülmektedir. Antimadde Nasıl Oluşur?
Tumblr media
Cern'deki Parçacık Hızlandırıcıdan Bir Görüntü Antimadde doğal olarak var olan bir şeydir ancak gözlemlemek oldukça zordur. Doğada mevcut olan bazı radyoaktif maddeler veya yüksek enerjili kozmik ışınlar gibi kaynaklar, antimadde oluşumuna yol açabilir. Ancak antimadde, doğada genellikle madde ile temas ettiği için yok olur ve izi sürmek zorlaşır. Bu nedenle, antimadde doğal olarak mevcut olsa da nadir ve zorlukla gözlemlenebilir. Antimadde, normal maddeyle aynı parçacıklardan oluşur, ancak bu parçacıkların yükleri ve diğer özellikleri tamamen zıttır. Bu nedenle, antimaddeyi oluşturan parçacıklar, normal maddeyi oluşturan parçacıklarla aynıdır, ancak zıt yüklere sahiptirler. Antimadde üretmek için, parçacık hızlandırıcılar gibi yüksek enerjili laboratuvar araçları kullanılır. Bu araçlar, protonlar, elektronlar ve nötronlar gibi parçacıkları yüksek hızlara ulaştırarak, çarpıştırmak ve antimadde oluşumu için gerekli enerjiyi sağlamak için kullanılır. Antimadde oluşumu, normal maddenin oluşumundan farklı olarak, büyük bir enerji miktarına ihtiyaç duyar. Bu enerji, parçacıkların birbirlerine çarptıklarında tamamen yok olmaları ve bu yok olma sürecinde yeni antimadde parçacıklarının oluşması için kullanılır. Antimadde üretimi, oldukça zorlu bir süreçtir ve maliyetlidir. Üretilen antimadde, özel bir ortamda saklanmalıdır çünkü antimadde, normal maddeyle temas ettiğinde yok olur ve büyük miktarda enerji açığa çıkar. Antimaddenin Keşfi
Tumblr media
Paul Dirac Antimaddenin keşfi, 20. yüzyılın başlarında fizikçilerin çalışmaları sonucunda gerçekleşti. 1928 yılında İngiliz fizikçi Paul Dirac, elektronların hareketini açıklamak için geliştirdiği denklemde negatif enerjili çözümler elde etti. Bu negatif enerjili çözümler, o dönemde bilinen tüm parçacıkların pozitif enerjili olduğuna dair kabul edilen fizik kanunlarına aykırıydı. Dirac, bu aykırılığın nedenini anlamak için yeni bir parçacık türünü öngördü: elektronun antiparçacığı olarak adlandırılan pozitron. 1932 yılında Amerikalı fizikçi Carl Anderson, bulut odası adı verilen bir cihaz kullanarak kozmik ışınlarla yaptığı deneylerde pozitronu keşfetti. Bu keşif, Dirac'ın teorisinin doğruluğunu kanıtladı ve antimaddenin keşfi olarak tarihe geçti. Dirac, bu çalışmasıyla 1933 yılında Nobel Fizik Ödülü'ne layık görüldü. Antimadde ve Madde Arasındaki Fark Nedir? Antimadde ve madde, her ikisi de maddenin farklı formlarını oluşturan parçacıkların ve atomların benzerlikler ve farklılıklar gösteren iki temel türüdür. Antimadde ve madde arasındaki farklar, yükleri, kuantum özellikleri, enerji seviyeleri ve davranışları gibi bir dizi özelliklerine dayanır. Birincil fark, yükleri açısından gözlemlenir. Madde, pozitif yüklü protonlar, negatif yüklü elektronlar ve nötronlar gibi nötr yüklü parçacıklardan oluşur. Ancak antimadde, tam tersi yükler taşır. Antimaddenin pozitif yüklü parçacıkları, antiprotonlar ve pozitronlar olarak bilinir ve negatif yüklü parçacıkları yoktur. İkinci farklılık, kuantum özellikleri açısından ortaya çıkar. Antimaddenin özellikleri, normal maddenin özellikleriyle tamamen zıttır. Antimaddenin elektronları pozitif yüklüdür, normal maddenin elektronları negatif yüklüdür. Antimaddenin antiprotonları negatif yüklüdür, normal maddenin protonları pozitif yüklüdür. Bu özellikleri nedeniyle, antimadde ve madde arasındaki etkileşimler oldukça farklıdır Üçüncü farklılık, enerji seviyelerindeki farklılıklardan kaynaklanır. Antimaddenin enerji seviyeleri, normal maddenin enerji seviyeleriyle tamamen zıttır. Bu nedenle, bir antihidrojen atomunun enerjisi, bir hidrojen atomunun enerjisinin tam zıddıdır. Son olarak, antimadde ve madde, davranışları açısından da farklıdır. Antimadde, normal maddenin çekim kuvvetinin tersine sahiptir. Normal maddenin çekim kuvveti pozitiftir ve nesneleri birbirine çekerken, antimaddenin çekim kuvveti negatiftir ve nesneleri iterek uzaklaştırır. Antimadde ve madde arasındaki farklılıkların anlaşılması, kuantum fiziği ve kozmoloji gibi alanlarda büyük bir önem taşır. Antimaddenin potansiyel kullanım alanları, uzay seyahatleri ve enerji üretimi gibi alanlarda büyük ilgi görür. Ancak, antimaddenin üretimi ve saklanması zorlu ve maliyetlidir, bu nedenle ticari kullanımı henüz mümkün değildir. Antimaddenin Temel Özellikleri Antimaddenin temel özellikleri şunlardır: - Zıt Yük: Antimaddenin temel parçacıkları, normal madde parçacıkları ile aynıdır ancak zıt yüklere sahiptirler. Örneğin, bir elektronun pozitif yüklü karşılığı, bir pozitron olarak bilinen bir antimadde parçacığıdır. - Zıt Spin: Antimadde parçacıkları normal madde parçacıklarına göre zıt spin özelliklerine sahiptirler. Normal maddenin elektronları sola doğru dönerken, pozitronlar sağa doğru döner. - Karşıt Parçacıklar: Antimadde parçacıkları, normal madde parçacıkları ile karşıt parçacıklar olarak bilinirler. Örneğin, bir protonun karşıt parçacığı bir antiprotondur. - Anihilasyon: Antimadde, normal maddeyle temas ettiğinde yok olur ve bu yok olma süreci, çok büyük bir enerji açığa çıkarır. Bu nedenle, antimadde parçacıklarının saklanması için özel bir ortam gerekir. - Laboratuvar Üretimi: Antimadde doğal olarak mevcut sayılsa da madde ile temas ettiğinde yok olacağından Antimaddeyi doğada bulabilmek oldukça güçtür. Bu nedenle Antimadde laboratuvar koşullarında üretilir. Bu, yüksek enerjiye ihtiyaç duyan zorlu bir süreçtir.
Antimadde Kullanım Alanları Nelerdir?
Antimadde, normal maddenin tamamen zıt özelliklere sahip olan bir tür maddedir ve bu nedenle birçok potansiyel kullanım alanı vardır. - Enerji Üretimi: Antimadde, normal maddeden çok daha yüksek bir enerji yoğunluğuna sahiptir. Bir gram antimadde, milyarlarca joule enerji açığa çıkarabilir. Bu nedenle, antimadde, gelecekte enerji üretimi için potansiyel bir kaynak olabilir. - Uzay Seyahati: Antimadde, uzay seyahatleri için de kullanılabilir. Örneğin, antimaddenin normal maddenin yakıt olarak kullanılan hidrojenin yerini alabileceği düşünülmektedir. Antimadde, normal yakıtla karşılaştırıldığında çok daha az miktarda yakıt gerektireceği için, uzay araçlarına daha uzun mesafeler için yeterli yakıt sağlayabilir. - Tıbbi Görüntüleme: Antimadde, pozitron emisyon tomografisi (PET) adı verilen tıbbi bir görüntüleme tekniği için kullanılır. Bu teknikte, hasta vücuduna enjekte edilen bir radyoaktif madde, pozitronlar salar. Bu pozitronlar normal maddenin elektronları ile birleşerek antimadde parçacıklarını oluşturur ve bu parçacıklar enerji açığa çıkararak görüntüleme yapılmasını sağlar. - Nükleer Silahların İmha Edilmesi: Antimadde, nükleer silahların imhasında da kullanılabilir. Antimadde, bir nükleer silahın patlamasını önlemek için kullanılabilir veya patlama gerçekleştikten sonra temizlenmesinde kullanılabilir. - Temel Araştırma: Antimadde, evrenin başlangıcından bu yana nasıl oluştuğu hakkında daha fazla bilgi edinmek için kullanılabilir. Antimadde, evrenin erken dönemlerinde normal maddeden çok daha yaygın olduğu düşünüldüğünden, antimadde araştırmaları evrenin gizemlerini çözmeye yardımcı olabilir.
Antimadde ve Kuantum Fiziği Arasındaki İlişki Nedir?
Antimadde ve kuantum fiziği arasında yakın bir ilişki vardır. Kuantum fiziği, atom altı parçacıkların davranışlarını inceleyen bir bilim dalıdır. Antimadde de atom altı parçacıklardan oluştuğu için kuantum fiziği onun araştırılmasında kullanılan temel bir araçtır. Antimadde, normal maddenin zıt yüklerine sahip parçacıklarından oluşur. Örneğin, pozitron adı verilen bir antimadde parçacığı, normal maddenin negatif yüklü elektronunun zıt yüklüdür. Kuantum fiziği, bu zıt yüklü parçacıkların birbirleriyle etkileşimlerini ve davranışlarını inceleyerek antimaddenin özelliklerini ve davranışlarını anlamaya yardımcı olur. Kuantum fiziği, antimadde ve normal madde arasındaki etkileşimlerin de incelenmesinde önemli bir rol oynar. Örneğin, antimadde parçacıkları, normal maddeden oluşan bir madde parçacığı ile çarpıştığında hem madde hem de antimadde parçacıkları yok olur ve enerji açığa çıkar. Bu çarpışmaların nasıl gerçekleştiği ve hangi koşullar altında olduğu, kuantum fiziği araştırmaları ile anlaşılabilir. Ayrıca, kuantum fiziği, antimadde parçacıklarının özelliklerini ölçmek için de kullanılır. Antimadde parçacıklarının özellikleri, kuantum fiziği araştırmaları ile ölçülebilir ve bu ölçümler, antimadde ile ilgili daha fazla bilgi edinilmesine yardımcı olur. Sonuç olarak, kuantum fiziği, antimadde ile ilgili pek çok araştırmanın temelini oluşturur ve antimaddenin özellikleri ve davranışları hakkında daha fazla bilgi edinmemize yardımcı olur.
Antimadde ve Kozmik Işınlar Arasındaki Bağlantı Nedir?
Antimadde ve kozmik ışınlar arasında ilginç bir bağlantı vardır. Kozmik ışınlar, evrenin uzayından sürekli olarak dünyamıza gelmekte olan yüksek enerjili parçacıklardır. Bu parçacıklar, çeşitli kaynaklardan kaynaklanabilir ve genellikle atom altı parçacıklar, özellikle de protonlar ve nötronlar gibi yüklü parçacıklar içerir. Kozmik ışınların ilginç bir yanı, içerdikleri yüklü parçacıkların madde ile etkileşime girdiğinde antimadde parçacıklarının oluşabilmesidir. Bu, kozmik ışınlar ve antimadde arasında bir bağlantı sağlar. Bu oluşum, enerjinin yüksekliği nedeniyle nadir olsa da gözlemlenebilir bir olaydır. Kozmik ışınların dünyaya çarpması sırasında, yüksek enerjili parçacıklar maddeyle etkileşime girer ve bu etkileşim sonucu antimadde parçacıkları da oluşabilir. Özellikle, protonlar ve nötronlar, madde ile etkileşime girdiklerinde, antimadde partikülleri olan antiprotonlar ve antinötronlar da üretebilirler. Bu bağlantı, kozmik ışınların ve antimaddenin incelenmesinde önemli bir rol oynar. Özellikle, gözlemlenen antiprotonların kaynağı, kozmik ışınların kaynakları hakkında da ipuçları verebilir. Ayrıca, kozmik ışınların antimadde üretimine katkısı, antimadde araştırmalarına da katkı sağlar. Bu nedenle, kozmik ışınların maddeyle etkileşimi sırasında ortaya çıkan antimadde parçacıkları, antimadde araştırmaları ve kozmik ışınların incelenmesi açısından oldukça önemlidir.
Antimadde ve Büyük Patlama Teorisi Arasındaki İlişki Nedir?
Tumblr media
Büyük Patlama Büyük Patlama Teorisi, evrenin kökeni ve gelişimine dair temel bir kuramdır. Bu teoriye göre, evrenin şu anki hali, yaklaşık 13,8 milyar yıl önce gerçekleşen Büyük Patlama'dan sonra oluşmuştur. Antimadde de evrenin oluşumu ve gelişimiyle ilgili önemli bir rol oynar. Büyük Patlama teorisine göre, Büyük Patlama sırasında madde ve antimadde eşit oranda oluşmuştur. Ancak, her iki madde türü birbirini yok etme özelliğine sahip olduğu için, tüm maddenin yok olması beklenirdi. Fakat, nedeni henüz tam olarak açıklanamayan bir sebep dolayısıyla, evrende sadece madde parçacıkları kalmıştır. Bu durum, maddenin antimaddeye göre biraz daha baskın olduğu anlamına gelir. Antimadde ve Büyük Patlama teorisi arasındaki ilişki, evrenin kökenine dair temel soruların cevaplanmasında önemli bir rol oynamaktadır. Antimaddenin varlığı, Büyük Patlama sırasındaki evrenin yapısına dair önemli ipuçları sağlar. Bu nedenle, kozmolojik araştırmalar ve kozmik ışınların incelenmesi, evrenin oluşumu ve gelişimi hakkında daha fazla bilgi edinmemize yardımcı olmaktadır. Büyük Patlama Teorisi hakkında detaylı bilgiyi linke tıklayarak görüntüleyebilirsiniz.
Antimaddenin Gelecekteki Kullanım Potansiyeli Nedir?
Antimadde, bugünün teknolojisi için henüz kullanılmaya hazır olmasa da gelecekte büyük bir potansiyele sahip olabilir. Özellikle enerji üretimi alanında antimaddenin kullanımı üzerine yapılan araştırmalar oldukça heyecan vericidir. Antimadde, maddeyle çarpıştırıldığında enerji açığa çıkaran ve bu sayede yüksek enerjili parçacıkların üretimini sağlayan bir süreç olan nükleer füzyonun en güçlü adaylarından biridir. Bu nedenle, antimadde kullanılarak nükleer füzyon enerjisi üretmek, günümüzdeki fosil yakıt kaynaklarına olan bağımlılığı azaltmak ve enerji kaynaklarının sürdürülebilirliğini sağlamak için önemli bir adım olabilir. Antimaddenin diğer potansiyel kullanım alanları arasında tıp, uzay seyahati ve uzay keşfi yer alıyor. Örneğin, antimadde kullanılarak kanser hücreleri gibi hedefli hücreleri yok etmek mümkün olabilir. Ayrıca, antimadde kullanarak uzayda daha hızlı seyahat etmek ve daha uzak mesafelere ulaşmak mümkün olabilir. Bu potansiyel kullanım alanları, antimadde araştırmalarının gelecekteki yönlerini belirlemede önemli bir rol oynamaktadır. Ancak, antimadde teknolojisinin geliştirilmesi için halen birçok teknik zorluk ve maliyet engelleri bulunmaktadır. Antimadde üretimi son derece maliyetlidir ve üretim sürecinde önemli teknik zorluklarla karşılaşılmaktadır. Bu nedenle, antimadde teknolojisi konusunda yapılan araştırmalar, maliyeti düşürmek ve üretim sürecini geliştirmek için devam etmelidir. Sonuç olarak, antimadde, gelecekte önemli bir potansiyele sahip olabilecek bir parçacık türüdür. Enerji üretimi, tıp, uzay keşfi gibi birçok alanda kullanım potansiyeli bulunmaktadır. Ancak, antimadde teknolojisinin geliştirilmesi için hala birçok zorluk ve engel vardır. Bu nedenle, antimadde araştırmaları ve teknolojisi konusunda yapılan çalışmaların önemi gün geçtikçe artmaktadır. Kaynak: Antimadde Nedir? Read the full article
0 notes
bigbangneden · 4 years ago
Photo
Tumblr media
0 notes
genisim-evresi · 4 years ago
Photo
Tumblr media
0 notes
cilginfizikcilervbi · 4 years ago
Text
Hepimiz Birer Yıldız Tozuyuz
Hepimiz Birer Yıldız Tozuyuz
Hepimiz Birer Yıldız Tozuyuz… Kulağa çok havalı geliyor öyle değil mi ? Carl Edward Sagan’a ait olan cümle şöyle devam ediyor. “DNA’mızda ki karbon, dişlerimizdeki kalsiyum, kanımızdaki demir, içtiğimiz sudaki oksijen kendi içine çökmüş bir yıldızdan yapılmıştır. Bu da bizi birer yıldız tozu yapar.” Evrendeki her bir galakside büyüklü küçüklü milyarlarca yıldız bulunur. Hidrojen atomlarının…
Tumblr media
View On WordPress
2 notes · View notes
wozwaldllik · 6 years ago
Text
Yaşam nedir?
Tumblr media
  Şairler, teologlar ve bilim insanları bu soru üzerine derinlemesine düşünüp taşınmışlardır fakat kimse bütünüyle ikna edici bir cevap ortaya koymamıştır. Bilimsel bir bakış açısıyla mesele, hidrojen, oksijen, karbon atom ve moleküllerinin ve diğer elementlerin, büyümek ve üremek için çevrelerindeki enerji kaynağı maddelerden yararlanarak öldükten sonra yeni nesillere hayat verecek inorganik maddelere dönüşen canlı bitkileri, mikropları, hayvanları, insanları ve canlı dünyanın diğer üyelerini oluşturmak üzere nasıl bir araya geldiğidir. Bir şeye yaşam veren, kelimenin tam manasıyla “vital” ( “hayati” Latince “yaşam” anlamına gelen vita’dan türer ) olan element nedir? Veya büyük Avusturyalı fizikçi Erwin Schrödinger’in 1944 tarihli kitabı Yaşam Nedir?’de söylediği gibi, “Canlı bir organizmanın uzamsal sınırında meydana gelen uzay ve zamandaki olaylar, fizik ve kimyada ne şekilde açıklanabilir?”
  Schrödinger paradoksu olarak bilinen, bununla bağlantılı diğer soru, hayatın nasıl olup da termodinamiğin ikinci yasasını alt ettiğidir. Bu yasaya göre –bir test tüpündeki moleküllerin hareketi olsun, bilardo topları arasındaki çarpışmalar olsun, hatta güneş sisteminin hareketleri olsun- tüm izole sistemler azami bir düzensizlik durumunu sergiler. Harici bir girdi olmadan bir sistemdeki enerji yayılma ve dağılmaya eğilimlidir; böylece görünürdeki bütün düzenin ve organizasyonun düşüşe geçmesine yol açar. Bunun aksine yaşam, ancak kimyasal elementler bütünlüğünü koruyan düzenli yapılar olarak kendilerini biçimlendirirse işleyebilir. Canlı bir organizma, besin veya ışıktan enerji alır ve bu enerjiden yüksek oranda düzenli bir evrede kalmak için faydalanır. Organizmalar, organizedirler. Canlı organizmalar, tıpkı inorganik maddelerin çürüyüp parçalanmaları gibi bozulur ve ölür; aradaki fark, canlı bir organizmanın, arkasında yeni bir kuşağın ortaya çıkmasını sağlayan tohumlar bırakabilmesidir. Yaşam ortaya çıktığında, termodinamiğin ikinci yasasının öngördüğü düzensizliği artırmaktan ziyade, düzen getirerek yayılma eğilimine sahipmiş gibi görünür. Bunun tek cevabı, yaşamın izole bir sistem olmaması olmalıdır. Bir organizmadaki düzenin artışı, bir bütün olarak evrendeki düzensizliğin artışıyla fazlasıyla dengeleniyor olmalıdır.
        William Hartston, Kimsenin Bilmediği Şeyler
( İngilizce basım: 2011, Türkçe: 2016 )
26 notes · View notes
hudaicakmak · 5 years ago
Photo
Tumblr media
JÜPİTER BİR GÜNEŞ ADAYIDIR
Ateizm güdümlü bilime göre yıldızlar füzyon (birleşme kaynaşma) enerjisi ile ısı ve ışık saçıyormuş. Tüm elementler yıldızların çekirdeklerinde bulunan nükleer fırınlarda FÜZYON yolu ile oluşmuş ve oluşuyormuş.
Big bang teorisinin bilimsel bulgulara ve bu bulgulara dayalı akıl mantık çıkarımlarından çok ateizm denen pagan dinin ilkelden gelişkine doğru oluşum inancına uydurma amaçlı ısmarlama bir teori olduğunu daha önce yazmıştım.
Füzyon (birleşme kaynaşma) öngörüsü de bu mecburi istikametin mecburi öngürüsüdür. Big bangi kurgulayanların başka türlü önerme şansları yoktu.
Birbirine ters iki reaksiyonun birinden enerji çıkarsa diğerinden enerji soğrulması gerekir. Bu bilinen bir kuraldır.
Fizyonun (bölünme parçalanmanın) enerji ürettiğini biliyoruz.
Dünyamızda fizyon enerjisi ile çalışan yüzlerce nükleer santral var ama füzyon enerjisi ile çalışan tek santral yok.
Füzyon öngörüsünün sadece ateizmi koruyup yaşatma amaçlı olduğu açıktır. Doğrusu fizyondur (bölünme, parçalanmadır )
Yıldızlar hidrojen tüketmezler. Tam tersine hidrojen üretirler. Elementlerde hidrojenin füzyonu yolu ile oluşmaz.
Ismarlama bir teori olan big bange göre yıldızlar hidrojenin füzyonu yolu ile ısı ve ışık saçıyorlarmış.
Evrendeki maddelerden hidrojen füzyonu yolu ile oluşmuş süpernova patlamaları ile sağa sola dağılmış ve de evreni oluşturmuş.
Evren incelendiğinde bol miktar da hidrojenin varlığı gözlenir. Nebula denilen devasa hidrojen bulutları her yanı sarmıştır.
Sadece güneş sisteminde gaz devi denilen dört gezegen vardır.
Evren bir balon gibi şişip genişliyor.
Füzyon öngörüsü doğru olsa idi evrende böylesine çok hidrojen bulunur, şişip genişler miydi?
Güneş siteminin en büyük gezegeni Jüpiter'dir.
Jüpiter’in çok büyük çekim gücü olan bir çekirdeği vardır. Çekirdekler ne kadar yoğun olursa çekimleri de o kadar güçlü olur.
Yıldız çekirdekleri genişim evresinden kalan ilk madde ve ardıllarından oluşmuştur.
Kademeli olarak bölünüp ısı ve ışık saçmakta; sonuçta hidrojen üretmektedir.
Jüpiter’in çekirdeğine göre çok kalın bir atmosferi vardır. Bu nedenle ışığı dışa yansıyamıyor.
Gelecekte çekirdek yeterince büyüyecek diğer yıldızlar örneğin güneşimiz gibi ısı ve ışık saçmaya başlayacaktır.
0 notes
stamboga · 6 years ago
Text
-Alıntı
Bütün detaylara hakimiyet, fikri ortadan kaldırır, koca bir hiçliğe sebebiyet verir... Her şeyi bilmek bir çok çelişkili ve birbirine ters gerçeğin farkına varmak oluyor ki, Diyojen'e göre her şeyi bilen insan (tabi teoride) ömrünün sonuna kadar tek kelime konuşamaz...
Bir soru var cevaplanması gereken; Bilgi mi atomu yarattı, atom mu bilgiyi? Yaratılış ve Evrim teorisyenlerinin son tahlilde karşılaştığı soru, zor soru...
Doppler etkisine göre evren genişliyor. Bu genişlemeyi durdurup zamanı geri sararsak 13.7 milyar yıl önce büyük bir patlamanın olduğu fikrine ulaşıyoruz. Genel kabul gören bir teori, BigBang... BigBang öncesi hakkında fikrimiz yok, birçoğuna göre koca bir HİÇ'lik...
Yaratılış teorisyenleri patlamadan önce bilginin olduğunu, bilginin atomu yarattığını düşünüyor. Bilgi ise 'Her şeyin bilgisi' olduğu için koca bir 'HİÇ'lik anlamına geliyor. (Diyojen'i tersten okumak)
Yine yaratılış teorisyenlerine göre canlılığın her bir yapıtaşı (şuan atom diyoruz) kendisini yaratan bilginin bir miktarını üzerine yüklenip canlı cansız varlıkları oluşturdu. Bu teoriye göre evrendeki bütün bilgiye sahip olmak, yaratabilmek için gerekli ve yeterli...
Evrimci teorisyenlere göre önce atom oluştu ve atom bilgiye sebep oldu. Patlama sonrası çoğunluğu hidrojenden oluşmuş gaz kütlesi soğuma sonucu diğer atomlarla birleşerek, örneğin suyu oluşturdu. Su molekülü, 2 hidrojen 1 oksijen atomunun bilgisini taşıyordu...
Yine evrimci teorisyenlere göre bir takım olasılıkların birbirini tetiklediği önce fiziksel sonra kimyasal durumlarla canlılık oluştu. Bu rastgele olasılıklar sonucu en şanslı canlı farklı bir beyin evrimleşmesi ile insandı...
Yani atom bilgiyi yarattı. Bu teoriye göre atomların yapılarının çözülmesi bütün bilgiye sahip olmak için gerekli ve yeterli. Kuantum teorisinin anlaşılmazlığı gün geçtikçe artarken, evrim teorisyenleri bir gün Kuantum'un çözüleceğinden emin...
LOmecha
1 note · View note
guncelhaberleri · 2 years ago
Text
James Webb Teleskobu, Yaratılış Sütunları’nı görüntüledi
James Webb Teleskobu, Yaratılış Sütunları’nı görüntüledi
20 Ekim 2022, 06:42 +03Güncelleme 2 saat ilkinJonathan Amos | BBC Bilim MuhabiriKaynak, NASA/ESA/CSA/STSCIFotoğraf altı yazısı, Sütunlar soğuk ve yoğun hidrojen ve toz bulutlarından oluşuyorBu klasik bir kare. Evrendeki en güzel manzaralardan biri. Ve şimdi onu bir de süper teleskop James Webb’in lensinden görüyoruz.Yaratılış Sütunları denen bu soğuk ve yoğun hidrojen ve toz bulutu dünyadan 6 bin…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
hayrulvarisin · 3 years ago
Photo
Tumblr media
"Potansiyel olarak sınırsız olan hidrojen", yenilenebilir enerji olarak belki de yeni bir uygarlığın anahtarı. "Basit çözüm” olarak tanıtılan hidrojen, periyodik tablodaki en sade ve evrendeki en bol elementtir. Hidrojenin rengi olmadığından “mavi”, “gri” ya da “yeşil” olarak adlandırılması, hangi işlemle  üretildiğine göre değişiyor. Sadece, elektroliz yoluyla elektrikle üretilen “yeşil” hidrojen neredeyse emisyonsuzdur(atıksız). “Mavi” hidrojen ise, tıpkı “gri” hidrojen gibi doğalgaza dayanıyor. Uluslararası Yenilenebilir Enerji Ajansının, "Hidrojen Faktörü” adlı yeni raporuna göre küresel hidrojen ekonomisi hızla büyüyor. Çünkü "yeşil hidrojen", karbonsuz bir ekonomiye giden en umut verici yollardan biridir. "Bu nedenle  hidrojenin yenilenebilir enerji olarak  desteklenmesi ortak bir değer olmalıdır." Yeni bir enerji medeniyetini tanımlayacak olan yenilenebilir hidrojen, insanların teknolojiyi paylaşmalarına ve açık kaynaklı bir ortamda hayal güçlerini harekete geçirmelerine izin verecektir. https://ourworld.unu.edu/en/renewable-hydrogen-key-to-a-new-civilization #hydrogen #renevable #civilisation #yeşilhidrojen #greenhydrogengenerators #greyhydro (at Makkah Al-Mukarramah : مَـكَّـة الْـمُـكَـرَّمَـة) https://www.instagram.com/p/Cfl1JgEsUDz/?igshid=NGJjMDIxMWI=
0 notes
astrafizik · 2 years ago
Text
0 notes
bugunguncel · 4 years ago
Link
Hyzon Motors, hidrojenle çalışan kamyonları ve otobüsleri bir kiralama formülü ile Avrupalı ​​filo operatörlerine sunacak. Şirket, Avrupa’da dizel motorlu ticari araçların TCO paritesine ulaşabileceğini iddia ediyor.
Hyzon, Avrupa Birliği müşterilerinin, şirketin araçlarını bir leasing modeliyle almasını istiyor. Böylece performanstan ödün vermeden müşterilerinin filolarının hidrojen yakıtına geçişini hızlandırmayı amaçlıyor.
Hyzon’un hedefi yüksek
Hyzon, Avrupa‘da dizel motorlu ticari araçların sahip olma maliyeti (TCO) ile müşterilere hidrojen yakıt hücreli bir kamyon tedarik eden ilk şirketler arasında olmayı hedeflediğini de duyurdu.
Şirket ayrıca, müşterilerinin birden çok hidrojen altyapı ortağıyla yaptığı ittifak yoluyla TCO paritesine ulaşmalarında yardımcı olmaya da çalışacak. Hyzon Motors, Hollanda, Groningen‘deki üretim üssü aracılığıyla Avrupa Birliği’nin hidrojen enerjisine geçişinde önemli bir rol oynamayı hedefliyor.
Tumblr media
Hidrojen enerjisi nedir?
Hidrojen, yakıt hücreleri üzerinde çalışan evrendeki en basit element ve en bol gaz olarak bilinmektedir. Renksiz, kokusuz, tatsız ve saydam bir element olan hidrojen doğadaki en hafif element olarak belirtiliyor.
Ayrıca hidrojenin, geleceğin temiz enerji sistemlerinde elektronlar için mükemmel bir tamamlayıcı olduğu ifade ediliyor. En küçük atom olarak öne çıkan hidrojen, aynı zamanda periyodik tablodaki ilk elementtir.
Yeryüzündeki hidrojen su molekülünde, canlılarda ve fosil maddelerde bulunur. Örneğin, en çok  hidrojen elementi Güneş’te bulunur. Hidrojenin kimyasal olarak çok aktif olduğundan, doğada saf halde bulunması çok zordur.
Kaynak: Shiftdelete.net
0 notes
trendoa · 4 years ago
Text
Hidrojenin Güvenli Depolanması İçin Yeni Yöntem Geliştirildi
Hidrojenin Güvenli Depolanması İçin Yeni Yöntem Geliştirildi
Tumblr media
Tüm evrende en yüksek miktarda bulunan element hidrojendir. Helyum ile birlikte evrendeki tüm maddelerin yüzde 99,9’unu oluşturan hidrojen, özünde yanıcı bir gaz, yani fosil yakıtlar yerine kullanabileceğimiz son derece hafif bir gaz olarak kabul edebiliriz. İşte bu hidrojen, Rusya’daki Ulusal Nükleer Araştırma Üniversitesi MEPhl (UNAÜ MEPhl) bünyesinde bulunan bilim insanları tarafından özel…
View On WordPress
0 notes
hudaicakmak · 5 years ago
Text
GÜNEŞİN ÖMRÜ NE KADAR KALDI?
Günümüz bilimi ateizm güdümlüdür. Ateizmin ilkelde gelişkine doğru oluşum inancını temel alır. Big bang ve evrim bunlardan bir kaçıdır.
Big Bange göre; temel alınması mecburi olan ilkelden gelişkine doğru oluşum inancına uymanın gereği olarak tüm elementler hidrojenin değişip gelişmesi (füzyon = maddenin evrimi) ile oluşmuş. Güneş dahil tüm yıldızlar füzyon (birleşme kaynaşma) enerjisi ile ısı ve ışık saçıyormuş.
Günümüzün tüm bilim insanları bu öngörüyü sorup sorgulamaya, kanıtlarını bulmaya gerek görmeden bilimsel gerçek kabul ediyor.
Pek çok defa yazdığımız gibi sorup sorgulamadan, kanıtlarını görmeden hiçbir öngörüyü gerçek kabul etmeyiz. Füzyon da öyle.
Konuyu girmeden önce hemen herkesin bildiği bilims bir kuralı yazalım.
Bir tepkime de enerji çıkıyor ise karşıt tepkimede enerji soğrulur. Karşıt olduklarından her ikisinden de enerji oluşmaz ya da enerji sorulmaz.
Bu kural fizyon (bölünme, parçalanma) füzyon (birleşme kaynaşma) içinde geçerlidir.
Fizyon (bölünme, parçalanma) sonucu ısı enerjisi çıkıyor. Dünyada fizyon enerjisi ile çalışan yüzlerce nükleer santraller var. Dünyayı birkaç yüz defa yok edecek kadar da nükleer bombalar...
..
Füzyon (birleşme kaynaşma) ile çalışan santraller var mı? Yok. Olamaz da.
Israr ve inatla yapılan bütün denemeler boşa gitti.
Füzyon sonsuz enerji demektir. Bu da termodinamiğin birinci kanunu ile çelişir.
Güneşimizin de füzyon ile ısı e ışık açtığı iddia ediliyor.
İddiaya göre var olduğu günden bu yana sahip olduğu hidrojenin sadece %5nini harcamış.
Gerçekten %5 harcamış mı? Yoksa %95 üretmiş mi?
Güneşimizin sekiz milyar yaşında olduğu iddiası doğru kabul edilir ise sadece hidrojenini bitirip helyumun füzyonuna başlaması için 72 milyar yıl daha geçmesi gerekir. Sırada helyum ve diğerleri var. Yani sonsuz enerji..
Bu, akıl mantık dışı bir öngörüdür.
Tersinime göre yıldızlar dolaysıyla güneşimiz fizyon (bölünme) enerjisi ie ısı ve ışık saçıyor. Harcama bir yana hidrojen üretiyor. Evrendeki hidrojen miktarı bunun en büyük kanıtıdır.
Yaklaşık doksan milyon yıl sonra güneşimizin çekirdeğindeki fizyon bitecek, kütlesi büyüyecek gitgide kızıllaşacak ve sonunda ölecektir.
1 note · View note