#evren nasıl var oldu
Explore tagged Tumblr posts
onderkaracay · 5 months ago
Text
Tumblr media
🎯 Mobbing Bank Türk Fırtınası Kitabı İnsanlık Önünde Türk Ulusunun Haklılığını Savunan Bir Akıl Mahkemesidir 🎯
Bunun ne anlama geldiğini neden bu şekle dönüştüğünü tarihten örnekler vererek anlatmak istiyorum.
Dinciler ve sömürgeci sermaye neden Ortaçağa dönmek istiyorlar?
İlk önce ortaçağ ne? Neler yaşanmış ortaçağda ona bakmak lazım.
İnsanlık tarihinin en karanlık dönemi Ortaçağ, 324’te kilisenin beş kişiyi kara büyü yapmakla suçlayarak, canlı canlı yakmasıyla başlar ve 1216 yıl sonra, kilisenin rönesans’ın gerçek filozofu, bilim adamı Giordano Bruno’yu yine canlı canlı yakmasıyla son bulur...
Brono'yu dört asır sonra anlamış insanlık örneği tarihte varken bugün ülkemizde Mustafa Kemal Atatürk'ün aydınlık devrimlerine karşı emperyalizm destekli tüm ideolojik saldırıların anlaşılması için dört asır mı kaybetmek zorundayız?
İnsanların aydınlatılmasını engelleme çabaları bunun için mi?
Anlam vermek mümkün değil!
Ortaçağda neler yaşandığını kilise denen cadı avcılarının ne tür zulümler yaparak dinin tamamen hükümünü kaybetmesinin önünü nasıl açtıklarını kendileri de biliyorlar.
Bugün ülkemizde dine en büyük zararı vererek din ile aldatmaya dini siyasete alet edenlerin çabaları sebep oldu.
Bruno, doğa, evren ve tanrı konularıyla ilgilenerek kilisenin asla affetmeyeceği suçlar işliyordu...
Ama baskılar sonunda Roma’ya kaçmak zorunda kaldı...
İşlemediği bir cinayetle suçlanınca, buradan da Cenevre’ye gitti.
Bir süre sonra, bazı safsatalara karşı bir bildiri yayınladı, kilise tarafından tutuklandı, aforoz edildi ve ağır işkenceler gördü.
Çok ağır koşullar altında önce İsviçre’ye sonra da Fransa’ya sığındı 1583’te, Oxford Üniversitesinde, Kopernik’in Yeni Evren kuramı konusunda bir dizi konferans verdi..
1585’te Paris’e döndü.
Ne var ki, Paris’te Kiliseler arası barış kavgaya dönüşmüştü.
Bruno bu yeni havaya hiç aldırmadan, katolik kilisesi’nin bağnaz tutumunu acımasızca eleştirdi.
Paris katolik kilisesi’nin egemenliğindeydi; artık Paris’te kalamazdı; Almanya’ya kaçtı...
Burada, “Yüz Altmış Makale” adlı eserini yayınlayarak, bütün dinlerin barış içinde bir arada yaşamaları gerektiğini vurguluyor ve hoşgörüyü savunup bağnazlığı yeriyordu.
Bu sefer de, protestan kilisesi tarafından, “Kabul edilmiş doktrinlere aykırı düşünceler”
taşıdığı gerekçesiyle aforoz edildi...
Engizisyon Bruno’yu felsefeci değil, ca­sus olduğu iddiasıyla yakalayıp zindana attı. Yedi yıl işkence ettiler.Bruno’dan, herkesin gözleri önünde, bilimi lanetlemesini istiyorlardı.
Ama Bruno’ya bunu yaptırabilecek işkence yoktu.
Defalarca kendi kendisine şu sözleri tekrarlıyordu:
”-Dayan.
Mert ol.
Cahillerin yargısı seni tehdit etse bile, fikrinden dönme...
Işığı karanlıktan ayıracak bir yüksek akıl mahkemesi vardır...
Kahramanlar bedenin değil ruhun ölümünden korkarlar...”
Bruno, yedi yıl süren baskı ve işkencelere rağmen, geri adım atmıyor, özür dilemiyor,
“Geri alınacak hiçbir sözüm yok...”
diyordu.
Papa VIII. Clemens sıkıldı ve, “Artık bitirin bu işi,” dedi...
Emir yerine getirildi ve Bruno yakılarak ölüme mahkum edildi...
Yüzlerce Romalı, ünlü bir dinsizin yakılmasını seyretmeye koşuyordu. Papa, 50 Kardinal ve bütün ülkelerden özel olarak bu büyük kilise şölenine (!) gelen konuklar meydanı doldurmuştu..
Romalılar, başına taç yapıp övünmeleri gereken bu büyük insanla alay ediyor, ona küfrediyorlardı. Kalabalıkta biri, “Bruno sevinsene!
Pek yakında, var olduğunu söylediğin dünyalara göç edeceksin,”
diye bağırıyordu.
Bruno, bir odun yığınına çıktı.
Korkusuzca seyircilerinin gözlerinin içine bakıyordu.
Odunlar tutuşturuldu.
Papazlar heyecanla Bruno’nun hiç olmazsa bu son dakikalarda fikirlerinden döneceğini ve büyük bir zafer kazanarak mutlu olacaklarını sanıyorlardı.
Hüküm, yüzüne karşı okunduğunda, Bruno, ”-Ölmemi buyuran sizler, şu anda benden daha fazla korkuyorsunuz...”
diye haykırınca, susturabilmek için ağzına bir askerin mendilini tıkadılar...
Öpmesi için uzatılan haça tükürdü...
Dilini kerpetenle kopardılar ve diri diri yaktılar...
Ağzından ne bir söz, ne bir inilti çıktı...
Bilincini de kaybetmemişti...
Tam 400 yıl sonra, haklı bulunarak heykeli dikildi.
Nereye mi?
Yakıldığı, Roma'nın meşhur “Campodei Fiori” meydanına.
Campodei Fiori, “Çiçek Tarlası” demek, İtalyan gençler her gün o heykeli canlı çiçeklerle, çiçek tarlasına dönüştürüyor, hiç çiçeksiz bırakmıyor..
İşte o Bruno tarihten bize seslenerek aşağıdaki sözleri ile bugün yaşadığımız coğrafyayı tehdit eden dinci zulme ve ona destek olmak için ele geçirmiş tüm işbirlikçi ideolojilere karşı insanlığı uyarıyor ve diyor ki;
“Tanrı, iradesini hakim kılmak için yeryüzündeki iyi insanları kullanır;
Yeryüzündeki kötü insanlar ise kendi iradelerini hakim kılmak için Tanrı’yı.”
Tarih ders almak içindir ders vermek için değil.
İnsanlığını seven bunu iletişim halinde bulunduğu her insana anlatsın ve içine düştüğümüz durumdan bir an önce kurtulalım.
Türk ulusu 1950 yılından bugüne kadar müslüman görünümlü haçlı bir engizisyona maruz kalmıştır.
Aziz Nesin, Uğur Mumcu ve bu uğurda mücadele edenler bu toprakların Bruno'ları olarak haklı çıktılar.
Son yirmi iki yılda yaşanan Ergenekon, Balyoz, 15 Temmuz ve sonrası ile bugün Anayasa değişikliği girişimi aynı çabanın bir parçasıdır.
Roma imparatorluğunun intikamını Mustafa Kemal Atatürk engelini aşamadıkları için alamadılar. Bugün de beyin savaşları komutanın askerlerinin engeline takıldılar ve çırpınıyorlar.
Sermaye ve siyaset çırpındıkça batmaya başladı.
Tek adam yönetim zulmü dinci bir düzeni kurumsal hale getirmek için tasarlandı. Karşı olması gereken veya karşıymış gibi siyaset yapan tüm işbirlikçi oyuncular bugün tek adam rejimini kurumsal hale getirmek için Anayasa yapmak istiyorlar.
Bizim Anayasamız bizim aleyhimize olacak şekilde dinci zulmü yönetim sistemi olarak kabul ettirmeye ve suça ve hukuksuzluğa yasa kılıfla elbise giydirerek kurtulmak istiyorlar.
Tüm siyasi partileri emperyalizm 1950 tarihinden bugüne yönettiği için toplum bugüne kadar bundan sonra da bunu deneyelim yanlısı içine düşmekten kitle imha silahı medya yüzünden kurtulmadığı için bugünde bu didişme bize sömürge yararına kaybettirmeye devam ediyor.
Türk ulusu uyanacak diye sermayenin korkusu bacayı sarmış. Paçaları tutuşmuş. Görüyorsunuz hallerini.
O zaman yetmiş beş yaşını dolduran dinci ve sömürgeci zulmün sonunu getirecek iradeyi ortaya çıkarma zamanı da kapıya dayanmış demektir.
Mobbing Bank Türk Fırtınası kitabı bu sebeple Türk ulusunun insanlık önünde yaşanan zulme karşı bir akıl mahkemesidir.
Kitap nasıl başlıyordu bu insanlık davasının tutarı 1 Türk Lirası olup karşılığında Türkiye Cumhuriyeti ve Türk ulusunun haklılığını savunmak olacaktır.
Çünkü beşeri adalette Türk ulusunun haklarının çalınarak üzerinin örtüleceğini gerçek suçluların hiç suçları yokmuş gibi bir güçlerini koruma çabalarının hukuksuz bir şekilde korunacağını 2015 tarihinde öngördü, tüm uyarıları bu yönde yaptı ve haklı çıktı.
Hiçbir ihbarı hiçbir mahkeme, savcı ve hakim görmedi ve tarihe bu kara leke ile geçtiler.
Önder Karaçay
2 notes · View notes
deliamamavi · 6 months ago
Text
İntikam nasıl alınır sizce. Mesela biri hayatınızı mahvetti, sizi günlerce gecelerce ağlattı. Uykuları haram etti size. Kabuslarınız oldu. Ruhunuzu yaktı. Ne yapardınız? Gözüne soka soka mutlu olmayi mi tercih edersiniz yoksa acı çektirmek mi? Ben ona acı çektirmeyi tercih ederdim. Ama hep allahindan bulsun dedim. Buluyor da. Başına gelmeyen kalmamış. Bi motor kazasında kaburgalarını kırmiş. Babasıyla kavga etmiş. Ablasının evinden kovulmuş. Kimsesiz kalmış. Üzülmem gerekirdi belki de. Ama öğrenincebir kahkaha koyverdim. Tanrı, evren, ya da karma. Ne oldugunu bilmem ama basina gelenler bana zevk veriyor. Acı çekişini izlerken kahkahalar atıyorum. Ve basina daha cok sey gelecek. Bir dizide diyor ya "bir çocuğun ruhunu öldürmek de cinayettir" diye, işte o benim çocukluğumu katletti. O beni mahvetti. O beni uykularımdan etti. O bi cinayet işledi ve bedelini en ağır şekilde ödüyor. Belki delilim yok dava edecek, belki silahım yok öldürecek fakar bir şey var, ona yaşattığını yaşatan bir şey var. Ve cok daha beter olacak biliyorum. Her gece tanrıya, ya da tanrılara yalvarıyorum, acı çekişini izlemek için. Anneme anlattim yaptıklarini. Ablasi evlenecek. Annem o orda olacaksa, istiyorsan gitmeyiz bile dedi. Ilk kez bu konuda yanimda biri var. Sonunda annem var yanimda. Ve ben kanata kanata intikam alacağım ondan. Anneme sözümü verdim. Onu yaşarken öldüreceğim. Hem acı çekecek hem de mutluluğumu izleyecek. Yaptığı pislikte boğulacak. Ve ben bunu kendi ellerimle sağlayacağım. Söylesenize, sizce bi cocuğun ruhunu öldürmek cinayet midir?
2 notes · View notes
serein-things · 8 months ago
Text
Huzurlu bir gün değildi, bundan sonra artık pek huzur olmayacak anlaşılan. Biz insanlar kendi kendimizin nasıl var olduğunu açıklamaya koyulduk, kimileri tanrıya inandı kimileri evrene, ama hep inandıkları bir şeyleri oldu, inançları oldu. İnanç insanın vazgeçilmez olmazsa olmazı oldu. İnandığımız şeyin gerçekleşme olasılığı ona ne kadar inandığımıza bağlıdır mesela, inanç çok büyük bir güç ve biz tanrıya inandık, onun varlığına inandık. Ondan bir şeyler diledik, bir çoğu gerçekleşti çünkü tanrıya inanırken gerçekleştirebileceğine de inandık, hala da inanıyoruz. Bugün hıdırellez denen şeyin ne olduğunu bilmiyorum ama onu yaptık, bence tamamen inanç meselesi, o isteklerinizin gerçekleşebileceğine ne kadar çok inanıyorsanız o kadar gerçekleşme olasılığı artar, batıl inanç olabilir belki ama adı üstünde inanç ve denemekten zarar gelmez biz doğruya ulaşmaya çalışan insanlarız, inanırız, kolay bir şekilde inanırız hemde, çünkü bu yapımızda var.
İnanç meselesi dediğim gibi ama bakalım
Yıldızlı geceler
2 notes · View notes
doriangray1789 · 2 years ago
Text
"Herkes aynı anda geceyi yaşar ama herkesin karanlığı farklıdır."~La Edri~ Bu sözü Matt Haig'in Gece Yarısı Kütüphanesi kitabında okumuştum.. “Yaşamla ölüm arasında bir kütüphane var,” dedi. “Bu kütüphanedeki raflar sonsuza kadar gider. Her kitap yaşamış olabileceğin başka bir hayatı yaşama şansını sunar sana. Farklı seçimler yapmış olsan, şu an nasıl bir hayatın olacağını görürsün… Pişmanlıklarını telafi etme şansın olsaydı, bazı konularda farklı davranır mıydın?” Kitabın karakteri Nora, hayatı olumsuzluklar la giden kimsenin ona ihtiyacı olmayan hatta aile bireylerinin bile sözüne itibar etmediği bir karakter. Art arda alınmış kötü kararların sonucunda bir kütüphanede buluyor kendini. Zamanın hiç akmadığı bir gece yarısı kütüphanesinde, sonsuz sayıda kitabın ortasında... Kitapların her birinde Nora’nın farklı bir hayatı yazılı. Başka kararlar verseydi yaşamış olabileceği hayatlar.Farklı kariyerler, farklı eşler, farklı arkadaşlar, farklı şehirler arasında gidip gelen Nora’nın aklı sorularla doluyor. Mutluluk sadece önemli sandığımız seçimlerde mi gizli? Yanlış giden her detayın sorumlusu gerçekten biz miyiz? Hayatı yaşanılır kılan ne? Yanlış bir karar insanın tüm hayatına mal olabilir mi? KELEBEK ETKİSİNİ ANIMSATAN BİR KİTAP Değişmesini istediğimiz bir dünyada sıkışıp kaldığımızda, kitapların yaşamı değiştirme gücüne atfen yazılmış.. Spiritüel yolculuklar, evrenle kurulan derin bağlar, insanın sonsuzluğu... SİMYACI 2 mi? Hani Simyacı kitabı evrenin işaretleri, evren işbirliği, evrendeki her şeyin benim için var olması şeklinde kişisel gelişim soslu bir masal anlatıyor ya, bu kitap da buna çok benziyor işte. Al Santiago'yu, yerine Nora'yı koy. Biraz da üstüne spiritüelizm baharatı ekle. Artık anlatıla anlatıla kabak tadı vermiş kelebek etkisiyle birlikte pişir. Al sana gece yarısı kütüphanesi...Ayrıca kitabın bir yerinde Schrödinger'in geçmesiyle birlikte kitabı kedi deneyiyle, kuantumla yorumlayanlar da olabilir... çok kötüyüm İngiliz edebiyatının iyi yazarlarından birinin kitabı hakkında neler yazıyorum!! ama bilindik bir konu kardeşim best seller ... Goodreads.. yılın en iyi kitabı vb kapak yazıları arka kapak övüntülerini görünce bir de yazar Haig olunca aldım okudum, kabul ediyorum ki Haig kelimeleri konserve açacağı gibi kullanabiliyor bu arada konserve de biz oluyoruz.. George Macdonald'ın fantastesi, G. K. Chesterton, W. H. Auden, J. R. R. Tolkien ve C. S. Lewis'in kitaplarında ki kadar olmasa da kitapta fantastik öğeler var Yani hiçbir zaman gerçekleşmeyecek bir şey olan, seçimleriniz farklı olduğunda yaşayabileceğiniz diğer hayatların ihtimallerini size hatırlatan bir kitap YAKIN ZAMANDA İZLEDİĞİM VE BU PORTALDA UZUN UZUN YAZDIĞIM ''Everything, Everywhere All at Once-Her Şey Her Yerde Aynı Anda,'' filmi gibi..Romanda sevdiğim tek şey, bu kadar popüler bir kitap olup da kurgusunun sadece aşktan ibaret olmaması oldu. toksik kurgular yerine daha normal bir kitap okumak isterseniz bu kitap elbette sizin için uygun olabilir.
Tumblr media
10 notes · View notes
eydandsad · 1 year ago
Text
Her bulunduğum yerde yitiriyorum seni
Yanıbaşımda olduğun oluyor kimi gün
Ya da ben oluyorum sessizce gözlerinde
Bir yaprak kımıldıyor hafiften
Bu sessizlik bir kasırga başlangıcı
Kükremeye hazırlanışı denizin
Bu, aslanların sarı, vahşi gözlerindeki ölüm parıltısı
Bu bir yerde erimek
Apansız yok olmak belki de
Ve sonra susmak, susmak yüzyıllar boyu
Beni unuttuğun bir uzak çizgide
Tuvale sürdüğüm boya değil artık
Kırmızı kan rengidir gözlerimin
En karadan daha kara yok
Oysa en beyazdın sen gecelerimde
O bana en yakın renkti tüy gibi
Buram buram sıcaklığını çizerdim duvarlara
Kokun bir tuhaftı çocuksu
Sonra katmerli bir gül gibiydi baygın
Gecenin en koyulaştığı o yerde
Düşerdi ellerime darmadağın.
Öten bir ishak kuşudur şimdi
Haber getirir ölümlerden, dinle
Yaşamak bir manga asker karşımda
Ateş etmeyin diyorum
Bir diyeceğim var
Gözlerimi bağlamayın
Son defa görmek istiyorum insanı
Göğü, güneşi, denizleri
Ve bu son ölümün olsun diyorum
Bir daha öldürmeyin beni.
Kibritim ıslak
Sigaram yanmıyor
Ne olur bir ateş verin
Bu ilk aldanışım değil
Bu ilk sönüşü değil umutlarımın
Ben bu denizin son kıyısıyım.
Bir cam kırıldı uzakta
Ta uzakta, içimde bir cam kırıldı
Bütün şiirlerim anlamsız şimdi
Resimler renksiz, şarkılar ruhsuz
Hiç bir şey artık avutamaz beni
Bakın, bir çağ devriliyor içimde sersefil
Son şair de kırdı son kalemini
İlk meşaleyi kim yaktı bu karanlıkta
Kimdi aydınlatan benim zindan gözlerimi
Sevilmek mi
O son artığı en ilkel çağların
Bir mağara duvarındaki en eski resim
Ya sevmek
Hiç sönmeden bir ömür boyu
O en güzel huy benimsediğim
Yıkıldıkça tutunduğum dal bu boşlukta
O en insancıl gerçeğim benim
Ben hep böyle yüzyıllar boyu sevdim
Çağlar boyu
Kopkoyu bir geceydi yaşadığım sevince
Ellerimi arardım, bulamazdım çoğu gün
Bir saklayan vardı beni
Bir tutan vardı
Sana yaklaşamazdım
Anlayamadığım korkular vardı içimde
Hep böyle seninle sensiz kalırdım ben
Bir kıvılcım sönerken
Bir yanardağ patlardı içimde.
Ko şimdi ben yalnız öleyim
Vur ellerimi ekmeğimi al
Tiksinir beni kim görse sensiz
Utanır yalnızlığım bana baktıkça
Aynalar mı
Hani nerdeler
Kimbilir kaç yüzyıl oldu kendimi görmeyeli
Adım mı neydi
Besbelli unutmuşum
Hadi vur
Hadi öldür
Kurtar beni ezilmekten çürümekten
Hadi gel, açtım kollarımı
Bir zaman
Ölmeye vaktim mi vardı seni sevmekten
Sen büyüyen bir sessizliktin içimde
Beni ben eden en duru ırmaktın
En güzeliydin mozaiklerin
Seninle maviydi gökyüzüm
Çiçeklerim sende yeşerirdi
Sen bambaşka bir evren yaratırdın
Sularımdan Güneşimden rüzgarımdan
Bak! Nasıl da her şey değişiverdi apansız
Şimdi bu karanlıklarda yapayalnız
Mavi mavi bir resim ağlar duvarlarımdan
Ben bir tohumum
Al beni toprağa ek yeniden
Neredesin hani ne oldun
Antik bir kadın başı mıydın
Yoksa bir deniz miydin eskiden
Yosunların kurudu mu öldü mü balıkların
Hani bir Nefertiti yaşamıştı eski Mısır\'da
Yoksa o muydun sen
Hadi, anlat bana neydin
Belki de uzak belirsiz bir noktaydın sen
Öyküme girmeseydin
İnsan bir kere ölür
Her gün ölen umutlarımızdır içimizdeki
Paramparça olmuş sevgilerdir
Her aldanış
Yeni bir aldanışa hazırlar bizi
Zamanla renkler değişir
Donuklaşır anılar
Silinir üstümüzden
Güzel olan ne varsa
Görür içindeki bütün hayallerin olduğunu
İnsan yaşarsa.
Ve bir gün insan da ölür
Çimen gibi yaprak gibi
Sarsılır yeryüzü yerinden
Devrilen koca bir ağaçtır sanki
Durur atışları yorgun kalbimizin
El, ayak kesilir
Göz ölür, dudak ölür, kan ölür
Susar ta içimizde
Yıllardır çalan çalgı
Bütün teller ses vermez olur
Acılar diner
Ve bir gün biter bu çirkin oyun
Perde iner...
2 notes · View notes
mezarliktakiumutlar · 2 years ago
Text
sesini dinledim bugun.
Aylar önce attığın ses kayıtlarını dinledim. Sonra silmediğim için binlerce kez teşekkür ettim kendime. İlk defa kendimi tebrik ettim.
Icimde şu koseyi dönünce sana rastlarım umudu bitmiyor sevgilim. Ama sen gittikten sonra dışarı da çıkamıyorum. Adım atamıyorum sokaklara eskisi gibi. Sokaklar beni kendine layık görmüyor bitanem.
Artık sana okuduğum kitapları da yazamıyorum. Aklıma geliyor ama cümleleri toparlayamıyorum.
Yemek yiyemiyorum mesela. Bilirsin severdim yemek yemesini. Sana yapmak için onlarca hayalini kurmuştuk beraber.
Ağlamak istiyorum. Ama yapamıyorum. İçimde ruhum sıkışıp kalıyor sevgilim adım atamıyorum.
Hâlâ sevgilim diyorum sana affet bunun için. Çünkü sana başka ne denilir bilmiyorum.
Seni arayıp saçmaladığım günler geliyor aklıma. Bazen aklımı kaybediyorum. Rehberde numaran var ama döndüremiyorum o numarayı. Çünkü bir ses doluyor kulaklarıma. Tanıdık bilindik mekanik bir ses. Engellediğini anlıyorum sevgilim.
Boynumda günler, aylar önce verdiğin o taş var. Kolye yaptım senden bir anı kalsın diye. Sana ait hiçbir yer bulamadığım için.
Bilirim hatalarım var. Hemde sayısız hata. Ama ona rağmen de severdim seni. Aramazdım sende duyduğum sevgiyi başka insanlarda. Sen nasıl aradın peki. Bizi nasıl bambaşka bir evrene koyup yeni limanlara adım attın.
Sevdiğim var dedin bana. İçimde onlarca duygunun geçeceğini bilerek söyledin bana bunu. Yıkılışımı bile izlemeden gittin benden. Ben sadece peki diyebilmiştim sana. İnandığım için değil. Kabul ettiğim için değil. Yorulduğum içindi sevgilim.
Ben çok kırıldım, yoruldum, üzüldüm, paramparça oldum. Hepsini en iyi sen bilirsin, tanırsın beni.
Yaramı da sen sararsın sadece. Çünkü zehrin panzehiri yine zehirdir.
Ama delibalın bile fazlası zehirken, senden merhem beklemem doğru mu bunu bilmiyorum bitanem.
Umarım dönersin bir gün. Bu yazıyı asla okuyamazsın belki ama içimde seni okuttuğum satırlarımda yüzersin.
Ve son olarak
Geçtiğimiz 90 günde çok şey oldu esek. Seni özledim. Ve bütün takvim yapraklarını önemli diye işaretledim.
Bir ömür seni bekleyecek olan kadından, bir ömür o kadına gelmeyecek adama sevgililerle.
18.05.23
4 notes · View notes
revnaktarblog · 2 years ago
Text
Bir videoda kız şükrün doğru kullanımı hakkında konuşuyor. Konuşmasında evrenden ve Allahtan isteyin gibi bir cümle kullanıyor. Bunu söylemesinin sebebi de inançsız insanlar olabilir saygısızlık olmasın.
Ah ah söylenecek o kadar çok şey var ki... Ne kadar zor bir zamandayız. Şükrün doğru kullanımına gelene kadar keşke kime iltica edeceğimizi bilsek. Evren kim ? Ne ? İradesi, kudreti mi var ? Merhameti mi var ? Evren mahluk değil mi mahluk olan nasıl ihtiyacımıza koşabilir ? Hakkı söylemek, doğruyu söylemek ne zaman saygısızlık oldu ?
"Senden başka hak mâbud yoktur ki ona iltica edilsin"
3 notes · View notes
life-kaan · 28 days ago
Text
Dünyanın en büyük gizemleri.
``1. evrenin ve hayatın kökeni`
`
—`evrenin başlangıcı`: `büyük patlama`'dan önce ne vardı? `evren` neden ve nasıl var oldu?
—`yaşamın başlangıcı`: dünya üzerinde `yaşam` nasıl başladı? `canlılık` için ilk `moleküler yapı `nasıl oluştu?
— `insan evriminde`, `neandertaller`, `denisovalılar` ve `homo sapiens` arasındaki bağlantılar tam olarak anlaşılamadı. “eksik halka” hâlâ bir sır.
—`kara deliklerin` içine girince ne olur? `solucan delikleri `gerçekten zamanda ya da uzayda bir kısayol olabilir mi?
— `karanlık madde` ve karanlık enerji evrenin %85'ini oluşturan karanlık madde ve karanlık enerji nedir? bunların doğası, fizik yasalarına tamamen yeni bir bakış açısı getirebilir.
— atmosferde aniden beliren ve birkaç saniye süren bu ``ışık toplarının` kaynağı` bilimsel olarak açıklanamıyor.
— `kara veba `(1347-1351): avrupa nüfusunun büyük kısmını yok eden bu salgının gerçek kaynağı hala kesin değil. fareler mi, başka bir hayvan mı, yoksa biyolojik bir manipülasyon mu?
— `covid-19`'un kökeni: yarasalardan mı, laboratuvardan mı yayıldığı konusu hâlâ tartışılıyor.
—` rh negatif kan grubu`: bu kan grubu, evrimsel olarak insanlarda nasıl ortaya çıktı? bazıları bunun dünya dışı bir kökene sahip olduğunu iddia ediyor.
— `junk dna`” (`çöp dna`): insan genomunun %98'i işlevsiz gibi görünüyor. ancak bunun gerçek anlamı hâlâ çözülmüş değil.
`2. bilinmeyen medeniyetler ve kayıp şehirler`
—`atlantis`: platon'un bahsettiği bu kayıp uygarlık gerçekten var mıydı? eğer öyleyse, nerede?
—mayalar ve inka sırları: bu eski uygarlıkların bazı yapıları ve teknolojileri, nasıl bu kadar ileri seviyede olabildi?
—`mu kıtası`,pasifik okyanusu'nda var olduğu iddia edilen ve bir zamanlar gelişmiş bir medeniyete ev sahipliği yaptığı söylenen kayıp kıta.
—`lemurya`: hint okyanusu'nda olduğu iddia edilen ve kökenleri hâlâ efsane mi yoksa gerçek mi tartışılan bir başka kayıp kıta.
— `ba'albek` (lübnan): tonlarca ağırlıktaki taş blokların nasıl taşındığı ve yerleştirildiği bilinmiyor.
— `puma punku `(bolivya): bu antik yapının taş blokları, modern aletler olmadan nasıl böylesine hassas bir şekilde işlenebildi?
`3. büyük tarihi yapılar`
—`mısır piramitleri`: bu devasa yapılar nasıl inşa edildi? antik mısırlılar, teknolojik açıdan bu kadar ileri miydi? mısır'daki giza `sfenksi` 'nin yaşı ve amacı hâlâ tartışmalı. bazı arkeologlar, yapının geleneksel tarihlendirmeden çok daha eski olabileceğini düşünüyor. erime izleri su etkisine mi işaret ediyor?
—`stonehenge`: neden ve nasıl yapıldığı hala tam olarak çözülemedi.
`4. insan bilinci`
—`bilinç nedir`?: `insan zihni `nasıl çalışır? `düşüncelerimiz`, `hislerimiz` ve benlik algımız nasıl oluşur? bilincin doğası hala tam anlamıyla anlaşılmış değil.
— `insan ölünce ne olur`? `ruhun varlığı` bilimsel olarak kanıtlanabilir mi? bu konu hem dini hem de felsefi açıdan insanlık tarihinin en büyük gizemlerinden biridir.
—`akhenaton` döneminde eski mısır'da başlayan tek tanrıya tapınma kültü, monoteizmin ilk örneği mi? bu inanç diğer medeniyetlere nasıl yayıldı?
— `placebo etkisi`: insan beyninin iyileşme üzerindeki etkisi nasıl bu kadar güçlü olabilir?
— `epigenetik hafıza`: travma ve deneyimlerin genler aracılığıyla nesiller boyunca aktarılması mümkün mü?
`5. ufo ve uzaylılar`
—`evrende yalnız mıyız`?: diğer gezegenlerde yaşam var mı? `ufo` fenomenleri gerçekten `uzaylılarla` mı ilgili?
—`area 51 `ve `roswell`: bu gibi olaylar, dünya dışı varlıkların varlığına dair gizemleri artırıyor.
— new mexico'daki taos kasabasında, bazı insanlar gizemli bir `uğultu` duyduğunu iddia ediyor. kaynağı ne doğada ne teknolojide bulunabildi.
— `mersinde ki gizemli ev `?
— `hollow earth teorisi`: bazı kişiler, dünya'nın içinin boş olduğunu ve yeraltında devasa bir medeniyetin yaşadığını öne sürüyor.
— eskimo halkının kayıp klanları: kuzey kutbu çevresinde bir zamanlar var olan halkların çoğu aniden ortadan kayboldu.
— dünyanın en büyük hayvanı olan `mavi balinalar`, belirli dönemlerde bilinmeyen nedenlerle toplu olarak ses yaymayı bırakıyor. bunun nedeni hâlâ bilinmiyor.
— doğadaki spiral şekillerin ve `altın oran `matematiğinin nasıl bu kadar yaygın olduğu, evrenin yapısı.
— bazı eski arkeolojik buluntular, `dev insan `iskeletlerinin keşfedildiğini iddia ediyor. ancak bu keşiflerin gerçekliği sorgulanıyor.
`6. bermuda şeytan üçgeni`
—bu bölgedeki kaybolan uçaklar ve gemilerin sırrı tam olarak çözülebilmiş değil.
—pasifik'in derinliklerinde henüz keşfedilmemiş bir ekosistem veya daha önce bilinmeyen bir medeniyete ait izler olabilir mi? ses kayıtları (örneğin,` the bloop`) bu teorileri destekliyor.
— `yonaguni` su altı kalıntıları (japonya) okinawa açıklarındaki bu su altı yapıları doğal mı yoksa insan yapımı bir antik şehir mi? hâlâ tartışılıyor.
`7. doğal fenomenler`
—`mariana çukuru`: dünyanın en derin yeri olan bu çukurda hala keşfedilmemiş canlılar ve sırlar olabilir.
—`antarktika`: bu buzlarla kaplı kıtada, buzullar altında ne olduğu hala bilinmiyor.
—`amerika'daki bu taşlar`, kimse görmeden uzun mesafeler boyunca hareket ediyor. hareketlerinin tam nedeni hâlâ gizemini koruyor.
— `loch ness canavarı`: iskoçya'daki loch ness gölü'nde yaşadığı söylenen bu canavar, bilimsel bir açıklama bulamadı.
— `van gölü canavarı` görüntüler ve tanıklar var sonuç yok .
— `chupacabra`: orta ve güney amerika'da hayvanlara saldırdığı iddia edilen bu yaratığın ne olduğu hâlâ bilinmiyor.
`8. zaman yolculuğu ve paralel evrenler`
—`zaman yolculuğu mümkün mü`? `paralel evrenler `gerçekten var mı? kuantum fiziği bu soruları daha da ilginç hale getiriyor.
`9. göbeklitepe'nin gizemi`
—`şanlıurfa'daki bu 12.000 yıllık tapınak`, modern insanın düşünülenden çok daha önce organize din ve mimari bilgiye sahip olduğunu gösteriyor. neden ve kim tarafından yapıldığı hâlâ tam olarak bilinmiyor.
`10- dyatlov geçidi olayı`
—1959'da rusya'da bir grup dağcının açıklanamayan şekilde ölmesi hâlâ çözülemedi. olay yerindeki izler, olağandışı koşulları ve olası paranormal ya da doğal fenomenleri işaret ediyor.
`11. esrarengiz el yazmaları ve kodlar`
—`voynich el yazması`: anlamı çözülemeyen, bilinmeyen bir dilde yazılmış ve fantastik bitki çizimleriyle dolu, dünyanın en gizemli kitabı.
—`kryptos`: cia merkezindeki bu şifreli heykel, 1990'da tamamlandı, ancak şifresi hala tam olarak çözülemedi.
— bizans imparatorluğu'nun kullandığı bu savaş silahı, suyun üzerinde yanan bir maddeydi. formülü hâlâ kayıp ve yeniden oluşturulamıyor.
— `nostradamus`: onun `kehanetleri` gerçekten gelecek olayları mı işaret ediyor yoksa bir tür spekülasyon mu?mabus gizemi: nostradamus'un “mabus” figürü kimdir?
—`amelia earhart`: 1937'de kaybolan bu pilotun uçağı ve cesedi hiçbir zaman bulunamadı.
— `flannan adası'nın kaybolan bekçileri`: iskoçya'daki bu adada üç deniz fener bekçisi hiçbir iz bırakmadan ortadan kayboldu.
`mary celeste`: 1872'de mürettebatsız bulunan bu gemi, terk edilme sebebi hakkında hiçbir iz bırakmadı.
—`ss ourang medan`: mürettebatın hepsinin açıklanamayan bir şekilde öldüğü bu gemi hâlâ tartışma konusu.
— `die glocke` (“`çan`”) projesi: nazilerin ileri teknoloji ya da zaman yolculuğu üzerinde çalıştığına dair söylentiler var.
—`antarktika üssü`: nazilerin savaştan sonra antarktika'da bir üs kurduğu teorisi hâlâ popüler.
— `antik yazıtlar`, yahudilik, hristiyanlık ve diğer kadim dinlerin kökeni hakkında ipuçları taşıyor. ancak kim tarafından ve neden yazıldıkları tam olarak bilinmiyor.
`12. antik teknolojiler`
— `antikythera düzeneği`: antik yunan dönemine ait bir mekanik hesap makinesi, teknolojik düzeyin düşünülenden çok ileri olduğunu gösteriyor.
— `baghdad pili`: milattan önce yapılmış olduğu düşünülen bu nesne, ilkel bir pil olarak işlev görmüş olabilir mi?
— `sümer mitolojisindeki anunnaki` figürleri, gerçekten insanlığı yönlendiren bir “uzaylı ırkı” olabilir mi? bu teorinin kanıtları ne kadar güçlü?
— `roanoke kolonisi` (amerika): 16. yüzyılda kaybolan bu kolonideki insanlar nereye gittiler? arkalarında yalnızca “croatoan” yazısı kaldı.
— `grönland vikingleri`: bir zamanlar grönland'da yaşayan viking kolonileri aniden neden ortadan kayboldu?
— `paskalya adası'ndak`i bu yazıtlar hâlâ çözülememiş bir `alfabe` kullanıyor. adanın halkı bu yazıyı nasıl geliştirdi ve neden kullanmayı bıraktı?
— `kayıp zamanlar ve tarihsel kesintiler` orta çağ'da “kayıp yüzyıllar” teorisi: bazı teorisyenler, 614-911 yılları arasındaki tarihsel olayların uydurma olduğunu iddia ediyor. bu dönem gerçekten var mıydı?
—`tartaria uygarlığı` son yıllarda popülerleşen bir teoriye göre, tarihsel kayıtlar devasa bir medeniyeti gizliyor olabilir.
—yaklaşık 74.000 yıl önce endonezya'daki `toba yanardağı` 'nın patlamasıyla dünya üzerinde sadece birkaç bin insanın hayatta kaldığı düşünülüyor. ancak bu felaketi nasıl atlattığımız belirsiz.
— `paris yeraltı mezarları`: paris'in altında bulunan devasa tünellerin ve mezarların bir kısmı hâlâ keşfedilmedi.
— `derinkuyu` (`kapadokya`): bu yeraltı şehrinin neden ve nasıl bu kadar büyük bir mühendislikle inşa edildiği hâlâ gizemini koruyor.
`baghdad pili` antik çağda elektrik üretebilen bir cihaz mıydı?
—`nebraska'daki metal nesne`: milyonlarca yıl öncesine ait bir metal kürenin doğal mı yoksa insan yapımı mı olduğu bilinmiyor.
`13. nazca çizgileri`
—` peru'daki devasa yer çizimleri`, sadece havadan görülebiliyor. kimler, neden bu devasa figürleri çizdi? amaçları neydi?
— `kuzey işıkları`'nın bilimsel bir açıklaması var, ancak bazı anormalliklerin ve manyetik alan değişimlerinin tam nedeni anlaşılabilmiş değil. dünya'nın manyetik kutupları neden değişiyor?
dünyadaki en büyük gizemlere dair başka örnekler de hem tarihsel hem bilimsel alanlarda derin tartışmalara yol açıyor. ve dünya durdukça devam edecek yinde en büyük gizem asgari ücretinin nasıl geçindiği?
.
0 notes
mistikyol · 1 month ago
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
BEBEK MELEKLERDEN BİRİNİ SEÇ VE DİLEK TUT! Seçtiğin melek dileğinin nasıl ve ne zaman gerçekleşeceği hakkında ipuçları verecek.
BİRİNCİ BEBEK MELEK: HEMEN HAREKETE GEÇ! Dileğinin gerçekleşmesi için küçük de olsa hemen bir adım atman lazım. Attığın her adım olumlu sonuçlar getirecek ve eninde sonunda dileğin gerçek olacak. İnancını güçlü tut ve her adımında koruyucu meleğinle iletişimde kal. Başardığın en küçük şeyde "yanımda olduğunu biliyorum; teşekkür ederim" demeyi ihmal etme. Sen harekete geçmeden enerji durağan kalır ve istediğin şeyler gerçekleşmez. KÜÇÜK BİR ADIM BÜYÜK SONUÇLAR GETİRECEK.
İKİNCİ BEBEK MELEK: OLUMLU KONUŞMAN ÖNEMLİ! Dileğinin gerçek olması için pozitif enerjiye odaklı kalman lazım. Özellikle dileklerin hakkında ya kimseye bir şey anlatma ya da konuşurken olumlu kelimeler seç. Etrafındaki negatif enerjilerden çabuk etkilenen bir yapın var. Bu nedenle bazen yalnız kalarak ve kısa da olsa yürüyüşler yaparak kendini arındırmalısın. Hassas ve ince ruhlu olduğun için herkes seni anlayamaz. Gerçek değerini bilenlerle dost ol. POZİTİF KALARAK DİLEĞİNE ULAŞACAKSIN.
ÜÇÜNCÜ BEBEK MELEK: GECELERİ DİLEĞİN İÇİN OLUMLAMA YAP! Dileğinin gerçek olması için geceleri yatmadan önce dileğine odaklanman lazım. Onu gerçek olmuş gibi gözünün önünde canlandır ve olumlama çalışması yap. Uyumadan önce yaptığın bu çalışmalar bilinçaltındaki engellerin kalkması için çok gerekli. Çocukluğundan gelen bazı olumsuz bilinçaltı kodlar isteklerinin önündeki en temel engel. Sürekli başkaları için üzülmek ve onlar adına çalışmak tabi ki enerjini azaltıyor. Kendine de zaman ayırmalısın. OLUMLAMA YAPARAK DİLEĞİNE HIZLA ULAŞACAKSIN.
DÖRDÜNCÜ BEBEK MELEK: DİLEĞİN İÇİN GEREKLİ YARDIM GELİYOR! Dileğinin gerçek olması için tüm evren seninle iş birliği yapmaya hazır. Tek yapman gereken doğru insanlarla karşılaşmak ve onların yardımını alabilmek. Bu konuda önümüzdeki günlerde şans senden yana olacak. Yeni insanlarla tanışmaya ve yeni fırsatların kapısını açmaya niyet et. Koruyucu rehberlerin sana her zamankinden daha yakınlar ve kalbinden geçirdiklerini hayata geçirmen için yardım ediyorlar. YENİLİKLERE KENDİNİ AÇARAK DİLEĞİNE ULAŞACAKSIN.
BEŞİNCİ BEBEK MELEK: DİLEĞİN DOĞRU ZAMANDA SANA GELİYOR! Dileğin çoktan gerçekleşmeliydi ama bazı engellerle karşılaştın. Bunları engel olarak görme. Hiçbir şey doğru zamanı gelmeden gerçekleşmez. Önünde yeni bir dönem var ve bu dönemde engeller ve ertelemeler ortadan kalkacak. Her şeyin daha sorunsuzca ve kolayca aktığını göreceksin. Son zamanlarda bakış açındaki değişim titreşiminin yükselmesine neden oldu. Titreşimin yükselince kalbinden geçirdiklerine çok daha kolayca kavuşursun. KALBİNDEN GEÇİRDİĞİN GERÇEK OLUYOR.
ALTINCI BEBEK MELEK: DİLEĞİN İÇİN BİR ŞARTI YERİNE GETİRMEN LAZIM! Dileğini gerçekleştirmek için geçmişle ilgili tüm hesaplaşmalarını ve hayal kırıklıklarından kurtulman şart. Bunu yaptığın zaman geçmişini bir yük gibi enerji alanında taşımaktan kurtulacaksın. Hafifledikçe titreşimin yükselecek ve kalbinden geçen niyetine kavuşacaksın. Geçmişte ne olmuş olursa olsun o artık ölü bir zaman. Sen ise her yeni günü tertemiz bir enerjiyle karşılamalısın. Bu motivasyon ve olumlu bakış seni ileriye taşıyacak. GEÇMİŞİN YÜKLERİNDEN KURTUL VE DİLEĞİNE ULAŞ.
YEDİNCİ BEBEK MELEK: ENDİŞELERDEN SIYRILINCA DİLEĞİN GERÇEKLEŞECEK! Zihninde çok fazla düşünce var ve bu düşüncelerin çoğu sende endişelere yol açıyor. Endişeli ve çok aktif zihnin enerjinin düşmesine neden oluyor. Dileğinin gerçekleşmesi için frekansını yükseltmen gerekiyor. Karamsar olmakla gerçekçi olmak arasında fark var. Zaman zaman içindeki negatif ve eleştirel ses sana engel olabiliyor. Önümüzdeki günlerde yapman gereken, içindeki huzuru bulmak ve hayatın akışına güvenmek. EVRENİN SENİ DESTEKLEDİĞİNE İNAN VE KÜÇÜK İŞARETLERE DİKKAT ET.
SEK��ZİNCİ BEBEK MELEK: İNANCINI GÜÇLENDİR VE DİLEĞİN GERÇEK OLSUN! Son zamanlarda bazı yolunda gitmeyen durumlar yüzünden içindeki umudun ve inancın sönükleşmiş durumda. Bunun sana olumlu bir katkısı olmadığını hatırlatmak isterim. Dileğinin gerçek olması için yeniden hayata sıkıca bağlanmalı ve umudunu tazelemelisin. Her şeyin yoluna gireceğine dair güçlü bir inanca sahip olmalısın. İnançlar hayatımızın gideceği yönü belirleyen haritalardır. İnancın düşük olduğunda pusulanı kaybetmiş gibi olursun. DİLEĞİNİN GERÇEK OLACAĞINA KALPTEN İNAN VE MUCİZELERİ İZLE.
DOKUZUNCU BEBEK MELEK: DİLEĞİNİ TÜM KALBİNLE İSTE VE AL! İsteklerinin ne kadar güçlü bir titreşim yaydığının farkında mısın? Kaderin elinde savrulan bir yaprak olmadığını istersen her şeyi başarabileceğini farkına varmak sende büyük bir sıçrama yaratacak. Kendini bir kurban ve çaresiz bir insan gibi görmen titreşimini ciddi anlamda düşürüyor. Sen bazı sınavlardan başarıyal geçtin. Bunu unutma. Zorlukların üstesinden içindeki ışığı parlatarak geldin. Şimdi dileğinin gerçekleşme zamanı geldi. Kendinden ve hayattan şüpheye düşme. DİLEĞİN GERÇEK OLDU BİLE! SADECE İSTE VE AL!
#melek #meleklereinan #bebekmeleklerdenbiriniseç #dileklerimgerçekoluyor #birdilektut #kişiselgelişim #ruhsalgelişim #olumlama #meditasyon #çekimyasası #mistikyol #mistikyolyoutube #didemçiloğlu #cemçiloğlu
1 note · View note
cemrelinko · 1 month ago
Text
Değişen ruh hallerinin sebep-sonuç meselesi
Bazen tadım kaçık olur, sebepsiz yere. Bazen de öfkeli olurum nedensiz. Aslında tabii ki vardır bir sebebi de anlayamam. Bu aralar çok moda oldu diye söylüyorum, erkekler merak buyurmasın, periyoduma ne kadar süre kaldığını da hesap ederim evet. Ama bulamam işte. Düşünürüm, taşınırım, ne olmuştu? Bir şeyi mi yanlış yapmıştım? Başka biri mi bir şeyi yanlış yapmıştı? Mutlak doğru var mıydı? Cevapsız sorular. Yok. Bulamam. Bulamadıkça tadım daha da kaçar.
Tumblr media
Sen hala tanıyamadın mı kendini Cemreciğim? Neyin neyden kaynaklandığını bilmiyor musun? Kendi duygularını mı anlayamıyorsun daha? Ohooo. Ne yapacağız biz senle? Hani 30’larda kendini tanıyacaktın da 40’larda keyfine bakacaktın? Carl Gustav Jung Beyciğim “Hayat 40 yaşında başlar. O zamana kadar sadece araştırma yaparsın” demişti hani. Şu hayat bir türlü başlayamıyordu. Tamam onu anlamıştık da, artık araştırmalar da sonuç vermiyordu. 
Durumun neyden kaynaklandığını bilememe halinde bulunurken, durdum düşündüm. Dedim ki “Benim ruh halim bir mühendislik harikası mı? Yoo. Benim ruh halim 93 harbi mi? Değil. Ben Pavlov’un köpeği miyim? Bildiğim kadarıyla hayır.” E o zaman neden sebepleri ve sonuçları bu kadar önemli ki? Hayat öyle bir şey değil. Sen istiyorsun ki her şey birbiri ile bağlantılı olsun. Her sebepten bir sonuç çıksın veyahut her sonucun bir sebebi olsun. Ama bazı şeyler öyle değil işte. Bazı şeyler sadece böyle. Çünkü sadece böyle.
Tumblr media
Bana neden soğuk davrandı acaba? Tanışma yıldönümümüzü neden unuttu? Daha yemek saati gelmeden neden acıktım? Bacağımın burası neden morardı? Neden dün sabah alarmı duymadık? En sevdiğim kitabı neden kaybettim? Neden taa tarım devriminden beri erkekler kadınlardan daha değerli? Evren neden büyük patladı? Neden genişliyor? Hayatın anlamı ne? Babam böyle pasta yapmayı nerden öğrendi?
Tamam kabul. Elbette bunların sebebi olabilir. Apaçık olmayan bir şey önce metafiziktir. Sonra çok zeki insanlar gelip onu mantık çerçevesine oturtur. O da fizik olur. Ama özellikle kendinizi bir sebep sonuç ilişkisini çözmeye adamadıysanız, mecburen birilerinin onu bulmasını beklersiniz. Ben de kendimi anlayamadığımda, kendimin bir gün gelip meseleyi çözmesi için ona fırsat tanırım. Ama boş durmam. İnsan bekleme halindeyken hayatı tam manasıyla yaşayamıyor çünkü.
Tumblr media
DJ Ercik Kral’ın efsane ayarını izlerim bir kere. Oldukça rahatlatıcıdır. Çünkü birileri küfrü kesinlikle hak etmiştir. Bu ben bile olabilirim. Hava buz gibi de olsa uzun bir sahil yürüyüşü yaparız mesela. Sonuçta hayat sadece bahar aylarını sevmek için çok kısa. Emek son dungeon’da düşürdüğü efsanevi item’in bütün özelliklerini heyecanla anlatır. Mevsimine göre mercimek çorbası, sıcak çikolata, koruk suyu, soğuk bira iş görür. Bir süre sonra her şey yoluna girmese bile denge haline yaklaşır. Zamanla.
Sebebi bilmemek kendimi tanımadığımı göstermez. Kendime misafirperver davranmaksa, yaklaştığımı gösterir. Bu arada önemli şeyler oluyor. Mesela artık mevsimleri kayırmadan sevebiliyorum. Çok daha az şikayet ediyorum. Bütün hafta giydiğim giysiler pufun üstünde darmadağın dururken, The Witcher oynamak gibi çok daha ciddi işlere öncelik verebiliyorum. Ayvalık’ın en iyi saat tamircisini, terzisini, gümüş ustasını, ayakkabı tamircisini tanıyorum. Kokoreç lezzetli geliyor artık. Bunlar zamanla oluyor. Her şey zamanla oluyor.
Tumblr media
Evet tadım kaçar. Ama bazen. Cıvıldıyorum bazen. Bazen güzelim. Tipsizim bazen. Bazen deliye dönerim. Çok sevimli de olabilirim. Huysuzum, neşeliyim. Bazen zihnim açık olur, zehir gibiyim. Bazen kafam karışır. Tam bir alık da olabilirim. Bazen sebebini bilirim. Bazen bilemem. Tüm durumların değişkenliği ve tüm olayların geçiciliğinde kendime “Artık asla böyle olmayacaksın. Sen şöyle olacaksın!” diyemem. Kendim buna inanmaz. “Sen böyle misin? Tamam o zaman bir bakalım sen nasıl bir şeymişsin?” derim. En azından demeliyim.
Bonus olarak:
Tumblr media
Star Trek dizisinde kurgusal bir karakter olan Jean-Luc Picard’ın yüreklere su serpen bir sözü var.
“Hiçbir hata yapmadığın halde de kaybedebilirsin. Bu bir zayıflık değildir. Bu hayattır.”
Al şimdi bunu kalbinin en kırık yerine yapıştır. Hadi eyvallah.
01.12.24
0 notes
mel-inoe · 5 months ago
Note
Bencil olmaktan kastın tamamen bencil olmak mı yoksa her insanın önce kendisinin iyiliğini ve çıkarını düşünmesi gerekmesine mi bencillik diyosun? Bu soruyu infj olduğun için sordum. Hissetme konusundaki zorluğun ve benliğini reddedişin en infj özelliğin sanırım. Sınıftaki olayını anlatırken fark ettim, senden ara ara özellikle arkadaşlarından falan bahsederken böyle kapsayıcı bi hava geliyo. Nasıl anlatsam sanki hepsini koruyup kolluyomuşsun gibi bir his geliyo. Hafize Ana'yı düşün dhfkebxjs işte tam onun havası. Ordaki öğrencileri savunuyodu destekliyodu falan, ona benzer. Az ve öz arkadaş iyi ama bu biraz da mecburi artık çünkü insanlar dahil her şeyin yüzeyselleşmesi beni üzüyo. Yüzeysellikten hiç hoşlanmam. Ne hissedeceğini bilmemek durumunu düşünüyorum, kendini mi tutuyosun acaba? Çünkü mesela hisler içimden geçen ırmakmış gibi hissediyorum, ırmağa dur demek zor. Akış hızı ve rengi değişir tabi. Infjlerdeyse sanki o ırmağa snorlax oturmuş da tıkamış, birinin snorlax'ı uyandırması gerekiyo gibi (pokemon göndermem uzay boşluğuna gidebilir bir ihtimal ama olsun). Bir şey olunca mesela yaşattığı hisse bırakmıyo musun kendini? Sonuçta olay olunca hissettirdiği bellidir, tanımlayamamak belki olabilir. Yanlış anlama lütfen sadece anlamaya çalışıyorum senin içinde bulunduğun durumu ve hislerinle ilişkini, o yüzden sorguluyorum, asla yargılamıyorum. Seninle konuşmayı ben de seviyorum, sevme sebeplerimden birisi de ben bir şey söylediğimde bana katılmasan da katılıyo gibi yapmaman. Bazen belki yapıyosundur bilmiyorum ama söylediğime kendi fikirlerini ekleyerek bi şey katmanı seviyorum. Katılmıyosan da katılmıyorum diyosun, açıklıyosun falan güzel bu. Avizeyi Allah sanmak mı hajdhskbdkebxiebx hayal ediyorum, camiye gidiyo annesi ya da babasıyla otururken kafasını kaldırıp avizeye bakıp korkuyo falan of sbdksbxjs senin çocukluk anın tam bir infj çocukluk anısı. Renklere bağlı olduğunu düşünmen şeker ama o yaşta bunun derdine düşmen üzücü tabii. Giderek artan meditasyon, evren enerjisi gibi ıvır zıvır gelen konulara ilgiyi sen de fark ettin mi? Çok ilginç insanlar. Çoğunun dinden bir şekilde soğutulmuş olduğunu düşünüyorum, bir inanç boşlukları mevcut gibi. Bir de geçenlerde kapitalizmin insanları yalnızlaştırması ve her haneye daha fazla ürün satmak istemesiyle ilgili bir yazı okudum o da ilginç geldi, artan yalnız yaşama oranının birazı bununla ilgili olabilir. Senin hayalinde nasıl bir ev hayatı var?
eskiden kendimden çok sevdiklerimin çıkarını düşünür kendimi duygusal olarak heba ederdim. bitmesi gereken şeyleri bitirmezdim mesela. bunların önüne kendi hislerimi ve mantığımı koymayı öğrendim. infj olmak çok çileli değiştiremiyo muyuz? evet çevrem de hep öyle der, oda arkadaşlarım odanın annesi falan derlerdi. beyefendi de çok anaç ve sahiplenici olduğumdan sitem ederdi hep. kendimden çok yeri gelince başkalarını koruyorum :') evet bu yüzeysellik beni de yormaya başladı moda mı oldu artık ne olduysa derin düşünüp kendi içine ışık tutabilen insanlar çok azalmaya başladı. ben de çok düşünüyorum, sanırım o durum hakkında hissedeceğim şeyi "istemiyorum." vicdan yapsam zararıma olacak, yapmasam insanlığıma yakıştırmayacağım. bu yüzden kendimi tutuyor olmam mantıklı. snorlax'ı bu konuda uyandırmak istediğime emin değilim dksşzms normalde çok hissederim zaten, ağlayacaksan tutmam kendimi ağlarım, güleceksem gülerim, bir şeyi sevmediysem tipimden hemen anlaşılır dümdüzüm o konuda ama kendi duygularımı kendi iyiliğim için manipüle etme eğilimim var sanırım. yanlış anlamam tabi ki, inceliğini biliyorum. normali bu değil mi, fikir ayrılıkları hayata renk katarr. (3 yaşındayken bile böyleydim çıldırtırdım herkesi inadımla ama sevmene sevindim. bu olgunlukla düşünen insan az) bu infjler niye çilekeş ya (aynaya karşı). evet fark ettim gerçekten siyaset yüzünden millette islamafobi başladı, o "inanç boşluğunu" da gerçekten saçma sapan şeylerle doldurmaya çalışıyorlar, katılıyorum. ailevi faktörler de çabası. yalnızlık ve tüketimin artması biraz değişik geldi. yalnızlığın verdiği boşluğu ürünlerle doldurmak biraz saçma gibi ama insanlardan bahsediyoruz, olabilir.
hmm hayalimdeki ev hayalii, anlayışlı sevgi dolu bir eş, küçük çocuklarım ve sakin, neşeli geçen bir aile ortamı. bi odam tamamen kitaplarımda dolsun falan. dijitalde işimi yapmaya devam edeyim, ilgimi evime ve aileme gönül rahatlığıyla vereyim. sakinlik dinginlik, huzur. gibi.
#23
1 note · View note
paganizmturkiye · 5 months ago
Text
Cadılığın Batı Dini Geleneğine Aykırılığı
Bu tezi oluşturan kafamdaki tüm saçmalıkları kovmadan önce, Batı Dini Geleneğini (WRT) tanımlamam gerekiyor. Basitçe ifade etmek gerekirse, bu gelenek Hıristiyanlık, Yahudilik ve İslam'ın tamamıdır.
Ancak tanım aslında bundan daha derindir, çünkü bu inançlar Batı'da baskın bir konuma sahiptir. Batı toplumumuzun genel ahlakını büyük ölçüde görünmeyen ya da en azından çok belirgin olmayan bir şekilde etkilemektedirler.
Bu inançların hepsi de Tanrı'nın maddi evreni çok güçlü bir ruh-varlık olduğu için yarattığı şeklindeki aynı kavramdan kaynaklanmaktadır. Maddi evren, bir yaratım olarak, ruhani olandan ayrıdır. Burası kısa bir süre için deneyimlememiz gereken zor bir yerdir, böylece buradan - buradaki maddi dünyadan daha iyi olan bir cennete - gidebiliriz.
Bu tür bir eskatoloji Eski Yakın Doğu boyunca yayılmıştır. Orada ortaya çıkan inançların bir parçası olduktan sonra, daha derin ahlakımıza ve nihayetinde hukuk sistemlerimize dahil oldu.
Özünde iki fikir vardır. Birincisi, bu maddi yaratılıştan daha büyük bir şeyin, yani Tanrı olan ruhani varlığın ilk önce var olduğudur. İkincisi ise Tanrı'nın son derece güçlü olduğudur.
Bu fikirlerden daha derin ilkeler ortaya çıkar: gerçekliği yaratma gücüne yalnızca Tanrı sahiptir, bu da maddi dünyada lehimize değişiklikler yapılması için Tanrı'ya başvurma ihtiyacını doğurur, Tanrı ile aramızda bir arabulucuya (rahiplik) ihtiyaç vardır, Tanrı'nın gücü kendimizi onun üstünlüğüne boyun eğdirmemizi gerektirir ve son olarak, hepimiz maddi olandan uzaklaşıp manevi olana geri dönmeye çalışmalıyız çünkü manevi olan iyi, maddi olan ise kötüdür.
İbrahimi inançlardan birinden Cadılığa geçen pek çok kişi için eski prensipler, gerçek güçlerinin ifade edilmesini engelleyerek asılı kalır. Bunu Wiccan kitaplarının yazılış biçiminde görebiliriz. Batı Dini Geleneğinin fısıltıları pagan olduğunu iddia edenlerin bile içine sızar.
Bu fikirler Batı'nın ahlak anlayışında o kadar yaygındır ki, dindar olmayan agnostik çoğu insan bunların çoğunun doğru olduğunu kabul edecektir. Kendi kendini ateist ilan edenlerin bile evrenle ilgili bu ilkeler doğruymuş gibi hareket ettiklerine şahit oldum.
Peki ya doğru değillerse?
Gerçek cadılık evrene çok farklı bir açıdan bakar. Şimdi her bir fikri teker teker ele alalım ve cadıların bunu nasıl yaptığını inceleyelim.
Bunlardan ilki, yalnızca Tanrı'nın gerçekliği yaratma gücüne sahip olduğudur. Cadı, tüm insanların içlerinde tanrıların yaratıcı gücünü barındırdığına inanır. Basitçe söylemek gerekirse, onlar yapabiliyorsa biz neden yapamayalım? Bu gezegenler, yıldızlar ve galaksiler yaratabileceğimiz anlamına gelmez, ancak bu dünyadaki olaylar üzerinde etki yaratarak doğal neden ve sonuçların arzularımız doğrultusunda belirli sonuçlar doğurmasını sağlayabiliriz. Esasen WRT'nin “madde üzerinde zihin” ya da “mucize” olarak adlandırdığı olayları yaratabiliriz. Bu süreç hem sembolik hem de gerçek eylemler gerektirir. Sembolik olan ritüelde yapılırken (büyü yapmak), gerçek olan maddi dünyada yapılır ve değiştirilmiş davranış olarak görünür. Bunlar arzu edilen değişime neden olmak için gerekli iki adım olarak görülür. İlk olarak, kişi arzularını bir tür enerjik dalga olarak evrene yayar. Ardından, sanki arzu zaten elde edilmiş gibi davranılır. Serbest bırakılan enerji sebep-sonuç dengesini değiştirecek ve böylece arzu edilen sonuç gerçekten gerçekleşecektir.
Büyü yapan ama davranışını değiştirmeye ve büyüsünü desteklemek için gerçek dünyada harekete geçmeye isteksiz olan herhangi bir cadı büyü yapmıyor demektir. Sadece arzularını ya da özlemlerini ifade etmek için karmaşık bir tören yapmaktadırlar.
Sonuç olarak, cadıların gerçekliklerini değiştirmek için herhangi bir tanrıya başvurmalarına gerek yoktur. Cadılar kendi yaratıcı güçlerine inanırlar; inanç, bu yeteneğe gerçekten sahip olmak için önemlidir. Cadılar, etki konusunda yardımcı olmaları için tanrı olarak adlandırdıkları güçlerden yardım isteyecek, hatta onlarla anlaşma yapacaklardır. Ancak kutsal tuzunun değerine layık hiçbir cadı büyü yapmak için bu tür başvuruların gerekli olduğuna inanmaz. Pagan tanrılarıyla çalışmak cadıların evrenin doğal güçleriyle ilişki kurmasının bir yoludur. Aynı zamanda zihinsel odaklanma yaratır çünkü her tanrının bir karşılığı vardır. Doğru tanrıyı kullanmak zihnin çalışmaya daha fazla yatırım yapmasına yardımcı olur. Aşağıda zihnin gücünü daha ayrıntılı olarak ele alacağım.
Kişinin kendi gücüne olan inancı nedeniyle, cadıların bir rahipliğe ihtiyacı yoktur. İçsel gücümüzün tanrıyla doğrudan ilişki kurmamızı sağladığına inanırız; her cadı kendi rahibi olma yeteneğine sahiptir. Peki neden cadıların “baş rahipleri” vardır? Birkaç cadı birbiriyle kişisel bir bağ geliştirdiğinde ve birlikte büyü çalışması yapmak istediğinde, baş rahip oyunun yönetmeni olarak hareket eder. Kabul edilmiş tüm geleneklere uyulmasını sağlar. Herkesi aynı sayfada tutarak ritüel tutarlılığı yaratır. Aksi takdirde, her cadı çok yaratıcı ama tamamen kaotik bir ritüel yapmaya çalışırdı. Baş rahip ritüel mutfağının baş aşçısıdır.
Bir baş rahip de geleneği daha az bilgili olanlara öğretir. Ancak paganizm ortodoks (“doğru inanç”) değil ortopraks (“doğru eylem”) bir din olduğundan, her cadı evren ve onun işleyişi hakkında istediği her şeye inanabilir, yeter ki uygulamaları geleneğin tekdüze işleyişine izin versin. Burada tartışılan genel inanç tekdüzeliğine rağmen, hiçbir baş rahip kovanına neye inanıp inanmayacaklarını söyleme hakkına sahip değildir, ancak onlara “bu işin nasıl yapıldığını” söyleyebilir.
Açıkçası, sadece Tanrı'nın güce sahip olduğu inancı olmadığından, cadılar kendilerini herhangi bir tanrıya boyun eğdirme ihtiyacı içinde hissetmezler. Çoğu pagan tanrılarının temsilleri olan evrenin güçlerinin öngörülemeyen gücünden korkarız, ancak bu güçleri etkilemeye çalışırız. Herhangi bir şeye boyun eğmemiz gerektiği fikri çoğu cadı için iğrençtir. Cadılık kendi kendini güçlendiren bir uygulamadır.
Son olarak, manevi olanın maddi olandan daha önemli olduğu fikrine değinelim. Bu hem New Age hareketinde hem de WRT'de yaygın bir fikirdir çünkü her ikisi de Dünya'da bulunma amacımızın ruhsal olarak evrimleşmek olduğunu iddia etmektedir. İnsanların biz olmaktan asla vazgeçmeyecek olan çözülmez bir parçamıza (“ruh”) inanarak elde ettikleri felsefi rahatlık bir yana, çoğu insan dünyayı günlük olarak deneyimlemekte ve her şeyi çok sıradan ve öngörülebilir bulmaktadır. Sadece ruhani olan tüm bunlardan çok farklı görünüyor. Şüphesiz, aydınlanmış kişinin amacı dünyevi olandan özgürleşmek olmalıdır. Yoksa öyle midir?
Eğer madde bu kadar önemsizse, neden bu kadar çok cadı büyüler aracılığıyla onunla etkileşime girme zahmetine katlanıyor? Neden hepsi ruhani dünyaya geçişlerini hızlandırmak için kendilerini öldürmüyor? Eğer madde o kadar kötüyse, neden burada onu deneyimliyoruz? Cadı size maddenin aslında sahip olmamız gereken deneyimlerin bir rüyası olduğunu söyleyecektir. Bir rüya olması onun önemsiz ya da düşük değerli olduğu anlamına gelmez. Aslında inanılmaz derecede değerlidir çünkü kendi ruhsal evrimimizi yönlendirmek için kurduğumuz bir rüyadır. Çoğu kişi “Bizler ruhani bir deneyim yaşayan maddi varlıklar değiliz; bizler maddi bir deneyim yaşayan ruhani varlıklarız” sözüne maruz kalmıştır. Şamanın, bizlerin sadece ruhlar olduğumuz ve bu dünyayı her an kolektif olarak düşleyerek var ettiğimiz fikri de buna benzer. Cadıya göre, evrimleşmemiz için en uygun olanı tam olarak deneyimliyoruz. Bu maddi dünya, “tanrı güçlerimizi” kullanarak manipüle etmeyi öğrendiğimiz önemli bir araçtır.
Şimdi bu konuyu tam bir döngüye sokalım. Yukarıda, büyüye uygun tanrılara başvurmakla ilgili olarak zihnin gücünden bahsetmiştim. Bu tür bir çağrı yalnızca manipülatif bir araçtır. Benzer şekilde, ritüelde tütsü, tekrarlanan eylem, belirli sembollerin veya sunak araçlarının kullanımı, hatta belirli seslerin çıkarılması, istenen değişimin başarısını artırmak için bilinçaltından akan yaratıcı gücü değiştirmeye yardımcı olur. Gücün kaynağının cadı olduğunu unutmamak önemlidir. Tüm bu maddi araçlar, duyularımızı harekete geçirerek zihnimiz üzerinde bir etkiye sahiptir. Duyusal girdilerin belirli kombinasyonları zihnin gücünü ve başarısını büyük ölçüde artırabilir. Tamamen başarısız olmasına ya da istediğinin aksine çalışmasına (yani lanetlenmesine) neden olabilir. Basitçe maddi düzlemi manipüle etme eylemi olan ritüel drama, zihni yaratıcı eylemleri giderek daha iyi gerçekleştirmesi için eğitir. Büyü sanatı kendi kendine hipnoz ve davranış modifikasyonundan (artı ruhani bir inanç) başka bir şey değildir.
Sonunda, başarı elde etmek için artık araçlara gerek kalmaz. Ritüelin kendisi bile gerekli olmaktan çıkar. Gerçekten usta bir cadı bir sandalyede sessizce oturabilir ve tam bir ritüel deneyimine ihtiyaç duyan biriyle aynı başarıyı elde edebilir.
Artık Cadılığın neden bu kadar sık yanlış anlaşıldığını ve şeytanlaştırıldığını biliyorsunuz. WRT ile temelde zıt inançlara sahiptir ve bu kum havuzunda iyi çalışmaz. Ancak daha da önemlisi, dini cemaati güçlendirir, böylece gücü elinde tutan ve topluluğun pahasına özgürce barınak ve yiyecek elde eden bir grup yüksek kutsal adama gerek kalmaz. Pagan altın katedralleri ve kendi ordusu olan dini bir şehir yoktur. Paganizm ruhani ve maddi gücü Dünya Savaşı'nın açgözlü organize dinlerinden alır ve tekrar sıradan insanın eline verir. Bundan daha tehditkâr ne olabilir?
Kaynak: http://spiritslip.blogspot.com/2018/01/witchcraft-works-contrary-to-western.html
0 notes
ppersephone · 6 months ago
Text
Savaşmayı ve sevmeyi sürdür,sürdürmeyi sürdür.
03.07.2024
Bazen çok yol aldığımı düşünsem de ,hala aynı yerde sayıyormuşum ve aynı yerdeymişim gibi geliyor.. En çok da böyle zamanlarda kim olduğumu ,ne için var olduğumu unutuyorum.İnsanın sığınacak bir yere ihtiyaç duyması meğer bundan geliyormuş ,sorma sorgulama ve anlaşılmaya doyma isteği aslında onun yaşamı hatırlamasıyla ilgiliymiş,onu çepeçevre saran kalabalık yalnızlıktan kurtaran nihai yaraları açan yine aynı insanmış.Çok yorgun hissediyorum bu aralar ,gökyüzünün mavi olması artık umrumda değilmiş gibi ya da pamuk şekerin tadı ya da gazoz şişelerinin neden yeşil olduğu..Yavaş yavaş yaşlanıyorum işte azalarak ve acılaşarak,bütün değerlerden ,bütün insanlardan uzaklaşarak sessizce sonumu bekliyorum .öyle pasif bir direniş ki bu ,olan olmayan her şeye acı duyuyorum ,başkalarının acılarına acılanıyorum ..bir sürü ölü insan görmüştüm ama yaşarken ölenlere denk gelmek bambaşka bir yıkımmış ,onun gibi olmak korkusu yerine nasıl böyle oldu düşüncesi dehlizlere sürüklüyor hislerimi.Yaşamak ve var olmak hiçbir çağda bu kadar zorlayıcı ve müsrif olmamıştı,evet insanoğlu hayatı boyunca hiç bu kadar müsrif davranmamıştı ,hiçbir zaman sevgi böylesine basit yaşamlara ve basit insanlara adanmamıştı,etrafıma her baktığımda birbirine katlanmaya çabalayan mutsuz insanlar topluluğundan başka bir şey göremiyorum.İnsanların samimiyetle başını koyup ruhunu dinlendirdiği omuzlar yok artık ,gözlerinin içi gülen insanlar azaldı,hasas kalbe sahip insanlar diyar-ı terk eyledi .Evet,kaçacak bir yerim olsa öyle güzel kaçar ve kaybolurdum ki zerrem toz taneleri halinde evrene dağılırdı.Böyle biri değildim,hiç olmadım ..İyiye yol almak varken yerinde saymak bu kez benim tercihim değildi.Başıma gelenler benim yüzümden değil.Ama öyle ihtiyacım var ki gerçek bir şefkate,sarılmaya ve sevgiye..Bu bir talep olmamalı ,bunlar içten gelmeli,Tanrım bana da artık cenneti sun ,dört gözle belkiyor olacağım ve sadece bunun için savaşmayı sürdüreceğim.Uzatma dünya sürgünümü benim..
Tumblr media
0 notes
doriangray1789 · 2 years ago
Text
Bilim -1-
Evren Sonsuz Mu?
Evren'in sonsuz olduğunun düşünülmesinin başlıca sebeplerinden ilki, gözlemlenebilir evrenin düz bir duvar benzeri bir sonunun olmamasıdır. Bir diğeri ise evrende birbirini tekrarlayan yapılar ile karşılaşmıyor olmamızdır.
Peki gözlemlenebilir evren nedir? Kısaca, elimizdeki cihaz ya da sensörler ile gözlemleyebildiğimiz en uç noktadır diyebiliriz. Bu cihazlar ile kozmik mikrodalga arka plan ışıması (Cosmic Microwave Background Radiation, CMB) gözlemleniyor. Bu kadar uzaktan gelen ışık, kızıla kayma yüzünden görünmez olduğu için normal teleskoplar ile görmek olanaklı olmamaktadır.Evren'in sonsuz olduğunun düşünülmesinin başlıca sebeplerinden ilki, gözlemlenebilir evrenin düz bir duvar benzeri bir sonunun olmamasıdır. Bir diğeri ise evrende birbirini tekrarlayan yapılar ile karşılaşmıyor olmamızdır. Peki gözlemlenebilir evren nedir? Kısaca, elimizdeki cihaz ya da sensörler ile gözlemleyebildiğimiz en uç noktadır diyebiliriz. Bu cihazlar ile kozmik mikrodalga arka plan ışıması (Cosmic Microwave Background Radiation, CMB) gözlemleniyor. Bu kadar uzaktan gelen ışık, kızıla kayma yüzünden görünmez olduğu için normal teleskoplar ile görmek olanaklı olmamaktadır.  Şu durumda Evren'in küre şeklinde bir yapıya sahip olmadığını kanıtlamış olduk. Evren düz ve bu durumda sonsuz olması gerek. Ama daha her alternatifi tüketmedik. Ya evren bir torus gibiyse? Torus, simit benzeri bir şekildir. Ve bu şeklin içindeki iki paralel doğru birbirini çoğu durumda kesmez. Yani eğimli olsa da iki boyutlu yüzeyi düzdür. Topoloji bazen kafa karıştırıcı olabiliyor.Burada ifade edilmek istenen şeyi anlayabilmek için elinize bir parça kağıt alıp bu kağıdı rulo yaptığınızı ve bu ruloyu da simit şeklini alacak şekilde iki ucunu birleştirdiğinizi düşünün. İlk başta elimizdeki düz kağıt, şimdi iki ucu birbirine değecek şekilde bükülmüş oldu. Bu kağıdın üzerinde birbirine paralel iki doğru çizerseniz, birbirlerini kesmeyeceklerdir. Eğer Evren'in şekli bir torus ise, sonsuz değildir. Ama öyle olsaydı Evren'de gene tekrar eden yapılar görmemiz gerekmez miydi? Evet, ancak Evren'in ne kadarını gördüğümüzü bilmediğimiz için onun bir torus olmadığını söylemek de zor. Başka bir problem ise Evren'in nerede başlayıp nerede bittiğini belirleyebilmek. Eğer her yanı aynı ve yürüdükçe dönen metal bir küre içinde hareket eden karınca boyutunda bir canlı olsaydık, bu kürenin neresinde olduğumuzu nasıl bilirdik? Başladığımız noktayı bir şekilde işaretlemedikçe aynı noktaya döndüğümüzü bile fark edemezdik. Yürüdüğümüz yüzeyin sonsuz olduğunu sanırdık. Aynı şekilde uzayda başladığımız noktayı işaretleme gibi bir olanağımız da yok, Evren'deki her şey hareket ediyor ve değişiyor. Eğer Evren bir de yeterince büyükse, zaman ilerledikçe başlangıç noktamızı bile tanıyamaz hale gelme ihtimalimiz var. Tabii bu sadece yola çıkan ışığın bize biz yok olmadan dönüp ulaşacağını varsaydığımız durumda geçerli.Ayrıca Evren'in burada belirtilen torus haricinde benzer ya da daha farklı şekiller olması da mümkün. Bu şekillerin ne kadar olası olduğu konusunda da süregelen tartışmalar mevcuttur. Bu noktada Evren'in şeklinin neden sonsuz bir düzlem olduğunun geniş çapta kabul gördüğünden bir miktar bahsetmek gerekiyor. Big Bang'ten, yani Büyük Patlama'dan sonra kozmik mikrodalga arka plan ışıması üzerinde yapılan gözlemler Evren'in her yerde aynı sıcaklıkta ve yoğunlukta olduğuna işaret ediyor. Bunun mümkün olabilmesi için ise Evren'in boyutları çok küçükken, yani ışımanın dağılmak için yeterince zaman bulmuş olması gerekmektedir (tıpkı bir fincan kahvenin içine koyulan sütün kahve içinde tamamen dağılacak kadar zaman bulabilmiş olması gibi). Evren'in geçmişini genel göreliliğin oluşturduğu fiziği geri sararak izliyoruz ve buna göre Evren'in genişlemesi her zaman aynı hızda gerçekleşmiş olmalı. Ki bu durumda da ilk oluşan Evren'deki bir fotonun Evren'in öbür ucuna varması mümkün olmayacaktı. Çünkü Evren'in genişleme hızı ışık hızına göre çok daha fazlaydı. Buna ufuk problemi deniyor. Çözüm olarak sunulan ise kozmik enflasyon teorisi denen tezdir. Ufuk problemi sorununu Evren'in başta fazla hızlı genişlemediğini, karışacak kadar zamanı olduğunu ve bu karışma gerçekleştikten sonra evrenin hızla genişlemeye başladığını söyleyerek çözer. Bu fikir ile ilgili doğrudan bir kanıt olmasa da Büyük Patlama ile ilgili pek çok sorunu çözdüğünden doğru kabul edilir. Tabii bunun işleyebilmesi için Evren'in sonsuz bir düzlem olması gerekiyor. Evren'in şekli hakkında şu an için kesin bir şey söylemiyor olsak da elimizde bunu açıklamaya yönelik birçok fikir var. Ve hangisinin doğru olduğunu zaman gösterecek...Alıntı - Evrim Ağacı....
8 notes · View notes
zeyneptgrl · 8 months ago
Text
Akabilseydi gözyaşım çağlayan olucaktı. Konuşabilseydim eğer kapı duvar kalmayacaktı. En yorucu olan vazgeçmek ve anlamaktı. Olmayacağını. Olur gibi olup olmayacağını…
•yazarken dinlediğim bir şey yok. Salt sessizlik.
•ruhum okadar yorgun ki biraz pes etmek,biraz durmak ,biraz dinlenmek istiyorum.
•ve yine yeniden insanlardan nefret ediyorum. İnsan detoxum başladı. ‘Sana bir önerim. Hayatından mikropları at!’ Attım.
Dinlediğim podcastten yola çıkarak biraz yetersizlik hissinden bahsetmek istiyorum. Uzuuuuun zamandır kullanmadığım bir kelime. O kadar kendi kendime yetebilme motivasyonu ile doldurmaya çalışıyorum ki boşluklarımı. Ne kendim kendime ne de herhangi birşeye yetemediğimi görmem için yine kör olmam gerekmiş. Yetemiyormuşum. Çünkü herkesin beni koyduğu bir konumlama var. Dışına çıkınca rota yeniden oluşturulmuyor kimse için. ‘Olsun o da belki değişmiştir’ empatisini kurabilmeniz için dürüstçe ‘çünkü sen böyle yaptın’ mı demeliyim? Ya da her seferinde ne kadar kırgın olduğumu dile mi getirmeliyim anlamanız için. Günün sonunda elime kalan yine kendimim. Tüm yetersizliklerime rağmen iyi ki kendimleyim. Ve umarım tez zamanda yolumu bulabilirim. Tüm bu yetersizliklerle nereye kadar mücadele edebilirim hiç bilmiyorum. Şu kadarcık aklım kaldı. Bir de gücüm. Ne aklım yetiyor idare etmeye ne de zihnim anımsıyor olması gerekeni. Yeterli kalabilen ufak tefek şeylerle biraz olsun devam etme hevesimle..yetersiz bakiyem ve yaşama hevesimle. Biraz rahat bir nefes alıp ohhhh be diyebilmek adına. Son bir deneme….
Hep olduğu gibi insanlara derdimi en mantıklı haliyle açıklamayı istedim. Sadece dökülmedi kelimeler zihnimden. Sonra farkettim ki ! Bazı insanlar bazı açıklamaları bazı sebeplerden hiç ama hiç hak etmiyor. Sıfatı ve duygusu farketmeksizin,canlı ya da cansız bir şeyden gidiyorsan mutlak suretle veda etmek gerekir. Etmezsen bir ruh parçanı bırakmış sayılırsın. Spritüel yolculuğumda öğrendiğim bir şey. O kadar tüketiyor ki insanlar bazı şeyleri. Veda etmeye değmemelerinin yanı sıra kalan ruh parçalarınız bile paramparça. O yüzden okunuyorsa şayet yazdığım. Ben eğlenceyi heryerde bulabilirim. Yaratabilirim. Çünkü eğlence benim. Ama siz benim gibisini 100 yılda arasanız emin olun bulamicaksınız. Bu asla bir ego değildir. Çünkü bu arş noktası o kadar çok bedel ödedi ki! Sonuç olarak bir dost tavsiyesi ; beraber özgürce,utanmadan,yargılanmadan saçmaladığınız,bakışıyla ruhunuzun en derinini görebildiğinden emin olduğunuz,maddi kaygı gözetmeksizin yanınızda olan her insana sıkıca sarılın. Çünkü bu insanların gidişi biraz ağırdır. Kalbine,ruhuna,hayatına. Ve vicdan bebeklerim. İşte orası çok adaletli ve güvenin. Çünkü bazı insanlar bazı sebeplerden tüm kahpeliği hak ediyor.
İnanç.. inanç yanında umut etmek ve devam edebilmeyi de getirebilirdi. Ama bazen o kadar yorgun oluyor ki insan yataktan kalkıcak o hevesi bile bulamıyor inanmak için. Çok isterdim her sözünüze inanmayı. Ne yazık ki içimdeki o saf minnoş çocuğu karanlığınızla okadar korkuttunuz ki! Koridordan sızan ışığı hayalet sandığım için saklanıyorum yorgan altına. Başka bir evren de en saf halimle,henüz kimse öldürmemişse. Belki yeniden parlarım.
Birşey oldu. Bundan 1-2 ay önce kadar. Ne bilmiyorum ama bütün parıltım sönmüş gibi hissediyorum. Hevesim sönmüş,kahkaham silikleşmiş gibi hissediyorum. Gözlerimi kapatıp yeniden yepyeni bir hayata ışınlanabilmek istiyorum. Daha saf halime ya da. Kendime olan inancımı nasıl geri getirebilirim? En çok onu kaybettiğim için üzgünüm. Ve yorgunum. Sağdan sola dönmeye bile halim yok ama siz buna üşengeçlik diyin. Bense tecrübe. Yine de hayatıma giren(zorla dahil ettiklerim de dahil) herkese sonsuz teşekkürler. Tüm bu öğretilere,deneyimlere ve anılara…gelecekte bir gülümsemeyle anlatabileceğim sonsuz absürt şey biriktirdim. Hepinizi öpüyorum. Ama benden bu kadar. İnancım,ümidim,enerjim,sevgim,tahammülüm kalmadı. Pes ediyorum. Biraz sessizlik. Biraz huzur. Biraz alkol. Hoşçakalın.
1 note · View note
benazirrblok · 10 months ago
Text
Müslüman bir ailem var, beni de müslüman yetiştirdiler. Din dersi en sevdiğim derslerdendi. Konuşan karıncalar, yılana dönüşen asa falan..
Her Ramazan oruç tutar, arada namaz kılar, sık sık dua ederdim. Çünkü henüz Kuran’ı okuyup kafamı karıştırmamıştım.
Bi aralar bilime merak sardım (Bir müslüman için en tehlikeli şey). Kendi kendime şunu sordum:
Evren ne kadar büyük? Evrenin ne kadar büyük olduğu bir türlü aklıma yatmadı. Çünkü kafamda dünya, herşeyin merkezindeydi ve herşey insan için yaratılmıştı.
Gökyüzünde gördüğümüz tüm yıldızların Samanyolu’nun sadece minicik bir bölümü olduğunu anladığımda çok şaşırmıştım.
(Bkz. Evrende Yolculuk Filmi)
Uzay görüntülerinde uçsuz bucaksız galaksi cümbüşünü gördüm. Dünya sınav yeriyse yüz milyarlarca galaksiye ne gerek vardı?
Kafam o kadar karışmıştı ki mutlaka bir sonuca varmalıydım. Gezegenlerin atmosferlerinden tutun da, kara deliklere kadar araştırdım. (Bkz. Kozmos Belgeseli) Evrende o kadar fazla aktivite var ki.. Pulsar yıldızları, nebulalar, süpernovalar, göktaşları,
galaksi çarpışmaları, karanlık madde, vs.. Bütün hepsini araştırmak çok zevkliydi. Kendi kendime birşeyler öğreniyordum. Bilime duyduğum ilgi artıyordu. Artık dünyamızı inceliyecektim.
Dünya nasıl oluştu diye merak ettim. Bunu öğrenirken geçmişten günümüze geçen
süreçte karşıma EVRİM çıktı. (Bkz. Dünyanın Oluşumu Filmi)
Haydaa ben evrime inanmıyordum ki..
Tamam inan-mı-yordum ama neden inan-ma-dığımı da bilmiyordum. Sadece toplumsal refleksti belki. Müslüman evrime inanmaz diye işlenmişti kafama. Evrim konusunu anlamaya çalışırken o kadar önyargılıydım ki.. Charles Darwin’in hayatını okumaya karar verdim. Bu iblise hayatta güven olmaz diye 🙂 Darwin’in hayatını ve bize neyi anlatmaya çalıştığını gördüğümde çok duygulanmıştım. Yaşamın ne olduğunu anladım. Şimdi gerçeği mi merak etmeliydim, yoksa kendimi mi kandırmalıydım? İşte bu benim dönüm noktam oldu. Ben gerçeği seçtim. Koyu Hıristiyan bir aileden gelen ve eşi Emma ile sonsuza kadar cennette yaşamayı hayal eden Darwin bile bulduğu gerçeğin peşinden gitmişti. Benim dinimle bir sorunum yoktu. İnançlıydım ve ibadet de ediyordum. Fakat gerçekler ve masallar arasındaki çizgiyi görmüştüm artık. Evrim karşıtı yazılmış bilimsel makale yok. Evrim yerçekimi gibi, dünyanın güneş etrafında dönmesi gibi bir gerçek. Tüm kanıtlar ortada. Bunu öğrenmek hiç hoşuma gitmemişti. Hemen Kuran’a sarıldım. Allah’ım nolur bu gerçek olmasın diye bir umutla Kuran okumaya başladım. İlk kez Kuran’ı Türkçe okuyordum. Yıllarca arapça okuduğum ve kayıtsız şartsız inandığım dinimin temel kaynağını daha ilk kez açıp anlamıyla okuyordum.
Ne garip değil mi?
Kuran da okuyorum ama tam 2 yıldır durmadan kitaplar, belgeseller, makaleler, vs. kafa zehir gibi bilim dolu.
Temeli sağlamlaştırmışım. Kuran’ı okurken fark ettim ki bu kitap bilimin günümüzde bildiği şeyleri bilmiyor ve hatta yanlış yorumluyor. Dünyayı düz sanıyor mesela.
Spermin testislerden değil, kaburgadan geldiğini anlatıyor. Önce dünya sonra evren yaratıldı diyor. Gökyüzünü Allah tutmasa düşer diyor.
Sürekli batıya yürürsen dünyanın sonuna ulaşırsın, orda güneş kara bir balçığa batar diyor. Allah’ım aklıma muhafaza ol, bunu sen mi yazdın?
Dedim defalarca.
Kuran’ı okudukça şaşkına döndüm. “Bu ne ya? Buna annem de inanıyor, başbakan da, öğretmenim de, arkadaşlarım da. Ama bu kitap yanlış.. İlkel ve çelişki dolu. Nasıl olur?
Hani evrenseldi?
En son hatırladığım Ahzab 53 ayetini okumuştum.Okuduktan sonra da sokakta “Muhammed bizi kandırmış” diye bağırmak istedim.
Gerçi Kuran’da çok daha utandıran ayetler de var. Mesela Muhammed’in hanımlarıyla hangi sırayla yatacağını belirten Ahzab 51 gibi..
Ben haksızlığı hiç gelemem. Kandırıldığımı anladığım an dünyam karardı. Cennete gitme (hurilerle zevku sefa vs) hayalleri kurarken dinin sadece bir siyaset malzemesi olduğunu çözdüm.
Birkaç ay kendimi dış dünyadan izole edip yaşadım. Çünkü öğrendiklerimi kimselere anlatamazdım.
En başta da aileme.
Kafamda hep şu soru vardı:
“Neden Muhammed, neden bunu yaptın?”
Senin dinine 1.6 milyar insan inanıyor ama sen hepimizi kandırmışsın; Neden?
Bu noktadan sonra idolüm, yol göstericim Turan Dursun oldu. Kendisi ilahiyat mezunu, müftülük yapmış bir İslam araştırmacısı.
Kureyş Arapçasını en iyi bilen biriydi. Yazdığı “Din Bu” kitapları yüzünden, Müslümanlar tarafından katledildi.
Her neyse Kuran’ı anlamak için ayetlerin hangi kronolojide ve ne sebeple yazıldığını anlamalıydım. Ben de böyle yaptım. Her ayetin sebebini araştırdım.
Uzun uzun ayetleri yazmayacağım ama özetle Mekke’deyken barışçıl, Medine’deyken saldırgan bir psikoloji izlemiş, çok sevgili Peygamberimiz..
Gençliğinde fakir ve aşksız büyümüş. İki kez kız isteyip reddedilmiş. Kureyşliler altın, kumaş, cariye,
herşeye sahipken o bekar ve fakir..
Hırs yapmış, bilenmiş. Önce tüccar ve varlıklı ama yaşı geçmiş bir kadınla (Hatice ile) evlenmiş. Parayı bulunca da tıkır tıkır planını uygulamış.
Dinlerin tarihini inceledim.
Tanrı’nın ve Şeytan’ın tarihte nasıl ortaya atıldığını venasıl değiştiğini inceledim.
Herşey ortadaydı..
Yahudi krallarının Tevrat’da uydurduğu dini hükümler İncil’e ve Kuran’a kopyalanmış.
O krallara da Muhammed “peygamber” diye atıfta bulunmuş.
Muhammed şahsi çıkarları için ortaya attığı dini ilk başta Mekke ve civarı için
düşünmüş. (Bkz. En’am:92. ayet)
Medinelilerin Mekkelilere olan husumetini kullanarak da gücüne güç katıp ilerleyen yıllarda “evrensel” bir kitap (Kur’an-ı Kerim) iddiasını ortaya atmış.
Dinlerin yalan olduğunu anladığım an kendimi dev bir açık hava tımarhanesinde
hissetmiştim. Herkes kandırılmış ama uyaramıyorsun!
İnsanların yakasına yapışıp aptal olmayın, nolur okuyun diyesim vardı ama “kardeşim bizi çok fena kandırmışlar” diye anlatsan dahi dayak yersin.
Çocuk gelinler, kafası kesilen kâfirler, idam edilen eşcinseller,
kuma getirilenler, cariye olarak alınıp satılanlar hep bu yalanın sonucu..
Göstermelik namaz kılanlar, dinle insanların parasını çalanlar, Allah Muhammed diye diye oyları kapanlar hep bu bozuk düzenin sonucu..
En kötüsü de çocuk yaşta kız çocuklarının sırf Muhammed’in
sünneti diye evlendirilmesi ve bunun meşrulaştırılması..
Bütün bunları görüp de isyan etmemek mümkün mü? Sessiz kalıp “bana ne başlarının çaresine baksınlar” demek mümkün mü?
Müslümanken mümkündü.
Çünkü Allah var, ahirette cezalarını çekerler derdim. Zaten Kuran’dan
habersizdim. Onlar gerçek müslüman değil derdim.
Dini sorguladıktan sonra ise durum değişti. Eğer Allah yoksa bu insanlar asla cezasını çekmeyecek. Tüm yaptıkları yanlarına kâr kalacaktı. O halde bir şey yapmalı dedim.
Hani kolunu kaybetmiş birine bir müslüman bakıp haline şükredip geçer ya.. Ama dinsiz biri şükredemez. Protez kol yapması gerekir.
Nasıl ki Müslüman her işlediği suçta “Şeytana uydum tövbe ettim” diyip sıyrılır ya.. Dinsiz biri diyemez, ölene kadar vicdanına hesap verir.
Dinden çıkmış olmak bu yüzden zor.
Çünkü hayali arkadaşlarınız yoktur.
Artık vicdanınızla başbaşasınızdır.
Haksızlığa çözüm bulmaya zorlanırsınız.
Ben her gün insanların güneş tanrısına tapınma ibadetleri yapıp, Mısırlı ay tanrısı Al-ilah’a taptığı Türkiye’de yaşıyorum.
Ben ibranice adı “Gehinnom” olan Kudüs’teki ölülerin yakıldığı vadiye öldükten sonra gideceğini düşünen insanlarla yaşıyorum.
(Bkz. Gehinnom cehennem vadisinin adıdır)
Ben Mısır tanrısı “Amon”a tapanların yakarışından kopya edilen, her duaya “âmin” diyen insanlarla yaşıyorum.Ben orjinali ibranice olan “şalom aleküm” kelimesini tanrının selamı sanıp “Selamın Aleyküm” diyen insanlarla yaşıyorum..
Ben 5 vakit ezanla, Ramazan gecesi davulla, ekranlarda dinî masallarla, ödediğim vergiler diyanete harcanarak yaşıyorum.
Bütün bu haksızlığa vicdanım razı gelmediği için İslam’ın ve insanlığa zarar veren tüm inanışların karşısındayım. #turandursun
1 note · View note