#et yemekleri
Explore tagged Tumblr posts
Text
10 notes
·
View notes
Video
youtube
Lezzetli yumuşacık Antrikot pişirmenin püf noktaları! Sebzeli Antrikot y...
0 notes
Text
Çöp Şiş Tarifi
Çöp şiş Ege bölgesinde, özellikle İzmir, Denizli, Aydın civarında sıkça rastlayabileceğiniz muazzam bir lezzettir. İnce tahta şişlere önce bir parça iç yağ, ardından dört beş parça minik et parçası geçirilerek ızgarada pişirilir. Dana eti ya da kuzu etinden yapılabilir. Eğer koyun değil de gerek kuzu eti kullanırsanız dana etine göre çok daha yumuşak çöp şişler elde etmiş olursunuz. Gerçek kuzu…
View On WordPress
0 notes
Text
Çankırı'nın Yöresel Meşhur Yemekleri! Çankırı Lezzet Turu!
Çankırı’nın lezzetli mutfağını keşfedin! Çankırı’nın Yöresel Meşhur Yemekleri yazımızda Çankırı Kâzı, Sarımsaklı Et, Tutmaç Çorbası ve daha birçok yöresel yemeğin tarifini ve hikayesini bulabilirsiniz. Anadolu’nun kalbinde yer alan Çankırı, tarihi ve doğal güzellikleri ile her yıl turistlerin ilgisini çeken bir şehir. Çankırı’nın zengin kültürü sadece tarihi ve doğal güzellikleri ile sınırlı…
View On WordPress
#Çankırı Kâzı#Çankırı lezzet turu#Çankırı lezzetleri#Çankırı mutfağı#Çankırı Sarımsaklı Et#Çankırı Tutmaç Çorbası#Çankırı yemekleri#Çankırı yöresel yemekler#Çankırı&039;nın meşhur yemekleri#Çankırı&039;nın yöresel yemekleri#Höşmerim#Mıkla#Yaren Güveci#Yazma Çöreği
0 notes
Text
Genç Sevgilim Götten Manyak Zevk Alıyordu! (Mert 41 Y., Zonguldak)
Merhaba 31'ciler, ben Mert. 41 yaşındayım. Zonguldak'ta yaşıyorum. Anlatacağım hikaye bundan 4 sene önce Ekim ayında başladı. Yaşadığım ilçe 25 bin nüfuslu küçük bir sehir. Ben muhasebecilik yapıyorum. Çevremde sevilen sayılan gözde bir bekardım o zamanlar. Kızlarla ufak ama ciddi olmayan birkaç maceram olmuştu. Ta ki 23 yaşındaki Merve'yle tanışana dek. Merve tam bir esmer bomba. Minyon tipli 1.55 boyunda, 49 kiloda tam bir afet. Düz uzun simsiyah saçları beline kadar gelir. Dolgun dudaklar, harika bir yüz, ince bel, dolgun kalça ve biçimli bacaklar.
Merve'yle tanıştığımda doktor yanında sekreter olarak çalışıyordu. Zamanla yakınlaştık ve sevgili olduk. Çok sexy bir kızdı. Her bulduğumuz yerde otelde, büromda, arabada sevişiyorduk. Bakire olduğu için oral ve anal seksten başka şansımız yoktu. Ama bana o kadar güzel oral seks yapıyordu ki, bakire olduğuna inanamıyordum. Sikimi yalayışı, ağzına boşaldığımda hiç iğrenmemesi çok tecrübeli olduğunu düşündürücüydü, ama açıkcası bu beni çıldırtıyordu. Sevişirken ona çok nazik davranıyordum, kıyamıyordum. Ama kendisi, "Götten istiyorum!" diyerek ilk adımı atmıştı.
Ben onu götünden sikerken, Merve o kadar manyak zevk alıyordu ki, onu götünden sikilmeye kimin alıştırdığını merak ediyordum. Sorduğumda, "Soru sorma, devam et!" demişti. 23 yaşında bir kızın bu kadar tecrübeli olması kafamı karıştırıyordu, ama itiraf da etmiyordu. Daha öpüşürken ıslanıyordu ve amı vıcık vıcık oluyordu.
Onu o kadar çok kıskanıyordum ki, bu kıskançlık bana farklı zevkler hayal ettiriyordu. Merve'nin başka erkekler tarafından öpüldüğünü, okşandığını, götünden sikildiğini, ağzına fışkırtıldığını düşündükçe çıldırıyordum. Ama bu kıskançlık aynı zamanda bana kahredici bir zevk veriyordu. Tıpkı bir pørnø yıldızı gibi sevişiyordu. Bir erkek veya erkekler Merve'ye o kadar çok şey öğretmişlerdi ki, o da başka erkeklerden öğrendiklerini benim üzerimde uyguluyordu.
Onu tatmin edemediğimde kızıyor, "Böyle olmuyor, biz en iyisi ayrılalım!" diyerek yetersizliğimi yüzüme vuruyordu. Hayal gücümün çalışması artık beni bile korkutuyordu. Başka erkeklerle konuşurken gülümsemesi bile kıskançlık duygularımı kabartıyordu. Ama gurur yapıp kıskandığımı belli etmiyordum.
Bir gece Bara gittik. Kalabalık bir gruptuk ve gruptaki kızlardan birinin doğumgünüydü. O gün tartışmıştık ve bana soğuk davranıyordu. Kısa eteği ve uzun çizmeleriyle her zamanki gibi tam bir afetti. Arkadaşlarıyla gözümün önünde eğlendi, kıvırta kıvırta oynadı dans etti. Ben sadece izledim. Tabi Barda bulunan bütün erkekler de gözleriyle yiyip bitirdiler Merve'yi. O kadar kıskandım ki, kalbim gümbür gümbür atıyordu. O gece alkol aldı ve ben onu arabanın içinde tenha bir yol kenarında götünden siktim.
Alkol aldığında o kadar kolay havaya giriyordu ki, anında sekse hazır hale geliyodu. Bu beni korkutuyordu. Çünkü bir keresinde bir itirafta bulunmuştu. Daha sevgili bile değilken sadece arkadaşken, Amasra'ya balık yemeğe gitmiştik. Orda iki bira içmişti. Sevgili olduktan sonra, "Eğer o akşam Amasra'dan dönerken bana dokunsaydın sana karşılık verirdim!" diye itiraf etmişti. Alkolün kendi üzerindeki bu azdırıcı ve yoldan çıkarıcı etkisini çok iyi bilmesine rağmen ısrarla içmek ve kendini kaybetmek istiyordu. Benim yanımdayken sorun yoktu, istediği kadar içebilirdi, ama ya benim olmadığım ortamlarda içerse? Bu düşünce beni çıldırma noktasına getiriyordu.
Bir ara, ilaç mümessili olacağım diye tutturdu. Aslında beni çıldırtmak için yaptığını biliyordum. Başarıyordu da. Kıskançlık içimi kavurduğunda dışa vuramıyordum, susuyordum, ama donup kalıyordum, yine de kızdığımı anlıyor, bundan müthiş bir zevk alıyor, bana yüklenmekten zevk alıyordu. İlaç mümessili olmak konusundaki ısrarlarına dayanamadım ve kabul ettim. Yüzüme en çıldırtıcı ve çapkın gülümsemesiyle bakıp, "Ama sürekli seyahat halinde olacağım, otellerde kalacağım, toplantılardan sonra akşam yemekleri oluyor, alkol almak zorunda kalacağım, bunları kabullenebilecek misin?" diye sordu. Tam can evindem vurmuştu.
İlişkimiz 8 aydır sürüyordu. Merve'nin belirsiz ve beni kıskançlık krizlerine sokan davranışları yüzünden kavgalı, ayrılmalı-barışmalı, fırtınalı bir ilişki olmuştu. Ama ikimiz de birbirimizden ayrı yapamıyorduk.
Ben tam bir tutkuyla resmen hipnotize olmuştum. Seviyordum ve aşkından ölüyordum, gözüm hiçbir şeyi görmüyordu. Olumsuzlukları, tereddütlerimi, herşeyi kenara atıp Merve'ye evlenme teklif ettim. Beni reddetti. Bir süre sonra teklifimi tekrar ettim, korktuğunu, yaşadığımız şehirde mutlu olamayacağımızı, büyük şehire taşınırsak kabul edebileceğini söyledi. Ama işim nedeniyle benim gitmem mümkün değildi.
İlişkimizin ciddiye binmesiyle, özellikle evlilik teklifinden sonra Merve'de bir değişiklik oldu. Bana, "Bir kız sarhoşken ilişkiye girse bekaretini kaybettiğini anlayabilir mi?" gibi saçma şeyler sormaya başladı. Eski erkek arkadaşıyla alkollüyken seviştiklerini, hiçbir şey hatırlamadığını, erkek arkadaşına sorduğunda bekaretine zarar vermediğini, sadece anal yaptıklarını anlattığından bahsetti.
Anladığım şuydu, Merve aslında bakire değildi ve bana bunu baştan söyleyemediği için sarhoşken sevişme hikayesi uyduruyordu. Ona, bekaretin benim için önemi olmadığını, bakire olsun olmasın onu sevdiğimi, evlenmek istediğimi söylememe rağmen, hikayesinde ısrar etti. Şüphelendim ve bilgisayarının ayarlarını değiştirip Chat sohbetlerini gizli dosyaya kaydedecek şekilde ayarladım. Birkaç gün sonra herşeyi öğrendim. Üniversitedeki eski erkek arkadaşıyla ortak arkadaşları olan bir başka erkekle sohbetini okudum. Başka bir erkeğe en gizli sırrını o kadar rahat itiraf ediyordu ki. Eski erkek arkadaşıyla sevişirken bekaretini kazayla nasıl kaybettiğini, sonra da olan oldu diye erkek arkadaşının evine taşınmasını, aylarca karı-koca gibi aynı evde birlikte nasıl yaşadıklarını yazmıştı...
Satırları okurken donup kaldığımı, bir süre nefes alamadığımı, müthiş bir acı çektiğimi hatırlıyorum. Ama aynı zamanda sikimin kazık gibi sertleştigini, kıskançlık ve zevk karışımının uyuşturucu gibi içimi yaktığını hatırlıyorum. Dayanamayıp sikimi çıkardım ve 31 çekmeye başladım. Merve'nin, benim biricik sevgilimin, o harika kızın bekaretini kaybederken attığı çığlıkları, başka bir erkeğin altında sikilirken aldığı zevki, ağzını dolduran başka bir yarrağı nasıl boşalttığını hayal ederek masturbasyon yaptım. Boşalmam yarım saat sürdü.
Yüzüne vurmadım, kendiliğinden itiraf etmesini bekledim. Bakireliğin benim için önemi olmadığını her fırsatta söyledim. Ama bunları yaşadığını itiraf edemedi, bana güvenemedi.
Birkaç gün sonra Chat kayıtlarında, İstanbul'da yaşayan bir kız arkadaşıyla yaptığı sohbeti okudum. Kız arkadaşı, Merve'ye, yanında çalıştığı doktoru soruyordu! Meğerse Merve'nin, yanında çalıştığı doktorla ilişkisi varmış, ve ben bunu yine Chat kayıtlarından öğreniyordum. Kararımı verdim, Merve'den ayrılacaktım. Onu unutabileceğime kendimi ikna etmek için Ereğli'ye gittim. Orada bir çiftle buluştum. Kocasıyla birlikte kadını siktik. Müthiş seks dolu bir maceraydı. Kendimce Merve'nin bana söylediği yalanların intikamını almıştım.
Ayrılma kararını söylediğimde elindeki tek silahı yani seksi kullanmaya kalktı. Bana müthiş bir oral seks yaptı, "Tamam evlenelim, kabul ediyorum!" dedi. Ama ben, "Artık çok geç!" dedim. Yine de bildiklerimi yüzüne vurmadım. Merve halen, beni çok oyaladığı için ve evlilik teklifini reddettiğim için ayrıldığımı zannediyor.
Şimdi başka birisiyle evliyim. Ama evliliğim çatırdıyor. Çünkü karım çok düzgün ve ahlaklı bir kadın. Ben böyle kadınlarla yapamayacağımı öğrendim. Bana Merve gibi seksi seven ve yaramaz kadınlar lazım. Karımdan boşanacağım ve Merve'yi bulup, dizlerimin üzerine çöküp benimle evlenmesi için yalvaracağım. Beni kıskançlıktan delirtmesi için tüm hayatımı ayaklarının altına sermeye hazırım.
[Mert]
125 notes
·
View notes
Text
Sebze yemeklerine et konulmasını safi israf olarak görüyorum. Et et olarak yenmeli. Swbze yemekleri zeytinyağlı cok güzel oluyor. Ailem ise tam bir etobur her şeye et katmalı her şeye.
37 notes
·
View notes
Text
Bir kez daha anladım ki benim kocamda misafire yapılabilecek yemek bilgisi sıfır. Ne yapayım sence diyorum türlü yap diyo. Ben bunu daha önce beş çayına gelecek arkadaşlarıma ne yapalım diye sorduğumda kuru fasulye yap demesinden anlamalıydım 🤦🏾♀️Bu tarafın kültürü mü böyle acaba bizde misafir ağırlamak çok önemlidir hele ki evine ilk kez geliyor ve yanında yabancı misafir de getiriyorsa ağır et yemekleri yapılır türlüdür taze fasulyedir bunlar yancı olarak yapılır
33 notes
·
View notes
Text
4 notes
·
View notes
Text
"sürekli yemeği soğutuyorsunuz!" ash yine deli sikmiş gibi bağırmaya başladı. asla yemekleri zamanında yediremiyordu gruba.
"bu ne ses ya..." zolita kafasını kaldırdı ve çadırdan dışarı baktı, ash'i gören zolita 'yine bu' diyerek uyumaya devam etti.
herkes masanın başına oturdu, kuş cıvıltıları eşliğinde yemek yiyorlardı. "ben bu kuşları yiyeceğim, daha rahatsız edici bir şey olmamazdı." mavi mutsuz bir şekilde söylendi.
"ne?" rudy ona döndü.
"yok bir şey, üşüdüm resmen sıcak hava da, ryo bütün battaniyeyi kendi aldı." mavi, ryo'ya baktı.
"ne var be? hasta olsan da ben iyileştireceğim zaten."
"ne boş yaptınız..." soul göz devirdi.
"herkes çok gergin..." suji, carlis'in kulağına fısıldadı.
"suji biraz ormanı mı keşfetsek, olduğumuz yerde kalmayalım." ash meraklı bir şekilde suji'ye döndü.
"tabii ki! bizle gelmek isteyen var mı?" suji sofraya döndü.
soul ve ryo el kaldırmış beklerken diğerleri ilgisiz bir şekilde yemek yemeye devam ediyordu. kimin gitmek isteyip istemediği anlaşılmıştı. yemekler bittikten sonra sofrayı hep beraber kaldırdılar. mavi resim çiziyor, zolita uyuyor, rudy ve carlisle oyun oynuyor, aeri diğerlerinin adının olduğu bir liste hazırlayıp onları tanımaya çalışıyordu.
"suji ne diyorsun şunları toplasak ev falan yapar mıyız?" ash gülerek suji'ye baktı.
"ash hadi ama, minecraft'ta değiliz!" suji, ash'ın omzuna hafifçe vurdu. sohbet ederek yollarına devam ediyorlardı. soul ve ryo ise arkada kendi kendilerine bir şeyler konuşuyorlardı. ryo, ash'in koluna girdi.
"sevgilimmm, bugün de çok yakışıklısın."
"sen daha çok ryo'm."
"aşığım sana ash'im, çok özlemişim, bir gece ayrı kalmıştım sadece."
"sensiz bir gece çok kötüydü ryo... emin ol bende aynılarını düşündüm."
"minecraft oynamadığın için isyan etmedin yani? beni düşündün.. vay be."
"hep seni düşünürüm ki prenses."
"eehh yeter be, ne bu mıç mıç hareketler gidin köşe de yaşayın ilişkinizi." suji iğrenerek baktı çifte.
"eee neden soul'la kol kola değilsiniz siz de, hem ayrılmamış olursunuz." ash yan gözle baktı.
suji arkasını döndü. arkasında soul'u göremediğinde telaşlanmıştı. yoktu.
"soul... soul, soul nerde?"
"yanımızdaydı ama..." ryo etrafa bakarak cevap verdi.
suji, ryo ve ash'in yanından ayrılarak koşmaya başladı. "soul, soul! nerde bu çocuk çıldıracağım." halen koşarak bağırmaya devam ediyordu. yer yarılmış içine girmiş gibiydi. ardından sislerin arasında bir beden gördü. "soul, soul!" koşa koşa yanına gitti. bileğinden tutarak onu kendine çevirdi. "soul, ağladın mı, nereye gidiyorsun?". soul hemen tekrardan arkasına baktı.
"suji.. o gitmiş, ağlayacağım."
"kim soul kim?"
"bir çocuk geldi yanıma, ağaçların arasından 'bana yardım eder misin lütfen' dedi. onun peşine takıldım. hızlanmaya başladı. halen giderken yardım et diyordu. kötü gözüküyordu. gitti suji, sen gelirken yavaşlamıştı ama birdenbire gözlerimin önünden kayboldu. bir şey mi oldu?.." gözleri dolmuştu esmer çocuğun. suji yüzünü elleri arasına aldı soul'un. gözlerine baktı, sıkıca sarıldı karşısındaki bedene. soul oldukça korkmuş gözüküyordu, titriyordu. "soul beni çok korkuttun... bize de söyleseydin.". "suji çocuk birdenbire gidince ne yapacağımı bilemedim üzgünüm...".
"peki, biz nasıl duymadık bu çocuğu?"
"bilmiyorum.. oldukça sesliydi aslında, tek ben duymuş olamam ya?"
"ash ve ryo yüzünden duymamış olmalıyım... bir daha yanımdan ayrılma, çok korktum gerçekten.."
"aptal!" soul, suji'nin yanağına minik bir öpücük kondurduğunda ash ve ryo oraya varmıştı.
"nerdesiniz siz? soul iyi misin?" ash merakla soul'un yanına geldi.
"iyiyim merak etmeyin, suji beni bulmasaydı daha da gidebilirdim..."
"bir yerini yaraladın mı soul?" ryo bir anne edasıyla sordu.
soul gülümseyerek cevap verdi, "endişelenme ryo! çok tatlısın."
suji, "hadi gidelim. soul elimi bırakmayacaksın. biz de çok gezdik sanırım, kamp yerinden baya uzaklaşmış gibiyiz, varmamız da uzun sürer, akşam olmadan gidelim."
hep beraber ayrılmadan kamp alanına varmaya başarmışlardı. diğerleri onları görünce merak etmiş ve yanlarına gelmişlerdi.
"acıktık nerdesiniz ya!" evet, bu yüzden merak etmişlerdi.
"biraz yakacak aldık, biraz da ormanı turladık. aeri ile hallederiz yarım saate geçin masaya siz." ash bıkmış bir şekilde cevap verdi. carlisle, suji'ye sarıldı. "kanka nerde kaldın, rudy'i yenmek hiç eğlenceli değildi seni yenmek daha iyi olabilirdi." ve ikisi kavga etmeye başladı. 5 dakika süreceğini ikisi de biliyordu.
zolita, aeri'ye baktı. uzun uzun baktı, daha uzun baktı... aeri kafasını çevirdiği an zolita oturduğu yerden kalkıp biraz nefeslenmek istedi. "ah, tuhaf hissediyorum... muhtemelen fazla uyumaktan. bu gece az uyusam iyi olacak."
5 notes
·
View notes
Text
Çiftler dışarıya çıktığında Bir erkeğin görevleri nelerdir?
WC ye giden eşi WC kapısında beklemek diğer bekleyen erkeklerle mümkünse göz göze gelmemek ( hani göz göze gelsen, içeride toplu bir eylemin farkındalığını paylaşmış olacaksın- followship)
yapılan alış veriş torbalarını taşımak
eşinin mağaza ziyaretlerinde rahat prova yapsın diye onun çanta mont vb eşyalarını taşımak
1,5 m2 lik incik boncuk mağazalarında bir kaç saat vakit geçirmesini anlamaya çalışmak ( 1,5 m2 - iki adımda mağaza kapısından mağaza sonuna gelinebiliyor )
Özellikle yemek yenecekse sıraya girmek yemekleri almak masaya getirmek
Eve döndüğünde, bir erkeğin rutin görevleri nelerdir?
-çöpü atmak. -WC’ye gittikten sonra mutlaka temiz tutmak…koku varsa gidermek için havaya üfff lemek dahil bilimum önlemler almak -hafta sonu kahvaltısı hazırlamak. -ütülenen kendine ait kıyafetleri katlayıp yerine yerleştirmek. -pazar, market, kasap alışverişini yapmak. -ızgara, et, balık, kızartma, salata, güveç türevi yemekleri yapmak. -çayı demlemek, kahve yapmak. -akşamları çerez-meyve tabağı hazırlamak. -bulaşık makinesini boşaltmak. -kapıya bakmak. -ufak tefek tamiratları yapmak yada tamirci çağıracak derecede bozmak. -perdeleri asmak. -iade olacak ürünleri kargoya vermek. -tertiplenen eşle dostla sosyalleşme planlarına ayak uydurmak. -gereğinde çamaşır asmak yada toplamak. (bu rutin değil.) -eşinin işiyle ilgili bitmek tükenmek bilmeyen şikayet ve eleştirilerini ilgiyle dinlemeye çalışmak. (bu allah'ın emriymişçesine rutin!) neyseki artık bizimle çalışıyor şikayetlerini yerinde dinliyoruz eve iş taşımıyor yani 😁
bunlardan hariç, kendince başkaca görev icat eden erkişiler varsa, biliniz ki onlar çölde su arayan bahtsız bedeviler gibi…
Emeklilik yaşı da yok…
ataerkil bir bakış açısıyla davranmadan, hayatın müşterikliğine göre davranmak en güzeli, tek tek görevleri saymanın manası da yok. elinde kumanda, atletle göbeğini kaşıyarak tv karşısında pinekleme de olmasa 😁 şaka şaka sorumluluk sahibi ol, empatik ol. hepsi bu…
Yazı ironi içeriklidir
Yoksa evin erkeğinden şikayet mi !!! Asla
🗣🗣🗣🗣🗣
Efendim canım… 😱
Erkekliğin %90 kaçmak % 10 u hiç ortalıkta görünmemektir
Karısından korkmayan erkeğin anlatımları da askerlik anıları gibidir
ulan eve girdim bir bağırdım
sktir lan bizde ev boşken heyt diye giriyoruz ufak at civciv 🐥 ler de yesin
erkek dediğin vurdu mu masaya bir tek kendi sesi çıkar…
kılıbık erkek ile kılıbık olmayan erkek arasında on dakikalık bir fark vardır.
kılıbık erkek karısının istediğini hemen yapar.
kılıbık olmayan erkek ise on dakika sonra
daima haklısın karıcım diyerek son sözü söyleyen cesur erkek profili önemlidir. bu profillerden bazıları etrafındaki arkadaşlarına “happy wife happy life” diye nasihat ederek, filozofik yönlerini de ortaya koyarlar.
3 notes
·
View notes
Text
EVDE KAN ŞEKERİNİ DÜŞÜRME YOLLARI: 1- Fazla kilolarından kurtul. 2- Her gün 30 dakika yürüyüş yap. 3- Şekerden ve paketli gıdalardan uzak dur. 4- Sebze, baklagil, tahıl, balık, kuruyemiş ağırlıklı beslen. 5- Yürüyüşe ek olarak kolay uygulanan bir egzersiz planı uygula. 6- Yeterli miktarda su içmeye dikkat et. 7- Ev yapımı yoğurdun içine tarçın karıştırarak ye. 8- Yemekleri acele etmeden yavaş ye. 9- Kendini aç bırakma; sık ama az ye. 10- Çorba içerek fazla yeme isteğinden kurtul.
şifa #şifabul #şifabulun #kanşekeri #yüksekkanşekeri #kanşekerinidüşürme #kanşekerinidüşürmeyolları #diyabet #şekeridüşürme #şekeridüşürmeyolları #şekeridüşürmeyöntemleri #kanşekeriyükselmesi #sağlık #sağlıkbilgileri #sağlıklıyaşam #faydalıbilgiler
#şifabul#şifa#şifa bul#sağlık#sağlık bilgileri#sağlık haberleri#faydalı bilgiler#şifalı bitkiler#şifa bul youtube#ev reçeteleri#diyabet#kan şekeri#kan şekerini düşürme
2 notes
·
View notes
Text
Bitlis'te Ne Yenir? Bitlis'in Yöresel ve Meşhur Yemekleri!
Bitlis’te lezzet dolu bir yolculuğa çıkın! Bitlis’in yöresel yemekleri ve mutfağının damakları şenlendiren lezzetlere göz atın. Bu yazıda, Bitlis’in en meşhur yemekleri ve geleneksel tatlarını keşfedin. Gari Aşı Çorbası, Şeker Helvası, Ahlat Lokma Tatlısı ve daha fazlasıyla Bitlis’in gastronomik zenginliklerini öğrenin. Bitlis, tarihi ve kültürel zenginlikleriyle olduğu kadar muazzam bir mutfağa…
View On WordPress
#Bitlis Ahlat Lokma Tatlısı#Bitlis Baklalı pilav#Bitlis Büryan#Bitlis Ciğer taplaması#Bitlis Çireş Çorbası#Bitlis Corti aşı#Bitlis et yemekleri#Bitlis Gari Aşı Çorbası#Bitlis Gebol Çorbası#Bitlis Gılorik#Bitlis Güzbez Tatlısı#Bitlis Halise yemeği#Bitlis Has dolması#Bitlis Katıklı dolma#Bitlis Keledoş#Bitlis Kengerli bulgur pilavı#Bitlis köftesi#Bitlis Lezzet şöleni#Bitlis meşhur yemekler#Bitlis Murtuğa#Bitlis mutfağı#Bitlis Pazı borani#Bitlis Şeker Helvası#Bitlis Soğan köftesi#Bitlis Turşu Aşı Çorbası#Bitlis Tutmaç Çorbası#Bitlis Yerel çorbalar#Bitlis Yerel lezzetler#Bitlis yerel tatlılar#Bitlis Yöresel lezzetler
1 note
·
View note
Text
Tantuni Ocağı
Setüstü Tantuni Ocakları
Setüstü tantuni ocakları, Türk mutfağının sevilen lezzetlerinden biri olan tantuniyi hazırlamak için kullanılan bir cihazdır. Setüstü tantuni ocakları, adından da anlaşılacağı gibi, bir tezgahın üzerine yerleştirilir ve doğrudan gazlı bir ısı kaynağından ısı alarak çalışır.
Setüstü tantuni ocakları, farklı boyutlarda ve kapasitelerde üretilir. Bazı modeller, bir adet tantuni tavası ile birlikte gelirken, diğerleri birden fazla tava ile birlikte gelir ve daha büyük hacimli tantuni hazırlama işlemleri için uygundur.
Setüstü tantuni ocaklarının malzeme kalitesi, güç kaynağı (doğal gaz veya LPG), tasarımı ve fonksiyonları fiyatı etkileyen faktörlerdir. Genel olarak, setüstü tantuni ocakları fiyatları, 1000 TL ila 3000 TL arasında değişebilir. Ancak, özellikle daha büyük kapasiteli ve özellikli modeller daha yüksek fiyatlarla satılabilir.
Setüstü tantuni ocakları, restoranlar, kafeler, büfeler ve diğer gıda işletmelerinde yaygın olarak kullanılır. Tantuni, hazırlanması kolay ve lezzetli bir yemek olduğu için, setüstü tantuni ocakları, gıda işletmeleri için popüler bir seçenektir.
Tantuni Ocağı
Tantuni ocakları, Türk mutfağına özgü bir lezzet olan tantuniyi hazırlamak için kullanılan bir cihazdır. Tantuni, ince kıyılmış etin baharatlarla birlikte pişirilmesi ve dürüm veya lavaş ekmeği içinde servis edilmesiyle hazırlanan bir sokak yemeğidir. Tantuni ocakları, bu lezzetli yemeği hızlı ve kolay bir şekilde hazırlamak için tasarlanmıştır.
Tantuni ocakları, genellikle LPG veya doğal gaz ile çalışan, açık ateşli bir ocaktır. Ocak, genellikle üst kısmında bir ızgara veya tava ve alt kısmında bir ısı kaynağı içerir. Et, baharatlar ve soğanlar tavada pişirilirken, ısı kaynağı alttaki tava veya ızgarada lavash ekmekleri hızlı bir şekilde ısıtılır.
Tantuni ocakları, farklı kapasitelerde ve boyutlarda üretilir. Küçük boyutlu bir tantuni ocakları genellikle tek bir tavayla birlikte gelirken, daha büyük modeller birden fazla tavayla birlikte gelir ve daha büyük hacimli tantuni hazırlama işlemleri için uygundur.
Tantuni ocakları, genellikle sokak yemekleri satan işletmeler, kafeler, restoranlar ve büfeler gibi gıda işletmelerinde kullanılır. Tantuni, hazırlanması kolay ve lezzetli bir yemek olduğu için, tantuni ocakları, gıda işletmeleri için popüler bir seçenektir. Tantuni ocakları fiyatları, malzeme kalitesi, güç kaynağı, boyutu ve fonksiyonları gibi faktörlere göre değişebilir, ancak genellikle 1500 TL ila 5000 TL arasında değişir.
#tantuni #tantuniocagi #mutfak #endustriyelmutfak #ocak #endustriyelocak
2 notes
·
View notes
Text
SOSYAL YAŞAMDA DEĞİŞİME DOLUDİZGİN
SANA ve VİTA Dönemi
1950’lerin ikinci yarısından öte, bazı temel gıda maddelerinin sıkıntısı çekiliyordu. “Sana” ve “Vita” yağ kuyruğu meselâ… “Sana” paketi, el kadardı, “Vita” ise 20 kiloluk tenekelerde satılırdı. Daha ziyade büyük ailelerin, lokantaların tercihiydi ve hiçbir şeyi ziyan etmeyen halk, bu tenekelere ya üstten tahta kulp takar su taşımada kullanırdı; ya da içlerine toprak doldurup duvar diplerine dizer çiçek ekerdi.
Her Ürünün Ayrı Kuyruğu Vardı
Hangi malın hangi bakkala geldiğini duyan, orada kuyruk olurdu; kahve için “kahve kuyruğu”, şeker için “şeker kuyruğu” gibi… “Gedikpaşa Caddesi”ndeki fırına bitişik bakkala gelen “pirinç” için annem beni de kuyruğa sokmuştu. O da arkalarda bir yerde galiba “şeker” için kuyruktaydı. Semtin yegâne doktoru olan anneme saygı duyan esnaf, gelen malzemeden alacağımız kadarını ayırırdı. Annem ayrıcalığı sevmezdi, mutlaka sıraya girerdik. Sıramız gelince de sakladığı yerden çıkarır verirdi.
Güleryüzlük Tombul Ekmekler
O alışverişlerden en çok aklımda kalanı, sırtlarında hangi fırına a,t oldukları yazılı minik etiketler taşıyan ekmeklerin kiloluk olmasıydı; fiyatları da 30 kuruştu. Üzerinde adeta dişlerini göstererek gülümseyen ağız benzeri yarığı ile yuvarlak ve tombul bir yüz gibiydiler. Fırının vitrininde sıra sıra dizilip yoldan geçenlere gülücük atarlardı. Odun ateşinde pişen bu halis esmer buğday ekmeğinin dilimleri büyük ve doyurucu olurdu. İki annem ile ben onu çabuk bitiremezdik, bu yüzden 15 kuruşa yarım ekmek alırdık.
Sonra beyaz ekmek ve francala modası çıktı, herkes elektrikli fırınlarda pişen hamurları yemenin keyfine varıp mide fesadına uğradı. Şimdilerde sündürülmüş "sandviç" gibi 300 gramlık bir şeyi "ekmek" diye alıyoruz ya, helâl olsun, bize...
Tepsi Börekleri, Kebapları
Ekmek haricinde, belli saatlerde, evlerden tepsi börekleri, tepside çeşitli kebaplar, et yemekleri, pişirme ücreti karşılığı fırına gönderilirdi. “Fırınlı ocaklar” çıktıktan sonra, mahalle fırınları yavaş yavaş gözden düştü.
Buz Konan Dolaplar: Buzdolapları
Alışverişlerimiz sırasında, bazen de kuyrukta beklerken, bir kamyonete yüklenmiş uzun buz kalıplarının kasap ve lokantalara dağıtıldığını görürdüm. Kesitleri kare biçiminde ve üzerleri talaşla kaplı olurdu, hatta çuval ile sarıp sarmalanırdı. Taşımak için de boyları bir metreyi bulan buzlara iki ucundan kanca takılırdı. Sonradan öğrendim ki, etler veya soğuk tutulması gereken yiyecekler için bunlar, özel fabrikalarda üretiliyordu. Dükkâna veya lokantaya gelince de özel dolaplara konuyordu.
Telli Dolap Dönemi
Çoğu şeyi taze alır ve tüketirdik, evde bayatlaması bir yana, henüz “buzdolap”ları evlerimize girmediği için “tellİdolap”larımız vardı. Sineğe, böceğe engel olmak için ince tel kaplı, bazen çekmecesi de olan, ahşap kafeslerdi. Raflarına ekmek, kısa süreli et veya kıyma, sebze konurdu. Bir sonraki öğünde yemek üzere, artan yemekler de saklanırdı. Çekmecelerine çatal, kaşık konurdu. Mutfağın esintili bir yerine yerleştirilir ve hava cereyanı, doğal kuruluğunu ve serinliği sağlardı.
Derken kasaplardaki buzluklar ile telli dolap birleşti ve yabancıların “frigidare” (soğutucu) dedikleri “Buzdolabı” önce gazete reklamlarında belirdi ve hızla evlere girdi.
Mutfak m Makine Dairesi mi?
Yeni gelişmeler, icatlar, buluşlar ile birlikte, yaşam tarzımız da değişiyordu. Rafları süsleyen mütevazı kap kaçak dolaplara girdi., Ocakların biçimi değişti, Hanımların gün boyu yaşadıkları, büyük bir özenle adeta oturma odası olarak da kullanılan mutfaklar, Batı’nın yaşam tarzına göre yeniden düzenlendi. Kahvaltı ve yemek masası, eskilerin dokunulmaz saydıkları misafir odasının salon salamanje denilen kısmına taşındı.
Derken sınır kapıları, işçi olmak amacıyla insanlar Avrupa’ya ihraç ediliı6ken; biriktirdikleri Türk lirasını, Dolar ve Marka çeviren ev kadınları da yurtdışı çıkarması yaptılar. Amerikan Pazarlarında gördükleri mutfak araç gerecinin daha da fazlasını ele geçirmek üzere ortalığı tozu dumana kattılar. Sonuçta mutfaklar, çeşitli kesici, dilimleyici, sıkıcı, sarıcı, öğütücü, yoğorucu aletler; çeşitli fincan, bardak, tabak çanak takımları; fırınlı ocaklar, ızgaralar; bulaşık makinesi, buzdolabı, hatta çok nadir de olsa çamaşır makinesinin yer aldığı bir makin odasına dönüştü.
Sonra ne oldu? Artıklar bulaşan bu makinelerin temizlenmesi sorun oldu. ☹ Giderek yavaş yavaş az kullan9lan makineler terkedildi, paylaşıldı… ve yeni yapılan binalarda ya en azından bir kahvaltı köşelisi yapıldı veya sahipleri tarafından tadil edilerek genişletildi. Salon ve oradalş yemek masası, yüzyılların geleneğine uyularak, Misafi Odası dokunulmazlığına büründü.
Hayat bir döngüden ibaret, tüm yaşanmışlıklara selam olsun 😊
Sevgiyle ve sevgide kalın dostlarım.
Selma Mine
Not: Fotoğraflar alıntı olup, tarafımdan düzenlenmiştir.
2 notes
·
View notes
Text
"Ajlık yok baba bu millet nankör nankör!"
"Kesin anası akp oy vermiştir o da olmadı amcası, dayısı vermiştir oh olsun" diyen andavallar bebenin suçu ne ulan! yorumları okudukça, ayan beyan bu şekilde düşünüp yorum yapanları gördükçe yatırıp dirseğime kadar döşemek istiyorum!! hakaten zeka seviyesi yerlerde bu milletin. Malûm partilisi ayrı muhalifi ayrı gerizekalı..
Karne fotoğraflı paylaşımlar yine sinirimi zıplatacak diye düşünürken bu fotoğrafı görmek hem üzdü hem de sinirimi zıplattı. temel besin maddesinin ödül nesnesi olması çok vahim. artık yaşamak bir survivor ve ödül de yemek ne yazık ki.
Bizim milletin büyük çoğunluğu milliyetçi ve vatanını çok seviyor. siyasi partiler de öyle bakarsan. gel gelelim bu millet ve vatan dediğimiz şeyler gökte hayalî olarak bulunan şeyler değil. aha işte et yiyemeyen bu millet türk milleti, üstüne tükürdüğümüz çöp attığımız bu toprak da türk vatanı.
Köy enstitüsünde halkın günlük alması gereken kalori hesapları, buna yönelik üretim ve kalkınma planları, bulgursuz beslenmenin ülke hedefi olduğu günlerden... bir çocuğun temel beslenmesindeki ögeyi karne hediyesi olarak istediği günlere... bu ülkenin vizyonunu s*kmek için oy kullananların, oy veren elini s*keyim!!!!
Meğer karneyle ekmek alınan günlerden et alınan günlere gelmişiz biz..
Mecliste koltuk sahibi birçok milletvekili ailesini de yanına alıp, bu ülkenin vatandaşlarının parasıyla kendisine tahsis edilmiş çakarlı lüks alman menşei aracıyla pahalı bir kebapçıya gidecek. adında “lokum” geçen pahalı et yemekleri sipariş edilecek. yemekler masaya geldiğinde çocuklar tabağa bile bakmadan ipadlerden oyun oynayacaklar. birçok yemek geldiği gibi belki dokunulmadan çöpe geri gidecek. tatlılar yendikten çaylar kahveler içildikten sonra da 4 haneli hesaplardaki adisyonlara bakılmadan garsona kredi kartları uzatılacak. kimi çocuk karne hediyesi 3 dilim pirzolasını yediği için mutlu, bazıları onu da yapamadan buruk bir şekilde yatağa girecek. sabah olduğunda bambaşka bir dünyaya uyanmayı hayal ederek…
Türkiye gibi ülkede kimse aç kalmaz, herkes günde iki öğün ekmek yiyebilir. ama et alamayan, peynir alamayan, mevsim meyvelerini bile doğru düzgün yiyemeyen, kuruyemişin, balığın, tatlının tadını unutmuş milyonlarca insan var. açlık budur!
İhalelere fesat karıştıranların, devletin malını çalanların, işcisinin emeğini gaspeden işverenin, parasını vermeyip dövüp kovulan afgan tarım işcilerinin patronlarının
çoluğundan çocuğundan çıkmaz mı?
Çıkmaz aq ütopyasında çıkmaz! olan garibana oluyor!!
Lan bu çocuklar yetersiz beslenmekten dolayı güdük kalmaya başladı, gelişimini tamamlayamıyor. hamur yemekten, beyinleri gelişmiyor. çok yazık oluyor, bir nesil siyasal islamcıların elinde heba oldu/oluyor!
jack london’ın açlar ordusu geldi aklıma. sanki gerekli önlemler alınmazsa toplumun geleceği o yöne doğru gidiyor…
14 notes
·
View notes