#erkek kuş
Explore tagged Tumblr posts
Text
Kuşlar da Boşanıyor?
Kuşlar da Boşanıyor? Bilim insanları çok farlı kuş türlerini kapsayan yeni bir araştırma sonucunda kuşların boşanmalarının ardında yatan iki temel nedeni buldular. Bu nedenlerin ilki erkeklerin her önlerine gelenle gelişigüzel cinsel ilişkiye girmeleri, ikincisi de uzun mesafeli göçler. Kuşlar da Boşanıyor? Kuş türlerinin neredeyse 90’ından fazlasının en azından bir çiftleşme mevsimi boyunca…
#Albatroslar#aldatma#Anserinae#Boşanma#Charadriiformes#Cygnus#Diomedeidae#dişi kuş#erkek kuş#fırtına kuşları#Hirundinidae#Hydrobates pelagicus#karatavuklarda#kazlar#kırlangıçlar#kuğularda#kuşlar#Kuşlar da Boşanıyor#Kuşlar da Boşanma#Oriolus oriolus#sarı asma kuşları#tek eşlilik#Turdus merula#Uzak Göçler#yağmur kuşları
0 notes
Text
💙🥀🕊️
Siz benim kime küstüğümü nerden bileceksiniz__! 💙🥀🕊️
Anladım ki;
Kalbinden uzak düşenin kalbini üfleyip, onu yeniden içimize konduran bir kuş nefesi vardır_!
Sevgiyle kalın 💙
86 notes
·
View notes
Text
"Kuş ol, güzel insan! Yuvarlak, esmer, buğday, kavrulmuş kestane; sütlü, ateşte, suda pişmiş mısır kokulu, yarı kadın, yarı erkek, yalnız şehvet, süt, nişasta, şekerden mamul mahluk. Senin bu topraktan yapılmış çirkinler kafilesinde yerin yok. Kuş ol!"
Sait Faik Abasıyanık / Son Kuşlar
29 notes
·
View notes
Text
Kadın çocuk olur...
Gülmesi, oynaması,
daldan dala koşması hor görülür, engellenir..
Kız kısmı ağır başlı olmalı sözünü öğrenir...
Susar...
Kadın okula gider...
Okuma yazma öğreneceği kadar,
kadın olmasına yetecek kadar....
Nedenini anlayamaz...
Okuyup da ne olacaksın,
okumuş ev kadını mı sözünü öğrenir...
Susar...
Kadın ergen olur...
Ayıplanır, saklanır.
kadınlığın saklanması gerektiğini öğrenir....
Susar...
Kadın genç olur...
Gezmesi, tozması, konuşulur,
laf gelmesin diye, camdan dışarı bakmaz....
Kötü kadın ne demekmiş öğrenir....
Susar...
Kadın evlenecek yaşa gelir...
Eş seçmez; seçilir....
Kız kısmını boş bırakırsan ya davulcuya ya zurnacıya sözünü öğrenir....
Susar...
Kadın evlenir...
Eş olmaz karı olur...
Evde hizmetçi,
mutfakta aşçı,
kocasının yanında cilveli olur....
Yuvayı dişi kuş yapar sözünü öğrenir..
Susar...
Kadın aşağılanır, sözü dinlenmez...
Dayak yer,
Kocanın vurduğu yerde, gül biter sözünü öğrenir...
Susar...
Kadın anne olur....
Koca’nın çocuğunun annesi olur...
Erkek doğurmadan da ,
ne kadınlığını, ne anneliğini ispatlar....
Erkek doğurur,...
İlk kez alkışlanır ki,
yine de koca övülür....
Erkek adamın erkek çocuğu olur sözünü öğrenir...
Susar....
Kadın yaşlanır ana olur...
Saygıyı o yaşında görür....
Konuşmak ister,
vakit geç’tir..
Göçer gider..
Velhasıl ,
kadın doğar,
büyür,
yaşar,
ölür,
ve
susar.......
🦋
Kadın üzerine yazı yazarken kalemi gökkuşağına batırıp ,
mürekkebi kelebek kanatlarının tozu ile kurulayacaksınız...
Denis Diderot
34 notes
·
View notes
Text
Bugün ilk defa sanayiye işimi halletmek için gittim. Arabanın muayenesi yaklaşıyor. Gergindim de açıkçası erkek yoğunluğunun olduğu bir yer. Çok kibar davrandılar. Ya çok nadir kadın gelmesinden bilmiyorum. :D Hatta arabayı çıkartırken de dur sana öncülük edeyim diye bana yardım etti. Gergin girdiğim koca sanayiden kuş gibi çıktım
24 notes
·
View notes
Text
yemek yapmak temizlik yapmak o mükemmeliyetçi olduğundan benim için lise ikiye üçe kadar kabusumdu nefret ediyordum mutfağa girmekten bir şeyler yapmaktan (hâlâ öyleyim tek yapmadığımda) sonra bir gün bi tatlı yaptı arkadaşım tarifini sordum dedim ben de yapabilirim herhalde neden olmasın onlar yapabiliyorsa ne kadar zor olabilir o gün girdim mutfağa enfes oldu sonra o sene iki ay kadar neredeyse her gün tatlı yaptım evde baktım inanılmaz keyif alıyorum yapmaktan şok oldum bilmiyordum çünkü sevdiğimi hiç kendi halime bırakılmadım hep zorundaydım çalışan ailenin çocuğusun ablam da sürekli sınavlara hazırlanıyor kardeşim desen erkek elini sürmez tüm iş bana kalıyordu. ne zaman eve gelsem yine aynısı oluyor eve gelmekten zevk almıyorum yemin ederim sürekli tik tak iş saatim ötüyor iki gün önce falan dedim ki tatlı yapayım ya özledim sonuçta sonra yapacağım tatlıyı beğenmedi başka yap dedi ablam onu istiyormuş onu yaptım doğum günü diye. artık çok yoruluyorum ya vallahi kafamın içinde ayinler cenkler hesaplar görülüyor sürekli hiç kuş cıvıltısı duyamıyorum çok bitkinim yetersizim yersizim yurtsuzum başarısızım sevgisizim her şeyim koşullara bağlı şu olmadan bu olmadan var olamıyorum sanki
10 notes
·
View notes
Text
Yaş 45 ömür sonbahar
Bir nefes alımı gibi geçti yıllar
Daha dün küçük bir kız çocuğuydum
Başucumda kirazlı parlak rugan ayakkabılar
Sadece evlattım eş gelin anne
Ne ara yüklendi bana bu sıfatlar
Yaş 45 ömür sonbahar
Ne zormuş bu dünyaya kız doğmak
Akşama kadar erkek gibi çalışıp
Akşam işveli cilveli bir kadın olmak
Bütün derdi çileyi göğüsleyip
Dişi kuş misali yuva yapmak
Yaş 45 ömür sonbahar
Ah şu akrabalar
tükenmek bilmeyen entrikalar
Bir tabak sıcacık kek bekleyen komşular
Yaş 45 ömür sonbahar
Ben daha hiç yaşamadım
Sahi kimin bu bembeyaz saçlar
Ben daha hiç yaşamadım
Ne zaman geçti yıllar
5 notes
·
View notes
Text
kuş sesine uyan, ortanca giderken uyan, erkek kardeş işten gelsin uyan, biri evde yürüsün uyan, kapı açılsın uyan... manyak oldum yemin ederim. zaten sıcak kan ter içinde kalıyoruz bir de şu uykunun bu hafifliği..
10 notes
·
View notes
Text
geçen okulun instagram sayfasını takip ettim şehirdeki uçan erkek kuş bile istek attı
11 notes
·
View notes
Text
5-6 yaşlarımdayım Aret dayımın yurtdışından gelen ikiz torunları var büyük ikiz uslu normâl bir çocuk küçük ikiz aşırı yaramaz ve iftiracı bir yaramazlık yapınca suçu bana ve biraderinin üzerine atıyor bizim beraber oyun oynamamızı çekemiyor akrabamız olan komşumuzun da biz yaşlarda erkek yeğeni var "onu benden daha çok seviyorsun"kavgası yapıyor benle büyüyünce evlenecekmiş Afrikada balayı yapacakmışız fillere binip timsahlarla yüzecekmişiz manyak işte sanki timsahlar babamızınoğlu bizi parçalamayacaklar bu deli süt kardeşim annem ikimizi beraber emzirmiş kaçık bu geleneği anlayamıyor anneannesi"o senin kızkardeşin evlenemezsin"deyince büyüdüğünde anneanne-dede-baba-üveyannesini öldürüp ağabeyinin üzerine atacakmış suçu ikiz olduklarından kimse anlayamazmış o hapse girip mirastan mahrum olacak kendisi zengin olup benimle evlenecekmiş tabiii saçını başını yoluyorum erkek fatmayım ve cadıyım😉hep benle uğraşıyor saklambaç oynarken kömürlük kapısını üzerime kilitler yürüyen merdivende beni iter asans��rden korktuğumu bildiği halde kapısı açık asansörden içeriye beni iter tesadüf elektrikler kesilir içeride kalırım her defasında dayım/yengem/kardeşi/dedem/annem/anneannem/babası ve benden dayak yer uzun hikaye meğer böyle davranmasının sebebi evde babası ve üvey annesi beni örnek gösterirler "onun gibi akıllı-zeki terbiyeli ol"derlermiş işte hep kavga ederdik birgün Aret dayım"Daçiklerin çocukları(Ermeni olmayanlar)tv'deki manyak kuşla salak kedi gibi neyi alıp veremiyorsunuz"deyip ikimizi azarladı dünyalar deli kuzenimin oldu"birilerine benzediğimizi biliyordum da bulamıyordum kime benzediğimizi"deyip o günden sonra bana tweety dedi halâ da der adımı söylemez hani minik kuş çocuk dublajıyla"galiba biy kedi göydüm evet evet biy kedi göydüm"der ya ben de" galiba bir ayı gördüm evet evet bir ayı gördüm"yok bee deli kuzenim gelmedi o öyle insan gibi gelmez sanki kuzu çevirme yapacakmışım gibi haftalar öncesinden "yaprak sarma/karnıyarık/kıymalı börek/mantı "siparişi verir bana ben"zıkımın kökünü ye misafir umduğunu değil bulduğunu yer "deyip gine de günâhıma gider istediği yemekleri gelişinin 1 gün öncesinden hazırlarım defalarca evlendi boşandı 5 çocuk sahibi sevgi açlığı olan kişiler çok evlilik yapıp çok çocuk sahibi olurlar nedense bir de sex bağımlılıkları vardır yalnız kalamazlar,ayı polis klüp bahçesini şereflendirdi o bakımdan utanmaları yok karı-koca bir de babamla bayramlaşıyorlar höööösssstttt kıçınız tutuyorsa benle bayramlaşın yüzünüz yok tabiii öyle yanyan bakarsınız yok ben bayramda da barışmam kötülüğü haksızlığı yaparlarken bilmiyorlar mı bayram -ölüm-hastalık vs olduğunu nerede öküz varsa beni bulur😤😠😈
2 notes
·
View notes
Text
pamuk şeker ve sude'nin anıları #1
geçen gün yolda yürüyordum. değişik bir tarzım olduğu için, insanlar öyle olduğunu söyler, insanlar bana bakıyordu. yanımda da pembe saçlı bir kız arkadaşım vardı. biri kızıl kıvırcık diğeri ise pembe saçlı bir ikili görmeye alışık olmayan muğla insanları bizi baştan aşağı süzüyordu. bu duruma alışık olmayan arkadaşım bana eğildi ve şöyle dedi : " noldu kanka ya adımız mı çıktı "
elbette bu olağan bir soruydu çünkü sevgili arkadaşım o dönemlerde erkek arkadaşından yeni ayrılmıştı ve beraber erkeklerle dışarı çıkarken beni de yanında sürüklüyordu. bunun en yegane sebebi açık sözlü lafını esirgemeyen bir insan olmamdı ve sevgili arkadaşım hazır kendisi nasiplenmişken bana da bir erkek bulmayı amaçlıyordu. bir taşla iki kuş misali yani...
her neyse çok fazla bu şekilde kör randevuya çıktığımız için ve muğla'daki insanların dedikoduya olan merakını bildiğinden arkadaşım bu duruma fazla sakin kalamıştı. o gün girdiğimiz cafede gerçekten herkes bize bakıyordu. fakat arkadaşım bu soruyu biraz fazla sesli sorduğundan duyan herkes gülmeye ve fısıdaşmaya başlamıştı. sessizce kahvemizi alıp yerimize geçtik. resmen yerin dibine girmiştik. kahvemizi içtikten sonra havadan sudan sohbet edip günlük exler hakkında yaptığımız ve ne zaman zengin olacağımız hakkındaki yakınmalardan sonra arkadaşımla kalktık ve biraz kötekli denilen cehennemden farksız derbeder
insan çukurunda gezintiye çıktık. parka geldiğimizde arkadaşım benden kendisini parkta sallamamı istedi. bunun için yeterince büyük olduğumuzu düşündüğümden utana sıkıla kabul ettim. arkadaşımı salladığım sırada parkın karşısındaki kafede oturan eski sevgililerimizin bizi izlediğinden habersizdik tabi bu esnada...
başımı o tarafa çevirip soluklanırken o an onları gördüm ve arkadaşımı sallamayı bıraktım. arkadaşıma parmağımla onların olduğu tarafı işaret ettim. arkadaşım onları görür görmez yerinden kalktı ve ters yöne doğru koşmaya başladı. işin kötü yanı bu onların dikkatini direkt çekmişti. ben de onların görüş alanına girdikten sonra ordan hızla uzaklaştım. şunu unutmayın sevgili okuyucular asla arkadaşınız sizi kör randevuya çıkmaya zorladığında kabul etmeyin ve küçük bir şehirde yaşayıp saçma sapan erkeklerle çıktıysanız onları görmezden gelin. ve pamuk şekere benzeyen bir arkadaşınız varsa onun çocuksu ruhunu kilitlemeyin. bırakın istediğini yapsın... beraber kör randevulara çıkmak hariç. bu durum hayatınıza eğlence ve kaosu çeker. tabi meraklısına...
selamlar sayın okuyucular. ben sude ve bu da ilk yazım. buraya da hayatımdaki birtakım olayları yazma kararı aldım. çünkü bilirsiniz hayatın olağan sıkıntılarında ve anksiyete uçurumundan sıyrılmanın en iyi yoludur yazmak. size bir anımı anlatmak isterim okuyup okumamanız çok da mühim değil çünkü buraya yazmak istememin en önemli sebebi kendi sorunlarımdan kaçmak. evet, gülünç ama durum böyle. şimdi anıma geçelim :
geçen gün yolda yürüyordum. değişik bir tarzım olduğu için, insanlar öyle olduğunu söyler, insanlar bana bakıyordu. yanımda da pembe saçlı bir kız arkadaşım vardı. biri kızıl kıvırcık diğeri ise pembe saçlı bir ikili görmeye alışık olmayan muğla insanları bizi baştan aşağı süzüyordu. bu duruma alışık olmayan arkadaşım bana eğildi ve şöyle dedi : " noldu kanka ya adımız mı çıktı "
elbette bu olağan bir soruydu çünkü sevgili arkadaşım o dönemlerde erkek arkadaşından yeni ayrılmıştı ve beraber erkeklerle dışarı çıkarken beni de yanında sürüklüyordu. bunun en yegane sebebi açık sözlü lafını esirgemeyen bir insan olmamdı ve sevgili arkadaşım hazır kendisi nasiplenmişken bana da bir erkek bulmayı amaçlıyordu. bir taşla iki kuş misali yani...
her neyse çok fazla bu şekilde kör randevuya çıktığımız için ve muğla'daki insanların dedikoduya olan merakını bildiğinden arkadaşım bu duruma fazla sakin kalamıştı. o gün girdiğimiz cafede gerçekten herkes bize bakıyordu. fakat arkadaşım bu soruyu biraz fazla sesli sorduğundan duyan herkes gülmeye ve fısıdaşmaya başlamıştı. sessizce kahvemizi alıp yerimize geçtik. resmen yerin dibine girmiştik. kahvemizi içtikten sonra havadan sudan sohbet edip günlük exler hakkında yaptığımız ve ne zaman zengin olacağımız hakkındaki yakınmalardan sonra arkadaşımla kalktık ve biraz kötekli denilen cehennemden farksız derbeder
insan çukurunda gezintiye çıktık. parka geldiğimizde arkadaşım benden kendisini parkta sallamamı istedi. bunun için yeterince büyük olduğumuzu düşündüğümden utana sıkıla kabul ettim. arkadaşımı salladığım sırada parkın karşısındaki kafede oturan eski sevgililerimizin bizi izlediğinden habersizdik tabi bu esnada...
başımı o tarafa çevirip soluklanırken o an onları gördüm ve arkadaşımı sallamayı bıraktım. arkadaşıma parmağımla onların olduğu tarafı işaret ettim. arkadaşım onları görür görmez yerinden kalktı ve ters yöne doğru koşmaya başladı. işin kötü yanı bu onların dikkatini direkt çekmişti. ben de onların görüş alanına girdikten sonra ordan hızla uzaklaştım. şunu unutmayın sevgili okuyucular asla arkadaşınız sizi kör randevuya çıkmaya zorladığında kabul etmeyin ve küçük bir şehirde yaşayıp saçma sapan erkeklerle çıktıysanız onları görmezden gelin. ve pamuk şekere benzeyen bir arkadaşınız varsa onun çocuksu ruhunu kilitlemeyin. bırakın istediğini yapsın... beraber kör randevulara çıkmak hariç. bu durum hayatınıza eğlence ve kaosu çeker. tabi meraklısına...
3 notes
·
View notes
Text
Columbia Kaz Tüyü Montlarda Sepette İndirim Fırsatı!
Columbia kaz tüyü montlarda sepette indirim fırsatı başladı. Markanın zengin alışveriş deneyimi bir tık uzağında! Resmi web sitesinden yeni sezon montlara anında ulaşabilirsin. Üstelik her yaş ve cinsiyete uygun tasarımları bulunmaktadır. Tarzına uygun trend ürünlerdeki benzersiz indirimler için siteyi tıkla!
Columbia Kaz Tüyü Montlarda Sepette İndirim Fırsatı!
Delta Ridge Down Kadın Kaz Tüyü Mont
Mont, son bahar ve kış modasının en önemli parçasıdır. Soğuk havalarda vücut ısınızı korumaktadır. Farklı tarzda yüzlerce modeli Columbia’ da bulabilirsiniz. Markanın ürünleri her stile uygun tasarlanıyor. Bu sezon trend ürünlerden biri de kaz tüyü montlardır. Her kadının dolabında olması gereken montlar ekstra konfor sağlar. Ürünü incele... Tasarım, ısıyı tutma için fill dolgulu yalıtımla üretilmiştir. Ayrıca termal astar sayesinde soğuk ve yağmurdan korur. Ürünün yaka ile manşet kısmında biye bulunmaktadır. Aynı şekilde etek ucu da biyeli tasarlanmıştır. Mont gri rengiyle birçok parçaya kolayca uyum sağlayabilir. Her renkle kombin yapılan montla üşümezsin. Bunun yanında kot pantolon, tayt gibi alt parçalarla tarzını tamamlarsın. Klasik yahut spor tarz için oldukça uygun bir seçenektir. Farklı beden aralıklarıyla müşterilerin popüler tercihleri arasında yer alır.
Columbia Kaz Tüyü Montlarda Sepette İndirim Fırsatı! Bulo Point III Down Erkek Kaz Tüyü Mont Columbia kaz tüyü montlarda sepette indirim fırsatı ile eşsiz tasarımlara sahip olursun. Bulo Point montta bu kampanya kapsamına girmektedir. Kol ağızları, cırt cırtlı tasarım sade ve şıktır. Spor tarza uygun model, doğru parçalarla mükemmel görünmenizi sağlamaktadır. Bunun yanında ürünün içi kuş tüyü ile dolusudur. Ürünü incele... Şişme montta yan cepler küçük eşyalarınızı taşımanızı sağlamaktadır. Bununla beraber, RDS sertifikası ürünün kalitesini ispat eder. Gelişmiş ısı teknolojisiyle soğuk havadan etkilenmezsin. Suya dayanıklı tasarımla yağmurlu havalarda dışardaki işlerini halledersin. Kuş tüyü dolgunun yanında yalıtım malzemesi kaz tüyünden üretilmiştir. Siyah rengiyle tüm renk kombinlerine uymaktadır. Ayrıca ürünün göğüs kısmında markanın logosu bulunuyor. Montta çene koruyucu da vardır. Kaliteli ürün her bütçeye uygun indirimli fiyatlarla satılır.
Columbia Kaz Tüyü Montlarda Sepette İndirim Fırsatı! Belle Isle Mid Down Kadın Kaz Tüyü Mont Kaz tüyü montlar kadınlar tarafından da çok sevilmektedir. Uzun veya kısa tasarımlar soğuklardan sizi korur. Kapüşonlu monttun iki yan cebi bulunuyor. Bu cepler, küçük eşyalarınızı taşımada faydalıdır. Bununla beraber, montun sol yakasında markanın amblemi vardır. Kapüşon çıkarılabilir ve kürk kenarlar montun tarzını değiştirmektedir. Ürünü incele... Ek olarak üründe kullanılan materyal RDS sertifikalı kaz tüyüdür. Montta iç cep, 450 fill dolgu yalıtım mevcuttur. Siyah renkli mont günlük kullanıma oldukça uygundur. Spor giyim, market alışverişi, kafe gibi işlemlerinizde rahatça kullanırsınız. İhtiyacınız olan spor tasarımları buradan kolaylıkla alabilirsiniz. Columbia’ nın en kaliteli ürünleri web sitesinde satılır. Kış modasını takip ve alışveriş için web adresini kullanabilirsiniz. Harika kampanyaları kaçırmama için acele etmelisiniz. Durma, https://www.columbia.com.tr/ linkine tıkla. Columbia kaz tüyü montlarda sepette indirim fırsatı kaçırma! Read the full article
0 notes
Text
Dilim Dilim Dilim
✍🏻 Yavuz Kürkçü
https://www.gundemarsivi.com/dilim-dilim-dilim/
Görevli kişinin telefonda bildirdiğine göre, kadın Bonn’a geçecek, oradan Köln’e gelecekti. Acaba ona yardımcı olabilir miydim? Tabii, ne demek! Hem sen dolaylı da olsa bizim işimizle meşgul olacaksın, hem de biz seni bilmediğin bir kentte yalnız başına bırakacağız! Doğrudan söylemiyor, ima ediyor; ben istasyondan almayı öneriyorum. Üç aşağı-beş yukarı saat konusunda anlaşıyoruz.
Telefondaki erkek sesi Alman aydınının üniformasıydı. Hemen hepsi gözlüklü, yorgun bakışlıdır. Tüm heyecanları törpülenmiş, sesleri yumuşamıştır. Hepsi de bir ırkın vicdan azabını çekerler. Yabancı dostudurlar. Gösterişsiz otomobillerinin en göz alıcı donanımı, yabancı düşmanlığına savaş açan plâstik etiketlerdir. Hoşgörülü ve alçakgönüllülerdir. Aralarında yabancı uzmanlığı ya da danışmanlığı gibi konuları araç edinip mesleklerinde yükselme fırsatını kollayanları da vardır; olsun varsın.
Gelecek olan da aydın takımındandır, herhalde. Bu kadınla tanışmayı özlüyor, heyecanla bekliyorum. Bugün sabah vardiyasındaydım. İşim erken bitti. Somunları sıkarken hep kadını düşledim. İnan olsun aklıma kötü bir şey gelmeden. Hem kadından bana ne? İş arkadaşım Juan’ın kardeşini memleketinde tutuklamışlar, aylardır haber alamıyormuş. Kadın, bu işlerle uğraşan uluslararası bir kuruluşun görevlisi.
Juan’a yardım etmeyi önerdiğimde “Hadi oğlum, git işine. Sen kendi memleketindeki kardeşlerinle meşgul ol” diye beni tersledi. Ben siyasetle ilgilenmem. Şu kadar yıldır otomobil fabrikasında zamana karşı yarışımı 19 numaralı somunu sıkarak kazandım. Her şeyi uzun boylu düşünmeye kalkarsan yandın. İflâh olmazsın. Bizimki bir insanlık. Juan hatırım için razı geldi görüşmeye. Biz yabancılar garip bir milletiz. Kim ne yapsa yaranamaz.
İşten çıkınca bir hışım eve gidip banyo yaptım. Oğlan çevremde döneniyor ama Almanca gak-gukundan, kafayı vermeyince, hiçbir şey anlamıyorum. Kapıdan çıkarken hanım da on kelâm ettiyse ikisini Almanca söylüyor. Gurbetçinin yazgısı bu.
Söylesem kimseler inanmaz. Kaç yıldır Almanya’da işçiyim, bir defa olsun trene binmedim. Burada satılan Türk gazetelerinde istasyonları yazarlar. Hemşerilerin burada buluştuğunu, memleketten haber getirecekmişçesine tanıdık bir yüz görmeye, ekmek-gazete almaya, hiçbir nedeni de olmasa gelmiş olmak için geldiklerini anlatırlar.
İstasyona erkenden gittim. Ara sıra kendi kendime konuşurum. Al sana bir konu: Neye göre erken? İstasyona her dakika giren çıkan trenin, adamın sayısı belli değil. Hem sonra kadının hangi trenle, kaç numaralı perona gireceği de belirsiz. Belli olan, bizim buluşacağımız yer ve saat. Her zamankinden farksız, park edecek yer yok. Arabayı yarısı yola, yarısı kaldırıma ilişmiş bir yabancı gibi bırakıyorum ortalığa. İyi ki, kadını çiçekçinin önünde karşılayacağım, oradan görebilirim benim külüstürü. Keşke yıkasaydım, içini süpürseydim. Boşver, karı arabamıza binip kuş mu konduracak?
On dakikadır çiçekçinin önünde çakılıp kalmışım, vatandaş arıyorum. Nerede bunların hepsi? İki çember sakallı, kafası traşlı herif anlamadığım bir dille konuşup yanımdan geçtiler. İlâç için koca Köln tren istasyonunda bir yurttaşımı bulamayacak mıyım?
Gözüm çiçekçiye kayıyor. Ne kadar çok çiçek alırmış bu Almanlar! Kuş gibi bir türü var ibikli, koca vazoların içinde dikilip duruyor. Saksı çiçekleri, suda büyüyenler, taşların üzerine yosun misali yayılanlar, akvaryum çiçekleri… Ne ararsan burada. Kadına kendimi tanıtmak için karanfil mi taksaydım? Bırak ulan salaklığı. Kimselere çaktırmadan, çiçekçide ne aradığını bilemediğim aynaya yöneliyorum.
Vatandaşlarımın aksine takım elbise giymem. Aynada gördüğüm kişi orta boylu, kumral, spor ceketli, kareli gömlekli, kadife pantolonlu, ayakta mokasenler, beyaz çoraplar. Herkes gibi biri işte. Suratımı görmekten ne yüksünüyorum, ne de seviniyorum. Her sabah traş olurken bana bakan yorgun bir yüz. Yanımdan geçen kısa boylu kadın aynada kendini fark edince daha bir dik yürüyor. Ben de omuzlarımı kaldırıyorum. Çok kaldım burada. Çiçekçinin işleri biraz hafiflese ne aradığımı sorar belki. Her gün kaç kişi orkidelerin, güllerin, lâle ve zambakların önünde buluşur acaba?
Çok uzaklaşmadan yakındaki kitapçıya yöneliyorum. Kitaplara bakarmış gibi yapıyorum; aklıma bugün gazete almadığım geliyor. Soruyorum, adam hayretle bana bakıyor. Gazeteciye gitmeliymişim. Şu memlekette azarlanmadan, horlanmadan gün geçmeyecek mi? Bizim mahallede gazete satan kitapçıyı getirip gözüne sokacaksın adamın. Daha çok kızıp köpürmek için arabaya bir göz atıyorum, henüz yerinde duruyor. Ceza yazdılarsa iyi de, çekip götürmeseler.
Aranıp gazeteciyi buluyorum. Kadın, Alman’a yakışmayan bir nezaketle uluslararası gazeteleri satan mağazayı salık veriyor. Ansızın bir mutluluk kaplıyor beni. Bu aptallıkla Almanya’ya gelmişim, iş bulmuş, değiştirmiş, başka kente taşınmış, akla geldik ve gelmedik bir sürü şey yapmışım ve bir gazete almaktan acizmişim. Seviniyorum, Türkler salaklığımın farkına varmadı. Hangi Türkler? Bu istasyonda Türk yok ki!
Otomatların başı kalabalık. Kısa mesafelere gidecekler düğmelere basıp biletlerini alıyor, damgalayıp peronlarına doğru hızlı adımlarla gidiyorlar. Saat beş olmuş bile. Şık giyimli memurlar dairelerinden çıkıp kısa bir piyasadan sonra metroya atlıyor, istasyonu buluyorlar. Belki aylık bilet aldıklarından mıdır, nedir, onlar daha sâkin, kendilerinden emin yürüyorlar. Küçük sosisçi dükkanları adam almıyor, meyhaneler dolmuş. Kim bilir az sonra nereye gidecek olan bu tombul, kırmızı burunlu, başı dumanlı adamın yerini kim alacak? Karayağız bir vatandaşım yok mu, ey millet?
Gazete almak için olsun istasyona gelmeliymiş insan. Bu gazeteleri, dergileri ben yaz tatillerinde Türkiye’de bile görmedim. En az beş çeşit magazin gazetesinden çıplak kadın bacakları ve göğüsleri fışkırıyor. Günlük gazetelerin yanında dergiler de var. Hangisini alacağımı şaşırdım. Bizimkilerle Yunan ve İtalyan gazeteleri raflarda koyun koyuna serilmiş yatıyorlar. Yanıma yaklaşan çarpık bacaklı yaşlı kadın siyahlara bürünmüş; yakında ölen bir akrabasının yasını tuttuğu belli. Uzanıp raftan adını okuyamayacağım bir Yunan gazetesini alıyor. Bana gözleriyle dostça gülümsüyormuş gibi geliyor. Gülerek karşılık veriyorum. “Hangi gazeteyi okursunuz?” diye İstanbullu Rumlara özgü ağızla soruyor. Benim gazetemin Almanya’da satılmadığını, onun yerine bir başkasını aldığımı söylüyorum. Birbirimize hayat hikayemizi anlatmadan, hergün görüşenlerin selâmıyla ayrılıyoruz.
Tren tarifelerinin asılı olduğu camekâna yapışıp Bonn’dan gelecek trenleri araştırıyorum. Önümüzdeki yarım saat içinde hiç yoksa altı tanesi ayrı ayrı peronlara girecek. En iyisi çiçekçinin orayı boylamak gene. Bavul taşınan arabalara çarpmadan ön kapıya varıyorum. Benim külüstür hâlâ yerinde duruyor, çiçekçi de.
Eğilip çiçeklerden bazılarının Latince adlarını okuyorum. Ne Latincesi, ne Almancası ne de Türkçesi bana bir şey anlatmayacak bu bitkilerin. Hepsi bana yabancı, fazla bakımlı, süslü kokana azınlıklar hepsi.
Başımı çevirince aydınlık yüzlü bir genç kızla karşılaşıyorum. “Merhaba” diyor garip tınlamalı bir Türkçeyle. “Sizinle burada buluşacaktık.
Çok beklettim mi?” Şaşırmamışım pozu takınarak saatime bakıyorum. “Daha beş dakika bile olmadı geleli” diyorum. Nezaketen elindeki çantayı alıyorum. Ceza yazmamışlar ama birisi sileceklerin altına bir el ilânı sıkıştırmış. Kapıyı açıyorum genç kadına.
Arabayı çalıştırıp trafiğe soktuktan sonra anlatmaya başlıyor. Almanlar ne de olsa düşünceli insanlar. Araba kullananın dikkatini dağıtmamak için özen gösterirler. Kız, İstanbul Üniversitesinde Türkoloji öğrenimi yapmış, Türkiye’de gezmediği yer kalmamış. Ayrıca İspanyolca da bildiği için Juanla görüşürken güçlük çekmeyecekmiş. Bu lâfların hepsini doğru ama bir tarafı çarpık bir vurgulamayla söylemişti.
İçimi tanımsız bir sıkıntı kapladı. İki ay önce bıraktığım halde uzattığı sigarayı aldım. Elim, isteğim dışında radyoya uzandı, düğmeyi çevirdim. Otomobilin içini İngilizce bir şarkının sözleri kapladı.
Sonun sonu:
Fabrikadan bir Kürt arkadaşım var, ailecek görüşürüz. Yıllardır önerir durur “Birlikte tatil yapalım“ diye.
Eşime de söyledim “Bu yaz Türkiye’ye gitmeyelim, biraz da Avrupa’yı görelim.“
Kabul edince bu mutlu haberi Hasan’a bildirdim. “Siz kendinizi bana teslim edin. Ülkeyi ve yeri seçeceğim; çok memnun kalacaksınız.“
İzin dönemi yaklaştıkça aldı mı bizi bir heyecan! Nereye gideceğimizi dahi bilmiyoruz; belli olan yalnızca yola çıkacağımız gün.
Hasan “Deniz kenarında herhangi bir tatile gider gibi bavullarınızı hazırlayın. Sizce neyi gerekli görürseniz yanınıza alın. Zaten iki aile iki ayrı arabayla gideceğimiz için kilo ve yer sorunu da yok. Şimdiden kendinizi tatile hazırlayın.“
Böylesi hiç başıma gelmemişti. Nihayet bir gün önce, ertesi sabah saat sekizde yola çıkmak üzere güzel bir uyku çekip bir günlük yolculuğa vücutça hazır olmamız talimatını verdi.
Yol boyunca biz iki kez depoyu doldurduk; Hasan’da tık yok – meğerse arabası dizelmiş, bir depoyla 800 kilometre yol yapıyormuş.
Akşam üstü anakaraya bir köprüyle bağlanmış Krk adasına geldik. Ada şimdiki Hırvatistan’da ama bizim gittiğimiz dönemde içsavaş henüz çıkmamış ve biz gittiğimiz yeri Yugoslavya biliyoruz. Hâlâ bir tür sosyalizm egemen. Küçük adanın merkezinde arabaları park ettik. Hasan “Ben daha önce bu memlekette fabrikanın sendika temsilcisi olarak kaldım. Yol-yordam biliyorum“ dedi ve turist bilgilendirme merkezine doğru yürüdü. Sonradan öğrendiğimize göre, turizm resmî yollardan yürütülüyormuş. İsteğe bağlı olarak, turiste yazlık ev istiyorsa ev, otel arzuluyorsa otel adresleri liste olarak sunuluyormuş. Turist seçenekleri dolaşıyor, hangisini beğendiyse merkeze bildiriyor ve ödemeyi yapıyormuş.
Hasan’ın eşi ve kızıyla eşim ve benim oğlan uzun süre oturmaktan tutulmuş bacaklarımızı açmaya çalışırken yanımızda dev gibi, şişman ve kırmızı yanaklı bir delikanlı belirdi. İngilizce hangi ülkeden geldiğimizi sordu. Almanya yanıtımıza “Ama siz Alman değilsiniz“ diye karşılık verdi. “Doğru“ dedik „biz Türküz, arkadaşlarımız Kürt.“
Sevinç içinde bize sarıldı ve kendisinin de Türk olduğunu, Yugoslavya’nın güneyinden oraya yazın pazarcılık yapmaya geldiğini, pazarın her gün sabahtan öğlene kadar açık olduğunu söyledi. Biz de yazlık bir ev tutacağımızı, yemekleri kendimiz pişireceğimizi, bu nedenle en geç iki günde bir pazara uğrayacağımızı belirttik.
Hasan bürodan çıkınca yer beğenmek için arabalara doluştuk. Çok dolaşmadan kesemize uygun bir evle anlaştık. Tepeden denizi görüyordu ve küçük kasabanın merkezine yürüyüş mesafesindeydi. Akşam yemeği olarak evde hazırlanmış nevaleyi bitiremedik bile. Yorgunluk bastırdığı için kendimizi erkenden yataklara vurduk.
Ertesi sabah eşimle birlikte hem biraz kahvaltılık almak, hem de pazara uğramak için erkenden evden ayrıldık. Pazar yerinde bir gün önce bizimle tanışan delikanlıyı bulduk. Hoş-beş ederken yanımıza iki kişi geldi ve delikanlıyı nereden tanıdığımızı sordu. Biz de, Türk olduğu için söyleştiğimizi belirttik. Adamlar onun Türkçe bilen bir Arnavut olduğunu asıl kendilerinin Türk olduğunu söylediler. Kimsenin Türklüğü ötekine bırakma niyeti yoktu burada.
Küçük adada hemen her yere yürüyerek ulaştığımız için arabaları park ettiğimiz yerden kımıldatmadık. Güya evde yemek yapılıyordu ama Almanya’ya göre çok ucuz olduğu için sık sık dışarıda da yemek yedik. Her gün çocuklara alıyoruz bahanesiyle bizim de nasiplendiğimiz pastanede dondurma tezgâhının başındaki üç delikanlıyla sohbeti her geçen gün koyultmuştuk. Adadaki hemen hemen tüm çalışanlar gibi onlar da Türk’dü. Üçü de yüksek öğrenimlerini yapıyorlardı; biri tıp doktorluğuna, diğer ikisi veteriner olmaya adaydı.
Türkiye’de akrabaları olup olmadığını sordum. Hemen her yerde ama genellikle Trakya’da ve Marmara Bölgesinde yerleşmişlerdi. Onların da Türkiye’ye göç etmeye niyetleri var mıydı acaba?
Soruyu yönelttiğim delikanlı “Bizim Türkçemizi nasıl buluyorsunuz?“ deyince gerçekten çok iyi Türkçe konuştuklarını belirttim. “Bakın, biz altıyüz yıldır bu topraklardayız; biz de göçersek kim konuşacak Türkçe’yi?“
Öykümün adını Dilim Dilim Dilim koymuştum. Oysa bu kadar yıldır dilimlen(e)mediği için şimdi başlığı Dilim biçiminde değiştiriyorum.
Yavuz Kürkçü
Not: Çıkaracağım Kırıntılar kitabımdan alıntı bir öyküyü okudunuz.
0 notes
Text
Kadın çocuk olur...
Gülmesi, oynaması,
daldan dala koşması hor görülür, engellenir..
Kız kısmı ağır başlı olmalı sözünü öğrenir...
Susar...
Kadın okula gider...
Okuma yazma öğreneceği kadar,
kadın olmasına yetecek kadar....
Nedenini anlayamaz...
Okuyup da ne olacaksın,
okumuş ev kadını mı sözünü öğrenir...
Susar...
Kadın ergen olur...
Ayıplanır, saklanır.
kadınlığın saklanması gerektiğini öğrenir....
Susar...
Kadın genç olur...
Gezmesi, tozması, konuşulur,
laf gelmesin diye, camdan dışarı bakmaz....
Kötü kadın ne demekmiş öğrenir....
Susar...
Kadın evlenecek yaşa gelir...
Eş seçmez; seçilir....
Kız kısmını boş bırakırsan ya davulcuya ya zurnacıya sözünü öğrenir....
Susar...
Kadın evlenir...
Eş olmaz karı olur...
Evde hizmetçi,
mutfakta aşçı,
kocasının yanında cilveli olur....
Yuvayı dişi kuş yapar sözünü öğrenir..
Susar...
Kadın aşağılanır, sözü dinlenmez...
Dayak yer,
Kocanın vurduğu yerde, gül biter sözünü öğrenir...
Susar...
Kadın anne olur....
Koca’nın çocuğunun annesi olur...
Erkek doğurmadan da ,
ne kadınlığını, ne anneliğini ispatlar....
Erkek doğurur,...
İlk kez alkışlanır ki,
yine de koca övülür....
Erkek adamın erkek çocuğu olur sözünü öğrenir...
Susar....
Kadın yaşlanır ana olur...
Saygıyı o yaşında görür....
Konuşmak ister,
vakit geç’tir..
Göçer gider..
Velhasıl ,
kadın doğar,
büyür,
yaşar,
ölür,
ve
susar.......
🦋
Kadın üzerine yazı yazarken kalemi gökkuşağına batırıp ,
mürekkebi kelebek kanatlarının tozu ile kurulayacaksınız...
Denis Diderot
4 notes
·
View notes
Text
Kısmen de olsa uzun zaman önce "hiç kimseye yürümeyen erkek" grubuna katıldığımı itiraf etmeliyim. Çok nadir flort ediyorum çünkü kadın egosundan çok sıkıldım. Boyum posum yerinde, yakışıklıyım, eğitimliyim, espriliyim; yani her masaya koyacak bir şeyim var. Ama sürekli birilerinin onayını beklemek, gövde gösterisi yapmak birilerini etkilemek için üretim bandından çıkmış gibi performans sergilemek bana göre değil. Kendimi bir şeyler kanıtlamak zorunda hissetmek, olduğum kişiye haksızlık gibi geliyor. O yüzden kendi sahnemde, kendi kurallarımla ilerliyorum. Discovery Channel'a malzeme olacak belgesel hikâyelere ihtiyacım yok.
Sürekli bir şeyler ispat etme çabası, insanı küçültmekten başka bir şey yapmıyor. Hayatın merkezine birilerinin beğenisini koyanlar, hep eksik hissedecek. Oysa ben eksik değilim, tamamlanmak gibi bir derdim de yok. Yeri geldiğinde konuşurum, yeri geldiğinde susarım. Sessiz bir özgüven, gürültüyle inşa edilmiş sahte bir özgüvenden her zaman daha etkileyicidir. Kendimi dans eden kuş gibi göstermek yerine, bulunduğum yerde kalıp değerimi korumayı tercih ederim. Benim için mesele, kendi içinde güçlü kalmak. Başkalarının onayını almak için olmadığım birine dönüşmek, benim kitabımda yazmaz.
Hayat bir oyun sahnesi değil; gösterişle değil, duruşla kazanılır. Gereksiz yere enerjimi harcamak yerine, kendimi geliştirmeye ve hayattan gerçekten keyif alabileceğim şeylere odaklanıyorum. Eğer biri bu duruşu anlayamıyorsa, onların dünyasına dahil olmak gibi bir çabam olmayacak. Kendi değerini bilen bir insan, kimseye bir şey ispat etme ihtiyacı duymaz. Ben de öyle yapıyorum. Kendimi kanıtlamak yerine, sadece olduğum gibi var oluyorum. Çünkü değer, başkalarının gözünde değil, insanın kendi içinde saklıdır.
0 notes
Text
Çiğli’de ‘Cumhuriyet Koşusu’ coşkusu yaşandı
https://pazaryerigundem.com/haber/190263/ciglide-cumhuriyet-kosusu-coskusu-yasandi/
Çiğli’de ‘Cumhuriyet Koşusu’ coşkusu yaşandı
Cumhuriyetin 101. yıl dönümünde Çiğli Belediyesi tarafından İzmir Kuş Cenneti’nde düzenlenen Cumhuriyet Koşusuna çok sayıda sporsever katıldı. Çiğli Belediye Başkanı Onur Emrah Yıldız, “Cumhuriyetimizin 101. yılını kutlamak için düzenlediğimiz Cumhuriyet Koşusu, büyük bir coşku ve heyecanla gerçekleşti” dedi.
İZMİR (İGFA) – Çiğli Belediyesi’nin Cumhuriyetin 101. yılı dolayısıyla gerçekleştirdiği etkinlik, çevre illerden de birçok katılımcıya ev sahipliği yaptı. Kadın ve erkek genel klasmanı ile yaş gruplarına göre 22 kategoride madalyalar sahiplerini buldu. Yediden yetmişe farklı yaşlardaki yüzlerce yarışmacının mücadelesinde renkli anlar yaşandı
BAŞKAN YILDIZ: “BİRLİK VE BERABERLİĞİMİZİ BİR KEZ DAHA PEKİŞTİRDİK”
Böylesine anlamlı bir koşuyu düzenlemekten dolayı çok mutlu olduğunu ifade eden Başkan Yıldız, “Cumhuriyetimizin 101. yılını kutlamak için düzenlediğimiz Cumhuriyet Koşusu, büyük bir coşku ve heyecanla gerçekleşti. Hemşehrilerimizle birlikte Cumhuriyet coşkusunu yediden yetmişe hep birlikte yaşadık. Bu anlamlı etkinlikte, birlik ve beraberliğimizi bir kez daha pekiştirdik. Katılan ve destek veren herkese yürekten teşekkür ediyorum. Yarışmada dereceye giren sporcularımızı da gönülden kutluyorum. Cumhuriyetimizin ışığında, daha nice güzel günlerde bir arada olmayı diliyorum. Cumhuriyet Bayramımız kutlu olsun” diye konuştu.
BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.
0 notes