#en romantik aşk şiiri
Explore tagged Tumblr posts
Text
Olurda bir gün Beni sana...
Nasıl biri diyecek olurlarsa...
Benim için...
Baharı çayı şiiri Birde beni
Ama en çok ta beni sever de
Yeter.... Kurban olduğum 🌹💗🌹♥️💋💋💋💋🥰🥰😘🫂😘🤗🫂♥️♥️♥️♥️♥️♥️
Diyebilirsin ki çok abartıyorsun
Yazılarında bana olan #sevdanı
Haklısın...
.
Bu zamanda,
Böyle seven mi...?
Kaldı,
Böyle sevmek,
Mümkün değil...?
Böyle de diyebilirsin.
#Haklısın...
.
Diyebilirsin ki
Çok fazla #romantik,
Artık böyle aşklar kalmadı
Olsa olsa film ve dizilerde
Oluyor bunlar
Haklısın...
.
Sana hak veriyorum,
Çünkü #Haksızsın.
Yukarıda yazdığım
Haklısındaki haksızlığını
Nasıl bilmiyorsan
Seni sevdiğimi de öyle bilmedin sen...
.
Sen çok şey bilmiyorsun daha.
Senin kendinden #haberin yok.
Leylazade.
Şimdi sana,
Sende bir #katilsin desem...?
Kim ben mi diyeceksin...?
Bak kıvırmadan direk söylüyorum
Evet sen...
Sen de bir katilsin...
.
Peşin sıra
Senle kurduğum #hayallerin
Artın sıra seni sevi/yorumlarım
Katili kim...?
Hiç öyle diretmeden.
Katilimin pardon senin
Ayak diplerinde #öldüm ben.
Ama hala nefes almaya devam edebiliyorum
Sen nasıl bir katil gibi,
Yaşıyorsan.
Bende bir ölü gibi yaşıyorum işte...
.
Mesela ben,
Ölsem de yine #severim seni,
Hani yukarıda böyle şeyler filmlerde
Olur demiştin ya.
Sırf o dediklerine #inat severim seni.
Öyle sen sevmişsin sevmemişsin,
Umurumda olmaz.
Çok koymaz bana.
Çünkü ben #yaşarken de
Sen sevmiyordun.
Öldük den sonramı seveceksin.
Benim ki de laf işte...
.
Ben illa #benim olacaksın da demem.
Beni sevmeyen bir insanın varlığını
Ben ne yapayım...
.
Sen,
Benden aldıklarınla
Hangi kollara sığacaksın bilmem ama...
.
Ben senden payıma düşen
#Yokluğunu severim daha iyi...
.
Hani bir laf var ya...!
Sana #kurban olurum
Sana ölürüm diye.
İşe o cümlede ki
Kurban ve ölen ben oldum...
.
Bir gün
Ama bir gün.
Bu #aşk üzerine sana,
Bir şeyler sorulduğunda.
Sen ne dersin biliyormusun...?
Ölünün arkasından konuşulmaz…
Oysaki sen benim #SonDurağım dın...
#Şiir misali aşk. 🌹💓🌹🫂😘🥰🥰🥰🤗♥️
13 notes
·
View notes
Text
Halil Cibran Aşk Şiiri
Halil Cibran Aşk Şiiri Aşkın Derin Anlamı: Halil Cibran’ın Bakış Açısı Halil Cibran, 20. yüzyılın en etkili şair ve yazarlarından biridir. Aşk, onun eserlerinde sıkça işlenen bir temadır. Cibran, aşkı yalnızca romantik bir duygu olarak değil, aynı zamanda ruhsal bir deneyim olarak ele alır. Aşk, onun için insanın içsel yolculuğunda bir rehberdir. Cibran’a göre aşk, bir kişinin ruhunu besleyen ve…
0 notes
Text
Yazarların Hayatını Anlatan 5 Film
Yazar, müzisyen ya da ressam olmak... Hangi sanat dalı olursa olsun bir sanatçı her zaman farklı düşünür. Yaratıcı zihin kullanımı çok özeldir. Bu bir yetenek mi, doğuştan mı yoksa sonradan kazanılabilen bir şey mi? Bu sorular tartışılabilir ama gerçekten etkileyici bir sanatçı deha barındırır. Yazarların hayatını anlatan 5 film, merak ettiğimiz yazarların hayatına kısa bir bakış. Belki de başka merakları uyandırmada bir kıvılcım. Edebiyat okurken beni en çok etkileyen, kelimeleri kullanım ve o kelimelere yüklenen bambaşka anlamlar. Günlük kullandığımız dilin çok çok ötesinde bir kullanım. Aynı zamanda bir yazar sizi etkilediyse hayatını da merak etmeye başlıyorsunuz. Ünlü makber yazarı Abdülhak Hamit'in kişiliğinin makber gibi duygu ve aşk yüklü bir şiiri yazacak kadar romantik olmadığını öğrendiğimde şok geçirmiştim. Yazma anındaki ruh hali bambaşka ama yaşam tarzı bambaşka bir adam. Biraz edebiyat dedikodusu vereyim size :) Ölen eşinin ardından yazdığı makber'den hemen sonra yüksek sosyete gecelerinde boy gösteren hatta kısa bir süre sonra yeniden evlenen Abdülhak Hamit aslında gayet özgür ruhlu ve dışa açık bir beyefendiymiş :) Bu yüzden yazarken büründüğünüz zihin sanırım çok başka bir pırıltının eseri. Konu başlığına dönecek olursak, bizleri etkileyen yazarların hayatlarından küçük kesitler sunan 5 film önerisini sizlerle paylaşmak istedim. Umarım seversiniz;
1- The Last Station / Tolstoy
Film, Rus yazar Tolstoy'un şöhret ve maddiyata değer vermediği hayatı arasında denge kurmaya çalışması anlatılıyor. Tolstoy'un karısını canlandıran Oscar ödüllü Helen Mirren, Roma Film Festivali'nde filmdeki performansı ile En İyi Kadın Oyuncu ödülünü aldı.
2- Sevdiklerini Öldür – Kill Your Darlings / Allen Ginsberg, William Burroughs, Jack Kerouc
Beat Kuşağı:New York’ta bir araya gelen ve daha sonra Batı Yakası kardeşliğine katılan bir grup Amerikan şairi ve yazarlarından oluşan; doğaçlama, tutkulu diyalog, açık cinsellik ve uyuşturucu deneyimleriyle ilgilenen hareket. 1950 ve 60’lı yıllarda belirgin hale gelmiştir. İsim babası, o yıllarda konformist bir hayatı yücelten ABD toplumunun değerlerine karşı olan bu yazarların en önemlilerinden biri olarak kabul edilen Jack Kerouac'tir.http://www.milliyetsanat.com/haberler/sanat-terimi/beat-kusagi/6709 Beat kuşağı yazarlarını anlatan filmi tavsiye ederim.
3- Sylvia / Sylvia Plath, Ted Hughes
Herhalde en çalkantılı hayat yaşayan ve en çok merak edilen yazarlardan. Bir kadın olarak nelerle başa çıkması gerektiğini anlayanların daha çok sevdiği ve merak ettiği yazar. Sylvia Plath ve Ted Hughes gibi iki edebiyatçının aşk ve evliliklerini konu alan filmde, olaylar Sylvia Ted’in giderek artan ün ve hırsından kurtulmaya çalışır. Filmin konusu Sylvia’yı büyük başarılara ulaştıran sıkıntıların çevresinde gelişirken; edebiyatçılarımızı Daniel Craig ve Gwyneth Paltrow canlandırır.
4- The Invisible Woman / Charles Dickens
2014 yapımı film, Görünmeyen Kadın ismiyle Türkçe'ye aktarılmış. Kariyerinin en parlak günlerini yaşayan Charles Dickens, genç ve güzel bir kadınla tanışır. Ünlü yazara aşkla bağlı olan kadın, Dickens’ın ölümüne kadar onun gizli sevgilisi olarak kalacaktır.
5- The End of the Tour / David Foster Wallace
Başrollerini Jesse Eisenberg ve Jason Segel'in paylaştığı The End Of The Tour yazar David Foster Wallace ve onunla röportaj yapan gazeteci David Lipsky'nin gerçek hikayesinden uyarlandı. Filmin yönetmeni James Ponsoldt.http://www.beyazperde.com Siz de yazarların hayatını anlatan filmlerden etkilendiklerinizi yazarsanız sevinirim. Birlikte güzel bir film arşivimiz olur. Sevgiler... Read the full article
#edebifilmler#filmönerisi#filmler#Kafkafilm#sylviaintihar#tolstoy#yazarfilmleri#yazarolmak#yazarlarınhayatı
1 note
·
View note
Text
Sevgiliye Aşk Şiirleri Kısa, uzun, Duygusal, romantik.
Sevgiliye Aşk Şiirleri Kısa, uzun, Duygusal, romantik. başlıklı konumuzda olduğu gibi, İnce Zeka Sosyal içerik Platformu olarak sizlere hergün yeni ilginç konular paylaşmaktayız. Günaydın mesajları, kandil mesajları, cuma mesajları, sevgiliye güzel sözler
Kısa aşk şiirleri ; sevgiliye, Arkadaşa, eşe, dosta, platonik aşka gönderebileceğiniz birbirinden romantik aşk şiirleri, duygusal şiirler, kısa ve öz şiirleri sizler için bulduk ve yayınladık umarım beğenirsiniz. Sevgiliye Aşk Şiirleri Kısa, uzun, Duygusal, romantik. başlıklı konumuzda olduğu gibi, İnce Zeka Sosyal içerik Platformu olarak sizlere hergün yeni ilginç konular paylaşmaktayız.…
View On WordPress
#aradaşa aşk şiirleri#aşk şiirleri 2022#değişik aşk şiirleri#en romantik aşk şiiri#kısa aşk şiirleri#Sevgiliye aşk şiiri#uzun aşk şiirleri#yeni aşk şiirleri
0 notes
Text
Bugün, hayatımdaki bazı anları kavanozlayıp saklamak istediğimi fark ettim. Çünkü sanırım artık ellerim o zamanları tutmak için yeterli değil. Bugün, beni terk edişinin yıl dönümü sevgili. Sana artık sevgili diyorum çünkü biliyorum ki artık benim değilsin, belki de hiç benim olmadın. Bilemiyorum. Elimdeki tek kaynak senin sözlerin buna dair. Ki hiçbir zaman net bir insan olmadın. Bu yüzden bunları da kendi yorduğum anlamlara vuruyorum. Belki de artık başkasının sevgilisisin, bilemiyorum, boşluk. "Hayatta hiçbir şeyim az olmadı senin kadar ve hiçbir şeyi istemedim seni istediğim kadar. Sen de başını alıp gitme ne olur, ne olur tut ellerimi." sahi seversin sen Cem Karaca'yı. Sanırım iki nortak noktamızdan biri buydu. Diğeri de Nazım Hikmet. Sen onun komünist özelliğine bakardın, bense aşkına. Yaşadığı her aşkın yoğunluğuna... Aynı yolda bile farklı sapaklardaydık seninle. Uzun bir yolda sık sık mola verdik. En sonunda da sen bu yolcuğu bitirme kararı aldın. Sende en sevmediğim özelliğin yüzüne sessizce fısıldadığım bencillik olduğunu anladım. Bu zamana kadar her dediğine katıldığımı hatırlıyordum, sen de bana sormamıştın fikrimi zaten. Aşk adamı değildin, şimdi nasılsın bilemem. Bana bu zamana kadar en yoğun hislerinin sahibi olduğumu söylerdin. Ama sanırım sonunda kalbine yük olmaya başladım. İnsan sevdiğinin kalbine yük olmamalı. Çok birleştirmeye, düzeltmeye çalıştım. Sen ise ayağına değen en ufak taşta koyveren bir çocuk oldun. Davranışlarının benden olgun olduğunu kabul ediyorum fakat benim bazı şeylere senden çok cesaretim vardı. Seninle bir masalımızın olabileceğine inandım. Hatta senin yerine de ben inandım. Fakat sonradan anladım ki biz değil aynı kitapta, aynı edebiyatta bile olamazmışız. Senin dediğine göre 'hamurumuz farklı'ymış. Son görüşmemizde gözlerime bile bakmayıp unutmamızın ikimiz için de en iyisi olduğunu söyledin. Zaten hep en iyisini bilen sendin, ikimiz adına tüm kararları sen verdin. Şimdi düşünüyorum da seni unutmak; en sevdiğim sözün altını çizememek, en sevdiğim şarkıyı bir daha dinleyememek, en sevdiğim çiçeği bir daha koklayamamak...
Çay içmeyi severdin. Ben de çayı seven adam hiç insan üzer mi dedim. Üzermiş. Bunu da geç anladım, yine sen öğrettin. Çaylarımızı elimize alıp sırt sırta kitap okurduk. Okuduğumuz türler yine farklıydı. Sen felsefe severdin, ben daha duygulu. Sen realisttin, ben romantik. Biz zıt kutuplardık, bu yüzden birbirimizi çok çektik. Farkına varamadık birbirimize büyük baş ağrıları olacağımızın. Bazen sana karşı içimde kaynayan nefrette boğulmaktan korkuyorum. Sık sık nefesimi tutuyorum sana karşı bu yüzden.
Sonra sonra anladım ki kalbimde kırlangıçlar barınamaz artık. Sık sık sıkışıyor çünkü, onlara da yazık. Ne ruhumda özgürlük kaldı, ne de düşümcelerimde berraklık. Bir zamanlar ilkbaharı görürdüm gözlerinde, şimdi ise sonbahara bakıyorum. Beni üzdüğün zamanlarda bile yokluğunu hissetmek korkuturdu, şimdilerde ise iliklerime kadar doldum yokluğunla. Kafam Masumiyet Müzesi gibi. Söylediğin her kelime duvarlarına asılı.
Sen benim gençlik çağımda yanıp tutuştuğumsun, lakin artık gençlik çağı kapandı ömrüm için.
Şimdilerde Otuz Beş Yaş şiiri gibiyim sevgili, sen bilmezsin tabi. Zamanla nasıl da değişiyor insan.
3 notes
·
View notes
Text
ROMANLA KONUŞMA DENEMESİ
BİR ROMANLA KONUŞMA DENEMESİ ( İlk 100 sayfa )
“SENİ HALK ADINA ÖLÜME MAHKUM EDİYORUM”
Kitabın ismi ürperti uyandırabilir. Birilerini bir şey adına ölüme mahkum ediyorsunuz. İnsan; ölüme mahkumdur. Her gün; on binlerce çocuk, genç, yaşlı, kadın bir’in ve birilerinin yasaları-adı konmamış yasaları-ayaklanmış güdüleri-örgütlü çıkarları yüzünden ölüme mahkum yaşıyor. Ve evet düşman’la birlikte yaşamayı da öğrenmek gerek. Düşman mutlak yok edilmesi gereken bir kötülük değil. Kötü; mutlak olarak dışımızda cereyan eden bir şey değil. Kötünün cezasını zaman belirler. Zaman hızlı ve elinizde olması gereken bir şeyse; ölüm de elinizdedir. Çok korkutucu. Ama anlaşılması gerekiyor.
Romanın ismini ilk annemden duymuştum, ürpererek söylüyordu. 70lerde henüz ilk gençlik çağlarında kendisine okutulan “iyi kitapları” yad ediyordu, fakat bu kitaba gelince yüzü ekşiyordu.Canlı olan bu kitaptı.”İyi kitaplar” ölüydü demek ki.
Bu kitabı bir de sevgilisinin evinde görmüştü. Kitap 1970lerden kalmaydı.Parça parçaydı. Sergilenecek kadar dik duramıyordu, ciltlenecek kadar da değerli değildi. Müjdeler olsun kitap yaşıyordu canlıydı.
Hayır.Saçmalamıyorum.Her olayı idam ediyorsunuz. Uğultunuzun gölgesinin düştüğü yerde fikir yeşermiyor.Bu kitap etiket ve estetik anlayışınız dışındadır. Kıyıya vurmuş. Uğultunun dışına çıkmış. Kimse bu kitabın yanında kahveyle poz vermez. Değerlidir o yüzden. Kitabı uğultunun içerisine sokmak ve bir soluk bir ses olmasını istiyorum.
Kitabı okumadan seviyorum. İlk bakışım olumludur.
“Savaşta ölen arkadaşlarımın anısına”diyor yazar. Savaşta ölen çok, savaşta ölenin bir arkadaşı var mı. Hemen aklıma Ulaş geliyor. Onun arkadaşları var. Sonra bir yığın benim etrafımda dönen düşünce. Neyse kendimizi temize çekelim. Yaşam da bir savaştır. Ya da savaşla kurulanın tortusunda yaşıyoruz. Ya da en temel belirleyici gücünü savaşa göre örgütleyen-ordunun kıyısında bazen de tam göbeğinde yaşıyoruz. Fabrikada ve okulda yaşıyoruz. Okuldan veya askerden kaçanlarla denk düşüyoruz. Disiplinlerin ve zor’ların kuşattığı bir iklimi soluyoruz. Ekonomik zor, politik zor, cinsel zor, ulusal zor, türsel zor.
Bu zor’ların kuşatmasında kendi olmak ve kendin olmak yarığında buluyoruz kendimizi. Benliğimiz de yarılmayı unuturcasına saldırıyor yaşama. zor’umuza gidiyor böylesi yaşam. Taş yerinde ağır demiyor ve yuvarlanmaya başlıyoruz. Roman kahramanı Mitka gibi. Fakat o sürüden ayrılmış. Ve koyunlardan ordu kurmuş. Halk ordusunun, partizanların bir neferi olmuş. Arzuları ve dışa dönük kıpırtılara dönük ilgisini koruyarak ve bastırarak. Kadın olmuş mu ? Cinsel fark’a dair hiçbir şey yok. Bir sıfat olarak anlatılıyor. İşçi kız’lardık diyorlar kendilerine. Koyun ordusunda bir olmak için; işçi olmak gerek. İşçi suretinde ve işçi varlığında bir’lik aranıyor. Ondan gayrı bir farka da yarığa da gerek yok.
BİRİNCİ BÖLÜM: Aşan bilir karlı dağın ardını. Bilir ve kaçar. Kahraman da kaçıyor. Bilerek ve görerek. Babanın ve ailenin şiddetine; iç-göçe direniyor. Çocuk işçileri, elleri kopan işçileri, acıyı oyalayan, yoksula çaresiz ve dermansız kalan tıbbı ve annenin ölümünü görüyor. Kır hayatı ne romantik ne de büyük bir oydaşı halinde nakışlanmış sandık içi hatıra değil. Canlı ve çelişik bir hayat. Arzuları var. Kentlere kaçıyor.
İKİNCİ BÖLÜM: Yaprak kıpırdasın. Canlı ve dengemizi sarsan bir şeyler olsun. Ordu gibi fabrika. Askerleştirilen genç kadınlar. Makineleşen işçiler. İçeri ne ışığın ne bir gazetedeki kıpırtılı haberin ne de arzuları kışkırtan bir şeyin sesi var. Çalışırsa hastalıktan ölmek, çalışmazsa açlıktan ölmek var. Çıkış yok. Ne bir örgüt ne de bir aşk var.
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: Herkes kımıldar. Kımıldadı. Varım dedi. Kendine biçileni reddetdi.Yerleşik olana itiraz etti. Konumundan firar etti. Parmak salladı ustabaşı. İskan etti, eğitti, çitledi, fideledi, su verdi. Toprak gibi şekil verdi. Toprak yerinden firar etti. Fideler ayaklanıp kendince köklendiler. İlk isyan çıktı. Biz bu yemeği yemiyoruz.
DÖRDÜNCÜ-BEŞİNCİ BÖLÜM: Şeylerin olağan düzeninin dışındayız. Taş yerinde ağır değil. Ne filozofun ne patronun ne de ustabaşının bir’iyiz. Bedenimizdeki ikiliğe yenik düştük. Arzuya açıldık. Güneş ışığına kırlara. Sonra yeniden bir olduk. Partinin bir’i, proletaryanın bir’i tarih yapıcıların bir’i. Aylaklıktan doğduk, artık disiplinli olmalıyız. Bizim bir’in de iyi’si var. İyi bir partili, iyi bir işçi , iyi bir komünist. Zora zor. Disipline karşı disiplin.
ALTINCI BÖLÜM: Grev yaptık. Öz disiplinimizi konuşturduk. Çelikleştik. Fakat iş işleyişimiz var. Yuvarlanan taş değiliz. Fakat yine de yuvarlandık. Çelikten boşandı sinirlerimiz. Güldük ve şiir okuduk. Şarkıların iklimi geldi arkasından. Şiire ve şarkıya polis jopu ve hücre ile karşılık verdiler. Bana acıdı polis. Yeni evliydim. Aile-devletin bir üyesiydim. Serbest bıraktılar beni. Fabrikada grev bitti. Biter ve yeniden başlarız. Yoldaş devlete-SSCB’ye üretim yapıyoruz. Hırsla çalıştık. Ve parti-devletimizin şefi daha iyi bir asker olmamızı istedi. Asker olmaya hazırlanıyoruz.
YEDİNCİ BÖLÜM: Savaş çıktı. İlan edilmiş ve ayan-beyan bir savaş. Bizim dışımızda çıktığını söylemedik, savaş-barış-yaşam üzerine düşünmeden; savaşın cephesinde konumlandık. Ne güzel. Bizim bir’imiz biliyordu. Yuvarlanan taş’lardık, çelik ve bir olduk. Fakat gözümüz dışardaki ve içimizdeki kıpırtıya karşı açıktı. Yanıt verecek. Hazırlanacaktık. Onların ordusu olmayacak, onlara mermi, yiyecek üretmeyecektik. Zor’du. Zor’a zor. Kocam götürülse de yine geriye bir BİZ/BİZİMKİLER kalıyordu.
Kitabın ilk 100 sayfası böyle. Güzel parçalandık ve güzel birleştik. Hayatta parçalanma ve ayrışma “doğal” ve “olağan”dır. Fakat ve parçalanma/ayrışmaların üstesinden gelme işi kolay değildir. Felsefeler hep BİR’i aradılar. Önce ilk nedeni/ sonra iyi’yi/ sonra tanrı’yı. Yüce olan ve hepimizin bağlanması gereken, ortak olanı aradılar. Prangalar ve ordular kurdular. Yurt kurdular. Sınır çizdiler. Kural koydular. Sürü kurdular. Çoban oldular. Çok gülerdi ve kesin şu şiiri derdi antik filozof: koyunlar ordu mu kurarmış. Filozof hayretle ağzını açmış bakıyordu: halk ordu kurmuştu. Tek tük eşkiya değildi bunlar. Kendindeydi. Partizan savaşına başladılar. Saygıyla veya sevgiyle anmıyoruz. Onları siyah beyaz resimlerin çerçevesinde bırakmıyor. Onları şimdiki zamanda bir dost gibi muhattab alıyoruz. Eksiği bizim fazlası bizim.Partizanlar halkın dostudur. Partizanlar halkın ruhunun ve bilincinin zıttıdır.
2 notes
·
View notes
Text
*Konfüçyüs' ten Eşlere Mutlu Bir Ömür Sürmeleri İçin 12 Öğüt*
1- Tedavi edilemez derecede romantik olun.
2- Birlikte kitap okuyun, elele tutuşun ve birlikte düzenli yürüyüşlere çıkın.
3- Gülümsemeler bulaşıcıdır. Ona da bulaştırın.
4- Güvenilir bir sırdaş olun ve onu hiç kimseye şikayet etmeyin.
5- Onun en sevdiği çiçeği, rengi, müziği, şiiri ve yazarı bilin.
6- Ona, beklemediği hoş sürprizler yapın. Hiçbir neden yokken de kart ya da küçük aşk notları yollayın.
7- Birbiriniz için özel ve gizli takma adlar bulun.
8- Aşk, birlikte saçmalamaktır. Arada bir, birlikte sonuna kadar saçmalayın.
9- Sevdiğinizi yalnızca onun duyabileceği biçimde eleştirin. Övgünüzü ise bütün dünyaya duyurun.
10- Bedeninize iyi bakın. Daima sağlıklı ve dinç olmayı hem kendinize hem de ona borç bilin.
11- Eş seçmek kitap seçmeye benzer, iyi tasarlanmış bir kapak ve cilt ilginizi çekebilir. İçeriği sağlam olmadıkça sonunu getirmek zordur.
12 Aşk için evlenin. Hem eşinizin hem de kendinizin en iyi arkadaşı olun..
7 notes
·
View notes
Photo
Konfüçyus’un Aşk İçin Öğütleri Konfüçyus’un eşlerin birlikte mutlu bir hayat sürmeleri için 14 öğüdü var. Yüzyıllardır kulaktan kulağa yayılmaya devam ettiğine göre pek de yabana atılır, öğütler olmasa gerek. 1- Tedavi edilemez derecede romantik olun. 2- Birlikte kitap okuyun, elele tutuşun ve birlikte düzenli yürüyüşlere çıkın. 3- Gülümsemeler bulaşıcıdır. Ona da bulaştırın. 4- Güvenilir bir sırdaş olun ve onu hiç kimseye şikayet etmeyin. 5- Onun en sevdiği çiçeği, rengi, müziği, şiiri ve yazarı bilin. 6- Ona, beklemediği hoş sürprizler yapın. Hiçbir neden yokken de kart ya da küçük aşk notları yollayın. 7- Birbiriniz için özel ve gizli takma adlar bulun. 8- Aşk, birlikte saçmalamaktır. Arada bir, birlikte sonuna kadar saçmalayın. 9- Kimin haklı olduğunu tartışmayın, neyin doğru olduğuna karar verin. Her tartışma sonunda barış anlaşmasını bir öpücükle imzalayın. 10- Sevdiğinizi yalnızca onun duyabileceği biçimde eleştirin. Övgünüzü ise bütün dünyaya duyurun. 11- Bedeninize iyi bakın. Daima sağlıklı ve dinç olmayı hem kendinize hem de ona borç bilin. 12- Bir kucaklaşmadan ilk ayrılan siz olmayın. 13- Eş seçmek kitap seçmeye benzer, iyi tasarlanmış bir kapak ve cilt ilginizi çekebilir. İceriği sağlam olmadıkça sonunu getirmek zordur. 14- Aşk için evlenin. Hem eşinizin hem de kendinizin en iyi arkadaşı olun. Yrd.Doç.Dr.Ömer Ömer Doğru Aile Danışmanı & İletişim Uzmanı (Dogru Terapi Merkezi) https://www.instagram.com/p/CfI14lrKZ6i/?igshid=NGJjMDIxMWI=
0 notes
Photo
Nazım Hikmet Kimdir?
Şiirinin yanı sıra roman ve oyun yazarı gibi yenilikleri olan Nazım Hikmet, 15 Ocak 1902'de Selanik'te doğdu. Romantik komünist veya romantik devrimci gibi takmalarıyla da bilinen Nazım Hikmet, şiirleri ve siyasi düşünceleri nedeniyle defalarca tutuklandı ve sürgüne gönderildi. Şiirlerinin çoğunda, ülkesine olan özlemini ve hayranlığını ifade ediyor. Bunlardan biri, vatanımızın şiirine dahil ettiğimiz `` Memleketimi Seviyorum '' başlıklı şiir.
Babası Hikmet Bey, Matbaa Genel Müdürlüğü ve Hamburg Şehri gibi görevlerde bulundu. Annesi Ayşe Celile Hanım, Fransızca konuşan, piyano çalan ve resim yapan son derece zarif ve kültürlü bir kadındı. İyi donanımlı bir ailede büyüyen Nazım, genç yaştan itibaren edebiyat ve şiir ile ilgileniyordu. İlk şiiri Feryad-ı Vatan'ı hala ortaokuldayken yazdı. Denizciler için yazdığı bir başka şiir Donanma Bakanı Cemal Paşa tarafından duyulduğunda, Nazım'ın Donanma Okulu'nda okumaya karar verildi.
Yazdığı şiirler 50'den fazla dile çevrildi, sayısız ödül kazandı. Fakat hayatı boyunca vakadan vakaya koştu. Düşünce ve yazıları için aldığı cezalarla Bağımsızlık ve Ağır Ceza Mahkemelerinde yargılanmıştır. Birçok kez hapsedildi, memleketinden sürüldü, ama kalemini asla susturmadı. 3 Haziran 1963'te Moskova'da kalp krizi nedeniyle öldü. 1951'de Türk vatandaşlığından çıkarılan Nazım Hikmet'in ölümünden sonra yeniden vatandaşlığa kavuşturulmaya çalışıldı. Nihayet, 2009 yılında Resmi Gazete'de yayınlanan bildiriyle büyük şair 58 yıl sonra yine Türk vatandaşı oldu.
Nazım Hikmet Ran'ın en önemli eserleri arasında; Yaşamak, Kardeşim, Anavatanımdan Sahneler, Aşk Bulutu, Her Şeye Rağmen, Piraye'ye Mektuplar, Güneşin İçkileri, It Urr Kervan Yurur ve daha birçok şiir. Ayrıca, Hoşgeldin Kadın, Herkes Gibi İyi Günler, Veda, Salkım Söğüt, Geberiyorum, Seviyorum Seni gibi unutulmaz şairin şiiri ünlü ses sanatçılarımız tarafından okundu.
Elbette Nazım Hikmet'in her şiiri güzeldir. Ayrıca seçim yapmak ve karşılaştırmak çok zordur. Fakat “Welcome Woman” şiiri tamamen farklı. Bir erkek, kadınına sevgisinden nasıl daha fazla bahsedebilir? Sevgiyi en derin duygular, sade ifadeler ve teslimiyet ruhuyla anlatan harika bir şiirdir. Efendinin bu şiiri birçok şarkıcı tarafından bestelenmiş ve okunmuştur.
0 notes
Text
Fransizca Ask Siirleri
Fransızca Aşk Şiirleri Fransızca Aşk Şiirlerinin Tarihi ve Önemi Fransızca aşk şiirleri, edebiyat tarihinin en romantik ve tutkulu köşelerinden birini oluşturur. Bu şiirler, yüzyıllar boyunca aşka, tutkulara ve insan ilişkilerine dair derin duyguları ifade etmiştir. Orta Çağ’dan itibaren, özellikle Troubadour geleneği ile başlayan aşk şiiri yazımı, Fransız edebiyatının önemli bir parçası haline…
0 notes
Text
BURUK ACI
Şenay Hocam annesiyle fotoğrafının yanında Behçet Aysan’ın Ayna şiirinin ilk dörtlüğünü paylaşmıştı. Ne güzel şiirdi o. Şarkılar yarım kalmadan, sevgiler dilde düğüm olmadan, aynalar kırılmadan, saatler durmadan, büyü bozulmadan yani paylaşmak, yaşamak ne güzel. Bugün tembellik yapacağım biraz, karar verdim- tembellik yaptığım zaten çok olur da bu karar verdiğim bir tembellik(!)-. Sanırım bu tembelliğimi “Ah filiz şimdi bahane arama” diyen annem de, annesini Ahmet Haşim gibi çok seven İlhan Berk de anlayışla karşılar. “Herkesin annesi kendine iyidir, güzeldir; herkesin evladı da kendine…” hikâyelerinden hemencecik geçiyorum. Zira mühim olan bu değil. Mühim olan benim anneme duyduğum duyguların öyle her birinizde rastlanmayacak kadar renkli olması. Lise yıllarında Sunay Akın’ın Çukur şiiri duvarımda asılı dururdu. Oldum olası ağlak bir çocuktum zaten, büyüdükçe bu yerini melankoliye bıraksa da gözyaşının tazeliğine ve minimalist tavrına benzeyen şiirlere olan sevgim bugün de değişmedi. Neyse ne diyordum bugün değişmeyen bir şey daha var, hayatta bize “oysa…” dedirten tüm hayal kırıklıklarına rağmen "vapur iskelesindeki ya da tren istasyonundaki saatin doğruluğu kadar" güvendiğim bir şey var. Annem. İyi ki var. Çünkü ben her gün şükrediyorum onun kızı olduğuma. Yaşama bu kadar bağlı oluşuna, hayatın içine bu kadar karışmasına, kendine güvenine, merakına, gücüne ve ona eşdeğer hassasiyetine, cömertliğine, disiplinine, neşesine, benim yanımda ortaya çıkan o gencecik kız haline, Doğanca’daki çocukluk anılarından aşk ve dostlukla dolu Avrupa anılarına, kahve fallarına, yumuşacık yanaklarına, derin ela gözlerine, hüznüne, yeri göğü inleten kahkahasına, inancına hep hayranlıkla bakıyorum. Onu tanıyanların gözünde sadece bir tek özelliğiyle bile hafızalara kazınan bu gökkuşağının yurdunda filizlendim ben. İyi ki. İnsanım, çocuklar düşe kalka büyür derler ya büyükler de hata yapa yapa yaş alıyorlar sanırım. Hatalarım da oldu, ondan öğrenemediklerim de … Hırslıdır annem, aklına koyduğunu yapar, pes etmez, mücadelecidir. Ben hırsı hiç öğrenemedim ama mücadeleyi sevdim. Durumların, olayların hep önce kötü yanını hesaba katar annem, alternatifler üretir, plan yapar, realisttir, yok yok natüralist. Bense inadına Polyanna, inadına romantik! Çocukluğumun o görkemli evinde masalsı bir dünyanın kraliçesiydi gözümde, renk renk çiçekleriyle, mis gibi kokusuyla hep öyle. Birazdan oyun provasına gideceğim, tam da onun istediği gibi gülüşü bol bir oyunun hazırlığına ama gitmeden önce en sevdiği şarkılardan birini Buruk Acı’yı dinleyeyim ama ben yine de sevmenin korkulu bir rüya değil güzel bir düş olduğuna inanmayı sürdüreyim. http://www.youtube.com/watch?v=RvFrlzi03bw Sonra eve dönüp yeni güne girmeyi beklerim ve telefonun bir ucundaki sesine sarılmakla yetinip Ona derim ki “ İyi ki doğdun annem, iyi ki varsın!”
0 notes
Photo
"Birçok insan İbrahim’i, hayata hep siyasal aklının ve davaya olan inancının penceresinden bakan, duygularıyla hareket etmeyen bir insan olarak tahayyül eder ki bu doğru değil. İbrahim’in Çapa dönemi, romantik dönemdir. Siz buna devrimci romantizm de diyebilirsiniz. 1966’dan 1969’a kadar İbrahim, edebiyat ve şiirle yoğun ilgilendi. Varlık, Türk Dili ve Edebiyatı, Soyut, Yeni Ufuklar, Papirus gibi edebiyat dergilerini düzenli olarak okudu; bu dönemde yirmiden fazla aşk ve direniş şiiri yazdı. Cemal Süreya başta olmak üzere, ikinci yeni şairlerinin şiirlerini zevkle, gülerek ve eleştirerek okudu. Şiirde Nâzım Hikmet çizgisini savundu. Çapa Yüksek Öğretmen Okulu döneminde (1966–1969) aşık olmadı. Kitaplar, dergiler, tartışmalar ve mücadele pratiği, zamanının tümünü emip aldı. Gülmeyi, fıkra dinlemeyi, türkü söylemeyi ve oynamayı seven bir insandı. Balıkesir Bengisini çok sever ve çok güzel de oynardı. Ruhi Su’nun hayranıydı. ‘Zahit Bizi Tan Eyleme’ ile ‘Kalktı Göç Eyledi Avşar İlleri’ en sevdiği türküler arasındaydı. Zengin, renkli, şaşırtıcı ve zaman zaman da çocuksu bir iç dünyası vardı İbrahim’in." Muzaffer Oruçoğlu
66 notes
·
View notes
Text
"Öldükten sonra 'Eskişehirli şair' deseler yeter"
Haydar Ergülen, 1956 doğumlu Eskişehirli bir şair-yazar. Şiirleri ve denemelerinin yanı sıra bir de çocuk kitabı yazmış Ergülen. 13 şiir, 12 düzyazı kitabı var. İlk şiir kitabı Karşılığını Bulamamış Sorular 1981’de yayımlanmış. Ergülen, Türkiye’de Metin Altıok Ödülü ve Cemal Süreya Şiir Ödülü gibi çeşitli ödüllerin de sahibi. Şu anda Kadir Has Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde 'Yaratıcı Yazarlık' ve 'Türk Şiiri ve Şairler' dersleri veren Ergüen, bir dönem Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi'nde Araştırma Görevlisi olarak da çalışmış. Ergülen, Eskişehir'le bağını hiç koparmarmış, her ayın belirli günlerinde Eskişehir’e geliyor ve Tepebaşı Belediyesinin düzenlediği Kent&Kültür Söyleşilerini yönetiyor. Ergülen'le Özdilek Sanat Merkezindeki Kent&Kültür Söyleşileri öncesi bir araya geldik. Gelin, yaptığımız söyleşiyle 50 yıldır yazmayı sürdüren Eskişehirli Şair ve Yazar Ergülen'i biraz daha yakından tanıyalım.
"Kardeşlik ve yoldaşlık duyguları en kıymetli duygulardır"
Nasıl bir ailede yetiştiniz? Nasıl büyüdüğünüzden ve çocukluğunuzdan bahseder misiniz?
Eskişehir’de doğdum, burada da ölmek istiyorum çünkü Eskişehir’i çok severim. Buralı olanlar genellikle şehirlerini çok severler, öyle fanatik bir bağlılık vardır, bende de var. Üniversiteyi Ankara’da Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nde okudum, sonra İstanbul’a çalışmaya gittim. İnsan yaş ilerledikçe daha çok köklerine ve şehrine dönüyor. Eskişehir, beni yetiştiren büyüten yer. Öğrendiklerimin çoğunu burada öğrendim. Ailem… Babam oto tamircisiydi, annem ev kadını. Altı çocuklu bir aile. Ben en büyüğüm içlerinde. İki kız, dört oğlan. En küçüklerimiz kız, diğerleri oğlan. Kız olsun diye bizimkiler habire çocuk yapmış. Alevi bir aileyiz, Alevilikte kadınlar çok değerlidir. O yüzden kız çocuk isterler. Kardeşlik duygusunu çok severim. O duygu aynı zamanda beni yoldaşlık duygusuna götürdü. Siyasal olarak her zaman sosyalist oldum, babam da öyleydi. Hepimiz çeşitli partilerde sol hareketlerde çalışıyoruz. Bu bir aile geleneği bizde. O yüzden kardeşlik ve yoldaşlık en kıymetli duygulardır.
ODTÜ Sosyoloji Bölümü mezunusunuz. Neden bu bölümü seçtiniz ve akademisyenlik fikri nasıl oluştu kafanızda?
Lise ikinci sınıftayken, benim yetiştiğim yıllar, ortaokulda okuduğum yıllar öğretmenlerimiz köy enstitülüğünden, sosyalist en azından Atatürkçü yani daha laik öğretmenlerdi.1968 olayları olduğu zaman ben ortaokula gidiyordum ama o ortam hepimizi çok etkilemişti. Ben de bir an önce büyüsem de bu olaylara katılsam diye düşünüyordum. Ben de devrimci bir akademisyen olmak ve sosyoloji okumak tabii bunu ODTÜ’de okumak istiyordum. ODTÜ o zamanlar devrimcilerin fazla olduğu ve devrimcilerin gittiği bir okuldu. Herkesin solun kalesi olarak bildiği bir yerdi. Bu yüzden de orada okumak ve devrimci bir akademisyen olmak istedim. Lise ikiye giderken karar verdim orada sosyoloji okuyacağım diye. Sonra gittim ve okudum. O zamanlar şimdiki gibi kurslar, dershaneler falan da yoktu. Bir şeyi hedefleyince sonuç alıyordun. Gerçekten çok güzel bir eğitim hayatım oldu. İngilizce hazırlıkla beraber beş sene okudum. 1975-1980 arası okudum. Bir sene boykot yaptık rektörün gitmesi için. Sonra o gitti, biz devam ettik. Hayatımın en güzel yılları 1980 öncesidir. Şimdi o yılları kötülüyorlar ama bizim için aşk, arkadaşlık, yoldaşlık yıllarıdır. Keşke o günler geri gelse.
"Benim için okumak yazmaktır"
Yazmaya nasıl başladınız?
Okumaya başlayınca yazmaya da başlamış oldum aslında. Benim için okumak yazmaktır. Çok, düzenli ve farklı şeyler okursanız yazarsanız. Ben akademisyen olmak istiyordum zaten. Ondan önce de babam ortaokul ikiden ayrılmıştı ve okumayı çok seven bir sosyalistti. O yüzden okumaya çok değer verirdim. O kitaplar, dergiler, gazeteler alır, okurdu ve bana da verirdi. Öyle öyle başladım. Dokuz yaşında da yazmaya başladım. Çocuk şiirleri falandı ama olsun. Ortaokuldan sonra da zaten Türk şiirini ve edebiyatını okumaya başladım. 12 yaşından sonra öyküler yazmaya başladım. Sonradan yayınladım onları, bayağı soyut şiirler yazmışım.
Kimleri okurdunuz? Özendiğiniz yazarlar veya şairler var mıydı?
Herkesi okurdum. Kendi dünya görüşümün dışında da herkesi okurdum, herkese de onu söylerim. Sadece kendi tarafından okursan çok kısır bir beslenmedir, karşı tarafı da okuyacaksın. O zaman kendi düşüncelerine olan inancın artar. Hepsini çok severim, çoğu ahbabım oldu tabii. Turgut Uyar’dan Edip Cansever’e, İlhan Berk ve Metin Altıok’a kadar. Hepsiyle tanıştım, onlarla birlikte çok uzun ahbaplıklar edindik, konuşmalarımız oldu. En çok Ece Ayhan benim sevdiğim şairdir. Hepsini severim ama bir şair var dersen Ece Ayhan. Çünkü onu üniversitedeyken tanımıştım, bana mektup yazmıştı. Sonra tanıştık, çok yakın dost olduk. Ece Ayhan olsun, İlhan Berk olsun, Cemal Süreya olsun, Metin Altıok olsun, çoğu yakın dostlarımdı.
"İlham kaynağım kitaplardır"
Nasıl yazarsınız? İlham kaynaklarınız neler? Yazmanın belirli bir süresi veya yeri var mı sizin için?
İlham insana bir kere gelir hayatta, her zaman gelmez. İlhamın promosyonu yok yani. Sonrasında da sen çalışıyorsun, okuyorsun, yazıyorsun yani. Çok basit bir şey. O kadar sorun var ki yazmak için ama zaman yetmiyor işte. Şiir yazıyorum, düzyazı yazıyorum, derleme kitaplar yapıyorum. Bir çocuk kitabı yazdım: Nar Alfabesi. Bir tane daha yazmak istiyorum. Çok iş var. Bir şey olsa da yazsam edebiyatın romantik kısmıdır. O kadar çok olay var ki, insan yetişemiyor bile. Bir şey vardır hep söylenir. yüzde 1'i tanrı vergisidir denir, yüzde 99'u çalışmaktır, ciddi bir şeydir. Ben şimdi aylık yedi sekiz tane dergiye yazıyorum. Bir zaman sonra ilham bekleyecek zaman da yok, ilhamı sen yaratıyorsun, kendine ilham veriyorsun. Benim hayat, doğa, insanlar ve konuşmalar dışında en büyük ilham kaynağım kitaplardır. Şiir için mesela başka şiirlerdir, yeni şiirlerdir. Mutlaka ustaların sevdiğimiz büyük şiirler olması gerekmiyor. Yeni yazılan, yeni okuduğumuz şiirler de ilham verir. Her zaman söylerim, 18-20 yaşlarında kitabı çıkan genç şairlerin şiirleri benim ilham kaynağımdır. Kendi kuşağını bilirsin ama yeniler ne yazıyor, ne söylüyor. En büyük ilham onlardan gelir. Yaşlıların ilham kaynağı gençlerdir, unutmayalım. Hep derler ya ustaların izinden gitmek gerek diye ben de gençlerin izinden gitmek lazım diyorum. Usta-çırak ilişkisi bazen çırak-usta ilişkisi olur. Böyle olması çok diyalektik de bir şeydir. Öyle olmasa çok klasik, anti-diyalektik bir şey olur.
"Eskişehir’imle gurur duyuyorum"
Eskişehir’in sizin için anlamını nasıl anlatırsınız? Sizi yazarlıkta besledi mi?
Eskişehir benim cennetim ve cehennemim. Burası doğduğum, arkadaşlık ettiğim, barışçıl duyguları öğrendiğim, sakinliği öğrendiğimiz çok asi ve çok güzel bir yerdir. Şimdiki gibi çok turistik değilken de öyleydi. Şimdi herkes seviyor ama biz Eskişehir’i kimse sevmezken seviyorduk. Bir defa çok barışçı bir yerdir, faşizmin en az yaşandığı yerdir insan ilişkileri bakımından. Çünkü göçmenlerin yoğun olduğu bir yerdir ve melezlik duygusu vardır. Olumlu ve sıcak bir duygudur. İnsanları birbirine karşı daha pozitif, daha ileri, daha barışçı kılar. Dünyada böyle bir yer bulmak, hele ki şimdi faşizm çağında çok azdır. O yüzden çok kıymetli bir yer, insanlar da biliyor bunu. Ben değerlerimi Eskişehir’den öğrendim. Kardeşlik, yakınlık, fedakarlık gibi insan ilişkilerinde. Bütün bunlar bana Eskişehir’in kazandırdığı şeylerdir. Ama Eskişehirspor bize cehennemi yaşatıyor. Çok fanatik Eskişehirsporluyum. Üzüntümden hasta oldum, babam da öyleydi. Vefat ettiği zaman babamı mezarlığa götürürken kız kardeşim babamı stadın önünden geçirelim, son bir kere görsün dedi. Vefalı bir taraftardı babam da. Ailece öyleyiz, çocuklarımıza hep Es-Es forması alırız. İstanbul’da falan yaşıyorlardı, kısmen başka yere gitmesinler, gönül vermesinler diye. Çok yazdım Eskişehirspor hakkında, nerdeyse bir kitap dolduracak kadar yazım var. Ben ayırmıyorum Eskişehir ve Es-es'i. Çünkü o bir değerdir bizim için. Ben hiç ilgilenmem futbolla, maçları seyretmem ama Eskişehirspor porsuk gibi adalar gibi bir değerdir bizim için. Eskişehir’in ruhuna ait, onu besleyen ve tamamlayan bir şey. Eskişehirspor bizim gençliğimizde özellikle solcuların takımı olmuştur. Bir sürü arkadaşım var sosyalist şair-yazar, başka takımlı bile olsalar Eskişehirspor onlarda farklı bir yere sahiptir. O zaman isyan eden, başkaldıran bir takımdı. Yani bizim için Eskişehir ve Eskişehirspor aynı. Fanatikliği holiganlık anlamında söylemiyorum, büyük bir bağlılığım var.E
Okuyucu kitlenizi nasıl değerlendiriyorsunuz?
30 kadar kitabım var, bunun yarısı şiir yarısı deneme kitabı. Çok çeşitli yerlerde yazıyorum. Mesela şimdi birçok dergiye yazıyorum, çeşitli okurlarım var. İstanbul ve İzmir kitap fuarları çok yoğun geçer. Şükrü Erbaş ile ikimiz üç dört yıldır söyleşi yapıyoruz. Orada kitap imzalatmaya diyelim ki 100 kişi geldi, bakıyorum bu 100 kişinin 60 tanesi kadın oluyor ve bunun yarısı da örtülü. Çok ilginç bir şey, İslami kesim. Ben her zaman Alevi-Bektaşi ve sosyalist olduğumu her tarafta söylüyorum ama okuyorlar. Bence bu iyi bir şey, çünkü herkes kendi tarafına kendi cemaatine seslenirse bu kutuplaşmayı artırır ondan sonra da kısırlaştırır. Bence farklı kitlelere seslenmek iyi bir şey. İstanbul’da başta olmak üzere okullara çok gidiyoruz. Diyarbakır’dan, Adana’dan, Denizli’den, Kayseri’den anaokulundan üniversiteye kadar her yere gidiyorum. Orda da bu tabloyu görüyorum. Solcular ve İslamcılar, iki taraf geliyor. Bütün toplantılarda konuşmama Eskişehir’imle gurur duyuyorum diye başlıyorum. Üniversitede ders verirken de 'Türkiye Eskişehir olsun' diye sloganımı söylüyorum. Hatta Ahmet Ataç da bu sözü seçim çalışmalarında kullandı. Eskişehir’in propagandasını yapıyorum yani. İnsanlar ölünce büyük şair, iyi şair, çok satan şair diyorlar ya bana Eskişehirli şair deseler yeter. Beni Eskişehirli şair diye anmaları çok büyük bir gurur benim için.
"Türkiye’de insan ancak yazar olur"
Türkiye’de yazarlık üzerine ne düşünüyorsunuz?
Türkiye’de yazar olmak iyi bir şey. Yani Türkiye’de insan ancak yazar olur, şair olur, hasta olur, romantik olur, tutkulu olur, dertli olur. Tekrar başa gelirsek yazar ve şair olur. O yüzden herkes okumaktan çok yazıyor. Herkesin derdi var çünkü. Türkiye yazar olmak için çok bereketli bir yer. Bunu hep hissediyorum. Yabancı ülkelere festivallere ve etkinliklere gidiyorum bazen. Orda konuşuyoruz yazar ve şairlerle. Diyoruz ki biz sıkılmıyoruz, çok heyecanlı şeyler var. Zamanım yetmiyor. Olay çok acı çok dert de çok bu ülkede.
Star, Birgün ve Radikal gibi bazı gazetelerde yazdınız. Bu süreçler nasıl başladı?
Star’da ben iki ay yazdım, orada bir arkadaşım vardı, sonra çıkardılar beni. Her tarafta Star yazıyor, internette falan. Bir türlü atamadım onu. Benim yazdığım beş altı sene önceki Star böyle değildi. Pazar eki vardı, daha benim gibi insanlar vardı. Ben ilk gazete yazımı 13 yaşında yazdım. O zaman 12 Mart Muhtırası verilmişti, bir solcu gazete vardı Yeni Ortam diye. Takma Mehmetcan ismiyle Sokrates Ölüyor diye bir oyun vardı, onun üzerinden toplumun aydınlara bakışıyla ilgili metaforik bir yazı yazmıştım.
En sevdiğiniz şiiriniz hangisi?
İdiller Gazeli ve Nar şiirimi çok severim.
Neler dinlersiniz? Özel hobileriniz neler? Biraz özel hayatınızdan da bahseder misiniz?
Neşet Ertaş ve Aşık Mahsuni en çok sevdiklerimdir. Alevi deyişleri türküleri çok severim. Etnik müziği çok severim, Orta Doğu müziğini, Latin müziğini ve İspanyol müziğini çok severim. Caz ve rock dinlerim, çünkü o kuşaktan geliyorum. Özel hobim yazmak. İstanbul’da en özel hobim karşıya vapurla geçmek. Kızım var sekiz yaşında, en özel uğraşım odur. 40 yaşında evlendim, 19 yıldır evliyim. Bazı defterlerim var hep yanımda taşıdığım. Bir söyleşide iyi bir laf ettiğimi düşünürsem durun bir yazayım derim, çok not tutarım.
2 notes
·
View notes
Text
Parnasizm Nedir, Karakteristik Özellikleri Nelerdir?
Parnasizm 1860 senesinde ortaya çıkan edebi akımın ismidir. Çağdaş Parnas isimli şiir dergisi etrafında toplanan sanatçılar tarafından ortaya çıkarılmıştır. Parnasizm gerçekçiliğin dile yansıması olarak düşünülebilir. Bu akım sanat için sanat görüşünü savunmaktadır. Dış dünya nesnel bir bakış açısıyla ele alınır. Duygunun yerini düşünceler almıştır. Akımın kurucusunun ismi Gautier’dir. Diğer temsilciler arasında Prudhomme, Lisle ve J Maria de Heredia yer alır. Türk Edebiyatında bu akımın görülmesi Serveti Fünun dönemine rastlar. İlk defa Cenap Şehabettin tarafından akımın belirgin izleri görülmeye başlanmıştır. Bazı yönleriyle Yahya Kemal de bu akımın etkisi altına girmiştir. Kimi sanatçılara göre Tevfik Fikret de bu akımın etkisine girmiştir. Parnasizm Nedir konusuna kısaca değindik. Şimdi detaylara geçelim.
Nörotransmitter nedir? Detaylarını da inceleyebilirsiniz.
Parnasizm Akımının Karakteristik Özellikleri Nelerdir?
Parnasizm özellikleri şu şekilde sıralanabilir:
Şekil kusursuzluğu önemlidir.
Uyak önemli bir öğedir.
Şiirde parnasizmle birlikte önemli bir yenilik ortaya çıkmıştır.
Lirik şiirdeki hayal dünyası parnasyenler tarafından kabul edilmemiştir.
Bu akımda şiirler sone ile yazılır.
Şiirde sembolizmde kapalı bir anlatım varken, parnasyen şairler bu üslubu bırakarak yerine açık ve yalın bir anlatım kullanmayı tercih etmişlerdir.
Şiir yalnızca bir araç olarak görülmemiştir. Şiir aynı zamanda bir güzellik temsilidir.
Parnasizmle birlikte şiir bambaşka bir atmosfere bürünmüştür.
Uzak ve yabancı ülkelerin tarihleriyle ilgili konular parnasizmde ele alınmıştır.
Tarihi olaylar şiir aracılıyla yeniden yorumlanmıştır.
Parnasyenler için sık sık kuyumcu titizliğinde çalışan insanlar denir.
Dış dünyada gözlemlenen insana ait bütün konular şiirin konusu olabilir.
Dünyanın duygusallıkla aktarılmasına tepki vardır.
Şiirde antik yunan dönemine ait konular da yansıtılmıştır.
Parnasizm Nerede Ortaya Çıktı?
Parnasizmin ortaya çıktığı yer Fransa’dır. Türkçe’ye gerçekçilik akımı olarak çevrilmektedir. Akım adını Parnas Dağları’ndan almıştır. Bu dağın Yunan mitolojisinde esin perilerine ev sahipliği yaptığı bilinmektedir. Parnaslar, şiir yazarken biçimin kusursuz olmasını istemiş, mükemmelliğe önem vermiştir. Romantik şiirlerde konu duygusal bir şekilde ele alınırken, bu akımda duygular ve hayaller yerine gerçekler vardır. Dış dünya büyük bir titizlikle ele alınmıştır. Parnaslar eski Yunan ve Latin mitolojisine hayranlıkla bakmışlardır. Parnas şiirlerde konu genellikle yabancı ve uzak ülkelerdir.
Parnasizm Akımı Nasıl Doğdu?
Parnasizm akımının doğuşu 19 yüzyıl Fransa’nın toplumsal ve siyasal koşulları ile yakından ilgilidir. Realizm ve natüralizmin doğmasına yol açan durumların hepsi Parnasizm akımı için de geçerlidir. Realizm ilkelerinin şiire yansıdığı bu akım, felsefeden de etkilenmiştir. Felsefe alanında pozitivizm ortaya çıkmıştır. Bu akımın ortaya çıkmasıyla beraber bilimsel çalışmalar önem kazanmaya başlamıştır. Dış dünya duygusallıktan uzak şekilde ele alınarak gerçekçilik her yönüyle vurgulanmıştır. Parnasyenler şiirin toplumsal bir amacı olduğunu düşünmezler. Çünkü şiirin yalnızca güzellik için var olduğunu düşünürler. Şiirlerde konular işlenirken dil açık ve yalın seçilmiştir.
Parnasizm İle İlgili Video Anlatımı
Parnasizm nedir konusuyla alakalı bilgilendirici bu videoyu da izleyebilirsiniz.
youtube
Parnasizmde Objektif Olmak Nedir?
Parnasizmde objektif olmak şiirin en önemli özelliklerinden kabul edilir. Romantikler özneyi baş tacı yapar ve objektif değildirler. Romantik şiirlere bakıldığında hem başkasının duyguları hem de bir başkasının hayatı işlenebiliyordu. Bu açıdan romantik şiirler bireysel şiirlerdir. Parnesyen şiirlerde ise kişiler kendi duygularını ele almaz. Kişiler ben öznesiyle düşünülmez. Örneğin parnasyen şiirlerde şair kendi aşkını işlemez. Türk edebiyatında Yahya Kemali düşündüğümüz zaman, asla bir aşk şiiri yazmadığını fark edebiliriz. Yahya Kemal gönül işlerini şiirine konu yapmamıştır. İşte bu özellik bütün parnasyenler için geçerlidir. Parnasyenler tarafından kabul gören bu düşünce daha sonra sembolistleri de etkileyecektir. Sembolizm Parnas şiir akımından beslenmiştir. Bu nedenle kendi içinde iki türde incelenirler.
Parnasizmde Gözlem Yapmak Nedir?
Parnasizmde gözlem yapmak objektif olmanın bir aracı olarak görülebilir. Gözlem yapmadan objektif olmak mümkün değildir. Parnas şairlerin şiirlerine konu bulması için mutlaka gözlem yapması gerekir. Ancak gözlem yapılan şey insan değildir. Dağ, sokak, şehir, manzara, dış dünyaya ait herkesin görebileceği şeyler gözlem konusu olur. Gözlemlenen nesne her neyse bu nesneler tasvir edilerek şiire aktarılırlar. Tasvir etmek betimleme yapmak anlamına gelir. Parnasyenler şiirde kurgu yaparken yalnızca betimleme yaparlar. Bu parnasizmin temel kuralları arasında yer alır. Bu durum kural olduğundan parnasyenler kısıtlanır. Bazı araştırmacılar parnasyen şiirin bu kadar kısa süreli olmasının nedenini bu kurala bağlar.
Parnasizmde Müzikalite Nedir?
Parnasizmde müzikalite parnasyenler için çok önemlidir. Parnas şairlerin yegane amacının müzikalite olduğu söylenebilir. Şiirde müzik kullanılması fikri ilk defa Parnas şairler tarafından ortaya atılmıştır. Doğu dünyasında şiirde zaten aruz vezni kullanıldığı için bir müzik oluşturuluyordu. Yani şiire müziği ilk defa sokanlar Parnasyenler değildir. Ancak şiirin konusuna göre vezin kullanılması Parnaslara özgü bir durumdur. Türk Edebiyatında şiirde müzik kullanılması fikrini hayata geçiren ilk şair Tevfik Fikret’tir. Tevfik Fikret Parnas şiiri en önemli ve ilk temsilcisi kabul edilir. Fikret, şiirde ahenge, uyuma, biçim kusursuzluğuna, sese büyük önem verir. Ülkemizde aslen Parnas şiirin etkileri Tanzimat Dönemiyle birlikte yükselişe geçmiştir.
Kolostomi nedir? Bilgilerine de bakabilirsiniz.
Şiirde Görülen Diğer Akımlar Nelerdir?
Şiirde görülen diğer akımlar şu şekilde sıralanabilir:
Kübizm,
İdealizm,
Post modernizm,
Romantizm,
Naturalizm,
Sembolizm,
İzlenimcilik,
Fütürizm,
Dadaizm,
Sürrealizm,
Varoluşçuluk,
Kişiselcilik,
Harfçilik,
Rus formalizmi,
Hümanizm diğer edebi akımlar arasında yer alır.
Edebi akımlar yüzyıllar süren bir tarihi gelişmenin sonunda ortaya çıkmıştır. Bileşik ve karmaşık yapıları vardır. Latin, Yunan, Mısır ve Mezopotamya değerlerine bağlıdır. Edebi akımlar farklı asırlarda farklı bir etkilenme alır. Bir ülkedeki görülen edebi akım diğer ülke için uygun olmayabilir. Edebiyat, heykel, müzik, resim ve sanatın değişik dallarında ortaya çıkan belli bir görüş ve anlayışı ifade eden sistem akım olarak adlandırılmaktadır.
Edebi Akımlar Nasıl Ortaya Çıktı?
Edebi akımların ortaya çıkması toplumsal yapıdaki gelişme ve değişmeler ile yakından ilgilidir. Sanatçıların değişiklik istemesi ve özürlük arayışında olmaları da başlıca etken görülmektedir. Siyasal yönetim özellikleri ile toplumun bu etkilere tepkisi edebi akımları etkiler. Bütün edebi akımlar kendinden önce gelen bir akıma tepki olarak ortaya çıkmıştır. Ya da kendinden önceki akımın uzantısı olarak oluşmuştur. Bu açıdan bakıldığında bazı akımlar arasında büyük benzerlik varken bazı akımlar birbirinin tam tersidir. Edebi akımlar ele alınırken mutlaka sosyal, kültürel ve sosyal zemini de düşünmek gerekir. Edebi hadiseler kesinlikle içinde bulunulan durum ve genel kültür değerlerinden ayrı düşünülemez.
Kişiselcilik Edebi Akımı Nedir?
Kişiselcilik akımı Descartes tarafından söylenen “Düşünüyorum, öyleyse varım.” Sözünün bir devamı olarak düşünülebilir. Kişiselcilik akımında kişi öz kimliğini sürdürme ve değerlere bağlanma gibi özelliklere önem veriri. Akımın kurucusu aynı zamanda bir felsefeci olan Gottfired Wilhem Leibniz’dir. Kişiselcilik edebi akımı için temel kaynak George Berkeley kabul edilir. Akımın edebiyatta en önemli temsilcisi ise Emmanuel Mounier’dir. Parnasizm akımından etkilenme söz konusu değildir. Kişinin kendi yargısını özgürce benimsemesi özelliği baskın şekilde görülür. Bütün edebi eserlerde bireyler konu alınır. Olaylar anlatılırken bireylerin düşünce ve duyguları önem taşır. Olaylar bireylerden bağımsız olarak düşünülemez. Kişiselcilik akımı tinsel gerçekliği savunur. Bakış açıları parçalara bölünmüştür.
Gezegenler ve özellikleri ile ilgili bilgiler yazımızdadır.
Parnasizm Nedir konusuyla ilgili yorumlarınızı bekliyoruz.
Kaynak: https://www.zovovo.com/parnasizm-nedir/
0 notes
Text
Balık Burcunun Özellikleri (20 Şubat 20 Mart)
Balık Burcunun Özellikleri (20 Şubat 20 Mart)
Grup: Su, dişi, negatif, değişken
Yönetici Gezegen: Jüpiter, Neptün
Renk: Deniz Yeşili, mavi, yeşil
Uğurlu Taş: Ay taşı
Uğurlu Sayı: 3
Uğurlu Gün: Perşembe
Karşıt Burç: Başak
Şehirler: Londra, Panama
Metal: Platin
Çiçekler: İnci çiçeği, beyaz gül, zambak, Papatya
Ağaçlar: Kestane, meşe, dut, dişbudak
Balık Burcunun Genel Özellikleri
Balık burcu için sabır, eli açıklık ve duyarlılık bu burçta doğan kişilerin en önemli nitelikleridir. Büyük bir inandırma becerileri vardır. Dürüst, yürek sahibi, sadık ve uysaldırlar. Her yere kolayca uyabilirler. Çoklukla hayal dünyasında yaşarlar. Hayat görüşleri ciddi ancak gerçekçi değildirler. Balık burcu, diğer burçlar arasında dış etkenlerden en çok etkilenen kişilerdir. Düş dünyasında, öylesine mutludur ki, bazen onun avanak olduğunu dahi düşünebilirsiniz. Fakat, zannettiğinizden daha akıllı ve açıkgözdür. Asabi yapısını saklı bir sakinlikle örterken, herkesin seçtiği özel bir kişi olmanın hayallerini kurarlar. Hayat onun için ürkütücü ve korkunçtur. Balık burcu insanını dışarıdan gözlemleyenler; duygusal yapısının bir aşk acısına dayanamayacağını zannederler ve kötü haberi hemen vermek istemezler. Aslında, kırılgan görüntüsünün altında kuvvetli bir kişilik yatar. Göz yaşlarını kısa müddette kurutur ve mendillerini bir kenara atarak, yeni bir hayatın içinde kendini bulur. Onları avuntu edecek o kadar kişi bulunur ki; yeni bir aşk acısı kapısını çalıncaya kadar, hayatını istediği gibi yaşar. Duygusal kırıklıklar pes etmelerine yetmez ve bir sürü yarım kalmış aşkıyla beraber bir dolu anlatılacak hatıralarıyla hayatını bitirir.
Balık Burcu Kadını
Bu kadın kalbini kaptırdığında değişik birine dönüşür. Mutlu, hayata pozitif bakan bir kişilik olur. Aşkı her vakit hissetmek ister. Yumuşak kalbi karşı tarafa huzur verir. Her vakit hayatındaki kişiye yardımcı olur. Kötü vakitlerde onu bırakmaz. İzdivaç ettiği kişiyle uyumlu bir hayat sürer. Güzelliği ve kendine bakmasıyla her yaşta etkileyicidir. Şayet bir Balık kadınının duygularıyla oynarsanız, size kalbini veren bu kadının psikolojik olarak dibe çökmesine kapı aralarsınız.
Aşk
Aşka âşık olurlar, karşılarındaki kişi genelde teferruat gibidir; tabii bu hayatlarının ilk zamanlarda olur. Deneyim sahibi oldukça, dinginleşir, olgunlaşırlar. Karşısındakileri şefkatleriyle şımartabilirler ama onların şımartabilmesi şımarmanız manasına gelmesin, garip hareketlerle onları üzerseniz bir müddet sonra yürekleri daralır ve tek kuyruk darbesiyle sizi terk ederler; aniden hayatınızdan çıkıverirler. Sevgilileriyle arkadaş olmayı çok severler. Ayrı olarak Balık burcu kadınları psikolojik veya duygusal meseleleri olan partnerlere kapılmalarıyla meşhurdur.
Cinsellik
Seks bu mistik deniz kızları için spiritüel ve transandantal bir tecrübedir. Kahin özellikleri sayesinde Balık kadını ne istediğinizi sizden önceden bilir ve karşısındaki kişiye zevk vermekten hoşlanır.
İlişkiler
Şahsi ilişkilerinde özverilidirler fakat ara ara inzivaya çekilip kendilerini yenilemeleri gerekir. Bu yenilenme hem onlara hem de sevdiklerine iyi gelecektir. Karşısındaki kişiden gelen güzel şeyleri almayı da öğrenmesi şart olan bu özverili, bonkör kadınlar için karşılıklılık gösterişli bir şeydir. Bir su burcu olarak, kendine zaman ayırmadan başkasına kalbinin içindeki her şeyi dökmeye eğilimlidir.
Sevdiği ve Sevmediği Şeyler
Balık burcunun kendi kendilerini ve çevresini iyileştirebilme güçleri vardır. Kuvvetli yanlarının görünürlüğe kavuşabilmesi ve güçlenebilmesi için Balık kadınının kendi kendini küçümseyerek göz ardı etmek yerine, kendini keşfetmesi gerekir. Karşılarındaki kimseyi, olayı kolaylıkla okuyup çözebilirler. Ağlamak onlar için çok sıradan bir eylemdir, bu yüzden de isimleri sulu göze çıkmıştır. Balık burcu konuşmak yerine sizi dinlemeyi tercih eder. Biraz ketumdurlar, kendi dertlerinden çok söz etmezler fakat sizi dinlerler ve konuşamadıkları için de sık sık ağlarlar.
Hediye Seçimi
Balık kadınları, yanına kendi yazdığınız bir şiiri iliştirdiğiniz bir demet çiçek gibi romantik hediyelere bayılırlar. Güzel olan her şeyi beğenirler. Mücevher tonlarında vazolar, heykeller, rüzgâr çanları kalplerini fethedecektir. Ayrı olarak kendi sanat yapıtlarını yaratabilecekleri kaliteli sanat malzemeleri de güzel bir tercih olabilir.
Balık Burcu Erkeği
Bu burcun erkeği romantiktir. Sevdiği kişiye türlü sürprizler yapar. İlk başta biraz çekingen dursa da aslında bu karşı tarafı tanımak adınadır. Aşk ile ilgili kırılmayı istemediğinden harbiden onun aşkına layık biri olacak mı bilmek ister. Aslında güçlü hisleriyle bunun evvelce farkına varır. Aşık olduğunda karşılık bulamazsa içkiye kendini verebilir. Karşı tarafta güzelliğe önem verir. Değişken olduğundan bazen tutarsız tavırlar gösterebilir. Şayet bir Balık erkeğinin kötü vaktinde yanında bulunmazsanız, size karşı fedakar olan bu erkeği kaybedersiniz.
Aşk
Balık burcu kadınına göre daha sakindirler, duygularını daha az belli ederler fakat bu onları duygusuz yapmaz, yalnızca derinde yaşarlar. Daldan dala konuyorlarmış gibi görünseler de aradıkları şey anlaşabilecekleri ve güvenebilecekleri kişiyi bulmaktır her insan gibi, yalnızca metotları biraz zorlayıcı görünebilir.
Cinsellik
Tıpkı kadınları gibi cinsellikte sınır tanımazlar; sakinden başlayıp kademe kademe ilerleyen geniş perspektifli bir cinsellik anlayışları vardır. Romans, aşk ve seks arasında bir ayrım yapmazlar ve seksi, sevgilerini ifade faktörün bir yolu olarak görürler.
İlişkiler
dengesizliği sebebiyle balık erkekleri sıklıkla gücenir ve hislerinin gücendiğini hemen belli ederler. Hislerine karşılık bulamadıkları vakit Balık burcu erkekleri için aitin kurbanıymış gibi hissetmek çok kolaydır.
Sevdiği ve Sevmediği Şeyler
Neptün tarafından yönetilen bu hayalperestler, duygusal olarak da, spiritüel olarak da, entelektüel olarak da derinlere dalmayı severler ve katiyen sığ sularla kanaat etmezler. Havadan sudan konuşmak hoşlarına gitmez; ilk sefer gittikleri bir buluşmada dahi size kendinizle alakalı sualler sorup bu konu ile ilgili saatlerce konuşabilir.
Hediye Seçimi
Doğal ve değerli taşlardan yapılma mücevherler hoşlarına gidebilir zira Balık burcu erkekleri çoğunlukla içlerindeki kadınsı tarafları keşfetmekten çekinmezler. Güzel kokmayı sevdikleri için parfüm sıkmaktan, çeşitli yağlar kullanmaktan hoşlanırlar. Pek çok Balık burcu erkeği şahsi temizlikleri ile ilgili titiz oldukları için kokulu banyo ve vücut ürünleri, suya bayılan bu burç için oldukça güzel bir tercih olabilir.
Balık Burcunun Özellikleri (20 Şubat 20 Mart)
#balık burcu#balık burcu aşk hayatı#balık burcu cinsellik#balık burcu erkeği#balık burcu kadını#balık burcunun olumlu özellikleri#balık burcunun olumsuz özellijkleri#balık burcunun özellikleri
0 notes
Photo
Ünlü Çinli Bilge Konfüçyus’un eşlerin birlikte mutlu bir hayat sürmeleri için 14 öğüdü var. Yüzyıllardır kulaktan kulağa yayılmaya devam edip insanlara yol gostermektedir. İşte 14 Anlamlı Öğüt 1- Tedavi edilemez derecede romantik olun. 2- Birlikte kitap okuyun, elele tutuşun ve birlikte düzenli yürüyüşlere çıkın. 3- Gülümsemeler bulaşıcıdır. Ona da bulaştırın. 4- Güvenilir bir sırdaş olun ve onu hiç kimseye şikayet etmeyin. 5- Onun en sevdiği çiçeği, rengi, müziği, şiiri ve yazarı bilin. 6- Ona, beklemediği hoş sürprizler yapın. Hiçbir neden yokken de kart ya da küçük aşk notları yollayın. 7- Birbiriniz için özel ve gizli takma adlar bulun. 8- Aşk, birlikte saçmalamaktır. Arada bir, birlikte sonuna kadar saçmalayın. 9- Kimin haklı olduğunu tartışmayın, neyin doğru olduğuna karar verin. Her tartışma sonunda barış anlaşmasını bir öpücükle imzalayın. 10- Sevdiğinizi yalnızca onun duyabileceği biçimde eleştirin. Övgünüzü ise bütün dünyaya duyurun. 11- Bedeninize iyi bakın. Daima sağlıklı ve dinç olmayı hem kendinize hem de ona borç bilin. 12- Bir kucaklaşmadan ilk ayrılan siz olmayın. 13- Eş seçmek kitap seçmeye benzer, iyi tasarlanmış bir kapak ve cilt ilginizi çekebilir. İceriği sağlam olmadıkça sonunu getirmek zordur. 14- Aşk için evlenin. Hem eşinizin hem de kendinizin en iyi arkadaşı olun. https://www.instagram.com/p/CdZ7KdfoocE/?igshid=NGJjMDIxMWI=
0 notes