#en nefret ettiğim şey bu zaten
Explore tagged Tumblr posts
kalopcia · 21 days ago
Text
offf gitmek istemiyorum tanışmak istemiyorum kimseyle, beni rahat bırakın toplu ortamlara girmek istemiyorum
3 notes · View notes
emiracless · 7 months ago
Text
DUR LENSİMİ ÇIKARAYIM DA DAHA RAHAT AĞLAYAYIM..
Trajikomik değil mi? Lellow aradı beni, müsait misin diye sordu aslında müsaittim ama kimseyle görüşmek istemiyordum. Ama buna ihtiyacı olduğunu bildiğim için gelme demedim. Telefonu kapattıktan yaklaşık 20 dakika sonra kapı çaldı ve açtığım gibi sarılıp ağlamaya başladı. Gözlerindeki şişliği ve morluğu gördüm. Dayak yemiş gibiydi ama bundan daha beter olduğunu biliyordum. Hiçbir şey sormadım ve sarıldığı süre boyunca bekledim. Sonra bırakınca birazcık rahatladığını hissettiğim gibi oturma odasına getirip bilgisayar koltuğuna oturttum. Hiçbir şey sormadım ve konuşmadım sadece dökülmesini istiyordum. Şarkı açabilir miyim diye sordu ve aç dedim. Gün bitene kadar hiç hayır demedim çünkü bu durumlardaki psikolojisini biliyorum. Üstelik Regl döneminde olduğu için ekstra hassastı. Bağzıları Gitme Soğukta şarkısını açtı öncelikle. Bu şarkının benim için de özel olduğunu bildiği için bu şarkıyı açtı ama Bağzıları grubunun delisidir zaten. Biliyor musun ay sonunda buraya geliyorlar, konser var beraber gidelim mi diye sordu ve bu tarz şeylere karşı duruşumu bildiği için tamam yalnız gideceksin anladım dedi. Sürekli konuşuyordu, dalıyordu ve bu durumdan korkuyordum. Çünkü ona bakarken aslında kendimi görüyordum bir yerlerde. Eski hâlimi görüyordum ve elimden hiçbir şey gelmeyeceği gerçeği beni daha fazla üzüyordu. Sonra dökmeye başladı şarkılarını. Bağzıları'ndan Leyla, Zaten Kırılmış Bir Kızsın, Evleniyormuşsun Bugün, Kaçak şarkılarını açtı. Sadece dinliyordum ve odaklanmaya çalışıyordum. Biliyorum teselli istiyor, bekliyor ama bunu yapamayacağımı o da çok iyi biliyordu. Çok büyük bir hayal gücüyle yaşayıp, sürekli hayal kurup yanında bir de büyük bir realizm'le yaşamak bir çeşit sıkışmak gibi. Bilerek mi yapıyordu bilmiyorum ama anlamını bildiği halde Can Ozan'dan Ağlama Ben Ağlarım ve Toprak Yağmura şarkılarını açtı. Buraya kadar kendimi çok zor tutmuştum ama bu tınıları duyunca ben de göz yaşlarına karşılık vermeye başladım. Günüm sikilsin hiç istemiyordum ama olmuştu bir kere. Ağladığımı görünce ayağa kalkıp bana doğru geldi ve sarılıp başımı göğsüne yasladı sonra başıma bir öpücük kondurup merak etme geçicek dedi. Bunu niye yaptığını zerre anlamadım çünkü buna ihtiyacı olan ben değildim. Ama dengesizliğini çok iyi anlıyordum biraz da suçluluk psikolojisi işte. O hâldeyken dur bekle lensimi çıkarayım da daha rahat ağlayayım sözü ikimizi de çok fazla güldürdü. Acının tatlı tebessümüydü. Hadi bir çay yap balkona geçip oturalım bahar havası yiyelim dedi. Son demlerdi, bu sondu. Çay yaptım ve çayları alıp sigaralarla beraber balkona geçtik. İkimiz de oturduktan sonra derin bir sessizlik oluştu ve hiç beklemediğim en nefret ettiğim şeyi istedi. Telefonunu alabilir miyim diyince şoka girdim ve neden diye sorduğumda merak ettim sadece nefretini biliyorum ama bir şeye bakmak istiyorum dedi. Verdim ve direkt Tumblra girdi. Daha önce farklı hesaplarımda yaptığım bazı paylaşımları görmüştü ama görmeyeli çok uzun zaman olmuştu. Girdiği gibi direkt Maybelek ne demek diye sordu. Hayatımdaki herkes bilir, benim için her şeyin bir anlamı olur ve klâsik şeyler olmaz bunlar ama bu belki 20 farklı kişiden aldığım bir soru ama sadece Andromeda biliyor. Yani Lellow'a cevabını söylemedim ama ısrar etmedi. En sevdiğim huylarından bir tanesi/ydi. Sonra M'r'c'e' ne demek, sanki bunu biliyorum kestiğin bir kelime mi diye sorunca evet dedim. Aslında hayatımdaki herkes bu kelimenin bende ki anlamını bilir çünkü en olumsuz durumda bile en çok kullandığım kelime, en büyük inanç, en büyük gerçeğim. MUCİZE...
İste tam olarak orada konuştum. Mucize dedim. Biliyorum kafanı duvarlara vuracaksın belli bir süre daha, iştahsızlığın devam edecek ve belli bir süre daha isteksiz yemek yiyeceksin ama her şey normale dönecek. Ama bu da yetmeyecek. Her şeyi bitirecek tek bir an var, tek bir şey var o da MUCİZE. Hayatımın en büyük gerçeği. En büyük inancım, en büyük hayalim. Uçurumun kıyısında bile inancımdan asla geri dönmediğim o MUCİZE...
Lellow'la bu yaşanan anlar beni direkt Ekim ayına götürdü. Çalıştığım otelde ingiliz bir kızla tanışmıştım. (ELLİE) ve bana ruhen unuttuğum bazı şeyleri hatırlatmıştı.
BELİEVE İN THE MİRACLES EMİR. MAY MİRACLES BE WİTH YOU. MAY THERE BE NO HELL FOR THE GENTLENESS OF YOUR SOUL.
MUCİZELERE İNAN, MUCİZELER SENİNLE OLSUN. RUHUNUN NAZİKLİĞİ CEHENNEMİN OLMASIN.
İNAN! MUCİZELER HER ZAMAN VARDIR. 💙🩵
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
44 notes · View notes
deliamamavi · 9 months ago
Text
Merhabalar kaybedenler kulübünün sefiller hayatı yaşayan okuyucuları. Minik tumblr hesabıma içimi dökme zamanı. Bana bir kez bile evladı gibi davranmayan adam, beni sevmediğini açıkça söyleyen ve bunla kalmayıp nefretini yüzume haykıran adama, babama yazıyorum bu satırları.
Beni mahvettin. Soyadını taşımaktan nefret ediyorum. Kendimden nefret ettirdin. Yaptığın onca şeye rağmen seni sevsem dahi akıl sağlığımı kaybetmemdeki en temel sebep senken bi de bana sırf ilaç kullanıyorum diye deli muamelesi yaptığın için yine senden nefret edemeyişime yakıyorum bu gün sigaramı.
Canımı her geçen gün "bir daha acımaz" dedirtecek kadar yaktığın ve her seferinde daha fazla acıtmayı başardığın için yakıyorum.
Babam olmasına rağmen beni yetim yaşattığın için yakıyorum. Arkamda olmayan duvara, asla babamla yaşayamadığım güzel günlere, senin vermen gereken sevgiyi başkalarında arayarak krndimi heba ettiğim yıllara, baba yerine koyup değer verdiğim herkese, sensizliğe, atamadığım çığlıkların sessizliğine yakıyorum.
Şarkının "zaten tokadın ateş gibi, anca bi sigara yaktırıyor." dediği noktadan yazıyorum. Her şey için teşekkürler ve asla sana kendimi beğendiremediğim için özür dilerim. Aradığın evlat olamadım. Asla olamayacağım. Suçlu sen değilsin, fakat ben de masum bi çocuktan fazlası değildim. Bu gün yine seni çok seviyorum ama bu günü de asla unutmayacağıma yemin ederim...
15 notes · View notes
odnoliub0906 · 3 months ago
Text
Bir süredir uğramayan krizlerime ev sahipliği yaptım yeniden gece. Her yer darmadağın olmuş ben ise bir köşede küçücük kalmış dizlerimde ağlıyordum. Sanki dağıttığım şeyleri izlerken kendime kızmak daha kolaydı. Yavaşça kapı açıldı, tahmin ettiğim kimse girmedi içeri, düşünmeyeceğim kişilerden biri girdi. Gözündeki acımayı görmek biraz olsun yaktı canımı, ilk kez öyle bakıyordu bana. Ölümler evime uğradığında bile öyle bakmamıştı halbuki bana. Ondan beklemeyeceğim her şeyi bu sabah yapıyordu; odaya kapımı çalmadan girmiş, inanılmaz bir sakinlikle hareket etmiş ve duygularını gözlerine taşımıştı. Dizlerine yatırdı beni, cenin pozisyonumu hiç bozmadan canımı yakmadan. Ne o konuştu ne ben, elleri sımsıkı sardı bedenimi ve durduk öyle dakikalar boyunca belki saatler. Ağlaya ağlaya konuştum onunla, ölümden inanılmaz derecede korktuğunu, onun yanında ölüm konuşamadığımızı bile bile. "Ölmek istiyorum." dedim. "Ölmek ve artık o toprağın altında kalan olmak istiyorum. Canımı yakıyor bu dünya, zaten yaşamıyorum ki neden buradayım?" Saçlarımı okşadı sonra, onları değiştirdiğimden beri ilk kez dokundu. Kızılı ve kısacık saçları bende neden sevmediğini tahmin edebiliyorum ama tahammülsüzlüğü canımı yakabiliyor bazen. Önce tutmak istedi ağzını ama dayanamadı konuştu. İkinci ismimle seslendi ki nefret eder o isimden, haklı sebepleri var hak veriyorum bunun için. Devam etti hançer olup bana saplanacak cümlelerine saçımı okşarken. "Ne zaman yaşayacaksın sen? Ne zaman düşmekten, düştüğün yerde kalmaktan vazgeçeceksin? Ne zaman kendin olacaksın gerçekten? Değişince geçecek mi sanıyorsun? Daha önce denemedin mi, bu yolu yürümedin mi..? Yeni bir Bet yaratınca iyileşecek mi bu durum, daha önce işe yaradı mı? Niye kendine, bize bunu yapıyorsun? Bet ol, ol ama kendin ol. Kendi ellerinle öldürüp, mezar kazıp gömdüğün biri yapma onu. Yaşa hatta en çok sen yaşa ama herkesin bildiği sen olarak. Tilkilerini mi özlüyorsun sal gitsin zihnine, daha önce yoklarmış gibi davranma. Sen Bet ol yemin ederim her adımında ellerini ben tutacağım." Bu cümleler uzayıp gidiyor ve gittikçe can yakıyor. Yeniden Bet olayım istedim, yeni biri olsun her şey değişsin istedim ama diğerlerinden bir farkım kalmamış o zaman. Gülüşüm parlamamış, saçlarım dalgalanmamış, gözlerim duygulara bulanmamış, hislerim basmamış yeniden içimi. Yine bir tercihin sonucunun getirdiği bedeli ödemişim yalnızca. Ayağa kalkmak zor biliyorum fakat bunu kendim olmadan yapmak daha zor olacak. Yeni bir ben istemiyormuşum, gereği yokmuş. Dinlenecek belki yeniden düşüp dizlerimdeki yaraları tekrardan kanatacağım ama ben olacağım. Yoksa geçer mi bu hayat, yaşam, gün, saat...
23.07.2024
B.
2 notes · View notes
keemlenyekun · 4 months ago
Text
Bekleme seansımıza hoşgeldiniz.
Yine hastane yine beklemek. Bu sefer kulaklığımız bizi yalnızlaştıran unsur. Yoksa omü diş hekimliği fakültesi kalabalık. Allahım sen benim dişlerimi titanyum kaplamalı uzaylı dişlerinden eyle de yaşlanınca çok uzanmayayım şu diş musallasına.
Hanımı getirdik ufak bir operasyona teslim ettik. Kafa dağıtmaya oturduk. Karmaşık saçma bir liste açtık. Bacak bacak üstüne atıp düşünmeye koyulduk.
Ağustos geliyor. Galiba en nefret ettiğim ay. Sıcak. Acı. Pislik. Yapış yapış. Tuzlu. Lanet bir ay. Üstelik çocukken herkes fındığa köylerine gittiğinde ben mahallede tek kalırdım. Üstelik trafik kazası yapmıştık. Yetmedi tutuklandık. Ne lanet ay yahu.
Ağustosa lanet okuduktan sonra çalışmaya başlayabilirim. Kesin karar verdim bu sene üniversite sınavına gireceğim. Sınavın isminin öss olmadığını biliyorum sadece. Başka bir bilgim yok. :// umuyorum ki samsunda sosyoloji, felsefe, psikoloji (ya da edebiyat bölümü de olabilir) bölümünü kazanabilirim. Gönlüm sosyolojiden yana.
Sınavda hangi sorular çıkıyor, bu bölümler sözel mi eşit ağırlık mı? Ya da eşit ağırlık falan kaldı mı ki? Hiç bir şey bilmiyorum.
Çok acil öğrenmem lazım. Çalışalım ara sıra.
Avukatlık serbest meslek. İş olmayınca aşırı serbest oluyor. Serbestlikten canımız sıkılıyor. He bak tez yazmam lazım ama kendime güvenim sıfır. Ve bir yıl içerisinde olacak iş değil. Olur mu? Olur mu lan acaba? Ne diyorsun. 8.madde ve kamu görevlileri bıdı bıdı. Geçen galatasaray hukukta birisi yazmış bu konuyu. Yani tam istediğim konu. Ben de yazsam olur mu?
Gücüm var mı?
Ofise bir yerleşelim. Annemin kemo ve ameliyatı iyilikle bitsin. Çocuk da kreşe falan giderse, çalışmaya çok vakit kalıyor aslında. 2025 çok kötü geçecek diyollar. Hangi yıl iyi ki zaten?
Bu ay karar ayı olur. Hadi bakalım.
Yine beklerken ücretsiz terapimizi yaptık. Yolumuzu seçtik. Psikoloji bilimiyle ilgili konuşunca hanım tarafından lince uğruyorum. Ama sonuçsuz bilim mi olur? İşte işin cahili böyle konuşur, okuyalım da aydınlanalım. Psikoloji kaç puan yerleşir miyim?
Ofise yerleş serco çok konuşma. Annem beni kesecek yoksa tembellik yapıyorum diye.
Defterciğim hatırlar mısın bilmem seninle hakimlik sınavı için 6 aylık çalışma planı yapmıştık. Saat saat konu konu. Attık mı la onları, tarihi eserdi o. Bu kadar harika bir plan yapılamazdı çünkü. Günlük 11 saat 45 dklık çalışma maratonu. Yine ticaret hukukuna vakit ayırmamıştık. Yapar mıyız bir tane daha? Ofisin duvarına asarım. Heyecanlandım. Plan bizim işimiz. :))
Terapimiz sonlandı.
Vesselam.
4 notes · View notes
1sairbisikletle · 8 months ago
Text
Meursault'la Konuşmalar 33
Aşırı derecede uykum var, canım hiçbir şey yapmak istemiyor ve dosyanın hala başında sayılırım. Hoca nihayet mailime döndüğü için şimdi bir an önce ona bölüm göndermem gerekiyor. Ama metin gerçekten çok sıkıcı. :( Halbuki abdestimi alıp oturdum bilgisayarın başına, biraz olsun hevesim gelebilirdi yani.
Sabah hava güzel olduğu için modum bir tık iyiydi, bir buçuk aydır ertelediğim bir işi hallettim bu iyi. Pazar alışverişini de yaptım ama şimdi onları yerleştirmem gerekiyor. Kim yapacak şimdi bu işi? Depresyonun en nefret ettiğim kısmı bu, basit bir işi halletmek için bile gü�� toplamamı gerektirmesi. Nefretlik değil de ne?
Bu ay param kalırsa kafa masajına tekrar giderim diyordum ama bayramdan önce mümkün olmayacak gibi. Telefon değiştirmem gerekmese biraz daha rahat olacağım para harcarken, gerçi baya da rahat harcamışım bu ay ki birikim olsun dediğim paranın da dibini görmüşüm, anında çürüttüm kendimi tebrikler. Gerçi gelmesi gereken birkaç ödeme var, onun için de böyle oldu ama olsun yani. Hoş değil ay başında paramın bitmiş olması.
Potansiyel bir iş imkanı var, olmasını çok istiyorum dua edebilir miyiz hayırlısıyla olsun diye?
Tumblr media
Aç Yol'a başlayalı 15 gün olmuş, elli sayfa okuyup bırakmışım. Booker Book Club'da konuşulana kadar bitirmem lazım ama bilin bakalım ne yok, hevesim evet.
Bu telefonu depresyona girmeden hemen önce almıştım. Bu yüzden galerisi tam bir çöplük. Temizlemeye birkaç kez başladım ama hep yarım kaldı. Her gün ama her gün zihnimi meşgul eden küçük rahatsızlıklardan biri. Orada ama değiştiremiyorum. Aferin bana.
Acaba uyusam mı?
23.06 güncellemesi
Tam bir saat önce ben yatıyorum deyip çıktım salondan, sabah nevresimlerimi çıkarmıştım mecbur yenilerini geçirdim, sonra pazardan getirdiklerimin durduğunu hatırladım, laf yememek için onları yerleştirdim. Yeşillikleri sofra bezine serip masaya yerleştirdim ki nemleri gitsin. Bunu yaparken eskiden pazar dönüşü her demeti içlerindeki çürükleri ayıklayıp böyle serdiğimi sonra suya koyduğumu, iki günde bir sularını değiştirdiğimi hatırladım. Hayat enerjim varmış bir zamanlar.
Fesleğen çıkmış, bir demet aldım ama amacım yemek değil. Balkon bahçemi yeniden canlandıracağım inşallah. İki filizi ayırıp ayarlayıp suya koydum. Annem görümce söylenmesin diye de odama aldım. Odam sabahları çok güzel güneş alıyor zaten.
Tumblr media
Sonra yüzümü temizledim kremledim yine işe yaramadığını kızarıklığımın olduğu gibi durduğunu fark ettim ama üstünde durmadım. Bayramdan sonra spora gittiğim yerde cilt bakımına gideceğim inşallah, kadın spor paketi aldığım için hediye etti. Sonra belki cilt bakımına yeni bir aşama eklerim. Bu üç aşamayı bir hafta sürdürmüş olmam büyük başarı çünkü. İnşallah devam ederim.
Odama gelince masamın üstünü biraz toparladım. Son kitap siparişimden gelenler öylece duruyor çünkü yer yok. Tahrirlenmeyi bekleyen son çini tabağım da aynı şekilde masada bekliyor. Şu dosyayı bitirsem onu yapacağım ama bitmiyor aksi gibi.
İyot siparişim geldi bugün. Onu da aradan çıkardı az önce ama direkt ağzıma damlatıp üstüne su içtiğim için çok kötü bir tat kaldı ağzımda. Siz siz olun yapmayın.
Hee şeyi bitirdim, çayı sofraya getirdim, bir bardak içtim ve yatmaya geldim. İnşallah uyuyacağım, inanıyorum.
2 notes · View notes
benmisim · 10 months ago
Text
Tumblr media
saçma sapan bir sınavdan daha geçtik. hayatı, kendimi çok sorguluyorum bu kadro sınavlarından sonra ckdkck ve son bir yıldır her başarısız denemenin ardından üzüldüğüm ilk ve belki en büyük şey amk eskişehir’inde yaşamaya devam edecek olmak oluyor ya. nefret ediyorum senden nefretttt 😠 neyse kendime çok yüklenmedim. hazır olabileceğim bir sınav değildi. sosyoloji sormamışlar sadece. 1 sosyoloji 1 siyaset bilimi 1 uluslararası ilişkiler sorusu vardı. uluslararası ilişkiler bana baktı ben ona baktım, boş kaldı o soru. saçma. hangi insan evladı üç soruyu da dosdoğru cevaplayabilir bilmiyorum. yani o sınava geldiysen ya sosyoloji ya siyaset bilimi ya uluslararası ilişkiler mezunu ve öğrencisisin. kendi alanına bile tamamen hakim olman zorken, bir de alanın dışı iki alana da hakim olman nasıl mümkün olabilir. zaten bu kadro sınavları bana hepten saçma geliyo. oraya gelenlerin hepsi zaten belli bir yaşa gelmiş insanlar, ya doktora yapmışlar ya da yapıyorlar, o yaşa kadar zaten bir şeyler yapmışlar ki doktora sürecine gelmiş ya da tamamlamışlar. ales puanıdır dil puanıdır, yine belli ki kalburüstü bir puan almışlar. yüksek lisans bitirmişler cart curt. yani zaten yıllardır ortaya koydukları emek, oraya gelen herkesin o işi hakkıyla yapabileceğini gösteriyor. bizden önceki dönem, yani bizim hocalarımız, dil’den ales’ten baraj puanı alarak hoca oldular. bizim önce aşmamız gereken bir “ilk 10” barajı oluyor, önce birkaç yıl ilk 10a girmek için yani sadece sınava girebilmek için puan kasıyoruz. sonra bir de sınavda başarılı olmak için alakamızın olmadığı olmasının da gerekmediği incik cıncık bütün literatürü hatmetmeye çalışıyoruz. bu saçmalık. herkesin bir çalışma alanı olur. göçtür medyadır toplumsal cinsiyettir siyasettir kenttir ailedir sosyal teoridir blablabla. bir alan üzerinde uzmanlaşmaya çalışırsın, öyle de yaparsın, günün sonunda profesör de olsan kendi bilim dalında belli bir alanda profesörsün. yani o sorduğunuz soruları alın kendiniz cevaplayın sayın doçentler, çalışmadığınız bir konuysa bilemezsiniz, ama bilemeseniz bile doçentsiniz, çünkü bilemeyebilirsiniz, bunları ezberden bilmek bir şey göstermiyor. derslerinize bile bir gün önceden hazırlanıp gelen insanlarsınız. bu böyle olur çünkü. ha şimdi denilebilir ki “çalışmıyorsun tatava yapma, birileri cevaplayabiliyor ki neticede kadroya giren birileri oluyor”. tamam da işte kim giriyor? ezberi en kuvvetli olan mı? soruları önceden alan mı? arkası sağlam olan mı? ben sınavsız giriş falan da beklemiyorum. herkesin kendinde olanı gösterebileceği tarzda sınavlar olmalı. özel çalışma alanları değil, herkesin bilmesi gereken teorik, metodolojik temeller sorgulanabilir. ama kalkıp allah aşkına dahrendorf’un sosyolojik insan kavramını da sormazsın ya. soruyorlar işte. kenarda köşede kalmış bir adamın onlaaarca kitabı içinden kenarda köşede kalmış türkçeye çevrilmemiş bir kitabını soruyorlar. türk sosyolojisi soracak, mehmet izzet soruyor adam. ya da işte dünkü sınav. 9/11 sonrası abd, ab, rusya’nın ortadoğu politikalarını karşılaştırmalı değerlendirmemi istiyor. şimdi ben bu konuya çalışmamışım, uluslarası ilişkiler konusu bu, haberlerden takip ettiğim bildiğim kadarıyla oraya bir şeyler saçmalamak da istemiyorum. uluslararası ilişkiler disiplininin terimleriyle konuşamayacaksam susmam gerekiyor. öyle de yaptım. ama niye benden bu isteniyor işte. ne alaka. saçma buluyorum. ama zaten her şey saçma di mi. kpss için de milyonlarca genç gereksiz şeyler ezberlemek zorunda kalıyor. kim milyoner olmak ister’e hazırlanıyoruz sanki.
3 notes · View notes
ozlemekk · 1 year ago
Text
bu arada en nefret ettiğim şey kişinin yanımdayken habşre telefona bakmasıdır çünkü hepimiz bakarken zaten kendimizi kaybediyoruz ben heyecanlj heyecanlu bir şey anlatıcam sonra ne dedin anlamafım diyecel ben de dicem ki siktir dinleseydin telefonuna bakacağına
2 notes · View notes
elzemsielem · 1 year ago
Text
Hiçbir şey aynı değil, farkındayım. Kimi şeyler eskisinden daha iyi, kimi şeylerse eskisinden de beter. Peki artık iyi olan şeyler kötü olan şeyleri bastırıyor mu? Emin değilim ama şimdilik idare ediyor, hatta baya bir idare ediyor. Eskiye dönüyorum ben de artık. Düşünmeye vakit ayırmamaya çabalıyorum. Bunun için kendimi meşgul ediyorum, ama onla ama bunla. Bir şekilde başarıyorum. Kafa bırakmadım artık vura vura, bunu biliyorsun. Yine de bir şey yapmıyorsun. Olsun, canın sağ olsun. Yine de çabamı gör. Bu çabanın bir kısmının da senin için olduğunu bil. Ben bu çabayı en çok kendim için de olsa herkes için veriyorum. Nefret ettiğim insandan en sevdiğim insana kadar. Çünkü ben onların eseriyim. Hangi eser sanatçısını yok sayıp ben kendiliğimden varım diyebilir ki? Ben sizinle "ben" oldum. Sizinle büyüdüm, sizin sayenizde büyüdüm, sizin yüzünüzden büyüdüm. Çabalarım benim için, yani sizin için. Sevdiğimi daha çok sevmek, nefret ettiğimi affetmek için. Ben bu çabayı sizlerle ilgili düşüncelerimi pozitifleştirmek için veriyorum. Yine sizin için gibi gözüken şeyi en çok kendi iyiliğimi gözettiğim için yapıyorum. Hayatıma dokunan iyi kötü herkesin bende emeği olduğunu bilecek kadar vefalı, yine de yaptığım her şeyi temelde kendi iyiliğim için yapacak kadar da bencilim. Bu yüzden diyorsunuz ya zaten bana değişiksin diye. Diğer insanlara benzemiyorsun, diyorsunuz. Farklısın, diyorsunuz. Öyleyim, çünkü insanların birçoğu kendini kabul etmez. Nefret ettikleri insanları hiç yaşanmamış gibi sayarlar. Kendi iyiliklerini gözettiklerinde dar bir pencereden bakarlar, diğer sonuçları göz önünde bulundurmazlar. Hayata geniş bakan insanlara da "değişik" derler. Değişiğim, evet. Biliyorum, teşekkür ederim.
3 notes · View notes
papatyasizbahar · 1 year ago
Text
Öksürerek boğazıma tıkanan yumrudan kurtulmaya çalıştım ama pek işe yaramadı. Boğazımda bir yumruyla konuşmak zorunda kalacaktım. "Sen benim sadece erkek arkadaşım değildin Nate. Arkadaşımdın da. Yani ben öyle sanmıştım. Sonra da birbirimizin bir şeyi değilmişiz gibi benimle konuşmayı kestin." Gözlerim yeniden dolmasın diye yanağımın içini ısırmak zorunda kaldım.
"Farkındayım. Yaptığım şey... Tanrım, açıklaması bile yok Bronwyn. Sen benim başıma gelen en güzel şeydin ve bu beni çok korkuttu. Seni mahvedeceğimi düşündüm. Ya da senin beni mahvedeceğini. Macauley hanesinde işler genelde böyle yürür. Ama sen böyle biri değilsin." Aniden nefesini vererek sesini alçalttı. "Sen başkaları gibi değilsin. Seni çocukluğumuzdan beri tanıyorum, ben sadece... sıçtım batırdım. Sonunda seninle birlikte olma şansı yakaladım ve içine sıçtım."
Kısacık bir an, bir şey söylememi bekledi ama henüz olmazdı. "Özür dilerim," dedi ve tekrar ağırlığını öteki bacağına verdi. "Buraya gelmemeliydim. Öyle bir anda ortaya çıkıp bunlan söylememeliydim. Büyük geceni mahvetmek istememiştim."
Kalabalık dağıldı, hava serinledi. Babam birazdan burada olurdu. Sonunda başımı kaldırınca tam tahmin ettiğim gibi sinirlerim iyice bozuldu. "Beni gerçekten kırdın Nate. Motosikletine atlayıp..." Yüzünü işaret ettim, "bunlarla buraya gelerek, her şeyin yoluna girmesini bekleyemezsin. Böyle olmaz."
"Biliyorum." Nate'in gözleri gözlerimi arıyordu. "Ama umuyordum ki... Yani, daha önce demiştin ya. Arkadaştık diye. Ben de sana sormak istedim, yaşananlardan sonra aptalca gelecek belki ama Clarendon'daki Porter sinema salonunu bilir misin? Eski filmleri veren hani? Orada Uyumsuz'un ikinci filmi oynuyor. Acaba bir ara gitmek ister misin diye soracaktım."
Uzunca bir sessizlik oldu. Düşüncelerim bir karmaşa yumağıydı ama bir şeyden emindim: Hayır dersem, istemediğim için değil, sırf gururumdan ve kendimi koruma içgüdümden hayır demiş olacaktım. "Arkadaş olarak mı?"
"Sen nasıl istersen. Yani, evet. Arkadaşlar iyidir."
"Sen o filmlerden nefret edersin," diye hatırlattım.
"Gerçekten de öyle." Sesinde bir pişmanlık duyunca neredeyse gülecektim. "Ama senden daha çok hoşlanıyorum. Seni deliler gibi özledim." Kaşlarımı çatınca, "Arkadaş olarak," diye hızlıca ekledi. Birkaç dakika birbirimize bakınca, Nate'in çenesi seğirmeye başladı. "Tamam. Mademki dürüst davranıyorum, benim için arkadaşlıktan fazlası var ama senin kafanda öyle bir şey olmadığını da anlıyorum. Yine de seninle o boktan filme gidip birkaç saat geçirmek isterim. Eğer izin verirsen."
Yanaklarım yanıyor, ağzımın kenarları da yukarı kıvrılmaya çalışıp duruyordu. Yüzüm bir hain gibi ele veriyordu beni. Bunu görünce, Nate'in yüzü aydınlandı ama ben bir şey söylemeyince, tişörtünün yakasını çekiştirip onu geri çevirmişim gibi başını öne eğdi. "Peki. En azından bir düşün, olur mu?"
Derin bir nefes aldım. Nate'in beni terk etmesi kalbimi kırmıştı, o yüzden kendimi yeniden böyle bir acıya maruz bırakma düşüncesi beni korkutuyordu. Ama Nate için bir kez riske girip ona hislerimi açmıştım. Sonra bir riske daha girip hapisten çıkmasına yardım etmiştim. Hiç değilse bir üçüncü seferi hak ediyordu. "Eğer Kuralsız'ın bir sinema şöleni olduğunu ve o filmi görmek için yanıp tutuştuğunu itiraf edersen teklifini düşünebilirim."
Nate aniden kafasını kaldırıp bana gülümseyince güneş doğmuş gibi hissettim. "Kuralsız bir sinema şölenidir, görmek için yanıp tutuşuyorum."
İçimde mutluluk baloncukları uçmaya başlayınca yüzümdeki ifadesizliği korumam zorlaştı. Ama yine de başardım, işini o kadar da kolaylaştıracak değildim. Arkadaşlıktan bir adım öteye geçene kadar, Nate bütün seriyi seyredebilirdi. "Çok hızlı oldu," dedim. "Biraz direniş bekliyordum."
"Zaten yeterince vakit kaybettim."
Hafifçe başımı salladım. "Pekala, öyleyse. Seni ararım." Nate'in gülümsemesi biraz sönükleşti. "Ama telefon numaralanmız hiç almadık, öyle değil mi?"
"Kullan-at telefonun duruyor mu?" diye sordum. Benimki üç aydır dolabımda şarjda duruyordu. Her ihtimale karşı. Yüzü yeniden aydınlandı. "Evet. Duruyor."
Nazik ama ısrarlı bir korna sesi beynime nüfuz etti. Babamın BMW'si hemen arkamızdaydı, ön koltuktaki annem dışarı bakmak için camı indirdi. Annemin yüzündeki ifadeyi iki sözcükle tanımlamam gerekseydi pes etmiş derdim. "Beni almaya geldiler." dedim Nate'e.
Tuttuğu elimi hızlıca sıkıp bırakınca, yemin ederim tenimde gerçekten kıvılcımlar çaktı. "Beni kovmadığ��n için teşekkürler. Senden haber bekleyeceğim, tamam mı? Kendini hazır hissedince ararsın."
"Tamam." Yanından geçip babamlarım arabasına giderken, Nate'in dönüp beni izlediğini hissettim. Sonunda kendimi bırakıp gülümsedim, bir kere başlayınca da gerisi geldi, ağzım kulaklarıma varıyordu. Sorun değildi gerçi. Arabanın arka ca- minda Nate'in yansımasını görüyordum, onun da ağzı kulaklarındaydı.
5 notes · View notes
dumanlikafalar · 2 years ago
Note
Bu hale getiren sevgi zamanında başını bile okşamayan bir babanın eseridir belki aile kavramını bilmeyen erken yaşta içindeki çocuğu öldüren çünkü o çocuğun eteklerinde göz yaşlarından çiçekler olan birinin halidir ? Öyleyse sormak gerekir bir canavar olarak yaşamak mı yoksa iyi bir insan olarak ölmek mi ?
Baba nedir bilmiyorum. Hiç baba tarafından sevilmedim. Babamı tanımıyorum. Hiç iyi bir ailem olmadı. Küçükken babamın bana silah çektiğini hatırlıyorum, namlunun soğukluğunu alnımda hissetmiştim. Benim anlayamadigim şey nedir tam olarak çünkü gerçekten bu sinir bozuyor, seni anlamadığımı düşünüyorsun. Herkes herkesi anlamaz zaten ama bana gelip birşeyler anlatıyorsun ve sevilmeyen bir insan olduğunu söylüyorsun doğrumu doğru. Bende diyorum ki "sen zaten kendine teşhis koymuşsun sevilmeyen bir insan olduğunun farkındasin." Aslında sorununu kendin söyledin bende evet sen öylesin demeye getirdim. Bak kardeşim-abim-ablam-bacım kötü biri olarak tanıtmak istemezdim kendimi ama ben sevgisizlik kavramını 20 yil üzerimde taşıdım. Senin Baba olarak tanımladığını, sevgisini hissetmedigin kişiyi. Ben hergun öldürmek istedim. Bana lütfen sen ne anlarsın deme. Ağır oldu biraz farkındayım ama en nefret ettiğim şeylerden biridir "sen ne anlarsın" sözcüğü. Teşekkür ederim...
15 notes · View notes
Text
Doğum günü hediyesi
Çocukluğumdan beri bana alınması beni inanılmaz geriyor.
Çok zor beğenirim, kendim spesifik bir şey almaya çıksam dahi "budur" diyip aldığım çok nadirdir (2 yıldır beğenip de spor ayakkabı alamadım delik ayakkabıyla geziyorum) Karşıdakini kırmak hiç istemiyorum ama beklediği coşkulu tepkiyi sergilemeyi de hiç beceremiyorum.
O yüzden bana beğendiğim, düşünülmüş bir hediye alındığı zaman hediyeden kaynaklı mutluluğum zaten über ama ondan çok daha fazlası: Rahatlama.
Resmen minnet duyuyorum alana. Oh şükürler olsun beni çok beğenmişim gibi yüzümü şekilden şekle sokma azabından kurtardın yüce insan! diye sarılıp öpesim geliyor.
Böyle anlatınca da sanki "ay ben çok zevkliyim ezikler siz benim gustoma yetişemezsiniz!" gibi oldu, hayır işte öyle değil. Hep dıdısının dıdısının bir şeyine takarım alacağım şeyin, çok detaycıyım.
Bi telefonun açma tuşu detayını çok beğenmiştim (çoğu standart ya hani) sonra 2 ay telefon baktım ona benzer detayı olan ama özellikleri istediğim gibi olan var mı diye. Sonunda özelliklerden vazgeçtim, tuşunu beğendiğimi aldım. (Mesleki deformasyon)
Yahu, düz beyaz bir gömlek almak ne kadar zor olabilir? Bi de sanki kendimi bilmiyorum gibi her seferinde "düz beyaz gömlek canım, en fazla yarım saat sürer almam" diye giriyorum avm'ye. Sonuç: 3 saat geçmiş, gömlek bulunamamış. Ya düğmesinin rengi acayiptir, ya yakasının kenarında bir dikiş vardır vs vs... "Bi şey var", içime sinmeyen bir şey var.
İçime sinmediğinde de, hani Marie Kondo'nun "neşe!" dediği şey var ya, işte onun tam tersi bir his oluyor. "Meh..." gibi, ı-ıh yani, elim gitmiyor. Sonradan belki severim diye öyle bir iki şey almıştım, ı-ıh. Elim gitmiyor resmen. "Ay neyse bugün zaten hava fazla soğuk" diyip geri koyup 10 yıllık delikli kazaklarımı giyiyorum.
Bunun tek güzel yanı, o kadar zor beğeniyorum ki istesem de alışveriş yapamıyorum, nefret ettiğim bir şey alışveriş.
Özellikle giysi alışverişi; benim için nefret ettiğim yüzlerce rengarenk bez parçasının arasında arkeolojik kazıya çıkıp belki de aşık olacağım o tek bir itemı bulma çabası demek. Onun da genelde ya rengi kalmamıştır, ya bedeni yoktur.
O yüzden bana beğendiğim bir şeyi hem de başka bir insanın alması, gerçek olamayacak kadar güzel bir rüya :d. Tarihte birkaç kez yaşandı bu olağanüstü doğa olayı.
Çok nadir olduğunu bildiğim için her seferinde güneş tutulması izler gibi anı sindirmeye falan çalışıyorum.
0 notes
dilcagri35 · 3 months ago
Text
Saat 00:25 yaklaşık olarak 30 yaşından biraz fazlayım. 30 yıl boyunca böyle bir şey hiç yazmadım ilk ve son olacak. İçimdeki her şeyi söyleyip gideceğim buralardan .Çok sert şeyler yazmıştım .Ama 23:55 yazdıklarını okuyunca biraz daha yumuşadım . 1 ay diyor sürekli 1 ay oldu.o 1 ay da yaklaşık olarak 12-13 kilo verdim. Ne uyuyabiliyorum ne bir şeyler yiyebiliyorum. Günden güne eriyip gidiyorum . Onun için hep bir cümle kullanmıştım.’’Bir insan beni bu kadar sevebilir miydi ? ‘’Evet hep bunu sordum kendime. Bugüne kadar ulan ilk defa bu kız o kız demiştim . Tabi ki de yanılmışım . Sadece kalemi kuvvetliymiş.Bugün anladım.Buradaki yazdıklarının hepsini ezbere biliyorum satır satır hece hece ezberledim. Neredeyse çoğu zamanımı burada geçiriyorum . Sadece onun yazdıklarını okuyorum.Kısacası senden vazgeçmedim halen sahibim sensin diyordu özet olarak .Bugün instagrama durum atmış .evet evet onun için herkesi sildiğim. Tek takip ettiğim kişiden bahsediyorum. Aşk acısı çektiğini iddia eden kişiye .Denize gitmiş .Bikinili pozlarla durum atmış . Bacakları ayrı, kendi ayrı mutlu gözüküyor. Acı çekmek için ne güzel bir ortam değil mi ? Ah çağrı ne kadar salaksın . Burada her gün sen de birşeyler yazsan dünyanın en çok seveni sen olurdun . Sen ne yaptın salak gibi ne yedin ne içtin ne uyudun ? Sevdin sadece."Sevmek... Sevmeye vakit bulabildik mi? Bir ömür çesitli mücadeleler içinde geçti. Dag, dere, tepe...Çadirda, karargâhta ömür süren bir askerin sevmeye vakti yoktu . Ama ben sevdim çok sevdim.Kendime üzülme diyorum . Üzülmedim diyorum ama sabaha kadar uyuyamıyorum.ben seni Allaha havale etmedim. Allaha emanet ettim .Ben seni severek öleceğim.Seni severek toprağa gireceğim ve seni yukarıda bekleyeceğim. Elbet bir gün gelirsin.Bana kalbini verene ben ihanet etmem fakat ilk defa kafamı karıştırdın.Beni halen tanımamışsın içki içmemesi için kızdığımda bile tehdit olarak algılıyor.artık böyle şeylerle uğraşmakta istemiyorum, kendimi anlatmakta istemiyorum.Ne hali varsa görsün diyecekleri şekilde çekildim artık kenara.bir söz görmüştüm senin ışığını söndürüp karanlığından şikayet edecekler diyordu. Benim ışığımı beni kandıranlar söndürdü. Acı çeker gibi gözüküp bana vicdan azabı çektirip tatil storysi atanlar söndürdü. Sürekli yanımda yakınımda ol diyordu. Ama bilmediği "Her uzak olus, nefret belirtisi olmadigi gibi her yakin olus da sevgi belirtisi degildir. Sevgi kalplerin yakin olmasidir." Bunun anlamını öğrenmemişti.Onun iyiliği için kendimden vazgeçtim . Beni tamamen yanlış anladı. Neyseki ben deki aşk defteri bikini fotosuyla sonsuza kadar kapandı. Bu arada annemin kanser olduğunu öğrendim . Zaten babamı nereydese hiç görmedim . Bu kadar olayın arasında bunca yaşadıklarım , çektiklerimin arasında senin o güzel gülüşünü düşünüp kendimi avutuyordum . Ama halen sen isteyince buluşuyorduk vs vs gibi şeyler yazıyor :) bu insanlar aşk olayını çok yanlış anlıyorlar. Aşkı dokunmak,görmek sanıyorlar. Ha bir de aklımdayken yazayım etikete sürekli ingilizce şekilde beni yakında unutacaksın yazıyor.
#sonmesaj!#Sdc
0 notes
madalyonundigeryuzuu · 3 months ago
Text
bir şeyler değişiyor. hayatım kontrolümden çıkıyor mu yoksa her şeyi daha yeni yeni mi kontrol etmeye başladım, gidiyorum ama gitmek istiyor muyum, ne yaparım nasıl yaparım, daha önemlisi yapabilir miyim? milyon tane soru var. ama sen yoksun. o kadar alışmışım, o kadar sevmişim ki seni. bu hayatta herkesin eksik parçasını bulmasını diliyorum. ama kaybetmemesini daha çok. seçtiğim ailem, gözümden sakındığım küçük çocuğum, sapkın bir aşkla bağlı olduğum, herkesten çok düşündüğüm, yerine acılar çektiğim ve mutluluk gözyaşları döktüğüm, bu hayatı paylaştığım güzel bebeğim.
nasıl kaybettik birbirimizi bilmiyorum. olması gereken miydi yoksa bu da yıllardır geçtiğimiz binlerce sınavdan biri mi? nelerle sınandık biz, nelere inandık beraber körü körüne, nelerle savaştık hiçbir cephanemiz yokken, birbirimizden başka kimsemiz yoktu bazı geceler. koskoca bir dünya, bir sürü insan, aile, sevgililer, kedilerimiz, köpeklerimiz. o kadar kalabalığın içinde birbirimizden başka kimsemiz yoktu.
sesinin titremesinden, kurduğun cümlenin başından, bakışından anladım seni yıllarca. ve sen de, daha duymadığım bir şeye ne tepki vereceğimi, tatmadığım bir şeyi beğenip beğenmeyeceğimi, kendim bile anlamazken birine ne denli aşık olduğuma kadar iyi tanıdın beni.
benim günlüğümdün sen. en gerçek halimdin. ne zaman yalana döndün, ne zaman bıraktık birbirimizi sevmeyi? ya da sen ne zaman nefret beslemeye başladın bana bu denli? ne zaman kırdım seni, ne dedim de bu kadar çok sevgiyi bastıracak bir öfkeyi fitilledim içinde?
ben seni zaman zaman bile isteye üzdüm. göre göre acıttım canını. sen de öyle. tüm yaralarımızı birlikte sardık. bazı yaraları birbirimize biz açtık. bazen aylarca uğraştığımız, her gün saatlerce tedavi ettiğimiz yaraları tam kabuk bağlayacakken yine beraber kaşıdık. ama hiç kopmadık.
ruhumda sensizlik yarası açılacağını hiç düşünmezdim. bunu tek başıma saramıyorum. çok çabalıyorum. kendimi böyle daha iyi olduğuna nasıl ikna ettiğime aklın durur. hep şaşırırsın zaten benim duygularımı nasıl yönetebildiğime. en büyük performansı sergiliyorum ama çok yoruldum. kaç ay oldu bilmiyorum. nasıl oyaladım kendimi, nelerle geçiştirdim içimdeki sensizlik sızısını ben bile bilmiyorum. ama dayanılmaz bi’ hal aldı. ortada hiçbir şey yokken hem de. seninle içten bir kahkahayı paylaşmayı o kadar özledim ki.
gitmeden sana bir kez sarılmayı, eskisi gibi bir günümüz olmasını o kadar çok isterdim ki. ağlayalım, gülelim, sövelim, sevelim, gezelim, hatta hiçbir şey yapmadan öylece oturup aynı anda uzaklara dalalım. kaç gece rüyalarımızda konuştuk dile dökemediklerimizi. rüyama bir kere gel isterdim hiç değilse. çok yorgunum. tek başıma çok yorgunum. seni çok seviyorum. hep seveceğim. hep.
0 notes
carcrashedglasses · 3 months ago
Text
Hayatımda en nefret ettiğim şeylerden birisi sürekli kendimi burada buluyor oluşum.
Aşk hayatım güzelken aile hayatım, sosyal ilişkilerim, derslerim berbatlaşıyor.
Aile hayatım güzelken aşk hayatım olmuyor.
Sosyal ilişkilerimi hiçbir zaman ayakta tutamıyorum.
Derslerimin iyi olması için kendimden vazgeçmem gerekiyor ve ben artık bunu yapmayı bıraktığım için suçlu hissediyorum.
Hiçbir zaman mükemmel bir sevgili, evlat/abla, arkadaş, öğrenci olamadım ve olmam da beklenilmiyor aslında ama her zaman kendime bu baskıyı kurmak çok yorucu oluyor.
Hiçbir zaman olmadığım kadar yalnız ve boşlukta hissediyorum, sevdiğim herkesi kendimden uzaklaştırıyorum ve en komiği de bunları bilerek yapıyorum. Neden ve ne zaman yaptım bilmiyorum ama herkesle arama bir mesafe koydum ve bunu aşamıyorum. Kim ne derse desin içimde her zaman o ortaokuldaki özgüvensizliğim yankılanıyor, kimsenin beni istemediğini, sevmediğini düşünüyorum.
Hayatım pek güzel görünüyor oysaki. Ortalama notlar, bir erkek arkadaş, mutlu bir (ya da daha fazla) arkadaş grubu, ailemle güzel bir ilişki... Ama hepsi de beni o kadar yoruyor ki... Bunu kimsenin görmeyeceğini düşündüğüm için yazıyorum.
2022'de, Instagram hesabımı ilk açtığımda attığım storylerime baktım. Bu his hiçbir zaman değişmemiş. Önceden de vardı, şimdi de var. Artık hayat bana bir döngüymüş gibi geliyor, anlam bulamıyorum ve en kötüsü de bu yolda pek çok değer verdiğim, sevdiğim insanı kendimden uzaklaştırıyorum. Sevmediğimden de değil, sevilmediğimden emin olduğumdan.
Tutulmayacak sözler, asla gerçekleşmeyeceğini bildiğim o hayaller... Hepsi için kendimden özür dilerim. Yardım etmek eskiden beni rahatlatırken artık beni en çok boğan şey... Yardım almak da öyle. Sorunlarımı paylaşmak berbat bir his. Sürekli sürekli aynı şeylerin olması ya da başkasının gram umrunda olmayan bir olayı anlatmak...
Değersiz, ilgi manyağı, pick me gibi yakıştırmalarda bulunulması da yordu. Şakası da artık güldürmüyor.
Hayatımın en dip noktalarında az da olsa ilgi için yaptığım üç beş saçma hareketim illaki olmuştur. Bu hareketlerimi sürekli yargılayan insanların benden hallice olmaları, acınası olmaları gerçeği ile yetiniyorum.
Konuştuğum sırada arkadaşlarımın göz göze gelip yan gülüşlerle benle alay ettiğini ben de görüyorum. Ya da bensiz kurulan grupları, bensiz buluşmaları... Hepsini fark ediyorum. Hiçbir zaman hiçbir yere ait hissedemiyorum. Bu hep böyleydi ve böyle kalacak.
"Belki de sorun benim," dedim hep kendime. Yanlış anlamayın zaten sorun bende. Sadece keşke herkesin sevebileceği birisi olsaydım demekten alıkoyamıyorum kendimi.
Ailem için de pek iç açıcı bir evlat değilim. Elimden geleni yapsam da ağzımı açtığım an herkesin, kendi annemin babamın bile beni sevmediğini fark etmek üzücü. Birisinin beni sevdiğini bilip de o kişi tarafından en çok kırılmak da berbat.
Güzel değilim. Hayatım boyunca hiçbir erkek benim için o kadar çabalamadı, ya da bir kızdan öyle gerçek anlamda beni mutlu edebilecek bir iltifat almadım.
Bu belki de ortaokuldan kalma özgüvensizliğim yüzünden böyledir, bilmem. Ben badem gözlü, yay kaşlı birisiyim. İnce dudaklarım, köprülü bir burnum var. Ne fotoğraflarda güzel çıkarım, ne de gerçekten de güzelim. Her zaman mutlu görünen, insanları umursamayan o özgüvenli kişiliğimin arkasına saklanır, insanların onayını almak için çabalarım.
İşte böyleyim ben de.
Kimsenin beni sevmediğini bildiğim için çabalarım, çabaladıkça dibe batarım. Üzgün olmak benim için imkansız bir şey insanlara göre. Ben her zaman gülümseyen 'sevimli ayçiçeği'yim. Şikâyetim yok, onlara bu kişi olduğumu ben söyledim, böyle düşünecekler tabii ki.
Sadece keşke benim de insan olduğumu hatırlasalar diyorum bazen, o kadar.
Kısacası ben hep böyleyim, hep gizliden gizliye üzülür en son da böyle uzun paragraflarla derdimi anlatır içime kapanırım yine. Şimdi gelseniz sorsanız yine mutlu gibi yaparım. Böyleyim işte ben. Tek isteğim gerçekten sevilmek, mutlu olmak. İnsanların arkasından göz devirdiği, sürekli dalga geçtiği o kişi olmak istemiyorum artık. Bunları fark ettiğimi belli edersem daha çok üzüleceğim.
En iyisi unutmak, boş vermek.
0 notes
fallenangelfromhell · 6 months ago
Text
Sevgili yedi yaşım,
Bugün farkındalıklarla dolu bir gün geçirdim. Bir kaç haftadır çığ gibi büyüyen kırgınlıklarımdan artık kaçmaya çalışmıyorum. O dev kartopunun önünde durup beni yutmasına izin verdim. Artık kırgınlıklarım ve ben birlikte büyüyoruz, büyüdükçe karanlığa bürünüyor içerisi. Kalbim tam olarak böyle son zamanlarda, karanlık ve soğuk. Ne gariptir ki bu zamana kadar savaştım değer verdiğim herkesle, sevgi için bile değil artık acıma için. Ve herkes daha da acımasızca geldi üzerime. Son zamanlarda anneme ağladığım şey buydu, artık acınmak istiyorum. Hayatım boyunca tiksinmiştim o duygudan, hep çenemi dik tutmuştum acınmaya karşı. Yerin on kat altında da olsam yukarıdakilere dik durmuştum, acınmayı kabul etmemiştim. Ama öyle şeyler geldi geçti ki şu kısacık altı ayda, bir gece dayanamadım ve anneme gözyaşları içinde şu cümleleri kurdum.
“Sen hastalandın ve çevrendeki herkes seninle ilgilendi, endişelendi ve hatta sürekli desteklediler anne. Bir de benim yaşadıklarıma bakalım mı? Tüm hayatımın boktanlığını geçiyorum sadece son altı aya bakalım. Sağlığım yeterince kötü değilmiş gibi epilepsim tekrarladı, tüm kan değerlerim düştü ve ameliyat oldum. Ve bunların hepsi iki ay içinde ben normal biri gibi sadece ders çalışmak istediğimde oldu. Stressten ürtiker oldum damardan IV puşe prednol dahi geçirmedi. Ayağa kalkmak istedim çok fazla depresyondaydım. Yardım istedim. Bu depresyona beni siz soktunuz yardım edin dedim. Kimse yardım etmedi. İntihar ettim. Yine kimse görmedi. O depresyonun içinde çırpındıkça battım. Tümörümü öğrendiğimde bile ben sizi teselli ettim. Ben bir kez korktuğum için ağlayabildim sadece. Ve bana bırak ilgiyi endişeyi veya desteği, bir kişi bile ‘nasılsın’ demedi. Sen sadece bir hastalık için bu kadar destek görürken, ben bilmem kaç hastalıkla tek başıma uğraşırken noldu biliyor musun? Bırak desteği herkes çelme taktı. En sevdiklerim hemde. Sürekli beni incittiniz. Açık açık yardım isterken görüp kafa çevirdiniz. Bu çok acımasızca anne. Bu kadarını ben bile kaldıramam. Ve ben artık sadece insanlar bana acısın istiyorum. Zaten hayatım yeterince kötü, destek de beklemiyorum sizden sadece acıyın bari. Acıyın ve bana daha da engel olmayın. Daha kalkmaya yeltenmeden düştüğüm yerden, tekmeler savurmayın.”
Bu cümlelerden sonra bir süre daha sevdiğim insanlara direndim, bana gerçekten acımalarını istedim. Ama kimse acımadı küçüğüm. 13.05.2024 gecesi artık pes ettiğim geceydi. Artık ağlarken sayıklıyordum, dizlerim kaç defa bıraktı kendini o kaldırım taşlarına bilmiyorum. Ama ben pes ettim o gece. Sevdiklerimin beslediği o kırgınlık çığının önünde kollarımı açtım ve beni yutmasına izin verdim. Eskiden o dev kartopundan kaçıyordum çünkü onu bir tek ben durdurabilirim, yoksa sevdiklerimi incitebilir sanıyordum. Ama öyle bir büyüdü ki o çığ, artık ben durduramazdım. Onları da koruyamazdım. Bu çığ karşısında onların da ezileceğini düşünmüştüm ben ama gariptir ki yanıldım. O çığı beslemeye devam ederler sandım ama etmediler. Artık kimse beni kırmıyor. Aksine ilgileri arttı. Ama geç kaldılar. Artık beni kimse kurtaramaz. Kalbim artık soğuk ve karanlık. Ve beni yutan bu karanlığın içinde tek bir ses yankılanıyor.
“Sen kendine değer vermezken, benden nasıl bekliyorsun?”
Galiba artık beklemiyorum meleğim, çünkü inancımı yitirdim. Yanlışlar asla düzelmeyecek, kimse hak ettiğimi vermeyecek, asla sevilmeyeceğim ve evet bütün dünya gerçekten de bana karşı. İstenmeyen bir bebek, nefret edilen bir çocuk, dışlanan bir genç ve umursanmayan bir kadın oldum. Nasıl beklerdim ki aksini? Biraz olsun değer görmeyi? Veya beni incitenlerden bana acımasını beklemek nasıl bir acizlikti? Bilmiyorum. Nasıl bu kadar aptal olabildiğimi bilmiyorum.
Geçecek küçüğüm, bu defa acısız olacak ölümümüz. Soğuk, nazik bir azraildir. Önce biraz üşürsün ama en gerçek nefes alışlarını yaşarsın. Sonra gittikçe ısıtır soğuk seni, bir melek kılığına girmiştir azrail. Isındıkça halüsinasyon gösterir sana, mutlu eder sen son nefeslerini ciğerlerine çekerken. Ve huzurlu bir uykuya yatırır. Anlamazsın, bir daha uyanamayacağını.
Ben artık teslim oluyorum. Bu acımasızlığa. Artık kimse yaptıkları yerine benim acıya verdiğim tepkiye kızamayacak. Çünkü gittikçe buz tutuyor kalbim. Artık kimsenin siperi olup korumaya çalışamayacağım. Yapabilseydim, yapardım. Ama sevdiklerim uğruna feda ettiğim her şeyden sonra bir ben kalmıştım. O da feda oldu onlara.
Neden bizi sevmeyi beceremediler bilmiyorum küçük meleğim, ama ben seni seviyorum. Hayal kırıklığına uğrattığım için özür dilerim. Ne seni koruyabildim ne de kendimi.
Hoşçakal yedi yaşım, hoşçakal yirmi üç yaşım. İkinizde iyi savaşçılardınız. Bu bitişin bir başlangıcı olucağını sanmıyorum. Artık siz de en ölü yıldızlar kadar parlaksınız.
0 notes