#eşit yurttaşlık
Explore tagged Tumblr posts
Text
Kaybedilenlerin İzi, Sözü...
Kesintisiz kılınmış bir cerahatin içerisinde müştereklerimizin halini soruyoruz. Bütünüyle bitimsiz bir tahakküm hali içinde debelenip dururken bir menzil, yükseltilen cerahat tüm bu hayatın ortaklığını yerle bir ediyor. Behemehal devlet aklı ve zikri ile eylemselliği ol doğrudan doğruya kazanılmış hakların talanını işaret ediyor. Hiçbir şey kaldığı, olduğu, bildirildiği şekliyle konulmuyor artık. Cerahat, denetim, gözetim ve tahakkümün ayrılmaz bir bileşeni ilan ediliyor. Vahamet bütün bu kaotik karaşınlık haller içinde gündelik olan tüm değerler, insani normlar ve bunları kapsayan her bir müştereğin talanı oluyor. Katran karanlığı doğrudan doğruya benim dediğim olacak, salt laf ile güç sahibi erkin var ettiği pespayelik hallerle o müştereklerin yıkımı, yerle bir edilmesi, teslimi ve elenmesi süreğen kılınır. Cerahat her yerdedir. Tahakküm ve yıkım her ana içkindir. Karanlık dolu dizgin bir halde varlığı muhafaza edilendir. Kendini tekrardan var eden hemen her cerahat hali, nüvesi bir başka müşterek krizinin de yolunu belirginleştirir. Şok doktrinleri bu hallerin üstüne bir nihai tamamlayıcıdır. Her günün yoksunluk ile imtihan olunması durumunda, sınanan hep sıradan insanlardır bu kadar açık.
Giderek ivme kazanmış olagelen Türkiye’nin yenisinde var edilen her hamle bitimsiz ol yıkıcılığın da bir başka evresini suna gelir. Ekonomik parametrelerin altüst edildiği, hiç ama hiçbir doğrunun geriye konulmadığı tahrif edilmiş verilerle güllük gülistanlık olan ülke masalını sabah akşam yaşıyoruz. Konuşmaya geldiğinde atılıp tutulanların kıyısını hakikatin yalın yıkımı, eksik gedik koyması alıyor. Herkesin cebi delik deşik. Durumum iyidir diyenin de halleri ya kredi borcu, ya ekstreye bitmeyecek ödemeler. Aleniyette bir biçimde ikrar olunan 15.000 dolarlık gayri safi milli hasılanın kimlere denk geldiği bariz bir muammayken herkesin daha da zora koşulacağı bir iki bin yirmi beş mesel edinmesin istenir. Müşterek bir hayat imecesi artık olasılıksız kılınsın diye dört dolanan sermayenin ol devletle kol kola var ettiği uçurum hali, toplumun yüzde biri ile üçünün yaşadıkları ol acayiplikler sarmalı hayat, devletli katının kıyısına demirlemiş ya etinden sütünden ya da hak yiyicilikten kotarılan hanedan soytarıları için kendini kurtarma hallerinin kıyısındaki bir avuç dışında kalana hayat dar edilir her anlamda. Ekonomik göçertme bir yüzeyi / salt bir kesiti imler. Sosyal politik dönüşümün var ettiği müşterek kırımına ne zaman sıra gelir sahiden!
Afaki bir biçimde toplumun mütemadiyen sınandığı bir zeminde, çizginin muğlaklığı bir yana artık hayatın onarılması güç gelen tahayyüllere esaretinin çizdiği rotada hiç kimseler için güvenli tek bir gün kalmaması ne zaman dert olunacaktır ki! Tekirdağ’dan çıkagelen o çocuk tacizinin üstünden çok zaman geçmeden bir başka bu seferinde dokuz aylık olan bir bebeğin hayatıyla oynandığı bir zeminde ne zaman fark edilecektir ortaya çıkan yara, yıkım. Daha geçen gün Sivas’ta uzuvları eksik, işkence edildiği bildirilen bir başka bebek hikayesi ortalarda dolaşırken, handiyse bütün bir köyün ortak sessizliğinde unutturmaya çaba sarf ettiği Narin Güran’ın katledilmesinden sonraki adaletsiz boşluk içerisinde ve daha nicesinde ne zaman anlaşılacaktır yitirilen. İstanbul’un göbeğinde üç gündür kayıp olan Şirin Elmas Hanilçi’nin katledilmesinin ayırtına ne zaman varılacaktır, ki adalet için yeterince açık bir baskı kurulabilsin. Kaçıncı çocuktan sonra şu memleketin memleket olma halinin zayi edilmesi son bulabilsin. Onca ahın üstünde yükselen bir yerin çürük, ezen, yutan bir sahneye dönüşümü müştereken bir yaşam idesini en küçüğünden en yaşlısına savunabilsin.
BirGün Gazetesinden aktaralım: “Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Kadın Meclisleri ve Genç Feministler Federasyonu’nun çağrısıyla yapılan eylemde kadınlar boğularak öldürülen ve cansız bedeni Feriköy Mezarlığı’na gömülen 6 yaşındaki Şirin Elmas Hanilçi için Feriköy Mezarlığı önünde bir araya geldi.
Eylemde “Narin’den Şirin’e AKP Çocukları Korumuyor Biz Koruyacağız” pankartı açıldı.
Mezarlık önünde bir araya gelen kadınlar ellerinde Şirin’in fotoğrafının olduğu dövizleri taşıdı.
Eylemde Genç Feministler Federasyonu temsilcisi Güneş Akşahin ve Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Kadın Meclisleri temsilcisi Esin İzel Uysal konuşmacı olarak yer aldı.
Feriköy Mezarlığı önünde gerçekleşen eylemde ilk sözü Genç Feministler Federasyonu adına konuşan Güneş Akşahin "Bizden sonraki kuşaklara eşit bir dünya bırakmak istiyoruz. Çocuklar gülsün, eğlensin istiyoruz. Kadınlar için, çocuklar için biz varız. Mücadelemize devam edeceğiz, çocukları da biz koruyacağız" dedi.
"AKP’nin Gerici Zihniyetini Söküp Atacağız"
Güneş Akşahin konuşmasında AKP’li yetkililere ve Bakanlıklara seslendi:
“Bu ülkedeki çocukların yaşamından, korunmasından Aile, Sosyal ve Hizmetler Bakanlığı sorumludur. Mahinur Hanım, Şirin’i yaşatmakla sorumluydun.
Doğurganlığı arttırmak için nüfus politikaları başlattılar. Doğurganlık konusunda zihniyet değişimine ihtiyaç var diyor Mahinur Hanım. Evet, bir zihniyet değişimine ihtiyaç var ülkede. O da AKP’nin, sizin zihniyetinizin bu topraklardan söküp atılmasıdır. Onu da biz yapacağız hiç merak etmeyin.”
“Şirin'in dilencilik yapmak zorunda bırakıldığı konuşuluyor. Yoksul bir emekçi çocuğu. Ey AKP, siz sadece bankada parası olanın, milyon dolarları olanın mı devletisiniz? Bu ülkedeki çocukların nasıl şartlar altında yaşayıp büyüdüğü, aç mı tok mu, kıyafeti var mı bunların hepsi sizin sorumluluğunuz. Yoksulluk çocukların kaderi olmayacak. Onu da değiştireceğiz elbette.”
Eğitim Her Çocuğun Hakkı
“Gelelim Millî Eğitim Bakanlığına. Şirin’in bu yıl okula başlamış olması gerekiyor. Maddi zorluklar sebebiyle başlayamadığı gündem oldu. Neredesin sen MEB? Çocukların okula başlayıp başlamadığı, eğitim olanakları bunların hepsi MEB’in sorumluluğunda. Tarikatlarla-cemaatlerle yan yana durmaktan sıra yoksul emekçi çocuklarının eğitim hakkına hiç gelmiyorsunuz. Bizim olduğumuz yerde hiçbir bakanlık, yetkili sorumluluktan kaçamayacak. Yusuf Tekin senin de peşindeyiz.”
Güneş Akşahin yaptığı konuşmada, çocukları yaşatmak için çözüm önerilerini de sıraladı:
Çocukları Lanzarote Sözleşmesi, kadınları 6284 yaşatır.
Lanzarote Sözleşmesi tüm bütünselliğiyle uygulanmalı.
Çocuk Koruma Kanunumuz etkin uygulanmalı.
Çocuklar sadece ailelerinin değil, kamunun sorumluluğu altındadır. O evlerde neler yaşanıyor, bakanlık bunun takibini yapmalı.
Çocuk istismarını önlemek için okullarda risk tarama formu acilen hayata geçirilmeli.
Çocuk istismarı faillerine beraat verilen her gün çocuklar istismara daha fazla uğramaya devam ediyor. Caydırıcı cezalar hayata geçirilmeli.
Çocukların eğitim hakkı her geçen gün sekteye uğruyor. MEB eğitimin önündeki tüm engelleri kaldırmakla yükümlü bakanlıktır. Üzerinize düşen görevi yapmalı.
Derhal nüfus ve aile politikalarından vazgeçip kadınları şiddetten çocukları istismardan koruyacak siyasi irade ortaya koyulmalı. Çocuklar için Lanzarote Sözleşmesi, kadınlar için 6284 yaşatır.
"Narin’den Şirin’e, Çocukların Kaderi Öldürülmek Mi?"
Ardından Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Kadın Meclisleri adına Esin İzel Uysal konuştu.
Uysal, "Biz sürekli elimizde öldürülen bir kadının, bir çocuğun fotoğrafı onların öldürüldüğü yerdeyiz. Artık yeter! Görevini yerine getirmeyenler bize kutsal aile hikayeleri anlatmasın. Ya kadınları, çocukları yaşatacak politikalar geliştireceksiniz ya da o koltukları daha fazla işgal etmeyeceksiniz" diye konuştu.
Uysal, şöyle konuştu:
“Daha Narin’in acısı çok taze. 19 gün Narin nerede diye sorduk da öyle bulundu ölü bedeni. Daha failler ceza bile almadı. Sıla bebeği unutmadık. Leyla’yı unutmadık. Rabia Naz’ı da unutmadık, onun da ölümünün üzerini kapattınız. Şirin’i de unuturuz sanmayın. Hepsinin hesabını sorarız sizden. Çocukların kaderi öldürülmek midir? İstismar edilmek midir? Şirin’i öldüren Mustafa Ören kadar çocukları koruyacak politikalar geliştirmeyenler de sorumludur.”
"Cezasızlık Politikalarınız Öldürüyor"
Esin İzel Uysal konuşmasında İstanbul Valiliği’ne seslendi:
"İstanbul Valisi bir paylaşım yapmış ne kadar üzgün olduğunu anlatıyor, aileye başsağlığı diliyor. Vali kimdir, ne işe yarar? Vali devletin o ildeki temsilcisidir. Tek göreviniz basın açıklamalarını yasaklamak değil. O ildeki vatandaşın güvenliğinden, suç işlenmesinden sorumlusunuz.
Bir de İstanbul Valisi katilin hak ettiği cezayı alacağından emin olduğunu söylemiş. Biz hiç emin değiliz. Bu iktidarın bir Milletvekili, Narin öldürüldüğünde dedi ki ‘söyleyemediğimiz şeyler var, aile dostumuz’. Şirin’i öldüren Mustafa Ören’in de suç kaydı varmış, fakat o suçlar neymiş, akıbeti ne olmuş bilmiyoruz. Ama şunu çok iyi biliyoruz. Sizin cezasızlık politikalarınız bu ülkede kadınların, çocukların canlarına mal oluyor. Şirinler işte böyle öldürülüyor. Sonra da failler çıkıyor, canımı sıktı öldürdüm diyor.”
"Şirin’leri Mücadelemizle Yaşatalım"
Esin İzel Uysal, konuşmasını kadınlara çağrıda bulunarak sonlandırdı:
“Sevgili kadınlar, bugün Şirin için buluştuk. Artık bu ülkede kadınlar, çocuklar öldürülmesin diye yıllardır mücadele ediyoruz. İktidarın yapmadığını yapmaya çalışıyoruz. Onların yerine biz utanıyoruz artık. Kafa kafaya veriyoruz siyaset üretiyoruz. Çözüm yollarını gösteriyoruz. Şirin toprağın altında olmamalıydı bugün, bu sokakta arkadaşlarıyla oyun oynamalıydı. Nice Şirinler var bu ülkede. Bari onlar özgürce oyunlarını oynasınlar, yatağa aç girmesinler. İşte bunun için her birimizin yapabileceği o kadar çok şey var ki. Gelin siz de aramıza katılın. Biz Şirinleri yaşatalım”
Eylem, “Çocuklar ölüyor AKP seyrediyor”, “Yaşatacağız, Yaşatacağız Bütün Şirin’leri Yaşatacağız” sloganları ile son buldu.”
Kesintisiz kılınmış bir cerahatin içerisinde müştereklerimizin şimdiki halini soruyoruz. 6 yaşındaki Şirin Elmas Hanilçi’nin katledilmesi sonrasında ortaya çıkan cerahatli kabulleniş, ortalığa alenen saçılan nefretten payını küçücük çocukların / bebeklerin ödediği bir menzilin utancı dört bir yanımızı kuşatmaya devam ediyor. Üstüne üstlük her gün yeni yıkımlar çıkageliyor. Bir acı bitmeden bir başkası var ediliyor. Eksik uzuvlara sahip, köpeklerin mezarından ettiği bir bebeğin hikayesinden, her gün halen sokaklarda dilendirilmeye devam olunan nicesine bir canhıraş, can pazarları kurulmaya devam ediliyor. Gördüğümüz, aklımızın yettiği, izanın sunduğu her şey bütünüyle çürümüşlüğü var eden bir ülkenin gerçekliğidir. Yarın Narin Güran’ın davasının ilk celsesi var edilecek. Ne hakikatten bir bahis söz konusu şimdiye kadar, ne de sahici bir adalet hali / tahayyülü için doğrudan erkanı muktedirin bir çabası. Yerli yersiz şeyler gündem edilip, her şey uzun uzadıya tartışılırken, memleketin şimdisi, şimdisinden de yarınını savunacak, yaşayacak, bir ihtimal yönetecek olanların hakları talan ediliyor. Kağıt üstünde eşitlik, adalet, hürriyet tanımlamaları yapılırken, her gün daha ferahfeza bir ülkeden bahisler açılırken, her şey tersine ilerliyor. Toprak parçası yaşatan bir yer olma halini yitiriyor. En başından... her gününde... olası yarınlarda....
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2024
Yapıt: Negatifler – Vahap AVŞAR – Özgen YILDIRIM Makaleler
Meramda Paylaşılan Haber
Kadınlardan 'Şirin Elmas Hanilçi' Eylemi: "AKP Çocukları Korumuyor Biz Koruyacağız" - BirGün https://www.birgun.net/haber/kadinlardan-sirin-elmas-hanilci-eylemi-akp-cocuklari-korumuyor-biz-koruyacagiz-572886
#meram#arzihal#türkiye gerçekliği#yıkım#yıldırı#çocuk hakları#şirin elmas hanilçi#narin#çocukları koru#demokrasi#adalet#hak#eşit yurttaşlık#müştereklerimiz#siyasa#söz hakkı#siyasal islam#kör karanlık#akp#hayat nereye!
0 notes
Text
HERKES DÖKSÜN ETEĞİNDEKİ TAŞLARI!
Geçen hafta Özdemir İnce, Kürt sorununun ne olduğunun açıkça söylenmesi gerektiğini yazdı ve sordu:
“Bağımsız devlet mi, federasyon mu, yoksa özerklik mi? Sorun denen şey bu üç seçenekten biri olmak zorundadır. Ağızlarında gevelemeyecekler, harbi söyleyecekler ama susuyorlar.” Haklıdır; halka gerçekler açıkça söylenmeli, bazı çekici kavramların ardına saklanmamalı.
Örneğin Bahçeli’nin başlattığı BOP destekli yeni saçılım bir anda Türkiye’yi allak bullak ederken Özgür Özel’in ağzından yine “eşit yurttaşlık” ifadesini duyduk. Kendisi 8 Kasım 2023’te CHP genel başkanı olduktan sonra 26 Kasım’da bu köşede “Eşit yurttaşlık” başlıklı bir yazı yazmıştım. O yazımdan alıntılarla konuyu bir kez daha gündeme taşımanın doğru olduğunu düşünüyorum çünkü toplumun önemli bir kesiminin bu konuda yeterli bilgi sahibi olmadığı açık.
‘EŞİT YURTTAŞLIK’ İLE NE KASTEDİLİYOR?
Lütfen yazımı okuyun.
8 notes
·
View notes
Text
Eşit yurttaşlık istiyormuş :D sizden fazla duyar kasan bir güruh yok
8 notes
·
View notes
Note
Yeşil Sol Parti bu ülkede özgürlüğün sembolüdür sen ve senin gibi yobazlara duyurulur her insan özgür doğar ve özgürlüğün bir simgesidir din dil mezhep ayrılığı olmadan orta doğu da yeni yaşam modelinin sembolüdür Yeşil Sol Parti eşit yurttaşlık modeli ile sen senin gibi faşist dar kafalı maydanozlara duyurulur
Kahrolsun Faşizm
aynen dağdan mı yazdın bunu
35 notes
·
View notes
Text
Karne Günü;
Bizler ilkokulda yurttaşlık bilgisi,
lisede:mantık, sosyoloji, felsefe okuyan nesiliz. İşte onun için Kim Milyoner Olmak İster programında 15 Bin TL'yi hiç joker kullanmadan %90 kazanabilen bir nesiliz.
Biz 3 yazılı,1 sözlü imtihan olan ve kopya çekerken öğrenen bir nesiliz.
Biz annesini babasını, huzurevinde terk etmeyen bir nesiliz.
Biz kendine özgüveni olan ama çevresine sevgi ve saygısı olmayan, sadece kendisine yaşayan egoist bir nesil değil : sevgiyi, saygıyı, fedakarlığı, dostluğu, vefa duygusunu, yerine göre başkalarının yaşamı için kendi yaşam tarzından fedakarlık yapan bir nesiliz.
Arkadaşımızın ailesini, kendi ailemiz kabul eden, namus anlayışını buna göre dizayn eden bir nesiliz.
Biz psikologlarla, pedagoglarla şekillendirilen değil: psikolojik sorunlarını aile ve mahalle ilişkileri içinde bedavaya çözen bir nesiliz.
Biz 40 yıllık 50 yıllık arkadaşlarını köşe bucak arayan ve onlarla birliktelikten zevk alan bir nesiliz...
Kabadayı denilen mahallenin bilekli delikanlısını, bizi soyan değil, bizi koruyan kollayan olarak bilen bir nesiliz.
Biz uzun eşeği, kuka oynamayı, saklambacı, beştaşı, seksek oynamayı, kovalamaca ve körebe oynamayı, uçurtmayı, futbolu, bakkala kese kağıdı yapmayı, yakan top oynamayı bilen bir nesiliz.
Akşam üstü olunca, ekmeğin üzerine yoğurt sürüp şeker serpip yiyen bir nesiliz.
Dışarıda yemek yemenin ayıp olduğu ve hatta ağız oynatmanın bile ayıplandığı, her lokmanın eşit paylaşıldığı, çay bardağındaki şeker karıştırılırken kaşığın çıkarttığı sesin ayıp olduğu " hoop deve kervanı mı geçiyor? " diye ikaz edilen bir nesiliz.
Ebeveynlerimizin öğretmenimize "eti senin kemiği benim" diye teslim ettiği ve öğretmenimizin de bu emaneti de gözünden sakınarak koruduğu, kulağımızı çeken öğretmenimizi evde şikayet edemediğimiz ve böyle bir durumda babamızdan azar işiteceğimizi bilen bir nesiliz.
Babamızın sözünün geçtiği ama annelerimize değer verdiği ailede fikir paylaşımının olduğu bir nesiliz.
Lise Mezunu Arkadaşlarımızın Bugünkü ÜNİVERSİTE Mezunlarının Yanında DOKTORA Yapmış bir İNSAN Kalitesinde Olduğu bir NESLİN Çocuklarıyız....
Siz bizim nesli küçümsemeyin.!
__Nuzhet Altinel.
5 notes
·
View notes
Text
🗣️ Ulusal Egemenlik
Öncelikle Türk ulusunun ve Türk çocuklarının ulusal egemenlik ve çocuk bayramını büyük bir sevinç, coşku ve gururla kutluyorum.
Ulusal egemenliği bize emanet eden başta devrimin büyük dahisi Cumhuriyetin banisi Mustafa Kemal Atatürk'ü, silah arkadaşlarını ve kahraman şehitlerimizi saygıyla anıyorum.
Bu vesileyle ulusal egemenlik ve ulusal bağımsızlık konularında bugün ülkemizi yönetenlere uyarılar içeren bir yazı kaleme almayı sorumlu yurttaşlık görevi olarak yapıyorum.
Ulusa ait egemenliğin ulus yararına devlet gücüne dönüşmesine ulusal egemenlik denir.
Ulusal egemenliğin olduğu toplumlarda imtiyazlı sınıflar yoktur.
Hukuk önünde ve uygulamada herkes eşittir.
Devlet; hukuk, adalet, eğitim, sağlık, eşit ekonomik paylaşım, güvenliği sağlayan aygıttır.
Ulusal egemenliğin gerçek manada yaşandığı toplumlarda kişiler, holdingler, tarikat ve cemaatler vb oluşumların bir hükmü yoktur.
Ulusal bağımsızlık ise bir ulusun kendi geleceğine yine kendi kendine hiçbir müdahale söz konusu olmadan özgür bir şekilde karar vermesine denir.
Ulusal egemenlik bir ulusun kendi toprakları üzerinde mutlak hâkimiyetini yaşatmasıdır.
Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir demek ulusal egemenlik ve ulusal bağımsızlığı olmazsa olmaz koşul olarak görür.
Ulusun iradesini hukuk kuralı haline getirilmesi ve göreve gelen her iktidarın sınırlarını ulusun iradesinin hukuk kurallarının çizdiği bir yönetim anlayışını benimser.
Hiçbir ideoloji kendi fikrini iktidar oldum diye ulusa dayatamaz.
Egemenlik bir toprak parçası üzerinde kural koyma gücü ve bu kuralların herkese eşit bir şekilde uygulanacağı hukuk kuralı haline getirme kudretidir.
Ulusun kudreti üzerinde başka bir kudret yoktur.
Türkiye Cumhuriyeti ulusal egemenlik ve ulusal bağımsızlığı koşulsuz kabul ederek Türk ulusunun yararına dünyada insanlığın evrensel hukuk ilkelerine saygılı ve aynı saygıyı hak etmek üzere insanlık adına eşsiz bir devrim ile kurulmuş sonsuza kadar yaşayacak bir devlettir.
Birinci asrını tamamlamış ikinci asrın başında siyasi ideolojilerin basiret yoksunu ilişkileri gereği ulusun ve vatanın bekasını tehdit boyutunda gelişmeler yaşanmakta olup ulusumuzun büyük bir kısmı bunun farkında ve endişe içinde yaşananları takip etmektedir.
Ulusal egemenlik ve çocuk bayramını muasır medeniyetler seviyesine ulaşmış olmanın gururu ve tam bağımsızlığı hissettiğimiz duygular ile kutlamanın özlemini yaşıyoruz.
Bu özlem mutlaka yarım kalan devrimin tamamlaması ve devletimizin kuruluş ayarlarına geri döneceği kurtuluşun çaresini yine Türk ulusu temiz bağrından çok yakın bir zamanda çıkartacaktır.
Önder Karaçay
#önderkaraçay#mobbingbank#önder karaçay#mobbing bank#insan#atatürk#devrim#mahşer tufanı#zulüm#türk fırtınası#ulusal egemenlik#23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı
4 notes
·
View notes
Text
Ümit Özdağ’dan Özgür Özele 11 Maddelik Ders
“Bir grup Zaza, bir grup Arap kökenli yurttaşımız 'Eğer etnisite merkezli yurttaşlık verilecek ise biz de isteriz, bizim neyimiz eksik?' derlerse 'Sizin terör örgütünüz eksik. Bir terör örgütü kurun, biraz terör yapın, size de aynı hakları verelim' mi diyeceğiz?” Zafer Partisi Lideri Prof. Dr. Ümit Özdağ, geçtiğimiz günlerde Kürt ve Alevi vatandaşların kendilerini eşit hissetmediğini iddia ederek, Kürtler ile diğer etnik köken ve mezheplerin yeni anayasada olması gerektiğini savunan CHP Genel Başkanı Özgür Özel'i X platformundan yaptığı 11 maddelik paylaşımla uyardı. Zafer Partisi Lideri Özdağ X platformundan, CHP'li Özgür Özel'e hitaben yazdığı açık mektupta şu uyarılarda bulundu. Sayın Özel, CHP Genel Başkanı, 1) Kürtlerin kendilerini Türkler ile eşit hissedeceği bir çözüm bulacağınızı ifade etmişsiniz. 2) Kürt kökenli milyonlarca yurttaşımız kendilerini zaten etnisiteden bağımsızlaştırılmış “Türkiye Cumhuriyeti’ne vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk kabul edilir” ifadesi çerçevesinde Türk kabul ediyor. 3) Türkiye’de herkes eşit vatandaşlık haklarına sahip. Eşit olmadıklarını iddia eden PKK/DEM’liler “Biz bu hakları Türk olarak değil, Kürt olarak istiyoruz” diyorlar. 4) Vatandaşlığın etnik esasa bağlanmasını isteyen PKK/DEM çizgisi ise anayasada etnik Kürt kimliğinin yer almasını istiyorlar. Sayın Özel, Siz Kürtleri değil, PKK/DEM çizgisindeki Kürtleri memnun etmekten bahsediyorsunuz. 5) PKK/DEM çizgisini memnun etmek için Atatürk’ün mucize gibi bir formülünün sonucu olan ve anayasal vatandaşlığın en mükemmel şekli olan 66. Maddeyi silerek, Yugoslavya, SSCB, Çekoslovakya, Irak, Lübnan anayasalarını taklit ederek kisvesi ile etnisite ile vatandaşlığı bağdaştırmak Türkiye’nin anılan ülkelerin kaderini paylaşmak anlamına gelecektir. 6) Sayın Özel, bu kapıyı açarsanız Zaza kökenli yurttaşlarımız içinden bir grup, Arap kökenli yurttaşlarımızdan bir grup veya Kuzey Kafkas kökenli yurttaşlarımızdan bir grup çıkıp “eğer etnisite merkezli yurttaşlık verilecek ise biz de isteriz, bizim neyimiz eksik” derlerse “Sizin terör örgütünüz eksik. Kurun bir örgüt. Biraz terör yapın, size de aynı hakları verelim” mi diyeceğiz? 7)Ya da başlamışken herkese etnik merkezli yurttaşlık tanımlaması yapalım mı diyeceğiz? Anayasamızı Birleşmiş Miletler listesine mi çevireceğiz? 8) Sayın Özel, siyasal Kürtçü hareket sürekli mağduriyet söylemi ile siyaset yapar. “Kürt’üz mağduruz, ne yapsak mazuruz” şeklinde özetlenebilecek bu politik psikoloji üzerinden çözüm ararsak, Türkiye Cumhuriyeti’ni bir etnik cehenneme kendi ellerimiz ile sürükleriz. 9) Sayın Özel, Atatürk’ün modeli, olabilecek en mükemmel model. Atatürk’ün modelini terk edip Erdoğan-Bahçeli-Öcalan uzlaşmasının ürünü olacak Anayasa değişikliği ve terörle müzakerenin parçası olmayın. 10) Ve sayın Özel, göreceksiniz bu ikinci terörle müzakere süreci de birincisi gibi başarısız olacak. Ancak birinci terörle müzakere sürecinin bedelini Türk Milleti’nin kahraman evlatları olan 739 Jandarma Özel Harekât ve polis özel Harekât mensubunu şehit vererek ödedik. Korkarım bu sefer ülkemizin ödeyeceği bedel çok daha fazla olacak. 11) Sayın Özel, Alevilere AKP tarafından yapılan haksızlıkları düzeltmenin yolu da anayasamıza mezhepleri yazmak değil laik cumhuriyeti savunmak ve yaşatmaktır. Ne mutlu Türk’üm diyene! Read the full article
0 notes
Text
Başkan Aydın’dan Dünya Hukuk Günü mesajı
https://pazaryerigundem.com/haber/182360/baskan-aydindan-dunya-hukuk-gunu-mesaji/
Başkan Aydın’dan Dünya Hukuk Günü mesajı
Osmangazi Belediye Başkanı Erkan Aydın, 10 Temmuz Dünya Hukuk Günü dolayısıyla kutlama mesajı yayınladı.
BURSA (İGFA) – Osmangazi Belediye Başkanı Erkan Aydın 10 Temmuz Dünya Hukuk Günü’nü yayımladığı mesaj ile kutladı.
Başkan Aydın mesajında şu ifadelere yer verdi:
“Bugün Dünya Hukuk Günü. Bize düşen görev ise; kent hukukunu korumak, eşit ve adil hizmetler sunmak. Biz bu anlayışla çalışırken, hukuksuzluklarla da mücadele etmek kararlılığımızın önemli bir parçası. Aslına bakarsanız her bireyin hukuksuzlukların karşısında olmak gibi bir yurttaşlık görevi var. Ancak ne yazık ki bu bazen zor olabiliyor. Osmangazi Belediyesi olarak biz üstümüze düşen görevi, sorumluluğu layığıyla yerine getireceğiz ve getirmekte kararlıyız.”
“EN BÜYÜK HASSASİYETİMİZ KAÇAK YAPILAR”
Yayınladığı kutlama mesajında, kent hukuku adına en büyük hassasiyetlerinin kaçak yapılar olduğuna vurgu yapan Başkan Aydın, “Özellikle bu konuda taviz vermemiz söz konusu dahi olamaz. Bunu yapmaya cesareti olan, bu yapıların yıkılacağını da elbette ki biliyordur. Başka hukuksuzluklar da yok mu? Tabii ki de var. Hukukun üstün olduğu, insan hak ve hürriyetlerine saygı duyulan bir dünyada hep birlikte yaşamak ümidiyle” ifadelerini kullandı.
BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.
0 notes
Text
109 Yıl Sonra
“Ermenilerin, Rumların, Süryanilerin ve Nasturilerin yaşadığı ve sonra katledildiği veya sürgüne zorlandığı bütün vilayetlerde, Müslümanlar tarafından kaçırılmış ve bugün de hâlâ onlar tarafından alıkonan gayrimüslim kadın ve çocuklar var. Ayrıca bu milletlerin sürgün yolunu da takip etmekte fayda var. Rumlar Marmara’dan Konya’ya kadar olan yolu izlemek zorunda kaldı; Ermeniler ise Erzurum, Erzincan-Kemah-Malatya-Halep ya da Musul; Sivas-Harput, Mezopotamya yolunu izlemek zorunda kaldı. İstanbul ve civarı, Eskişehir, Konya, Pozantı’da farklı tarihlerde olmakla birlikte Rumlar ve Ermeniler tehcir edildi; Bitlis, Van, Diyarbakır vilayetlerine komşu Kürt aşiretleri de çok sayıda Hristiyan kadın ve çocuğu kaçırdı. Bunların arasındakilerin bazıları Nasturiydi ve hepsi hâlâ köle muamelesi görerek alıkonuluyor.
Arap Mezopotamya’sında çok sayıda Ermeni kadın ve çocuk var. Müslüman Araplar tehcir edilen Ermenilere karşı daha insanca yaklaştı. Ancak, onların da halen alıkoyduğu ve iade etmeleri gereken çok sayıda Hristiyan kadın bulunuyor. Yine de Araplara Türklerden farklı davranmak gerekiyor. Çünkü çoğunun bu kadınları cani Türklerin elinden kurtardığını ve genellikle onlara karşı iyi niyetli davrandıklarını düşünmemiz gerekir. Doğru olan buradaki şeyhlerle müzakere yürütmektir ve öyle umuyoruz ki bunu bizzat kendileri kolayca ve gecikmeksizin çözeceklerdir.” Paris, 8 Mart 1919...
- Zabel Yesayan tarafından kaleme alınan, Paris Konferansı’nda Ermeni Delegasyonu’nu temsil eden Boğos Nubar Paşa’ya sunulan 11 sayfalık rapordan bir kesit...
109 yıl sonra başladığımız noktanın da gerisinde kalakaldığımız bir düzlemin hakikatine eriyoruz hep birlikte. Tümüyle yabancılaştırılmış ilan edildiğimiz bir menzilde bu kökten, bu bağdan olduğumuzu idrak ettirebilmek için verilen onca mücadelenin ardından halen o “Ermeni” mitini aşamıyoruz. Bütünüyle kendini ezberden var eden, biteviye umursamaz bir halle devletli kademelerinin de kolladığı, yol açtığı, gözettiği bir nefretin istikametine her gün hedef kılınıyoruz. Bitimsiz değil, yok edilmenin sınırına ulaştırılmış, bugüne açık bir biçimde hasbelkader / rastlantısal bir direnme duygusuyla varabilmiş olan ol dördüncü kuşağın ve ötesinin elemine nasıl da kayıtsız kalındığını biliyoruz, yaşıyoruz.
109 yıl sonra, halen ismimiz, soy kodu uygulamalarında gizlenmiş bir fişlemeye hazır ve nazır bekleye duruyor. Bir yerlerde serbestçe çalışabilmemiz atfedildiği gibi hürriyetin de bir parçası olarak zikredilirken, devletli ya da yerel / mahalli hiçbir kurumda çalışmasının uygun düşmediği / görülmediği ender kimliklerden birisi olmaya devam ediyor “Ermeni”. Bir yanda ülkedeki eşit yurttaşlık üstüne nutuklar atılırken, yerel / genel seçimler varken o yurttaşlık haklarına dair mavallar okunurken, henüz bir caddenin / yolun / sokak dahilinde varlığımız yok addediliyor. Bir yanda baş efendinin aralıksız güncellediği bir ezber metin etrafından, Türkiye Ermenileri Patrikliğine, burada kalanlara hitaben bir taziye mesajı öte yanda İletişim Başkanlığının başındaki zat gibi nicesinin sunduğu inkar, mütemadiyen var ettiği nefret. Hangi Türkiye doğrusunu var ediyor sahi ama sahiden?
109 yıl sonra, tarihçi Ümit Kurt’un kaleme aldığı Kanun ve Nizam Dairesinde (Aras Yayıncılık) kitabında, bir teknokrat / bürokratın soykırımla teşviki mesaisinde her neleri, nasıl bir canhıraş sebatla var ettiğinin portresi karşımıza çıkartılır. Bizlerin yük edindiği o yıkım / yok etme / soy kurutma çabasının nasıl işleyen bir mekanizmayla sürekli devletin yüceltildiği / Türk kimliğinin ön plana çıkartıldığı bir yönlendirmeyle var edildiğinin utanç verici suretleri detaylarıyla birlikte paylaşılır. Duraksamadan bugün bildiğimiz ol İttihat ve Terakki Cemiyeti / Teşkilatı Mahsusa / Hamidiye Alayları vesairenin her nasıl, Talat, Enver, Cemal efendiler gibi baş önderleri, Dr. Bahattin, Dr. Nazım, Cemal Azmi gibi nice yan oyuncunun kıyısında işi bitirenlerin Mustafa Reşat Mimaroğlu gibi dönemin memurlarının etkili kullanımlarının da idesi / nirvanası karşımıza çıkartılır. Bir göçmenin, Ermeni halkına yakınlığının, yatkınlığının, diline aşinalığının imha politikalarında işlevsel bir çıkarımı var edebilmesinin utancı misal ne yana düşer. Komşusunu tanıyanların onları yok etme sürekliliğini / tutunmalarının ardılını kim ne zaman soracaktır sahiden?
109 yıl sonra, ailemin hakikatinden bir kesit olarak Göydün / Köydün Sebastia / Sepastiya ya da bugün bilindik ismiyle Sivas’tan, Gesarya (Kayseri) ve Yozğat’a (Yozgat) uzanan o iç içe geçmiş hangi yana dönersek dönelim eksik kılınmış olmamızın akıbetindeki karaya, kapkaranlık surete karşılık devletin olmadı / etmedik ile her şeyi geçiştirmesinin hali nice olurdu? Kişisel hikayelerimizi yeterince anlatmamışız gibi, hani belgeniz diye sual edene ol Ümit Kurt’un Kanun ve Nizam Dairesinde kitabı gibi devletli kademelerinin olayları her nasıl yok etme düzlemine taşıdığının da nişaneleri birkaç tıklamayla bulunabilir. Misal bir özel kütüphanenin arşivinde çıkagelen Zabel Yesayan’ın Paris Konferansı sırasında Boğos Nubar Paşa’ya sunması için tebliğ ettiği rapordaki gibi kaybedilmiş insana dair yaraları hangi kelimeler anlatabilir. Bugün bunca zaman sonra, yeni nesil olarak atanmış z kuşağından kimi insanların oh olsunlarının, iyi ettiklerinin, az bile yapmışız soykırım yapsaydık hiçbiriniz bugün hayatta olmazdınız gibi ikrarlarının kıyısında cürmü görmeye / anlamaya daha çok var mıdır? Kaybedilecek çok nesil var mıdır?
109 yıl sonra, Sebastia, Gesarya, Hadjin, Sis, Kozan, Alaşgert, Mazgert, Sassun, Muş, Musa Ler, Vasburgan, Van, Pağeş, Daron, Dikranagert ve isimleri sığmayacak ama bir ömür boyu bellekte yer edinen yerlerdeki hayatların akıbetlerini sorgulamak neden bunca ağır / zor kılınır? Kaybedilenlerin yerlerine ikame edilenlerin, ister Türk, ister Kürd, ister yerleşik ister muhacir ya da başka kentlerden göçmüş olsun oralarda gördüklerini, başka bambaşkasına ait olanın üstüne yerleştirilmesindeki sürekliliğin nasıl bir menzili basitçe değil topyekun zehirlediğine dair hiç mi hesap kitap sorulmayacaktır. Bir buçuk milyonu aşkın insanın akıbetinin zehir zemberek bir karanlıkça yok edildiği, kalanların da üstlerine çöreklenip, hayatta var olmalarına dair sorguların birisi bitmeden bir başkasının başladığı bir deneyimin ortasında bizlerin bugün halen yaşadıklarına dair en ufak bir anlama söz konusu mudur? İttihat ve Terrakki’nin Osmanlı’nın son perdesinde, daha sonra değişip, dönüşüp Cumhuriyet Halk Fırkası ve Partisine evrilen bir memleketin bel kemiği olup da, temellerini atıp da nasıl geçmişin yıkıcılığında bir gelecek devşirebildi bu ülke, sorgusuna düşen olur mu?
109 yıl sonra, eksik kılınmış hayatların akıbetine dair tek bir doğru düzgün soruşturma söz konusu edilmezken, dahası İttihat ve Terakki kurmayları belirli bir süreliğine tahkikat ve yargılama süreçlerine terk edilirken ne oldu da kurucu liderin Mersin Ziyaretinde ettiği şu sözlerin halen geçerli addedilmesinin hazin hali ne olacaktır? “Ermenilerin bu feyizli ülkede hiçbir hakkı yoktur. Memleketiniz sizindir, Türklerindir. Bu memleket tarihte Türk’tü, o halde Türk’tür ve sonsuza dek Türk olarak yaşayacaktır.” İyi de o ev hemen her durumda birilerine bir çatı olabilmişken, ne etti de Ermeni bir kere değil bir buçuk milyon kere bu memleketten def edildi. İzi silindi, meşum çetelerin ellerine rehin, tacize ve ölümün kıyısına terk, sınırın ötesine istiflenerek / sürülerek yok edildi. Birinci ağızdan çıkagelen o yok sayma her neyin nesiydi ki bunca zaman sonra kendilerini yeniden tanımlayan bir cerahat ülküsü etrafında nefret saçarak yürüyen ırkçı / turancı / bozkurt vs. için bir yol / iz / kılavuz bilindi? Kim verir ki hesabını?
109 yıl sonra, öyle bir cendereye tutulmuş gidiyor ki insanlık, daha geçtiğimiz aylarda var edilen Santa Maria Latin Katolik Kilisesine yönelik saldırı gibi nicesinden gurur / izansız bir biçimde onur telakki ettirilmek isteniyor. Bir cerahat halinin mütemadiyen ötekisine ol öteki bilinene dokunmasından zerre-i miskal utanç / hicap duyulmuyor. Ar zaten sizlere ömür! Tümüyle hedef kılınırken insanların yaşamlarının bu sahnede öyle ya da böyle altı üstüne getirilmesi / yok edilmelerinin / can almaların / hedef kılma hallerinin sahiden de bir sonu gelecek midir? Gelebilecek midir ey komşu!
109 yıl sonra, kişisel hayat hikayelerimizin baş köşesini kaplayan bir ağıdın farkına varılsın, sahiden bir şeyler anlaşılsın diye birkaç cümle kuruyoruz. Anadolu’nun çorak bir toprağa zamana yayılarak taşınmasının izlerinin en büyüğü olan 1915 öncesinde 1890-94 ve 1894 ile 1897 arasındaki tehcir / katliamlarla birlikte sufle edilmişken, ardılı bir biçimde bu topraklardaki gayrimüslim olanı toptan silmekten ötesini taşımayan bir cerahat haline / başka bir ülke tarihindeki Emval-ı Metruke’den, Varlık Vergisine, 6-7 Eylül’den, 20 Dolar 20 Kilo’ya, 2007’nin 19 Ocağında Hrant Dink’e, 2020’de Şirnex’te katledilen Şimuni Diril, yok addedilen / sır kılınan Hurmüz Diril’e pek çok katmanda salt Ermeni’ye değil pek çoklarına, Yesayan’ın bahsettiği kadar dahi merhamet gösterilmeden var edilir iyi de nereye kadar? Misal bir Nisan 24 günü 2011 yılında şakacıktan! Katledilen ol Sevag Şahin Balıkçı’nın ardından açılan yarayı nasıl değerlendirelim. Ne edelim!
109 yıl sonra, her şeyi en baştan anlatmaya gerek kalmadan bir kere olsun özür dilemenin dahi çok görüldüğü bir zeminde, hayatta kalmaya çalışıyoruz. 109 koca yıl sonra, bir hale, bir nedene bağlı kalmaksızın bu toplum için hedef kılınabilecek bir güruh olarak anılmaktan, bariz sinkaf / hakaret / tehditlere maruz bırakılmaktan illallah ediyoruz. Kaybettirme politikasından, devletin tüm kesimleriyle birlikte bir nefret objesi olarak başta Ermeni olmak üzere azınlıkların hepsini birden gözüne kestirdiği bir zeminde yıkımın sadece burada yaşamakta olanlara değil silsile halinde herkeslere, her bir ötekisi olarak anılana denk gelebileceğini biliyoruz. Biraz da bunun için Nisan 24’ün önemini, ol yok etme saiklerinin sunduğu perspektifin korkunçluğuna dikkat çekmek istiyoruz. Tümüyle, belirgin ve doğrudan zamana yayılarak bir tehdit olarak bilinen, görülen Ermeni yarasıyla bir başına bir asrı ve dokuz koca yılı geride bırakıyor. Yüzleşmek bir yana sorgulamak öte yana, inkarı kenara terk edip, ikrarla, iktidarın var ettiği / kendisine eşlikçi kıldığı ırkçı hiziplerin nefretine rağmen bir yaranın varlığı unutulmasın diye tüm bu serzenişler. Kenara yazılmış olagelen bir ağıdın, bir mendilin, bir tek kare sararmış ol fotoğrafın ardından çıkagelen nice hikayenin hatırına, unutmadık, unutturmayacağız.
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2024
Görsel: Katie FALKENBERG – Los Angeles Times
#meram#mesele#hakikat#hayat#insan#ermeni#jenosid#medz yeghern#söz hakkı#kötülük#sarmal#vahamet#yıkım#biyopolitik#acı#elem#yas#keder#açmazlar#çıkmaz sokak#nefret#ayrımcılık#hakikat nedir?#başka ülke vardır#1915#hayal#cana kasıt#isyanameram
0 notes
Text
Laik ve Çağdaş Hukuk Sistemine Geçişte Kadın Hakları
Dine Dayalı Hukuk Sisteminden Laik ve Çağdaş Hukuk Sistemine Geçiş Türkiye’de, dine dayalı hukuk sisteminin yerini laik ve çağdaş bir hukuk sistemine bırakması, Cumhuriyetin en önemli kazanımlarından biri olarak öne çıkmaktadır. Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Trabzon Milletvekili Sibel Suiçmez, Türk Medeni Kanunu’nun, Cumhuriyet tarihinin en büyük devrimlerinden biri olduğuna dikkat çekerek, kadın…
#Cumhuriyet#eşit yurttaşlık#hukuksal kazanımlar#kadın hakları#kadın hareketi#Laiklik#Mahmut Esat Bozkurt#medeni hukuk#Sibel Suiçmez#Türk Medeni Kanunu
0 notes
Text
O ZAMAN AÇIKÇA SORALIM
“Eşit yurttaşlık” ile hedeflenen, bazılarının iddia ettiği gibi, anayasada vatandaşlığı “Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür” şeklinde tanımlayan 66. madde midir?
Bu kavramı kullanarak amaçlanan, yerel seçim öncesinde anayasadaki vatandaşlık tanımından rahatsız görünüp bazı kesimlere sinyal vermek midir?
Ali Babacan gibi AKP eskisi siyasal İslamcıların, aynı kavramı kullanarak bu maddeyi tartışmaya açtığı bir dönemde, Özgür Özel’in “eşit yurttaşlık” ile ne kastettiğini, anayasada vatandaşlıkla ilgili hangi ifadeyi eşitsizlik olarak gördüğünü açıklığa kavuşturması gerekir.
“Eşit yurttaşlık” kavramı ile vatandaşlığa mezhepçi ve etnikçi anlam yüklemeye çalışanlar, halkı sömüren emperyalizm beslemesi feodaliteye, toprak ağalarına, şeyhlere, şıhlara ve sermaye sınıfına neden iki çift laf etmediğini de açıklaması gerekir.
7 notes
·
View notes
Text
ANALİZ /// Zülal Kalkandelen : 'Eşit yurttaşlık'
Zülal Kalkandelen : ‘Eşit yurttaşlık’ E-POSTA : zulal.kalkandelen 26 Kasım 2023 CHP Genel Başkanı Özgür Özel, konuşmalarında ve sosyal medya paylaşımlarında “eşit yurttaşlık” kavramını çok sık kullanan politikacılardan biri. 2018’den beri CHP’nin kurultay bildirilerinde de yer alan bu kavram, 14 Mayıs’taki cumhurbaşkanı seçiminden önce de gündemdeydi. Hatta Özel, Halk TV’de İsmail Küçükkaya’nın…
View On WordPress
0 notes
Link
Türkiye'nin pek çok ilinde alanlara çıkanlar "Laik eğitimi ve laik yaşamı savunuyor, eşit yurttaşlık talep ediyoruz" talebini dile getirdi. HABER: TAHİR ERDEM ÇEDES Projesi kapsamına alınan iller ar... ---------------------------- Haberin devamı haber71.net'te.
0 notes
Text
Bizler ilkokulda yurttaşlık bilgisi,
lisede mantık, sosyoloji, felsefe okuyan nesiliz. İşte onun için Kim Milyoner Olmak İster programında 15 Bin Tl yi hiç joker kullanmadan %90 kazanabilen bir nesiliz.
Biz 3 yazılı,1 sözlü imtihan olan ve kopya çekerken öğrenen bir nesiliz.
Biz annesini babasını,huzurevinde terk etmeyen bir nesiliz.
Biz kendine öz güveni olan ama çevresine sevgi ve saygısı olmayan, sadece kendisine yaşayan egoist bir nesil değil; sevgiyi,saygıyı,fedakarlığı,dostluğu,vefa duygusunu , yerine göre başkalarının yaşamı için kendi yaşam tarzından fedakarlık yapan bir nesiliz.
Arkadaşımızın ailesini, kendi ailemiz kabul eden,namus anlayışını buna göre dizayn eden bir nesiliz.
Biz psikologlarla,pedagoglarla şekillendirilen değil; psikolojik sorunlarını aile ve mahalle ilişkileri içinde bedavaya çözen bir nesiliz.
Biz 40 yıllık 50 yıllık arkadaşlarını köşe bucak arayan ve onlarla birliktelikten zevk alan bir nesiliz...
Kabadayı denilen mahallenin bilekli delikanlısını,bizi soyan değil, bizi koruyan kollayan olarak bilen bir nesiliz.
Biz uzun eşeği, kuka oynamayı, saklambacı, beştaşı, seksek oynamayı, kovalamaca ve körebe oynamayı, uçurtmayı, futbolu, bakkala kese kağıdı yapmayı, yakan top oynamayı bilen bir nesiliz.
Akşam üstü olunca,ekmeğin üzerine yoğurt sürüp şeker serpip yiyen bir nesiliz.
Dışarıda yemek yemenin ayıp olduğu ve hatta ağız oynatmanın bile ayıplandığı,her lokmanın eşit paylaşıldığı, çay bardağındaki şeker karıştırılırken kaşığın çıkarttığı sesin ayıp olduğu " hoop deve kervanı mı geçiyor? " diye ikaz edilen bir nesiliz.
Ebeveynlerimizin öğretmenimize " eti senin kemiği benim "diye teslim ettiği ve öğretmenimizin de bu emaneti de gözünden sakınarak koruduğu, kulağımızı çeken öğretmenimizi evde şikayet edemediğimiz ve böyle bir durumda babamızdan azar işiteceğimizi bilen bir nesiliz.
Babamızın sözünün geçtiği ama annelerimize değer verdiği ailede fikir paylaşımının olduğu bir nesiliz.
Lise Mezunu Arkadaşlarımızın Bugünkü ÜNİVERSİTE Mezunlarının Yanında DOKTORA Yapmış bir İNSAN Kalitesinde Olduğu bir NESLİN Çocuklarıyız....
Siz bizim nesli küçümsemeyin.
Bence bizim nesle benzemeye çalışın.
İşte o zaman Türkiye kurtulur.
Alıntı
4 notes
·
View notes
Text
🗣️ Kula Kulluk Dinleri
Kula kulluğun hakim olduğu dinlere inanan insanların yaşadığı toplumlar hastalıklı ve problemli toplumlardır.
Din bu tür toplumlarda menfaat temin etme aracıdır.
Bu tür toplumlarda bu cehaletin bedelini kula kul olmak istemeyenler de öder.
Bu zihniyete sahip toplumlar kime taparsa sonlarını o taptıkları getirir.
Bu zihniyet çağ dışı ve gericidir.
Bu zihniyet şizofrenik bir zihniyettir.
Binlerce yıl öncesine ait bir zihniyeti bugün canlandırmaya çalışan bilinci bilinçli boşaltılmış insanlardan oluşan bir zihniyettir.
Bugün günü yakalayamayan gereksiz insan durumuna düşmektedir.
Tüketmeyeni insandan saymayan kiralık kapital kendi lehine üretmeyen ve hizmet etmeyeni de insandan saymıyor.
Önümüzde ki sorun para gücü feodalite gerçeği iken üstüne üstlük birde kula kulluk din tehdidini ekledik. Feodal para gücünü de bir tehdide özelleştirmeler ile bu anlayış bilerek ve isteyerek başınıza bela ettiler.
Ülkemizde ki mezhep ve tarikatlar teolojik değil, siyasal yapılardır.
Sömürgecilerin ürettiklerini satın alıp kullanmayı gelişme sayacak kadar düşünce, sorgulama ve üretim anlayışından uzaktır.
Yeraltı kaynaklarını satıyorlar, yerüstü kaynaklarını sattılar, satacak bir şey kalmayınca toprak ve yurttaşlık satmaya başladılar.
Böyle bir zihniyetin milli olduğu düşünülebilir mi?
Topraklarımıza habire beton dökerek tefeci bankalara kaynak aktararak gecinmeye çalışıyoruz.
Bir gün beton kemirmek zorunda kalacak bu toplum altın yumurtlayan toprağın üzerine beton dökmeyi marifet saydığı için.
Bunu neden bu ülkede kimse dert edinmiyor?
Yetiştirdiğimiz filozofumuz yok sayısızca şeyhi, şıhı olan mürit olmaktan başka hiçbir özelliği olmayan milyonlarca insan var.
Toplumun en az yarısını bu zihniyete kaptırdık?
Sonuç? Sömürge bitti mi? Yaşam pahalılığı bitti mi? Üretim sorunları bitti mi? Ahlaklı insan yetiştirme sorununu nasıl çözeceğiz?
İhracatın iki katı ithalat yaparak ayakta kalmak mümkün mü?
Kendi ülke ve toplumunu küresel ve yerli işbirlikçi sermayenin şirketlerine sömürten bir zihniyetten daha ne bekliyorsunuz?
Sürdürülebilir sömürge düzenini devam ettirmek için canla başla mücadele ediyorlar. Bizim için çalıştıklarını düşünen tek bir kişinin olması bile büyük bir ayıp iken toplumun yarısı buna inanıyor.
Geri kalmış toplumlar dışında kendi insanını sömürten tek bir devlet ve buna izin veren toplum kimse gösteremez.
Her dayatmaya neden evet diyoruz?
Biat ve itaat bize ait olmayan bir kültür olup neden aleyhimize olan bu kültürleri yaşatıyoruz?
Us çapımızı genişletmeden mevcudun dışına çıkmamız mümkün değildir.
Usun nasıl çalıştığını öğrenmeden bu mümkün değildir.
Bu çağda dinsel düşünce diye bir zihniyet olamaz.
Çağımız akılcı düşünme ve bilimsel ahlaklı üretim çağıdır.
Dindar olmakta bunu gerektiriyor.
Kula kulluk dinlerinde akıl ve bilimsel düşünce ve ahlaklı üretim anlayışı yoktur.
Devletin dini, dinin devleti olmaz.
Devlet din ve yaratan adına yönetilemez.
Hiçbir toplum kimseye bu manada bu tür bir yetki vermez/veremez. Verirse kendi sonunu kendi getirir.
Din ile yönetilen dünyanın en güçlü devleti Osmanlı imparatorluğu neden yok oldu?
Din ve borç yüzünden çağı yakalayamadı ve ağına düşüren emperyalizm tarafından yok edildi.
Bugün bu tespitleri bile Mustafa Kemal Atatürk'ün sayesinde yapabiliyoruz.
Sorunların sebebi devletin dinsiz olması değil adaletten, eşit paylaşımdan uzak, üretim ve hizmet araçlarının tamamının sahibi yapılan ve devleti tehdit eden toplumu sömüren sermaye ve feodal para gücüdür.
Çaresi üretim ve hizmet araçlarının tamamının kamulaştırmalar yoluyor topluma geri verilmesidir.
] Önder KARAÇAY [
#önderkaraçay#mobbingbank#önder karaçay#mobbing bank#insan#atatürk#devrim#mahşer tufanı#zulüm#türk fırtınası#kula kulluk dinleri
9 notes
·
View notes
Text
Canlarımızın oyu Yeşil Sol’a
ZÜRİH- AABK Eşit Başkanı Hüseyin Mat, “Yeşil Sol Parti’yi kurumsal olarak aktif bir biçimde destekleyeceğiz. 7 Haziran’dan bu yana yapılan bütün seçimlerde bizim tutumumuz demokrasiden ve eşitlikten yana olmuştur” dedi. Avrupa’da bulunan 1,5 milyon Alevinin 700 bine yakını Almanya’da yaşıyor. Bünyesinde 300’e yakın cemevi bulunan Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu’nun (AABK) Eşit Başkanı Hüseyin Mat, “Nasıl ki Kürtler doğru tercih yapıyorsa, Alevi toplumu da doğru tercih yapacaktır” diyerek: “Bir oy Kılıçdaroğlu’na bir oy Yeşil Sol Parti’ye.” Yurt dışında 3,5 milyonu aşkın seçmen bulunuyor ve bu seçmenler içinde Alevi inancına sahip toplum önemli bir seçmen kitlesini oluşturuyor. AABK ise Avrupa’daki Aleviler içinde önemli bir nüfusu temsil ediyor. 14 Mayıs seçimlerinin herkes kadar Aleviler için de tarihi olduğunu söyleyen Mat, “Halk, barış, kardeşlik ve özgürlük ile karanlık ve tek adam diktatörlüğü arasında bir seçim yapacak. Türkiye, yüzünü Ortadoğu‘ya dönen bir diktatörlük rejimi ile mi yönetilecek ya da demokrasiyi içselleştiren, herkesin kendi inancını, kimliğini özgürce ifade edebildiği, konuşabildiği, yaşayabildiği bir ülke mi olacak? Çoğulcu bir demokrasi ve demokratik bir cumhuriyet mi olacak? Bu ikisi arasında bir seçim yapılacak” dedi. Cumhuriyetin 100. yılı olduğunu hatırlatarak, “100 yıldır biz Aleviler haksızlığa uğruyoruz” diyen Mat şöyle konuştu: “Koçgiri, Dersim, Sivas, Çorum ve Gazi gibi katliamlar yaşandı. Alevilere uygulanan politik baskı, Alevi köylerine yapılan camiler, Alevilerin cemevlerinin ibadet yeri olarak kabul edilmemesi gibi bir çok haksızlık yaşandı. Cumhuriyetin ikinci yüzyılına girdiğimiz şu günlerde, bu yüzyıl boyunca yaşadıklarımızı bir daha yaşamak istemiyoruz.” EŞİK YURTTAŞLIK HAKKIMIZI İSTİYORUZ “Başta Anayasa’da yazılı olan eşit yurttaşlık hakkımızı istiyoruz” diyen Mat, “Bu bir lütuf değil anayasal bir taleptir. Biz eşit yurttaşlık talebini sadece Aleviler için istemiyoruz.Türkiye’de mazlum olan herkesin Ermenilerin, Arapların, Süryanilerin, Êzîdîlerin, Hıristiyanların, inanan ve inanmayan her kesimin bir arada, çoğulcu, demokratik, laik bir ülkede yaşamasını istiyoruz. Bu seçimde verilecek her oy ile nasıl bir Türkiye olacağına karar vermiş olacağız. Birinci yüzyıldaki haksızlıklar devam edecek mi yoksa her kesimi anayasal bir güvenceye kavuşturan çoğulcu bir cumhuriyet mi olacak?” dedi. DEMOKRATİK BİR CUMHURİYETTEN YANAYIZ Avrupadaki Alevi örgütlenmesi içinde çok farklı düşünceden insanların olduğuna, çoğulcu bir anlayışa sahip olduklarına işaret eden Mat, “Biz bir Alevi kurumuyuz, bağımsızız. Ancak bağımsız olmamız, tarafsız olacağımız anlamına gelmiyor. Neye tarafız? Demokrasiden, çoğulculuktan, bir arada yaşamaktan, herkesin hak ve hukukunu korunduğu, laik, demokratik bir cumhuriyet ve onurlu bir barıştan yanayız” diye konuştu. BİR OY YEŞİL SOL'A, BİR OY KILIÇDAROĞLU'NA Türkiyede kangrenleşen sorunların başında Kürt ve Alevi sorunları geldiğinin altını çizen Mat, “Onurlu bir barış istiyoruz. Herkesin birbiriyle barışmasını istiyoruz. Kürt sorunu, Alevi sorunu ve kangrene çevrilmiş bütün sorunların çözülebileceğine inanıyorum. Bizim tarafımız, demokrasinin tarafıdır. Bundan dolayı da vicdan sahibi bir cumhurbaşkanı istiyoruz. Sol, sosyalist ve Kürt halkının da iradesini temsil eden partiler bir araya gelip ittifak yaptı. Cumhurbaşkanı seçiminde Kemal Kılıçdaroğlu’na, milletvekili seçiminde ise güçlü bir şekilde meclise girmesi için Emek ve Özgürlük İttifakı’na destek vereceğiz” dedi. YEŞİL SOL PARTİYİ KURUMSAL OLARAK DESTEKLİYORUZ Emek ve Özgürlük İttifakı’nın başta Kürtler ve Aleviler olmak üzere bütün ezilenlerin iradesini temsil ettiğine inandıklarını kaydeden Mat, “Yeşil Sol Parti’yi kurumsal olarak aktif bir biçimde destekleyeceğiz. Bu kararı ilk defa almıyoruz. 2018 seçimlerinde de bu tarzda bir karar almıştık. 7 Haziran’dan bu yana yapılan bütün seçimlerde bizim tutumumuz demokrasiden ve eşitlikten yana olmuştur. Dünden bugüne kararımız aynı yöndedir” diye konuştu. “Kürt sorununun çözülmesi için Yeşil Sol Parti’nin güçlü bir şekilde meclise girmesine destek vermiyorsanız, siz barıştan yana olamazsınız. Siz o zaman savaşı tercih edersiniz” ifadelerini kullanan Mat ekledi: “Onurlu bir barış olsun istiyoruz. Onurlu bir barış için masanın diğer tarafında muhatapların olması gerekir. Bunun için Yeşil Sol Parti’nin, Emek ve Özgürlük İttifakı’nın güçlü bir şekilde mecliste olması için her çabayı göstereceğiz.” ALEVİLER DE DOĞRU TERCİH YAPACAK Örgütlü oldukları bütün alanlarda seçim çalışmalarına dahil olduklarını belirten Mat, “Avrupa Alevi Birlikleri olarak bütün canlarımız nasıl tavır takınacağını biliyor. Bu konuda oldukça da örgütlüyüz. Nasıl ki Kürtler doğru tercih yapıyorsa, Alevi toplumu da doğru tercih yapacaktır. Toplumumuzun eşitlik, özgürlük, barış ve demokrasiden yana tutum alacağından eminiz” diye ekledi. ALMANYA'DA 600-700 BİR ALEVİ VAR Mat, Avrupa’da 1,5 milyona yakın Alevi yaşadığını, büyük bir bölümünün ise Almanya’da bulunduğunu dile getirdi: “Ciddi bir Alevi nüfusu yurt dışında yaşıyor. Bunların büyük bir bölümü ise Almanya’da. Elimizde somut bir veri yok. Ancak Avrupa’nın 14 farklı ülkesinde birliğimize bağlı 300’e yakın cemevi var. Bunların üyelerinin toplamına bakınca sadece Almanya’da 600-700 bin civarında bir Alevi nüfusu olduğunu söyleyebiliriz” dedi. Konfederasyona Almanya, Fransa, İngiltere, İsviçre, Norveç, İtalya, Romanya gibi 14 Avrupa ülkesinin yanı sıra Türkiye’den de Alevi dernekleri de bağlı. CEMEVLERİ AKTİf ÇALIŞIYOR Cemevlerinin bir seçim bürosu gibi çalıştığını kaydeden Mat, “Konfederasyon olarak bir karar aldık ve bütün cemevlerimizin bir genelge gönderdik. Seçim sürecinde yapılan panellerde, seçmenlerin sandığa götürülüp oy kullanması organizasyonlarında, cemevlerimizin bulunduğu şehirlerde diğer kurumlarla da birlikte ortak örgütlenme yapmasını istedik. Sahada bu ortaklaşmayı görmek bizi sevindiriyor” dedi. ALEVİLER SANDIĞA GİTMELİ, OY KULLANMALI Avrupa’da seçime katılımın geçmiş seçimlerde düşük olduğunun da altını çizen Mat, bu sistemden rahatsız olan herkesin mutlaka gidip oyunu kullanması gerektiğini belirtti. Mat, “Tekçi, ırkçı faşist yönetimde rahatsız olan herkes sandığa gitmelidir. Sadece televizyon karşısında Erdoğan’a kızmak yetmiyor. Gerçek anlamda bir değişim istiyorsak, AKP-MHP yönetimini tarihin çöplüğüne atmak istiyorsak gidip oyumuzu kullanmamız gerekiyor” dedi. Kendisi gibi Alman vatandaşı olduğu için oy kullanamayan geniş bir Alevi kesim olduğuna da işaret eden Mat, “Oy verme hakkına sahip her canımız mutlaka sandığa gitmeli, oyunu kullanmalıdır. Hep birlikte kazanmak istiyorsak bunu yapmamız gerekir” mesajı verdi. Kaynak: Yeni Özgür Politika /Erdoğan Zamur Read the full article
0 notes