#duygu asena
Explore tagged Tumblr posts
okuryazarlar · 7 months ago
Text
Tumblr media
İyi ki doğdun Duygu Asena!
Türkiye'de kadının var olma mücadelesinin öncülerinden olan gazeteci ve yazar Duygu Asena, 78 yıl evvel bugün dünyaya gelmişti.
118 notes · View notes
tuhafbirkimse · 8 months ago
Text
"Evet bir şeyler eksik ve ben o eksiklikle yaşayamıyorum, özgürlüğün bedeli yalnızlık olmamalı. Hiç kimseden, hiçbir şey beklememek, başını kimsenin omuzuna dayayıp ağlayamamak, kaskatı olmak, duygusuz görünmek... Bu mu, özgürlük bu mu olmalı?"
Kadının Adı Yok / Duygu Asena
26 notes · View notes
kitapmagarasi · 2 years ago
Text
Tumblr media
✍🏻KADININ ADI YOK ~ DUYGU ASENA
💫Duygu Asena bu kitabı 1987 yılında yayınlamış ve biz kadınlar 2023'de hala bu kitaptaki dertleri paylaşıyoruz. Hala cinsiyetçilik, kadına (fiziksel ve psikolojik) şiddet, özgürlük, eşitlik problemleri yaşıyoruz. Aradan 35 yıl geçmesine rağmen neden hala bir arpa boyu yol ilerleyemedik? Neden ben 2023'de genç yetişkin bir kadın olarak bu kitabı okurken baş kahramanı bu kadar iyi anlıyorum?
🌻 Yazının devamı için başlığa tıklayın.
14 notes · View notes
pirunika · 1 year ago
Text
books i shouldnt have read as young as i was vol 1
Tumblr media
4 notes · View notes
themucbirsebep · 2 years ago
Text
Mutlu olmadığın ortamdan kaç git.
Bunun için de güçlü ol…
Tumblr media
3 notes · View notes
gundemarsivi · 5 months ago
Text
Tumblr media
Duygu Asena; Alay Edilen Şövalye
✍🏻 Sinan Kemal
https://www.gundemarsivi.com/duygu-asena-alay-edilen-sovalye/
< 1x
Füruğ Ferruhazad‘ın hayatının anlatıldığı ve ”Yaralarım Aşktandır” adlı oyunu izledikten sonra, onun hakkında yazı yazmaya karar verdim ama ondan önce hakkında yazı yazmam gereken önemli başka bir kadın olduğu aklıma geldi, Duygu Asena.
Türkiye’de kadınlar, Duygu Asena, 1970’lerde başlayan, Türkiye’nin ikinci dalga feministlerinin öncüsü ve sözcüsüydü. Duygu Asena’nın tek mesleği gazetecilikten unvanı da feministlikti. Ona solcu bile demediler. Asena’da kadın sorunlarından başka bir konu ile ilgilenmedi. Sadece Asena değil, ikinci feminist dalganın pek çoğunun bugün adı hatırlanmayan üyelerinin tek derdi, kadın sorunlarıydı.
O yıllarda kadın sorunları, şimdikinden daha fazlaydı. Önce tecavüz edenin evlenme durumunda serbest kalması meselesini ayrıntısı ile anlatayım. 1986 yapımı ”Fatmagül’ün Suçu Ne” filmi, bu yasaya karşı halkın duyarlılığını arttırmak için yapılmıştı. Film, zamanında iyi gişe yapmış, televizyonda reyting rekorları kırmıştı. Bir de bu yasanın artık olmadığını düşünürsek, en başarılı Yeşilçam filmidir diyebiliriz. Ben bu filmi televizyondan, RTÜK öncesi izlemiştim, doksanlar ya da iki binlerde falandı, tam hatırlamıyorum. Geçenlerde bir Youtube videosunda denk geldim. Filmde tecavüz sahnesinden önce, tecavüzcü grup, Fatmagül’den (filmde bu rolü Hülya Avşar oynuyor) önce bir eşeğe halleniyor. Hatta eşeğin kafasına tülbent benzeri bir bez geçiriyor. Filmi gösteren televizyon kanalı, o zamanlar zaten varlığı illegal (televizyon ve radyo kanalı sahibi olmak, 1982 Anayasası gereği devletin tekelindeydi o zamanlar) yapısı nedeni ile dört kişinin tecavüzünü uzun uzun yayınlamışken, eşek ile ilgili kısmı kesmiş. İşin ilginci bu sahne ne 1986’da, ne de yayımlandığı doksanlarda dikkat çekmemiş. Herkes o dönemin ünlü oyuncusunu tecavüzüne odaklanmış. Birkaç sene önce bu yasa, bazı iktidar milletvekilleri tarafından tekrar diriltilmek istenmiş, tepkiler sonucu sumen altı edilmişti. Bu yasanın erkekler için de tehlikeleri var. Mesela gene o yıllardan bir üçüncü sayfa haberi haberi hatırlıyorum. Hastanenin birinde bir temizlikçi, doktorum diye bir kıza tecavüz ediyor. Kız, doktor olsaydı evlenirdim, cezasını çeksin diyor. Yani adamın cezası tecavüz değil, kızın evleneceği erkek olmamak. Bu yasa sürecinde kaç erkek, tecavüzcü iftirası veya şantajı ile evlenmek istedi, belirsiz.
Tecavüzcü ile evlenme yasası, kadınların sorunlarından sadece birisiydi. Hatta tecavüz yasaları ile ilgili tek dert bu değildi. Gene o dönemde, tecavüz edilen fuhuş yapıyorsa, tecavüz cezasında üçte bir indirim yasası vardı. Bu yüzden tecavüze uğrayan kadınlar, bir de fahişelik ithamına maruz kalıyordu. Tecavüzde kurbanların kızlık zarının yırtılmaması da bir sorun oluyordu. Kızlık zarı denen doku, çoğu kez kadının ilk cinsel ilişkisinde yırtılır. Ancak nadiren de olsa yırtılmaz, buna zar esnek denilirdi o zamanlar. Özellikle seksenli yıllar, halen kanlı çarşaf sergilendiği yıllar olduğu için, pek çok yeni gelinin ölümüne sebep olurdu. Tecavüz sonucu kız hamile kalırsa, doğum beklenir, doğum sezaryen olursa, tecavüzcü gene ceza almayabilirdi. Bütün bunlar ve daha fazlası gerçekti, doksanlardan itibaren yavaş yavaş bitti ya da azaldı.
Bakirelik o zamanlar daha bir önemliydi. Hatta Milli Eğitim ve sağlık bakanlığının, bakirelik testi uzmanı hemşireleri vardı. Hatta İngiliz eğitim bakanlığı, kırk ayağın vajinası nerede uzmanlarınız bulabilir mi diye Türk eğitim bakanlığı ile alay etmişti. Okullara yada yurtlara ani kızlık zarı muayenesi baskınları yapılır, falan okul ya da yurtta kızlık muayenesi yapılmış da, sadece şu kadarı kız çıkmamış diye efsaneler anlatılırdı. Birkaç intihar olayından sonra böyle şeyler, 18 yaşından küçükler için aile iznine bağlandı, sonra unutuldu gitti.
Zinanın suç olmaktan çıkma sebebi, hem suç tanımı, hem de ceza açısından, kadın ve erkek arasındaki muazzam farktı. Kadının zina suçu işlemiş olması için bir erkekle beraber, yatakta yakalanması yeterliyken, erkek, herkesin bileceği bir şekilde, beraber yaşamış olmalıydı. (Eskiler buna dost hayatı derler) Üstelik suçlu bulunsa bile erkek altı ay, kadın altı yıl hapis yatardı. Zinanın suç olmaktan çıkmasının tek sebebi, erkeklere ufak tefek zamparalıklarından dolayı altı yıl hapis verilememesiydi.
Feministler, bu ve buna benzer kadın ayrımcılığı için çabaladı ve çabalamaya devam ediyor. Doksanlarda elle taciz eden erkelere karşı ellerinde mor kurdeleli iğnelerle gezdiler. Kadınların rahatça girip, çıkabileceği kafeler yoktu. Sadece erkeklerin gittiği kahvehane vardı. Topluca kahvehaneleri bastılar.
Yazı daha şimdiden fazlası ile uzadı. Asena’nın önderliğindeki ikinci kuşak feministlerin kazanımlarıydı. Sistem onlarla alay ederek mücadele etti. Çünkü Asena ve dönem feministleri, kadın sorunlarına yoğunlaşmıştı. Asena’ya solcu bile diyemediler. Asena ve dönemin feministleri, bugün bile komedide (sahne-sinema ya da televizyonda) genel anlamda kullanılan karikatürize feminist tipine ilham verdiler. Bu karikatürize feminist, otuzunun üzerinde, çirkin, bekar (evde kalmış), erkek düşmanı, kötü giyinen, kedi besleyen, cırtlak saçlı kadındır. Bu karikatürize modelin gerçekçi tarafı, güzel ve genç kadınların feminist olmaması. Gerçekte düzenimiz erkek egemen diye geçiyor ama ben bu düzene sözde erkek egemen diyorum. Erkek, değerli ödül olan kadını elde etmek ve elinde tutmak için sürekli çabalamak ve kadını memnun etmek zorunda. Kadınlara toplumsal eşitlik adına verilen her pozitif ayrımcılık, bu erkek egemenliği daha da sözde yapıyor.
Oysa erkekler, halen bu egemenliklerinin karşılığını istiyor ve bu bazen de bu karşılık kadının canı oluyor. Her kadın bir gün feminist olmayacaktır ama feminizmden yardım isteyecektir…
Sinan Kemal
0 notes
sayiklamalarim · 2 years ago
Text
Tumblr media
İnsan; yaşamında eksik olanı her şey sanıyor.
0 notes
ay-simay · 6 months ago
Text
Tumblr media
Yapamazsınız, edemezsiniz, aklınız ermez, siz oturun, biz size bakarız. Demişler. Sonunda kadınları da böyle olması gerektiğine inandırmışlar. Kadınlar öylesine baskı altında tutulmuş, öylesine itilip kakılmış ki gerçekten hiçbir şey yapamaz olmuşlar. Hani işlemeyen demir parıldamaz ya bu kez de İşte görüyorsunuz, kadınlar arasından ünlü dahiler, kâşifler, yazarlar, bilim adamları çıkıyor mu? Demek ki gerçekten geri onlar, diye tutturmuşlar...
(Duygu Asena)
Güzel akşamlar diliyorum... ☕🦋
51 notes · View notes
geceninisiginda123 · 5 days ago
Text
"Bu denli yalnız olmak neyin bedeli diye sorup duruyorum ağlarken. Aynada, yüzümdeki ince çizgilere bakarak, her şeyim var, her şeyim deyip hala bir sıcak elin saçımı okşamasına neden bu denli gereksinim duyuyorum diye kendimi azarlayarak gözyaşları döküyorum. Sevdiğim özgürlüğüm (yalnızlığım) bazen dayanılmaz oluyor. Birisi beni düşünsün, kollarına alsın, sığınacak bir yürek olsun istiyorum, elimden hiçbir şey gelmiyor."
Duygu Asena
7 notes · View notes
kupnotlar · 1 year ago
Text
İnsan yaşamında eksik olanı, her şey sanıyor.
Duygu Asena
28 notes · View notes
saliha-biri · 2 years ago
Text
Tumblr media Tumblr media
İnsan' yaşamındaki eksik olanı...herşey sanıyor....
(Duygu asena)
57 notes · View notes
okuryazarlar · 2 years ago
Text
Tumblr media
122 notes · View notes
beymen41 · 3 months ago
Text
Tumblr media
DÜNYANIN EN GÜZEL KÜFÜR EDEN ADAMI; #CanYÜCEL
• Bir panelde üniversiteli öğrenci sorar; ‘’Neden okuduğumuz bütün şairler erkek, kadınlardan iyi şair çıkmaz mı?
Can Yücel; ‘’Biz şiiri s.kimizle mi yazıyoz ne bilim ben...’’
• Bir canlı yayında Duygu Asena, Nazım Hikmet için ‘’kartpostal şairi’’ der. Can Yücel’den jet gibi gelen cevap; ‘’Kart sensin postal da sana girsin’’ Olayın bu kısmı meşhurdur lakin bir de gerisi var; sonraki günlerde Can Yücel’den sözlerini geri alması istenir. Can Yücel lafı gediğine koyar;
‘’Kartı aldım, postal kalsın’’
• Bir gün rahatsız olan Can Yücel bir şiir dinletisine katılıyor, ricayı kıramadığı için kalkıp şiir okumaya başlıyor ve şiir boyunca sıkça öksürüyor.. Neyse.. Şiiri bitirince; ‘’Öksürükler şiire dahil değildir" diyor. Herkes gülerken bir yandan da ağzından küfür çıkmamasına şaşırıyorlar. Tam o sırada Can Baba geri dönüyor ve şunu diyor; ‘’Kafanızı s.ktiysem özür dilerim’’
• Bir gün TRT'den bayan bir muhabir Can Baba'yı arar;
+ İyi günler
- İyi günler güzelim.
+ Sizinle röportaj yapmak istiyorduk müsait misiniz?
- Bırak röportajı gel sevişelim
+ aa aşk olsun Can Bey
- Merak etme güzelim oda olur
• Yıllar önce ODTÜ'de yaptığı bir konuşma...
Üç bin kişilik mimarlık amfisi tıklım tıklım dolu, hatta onu dinlemek için ayakta kalan onlarca kişi var.. Can Yücel konuşmaya şöyle başlar;
- Biz hiç bi bok olamadık!
Salondakiler bir anda neye uğradıklarını şaşırırlar. Derin bir sessizlik kaplar ortalığı.. Salona gelmeden önce 3 bira ve yarım votka içmesine rağmen muhteşem bir konuşma yapar. Hiç şüphesiz bol küfürlü bir konuşma.. Söyleşinin soru-cevap kısmında ön sıralarda oturan hanım hanımcık bir kız öğrenci parmak kaldırıp Can Yücel'e şöyle sorar;
- Can bey, bizler şiirlerinizi ve düşüncelerinizi çok beğeniyoruz, size büyük bir saygı duyuyoruz ama konuşmalarınızda çok fazla küfre ve argoya yer veriyorsunuz, küfürlü konuşmasanız olmaz mı?
Can Yücel önce susar, sonra yavaşça doğrulur, o kocaman ellerini kürsünün üzerine koyup;
- ‘’Küfür, burjuvazinin ağzında bir lağım çukurudur.. Küfür, işçi sınıfının ağzında bir çiçektir!..’’ deyince salonda müthiş bir alkış kopar.
• Can Yücel'e soruyorlar; "Zeki Müren'e niye paşa diyorlar?"
Cevap;
‘’Bu memlekete paşalara ibne denemediği için ibnelere paşa deniyor...’’
• Bir televizyon programında genç bir öğrenci soracak soru bulamadığından herhalde şunu sorar;
‘’Hangi takımı tutuyorsunuz?
Can Baba cevap verir;
‘’Eşim ve ben genellikle benim takımlarımı tutuyoruz...’’
• Can Yücel'e sorarlar;
‘’Efendim nedir bizim memleketteki bu sağcılık solculuk davaları?’’
Can Yücel;
‘’Bu ülkede sabah kalktığında malafat eğer sağ tarafa kaymışsa sağcısındır, yok eğer sol taraftaysa solcu’’
‘’Peki sizinki ne tarafta?’’
‘’İleride, daima ileride…’’
• Üstad bir gün devlet büyüklerine bir şiirinde isim vermeden "Hepiniz götsünüz" dediği için mahkemeye çıkarılır. Hakimin karşısına palas pandıras her zamanki haliyle gelir ve elindeki kalın TDK sözlüğünü açar..
‘’Hakim bey "p" harfine bakalım, Türkçe'de "popo" diye bir kelime var mı? yok.. Peki "k" harfine bakalım, "kıç" var mı? o da yok.. bir de "g" harfine bakalım, "göt" var mı?. Evet göt kelimesi TDK sözlüğünde var. ‘’Demek ki sayın hakim, bu memlekette göte göt deniyor’’ der.
• Can Yücel bir gün canlı yayında, konuklardan biri de Mhp’ li bir milletvekili. Konu dönüp dolaşıp Nazım Hikmet’e gelir. Mhp milletvekili, Nazım Hikmet’in solculuğu Yahya Kemal’e tepkiydi, sağcı biri olan Yahya Kemal, Nazım Hikmet’in annesiyle kırıştırdığı için Nazım Hikmet ona kızarak solculuğu seçip komünist olmuştur der. Can Yücel hemen cevabı yapıştırır;
‘’Senin ananı hangi solcu s.kti de sağcı oldun lan…’’
1 note · View note
gidenlerdenbiri · 1 year ago
Text
Senin yüzünden mutsuzum, ben artık mutsuz olmak istemiyorum.
Gel kucağıma canım, gel... Sen de mi olmamalısın acaba? İnsanın özgür olabilmesi için, bağlı olduğu ya da ona bağlı olan bir kedi bile olmamalı mı yaşamında... Sevmek mi insanı bağımlı kılan? Acımak mı insanı sinirlendiren? Kısıtlanmak mı insanı sevgisizliğe iten?
Özgür ve bağımsız olmak için, bir canlı, bir tek canlı bile olmamalı mı insanın yaşamında?
Özgürlüğün bedeli bu mu? Bu, yalnızlık mı?
-Kadının Adı Yok, Duygu Asena
0 notes
gundemarsivi · 8 months ago
Text
Tumblr media
Kadının Adı Yok
✍🏻 Yılmaz Dikbaş
https://www.gundemarsivi.com/kadinin-adi-yok/
Bu başlık, gazeteci ve yazar Duygu Asena’nın yazdığı ilk romanın adıdır.
Duygu Asena, 19.04.1946’da doğdu, 30.07.2006’da İstanbul’da beyin tümöründen öldü.
Duygu Asena’nın dedesi Ali Şevket Öndersev, Atatürk’ün yaveriydi.
Değerli Dostlar,
Duygu Asena’nın 1987 yılında yayımlanan “Kadının Adı Yok” kitabı; özgüvenli, özgür bir kadının yaşam öyküsüdür. Öykünün kahramanı henüz lisedeyken erkek arkadaş edinir, öpüşür, sevişir, gebe kalır. Babasının karşı çıkmasını dinlemez, üniversiteye gider. Evlenir, evliyken de özgür davranır, erkek arkadaşları olur.
“Kadının Adı Yok” kitabı ‘müstehcen’ bulunarak 1988 yılında toplatıldı, yasaklandı ve yargılandı. Uzun süren dava sonunda aklandı, yeniden yayımlanmasına izin verildi…
Değerli Dostlar,
Sonradan sinema filmi de çekilen “Kadın Adı Yok” , özgür bir kadının Türk toplumunda karşılaşacağı olumsuzlukları, belki de ilk kez ortaya koyan bir eserdi.
KADINA ŞİDDETTE BİRİNCİYİZ
Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü’nün (OECED) verilerine göre, 36 üye arasında, kadına yönelik şiddette Türkiye BİRİNCİDİR!
Ocak 2011-Ağustos 2019 sürecinde Türkiye’de 2.636 (iki bin altı yüz otuz altı) kadın cinayeti işlenmiştir!
Değerli Dostlar,
Türk toplumu nasıl bu duruma geldi?
Kadına karşı şiddettin virüsleri ne zaman veba gibi bu topraklarda yayıldı?
Şimdi, ona bakalım.
OSMANLI’DA NÜFUS SAYIMI
Osmanlı’da yapılan Nüfus Sayımlarında, kadınlar SAYILMAZDI!
Yani kadınlar, insan yerine bile konulmazdı!
Lütfen gözlerinizin önünde canlandırınız: Osmanlı nüfus sayım memurları evinize geliyor. Babayı, dedeyi, amcayı, dayıyı ve tüm erkek çocukları sayıp defterine işliyor. Ama anneyi, nineyi, teyzeyi, halayı ve kızları SAYMIYOR, defterine YAZMIYOR! Onları insan yerine koymuyor!
Bu manzarayı yaşayanlar kadına saygı duyarlar mı? Kadını insan yerine koyup değer verirler mi?
Değerli Dostlar,
Hazinede para kalmayınca Osmanlı Padişahı orduyu toplar, bir Avrupa ülkesine doğru yol alır, büyük bir şehri kuşatıp işgal eder ve başlar şehri yağmalamaya! Altın, gümüş, pahalı taşları topladıktan sonra genç ve sağlıklı kadınları, genç ve güzel kızları, sağlıklı oğlanları da Ganimet olarak tutsak yapıp Payitaht’ın yolunu tutardı. Tüm ganimetin beşte bir (Pençik yasası), kadınlar, kızlar ve oğlanlar da dahil Padişaha ayrılır, geri kalanlar da orduda paylaşılırdı.
Tutsak olarak getirilen kadınlar, kızlar KÖLE PAZARLARINDA satılırdı. Padişahın payına düşen kadın, kız ve oğlanlardan güzel ve gösterişli olanlar ayrılıp, cariye adı altında HAREM DAİRESİNE gönderilir, geliri Saray verilmek üzere geri kalan kadın, kız ve oğlanlar da Esir Pazarlarında satılırdı.
Kadının Osmanlı’da adı; KÖLEYDİ!
Osmanlı Padişahları, Haremdeki kölelerle çiftleşmiştir. Kölelerden doğan çocuklar şehzade, sultan olurlardı!
Bir-ikisi dışında Osmanlı Padişahlarının hiçbiri kölelerle nikâh kıymamıştır.
Hiç, köle kadınlara nikâh kıyılır mı?
Şehzadeler, sultanlar; nikâhsız birliktelikten doğmuş çocuklardı. Sonradan Osmanlı tahtına oturanların, bir-ikisi dışında tümü, nikâh dışı çiftleşmenin ürünleriydi.
Değerli Dostlar,
Osmanlı’nın bu yapısı 600 yıldan fazla sürdü.
KADINI KÖLE olarak kullandıran virüs, bu topraklarda 600 yıldan fazla yaşadı!
600 yıl yaşayan bu kahredici virüs, bu topraklarda yaşayan tüm erkeklere de bulaştı! Kadını kullandılar, dövdüler, köle olarak kullandılar, öldürdüler!
Ama, artık kadınlarımız ayaklandı!
Büyük Devrimci Atatürk’ün döneminde özgürlüğün tadını alan, “baş tacı” yapılan kadınlarımız bakın günümüzde nasıl haykırıyorlar:
“Razı olmak yok, direnmek var!
Susmak yok, bağırmak var!
Korkmak yok, eylem var!
Çiçek değil, insanız!”
Direnen kadınlarımıza en içten sevgi ve saygılarımı yolluyorum…
Yılmaz Dikbaş,
08 Mart 2024, Cuma
0532 233 31 52
#GündemArşivi #YılmazDikbaş #KadınınAdıYok #DuyguAsena #Direniş #Demokrasi #Adalet #Eşitlik #ToplumdaKadın #OsmanlıdaKadın
0 notes
ay-simay · 2 years ago
Text
Tumblr media Tumblr media
Ben biliyorum milyonlarca kişi söyleyemediği ve yapamadığı şeyler için mutsuz bu yeryüzünde. Ve milyonlarca kişi kendilerine söylenmeyenler ve yapılmayanlar yüzünden mutsuz edilmiş durumda. İstediklerimizi neden yapamıyoruz, duygularımızı neden saklıyoruz şu ölümlü dünyada anlaşılır gibi değil... Duygu Asena
🖤Güzel düşünceler
55 notes · View notes