#devlet insan ve çevre ilişkileri
Explore tagged Tumblr posts
Text
Ayhan Bozfırat
(1932-1981) 1932 yılında İstanbul’da doğmuş, 1981 yılında hayata gözlerini yummuştur. Esas adı “Ayhan Köksal”dır. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirmiş, çocuk suçluluğu konusunda yüksek lisans yapmıştır. Babası, avukat ve yayıncı, Hakkı Talas’tır. Kızı ise yazar ve editör, Sırma Köksal’dır. Kızının babası, ressam ve hukukçu Mehmet Can Köksal’dır Yazarlar sendikası üyesidir. İşçi…
View On WordPress
#Ayfer Kınay#Ayhan Bozfırat#Dört Yol Ağzındaki Ev#devlet insan ve çevre ilişkileri#devlet ve çevre#eşitsizlik#Fırıldak#Fırıldak ve Sokak Lambaları#kültürel bozulma#Neyya Nükhet Eren Yaratıcı Yazarlık Atölyesi#Pazartesi14.com#Saatli Edebiyat Takvimi#Sokaka Lambaları#sorgulama#yazar analizi#yazar sunumu#İstasyon
0 notes
Text
Kökeni Slav dillerine uzanan Rusçada, eski dilden aktarılan pek çok sözcük kullanılmaya devam ediyor. Bu dil ile ilgilenenler, Rusçada Kiril Alfabesinin kullanıldığı da bilirler. Peki bu alfabenin tarihçesini biliyor musunuz? Birkaç cümle ile söz edecek olursak, Kiril adıyla tanınan Bulgar eğitimci Konstantin ve Metodius kardeşler Slavlar için Glagol Alfabesini ürettiler. Fakat bu alfabe Slav dili için kullanışsızdı. Bu nedenle yeni Kiril Alfabesini oluşturdular. Günümüz Rus stilindeki Kiril Alfabesinde 33 harf vardır. Rusçada vurgu çok önemlidir ancak sözcüklerde vurgunun belli bir yeri yoktur. Bu nedenle Rusça kursu ya da diğer eğitimlerinizde sözcükleri öğrenirken vurguyu ve telaffuzu -kelimelerin okunuşu vurgunun bulunduğu yere bağlı olarak değişebilir- doğru öğrenmeniz gerekir. Dünya üzerinde en çok konuşulan yedinci dil olan Rusça, aynı zamanda Birleşmiş Milletlerin resmi dillerinden biridir. Yüzyıllar içerisinde Latince, Lehçe, İngilizce, Fransızca, Almanca ve Hollandaca gibi dillerden etkilenen Rusçayı öğrenmek düşündüğünüz kadar zor değil! Ve elbette Rusça öğrenmek için pek çok seçenek var. Yine de temel dil eğitimi için Rusça kursu vazgeçilmezliğini koruyor. Eğer Rusça öğrenmeye karar verdiyseniz bir yerlerden başlamak zorundasınız, değil mi?
Rusça öğrenmek için pek çok nedeniniz var
Yeni bir dil öğrenmeye karar verdiğinizde elbette bazı zorluklarla karşılaşırsınız. Karşınızda, belki iş ortamında ya da akademik çevrede birçok kez duyduğunuz ama anlamakta zorlandığınız kelimeler vardır. Üstelik sözcükleri bir araya getirip, herhangi bir diyalog kurabilmek için öğrenmeniz gereken gramer kuralları, not defterinizden size el sallamaktadır. Neyse ki, Rusça öğrenmek o kadar da zor değil! Eğlenceli olduğu dahi söylenebilir ki bu dili öğrenmek için pek çok yol var. Bunlardan biri de az önce söylediğimiz gibi Rusça kursudur. Fakat Rusça kursu ile ilgili paragrafımıza geçmeden önce “Neden Rusça öğrenmelisiniz?” sorusuna kısaca cevap verelim.
Rusça ya da başka bir dil öğrenmeye karar verdiyseniz eğer zamanınızı çok iyi kullanmak zorundasınız çünkü yeni bir iletişim yolu öğreniyorsunuz, yeni bir kültür öğreniyorsunuz, farklı insanlarla tanışma olasılığınız var ve kişisel gelişimizi büyük oranda artırıyorsunuz. Bununla birlikte Rusça öğrenmek için birkaç mükemmel neden daha var.
Dış politika ya da ulusal güvenlik alanlarında herhangi bir birim ilginizi çekiyor mu? Rusya’nın dünya politikasındaki etkisi tartışılmaz ve eğer böyle bir çalışma alanı içerisinde bulunmak istiyorsanız, Rusça öğrenmelisiniz.
Yukarıdakine göre bir parça daha ilginizi çekecek bir konular, bilim ve teknoloji olabilir mi? Özellikle de henüz eğitim ya da kariyerinizin başındaysanız. Astronot olmak kolay olmasa da, hedefinizi bu yöne çevirebilirsiniz. Böyle bir yolda kim bilir neler, neler öğrenirsiniz. Bilimsel dergileri okumak ve takip etmek için de İngilizcenin yanı sıra bir dile daha mı ihtiyacınız var? Rusça mı? Evet, kesinlikle! Uzaya seyahat, kulağa oldukça hoş geliyor. Rusça öğrenin ve uluslar arası uzay istasyonunu ziyaret edin! (Tabii ki herkesi içeri almıyorlar ama akademik olarak bir yolunu bulmanız mümkün olamaz mı?)
Ya da, devlet dairesinde uluslararası ilişkiler bölümünde çalışmak istersiniz. Sizin de bildiğiniz gibi bu bölüm kesinlikle birkaç dil bilmenizi gerektiriyor ve eğer Rusça biliyorsanız, sizi işi almaları çok yüksek bir olasılık olacaktır.
Ve tabii, Dostoyevski, Tolstoy, Bulgakov, Akhmatova, Puşkin’i veya Esenin’i orijinal dilinde okumanın tadına varmak için yapabileceğiniz tek bir şey var: Rusça öğrenmek! Bununla birlikte Rusya’ya seyahat etmek ve dünyanın ne ünlü balelerini izlemek, bu dili öğrenmek için harcadığınız bütün zamana değecektir. Dünyanın birçok yerinde, iyi kötü İngilizce konuşan birilerini bulmak oldukça kolaydır, ancak bu Rusya için her zaman geçerli değildir Eğer Rusya’yı gezmek istiyorsanız, gerçekten Rusça öğrenmeniz gerekiyor!
Rusça öğrenmek ne kadar zor ya da zor mu?
Pek çok insan Rusça öğrenmenin zor olduğunu düşünür. Ama ne kadar zor? Yeni bir dili öğrenmenin zorluğu, zaten bildiğiniz diğer dillere göre değişir. Örneğin İspanyolca konuşuyorsanız Fransızca öğrenmek sizin için kolay olabilir. Eğer Çince konuşabiliyorsanız, Fransızca pek de kolay olmayacaktır ama bu kez de Japonca öğrenmek kolaylaşacaktır. Aynı şekilde Rusça, konuştuğunuz dile ve bildiğiniz ya da öğrendiğiniz diğer dillere bağlı olarak daha kolay ya da daha zor olabilir.
Aslında işi zorlaştıran biraz da yukarıda söz ettiğimiz gibi Kiril Alfabesi’dir. Yunanca biliyorsanız, bu işaretleri tanımak o kadar zor olmayacaktır, ancak aynı zamanda bu harfleri temsil eden yeni seslere de alışmanız gerekiyor. Yine de endişelenmeyin! Alfabeyi ve bazı temel telaffuz kurallarını öğrendikten sonra, hemen, hemen her kelimeyi telaffuz edebilirsiniz. Kolay bazı şeyler de var tabii… Örneğin Rusça “present, past ve future” olmak üzere üç zaman söylemine sahiptir.
Rusça kursu
Klasik bir öğrenme biçimi olarak Rusça kursu, sizin ilgi alanlarınıza ve hedeflerinize göre, ilerlemenize yardımcı olacaktır. Eğer gerçekten Rusça öğrenmek istiyorsanız, geleneksel öğrenme biçimlerini deneyerek başlayabilirsiniz. Böylece iyi bir eğitmen, sınıf arkadaşlarınız ve günlük ödevleriniz olacak.
Rusça kursu, başlangıç, orta ve ileri seviyede olan her öğrenci için farklı öğrenme biçimleriyle başarılı bir eğitim süreci sunmaktadır. Danışman öğretmenlerimiz eşliğinde yapılacak seviye tespit sınavı, daha iyi bir başlangıç için size yön verecektir. Türk ve yabancı öğretmenlerle eş zamanlı sürdürülen eğitimler, istenildiği ya da danışman tarafından gerek görüldüğü takdirde, ek derslerle desteklenmektedir. Rusça kursu eğitim programı, hangi yaştan olursa olsun öğrencilerin eğitim, hedef, istek ve amaçlarına göre planlanmakta, böylece düzenli bir çalışma sistemiyle başarılı bir dönem geçirilmesi amaçlanmaktadır. Sunulan ders saatleri okuma, dinleme, konuşma ve diğer çeşitli aktivitelerle desteklenir. Alanında uzman, formasyon sahibi akademik eğitim kadrosu ile Rusça kursu sizin de gelecek hayallerinizi gerçekleştirmenizi sağlayacak.
Rusça Seviyleri Nedir?
Rusça A1 Seviyesi
Bu kurs öğrencilere, konuştuğu kişilerle basit düzeyde ihtiyaçlarını karşılayabilmek adına Rusçada bilinen günlük ifadeleri dinleme, okuma, yazma, konuşma ve iletişim kurma bilgi ve becerisini kazandırmayı hedeflemektedir.
Günlük hayatta iletişim, aile ilişkileri ve çevre, alışkanlıklar ve tercihler, yiyecekler ve içecekler, geleceği planlama, geçmişi anlatma gibi konularda dinleme, okuma, konuşma ve yazma.
Toplam 136 Saat
Rusça A2 Seviyesi
Bu kurs öğrencilere, konuştuğu kişilerle günlük hayat, yaşanan deneyimler, sağlık ve beslenme, doğa, çevre ve kurallar, bilim, sanat ve teknoloji adına bilinen günlük ifadeleri Rusça dinleme, okuma, yazma, konuşma ve iletişim kurma bilgi ve becerisi kazandırır. Programa katılacak öğrencilerde, Rusça A1 Seviye eğitiminden sertifika alma şartı aranmaktadır.
Hayat ve olaylar, deneyimler, giyim ve moda, sağlık ve beslenme, doğa, çevre ve kurallar, bilim sanat ve teknoloji ile ilgili konularda dinleme, okuma, konuşma ve yazma.
Toplam Saat 160
Rusça B1 Seviyesi
Kursa katılan öğrenciler; sosyal ortamlarda karşılaşılması muhtemel diyalogları daha iyi algılayabilecek, becerileri (okuma, yazma, konuşma, dinleme, kelime ve gramer) etkin bir şekilde kullanabilecek, telaffuz yeteneğini kazanabilecek, güncel olaylar ile ilgili radyo ve televizyon programlarını anlayabilecektir. Öğrenciler ayrıca günlük dilde sık kullanılan sözcükleri içeren metinleri anlayabilecek, dilin konuşulduğu ülkede seyahat ederken ortaya çıkabilecek bir çok durumla başa çıkabilecek, yaşadığı deneyimleri ve izlenimleri metne dönüştürebilecektir.
Yazma, güncel olaylar, radyo ve televizyon dinleme, kişisel ilgi alanları, deneyimler, gelecek zamanda süreklilik, geçmiş zaman aktiviteleri gibi konularda dinleme, okuma, konuşma ve yazma.
Toplam Saat 120
2 notes
·
View notes
Text
MERVE REYHAN KAYIKÇI - THE CIRCLE MÜLAKATI
DR. MERVE REYHAN KAYIKÇI: “CEMAAT’TE İÇİNDEN ÇIKTIĞI TOPLUMU YANSITIYOR”
Dr. Merve Reyhan Kayıkçı genç bir akademisyen. Adını ilkin 15 Temmuz Darbe girişiminin ardından tutuklanan akademisyen babası hakkında yazdığı bir yazıyla duydum. Bu, ciğeri dağlanmış bir evladın çığlığıydı. Babasının hapishanede maruz kaldığı kötü muamelelerden söz ettiği o yazıyı Huffington Post’ta yayımladı. Kayıkçı o yazısında; ‘’Babam yaşamı boyunca elde edilen bütün ünvanlar yitirdi’’ dedi. ‘’Yalnız kaldık ve hain damgası yedik’’ diye uğradıkları haksızlıkları haykırdı.Dr. Kayıkçı ile The Circle için hoş bir söyleşi yaptık. Kendi yaşadıklarından hiç söz etmeden, soğukkanlı bir akademisyen olarak yanıtladı sorularımı. Merve’yi ([email protected]) iyi izleyin derim, ilerde adından sıkça söz ettirecek titiz ve sıkı bir akademisyen geliyor.
Merve Reyhan Kayıkçı kimdir?
6 yıl kadar önce, yüksek eğitimim için Türkiye’den Belçika’ya yerleşmis bir sosyal bilimciyim. Son altı yılda Leuven üniversitesi’nde Sosyal Antropoloji alanında Yüksek Lisans ve Doktora eğitimlerimi tamamladım. Bugünlerde de doktoramın sonuçlarını bekliyorum. Anlayacağınız genç bir akademisyenim; henüz kariyerimin başındayım. Bir doktora sahibi olmak, evet bir gurur vesilesi elbette , ama kendimi bildim bileli benim için asıl olan şey, hep araştırma yapmak ve anlamaya çalışmak olagelmiştir. Bu yüzden, akademisyenlik benim için bir meslek olmanın çok ötesinde, kimliğimin ayrılmaz bir parçası, bir hayat tarzıdır. Bir şeyler yazıp çizerken, araştırırken, özellikle de zihnen meşgul olduğum noktaları birbirine bağlayabildiğim anlarda hissettiğim mutluluğu başka hiç bir şeyde hissetmiyorum.
Şu aralar nelerle meşgulsünüz?
Doktoramı tamamlamış olsam da, Leuven üniversitesinde bazı vazifelerim hala devam ediyor. Bunun yanında Hollanda’da çeşitli üniversitelerin çalışma gruplarında da akademik çalışmalarım sürmekte. Genelde, bu çalışma grupları din-cinsiyet ilişkilerine odaklanmış gruplar. Öteden beri, Din bir fenomen olarak ilgimi çekegelmiştir. Benim doktora projem, Avrupa’daki Müslüman Kadınların Gönüllülük Çalışmaları ve Bunun Kendi Ahlak Oluşumlarıyla İlişkisi üzerineydi. Avrupa’da Müslüman olmanın ‘gerilimleri’ dışında da, dengeli var olma biçimlerine bakıyorum. Literatürde kültürel, sosyal ve ekonomik gerilimlerin üzerinde zaten fazlasıyla duruluyor; özellikle de mevzu kadınlar olunca bu daha belirgin bir durumda. Öte yandan, aynı zamanda, bu değerleri dengelemeye çalışan, ve benim de ilişkisel ahlak (relational ethics) adını verdiğim bir ahlak ve tavır türü insanları yönlendiriyor. İlişkisel ahlak, sadece dini referans almıyor, aynı zamanda bireyselliğin üzerinde sosyal ilişkileri tutarak kişinin içinde bulunduğu toplumu referans alıyor (dini pratikleri geliştirirken). Kısacası, yeni projelerimden biri de bu konuları ele alan bir kitap çalışması yapmak. Avusturalyalı bir hoca ile beraber bu sene bu konularla alakalı bir kitap çıkarıyoruz.
Avurapa’da yaşayan genç bir Sosyal Bilimcisiniz...
Dediğim gibi, Türkiye’den çıkalı 6 yıl oldu. İlk yilların okul, kültür vesair derken, benim için zor geçtiğini söylemeliyim; özellikle yüksek lisans dönemim. Kütüphaneye en önce girip en son çıkanlardandım. Burada eğitim geleneği bizimkinden çok farklı geldi ve doğal olarak da buna alışmak zaman aldı. Yazmak, gerçekten analitik eleştirel bir ürün ortaya koymak, bir düşünme bicimi ve öğrenilmesi zaman alan bir süreç. Akademisyen denilince, birkaç kitap okuyup onların özetini çıkaran, aynı fikirleri papağan gibi yineleyip duran birileri düşünülmüyor herhalde! Ne yazık ki, Türkiye’de akademyanın, akademisyenlerin hakettigi saygıyı görememesi; ya da kendilerine elzem olan temel özgürlüklerin verilmemesi gibi bir durum var bugün önümüzde. Burada, Batı akademyasını yüceltmem gibi bir durum sözkonusu değil. Burda genel bir anlayıştan söz ediyorum. Şimdi, Türkiye’den buraya gelip eğitim hayatını devam ettirmek isteyen insanlar, bu eleştirel analitik düşünme kültürüne hazırlıklı olmalılar. Kendilerince en kutsal bildiklerini bile sorgulamaya açık olmalılar; Batı’da böyle bir sosyal ve kültürel bir çevre var, her zaman da olagelmiş. Buranın akademisyeni, bulunduğu dinsel, kültürel, sosyal yapılara dışarıdan bakabiliyor. Bizim de akademyada böyle serbesiyetçi bir kültür ihdas etmemiz gerekiyor. Yoksa, sonsuza kadar okuyabiliriz, ezberlerimizi pekiştirebiliriz, ama bunun bilimsel bir karşılığı olmaz.
Süreç’te dışarıya çıkmak zorunda kalan akademisyenler var.
Evet, Türkiye’deki süreç çok zorlu bir sürec; yüzlerce akademisyen işini kaybetti, özgürlüğünü kaybedenlerin de tam sayısını kim biliyor! Fakat unutmayalım, bili tarihindeki en özgün ve yetkin eserlerin bazıları, aynı Türkiye’den sürülen akademisyenlerde olduğu gibi, ülkelerinden sürülen bilim adamlarınca üretilmiştir. Akademisyen olmak kesif bir zihni hareketliliği de beraberinde getirir, akademisyenlik bir yönüyle farkındalıktır, farkında olmak ve farkettirmektir. Bizim sosyal, siyasal ve ideolojik bagajlarımızın ne kadar ağır olduğunu insan bir yönüyle buralara gelince daha da net biçimde farkedebiliyor. Buraya gelen akademisyenlerin de, okumalarını bu farkındalığın ışığında yapabilirlerse, gerçekten çok değerli ürünler verebileceklerine inanıyorum ben.
Sıkıntılı süreçte, takip edebildiğim kadarıyla, Türk akademisyenlerinin hemen hemen hepsi, kendi uzmanlık alanlarına bakmaksızın her konuda rahatlıkla ahkam kesebiliyorlar.
Türkiye’yi, memleket meselelerini büyük bir lakayitlik ile tartışabiliyorlar, hem de hararetle. Mesela benim alanım din, toplum, cinsiyet ama siyaseti takip etmekten, doğrusunu belirtmek gerekirse kendi alanıma yatırım yapmakta zorlanıyorum. Bu ne büyük bir israf! İnanılmaz bir potansiyelin çöpe gitmesi demek bu. Tabii hapiste olan, sürgünde olup da mesleğinden, kitaptan uzak kalanlardan, çalışamayanlardan hiç bahsetmiyorum…
Türkiye?
Evet, bu bana çok acı veriyor. Ben determinist bir tarih anlayışına sahip değilim. Yani, toplumlar benzer tarihsel dönemlerden geçerler ve aynı sonuca varırlar demiyorum. Hani hep denir ya, Avrupa bugünlere gelebilmek için nice acılardan geçti; öyleyse bizim de geçmemiz lazım diye; hayır o öyle değil, olmamalı! Türkiye’nin içinden geçtiği acılar yetmiyor mu olgun, adil ve demokratik bir toplum olmasına! Bizim de Almanya seviyesinde demokrasiye ulaşmamız için daha ne kadar toplumsal travmalar yaşamalıyız? Bizim ülkemiz daha mı az acı çekti on yıllardır! Mesele, burada toplum olarak demokrasiden tam olarak ne anladığımız ve ne istediğimiz aslında. Burada toplumdur asıl belirleyici olan. Biz hala oryantalist komplekslerimizle boğuşurken, siyasi aktörlerin, bizi duygusal ve milliyetçi söylemleriyle manipüle etmesi hiç de zor olmayacaktır. O yüzden, ben bu sürecin bugünden yarına değiseceğini düşünmüyorum; hatta bu sürecin hic geçmeyeceğini bile söyleyebilirim. Evet, şimdiki olduğu şekilde de devam etmeyecek, ama evrilecek, değişik hallere bürünecek ve bizi hep kendiyle meşgul edecek, son tahlilde bir kesimi mesut ederken, diğer bir kesime zulmedecek . Derken yıllar geçtikçe sadece zulmeden ve mutlu olan taraflar değişecek.
Bu bağlamda, toplumların kendileriyle yüzleşebilmesi çok önemlidir. Bunu kimi toplumlar zaman zaman yaparlar. Bizim toplumsal buhranlarımızın sebeplerinden biri de bu yüzleşmeyi bir türlü adamakıllı yapamamaktır. İçimizdeki acıların kaynağı olarak da sürekli başka bir devleti, üst aklı, bir siyasal-etnik-dini grubu, kah düşman kah da günah keçisi gibi gösterip özür dileyememek (kendimizden ve acı yaşattığımız herkesten) bizi aynı kadere tekrar be tekrar mahkum ediyor. Yaşanılan acıların kaynağının kendimiz olabileceğini hiç hesaba katmıyoruz. Hiç bir suretle sorumlu tutmuyoruz kendimizi yaşananlardan…Şunu da bilmemiz gerek, toplum içindeki insanlar bir günde birbirinden nefret etmiyor; devlet zamanla insanları bir arada tutan en ufak bağın bile çözülmesi için bu korku tohumlarını ekip, hainlik ve tefrika söylemlerini dolaşıma sürüyor. Bir toplumsal hafıza yaratılıyor, öteki-beriki odaklı travmatik bir hafıza bu. Bu, güncel ve gerçek hayatta kimi kesimler için çileli bir durum olsa da sosyolojik olarak çok tanıdık bir süreç.
Cemaat?
Cemaat konusuna çok girmek istemiyorum açıkçası; çünkü fevkalade duygusal bir konu tüm taraflar için. Konular soğukkanlılıkla ele alınamıyor bir türlü. Fakat kıyısından kenarından bir antropolog olarak, bugün geldiğimiz noktaya da şaşıramıyorum. Çünkü ziyadesiyle tanıdık bir Türkiye hali bu. Aktörlerin tarafları yeni, ama modern Türkiye’de her zaman hakim cemaatler ve düşman cemaatler var olmuştur (cemaat sadece dini anlamda değil burada). Türkiye’de din siyaset ilişkilerini benden çok daha iyi anlayan ve anlatan akademisyenlerimiz var; onlara bırakmak daha iyi olacaktır bu netameli konuyu. Biz birey merkezli bir toplum değiliz. Devlet, bireyin çıkarlarını korumak için yoktur, birey devletin çıkarlarını korumak için vardır bizim memleketlerde. Bu yüzden, mesela savaş bizim için duygu yüklü bir fenomendir, hamasettir; dolayısıyla orada feda olma kültürü hakim basar, nitekim bu kutsal bir vazifedir de. Sen bu kutsallığı sorguladığın anda vatanın dışındasındır ki vatan haini damgasını yemeye hazır ol…. O yüzden, üzerinde yasadığımız toplumsal fay hatları, bir türlü çözülememiş sorunlar ve ülkenin yakın geçmişine bakıldığında, bugün yaşadığımız günlere gelmemiz hiç de şaşırtıcı değil.
Ama ben bu yapıyı, anlayışı Cemaat’te de görüyorum. Cemaat de Türkiyeli bir sosyal yapı; burada da birey cemaatin devamı için hizmet ettiği müddetçe var. Bireysellik, dolayısıyla otantiklik, yine bu noktada söz konusu olmaktan çıkıyor. Varsa yoksa grubun ali menfaatleri. Bazı pratiklere, ritüellere, mesela kıyafet koduna uymadığın, uymakta zorlandığın, ya da uymak istemediğin anda Cemaat’e olan sadakatin ya da Cemaat içindeki varlığın, konumun sorgulanmaya başlıyor. Bu aslında Türkiye’de çok yerleşmiş bir refleks; fakat bünyenizdeki bireyleri aynileştirmek istediğinizde, veya akademik olarak, sanatsal olarak, ya da ekonomik olarak bu bireyler az çok parlamaya başladıklarında bu bireyselliği görmezden gelmek, ona saygı duymamak, çözülmeye yol açıyor. Kaçınılmaz bir durum bu.
Peki, genç bir Sosyal Bilimci olarak Cemaat’e bazı tavsiyeler ver desek?
Sıkdokulu bir yapı olarak Cemaat için verebileceğim bir tavsiye yok. Fakat bir şekilde bir bağlantıları olduğu için yurt dışına çıkmak zorunda kalan insanlara tavsiyem kendilerine yatırım yapmaları. Evet bu zorlu bir süreçte, eminim birçok insan bu şekilde değerlendirmeler yaptığımdan, benim biraz da üst perdeden konuştuğumu düşünecektir, gönülleri rahat olsun, onları çok iyi anlıyorum. Bu süreçte hissi olmamak mümkün mü! Yalnız şurası bir gerçek ki, başka ülkelerde her zaman zorluklarla beraber imkanlar da vardır. Suriye’den gelen insanlar tanıyorum, buralarda kitapçılar açıyorlar; İranlılar tanıyorum bilimin her alanında varlar. Biz de artık bu global kültürün bir parçası, etkin bir bütünleyici olmak durumundayız. Kabuklarımızı kırıp, zihnimizdeki engelleri birer birer aşmak zorundayız. Biraz kendi ‘Türk toplumunun’ dışına çıkıp, birey olarak bir fark yaratma ve değer üretme çabası içine girmemiz gerekiyor. Diasporadaki Türkler olarak, belki de en eksik olan yanımız budur. Özellikle Belçika’yı bildiğim için söyleyebilirim ki, burada diğer azınlıklar toplumun her alanı içinde varlar ve kendilerini, kültürel değerlerini temsil etme noktasında da çok etkililer. Diasporadaki bu birlik ve beraberlik çok önemli. Fas kökenli gazeteciler, aktivesiler, siyasetçiler, akademisyenler vs. çok göz önündeler, çok güzel çalışmalar yapıyorlar. Türkler olarak maalesef biz kendi kısır siyasetimize, sen ben mücadelesine, kendi dar mahallemize, ailemize o kadar gömülmüş durumdayız ki, içinde bulunduğumuz ülkelerde esamimiz dahi okunmuyor.
Son olarak?
Gündemi takip ediyorum. Sosyal medyada yazılanlardan ziyade, yorumları çok önemsiyorum; çünkü bir fikrin toplumdaki karşılığını en iyi yorumlarda görebiliyorsunuz. Son zamanlarda Cemaat’in içinden eleştirel fikirler çıktı, bunu da hepimiz ilgiyle takip ediyoruz. Bu fikirler belli bir akademik çevreden geliyor, ayakları yere sağlam basan değerlendirmeler bunlar. Genelde bu fikirlere verilen tepkiler – akademisyen bozuntusu, işinize bakın, üniversitenize dönün, entel bozuntuları, sizin bilmediğiniz (liderlerin bildiği) şeyler var, aldığınız bursun hakkını verin… gibi – çok tanıdık. Aynı tepkileri Türkiye’de insanlar, halk, devlet ve devletin kararlarını sorgulayan entelektüellere veriyorlar. Cemaat de içinden çıktığı toplumu yansıtıyor bu yönüyle. Devrimsel bir yapı, ya da devrimsel, kökten değişimler oluşturabilecek bir yapı değil yani. Var olmak dinlemektir, en azından içinden çıkan sesleri…
ŞUBAT 11, 2018 | THE CIRCLE*
ENGİN SEZEN | THE CIRCLE MÜLAKATLARI
#Merve Reyhan Kayıkçı#Akademisyen#The Circle#Mülakat#Engin Sezen#Huffington Post#Belçika Notları#Göç Hikayeleri#15 Temmuz ve Sonrası#Leuven University#Sosyal Bilimci#Gülen Cemaati#Diaspora Türkleri
0 notes
Text
SORU –3–Dosyada mağdur ve itirafçı olarak gösterilen kişilerin anlatımlarında yer alan cinsellikle ilgili ithamları nasıl açıklıyorsunuz? Bunlar örgütsel bir eylem midir?
CEVAPLARIMIZ :
Dosyada mağdur, müşteki ya da itirafçı olarak gösterilen kişilerin beyanları hür iradelerinin ürünü değildir. Üstelik bu beyanların hiçbiri somut delillerle desteklenmemiş, afaki nitelikte ve hukuki değeri olmayan beyanlardır. Ortada dev bir kumpas vardır ve bu kumpas kapsamında arkadaş çevremizden çoğu genç kız ve kadın, pek çok kişi gerek operasyondan hemen önceki dönemde gerekse bir kısmı tutuklanıp cezaevine konulduktan sonra baskı ve tehditlerle korkutularak zorla sahte müşteki ve sözde itirafçı yapılmışlardır. Bunun sonucunda bu zavallı insanlar, ömürlerinin sonuna kadar hapislerde çürümemek adına, müvekkilim de dahil çoğu 10-20-30 yıllık arkadaşları aleyhinde istemeden de olsa kumpasçılar tarafından özel kurgulanmış iftira içerikli yalan beyanlar vermeye, hayal ürünü, gerçek dışı hikayeleri ve senaryoları sözde itiraf adı altında anlatmaya ve bunların yazılı olduğu "dayatılmış" ifadelerin altını imzalamaya MECBUR BIRAKILMIŞLARDIR.
Ekim 2017 tarihinden itibaren, bizlere yönelik sosyal medya üzerinden yoğun ve sistematik bir tehdit ve hakaret kampanyası başlatılmıştır. Bu paylaşımlarda bizlerin evlerimizden polis tarafından alınacağımız, haksız yere hüküm giyeceğimiz, cezaevine girdikten sonra bir daha ömür boyu cezaevinden çıkamayacağımız, gün ışığı görmeyeceğimiz, hapislerde çürüyeceğimiz, medya ve sosyal medya üzerinden karalanarak rezil edileceğimiz, bir daha insan içine çıkmayacağımız, işlerimizden kovulacağımız, sosyal çevre ve statülerimiz kaybedeceğimiz, malımıza, mülkümüze, şirketlerimize, tüm mal varlıklarımıza el konulacağı vb tehditlerle, hem arkadaş çevremiz hem aileleri hem de yakın çevreleri korkutulmuştur. Bu mafyavari baskı ve tehdit faaliyeti ile, operasyona zemin sağlayacak, yalan beyan ve iftiraların söylettirildiği ilk sözde şikayetçi ve itirafçı grubu devşirilmiştir.
Bu psikolojik savaş yöntemini uygulayan kişiler, hem ellerinde arkadaşlarımıza ait şantaj görüntüleri olduğunu söyleyerek arkadaşlarımızı korkutma, hem de bu hayali görüntülerin bizler tarafından çekildiği iftirasını atarak arkadaşlarımızda bize karşı nefret körüklemişlerdir. Bazı arkadaşlarımıza eğer yalan beyan vermez ve şikayetçi olmazsan “mali imam olarak tutuklanacaksın” gibi uydurma suç isnatlarında bulunulmuş, ömür boyu hapisten çıkamayacaklarına, bu operasyonun 1999 yılındaki operasyona benzemeyeceğine, defalarca müebbetle yargılanacakları ve mavi gökyüzünü bir daha göremeyecekleri tehditleriyle korkutulmuşlardır. Sürekli olarak devlet kurumlarını sanki kendilerinin yanındaymış gibi göstermeye çalışan bu kişiler, güya "operasyona devletin karar verdiğini", "DEVLETİN ÜSTÜMÜZÜ ÇİZDİĞİ"ni, o yüzden masum dahi olunsa (sözde) itirafçı olma dışında hiçbir kurtuluş yolu olmadığını söylemişlerdir. Öyle ki bazı arkadaşlarımız, bu yalanlar karşısında dehşete kapılmışlardır. Özellikle maddi durumu iyi olmayan ve sözde müşteki ya da etkin pişman olmaya zorlananların hepsi sadece kendilerinin değil, aile ve yakınlarının, anne babalarının da tüm para, mal, mülk ve varlıklarına el konulup yoksul, sefil bir hayat sürmekle, tutuklatılmakla, hapse atılmakla, eğer tutuklanmışsa ölene kadar hapislerde çürümekle tehdit edilmiş, kumpas çetesi müşteki olmayı kabul etmeyen arkadaşlarımızın ve ailesinin tüm banka hesaplarına el koydurtarak tehditlerinin boş tehditler olmadığını göstererek yine korku salmışlardır. Çoğu en az 20-30 YILLIK ARKADAŞLARI OLAN, KARDEŞLERİ GİBİ SEVDİKLERİ İNSANLAR hakkında akla hayale gelmeyecek çirkin ve asılsız iftiraları, adeta perde arkasından talimat alırcasına –ve kanaatimizce içleri yana yana- sarf etmeye mecbur bırakılmışlardır. Dolayısıyla dosyanın temel çatısını oluşturan bu hayali beyanlar somut hiçbir bulguyla desteklenmediği gibi söz konusu kişilerin hür ifadelerini de yansıtmamaktadır. Gerçeklerle de hiçbir ilgisi yoktur.
Şu da açık bir gerçektir ki Türkiye’de cinsellik elde etmek için dini bir görünüm altında olmak, bir vakıf etrafında toplanmak, binlerce konferans vermek, insanlara gece gündüz Allah’ın varlığının delillerini anlatmak, hiçbir gelir almadan kitaplar yayınlamak gibi faaliyetlerde bulunmak gerekli değildir. Sokakta cinsellik özgürce yaşanmaktadır. Bizlerin amacı eğer cinsellik olsaydı bunu elde etmek için bunca fedakarlığa ve hizmette bulunmamıza gerek olmazdı. Maddi ve fiziki imkanlarımız ve içinde bulunduğumuz sosyal çevre istediklerimizi fazlasıyla elde edebileceğimiz imkanları da bize sunmaktadır. Ancak bizler Allah’tan korkan, helal yaşamak isteyen, Kuran’ın sınırlarını korumak için itina gösteren iffetine, namusuna dü��kün müminleriz. Bizler hiçbir gayri meşru hayat içinde olmadık, olmayız. Kanunlarımıza saygımızın ötesinde Allah’tan korkumuz asla böyle hayat içinde yaşamamıza müsaade etmez.
Ayrıca cinsel taciz, tecavüz gibi suçlamaları somut olarak ispatlamak oldukça kolaydır. Sayfalar dolu itham ve iftira, 4 bin sayfa dolusu yazı yazılacağına ortaya tecavüzün delili olacak tek bir iç çamaşırı, doku örneği, tıbbi rapor, vs. konulabilmesi gerekirdi. Ancak amaç hukuki bir dosya sunmak değil amansız bir karalama kampanyası yapmak olduğu için hiç yaşanmamış kurgu hikayeler, akıl almaz çirkin ve ahlak dışı anlatımlar çarşaf çarşaf yazılmıştır. Bir kadının veya genç kızın kendi hakkında asla söylemeyeceği sözler bu masum kadınlara zorla ve baskıyla söyletilmiştir. Tüm bu durum anlatılanların koskoca bir yalandan ibaret olduğunu açıkça göstermektedir.
SORU –4–A9 TV yayınlarındaki müzik, dans, dekolteyi nasıl açıklıyorsunuz? Tüm bunlar bir operasyonun yapılmasını gerekli kılmıyor muydu?
CEVAPLARIMIZ :
Öncelikle şunu ifade etmek gerekir ki arkadaş camiamız, toplumun her kesiminden ve çok farklı sosyal çevrelerden gelen insanların inanç ve ülkü birlikteliği, sevgi ve dostluk bağı altında biraraya geldiği bir camiadır. İçimizde dekolte giyinen hanımlar olduğu gibi çarşaf veya başörtüsü kullanan hanımlar da bulunmaktadır. Dans etmeyi, eğlenmeyi, cemiyet hayatı içinde olmayı seven arkadaşlarımız olduğu gibi daha mutaassıp ve sade yaşayan arkadaşlarımız da vardır. Bizler hiçbir arkadaşımızın yaşam tarzına, inancına ve hayatına karışmayız. Kimseyi tek tip olmak için zorlamayız. Dolayısıyla, bizlerin arkadaşlarımızın nasıl giyindiği, nasıl yaşadığı, nelerden zevk aldığı, neleri yapıp neleri yapmadığı konusunda bir dayatma yapmamız ya da onları istemedikleri bir şeye zorlamamız asla söz konusu değildir. Her insan kendi vicdanıyla anladığı ve kavradığı kadarıyla dini yaşar.
Arkadaş camiamız içinde hakim olan bu anlayış aslında Türkiye’de toplum ortalaması ve genelinin de bir yansımasıdır. Farklı kültür ve inançların bir arada asırlardır kardeşçe yaşadığı ülkemizde, muhafazakar ve modern kesim de içiçe yaşamaktadır. Dahası her yıl kıyı bölgelerde yüz binlerce kadın bikini ile denize girmekte, plajlarda kadınlı erkekli yan yana bir nevi iç çamaşırı olan mayolarla yatıp uzanmakta, akşamları eğlence mekanlarında oldukça dekolte kıyafetlerle dans edip eğlenmekte, en ücra bir Anadolu kasabasındaki, köyündeki düğünde dahi kadınlar erkekler kolkola girip birbirine adeta yapışık vaziyette halay çekmektedir. Hemen her haftasonu gidilen pikniklerde davullar zurnalar çalınmakta, neredeyse tüm mahalle birlikte dans edip eğlenmektedir. Bu ülkede hangi gazeteyi açsak, hangi haber sitesinin internet sayfasına girsek ya “sayfa güzeli”, ya “cesur pozlar” ya “en moda bikini tavsiyesi” ya “şok frikik”le ilgili onlarca fotoğrafla karşılaşmak olağan bir durumdur. Magazin haberleri saatlerce, evlilik dışı ilişkileri, yeni aşkları, maceraları, kaçamakları adeta överek anlatmakta, gençlere bir yaşam modeli olarak sunmaktadır.
Ülkemizin televizyon kanallarında her gün 7/24 yayınlanan ve milyonlarca insan tarafından takip edilen yerli-yabancı dizilerde mini etekli, şortlu, bikinili, taytlı, vücut hatlarını tümüyle ortaya koyan, hatta kimi zaman neredeyse transparan giyimli hanımlar, duştan yeni çıkmış erkekler, havuz kenarında parti yapan gençler günlük sıradan görüntüler arasında yer almaktadır. Yine birçok film ve dizide, eşini aldatan kadınlar, metresiyle yaşayan iş adamları, gayri meşru çocuğu olan insanlar hayatın doğal bir parçası olarak anlatılmakta, tüm bu anormallikler insanlara gayet normal, meşru, sıradan olaylarmış gibi telkin edilmektedir. Bu ülkenin televizyon yayınlarında, yarışma programlarında makyajlı erkekler dahi olağan karşılanmakta hatta en çok izlenen programlar arasında yer almaktadır. Neredeyse tüm dergiler, büyük gazetelerin bazı köşeleri flörte davet yazıları, evlilik öncesi cinsel ilişki tavsiyeleri, kadınlara "erkekleri avlamak için" nasıl daha çekici olabileceklerinin önerileriyle doludur. En çarpıcı ve şuh fotoğraf nasıl çektirilir, ne tür pozlarla sosyal medyada ilgi çekilir ve daha çok takipçi kazanılır yazıları en çok okunanlar arasında yer almaktadır.
Bu ülkede en üst düzey siyasetçiler ve devlet adamları dahi katıldıkları davetlerde hanım sanatçılarla birlikte şarkı söylemekte, konserlerde en ön sıralarda tempo tutarak şarkılara eşlik etmektedir. Kadın voleybol takımıyla sahaya çıkıp voleybol oynayan eski Başbakanımız Sayın Binali Yıldırım gibi birçok siyasetçimiz hayatın hemen her alanında hayat dolu ve modern bir yapı sergilemektedir. Sayın Cumhurbaşkanımız da modern ve aydın bir insan olarak Külliye’de verdiği yemek davetlerinde dekolte giyinen hanımları ağırlamakta, farklı yaşam tarzları ve tercihleri olan sanatçılarla dahi sofrasını paylaşmaktadır.
Bu ülkede yaklaşık 200 bin hayat kadını, devletin denetiminde olan evlerde çalıştırılmakta günde yaklaşık 3 milyon erkek bu kadınlarla ilişkiye girmekte ve buradan elde edilen gelirle memurların ve bürokratların maaşları ödenmektedir. Yine, bu ülkede Milli Piyango gibi kurumlar aracılığıyla devlet eliyle kumar oynatılmakta, şarap fabrikaları litrelerce şarap üretmektedir. Ne var ki onyıllardır kanayan bu yaralara, bu toplumsal felaketlere, A9 TV'de yayına çıkan masum dekolte bir hanıma gösterilen haksız ve vicdansız tepkilerin binde birinin bile gösterilememesi çok anormal ve vahim bir durumdur.
Dekolte giyinmek, dans etmek, eğlenmek böylesine ağır bir suçsa bu ülkenin tüm sahil kesimlerinde her yaz yüz binlerce kadın bir nevi iç çamaşırı olan bikini ile kızlı erkekli ortamda denize girmektedir.Karadeniz’de kadınlı erkekli horonlar tepilmekte, Doğu’da ve Güneydoğu’da kadınlı erkekli kol kola halaylar çekilmektedir. Bu ülkede birçok insan dans etmeyi TRT’de yayınlanan dansözlerden öğrenmiştir. Neredeyse tüm ulusal kanallarda magazin programlarında “yeni aşklara yelken açan” insanların aslında evlilik dışı olan ilişkileri övülmekte, düzenlenen güzellik yarışmalarında genç kızlar mayolarıyla güzelliklerini tüm Türkiye’ye sergilemekte, dizilerin hemen hepsinde evlilik dışı sevişme sahneleri gösterilmekte, Sabah, Star, Hürriyet, Habertürk gibi sayısız medya grubunun internet sayfalarında “cesur pozlarıyla” gündem olan kadınların fotoğrafları çarşaf çarşaf yayınlanmakta, muhafazakar bir grup olarak bilinen Turkuvaz Medya tarafından basılan Cosmopolitan gibi dergilerde evlilik öncesi seks üzerine tavsiyeler sayfalar boyunca anlatılmaktadır.O ZAMAN BU YAYINLARI YAPAN, BU YAYINLARDA FOTOĞRAFLARI YER ALAN HERKES DE 870 YILLA MI YARGILANACAKTIR?
Her şeyin alabildiğince bu derece özgür bir şekilde yaşandığı ülkemizde bazı arkadaşlarımızın dekoltesinin ve eğlencesinin neden bu kadar büyük bir öfke ve nefrete sebep olduğu ise üzerinde durulması gereken bir konudur. Öyle ki bu nefret, sırf dekolte giydiler ya da dekolte giyilmesine karışmadılar diye arkadaşlarımızın 870 yılla yargılanmalarına sebep olmaktadır. BU NASIL BİR KİN, NASIL BİR NEFRETTİR? İNSAN BÖYLE BİR KİNLE NASIL YAŞAR ANLAMAK MÜMKÜN DEĞİLDİR.Eğer bu insanlar bizim camiamız içinde yer almasalar, Sayın Adnan Oktar'ın arkadaşları olmasalar ama yine o dekolte kıyafetleri giyseler, yine o dansları yapsalar, yine o bikiniler ile poz verseler hatta tüm bunların onlarca kat fazlasını misliyle yapsalar kimse onlara karışmayacak, bu durumdan rahatsız olmayacaktı. Televizyonlarda gazetelerde gördükleri, doğal karşıladıkları, yukarıda sadece birkaç örneğini sıraladığımız şeylerde olduğu gibi bu arkadaşlarımızı da normal karşılayacaklardı. Plajda binlerce erkeğin arasında bikini giyip dans etmeyi normal karşılayan insanların A9 TV yayınında bir hanımın dekolte giyinip dans etmesini anormal karşılamasının tek sebebi ise bunun bizim arkadaş camiamız içinde yani bizim sevgi ve dostluğumuz içerisinde gerçekleşiyor olmasıdır.İzlediği dizideki evlilik dışı ilişkiyi “ne güzel aşk” diye değerlendiren, A9 TV yayınında ise bazı hanımların Sayın Adnan Oktar’a olan samimi sevgilerini, iltifatlarını yadırgayanlar aslında bu güçlü sevginin Sayın Adnan Oktar’a yöneltilmesine tahammül edememektedirler. Yani konu, tıpkı Hz. Yusuf kıssasında olduğu gibi baştan sona sadece kıskançlık, haset ve bu hasetten oluşan çılgınca bir öfkedir.
Bugün dekolte sebebiyle 870 yılla yargılanan arkadaşlarımız bizim camiamızdan ayrıldıklarını söyleseler ve aynı dekolte yaşamlarına devam etseler kimse bu dekolteye tepki göstermeyecektir.“Kendi seçimi” deyip geçecektir. Bugün A9 TV yayınlarındaki dansı, eğlenceyi gece gündüz eleştirenler yarın aynı arkadaşlarımız aynı dansı ve daha fazlasını bizim camiamız dışındaki bir ortamda mesela Bodrum’da bir gece klübünde yapsa alkışlarla izleyecektir. Açıktır ki burada asıl rahatsızlık konusu dekolte değildir. Bizden istenen de aslında dekolte olup olmamak değil, birlikte olmamamız, yani arkadaşlarımızla dostluğumuza devam etmememiz, Sayın Adnan Oktar'la görüşmememizdir. Bize söylenen “birbirinizi sevmekten vazgeçin���dir. Bizden beklenen ahlakına ve vicdanına duyduğumuz güven sebebiyle canımız gibi sevdiğimiz Adnan Oktar Bey’in çevresinden dağılıp gitmektir.
Bizler A9 TV yayınlarında ve bazı arkadaşlarımızın sosyal medya sayfalarında yer verilen dekolte, dans, eğlencenin meraklısı olmadığımızı, bunun bir hikmete yönelik uygulanan bir model olduğunu ve bu modelin amacını ve nedenlerini çeşitli vesilelerle kapsamlı olarak açıkladık. Bunları kısa başlıklarla özetlemek gerekirse:
– Sayın Cumhurbaşkanımızın ve hükümetimizin demokrasi ve özgürlük taraftarı olduğunu, dansa, müziğe, dekolteye, kadın hürriyetine karşı hiçbir olumsuz yaklaşımı olmadığını göstermek;
– Müslümanların bu dünyada eğlenemeyeceği, güzel giyinemeyeceği, güzel evlere, arabalara ve eşyalarasahip olamayacağı yanılgısını yıkmak;
– İslam'a mesafeli duran hanımların önce İslam'ı kabul etmelerini sağlayarak, onları yıldıran korkularını ve endişelerini ortadan kaldırmak;
– Müslümanlarla alay edilmesi, küçümsenmesi ve hor görülmesi gibi çirkin bir tavır ve zihniyeti ortadan kaldırmak;
– Dine uzak kesimlerin oluşturmaya çalıştıkları "Müslüman kadınlar zevksizdir, bakımlı olmayı, makyaj yapmayı, giyinmeyi bilmezler" algısını yıkmak;
– Sağcı muhafazakâr kesimin bugüne kadar iletişim kurmada yetersiz kaldığı modern, aydın, batılı çevrelere, sahil kesimlerine ulaşmak;
– Toplumsal ayrışma ve kutuplaşma tehlikesini bertaraf ederek, sinsi ve fırsatçı dış güçlerin müdahale ve işgal bahanelerini ortadan kaldırmak;
– Meşru fiilleri suç ve günah sandıkları halde bunları gizlice yapanların suçluluk duygusuna kapılıp kendilerinin münafık olduklarını düşünerek dinden uzaklaşmalarını engellemek
gibi sayısız hikmet ve bizce faydası olan BU MODELDE ISRARLI OLMADIĞIMIZI, BUNDAN BÖYLE SON VERDİĞİMİZİ de hem Mahkeme huzurundaki beyanlarımızda hem de kamuoyuna yaptığımız açıklamalarda defalarca dile getirdik. Bunca insanın cezaevinde helak olmasına gençliğinin çürümesine sebep olan şey dekolte midir? "Madem dekolteyi savundular ceza evlerinde çürüyüp ölüp gitsinler, mahvolsunlar, unutulsunlar, yatsınlar yatabilecekleri kadar..." zihniyeti alenen zulüm değil midir? Bir dekolte yüzünden defalarca müebbet anlamına gelen 870 yılla insanları yargılamak reva mıdır? Bu insanlar adam mı öldürmüştür, cinayet mi işlemiştir, ne yapmışlardır ki böylesine amansız bir öfke, bitmek bilmez bir nefret ve husumetin hedefi olmaktadırlar? Ortada insanların tüm ömrünü elinden alacak, zindanlarda hücrelerde gençliğini heder edecek, vatana millete en verimli çağlarını parmaklıklar ardında geçirtecek ne vardır? Tüm bunları anlamakta zorlandığımızı da ifade etmek isteriz.
#kültür#inanç#sanat#estetik#kalite#villa#dekolte#zenginlik#yaşam tarzı#kuran#islam#a9tv#adnan oktar#harun yahya#içki#içecek#su#modern#erdoğan#binali yıldırım#Türkiye#istanbul#silivri#kedicikler
0 notes
Text
Pablo Escobar Kimdir?
Escobar dünyanın pek çok ülkesinde tanınan bir uyuşturucu baronudur. Kendisi hakkında çeşitli düşünceler sahip olan kişiler iki farklı kutupta yer almaktadır. Kimisi Escobar’�� bir halk kahramanı ve çürük yasal düzene karşı çıkan bir adam olarak kabul eder. Karşı tarafta yer alan kimseler ise onu illegal yollardan para kazanmış ve pek çok insanın ölümünde parmağı olan bir katil olarak görür. 1 Aralık 1949’da Kolombiya’da hayata gözlerini açmış olan Pablo Escobar fakir bir ailenin oğluydu. Babası öğretmenlik yapıyordu ve ailenin geçim kaynağı babanın maaşıydı. Escobar’ın hayat yolculuğunu iyi yorumlayabilmek adına Kolombiya’ya dair bazı bilgilere de vakıf olmak gerekir.
Kolombiya Nasıl Bir Ülkedir?
Kolombiya hakkında bilinmesi gerekenler şöyle sıralanabilir:
Ülke Güney Amerika’da yer alır ve bir Latin ülkesi olarak kabul edilir.
Coğrafi keşiflerden evvel sadece yerel halkın vatanı olan bu coğrafya bahsi geçen keşiflerden sonra uzun süre sömürge ülkelerine ev sahipliği etmiştir.
Kolombiya’nın bağımsızlık savaşı epey çetrefilli olmuştur. Bu bağımsızlık çok sert geçen askeri operasyonlar ve politik başarılardan sonra elde edilmiştir.
Diğer Latin Amerika ülkeleri gibi Kolombiya’da da ataerkil bir sistem söz konusudur. Bağımsızlığını agresif bir tavır göstererek kazanmış olan bu ülkede benzer agresifliğin izlerini taşıyan pek çok kişi bulunur.
Latin Amerika ülkelerinde cunta yani darbe sık sık gerçekleşir. Bu nedenle demokrasi bu ülkelerde hala gelişim aşamasındadır.
Kolombiya aynı zamanda renklerin ve dansın ülkesi olarak kabul edilir. İnsanları epey enerjik ve sıcak kanlıdır. Yemek, müzik ve sanat bu ülkede kendine epey yer bulur. Ülke içerisinde var olan kontrast pek çok popüler figürün doğmasına vesile olmuştur. Shakira ve Marquez gibi dev sanatçıların yanında Escobar gibi orijinal bir karakteri oluşturan bir kültür söz konusudur.
ABD ve Rusya’nın savaşması mümkün mü? Bilgilerini de inceleyebilirsiniz.
Pablo Escobar Nasıl Zengin Oldu?
Pablo Escobar’ın serveti kendisi vefat ettiğinde 59 milyar dolara tekabül ediyordu ve bu serveti uyuşturucu ticareti yaparak kazandı. Bu servetin oluşmasındaki kilit noktalar şöyledir:
Medellin şehrinde ufak suçlar işledi ve zamanla burada kendine bir çevre edindi.
Kolombiya’ya epey yakın bir ülke olan Amerika Birleşik Devletlerinde ciddi bir uyuşturucu talebi vardı.
Arz ve talep arasında bir doğru orantı olunca Escobar servetini giderek artırmaya başladı.
İçinde yer aldığı sektör gereği pek çok rakibi vardı ve bu rakipler de tıpkı Escobar gibi şiddet dili kullanıyordu. Bu nedenle Escobar pek çok kişinin vefatından sorumluydu.
Zaman içerisinde dünyanın diğer ülkelerine de uyuşturucu aktarmaya başladı. Hatta bu iş için okyanusta bir ada bulacak ve oraya özel bir havalimanı inşa edecekti.
Escobar aynı zamanda bir teşkilatın lideriydi. Devlet içinde devlet olacak kadar büyük ve etkili bir teşkilattı bu. Kolombiya devleti içerisinde kendine amiyane tabirle bir imparatorluk inşa etmişti.
Escobar ve Kolombiya devleti tam manasıyla karşı karşıya değildi. Devlet içindeki bazı kişiler ona karşıyken öte yandan onun için çalışan birçok isim vardı.
Pablo Escobar Paraları Nerede Saklıyordu?
Escobar’ın paralarını sakladığı yer kendine ait mülklerdi. Ortada tamamen illegal yollarla kazanılmış bir para olduğu için paranın bankaya yatırılması söz konusu değildi. Bu nedenle Escobar paralarını evlerinin bodrumunda ve duvar aralarında saklardı. Çıkan yangınlar sonucunda bazen servetin hatırı sayılır bir miktarı yok olurdu. Hatta fareler paralarını kemirdiği için epey yüklü meblağlarda para kaybettiği rivayet edilir.
Havuza girmeden önce bilinmesi gerekenler yazımızdadır.
Pablo Escobar Nasıl Biriydi?
Pablo Escobar hakkında bilgiler şu şekilde sıralanabilir:
Hırslı bir adamdı. Suç hayatına 16 yaşında başladı. O günlerde kısa sürede zengin olmayı hedefliyordu. “20 yaşımda milyoner olacağım.” şeklinde bir beyanı olduğu rivayet edilir. Daha 20 yaşına gelmeden milyarder olmuştur.
İnsan ilişkileri iyiydi. Beraber çalıştığı kişilerle iyi iletişim kurardı. Zamanla politik bir kimliğe sahip oldu. Halkla ve özellikle köylü ile arasında bir bağ vardı.
Bonkör bir adamdı. Muadili olan diğer baronlara nazaran daha fazla maaş verme alışkanlığı bulunurdu.
Futbola bayılırdı. Hem kendi işleri için hem de futbol sevgisinden dolayı iki tane takım satın almıştır.
Pablo Escobar Hapse Girdi Mi?
Pablo Escobar hapis yattı ancak bu sıradan bir hapis hayatı değildi. Sahip olduğu para ve nüfuz sayesinde kendine bir hapishane inşa ettirdi ve burada kaldı. Hapishane oldukça yüksek yaşam standartları sunabilen bir villaydı. İçerisinde havuz bile bulunuyordu. Pablo Escobar devlete o sıralarda bir teklifte bulundu. Kendisi için af çıkarsa ülkenin dış borçlarını silecekti lakin devlet bunu kabul etmedi. Escobar da kendi yaptırdığı hapishaneden kaçtı. Sonraki süreç onun için epey zorluydu. Aylarca ufak köylerde saklandı.
Pablo Escobar Politikaya Atıldı Mı?
Pablo Escobar’ın politik kariyeri bulunuyordu. Kolombiya Liberal Partisinden seçimlere girdi ve politika hayatına resmen başladı. Burada nüfuzunu artırdıktan sonra uyuşturucu ticaretindeki trafiği daha rahat artırır oldu. Politika yaşamında yüzlerce kişinin öldürülmesine neden oldu. İşlediği suçların vardığı en üst nokta uçağa bomba yerleştirmekti. Silahla insan öldürtmek ise neredeyse rutin bir alışkanlıktı. Zaten Escobar’ın hapse girmesinin nedeni de politikaya girmesinden sonra işlediği suçlardır.
Escobar’ın Aile Hayatı Nasıldı?
Escobar’ın ailesi eşinden ve iki çocuğundan ibaretti. 28 yaşında olan genç Pablo, o sıralar 15 yaşında bir çocuk olan Maria Victoria ile evlendi. Dönemin toplum yapısına göre bu evlilikte herhangi bir beis yoktu. Bu nedenle Pablo Escobar’ın gerçekten pedofili olup olmadığına dair herhangi bir bilgi söz konusu değildir. Evlilik gerçekleştikten sonra çift Juan Pablo ve Manuela adından iki çocuk dünyaya getirdi. Escobar’ın evlatlarına ve özellikle de oğluna düşkün olduğu bilinmektedir. Hatta yakalanmasının sebeplerinden biri oğluna ve ailesine olan düşkünlüğüdür.
Evinizde güvenli kalmak için çok önemli öneriler yazımızı da okuyabilirsiniz.
Pablo Escobar Hangi Suçları İşledi?
Escobar’ın işlediği suçlar arasında şunlar yer alır:
Uyuşturucu ticareti
Cinayet işleme ve cinayete azmettirme
Görevi kötüye kullanma
Hırsızlık
İnsan kaçırma
Firar etme
İnşa ettiği suç örgütüne rağmen Escobar hayatı boyunca hiç uyuşturucu kullanmadı hatta sigara bile içmedi. Ara sıra birkaç bira içtiği ancak hiç sarhoş olmadığı rivayet edilir.
Pablo Escobar Nerede Hata Yaptı?
Pablo Escobar’ın yaptığı hatalar şu şekilde sıralanabilir:
Politikaya atılmak yaptığı ilk hata olarak kabul edilir. Politik kariyerinde takındığı tavır zaman içerisinde halkla arasına mesafe koydu. Pablo Escobar halkın polisini, savcısını ve avukatını öldürten bir adam konumuna düştü.
Kendisine ihanet eden ortağını öldürmesi her ne denli anlaşılabilir olsa da stratejik bir hata olarak görülebilir. Bu hamleden sonra kendi adamları arasında ayrışmalar söz konusu oldu.
Yakalandığı operasyonu fitilleyen hatası ise oğluyla yaptığı telefon konuşmasıdır. Haddinden fazla uzayan bu konuşma Escobar’ın yerini ifşa etti. Silahlı çatışma sırasında vurularak öldürüldü.
Buradaki hatalardan kasıt kendi yürüttüğü işler kapsamında yaptığı strateji hatalarıdır. İşlemiş olduğu suçlar ve seçmiş olduğu hayat etik anlamında zaten başlı başına bir hata olarak kabul edilebilir. Satmış olduğu uyuşturucular ve ölümüne sebep olduğu insanlarla kaç kişinin hayatında negatif etkiler yarattığı hesap edilemez. Bonkör yapısı sayesinde pek çok kişiye maddi destek sağladığı da bilinmektedir. Yarattığı bu iki başlı etkinin sonuçlarını değerlendirmek vicdani bir mesele olarak kabul edilebilir.
Neden çok sayıda ülkenin uçak savaş gemisi yok? Hakkında merak edilenler yazımızdadır.
The post Pablo Escobar Kimdir? appeared first on Zovovo - En İyi Bilgi Sitesi.
Kaynak: https://www.zovovo.com/pablo-escobar-kimdir/
0 notes
Text
kaybolmadan, Sudan çöllerinde dolaşmak – Özkan Yıkıcı
https://wp.me/pXsHy-Kvj Bahar ayı ile birlikte, K. Kıbrısta yoğunlaşan panayırlardan bıkmışken; siyasilerin Panayırlarda “çatista” yerine “moderin boşaltımla” demeç algıları söylemelerinden! Akıncının “Yapabileceklerini” yapamamasına Kamu Hizmeti komisyonu başkanını da yerinde brakarak veya Tufanın durmadan kendini “Türkiyeye tanıtamama” saçmalamasını dinlemekten bıktım! Bunları tekrar tekrar sırf ahaliyi kandırmaca olduğu için yazmaktan da usanmışken, yolum bu defa Afrikaya doğru rüzgarla birlikte yol almaya başladı. Fakat; işler yine yolunda değildi! Türkiyeden geçerken, yüzüme oradaki gerçekler keskin bıçak gibi de vuruyordu: Sadece yapılan son adı Yerel ama öylesine yükle sistemsel boyutlu otoriter seçime dönüştü ki hiçbir demokratik kuralın yaşanmadığı süreçten geçti. Devlet otoriter yandaşlama ile başlanan seçimin sonuçları da tam ona benzedi. Hani hep övülülen ve eskiden en çirkin uygulamalarını “hoşgörü ve çağdaşlık” olarak yuturma tekerlemesi var ya: şimdi de Yerel seçimdeki şu ezberin hem de epey çelişkisel yaşanmışlığı yaşandı. Denirdi ya “öyle bir seçim yapılıyor ki dünyada eşi yok* Şefaf ve en demokratik kuuralalrla yapılıp, en eksiksiz seçim olacaktır” vurgusu yapıldı. Gerçekten öyle oldu! Öyle oldu ki seçilenlerin dahi gerektiğinde mazbataları verilmedi. Aday olma normalken, kazanmanın anormal olduğu veya İstanbul karmaşa uzatma oyunundaki roller yaşanmışlıkları bunun kanıtlarıdır. Daha da acısı; hala K. Kıbıs sesleri “garantörsüz olmaz* Türkiyedeki demokratik yapı hedefli veya oradaki ekonomik başarıların burada da gerçekleşmesi” ezberleri tekrarlanma şekleriyle birlikte bu coğrafyadan uzaklaşmaktayım.****** Dünya örnekleri ve çağdaşlar korosundan uzaklaşıp Sudana gelelim: Hafta içi yazımda da belirtim: Dünya medya ekseni, özellikle Afrika kıtasında veya dünyada ezilen kesimin önemli yaşamsal gelişmeleri pek haber yapılmaz. Bu gibi yerlerin öne çıkmasında özellikle değişim veya artık gizlenemez boyutlarda gelmekle mümkün olunmaktadır. Afrika kıtası bu yörelerden birisidir. Bundandır ki Sudan eğer ilk haberlere girecek derecede haber oluyorsa, orada taşların oynayacağı olasılığının artık anlık olduğunun da kanıtıdır. Nitekim, aylardır süren ve sokaklarda ayaklanmalarla onlarca kişinin katledilmesine karşın durulmayan bu sosyal siyasal patlama, sonuçta devlet merkezini de sarsmalarla değiştirmeğe yönelindi. Elbet, son kertede duyarak konuşulan Sudan ile gerçek Sudan arasında da mutlaka farkların da sırıtması kesindi. Öyle de oldu. Konuya fazla dalmadan Sudanla alakalı, direk bizlik anımsatma yapacam. Görüyorsunuz ki geçmişten gelen çok yönlü birikim ile yorumlama bakışı elbet yeri geldiğinde meyvesini verir. Hele de balık hafızalı da olmuyorsanız, “şeytan” sizi kışkırtır! Sudanın K. Kıbrısla önemli tarihi karşılaşması vardır! Burada “KKTC” ilanından sonra, bazı tanıtma çabaları oldu. Bakmayın şimdilerde böyle bir girişimler olmadı denen sahtekarlık atışalrına* ilandan sonra hele de parmak kaldıran bazı karşı çıkanlar, tartışmayı öteleme adına “artık ilan edildi! Ozaman bunu yaşatmak gerekir* Tanıtarak bağımsız kalmasını sağlamamız şart” deniliyordu. Hat ta, muhteram mevkine ulaşan şimdiki saray lideri de yeri geldikçe “KKTC güçlendirme veya tanıtma” seçkilerini hep yüksek sesle söyledi. Seksenlerde özellikle “KKTC” ilanından sonra önce Bangladeşle ve ardından Pakistan deneğimi de yaşandı. Hat ta, bazı Akıncı taraftarı sıkılmadan “Nasıl ki Çini tanıdılar, yarın gün ola bizi de tanırlar” diyorlardı! Nitekim, başta Özal batı dışı gelen bazı heyetleri buraya gönderip yoklama yaptı. Bu heyetlerden birisi de Sudan parlementerlerdi. Sudan Parlementerleri buraya gelip gezip yiyip içtiler. Herkes düşünmeden Sudanın “KKTC” tanımıyla sonlanacağını bekliyordu! Oysa, ziyaret bitince Sudan parlementerleri “Biz nasıl yaşıyorsak, siz de Kıbrısta birlikte yaşayın” önerisini söylediler. Zaten, bu örneklerle sonuç alınamıyacağını anlayan Özal, sonradan Şemilerin de itiraf etiği Amerikaya Kıbrısla alakalı öneriyi yapıp, Amerikan tarihi yanıtını “Nato gerçeği” ile yanıtlandı!***** Hemen ekleyelim: sözkonusu Sudan Kıbrıs ziyareti dönemi daha Elbeşir darbesi gerçekleşmemişti. Ancak, Türkiye ile iyi ilişkileri vardı. Ama şuda vardı; Sudanda iç savaş yoğunlaşmıştı! Seçki ve zaman çok yanlış yapıldı. Tabi kendime de pay çıkarayım. Ozaman Ortam gazetesi arada bir benimle konuşup, ismimi yazmadan dünyada bir ülke tanıtıyordu. Tam da bu ziyaret yapılırken, benimle Sudan konuşulup yayınlandı….. Sudanı güncel konuşurken, beynim beni böylesi bir dolaşıma taşıyordu. Yine, Sudandaki iç savaşla alakalı gelişmeleri, yapılan anlaşmaları, referandumlarla ayrışmalar dönemi de başta Ortam ve Yeni Çağ gazetelerinde uzun uzun yazdım. Dafur katliyamı, Uluslar arası mahkeme kararları, Amerikanın bonbaladığı Sudan fabrikaları ve benzer gelişmeler de Ortamdan Yeni Çağa birkaç olanak veren gazetede tarihi yeriyle benim makalelerimde konuldu. Anlayacağınız, öyle güncel gelişle, tarafsal sınırlı haberlerle Sudan veya başka yazı yazmıyorum. Elbeşir, Sudanda 1989 yılında darbeyle yönetime geldi. Bu darbenin özünde Sudanın gerçeği vardı. Sudan o tarihlerde çok boyutlu çelişkiler içinde boğuldu. Sovyet Amerikan, Kuzey Güney Afrika hegemonya kültürlenmeleri, İslam ile öteki dinsel savaşlar, kabile çelişkileri,Arap içi laik ve şeryatcı kavgası, Sudan içi özellikle Güney Kuzey iç savaşı ve daha nice olgu Sudanı ordan oraya savuruyordu. Klasik İngiltere Afrika sömürgesel yapılanışın devamlılığı yaşanıyordu. Bundandır ki Sudan en süper devlet arası konumda sıkılırken, Lipya Mısır veya Arap Afrikalı ikilemli gerilimlerle de çalkalanıyordu. Elbeşir, ABD ve Sudi eksenli politik yapının ayağı gibi gerçekleşti. Yine özetleyecek olursak; Sudan Amerikancı gelmiş gibi oluyorsaydı da konulan Kültürler çatışmasıyla rolu kaymaya başladı. Nitekim, koruyup ABD destekli ülkeye aldığı Binladin gibi isimlerden, birden değişen kaypak ABD politikasıyla Terörist listesine konuldu. Hat ta, Elbeşir Binladiyi amerikaya vermeği teklif etse de Klintın “kanıt yok” diyerek kabul etmedi! Sonra, “terörist koruyor” diyerek Sudanın ilaç fabrikalarını bonbaladı…. Elbeşir, şeryatcılık ilkesi ile ülkeyi yönetmeğe girişti. Tabi ki başta Güneyi hristiyan ve öteki dinlerden olunca da iç savaş kızıştı. Özellikle Güney Sudan liderlrinden Garan solcu olup hem şeryata karşı hem de ülkenin parçalanmasına da direnen bir liderdi. Fakat, Elbeşirin itifakcısı Müslüman Kardeşlerin “şimdiki siyasal veya ılımlı İslam denilen kesim” lideri Hasan Turabi de kitlesel destekci ayağı olarak meclis başkanı oldu… Konuyu fazla uzatmayalım: Elbeşir, hem arap ülkeleri hem de komşularıyla ilişkileri iyi olamadı. Herkesin eli Sudana girdi. Oda otoriter olma adına en yakın mütefiki Hasanı da hapse atarak adeta orduyla birlikte tek başına kaldı. Önce Güney Sudanla anlaşma yapıp geçiş dönemi sonrası referandum yapılmasına karar verildi. Pek de sorgulanmayan bir önemli olay gerçekleşti: 2005 yılında Güney Sudan sol lideri Garan uçak kazasında öldü. Birçok çevre bunun tam da anlaşma sonrası olması, Garanın ülkenin birliğini savunması gibi gerçekler ışığında bu kazanın normal olmama olasılığının yüksek olduğu konuşuldu. Fakat, resmi çevreler bu olayın üstüne gitmediler* Bazı çevreler şunu da bilgisizlikten karıştırırlar: G. Sudan ile Dafuru ayni zanederler! Dafurda yapılan ve yüzbinlerle ifade edilen soykırımın G. Sudanla aynılaştırırlar. Oysa, Dafur başka olay olup Kabileler ilişkisinden çifcilerle hayvanclık ikileminde oluşan ve devletin direk müdahil olup israilin dahi bir tarafa silah verdiği olaydır. Uluslar arası mahkeme kararı da bu Dafur olayına yönelik olmaktadır. Bu farkı da belirtmek gerekir. Sudanın özellikle direk parçalanmasında rol alan kaynaklardan birisi de petroldu. Sudanda Petrolun bulunması, Çinin ağırlıklı olarak buradaki Petrolu işlemesi, Petrol kaynağının Güneyde ağırlıklı olarak olması ve işlenmesinin Kuzeyde yapılma koşulları, başta Amerika ve ingilterenin Sudanın parçalanmasını tetiklediği de kesindir. Böylelikle, Garanın garip şekilde öldürülmesi ve Elbeşirin dıştalanma süreçlerle Sudan 2011 yılında resmen ikiye ayrıldı… Petrolu kaybeden, iyice izole edilen, Müslüman kardeşler eksenindeki gerileme, Arap aleminin etkisinin sıfıra doğru gitmesi, alınan uluslar arası mahkeme kararları, Elbeşiri iyice yalnızlaştırdı. Birkaç ülkeye gidiyordu. Özellikle Türkiye ve Katar onun iki yakın dostuydu. Bunu kulanan Erdoğan, hem Sudandan bir adayı satın alıp Osmanlı hayalini gerçekleştirme, ülkeden toprak satın alarak Sudanı tarımda kulanma uygulama anlaşmaları da yapıldı. Ama, içteki sıkıntılar tüm baskıya karşın yükseldi. Sudanda tüm olumsuzluklara rağmen, yasakların altında partielr ve örgütler etkilerini sürdürüyorlardı. Geçen yılın sonunda yapılan ve temel gıda olan Benzin ile ekmeğe zam gelince, sokaklar doldu. Öyle birkaç saat değil, aylarca protestolar yapıldı. Elbeşir hükümeti görevden aldı, uzlaşma denedi ve en önemlisi onlarca insan sokakta katledilmesine karşın, eylemciler geri adım atmadı. Ordu baktı ki işler artık çığrından çıkıyor; darbe yapıp ve geçiş denip bu dalganın tüm devleti altüst etmesini engelemek istedi! Olmadı. Derken, Cunta içi kopuşlarla ordu arasında alt düzeyde ayrışmalar da başladı. Artık Sudan eski Sudan değildi. Şimdilik, muhalefet ekseni sivil yönetime geçiş, yeni anayasa ile sonra seçim prokramını açıkladı. Tam da gerileyen devlet ve yükselen muhalefet ikilemine gelindi. Herkesin beklentisi kadar, korkusu da var. Elbeşir, Uluslar arası mahkemeye verilme korkusu, ordu üst görevlileri yaptıkalrı katliyamlar nedeniyle gelecekelrini de koruma peşindedirler. Muhalefet dalgasında ise çok renkler vardır. Hat da Sudan Komonist partisi dahi önemli oranda etkili olduğu bilgileri vardır. Bu denklemler ise dış güçlerin de kolayca müdahale etme alanları açıyor. Dünyadaki ablukalı ülke, yasaklı lider gibi işleyişleri olan, yapılan ve başta Türkiyeye bazı olanaklar sağlanan anlaşmaların da geleceği belirsiz. Hele Amerikan Çin veya Araplar arası sermaye kavgaları da oldukça fırsat kolamaya adaydır. Sudan üzerine yazacak çok fazla bilgi var. Öngörüler ise oldukça çelişkili. Örgütsel güçler ve fırsatda diplomasi kuralı geleceğin şekilenmesinde önemli rol oynayacaktır. Sudan, aslında tarihi sömürgeciliğin yeniden nasıl günümüze taşınıp, günümüz emperyalist aşmazların krizler üreterek çıkış aranmasının önemli bir lapratuvarı olarak incelenmelidir. Tabi ki kaçınılmadan Kıbrıs Türkiye gerçeğini de yok saymadan yapılmalıdır. Çünkü, yukardaki Sudan deneğimleri kadar, Erdoğanın da kalan siyasal eksenli nadir mütefiklerinden Elbeşir çok mesaj vermektedir.
0 notes
Text
Yeni bir gönderi var Burak ALTIPARMAK
New Post has been published on https://burakaltiparmak.com.tr/serhat-kalkinma-ajansi-12-personel-alacak/
Serhat Kalkınma Ajansı 12 personel alacak
T.C. SERHAT KALKINMA AJANSI (SERKA) PERSONEL ALIM İLANI
Serhat Kalkınma Ajansı, 5449 sayılı Kalkınma Ajanslarının Kuruluşu, Koordinasyonu ve Görevleri Hakkında Kanun ile Kalkınma Ajansları Personel Yönetmeliği hükümleri çerçevesinde, TRA2 Bölgesinin; Ağrı, Ardahan, Iğdır ve Kars illerinin kalkınmasına ve gelişmesine hizmet etmek ve katkıda bulunmak isteyen, yeniliğe ve gelişime açık, analitik düşünebilen, değişen çalışma koşullarına uyum sağlayabilen, hizmet ve kalkınma bilinç ve sorumluluğuyla hareket eden, seyahat engeli olmayan 10 Uzman, 1 Hukuk Müşaviri ve 1 İç Denetçi alımı gerçekleştirecektir. Serhat Kalkınma Ajansı’nın merkezi Kars İli olup, Ajansın faaliyet alanlarını Ağrı, Ardahan, Iğdır ve Kars İlleri oluşturmaktadır. Sınavda başarılı olanlar, Ajans Genel Sekreterliği’nin uygun göreceği bu illerin birinde çalışmayı kabul edeceklerdir.
Doğu Marmara Kalkınma Ajansı Personel Alım İlanı
Orta Karadeniz Kalkınma Ajansı Personel Alım İlanı
Başvuru ve Sözlü Sınav Tarihleri
İlan Tarihi
24 Mayıs 2017
Başvuru Tarih ve Saatleri
15 – 30 Haziran 2017, 08.00 – 18.00 arası
Sözlü Sınava Katılacakların İlan Tarihi
07 Temmuz 2017
Sözlü Sınav Tarihleri
13 – 14 Temmuz 2017
Başvuru ve Sınav Yeri
Serhat Kalkınma Ajansı, Ortakapı Mahallesi, Atatürk Cad. No:117 Merkez, KARS
Tel: (0474) 212 52 00, Faks: (0474) 212 52 04 E-mail: [email protected]
İlan ve Sınav Sonuçlarının Duyurulacağı Adres
www.serka.gov.tr
1. Tüm Adaylar İçin Aranan Genel Şartlar
a) Türk vatandaşı olmak,
b) Kamu haklarından mahrum bulunmamak,
c) Türk Ceza Kanununun 53 üncü maddesinde belirtilen süreler geçmiş olsa bile; kasten işlenen bir suçtan dolayı bir yıl veya daha fazla süreyle hapis cezasına ya da affa uğramış olsa bile devletin güvenliğine karşı suçlar, anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlar, milli savunmaya karşı suçlar, devlet sırlarına karşı suçlar ve casusluk, zimmet, irtikap, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, inancı kötüye kullanma, hileli iflas, ihaleye fesat karıştırma, edimin ifasına fesat karıştırma, suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama veya kaçakçılık suçlarından mahküm olmamak,
d) Erkek adaylar için askerliğini yapmış, en az altı ay erteletmiş veya askerlikle ilişkisi bulunmamak,
e) Yurt içi / yurt dışı seyahat engeli bulunmamak,
f) Devamlı görev yapmasına sağlık açısından engeli bulunmamak.
2. Uzman Personel İçin Başvuru Şartları
2.1. KPSS Puanı İle Başvuracak Adaylar Bakımından;
a) Hukuk, İktisat, Maliye, İşletme, Kamu Yönetimi, Uluslararası İlişkiler, İstatistik, Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri, Matematik, Sosyoloji, Mimarlık, Şehir ve Bölge Planlama ile Mühendislik dallarından veya bunlara denkliği Yükseköğretim Kurulunca (YÖK) kabul edilen yurt dışındaki yükseköğretim kurumlarından lisans düzeyinde mezun olmak,
b) KPSS puanı ile başvuracak adaylar için, Ölçme Seçme ve Yerleştirme Merkezi tarafından 22-29 Mayıs 2016 veya 21-28 Mayıs 2017 tarihlerinde yapılan Kamu Personeli Seçme Sınavından mezun oldukları öğrenim dalları itibariyle aşağıdaki tabloda gösterilen ilgili puan türlerinden en az 80 puan almış olmak,
c) Kamu Personeli Yabancı Dil Bilgisi Seviye Tespit Sınavı (KPDS), Yabancı Dil Bilgisi Seviye Tespit Sınavında (YDS) İngilizce dilinden son 5 (beş) yıl içerisinde en az 70 (yetmiş) puan almış veya son 2
(iki) yıl içinde CPE, CAE, TOEFL iBT veya PTE akademik sınavlarından birinde bu puana denk kabul edilen geçerlilik süresi dolmamış uluslararası geçerliliği bulunan belgeye sahip olmak.
Uzman Personel Adayları İçin İstenen Mezuniyet Alanları ve Taban Puanları
Bölümler
KPSS Puan Türü
KPSS
Taban
Puanı
KPDS/YDS
Taban
Puanı
Alınacak
Uzman
Sayısı
Maliye
KPSSP3, 9, 11, 18, 19, 20, 21, 22, 23, 24, 28, 29, 30, 33, 37, 39, 40, 42, 56, 79, 97, 98, 99, 100, 103, 110, 112 veya 118
80
70
10 (on)
İşletme
İktisat
Kamu Yönetimi
Uluslararası İlişkiler
Şehir ve Bölge Planlama
KPSSP3, 4, 5, 8 veya 25
Hukuk
KPSSP3, 11, 20, 21, 79, 97, 100 veya 103
İstatistik
KPSSP3, 25, 34, 102 veya 111
Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri
KPSSP3, 46, 48 veya 115
Sosyoloji
KPSSP3, 4, 5 veya 8
Matematik
KPSSP3, 4, 5, 9, 25, 26, 50, 102 veya 111
Mimarlık ve Mühendislik Dalları
KPSSP3, 4, 5, 6, 7, 8 veya 25
2.2.KPSS Puanı Aranmaksızın İş Tecrübesi İle Başvuracak Uzman Adaylar Bakımından;
a) Yukarıdaki tabloda belirtilen bölümlerin birinden veya bunlara denkliği YÖK tarafından kabul edilen yurtdışındaki yükseköğretim kurumlarından lisans düzeyinde mezun olmak,
b) Kamu Personeli Yabancı Dil Bilgisi Seviye Tespit Sınavı (KPDS), Yabancı Dil Bilgisi Seviye Tespit Sınavında (YDS) İngilizce dilinden son 5 (beş) yıl içerisinde en az 70 (yetmiş) puan almış veya son 2 (iki) yıl içinde CPE, CAE, TOEFL iBT ve PTE akademik sınavlarından birinde bu puana denk kabul edilen geçerlilik süresi dolmamış uluslararası geçerliliği bulunan belgeye sahip olmak.
c) İş tecrübesiyle başvuracak adaylardan, başvuru tarihi itibarıyla 50 yaşını doldurmamış olmak
d) Kamu kesimi veya özel kesimde aşağıdaki konularda belgelendirilebilecek şekilde en az 5 (beş) yıl fiilen başarılı olarak çalışmış olup bunu belgeleyenlerden KPSS şartı aranmaz
S Planlama, Programlama,
S Proje Üretimi, Tasarımı ve Yönetimi,
S Strateji Geliştirme, Strateji Yönetimi,
S İzleme ve Değerlendirme,
S Tanıtım, Danışmanlık,
S Şehircilik ve Çevre,
S Araştırma-Geliştirme,
S Bilgi ve İletişim Teknolojileri,
S Finansman,
S İnsan Kaynakları Yönetimi,
S Uluslararası Ticaret
2.3 Uzman Personel İçin Tercih Nedenleri:
Aşağıda sayılan alanların birinde veya bir kaçında bilgi ve deneyim sahibi olmak ve bunu belgelemek aday için tercih sebebi olacaktır:
a) Hibe ve Mali Destek Yönetimi, Proje Hazırlama, Uygulama, İzleme ve Değerlendirme, Avrupa Birliği Destek Mekanizmaları ve Uygulamaları, Project Management Institute (PMI) metodolojisine hakim, PMP, PRINCE2 sertifikasına veya mali müşavirlik belgesine sahip olmak,
b) Kalkınma Kuramları; sürdürülebilir kalkınma, kırsal kalkınma, bölgesel/yerel kalkınma, sosyal kalkınma çalışmalarında bulunmuş olmak,
c) Stratejik plan, kalkınma planları hazırlama, fizibilite çalışmalarında bulunmak,
d) Zootekni, tarım ve hayvancılık politikaları, organik tarım çalışmalarında bulunmuş olmak,
e) Kentsel ve çevre altyapı, atık ve arıtma sistemleri ve uygulamaları, temiz üretim,
f) Kümelenme ve inovasyon,
g) SPSS, Minitab vb. istatistiksel paket programları, veri toplama, veri analizi ve değerlendirme süreçlerine hakim olmak,
h) Birden fazla yabancı dil bilmek ve bunu belgelemek,
i) NetCad, Autocad, ArcGIS programlarından en az birini iyi düzeyde bilmek ve bunu belgelemek,
j) KOBİ finansmanı, KOBİ yatırımları, yatırım teşvik, yatırım değerlendirme, yatırım süreçleri, Lojistik hizmeti,
k) Enerji üretim ve yenilenebilir enerji çalışmalarında bulunmuş olmak,
l) Lojistik hizmeti konusunda deneyim sahibi olmak,
m) En az (B) sınıfı sürücü ehliyetine sahip olmak ve aktif olarak araç kullanabilmek,
n) Kamu ihale mevzuatı, muhasebe uygulamaları, mali tabloların hazırlanması ve analizi, satınalma usulleri, ihale dosyalarının hazırlanması konularında deneyim sahibi olmak,
o) Lisansüstü ve/veya doktora eğitim belgesine sahip olmak.
3. İç Denetçi İçin Sınava Giriş Şartları:
a) Uzman personel için yukarıda belirtilen dallardan veya bunlara denkliği Yükseköğretim Kurulunca (YÖK) kabul edilen yurt dışındaki yükseköğretim kurumlarından lisans düzeyinde mezun olmak,
b) Kamu Personeli Yabancı Dil Bilgisi Seviye Tespit Sınavı (KPDS), Yabancı Dil Bilgisi Seviye Tespit Sınavında (YDS) İngilizce dilinden son 5 (beş) yıl içerisinde en az 70 (yetmiş) puan almış veya son 2 (iki) yıl içinde CPE, CAE, TOEFL iBT veya PTE akademik sınavlarından birinde bu puana denk kabul edilen geçerlilik süresi dolmamış uluslararası geçerliliği bulunan belgeye sahip olmak.
c) Kamuda denetim elemanı olarak en az 10 yıl çalışmış olmak.
3.1 İç Denetçi İçin Tercih Nedenleri:
a)
Uluslararası Kamu Denetçisi Sertifikası, Uluslararası İç Denetçi Sertifikası veya Kamu İç Denetçi Sertifikasına sahip olmak,
b) Yüksek Lisans veya Doktora yapmış olmak,
c) İç Kontrol ve Risk Yönetimi Konularında deneyime sahip olmak,
d) Birden fazla yabancı dil bilmek ve bunu belgelemek,
e) En az (B) sınıfı sürücü ehliyetine sahip olmak ve aktif olarak araç kullanabilmek.
4. Hukuk Müşaviri İçin Sınava Giriş Şartları:
4.1. KPSS Puanı İle Başvuracak Adaylar Bakımından;
a) Hukuk Müşaviri olarak istihdam edilecek personel, üniversitelerin Hukuk bölümünden veya buna denkliği Yüksek Öğretim Kurulunca kabul edilen yurt dışındaki yükseköğretim kurumlarından lisans düzeyinde mezun olmak,
b) KPSS puanı ile başvuracak adaylar için, Ölçme Seçme ve Yerleştirme Merkezi tarafından22-29 Mayıs 2016 veya 21-28 Mayıs 2017 tarihlerinde yapılan Kamu Personeli Seçme Sınavından; KPSSP 3, 11, 20, 21, 79, 97, 100 veya 103 puan türlerinin herhangi birinden en az 80 puan almış olmak,
c) Kamu Personeli Yabancı Dil Bilgisi Seviye Tespit Sınavı (KPDS), Yabancı Dil Bilgisi Seviye Tespit Sınavında (YDS) İngilizce dilinden son 5 (beş) yıl içerisinde en az 70 (yetmiş) puan almış veya son 2 (iki) yıl içinde CPE, CAE, TOEFL iBT ve ya PTE akademik sınavlarından birinde bu puana denk kabul edilen geçerlilik süresi dolmamış uluslararası geçerliliği bulunan belgeye sahip olmak.
d) Avukatlık Ruhsatnamesine sahip olmak.
4.2. KPSS Puanı Aranmaksızın İş Tecrübesi İle Başvuracak Adaylar Bakımından;
a) Yukarıda Hukuk Müşaviri için belirtilen 4.1. (b) maddesi hariç, diğer şartlara haiz olmak,
b) Başvuru tarihi itibarıyla 50 yaşını doldurmamış olmak,
c) Kamu kesimi veya özel kesimde en az 5 yıl aktif bir şekilde avukatlık yapmış olduğunu belgelemek.
4.3. Hukuk Müşaviri İçin Tercih Nedenleri:
a) Kalkınma Ajansları Mevzuatına vakıf olup, Ajans ile ilgili meri mevzuat, kanun, yönetmelik, tüzük taslakları hakkında görüş bildirebilecek, Ajans adına ihtarname ve ihbarname düzenleyebilecek, Adli ve idari yargı mercilerinden Ajansa yapılabilecek tebliğlere cevap verebilecek, Adli ve idari yargı mercileri, icra müdürlükleri ile resmi ve özel kurum ve kuruluşlar nezdinde Ajansı temsil edebilecek.
b) Ajansın tüm faaliyetleri ile ilgili hukuki, mali, idari ve cezai sonuç oluşturabilecek konular hakkında Ajans Genel Sekreterliğine hukuki görüş bildirebilecek, Ajans menfaatlerini koruyucu ve anlaşmazlıklara çözüm getirici hukuki tedbirleri zamanında alabilecek,
c) Ajans adına akdedilecek sözleşme ve anlaşmaların hukuki ihtilaf doğurmayacak ve Ajans menfaatleri doğrultusunda yapabilecek,
d) Destek programları ve destek yönetimi konularında eğitim almış veya tecrübeye sahibi olmak,
e) Kalkınma Ajansları Mal, Hizmet ve Yapım İşi Satınalma İhale Usul ve Esasları doğrultusunda
satınalma ve ihale süreçleri ile 4734 Sayılı Kamu İhale Kanunu ve 2886 Sayılı Devlet İhale Kanunu hükümlerine vakıf olmak.
5. Başvuruda İstenen Belgeler
a) http://serka.gov.tr adresinden temin edilecek İş Talep Formu,
b) Detaylı Özgeçmiş,
c) Diploma ya da mezuniyet belgesinin aslı veya kurumca onaylı sureti ya da noter tasdikli sureti. Yurtdışındaki üniversitelerden mezun olanlar için, ayrıca YÖK tarafından verilen Denklilk Belgesinin aslı veya kurumca onaylı sureti ya da noter tasdikli sureti,
d) KPSS puanıyla başvuracak adaylar için 22-29 Mayıs 2016 veya 21-28 Mayıs 2017 tarihlerinde yapılan Kamu Personeli Seçme Sınavı (KPSS) Sonuç belgesinin bilgisayar çıktısı veya ilgili resmi kurumca onaylı sureti,
e) KPSS’ye girme şartı aranmaksızın iş tecrübesi ile başvuracak tüm adayların SGK’dan alacakları hizmet dökümü veya ilgili kurum veya kuruluşlardan alacakları iş tecrübelerini gösterir belgenin aslı veya noter tasdikli suretleri. İç Denetçi adayı için kamuda denetim elemanı olarak çalıştığını gösterir belge/belgelerin aslı veya kurumca onaylı sureti ya da noter tasdikli sureti,
f) Kamu Personeli Yabancı Dil Bilgisi Seviye Tespit Sınavı (KPDS), Yabancı Dil Bilgisi Seviye Tespit Sınavında (YDS) İngilizce dilinden son 5 (beş) yıl içerisinde en az 70 (yetmiş) puan almış veya son 2 (iki) yıl içinde CPE, CAE, TOEFL iBT ve ya PTE akademik sınavlarından birinde bu puana denk kabul edilen geçerlilik süresi dolmamış uluslararası geçerliliği bulunan belgeye sahip olmak.
g) 4,5 x 6 ebadında 3 (üç) adet vesikalık fotoğraf (son 6 ayda çekilmiş, bir tanesi İş Talep Formuna yapıştırılmış),
h) T.C. kimlik numarasını içeren nüfus cüzdanı fotokopisi,
i) Sabıka kaydının bulunmadığına dair Cumhuriyet Savcılığından son 3 ay içerisinde alınmış belgenin aslı ya da noter tasdikli sureti veya e-devlet üzerinden alınmış bilgisayar çıktısı,
j) Erkek adaylar için askerliğini yaptığını veya en az altı ay ertelettiğini veya askerlikle ilişkisi bulunmadığını gösteren belgenin aslı veya kurumca onaylı sureti ya da noter tasdikli sureti,
k) Tercih sebebi olan belgeler ile adayın iş talep formunda belirttiği diğer destekleyici bilgi ve belgeler (iş deneyimi, alınan eğitimler, ikinci yabancı dil belgesi vb.) destekleyici belgelerin aslı veya onaylı sureti ya da aslı sınava girişten önce Ajansa ibraz edilmek şartıyla fotokopileri,
l) Yukarıda istenen belgelerin fotokopileri başvuru sırasında kabul edilecektir. Ancak sınava çağrılan adayların bu evrakların asıllarını veya onaylı suretlerini sınava girmeden önce mutlaka Ajansa ibraz etmeleri ve “aslı görülmüştür” damgası vurdurmaları şarttır. Ancak, barkod numarası ile ÖSYM sayfasından doğrulaması yapılabildiğinden KPSS, KPDS veya YDS sınav sonuçlarının bilgisayar çıktılarının sunulması yeterlidir.
6. Başvuru Şartlarına İlişkin Bazı Açıklamalar
? Yabancı dil sınav eşdeğerlikleri; ÖSYM’nin http://osym.gov.tr internet sitesi ‘Duyurular’ bölümünde yayınlanan Yabancı Dil Sınavları Eşdeğerlikleri tablolarından, sınav başvuru tarihi itibariyle güncel olanına göre değerlendirilecektir.
? Daha önce yurtdışında çalışmış ve/veya üniversite eğitimini yurtdışındaki üniversitelerde İngilizce olarak tamamlamış olmak, muafiyet sebebi değildir. Tüm adayların başvuru sırasında yukarıda belirtilen yabancı dil yeterlilik belgelerini sunmaları gerekmektedir.
? Ajans, alınacak toplam personel sayısı değişmemek kaydıyla aynı branştan birden fazla personel istihdam edebilir. Ayrıca, herhangi bir branştan yeterince müracaat olmadığı takdirde Ajansın ihtiyaç duyduğu ve ilanda belirttiği diğer branşlardan personeli mülakata davet edilebilecektir.
7. Başvuru Şekli, Tarihi ve Yeri
Adayların, mülakat sınavına katılabilmeleri için yukarıda sayılan başvuru belgelerini Serhat Kalkınma Ajansı Merkez Hizmet Binası Ortakapı Mahallesi Atatürk Caddesi No:117 KARS adresine, en geç sınav ilanında belirtilen son müracaat tarih ve saatine kadar (30 Haziran 2017, saat 18.00) elden veya posta yolu ile teslim etmeleri şarttır.
ÖNEMLİ: Eksik ve gereksiz bilgi ve belgelerle yapılan başvurular değerlendirmeye alınmayacaktır. Başvuru evrakları son başvuru tarihi olan 30 Haziran 2017 saat 18:00’a kadar kargo, posta veya elden Serhat Kalkınma Ajansı Merkez/Kars hizmet binasına ulaştırılması gerekmektedir. Son müracaat tarih
ve saatinden sonra yapılan başvurular ile kargo veya postadan kaynaklı gecikmeler dikkate alınmayacak olup, kargo veya postada yaşanabilecek gecikmelerden dolayı Ajansımız sorumlu tutulmayacaktır.
UYARI: İş Talep Formunda belirtilen bilgilerin doğru ve teslim edilen belgelerin gerçeğinin aynısı olduğu başvuru sahibi tarafından kabul ve beyan edilmektedir. Başvuru ve işlemler sırasında gerçeğe aykırı beyanda bulunduğu, sahte belge sunduğu veya herhangi bir şekilde gerçeği sakladığı tespit edilenlerin sınavları geçersiz sayılır ve bunlarla sözleşme yapılmaz. Bu gibi durumları tespit edilenlerle sözleşme yapılmış olsa dahi sözleşmeleri feshedilir. Bu kişiler hiçbir hak talep edemezler ve haklarında Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunulur.
8. Sınavın Şekli, Yeri ve Tarihi
Sınav, Sözlü Yarışma Sınavı şeklinde yapılacaktır. Ajans’a yapılan başvurular, Genel Sekreterlikçe başvuru şartları bakımından dosya üzerinde değerlendirildikten sonra, mülakat sınavına katılabilecek adayların isimleri ile sınava ilişkin tarih ve yer bilgileri 07 Temmuz 2017 tarihinden itibaren Ajansın internet sitesi olan www.serka.gov.tr sayfasında ilan edilecektir. Adaylara ayrıca tebligat yapılmayacaktır.
Yapılacak değerlendirme sonucunda alınması planlanan personel sayısının en az 4 (dört) katı kadar aday yarışma sınavına çağrılabilecektir. Başvuran aday sayısı alınması planlanan personel sayısının 4 katından az olması halinde, şartları tutan tüm adaylar çağrılabilecektir. Ayrıca, herhangi bir branşla ilgili müracaatın az olması ya da olmaması durumunda, ilanda belirtilen diğer branşlardan sınava daha fazla sayıda aday çağrılabilecektir.
Yarışma Sınavı, 13-14 Temmuz 2017 tarihlerinde Ajansın Merkez Hizmet bulunduğu, Ortakapı Mahallesi Atatürk Caddesi No:117 KARS adresinde yapılacaktır.
Ajans Genel Sekreterliği, son başvuru tarihinin süresini uzatmaya veya sınav tarihini değiştirmeye yetkilidir. Olabilecek bu tür değişiklikler, Ajansın www.serka.gov.tr internet adresinden duyurulacaktır.
Sözlü Yarışma Sınavına hak kazanan tüm adayların, sınav yer ve saatinde nüfus cüzdanı, pasaport veya sürücü kimlik belgesi gibi fotoğraflı ve onaylı bir kimlik belgesiyle hazır bulunmaları gerekmektedir.
9. Sınav Sonuçlarının Değerlendirilmesi ve İlanı
Başvuran adayların ilanda belirtilen sınav başvuru şartları, KPSS ve KPDS/YDS veya eşdeğer puanı, iş tecrübesi süresi ve tercih nedenleri bakımından Genel Sekreterlikçe değerlendirilmesi yapıldıktan sonra yarışma sınavına katılabilecek olanların listesi, Ajansın ilan panosunda ve internet sitesinde ilan edilir.
Sınav ilanında belirtilen şartları taşıyan ve gerekli belgeleri zamanında Genel Sekreterliğe teslim etmiş olan kişiler yarışma sınavına alınırlar. Yarışma sınavı, Genel Sekreterin başkanlığında, Yönetim Kurulunca öğretim üyeleri arasından belirlenecek iki kişi ve Kalkınma Bakanlığınca görevlendirilen iki kişi olmak üzere toplam beş kişilik sınav kurulu tarafından yapılır. Sınav kurulu üyeleri, adayın çalıştığı alandaki uzmanlık düzeyi, mesleki tecrübe ve bilgi birikimi, yabancı dil bilgisi ve bilinen yabancı dili kullanabilme düzeyi, adayın kavrayış, ifade ve temsil kabiliyeti, muhakeme gücü, görevlendirilecek pozisyona yatkınlık, davranış ve tepkilerinin mesleğe uygunluğu gibi niteliklere sahip olup olmadığını da göz önüne alarak her adaya ayrı ayrı not verir. Sınav Kurulu bu hususları tespit etmek üzere uygun gördüğü bilgi ve belgeleri adaylardan ister.
Sınav Kurulu üyelerinin verdikleri notların aritmetik ortalaması sınav sonucunu gösterir. Sınav başarı notu 100 (yüz) puan üzerinden 70 (yetmiş) puandır. Ancak, sınavda başarılı olanların sayısı ilan edilen boş pozisyon sayısından fazla ise, en yüksek puan alan adaydan başlamak üzere sıralama yapılarak, boş pozisyon sayısı kadar aday yarışma sınavını kazanmış kabul edilir. Yarışma sınavında yetmişin üzerinde puan almış olmak bu sıralamaya giremeyen adaylar için kazanılmış hak teşkil etmez. Sınav kurulu, başarı sırasına göre sıralamaya tabi tutmak suretiyle başarılı adaylar arasından, boş pozisyon sayısının yarısı kadar yedek aday belirleyebilir. Yedek liste oluşturulan durumlarda asıl adaylardan göreve başlamayanların yerine, yedek adaylar sırasına göre istihdam edilir. Bunlar hakkında bu Yönetmeliğin ilgili hükümleri aynen uygulanır.
Belli bir öğrenim dalının ilan edilen sayısı kadar adayın başarılı olamaması nedeniyle boş kalan pozisyonlar, sınav kurulunun uygun görüşü ile, başka bir öğrenim dalından sınava katılıp başarılı olmuş adayların sınavdaki başarı sırasına göre görevlendirilmesi suretiyle doldurulabilir. Sınav kurulu, sınav sonunda ortalama başarı puanını düşük bulduğu takdirde sınav duyurusunda ilan edilenden daha az sayıda personel alma hakkına sahiptir.
Genel Sekreterlikçe sınav sonuçları, sınav kurulu tarafından sonuçların kendisine intikal ettirildiği tarihten itibaren en geç üç gün içinde Ajansın internet sitesinde ilan edilir ve ayrıca sınav sonucu, göreve başlama çağrısı ile birlikte, kazanan adaylara yazılı olarak bildirilir.
10. Görevlendirme
Sınavı kazananların, Ajanstaki pozisyonlarda görevlendirilmesi işlemlerinin yapılabilmesi için, ilgililerin göreve başlama çağrısının kendilerine tebliğ edildiği günü müteakip 15 gün içerisinde Genel Sekreterliğe müracaat etmeleri gerekir. Yapılan tebligata rağmen, Ajans tarafından kabul edilebilir bir belgeyle, ispatı mümkün mücbir sebepler olmaksızın 15 gün içerisinde müracaat etmeyenler ile tebligat adreslerinde bulunmamaları nedeniyle kendilerine tebligat yapılamamış olanların görevlendirilmesi yapılmaz.
Giriş Sınavında hile yaptığı, sahte belge ibraz ettiği veya gerçeğe aykırı beyanda bulunduğu ya da Ajansta çalışmak için gerekli nitelikleri taşımadıkları sonradan anlaşılan adayların görevlendirme onayları derhal iptal olunarak ve sözleşmeleri feshedilerek, kendileri hakkında gerekli yasal işlemler yapılır. Belgeyle ispatı mümkün mücbir sebepler nedeniyle göreve başlamama hali iki ayı aşamaz.
11. Ücretlendirme
Ajans personeli, emeklilik ve sosyal güvenlik yönünden 5510 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’na tabi olup Ajans’ta istihdam edilecek personele, 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin Ek Madde 11/c fıkrası, 2014/8 sayılı Yüksek Planlama Kurulu Kararı ve sair ilgili meri mevzuata göre Ajans Yönetim Kurulunca belirlenen aylık ücret, diğer mali ve sosyal haklar ile 6772 sayılı yasada öngörülen ilave tediye ödenir.
Ajansımızda ayrıca, sendikal Toplu İş Sözleşmesi mevcut olup, bu iş sözleşmesinden yararlanan personele ilave mali ve sosyal haklar sağlanmaktadır.
Bu Şartnamede belirtilmeyen hususlarda, öncelikle 5449 Sayılı Kanun ve 25 Temmuz 2006 tarih ve 26239 Sayılı Resmi Gazetede yayınlanan Kalkınma Ajansları Personel Yönetmeliği hükümleri uygulanır.
Kamuoyuna İlanen Duyurulur.
0 notes
Text
kaç zamandır düşündüğüm ama fırsatını bulup da anlatamadığım bir şey var. belki biliyorsundur insan ilişkileri genel hatlarıyla yatay ve dikey olmak üzere ikiye ayrılıyor. dikey ilişki bizim hiyerarşi diye adlandırdığımız ast-üst ilişkisi türünde. aslen kafamda dönmekte olan fikir de biraz bu hiyerarşiye ve hiyerarşik ilişkilere karşı filizlenme çabası içerisinde bulunuyor. çıkış noktam çok temel, mikro bir alan. değer verdiğimiz ve hayatta öncelediğimiz her ne varsa bu değerin etrafında bir hiyerarşik düzen oluşturduğumuzu ki bunu kendi ellerimizle yaptığımızı düşünüyorum. mesele o gün o şartlarda senin için önemli olan para kazanmaksa sen bu kaynağı sana sağlayacak olan kişilerle bir ast üst ilişkisine giriyorsun, buna da iş hayatı deniyor. belli kalıplara uyman istenen şekilde haraket etmen gerekiyor ve hatta çoğu zaman insanı insan yapan en temel değerlerden olan itiraz etme hakkını kaybediyorsun. daha başka bir bağlam düşünelim. örneğin o gün o şartlarda senin için önemli olan ders notu bulmaksa bunu sana sağlayacak kişilerle bir ast üst ilişkisine giriyorsun. artık bu kişiye karşı yapamayacağın ve söyleyemeyeceğin çok fazla şey var. kaynağı kaybetmemek uğruna bu ilişkinin gerektirdiklerini yapıyorsun. senden minnet duyman bekleneceği için sık sık sahte gülücükler saçıyorsun mesela. ya da diyelim ki itibar kazanman gerekiyor. ki bulunduğum çevre dolayısıyla bunu entelektüel bir itibar olarak düşünelim. sana bu itibarı sağlamanda yardım edecek insanlarla bir hiyerarşi içerisine girmiş bulunuyorsun bu sefer de. yalnız bu bahsettiklerin bir yardımlaşma hali değil belirtmemde fayda var. sana artık belli davranış kalıpları sunulması ve senin de bu kalıplara göre davranman hatta bu kalıplara uyum sağlayabilmek için de kendi kimliğini oluşturan bazı parçalardan ödün vermen demek. prezantabl olman gerekiyorsa öyle olacaksın, şartlar yavşak olmanı gerektiriyorsa o zaman da öyle olacaksın. bunlar örneklerle daha uzun açıklayabileceğim şeyler ama gerek yok. makro boyutta baktığımızdaysa karşımıza daha büyük bir sorun çıkıyor. yaklaşık iki yıldır devletin ne olduğuyla nasıl oluştuyla ilgili dersler alıyorum. herhalde artık bir mayalanma süreci geçirmiş olacağım ki devlet kavramı artık bana sorgulanmaya muhtaç bir alan olarak geliyor. devlet de insanların kendi elleriyle yarattıkları, yukarıda saydığım ilişkilerin hepsinden ve daha fazlasından oluşan karmakarışık bir yapı. ve her şeyden önce yapay, artificiel, doğal durumuyla doğada bulunmayan ve belli şartlar doğrultusunda kurulan ilişkiler bunlar. insan önce devleti kuruyor ki bunu bir cümleyle özetledim ama bu yüzyıllar alan bir süreç. evet insan önce devleti kuruyor, bakın burası önemli önce kendisi bu yapıyı kuruyor ve sonra bu yapı karşısında konrolünü kaybediyor. artık kendi eserinden korkmaya başlıyor. kendi hayatımızla kaim olmayan bu yapay oluşum senin benim hayatlarımızın çok üzerinde bir yerde bulunuyor. ya da şehir yaşamı mesela. geçen akşam onur ünlünün bir söyleşisini dinliyordum. filmlerini ne tür bir düşünce yapısının beslediğine dair sorulan bir soruya karşı artık akılcı düşündüğünü ve aklın tarafında olduğunu söyledi. hatta şöyle de bir örnek verdi, “benim için şu an en önemli sorun kira ödemek. insanın gönderildiği bu dünyada yaşayabilmek ve barınabilmek için birlerine kira diye bir para ödüyor olması çok aşağılıkça bir şey” kimisine marjinal gelebilecek bu düşünce beni çok etkiledi. hayır hiçbirimiz kira ödemeyelim gidip dağa çıkalım demiyorum ve de diyemem elbette. ama yukarıda saydıklarım gibi bu şehir yaşantısı da insanların kurduğu ve yine kendi iradeleriyle boyunduruk altına girdikleri bir düzen. devlet gibi. iş gibi. bunlar elbette bir sabah kalktığımızda gerek olduğunu gördüğümüz ve hadi bu akşam devlet kuralım abi ya şeklinde bir motoviasyon doğrutusunda oluşmadılar. insanlık sürecinin evrimine ve ortak ihtiyaçlara cevaben oluşturuldular. fakat benim burada asıl takıldığım bu yapıları ya da bu ilişkileri bir önkabul olarak görmemiz, vazgeçilebileceğimizi ya da aksi davranışlarda bulunabileceğimizi asla tahayyül edemiyor oluşumuz. itiraz etme hakkımızı kaybetmemeliyiz. çünkü bence başka türlüsü de mümkün.
0 notes
Text
Ünlü Coğrafyacılar ve Eserleri
TALES
MÖ. 636 - 546 yılları arasında yaşamıştır. Ege kıyısında bulunan Milet'te doğmuştur. Daha çok matematik alanında çalışma yapmıştır.
Talesin ESERİ
Coğrafi görüş olarak dünyanın şeki hakkında bir teori ortaya atmıştır. Tales'e göre dünya okyanuslar üzerinde yüzen bir diske benzer ve de yuvarlaktır.
ARİSTO
MÖ. 384 - 322 yılları arasında yaşamıştır. Sisamlı ya da Makedonyalı olduğu sanılmaktadır. Büyük İskendere hocalık, Eflatun'a ise öğrencilik yapmıştır. Başta matematik ve felsefe olmak üzere çağının bütün ilimleriyle uğraşmıştır.
1- Politika
Dünyanın yuvarlak olduğu görüşünü rasyonel olarak ortaya koyan ilk bilim adamıdır. Bu yargıya ay tutulması sırasında dünyanın ay üzerine düşen gölgesinin dairesel olduğu varsıyımından hareketle ancak yuvarlak bir cismin gölgesinin yuvarlak olabileceği varsayımından dünyanın biçiminin yuvarlak olduğu görüşünü ileri sürmüştür.
ERATOSTENES
MÖ. 276 - 195 yılları arasında yaşamıştır. Asvan'da doğmuştur. Öğrenimini Atina'da yaptıktan sonra İskenderiye'ye yerleşerek çalışmalarını orada sürdürmüştür.
Geographika
Coğrafya ismini ilk kullanan kişi olduğu için coğrafya ilminin adını ilk koyan kişi olarak bilinir. Dünyanın ekvator üzerinde çevre uzunluğunu ve bir derecelik meridyen yayını hesaplamıştır. Bölgesel coğrafyanın gelişmesine de katkısı olmuştur.
BATLAMYUS
Doğum ve ölüm tarihleri tam olarak bilinmemektedir. Mısır'da MS. I.Yüzyılda doğduğu söylenmektedir. Roma İmp. devri coğrafyacısı olduğu kabul edilir.
1- Almagest(üstte) 2- Georapika Hayfigesis
Roma imparatorluğu devrinde dünyayı en gerçekçi bir şekilde tasvir etmiş coğrafyacı olarak bilinir. Hazırladığı dünya haritası gerçeğe nisbeten yakındır. Çalışmalarında bugünkü Hint Okyanusu güneyinde büyük bir kara parçası bulunduğunu ileri sürmüş, ve bu kara parçasının daha sonradan Antarktika olduğu anlaşılacaktır.
BİRUNİ
978 - 1048 yılları arasında yaşamıştır. Harezm'de doğduğu söylenmektedir. Çağının ünlü bir matematik ve matematik coğrafyacısı olarak bilinir.
El-Kanun El-Maksudi
Dünyanın yarıçapın 6.425,7 km. olarak hesaplamıştır(Gerçeği : 6.376 km.). Dünyanın çevresini 42.516 km olarak hesaplamıştır(Gerçeği : 40.076km).
PİRİ REİS
1470 - 1554 yılları arasında yaşamıştır. Büyük Türk Amirali Piri Reis devrinin en ünlü Türk kartoğrafıdır.
Kitab-ı Bahriye
Dünya haritasını hazırlayan ilk Türk ünvanına sahiptir. Bu haritanın sadece Amerika'yı gösteren paftası günümüze ulaşmıştır.
COPERNİCUS
1473 - 1543 yılları arasında yaşamış Polonyalı bilgindir.
Göksel Kürelerin Dönüşleri Üzerine
Güneş sistmini keşfetti ve dünyanın kendi ekseni etrafında 24 saatte bir kez döndüğünü ileri sürdü.
GALİLEİ
1564 - 1642 yılları arasında yaşamış İtalyan gökbilimcidir.
Yıldızların Habercisi
Teleskobu kullanarak gezegen ve yıldızları inceleyen ilk bilim adamıdır. İncelemeleri sonucunda ayın üzerindeki kraterleri, güneş lekelerini, gezegenlerin güneş çevresinde hareket ettiğini ortaya koymuştur.
KEPLER
1571 - 1630 yılları arasında yaşamış alman gökbilimcidir.
Yeni Gökbilim Kopernikus Gökbiliminin Özü
Gezegenlerin güneş çevresinde elips biçiminde yörüngeleri vardır görüşünü ileri sürerek bu görüşünü ispatlamıştır.
EVLİYA ÇELEBİ
1611 - 1682 yılları arasında yaşamış ünlü bir seyyahtır. 17. yüzyılın en büyük Türk gezginidir.
Evliya Çelebi Seyehatnamesi
Gezdiği yerlerin beşeri ve fiziki coğrafya özelliklerini tasfir ederek eserinde toplamış ve bu eser günümüz coğrafyacılar tarafından benimsenen önemli bir kaynaktır.
HUMBOLT
1769 - 1859 yılları arasında yaşayan alman coğrafyacıdır. Humbold, coğrafya dışında yerbilimlerinin de ilk temsilcisi sayılır.
Kosmos
- Coğrafya ilmine bilimsel anlamda gezi-gözlem metodunu kazandırmıştır. - Coğrafya ilmine sebep-sonuç, dağılış ve ilgi prensiplerini kazandırmıştır. - İzoterm, izohips, izobat, profil ve kesit gibi yardımcı ifade şekillerini coğrafyaya kazandırmıştır. - Humbolt soğuk su akıntısını keşfetmiştir.
RİTTER
1779 - 1859 yılları arasında yaşayan Alman coğrafyacıdır. Aynı zamanda tarihçi ve filozoftur.
Coğrafya İlminde Tarihi Esaslar Mukayeseli Genel Coğrafya
Beşeri coğrafya insan ile çevre arasındaki ilişkileri inceler tezini ileri sürerek beşeri coğrafyanın konusunu belirlemiştir.
RATZEL
1844 - 1904 yılları arasında yaşayan alman coğrafyacıdır.
Antropocoğrafya Politik Coğrafya
Beşeri coğrafya adlı eseri ilk yazan bilim adamıdır. Ayrıca politik coğrafya adlı eseriyle siyasi coğrafyanın kurucusu sayılır.Bu eserinde ileri sürdüğü görüşler, Hitler'in dünya egemenliği kurma hülyasına bile esas oluşturmuştur.
WEGENER
1880 - 1930 yılları arasında yaşamış Alman bilim adamıdır. Aynı zamanda bir meteoroloji uzmanıdır.
-
Kıta kayması kuramını ilk ortaya atan bilim adamıdır.
ÜNLÜ COĞRAFYACILAR VE ESERLERİ
EVLİYA ÇELEBİ: (1611 – 1682)
Evliya Çelebi, 1611 – 1682 yılları arasında yaşamış ünlü bir seyyahtır. Evliya Çelebi, Seyahatname adlı eserinde gezip gördüğü yerlerin sosyal ve ekonomik durumunu, ilgi çekici özellikleriyle dile getirmiştir. Kent yaşamı ve ülke ekonomisine katkı sağlayan unsurlar ayrıntılı biçimde anlatılmıştır. Seyahatname insanlarla ilgili bilgiler yanında, yörenin evlerinden, cami, mescid, çeşme, han, saray, konak, hamam, kilise, manastır, kule, kale, sur, yol, havra gibi değişik yapılarından da söz eder. Bunların yapılış yıllarını, onarımlarını, yapanı, yaptıranı, onaranı anlatır. Yapının çevresinden, çevrenin havasından, suyundan söz eder. Seyahatname değişik yöre insanlarının yaşama biçimlerini, davranışlarını, tarımla ilgili çalışmalarını, ayrıntılarıyla anlatmaktadır. Gezilen yörenin yönetiminden, ileri gelen ünlü kişilerinden, şairlerinden, oyuncularından, çeşitli kademelerdeki görevlilerinden ayrıntılı biçimde söz edilmektedir. Seyahatname döneme ilişkin ekonomik ve sosyal yaşama ait bilgiler nedeniyle önemli bir coğrafya kaynağı durumundadır.
PİRİ REİS: (1470 -1554)
KİTAB-I BAHRİYE
Piri Reis bir kartograf, deniz bilimleri uzmanı ve denizcilik tarihine büyük katkılarda bulunmuş bir kaptandır. Piri Reis, Gelibolu'da doğmuştur. On yaşlarına geldiğinde, dönemin bütün Akdeniz'de nam salmış ünlü korsanı olan, sonradan devlet hizmetine giren amcası Kemal Reis'in seferlerine katılmaya başlamıştır. Amcasının ölümünden sonra, Gelibolu'ya yerleşti. 513 tarihinde ilk dünya haritasını çizdi. Atlas Okyanusu, İber Yarımadası, Afrika'nın batısı ile yenidünya Amerika'nın doğu kıyılarını kapsayan üçte birlik parça, bu haritanın elde bulunan bölümüdür. Çizimde Batı Avrupa, Batı Afrika ve Güney Amerika'nın doğusu kolayca tanınabilir. Bu haritayı dünya çapında önemli hale getiren yönü, hala bulunamamış olan Amerika haritasındaki bilgileri içeriyor olmasıdır. Derlediği denizcilik notlarını Kitab-ı Bahriye'de bir araya getirdi.1528'de de ikinci dünya haritasını çizdi. Gerçek anlamda haritacılık Piri Reis'le başlar. Kitab-ı Bahriye önemli bir denizcilik eseri olarak hala önemini korumaktadır. Dünya haritası ve Kuzey Amerika haritasının çizimlerindeki isabet ve projeksiyon sistemindeki mükemmellik, tüm dünyada büyük hayranlık ve hayret uyandırmaktadır. Dönemin Basra valisi Kubat Paşa ve Mısır Beylerbeyi Mehmet Paşa'nın politik amaçlarından dolayı çeşitli suçlamalara maruz bırakılarak 1554’te idam edildi.
BİRUNİ: (978 – 1048)
El-Kanun El-Maksudi
11. Yüzyıla damgasını vurmuş büyük Türk bilgini olan Biruni Batı Harezm’in başkenti Kas' da 978 yılında doğmuş ve 1048 yılında Gazne' de ölmüştür.
Güneşin ve gezegenlerin eğimleri üzerinde durmuştur.
Dünya ekseninin eğikliğini 23º 27’ bularak gerçek değerine (23º 26,7’) çok yakın bir say�� bulmuştur.
Dünyanın çapını da ilk olarak Biruni gerçeğe çok yakın bir değer olan R=6425,7 km olarak bulmuştur.(Gerçek değer 6376 km dir).
Jeodeziyle ilgili temel bilgiler verdiği için bu bilimin kurucusu sayılmaktadır. Ayrıca, madenlerin yoğunluklarını az bir hata ile bulmuştur Yerçekimi kanunu üstüne, ilk defa fikir ortaya atıp incelemelerde bulunmuştur.
Biruni hastalıkları tedavi konusunda değerli bir uzmandı. Eserleri halen Batı bilim dünyasında kaynak eser olarak kullanılmaktadır.
İlk yoğunluk ölçme âletini, icat etmiştir. Birûnî, önce yoğunluğunu bulmak istediği elementi terazide dikkatlice ölçer, sonra su dolu konik âlete koyar, elementin konideki açılmış özel delikten taşırdığı suyu alır ve ölçer, sonra iki ağırlığı oranlardı. Yani elementin salt ağırlığı ile taşırdığı suyun ağırlığının oranı, Birûni’ye göre, o elementin yoğunluğudur. Bugünkü modern yoğunluk bulma metodu ve âleti, Birûni'nin metodu ve âletinin daha geliştirilmiş bir şeklidir.
TALES: (M.Ö. 636 – 546)
Ege kıyısında bulunan Milet'te doğmuştur. İlk büyük astronomi bilginlerindendir. İÖ 28 Mayıs 585'te güneş tutulmasını önceden hesapladı. Ay ve Güneş tutulmalarının zamanını önceden saptamayı başarmış, ama tutulmaların nasıl gerçekleştiğini açıklayamamıştı. Dünya’yı oluşturan temel yapı maddesinin su olduğunu öne sürdü. Thales yeryüzünün kocaman bir ada gibi büyük bir okyanusun üzerinde yüzdüğünü yer sarsıntılarının adanın zaman zaman titremesinden kaynaklandığından sanıyordu. Thales, Dünya'nın okyanuslar üzerinde yüzen bir disk biçiminde olduğunu ve yuvarlak olduğunu savunmuştur. Dünya’nın, Evren’in merkezinde bulunduğunu; akıntılarıyla depremleri ve su kaynaklarını oluşturan bir su kütlesi içerdiğini kabul etti.
COPERNİCUS: (1473–1543)
Göksel Kürelerin Dönüşleri Üzerine
Polonya'da doğdu. Hukuk ve tıp öğrenimi görmüş, eğitimini tamamladıktan sonra papaz olarak atanmıştır. Copernik modern astronominin kurucusu olarak bilinir. De Revolutionibus (Gökyüzü Kürelerinin Dönmesi) adlı eserinde dünyanın kendi ekseni etrafında günde bir kere, güneşin etrafında yılda bir kere döndüğünü savunmaktadır(1530). Bu dönemde batı dünyası evrenin gerisinde hiçbir şey olmayan kapalı ve küresel bir yapıda olduğuna inanmaktaydı. Bu düşünceye göre dünya; sabit, hareketsiz ve evrenin merkezine konumlandırılmış güneş dahil her şey onun etrafında dönmekte idi. Copernik Gök Kürelerinin Hareketi adlı kitabında Güneş'in evrenin merkezinde bulunduğunu ve Yer'in bir gezegen gibi, Güneş'in çevresinde dolandığını savunmuştur. Copernicus'a göre Gezegenleri taşıyan göksel küreler, dünyanın değil, güneşin etrafında dönüyordu. Dünya merkezde değildir ve sabit de değildir. Yıllık ve günlük dönüşler sergiler.
ALFRED WEGENER: (1880 – 1930)
Alman yerbilimcidir. Kıtaların kayması kuramını ilk kez ortaya attı. Wegener, başlangıçta tüm kıtaların Pangea adında tek bir kıta olduğunu, sonradan parçalanıp dağılarak zamanla günümüzdeki yerlerine ulaştığını ileri sürdü. Bu teoriyi ve teorinin temellerini ’Kıtaların ve Okyanusların Oluşumu’adlı eserinde anlatmıştır.
AMASYALI STRABON: (M.Ö.58-M.S.21)
Amasya'da doğmuş ve burada ölmüştür. Eski Çağ’da Roma Devri’nin en büyük coğrafyacısı olarak kabul edilmektedir. Dünyanın ilk coğrafyacısı olarak kabul edilmektedir. Sardunya ve Etiyopya'nın sınırlarına kadar seyahat ettiği söylenmektedir. Tarih, coğrafya ve felsefe konularında çalışmış, bilgi toplamış ve eserlerini yazmıştır. Ünlü eseri Geographika "Coğrafya" seyahat gözlemlerini ve dünyanın coğrafi yapısına ilişkin düşüncelerini içermektedir. Eser, ülkemizin tarihi coğrafyası ve arkeolojisi açısından önemli bir kaynak durumundadır.
BATLAMYUS (PTOLEMAİOS - PİTOLEME):
BATLAMYUS'UN DÜNYA HARİTASI - ALMAGEST
Yunanca adı Ptolemaios'tur, ama harf uyuşmazlığı nedeniyle Ortaçağ İslâm Dünyası'nda Batlamyus diye tanınmıştır. Batlamyus astronomi, matematik, coğrafya ve optik alanlarına katkılar yapmıştır; ancak en çok astronomideki çalışmalarıyla tanınır. Mısır'ın İskenderiye kentinde yaşadı. Dünya'nın evrenin merkezinde hareketsiz durduğuna ve yıldızların Dünya'nın çevresinde dairesel yörüngeler çizerek döndüğüne inanıyordu. Batlamyus'a göre, Güneş'in ve gezegenlerin Dünya'nın çevresinde dolanırken çizdikleri bu yörüngeler basit birer çember olamazdı; çünkü gezegenler arada bir yörüngeleri üzerinde geriye dönüyormuş gibi görünüyordu. Batlamyus bunu açıklamak için " ilmek " kavramını ortaya attı. Bu karmaşık sisteme göre her gezegen, Dünya'yı merkez alan büyük bir çemberin çevresinde daha küçük çemberler çizerek dolanıyordu. Aynı zamanda küçük çemberlerin merkezleri büyük çemberin üstünde batıdan doğuya doğru kayarak ilerlediği için ilmek denen eğriler çiziyordu. Batlamyus astronomi bilgilerinin sentezini yapmış savunduğu evren modelini Mathematike Syntaxis (Matematik Sentezi) adlı kitabında açıkladı. Batlamyus'un çalışmalarını kendi incelemeleriyle geliştiren Araplar, bu kitabı el-Mecisti adıyla Arapça'ya çevirdiler. Arapça'dan Latince'ye çevrilirken Almagest olarak adlandırılmıştır. Bu nedenle Batı dünyasında Almagest adıyla tanınmaktadır.
ALMAGEST, 13 kitaptan oluşur. Büyük oranda, Eratosthenes, Hiparkhos, Strabon ve Marinos'un fikirlerinden yararlanıldığı görülmektedir.
1.KİTAP:Kanıtlarıyla birlikte yermerkezinin ana çizgilerini,
2.KİTAP: Küresel trigonometri bilgilerini,
3.KİTAP:Güneş'in hareketini ve yıllık süreyi,
4.KİTAP:Ay'ın hareketini ve aylık süreyi ele almaktadır,
5.KİTAP:Ay’ın ve Güneş'in mesafelerini ele almıştır,
6.KİTAP:Gezegenlerin karşılaşmalarını inceler. Bu bölümde Güneş ve Ay tutulmaları ele alınmaktadır,
7.ve 8. KİTAPLAR durağan yıldızlarla ilgilidir, presesyon tartışmasını (Dünya'nın dönme ekseninin, tutulum düzleminin normali çevresinde bir koni çizecek biçimde çok yavaş olarak dönmesi ve dönüşünde oluşan sapmayla sağladığı tam bir dönüşün süresidir), Ptolemaios'un durağan yıldızlar katalogunu ve bir gök küresi âleti yapabilmek için gerekli olan yöntem bilgisini içerir. Geriye kalan beş kitap ise devingen (hareketli, dinamik) gezegenlerin hareketlerini konu almıştır.
0 notes
Text
DİSK 14.GENEL KURULU YÖNLEDİRİCİ BELGE VE KARARLAR
DİSK 14.GENEL KURULU
YÖNLEDİRİCİ BELGE VE KARARLAR
DEMOKRASİ, ÖZGÜRLÜK VE BARIŞ İÇİN MÜCADELE!
A) KAPİTALİZMİN KRİZİ SÜRÜYOR
13. Genel Kurulumuzu gerçekleştirdiğimiz 2008 yılından bu yana geçen yaklaşık 4 yıllık süreç, tüm dünyada küresel krizin yarattığı dalgalanmaların oluşturduğu bir atmosferde gerçekleşmiştir. Finansal piyasalarda başlayan kriz hızla reel sektörü etkilemiştir. İşten çıkartmalar, ücret ödemelerinde gecikmeler, ücretsiz izinler, işyeri kapanmaları birbirini bir zincir gibi izlemiştir. Hükümetler birbiri ardına özel sermayeyi kurtarmaya yönelik paketler açıklarken, işten atılan, ciddi gelir kayıpları ile karşı karşıya kalan milyonların sesine kulaklar tıkalı kalmıştır.
Yıllardır anlatılan serbest piyasanın her sorunu çözeceği masalı yaşanan krizle bir kez daha çökmüştür. Krizlerin, kapitalizmin doğasında olduğu gerçeği yeniden kanıtlanmıştır. Sermayeye özgürlük, emekçilere ise kölelik dayatan kapitalist üretim ilişkileri sarsılmıştır. Son yüzyıl içinde yaşanan tüm krizler, bir yandan emekçilerin haklarının kısıtlanmasını diğer yandan ise tekelleşmenin boyutlanmasını beraberinde getirmiştir.
19. Yüzyılda “liberalizm” olarak tanımlanan kapitalizmin gelişim dönemi, 1929 bunalımıyla duraklamıştır. 2. Dünya Savaşı’ndan sonra, krizi aşabilmek için, sosyalist ülkelerin de etkisiyle, doğrudan kamu müdahalesi ve desteğiyle istihdamın ve talebin artırılmasının sağlandığı, ulusal ekonomilerin ve korumacılığın öne çıktığı bir dönem yaşanmaya başlanmıştır. Bu koşullar sendikal hareketin gelişmesi için uygun bir ortam yaratmış ve sendikaların toplumsal işlevleri artmıştır. 1970’lerin ortalarına kadar süren “sosyal refah” kapitalizmi yeni bir krizin oluşmasını engelleyememiştir.
Sistemin aktörleri; uluslararası finans kuruluşları ve gelişmiş kapitalist ülkeler, yani emperyalistler, bu dönemde “sosyal refah/sosyal devlet” uygulamalarından uzaklaşan yeni bir politikaya yönelmiştir. Adına “neo liberalizm” denilen bu yeni politika ile kamu üretim ve hizmetleri özelleştirme yoluyla piyasalaştırılmaya, sosyal güvenlik başta olmak üzere sosyal destek sistemlerinden uzaklaşılmaya başlanmıştır. Üretim teknolojilerindeki, üretim güçlerindeki değişim ile birlikte emperyalist merkezlerdeki eski üretim alanları gelişmemiş ülkelere aktarılmış, üretim birimleri küçültülmüş, kâr oranlarının yükseltilmesi amacıyla daha düşük maliyetli alanlar, ülkeler yeni üretim merkezlerine dönüştürülmüştür. Bu şekilde, gelişmemiş dolayısıyla kapitalist sisteme tam katılamamış ülkeler bir yandan ucuz üretim alanları aynı zamanda uluslararası firmalar için yeni gelişen pazarlar haline getirilmiştir. Sınırların kaldırılması, ticaretin “serbest”leştirilmesi adı altında yürütülen bu yeni yapılanmaya, “küreselleşme” gibi içeriği gizlenen, sevimli bir isim bulunmuştur. Oysa bu kapitalizmin en yüksek aşaması olan “emperyalizm”den başka bir şey değildir. Gelişen üretim ve iletişim teknolojisinin de etkisiyle sermayenin tüm dünyaya yayılmasına ortam hazırlayan “küreselleşme” süreci hız kazanmıştır.
Bu süreç, sermaye-emek ilişkilerini ve bir bütün olarak üretim ilişkilerini derinden etkilemiştir. Uluslararası sermaye, örgütsüz ve ucuz emek istihdamı üzerinden rekabet gücünü geliştirme politikasına dayanmış, kuralsız bir piyasa ekonomisi dünya çapında egemen kılınmaya çalışılmıştır. Bu gelişmeler kaçınılmaz olarak örgütsüzlük, sendikasızlaştırma, özelleştirme, taşeronlaşma, güvencesizlik, ücretlerin ve ücret dışı maliyetlerin düşürülmesi gibi sorunlar ile esnek çalışma düzenini sendikal hareketin önüne çıkarmıştır.
Ancak 30 yılı aşkın bir süre boyunca uygulanan sermayenin bu yeni birikim modeli de, günümüzde 2008 krizinin ortaya koyduğu gibi, kapitalizmi/emperyalizmi “küresel bir tıkanıklık” yaşamaktan kurtulamamıştır. “Bütün sorunların çözümü için çare gibi görülen kutsal piyasa mekanizması, kendine özgü ve çok daha büyük sorunlar yaratarak küresel bir kriz doğurmuştur. Günümüzde gerek gelişmiş gerekse gelişmekte olan ülkelerin tümünde, kitlelerin zaman zaman isyanlar, zaman zaman çeşitli direnişler yoluyla sistemin vahşi sonuçlarına karşı tepkilerini ortaya koydukları gözlenmektedir.
Dolayısı ile 2011 yılında dünya, çürümüş rejimlere karşı birçok ülkede halkın sokaklara dökülmesine tanıklık etmiştir. İsyanlar, ülkeden ülkeye kimi farklılıklar gösterse de, temelde halkın on yıllardır öfke duydukları iktidarlara karşı güçlü tepkileri olarak yaşanmıştır. Bu tepkilerin merkezinde ise emperyalist yayılmacılığın yarattığı işsizliğe, yoksulluğa ve siyasi baskı politikalarına karşı çıkış vardır. Ortadoğu’da görülen halk hareketleri de küresel krizin ardından toplumsal çelişkilerin keskinleşmesinin örnekleri olarak ortadadır. Ancak emperyalist ülkeler, uyguladıkları politikalarla emekçilerin, yoksul halkların yaşadığı bu dramdaki rollerini gizlemeye, tepkileri iplerini ellerinde tuttukları “kukla rejim”lere yönlendirmeyi başarmışlardır. Bu başarılarını, denetimleri dışında kalan enerji alanlarını paylaşarak pekiştirmişlerdir.
Üzerinde yaşadığımız gezegenin doğal yapısı, ulus-ötesi şirketler tarafından “daha fazla kâr elde etmek” amacıyla insafsızca sömürülmüş ve kirletilmiştir. İklim değişikliğinin geri dönülemez aşamaya doğru sürüklendiği, su ve gıda krizinin yaşandığı, kimi canlı türlerinin ortadan kalktığı, dünya çapındaki tarımsal üretimin düşmeye başladığı koşullarda, üzerinde yaşadığımız yerküredeki yaşam giderek sürdürülemez hale gelmektedir.
Küresel sermayenin “en çok kâr” amacı peşinde koşarken metalaştırmadığı, alınır-satılır hale getirmediği hiçbir varlık ve değer kalmamaktadır. Kadın ve çocuk emeğinin insafsızca sömürüldüğü, göçmen işçilerin insanlık dışı koşullarla karşı karşıya kaldığı bir dünya yaratılmıştır.
Küreselleşme ile “proleterleşme” yaygınlaşarak ücretli çalışanların sayısı ve oranı artarken; ücretliler arasındaki farklılıklar derinleşmiştir. Bu derinleşme esnek çalışma biçimlerinin yaygınlaşmasına ve yeni istihdam türlerinin ortaya çıkışına bağlı olarak gerçekleşmiştir. Bu yeni biçimlerin ortak özelliği; “güvencesiz ve ucuz istihdamdır”.
Son otuz yıllık dönemde, hemen tüm toplumlarda işsizlik “yaygın ve yapısal” bir özellik kazanmıştır. Sistemin “ucuz ve örgütsüz iş gücü üzerinden kendini yeniden üretebilmesi”, işsizliğin çalışanlar üzerinde tehdit olarak korunmasıyla sağlanmaktadır.
Gerçekten de küresel kapitalizmin gelişme dinamikleri, öncelikle, iş güvencesini herkes için yok etmektedir. Bu olgu yalnızca kriz dönemlerinde yaşanan bir durum değildir. Ancak kriz dönemleri sözü edilen eğilimin ağırlıklı olarak kendisini gösterdiği süreçlerdir.
Toplumun ortak ihtiyaçlarının ifadesi olan kamu hizmetleri, toplumların emekçi kesimlerinin istemleri ve mücadeleleri sonucunda gelişerek yaygınlaşmıştır. Bugün artık tarihe gönderilmek ve hafızalardan silinmek istenen sosyal devlet politikaları bu tarihsel sürecin evrensel kazanımıdır. Bu evrensel kazanım günümüzde küresel kapitalizmin neo-liberal ideolojisinin küresel saldırısı altındadır. Hiçbir ülkenin işçi sınıfı ve emekçi sınıfları bu küresel saldırıdan kurtulamamıştır. Sınıflar mücadelesi dünya sathında tüm şiddetiyle sürmektedir.
Benzer şekilde sağlık, eğitim ve konut gibi, temel insan ihtiyaçlarının karşılanmasına ilişkin alanların, serbest piyasa ekonomisinin öngördüğü kâra açık sistemler çerçevesinde, insan ve insanın yaşadığı çevre yararına bir çözüme ulaştırılması mümkün değildir.
Bu mücadelede başta küresel finans oligarşisi olmak üzere kapitalist sınıflar için temel hedef, işçi sınıfını örgütsüzleştirmektir. Esnek çalıştırma biçimleri, güvencesiz çalıştırma, taşeronluk sistemi, özel istihdam büroları ve benzeri neo liberal ideolojik önermeler ve politikaların tümü emek gücünü parçalayarak değersizleştirmeyi hedeflemektedir.
Türkiye kapitalizmi, özellikle de AKP iktidarları döneminde emek gücü sömürüsünü zirveye çıkarma olanaklarına kavuşturulmuştur. 20. Yüzyılın başlarından beri örülen ve 1967’de DİSK’in kuruluşu ile ülkemizde yaşama geçirilen bağımsız ve sınıf temelinde bir sendikal anlayışın tarihsel ilkeleri, iktidar destekli sendikacılık ve iktidarın doğrudan müdahalesi ile Türkiye işçi sınıfının hafızalarından silinmeye çalışılmaktadır. Bu çabanın hedefi emek gücünün sınırsız sömürüsünün önündeki en büyük engeli, yani bağımsız, demokratik, sınıf ve kitle sendikacılığı düşüncesini ve bu düşünceyi ete kemiğe büründüren sendikal örgütleri ortadan kaldırmaktır.
Kapitalist sınıfın AKP’nin sağladığı iktidar olanakları ile işçi sınıfını örgütsüzleştirmesi, toplumun “sosyal” yardımlarla uysallaştırılıp yönetilmesi ve kamu hizmetleri alanının tümüyle sermaye sınıfının en çok kâr amacına yönelik olarak yeniden yapılandırılması anlamına gelecektir. Bu anlamda iktidarın kat ettiği mesafe artık tehlike kavramı ile ifade edilmenin ötesindedir.
Kamu hizmetlerine karşı yürütülen saldırı ile aynı zamanda hak arayan yurttaş bilinci de körleştirilmektedir. Bugün artık kamu hizmetleri, piyasa hizmetleridir. Başta belediye, sağlık ve eğitim hizmetleri olmak üzere emekçi kesimlere refah katkısı olan önemli kamu hizmetleri ticaretin konusudur ve piyasanın yönetimindedir. Türkiye bütçesinin yaklaşık yüzde 10’u artık kamu hizmet alımlarına gitmektedir. Kamu hizmet alımlarında sırasıyla belediyeler, Sağlık Bakanlığı ve KİT’ler en büyük payı almaktadır. Bu, belediye hizmetleri ile sağlık hizmetlerinin piyasaya açılma düzeyinin de göstergesidir. Kamu yani devlet artık hizmet üreten değil, hizmet alan konumundadır. Gelişmeler göstermektedir ki kamunun hizmet alanından çekildiği, yalnızca kural koyucu bir konuma doğru geriletildiği, kural koyuculuğun ise yine piyasanın asıl aktörlerine göre şekillendiği ve geçmişin tüm kamu hizmetlerinin özel sermayeye terkedilerek, bir ticari alan haline getirilmesine doğru süreç ilerletilmektedir.
AKP iktidarı altında kamu hizmetlerinin piyasa hizmetine dönüştürdüğünün en önemli göstergelerinden birisi de kamu işçi istihdamında ortaya çıkmaktadır. Kamuda çalışan işçi sayısı toplam 387 bini sürekli, 20 bini geçici olmak üzere 407 bine geriletilmiştir. 20 yıl önce sayıları 1,5 milyonun üzerinde olan kamu işçiliği neo liberal politikalarla tasfiye edilmiştir. Bu verilerden yola çıkarak söyleyebiliriz ki AKP iktidarı altında; a.Kamu hizmetlerinin piyasaya açılma hızı ve kapsamı; devlet- yurttaş ilişkisinin muhtaç-yardımsever ilişkisine dönüştürülmesi nedeniyle artık Devlet, sosyal devlet değildir; b. Taşeron işçiliği kamu hizmetlerinde temel istihdam biçimi haline getirildiğinden ucuz işgücü politikası artık Devlet politikasıdır.
Küreselleşmeyle bir “cennet” vaat edilmiş; Bu gelişmenin dünya çapındaki emekçiler ve tüm işçi sınıfı için karşılığı; sınıfsal parçalanmışlık, daha çok işsizlik, daha az gelir, açlık ve yoksulluktur.
Çalışanları her açıdan olumsuz etkileyen bu gelişmeler, örgütlenmede yaşanan gerileme ve yetersizliklerin de etkisiyle yaygınlaşmaktadır. Özellikle sendikal hareket kayıtdışını, taşeron işçiliğini, evde çalışanları, yarı zamanlı işçileri, kadın ve çocuk emeğini örgütlemekte başarısızdır.
Son otuz yıllık dönem işsiz sayısında olduğu gibi güvencesiz ve kayıt dışı çalışanların sayısında da olağanüstü artışların gerçekleştiği bir dönemdir. Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) bütün dünyada kayıt dışı çalışanların sayısının 1,8 milyara ulaştığını belirlemiş bulunmaktadır. Bu değer, dünyada her on çalışandan altısının kayıt dışı çalıştığını ortaya koymaktadır. Kayıt dışı çalışanların 1.2 milyarı, günlük 2 dolardan az kazanmaktadır. AB üyesi 27 ülkede ise geçici işçi olarak çalışanların sayısı 32 milyona ulaşmış ve oranı %15’i bulmuştur. AB’de de işçi sınıfının sendikal ve sosyal hakları ellerinden alınmak istenmektedir. Bunun son örneği Yunanistan’da yaşanmakta olup, DİSK başta Yunan işçi sınıfı olmak üzere, kapitalizme karşı direnen tüm işçilerin mücadelesini desteklemektedir.
Neo liberal politikalar, tüm dünyada yoksulluğu, işsizliği ve gelir dağılımı adaletsizliğini derinleştiren, ücretleri gerileten, örgütlülüğü zayıflatan ve kadın ve çocuk emeğinin daha fazla sömürülmesine yol açan sonuçlar üretmiştir. Kadın emeği sadece yedek iş gücü olarak değil aynı zamanda ucuz emek olarak da görülmüştür. Kayıt dışı ekonomide kadın ve çocuk işçilerin sayısı kayıt altındaki ekonomiye göre çok daha fazladır. ILO’nun araştırmalarına göre dünya üzerinde 5-14 yaş arasında 250 milyon çocuk çalışmaktadır. B. EMPERYALİZM SÜREKLİ BİR SAVAŞ ORTAMI YARATMAKTADIR
Emperyalizm dünya halkları üzerindeki egemenliğini yalnızca ekonomik araçlarla değil, aynı zamanda muazzam askeri güçleriyle de güçlendirme peşindedir. ABD’nin dünya geneline yayılmış askeri üsleri, aralarından ülkemizin de bulunduğu nükleer başlıklı füze depoları, denizlerde dolaşan uçak gemileri ve filoları diğer ülkeler üzerinde açık bir tehdit unsuru olarak varlığını sürdürmektedir.
11 Eylül 2001’de ABD’ye yapılan “ikiz kuleler saldırısı”, ABD’nin patronluğunda yeni bir savaş dalgasının yayılmasına neden olmuştur. Afganistan ve Irak’a yönelik çok uluslu koalisyon güçlerinin bombalama ve işgalleri dünyada yeni bir dönemin başladığına işaret etmiştir. Düzene uymayanlar, yürütülen kanlı saldırıların kurbanları olmuşlardır. Günümüz koşullarını düşündüğümüzde, savaş neredeyse emperyalist sistemin en önemli siyaset aracına dönüşmüştür. ABD ve müttefiklerinin, doğrudan saldırılarına bakıldığında yoğunlaşmanın hep enerji kaynakları bölgelerinde gerçekleştiği görülmektedir.
Görüntüde, demokrasi ve özgürlük düşmanı olarak ilan edilen Saddam Hüseyin, Muammer Kaddafi gibi diktatörler hedef alınmış, ancak gerçekte yüz binlerce masum insan katledilmiştir. Sadece 2002-2006 yılları arasında ABD hava saldırılarında 650.000’den fazla Iraklı yaşamını yitirmiş, bunların 80.000 ini çocuklar oluşturmuştur. Bu senaryo şimdi Suriye üzerinde oynanmakta olup, halklar yeni bir savaş tehdidi ile yüzyüze bırakılmaktadır.
Türkiye ise hala Uluslararası Ceza Mahkemesi’ni kuran 1998 tarihli Roma Statüsü’ne verilen sözlere rağmen imza atmamakla kalmamış, UCM tarafından Sudan’da insanlığa karşı işlediği beş suçtan (cinayet, imha, nüfusu zorla nakletme, işkence ve tecavüz) mahkum edilen Ömer el Beşir Başbakan Erdoğan tarafından Türkiye’de misafir edilmiştir.
Bir bütün olarak bakıldığında emperyalizmin şiddet kullanarak hegemonyasını pekiştirme ve özellikle enerji kaynaklarına doğrudan el koyma hedefini güden politikaları dünyayı bir savaş ortamında yaşatmaktadır.
Emperyalist ülkelerin terörü önleme veya terörle mücadele adı altında her türlü insanlık suçunu işlemeleri, benzeri gerekçelerle işkence, toplu kıyım, zorunlu göç vb. gibi suçları işleyenlere karşı “toleranslı” davranmaları demokrasi ve özgürlük söylemlerinin ikiyüzlülüğünü sergilemektedir.
Dünyada gerçek ve kalıcı bir barışı sağlayacak yegâne güç işçi sınıfı ve ezilen yoksul halk kesimleridir. Kapitalist sistemin efendilerinin savaş niyetlerini, çabalarını ancak işçi sınıfının, yoksul halkın birleşik ve örgütlü mücadelesi engelleyecektir.
Sendikaların, işçi sınıfının örgütlü güçleri olarak, ülkemizde ve dünyada barış mücadelesinde, güvenli bir dünyanın yaratılmasında öne çıkması, öncü olması gerekmektedir.
DİSK’in tarihi bunun en anlamlı örnekleriyle doludur. 1 Mart 2004 tarihinde Ankara’da gerçekleştirilen miting ve öncesindeki kampanya, Türkiye’nin ABD’nin Irak’a kanlı saldırısına yataklık etmesini, ortak olunmasını önleyebilmiştir.
Geleceğimizi kendi ellerimizle yaratmak, sermayenin ve emperyalist güçlerin kaderimizi yazmasını önlemek için barış ve özgürlük mücadelesi işçi sınıfının omuzlarında yükselen bir görev, çocuklarımıza karşı sorumluluğumuzdur. C) TÜRKİYE’DE SÖMÜRÜ VE BASKI “SİSTEM”LEŞTİRİLİYOR
Türkiye ekonomisi uluslararası sermayenin çıkarlarına göre yapılandırılmıştır. Bu anlamda küresel krizle birlikte Türkiye yeni liberal politikaların en kararlı şekilde uygulandığı ülkelerin başında gelmektedir. Oysa krizi yaratan bu politikaların kendisidir. Türkiye’de tüm ekonomik gelişme iddialarına karşın toplumsal gelişmişlik göstergelerinde dünya ortalamalarına göre çok gerilerde yer almaktadır. Örneğin dünyanın en büyük 17. ekonomisi iken kadın hakları açısından 126., sağlık alanında 61., siyasal demokraside 99., eğitim haklarında 109. sırada bulunmaktadır. Ayrıca 2011 yılının son çeyreğinde açıklanan OECD verilerine göre Türkiye, Şili ve Meksika ile birlikte gelir dağılımı en bozuk üç ülkeden biridir.
Türkiye, mevcut sömürü ilişkilerinin sürdürülebilirliği bakımından giderek daha fazla baskıcı bir sistemle yönetilir hale gelmiştir. “Demokratikleşme” maskesi altında, Anayasa’dan başlayan değişimler, AKP’yi devlet partisi, devleti ise AKP’nin aracı haline getirmektedir. Özellikle “başkanlık sistemi” dayatmaları, tek parti iktidarının kalıcılaştırılması ve sistemleştirilmesi için gündeme getirilmektedir.
İktidar, devletin zor kullanım araçlarını ve adalet sistemini tümüyle kendi çıkarlarına göre biçimlendirmekte ve yönlendirmektedir. Kendisi dışında hiçkimsenin, hiçbir kurum ve kuruluşun güven içinde olamayacağının mesajını her fırsatta vermektedir. Muhalefet edenin ağır bedel ödediği, farklı düşünmenin suçlanmaya, yargılanmadan cezalandırılmaya yeterli olduğu koşullar yaygınlık kazandırılmaktadır. Sendikacıların, siyasetçilerin, gazetecilerin, yazarların, öğrencilerin, çeşitli mesleklerden kamu görevlilerinin hukuku hiçe sayan şekilde tutuklu bulunduğu, inanılmaz suçlamaların, üretilmiş delillerin, kuruluşları ve giderek demokratik kurumları işlemez hale getiren baskılar artmakta, sorgulamalarla karşılaşılmaktadır.
Demokrasinin en önemli unsurlarından olan medya, iktidarın elindeki araçlarla en azından etkisizleştirilirken, sağlanan finans olanaklarıyla oluşturulan veya satın alınan medya araçlarıyla da toplum yönlendirilmeye, sindirmeye çalışılmaktadır. Doğrudan Başbakan tarafından “taraf olmayan bertaraf olur” şeklinde ifade edilen bir politika, toplumun tüm kesimlerini teslim olmaya zorlamaktadır. Gelişmeler, yalnızca emekçi kesimler bakımından değil, burjuvazinin kimi kesimleri bakımından da tehdit olarak algılanmakta, “orta halli demokrasi” olma korkusu açık biçimde dile getirilmektedir.
Bütün olumsuzluklara karşın “temel hak ve özgürlüklerin geliştirilmesi ve toplumda yaratılan değerlerin daha adil bir biçimde paylaştırılması” için verilen mücadele yükselmektedir. Özellikle DİSK’in yeniden faaliyete geçtiği 1990’lı yıllardan başlayarak sınıfsal taleplere dayalı çok yönlü bir mücadele hız kazanarak sürdürülmüştür. Toplumun dünya ile iletişimi, 12 Eylül düzeninin olağanüstü yasakçı niteliği ve işçi sınıfının ekonomik, demokratik talepleri, değişim ve dönüşüm isteğini sürekli gündemde tutmaktadır.
Aynı süreç, DİSK’in önderlik ettiği ve 1 Mayıslarla simgeleşen uzun bir mücadeleye de tanıklık etmiştir. 2010 yılına kadar yaklaşık 20 yıl, 1 Mayıs’ın “İşçi Sınıfının Birlik Mücadele ve Dayanışma Günü” olarak kabul edilmesi mücadelesi kararlılıkla sürdürülmüş ve “Taksim’de 1 Mayıs” hedefine ulaşılmıştır. Bu mücadele gerek yarattığı toplumsal saflaşma, gerekse hedefleri yönünden tam anlamıyla bir sınıf mücadelesi örneğidir. Bu mücadelenin sürdürüldüğü dönem boyunca zaman zaman geri çekilmeler, zaman zaman ataklar gündeme gelmiş, devletin şiddeti ve baskısı her an gündemde olmuş; işçi kardeşlerimizin yaşamını kaybettiği acı olaylar da yaşanmıştır.
Uluslararası sermayenin çıkarları doğrultusunda küresel kapitalizme eklemlenen Türkiye, ucuz işgücüne dayalı birikim modeliyle sağladığı bütünleşmeyi sürdürmek amacıyla demokratik değişime direnmektedir. Bu direnme gelişen olaylara bağlı olarak çeşitli biçimlerde kendisini göstermektedir. Bireysel özgürlükler alanında liberal açılımlar yapılırken, sendikal haklar ve özgürlükler bu nedenle 12 Eylül cuntasının belirlediği çerçevede varlığını sürdürmektedir. Grev hakkı, sendika üyeliği, toplu sözleşme gibi alanlarda hiçbir değişiklik gerçekleşmemektedir. Sosyal devlet ve toplumsal haklar demagojik yaklaşımlarla geriletilmektedir.
Demokratik işleyişin ve sistemin merkezinde yer alan yasama organı, TBMM, Kanun Hükmünde Kararnamelerle zincirlenmiştir. Demokrasiyi paramparça eden bir tuzak olan Kanun Hükmünde Kararnameler, kanun yapma sürecinin başından sonuna tümüyle kapalı kapılar ardına gizlenmesi demektir. AKP iktidarı, Haziran 2011 -3 Kasım 2011 tarihleri arasında ülkemizi KHK’lerle yönetmiştir. Geleceğimiz bize sorulmadan ve mevcut anayasal düzenin ilkelerine, şeklen bile uyulma ihtiyacı duyulmadan çizilmiştir. Bakanlar Kurulunun oluşumundan, sağlık hizmetinin verilme biçimine varana dek, tepeden tırnağa devlet örgütlenmesi bu KHK’lerle değiştirilmiştir. Siyasal iktidar, mutlak çoğunluğa sahip olduğu TBMM’de bile bu değişikliklerin tartışılmasından ürkmüştür. Parlamentodaki cılız aykırı seslere tahammül gösteremeyen bir yönetim anlayışı, demokratik kitle örgütlerine ve özellikle sendikalara, yani demokrasiye de tahammül gösteremez, AKP örneğinde görüldüğü gösterilmemiştir.
Kamu yararından tamamen vazgeçmiş bir devlet, devlet olamaz. Devlet, KHK’lerle artık kendisi de bir sermaye grubu gibi davranacağını ilan etmektedir. Artık devlet, siyasal aldatmacaların ardına gizlenmeye gerek duymadan apaçık, dolaysız ve kaba bir biçimde toplumunu kendi sömürmeye karar vermiştir.
Toplumun mutluluğu; doğmamış çocuğun yaşam hakkını güvence altına alan bir sistemde; emekçilerin emeğinin karşılığını aldığı bir ücret düzeninde; vatandaşların siyasal karar alma mekanizmalarına tam katılımını sağlayan bir devlet örgütlenmesinde; her tür fiili ayrımcılığın yok edildiği bir düzende gerçek olabilir. DİSK, bağımsızlık, demokrasi, eşitlik, özgürlük ve adalet ilkelerinden hareketle sınıfsız ve sömürüsü bir dünya ve ülke hedefini korumaktadır. D. DİSK ZORBALIĞA VE KRİZ FIRSATÇILIĞINA KARŞI MÜCADELE VERMİŞTİR
Dünya sendikal hareketi kriz sonrasında krizin faturasının çalışanların üzerine yıkılmasına karşı çıkmıştır. Bu doğrultuda çeşitli eylem, etkinlik ve açıklamalar gündeme gelmiştir. Avrupa Sendikalar Konfederasyonu (ETUC) krizi “kumarhane kapitalizminin” krizi olarak değerlendirmiş ve çok büyük tutarlara ulaşmış bulunan serseri parasal fonların denetlenmesi gerektiği yönünde eğilim göstermiştir. Ancak dünya çapında sendikal hareketin bir bütün olarak verili sistemin dönüştürülmesine yönelik ortak bir karşı duruş gösteremediği gözlenmiştir.
“Krizin faturasını işçiler ödemeyecek” sloganı kriz sonrasında sendikal hareketin en yaygın mesajı olmuştur. Ancak bu slogan eksik bir slogandır. Çünkü son otuz yıllık gelişme sürecinde dünya çapında serbest piyasa kapitalizminin faturası işçi sınıfına kesilmiş bulunmaktadır. Bu nedenle krizi önlemek için siyasal iktidarlarca alınan istikrar önlemlerine karşı çıkarken aynı zamanda bu karşı çıkışın sistemle bir hesaplamaya dönüştürülmesi zorunludur. Ve sendikal hareket bu yönde bir eğilimi ve eylemliliği dünya çapında geliştirmelidir.
Türkiye’de gerek 1 Mayıs örneğinde gerekse anayasa değişikliği ve 6111 sayılı torba yasa örneklerinde ortaya çıktığı gibi, ülkemizin demokratik dönüşümü ancak Konfederasyonumuz DİSK’in temsil ettiği sınıf mücadelesi temeline dayalı yaklaşımlarla sağlanabilir. Bu açıdan, toplumsal ve bireysel hakları bir bütünlük içinde tanımlayarak siyasal alana taşıyacak örgütlenmelerin yaratılması büyük önem taşımaktadır. Böyle bir örgütlenme ise ancak, “12 Eylül düzenini aşma” hedefini içselleştirerek demokratik bir toplumsal dönüşüm programını toplumun önüne koyabilecek bir hareketin oluşturulmasıyla mümkün olabilir.
Konfederasyonumuz DİSK, kurulduğu günden başlayarak emeğin hak ve özgürlüklerinin güvenceye alındığı, demokratik ve çağdaş bir anayasadan yana olmuştur. Buna karşılık, 12 Eylül 1980 askeri darbesi ile girilen süreçte Türkiye, sendikal hareketi ve demokratik güçleri denetim altına alan baskıcı bir anayasa ile karşı karşıya kalmıştır. Olağanüstü, baskıcı otoriter bir dönemin ürünü olan 1982 Anayasası’nın değiştirilmesi ihtiyacı ve talebi, bu Anayasa’nın yürürlüğe girmesinden hemen sonra dile getirilmeye başlamış olup, ülkemizin içinde bulunduğu sosyal ve siyasal iklim, “Özgürlükçü, Eşitlikçi, Demokratik ve Sosyal Bir Anayasa” ihtiyacını ertelenemez bir şekilde dayatmaktadır. Ancak, anayasaların aynı zamanda toplumsal uzlaşma belgesi olması özelliği dikkate alındığında, böyle bir gerilim ortamında özgürlükçü, demokratik yeni bir anayasanın yapılamayacağı açıktır. İçinde bulunduğumuz koşullarda, yapılacak bir Anayasa değişikliğinin ne şekilde olacağı 2010 yılında net bir şekilde görülmüştür. Son anayasa değişikliği paketi, anti-demokratik nitelikli 12 Eylül kurumlarını sistemin içine daha fazla sokarak iyice kalıcılaştırmıştır. E. TÜRKİYE’DE SENDİKAL HAREKET BİR YOL AYRIMINDADIR
Küresel kriz sonrasındaki gelişmeleri incelediğimizde, sendikalardaki kan kayıplarının devam ettiği açık biçimde görülmektedir. Mevcut sendikal politikalar, emperyalist merkezlerdeki sendikaların olduğu kadar emperyalizme bağımlı, gelişmekte olan ülkelerdeki sendikaların da sorunları aşmalarına yeterli olmamıştır. Sendikal hareket sorunları aşmak veya kendini korumak noktasında bir tercihe zorlandığında, bugün için kolay gibi görüneni seçmekte ve ileriye dönük adım atmaktan kaçınmaktadır.
Türkiye’de bu muhafazakârlık, Türk-İş’te 12 Eylül düzeninin, korunması biçiminde kendisini göstermektedir. Hak-İş ise karşılaştığı sorunları iktidarın ve siyasi yandaşlarının dayanışmasıyla aşma çabası içindedir.
Dün kendini sistemin bir parçası olarak gören, adeta bir devlet organı havasında olan Türk-İş’in yerini artık Hak-İş almış bulunmaktadır. Varlıklarını siyasi iktidarların kararlarına ve uygulamalarına bağlayan hiçbir sendikal hareket işçi sınıfı için gelecek vaat edemez. İktidarlar veya sermaye, Hak-İş’e veya Türk-İş’e verdikleri desteğin bedelini şu veya bu biçimde mutlaka alacaklardır.
Günümüze kadar sendikal hareket tarafından savunulan yol, örgütsüzlükten öte bir sonuç getirmemiştir..Bugüne kadar gidilen yol tükenmiş ve geleceği olmadığı artık kesin biçimde ortaya çıkmıştır. DİSK, statükoyu temsil eden, kemikleşmiş yapıları aşan ve bu anlamıyla ülkemizdeki demokrasi ve özgürlükleri de genişleten bir mücadele hattı belirleyerek, sahip olduğu öncülük misyonunu sürdürebilecek, işçi sınıfının önünü açabilecek yegâne güçtür.
Örneğin 11. Genel Kurul kararlarında yer alan şu ifade örgütlenme stratejisinin ana eksenini bizlere anlatmaktadır: “İktisadi ve sosyal haklar mücadelesi örgütlü-örgütsüz, kayıtlı- kayıtdışı, işsiz-çalışabilen tüm emekçilerin ortak sorunlarını içeren ve giderek yoksullaşan kesimleri de kucaklayan bütünleştirici bir zemin sunacaktır. Bu zeminin örgütlenmemizi geliştirebilmek bakımından önemi açıktır.” , “Gerçek anlamda bir örgütlenme için bu mücadelenin demokrasi mücadelesi ile bütünleştirilmesi zorunludur.
DİSK’in, kendisine yönelik yerel ve ulusal düzeydeki her türlü saldırıyı göğüsleyebilmesinde, tüm olumsuz koşullara rağmen örgütlülüğünü geliştirebilmesinde en önemli pay, “bağımsız” bir sınıf örgütü olmasıdır.
Krizin işçi örgülülüğünü budama eğiliminin belirginleştiği bu dönemde, DİSK kendisini kuşatan koşulları aşmak ve işçi sınıfının yeniden örgütlü ve gündem belirleyen bir güç haline gelebilmesini sağlamak için yine tek seçenek olmaya adaydır.
Krizin bir yandan emekçiler üzerindeki olumsuz ekonomik sonuçlarının giderilmesine çalışılırken, öte yandan demokratikleşmeyi geliştirecek adımlar atılmalı, eşitlikçi, özgürlükçü ve demokratik bir anayasa hazırlanmalı, siyasal partilerden seçim sistemine, yasama dokunulmazlığından Cumhurbaşkanın görev ve yetkilerine, kamu yönetimi anlayışından yargı bağımsızlığına kadar pek çok başlıkta demokratik gelişmeyi sağlayacak adımlar atılmalıdır. Ülkemizin barış içinde ve demokratik bir gelişme süreci yaşayabilmesi gündemde olan etnik sorunların katılımcı ve karşılıklı anlayışla çözülebilmesine bağlıdır. Bu nedenle Kürt sorununun bir arada yaşamı savunarak, kardeşlik, eşitlik, barış ve demokrasi temelinde çözülmesi mutlaka sağlanmalıdır. Sendikal hak ve özgürlüklerin evrensel normlara uygun şekilde gerçekleştirilmesi ise bu tür bir değişimin öncü ve itici gücü olacaktır.
Bizler açısından krizden çıkış, bize dayatılan sınırlara ve baskılara rağmen yürüyüşümüzü sürdürmemize bağlıdır. Ulusal ve uluslararası düzeyde sınıf dayanışması, işçi sınıfının tüm kesimlerini gözeten bir örgütlenme çalışması, ILO normlarını asgari düzey haline getiren bir hukuksal yapı oluşturulması, bu gerçekleşmezse, Anayasa’nın 90. maddesinin hayata geçirilmesi, iktidarlardan, sermayeden bağımsızlığın korunması, demokrasinin örgüt içinden başlayarak ülkemizde işler kılınması bu yürüyüşün gerçekleştirileceği ana yollar olarak öne çıkmaktadır. Konfederasyonumuz bu doğrultudaki mücadelesini kararlılıkla sürdürecektir. F. Bu tespitlerden hareket eden DİSK 14. Genel Kurulu, önceki genel kurullarda alınmış kararları teyit ederek; 1.EKONOMİK, SİYASAL, SOSYAL VE KÜLTÜREL ALANDA;
IMF, Dünya Bankası, Dünya Ticaret Örgütü gibi emperyalizmin araçlarıyla yürütülen küresel sömürü politikalarına karşı durulması, kapitalizmin toplum üzerinde yarattığı ideolojik, politik hegemonyanın ve emperyalizmin halklar üzerindeki egemenlik zincirlerinin kırılması doğrultusunda işçi sınıfının uluslararası ve ulusal düzeyde dayanışmasının yükseltilmesini ve sermayenin egemenliği ve politikalarına karşı net ve kararlı bir duruş alınması için;
Kayıt dışı çalışanların yaklaşık on milyonu bulduğu, örgütsüz ve güvencesiz çalışan sayısının hızla arttığı ülkemizde, küresel krizin aşılabilmesi için siyasal iktidar ve sermaye tarafından gündeme getirilen kıdem tazminatının kaldırılması, özel istihdam büroları, bölgesel asgari ücret, iş güvencesinin yok edilmesi ve benzeri esneklik uygulamalarıyla krizin faturasının emekçilerin üzerine yıkılmasının önüne geçebilmek için;
Ülkemizin uluslararası sermayenin emperyalist amaçları doğrultusunda uygulamaya konulan bölgesel politikalarda aktif bir aracı olarak kullanılmasına karşı çıkarak, sınırlarımız içinde bulunan füze kalkanı dahil tüm yabancı üslerin faaliyetlerinin durdurulması ve komşu ülkelerin işgaline yol açan tüm işbirliklerinin etkisiz kılınması için;
Dışa bağımlılığa, sıcak paraya ve dış borçlara dayalı olarak sürdürülen ekonomik büyüme politikasının ekonomik, sosyal ve siyasal yapıda onarılmaz tahribatlar yarattığı gerçeğine bağlı olarak, bağımsızlıkçı ve kamu yatırımlarına öncelik veren bir ekonomik kalkınma politikası ve stratejisinin uygulamaya konulması için;
Etkileri 2012 ve izleyen yıllarda da süreceği açık olan ekonomik krize ve bu kriz üzerinden dayatılan politikalar karşısında:
Kısa dönemde;
Neoliberal reçetelere dayalı politikalardan vazgeçilmesi,
İşsizlik fonunun amacı dışında kullanılmaması, fondan yararlanma koşullarının kolaylaştırılması, ödeme miktar ve süresinin artırılması,
Vergi sistemi yeniden düzenlenerek, herkesten geliri ve serveti üzerinden artan oranlı vergilendirme yapılması,
Tüm kamu hizmetlerine bütçeden ayrılan payın artırılması, kamu hizmetlerinin ücretsiz ve erişilebilir hale getirilmes,
Yeni yatırımlarda istihdam ağırlıklı projelere teşvik verilmesi,
Özelleştirilmelerin durdurulması, taşeronlaştırmaya son verilmesi.
İş güvencesinin etkin biçimde sağlanması ve işten atmanın yasaklanması,
Spekülatif sermaye hareketlerini kısıtlayıcı tedbirlerin alınması,
Halkın yaygın kullanımına konu olan elektrik ve doğalgaz gibi enerji maddelerinin fiyatlarının dengeli tutularak yaşam standardına katkı yapılması,
İç talebi destekleyecek politikaların oluşturulması, asgari ücretten vergi alınmaması, tüm ücretli çalışanların gelirlerini arttırıcı politikaların uygulanması,
Ücretler indirilmeden çalışma saatlerinin düşürülmesi,
Önceliği fay hatlarında bulunan kentlere vererek, deprem için hazırlıkların hızlandırılması,
Bankaların tüketici kredisi ve kart harcaması kampanyalarına denetim getirilmesi
Tarımsal destekleme politikalarının yoksullaşmayı önleyecek şekilde düzenlenmesi,
İşsizlik ve yoksullukla mücadele için oluşturulan fonların yönetiminin sendikalara bırakılması;
Toplumsal barış ve güven ortamının tesisi için siyasi nedenlerden tutuklu bulunan belediye başkanları, milletvekilleri, kitle örgütü temsilcileri, gazeteciler, öğrenciler, akademisyenler ve sendikacıların derhal serbest bırakılması,
Orta ve uzun dönemde;
Eğitim, sağlık ve sosyal güvenlik başta olmak üzere, tüm özelleştirmelerin durdurulması, özelleştirilen kamu işletmelerin yeniden kamuya döndürülmesi, taşeronlaştırma uygulamalarına son verilmesi, kamusal ağırlıklı yeni bir sosyal koruma düzeninin gerçekleştirilmesi,
Planlı büyümeye geçilmesi ve kamunun başta enerji ve sanayi sektörleri olmak üzere yeniden yatırımcı rol üstlenmesi,
Tüm bölgelerinin dengeli kalkınmasını temel alan bir yaklaşımla, yatırım ve teşvik politikalarının uygulanması,
İç ve dış borçların yeniden yapılandırılmasının sağlanması,
Katılımcı yerel yönetimciliğin özendirilmesi,
TOKİ’nin yeniden yapılandırılması ve emekçilerin barınma ihtiyaçlarına yoğunlaşmasının sağlanması,
Hedeflerini gözeten bir sosyal politikanın hayata geçirilmesi için;
Gerek yasal planda, gerekse de uygulama planında, gerçek bir demokratikleşme için gerekli adımların acilen atılması, bu bağlamda, 12 Eylül ürünü, Siyasi Partiler Kanunu, Seçimlerin Temel Hükümleri Hakkında Kanun, Milletvekili Seçimi Kanunu ile düşünce ve örgütlenme özgürlüğü önünde engel teşkil eden Ceza Kanununda iyileştirme yapılarak, Terörle Mücadele Kanunu ve özel yetkili mahkemeleri düzenleyen, adil yargılanma hakkını ihlal eden CMK’nın ilgili maddelerinin kaldırılması ve nihai olarak, “Özgürlükçü, Eşitlikçi, Demokratik ve Sosyal Bir Anayasa” için;
Şiddete, baskıya ve politikalara karşı çıkılarak; Kürt Sorunu’nun eşitlik, özgürlük, kardeşlik temelinde ve barış içerisinde çözümlenmesi için;
Cezaya dönüşen uzun tutukluluklara yol açan mevzuat hükümleri ve haksız uygulamaların kaldırılması, tutuklu ve hükümlülerin, insan haklarına ve onuruna saygı gösterilmesi için mücadele ederek, cezaevlerindeki tecrit ve baskı uygulamalarını yakından takip ederek, bu uygulamaların kaldırılması için;
Yürütme erkinin elinde tutsak bulunan bir siyasal sistemin kabul edilemez olduğundan hareketle, yasama yetkisini ortadan kaldıran ve KHK’larla devleti yönetmeye çalışan uygulamalara karşı durulması ve milletvekillerinin kendi yetkilerine sahip çıkan mücadelesine destek verilmesi için;
Herkesin anadilini kullanabilmesi önündeki engellerin kaldırılarak, tüm inanç, kültür ve yaşam tarzlarına yönelik inkar ve asimilasyon politikalarına karşı özgürlükleri savunmak için;
Halkın eğitim, sağlık, barınma haklarını ortadan kaldıran her türlü yasal ve idari düzenlemeye karşı çıkarak, bunların birer temel hak olduğundan hareketle, işçi ve emekçilerin haklarına sahip çıkmaları için;
Kapitalizmin, kâr ve rant uğruna, doğanın, tarih ve kültür varlıklarının tahribine yol açacak, barajlar, nükleer, termik ve hidro-elektrik santrali vb. projelere etkin bir şekilde karşı çıkılması, insan ve doğa merkezli, ekolojik bir planlamanın savunulması için;
Ülkemizi ve içinde bulunduğu bölgeyi sürekli tehdit eden, füze kalkanı projesinin durdurulması, ABD’nin denetimindeki üslerin kapatılması ve tüm nükleer silahların ülkemizden uzaklaştırılması, barışa yönelik tüm tehditlere karşı barış ve halkların kardeşliğinin savunulması için;
Demokratik kurum ve kuralları yok sayan, faşist yönetim anlayışını sistematik bir hale getirmeye ve diktatörlük yaratmaya dönük girişimleri uygulamaya çalışan, demokratik kitle örgütlerini ve sendikal hareketi baskı altına almaya ve hatta güdümünde tutmaya yönelik çabalar içinde olan iktidara karşı meşru savunma hakkımızın sonuna kadar kullanılması için;
ABD’nin başında yer aldığı emperyalist ülkelerin ve kurumların oluşturduğu, ülkemizde sermaye yanlısı iktidarlar tarafından sürdürülen;
Emperyalizmin savaş sistemine;
Kapitalist sömürü düzenine,
Demokrasiyi yok etmeye yönelen faşizme karşı
İşçi sınıfının ve yoksul halk kesimlerinin barış, demokrasi, özgürlük temelinde, eşitlik, adaletin egemen olduğu sömürüsüz bir dünya ve Türkiye için;
2. SENDİKAL VE ÇALIŞMA HAYATI ALANINDA;
Ülkemizde yürürlükte bulunan;12 Eylül 1980 ürünü, devlet vesayetini içeren, yasakçı, baskıcı, sendika kurma hakkını sınırlayan,
Tek düzeyli toplu sözleşme düzeninin korunmasında direnerek konfederasyonların ve sendikaların çerçeve sözleşme, işkolu sözleşmesi yapma hakkını tanımayan,
Toplu Sözleşme hakkını; tüm işçilerin kullanabileceği bir hak olarak tanımlamayan,
Sendikal hak ve özgürlüklerin kullanılmasını engelleyen işkolu, işletme ve işyeri barajlarını koruyan;
Yıllarca süren yetki uyuşmazlıklarına çözüm getirmeyen;
Genel grev, hak grevi, dayanışma grevi dahil bütün grev biçimleri ile işyeri işgali, işi yavaşlatma, verimi düşürme gibi diğer direniş biçimlerini yasaklayan,”
zorunlu tahkimi koruyan
2821 ve 2822 sayılı yasaların kaldırılıp, TBMM’ye sevkedilen anti demokratik Toplu İş İlişkileri Kanunu Tasarısının geri çekilerek, ILO ve ülkemizin taraf olduğu diğer uluslararası sözleşme standartlarında, işçi sınıfının uluslararası kazanımlarını içeren yeni bir yasanın hazırlanması ve uygulamaya konulması için;
Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nun, işçi konfederasyonlarının eşit oranda temsil edildiği demokratik bir yapıya dönüştürülmesi ve asgari ücretin belirlenmesinde, işçinin ailesiyle birlikte insanca yaşamaya yeterli bir ücret seviyesinin esas alınması için;
İş kazalarını durdurmak ve meslek hastalıklarını önlemenin, artık bir sistem sorunu olduğu bilinciyle işçi sağlığı ve iş güvenliği alanını temel örgütlenme alanı olarak görmek ve bunun ışığında işçi sağlığı ve güvenliği temel ilkelerinin bütün çalışanlar açısından işyeri kurallarına dönüştürülmesi ve toplu sözleşmelerde işçi sağlığı ve güvenliği konusunda koruyucu ve önleyici tedbirlerin etkin hayata geçirilmesi için;
Yetmiş milyon insanın emeklilik hakkına ve sağlığına saldırı niteliğindeki Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun, evrensel sosyal güvenlik hakkına özüne ve insan onuruna uygun bir şekilde değiştirilmesi için;
İşsizliğin nedeninin uygulanmakta olan ekonomik, sosyal politikalar olduğunu tespit ederek, İşsizlik Sigortası’ndan faydalananların sayısının ve işsizlik ödenek miktarının ve ödeme sürelerinin arttırılması için;”
Sermayenin istekleri doğrultusunda sürdürülen Kıdem Tazminatı hakkımızın yok edilmesine yönelik hazırlıkların engellenmesi ve kıdem tazminatı tavanına getirilen sınırlamanın kaldırılması için;
Kamu hizmetlerinin halkın ortak çıkarları ve evrensel kazanımlar doğrultusunda yeniden örgütlenmesi ve temel yaşamsal hizmetlerin yurttaşlara bedelsiz ve koşulsuz sağlanması için;
Sosyal devlet ilkesinin daha güçlü ve çağa uygun düzenlemeler de eklenerek, devletin gerçek bir sosyal devlet niteliğine kavuşturulması için;
Gelişmiş kamu hizmeti için taşeron sisteminin yasaklanması ve tüm kamu hizmetlerinin “ nitelikli kamu hizmeti için nitelikli kamu personeli” ilkesi çerçevesinde kamu personeli eliyle yürütülmesi için;
Sermayenin istekleri doğrultusunda sürdürülen Fon yâda ödeme süresinin kısaltılması adı altında Kıdem Tazminatı hakkımızın yok edilmesine yönelik hazırlıkları genel grev nedeni sayarak, her türlü direniş biçimleriyle,
MÜCADELE ETMEYİ ve;
Toplumun doğru bilgiye erişim kaynaklarının giderek elinden alınması dolayısıyla alternatif veri kaynaklarının oluşturulması kaçınılmaz ve acil bir görev haline geldiği için;
DİSK ve üyesi sendikaların çalışmalarını, bilimsel temellere dayandırabilmeleri,
Gerekli altyapıyı hazırlayabilmeleri,
Çalışma ve yaşama koşullarına ilişkin gerekli incelemeleri ve araştırmaları yapabilmeleri,
Doğru bilgi ve veri üretimini gerçekleştirecek şekilde sendikalar ile akademik dünya arasında kalıcı ve sürekli bir ilişki kurabilmeleri amacıyla faaliyet yürüten DİSK Araştırma Enstitüsü’nün (DİSK-AR) kurumsal bir yapıya bürünerek, faaliyetlerinin ve etkinliğinin artırılabilmesi için,
Kadro, teknik donanım ve finansman açısından güçlendirilmesini;
Sendikal hak ve özgürlüklerin genişletilmesi ve çokuluslu şirketlerdeki örgütlenme faaliyetlerinin güçlendirilmesi amacıyla ITUC, ETUC ve Küresel Sendika Federasyonlarıyla işbirliğinin geliştirmesini ve uluslararası sendikal örgütlerle ortak eğitim, araştırma ve yayın faaliyetlerini hayata geçirilmesini;
Kadınlara yönelik her türlü şiddet, taciz ve ayrımcı uygulamalarla mücadele ederek, kadın emekçilerin, çalışma ve yaşam koşulları gerçeğinin farkında olarak, kadınların sorunlarına duyarlı örgütlenme politikaları yürütülmesini, merkez ve temsilcilikler bünyesindeki kadın komisyonlarının etkinliklerinin arttırılmasını ve kadınların sendikalarda daha yoğun temsil edilmelerini;
Kapitalizmin işçi sınıfını örgütsüzleştirme saldırılarına karşı ülke çapında örgütlenme kampanyaları açılması, konfederasyonun koordinasyonunda bölgesel ve yerel düzeyde, sanayi havzaları, organize sanayi bölgeleri, serbest bölgeler gibi alanlarda ortak çalışmalar yürütülmesini;
İşçi sınıfının geçmiş mücadele deneyimlerinin aktarılması DİSK ilkeleri doğrultusunda mücadelenin yükseltilmesi başta olmak üzere öncü kadrolardan başlayarak yaygın eğitim kampanyaları düzenlenmesi ve bu doğrultuda sendikalarımızın tesislerinin etkin kullanılmasını;
Karar altına alır.
http://ift.tt/2n5SRBA
0 notes
Text
Yeni bir gönderi var Burak ALTIPARMAK
New Post has been published on https://burakaltiparmak.com.tr/dogu-marmara-kalkinma-ajansi-personel-alim-ilani/
Doğu Marmara Kalkınma Ajansı Personel Alım İlanı
DOĞU MARMARA KALKINMA AJANSI
PERSONEL ALIM İLANI
Doğu Marmara Kalkınma Ajansı (MARKA) 5449 sayılı Kalkınma Ajanslarının Kuruluşu, Koordinasyonu ve Görevleri Hakkında Kanun ile Kalkınma Ajansları Personel Yönetmeliği hükümleri çerçevesinde; Bolu, Düzce, Kocaeli, Sakarya ve Yalova illerinde çalıştırılmak üzere; bölge ve ülkesinin kalkınmasına hizmet etmeye gönüllü, iletişime açık ve kendine güvenen, başarma azmine sahip, çevresindeki olaylara duyarlı, farkındalık ve fark yaratma düzeyi yüksek, öğrenmeye ve kendisini yetiştirmeye açık, sorumluluk alabilen, yenilikçi, yaratıcı, çözüm odaklı, analitik ve stratejik düşünme becerisine sahip, değişen çalışma şartlarına uyum sağlayabilen, insan ilişkileri, kendini ifade yeteneği ve iletişim becerileri güçlü, organizasyon ve yönetim becerisine sahip, görev verilecek her birimde ve her ilde şartsız görev yapmayı kabul edecek, çağın gerektirdiği bilgi sistem/donanımlarını kullanma ve uygulama yeteneklerine sahip 14 (ondört) Uzman, 1 (bir) İç Denetçi ve 1 (bir) Destek Personel alımı yapılacaktır.
Adaylar başvurularıyla birlikte Ajansın sorumluluk sahasında bulunan Kocaeli, Sakarya, Düzce, Bolu ve Yalova illerinin herhangi birinde ve başvuru yapılan birim dışındaki birimlerde de görevlendirilebileceklerini kabul ederler.
Başvuru Tarihleri : 09-16 Haziran 2017 (Hafta içi mesai saatleri dahilinde)
Başvuru Yeri : Yenişehir Mahallesi Demokrasi Bulvarı No:72/A İzmit / KOCAELİ
UYARI :Kargo veya postadan kaynaklı gecikmeler dikkate alınmayacak olup başvuru evraklarının son başvuru zamanı olan 16 Haziran 2017 saat 18:00 itibarıyla Ajansa ulaştırılmış olması gerekmektedir.
TAKVİM TABLOSU
Sözlü Yarışma Sınavına Katılmaya Hak Kazanan Adayların İlanı:
23 Haziran 2017
Sözlü Yarışma Sınavı Tarihleri:
04-07 Temmuz 2017
Sınav Yeri:
Yenişehir Mahallesi Demokrasi Bulvarı No:72/A İzmit / KOCAELİ
A. ADAYLARDA ARANAN ŞARTLAR
Adayların aşağıda belirtilen genel şartlar ile birlikte başvuruda bulunacakları pozisyonlara ilişkin özel şartları da taşımaları gerekmektedir.
1. TÜM ADAYLAR İÇİN GENEL ŞARTLAR (UZMAN, DESTEK VE İÇ DENETÇİ)
a) Türk vatandaşı olmak,
b) Kamu haklarından mahrum bulunmamak,
c) Türk Ceza Kanununun 53 üncü maddesinde belirtilen süreler geçmiş olsa bile; kasten işlenen bir suçtan dolayı bir yıl veya daha fazla süreyle hapis cezasına ya da affa uğramış olsa bile devletin güvenliğine karşı suçlar, Anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlar, milli savunmaya karşı suçlar, devlet sırlarına karşı suçlar ve casusluk, zimmet, irtikap, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, güveni kötüye kullanma, hileli iflas, ihaleye fesat karıştırma, edimin ifasına fesat karıştırma, suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama veya kaçakçılık suçlarından mahküm olmamak,
d) Erkek adaylar için, askerlik hizmetini yapmış veya muaf olmak yahut başvuru tarihi itibariyle en az 2(yıl) tecilli olmak
e) Görevini devamlı yapmasına engel olabilecek vücut ve akli hastalığı olmamak,
f) En az lisans düzeyinde (destek personel için en az ön lisans düzeyinde) öğrenim görmüş olmak,
g) Yurt içi / yurt dışı seyahat engeli bulunmamak,
h) (Uzman personel adayları için) Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi tarafından, 04-05 Temmuz 2015 veya 22 Mayıs-29 Mayıs 2016 tarihlerinde yapılan Kamu Personeli Seçme Sınavı’na (KPSS) katılmış olmak veya en az 5 (beş) yıl ilgili alanlarda tecrübe sahibi olduğunu belgelemek,
ı) (Uzman personel adayları için) Başvuru tarihi itibari ile son 5 (beş) yıl içerisinde ÖSYM tarafından düzenlenen Kamu Personeli Yabancı Dil Bilgisi Seviye Tespit Sınavı’nda (KPDS/YDS/e-YDS) İngilizce dilinden en az 80 (seksen) puan almış veya son 2 (iki) yıl içerisinde alınmış olmak kaydıyla, ÖSYM tarafından buna denk kabul edilen uluslararası geçerliliği bulunan belgeye (CPE, CAE, TOEFL IBT, PTE Akademik) sahip olmak.
i) (İç Denetçi adayları için) Başvuru tarihi itibari ile son 5 (beş) yıl içerisinde ÖSYM tarafından düzenlenen Yabancı Dil Bilgisi Seviye Tespit Sınavı’nda (KPDS/YDS/e-YDS) İngilizce dilinden en az 70 (yetmiş) puan almış veya son 2 (iki) yıl içerisinde alınmış olmak kaydıyla, ÖSYM tarafından buna denk kabul edilen uluslararası geçerliliği bulunan belgeye (CPE, CAE, TOEFL IBT, PTE Akademik) sahip olmak.
j) (İç Denetçi adayları için) Kamuda denetim elemanı olarak en az 10 (on) yıl çalışmış olmak
2. UZMAN PERSONEL İÇİN ORTAK ŞARTLAR
a) İlanda bulunan tablodaki ilgili bölümlerin herhangi birinden veya bunlara denkliği Yükseköğretim Kurul Başkanlığı’nca kabul edilen yurt dışındaki yükseköğretim kurumlarından lisans düzeyinde mezun olmak, (Başvuruda sunulan “mezuniyet belgeleri”nde veya “diploma”larda ilanda aranılan bölüm isimlerinin tam olarak yazması gerekmektedir. Yurt içi üniversitelerden, müfredat vb. nedenlerle eşdeğer olduğu iddia edilen bölümler kabul edilmeyecektir.)
b) Başvuru tarihi itibari ile son 5 (beş) yıl içerisinde ÖSYM tarafından düzenlenen Kamu Personeli Yabancı Dil Bilgisi Seviye Tespit Sınavı’nda (KPDS/YDS/e-YDS) İngilizce dilinden en az 80 (seksen) puan almış veya son 2 (iki) yıl içerisinde alınmış olmak kaydıyla, ÖSYM tarafından buna denk kabul edilen uluslararası geçerliliği bulunan belgeye (CPE, CAE, TOEFL IBT, PTE Akademik) sahip olmak.. (Eşdeğerlik hesabında www.osym.gov.tr adresinde yer alan resmi denklik tablosu esas alınacaktır)
c) Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi tarafından, 04-05 Temmuz 2015 veya 22 Mayıs-29 Mayıs 2016 tarihlerinde yapılan Kamu Personeli Seçme Sınavı (KPSS)’na katılmış olmak, bu sınavlar neticesinde bu ilanda bulunan tablolarda yer alan ilgili puan türlerinin herhangi birinden 80 (seksen) puan karşılıklarına sahip olmak veya başvuru tarihi itibariyle 50 yaşını doldurmamış olmak şartıyla, kamu kesimi veya özel kesimde aşağıdaki konularda en az 5 (beş) yıl fiilen başarılı olarak çalışmış olmak (Bu alanlardan herhangi birinde en az 5 (beş) yıl tecrübeli olan adayların söz konusu durumlarını ispat edici belgeleri sunmaları gerekmektedir. Bu şartla istihdam edilecek uzman personel sayısı, Ajans toplam uzman personel sayısının yüzde ellisini aşamaz.)
Deneyime Esas Alanlar
1. Planlama, programlama
2. Proje üretimi, tasarımı ve yönetimi
3. Strateji geliştirme, strateji yönetimi
4. İzleme ve değerlendirme
5. Tanıtım, danışmanlık
6. Şehircilik ve çevre
7. Araştırma-geliştirme
8. Bilgi ve iletişim teknolojileri
9. Finansman
10. İnsan kaynakları yönetimi
11. Uluslararası ticaret
3. UZMAN PERSONEL İÇİN ORTAK TERCİH SEBEPLERİ
Uzman Personelin seçiminde;
Uzman personel için bu ilanda belirtilmiş bölümlerin (eğitim dalları) herhangi birinde lisansüstü veya üstü eğitim belgesine sahip olmak,
İkinci Yabancı dil olarak Almanca, Fransızca, İtalyanca, İspanyolca, Japonca, Çince, Arapça, Rusça bilmek ve bunu (Test DAF, DELF, vb. resmi uluslararası geçerliliği olan bir belge) belgelemek,
(B) sınıfı sürücü ehliyetine sahip olmak ve aktif olarak araç kullanabilmek
MS Office programlarına ilişkin eğitim sertifikalarına sahip olmak, ortak tercih nedenidir.
4.ALIM YAPILACAK POZİSYONLARA AİT TABLOLAR
BİRİM
KADRO
BÖLÜM
KPSS PUANI ve TÜRÜ/DENEYİM
İNGİLİZCE PUANI
ÖZEL TERCİH SEBEPLERİ
İZLEME VE DEĞERLENDİRME BİRİMİ
2
İşletme, İktisat, Endüstri Mühendisliği
İktisat Bölümü için KPSS P3, P9, P18, P22, P28, P98
İşletme Bölümü için KPSS P3, P19, P23, P29, P99
Endüstri Mühendisliği Bölümü için KPSS P3, P4, P5, P6, P7, P8, P14, P115
Puan türlerinin herhangi birinden en az 80 (seksen) puan almak veya bu ilanın “3. Sayfa A-2/C” bölümünde yazılı deneyime esas alanlarda en az 5(beş) yıl deneyim.
80 puan veya bu ilanda belirlenen dengi
a) Hibe veya Mali Destek Yönetimi konusunda, şartname ve ihale dosyası hazırlama, sözleşme yapma ve sözleşme sonrası süreci takip etme ve raporlama konularında deneyimli olmak.
b) Kamu İhale Kanunu hakkında bilgi sahibi olmak,
c) Avrupa Birliği, Dünya Bankası, Birleşmiş Milletler, Kalkınma Ajansları vb. ulusal veya uluslararası kurum/kuruluşlar tarafından yürütülen program/projelerde izleme ve değerlendirme aşamalarında deneyimli olmak.
d) Fizibilite, mali analiz ve/veya etki analizi konularında bilgi ve deneyim sahibi olmak.
e) Satın alma usulleri, muhasebe ve finans bilgisine ve ilgili mevzuata hakim olmak.
BİRİM
KADRO
BÖLÜM
KPSS PUANI ve TÜRÜ/DENEYİM
İNGİLİZCE PUANI
ÖZEL TERCİH SEBEPLERİ
YATIRIM DESTEK OFİSLERİ
(Kocaeli, Sakarya, Bolu, Düzce ve Yalova)
8
İktisat, İşletme, Kamu Yönetimi, Maliye, Uluslararası İlişkiler, Mühendislik Fakülteleri, Şehir ve Bölge Planlama,
İktisat Bölümü için KPSS P3, P9, P18, P22, P28, P98
İşletme Bölümü için KPSS P3, P19, P23, P29, P99
Kamu Yönetimi Bölümü için KPSS P3, P30, P37
Maliye Bölümü için KPSS P3, P24, P35, P 49, P52,
Uluslararası İlişkiler Bölümü için KPSS P3, P33, P110, P112,
Mühendislik Bölümleri için KPSS P3, P4, P5, P6, P7, P8
Şehir ve Bölge Planlama Bölümü için KPSS P3, P4, P5, P6, P7, P8
Puan türlerinin herhangi birinden en az 80 (seksen) puan almak veya bu ilanın “3. Sayfa A-2/C” bölümünde yazılı deneyime esas alanlarda en az 5(beş) yıl deneyim.
80 puan veya bu ilanda belirlenen dengi
a) Avrupa Birliği Destek Mekanizmaları ve Uygulamaları ile Yatırım Teşvik Mevzuatı ve Uygulamaları konusunda eğitim almış veya deneyim sahibi olmak.
b) Yerel/Bölgesel büyüme ve kalkınma ile ilgili bilimsel veya güncel çalışmalar yapmış ve sunmuş olmak.
c) Avrupa Birliği, Dünya Bankası, Birleşmiş Milletler, Kalkınma Ajansları vb. ulusal veya uluslararası kurum/kuruluşlar tarafından yürütülen program/projelerde deneyimli olmak.
d) Kamu kesimi veya özel kesimde bir kurum/kuruluş bünyesinde orta-büyük ölçekli yatırım projesinde görev almış olmak.
e) KOBİ’lerin kurumsallaşması alanında projelerde yer almak,
f) Finans sektöründe tecrübe sahibi olmak ve/veya yatırım projelerinin finansmanı alanlarında çalışmak,
PROJE UYGULAMA BİRİMİ
1
İktisat, İşletme Mühendisliği, Endüstri Mühendisliği
İktisat Bölümü için KPSS P3, P9, P18, P22, P28, P98
İşletme Mühendisliği Bölümü için KPSS P3, P4, P5, P6, P7, P8, P19, P23, P29, P99
Endüstri Mühendisliği Bölümü için KPSS P3, P4, P5, P6, P7, P8, P14, P115
Puan türlerinin herhangi birinden en az 80 (seksen) puan almak veya bu ilanın “3. Sayfa A-2/C” bölümünde yazılı alanlarda en az 5(beş) yıl deneyim.
80 puan veya bu ilanda belirlenen dengi
a) Proje döngüsü yönetimi konusunda deneyimli olmak.
b) Avrupa Birliği, Dünya Bankası, Birleşmiş Milletler, Kalkınma Ajansları vb. ulusal veya uluslararası kurum/kuruluşlar tarafından yürütülen program/projelerde deneyimli olmak.
c) Ulusal veya uluslararası kuruluşların mali destek programları kapsamında proje hazırlama, yürütme ve değerlendirme konularında deneyimli olmak.
d) Mali ve ekonomik verileri yorumlayabilecek derecede muhasebe ve finans bilgisine sahip olmak.
BİRİM
KADRO
BÖLÜM
KPSS PUANI ve TÜRÜ/DENEYİM
İNGİLİZCE PUANI
ÖZEL TERCİH SEBEPLERİ
KURUMSAL YÖNETİM VE KALİTE BİRİMİ
1
İktisat, Maliye, İşletme, Kamu Yönetimi, Uluslararası İlişkiler, İstatistik, Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri
İktisat Bölümü için KPSS P3, P9, P18, P22, P28, P98
İşletme Bölümü için KPSS P3, P19, P23, P29, P99
Kamu Yönetimi Bölümü için KPSS P3, P30, P37
Maliye Bölümü için KPSS P3, P24, P35, P49, P52,
Uluslararası İlişkiler Bölümü için KPSS P3, P33, P110, P112,
İstatistik Bölümü için KPSS P3, P25, P34, P75, P102, P111,
Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü için KPSS P3, P4, P5, P6, P7, P8, P14, P46, P48, P58, P66, P115
Puan türlerinin herhangi birinden en az 80 (seksen) puan almak veya bu ilanın “3. Sayfa A-2/C” bölümünde yazılı deneyime esas alanlarda en az 5(beş) yıl deneyim.
80 puan veya bu ilanda belirlenen dengi
a) Satın alma usulleri, muhasebe ve finans bilgisine ve ilgili mevzuata hakim olmak.
b) Kamu İhale Kanunu hakkında bilgi sahibi olmak,
c) İnsan Kaynakları konusunda belgelendirilebilir deneyime ve sertifikasyona sahip olmak
d) Stratejik Plan Hazırlama ve Kurumsal Performans Takibi konusunda belgelendirilebilir deneyime ve sertifikasyona sahip olmak
e) Personel Performans Yönetimi ve Kariyer Planlama konularında belgelendirilebilir deneyime ve sertifikasyona sahip olmak
f) Çalışma Programı ve Bütçe Hazırlama konularında belgelendirilebilir deneyime ve sertifikasyona sahip olmak
BİRİM
KADRO
BÖLÜM
KPSS PUANI ve TÜRÜ/DENEYİM
İNGİLİZCE PUANI
ÖZEL TERCİH SEBEPLERİ
PLANLAMA, PROGRAMLAMA VE KOORDİNASYON BİRİMİ
2
İstatistik, Matematik, Endüstri Mühendisliği, Şehir ve Bölge Planlama
İstatistik Bölümü için KPSS P3, P25, P34, P75, P102, P111,
Matematik Bölümü için KPSS P3, P4, P5, P6, P7, P8
Endüstri Mühendisliği Bölümü için KPSS P3, P4, P5, P6, P7, P8, P14, P115
Şehir ve Bölge Planlama Bölümü KPSS için P3, P4, P5, P6, P7, P8
Puan türlerinin herhangi birinden en az 80 (seksen) puan almak veya bu ilanın “3. Sayfa A-2/C” bölümünde yazılı deneyime esas alanlarda en az 5(beş) yıl deneyim.
80 puan veya bu ilanda belirlenen dengi
İSTATİSTİK VE MATEMATİK BRANŞI İÇİN:
a) Ekonometri veya İktisat ve ilgili anabilim dallarında lisansüstü dereceye sahip olmak.
b) Makro-ekonomik göstergeler, rekabet analizleri, veri analizi, veri görselleştirme, büyük veri (big data), tahmin teknikleri, zaman serisi konularında akademik ya da pratik tecrübeye sahip olmak.
c) İlişkisel veri tabanı yönetimi, veri ambarı, veri analizi yazılımlarında yetkinliğe sahip olmak.
ENDÜSTRİ MÜHENDİSLİĞİ BRANŞI İÇİN:
a) Sektörel araştırmalar, pazar araştırmaları çalışmalarında akademik ya da pratik tecrübeye sahip olmak.
d) Otomotiv, Makine İmalat, Kimya, Plastik ve Kauçuk, Ana Metal, Demir-Çelik, Demir Dışı Mineraller, Elektrikli Makineler, Gıda, Kağıt veya Lojistik sektörlerinde akademik çalışma ya da iş tecrübesine sahip olmak.
b) Fizibilite hazırlanması konusunda tecrübeye sahip olmak.
ŞEHİR ve BÖLGE PLANLAMA BRANŞI İÇİN:
a) Bölge Planlama alanında Lisans Üstü dereceye ve/veya Bölge Planlama deneyimine sahip olmak.
b) Akıllı İhtisaslaşma, Bölgesel Yenilikçilik Ekosistemi, Katılımcı Planlama konularında akademik ya da pratik tecrübeye sahip olmak.
c) Çevre Düzeni Planı ve İmar Planı hazırlık ve/veya uygulama süreçlerinde deneyim sahibi olmak.
d) Coğrafi Bilgi Sistemi, Uzaktan Algılama, Bilgisayar Destekli Tasarım, 2 ve 3 Boyutlu Grafik Tasarım Yazılımları yetkinliğine sahip olmak.
BİRİM
KADRO
BÖLÜM
DENEYİM ŞARTI
İNGİLİZCE PUANI
ÖZEL TERCİH SEBEPLERİ
İÇ DENETİM BİRİMİ (İÇ DENETÇİ)
1
Hukuk, İktisat, Maliye, İşletme, Kamu Yönetimi, Uluslararası İlişkiler, İstatistik, Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri, Matematik, Sosyoloji, Mimarlık, Şehir ve Bölge Planlama, Mühendislik Bölümleri
Kamuda en az 10 Yıl Denetim Pozisyonlarında Görev Yapmış Olmak
70 puan veya bu ilanda belirlenen dengi
Uluslararası Kamu Denetçisi Sertifikası, Uluslararası İç Denetçi Sertifikası veya Kamu İç Denetçi Sertifikası’na sahip olmak
BİRİM
KADRO
EĞİTİM
ÖZEL TERCİH SEBEPLERİ
KURUMSAL YÖNETİM VE KALİTE BİRİMİ (DESTEK PERSONEL)
1
Yükseköğrenim Mezunu Olmak
a) Üniversitelerin Halkla İlişkiler, Halkla İlişkiler ve Tanıtım, Halkla İlişkiler ve Reklamcılık, İletişim, Medya ve İletişim bölümlerinden önlisans/lisans düzeyinde mezun olmak
b) İletişim, tanıtım, basın ve halkla ilişkiler, grafik tasarım vb. alanlarda belgelendirilebilir deneyim ve sertifikasyona sahip olmak
B. BAŞVURU TARİHİ, BAŞVURU ŞEKLİ VE YERİ
Adayların, Ajansın internet sayfasından (http://www.marka.org.tr) veya Ajans Merkez Hizmet Binası’ndan temin edecekleri İş Talep Formu’nu (başvuru kabulünün başladığı tarihte yayınlanacaktır) eksiksiz bir şekilde doldurup, başvuruda istenen diğer belgeler ile beraber en geç 16 Haziran 2017 Saat 18:00‘a kadar, Doğu Marmara Kalkınma Ajansı, Yenişehir Mah. Demokrasi Bulvarı No:72/A 41040 İzmit / KOCAELİ adresine elden veya posta/kargo yoluyla teslim etmeleri gerekmektedir. Bu tarih ve saatten sonra yapılan başvurular kabul edilmeyecek ve postadaki/kargodaki gecikmeler dikkate alınmayacaktır. Eksik bilgi ve belgeyle yapılan başvurular değerlendirmeye alınmayacaktır.
BAŞVURUDA SUNULMASI GEREKEN BELGELER:
a) Fotoğraflı “İş Talep Formu” (Başvuru kabul tarihinden itibaren http://www.marka.org.tr adresinden ya da Ajans Merkez Hizmet Binası’ndan temin edilebilir),
b) Diploma ya da mezuniyet belgesinin aslı; noter ya da kurumca tasdikli sureti,
c) Adli sicil (Sabıka) kaydı (son 3 ay içerisinde alınmış)
d) KPSS sonuç belgesinin aslı ya da noter veya kurum tasdikli sureti
e) KPDS/YDS/e-YDS sonuç belgesinin ya da buna denk kabul edilen uluslararası geçerliliği bulunan belgenin aslı ya da noter veya kurum tasdikli sureti
f) T.C. Kimlik numarası içeren nüfus cüzdanı fotokopisi
g) Erkek adaylar için askerlik terhis veya tecil belgesinin aslı ya da noter veya kurum tasdikli sureti
h) El yazısıyla yazılmış özgeçmiş (bir sayfayı geçmeyecek şekilde hazırlanmış)
ı) Tercih sebebi olabilecek konularla ilgili diğer belgelerin ve sertifikaların aslı veya tasdikli sureti,
i) (En az 5 (beş) yıllık iş tecrübesi ile başvuracak adayları için) Resmi iş döküm belgesi (SGK’dan veya ilgili kurumdan alınacak onaylı hizmet döküm belgesi), (yurt dışında uluslararası kuruluşlarda çalışmış olan adayların buralardan alınan belgeleri ibraz etmeleri zorunludur)
Sayılan belgelerin aslı ibraz edilmek kaydıyla suretleri Genel Sekreterlikçe tasdik edilebilir. Sayılan belgelerden, resmi olarak teyit edilebilirlik koşulunu sağlamak kaydıyla, ilgili kurumların internet sitelerinden veya www.turkiye.gov.tr adresinden alınmış çıktıları kabul edilecektir.
C. ÖN DEĞERLENDİRME, SÖZLÜ YARIŞMA SINAV YERİ VE TARİHİ:
Yapılacak ön değerlendirme sonucunda, her birim için istihdam edilmesi planlanan personel sayısının 4 (dört) katına kadar aday sözlü sınava çağrılacaktır. İş talep formunda birden fazla birim için başvuruda bulunan adaylar, Genel Sekreterlikçe başvurdukları tüm birimler için sözlü yarışma sınavına davet edilebilecekleri gibi bunlardan birkaçı yahut yalnızca biri için de davet edilebilir.
Ajansa yapılan başvurular, Genel Sekreterlikçe değerlendirildikten sonra sözlü sınava katılacak adaylar, sınav tarihi ve sınav yerine ilişkin bilgiler en geç 23 Haziran 2017 Saat 18:00��da Doğu Marmara Kalkınma Ajansı internet sitesinde (http://www.marka.org.tr/) ilan edilecektir. Adaylara ayrıca tebligat yapılmayacaktır.
Sözlü yarışma sınavına girmeye hak kazanan adaylar mülakat tarihinde nüfus cüzdanı veya sürücü kimlik belgesi gibi fotoğraflı ve onaylı bir kimlik belgesiyle birlikte mülakatın yapılacağı yerde hazır bulunacaklardır.
D. SÖZLÜ YARIŞMA SINAVI VE SONUÇLARIN İLANI
İlgili mevzuat kapsamında belirlenen sınav kurulu üyeleri; adayın çalıştığı alandaki uzmanlık düzeyi, mesleki tecrübe ve bilgi birikimi, yabancı dil bilgisi ve bilinen yabancı dili kullanabilme düzeyi, adayın kavrayış, ifade ve temsil kabiliyeti, muhakeme gücü, görevlendirilecek pozisyona yatkınlık, davranış ve tepkilerinin mesleğe uygunluğu gibi konularda adayı sınamaya tabi tutacaktır. Sınav Kurulu bu hususları tespit etmek üzere uygun gördüğü bilgi ve belgeleri adaylardan ayrıca isteme yetkisindedir.
Sınav kurulu üyelerinin verdikleri notların aritmetik ortalaması sınav sonucunu gösterir. Sınav başarı notu 100 (yüz) tam puan üzerinden 70 (yetmiş) tam puandır. Ancak, sınavda başarılı olanların sayısı ilan edilen boş pozisyon sayısından fazla ise, en yüksek puan alan adaydan başlamak üzere sıralama yapılarak, boş pozisyon sayısı kadar aday yarışma sınavını kazanmış kabul edilir. Yarışma sınavında 70 (yetmiş)’in üzerinde puan almış olmak bu sıralamaya giremeyen adaylar için kazanılmış hak teşkil etmez.
Belli bir uzmanlık alanındaki adayların başarılı olamaması nedeniyle boş kalan pozisyonlar, sınav kurulunun uygun görüşü ile başka bir uzmanlık alanından sınava katılıp başarılı olmuş adaylar arasından doldurulabilir. Herhangi bir pozisyon için yedek listede yer alan adaylar, Genel Sekreterlikçe yapılacak değerlendirmede diğer pozisyonlar için başarılı bulunan adayların sınavda başarısızlık yahut herhangi bir nedenle göreve başlamama/başlatılmama nedenleriyle yeterli istihdam sağlanamazsa diğer pozisyonlar için davet edilebilirler.
Sınav kurulu, sınav sonunda ortalama başarı puanını düşük bulduğu takdirde sınav duyurusunda ilan edilenden daha az sayıda personel alma ya da belirtilen alanda personel almama hakkına sahiptir.
Sınav kurulu, başarı sırasına göre sıralamaya tabi tutmak suretiyle başarılı adaylar arasından, boş pozisyon sayısının yarısı kadar yedek aday belirleyebilir. Yedek liste oluşturulan durumlarda asıl adaylardan göreve başlamayanların yerine, ilgili uzmanlık alanındaki yedek adaylar başarı sırasına göre istihdam edilir. Bunlar hakkında Kalkınma Ajansları Personel Yönetmeliği’nin ilgili hükümleri aynen uygulanır.
Sınav sonuçları Doğu Marmara Kalkınma Ajansı internet sayfasında (http://www.marka.org.tr) ilan edilecek ve sınav sonucu, göreve başlama çağrısı ile birlikte kazanan adaylara yazılı olarak bildirilecektir.
Kalkınma Ajansları mevzuatındaki özel düzenleme gereğince, Ajansta istihdam edilen destek personel sayısı, toplam personel sayısının yüzde yirmisini aşamamaktadır. Bu nedenle işbu ilanda istihdam edileceği belirtilen destek personelin göreve başlaması diğer branşlarda belirli sayıda istihdamın gerçekleşmesi koşuluna bağlıdır. Diğer branşlarda bir sebeple yeterli sayıda istihdam gerçekleşmezse; mevcut durum, destek personel istihdamı için uygun görülmüş ve bu durum ilan edilmiş ve kendisine bildirilmiş olsa dahi ilgili kişi bakımından herhangi bir kazanılmış hak ifade etmez.
E. SÖZLEŞME SÜRECİ VE DENEME SÜRESİ
Yarışma sınavını kazananların, Ajanstaki pozisyonlarda görevlendirilmesi işlemlerinin yapılabilmesi için, ilgililerin göreve başlama çağrısının kendilerine tebliğ edildiği günü müteakip 15 gün içerisinde Genel Sekreterliğe müracaat etmeleri gerekir.
Yapılan tebligata rağmen, Ajans tarafından kabul edilebilir bir belgeyle, ispatı mümkün mücbir sebepler olmaksızın 15 gün içerisinde müracaat etmeyenler ile tebligat adreslerinde bulunmamaları yahut başka bir sebeple kendilerine tebligat yapılamamış olanların görevlendirilmesi yapılmaz. Belgeyle ispatı mümkün zorunlu sebepler nedeniyle göreve başlamama hali iki ayı aşamaz.
Yarışma sınavında hile yaptığı, sahte belge ibraz ettiği veya gerçeğe aykırı beyanda bulunduğu ya da Ajansta çalışmak için gerekli nitelikleri taşımadıkları sonradan anlaşılan adayların görevlendirme onayları derhal iptal olunarak ve sözleşmeleri feshedilerek, kendileri hakkında gerekli yasal işlemler yapılır.
Yarışma sınavı sonucunda başarılı olan adaylar ile iki ayı deneme süresi olmak üzere, Genel Sekreterin önerisi üzerine Yönetim Kurulu kararı ile belirsiz süreli iş akdi yapılır.
Deneme süresi sonunda Ajansta çalışması uygun bulunmayan personelin sözleşmesi, Yönetim Kurulunun kararı ile bildirim süresine gerek olmaksızın ve tazminatsız feshedilir. Kişinin çalıştığı günlere ilişkin ücret ve diğer hakları saklıdır.
Ajansta görev yapacak uzman ve destek personele ilişkin ücretler ve diğer sosyal haklar ilgili mevzuatta belirtilen limitler dahilinde Doğu Marmara Kalkınma Ajansı Yönetim Kurulu tarafından belirlenecektir.
Sınavda başarılı bulunan tüm adaylar nihai işe davetleri yapılmadan önce güvenlik soruşturmasına tabi tutulur. Ajans Yönetim Kurulu tarafından, terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen adayın başvurusu hangi aşamada olursa olsun iptal edilir. Adayla sözleşme imzalanmışsa, deneme süresi sona ermiş olsa dahi bu sözleşme derhal, bildirimsiz ve tazminatsız olarak feshedilir.
Kamuoyuna ilanen duyurulur
0 notes