#delikanlı
Explore tagged Tumblr posts
sessizlikkalbimde · 2 years ago
Text
Tumblr media
16 notes · View notes
gretrev58 · 2 years ago
Text
Bizde hukuk mezunu değiliz ama her konuya hakimiz aslanım...
10 notes · View notes
biredebi · 2 years ago
Text
Delikanlı.. Ağlamak rahatlatır insanı, Delikanlılar bilmez ağlamayı, Onlara göre kadınlıktır ağlamak, Gözyaşı dökülünce eksilir insani yanları.
Elbet dökülür onlarında yaşları, Dökülünce ortaya yaşattıkları, Hatırlayınca geçmişte yaşadıkları, Bir bir eksilir duyguları.
Duygusuz olmak da zor zanaat, Aşkı-meşki geçtim de, Mutlu olmak da mı kabahat. Gülmez ya yüzleri o adamların, Korkarsın önüne düşünce tavırları.
Sevmeyi bilmezler aslında, Bir sevgi çıkınca karşılarına, Anlamazlar dostluğu, kardeşliği. Değişiverirler bir anda, Çıkar ortaya gerçek yüzleri.
9 notes · View notes
izahtanvareste · 2 years ago
Text
Bu ara girmeyi düşündüğüm ruh hali ektedir.
:Exulansis
3 notes · View notes
shahinelected · 2 years ago
Photo
Tumblr media
Doğrudur! #es #eş #eşlik #kari #karim #karıkoca #karikoca #karıkocailişkileri #koca #erkek #kadın #kadin #kiz #kız #delikanlı #bayan #aile #iliski #i̇lişki #ilişkikoçu #ilişkiler #aşk #ask #sevgi #sevda #sevdalı #aşık #asik https://www.instagram.com/p/Cp6KkAnoHR7/?igshid=NGJjMDIxMWI=
3 notes · View notes
liimonagaci · 3 days ago
Text
Kafamda öyle birine aşık olmuşumki bizim zamanımızda olmayan bi karakter yemin ederim mükemmel
1 note · View note
aydanay · 1 year ago
Text
Yıldız Tilbe'nin de dediği gibi İçimde öyle güzelsin ki kirletmeyeceğim seni senle.
0 notes
erkanxarslan · 2 years ago
Photo
Tumblr media
#genç #delikanlı #motorsiklet #şov #eğlence #analogphotography #anadolugram #turkey #turkobjektif #erkanarslan (Yenice Sarıçayır) https://www.instagram.com/p/CpRmKcbo5O9/?igshid=NGJjMDIxMWI=
0 notes
belkidebirharfimben · 2 years ago
Text
Hz. Hatice annemizden daha delikanlımızı bulamazsın
Güzel görmek, eşyayı olmadığı bir hale sokmak, bunun için algımızı bükmek değil, olduğu hali görmektir. Yani zaten güzel olanı öyle görmektir. Evet. Varlık hayır üzere yaratılmıştır. Mü’minin imanı budur. Çünkü Allah Cemîl’dir, Hakîm’dir, Rahîm’dir. Bütün isimleri güzeldir. Kendisini hem Kur’an’ında, hem insandan hitabı nübüvvette, hem bizdeki nakşı vicdanımızda, hem de kainat kitabında böyle haber vermiştir. Her eserinde Esmaü’l-Hüsna’sının izleri bulunur. Varlıktaki güzellik kaçınılmazdır. 
Fakat, arkadaşım, zaten güzel olanı öyle görmek bile bir güzel nazar istiyor. Niyet istiyor. İman istiyor. Önceden hazırlanış istiyor. Biraz da büyük resmi kollamaya yatkın bakış istiyor. Yanlış anlaşılmasın. Burada ayıklamayı dilediğimiz şey baktıklarımızda değil. Sınırlarımızın kirleticiliğinden kurtulmayı diliyoruz biz. Eksik bilişimizin, hissedişimizin, görüşümüzün kusurlarından uzaklaşmaya çalışıyoruz. Güzel görmek mesaisi en azından bu. Çirkinlik sanrısının bizden kaynaklandığını anlamak. Ya bizzat yahut da neticeleri itibariyle güzel olanı farkedemeyenin biz olduğumuzu bilmek. Âlemi ‘kendimizde’ düzeltmek.
“Hayır küllî, şer cüz’îdir.” Mürşidim böyle söylüyor. Bizi parçalara bakarken yaşayacağımız yanılgılardan korumaya çalışıyor. Bütünün cüzlerinin toplamından fazlası olduğunu hatırlatıyor. Şunu da unutmamak gerekir ki arkadaşım: Vahyin küllî öğretisiyle yumuşatılmamış akıl tahripçidir. Hırpalayarak anlar. Yoğunlaştığını parçalar. Kopardığını geri vermez. Birşeyi sırf akılla anlamaya çalışmak varlıktan gasıbane ayırmaktır. Konsantrasyon dediğimiz aslında bir nevi körelme. İhtisas, alanının dışına kapanma. Evet. Gayrısına körleşme. Sadece o olma. Sadece onda olma. Sadece onun sende olması. Hatta bu tahripçiliğin her duyumuza sirayet etmiş olduğunu söyleyebiliriz. Demek sınırlı olanın fıtratında fethetmek istediğini de sınırlandırmak var. Hakkı olmasa bile. Emaneti aldığımız andan itibaren ‘çok zalim’ ve ‘çok cahiliz.’ Madem ki parçalamakla biliyoruz. İkisi de kaçınılmaz.
Dikkat etmemiz de parçalamaktır dikkat çekmemiz de. Vurgulamadan ele alamayız hiçbirşeyi. Avuçlarımız küçüktür. Vurgumuzsa parçayı bütüne hâkim kılmaktır. Veya en azından daha/ilk görünür kılmaktır. Zalimdir. Mahluk, madem ki mutlak olamaz, o halde her tasarrufu kayıtlarıyla yaralıdır. Sınırlarıyla berelidir. Cahildir. Bu halimizden korkmalıyız arkadaşım. Hem de çok korkmalıyız. Ârif şu karanlığını farkettiği için sezgisinden vahye kaçar. Kendisinden Allah’a sığınır. Keşfine mutlak şekilde güvenmez. “Allahu a’lem!” demeden zannını açmaz. Bir fikrin Kur’an’a ve sünnete uygunluğunu sınamak aynı zamanda bütüne uyumunu sınamaktır. Bütüne uymayan parça reddedilir. Hoşumuza gitse de gitmese de. Son minvalde hakikatin hükmü bütündedir.
“Hodbin adam hem hodgâm, hem hodendiş, hem bedbin olduğundan, bedbinlik cezası olarak ‘nazarında’ pek fena bir memlekete düşer. (...)Vicdanı azap içinde kalır.” Nazarında düşer fakat kendi parçası dahi bu parçalayışını onaylamaz. Çünkü şuurunda olmasa bile fıtratı/vicdanı bütününün farkındadır. Tecrübe dediğimiz şey de aslında biraz buna bakıyor. Evet. Tecrübe sahibi, olayları, ‘fiil’ değil ‘kanun’ olarak okumayı öğrenmiş demektir. “Bu böyle olduğunda mutlaka şöyle olur...” Tecrübe böylesi cümlelerinizin isabetine bakar. İşte ‘böyle olduğunda nihayetinde şöyle olduğu’ bilgisi biraz bütüne aşinalık istiyor. Bütüne aşinalığınız azaldıkça tecrübelerinizin güvenilirliği azalır. Gençlerin tecrübesizliğinden bahsedildiğinde kastedilen de budur.
Daha çok zamanda varolmanın daha çok şeyin farkında olmakla ve dolayısıyla daha çok an ve fiilin şahidi olmakla ilgisi var. Daha çok anın ve fiilin şahidi olmak ve bu daha çok an ve fiilin farkında olmak, onlar arasında kıyaslamalarda bulunup, kanunları keşfetmenizi sağlar. Yine mürşidim diyor ki mesela: “Kanun bir silsiledir; ef’âl onunla bağlıdır.” Demek, ne zaman fiilerin bağlı olduğu kanunu keşfettin, o zaman zamanın biraz daha ötesine uzanmış yargılarda bulunabilirsin. Çünkü bugün öyle olan muhtemelen yarın da öyle olacaktır. Bugün göğe attığın taşların düştüğünü görüp yarın atacaklarının da düşeceğini tahmin etmek kehanetten sayılmaz. Sen yalnızca bir âdetullahı yakalamışsın. Yani farketmişsin. Onu okuyorsun. Okuduğunu anlatıyorsun.
Peki kanun ne? Kanun Allah’ın tekrarlanan fiileri/emirleri. Onun, sıfat derecesinde hep öyle yaptığını, şuunat derecesinde hep öyle yapmayı sevdiğini farketmen. Sana açılmış bir fiilî dua yoluna uyanman. Tarlayı ekersen mahsûl bağışlanır. Allah’ın birşeyi hep öyle yapması, sana, duanın kabul olmaya yatkın olduğu yönü öğretiyor. “Hep öyle yapıyorsa öyle yapılmasını seviyordur!” diyebiliyorsun mesela. Tekrarını kastına yoruyorsun. Evet. Tekrar kastın delilidir. Bilişin, seçişin, iradenin işaretidir. Kastta bir muhabbet kokusu da var şüphesiz. Böylece fiillerden isimleri çıkardığın gibi kanunlardan da şuunatı okuyabiliyorsun.
“Yahu, sen divane olmuşsun. Batnındaki çirkinlikler zahirine aksetmiş olmalı ki, gülmeyi ağlamak, terhisâtı soymak ve talan etmek tevehhüm etmişsin. Aklını başına al, kalbinitemizle—ta şu musibetli perde senin nazarından kalksın, hakikati görebilesin. Zira nihayet derecede âdil, merhametkâr, raiyetperver, muktedir, intizam perver, müşfik bir melikin memleketi, hem bu derece göz önünde âsâr-ı terakkiyat ve kemâlât gösteren bir memleket, senin vehminin gösterdiği surette olamaz.”
Evet, eser fiili, fiil esma-i ilahiyeyi gösterir. Fakat kanunlar şuunat-ı ilahiyeye aynalık eder. Şuunat okuması mü’minin pahabiçilmez tecrübesidir. Biz bu nevi tecrübeye ‘marifet’ de diyoruz. Elhamdülillah. Eğer, Allah’tan kopuk bir şekilde kainattaki bir kısım kanunları keşfetmişse bir münkir, o da bir tecrübedir, ama eksiktir. Tevhide imanı olsaydı, kanunlardan sonra şuunata, yani Allah’a, oradan da Vahid olanın yarattığı herşeye dair çıkarımlarda bulunabilirdi. Evet. Biz de imtihan sürecimizde bunun yollarını arıyoruz. Mürşidim yine bir yerde diyor: “Görüyoruz ki, herbir fiil-i icadî, ekser mevcudatı ihata edecek derecede geniş ve zerreden şümusa kadar uzun birer kanun-u hallâkıyetin ucu olarak görünüyor.” Fiilden kanuna, kanundan şuunata...
Şuunat bilgisi, yani Allah’ın hep öyle yapmayı sevdiğini öğrenme hali, mü’minin en büyük keşfidir. Statik esma bilgisinden dinamik bir şuunat düzeyine çıkıldığı zaman, Allah, rızası celbedilir bir Allah olur. Allah değişmez de senin kafandaki marifeti bir eşik atlamış olur. Sen değişirsin. Tıpkı Fatiha’da atlanılan eşik gibi. ‘Hesap gününün sahibi’ olduğunu gördüğün Allah’a kendini sevdirmenin de bir yolunu bulursun. “Hesap günü varsa, demek ki, hesaplanacak güzel şeyleri arttırmakta, kötü şeyleri azaltmakta fayda da var!” dersin. Bu da seni “Yalnız Sana ibadet eder ve yalnız Senden yardım dileriz!” noktasına götürür.
Güzel görmek, işte, şuunatı böylesine yüce bilinen bir Allah’ın, suizannımızdaki gibi kötü şeyler eylemeyeceğini anlamaktır. Allah’tan (el-Emin’den) marifetiyle emin olmaktır. Cümlelerimin kusuruna bakmayın. Başka nasıl söylenir bilemiyorum. Kusurlu bir misal: Güzel görmek bahsinde kulun Allah’la olan hali, her görüştüğümüzde, “Bana ne hediye getirdin?” diye soran yeğenime benziyor. Elimdeki poşette hediye göremeyince ceplerimi karıştırıyor. Daha olmazsa tekrar tekrar soruyor. Hediye getirmenin huyum olduğunu biliyor çünkü. Bu bilgisinden dolayı hüsnüzannı üzerimden eksik olmuyor.
Kötülük yeğenimin hangi cebimde saklı olduğunu bilmediği hediyesini buluncaya kadar geçen zaman gibi. Güzel görmek de bana dair bir hüsnüzan. “Dayım böyle yapmaz. Kesinlikle bir hediye getirmiştir. Nerede acaba?” demek biraz. Hüsnüzan bütüne yöneliktir. Suizan parçada boğulmaktır. Kem bir sözü nakledildiğinde sevdiğinizin “O öyle şey demez!” demek, davet edildiğiniz yerde kapıyı kimse açmadıysa “Böyle yapmazlardı!” deyip sağa sola bakınmak, emin arkadaşınız beklettiğinde “Biraz daha bekleyeyim. Mutlaka gelir!” diyebilmek... Bu yaptıklarını Allah için de yaparsan, işte, o güzel görmek olur. Zaten el-Emin olan Allah’ın gölgesine sığınmak ‘güzel görmek’le olur. “Güzel gören güzel düşünür. Güzel düşünen hayatından lezzet alır.”
Bu bahiste Bediüzzaman’dan önce mürşidim Hz. Hatice radyallahu anha annemdir. Ki o, Allah Resulü aleyhissalatuvesselam, nübüvvetin ilk müjdelerini aldığında cin çarpmasından endişelenince, kendisine şöyle demişti:
“Endişelenme! Yemin ederim ki Allah Teâlâ asla Seni mahcup etmez. Çünkü Sen akrabalık bağlarını gözetirsin, doğru konuşursun, zayıfların yükünü çekersin, yoksulların derdine derman olursun, misafirleri ağırlarsın, haksızlığa uğrayan kimselere yardım edersin.” Daha eşine nübüvvet gelmeden, devr-i cahiliye içinde böyle bir Allah marifeti olan, Onun şuunatı hakkında “O, Senin gibi iyi olana kötülük edecek bir Allah değildir, çünkü Allah öyle değildir!” tesbitinde bulunabilen bir anne, elbette, Allah Resulü aleyhissalatuvesselamın eşi olmaya bihakkın layıktır. Sana son birşey daha diyeyim mi arkadaşım: Mevzu Allah hakkında hüsnüzan, yarattığı hakkında güzel görmekse, Hz. Hatice annemizden daha delikanlımızı bulamazsın. Bunu da hatırında çıkarma.
1 note · View note
insanzee · 5 months ago
Text
Şuan lamba'dan cin çıksa üç dilek hakkım olduğunu söylese, üçünde de babamın hayatta olmasını, üç gün, üç gece onunla sohbet etmek istediğimi söylerdim.
Aynı çatı altında çok az yaşamış olsam da, bana babalık yapamamış olsa da iyi bi arkadaştı, delikanlı adamdı.. Herkesten, herşeyden çok ona ihtiyacım var şuan., kazık kadar adam olsam da çok istiyorum, çok özlüyorum onu.
50 ye merdiven dayamış olsam da henüz büyümemiş olabilirim anlayın lütfen.
26 notes · View notes
sessizlikkalbimde · 2 years ago
Text
Tumblr media
Dostoyevski - Delikanlı
İki kere okuduğum tek kitap bu
Belki de dilinin ağır ve sıkıcı olmasına rağmen içinde kendimi gördüğüm içindir ki
Kendim bile nedenini tam anlayamasam da
Çok severim bu kitabı
4 notes · View notes
sillagen · 1 year ago
Text
Bu blog erkek
21 notes · View notes
sabahci-baykus · 4 months ago
Text
Hayvanların doğasını bozan insanoğlu insanların doğasını ne yapar acaba ? Ben söyledim içinden geçer sonuçta biz onlardan daha zeki varlıklarız harbiden biz varlık olarak neden varız ? Amacım yok hedeflerim var ama yaşıyoruz işte sizde öyle ne yapmalı kimseyi tanımadan bu yolda insan gibi insan olmalı tabi becerebilecek gücün kaldıysa sadece çocuklar dalga geçer büyükler ciddi dir her zaman böyledir ihtiyarlardan ders al çünkü onlar yok olmaya yaklaşırken kaybettikleri anılara daha da çok yaklaşırlar !
0 notes
dizi-tahmincisi · 7 months ago
Text
İhtiyar Delikanlı - Oldboy filminde Lee Woo-jin Kimdir?
İhtiyar Delikanlı - Oldboy filminde Lee Woo-jin Kimdir?
Lee Woo-jin, Park Chan-wook’un 2003 yapımı “İhtiyar Delikanlı” (Oldboy) filminde Yoo Ji-tae tarafından canlandırılan başlıca antagonistlerdendir. Filmdeki rolü, ana karakter Oh Dae-su’yu 15 yıl boyunca hapseden gizemli adam olarak karşımıza çıkar. Woo-jin’in motivasyonları, zekası ve manipülasyon yetenekleri, hikayenin merkezinde yer alır. Özellikleri: Zekası ve Stratejik Düşünme…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
movie-characters · 7 months ago
Text
İhtiyar Delikanlı - Oldboy filminde Lee Woo-jin Kimdir?
İhtiyar Delikanlı - Oldboy filminde Lee Woo-jin Kimdir?
Lee Woo-jin, Park Chan-wook’un 2003 yapımı “İhtiyar Delikanlı” (Oldboy) filminde Yoo Ji-tae tarafından canlandırılan başlıca antagonistlerdendir. Filmdeki rolü, ana karakter Oh Dae-su’yu 15 yıl boyunca hapseden gizemli adam olarak karşımıza çıkar. Woo-jin’in motivasyonları, zekası ve manipülasyon yetenekleri, hikayenin merkezinde yer alır. Özellikleri: Zekası ve Stratejik Düşünme…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
maneatingseas · 11 months ago
Text
Tumblr media
Here begins the show, co-starring COMPUTERANUS, the machine I use to create my multidimensional art.
Tumblr media
Multidimensional, because the art exists in three different forms, yet it's a singular manifestation of the metaphysical function of my existence: The Map of the Universe.
Tumblr media
Multidimensional, because it exists simultaneously in three different countries as the collision of three different worlds... in Türkçe / English / Italiano.
— Ricordata, Hollywood.
0 notes