Onun gözleri o kadar güzel geliyordu ki bana. Bir bakan bir daha bakar diye bahsedilen herkesin abartılarıyla donatılan o gözlerden değildi. Yani sizin için öyle değildi. Ben ise bir kere bakmak istiyordum sadece tek bir kere ve o bakıştan sonra bir daha gözlerimi hiç çekmek istemiyordum gözlerinden. Onun gözlerinde yok oluyordum var oluyordum, ölüyordum diriliyordum. Onun gözleri benim hem mezarımdı hem de cennetimdi. En güzel gözlerdi onun gözleri, ara ara yeşile çalan ara ara kahverengiyi andıran Ela gözlerdi.
Bazen ruhunun en derinlikliklerindeki kederi gösteren, bakınca içinde kaybolacakmışsın gibi olan. Ama aynı zaman da da bütün içindeki kötülükleri, hüznü, üzüntüyü yok eden kahverengi gözleriyle bakıyordu bana.
Bazen ise ruhunda uçuşan renkli kelebeklerin dansını gösteriyordu, insanın içini ısıtan, içini tatlı bir huzurla dolduran yeşil gözleriyle bakıyordu bana.
Dediğim gibiydi onun gözleri bana cehennemi de cenneti de yaşatabilecek kadar güzeldi. Beni içinde yok edip var edebilecek kadar güzeldi. Onun gözleri benim ruhumdu, varlığımdı. Bu hayatta beni uğruna yaşatıp uğruna can verdirecek tek gözlerdi, onun ela gözleri...
Annem, ilk görev yeri olan bir Karadeniz vilayetinde aylarca kaldıktan sonra İç Anadolu'daki memleketine ilk kez dönerken dağlar bitip de dümdüz ovalar başladığında ağlamaya başlamış, "oh be önünü arkanı görüyorsun, karşından dostun mu düşmanın mı geliyor biliyorsun" diyedkffkdk. Ayların birikmiş duygularının ne şekilde dışa vuracağını bilemiyor insanflflfş
Ben de minik köyümün uçsuz bucaksız düzlüğünden sonra annemin tersine şuncacık tepeleri görünce mutlu oldum.
Hollanda güzel, sakin, düzenli, huzurlu ama çok baskın bir yapaylığı ve yavanlığı var.
“God created the earth, but the Dutch created Holland" diyorlar, daha iyi özetlenemezdi sanırım.
Neyse yasin anlayacağın seni görünce başımı çeviririm soranlara hiçbir şeyimdi derim duyacağını bildiğim yerde adını ağzıma almam ama bırak bakmayı varlığını 2 saniye hissetmek için 2 saat uğraşır 2 gün bekler 2 ay ağlarım