#bu adam aynı ben
Explore tagged Tumblr posts
Text
disco!
#disco elysium#kim kitsuragi#harry du bois#my art#iskoart#some planets must have aligned bc these paintings came out PERFECTLY#who wants to be the kim to my harry#bu adam aynı ben#GODDD THIS GAME. I HAVE NO OTHER WORDS#kimharry
1K notes
·
View notes
Text
ben aldırdığım yer kistleştiği için sabah plastik cerrahide randevum vardı, almıyorlarmış, cilt düzelsin diye iğne yapıyorlarmış,, iğne lafını duyunca kendimi nasıl sıktıysam iğne vurulurken yine gözlerim karardı, ayılıp bayıldım,, fildirofil de kulağı için aynı iğneden oldu gıkı çıkmadı maşallah, bir de şovcu drama queen diye ona derdim... #rezil oldum 👎🏻
#doktor: iğne yazacağım#ben: şurup verseniz olmaz mı#gahhahahahah#şey daha komik#beraber girdik fildirofille#doktor adam ikimizin de aynı sorun olduğunu görünce genetik oluyor zaten dedi#kesi atınca oluyor. yine kessek daha büyük kist olabilir. alamayız travmatik yara. dedi#iğne almaya gidiyoruz fildirofil başladı kahkahaya#6senedir tek travmam bu olsa keşke diye#hard times.....
20 notes
·
View notes
Text
ayyayayyaya 🧿
#sabah kalktım rahat rahat hazırlandım babam durağa kadar bıraktı beni hemen otobüs geldi peşine bindim bi yandan da podcast dinliyorum#neyse çorba içmeyi planladığım bölgenin yakınındaki durakta indim ama anksiyetem ağır bastı ve çorba içmeye gidemedim#okula doğru gitmeye başladım sonra okulun 15 20 metre uzağında bi lokanta gördüm minik bi yerdi yemekleri karıştıran yaşlı bi adam gördüm#ve çok samimi geldi saçları beyaz bi adam kibar kibar yemek koyuyor falan. neyse ilk başta yok yok gitmiyim falan diyordum ama bi şekilde#iç sesimi ikna ettim ve içeri girdim. dedim çorba var mı işkembeyle tavuk var dedi. tavuk alabilir miyim dedim. az mı dedi olur dedim.#neyse geçtim bi yere çorbayı getirdi küçük bi çocuk. arkada kısık sesle haberler açık hava çok soğuk ama içerisi sıcacık..#çorba güzel ortam samimi.. gözlüğüm buharlaştı çıkarıp koydum köşeye. 15 liraydı. mutlu çıktım. şoka gittim sonra. poşet çay aldım 20li#bi de 1.5 litrelik su aldım dedim melek bu şişe bitecek. okula gittim sonra. bizimkilerle sohbet ettik. teneffüste kek ve sıcak su aldım#çay içtim derste. öğle arası voleybol oynadık bi yandan da eski türkçe pop söyledik. bir öküz top atarak bardağımı kırdı#ama kendi kendime söylendim sadece mala bi şey anlatsan da anlamaz sonuçta#neyse gayet chill devam ediyordu. son derse girdik. öğretmenler kurs binasında yılbaşını kutlamak için pasta falan almışlar#bizimkiler de yalandan trip atıyor hocaya bizle neden yapmadınız yapabilirdiniz falan diye. hoca bi ara çıktı sınıftan. vicdan azabı#ile doldu bizimkiler. ya pasta almaya gitmişse diye. hoca beş dakika sonra geldi. derse başladı. biz dersin sonlarındayken de irfan abi#elinde bi kutuyla girdi içeri. ekler almış hoca bize 🥹🥹 sırayla döndürdük sınıfta herkese üç tane küçük düşüyordu. sona iki tane kaldı#bi tanesini aldım sonuncusunu da hocaya getiriyordum hoca dedi ki sen al ağzım doluydu ama ben aldım demeye çalıştım ve o an çok komikti#başladım gülmeye. yere oturdum en son. çiğneyemedim ağzımdakini nefessiz kalcam hani öyle gülüyorum hckwhdkwk ve tüm sınıf aynı şekil.#dedim hocam ben aldım dördüncüyü. sonra hoca da gülmeye başladı. sonuncusunu da o yedi. ay öyle iştee.#şakamatik gibi bir gün geçirdim bugün baya güldük. mutluydum da. diyom kesin haftanın kalanı bok gibi olacak#sınıf arkadaşlarım bardağın kırılmasını nazar çıktı olarak yorumladı. oladabilir idkk
10 notes
·
View notes
Text
Az önce oda arkadaşım dedıkı allah seninle evlenebecek adama sabır versin dmkdkdkflmfmkfldöfldldlfmdll
#sevgilisinin ailesi onu istemiyormuş sevgilisinin annesi ile kavga etmiş adam evlendireceklee başka kızla bu hala diyorki ben bana ilgi#göstersin istiyorum bla bla#ben de demdimki ben olucam her yerden engeller ağlatırım o adamı yüzüne bile bakmam dedim#bana böyle dedi dmdmktlfmfkşsödld#ne yapalım erkeklerin peşinden köpek gibi koşalım mı mal mıyız da aynı erkeğe takılı kalıyoruz kızlar#allahalla#bende bir problem yok değil mi sizcede#yani bence normal olan benim#ama nus
1 note
·
View note
Text
valla katil olsam bu adam yüzünden gözüm açık gitmicem öyle sinir öyle nefret
#her defasında aynı konuya kızıyor biz kavga etmekten bıktık bu adam aynı şeyleri söylemekten bıkmadı robot amk#ne yaşatmışlar buna zamanında sikicem travmalarınızı ben senin mal karakterini çekmek zorunda mıyım ya#yalnız kal inşallah
0 notes
Text
Çok Hızlı! (2) (Orhan 36 Y., Bursa)
Sevgi'yi arabayla kaynanasının muhitine bırakırken, akşam mesaj yazmamamı, misafirinin geleceğini, bana cevap yazamayacağı için aklının kalacağını, benim de boşuna cevap bekleyeceğimi söylemişti. Eve gidip duş aldım. Votkayı arabada bırakmıştım, dolaptan Rakı çıkardım. Zaten pelte gibi olmuştum, iki kadeh içip yattım. Deliksiz bir uyku çektim.
Sabah duşumu alıp kahvaltımı yaptım, evden çıktım. Arabaya atladığım anda geldi ilk mesaj: "AKLIMDAYDIN :)" diye. Cevap yazdım, "Ben bugünün de dün gibi süper bitmesini istiyorum :)" diye. O da, "Kahve molasında görüşürüz :)" yazdı. Saat 10:00'da odasındaydım. Direkt sarıldım, dudaklarını dudaklarıma hapsettim. Kollarımdan kurtulup elimi tuttu ve bayanlar tuvaletine doğru gittik. İçerde 4 tane tuvalet, bir de kova ve paspasları koydukları bir bölme daha vardı. O bölmeyi açtı, içeri girdik. Kapıyı kilitleyip, "Acele etmemiz lazım!" dedi. Hemen önlüğünü açtım, yüzünü duvara döndürüp ellerini duvara dayadım. Pantolonlarımızı dizlerimize indirdim. Götünün yanaklarına küçük sessiz iki tokat attım, her tokatta resmen tüm vücudu titredi. Külodunu kenara çekip, yarağımı amına soktum. "Ohhh!" diye bir ses çıktı ikimizden de, sessiz olmalıydık.
Tişörtünün altından ellerimi sokup göğüslerini avuçlarken öyle bir şehvet vardı ki aramızda, yanıyorduk resmen. Göğüslerinden çektiğim parmaklarımı ağzına uzattım, deli gibi emmeye başladı. Ben amına pompalamaya devam ettikçe taşaklarım amına götüne çarpıyor, 'Şlap, şlap!' sesleri çıkıyordu. O an daracık pembe göt deliği süper cezbediciydi. Sol elimi belinden çekip işaret parmağımı göt deliğine bastırdım. "Offf!" dedi, ama ilk boğuma kadar parmağım götüne girdiğinde amının suları bacaklarından akmaya, kasılarak orgazm olmaya başladı. Yakalanmamak için birkaç pompalamadan sonra ben geri çekilip beline ve kalçalarına boşalttım tüm döllerimi. Toparlanıp çıktık ayrı ayrı. Kadınlar Çay ocağının yanındaki tuvaletleri kullandıkları için bu tarafa çok sık gelmiyorlarmış, öyle söyledi odasında oturup nefeslenirken...
Haftanın kalan günleri sadece mesaj sohbetiyle geçti geceli gündüzlü. Bu arada o kadar çok şey öğrendik ki birbirimizle ilgili. Kocasının aslında seksi sevip yapmaya çalıştığını, ama ön yargılarından kurtulamadığını öğrendim. Mesela, adam eve pørnø CD getiriyor, ama yarağının emilmesini ve emildikten sonra karısının dudaklarını tiksinç görüyor, aynı şekilde karısının amını yalayıp sonrasında öpüşmeyi sevmiyormuş. O yüzden bunca yıllık evliliklerinde birer kez oral yapmışlardı. Oysa Sevgi her iki türlü oral seksten de (birer kez yapmalarına rağmen) müthiş zevk almıştı. Kocası eve bir kez çoklu (anal, oral, cuckload, swinger) CD getirmiş. Ama daha ikinci dakikada seyretmekten vazgeçip Sevgi'yi sikip boşalmış. Sevgi kocasının eve geç geldiği günlerde defalarca seyredip her seferinde de eliyle defalarca boşalmış. Bu arada ben de defalarca karımı amından ve götünden nasıl siktiğimi yazıyor, onu daha da azdırıyordum...
Perşembe gecesi gelen mesaj farklıydı, kocasının yarağını ağzına almak istediğini, ama kocasının öğürerek sikişi yarıda kestiğini yazdı. Delirmiştim ve daha çok ister olmuştum. Cuma günü eşimin ablası geldiği için oğlumla annesinde kalacağını yazdım. Fabrikada yakalanırız korkusuyla biraz mesafe koymuştuk aramıza. "Sen ne yapacaksın akşam?" diye sordu. "Oturur içerim, nasılsa yarın tatil!" dedim. "Kocam birahaneye gider her Cuma akşamı, sarhoş gelir!" dedi ve birahaneyi tarif etti.
Plan hazırdı. Akşam 20:30'da kocasının gittiği birahanedeydim. Masaların hepsinde birer, ikişer insan vardı. Kocasını önceden gördüğüm için masasına yanaştım, tek oturuyordu. Müsaade istedim, buyur etti. Bir bira ve ortaya meyve ve çerez söyledim. Tanıştık. "Hamit ben!" dedi, "Ben de Orhan!" dedim. Ne iş yaptığımı sordu, söyledim. Nerede çalıştığımı sordu, söyledim. "Aaa, karım da orda çalışıyor, ismi Sevgi!" dedi ve karısını tarif etti. Afallamış gibi yaptım ve "Sevgi hanım bizim odacı, çok hanımefendi, çok iyi, işini de iyi yapıyor!" dedim. Gevrekçe güldü ve "Sağolun!" dedi. Ben de karımın ailesi ile şehir dışına çıktığını, benim de en yakın birahaneye kapak attığımı söyledim. Bu arada Sevgi ile yazışıyorduk. Sevgi'ye, "Hikmet 4 bira içti!" yazdığımda, "Beşinciyi içerse pert!" yazdı...
"Ben artık kalkayım!" dediğimde, Hikmet de hareketlendi. Hesabı ödedim. Teşekkür etti, beraber çıktık. Bana, "Eee gecenin devamı dedi?" dedi. Ben de, "3-4 bira alır evde devam ederim!" deyip tekel bayisine yöneldim. Saat 22:00'yi geçiyor olsa da halen gizli kapaklı satış vardı. "İçer misin, sana da alayım mı?" dedim. O ara telefonu çaldı, arayan Sevgi idi. Hikmet ona, "Orhan beyle tanıştım, beraber çalışıyormuşsunuz!" dedi. Ben bu arada 4 bira kendime alırken, Hikmet'e işaret edip, "Sevgi de içer mi?" diye sordum ve 4 bira daha söyleyip ayrı torbalara koydurdum. Hikmet telefonda, "İçer mi Sevgi de diye soruyor?" diye sordu. (Oysa biz çoktan yazışmıştık detayları). Dönüp hikmetin eline poşeti tutuştururken, Hikmet telefonda, "Tamam..." diyordu. Telefonu kapatınca, "Ne oldu?" dedim. Sevgi (Davet et adamı, bak bira almış, hesabını ödemiş, evde de yalnızmış, ayıp!) demiş. Hikmet bunu bana aktarınca, "Ya olmaz, sizi rahatsız etmeyeyim!" dedim. "Ne demek Orhan bey!" dedi, beni nerdeyse zorla evine götürdü.
Kapıyı çaldığında, açıldı. Sevgi'nin üzerinde tek parça önden düğmeli sarı bir elbise vardı, yakası oldukça açık, dizlerinin 4 parmak üstünde. Hikmet karısına, "Bak güzelim, sana iş arkadaşını getirdim!" dedi yarı dili dönmeyerek. Sevgi elini uzatıp, "Orhan bey hoşgeldiniz!" dediğinde yarağım elbiseden mi temastan mı dikildi anlamadım. Sevgi karşımıza, ben ve Hikmet üçlü koltuğa oturduk. Çerez tabakları ve biralar bardakta geldi. Sevgi eğilip kalktıkça götü, göğüsleri hep frikikti ve Hikmet sarhoştu, anlamasa da gözleri kayık, ama takipteydi. Yarım saat sonra birahanede içtiği 4 biranın üstüne, evde ikinci birayı bitiren Hikmet'in gözler iyice kaymaya, dili dönmemeye başladı. Koltukta kaykılmıştı, gözler kapanıyordu.
Sevgi bana bacaklarını açıp kapayarak içindeki G-Stringi gösteriyor, beni daha çok kıvrandıyordu. Önden düğmeli sarı elbisesinin altında sütyen olmadığını daha ilk anda anlamıştım zaten. Hikmet'in nefes alışları düzenleşip küçük horultular çıkarmaya başladığında, Sevgi kalkıp kocasını dürterek, "Git yerine yat!" dedi. Hikmet kalkıp bana baktı, ama gördüğüne dair en ufak bir ibare olmaksızın karısının kolunda yatak odasına gitti...
Birkaç dakika sonra Sevgi tüm düğmelerini açmış, sexy elbisesi, sütyensiz göğüsleri ve siyah G-stringiyle salonun kapısında belirdi. Elimi uzattım (Gel!) işareti yaptım. Geldi, direkt yere oturup fermuarımı açtı, yarağımı ağzına aldı. Emmiyor adeta esir alıyordu diliyle. O kadar güzel yalıyordu ki dayanamadım, tüm akşam bu anları düşündüğümden olsa gerek döllerimi ağzına boşalttım. Elleri ile yarağımı kökünden tutup sağarak tüm döllerimi yuttu. Bu kez yer değiştirip, onu koltuğa oturttum. Dilimi amına soktum, sıra bendeydi. Bızırını dudaklarımın arasına alıp emiyor, sıkıştırıyordum. İki parmağımı amına soktum, dilimle parmaklarımdan kalan yerlere sürtüyor, amının suyunu yalıyordum. Kasıla kasıla orgazm oldu. Dudaklarımın ve parmaklarımın üzerine işiyor sandım bir an...
Kalkıp kocasını kontrol edip geri geldi. Bir bira açıp ikimizin bardaklarına bölüp verdi. "Nasıl aşkım, benim öküz içerde sızmışken, karısını ağzınla sikmek?" diye sordu. "Muhteşem amk, harikasın sen, bunu kırk yıl düşünsem akıl edemezdim!" dedim. Sevgi de, "Seyrettiğim pørnøda böyle bir sahne görmüştüm, ordan aklıma geldi. Hem korkudan, hem de zevkten ölecektim!" dedi. Koltukta kucağıma çektim. Yarağım yine taş gibiydi. Direk üzerine oturtup alttan pompalamaya başladım. Avuçladığım kalçalarını sıkıyor, okşuyor, dudaklarımı ve dişlerimi göğüslerine ve göğüs uçlarına geçiriyordum. Sürekli kalkıp oturarak daha sert daha tempolu sikişiyorduk. O an Hikmet kapıdan girse bile eminim umrumuzda olmazdı, duracak halde değildik...
Sürekli, "Sik aşkım, devam et!" diyerek beni gazlayan Sevgi'nin götüne orta parmağımın ikinci boğumuna kadar soktuğumdaki zevk seslerine kocası halen nasıl olurda uyanmaz ona şaşırıyordum. Sevgi kaçıncı kez orgazm oldu bilmiyorum, ama ben artık kendimi tutamıyordum. Dudaklarını dudaklarıma kapatıp delice kalkıp oturuyordu. Birden kasıldım ve içine fışkırmaya başladım. Sırılsıklam terlemiş, vıcık vıcık vücutlarımız sımsıkı birbirimizin kollarındaydık.
Saat 01:20 olmuş biz halen koltukta birbirimizle oynayıp bira yudumlarken yatakodasından sesler geldi. Sevgi toparlanıp kalktı, bakmaya gitti. Hikmet tuvalete kalkmıştı ama yatakta oturuyormuş. Sevgi onu tuvalete götürdü, sonra tekrar yatağına yatırdı. Adam külçe gibi uyuyordu. Bu arada ben de koridoru geçip yatakodasının önüne gittim. Sevgi'nin elinden tutup yatakodasına soktum. Kocası gök gürültüsü gibi horlarken onu makyaj aynasına dayadığı elleriyle domaltıp, amını arkadan parmaklamaya başladım. Üç parmağım içinde bir pørnø sitesinde gördüğüm hızlı parmak hareketini yapıyordum. Amının suları nasıl fışkırıyor, Sevgi bağırmamak için elini ısırıyordu.
O sularla sürekli göt deliğini ıslatıp, yarağımın kafasını bastırdım o pembe küçücük göt deliğine. Yarısına kadar girdiğimde Sevgi götünü çekmek ister gibi yaptı, canının yandığı belliydi, ama bunu da çok istiyordu. Daha ilk göt deliğini okşadığım sevişmede anlamıştım bunu. Köküne kadar soktum götüne yarağımı. Uzanıp sol elimle göğsünü avuçladım, sağ elimle de amını. Çok değil, bir dakika geçmeden Sevgi titreye titreye orgazm olurken, ben kafamı sağa çevirip Hikmet'e baktım. Hikmet horlarken, ben de iki adım ötesinde karısının götüne oluk oluk boşaldım.
Saat 02:30'da ayrılıp evime gittim.
[Orhan]
184 notes
·
View notes
Text
Biraz tebessüm edelim yayını😊
Bu akşam @asikan dostumun payında işi konusunda yorumlaşırken bizimkiler çok dindar deyince benim patron aklıma geldi halen sırıtıyorum:)
Dostum sen dindar patron görmemişsin bak dinle..
Benimki hiç bir cumayı kaçırmazz.. Ama vergi kaçırır😊
Daha da ilginç olanı ise bayan muhasebeci, sekreter ve bayan çalışanları da kaçırıyormuş😄
Konunun üzerine gitmeye başladım.. iki tıfıl çocuk vardı gözüme çarpan sordum ayrıldığı ilk eşindenmiş sonra başka bi velet daha gördüm o da muhasebecidenmiş.. Sonrasını sormayın bende bilmiyorum😊
Benimle aynı günlerde işe başlayan bi hanım sekreter vardı ki 1500 kilo falan🥰😇 be adam onda ne buldun🤔 onu sağdan sola çevirmek için bile ağır iş makinaları gerek:) yani vinç, kepçe falan olmadan zor.. Neyse o da gitti çocuk ne zaman gelir bilmiyorum:)) (kilolu hanımlar alınmasın bu kiloya gelmeyen bi kilodaydı ağır vakaydı😊)
Ama asıl sıkıntı yeni başlıyor.
Part çalışan, o bölümde işi bilen tek kişi enes diye bir genç vardı son günlerde sürekli midem bulanıyo, başım dönüyo falan derken o da gitti🤔 berk diye bi genç işe başladı o da yemin olsun benzer şikayetlerle gitti🤔 berk le aynı gün işe başlayan şoför arkadaş emir de bugün başım dönüyo midem bulanıyo deyip izin aldı gitti gelir mi bilmem..gelirse kesin çocukla gelir😄 bana sürekli oturarak çalış niye yoruyon kendini derlerdi ben de ayakta daha hızlı, daha rahatım derdim şimdi bütün bu olanları biraraya getirince anladım ki götünü sağlama al demek istiyorlarmış😄 şimdi tabure götümde dolaşıyorum😂 artık sakal traşı da olmam tövbeler olsun.. Zaten beyaz tenliyim sıkıntı büyük olur.. Bu yaştan sonra hiç gerek yok maceraya😁 yani abim demem o ki hiç yoruldum, öldüm, bittim deme beterin beteri var😂
Seni seviyorum, esenlikler diliyorum @asikan dostum
☕🍫🎵🎶🍀
93 notes
·
View notes
Text
Merhaba canım benim ismim Merve 177 boyunda 80 kg ağırlığında şuan 39 yaşımdayım oldukçada güzel bir kadınım. Size biraz kendimi tanıtayım. Ülkemizin köklü bir takımında basketbol antrenörü olarak çalışıyorum. Kocam olacak şerefsizle tanıştığımız zaman 17 yaşımda idim gençliğin verdiği cesaretle onunla birlikte oldum , ilk zamanlar çok güzel giden bir ilişkimiz vardı. Selahattin kocamın adı Selahattin askerlik görevini tamamlamış benimle evlenmek için ailemden istemeye geldiler babam ne kadar karşı çıksa da evlendim günler ayları aylar yılları kovalıyor Selahattin her geçen gün biraz daha değişiyordu artık 13 yılımız geçmişti ama her gün seks yapalım diyen Selahattin 1 ayda bazen 2 ayda bir oda mecburiyetten seks yapar olmuştu . Arkadaşım Selma kocasıyla seks yaptığını her zaman belli ederdi aynı yaştayız Selma hemen hemen her gün seks yapan biriydi bazen değişik fanteziler yaptıkları zaman ballandıra ballandıra anlatırdı 2023 yılı bitmiş 2024 e girmiştik Selahattin beni iş yerime bırakıp gitti o gün yöneticilerden birinin babası vefat etmiş antrenman iptal edildi bende eve gittim Selahattin in arabası kapıda duruyordu anlamıştım beni antrenman da zannediyordu sessizce eve girdim 2 kadın ayakkabısı 2 erkek ayakkabısı vardı ilk anda adamın günahını almışım diye düşündüm ama yinede sessizce salonun kapısını açtım içeride seks partisi yapıyorlardı şok olmuştum abimin karısı Şule kocamın altında abim karşı komşumuz Hülya nın üzerindeydi ne diyecektim ne yapacaktım bilmiyordum Allah belanızı versin deyip evden çıktım avukatımı arayıp durumu anlattım boşanmak istediğimi söyledim giderken de Selahattin in gözü gibi baktığı arabasını maket bıçağı ile çizdim . Selma yı aradım başıma gelenleri anlattım beni yanına çağırdı bir taksiye binip gittim Selma ile konuştukça boşanmaktan vazgeçtim kısasa kısas yapacaktım Selma benim kocam hep 2 kadın ile aynı anda sikişmek istiyor bana katıl dedi zaten uzun zamandır sikilmediğim için amımdan sularım akıyordu Selma kocasıyla telefonda konuşurken ben banyoya gidip etek tıraşımı koltuk altımı temizledim Selma da geldi Selma beni öpmeye başladı elini amıma atıp bızıklarımı oynuyordu ben ilk defa bu şekilde orgazm oldum biz banyo da sevişirken kapı açıldı aşkım banyoya gel diye seslendi bu arada ben yere yatmıştım üzerimde Selma vardı banyonun kapısı açıldı Yusuf u görmüştüm ama hiç bu şekilde düşünmüyordum adam 196 boyunda en az 100 kilo ama ne yalan söyleyeyim bir yarağı var en az 25 cm Selma amımı yalıyordu bırakıp kocasının sikini tutup ağzına aldı oooo harikasın aşkım dünyada en çok istediğim 2 şeyi aynı anda bana verdin sen bundan sonra kölen olurum senin diyordu bende doğruldum Selma ile kocası Yusuf un sikini emmeye başladık Yusuf bizi kaldırdı yatak odasına götürdü yatağa uzandı öpüşmeye başladık ben amımı Yusuf un ağzına verdim Selma da o kocaman sikin üzerine oturdu Selma zıplamaya başladı yatak artık dar geliyordu bize Yusuf Selma ile beni yer değiştirdi ilk defa bu kadar uzun ve kalın bir yarak yiyecektim elime aldım amıma sürtüp yavaş yavaş o koca yarağın üzerine oturdum amımın duvarları yırtılıyordu ama zevkten hiç umrumda değildi tamamını içime aldım zevk çığlıkları atmaya başladım tam orgazm oldum beni yatağa sırt üstü yatırıp bacak omuza yapıp sokmaya başladı ben bu yaşıma kadar hiç bu şekilde sikilmemiştim . Bilmediğim bütün pozisyonları bana öğretti Selma kocasıyla seks yapmama müsade etti ne zaman istersen gel canım dedi ben avukatımı arayıp vazgeçtim dedim giyinip eve gittim evde kocam olacak şerefsizle abim ve yengem vardı konuştuk özür dilediler bende hiçbir şey olmamış gibi devam ediyorum . Sizlere anlatacağım daha çok şey var buradaki hikayelerde çok güzel
123 notes
·
View notes
Text
Seni özledim adam. Seninle uyumayı özledim, seninle battaniye üstümüzde birbirimize sarılıp film izlemeyi özledim, kış geliyor seninle karda yürümeyi özledim, beraber sigara içmeyi sohbet etmeyi özledim, 20’ lerimizdeyiz seninle parkta çocuklaşmayı özledim, seninle beraber sabahlamayı özledim, bana küsmeni özledim, arkanı dönüp yattığında bile dayanamayıp yanıma sokulmanı özledim, seninle piknik yapmayı özledim, konserlere gidip bağıra çağıra şarkı söylemeyi özledim, beraber dans edemeyişimizi ama çok eğlendiğimizi özledim, asker yolunu beklemeyi özledim, bana çiçek almanı bu çiçek 800 tl tuttu deyip gülüştüğümüzü özledim, aynı kombini yapıp el ele yürümeyi özledim, kavga edip sonunda birbirimize sarılıp sakinleşmeyi özledim, sinir krizi geçirip ağladığımda beni kucağına alıp ninni söyleyerek sakinleştirmeni özledim, nerde olursam olayım çıkıp gelmeni özledim, her şey geçecek yalanını bile özledim, geceleri uzun uzun iyi geceler mesajı atmanı özledim, gülerken taa içi parlayan gözlerini özledim, yüzüme bakıp çok güzelsin demeni özledim, balım sultanım böcüümm demeni özledim, uykulu sesini özledim, göğsümde uyuyakalmanı özledim, saçlarını sevmeyi özledim, kokunu özledim, beni ısırmanı bile özledim, bi gün hiç ısırmayacağını bilseydim kızmazdım ısırıyosun diye, ellerimle oynamanı özledim, sinirlenince bana öfke dolu bakışlarını bile özledim, beraber imkansız hayaller kurup gerçekmiş gibi hissetmeyi özledim, burnumu sıkmanı bile özledim, soğukta dona dona buluşmayı özledim, saçlarımı öpüp koklamanı özledim, beraber içip saçmalamayı özledim, inadını bile özledim, Hümeyra diye seslenişini özledim halbuki çok kızardım, beni deli gibi kıskanmanı ama kıyamamanı özledim, olmayan çocuğumuza beraber isim koymayı bile özledim, olmuyor kızım sensiz deyip çaresiz bakmanı özledim, gece iş çıkışı kapımın önünden geçip ışığını kapat camını ört uyu demeni özledim, 2 dakika sesini duyuyum diye aramanı özledim, bebeğin gibi sevip ilgilenmeni özledim, yanımda ettiğin kahkalarını özledim, canım irmik helvası çekti yapar mısın demeni özledim, hastayken zorla sarımsak yedirmeni bile özledim sarımsaktan nefret ettiğim halde, öpiyim de barışalım diye diretmeni özledim, Ankaradan dönüşte benzinlikten aldığımız o tadsız kahveyi bile özledim, cebimizde beş kuruş yokken bile buluşup saatlerce oturmayı özledim, bana araba kullanmayı öğretmeni özledim, beni yanına herkesi karşına almanı özledim, karım da karım diye sevmeni özledim, beraber araba yıkamayı özledim, bana sürpriz yumurta almanı özledim, beni mutlu etmeni özledim, beraber evde yaptığımız kahvaltıları özledim, annemle ettiğin sohbetleri dinlemeyi özledim, anneme abla çok seviyorum demeni özledim, çeyizlerime puan vermeni bununla bana ne yemek yapacaksın diye sormanı özledim, bana makyaj yapmanı özledim, sivilcelerini patlatmayı bile özledim, saçlarımla oynamanı özledim, yaralarımdan öpüp iyileşti mi diye sormanı özledim, seninle konuşacağım diye uykusuz kaldığım günleri özledim, beni öperek uyandırdığın sabahları özledim, deli gibi yattığım için sabaha kadar 40 kere yanına çekip üstümü örtmeni özledim, omzunda ağlamayı özledim, çok yorgun olmana rağmen bana masaj yapmanı özledim, başım ağrıyor ilacım sensin dediğinde gecenin bi vakti ağrın dinsin diye yanına gelmeyi özledim, seninle bi çikolatayı paylaşmayı özledim, bağıra çağıra kavga etmemizi sonra yine birbirimize sarılıp sakinleşmeyi özledim, telefonun başında uyuyuşunu izlemeyi özledim, beraber lunaparka gidip en tehlikeli oyuncaklara bile beraber binmeyi özledim, beni kızdırmanı özledim, el kol şakaları yapmanı bile özledim hep kızmama rağmen, doğum günlerimizi beraber kutlamayı özledim, üflemeden önce bizimle ilgili ettiğin dileklerini özledim, beraber namaz kılıp birbirimiz için dua etmeyi özledim, ders çalış diye beni darlamanı bile özledim, seni gördüğüm an titreyen içimi özledim, bana aşkla bakan gözlerini özledim,Ben seni çok özledim be adam yemin ederim çok özledim. Şimdi bunların birini bile yaşayamayacak kadar imkansız olmamız el olup boğazımı sıkıyor. Senden vazgeçerken seni niye hâlâ bu kadar özlediğimi bilmiyorum.
78 notes
·
View notes
Text
Çok Sevgili Dostum, Jim’e.
Seninle ilk tanıştığımda yedinci sınıfta pat diye çıktın karşıma, hoca “artık o sizin sınıfta aman ha iyi hissettirin, onu hemen alın aranıza.” demişti. Buna gerek yoktu. Sen hemen alıştın aramızda, bir olmuştuk aslında. Ama biz seninle garip bir şekilde anlaşamazdık da. Aynı sınıfta olsak da çok konuşmazdık biz seninle ya. Sen siyahi bir çocuktun, ben ise engelli bir kızdım sonuçta, geldiğimiz yerlerde dışlanmamız normaldi aslında ama burda dışlanan bi ben vardım, hani derler ya, farklıydım duruyordum öylece, orada. Benimle şakalaşırdın ara sıra ama biri beni üzdüğünde ters ters baktığını unutmam asla. Sonra araya tatil girdi ne garip ya. “Kanser” haberini aldık sonra. Yine aynı sınıfta olmamıza rağmen sen tüm seneyi hastahanede geçirmiştin, çok garipti, nerden baksan da. Spor günü vardı uzun bi aradan sonra gördük yüzünü sonra, tedavilerden şişmişti yüzün gözün, eski sen yoktu orda, sesin de çıkmıyordu asla. Konuşmuyordun, küsmüştün adeta. Herkese, her şeye, bi anda. Göz göze geldik bi ara bana uzun uzun baktın o an hiç unutmam asla, hatırlamak istemiyorum, yapamam bida. Konuşmayıp gittin o an “dur” bile diyemedim sana. Şimdi olsan ne derdin bana hiç hayal bile edemem, inan ki ya. O seni son görüşümmüş, düşünebiliyor musun, ha? “Öldü” haberini aldık uzun bir süre olmadan sonra. Üzülmüştü herkes inan ama sanırım en çok ben üzülmüştüm o anda. Kuramadığımız dostluğun sessizliğine kızıyordum her gün her an, orda. İçten içe ya. Senden sonra öğrendim, hiçbir şeyi ertelememeyi ve her ne olursa olsun ağzıma ne gelirse söylemeyi, buna inan burda. Söylemesem de sen benim sessiz dostumdun be küçük adam. Sen hep on üç kaldın gözlerimde, ben ise bak yirmi beş oldum bak şu anda. Garip değil mi sevgili dostum, sen olmak isteyendin yaşayan, ben ise ölümü bekleyen o kızdım her zaman. Kuramadığımız o sağlam bağ için özür dilerim inan, beni koruduğun için de binlerce sana şükran. Aradan geçti on iki yıl ama bende kalan en sağlam ders sendin, garip değil mi ha küçük adam?
On iki yılın ardından bu sana en sağlam vedam.
Güzel uyu.
İyi geceler, Jim.
#dost#acı#edebi sözler#edebiyat#bu kalp seni unutur mu#türkçe#aşka dair#aşk sevgi#sevgi#sevgili#sevmek#tumblr yazılı post#artists on tumblr#aşk acıtır#aşk ile#iyigecelerdeniz#gerçek aşk#sessiz ve yalnız#yoruldum#iyi geceler#tumblr yazıları#kendi kalbine yazar#söz yazarı#aşk#aşk acısı#aşk sözleri#sevgisizlik#anlamlı sözler#aşk şiiri#kendi kalemimden
155 notes
·
View notes
Text
"SUFFE" ?!
Çok seneler önce bir gece rüyamda bir çöldeyim.
Baştan aşağı siyah Bedevi kıyafetleri içinde sadece gözlerini görebildiğim bir adam bağdaş kurmuş oturuyor arkasında beyaz badanalı bir mihrap var başka hiçbir şey yok.
Karşısında da 7-8 tane aynı siyah bedevi kıyafetleri içinde adamlar mihrabın önündeki adama doğru yarım halka olmuş oturuyorlar.
Ben arkalarından yaklaştım yarım halka şeklinde oturan adamların ortada oturanların iki elimde omuzlarını kenara ittirip mihrabın önündeki adamın önüne oturdum gözleriyle bana baktı ve sitem ettim.
"Aşk olsun ya "Resulallah" geliyorsunuz da bana haber vermiyorsunuz diye."
Gözlerindeki gülümsemeyi gördüm adamlara döndü dedi ki...
Geldi bizim "SUFFE"!
İlk defa bu "suffe" kelimesini rüyamda duydum.
O yıllarda çok şiir yazdığım için devamlı her odada hatta mutfakta masada bile bir kağıt kalem bulunurdu.
Gece hemen başucumdaki kağıda suffe kelimesini yazdım anlamını bilmiyordum çünkü.
Ertesi sabah Osmanlıca Türkçe lügâtı aldım elime suffe kelimesini aramaya başladım ve buldum.
"SUFFE"Resulullah efendimiz zamanında şehir dışından İslam dinini öğrenmeye gelen, bütün bakımları devlete ait olan öğrencilermiş.
Sadece üstleri çadırla örtülü yerlerde kalırlarmış.
Gözlerimden yaşlar boşandı "Elhamdülillah" dedim, Resulullah beni öğrenciliğe kabul etmişti. 🤲
🥺😢
61 notes
·
View notes
Text
Temmuz ayı okuduklarım :
CHARLIE'NİN ÇİKOLATA FABRİKASI:(Roald Dahl)
Charlie adındaki bir çocuğun yoksulluk içinde büyümesi ve bu sebepdendir ki senede sadece bir sefer doğum gününde çikolata yiyebiliyor. Bi yarışma sonucu dünyanın en büyük çikolata fabrikasına girmeye hak kazanıyor. Ve o çikolata fabrikasının sahibi oluyor...
Sayfa sayısı :205
📖🤍:10/6
MACBETH(WILLIAM SHAKESPEARA)
Tiyatro türünde bir kitap birazda fantastik. Konusuna gelecek olursak hatırlamaya çalışıyorum :) macbeth adında bir gencin bir savaşta büyük başarı gösterip krallığa oturuşuna sonrasında düşmanlarının onun elinden krallık koltuğunu alışını anlatıyor...
Sayfa sayısı :105
📖🤍:10/4
PİNAKYO(CARLO COLLODI)
Gapetto adındaki bir ustanın bir odun parçasından bir Pinokyo yapışını, bu küçük çocuğun fazlasıyla yaramaz oluşunu tek dileğinin ise gerçek bir çocuğa dönüşme arzusu olduğunu anlatıyor...
Sayfa sayısı :192
📖🤍: 10/5
TOPRAK ANA (CENGİZ AYTMATOV)
Bozkırın ortasında bir Kırgız köyünde erkeklerin savaşa gidişini geride kalanların çektiği zorlukları, savaşın uzaması sonucu aşağı çekilen cepheye çağrılma yaşı, bi kadının 3 oğlunu eşini kaybedişini konu edinmiş çok acıklı ama akıcı bir roman 🤍
Sayfa sayısı :135
📖🤍:10/10
Yaşlı Adam ve Deniz (HEMINGWAY)
Yaşlı bir adamın okyanusta geçen bikaç gününü anlatıyor. Okyanusta bi tane büyük bir balık tutuyor bu balık hayallerimiz oluyor yaşlı adam biz oluyor :)) yani şöyle ki hayallerimizin peşinden gitmeliyiz bütün zorluklara rağmen. Değişik bi dili var kitabın beni böyle aşırı sarmadı kitap oysaki Nobel edebiyat ödülü almış
Sayfa sayısı :86
📖🤍:10/6
Her Şey Seninle Başlar (Mümin Sekman)
Ihımm sadece 69 sayfa okumuşum ayy bi sarmadı bi sarmadı anlatamam normalde sevmesem de bitiririm bitirmeye çalışırım ama olmadı. Kitap gözümde dağ oldu konusuna gelecek olursak kişisel gelişim kitabı insanın başarılı olması için yapması gerekenler, sürekli örnekler veriyor yazar. Ve bunu hayvanlar üzerinden yapıyor sürekli aynı şeyi tekrarlıyormuş gibi geldi
Sayfa Sayısı :238
📖🤍:10/2
KÜÇÜK PRENS (Antoine de Sint _Exupery)
Okumak için geç kaldığım tek kitap budur. Okadar tatlıydı ki pamuk gibi hissettim son sayfalarını sabah okudum neden se çok ağladım. Bana onu hatırlattı. Bitirdikten sonra bi ilk 20 sayfayı tekrar okudum daha da okurum ben bunu kafama estikçe tekrar tekrar 🌟⭐☀️🌟⭐☀️🌠🌟☀️⭐🌠☀️🌟
Sayfa sayısı :106
📖🤍:10/10
GENÇ WERTHER'İN ACILARI (GOETHE)
Fotoğrafa kitabı dahil etmeyi unutmuşum 🍂
Garip bi kitaptı, herkes aşık olabilir ama ben saplantılı aşk sevmiyorum, sevmenin de bi sınırı olmalı bence, sonu çok duygusaldı ama benim sadece sinirim bozuldu..
Sayfa sayısı :126
📖🤍:10/6 yada 5 mi bilemedim
63 notes
·
View notes
Text
keşke sığınacağım bir liman olsaydı ve gurur bulutları üzerimde bu denli şimşeklerini çakmasaydı. hiç değilse leke bile olsa biraz izim kalsaydı bu hayattada da koltuğa damlayan kırmızı şarap bana alaycı bir gülümseme ile bakmasaydı. bana bi şeyler yaşatmadan beni anlamadı insanlar. sonra uzun bir haaaaa dediler, adam haklıymış. lakin şimdi aynı konuyu açıp gündeme getirmenin lüzumu yok. biraz ayıp etmişler bana ama kapatalım üstünü. zaten ben o koltuktaki şarap damlasını da biraz önce sildim. iyiyim.
42 notes
·
View notes
Text
Sizin de karşınıza çıktı mı bilmiyorum ama Cenk diye bir tip var, kendisi güya “5-6 Şubat gece yarısından sonra Kahramanmaraş’ta deprem olacak” diye tweet atmış zamanında, şimdi de o tweet’in ekran görüntüsünü paylaşarak bu sene 14 Aralık’ta büyük Marmara depreminin yaşanacağını iddia ediyor.
Paylaşılan ekran görüntüsünde asıl takılmanız gereken şey “anaa tarihi bilmiş lan” değil, tweetin “Marmara üzerinde başarılı olamadılar” diye başlaması. Ciddi ciddi depremlerin birtakım güçler tarafından yapay olarak üretildiğini iddia ediyor ki bu bile onun insanların zaaflarıyla oynayan bir şarlatan olduğunu gözler önüne sermek için yeterli. (Nispeten) ortası hariç her bir köşesi deprem bölgesi olan, altından kilometrelerce uzayıp giden koca koca fayların geçtiği bir ülkenin halkı, neden birilerinin yapay deprem üretmesine gerek olduğuna inanır bilmiyorum ama bu adamın bu paylaşımı Instagram’da 7-8 farklı profilde karşıma çıktı, hepsinin de altında inanılmaz yorumlar var.
Herkesin dilinde bir HAARP var öncelikle, açıp da HAARP hakkında tek bir kaynak okumuş mudur deseniz - okumadıkları yaptıkları yorumlardan belli. Yok bir tane gemi geliyormuş da o gemi ne zaman gelse ülkemizde deprem oluyormuş, 14 Aralık civarında gelip gelmediğine özellikle dikkat edeceklermiş - ciddi ciddi tek bir geminin yerin kilometrelerce altındaki bir kırığı oynatacak donanıma sahip olabileceğine inanıyorlar ve bunu takip etmeye mesai harcayacaklarını dile getiriyorlar, kafayı yersiniz. Bu da yetmezmiş gibi, bunun bir ampulden 1 milyon kat daha az güç üretebilen IRI’lerle yapılabileceğini iddia ediyorlar. 23 Watt’ın 1 milyonda biri kadar frekans üretebilen bir IRI, bir tüyü, bir tozu bile yerinden oynatamaz. Bir tozu yerinden oynatmak için çooook sayıda IRI’nin yan yana gelmesi gerekir, bu kadarını da bir gemide yan yana taşıman imkansız. Dahası, HAARP tesisi parası neyse vererek kullanabileceğin bir tesis. Düşünsene sağda solda deprem üretebilen (!) bir tesisi bilime ve jeolojiye gönül vermiş olan herkese açıyorlar böyle, yani resmen “alın kardeşim size gizli silahımızı veriyoruz, denk gelirse, canınız sıkılırsa deprem falan üretirsiniz” diyorlar??? =D
Tarihe gelince; bir senede 365 gün var değil mi? Mesela ben burada 217 insan takip ediyorum, bulalım 148 kişi daha ve her birimize bir gün düşsün, diyelim ki “bence 2025 yılında şu gün falanca deprem bölgesinde deprem olacak.” Eğer bahsettiğimiz deprem bölgesinde deprem olursa ki çok muhtemel, birimizden birimizin tahmini tutmuş olacak. Twitter denen platform zaten astroloji, Tarot, spiritüellik, ruh çağırma gibi temalardan yürüyerek deprem tahmininde bulunan şarlatanlarla dolu. İçlerinden birisinin salladığı tarihin tutması kadar doğal bir şey yok, bu hiç de şaşırılası bir tesadüf değil. Biz bile şurda ayaküstü başarabiliriz diyorum. 730 kişi toplanır önümüzdeki iki yılı komple kapatırız, sonra içimizden biri kendisini “ileri düzey öngörü uzmanı” ilan eder, bunda ne var? (Evet, bahsettiğimiz adam kendisini bu şekilde tanımlıyormuş kıjrkıj).
Komplo teorilerine yatkın olan zihinleri değiştirmek çok zor. Elle tutulur verilerle bir şeyleri açıklamaya çalışıyorsun, “senin dediğin bilinen kısmı, biz bilinmeyen kısmından bahsediyoruz” diyorlar. Bilinmeyen kısmı bilinmiyorsa sen nasıl oradan yürüyerek sav üretebiliyorsun abi, kimsin sen? Alaska tüm dünyadan gizlediği iyonik silah dosyalarının bilinmeyenlerini bir tek seninle mi paylaştı da bu kadar eminsin kendinden? E bi’ de bir teoriyi çürütebilmen için önce o teoriyi bilmen gerekiyor, “bilinmeyen” kelimesinin arkasına saklandıkları noktada senin de bütün yolların tıkanıyor. Ve beslendikleri en önemli kaynak, insanların bilgisizliği. Hedef kitle “sen ne saçmalıyorsun aq” diyecek kapasiteye sahip olmadığı için bu kadar rahatça oynayabiliyorlar insanların akıllarıyla. Aynı boku Norveç’te vb yiyemezsin mesela; değil sana prim vermek, tedavi olman için aralarında para falan toplarlar. Norveç afaki bir örnek, orada da HAARP tesisi olduğu ve eğitim düzeyi HAARP’ın ne idiğini bilmelerine yettiği için aklıma ilk o geldi.
Elimizde inanılası tek bir gerçek var; biz bir deprem ülkesiyiz. 1924 Erzurum (6,8), 1930 Hakkari (7,2), 1939 Erzincan (7,8), 1942 Tokat (7,0), 1943 Adapazarı (6,6), 1943 Kastamonu (7,7) ve ta o yıllarda yaşanmış bir sürü yıkıcı deprem; bunları da mı 1999 senesinde kurulan kıçı kırık HAARP’la yapmışlar? Zaten bu söylemler Gölcük depremiyle ortaya çıktı fakat bu bilimdeki en yaygın safsatalardan biri zaten: “post hoc ergo propter hoc” yani “bir şey, diğer bir şeyin ardından gerçekleştiyse, o şeyin nedeni ilk şeydir.” Sen tam güneş doğarken bardak kırdın diye güneşin doğuş sebebi senin bardak kırman olmuyor. Gölcük depremiyle HAARP tesisinin kuruluş tarihi denk düştü diye bunu buna bağlamak da, ne bileyim… Zaten insanların en büyük travması haline geldi deprem, bu travmayı nasıl avantaja çevirip bilimsel olmayan söylemlerle herkesi paniğe sürükler bir insan? Ne için? Daha fazla beğeni için mi, daha fazla görüntülenme için mi, ne için?
Şimdi, bilimselliğin işine gelen nedir? “Bilim o kadarrrrr güçlü ve ileride ki artık yapay deprem de üretiyoruz, depremin tarihini, saatini de öngörüyoruz” demek değil midir mesela? Örneğin nükleer silahlar var ve bu gizlenen bir şey değil, ota boka kullanmıyoruz ama kötü niyetle değerlendirilmediği müddetçe aslında bu bilimsel açıdan çok çok büyük bir başarı. Ama adamlar depremler söz konusu olunca hep bir ağızdan diyorlar ki “elimizdeki imkanlarla gelişini öngörebiliriz ama tam tarihini bilemeyiz.” Bilimi reddeden, elinde hiçbir dayanak olmadan hurafe uyduran insanlar o kadar tehlikeli ve o kadar çok ki artık iyice tedirginliğe sürükleniyorum. Bu insanlar bilim okuyanı da sevmezler, inançlı insan da sevmezler (inançlı da “bilinemez” der çünkü) ve ikisiyle de sürekli çatışırlar. İşte bu şarlatanları tam olarak onlar yüreklendiriyor, onlar besliyor, beni anlıyorsunuz değil mi?
Eskiden “panik olsun Allah’ın cahilleri, cehaletlerinin bedeli bu” falan diyordum ama artık çok üzülüyorum ya. Bu insalara yaşattıkları o korkuya gerçekten çok üzülüyorum ama korkmasınlar diye anlatılanları da dinlemiyorlar asla. Dinlemiyorlar çünkü “deprem ülkesiyiz” gerçeği çok iç sıkıcı, inanması zevkli değil. “Amerika yapıyor, Rusya yapıyor” denince; yani mevzubahis depremler olduğunda gerekli önlemleri almaktan aciz olan, yüz binlerce insanının ölmesine müsaade eden yetersiz bir ülkeyi Amerikaların, Rusyaların çekemediği bir ülke gibi yansıtınca, başına gelen en büyük talihsizlikler bile bir ayrıcalık gibi algılanıyor sanırım. Açıp yirmi sayfalık bir makale okumaya, iki saatlik bir belgesel izlemeye erinip altı yedi kelimelik tweetlere itimat etmeyi sürdürdüğümüz müddetçe daha yüz binlercemiz, milyonlarcamız ölecek. “Hala vaktim varken nasıl önlemler alabilirim, kendimi ve sevdiklerimi deprem konusunda nasıl eğitebilirim” demek yerine “gemiyi takip edicem, bakalım gelecek mi piç” dedikçe çatır çatır öleceğiz. Biz bunu bir türlü anlayamadık ey halkım…
29 notes
·
View notes
Text
Çok Hızlı! (6) (Orhan 36 Y., Bursa)
Gece 23:00 civarı bir mesaj geldi Sevgi'den, "Biz Fatma abladayız!" diye. Bir de foto ekliydi. Hikmet'in yarağı Fatma'nın amında, Sevgi de Fatma'nın götüne vibratörü sokarken çekilmişti. Cevap olarak, "Vay alçaklar :)" deyip gülücük gönderdikten sonra balkona çıkıp sigara yaktım...
Her blokta 8 daire olan, 4'er katlı, 10 bloklu bir sitede, 4. katta oturuyordum. 10 blok da sitenin ortasına otoparka aynı zamanda dış taraflara bakan bir haldeydi. Balkonlar pimapenle kapanmış, bir oturma grubu sığacak büyüklükte bana göre evin en rahat bölümlerinden biriydi. Sigaramdan bir nefes çekip karşıya doğru üfledim. O an mesaja cevap var mı diye telelefonumu kontrol edip kafamı kaldırdığımda, karşı çapraz blokta, aynı katta biri sigarasından nefes aldı ki bir ışık geldi geçti. Kim oturuyordu diye hesaplarken, Dr. Ahmet aklıma geldi. Ama adam apartman toplantılarından anımsadığım kadarıyla 1.20 kilo, 1.60 boyunda, 50'li yaşlarda, sigaradan nefret eden, gıcık, çirkin bir tipti.
Karısını bir kez görmüştüm, 1.60 boyunda, ince saçları kısacık erkek saçı gibi kesilmiş, kocasından yaşça çok küçük olduğu belli olan minyon bir kadındı. İki tane 10 yaş altı oğulları vardı. Sigara kokusuna bile tahammül edemeyen adamın evinde sigara içenlerin 10 yaş altı çocuklar olamayacağına göre, misafir gelmiştir deyip sigaramdan nefesi çektim. Aynı anda karşıdan da sigara ışığı yandı! Sigaram bitince, 5 dakika sonra yeni bir sigara yakıp, balkon lambasını açtım, bir dakika kadar o yöne bakıp tekrar balkon lambasını kapadım. Ama sigara dudaklarımda, o kor kırmızı gecenin köründe nefesi çektiğimde, karşı çaprazın lambası yandı. Balkondaki Dr. Ahmet'in karısı Merve idi. Sigarasından iki nefes çekip lambayı kapadı. Şimdi karanlıkta sigara ile mors alfabesi yazılıyordu...
O gece saat 02:00'ye kadar yarım paket sigara ve iki kadeh rakı içtim. Hatta iki kez lambayı yakıp kadeh bile kaldırıp gülücük yolladım Merve'ye. O da bir şişe bira içti, lambayı iki kez daha yakıp gülümseyerek bardağını çaktırmadan kaldırarak. Ne oluyor lan diyordum kendi kendime. Esnaf ağzıyla söyleyeyim, Sevgi ayağını sürümüştü sanırım :)
Sabah her zamanki saatimde kalktım. Balkondan baktım, ama onların balkon boştu. Merve'ye nasıl ulaşacağımı düşünerek arabamla siteden çıktım. Daha 100 metre gitmeden sağda kaldırımda gülümseyerek bekler halde onu gördüm. Önünde durdum, kapıyı uzanıp açtım. Arabaya binince, gazlayıp ara sokağın birine girdim. "Günaydın! Heyecanlı ve çok eğlenceli bir gece geçirdim sayende!" dedim. "Günaydın, sorma ben de, çok zor uyudum, iyi ki bira içtim, yoksa sabah olmazdı!" dedi. Gülümsedim ve, "Sana nasıl ulaşırım diye düşünüyordum ben de! Daha önce denk gelmemiştin, daha geç gidiyorsun işe diye biliyordum!" dedim. Kendi şirketi vardı.
O da, "Sabah senin bu saatte çıktığını görmüştüm, onun için bu sabah erken çıktım ben de! Doktor bir akrabasının cenazesine memleketine gitti. Çocuklar okula gitti, ben de tek başıma kahvaltı etmek istemedim!" dedi. "O zaman kahvaltıya gidiyoruz!" dedim. "Nereye?" dedi. Dobruca taraflarında güzel kahvaltı mekanları vardı. Genel müdürlük'teki mali işler müdürünü arayıp, öğlene dek izin rica ettim. Çünkü fabrikada amirim yoktu. Rahattım. Bu arada Merve, çantasından çıkardığı sigarayı yakmaya çalışıyordu. Evlendiğimizde, 3 yıl önce almıştık evi, 3 yıldır kadından bir hareket gelmemişti. Gerçi kadını kocasıyla ilk gördüğüm günden beri, bu kadının bu adamla ne işi olur ki diye aklımdan geçmişti.
Ağaçlar altında şırıl şırıl bir dere akan kahvaltı mekanında oturduk. Kahvaltı gelmeden birer bardak küçük çay istedim garsondan. Birer de sigara yaktık. "Sen şimdi nerden çıktı bu diyorsun, değil mi?" dedi aklımı okurcasına. "Açıkcası öyle!" dedim. "Çapkınlık yaptığında dikkatli olmalısın Orhan bey!" dedi gülümseyerek. "Nasıl ya?" dedim. Merve'nin işyerini bilmiyordum. Güzellik Salonu olduğunu, elemanlarının sabah işyerini açtığını, kendisinin 10:00 gibi işe gittiğini kısaca anlattı ve "İşyerim nerede biliyor musun?" dedi. Gözlerimi kocaman açıp, bilmiyorum anlamında kafamı salladım.
Meğer Sevgi'yi aldığım, servisten indiği, sonra da şehir dışına çıktığımız (10 günde 2 kez) köşedeki binaymış. "Kadını aldığında balkonda sigara içiyordum, arabanı bildiğim için gayri ihtiyari baktım, sonra da o kadının arabaya binişini gördüm! Sahi kim o kadın?" dedi. Teyzemin kızı diyecektim bir an, ama vaz geçip, "Bir arkadaş!" dedim. "Benim işyerim hemen dükkan üstü, kadını belki 5 metreden gördüm, heyecandan eli ayağı tutmuyordu kadının!" dedi gülümseyerek, sonra da, "Aramızda kalacak, o nedenle rahat ol. Ben seni evine bağlı bir adam olarak görüyordum. Ama o gün öyle görünce, hem merak ettim, hem de seni daha iyi tanımak istedim!" dedi.
Kahvaltı servis edilirken bir an susup gözlerimiz kenetlenmiş bakışıyorduk. Yeni bir işe başladığımı, kadının da mesai arkadaşım olduğunu, orada tanıştığımızı söyledim. O an ağzından çıkan laf, "İşyerinde de yapıyor musunuz?" oldu. Hemen sonra da, "Direkt sordum ya, ayıp!" dedi kendi kendine gülerek, sonra da, "İşyeri aşklarını hep merak etmişimdir!" dedi. "Zor!" dedim. "Neden?" dedi. "Canın her çektiğinde tehlikeyi göze alıyorsun, ama bir o kadar da heyecanlı, yakalanma korkusu felaket adrenalin veriyor!" dedim. "İşyeri dışında nereye gidiyorsunuz, otele falan mı?" dedi. "Yok, otel zor, şehrin çıkışında, bekarlık günlerimde keşfettiğim bir arazi var!" dedim. "Nasıl bir arazi ki?" dedi. Ben de konuyu değiştirip, "Ya sen, var mı kimse?" diye sordum.
"5 yıl önce vardı. 3 yıl sürdü, ama 2 yıl önce bitti. O günden bu yana sadece işime odaklandım!" dedi. "Kimdi?" dedim. "Doktorun mesai arkadaşlarından biriydi. Tayini çıktı taşındı. Taşındıktan sonra birkaç kez geldi, bir kez ben gittim, ama uzak mesafe yürümedi!" dedi. "2 yıldır görüşmüyor musunuz?" dedim. "Hayır, telefonda bile görüşmüyoruz, numarasını bile sildim!" dedi. Adam birkaç kez whatsaptan yazmış, ama bu olmayacağı için cevap yazmamış. Bu arada 29 yaşında olduğunu öğrendim. "Doktorla nasıl evlendin?" diye sordum. Olay tam tahminim gibiydi, doktor zengin, kız fakir, 2 yıllık okurken doktor bunun aile hekimiymiş, ordan göz koymuş, ailesinden istetmiş, aile de zengin diye vermiş, aralarındaki 20 yaş farka rağmen. "Ama sanma ki o dışarıdaki nemrut adam evde de öyle... süt dökmüş kedi gibidir evde!" dedi.
Bu arada saat 10:00 olmuş, kahvaltı bitmiş, kahvelerimizi bile içmiştik. Merve, "Eee, ne yapıyoruz? Sen izinlisin, ama benim işe gitmem lazım!" dedi. Arabayı direk benim ağacın oraya sürdüm ve "Nasıl bir arazi demiştin ya, işte burası!" dedim. "Hımm... Beni buraya birlikte olmak için getirmedin umarım, ilk seferimizin böyle bir yerde olmasına müsaade etmem!" dedi. Gülümsedim, elini tutup öptüm, "Nasıl isterseniz leydim!" dedim. "Teşekkür ederim beyefendi!" dedi gülüştük. Onu işyerine doğru götürürken, işten kaçta çıktığımı sordu. "16:00'da." dedim. O da, "Beni işyerimin ordan alır mısın?" dedi. Numaralarımızı verdik birbirimize...
İşyerine vardığımda Sevgi merakla odama geldi. Ona, "Kız diş çıkarıyor, ateşli biraz da, doktora götürdük!" dedim. Fatma'dan mesaj vardı, "Aşkım akşam için kızmadın umarım, Hikmetle Sevgi çat kapı geldi. Otururken sevişmeye başladılar, ben de dayanamadım, ama sensiz de hiç güzel olmadı!" yazıyordu. Sevgi'nin akşam gönderdiği fotoya tekrar baktım, Hikmet amcığında, vibratör sevginin elinde göt deliğine sokulmuşken zevkten gözü dönmüş görünüyordu. "Neden kızayım, tadını çıkartalım, kıskanmak yok!" yazdım. Cevap gülücük oldu. Sonra Sevgi, "Akşam üzeri bana gelir misin?" yazdı. "Gelemem, eve gitmeliyim!" dedim. Sevgi, Fatma, şimdi de Merve. Kendi kendime, (Ulan hatları karıştırcaksın iyice!) dedim.
Saat 16:15'de Merveyi aldım işyerinin önünden, gayet rahattı. Bir kilometre kadar aralardan gittikten sonra çok daireli bir binanın önünde durduk. Binaya birlikte girdik. İkinci katta bir dairenin kapısını anahtarla açıp, beni içeri buyur etti. "Kimin burası?" dedim içeri girince. Anlatmaya başladı. 5 yıl önce işyerini açtığında, beraber okuduğu (estetisyen) bir arkadaşını işe almış, kadın başka şehirden olduğu için burayı tutmuşlar, sonra ilişkisi başlayınca arkadaşıyla paylaşmış, o da bir odasını Merve'ye vermiş.
İçeriye girince, kapının üst kısmından aldığı anahtarla odasını açtı. Tam takım bir yatak odasıydı, ama köşede bir masa ve iki koltuk ta vardı. Bir otel tipi mini buzdolabı da vardı. "İki yıldır kullanmıyorum, o nedenle dolap falan boştur. Ama içerden bişeyler bakayım, ne içersin?" dedi. "Ne varsa!" diye cevap verdim. İki dakika sonra buzlu viski ile dolu iki bardakla yanımdaydı. "Bize!" dedim kadehleri tokuştururken. "Umarım!" dedi. Kadehi elinden alıp dudaklarını dudaklarımın arasında aldım, ihtirastan daha çok duygusulallıkla öpüşmeye başladık. Birkaç dakika sonra iyice gevşemiş, kollarımda kendini salmıştı.
Bisiklet yaka ipekimsi bluzunu çıkardım. Muhteşem pembe dantelli bir sütyen içinde göğüslerini avuçlayıp, kulak memelerinden boynuna, sonra da göğüslerine kaydım. Sütyenin üzerinden öpüp koklayarak soymaya başladım. Önce sütyen, sonra kot pantolonu, altta küçücük pembe tangası. Sonra elimden tutup ayağa kaldırdı beni, kendisi de kalkıp gömlek düğmelerimi tek tek çözerken hiç acelesiz her düğmeden sonra açılan yerleri öperek kotumu düğmelerini çözüp çıkardı. Sonra boxerımın üzerinden kalkmış yarağımı avuçlayıp, "Hımmm..." dedi. Yere diz çöktü, önce küçük öpücükler kondurdu yarağımın kafasına, sonra da ağzına alıp alıp çıkarmaya, arada tükürüp tekrar ağzına almaya devam etti. Bu işi biliyordu.
Birkaç dakika yaladıktan sonra onu alıp koltuğa oturttum. "Ben de tadına bakayım!" deyip öne doğru çektim, bacaklarını omzuma alıp dilimle amını keşfe çıktım. Çizgi gibi bir amı vardı, kalçaları ufacık ama çok güzeldi. Amını ve göt deliğini uzun uzun emdim. Klitorisini dilledim ve dilimle siktim bir süre. Sonra internetten öğrendiğim 2 parmak hareketimi yaptım. İlk seferinde tüm sevgililerime yaptığım, hepsinin müptelası olduğu, ortadaki 2 parmakla amcığa seri hareketlerle pompalayınca bu kadınların işer gibi amının suyunu getiren bir hareketti. Merve parmaklarımın ucunda kuduruyor, suları neredeyse yüzüme çarpacak kadar fışkırtıyordu. Bağırışları kesin dışarılardan duyuluyordu. Öyle orgazm çığlığı ilk kez duyuyordum.
Elimi çektikten en az 5 dakika sonra gözlerini açıp, "Ne yaptın sen böyle? O nasıl bir hareket, hayatımda hiç böyle ıslanmamıştım!" dedi. Oturduğu, kaykıldığı koltuğun önü su birikintisi kaplıydı, halı, koltuk sırılsıklamdı. Güldüm elinden tutup yatağa uzatıp, "Şu suların bir de tadına bakalım!" deyip yamuldum amcığına. Birkaç dakika yaladıktan sonra hareketlerinden tam kıvama geldiğini anlayıp, üzerine çıkıp yarağımı amcığına soktum. "Ohhhhh!" diye derin bir kavuşma nidası yükseldi aynı anda ikimizden de. Yarağımı köküne kadar sokup, kafasına kadar çekip tekrar sokarken dudaklarını dudaklarıma aldım. Nefes nefese, hem öpüşüp hem sikişiyorduk. Benim her darbeme o da kalçaları ve kasıklarıyla cevap veriyordu.
Bir süre siktikten sonra, Merve, "Geliyorum aşkım!" dediğinde, ben de saldım döllerimi amcığına. Rahattım, yolda gelirken başka çocuk istemediği için tüplerini bağlattığını söylemişti. Birer sigara yaktık. Yastığın üzerine dirseğine dayadığı başıyla beni izleyip sigarasından derin nefesler alıyordu. "Eminim söylemişlerdir, ama muhteşem bir adamsın!" dedi. Gülümseyerek, "Karşımdaki muhteşemse ancak!" diye cevap verdim. "Aşık oluyorum kesin!" dedi yüzünü iki eliyle kapatıp...
İçeride bir buçuk saat kalmıştık. "Beni işyerime bırakır mısın?" dedi. Bıraktım. Arabadan inerken, "Yazarsın, doktor 2 gün daha yok!" dedi. Eve giderken karım aradı. Köyden dedesi ile babaannesi gelmiş, bu gece annelerinde kalabilir miymiş diye sordu. Canıma minnet. Eczacı arkadaşa uğradım, bir çay içip, bitmiş olan bitkisel takviye hapından 2 kutu alıp, arabanın bagajındaki ilk yardım çantasına zulaladım. Bir tanesini de içtim. Canım göt sikmek istiyordu. Fatma'yı arayıp, eve gitmeden yarım saat zamanım olduğunu, özlediğimi söyledim. Fatma da, "İstersen 5 dakika olsun, ona bile razıyım, bekliyorum!" dedi...
Fatma çırılçıplak karşıladı bu kez beni. "Zaman yok dedin!" diye kıkırdıyordu. Mutfağa götürdü. Balla kaymak koymuştu bir tabağa. "Aşkım!" dedi, parmağını daldırıp kaseye ağzıma uzattı emerek yalayıp yuttum. Sonra sol göğüs ucuna koydu bir parça, ısırarak yaladım. Sonra diğer göğsüne, göbek deliğine ve amcığına, hepsini yaladım. Sonra bir parmak ta ben aldım, bunu tezgaha ellerini dayayarak domaltıp, göt deliğine sürdüm bal ve kaymağı, dilimle yalayıp parmağımı soktum. Ohhhh, Ahhhh sesleri yükselirken amcığına dil darbeleri atarken orgazm oldu.
Amının sularını göt deliğine sürdüm ve yarağımı götüne sapladım. "Ahhh, aşkım yırttın, çok acıdı, ama sik aşkım, harikasın erkeğim!" diye inliyordu. "Yavrum bu göte hastayım, gerçi senin heryerine hastayım ya, offf, orospum benim!" dedim. Sanki o da bu lafları dememi bekler gibiydi, "Ohhhh, sik beni, siktir beni, bu orospuyu sat sermayen olayım, sokaklarda her bulduğuna siktir beni!" diye bağırarak orgazm oluyordu, parmaklarım amında, yarağım götünde çalışırken...
Ben de götüne boşalıp sigaralarımızı yaktığımızda, kocasının yatakta küfrederek sikmeyi sevdiğini, zamanla alışıp kendisinin de çok zevk aldığını anlattı. Zamanım yoktu, sigaradan sonra öpücükle uğurladı beni :)
[Orhan]
105 notes
·
View notes
Text
Bozkırda azgın bir canavara yakalanan yolcuyla ilgili çok uzun zamandır anlatılan bir doğu masalı vardır. Yolcu canavardan kaçıp kurtularak suyu çekilmiş bir kuyuya girer, ama kuyunun dibinde onu yemek için ağzını açmış bekleyen bir ejderha görür. Azgın canavara yakalanıp ölmemek için yukarı tırmanmaya da ejderha tarafından yutulmamak için kuyunun dibine atlamaya da cesaret edemeyen talihsiz adam, kuyunun duvarındaki yarıklarda bitmiş yabani bir çalının dallarına tutunup öylece kalır. Elleri gevşemeye başlar ve kısa bir süre sonra her iki tarafta da kendisini bekleyen ölüme teslim olacağını hisseder; fakat hala tutunmaktadır, bu arada da etrafına bakınmaktadır ve tutunduğu çalının gövdesinin çevresinde düzgün adımlarla dolaşan biri siyah, biri beyaz iki farenin çalının gövdesini kemirdiklerini görür. Çalı kendiliğinden kırılıp kopmak, o da ejderhanın ağzına düşmek üzeredir. Yolcu bunu görür ve ölümden kaçamayacağını bilir; ancak asılı durumdayken çevresine bakınır ve çalının yapraklarının üstünde bal damlaları bulur, dilini uzatarak onları yalar. İşte ben de beni paramparça etmeye hazır ölüm ejderhasının kesinlikle beklediğini bile bile yaşamın dallarına aynı bu şekilde tutunuyorum ve bu azap verici duruma neden düştüğümü anlayamıyorum. Daha önce içimi açan balı emmeye çalışıyorum; ancak bu bal beni artık mutlu etmiyor, beyaz ve siyah fareler, yani gündüz ve gece tutunduğum dalı kemiriyor. Ejderhayı apaçık görüyorum ve bal artık bana tatlı gelmiyor. Sadece elinden kaçamayacağım ejderhayla fareleri görüyorum ve gözlerimi onlardan ayıramıyorum. Ve bu bir masal değil gerçek, yadsınamaz, herkesin anlayacağı bir gerçek.
55 notes
·
View notes