#bizi kalbime yazdım
Explore tagged Tumblr posts
selin-n · 8 months ago
Text
Tumblr media Tumblr media
Üç,boş sayfa koydum masaya
Bir de kalem aldım elime
Bir sayfa benim,
Bir sayfa senin,
Son sayfa da bizim-di___))
Beni bir satırda anlattım,
Seni bir sayfada,
Bizim sayfamız boş kaldı___!!
Kalemden kıskandım
Kağıttan kıskandım
Bizi kendime sakladım___))
O boş sayfanın yerine__
Bize ait her şeyi
Kalbime yazdım 💙🥀🕊️🦋 !!
Öyle__!!
Tumblr media
98 notes · View notes
doriangray1789 · 2 years ago
Text
Senden şikayetçi olmadım hiç. (Risale 1)
Sensizliği saklıyorum bu yara olmadı hiç Sen dışında asla başka birinin olmadım hiç Güneşi görmedim hiç, şikayetçi değilim ama Henüz yaralarımı saramadın hiç Seninle gezmedik hiç, kokunu almadım hiç Gözümde parlaklığı, sevinci görmedin hiç Ne ben, ne sen göz göze gelmedik hiç Üzülme şikayetçi değilim hiç Sabaha senle alarmım, geceye senle uykum Bir gündüz ellerini tutmayı bilmedim hiç Aynı kaldırımda yürüyüp aynı tozu yutmadık hiç Üzülme şikayetçi değilim hiç Adam gibi bir çiçek vermedim hiç Yanaklarının soğuk yerini ellerimle ısıtmadım Gözyaşın olmadım hiç, özür ne bilmedim hiç Özledim, bağışla, şikayet değil bu hiç Özür dilerim sonbahar değilim diye solmadım hiç Aslında neredeyim, neredesin de sormadım hiç Gelemedim be bir bulut olmadım hiç Boşver, bir umut doğmadı hiç Ve sen de diyar diyar gez beni bul sanki diyor Denemedim mi sandın gülüm bir bitmek bilmedi yol Günbatımı, bu gurbet içime sinmedi yoo Bu hasret bu yara çok kanıyor Aynı şehrin aynı rüzgarını tatmadık hiç Bizi aynı şehrin ani yağmurları ıslatmadı Bir sabah kahvaltısı, ellerin ellerim üstünde Kahveni yudumlarken dudaklarıma bakmadın hiç İlginç Başını sağ omzumun üst kısmına yaslamadın hiç Ben de gerip göğsümü erkeklik taslamadım hiç Ne olur çık gel başımı başka birine yaslamadım Üzülme, şikayetçi değilim hiç Kaderim gülmedi hiç, seninle donmadık hiç Sırtına atıp montumu falıma bakmadın hiç Sahi, umudun bitti mi? benim ki hayır İlginç, senden şikayetçi değilim hiç Sarılmak nasıl bişey? özlemek kadar zor mu? İçime attım acımı her gece hayra yordum Yakından bakmak peki gurbet gibi zor mu? Belli etmesen de o gece benden fazla ağlıyordun Son bu, çünkü sensizliği sevmedim hiç Zor bu, acını acını kaldıramıyor vücudum ve Son bu, sana yemin olsun beklemediğin bir ara çıkıp gelecem Kader, başka bir son bul Bu yüzden ölmedim hiç, ümidim kesilmedi Kalbime ok gibi saplanan gurbet tek bir gün eksilmedi Bu yüzden açıklarda yüzüyorum ya, bu yüzden eksiğim ve Bu yüzden sessiz gemim Seninle sarılmadık, çok şükür, satılık duygularla Başka birine, başka bahara satılmadık Kokunu bilmesem de ellerini tanımasam da Hayalin, gözlerin ve bir çay anı masamda Seninle yıldızlara bakmadım hiç, gökyüzün olmadım hiç Bir umut yazdım seni Şişenin koyup dibine mektubu yolladım, yolladım da Sanırım sahiline vurmadı hiç Acımdan uyumadım hiç Birazcık açım da boşver, seninle doymadık hiç Zaten yanında olamadım hiç Ama üzülme senden şikayetçi olmadım hiç Ne bir gün üzdün beni, ne bir gün kırdın Ne kızgınım bugün sana, ne de kırgın Ne bir gün üzdün beni, ne bir gün kırdın Ne kızgınım bugün sana, ne de kırgın İlginç
Taladro- Sevmek zor sevmesen olmaz
7 notes · View notes
hiccgormedin · 2 years ago
Text
kaç gündür bir şarkı dinliyorum bizi anlatıyor resmen.. aslında tüm şarkılar seni hatırlatıyor ama bu şarkı sanki ben ve sen gibi..
Belki bir anı olup sana karışırım,
Belki aklının bir ucunda karşılaşırız,
Geceleri gündüze sorma,
Hayat bizi sildi sonunda,
Birbirimize çıkamadı yollar…
seni o gece neden aradım biliyor musun? Sana neden yazdım biliyor musun? Açıklayamadım kendimi sustum sesini duymak bile o kadar iyi geldi ki annem gitmişti dedem gelip aldı annemi yorulmuş :) Hamza’yı ve muhammedi kendisiyle götürdü ve babama ne demiş biliyor musun? Beyza seninle kalsın :) gittiğini bile gittikten sonra öğrendim hala gelmedi babamla tekiz.. o da susuyor ben de susuyorum o gece babam eve gelmemişti sana mesaj attığım gece ve ben tektim çok korkuyordum kulağa aptalca gelicek ama korkuyordum.. biliyorsun korkarım karanlıktan evde tek kalmaktan sesini duyunca uyurum sanmıştım çünkü huzur veriyor bana sesin.. ben o gece beni ararsın sanmıştım bilmiyorum sabah ararsın sandım uyanır uyanmaz beni ararsın sandım çünkü benim iyi olmadığımda senden başka sığınacak kimsem yok.. benim mutlu olduğum da da sen den başka gidicek kapım yok benim bir yerde hep yollarım sana çıkıyor ve şuan sana ihtiyacım var biliyorum buraya gelemezsin okuyamazsın.. ama sana çok ihtiyacım var sesini duysam ağlarım.. kalbim acıyor sevgilim.. seni çok özlediğim için kalbim acıyor ama kalbim bana diyor ki o yoluna baktı ve iyi şuan.. umarım iyisindir şuan sevgilim.. seni çok seviyorum sevgilim bunu hiç unutma olur mu? hep hatırla sevgilim seni çok seviyorum..
0 notes
kalemineiyibak · 2 years ago
Text
Aşk mümkünüm, yol beni sana çıkardı. Meğer ben yıllar yılı ve senin kim olduğunu bilmeden hep sana teslim etmişim kelimelerimi. Ağzımı burnumu kıran harflerin düğümünü sen çözmüşsün resmiyette. Adım kaldırım taşında senin ayak izinde can bulmuş, gökler hakimi Tanrım yollarımızı henüz birbirine çıkarmasa da ismi lazım olmayan hayalleri bir kenara attım. Gözlerinin rengini bile bilmiyorum mesela; saçların koyu kahverengiyle mi demlenir yoksa sarının bence en âşık tonu mu? Çok acı çektim; kalbimin cenaze marşını bile yazdım yokluğuna, artık senin kalbinde mutlu olmak istiyorum. Bıraktım olmazları, nüfusu bana dolmazları, adımın yanına soyadı yakışmayanları, başkalarına sevda bana hiç olanları... Temizim. Sana anlatacak çok acı ama senli şenliklerde beni bayram eden çok sevda var. Bu duvarlardan o kadar yoruldum ki hiçbiri anlamadı beni; senin duvarlarında nefes alıp cadde üzerinde yanlış bulunan o sayfaları yırtmak gerek. Karşıya senin adımlarınla geçmek istiyorum mesela, topalladığım dünlerin beni sana koşturan mükafatı olsun istiyorum ayaklarım. Acı deminde en koyusu oldum zamanın, gözyaşlarımı sen sil istiyorum. Çok üzdü beni yanlış adamların doğru zamanları...
 
Aşk mümkünüm, yazdığım o acılı mektuplar hep yanlış adamlara ulaşıp sonunda okunmadan yırtıldı. Sana gelebilmek adına kalbimi çok yıprattım. Artık gerçeği, sensiz seninle olabilmeyi görüyorum; kim olduğunu bilmeden şu an, varlığımın her bir parçasının mutluluk aslını Sana adıyorum. Boyun kaç santim aşar acaba beni? Saçlarıma vuran aklar yıpratır mı gözlerinin saadetini ? Beni sadece ben olmakla birlikte Sana ait kıl istiyorum. Namaz kılıp şükreder gibi sev beni, secden yalnızca Yaratana değdirse de varlığını; ettiğin duanın son paragrafı olayım istiyorum. Allah bizi bize kabul etsin aşk mümkünüm. Kıyafetim Sana gelmeye hep münasip ve kalbim seni sevmeye hep muktedir...
 
Göz cennetinin kapısında beni karşılayacağına söz verirsen sözlümsün. Sen hep varsın gibi hep yalnızca sana aitim. Başkasının yasaklı kelimelerinde bir salise olsun dem tutmayacağım , hep ortasına rastlayacağım seninle gülerek içtiğim kahvelerin. Çok ağlattım kalbimi be sevgilim; aşk mümkünümde nefes almak saadetiyle katlandım bu acıya. Yanlış adamların kırık salıncaklarından düştüm.
Peki tamam, kıskanma sakın. Başka kimse yok. Herkesi sen diye sevdiğim için her bir acının özür tarifesi üzerinden ücretlendirilecek bu sevda; aşk mümkünüm, ben, yolları bilmediğim hayatın topuklu ayakkabı cesaretine senin için katlandım; Senin mümkünlüğün mümkünse her seferinde... Kalbim çıtırdıyor, kelebeklerin cesetlerini topluyor hayal kırıklıkları. Bırak toplamından sen çoğalacaksa toplasınlar, çöp toplama saatini asırlardır kaçırdı zaten sevda.
 
Koşuyorum, görüyor musun? Kırılan kalbimi senin varlığının tiryakisi olan aşkımız onaracak. Bende sen zaferleri, sende yaprakları bende yeşeren sevda varken ve bir bakıma bizce her şey çok güzel olacak. Şarkı biterse de bitsin bırak, ben senin sesine tamamım.
Aşk mümkünüm, senin varlığına benim varlığımda edilen her şey bir söz artık.
 
Seni seviyorum, hoşça kal mutsuzluklarıyla işi bitip geri dönüşü bana aşk olan aşk mümkünümün mümkün sevdalısı...
Başkalarında yobaz türküleri çalınıyor, tangosu sevmek bizim aşkın. Sarıl sevgilim; her evet’ine bin evetli sevdanım...
Dilara AKSOY
7 notes · View notes
Text
Merhaba. Ben Elif. Bunu okuyorsanız büyük ihtimale bunu biliyorsunuzdur. Bu yazı bu bloga attığım en uzun ikinci yazı olacak, yani tahminlerimce. Çünkü bu yazıda ilk gerçek aşkımdan bahsedeceğiz. Dikkat etmemiz gereken şey ilk aşkımdan değil, ilk gerçek aşkımdan bahsedecek olmamız. 
Eğer benimle yeni tanışmış biri olsaydınız büyük bir ihtimalle benimle ilgili ilk düşünceniz ne kadar şıpsevdi olduğumla ilgili olurdu veya belki de bana aşka aşık derdiniz. Fakat gel gör ki ben bunların hiçbiri değilim. İlk aşkım yedi yaşlarımda annemin çocukluk arkadaşının oğlu yani benim de çocukluk arkadaşım olan Doğukan’dı. Hatta Doğukan’a o kadar aşıktım ki anneme bile anlatmıştım! Kimse de beni durdurup dememiş ki ‘Elif sen n’apıyorsun? Kızım daha yedi yaşındasın bir bekle.’ İlk aşkım böyleydi ve çok gariptir ki Doğukan’ı hiçbir karşılık almadan 13 yaşıma kadar sevdim ve vazgeçişim tek bir gecede oldu. 
Ve sevgili Ulaş... İlk gerçek aşkım. Son bir buçuk senedir hayatımdaydı. Fakat biz son bir aya kadar konuşmadık bile! Tanışmamız bir sohbet grubunda olmuştu. O İstanbul’da, ben ise İzmir’deydim. Arada ne söylemesi ne de yazılması kolay kilometreler vardı. Ulaşla ilk tanıştığımız zamandan itibaren onunla asla duygusal bir bağ kuracağımı düşünmedim. Fakat sonra bir şeyler oldu ve on sekiz gün önce bir iişkiye başladık. Her şey çok güzeldi. -Buraya kadar bakıldığında ‘Nerede bu aşk?’ diye düşünebilirsiniz. İnanın ben bundan sonrasında bile o bağın hangi sırada, hangi anda oluştuğunu hâlâ anlamıyorum.- Sonra sözler verilmeye başlandı, sonra hayaller kurulmaya, sonra kilometreler sayılmaya... Ve bundan sonrası tam bir hüsran. Bir anda tavırları değişti. Bir anda o kadar soğuk bir insan oldu ki tanıyamadım. Ve bu sabah, saat tam 11:31′de bir mesaj yazdım; bir şey mi oldu? Ve cevap çok gecikmedi, saat 11:47′de bir yeni mesaj; elif, ben yapamıyorum, aklımda başkası varken olmuyor. 
İşte tam o an, tam o saniyede fark ettim; ben aşık olmuşum. Ve tam o an, aşk Dünya üzerindeki en acımasız duyguydu. En çok can yakan, en çok içimi yakan o duygu. Ve hayatıma hoş geldin; ‘ellerimi şimdi kim ısıtacak?’ sorusu. 
İşte bu benim gerçek aşk hikayem. Şuan tarih 30 Mayıs 2022 · 02:56. 
Ve son olarak, 
Merhaba Ulaş,
Bu benim sana veda mektubum. Şu hayatta ellerimi ısıtmasını isteyebileceğim tek kişi sendin. Bana basketbol öğretmesini istediğim tek kişi sendin. Sabaha kadar konuşmalarımı dinleyen tek kişi sendin. Babamın kırdığı kalbi toplamayı teklif eden ilk kişi sendin. Kalbime gelip hoş gelen ilk kişi sendin. Yanına yatıp yıldızları izleyecek kadar güvenebileceğim tek kişi sendin. İyi ki vardın, keşke hep var olsaydın. Seni seviyorum. Bu arada seni seviyorum dediğim ilk kişi de sendin. Senden vazgeçişim nasıl olacak bilmiyorum çünkü bana gelişini daha çok yeni anlamıştım.
Başka bir evrende, Kordon’da, çimlerde senin yanında olabilirim. Birlikte yıldızları sayarız. Bitince de ayrılırız. Belki hiç sarılamadık, belki Alsancak sokakları bizi hiç tadamadı fakat bir köşe başında, elinde bir mimoza buketi, her zaman oralarda bir yerlerde olacaksın. Bu evren bizi sevmedi ama başka bir evrende yanımdasın sevgilim.
Ben senden gidemem, sende özle dön olur mu? Daha diyecek çok şeyim var fakat bugünlük bu kadar. Renkli rüyalar sevgilim.
~🦋✨
Tumblr media
9 notes · View notes
atlantisvalisi · 4 years ago
Text
Yalnızca içi yıkılmış bir bina gibi duruyorum ayakta.
Elimin tersiyle siliyorum dudaklarımdaki izini.
Gözlerimden iki damla acı süzülüyor.
Zaman içinden nasılda yaralı çıkarıyor bizi.
Sahil sahil, kıyı kıyı, cadde cadde seni topluyorum bu şehirden…
Giderken…
Kaçmıyorum sevgili.
Kaderden kaçılmaz,kadere gidilir.
Ve gitmekten çok, dönmek cesarettir.
Sonduk,yeniktik,bittik.
İçimde hiç düşmeyen bir kan ateşi.
Kalbimden çıkardım bütün terk edilmişlikleri.
Geriye kalabalık bir yalnızlık kaldı sanki.
Gözlerim kendi pırıltısında unuttu ışığını.
Söyle sevgili;
Hiçbir şeyi olmayandan nasıl çaldın her şeyini?
Ey kendi kalbiyle oynayan çocuk!
En çok yarım kalmak yorar insanı.
Gidişin bile yarım… İçimde ağır aksak yürüyen bir ihtiyar gibi.
Kalem kelime kusar; aşk içimde kendi kuyusunu kazar.
Gece, kendini mermi gibi içime saplar.
İnsanın ağlarsa kalbi ağlar, gözleri yalan ağlar.
Benim yarım gidişli sevgilim!
Şimdi nasıl başlar geri dönmek dediğin?
Bilirim, kavuşmalar yeni ayrılığı hızlandırır bazen.
Razıydım yine de…
Uzatım da ellerimi…
Senin yüreğin el vermedi.
Sen yoksan ben neden varım?
Neye yarardım?
Şimdi yağmurlar ıslanıyor gözyaşlarımla.
Duruladım kalbimi yalnızlığımla.
Sahil sahil, kıyı kıyı, cadde cadde seni topluyorum bu şehirden…
Giderken…
Kendimi bekleme yorgunuyken, şimdi aciz kalbim yıkım emrini bekler.
Ve tanığıdır bütün aşkların şairler.
Oysa sana kullanılmamış bir ben sunmuştum.
Yaşama kuruyup, ölüme yeşerirken…
Ben ölürken ayağına dolanacak bir şiir yazdım sana.
Her kelimesi seni tökezletecek…şimdi git…Git!
Gidişi de kalışı gibi yarım sevgili…
Yokmuş işte!
Hayat üstümü vermedi
28 notes · View notes
fillervebulutlar · 5 years ago
Text
Delirmeseydik. Doğurmasaydık. Yapmasaydık. İstemeseydik. Vicdan intihar ederdi tanrım kendi azabından.  
(s30)
biliyorsun, öylesine korkunç bir güzelliği vardı ki art arda geçen yetmiş yedi saatin. üstelik, birkaç ömre çok benziyorsa art arda ve birlikte geçen yetmiş yedi tane saat.   buna tanıklık etti miydi bir çift göz.   sadece ben değil, sadece o değil. sahibi kim olsa eğdirirdi kalbini rükuya. bunları gördüğünden sonra, bunları gördükten sebep.
bildiğini biliyoruz tanrım.   bildiğini biliyoruz.
bak, ben;
coğrafyayı inkar edip, öksüz adımlarla ilerlerken bir barbar gibi; yarattığın bu garip dünya bizi yan yana getirdi tanrım.
-minnettarım sana-  
ölüme çok benziyordu orada zaman. bu yüzden, birkaç defa ölüp, tekrar doğmuş gibi ve   birkaç defa doğup, tekrar ölmüş gibi oldum ona yaklaştıkça.
ellerimin titremesine engel olmak bir yana dursun, kalbim, göğsümden fırlayıp yere düşecek diye korktum. acıdan kıvranan bir fil gibi ağırlaşmıştı göğsüm. göğsümü, birkaç adım daha taşıyamayacağımı biliyordum. göğsümü, birkaç adım daha taşıyamayacağımı, doğmadan öğretmiş olmalıydı bana birkaç meleğin.
tanrım, şükür ki gücümün sağladığı son adım, göğsümü, onun, beni beklediği bir kapı eşiğine getirdi.
beni bekliyordu tanrım. beni bekliyordu. izliyordun, biliyorum.
kıvranışımı fark etti. kıvranışımı fark edince, bir kapı eşiğinde, sarıldı bana annesini doksan dokuz yaşında ilk defa görmüş gibi.
tanrım, o bana öyle sarılmış olmalı ki; sancısı durdu bir ömrün. o bana öyle sarılmış olmalı ki, ben, aylarca ağlamış, yıllarca uyumamış ve asırlardır sevilmemiş gibi girdiğim kapıdan, en fazla iki adım sonra, doksan dokuz denemeden sonra hamile kalabilmiş kısır bir kadın mutluluğuna büründüm. kıvrım kıvrım kıvranan bir kalbin arlanışıydı bu.   uğultunun kesilmesi, çınlamanın durması. başkaydı tanrım, çok başkaydı. güçlendim o beni kollarıyla içindeki yangına çekince. ve santigratlar öptü yorgun göğsümü.
tanrım, o bana öyle sarılmış olmalı ki; dünyanın, ekseni, kaydı, birkapıeşiğinde.
-doksandokuzderece-
ardından aylara çok benzeyen dakikalar çıktı karşıma. ki evinin yolunu unutmuş bir çocuk telaşına itti bu beni. telaşımı görmüş olmalı ki, yanıma oturup, ilk yangınımızı çıkardı sakince. aylara çok benzeyen dakikalar usul usul geçiyorken, biz, bir yangının ciğerlerimize zarar verişini gururla kutladık tanrım.. sonra sarı bir küllükte söndürdük onu. mucizeleşen bir monotonluktu bu da. bildiğini biliyoruz. bildiğini biliyoruz.
ben öyle güçlüydüm ki artık, bu kadar güçle ne yapılır bilemedim tanrım. oturdum, düşündüm. sonra dedim, bu kadar güçle ancak şair olunsagerek, ancak şiir yazılsagerek. alelacele şiirler yazdım tanrım ona. bir ömrün eliminden kayıp gidişi sırasında, ipin ucunu yakalamama yardım etmiş gibi cümleler kurdum. kendini bile sevmeyen birisine, dünyayı güzelleştirme hayalleri kurdurtabilecek hislerden bahseden kelimeleri seçtim inatla. bir hayal gibi şiirler kurdum tanrım ona. harflerden sokaklar yaptım, kelimelerden caddeler, cümlelerden kentler yaptım. duvarlarına yaşlanma istekleri kazıdım. yazdım tanrım ben hep bunları yazdım ama ne kadar uğraşırsam uğraşayım, kelimeleri ilk defa yetirememiştim gözümün gördüğü güzelliği anlatmaya.
tanrım, birkaç sancılı mısra doğurdum onun sağ gözü beni kapana kıstırdığında. ne zaman onun sağ gözü beni kapana kıstırsa, birkaç sancılı mısra daha.
bunlar ki büyütüyordu beni santim santim, sıkışıp duran bir kalbin, krizlerini öldürmesi olmalı bu, dedim. fakat bunlar beni, bir sabah gözünü açtığında, kendisini hiç bilmediği bir coğrafyada bulan aslan gibi ürkütüyordu da. ben kendimi güçlü sanırdım zira.
farklı coğrafyaların cümlelerini doğurmaya başladık sonra tanrım. onun, bazı şiirleri şefkat kokuyordu, bazı şiirleri yanık. bazı şiirleri annem gibi kokuyordu, bazı şiirleri ceset. bazı şiirleri kuyuda kırk yıl kalmış peygamber gibi kokuyordu tanrım, bazı şiirleri boğulmuş firavun.
ben. ben yıllar sonra tekrardan karşılaştığım yaşam hevesini anlattım tanrım. güzel olma isteğini. güzelleşme isteğini. güzelleştirme isteğini.
yüzyıllık iki ayrı yolun, iki farklı yolun, sonu birden aynı şehre çıkmış gibi bir şeydi o şiirler. noktasını bulmuş bir cümle gibiydim yanında. başkaydı tanrım bunlar. çok başkaydı.
durup düşündüğümü hatırlıyorum bunlar olurken. bunlar mübalağaya bulanmış şiirlerde gördüklerimin beden bulması mı diye. çünkü bir büyünün ortasına doğmak gibi geliyordu bana olan biten.
insanların çift yaratıldığı bu hayatta, onun tek olduğuna adım gibi emindim ben. annesinden doğmuş gibi değil de, çiçek bahçesinin yeşermesi gibi. annesinden doğmuş gibi değil de, güzelliğine ortak olmuş gibi. annesinden doğmuş gibi değil de, güzel kalbinden kopmuş sanki, diyordum onun sağ gözünü gördüğümde. bağımsızlığını ilan etmiş bir ülke gibi bakıyordu o bana tanrım. başkayı bu. çok başkaydı.
tanrım! o bazen cümleleri, kelimeleri ve harfleri kullanmayı reddediyordu şiir yazarken. elime bir kelebek çizdiğinde, anlamamıştım henüz bunu. öptü beni birkaç yıla çok benzeyen birkaç dakika boyunca, büyüdüm, öğrendim.
elime çizdiği kelebeği, dördüncü kez çizgilerinin üzerinden geçmek suretiyle güçlendirirken, kelebeğin bir kanadının, diğerinden farklı olduğunu gördüm. beni içindeki yangına çekmesinden sebep, santigratların yorgun göğsümü öpmesinden sebep, kalbimin arlanışından sebep, tüm bu olanlardan sebep, gözlerim ay kadar büyümüştü zaten. gözlerim ay kadar büyükken, gördüm. gördüm ve dedim; elime harflere ihtiyaç bile duymadan somut bir şiir mısrası yazdı.
çünkü, dikkatli bakıldığında, çizgilerin hepsi, hep bir ağızdan; ‘ben çekildiğim her fotoğrafta, defolu bir kelebek gibi çıkarım’ diye haykırıyordu.
ay kadar büyük gözleri olmadan, kimse göremezdi bunu tanrım. bildiğini biliyorum. bildiğini biliyoruz.
farklıydı bu. çok farklıydı.
bir kalp kırıklığı gibi bakıyordu bazen bana. bazen de bir inilti gibi. kim kime öyle baksa, kafasını çıkartırdı elbet bir yerlerden istemek telaşı, ben de istedim tanrım. istedim, elleri olayım. istedim, mezarında bir çiçek olayım. istedim, mutluluk olayım ona. ev olayım. yuva olayım. çocuğu olayım.
zaman hep böyle istemek telaşıyla geçti onunlayken. yıllar gibi. uzun. yollar gibi. upuzun.
sonra bir kıyasın içine düştüm tanrım. böyle dakikaları, hangi evren, hangi zaman yaşatabilir bana tekrar kıyasıydı bu. bulduğum cevaplar, güzel kokmuyordu. kıyasıya bir ezber telaşı düştü sonra içime. istedim, damarlarının geçtiği yolları kazıyayım aklıma. istedim, kesiklerinden açılan kapıların renklerini kazıyayım aklıma kırmızı kırmızı.
ben, tüm şehveti şehrin uzağına itip, dokundum ona tanrım bir hayata tekrar başlar gibi. doğuma çok benziyordu orada olup biten. zira yaşayan kimse görmemişti böylesine istekli gezinen parmak uçlarını. ben dokundum ona tanrım. sırtındaki eski hayat yaralarını saydım teker teker. ezberledim. sırtındaki, eski, hayat, yaralarını, teker teker, öpebildim. tanrım, minnettarım sana.
başka bir yangın daha çıktı sonra. onu da dudaklarının arasında söndürürken, ona, onun bir yara izine benzediğini söyledim tanrım.   bu duraksattı onu. bu üzdü onu. üzülünce, sırtındaki doksan tane eski hayat yarasını teker teker öptüm bir kez daha.   üzülürse bazı saatlerde, saatli bir bomba gibi bakardı etrafa. pimine basmaktan ve beraber parçalanmaktan gurur duyacağımı söyledim ona. bunu duymak duraksattı onu. mutlu oldu. mutlu olmuş olmalı ki; çocukluğunu getirdi tanrım salona.
çocukluğundan öptüm onu. çocukluğundan öpebildim onu. öpünce sağ elime büyü yaptı tanrım.   ninnilerle büyümüş bir büyüye çok benziyordu onun gözünün yaşına dokunmak.
kutsallaştırdı beni ve göğe yükseldik beraber.
öyle yükseldiydik ki; bunlar bir şairin yazabileceği bir şeyler değildi, dedim. bir teşekkür daha ettim sana tanrım. hatırla.
bunların hepsi, monoton ve küflü hislerin, mucizeleşmesiydi tanrım. bildiğini biliyorum. bildiğini biliyorum.
başkaydı, çok başka.
güneş ki öldü o da bu kadarına dayanamayıp, kapkaranlık oldu gök. ay da zaten gözlerimde saklandığından sebep, doğurmadık güneşi tekrar. güneş bizi affetsin.
yorulduk yılların biriktirdiği telaşı dişlerimizle parçalarken. yorulunca, asırlara çok benzeyen birkaç saat boyunca uyuduk. öyle uyumuş olmalıyız ki; öksüz ve yetim bir şiir karşıladı bizi uyandığımızda.   öyle uyumuş olmalıyız ki; iki insanın, binlerce yapbozu, gözlerini senkronize kapatmasıyla tamamlar gibi uyumasının ardından,   kaderinde böyle mucizeler olmayan anne ve babası, şakaklarına birer mermi patlatmış olmalı dedik. kızmadık hiç onlara.  
öksüz ve yetim şiire bakıp; öksüz ve yetim kalmış olmalı ki bize sığınmış dedik. öksüz ve yetim kaldığını hatırlaması onu üzer belki diye, binlerce kelimenin boğazını sıktık koşar adım. binlercesinin de kalbini söktük. kelimeler bizi affetsin. ona, hiçbir kelime öksüz ve yetim hissettiremezdi artık kendini.   gülümsüyordu bundan sebep.
öyle gülümsedi ki; öksüz ve yetim bir şiiri evlat edindik bayrak gibi bir gururla. ona, onu, harflerle besleyeceğimize söz verdik. durum böyleyken gülümsedi ve emdi bizi. karnı doyunca, yavaşça sallayıp yatırdık onu, savaş yaraları taşıyan çift kişilik bir yatağa.
tanrım, bazen bir şiire birkaç şehir sığdırdık da, birkaç şehre o şiiri sığdıramadık hiç. biz de sığamıyorduk normal şehirlere ki, kendimize edindik bir tane.  
kendi şehrimizin adı otuz’du.   iki odadan ibaret, koskocaman bir şehir.   biz uyuyunca tüm şehir uyuyordu. sabah olunca da, bir çocuğun yirmi üçüncü nisanda uyanışı gibi, neşeyle kalkıyordu koca şehir.
biz, ne zaman otuz adındaki şehrin sokaklarında karşılaşsak, göğe yükselirdi kaldırımlar. caddeler isyan başlatıp, kıskançlıklarını bağırırdı kısık sesle. çünkü, ne zaman karşılaşsak; gökteki birkaç yıldız kadar kocaman sarıldım ona hiç aksatmadan. ilk çocuğunu doğurmuş bir cennet bahçesi gibi güzel gülümserdi tanrım ona sarıldığımda. böyle mucizeler altında ezilen şehir, haklıydı delirmekte tanrım. buna da delirmek yakışırdı zaten, biliyorsun.
*diyorum ki anlamıyorlar düzensiz cümlelerimi.  
o beni tekrar tekrar doğurdu diyorum, mucizelere inanmıyorlar.   asırlara çok benzeyen yetmiş yedi saat içerisinde, günde beş vakit, bir sorumluluk gibi. ilmek ilmek dokudu gözlerimin rengini diyorum, mucize sanıyorlar, mucizelere inanmıyorlar. oysa bunun bizim için sıradan bir eylem olduğunu,   hiçbir yaratılan anlayamaz ve gözü ay kadar büyümeyen hiçbir varlık göremezdi.  
haklılardı onlar da. bu yüzden, hiç kızmadık onlara.  
zaman bir filin ölümü gibi yavaşlamıştı o sıralar. bana, bunun için yaratılmışım dedirten milyon tane anı biriktiriyorken, adını, bile isteye unuttuğumuz bir zaman diliminde, üç kez bir bütün olduk onunla tanrım.   sağ gözüyle öldürdü beni milyonlara çok benzeyen birkaç kez. sonra öpüp öpüp doğurdu beni. büyüdüm. kocaman oldum yıllara çok benzeyen saniyeler içerisinde. parmaklarını kemiklerimde gezdirdi. parmaklarını, kemiklerimde gezdirdi. kürek kemiklerimde kelimeler pişirip, cümlelerle doyurdu beni. ömrüm boyunca bunu beklemişim gibi hissettirdi bana her bahar akşamını anlatan lokma.
doydum tanrım. milyon yıl yemesem olurdu artık.
bunlar yaşanırken, sana, içimden, sürekli teşekkür ettiğimi bildiğini biliyorum tanrım. bildiğini biliyorum.
sabah oldu ve bir kediyi aynı anda sevdik biz tanrım.   gökkuşaklarına çok benzeyen gülümseyişler eşliğinde. o öyle çocukluğum gibi seviyordu ki bir kediyi, dayanamayıp, bir yıla çok benzeyen birkaç dakika boyunca öptüm onu.  
onu öyle öpmüş olmalıyım ki; annenim rahmine düştükten sonra, kırk hafta boyunca dinlediğim şarkıyı açtı bana.   ben onun sağ gözüyle iki yıla çok benzeyen birkaç dakika boyu sevişirken, kalbiyle şarkı söyledi bana.  
o şarkının,   benim için,   o anda, yeniden yazılmış olduğunu biliyordum.
o şarkının, benim için, o anda, yeniden yazılmış olduğunu, öğretmiş olmalı birkaç melek ben doğmadan çok önce.
-adımgibibiliyordumçünkütanrım-
enstrümanı kalbiydi onun, yıllara çok benzeyen birkaç dakika boyunca çaldı bana.
enstrümanı onun kalbiydi tanrım!  
bunu da biliyordum. bana bunu da doğmadan önce öğretmiş olmalı meleklerin.
-gümgümgümgümgüm-
sabahları bir ibadet gibi, böyle mucizelere anne ve baba olduk tekrar tekrar tanrım.   en küçük çocuğumuzun adını yağmur koyduk. mutluluk geldi miydi, yağmur korkardı çok. mutlu sabahların cıvıltılı sesini ne zaman işitse küçük kulakları, uyanıp, mutlaka ikimizin birinin gözünden atlıyordu aşağıya.
ne zaman atlasa bir gözden bir yanağa doğru; farklılaşırdı da özel olmasından sebep.
o daha küçük diye mi ne, korkuyordu hep. tüm varlık son bulsun istiyor. tüm varoluşu reddediyordu. korkuyordu tanrım o çok korkuyordu. çok korkmuş olmalı ki birkaç sefer daha, kollarına izler bırakmış annesinin binlere çok benzeyen onlarca kez.
o öyle diye, kızmadık hiç ama ona. olsun tanrım.   gurur duyuyoruz biz onunla.
istiyoruz ki büyüsün. büyüsün ve en kocaman kalbi olan o olsun tanrım. saniyeler içinde büyüsün o. en çabuk o büyüsün. büyümesi, sancısız olsun ve birkaç yıla benzemesin hiç. o özel.
annesi sağ gözüyle esir alırken beni, çoktan yaşlanmış ve bir üçlü koltukta, sevişiyor olsun bu sevmediği varoluşla.
-o bunu hak ediyor tanrım-
yaşadıkça bu hayatta ve yaşattıkça bu zamanı, anılara tekrar tekrar gebe kalalım, defalarca kez doğuralım ama hiçbirinin adı tekrar yağmur olmasın istiyoruz tanrım.
adı yağmur olursa çünkü bir çocuğun, imkansızdır, mutlu bir çocukluk geçirmesi. seviyoruz onu tanrım, çok seviyoruz.
-sen de en çok onu sevsene-
zaman geçtikçe, evsiz mucizeler karşılamaya başladı bizi tanrım. zira, rastgele açılmış sayfalarda,   bir şeylerin ne kadar güzel anlatılabileceğini gördük defalarca. bize el sallayan mucizeydi bu da. biliyoruz. -birmelekbunudaöğretmişolmalıdoğmadançokyılöncebize-
gördük, etten geçip aşka ulaşmış birisi. birisi annesinin güzelliğini çalmış.   birisi, etrafından dolaşmış bir yere varmanın. diğeri sokakları uyutmuş.   hatta bir tanesinin çocuğu var.   çocuğunun yeşil ela gözleri var.  
öyle sevdik ki güzelliklerini, bir omurga, bir iade, bir mola, bir öpücük, bir de kanser ilacı doğurduk alelacele.
gurur duyuyoruz bununla.
(y11)
bir üçlü koltukta kocaman mucizeler doğurmaktı bu!..   tanrım, buna delirmek yakışırdı! minnettarız sana bundan sebep.
kendimi, dünyanın yaratılış sebebi gibi hissettiriyordu bana olanlar. asılardır aranaduran bir kalbin, ritmini bulması gibi geliyordu. geliyordu ki, kaburga kemiklerime kadar çektiğim dizlerim, ölümden kaçan bir atınki kadar hızlı kalbim, heyecanım ve hevesimle birlikte. soyundum ona tanrım. yeni doğmuş bir telaşla, annesine kanayan dizini öptürmek için koşan bir çocuk gibi, dikişlerimi söküp yaralarımı açtım ona. öylesine arındım kinimden ve kirimden. bir üçlü koltuğun sağ tarafında, soyundum ona tanrım. üzerimde kalmadı hiç yalanım.
zaman, bize birkaç metre uzak akmaya başladı ardından. karşıdan, yol kenarına park etmiş, kaputlarında insanlar yatan arabalara çok benziyorduk tanrım. kendi karanlıklarımızı izliyor ve büyüyorduk..
yaralarımı yaladı tanrım. yaralarımı yalayınca, elinden sıkıca tutup, yirmi bir yaşında bir mezarlığa götürdüm onu.. tanrım, uçurumlarımla tanıştırdım onu! cebimdeki enkazları, avuçlarına döktüm. anlattım, hangi binanın ne zaman yıkıldığından başlayıp, hangi evi kimin yaktığına kadar. paslı bıçaklar batırdı bazen geçmiş boğazıma, kanadım. kanayan yerlerimi öpüp, dikiş atar gibi baktı gözlerimin içine. birkaç ömre çok benzeyen birkaç dakikaydı bunlar tanrım.
bir kitap olsaydı anlattıklarım, adını ‘ömür’ koy bunun derdi annem. bir kitap gibi serdim önüne hayatımı. gözleri, bir kalp krizi gibi bakıyordu gördüklerine. içimin bazı cesetleri içinin bazı cesetlerine çok benziyordu çünkü. şaşırdık tanrım, çok şaşırdık. bazen aynı yerden kanamışız, dedik. bazen aynı sancıya kıvranmışız. çok sigara içmişiz karşılıklı uçurumlarda. göz açtığımız dünyada, aynı yangınlar yakmış bizi. aynı şiddetin depremleri yıkmış. aynı kalbin ağrısı tutmuş, aynı yangının külleri yakmış. gördüm bunları tanrım. gördüm ve istedim. bir ev olabileyim ona. yuva olabileyim, çocukluğu olabileyim de güzelleşebileyim. kendi kabuklarımdan bir yara bandı yapabileyim ona. bir daha kanamasın.
istedim tanrım. istedim. çok istedim. çünkü öyle güzeldi gördüklerim.
ağladık bunlara tanrım. tüm yaralarımı doksan kez öpüp, giydirdi beni binlerce kalbi olan bir anne gibi.
beni, kendi saçlarımdan bir ninniyle avuturken öptü beni, bir ömrün tüm kusurlarını örter gibi. öptü beni, kırk yıllık bir ağrıyı dişleriyle parçalar gibi.
tanrım, o beni öyle öpmüş olmalıydı ki; kimsesiz bir çocuğu kucağıma alıp,   aşk koymak istedim adını.
tanrım! o beni öyle öpmüş olmalıydı ki, kimsesi olmak istemiştim yaşayan tüm kimsesizlerin.
bana kendimi her saniye farklı hissettiriyordu o şehir. hatırlamadığım bir zaman diliminde yaşamıştım bunları. hatırlamıyordum, çünkü ne zaman sağ gözü beni kapana kıstırsa, sevişiyordum onunla bir kanseri yener gibi.
onunla sevişmek bana bir sarhoş gibi, her şeyi unutturuyordu tanrım.
ben çok sarhoş, affetsene.
bu arada, bir ara, bu güzellikler, bu mucizeler, bu olan biten yaşanırken, öyle yavaşladı ki evren; sadece, gözlerimizi açtığımızda koşmaya başlıyor gibiydi.. öyle yavaşlamış gibiydi ki zaman, sadece, biz istersek yürüyordu sonsuz yollarda. zaman, yıllar kadar, yolları da iyi biliyor, dedik. bir ara, zira öyle bir geriye götürdü ki bizi kucaklayıp, milyar yıl önce ol demişsin de sanki bizim için olmuş gibi hissettik tanrım!
günahsa bu, bağışla bizi.
varoluşa da böyle böyle sancı çektirdik defalarca. varoluş da bizi affetsin.
tanrım, bu kaderimiz miydi yoksa bizi öyle görünce, birlikte yazdığımız bir şiir gibi, yetmiş yedi saat geçirmemizi karışmadan mı izledin? öyleyse, minnettarız.  
ah! bir kapının eşiğinde dünyanın eksen kayması yaşamasından sonra yaşadıklarımı, yedi milyar insan, yedi milyar yılda, yaşayamazdı istese de.
tanrım, nedenini biliyorsun. bildiğini biliyoruz.
sırtındaki eski hayat yaralarını tekrar sayabilmek için onu dokunduğumda, içinde milyonlarca öksüz ve yetim olan bir çiftkişilikyatakta yaralarından bilmem kaç milyon saate çok benzer saatler boyunca öptüm ya onu defalarca ve tekrar tekrar. hepsi bu demiştim ben tanrım. hepsi bu.
onu ne zaman öpsem ve sağ gözü, beni ne zaman rehin alsa; ona, kaburga kemiklerimden ev yapıp,   yuvası olmak istiyordum onun.   bana sığındı’nın heyecanından, bana sığındı diye sarılmak istiyordum yedi milyar tane insana.  
hepsine ve her şeye sahiptim sanki iki odalı bir şehirde. yedi milyar insana, o iki odalı şehirden hiç çıkmadan sarılabilirmişim gibi geliyordu bana. çünkü öyle güçlüydüm oradayken.
bu garip tanrım.   çok garip.
o bana baktığında, tüm yaşamın kaynağı gibi hissettiğim çok oluyordu kendimi. bana baktığında, kendimi kutsal ırmaklar gibi hissettiğim çok oluyordu.
çünkü öyle güzel bakıyordu.
sadece ben değil. kim kime öyle baksa; yaşamın kaynağı gibi, kutsal ırmaklar gibi hissederdi kendini. normaldi bu.
bazenleri birkaç yıla çok benzer birkaç dakikada, olanı biteni düşündüğümü hatırlıyorum. hatta, diyorum;
geceleri, öyle korkunç güzellikteydi ki, bilmeden annemi aldattım dört defa.   onun şefkatinden bir farkı yoktu çünkü bunun.   dört   uykuda   dört kere. annemi aldattım.   annemin bana artık küçük gelen kucağını evlat edinmiş yıllar evvel. yastığının altında büyütüyormuş onu tanrım.   bizi kavuşturdu. çarem yoktu, annem beni affetsin.
bildiğini biliyoruz, söylesene ona.
ben varoluştan çok daha eskiye çok benzer yetmiş yedi tane saat geçirince onunla, gururlandım. ne zaman aynaya baksam, öpesim geliyordu gördüğümü. çünkü sabahları doğurmuştuk beraber. akşamları büyütmüştük. geceleri öldürmüştük.
sabahları bir buçuk kaşık kuru kahve ve bir miktar süt ile besliyordu beni.   her yudum birkaç santim, her bardak birkaç metre uzatıyordu boyumu.   kirpiklerimin bulutlara değmesine yakın, onları da öpüyordu.   eşitleniyorduk tanrım beni ne zaman öpse.
avuçlarımda büyüyen bir kalbin ritmi gibi güzel şeylerdi bunlar.
bunlar olurken, bunlar olurken, tüm bunlar olurken, ben, ölümsüz şiir gibi hissetmiştim kendimi   çünkü ancak o o kadar özel hissedebilirdi kendini.  
ben onun yanında uyudum tanrım! ölene kadar böyle kalmak istiyorum, dedim ilk gece yanında uyuduğumda.   sonraki gece, ölsem de kalmak istediğimi fark ettim.   sonraki gece sana dua ettim, duyduğuna eminim.   eğer, onunla birlikte uyurken ölme duamı gerçekleştirecek olursan, beni onunla yıldızdan bir tabuta koysana tanrım.   güneş nil’e doğarken ve batarken dünyanın öbür ucunda;   bizi beraber,   hiç bilmediğimiz bir gezegene göm.   gurur duyarız bununla.  
otuz adındaki şehirde yara izlerini sevdim ben onun. bunu, defalarca kez, tekrar tekrar, adını bilmediğimiz, hiçbir şeyini bilmediğimiz bir gezegende, yıldızdan bir tabutun içinde, yapmak istiyorum.
tanrım, yara izlerinden öptüm onu diyebilmek için asılara çok benzeyen yirmi bir yıl bekledim. bunu, defalarca kez, tekrar tekrar, yapmama engel olma lütfen.
tanrım, bunu yapmamı çok seviyor. sırtındaki, doksan yarasını doksan kez saymamı çok seviyor. kaburgalarımdan bir şehir yaratırsam ona, onu da çok sever, tıpkı annesi ölmüş çocukları sevdiği gibi.
izin ver tanrım.   lütfen engel olma buna.
(b1997)
zaman böyle böyle sancı çekti defalarca.
biz bir üçlü koltukta kocaman mucizeler doğurdukça, hep istedik tanrım. çok istedik. saatleri kollarından tutup çekiştirebilmeyi, boyunu uzatabilmeyi, onları ölümüz yapabilmeyi. istedik tanrım, çok istedik.
ellerimiz öğrenmişti artık nerede durması gerektiğini. gözlerimiz de biliyordu artık, nereye, neye, ne zaman bakması gerektiğini. büyütüyorduk halen birbirimizi, yeni kurulmuş bir hayal gibi.
iki kalp, tek ritimde atıyordu artık tanrım. başkaydı bu. çok başkaydı.
o, parmaklarını benim kaburgalarıma saplayıp, daha yazılmamış bir şiir gibi baktığında bana sağ gözüyle; dedim, dedim, bir ömrün kemale ermesi olsagerek bu. dedim, tanrının ettiği bir dua olsagerek bu. dedim, hepsi bu olsagerek.
anlatmak için bin dil bilsen de, bir kelime edemeyeceğin bir his bu dedim.
büyüdüm tanrım, yetmiş yedi tane saat sonra, mezarını bulmuş bir ceset gibi kalktım ayağa. sancının dinmesi, ağrının dinmesi, izlerin silinmesi, küllerin uçuşması gibi hafifletmişti beni tüm olan biten. zira, kalplerimiz tanışmıştı artık.
yaşadım tanrım! ben bunları yaşadım.
Delirmeseydik. Doğurmasaydık. Yapmasaydık. İstemeseydik, Vicdan intihar ederdi tanrım kendi azabından.
bildiğini biliyorum. bildiğini, biliyorum.
Tanrım, Teşekkürler!
not: üçbinaltmışüç kelimelik bir anlatıydı bu. aslında doğduğunda çok açtı karnı, kelimeleri bir barbar gibi yutuyor ve doymak bilmiyordu ama açlıktan öldü. anlatması tam kırkdokuz gün sürdü. bir üçbinaltmışüç kelimesi daha vardı aslında. hatta üstüne bir yirmisekizbin kelimelik hayali de vardı ama bir şeyler oldu ve olanlar hiç güzel olmadı. bazen bitmesi gerekiyormuş. bitti.
ikinci not: /watch?v=9S8iU1PYj8M
519 notes · View notes
ozgurlugunzeynepi · 4 years ago
Text
Biz seninle çok yakın arkadaştık.
Kelimeler yetmiyordu bizi anlatmaya.
Benle birlikte fotoğraf atmıştın hatırlıyor musun?. Altına 'sonsuzumsun' dedin.
Ben sendim,sen ise ben.
Şimdi nerdesin ?
Yeni sonsuzum dediğin kişilerler mi ?
Ben seni özledim süheyla.
Çok özledim.
Seni doyasıya öpüp sarılmak istiyorum.
Bi gün hiç uyku tutmadı sabahladım saat 6 gibi güneş açıyor.
Göz yaşlarım durmuyor,aklımda sen varsın.
Up uzun bir mesaj yazdım sana.
Sonra ne yaptım biliyor musun?
Seni daha çok kaybederim diye sildim mesajı ve sadece ağlamaya devam ettim.
Uyuya kalmışım.
Öğle saatlerinde uyandım.Ateşim çıkmıştı.
Annem uyandırmaya çalışıyordu beni.
Dudaklarım aralanmış ve ne demişim biliyor musun ?
'süheylam'
Annem 'biraz daha bekleyelim olmazsa hastaneye gideriz' dedi.
Gözlerimi açamıyordum.
Telefonu elime alıp fotoğrafına bile bakamıyordum.
Hastaneye gittik bazı işlemlerden sonra arabaya bindik.Eve giderken kalbim çok hızlı atıyordu.Neden mi ?
Belki hissedip yazmışsındır diye.
Gittim eve direk telefonumu aldım.Hiç bir şey yoktu.Yeni arkadaşların mı sana bunları yaptırıyordu?. O yüzden mi değişmiştin süheyla.
Ben.. biliyorum senin kalbinde eski günlerimizi özlüyor.
Özlüyor dimi süheyla..
Bunu bi çok kişi aşk anlamında anlar muhtelemen.
Değil.
O benim en yakınımdı,en yakınım.
Seni bebek gibi kucağıma alıyordum öpüyordum,yüzünde parmaklarımı gezdiriyordum,saçlarını okşuyordum.
Sonra sen beni kucağına bebek gibi alıp aynı şeyleri yapıyordun.
Lütfen uzun sürmesin daha fazla
Gel süheyla
Yalvarırım gel.
12 notes · View notes
egesel · 4 years ago
Text
"Bu arada asker, komutanla olan ilişkin..." dedi ve duraksadı. Kalbim tir tir titriyordu. Saniyeler sonra diyeceğini bulmuş gibi parmaklarını şıklattı. Korkuyordum. "Komutanla olan ilişkin duyulursa, bu neler getirebilir sence?"
Komutanla olan ilişkim... Sahi komutan? Aramızda olan şeye ilişki diyorlardı. Çok komik değil miydi? Sana bakan gözlerimin içindeki efsaneyi görememişlerdi. Umarım ki sen görmüştün.
Karşımda bölük komutanı duruyordu. Boynunda yaşam olduğunu düşündüğüm 'acımasız komutan'dan bile bu kadar korkmuyordum. Çünkü o bana güzel bakardı, ama bölük komutanının gözlerinde bir canavar vardı. Pis gülüşüyle bana bakan bölük komutanı beni bitirmeyi amaçlıyordu. Sol taraftaki sırrımın bizi bitireceğini biliyordu,
gülüşünün güzel olduğunu düşündüğüm sızı'm, ondan korkuyorum.
"Eğer..." dedi ve bir parmağını gözlerime doğru salladı. "Gözlerinin gözdüklerini," o tehlikeli ifadesini çıkarttı. "Bir başkası duyarsa," gözlerini benden ayırdı, sonra güldü,bu gülüş neşe gülüşü değildi. Sizi mahfedeceğim diyordu. Kafasını aşağı yukarı salladı. Karşımda tıpkı bir masal canavarıydı, tek farkı elinde bir kılıç vardı, ve gerçekti.
Bölük komutanı bizim sonumuzdu komutan. Olsun, yinede o beni tehdit edip gittikten sonra sana mektup yazdım. Komutan! Beni canavarlardan koruyacağını söylemiştin gece. Ama sadece masallardakilerden bahsettiğini bilmiyordum.
2 notes · View notes
onurkankaya · 4 years ago
Text
Sensizliği saklıyorum bu yara olmadı hiç
Sen dışında asla başka birinin olmadım hiç
Güneşi görmedim hiç, şikayetçi değilim ama
Henüz yaralarımı saramadın hiç
Seninle gezmedik hiç, kokunu almadım hiç
Gözümde parlaklığı, sevinci görmedin hiç
Ne ben, ne sen göz göze gelmedik hiç
Üzülme şikayetçi değilim hiç
Sabaha senle alarmım, geceye senle uykum
Bir gündüz ellerini tutmayı bilmedim hiç
Aynı kaldırımda yürüyüp aynı tozu yutmadık hiç
Üzülme şikayetçi değilim hiç
Adam gibi bir çiçek vermedim hiç
Yanaklarının soğuk yerini ellerimle ısıtmadım
Gözyaşın olmadım hiç, özür ne bilmedim hiç
Özledim, bağışla, şikayet değil bu hiç
Özür dilerim sonbahar değilim diye solmadım hiç
Aslında neredeyim, neredesin de sormadım hiç
Gelemedim be bir bulut olmadım hiç
Boşver, bir umut doğmadı hiç
Ve sen de diyar diyar gez beni bul sanki diyor
Denemedim mi sandın gülüm bir bitmek bilmedi yol
Günbatımı, bu gurbet içime sinmedi yoo
Bu hasret bu yara çok kanıyor
Aynı şehrin aynı rüzgarını tatmadık hiç
Bizi aynı şehrin ani yağmurları ıslatmadı
Bir sabah kahvaltısı, ellerin ellerim üstünde
Kahveni yudumlarken dudaklarıma bakmadın hiç
İlginç
Başını sağ omzumun üst kısmına yaslamadın hiç
Ben de gerip göğsümü erkeklik taslamadım hiç
Ne olur çık gel başımı başka birine yaslamadım
Üzülme, şikayetçi değilim hiç
Kaderim gülmedi hiç, seninle donmadık hiç
Sırtına atıp montumu falıma bakmadın hiç
Sahi, umudun bitti mi? benim ki hayır
İlginç, senden şikayetçi değilim hiç
Sarılmak nasıl bişey? özlemek kadar zor mu?
İçime attım acımı her gece hayra yordum
Yakından bakmak peki gurbet gibi zor mu?
Belli etmesen de o gece benden fazla ağlıyordun
Son bu, çünkü sensizliği sevmedim hiç
Zor bu, acını acını kaldıramıyor vücudum ve
Son bu, sana yemin olsun beklemediğin bir ara çıkıp gelecem
Kader, başka bir son bul
Bu yüzden ölmedim hiç, ümidim kesilmedi
Kalbime ok gibi saplanan gurbet tek bir gün eksilmedi
Bu yüzden açıklarda yüzüyorum ya, bu yüzden eksiğim ve
Bu yüzden sessiz gemim
Seninle sarılmadık, çok şükür, satılık duygularla
Başka birine, başka bahara satılmadık
Kokunu bilmesem de ellerini tanımasam da
Hayalin, gözlerin ve bir çay anı masamda
Seninle yıldızlara bakmadım hiç, gökyüzün olmadım hiç
Bir umut yazdım seni
Şişenin koyup dibine mektubu yolladım, yolladım da
Sanırım sahiline vurmadı hiç
Acımdan uyumadım hiç
Birazcık açım da boşver, seninle doymadık hiç
Zaten yanında olamadım hiç
Ama üzülme senden şikayetçi olmadım hiç
Ne bir gün üzdün beni, ne bir gün kırdın
Ne kızgınım bugün sana, ne de kırgın
Ne bir gün üzdün beni, ne bir gün kırdın
Ne kızgınım bugün sana, ne de kırgın
İlginç
TALADRO - Risale
15 notes · View notes
ehli-kalem · 5 years ago
Note
Türkiyeye baktım mı islamdan soğuyorum, herkes sözde müslüman olmuş diye düşünürdüm ta ki seni görene kadar. Teşekkir ederim 🥂
O zaman biz de Türkiyeye bakmayalım hiç anonim kardeşim :)Böyle düşünüp beni böyle görmen mutlu etti asıl ben teşekkür ederim.Bu hali yansıtabildiysem ne mutlu onore oldum.Başta sorunum tamamını görmedim sadece "herkes sözde" kısmına kadar görüp bu kadar yazdım kusuruma bakma.Yani islamı sözde yaşıyo insanlar gibi soruyosun sandım.Devamını gönderdikten sonra farkettim.Artık eksikliği olan kardeşlerimize menfaati olur inşaAllah.
Türkiyede hakikaten İslamı yaşayan yok ki..Olanlar var ama nadir.İslamiyeti insanlardan anlamaya çalışırsak eleştirmeye başlarız.Halbuki insanlarda gördüğümüz onların eksiklikleridir.Oysa İslam kusursuzdur.Eleştirilecek bir yanı da yoktur.İnsanlardan müslümanlığı öğrenmeye çalışırsak o kusurları İslamın kusuru (haşa) sanırız.Oysa insanlığın Efendisi kusursuz Peygamber Efendimiz bize İslamı anlatmak için gönderilmiştir ve kusursuzdur.Onu örnek almalıyız.
Ve bakıldığında bizi Yaradandan başka kim bilecek bizim için doğru olanı,iyi olanı..İslamı yaşamak demek huzurlu refah seviyesi yüksek kaliteli hayat demek.Türkiyede İslam yaşanmıyor ki!Okulda ders kitaplarında 4 olan hak mezhepler 5'e çıkmış,insanlar kendine göre yorumlamaya başlamış,her kafadan bi ses çıkıyo,karman çorman etmişler her şeyi..Her şey kopup gitmiş bizden.Özümüzü aslımızı unutmuşuz.Osmanlı neden 600 sene ayakta kaldı?Bunu neden kimse yazmıyor,neden kimse kabul etmiyor?Her şey aleni neden saklanıyor?Ama aşikar,hakikat saklanmaz güzel insan.Ahir zamandayız fitnenin olukla aktığı,insanların cehenneme adeta koştuğu zamanın insanlarına değil de yaklaşık 1400 sene evvel gelen Rasulullahın hayatına,onun sahabelerine,tabi olanlarına bakmak lazım.İslam odur.İslam kelimesi arapça seleme kökünden gelir.Selamet, selim olmak selamete ermek yani.Selametin zıddı ise dalalettir,sapkınlıktır.Dalaleti batılı kahru perişan edip insanları değerli kılan doğruyu gösteren bi din kötü olabilir mi?İslamda soğuyabilir mi insan,aslını inkar edebilir mi?Burda sen minvalinde bütün herkese seslenmeyi murad ediyorum anonim kardeş,sakın yanlış anlama.Bizim insanımıza birilerinin anlatması lazım,anlamamız lazım bazı şeyleri.Bizim için en iyisini,fıtraten uygun olanını Rabbimizden başka kim bilecek ki?Kuranı Kerimde Hazreti Yusuf asmın duası geçer, "Benim ruhumu müslüman olarak al ve beni iyilerin arasına kat."
Şimdi diyebiliriz ki Yusuf as zamanında İslamiyet mi vardı.Allahın ilk peygamberi ve ilk insan Adem as dan beri son peygamber Rasulullah Efendimiz dahil olmak üzere vahyettiği şeyler aslında hep aynı şeyleri anlatıyordu aslında.Yani aslında yeryüzünde sadece bi din vardı ama zamana göre peygambere göre isimleri farklıydı her peygamber bi kavme gönderildi ama efendimiz tüm insanlığa.Anlattıkları davaları aynıydı.Din aynıydı arzu ve istekleri aynıydı.Üstelik hiç birisi ne ücret talep etti ne de vazgeçti.Ecrim ücretim mükafatım ancak Allaha aittir dediler.Ne mükemmel değil mi?Herkes sözde olabilir.Bizim yapmamız gereken dilimizden kalbimize indirmek olmalı islami dinimizi, inancımızı.Dile ne telkin ettirsen söyler zaten,önemli olan kalplerimiz.Kalbin Allah demesi Rasulünü sevmesi.Hududlarımıza islam karar vermeli insanlar değil.Türk insanıyla islamiyet ayrı düşünülemezken bikaç yüzyıl önce, şimdi milletimize kelimei şehadeti sorsalar okuyamıyor,okusa da manasını gerekçelerini bilmiyor.Ne acı.Sözde olanların bi kısmı takliden müslümanlardır.Ama namaz kılmaz oruç tutmaz hatta zina yapar.E o zaman ner had nerde hudud nerde bizi yaradanın kuralları?Diğer kısmı da müslüman gözüküp insanları algıyla manipüle eder içten yıkmaya çalışan münafıklardır.Herkes onları kurtarıcı sanar.Ama bilmezler ondan dini tahriple görevli günümüz şeytanlarıdır.
Namaz kılıpta zulmeden,oruç tutup iftarını haramla açanlar hali ve kali islamı temsil etmeyen herkes sadece dilleriyle müslümanlardır.Efendimiz bir kimseyle musafaha buyururken o kimse elini bırakmadan elini geri çekmezdi,bu denli zarif ve ince düşünceli idi.Çocukla konuşurken bile eğilip gözlerinin içine bakar onunla aynı hizada olurdu.Keza bir yetişkinle konuşurken de tüm bedeniyle ondan tarafa dönerdi.Hangimiz böyleyiz ki?Malesef.Olmamız lazım lakin.Zamanımız modern cahiliye devri.Kız çocukları diri diri toprağa gömülmese bile kadınlar öldürülüyor.Ve bir şekilde insanlar İslamı suçluyor.Ama o insanlar kızına babasını süsü manasında Zeynep ismini veren,o dönemde kızını omzunda taşıyıp Mekke sokaklarında taşıyan Rasulümüzü bilmiyor ya da bilmek istemiyor.Şimdiyse cahillik almış başını gitmiş.Ama ümitvar olmak lazım.Sezai Karakoçun dediği gibi "Her çağda, şartlar ne kadar ağır ve umutsuz olursa olsun, inananlar için muhakkak bir Nuh'un Gemisi vardır"
Hatalı olan bizleriz insanız beşeriz sonuçta.Ama hatasız mükemmel olan Allah ve Rasulüdür.Onun yoludur.Allah yoluna ve ehli sünnete kendi adayan zatlar,ulemalar,arif zatlardır.Hz.Ömer Efendimiz’in de dediği gibi."Dinizi iyi öğrenin,yoksa yaşadığınızı din zannedersiniz." diye çok doğru.Konuları biraz karışık izah etmiş bulundum,ama insan bişeyleri  izah ederken heyecanlanıyor,umarım anlatabilmişimdir,umarım kırmadan arz edebilmişimdir meramımı,bildiklerimi. Sevgili anonim,hidâyetten ayrılmamak duasıyla.
15 notes · View notes
musfika-hanim · 4 years ago
Note
Abla size bir şey sormak istiyorum. İnsan hayatında birçok şey yaşayabiliyor bazen de insanın içini acıtan olaylar oluyor. İnsan her zaman kendinde direnecek güç bulamıyor. Bazen yaslanacak ya da içini dökecek birini arıyor ama dönüp dolaşıp kendi içine dönüyor. Hele ki hassas ve içine kapalı biri için gerçekten hayat çok zor geliyor. Sizce insan üzüntülerle nasıl başa çıkar ? Nasıl hem kendine hem başkalarına faydalı olur ? "Biraz uzun oldu kusura bakmayın.. "
İnsanız be kardeşim. Düşeceğiz, kalkacağız. Düştüğümüz yerler parçalanacak, acıyacak, kanayacak. Gün gelecek üstü kabuk bağlayacak gün gelecek biri o kabuğu kaldırıp tekrar kanatacak.
İnsanız, kendimize konuşmalarımız, kendimize anlatmalarımız, kendimizle olan muhataplığımız; bizi, yüreğimizi çok yorabilir, içimizde infilaklara sebep olabilir, çöküntüye uğrayabilir.
İnsanız herkese anlatamadığımız, bazen anlatıp da anlaşılamadığımız haller de yaşıyoruz. İnsanların dinlemek istemediği ya da dinlerken kaldıramadığı, onları yoran haller.
Düşününce tüm bunları insan kendine dönüp diyor ki; dünya burası, ne bekliyorsun ki. Hep mutlu olmak, hep gülmek, hep anlaşılmak, hep sevilmek, hep dinlenilmek, her şeyin hep yolunda gitmesi; tüm bunlar burası için olmayacak şeyler. Bir kere olsa diğerinde olmaz, hep oluyor yolunda gidiyor gibi olsa bir bakarsın tepetaklak olmuş.
Kendi açımdan üzüntülerimle nasıl başa çıkıyorum ya da çıkabiliyor muyum'a gelirsek de şunları diyebilirim sana acizane. Kendimi bazı hususlarda sabırlı, güçlü, başetmiş görmedim hiç. Kendi açımdan çok büyük acılar, üzüntüler yaşadım. İmtihan nazarıyla bakmasam çoktan ziyanda ve isyandaydım (Allah muhafaza) Allah verdi ben O'ndandır dedim kabul ettim, oturttum göğsüme. Şikayet etme yolu, benim o acıdan alacağım ecri yok edecekti. Ne zaman çırpınacak olsam "neyin şımarıklığı, kahrı da hoş lütfu da" dedim. O'na sığındım. Şikayetten beri kıldım dilimi de kalbimi de. İçime ağladım, içimde ağladım. Dilime gelmeyenleri gözyaşımla secdeye döktüm. Zamanla iyileştim, acıyı terketmese de bedenim, aklım ve kalbimde hep benimle olsa da; dünyaya ve çevreye gülen gözlerle bakmaya çalıştım. Ben kendimi hakir ve aciz gördüm ama etrafımdaki herkes "ne güçlü ne sabırlı kadınsın" telkinini yaptı. Ben farkında olmadan yaşadığım hüzünlere karşı gösterdiğim tavırla faydalı ve örnek olmuşum. Hem kendine hem başkasına nasıl faydalı olunur diye sormuşsun ya, işte bunun cevabı bu. İnsanlar insanları sadece mutluluklarında gösterdikleri tavırla değil, yaşadıkları hayat mücadelesindeki duruşuyla da izleyip örnek alıyorlar. Farkında olmadan duruşu ve sabrıyla eğitici bir hal alıyor insanın yaşadıkları. Durup düşününce acının hep bir üst levelini görüyor insan. Sonra şükrü öğreniyor. İnsanların yaşadığı çok sefil ve acı imtihanlarını gördükçe Allah'tan gelen her dert ve cefaya karşı göstermesi gereken tek şeyin sabr, tevekkül ve şükür olduğunu öğreniyor. Hayat yolunda ayağının ucuna takılan her olayın onun için bir tekamül süreci ve Allah'a yaklaşma yolunda vasıta olduğunun idrakine varıyor.
Şikayet sabrı azaltır, tahammül ve şükür huzura, selamete, şükre ve cennete kapılar açar. İnsanız konuşmak, dertleşmek ruhumuzda var. Ama çevremizde bizi dinleyecek ya da dinlediğinde anlayamayacak kimseler yok diye, efkara, hüzne bürünmemeli, insana en yakın ve en hakiki tek dost olan Yaradana sığınarak aşmalıyız her şeyi. Üzüntülerimizi gözümüzde ufaltmalı, devleştirmemeli, Allah verdiyse kaldıracağımdan vermiştir diyip baş göz üstüne diyerek karşılamalıyız.
Estağfirullah ne kusuru. Bilmiyorum neler yazdım, anlaşılır mı yazdım, fazlaca mı uzattım. Diyeceğim şey Rabbim kaldıramayacaklarımızı yüklemesin sırtımıza, kalbimize sevdiği kullarıyla dokunsun, hassas ve içe kapalı ruhlarımızı sevgisi ve merhametiyle donatıp hiçbir kulun eline, yüreğine muhtaç etmesin.
Rabbim yolunuza, kalbinize, işinize gücünüze, attığınız her adıma, topyekün size selamet versin güzel kardeşim.
Yar olsun yardımcı olsun Allah 🏵️
8 notes · View notes
kur-an-ve-risalei-nur · 4 years ago
Text
Tumblr media
⭐⭐⭐⭐⭐
Birine “Allah Gönlüne Göre Versin” demek en sevdiğim temennidir,
Çok adil gelir bana,
Dua mıdır?
Beddua mı?
....Öyle ikisine de karşılıktır işte...
Senin içinde ne varsa gelsin, seni de o bulsun temennisidir bu ...ve hep bulur da...
Boşuna dememişler işte.. daha kaç tane sözümüz var eski zamanlardan hala kullandığımız;
Neyi ararsan O sun sen,
Başkası için ne düşünürsen, O aslında sensin..
Nasıl bir gözlükle bakıyorsak ona göre görüyoruz..
Geçenlerde bir yağmur sonrası gökkuşağı çıkmıştı ve ne kadar uğraştıysam da fotoğrafları güzel olmadı, ben de MIŞ gibi başka bir gökkuşağı fotoğrafı koydum İsntegram sayfamda. ..
Senelerin Gökkuşağı
Rabbimin tam Tefekkűrlűk, Bir olușunun kalplere bıraktığı o muhteșem yaratma kuvveti,
artık başka şeylerin sembolü de oldu ya...
Vay... onu neden koyduğum için mesaj geldi,
Meğerse uçan at resmi, o da başka bir şeyin sembolüymüş...
vay efendim parmak sallayanlar, yargılayanlar... șașkınım....
Bunları neden mi yazdım...
Kalbim üzülüyor... bu kadar sevgisizliği ve öfkeyi görünce...
Hepimiz anlık tepkilerimizde elimizde tıpkı bir TV kumandası varmışçasına,
O an söylemek üzere olduğumuz sözü,
Yapmak üzere olduğumuz davranışı
Bir saniyeliğine dondurup kendimize bakabilir miyiz?
O an bizi ne esir almış?
Sevgi mi ? Öfke mi? Hırs mı? Üzüntü mü ? Korku mu?
Söylemek üzere olduğumuz şey için
Söylemeden önce Mevlana’nın dediği gibi şu 3 soruyu o an sorabilir miyiz kendinize ;
🌼Bu söz doğru mu?
🌼Bu söz gerekli mi?
🌼Bu söz nazik mi?’
Dil yarası kolay geçmez çünkü ,
Kalp kırmak çok kolay ama...
Bilinmeli ki;
Hayata ne verirsen,
O da sana aynısını geri verir,
Tıpkı bir bumerang gibi...
Kırdığımız yerden kırılıp,
Yargılandığımızla yargılanacağız,
Ve ne ekersek onu biçeceğiz...
Bana, ona ... kime ne diyorsanız;
O sizin içinizde var olan işte..
Ve verdiğiniz de size hep geri dönecek...
Bir saniye durup, bir nefes almak belki de onlarca kalbin kırılmasını engelleyecek... değmez mi?
Rabbim Gönűllerimize Sevgi Ve Basiret Nakșetsin.... Hayırlı Gűnler Diliyorumm... 🌺
________________°🌺💞🌸°_________________
🎀
6 notes · View notes
adencivciv · 4 years ago
Text
adenim beni gene bulursun buralarda bir yerlerde biliyorum. ama yine de sen okumuyomuşsun gibi yazacağım . SENİ DÜNYALAR KADAR DEĞİL dünyam kadar seviyorum beni biliyosun bi tane çiçeğe bile tav olan çoook mutlu olan bir kızımdır ve sen de beni bu yüzden sevdin ya adenim gizli çiçeğim papatyam :) seninle tam 5 gün sonra 10. ayımız ve bilmiyorum garip bu şeyler ne hissettiğimi bilmiyorum ya da sadece bir şey hissediyorum o da seni çok sevdiğim be adam. sana adam dediğime bakma daha küçücüksün benim gözümde. öyle ya seni gözümden gönlümden de sakınırım zaten. elini tutmaya, gözüne bakmaya, yüzünü sevmeye.. tam 10 ay dolu dolu hiç ayrı gayrı kalmadan geçirdik ne de güzel geçirdik mıçmıç sevgili gibi değil de kanka anne baba kardeş gibi geçirdik bazen paramız yoktu küçük şeyler yedik, içtik, aldık bazen de en güzellerini sunduk birbirimize. bazen dönülmeyecek yollara saptık zannettik çok büyük hatalar yaptık zannettik ama içimizdeki o sevgi o merhamet bizi asla ayırmadı. sen kocaman bebeksin seni kocaman bissürü seviyorum seninle az çok yaşadıklarımızı anlatayım biraz.
İlk gün: havalı gibi gittim masife heyecanlıydım 2 erkekte benim için geldi sanıyordum ama şımarık yanım heyecanlıydı artık 2 yanım vardı 1 şımarık yan ve 2 kırgın kimseye inanmayan bir kız çocuğu.. zaten ilişki falan da istemiyordum herkesi reddettim dedim artık her şey boka sardı bana da yaramaz bizden geçti sonra bana seni gösterdiler. pek içimde bişey oynamadı ama anlamsız bir şekilde gözlerimi senden alamıyordum hareketlerin beni kendine çekmişti ama imkansıza oynamak hoşuma gidiyordu.. sen de sanki beni sevmiyecek gibiydin o yüzden birden içimde birşeyler hareketlendi ve dedim ki sıla bırak şımarık yanını kırgın kızı belki iyi eder bu çocuk..
2.gün: konuşmamız iyi güzel gidiyor da bana görüldü atıyorsun.. canımı sıkıyor bu durum bir ara yol vermeyi bile düşündüm ama geri döndüm çünkü hala benimle ve kırgın yanımla oynamaya çalışıyorsun gibi geliyor ama haber vermen de hoşuma gidiyor. :)
ÇIKMAYA BAŞLADIĞIMIZ GÜN 23.12.19 : ayağım kırık bi şekil konuşuyorum seninle heyecanlıyım da artık ha ilk defa kırgın yanımla sevmişim birini öyle de mutluyum ki tam bir bebek gibi karşımdaki tabi ilk zamanlar bilmiyordum şimdiki zamana göre yazdım (ilk zamanlar kocaman adam gibiydi ha sonradan kedi gibi oldu) neyse işte çıktık falaaan o gece çok heyecanlıydı niye bilmiyom midemde kelebekler asla durmuyordu ve uyuyamamıştım sanırımm
neyse diğer aylar da çok güzel geçti kah sevindik kah ağladık zaten 3 ay pandemiden dolayı görüşemedik :( çok özlemiştim biliyor musunuz gerçekten çoook neyse :)
kocaman bir kalbim yok aslında. küçücük içinde de biliyorsun artık çok az insan var kardeşim dediğim dostum dediğim 2′yi geçmez sen de benim en iyi dostum ve sırdaşımsın seni çok fazla seviyorum kendini kaptırıp burayı bulup buraya kadar okuduysan ağlama sakın. sana olan sevgim bu kadar az cümleler, kelimelerden ibaret değil dünya üzerinnde bulduğum cennetim adenim seni seviyorum umarım hayallerin bir gün gerçekleşir - küçük civcivin ve güzel kızın - ♥
6 notes · View notes
damnllife · 5 years ago
Text
Tumblr media
Yıldızım çıkmadı bugün. Görmedi beni. Ben uyurken bakmadı bana. Ben bekledim onu. Belki onu seven birinin olduğunu hatırlar da döner diye. Yapmadı. Ama anlıyorum onu. Neden beni seçsin ki? Ben bi hiçim. Bendeki de umut işte. Gelmeyeceğini bile bile beklemek. Çok can yakıyor. Zamanla geçer diyorlar. O zaman çok acı bir şey. Geçmiyor. Zaman geçmiyor.
Acı nedir?
İçimize kalbimizden girer. Oraya yerleşir, uzun süre kalır bizimle. Tedavisi yok. Onu bir kere içine aldığın zaman bir daha çıkarman zor olacaktır. Onu içine almak için kalbini açman yeterli. Biliyorum hepimiz ondan nefret ediyoruz. Ama aslında o bize zarar vermek için değil, bizi gerçeğimizle buluşturmak için giriyor kalbimize. O şuan hepimizin içinde. Şöyle derin bir nefes al. Hissedeceksin. Battığını hissedeceksin. Çok canın yanacak. Hiç geçmeyecek sanacaksın. Hemen geçmesini bekleyemezsin. O bir süre seninle yaşayacak. Senin bir parçan haline gelecek. Bir süre sonra acı senin içinde değil, sen acının içinde olacaksın. Battıkça batacaksın. En derinlerine. Kendini çıkmazda hissedeceksin. Hiçbir şey yapamaz hale geleceksin. Susucaksın. Hep susucaksın. Konuşamayacaksın. Boğazında hep o yumru oluşacak. Kimseye belli etmemeye çalışıcaksın. Sahte gülümsemeler, yapmacık davranışlar seni ele geçirecek. Alışacaksın buna. Hep senin ile olacak sanacaksın. Duygusuzlaşacaksın. Hiçbir şey hissetmeyecek hale geleceksin. Düşüneceksin. Neden ben? Bulamayacaksın cevap. Delireceksin. Daha çok düşüneceksin. Senin seçmediğin ama yaşadığın o iğrenç hayattan bir kez daha tiksineceksin. Nefret edeceksin. Oysa bir açsan gözlerini sana yardımcı olcak, sana acını unutturacak o kişiyi bir görsen kurtulacaksın. Unutma her yağmur sonrası gökkuşağı açmaz. Ancak tekrar güneş açarsa açar. Acıda bunun gibi; doğru zaman, doğru yer, doğru kişi. Bekle göreceksin kendi gökkuşağını.
23.03.2020
02:02
02:31
Merhaba arkadaşlar. Canım sıkıldıkça ve boş zamanlarımda genellikle düz yazı ve şiir yazıyorum. Çok amatörce ama kendimi geliştirmeye çalışıyorum. Bu son yazdığım yazıyı okuduğum kitap 3391 km adlı kitaptan beğendim yerleri ve kendi cümlelerimi katarak bir yazı yazmaya çalıştım. Hissettiklerimi, duygularımı, düşüncelerimi, gözlemlerime dayanarak yazdım. Umarım sizinde hoşunuza gider kalbinize dokunur.
İyi okumalar. 😇💜
16 notes · View notes
lovetowritewhenitrains · 4 years ago
Photo
Tumblr media
Sevgili Tumblr. Seni çok ihmal ettim biliyorum. Kaç yıl oldu dertleşmeyeli. Biliyor musun ben çok değiştim. Buraya dönüp baktığımda vay amına koyim bunları ben mi yazdım diyecek kadar hem de. İnsan gerçekten de bir kaç kez karakter değiştiriyormuş. Ne isen o olarak kalamıyorsun buna izin vermiyorlar. Kendini koruyabilmek adına değerlerinden vazgeçmek, karakterini değiştirmek zorunda kalıyorsun.  Yıllar önce sana bir şey anlatmaya çalışmıştım sözlü iletişim ile alakalı. Doğru sözcükleri bulamamak, kendimizi ifade edememek vb. şeylerdi belki hatırlarsın. Yine aynı çıkmazdayım biliyor musun? Ben A diyorum onlar 5 anlıyorlar. Ben elma yiyorum onlar armut görüyorlar. Peki problem ben de mi, onlarda mı ? Yoksa ortada bir problem yok da iletişim şeklimizde mi bir yanlışlık var bilemedim.
Bazı şeyleri sözlü olarak anlatmak çok zor. Sen istemiyorum ama bilmiyorum, beceremiyorum dersin. Onlar istemiyorsun, işine gelmiyor sanarlar. Sen zamana ihtiyacım var öğreneceğim dersin. Onlar sallıyorsun sanarlar. Hiç bir zaman karşılıklı olarak anlaşmayı beceremezsin. Bunun için ne kadar çaba sarf etse de iki taraf, bir türlü beceremezler, anlaşamazlar.
Üzgünüm bir kaç gündür, kendimi doğru anlatamadığım için üzgünüm, insanlar beni yanlış tanıdığı için üzgünüm. Hayal kuramadığım, kursam da gerçekleştiremediğim için üzgünüm. Beceremedim, zamanım yetmedi yetiştiremedim bazı şeyleri. Daha önce de söylemiştim geriden geliyorum ya ben. 
Artık yavaş yavaş çevremde olup bitenler zoruma gitmeye başladı. Gerçi bir ara öğrenir gibi oldum tam tutunmayı öğreniyordum ki bu sefer de ipi tutanın gücü yetmedi. 
Bir aile kurmak, dost edinmek, dürüst olmak, insan olmak, anne ve baba kavramları vb. yeni yeni bunların üzerinde düşünmeye başladım istemsizce uzuun bir rüyadan uyanmışım gibi. Fakat olmaması gereken şeyler, olmaması gereken zamanda gerçekleşince horoz yine vakitsiz öttü..
Hayatımda biri vardı çok uzun süredir. Kalbini kırdım, kalbim kırıldı. Çok sevdiğim günler de oldu, çok kızdığımda. Yetiremedim ama biliyor musun? Kendimi doğru şekilde anlatmayı beceremedim. Şimdi dönüp baktığımda bana olduğumdan ve hissettiğimden çok daha farklı bir adam tarif ettiğini görünce zoruma gitti. Anlatamadım ki birlikte adım atmalıyız. Ben kadar seninde Sen olman gerekiyor. Ben nasıl adım atacağımı bilemezken karşımda durmaya devam eder ve adımlarını geri atarsan malesef olmaz o iş. Hayal kırıklığı oldum, çöpe atılan zaman oldum, duygusuz oldum, çok sevilen ama sevmeyen oldum, ana baba bilmez oldum, saygıdan anlamaz oldum vesaire vesaire.
Sesimi çıkarmamam eksiklerimi bildiğimdendir. Ama karşınızdaki kişi kendi yanlışlarını da kabul etmeden iki tarafın da adımlarının bir değeri yoktur, öğrenmesi biraz acı oldu fakat bu da biline. 
---
Hiç anlatamadım ki gösteremesem de kendimize ait bir evi dekore ederken, mutfakta yemek yaparken, belki kucağında bir çocukla bahçede gezinirken hayallerim de var benim. Ama bilmiyorum, öğreniyorum neyi, ne kadar istiyorum. Neyi ne kadar yapabilirim. Neyi ne kadar hak ediyoruz. Gözlüklerimizi çıkarıp baktık mı hiç?
Bu şekilde kaldığı sürece herkes koca bir sıfır aslında onu anladım. Zaman bizi gerekirse üzerek, gerekirse severek, gerekirse öldürerek olmamız gereken insanlara çeviriyor aslında.
Kısacası insan bir yandan yaşamaya devam ederken bir yandan belli şeylerin altından kalkıp da kafasını toparlayamıyor.
Kimi zaman evet böyle olmalı derken özellikle gece olupta kafamızı yastığa koyduğumuzda öyle düşüncelerde boğuluyoruz ki her birimiz.
Yıllardır kokusunu, tadını, sesini, tınısını ezberlediğin birine artık dokunamayacak olmanın, hatta başkalarının dokunabileceği gerçeğini kabul etmenin acısı paha biçilemez.
Geçirdiğiniz en şehvetli, en unutulmaz anlarda birbirinize attığınız bakışların artık farklı iki insan arasında gerçekleşebilecek olması ihtimali beyninizin ayarlarını öyle bir bozuyor ki. Benciliz biliyorum. Sadece bana öyle baksın, sadece beni böyle sevsin, sadece benim olsun, bu ayrıcalık bana kalsın ölene kadar istiyor insan.
---
Şunu da itiraf etmem gerekiyor, bir şey fark ettim ki söylediğim kadar sevmiyorum yalnız olmayı. Sadece bildiğim şey yalnız olmakmış. Bu şekilde büyümüş bu şekilde öğrenmişim. Sevdiğiniz insanların varlığı ile güçlü olmak, birlikte bir şeyleri daha kolay başarabileceğinizi hissedebilmek bir lüksmüş.
Kenarından olsa da bu lüksü tatmak hoşuma gitmedi değil. Biraz daha büyümem gerekiyor sanırım. 
---
Günden güne sağlıklı düşünemeyen bir insan olduğumu kabul ettim geçtiğimiz yıllarda. Değer yargılarım, sevgim, hislerim.. Genellenenden çok farklı işliyor ve ben bunu hissediyorum. Faydasını da gördüm zararını da. Ama biraz daha normalleşmek istiyorum. Bu şekilde yaşamak kimi zaman çok zor geliyor ve artık daha fazla kaldıramadığını hissediyor insan.
---
Zamanında hayatınıza giren insanların üzerinizde kalıcı zararlar vermesi konusunda belki güçlü durarak önüne geçebilirsiniz. Fakat sıradışı senaryolarda kendi kendinize belli bir yolda belli bir yere tek başınıza öğrendiklerinizle geldiğinizde eğer birisi ayarlarınızla oynarsa gerçekten içinden çıkılması ve kurtulması yıllar alabiliyor. Size çok fazla şeye mal olabiliyor.
---
Hayat devam ediyor, nefes aldığımız sürece mutlu olmak zorundayız aslında. Hangi yoldan olursa olsun yüzümüzdeki gülümsemeyi kaybettiğimiz gün çıkarız insanlıktan. 
Aklınızı kaybetmeyin, eğer nasıl yapacağınızı biliyorsanız sevdiklerinize bunu hissettirin.
Dünyanın en garip yazısından sevgilerle. M.
3 notes · View notes