#biraz içimi dökmek istedim.
Explore tagged Tumblr posts
Text
hayatta hep bir şeyleri ya da birilerini toparlayan taraf olmaktan o kadar yoruldum ki inşa etmeye çalıştığım her şeyin ardında bırakılmak, bazı şeylere birçok kişinin çaba göstermeden ulaşması o kadar ağrıma gidiyor ki.. ne olurdu hep bir mücadele içinde olmasaydım istediğim beklediğim şeyler hep olmasa da bazen beni içten mutlu etmek adına kolayca olsaydı.. beklentilere girip pişmanlık yaşadığım şeyler keşke daha az acı verseydi mesela, neden bu kadar yorucu oluyor her şey hep bi buruk tebessüm ile kalıyorum geriye kendim için bile sevinemiyorum. bilmiyorum, kısılmış sesim için özür dilerim hislerini haykırabilen biri olamadım hiçbir zaman bağıramadım avazım çıktığı kadar sesimi yükseltemedim çoğu şeye kalbim bir dinginlik yolu izledi hep bir hayat düşledim hep ama o hayatın parçaları hiç bana ait gibi şekillenemedi hiç bana ait gibi hissettirmedi, üzgünüm pek çok şeyin farklı olmasını isterdim..
34 notes
·
View notes
Text
Herkese biraz sınır ve me time
Uzum zamandır hayatımın odak merkezinde işim vardı. Yoğun bakımda çalışmak ve özel sektörde görev yapmak işleri normal şartlarda olduğundan daha da zorlaştırıyor. Bu da kendimi ve kendi ihtiyaçlarımı ekseriyetle geri planda tutmama neden oluyordu. Son günlerde iş ortamında yaşadığımız kaos nedeniyle (herkesin herkes hakkında dedikodu yapması ve herkesin her olay hakkında yalan söylemesi kaosu) biraz işe ve iş yerinde kurduğum dostluklara olan inancım (dolayısıyla da hevesim) kırıldı. Kötü mü oldu, hayır çünkü kendime odaklanabilmek için zaman ve motivasyon bulmaya başladım.
Çok uzun zamandır kitap okumayı ihmal ediyordum. Tekelioğlu Kütüphanesi'ne uğrayıp güzel bir şiir kitabı seçtim kendime. Okuma alışkanlığını yeniden kazanmanın en güzel yolu, edebiyatın en saf ve yoğun haliyle başlamaktır diye düşündüm. William Blake, uzun zamandır ilgimi çeken şairlerden biriydi. Şiirlerindeki tema üzerine epeyce araştırma yapmıştım fakat tüm Türkçe şiirlerinin basılı olduğu bir kaynağı okumamıştım. Tozan Alkan çevirisi ve Varlık Yayınevi sayesinde artık okuyabiliyoruz :)
Bir de biraz kişisel bakım rutini oluşturmak istedim. Çünkü ben diğer kızlar gibi her gün belirli rutinleri olan biri değilim. Çünkü işim düzensiz. Her günüm bir diğeri gibi olmadığı gibi, her günümün süresi de bir diğerine eşit değil. Bu yüzden gün içerisinde yaptığım her şey düzensiz ve rutinsiz. Artık 30'lara merhaba dönemine de girdiğim için, bu tür cilt bakım rutinlerini minimal düzeyde de olsa artık başlamalıydım. Ben egzama sorunuyla çok uğraştığım için genellikle Avene ürünlerini kullanıyorum. Temizleme ve nemlendirme olarak iki aşamalı temel düzeyde basit bir rutin oluşturdum. Cildime inanılmaz iyi geliyor bu ürünler, dokunduğumda elimde hissettiğim nemlilik ve yumuşaklığı seviyorum. Umarım düzenli kullanımda daha fazla faydasını görürüm. Biraz da saçlarımın uçlarını kestim. Sağlıklı uzaması için tabii ki, çok fazla kısaltmadım. Tüm bunları yaparken de geçen yıl sonbahar için hazırladığım Autumn 🍂 listesini açıp dinledim. Ruhumun da güzelleşmeye ihtiyacı vardı, bunu da kaliteli müzikle karşıladığımı düşünüyorum. Öyle. Şimdilik içimi dökmek istediklerim bu kadar.
Dipnot: Müzikler çok kaliteli. Jazz ve Blues seviyorsanız, Spotify'da aratabilirsiniz. Avene ürünleri egzama ve hassas ciltli olanlar için harika birer tercih. Göz altı morlukları, yoğun bakım hemşiresi olmanın en berbat hediyesi. Evet, burnumun ucunda sivilce çıkacak. (Bu, gerçek bir cadı olduğumu kanıtlar mı?)
7 notes
·
View notes
Note
Nejla
Türkiye de nefret ediyorum
Annem Oğuz türkü baya aşireti falan var dedesinin dedesinin dedesini bile tanıyor ve türk olduğunu biliyoruz ailede Kürt biri ile evlenen tek kişi
Babam da Kürt
Son zamanlarda sosyal medya esat oktay yıldıran editlerine 31 çeken ırkçı ergenlerle doldu ve bu tarz tepkileri ister istemez üzerimde hissediyorum sanki ırkçılık arttı tamamen Kürt olmasam bile bu konuda çok üzülüyorum
Benim büyüdüğüm evde herkes çok apolitik ve bireyseldi non milli değer yani her ikisi içinde devlet kötüdür devlet insanları para ve çıkar için hiç korkmadan ölüme sürer kafası yani en baştan zaten içimde milliyetçi duygular tetiklenememişti sayabileceğim tüm akrabalarım da yurt dışında yaşıyor zaten baba tarafından ırkçlığın onları da yorduğunu duymuştum
Öte yandan annemin de ırk millet falan sikinde değil ki geldiği aileye rağmen babamla evlendi bu şartlar altında beynim ırklar konusundaki fanatizmi anlamıyor her türlü militarist bakış açısını acıma ile yaklaşıyor
Artık hakikaten sıkıldım içimde ırkçılara karşı çok büyük bir kin ve nefret var bir yanim onların tarafından olsa bile ne kendime Kürt diyebiliyorum ne Türk burası benim ülkem vatanım bile diyemiyorum en büyük dileğim Amerikan vatandaşlığı alıp bir ülkeyi doyasıya benimsemeyi deneyimlenmek sanırım içimi dökmek istedim ve düşüncelerini merak ettim
(Türkiye den hiçbi şey olmayacağına emin oldum son günlerde )
ya bilader sen neye takiliyorsun anlamadim etnik kokeni umursayan insanlarla takilma gorme duyma amk yanimizdan irkcilar gecio akpliler gecio duz dunyacilar geciyo herkesin fikri o kadar onemli degil.
ulkeyi sevmiyosan da git kardesim bul bi yolunu alla alla sinirlendirme adami. turkiye mis gibi ulke bu arada. insanlari sey biraz. bi de sistem. bi de hukuk yok. is ahlaki da yok. bi de can ve mal guvenligi. ama olsun onemli degil kucuk seyler bunlar.
yok vay efendim anam oguzturku babam su soyle biri var vikvik ne anlatiosun nobody cares literally. gercekligini kendin yaratirsin, neye kafa yorup dikkatini verirsen cevren onunla dolar. bunlari dusunmezsen irkcilik da olmaz. gormezsin cunku. gorursen de aa baska bi mal diyip uzaklasirsin amk. guzel kafani vay efendim turkiyeden irkciliktan nefret ediyorum diye yorarsan da algida secicilikle bunlara daha fazla maruz kalirsin
21 notes
·
View notes
Note
babamla asla baba kız gibi olamiyprum. gecmiste cok hatalar yaptı( alkolü ailesine tercih etti) su an pisman baska bir sehirde arada bi arar sorar bende aynı sekil ama asla ona bi babaya yaklasır sekilde yaklasamıyprum. abim oyle degil mesela. o her gün konusur sohbet ederler ben oyle olamıyorum. neden böyle bilmiyorum belki de gecmisteki olaylar yüzündendir. haline de cok üzülüyorum yalnız tek basına yasıyor kendimi cok suclu hissediyorum bu konuda🥲
annem ikinci evliliginde ama bu kocas�� da cok baskın ( oz babam da cok pasif mesela bi ortama giremezsin onunla konusmasını oturmasını kalkmasını bilmeyen bi insan) assssiri geri kafalı bi insan ornegin: disarida öpüşen vs gencler var diye beni okuldan almak istedi. cok boktan bi aile tek carem okuyup annemi yanıma alıp siktir olup gitmek istiyorum.
dısarıya karsı asiri kapalıyım bazen cok sinirleniyorum cok agresiflestim duygularımı asla belli edemiyorum anneme seni seviyorum bile diyemiyorum neden böyleyim asla anlamdıramıyorum. içimi biraz dökmek istedim.🖤
ebeveyn olmayı bilmeyen anne babanın çocukları böyle darmadağınık oluyor işte burada senin bir suçun yok, yalnızca kendini ve anneni düşünerek devam et bundan sonra geçmişteki hatalarının vebalini sen yüklenmek dizini dövmek zorunda değilsin
4 notes
·
View notes
Text
yazım çirkin olduğundan mı yoksa yazı yazmaktan hiç haz almadığımdan mıdır bilinmez düzenli bir günlüğüm hiç olmadı. defter almayı çok severim ama hiç bitirdiğim bir defterim olmadı olmadığı gibi aldıklarıma da hak ettiği değeri veremedim. bir iki sayfasına biraz bir şeyler karalayıp hep müsveddeye çevirdim. hiç unutmam bir kere de günlüğüm ortada açık bir şekilde uyuya kalmışım tabi annem durur mu hemen okumuş. o zaman da hoşlandığım bir çocukla alakalı şeyleri gece üzgün olunca dayayıp döşemiştim tabi. bir sürü olay olmuştu yaş daha 12-13 falan uzun bir süre günlük tutmayı bırakmıştım o fobiyle. sonra ortaokuldaki en yakın arkadaşımla ortak bir günlüğümüz oldu bizim. bir gün o yazdı bir gün ben. o kadar güzeldi ki her şey ikimizin özeliydi. tabi sonradan okuyup utanıp atmış kendisi o defteri. baya üzülmüştüm öğrendiğimde. neyse lafı uzattım iyice birileri okur mu bu yazdıklarımı hiç bilmemekle birlikte nedense içimi deftere dökmek yere böyle bir yere açmak istedim. sanki herkese haykırıyormuşum gibi. belki hiç kimse okumayacak ama birileri okusun istedim. hep de bir şeyleri en çok üzüldüğüm zamanlar da yazmak isterim. kişi hep aynı. zaten koç burcu olmanın verdiği azap mı karakter olarak mı bilmem ama hayatımın merkezine aldığım kişiyi o kadar çok seviyorum ki bana eziyet ediyor beni üzüyor ama hala da sevmeye en çok sevmeye devam ediyorum. neden kendime bunu yapıyorum ben de bilmiyorum. yine bugün 6 kız bir arkadaşımızın doğum gününü kutlamak için toplanmışız. zaten kaç gündür off olduğum için evdeyim görmüyorum kimseyi özlemişim herkesi. hazırlanıp süslenip gittim. neden bana böyle davranıyor bilmiyorum beni sevmiyor mu anlamıyorum ama sanki üzmek için elinden geleni yapıyor. neyse laflarıyla beni vurdu vurdu duvara attı. vurdu vurdu duvara attı. modum düştü iyice. bir süre yüzünü görmek istemiyorum. annem o konusunda nedense hep dikkatli olmamı söyleyip duruyor belki de çok haklı gerçekten dikkatli olmam ve bu kadar fedakarlık yapmamam gerekiyor. bir süre akışına bırakmaya karar verdim. sanırım buna ihtiyacım var. gerçekten beni seviyor ve bana değer veriyor mu bunu gözlemleyip emin olmak istiyorum. şimdilik söylemek istediklerim bu kadar ama yine geleceğim hatta hep geleceğim inşaallah
4 notes
·
View notes
Text
Bu yazıyı bu gece tamamlar mıyım bilmiyorum. Yanlışlıkla yarım yollamamak için taslağa kaydı açtım. Ne anlatacağım, ne kadar sürecek, ne işe yarayacak bilmiyorum. Gel gelelim bu alt blog da bunun için zaten. Dilediğim gibi yazacağım ve ana çorba blogun aksine az kişinin gözüne çarpabilmesi, daha az kişiyi rahatsız etmesi gibi şeyler. Bir de tabi kendimi ifade edebilmek gibi bir sebebi var bu blogun amaaa, neyse oraya geliriz elbet.
Uzun olursa diye şimdiden bir de parça ekleyelim, olmaz mı?
Bu yazıya başladığım gece böyle ufak ufak bir şeyler atmıştım bunun öncesinde. Mental yorgunluğun nasıl fiziksel etkilerinin de şiddetle arttığından bahsetmiştim olabildiğince kısa bir şekilde. Çözüm bulamadığımdan bahsetmiştim. Bazı şeyleri asla kabul edemeyişimdendir belki de bu yorgunluklar, bu bitmeyen gürültüler.
Ya da boşverelim, şu an yazasım yok pek. Sonra devam ederim buna. Bir şey silesim yok pek.
Evet, geri geldim. Ne kadar zaman geçti hiçbir fikrim yok gerçekten, bakmadım bu yazıya ne zaman başladığıma. Gel gelelim bu üstte bahsettiğim yorgunluk geçmedi, arttı, beni tüketti ama asla bitmedi. Sanki huzur ve özgürlük en büyük günahmış ve ben de bu dinin en büyük inananıymışımcasına aklım beni esir almayı seçti bu boğuluşta.
Bu yazıyı da kitap projeme hazırlık olsun diye kullanmam ironik oldu galiba. Yazamıyor oluşumu, yorgunluğumu anlattığım bir yazıyla pekiştirmeye çalışmamdan daha saçma bir şey yapmış mıyımdır diye bir düşündüm. Kesin yapmışımdır bu arada. Benden bahsediyoruz, lütfen. Siz bu satırları okurken ben yarınki toplantıma hazırlanıyor olabilirim, toplantı geçip gitmiş olabilir, bir eğitimde olabilirim, bir şeyler kaydediyor olabilirim, booommboş oturuyor ya da yatıyor da olabilirim. Gel gelelim aynı şeyi yapmıyor olacağız, yazdığım şeyleri okumayı pek sevmem çünkü.
Bir ressamın çizdiği şeylere bakması gibi sakıncalı bir şey bu, baktıkça başka bir yerde kusur görüyorum ve bir sonraki sefere daha iyisi de olmuyor. En azından yazdığım öyle kalsın, çok da önemli değil. Önemli olan içimi dökebilmem, bazen de sadece boş yapabilmem sanırım. Bu arada okurken falan dedim ama bu yazıda öyle büyük aydınlanmalar peşinde falan değilim. Kendi yorgunluklarımdan, bitik ruhumdan falan bahsetmeyi düşünüyorum. Yazı sonunda gazlanmayı falan bekliyorsanız şimdiden uyarayım istedim. Biraz erken uyarı oldu biliyorum ama napayım. Gerçi daha ne kadar yazarım bilmiyorum, gerçekten başları gibi de kalabilir bu yani. Neyse işte, uyardım şimdiden.
Kitap projesi bir yana da, gerçekten yorgunum. Böyle kelimelerle tarif edilemeyecek, gereksiz bir mental yük var sırtımda. Dizlerimin üstünde bile değilim, sürünerek bir merdiven çıkmaya çalışıyorum belki bir noktada enerjimi kazanabilirim düşüncesiyle. Olmayacak bunun da bilincindeyim ama bizi ayakta tutan da umutla kendimize söylediğimiz tatlı yalanlar değil mi zaten?
Olduğum kişi, olmayı denediğim kişi, olamadığım kişi olarak üç ana kişilik ve birkaç yüzbinmilyon mini kişilik arasında bölünmüş benliğimde, en çok nefretim olduğum kişiye sanırım. Olmayı denediğim ama olamadığım o gereksiz yüksek standartlardaki kişiye ulaşamayacağımın bilincinde olduğum için de olabilir bu nefret, bu gerçeği kabullendiğim için de. Geçmeyecek, bunu biliyorum, bundan eminim. Kendini seven, yaptığı şeylerden memnun olan insanlardan olamayacağım. Bu satırları bile asla paylaşasım yok aslında ama üstte söylemiştim. Bir şey silmek yok yazım hataları dışında. Bu yazı saçmalamak ve iç dökmek için. Attığım şarkı çoktan bitmiştir, şarkı molası
Bu şarkıyı da 1.04 sonrası falan dinlemeye başlamak gerek. Çok çok seviyorum akışını, mükemmel ötesi. Ruhumdan dışarı bağırışımı duyuyor gibi hissediyorum galiba. Yer yer gelen o hafif hazırlıklar da bu çıkışlar yaşanmadan hemen öncesindeki sabredişler gibi. Her noktasıyla bayıldığım bir parça. Bir parça daha var, onu da eklerim eğer çok uzarsa bu yazı. Daha da uzarsa yani, kimisi için çoktan çoook çok uzun olmuştur diye düşünüyorum.
Geçmek bilmeyen baş ağrılarım, her gün aynı sorunların üstüne gelen başka sorunların ek stresi, yıpranmışlık, her şeye yetişmeye çalışırken kendi hayatına, kendine geç kalmak... Maskelere tekrar dönmeyi düşünmek, oraya gömülüp çıkmamayı istemek, ruhumun gereksiz ıstırabını dindirmek için bir yol gibi geliyor bazen.
Olduğum kişiye olan nefretimi çok sık düşünüyorum biliyor musun sevgili arkadaşım. Neden sorusu tabi ki baskın bir soru. Neticede bunu bilirsem belki bu sorunu da çözebilirim gibi düşünüyorum bazen normal bir insanmışım gibi. Sonra normal bir insan olmadığımı hatırlayıp biraz daha kavga ediyorum kendimle. Sayısız hakaretin ardından diyorum ki bu kadar yeter, en azından bugünlük yeter. Tarafları köşelerine gönderirken yaptıkları trashtalk karşılıklı olsa da, yumruklar kalkmadan maçı ertesi güne ertelemeyi başarıyorum çoğu zaman. Bazen de hakemi dinlememeyi seçiyorlar tabi, o zaman biraz nöronlarıma üzülüyorum, o kadar yumruk onların da büyük kısmını öldürüyor olsa gerek, sağ kalanların da büyük kısmı sakattır herhalde. Ben olsam benim kafamda nöron olmayı seçmezdim. Ben olsam ben kendimle ilgili hiçbir şeyin parçası olmak istemezdim. Ben ben olmak istemedim sanırım. Tüm sorun ve kavgalar da buradan çıktı.
Neden oldu bu? Madem ben, ben olmak istemiyordum, neden değişmedim? Neden bu oldum, kendime engel olamadım? Olmak istediğim kişi neden bu kadar kendimden nefret etmeme sebep oldu? Ben bu kavgalardan, kendime yüklediğim anlamsız yüklerden, gereksiz sorumluluklardan, suçum olmayanı üstlenme arzumdan çok bıktım. "Bazen başkasında da sorun olabilir, sorun her zaman sende değil" demek istiyorum kendime ama daha bazen derken yumruğu geçiriyor ve cümleyi bitiremiyorum. Bitirmek de istemiyorum o saatten sonra ve bir sonraki raund başlıyor.
Son dönemlerde kendimden, daha önceki vazgeçişlerimden daha da yüksek bir şiddetle vazgeçmişim gibi hissediyorum. Genel bir bıkkınlık, umursamazlık sardı ruhumu ve en çalışkan benliğimi bile. Hiçbir şeyi bitirmeyi geçtim, başlamaya bile enerjim, isteğim yok. İnsanları bir şeyleri yapması için iteklerken kendimi yerin dibine iteklemem de kendi ruhumun bana hediyesi sanırım. Çukurunda kal, senin yerin güneşin ulaşacağı yer değil diyor olabilir. Belki de haklıdır bilemiyorum. Yine çok uzun gittik galiba, bir şarkı molası daha. Ne kadar daha gideriz bilmiyorum.
Bu parça bir ara benim zil sesimdi. Tabi Careless Whisper'ı direkt seks müzüüüü olarak yaftalayan herkes bu parçanın girişini de duyunca benzer şeyler sanıp "sen neler dinliyosun yeaa bu ne böyle" modlarına da girmişti. Otobüste falan çaldığında, açamadığmda etraftaki teyzelerin, amcaların bakışlarını falan da hatırlıyorum. Garip bir etiketleme huyu. Ne diyelim, onlar da öyle. Beni ne diye etiketlediler kafalarında kim bilir. Benim kendime koyduğum etiketleri buradaki filtresiz iç dökme bile ortaya dökmemeli gibi hissediyorum. Kendime olan nefretimden yola çıkarak doldurun işte kafanızda siz, çoğu tutar diye düşünüyorum. İpucu olarak bir tanesi benden başlangıç hediyesi. "Yetersiz".
Bugün bir post da atmıştım. Doctor Who'da The Doctor karakterinin sorduğu "Am I a good man?" sorusu kafamı kurcalıyor uzun bir zamandır. Yanıt veremiyorum. İyi biri olmak için çabalıyorum ama bu iyi biri olmaya yeter mi bilemiyorum. İyi biri olduğunu söylemek de bir kibir göstergesi mi olurdu bunu da bilmiyorum. Çok fazla çelişki var zihnimin içinde, sayısız bir yük örneği daha oldu. Kaç etti bilmiyorum ama çok etti yük olarak.
Bu arada bahsetmeyi unutmuşum, üstte bahsettiğim olayda şarkı 50. saniye sonrasına ayarlıydı zil sesinde. Oradan giriyordu yani. Üstte de düzenleme yaparak yazabilirdim bunu ama neden böyle olmasın, ne fark eder neticede. O yeterince uzun bir paragraf oldu. Çok saçmaladım gibi hissediyorum. Saçmaladıklarımın büyük bir kısmı da içimdeki bitmeyen savaşlarla alakalı oldu. Belki sorularıma bir yanıt olur diye de yazmak istedim ama anladığım, gördüğüm kadarıyla beynim buna hazır değil ya da istemiyor. Her halükarda yine cevapsız ayrılıyoruz bu raunddan da. Bir sonraki raund öncesi kaşımıza mini bir dikiş atalım, son yumruk biraz sert geldi.
Sanırım daha da uzatasım yok bu yazıyı. Yeterince yordum senin gözlerini de, hem de benim gereksiz mental çöküşlerimle. Umarım önerdiğim parçalar biraz olsun bu yorgunluğu telafi etmene yardımcı olabilir. Bir tane de veda parçası bırakayım o halde. Belki, daha güzel günlerde, daha mutlu satırlarda görüşmek dileğiyle. Şimdilik nice çöküşlere sevgili arkadaşım.
11 notes
·
View notes
Text
Ve şunu da eklemek istiyorum bana herkes çok yalancı ve güvensiz geliyorlar herkesden herşeyi beklerim negatif bı insanim aslında ama dışarıya sanki dünyanın en pozitif insanı gibi gozukurum buraya biraz içimi dökmek istedim çünkü çoğu şeyi kimse merak etmiyor yada ettiklerinde bana samimi gelmiyor tersliyorum sadece yazmak istedim
9 notes
·
View notes
Note
Selam, bunu neden buraya yazıyorum ve anlatıyorum bilmiyorum ama galiba anlatabileceğim kimsem yok veya kimse fark etmiyor bok gibi hissediyorum kalbimde ki sıkışıklığı bir türlü çözemiyorum yalnız değilim ama öyle hissediyorum nefes almak bile bazen zor geliyor hayatımın en zorlu dönemleri değil belki ama bu geçirdiğim zaman beni inanılmaz zorluyor kime sırtımı yaslamalıyım bilmiyorum çok bunaldım çok buna cevap vermene gerek yok sadece içimi dökmek istedim cidden sebebini bilmiyorum üzgünüm eğer zamanını harcadıysam yada ne zırvalıyo bu salak diye düşündüysem iyi geceler <3
İki tür yalnızlık vardır, bir tanesi fiilen de yalnız olmak fakat diğeri -ki bence daha acı- etrafında et yığınları varken de yalnız hissetmek. Yalnızsın demek ki öyle hissediyorsan, hayat boyu aynı kalmayız, bazen en büyük zorlukları bile kaldırabilirken bazen ufak bir esintide sallanabiliriz.. eğer yaslanacağın kimse yoksa duvara dön sırtını ve izle, kendinden biraz çıkıp insanlara karış, gerçekten yanında olanları ve sahteleri anlamaya çalış. Bilemiyorum Altan, bi kahve?
3 notes
·
View notes
Text
Bu gece bi kere daha anladım insanlara davrandığı gibi davranmam gerektiğini çünkü değer verdikçe size 1 gram değer verilmiyo zaman geçtikçe karşınızda ki insan sizi umursamiyo ve bu beni çok üzüyo ilk tanıştığımızdaki zamanlarda verilen sevgiyi şuan hissedemiyorum aslında biraz da saf olduğumu farkettim ben biseyler için çabalarken karşıdakinin umrunda olmaması da ayrı bi koyuyu neyse biraz içimi dökmek istedim ifade edebildiigim kadarıyla hepinize iyi gecelerr...
5 notes
·
View notes
Text
Günlüğüme hoş geldin canımın içi. Asıl günlüğümü terk etmek zorunda kaldım, bu durum biraz beni üzüyor, yazmayı çok seviyordum çünkü. Ama sorun yok, artık her gün burada olacaksın, sana zamanla nasıl sensiz yok olduğumu göstermek istiyorum. Sana içimi dökmek istiyorum, beni gör, beni duy istiyorum. Hayır, anlamanı istemiyorum, çünkü biliyorum ki istesen de anlamamak için sağır kalacaksın bana. Ama en azından gör, gör ki azıcık bile anlamım olsun sende.
Biliyor musun? Elime kalem alıp adını yazamıyorum artık, günlüğüme seni anlatamıyorum. Çünkü yoksun, ben oraya adını ilk defa sen yanımdayken yazmıştım, hep yanımda kalırsın sanarak. Varlığını o kadar güzel yazmışken, seni içim gide gide anlatmışken, yokluğundan nasıl bahsedebilirdim ki? Yapamam, yapamadım, bunun için buraya yazacağım artık seni.
Çok zorlanıyorum. Sensizlik kalbime çok ağır, kaldıramıyorum Eren, anlıyor musun? Ben hiç böyle hayal etmemiştim, ben ilk aşkımı yüreğimde acıyla anacağımı hiç düşünmemiştim. Hayır, dinle Eren, öyle değil. Beklentim yoktu, ben seni hep çekinerek istedim yanımda ama yoktu beklentim. Hakkım vardı demiyorum ama... Sahi, hiç mi yoktu? Her neyse.
Zihnim çok yorgun, bu gece satırlarımı yarım bırakacağım, üzgünüm. İyi uykular koca bebeğim, yıldızlar konsun kirpiklerine.
0 notes
Text
Birtakım değişiklikler söz konusu.
Son zamanlarda biraz depresif hissediyorum. tabii ki bunda antalya'nın 48 derece sıcaklarının erkenden gelmesinin de rolü var ama büyük pay yine ilişki hayatımda. Aşağı yukarı 10-15 gün önce nişan yaptık. Nişan gününe kadar aylarca erkek arkadaşımın evlenme teklifi etmesini bekledim ve sevdiğim bir teklifi de gösterdim, örnek olsun diye. Hani şu sahilde bir çift sandalyelerine oturmuş güneşin doğuşunu izlerken çocuk cebinden kutuyu çıkarıp kıza uzatıyor falan, süs yok, arkadaşlar yok, abartılı gösteriş kokan hareketler yok. Ben buna bayılmıştım mesela, tamamen doğal ve hayatın kendi akışı içinde gerçekleşen bir şey. Neyse. Bekir'e de anlattım. O da zaten gösterişi sevmediğini, böyle bir teklifin çok daha iyi olabileceğini söyledi. (Sanırım beğendi de) Yüzük de almasını istemedim. bir sürü yüzüğüm var birini veririm dedim. Ya da sarma dalından yaparız hem yumuşak olur eğip bükmek kolay olur dedim. Yani o kadar masrafsız şeyler istedim. Tek yapması gereken, benim organize etmediğim bir şeyi becerebilmekti. Ama yapmıyor. Biraz canımı sıkıyor. Biz tanıştık, yakınlaştık, evlilik konuları konuşulmaya başlandı, aileler tanıştı ki bu süreç epey uzun sürdü, babalar tanıştırıldı, söz yaptık, isteme yaptık, nişan yaptık. Şimdi düğünü konuşuyoruz. Ama ortada daha evlilik teklifine benzer bir şey yok. Ayrıca evlilik teklifini ben de edebilirim sorun değil ama neredeyse her şeyi kendim organize ediyorum. Kendim düşünüyorum, kendim uğraşıyorum. Sanırım bu da beni bir tık yordu. Artık hayatımda birinin senin için bunu yaptım, senin için şunu düşündüm deyip omzumdaki yükü almasını yeğliyorum. Ama erkekler pek bunu umursamıyor, ya da bilmiyorum akıllarına gelmiyor. Öyle boş boş içimi dökmek iyi gelir diye umuyorum. Yani umarım iyi gelir. Çünkü hıncımı bir tık saçlarımdan çıkardım. Geçmeyince bir şeyler yazmaya karar verdim, öyle silmeden, gelişigüzel.
19 notes
·
View notes
Text
Başarısızlar | 18 - Kuşku
Subaru: Anlıyorum. Demek bu gönderici kişiyi bulmaya çalışıyoruz.
Subaru: Yani sahneye çıkmama ihtimalimiz mi var? Hadi ya, tam da hazırlanmıştım...
Hokuto: Üçünüz hep doğru düzgün düşünmeden karar veriyorsunuz.
Hokuto: Ben size "bugün konser verebiliriz" demiştim, ama siz hemen sahne kıyafetlerinizi giyip geldiniz, değil mi?
Subaru: Çünkü uzun süredir böyle büyük bir sahnede şarkı söylemedik!
Subaru: Amma heyecanlanmıştım! O küçük sahneler bana yetmiyor!
Hokuto: Aslında katılıyorum. ES'in atmosferinden mi yoksa L$ sisteminden mi bilmem ama... Sanki hep elim kolum bağlı.
Hokuto: Beni strese sokuyor, her an patlayacakmışım gibi hissediyorum.
Hokuto: Bugün içimi dökmek için iyi bir gün olur zannetmiştim. Fakat hala göndericiyi bulmalıyız.
Subaru: Baban olabilir mi, Hokke? Sana Hold-hands'den mesaj atmıştı hani?
Hokuto: Evet... mesajı görür görmez kendime "yine mi bu?" dedim, o yüzden burada olduğunu düşünüp yüz yüze konuşmak istedim.
Hokuto: Ama burada olduğunu sanmıyorum. Mesajda söylenen yere gittim fakat oradaki adam babam değildi.
Hokuto: Oradaki adam söyleyince anladım ki kandırılmışım.
Hokuto: Birisi babamın kişiliğini ve profil fotoğrafını kullanarak bana mesaj atmış.
Makoto: Kötü olmuş. Hold-hands ES'in kontrolü altında fakat yine de dolandırıcılara dikkat etmelisin, Hidaka.
Makoto: İnternet çılgın bir yer. Başına her şey gelebilir.
Makoto: Bu konuda tecrübeliyim, isterseniz hesaplarınızı güvende tutmak için yardımcı olabilirim.
Hokuto: Eğer vaktin varsa çok iyi olur.
Hokuto: Maalesef hemen babam olduğuna inanıp mesajı silmem benim suçum...
Hokuto: Daha dikkatli olmalıydım.
Makoto: Olsun, takma kafana. Hold-hands'de dolandırıcılar çok mu görülüyor sanki?
Makoto: Konusu açılmışken, hâlâ babana daha nazik davranmayı düşünmüyor musun, Hidaka?
Subaru: Gerçekten! Ukki ve benim aksine senin seni seven bir baban var, değil mi? Şansını böyle harcama!
Hokuto: Bunun konuyla alakası yok. Asıl önemli olan karışık bir komploya bulaşıp bulaşmadığımız...
Hokuto: Manipüle edilmekten nefret ederim, ama bunu yapan kişinin amacını öğrenmek istiyorum.
Hokuto: O karşılaştığım adam tuhaf şekilde lafı dolandırıp durdu, bu yüzden ne demeye çalıştığını anlamadım.
Makoto: Kimdi o adam? Sanırım parayı gönderip bizi buraya çağıran kişi o...?
Mao: Of, bu işte bir terslik var... Belki de bizi sahneye çıkarmak için kullanıyordur.
Subaru: İlerlemeye kaydedemiyoruz ama şimdiden popüler olduk.
Subaru: Yine de L$ kazanamıyoruz. Popüler oldukça daha fazla harcama yapmamız gerekiyor, bu yüzden biriktiremiyoruz.
Hokuto: Evet. Trickstar maalesef L$ sıralamasında ortalamanın altında.
Hokuto: Böyle gidersek MDM'in giriş ücretini bile ödeyemeyeceğiz. Bu ödülleri kaçıramayız.
Subaru: Eh. Görünüşe göre diğerleri düşüşte olduğumuzu sanıp bizi ciddiye almayı bırakmışlar.
Subaru: Belki de buraya bizi yenmek için çağırmışlardır. Böylece "Geçen yılın SS şampiyonlarını yenenler"~ diye ün kazanabilirler.
Hokuto: Eğer öyle düşünen biri varsa bizi küçük görüyorlar demektir.
Hokuto: Öyle olsun, bakalım kazanabiliyorlar mı. Bizi kolay yem sandıklarına pişman edeceğim onları.
Mao: Biraz sakinleşelim ama. Biz Knights gibi savaşçılar değiliz. Hareket etmeden önce işin aslını öğrenelim.
Makoto: Isara haklı. Zaten bunun gibi âni hareketlerimiz yüzünden ES'te birçok engelle karşılaşıyoruz, yani her şeyden önce bir plan yapalım.
Makoto: Böyle olacağını tahmin etmeliydim, fakat Yumenosaki Lisesi'nin aksine ES, yetişkinlerin dünyasına ait. Duygularımıza göre hareket etmek kötü bir seçenek olur.
Hokuto: Of. Küçük hörülmekten nefret ediyorum.
Mao: Belki de sen olayı yanlış anlıyorsundur.
Mao: O kişi hayranlarımızdan biri olup bizimle aynı sahnede durmak istiyor olabilir. Karşılığında iyi miktarda ödeme yapmışlar zaten.
Hokuto: Hayır. Hayranımız olduğunu düşünmüyorum. Bana seslenen adamla konuştuğumda—
Hokuto: Ağzından çıkan her kelime, yaptığı her hareket rahatsız ediciydi. Bana bulaşıp durdu.
Hokuto: Nasıl desem... Yumenosaki'de hiç böyle bir şey hissetmemiştim.
Hokuto: Sanki gözümü ondan ayırdığım an bana saldıracakmış gibiydi. Çok tehditkar bir tipi yoktu, ama gardımı düşürmemeye dikkat ettim.
Hokuto: Sanki bir otobur tarafından yenilecekmişim gibi hissettim. Korktuğumdan değil de...
Hokuto: Sanki ailesini veya kardeşini öldürmüşüm de benden intikam almaya çalışıyor gibiydi... Gözleri kin doluydu.
Makoto: Şey... Sana tam olarak ne dedi? İsmini söyledi mi?
Makoto: İsmini veya görünüşünü bana söylersen hemen internetten araştırabilirim—
Hokuto: Hm, iyi olur. Edokko* gibi konuşuyordu. Aynı zamanda ciddiyetsiz ve sert davranışları vardı.
* ç.n. Edokko: Edo (şimdi ki adıyla Tokyo)'da doğan ve büyüyen kişi. Terimin 18. yüzyılın sonlarında çıktığına inanılıyor.
Hokuto: Sanırım isminin "Rinne Amagi" olduğunu söyledi.
← Önceki bölüm ◆ Sonraki bölüm →
#ensemble stars#ensemble stars music#enstars#enstars music#hokuto hidaka#subaru akehoshi#makoto yuuki#mao isara
1 note
·
View note
Text
Buradaki 99+ bildirim için teşekkürler...wp'de de 90 küsur bildirim vardı @chihotakachiho sağ olsun. Hiçbirini kontrol etmiycem. Çünkü Türkiye'ye geldiğimden beri hiçbişey yapmak gelmiyo içimden. Halen jetlag falan filan zart zurt cart curt.
Deepera da kolpa bi final bölümü attım ve kurtuldum. Stare'in başına gelmek üzere olan bişeydi. Dişimi sıkmıştım.Ama Deeperda dayanamadım daha fazla. Neden biliyo musunuz? Bunu bi fıkrayla açıklayacağım...
Nasrettin Hoca bi gün, Timur'la iddaaya girmiş. Demiş ki , "Ben bu eşşee okuma-yazma öğretebilirim." Timur da "hadi ya" demiş. Buna 1 ay süre vermiş. 1 ay sonra, nasrettin hoca eşşekle çıkagelmiş.
Timurlenk, önüne bi kitap koyarken izlemiş nasrettin hoca'yı eşşeğin ... Eşek, diliyle sayfaları çeviriyormuş...çevirmiş çevirmiş... ondan sonra hocaya bakmış, "Aiiiii aiiiii" demeye başlamış.
Timur, hayretle hocaya bakmış. "Hoca nası yaptın bu işi? Nası iddiayı kaybettim ben sana? Eşeğe okuma-yazma nasıl öğrettin?!" diye sormuş. hoca bu,durur mu , yapıştırmış cevabı :-)
"Her sayfaya biraz arpa koydum. Eşek, bi sayfadaki arpa tanelerini bitirince,diğer sayfaya geçiyodu ..... bugün gördüğünüz kitabın içinde, hiç arpa yoktu. Eşşekçik çevirdi durdu sayfaları ama...kitapta bitane bile arpaya rastlayamayınca, dönüp anırmaya başladı :-)"
İşte bu kadar arkadaşlaaar...anlamak isteyene çok şey anlatıyo bu kıssadan hisse :-))) En önemlisi de, daha hikayenin yarısına bile varamamışken (oda-san, seni taklit etmiyorum, yemin ederimm) Deeperı çattt diye, okuyucuya son derece saygısızlık ederek bitirmemin nedeni budur.Tabi, bu zamana kadar,bana yapılan saygısızlıklara bahane değil bu :)😍
Stu'nun akıl hastalığını yeni öğrenmiştik. Ama kimsenin umrunda olduğunu sanmıyorum...hatta "kimsenin umrunda diil" diye attığım tribi unutmayıp, o son bölümü atmayacaktım... O SON BÖLÜMÜ ATMAYACAKTIK...
Belki de yeni bir delilik yapar, gerçek bi 15. bölüm atarım. Zayıf bi ihtimal ama...düşüncelerime bakıyorum. Gerçekten romana dönüşebilecek, çok değerli fikirlerim var benim...ucube sitelere ata ata fikir bırakmıycam kendimde.Bunun gerçekleşmesini istemem...Adanmıştan beri bir kabusu yaşıyorum ben. Artık bu kabusu bitirmenin vakti geldi...
BUNDAN SONRA FANFIC OLAYLARINA PAYDOS DEDİM.EĞER BENİ HAK EDEN Bİ FANDOM ÇIKARSA,YEDEK HESABIMDAN ATICAM BİŞEYLER (ONUN REYTİNGİ İYİ ZİRA) AMA ONDA KENDİM OLAMIYORUM, VE CÆDLERA OLAMADIĞIM HER GÜN Bİ İŞKENCEYE DÖNÜŞÜYO...
Biliyorum bunlar hiçbirinizin umrunda diil (çok mu çok fazla söyledik bu sözü) ama yine de gece gece içimi dökmek istedim:))))) Çünkü biyolojik saatim yeni yeni alışıyor:)))))
0 notes
Text
Buraya yine geldim içindekileri dökmek amacım. biraz fazla orta segment bir insanım. Ne iyiyim , ne kötü. Kafam aşırı karışık herkese biraz duvarım var. Beni en tanıyan insan bile bazen yalanlarıma mağruz kalıyor , bezense sadece ölmek istiyorum. Aslına bakarsanız bunu denedim de ama içimden gelerek mi yaptım yoksa sadece dikkat mi çekmek istedim ben de bilmiyorum ama işte ölmedim ve hala bu hayatta kalma yarışında ben de varım ama korkmayın hırslı yada istekli bir rakip değilim. Uzunca yazılar yazmak içimi rahatlatıyor sadece içimde ki ikinci kişilik bir anlığına susup bana acımaya başlıyor. İki kişilik bir hayat sürüyorum bir yanım yalancı,korkak,ezik ama mutlu bir görüntü vermeye mahkum, diğer tarafımsa acımasızca mutsuz, hüzünlü, öfkeli, sinirli, ve kendine özgü işkence yöntemleri olan birisi ve ,bu iki kişilik birbirine öyle düşman ki , bense aralarında ezilmeye mahkumum. Tek istediğim beni azat etmeleri.
0 notes
Text
17 Aralık 2023 saat 23.53te 4.1lik bir deprem gerçekleşmiş, Yalova’da . Bulunduğum yer Yalova’nın sınırı olduğu için tekrar yaşandığı vakit hissedebilme ihtimalim var. Bunu öğrenir öğrenmez çanta hazırladım ve ailemle bitişik olan kapımızın oraya koydum. Uyumak istemiyorum eğer uyursam uykumda yakalanabilirim ve ev halkına yardımcı olamayabilirim. Yarın okulun olması umrumda değil sabaha kadar bana uyku yok. Bu yazdıklarımı saatler belki günler belki de aylar sonra tekrar görüp haha yazdığım şeye de bir bak ama yaşıyorum vay be de diyebilirim ya da bunların hiç biri yaşanmayıp öteki tarafta sıramı da bekleyebilirim geleceği ön göremem ama değer verdiklerimi korumaya çalışıyorum, çabalıyorum. Bu gece olucek miyim olmicek miyim bilmiyorum ama ondan önce ailemle netflixte one piece izliyorduk ve mutluydum çünkü sevdiğim bir animenin netflix uyarlamasını izliyordum ve ilk defa anime/uyarlamasını ailemle izliyordum (anime genelde sevmezler) bundan mutluydum üstelik bugün iki tane misafirlerimiz gelmişti işim biraz aksasa da şimdi değerini anladım dün değil evveli günde sol elim komple yanmıştı parmaklarımda hala izi duruyor. Haha ve bugün oynadığım oyun valorantta bi oyundan arkadaşla ranklarımızı yükselttik mutlu olmuştum onunla beraber rank girip yükselebilirdik. Hala izlemek istediğim animeler filmler diziler okumak istediğim mangalar çizgi romanlar okuma kitapları vardı. Ama en üzücü olanlardan birşey var bu hayattan bi başarım olmadan özellikle karatede bi başarım olmadan ölmek istemiyordum umarım bu gerçekleşmez siyah kuşağın hakkını vermek istiyorum. Acıklı konuşmuş olabilirim ama ne olup olmayacağını bilmiyorum ve sadece içimi dökmek istedim.
#keşfet#deprem#son dakika#anime and manga#valorant#crewcrew#kesfet#keşfetteyiz#keşfettengelenlertakipetsin#ölüm#ölmüş hisler ve geriye kalan bir mezar#riot games
0 notes
Text
Merhaba…
Az bi içimi dökmeye geldim. Ne de olsa bunu okuyacak yakınlarım yoktur diye umuyorum. Neyse lafın kısası şöyle ki;
Tamam biliyorum herkesin kaderi ve yaşantısı farklı tamam ama bazı anlar var o kadar zor ki yaşarken canın çok kötü yanıyor ve elinden bir şey gelmemesi daha kötü…
15 Eylül doğum günüm ve 15 gün sonra 22 yaşına girecem. Hayatımda en nefret ettiğim gün artık sevmiyorum. Çünkü doğmamayı yeğlerdim. Hiçbir zaman mutlu olmadım. Huzurlu olmadım. Doğru düzgün sevilmedim. Kimse için önemli olmadım. Aslında ben kimseden bir şey beklemedim sadece mutlu ve huzurlu olmak. Birde sevilmek istedim. Bunu bile bana çok gördüler.
Annemden nefret ediyorum ve hiçbir zaman bunu dile getirmedim. Ta ki bugüne kadar… 22 yıl boyunca annemi görmedim. Nasıl biri, neyi sever, yüzü nasıl, sesi nasıl, hiç bilmiyorum. Annem olmasını çok isterdim. Hep bir tarafım eksik kaldı. Babam bu eksikliği kapatmaya çalışsa da pek başarılı olduğu söylenemez. Babam geldiği kadarıyla destek oldu beni zor şartlar altında büyüttü. Annesizdim ama babam vardı. Ve babam benim ilk göz ağrım onu o kadar çok seviyorum ki anlatamam ama babam zaman öyle bir ana getirdi ki artık eskisi gibi değil. Belki de büyüdüğüm içindir. Ne yaparsam yapayım yanımda olacağını ve kaldırıp atmayacağını o kadar çok iyi biliyorum ama eskisi gibi beni sevdiğini pek sanmıyorum. Adam da haklı saçma sapan bir olaydan dolayı onu üzdüm biliyorum hatamın farkındayım ama napim kalp işte… karşılıklı olmasa bile yine de kalbe gireni seviyor. Kalbe söz geçirilmiyor ki. Birini sevdim hem de ilk defa güzel sevdim. Sevmesini beklemedim. Sevmesede olur dedim ama o öyle olmuyormuş işte… 21 yaşımda ona denk geldim. Sandım ki 21 yaşımın en güzel denk geldiğim kişi sandım. Nerden bilebilirdim ki bu kadar çok canımı yakacağını,her aklıma geldiğinde hüngür hüngür ağlayacağımı bilmiyordum. Canım yansa da sorun değil dedim sevdim. Onun hakkını ödeyemem çok fazla üzerimde hakkı var. Evet sevgili değildik olmadıkta. Ama aramızdaki samimilik ve o tatlı atışmalar sürekli trip atmalarım ve onunla geçirdiğim koskoca 10 ay…
Benim en mutlu olduğum, huzurlu olduğum ve kendim olduğum anlardandı. 10 ay bana çok şey kattı. Sevmek ne demek olduğunu, birini sevince ne kadar çok saçmalayacağını görmek, kırılsanda sana nasıl iyi geldiğini unutamıyor insan yaşadığı güzel anları unutamıyor.
pişman değilim onu sevdiğim için sadece kırgınım hem de öyle böyle değil. Çok fazla kırgınım hiçbir şey yapmaması ve benden bekliyor olması beni üzüyor ve son kez bir şey yapacam ve ona rağmen hâlâ istemiyorsa kendi bilir. Çünkü ben yoruldum. Kimsiyi ömrümün sonuna kadar sevemem zaten canım yanıyor birde uzun süre severek sadece kendime zarar veririm. Ve ben artık canımın yanmasını istemiyorum. Mutlu ve huzurlu olup gülümsemek istiyorum.
Korkak birini sevmek cidden kötü. Seviyor olsa bile korkuyor olması çok kötü. Ben sadece beni sev istedim ama galiba sevmedin. Yaralı olduğumu biliyordun ailemi biliyordun ve her şeyimi bu kadar iyi biliyorken neden bensen vazgeçtin? En çok bunu merak ediyorum. Hiç umrunda değilim demi? Hiç aklına gelmiyorum. Hatta yan yana geçirdiğimiz o anlarıda unuttun değil mi? Peki canın sağ olsun.
Güzel sevildim. Güzel sevildim sandım. Ama sen güzel sevilmeyi hak etmedin. Üzgünüm ama sevmedin beni hiç hatta iyi niyetimi ve sana olan ilgimi kullandın. Beni iyi tanıyıp arkamdan vurman ne kadar acı biliyor musun? Ama bilmezsin neyse…
Bunlar benim kendi düşüncelerim senin kafadan ne geçiyor bilmiyorum keşke sevseydin. Keşke bilseydim sevdiğini…
Olsun pişman değilim. Güzeldi seninle yan yana anılar biriktirmek güzeldi. Aklıma geldikçe canım yanıyor ama olsun seni seviyorum bilmesen de seviyorum…
Azıcık içimi dökmek istedim. Biraz olsun iyi geldi. Bir gün bu yazıyı okur musun? Sanmam neyse okuman için yazmadım. Ve zaten bu yazıya denk gelmen imkansız…
Burda kalsın bir gün dönüp tekrardan ben okurum sen okumasan bile…
0 notes