#biraz farkındalık
Explore tagged Tumblr posts
rojavasblog · 6 days ago
Text
Tumblr media
Aslında çok iyi romantic şiirler yazarım ama.. kaldırım kenarında üşümüş bir kedi..! Miyav,miyav diyor..yani beni de gör diyor. Yagmur altında üşüyen çeresiz bir kuş..cik cik..yani beni de gör diyor. Bir sokak çocuğu ısınmak için kendini içine çekiyor..benide gör diyor..Ben şimdi bu kafa karışıklığından ne kadar yazabilirim ki..!!
37 notes · View notes
ay-13 · 1 year ago
Text
Tumblr media Tumblr media
📖 🪼
4 notes · View notes
bluefairysthings · 13 days ago
Text
Tumblr media
5 notes · View notes
kimliksizkisilikler · 3 months ago
Text
Biraz düşünce biraz farkındalık çokça değişim
22 notes · View notes
giderkenkalmaktibenimkisi · 5 months ago
Text
İnsanın kendini bulma yolculuğu, derin bir uçurumun kenarında cesurca atılan ilk adımla başlar. Kendi iç dünyasına doğru yaptığı bu yolculuk, korkularla yüzleşmeyi, zaaflarını kabullenmeyi ve en önemlisi, kim olduğunu keşfetmeyi gerektirir. Bu süreç, kimi zaman sarsıcı, kimi zaman da aydınlatıcıdır.
Kendi gerçeğini keşfetmek, insanın içsel bir devrimi gerçekleştirmesiyle mümkün olur. Bu devrim, ezberlenmiş doğruların ötesine geçmeyi, öğretilen kimliklerden sıyrılmayı ve özünü bulmayı gerektirir. Kendi gerçeğini kabul etmek, insanı kalıplardan kurtarır, zincirlerinden özgür kılar. Ve o an, insan kendine dair her şeyi kabul eder; eksikleriyle, hatalarıyla, bütün kusurlarıyla.
Bu farkındalık, insana her şeyden önce, kendi hayatının mimarı olduğunu hatırlatır. Karşılaştığı zorlukların, yaşadığı acıların ve elde ettiği başarıların ardındaki gücün, bizzat kendi iradesi olduğunu fark eder. Bu güç, insanı hem büyütür hem de sadeleştirir; zira farkına varmak, insanı en yalın haliyle kendi gerçeğiyle yüzleştirir.
Kendini bilmek, bir ömür boyu süren bir arayıştır. İnsan bu arayışta bazen kaybolur, bazen de bulur. Ama her defasında, biraz daha derin, biraz daha bilge olur. Çünkü farkındalık, insanın en güçlü silahı, en sadık dostu ve en derin bilgelik kaynağıdır.
Bu yolculukta insan, eninde sonunda, kendi içine dönmeyi öğrenir. Çünkü en büyük keşif, kendi varlığının sınırsızlığıdır. Ve bu sınırsızlık içinde, kendini bulan her insan, evrenin de sırrını çözmeye bir adım daha yaklaşır.
.
.
.
21 notes · View notes
shockwawe · 2 months ago
Text
🫀+ Haklıydın.
🧠 - Yaş aldıkça sahilini döven deli dolu dalgalar yerini sessizliğe dinginliğe bıraktı.
🫀+ Anlama, ayırt etme, insanları algılama biçimi bile değişiyor.
🧠 - Belki biraz canının rengi gitmiş olabilir, ama artık nereye yakışmadığını bilmen, en önemlisi nerede hayat bulacağını bilmen güzel.
🫀+ Fazla farkındalık kontrol edebilme içgüdüsü tetikliyor heyecan ve sürpriz duyguları acizlikle gelebilmeli, istediğim her yeri terkedebilme arzusunu doğurmaz mı bu durum ?
🧠 - Biliyorum, içinde ki labirente dünyayı kalbinin gözüyle gören sana zaaf olabilecek kadar değerli bir kadın getirdim.
🫀+ Peki nerde o kadın ?
🧠 - Birazı ben de birazı sen de, şimdi neden zaaf olduğunu anladın mı ? :)
7 notes · View notes
paranoidizm · 5 months ago
Text
anlamsız insanlarda anlam aramaktan kendini ziyan ettiğini fark ettiğin an yeni bir hayata başlıyorsun, yeniden doğmuş gibi hissediyorsun, kimseden beklentin kalmıyor, biraz hissisleşiyorsun ama herkesle her hissi yaşamanın şart olmadığını da anlıyorsun, büyük farkındalık.
10 notes · View notes
savasbitti · 3 months ago
Text
Tumblr media Tumblr media
bugün mubi'de güzel bir film izledim, biraz filmden bahsetmek istiyorum. "Hiç kendinizin daha iyi bir versiyonunu hayal ettiniz mi? Daha genç... daha güzel... daha mükemmel bir siz... Bu yeni ürünü denemelisiniz: Cevher benim hayatımı değiştirdi!" Bir aerobik programının yıldızı olan Elisabeth Sparkle, ilerleyen yaşı yüzünden 50. doğum gününde kovulunca yıkılır. Gizemli bir laboratuvar ona, damarlarına zerk edildiğinde "kendisinin daha iyi bir versiyonunu" ortaya çıkaracak mucizevi bir maddeyi kullanması önerisiyle yaklaşır. (burası filmin özeti ve alıntı olarak yer verdim.) kendi yorumum şu şekilde:
the substance (cevher) filmi, insan ruhunun derinlerine inen ve toplumsal dinamikleri sorgulayan bir yapım olarak öne çıkmış. filmin ana teması, bireyin kendi kimliğini ve varlığını anlamaya çalışırken toplumun dayattığı normlarla olan mücadelesini de ele alıyor. bu noktada film, insan doğasının "öz" dediğimiz parçasını, yani değişmez ve kalıcı yönlerini araştırıyor. filmde, karakterlerin kendilerini keşfetme süreci izleyicilere de kendi iç dünyalarına dönmeleri için bir yol gösteriyor.
filmin görsel dili, hikâyeyi destekleyen güçlü bir sinematik doku sunmuş. renk paletinin kasvetli tonları, karakterlerin içsel çatışmalarını yansıtacak şekilde tasarlanmış. the shining (cinnet) filmine yapılan gönderme de hoş durmuş. özellikle loş ışıklandırmalar ve sert kontrastlar, izleyiciyi filmin atmosferine çekiyor ve bireyin kimlik arayışında yaşadığı sıkışmışlık duygusunu başarıyla yansıtıyor. kameranın yer yer karakterlere odaklanışı ve bazı sahnelerde kullanılan yakın çekimler, karakterlerin ruhsal durumlarını daha yakından hissetmemizi sağlıyor. bu sayede izleyici, sadece bir gözlemci değil, hikâyenin aktif bir parçası hâline geliyor.
cevher filminde karakterlerin derinliği ve oyunculuk performansları oldukça etkileyici. özellikle başrol oyuncusunun (demi moore) karakterini adım adım keşfetme süreci, izleyiciye gerçekçi bir şekilde yansıtılmış. filmdeki karakterler, yüzeyde basit görünen ancak derinlemesine incelendiğinde karmaşık iç dünyalara sahip olan bireyler olarak sunuluyor. oyuncuların güçlü performansları sayesinde karakterlerin yaşadığı ikilemler ve içsel çatışmalar daha da belirgin hâle geliyor. yapılan makyajlar ve çekimler oldukça başarılı olmuş.
filmde özellikle bir sahne var ki etkileyiciliğiyle akıllarda yer ediyor: bu sahne başrol karakterin aynaya baktığı ve kendisiyle yüzleştiği bölüm. sahne, bana göre karakterin kimlik arayışındaki kırılma noktasını temsil ediyor. Filmin genelinde olduğu gibi bu sahnede de kullanılan sessizlik, izleyiciye karakterin duygularını ve düşüncelerini derinlemesine hissettiriyor. üzerine düştüğümüzde bu yüzleşme, karakterin kendi özüyle ilgili önemli bir farkındalık kazanmasını sağlıyor ve filmin ana temasını izleyiciye daha etkili bir şekilde aktarıyor.
cevher, bireyin kimliğini keşfetme sürecinde toplumsal değerlerle olan çatışmasını ve insanın kendini bulma çabasını etkileyici bir biçimde ele alıyor. film, toplumsal roller ve bireysel öz arasında kalan bireyin yaşadığı ikilemi güçlü bir sinematik dille aktarıyor. bu bağlamda the substance, izleyicilere varoluşsal bir yolculuk sunmuş. filmden alınacak mesaj ise bireyin kendi özünü ararken yüzleştiği zorlukların, onu daha derin ve anlamlı bir kimliğe götüreceği yönünde.
11 notes · View notes
otadam · 7 months ago
Text
Bazen haddinden fazla farkında olmak, insanı dert sahibi yapıyor. Her şeyi görmek, her detayı hissetmek bir yandan aydınlanma sağlarken, bir yandan da ruhumun derinliklerine ağırlıklar bırakıyor. Farkındalık, önce gözlerimi açtı. Gözlerimin önünde, daha önce fark etmediğim incelikler, söylenmemiş sözler, hissedilmemiş duygular belirmeye başladı. Ancak bu gözler, görmemesi gereken şeyleri de gördü; ruhumun kaldıramayacağı yükleri omuzlarıma yığdı.Bilmek, farkında olmak, bir lanet gibi. Cehaletin rahatlığında yaşanan huzurun yerine, her şeyin farkında olmanın sancılı gerçekliği geldi. Bilgi, beraberinde bir yük getiriyor. Bu yük, ruhumu daraltıyor, kalbimi ağırlaştırıyor. Farkındalığın derinliklerinde kayboldukça, içsel bir kaosa sürükleniyorum. Her şeyin farkında olmak, her şeyin sorumluluğunu hissetmek demek. Sadece kendi acılarımı değil, tüm dünyanın acılarını da yüklenmek zorunda kalıyorum. Bu acılar, birer birer omuzlarımı çökertiyor.Zamanla anladım ki, haddinden fazla farkındalık, mutluluğun önündeki en büyük engel. Her detay, her bilgi, her farkındalık, yeni bir endişe, yeni bir dert getiriyor. Ruhumun rahatça nefes alabileceği alanlar daralıyor; düşüncelerim birer birer zincire dönüşüyor. Sonuç olarak, farkındalığın lanetiyle yaşamak zorunda kalıyorum. Her şeyin farkında olmanın verdiği ağırlıkla, dünya üzerinde yürümeye çalışıyorum. Her adımda, farkındalığın yükü biraz daha artıyor; her nefeste, ruhum biraz daha daralıyor. Ve fark ediyorum ki, haddinden fazla farkındalık, beni dert sahibi yapıyor; çünkü bilginin ve bilincin ağır yükü, ruhumun hafifliğini alıp götürüyor.
11 notes · View notes
rojavasblog · 13 days ago
Text
Lütfen artık boşuna kurşun atmayın. Devlet asker bulamıyor, patronlar işçi bulamadığı için de artık emekliler dinlenmesi gerekirken eşşeklerler gibi çalışıyor. yazık değilmi.?
Kemal abimizin sözüne dönelim. Boşuna mı demişti.. biz Türkler boşuna kurşun atmayız. 😁😁
33 notes · View notes
maaveraa · 1 year ago
Text
Tumblr media Tumblr media
Bir yerlerde masum insanlar acı çekerken, başka bir yerde hayata devam ediyoruz bazılarımız. Aslında bu hep böyle. Sadece şu günlerde bu ayyuka çıktığı için, kalbimize daha çok batıyor. Farkındalık seviyemiz arttı bu konuda. Öyle üzgünüm ki, günlük hayata devam etmek kendimi suçlu hissetmeme sebep oluyor. Gelip göle ve göğe bakarsam belki kalbim biraz ferahlar dedim. Her gün dua ediyorum. Allah beni affetsin bazen umutsuzluğa kapılıyorum. " Ne dua etsem kabul olacak da geçecek bütün bunlar ? " diye soruyorum Allah'a haddim olmayarak. Ama kalbim çok ağrıyor. Sürekli gözlerim yaşlı geziyorum. Elimden gelen tek şey dua etmek. N'olur doğru dualar ettir bana ve onları kabul et Alllah'm. Amin.
45 notes · View notes
muhendishanimmsblog · 2 months ago
Text
enteresan
Son zamanlarda Bay M hakkında yazmak içimden gelmiyordu. Ama geçenlerde ona bir mesaj attım: "Görmüyorsun." Bu kısa ve net cümle, bir sohbet başlatır mıydı? Belki. Bay M hemen cevapladı: "Neyi?"
"Etrafındakileri," dedim. Ama bu cevabımda bir boşluk bırakmış olacağım ki, bir yanıt gelmedi. Sessizliğin ardından, biraz da dalga geçerek yazdım: "Çok enteresan birisin." Beklemediğim bir şekilde teşekkür etti. Bu kısa ama tuhaf diyalog bir yandan ilgimi çekerken, bir yandan da kelimelerin ağırlığını düşündürdü bana.
Sonrasında, Bay M’nin yakın bir arkadaşıyla bu durumu konuştuk. Ona şakayla karışık, “Bay M acaba ‘enteresan’ kelimesini biliyor mu?” diye sordum. Arkadaşı, hafifçe güldü: "Cahil değil o kadar, ablası," dedi. Ama içimdeki merak dinmedi; onu biraz daha zorlamaya karar verdim: "Bir sor bakalım yine de," dedim gülerek.
Ve sonuç? Tam da tahmin ettiğim gibi, Bay M "enteresan" kelimesinin tam anlamını bilmiyormuş! Bu farkındalık, durumu hem komik hem de ilginç bir hale getirdi. Çünkü bu küçük olayda, iletişimdeki boşlukların ve farklı algıların ne kadar eğlenceli olabileceğini gördüm.
Belki de "enteresan" kelimesi, Bay M’yi tarif etmek için oldukça doğruydu. Çünkü onun, hem kelimenin anlamını bilmemesi hem de bunu özgüvenle karşılaması, tam da “enteresan” bir karaktere işaret ediyor.
Bu diyalog bana şunu hatırlattı: Kelimelerin anlamları kadar, onları nasıl kullandığımız ve algıladığımız da önemli. Ve bazen, işte böyle ufak detaylar bize insanları tanımanın farklı bir yolunu sunuyor. Bay M’nin ne düşündüğünü tam olarak bilemesem de, bu küçük oyun sayesinde onun "enteresan" bir yanı olduğuna eminim.
Sen de çevrendekilere "enteresan" bir kelime bırakmayı dene; kim bilir, belki onlar da kendilerinde bilmedikleri bir taraf keşfeder..
3 notes · View notes
pinhanmai · 1 year ago
Text
Bir ara -tıp fakültesine yeni başladığım zamanlar- uzmanlık olarak psikiyatri istiyordum. İlgim vardı yani. (Biraz da belki de psikiyatrist olursam kendime çare bulurum umudu fkglgl) O dönemler de daha çok psikoloji-psikiyatri ile alakalı kitaplardan uyarlanan diziler revaçtaydı ve sayıları gittikçe artıyordu. Başta danışanların anlattıklarını, isim vermeden ve eklemeler yaparak da olsa kitap konusu yapmak sonrasında da bunları dizilere filmlere uyarlamak bana çok yanlış geliyordu. Dizi filmlerde bunları konu etmenin farkındalık oluşturmaktan ziyade bu sorunları yaşamayan insanları dahi kötü etkilediğini, kötülük yapma potansiyeli olanlar için de 'eşeğin aklına karpuz kabuğu düşürmek' misali yönlendirici olduğunu düşünüyordum.
İnsanlar "Gerçek bir hayat hikâyesinden uyarlanmıştır." ibaresini görünce sus pus oluyorlar, ortadaki uygunsuz durumlar direkt hoş görülür oluyor. "Bunu gerçekten yaşayan insanlar var!" diyerek her türlü mantıksızlığı, ruh sağlığını olumsuz etkileyecek durumu tolere ediyorlar. Evet toplumda bunları yaşayanlar var (keşke olmasa) ama toplumun geri kalanını bunlara maruz bırakıp, kendilerini her açıdan kötü hissetmelerine sebep olmak bana doğru gelmiyor. (Hayat hikâyesini anlattıkları kişilerin ya da çevrelerinin, anlatılanın kim olduğunu anladıkları durumda yaşadıklarından hissettiklerinden bahsetmiyorum bile.)
8 notes · View notes
esrarlikadin · 6 months ago
Text
Hoş geldin 23🕯️
Bugün bir yaş daha aldım sadece bir yaş değil biraz kalp kırıklığı, biraz acı bazense mutluluk bazense göz yaşı. hepsi bu yaşın içindeki birer parça oldu. Büyüdükçe gelen farkındalık, bu farkındalıkla artan sorumluluk.. Büyüyünce iyi olur her şey dediler, dert etme zamanla geçer dediler zaman geçti acılar geçmek bilmedi. Yıkılmadık yine de, ayağa kalkmasını bildik her darbede, her darbede mutluluğu aradık. Müslüm Babanın dediği gibi "Yıllar geçmeyi sever, insan aramayı"
4 notes · View notes
yueliangx · 7 months ago
Text
7th Time Loop - 2. Bölüm
wattpad / manga tr / instagram
Tumblr media
Cilt 1 Bölüm 1 Kısım 2
İlk döngüde, nişanı bozulan ve itibarı yerle bir olan Rishe, üstündeki giysilerden başka hiçbir şeyi olmadan aylak aylak dolaşıyordu. Şans eseri, mücevherlerini satın almak isteyen bir tüccar kafilesiyle karşılaştı. Onları iyi huylu bir grup olarak bulunca, komşu ülkeye onlarla gitti.
Tüccar kafilesinden iş öğrendi, nasıl stok tedarik edileceğini ve hesap defterlerin nasıl dengeleneceğini öğrendi. Eninde sonunda, dünyayı gezmek için kendi başına yolculuğa çıktı. Soylu bir ailenin kızı olarak yetiştirilmesi, Rishe'nin on beş yaşında bile keskin bir güzellik anlayışına sahip olduğu anlamına geliyordu.
Gözüne çarpan şeyleri topladı ve onları, mallarından zevk alan herkese sattı. Farkına varmadan, tam kadro çalıştıran büyük bir satıcı haline geldi. Hatta bir çöl ulusunun kralı ve kuzeydeki donmuş bir ülkenin prensiyle bile iş yapmıştı. Kraliçe olmaya hazırlanmaktan başka bir şey yapmadan geçirdiği şımarık eski hayatından doğan bir hayale kavuşmak için pek çok uzak yere seyahat etti.
Aradan beş yıl geçti ve tam da ziyaret edeceği tek bir ülke kalmışken, Rishe kıtayı kasıp kavuran savaşın kurbanı oldu.
Bildiği bir sonraki şey, yeniden on beş yaşındaydı ve o partiye geri dönmüştü, prens resmi bildirisini yapmaya hazırlanıyordu.
"Rishe Irmgard Weitzner! Sen aşağılık bir kadınsın! Veliaht prense layık olmayan, tamamen kötü kalpli bir yaratıksın! Şu andan itibaren nişanımız bozuldu!"
Doğal olarak, ilk başta neler olup bittiğini anlamadı. Etrafına bakındı. Her şey aynıydı. Aynı yerde, aynı elbiseyi giymiş ve kafileye sattığı aynı mücevherleri takmış olarak ayakta duruyordu.
Bu bir rüya mıydı? Yoksa o zamana kadar olan her şey bir rüya mıydı? Şaşkınlık içinde tek yapabildiği boş boş bakmaktı. Rishe balo salonundan aceleyle çıktı, yaklaşan sürgün tehdidi onun üzerinde asılıydı ve prensin durması için yaptığı yakarışlar kulaklarında çınlıyordu.
Bu mükemmel! Şimdi doğru yapabilirim! Odamdan değerli her şeyi alacağım.
Rishe bir tüccar olarak hayatından keyif almıştı ama bu gece için hep bir pişmanlık duymuştu. Keşke evden biraz para getirseydi, çok daha önce işini kuracak sermayeye sahip olurdu!
Bu pişmanlıktan bahsetmek, çölün kralı da dahil olmak üzere müşterilerinde her zaman güvensizlik uyandırırdı. "Ne? Tekrar yapmak istediğin şey bu mu?!"
İkinci hayatının gecesinde eve geri döndüğünde, Rishe mücevher kutusunu ve rahmetli büyükannesinin ona bıraktığı birçok kitaptan taşıyabildiği kadarını aldı ve sonra da kafileyle karşılaşmak için ormana doğru hızla ilerledi. Ama evinde durmak zaman aldı ve onları tamamen kaçırdı.
O anda, Rishe keskin bir farkındalık yaşadı. Farklı seçimler farklı hatalar anlamına geliyordu. Bir kapıyı açmak diğerini kapatırdı.
Böylece ticaret hayatına giden kolay yol ona kapanmış oldu.
Elbette, işini sıfırdan kurmayı deneyebilirdi, ancak kişisel bağlantılar, tüccar olmak için neredeyse iş zekası kadar gerekliydi. Tek bir tanıdık bile olmadan bu gerçekçi değildi.
Kabullenmiş bir halde eşyalarını türlerine göre ayıklarken, büyükannesinin kitapları arasında yabancı şifalı bitkiler ansiklopedisine rastladı. Bunu bir işaret olarak kabul eden Rishe, mücevherlerini başka bir yerde sattı ve elde ettiği parayı denizi geçip tıp eğitimini sürdürmek için kullandı.
Neyse ki Rishe önceki yaşamından kalan tüm bilgilerini korumuştu. Bazı pahalı bitkilerin diğer bölgelerde ucuza elde edilebildiğini hatırladı. Komşu bir ülkede bir hastalığın yayıldığı haberi duyulduğunda, o da bunu anımsadı. Bu önbilgi, engin yolculukları ve birçok farklı bakış açısına sahip birçok farklı öğretmene maruz kalması gibi paha biçilmez olduğunu kanıtladı.
Hal böyle olunca Rishe, eczacı olarak başarılı bir hayat sürdü. Güçsüz bir prensi kurtardı, ticari bilgisiyle birkaç nadir ilacı sentezledi ve böylece günlerini ihtiyacı olanlara yardım etmenin basit neşesiyle geçirdi.
Ne yazık ki, dünyadaki tüm neşe bir salgına karşı koyamazdı. Böylece ikinci hayatı sona erdi.
Kendini bir kez daha bozulan nişanının karar anında buldu, perde üçüncü döngüde yükseliyordu. Sonraki dört hayatı da hemen hemen aynı şekilde ilerledi. Yetenekli bir leydinin hizmetçisi olarak, genç bir soylu kadının şans eseri evlenmesine yardımcı oldu. Bir keresinde erkek kılığına girip şövalye bile oldu. Her hayat yaşamaya değerdi ve o hepsinden zevk alıyordu. Yaşamaktan zevk alıyordu, nokta.
Sadece tek bir sorun vardı.
Her ne yaparsam yapayım, 20 yaşında öleceğim.
Hayatından zevk alıyordu ama bunu uzun süre yapmasına izin verilmiyordu. Bu zaman sınırı her zaman onun üzerinde asılı dururken, her döngüyü sürekli bir hareket halinde geçirdi.
Bir süreliğine rahatlamayı çok isterdim. Biraz boş zaman istemek çok mu fazla? Belli ki ben de ölmek istemiyorum! Bu sefer, ilk beş yılda kazanabildiğim kadar çok para kazanacağım. Sonra, yirmi yaşıma geldiğimde, dünyevi kaygılardan uzak bir hayat yaşayacağım. Hayatta kalmak için ne gerekiyorsa yapacağım!
Kararını vermiş olan Rishe, yedinci hayatına sarayda sabit bir şekilde koşuşturmayla başladı. Gelecek planlarına bakılmaksızın, zamana karşı bir yarış içindeydi. Skandal haberini getiren ulağı alt etmesi gerekiyordu.
Koşarken saç süslerini çekip çıkardı; onları satmayı planlıyordu ve bir tanesini kaybetme riskini almak istemiyordu. Saçları gevşek dalgalar halinde arkasından dalgalanıyordu.
Aniden aklına bir fikir geldi, daha önceki altı hayatının hiçbirinde aklına gelmemişti.
Saray bahçesinden gitmek daha hızlı olurdu. Balkondan bir ağaca tırmanarak inebilirim.
Rishe bundan önceki yaşamında bir şövalye olarak savaşa gitmişti. Zorlu savaş alanı eğitiminden sonra, ağaçlara tırmanmak hiçbir şeydi.
Sorunsuz bir şekilde yön değiştirdi. Balkona doğru koştu ve orada son hızla bir şeye çarptı.
"Aghh!" Rishe hiç de bir hanımefendiye yakışmayan homurtu çıkararak birkaç adım sendeledi. Neyden sektiğini görmek için başını kaldırdı. "Ah..."
♡♡♡
Normalde bölümleri wattpad üzerinden yayınlıyordum ama şu sıralar wattpad uygulamasına ne telefondan ne de bilgisayardan giremiyorum ve ne kadar doğru bilmiyorum ama internette wattpad uygulaması kapandı diye bir yazı okudum bu yüzden wattpad uygulaması düzelene kadar ya geçici ya da kalıcı bölümleri burada yayınlamaya devam edeceğim, herkese iyi okumalarrr ☆☆☆
2 notes · View notes
tozluveolagan · 8 months ago
Note
Evlilik teklifi etmeden nasıl nişanlandınız?
Yani ortada bir teklif yok ama evlilik yolunda olduğumuz zaten belliydi. Çünkü bunları konuşuyorduk, gerisi zaten çorap söküğü gibi geldi ve çok hızlı gelişti her şey.
Ben zihniyet olarak "Bana yüzük alsın, evlenme teklifi etsin, konfetiler patlasın, parti yapalım" gibi abartılı durumları aslında çok sevmiyorum. O da sevmiyor. Sadece bazen insanların yaptığı baş başa organizasyonları görünce hoşuma gidiyor. Mesela sahilde baş başa otururken gün doğumunu izlerken iki güzel cümleyle evlilik teklifi edilmesi bence daha güzel ve yüzük bile şart değil bana kalırsa. Yine de zaman zaman beyefendiye hayıflandığım oluyor ama geçiyor çünkü temelde şatafatlı teklifleri arzulamıyorum. Bu biraz, tüketim toplumunun sana sunduğu dayatmadan dolayı böyle. Neyse zaten sizler de biliyorsunuz bunları. Herkesin başına dönem dönem gelen bir durum. Bir şeyi görürsün, hoşuna gider, ona sahip olmak istersin ama bilinç var ya farkındalık dediğimiz şey, sorgulamaya başlayınca ona ihtiyacın olmadığını fark edersin ve kafanda kendine sunduğun gerekçeler mantıklı gelirse ona artık istek duymaktan vazgeçersin. Zaten biraz da bu gereksiz istekler yüzünden sonrasında pişman olacağımızı bildiğimiz için nişanda birçok şeyi para vererek almak yerine, kendimiz yaptık. Hem çok eğlendik hem de bizim için değeri daha fazlaydı. Düğünde de böyle yapmak istiyoruz.
3 notes · View notes