Tumgik
#bence çok güzel açıkladı
sehirlambalari · 1 year
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
2 notes · View notes
korelist · 8 months
Text
Tumblr media
SIGNAL // KDRAMA DİZİ YORUMU
UYARI : Yazılar genel olarak spoiler içerebilir. İçermeyedebilir.
İmdb:8,5 Benim puanım: 9
Drama: Signal
Hangul: 시그널
Director: Kim Won-Suk
Writer: Kim Eun-Hee
Date: 2016
Language: Korean
Country: South Korea
Cast: Lee Je-Hoon, Kim Hye-Soo, Cho Jin-Woong, Kim Won-Hae
tvN10 Awards - October 9, 2016
(Individual) Grand Prize (Cho Jin-Woong)
Best Actress (Kim Hye-Soo)
PD's Choice Award (Lee Je-Hoon)
Content Main Prize
2016 (5th) APAN Star Awards - October 2, 2016
Best Actor (mini series) (Cho Jin-Woong)
Best Screenplay (Kim Eun-Hee)
2016 (52nd) BaekSang Arts Awards - June 3, 2016
Best Drama
Best Actress (Kim Hye-Soo)
Best Screenplay (Kim Eun-Hee)
Birçok kez birçok ülkede farklı şekillerde aynı konu işlendi. Filmleri yapıldı, dizileri yapıldı. Tek tek isim vermeme gerek yok ama çoğu kişi en azından birini hatırlıyordur. Günümüzden biri, telefon/telsiz/radyo gibi bir cihaz ile geçmiş ile iletişime geçiyor. Bu kişi bazısında kendisi oluyor, bazısında babası oluyor, bazısında ise tanımadığı bir yabancı. Temelinde geçmiş ile kurulan iletişim şeklinde bir kurgu yatarken senaryo bunun üzerine farklılaşıyor.
Signal de Kore dizilerinin altın çağı 2016 yapımı bir dizi. Oyuncuları başarılı hikayesi sağlam ve bir sürü ödülü kucaklaşmış. Park Hae-Young (Lee Je-Hoon) küçükken kötü bir olay yaşar ve sözünü polislere geçiremediği için onlardan biri olmayı hedefi haline getirir. Sonunda amacına ulaşmış ve profil uzmanı olmuştur. Karıştığı bir dava sonucunda bazı insanları kızdırarak kendisini "Çözülmemiş Davalar Birimi" ‘nin parçası olarak bulur. Tesadüfen bulduğu bir telsiz ile Lee Jae-Han(Cho Jin-Woong) adına bir dedektif ile konuşmaya başlar. Gece yarısında belli bir süre kadar açılan bu telsizle konuştuğu kişinin 15 yıldır kayıp olduğunu sonradan öğrenir. Üstelik şuan bulunduğu ekibin amiri Cha Soo-Hyun(Kim Hye-Soo) 15 yıl önce Jae-Han’ın ortağıdır. Üsttekilerin; bir süre sonra kapatıp ekipten kurtulmak için kurdukları bu birim 10 yıldan fazla süredir çözülememiş davalara bakacaktır. Neyse ki ekipte 15 yıl öncesiyle konuşabilen biri vardır.
Şakası bir yana konu aşağı yukarı bu şekilde. Dizi üç çizgide ilerliyor. Geçmişte Jae-Han’ın yaşadıkları, günümüzde Hae-Young’un yaşadıkları ve bakılan davalar. Şimdi burada bir duralım. Aslında bu zamanda yolculuk konuları benim kırmızı çizgim. Kafa karıştırmadan paradoks anlatabilen senarist benim gözümde yok denebilir. Zamanla oynayanlar bir yerde pes edip, yaptım olduculuğa geçiyor. Bu dizinin o kısmını takdir ettim. Kafa karıştırmıyor, seyirci gibi düşünerek hareket ediyor.
Dizi belli bir temponun altına hiç düşmedi. Her bölüm seyirciyi çekmeyi başarıyordu. Üstelik bu tempoyu içinden çıkması çok zor bir konu etrafında koşarken yakalayabiliyordu. İzleyiciyi hiç karanlıkta bırakmamasını ayrıca sevdim. Açıklaması gerekeni paşa paşa açıkladı. Öyle havada kalan, halının altına süpürülen bir şey olmadı. Çok dallandırmadan, geçmişte değiştirilen bir şey gelecekte her şeyi tamamen değiştirebilir noktasına da çok güzel parmak bastılar. Hatta bunun üzerine geçmişteki bir şeyi değiştirmek, şu anda istediğin sonuçları vermeyebiliri de çok güzel örneklendirdiler. Yani geçmişte yaşanılan bir olayda birinin hayatını kurtarmak onun kısa bir süre sonra başka bir olayda ölmeyeceği anlamına gelmiyor. Bu tarz buzda yürünmesi gereken konuları başarılı kotaran bir dizi olduğunu düşünüyorum.
Dizinin ilerlediği çizgilerden biri olan geçmişte çözülmeyen davalar, birbirinden bağımsız gibi görünse de bütün davalarında bir şekilde bir yerlere bağlanması bence çok yerinde bir tavır olmuş. Üstelik bunu yaparken izleyici hiç irkilmiyordu. Öyle bir bölüm bir dava bakalım diğer bölüm başka davaya geçelim yerine kendi içinde bir akışı vardı. Ben diziler ile ilgili yorumları izlemeden önce okumuyorum. O yüzden bu dizi hakkındaki yorumlarda beni olumsuz etkilemedi. Beklentim yoktu mesela, bu kadar başarılı olması ekstra hoşuma gitti. Bu bir beklenti ile izleyip hayal kırıklığına uğramanızdan iyidir diye düşünüyorum.
Sıra dışı ekibimizde Kim Gye-Chul ismi ile yer alan Kim Won-Hae ise yine şahaneydi. Deneyimli oyuncu her dizisinde kendini belli ediyor. Dizinin küçük bir kadrosu var. Bu küçük kadroda herkes üstüne düşeni yapıyor. Final!! Benim için tam bir şoktu. Birçok kişinin finalden hoşnut olmadığını düşünüyorum. Ama sakin kafayla bakınca aslında en olası finallerden biriydi. Bunun yerine ben biraz daha uzun çekilmesini tercih ederdim. 16 bölüm değil de 24 bölüm olabilirdi. Ucunu izleyicinin hayal dünyasına bırakmak yerine şöyle şanıyla şerefiyle kendisi toplardı.
Ve son olarak dizinin müzikleri enfesti. O kadar dizi izledim, gerçekten müzikleri ile bir adım öne çıkan dizi sayısı bence çok azdır. Bu dizinin müziklerine bayıldım, bayıldım.
OST:
Kim Yuna - The Road
Inkii - The one who will Leave
Jeong Cha Sik - I will Forget You
Raven Melus
BAŞKA NELER VAR ?
FOTOĞRAFLAR
0 notes
f1turkiye · 1 year
Text
Manuel Puccetti: "Türk sporcular, bizim ikinci ailemiz gibi oldular"
Puccetti Racing'in sahibi Manuel Puccetti ile takımın Türk sporcularla olan sıkı ilişkilerini, Kenan Sofuoğlu'nun genç sporculara etkisini ve sezon beklentilerini açıkladı.
Puccetti Racing, Supersport ve Superbike kategorilerinde özellikle Türk sporcularla elde ettiği başarılarla öne çıkıyor. Red Bull sporcusu Can Öncü'nün Supersport kategorisinde yer aldığı takım, geçmişte Bahattin Sofuoğlu, Toprak Razgatlıoğlu ve elbette Kenan Sofuoğlu gibi Türk motor sporları dünyasının önemli isimleriyle birlikte çalıştı. Puccetti Racing'in sahibi Manuel Puccetti ile Kenan'dan Toprak'a, Bahattin'den Can'a, takımın Türk sporcularla olan ortak geçmişini; Kenan Sofuoğlu'nun mentörlük rolünü, Toprak'ın Puccetti yıllarını ve Can ile devam eden iş birliklerini konuştuk. Toprak, Deniz, Can ve Bahattin'in Kenan Sofuoğlu mentörlüğünde başarı basamaklarını bir bir çıkmasına odaklanan KNN54 belgeseli yayında! Şimdi Red Bull TV'den izle. Motosiklet tutkunu bir ailenin ferdi olarak adınızı pistte yarışan bir motosikletin üzerinde görmek size neler hissettiriyor? Çok uzun yıllardır, yarışmak bizim tutkumuz ve dünyamız. Çok uzun bir süredir farklı kategorilerde başarılı bir şekilde bu işi yürütebildiğimiz için çok mutluyuz. Özellikle Türk sporcular, bizim ikinci ailemiz gibi oldular. Birlikte çok iyi güzel yıllar geçirdik ve bundan sonra da birlikte çalışıp elimizden gelenin en iyisini yapacağız.
Tumblr media
Kenan Sofuoğlu ve Toprak Razgatlıoğlu© Predrag Vuckovic/Red Bull Content Pool Türk sporculardan bahsetmişken şöyle bir soru ekleyelim. Birçok Türk sürücü ile birlikte çalıştınız. Türk sporcuların yarış kültürü hakkında neler söylersiniz? Evet, doğru. 2014 yılında ilk olarak Kenan Sofuoğlu’yla başladık. 2015 ve 2016’da şampiyonluklar elde ettik. Yine 2014’te Toprak’la da çalışmaya başladık. Beş yıl boyunca bizimle bir gelişim süreci yaşadı ve bu dönemde alt kategorilerden başlayıp Superbike seviyesine kadar yükseldi. Birlikte büyük başarılara imza attık. O gelişirken takım olarak biz de geliştik. Daha sonra Bahattin Sofuoğlu’yla da çalıştık. Son dört yıldır da Can Öncü’yle beraberiz ve birlikte daha fazla başarı elde etmek için çabalıyoruz. Kenan Sofuoğlu'nun Puccetti ve genel olarak yarış dünyasına kattıkları hakkında neler söylersiniz? Kenan bizim iş ortağımız. Onunla birlikte genç Türk sürücüleri keşfedip geliştirmeye çalışıyoruz. Onunla çalışmak ve Toprak, Bahattin, Can gibi sürücülerin gelişimini izlemek çok değerli. Türkiye’deki akademisinde yaptığı işlere çok büyük bir saygı duyuyorum. Çok güçlü bir akıl hocası, hem performans açısından sürücüleri geliştiriyor hem de onlara nasıl çalışmaları gerektiğini ve nasıl şampiyon olunacağını öğretiyor. Takım yöneticisi olarak, yeni yetenekler bulma konusundaki yaklaşımınızı nasıl tanımlarsınız? Sürücülerde hangi noktalara odaklanıyorsunuz? Öncelikle sürüş stiline ve hızına odaklanıyoruz. Çok genç dahi olsalar potansiyel vadedip vadetmediğini görebiliyoruz. Birçok genç sürücü var ama sadece bazıları çok yetenekli. Bu durumda gelecekte bir şampiyona dönüşebilecek olanlara odaklanıyoruz.
Tumblr media
Can Öncü© Team Puccetti Can Öncü’nün hangi yetenekleri onu tercih etmenizde etken oldu ve onun potansiyelini nerede görüyorsunuz? Bence Can, Toprak’la aynı yeteneklere sahip ve potansiyeli de farklı değil. Dolayısıyla bu sezon birlikte şampiyonluğa ulaşmayı hedefliyoruz. Bu bizim ana hedefimiz. Toprak Razgatlıoğlu'yla Puccetti Racing’da birlikte geçirdiğiniz dönemi nasıl hatırlıyorsunuz? Birlikte beş yıl geçirdik ve bu yarış dünyasında oldukça uzun bir süre. Hala iletişim halindeyiz. Neredeyse her hafta konuşuyoruz, kardeş gibiyiz. Başka bir takım için yarışsa da aramızdaki iletişim hiç kopmadı. Birlikte çok vakit geçiriyoruz ve birbirimize çok saygı duyuyoruz. Bence şu anda dünyanın en yetenekli sürücülerinden biri ve çok daha fazla sayıda şampiyonluğa ulaşabilecek özelliklere sahip. Kenan Sofuoğlu, genç Türk sürücülere mentörlük yapıyor. Bir şampiyondan bir akıl hocasına geçişi hakkında ne düşünüyorsunuz? Kenan, Supersport kategorisinde tarihin en başarılı sürücüleri arasında yer alıyor. Yarıştığı dönemde hep çok yetenekli, hızlı ve güçlüydü. Bir akıl hocası olarak ise çok daha başarılı olduğunu düşünüyorum. Sürücüler kariyerlerinin bir noktasında emekli olmak durumunda kalıyorlar. Kenan da emekli olduktan sonra genç sürücülere yardımcı oluyor ve mükemmel bir iş çıkarıyor. İki sürücüyle de birlikte çalışmış biri olarak Can Öncü ve Kenan Sofuoğlu arasında herhangi bir benzerlik görüyor musunuz? Karakter açısından çok farklılar ama yetenek ve hız açısından çok benziyorlar. Yarışları izlerken kendi yarıştığınız dönemleri hiç düşünüyor musunuz? Elbette ama burası Dünya Şampiyonası. Bugün yaptığımız şey en hızlı sürücüleri, en değerli yetenekleri bir araya getiriyor. Burada tutkumuzu farklı bir şekilde yaşıyoruz, yarışları izlemekten keyif alıyor ve sevdiğimiz işi yapıyoruz. Read the full article
0 notes
Text
Metroda Sikime Sürtünen Türbanlı! (Erkan 24 Y., İstanbul)
Selam. Ben İstanbulda özel bir Üniversitede okuyan öğrenci bir gencim. Anlatacağım olay 2 hafta önce başıma geldi. O gün arabam bakımda olduğu için okuluma metro ile gittim. Akşamüstü tekrar evime dönerken metro çok kalabalıktı, insanlar sıkış tıkıştı ve ben de araya kaynadım. 2 durak sonra, başı kapalı, ama yüzü ve vücudu çok güzel bir kız bindi. İster istemez gözüm kaydı. Uzun boylu, güzel bir kızdı. 1 durak sonra çoğu insanın inip bindiği bir durağa geldik ve içerdekiler inince, kız da benim olduğum tarafa geldi ve tekrar insanlar bindi. Ama kızdan gözümü alamıyordum. Bir ara göz göze geldik, sonra arkasını döndü ve gitgide bana yaklaştı...
1-2 dakika sonra resmen bana sürtünüyordu. Götüyle, dar pantolonumda kalkan sikimi buldu ve sikime sürtmeye başladı. Ben de kalabalıktan istifade tek elle tutunuyor, bir yandan da nefesimi ensesine veriyordum. Kızın çok güzel taş gibi kalçaları vardı. Resmen terliyordum metroda. Metro tekrar durduğu zaman, kulağına eğildim ve evimin olduğunu, yalnız yaşadığımı, eve gidebileceğimizi söyledim. "Olmaz!" dedi. Ben biraz ısrar edince, "Sana güvenemem!" dedi. Ben de kalçalarını sıkıp, "Bence güvenmelisin! Bu durakta inecem, gel benimle!" dedim, arkama bakmadan indim metrodan. Yürüyen merdivene geldiğimde, arkamdan seslendi, "Bakar mısın? Eve gitmeyelim, ama bir çay içelim!" dedi. Bir Cafeye oturup çay içmeye başladık. Adının Elif olduğunu söyleyip, muhasebeci olduğundan, ailesinin çok tutucu olduğundan falan bahsetti. Fakat ben konuyu bir şekilde evimin yakın olduğuna, gidip orda sohbete devam edebileceğimize getirip, onu eve gitmeye ikna ettim.
Yürüye yürüye geldik evime. Eve girince oturduk, ne içmek istediğini sordum. Kahve içmek istediğini söyledi. 2 tane Nescafe yaptım ve tekrar konuşmaya başladık. Bana, ilk defa böyle birşey yaptığını, fakat ilkbaşta yanlışlıkla olduğunu, sonradan hoşuna gittiği için bana sürtündüğünü açıkladı. Ben de, "Burda yanlızız, kendini rahat bırak ve hoşuna giden şeyleri rahat rahat yap!" diyerek gülümsedim. Gözlerimin içine uzunca baktı ve birden dudaklarıma yapıştı... Öyle acemice öpüyordu ki, daha önce hiç öpüşmemişti, belliydi. Yaklaşık bir 4-5 dakika sadece öpüştük. Sonra ben elimi pardesüsünün üstünden göğsüne atınca, bir anda irkildi ve "Yapma!" dedi. Fakat ben öpmeyi bırakmadım ve elimi çekmeden göğüslerini okşamaya başladım. Nefes alışları hızlanmıştı. Ben de bundan istifade elimi kazağının altından sütyenin içine soktum ve uçları dimdik olan göğüslerini okşamaya başladım.
O kadar heycanlanmıştı ki, sanki o an boşalacaktı. Biraz daha okşadıktan sonra kazağını çıkarmasını söyledim. İlk başta yok falan dese de kabul etti ve 2 dakkia sonra o muhteşem dimdik göğüsleri emmeye başladım. Çok hızlı nefes alıyordu ve kafamı göğüsüne bastırıyordu. Sonra elini tutup pantolonumun üzerine koydum. Kalkmış sikimi pantolonumun üstünden okşuyordu, fakat hem utanıyor, hemde çok acemiydi. Göğüslerini emerken sikimi pantolondan çıkardım ve eline verdim. Öyle dikkatli bakıyordu ki sikime, ilk defa canlı bir yarak gördüğü belliydi. Sonra, "Hadi biraz ağzına al!" dedim. "Olmaz, yapamam!" dedi. "Hadi canım, bak sana zarar vermeyeceğim, ama bir dene en azından!" deyince, "Peki!" dedi ve ağzına aldı. Çok acemice yalıyordu, ama ben kafasını tutup biraz bastırınca, acemice de olsa çok hoşuma gitmişti. Başörtüsünü çıkarmadı, ama çok güzel sakso çekiyordu.
Yaklaşık 5-6 dakika sakso çekti ve ben bu arada amını pantolonunun üstünden okşuyordum. Düğmesini açınca, sikimi ağzından çıkarıp, "Olmaz, açma!" dedi. Ben yine de, "Sen devam et canım!" deyip onu hiç dinlemeden açtım ve zor da olsa pantolonunu indirdim. Bembeyaz bacakları çok güzel ve tamamen tüysüzdü, muhteşemdi. Sonra külodunun üstünden amını okşamaya başladım. Zaten külodu sırılsıklam olmuştu, ben de bundan cesaret alıp elimi içine soktum. "Lütfen yapma, ben bakireyim!" dedi. "Korkma zarar vermeyeceğim, ne sana, ne kızlığına!" dedim ve koltuğa yatırıp başladım amını yalamaya. Kızdan acayip acayip sesler gelmeye başladı ve 2 dakika içinde çığlık çığlığa orgazm olup boşaldı. Yüzünde güller açmıştı, sevinçten ağzı kulaklarına varmıştı resmen. "Bakıyorum da çok hoşuna gitti?" dedim. "Evet! Çok hoşuma gitti, çok güzeldi, Haticenin dediği kadar varmış!" dedi. "Hatice de kim?" dedim. "Boşver, sonra anlatırım, komşumuzun kızı..." dedi.
Ben üstelemedim ve dudağına bir öpücük kondurduktan sonra, sikimi ağzına verdim. "Sıra ben de mi?" dedi. "Evet!" dedim. "Ama ağzıma boşalma! Tamam mı?" dedi. "Tamam!" dedim ve başladı sakso çekmeye. Sakso çekerken, ben yine amını okşuyordum. Amından akan sularla ıslattığım parmağımı göt deliğine sokmaya çalışınca, bu yine irkildi ve "Yapma!" dedi. Fakat dinlemedim ve parmağımı yavaş yavaş götüne sokmaya başladım. Parmağımı götüne tamamen soktuğumda artık hiç karışmıyordu bana, ben de başladım sokup sokup çıkarmaya. Daha sonra 2 parmağımla yaptım ve baktım hoşuna gidiyor, "Hadi dön arkanı, götten sikecem!" dedim. "Hayır, lütfen yapma, o kocaman şey nasıl girer ordan, ilk sefer böyle şeyler yaşıyorum, olmaz, lütfen, çok acıyormuş!" dese de, acıtmayacağıma söz vererek ikna ettim ve domalttım. Ağzında ıslatmış olduğum yarrağımı ağır ağır götüne iteledim. Kafası girene kadar çok canı yandı, fakat tamamı girdikten sonra 1-2 dakika hiç kıpırdamadan bekledim ve alışınca yavaş yavaş git gel yapmaya başladım. Daracıktı ve sıcacıktı götünün içi. 10-15 dakika götünü siktikten sonra çıkardım ve ağzına verdim ve ona boşalacağımı söylemeden ağzına boşaldım...
Ağzına boşalacağımı beklemediği için biraz irkildi, fakat o kadar iğrenmedi. Hemen banyoya koştu ve döllerimi lavaboya tükürdü ve ağzını yüzünü yıkamaya başladı. Tam lavaboya eğilmiş yüzünü yıkarken ben de gittim banyoya, arkasına dayandım ve boynunu öpmeye, elimi önüne atıp amını okşamaya başladım. Amını okşayınca hemen sulanıyor, vıcık vıcık oluyordu, dayanamıyordu belliydi. Ben de azgınlığımla inmemiş olan sikimi dayadım tekrar götüne. Biraz canı yandı, ama sonra iyice eğildi ve yaklaşık bir 10-15 dakika daha siktim götünü lavabonun önünde. Götünü sikerken amını okşadığım için de, o şekilde 2 defa daha boşaldı. Sonunda boşalmak üzereydim, "Geliyorum aşkım!" dediğimde, "Yine ağzıma mı istiyorsun aşkım?" dedi. "Hayır götüne boşalacam!" dedim. "Boşal aşkım!" dedi. Artık ben durmuştum, o ileri geri yapıyordu ve derken buna kenetlendiğim gibi götünün içine boşaldım.
Çok güzel kalçaları vardı ve sıkmamdan kıpkırmızı olmuştu. Sikimi götünden çıkarınca döndü ve duş alıp alamıyacağını sordu ve tabiki alabileceğini söyledim, hemen duşa girdi. İlk o an çıkardı eşarbını, çok güzel kahverengi saçları vardı ve beline kadar iniyordu. O duş alırken ben tekrar azdım ve yanına gelmek istediğimi söyledim. "Gel aşkım!" dedi. Duşun altına girip onu önüme çömelttip tekrar sakso çektirmeye başladım. Ama dikkatimi çekti, artık zevkle yapıyordu ve resmen emzik gibi emiyordu sikimi. Ayağa kaldırıp domalttım ve tekrar geçirdim götüne. Ama bu sefer ben hiç hareket etmiyordum, sadece o kendisi ileri geri oynatıyordu götünü. Daracık götü suyun altında mest ediyordu beni. Ben de onu mest etmek için amını okşuyordum. 5-6 dakika içinde inlemeleri yükseldi ve tekrar orgazm oldu. Ben de gelmek üzere olduğumu söyledim bu sefer daha sert vurmaya başladı götünü. "Geliyorum aşkım!" diyerek götünden çıktım ve bir anda önüme diz çöktürüp ağzına verdim. Ve hiç çıkarmadan sakso çekerek bütün döllerimi yuttu...
Beni çok mutlu ettiğini söyledim ve banyodan çıktık. Giyinip biraz sohbet ettik. Bu yaşadıklarının ilk defa olduğunu, ama benimle tekrar olacağını, şimdi hemen gitmesi gerektiğini söyledi. Birbirimize telefon numaralarımızı verdik ve gitti.
Benim de ilk defa böyle birşey başıma geliyordu. O ilk sikişmemizin üstünden 2 hafta geçti ve bu 2 haftada 3 kere daha sikiştik. Evden rahat çıkabilmesi için, birdahaki sefere yanında komşusunun kızı Haticeyi de getirip getiremeyeceğini sorduğunda, şaka yollu, "Tabii getirebilirsin aşkım, hem onu da sikerim!" dedim. Suratıma sinsice bakıp güldü. "Ne oldu?" dedim. "Hiiç..." dedi. Söylemesi için ısrar edince, "Senden Haticeye bahsettim, o da senle sikişmek için can atıyor zaten. Hem o bakire değil, nişanlısı sikip bırakmış!" dedi. Hatice de aynı kendisi gibi başı kapalı biriymiş. Şimdi heycanla birdahaki sefere Haticeyle birlikte sikişmeye gelmelerini bekliyorum...
Herkese böyle şans ve bol sikişler diliyorum!
[Erkan]
158 notes · View notes
tumitutscanlation · 4 years
Text
Heavenly Blessing – 182. Bölüm
Mega // Drive // Wattpad
Bölüm 182: Kahraman Bir Sikkeye Yeniliyor
Bütün şehir sıkı bir arama için kapatılmadan önce, Xie Lian ve ekibi bütün bir gece yol giderek başka bir şehre vardılar.
Yine de kral ve kraliçeyi izbe bir yere yerleştirdikten sonra Feng Xin ile birlikte para bulmaya gittiler. Ancak yeni bir şehre gelmek, para kazanmayı mucizevi bir şekilde daha kolay bir hale getirmiyordu.
İkisi bütün bir gün boyunca çalıştıkları halde, her zamanki gibi sadece cüzi bir miktar kazanabilmişlerdi, ama asla ayrılmayan üçlüden aniden bir kişi eksildiği için, ikisi de alışmakta büyük güçlük çekiyorlardı. Örneğin eskiden para kesesinden hep Mu Qing sorumlu olmuştu, her daim hesabı o tutardı. Şimdi Mu Qing gitmişti ve Feng Xin doğrudan para keselerini kazara kaybedebileceğini söylemişti, bu nedenle Xie Lian’ın paraya sahip çıkmaktan başka yapabileceği bir şey kalmamıştı. Ayrıca da, eskiden dilencilere verdiği para bile bundan daha fazlaydı.
Mu Qing’in gidişiyle, kral ve kraliçeye yemek getiren kişi de gitmişti, bu nedenle Xie Lian’ın Feng Xin’i de alarak kral ve kraliçenin gizli yerine günlük ihtiyaçlarını bizzat taşımaktan başka şansı kalmamıştı. Kraliçe ise oğlunu bu kadar sık görebildiği için çok mutluydu ve mutlu olduğu zaman mutfağa girerdi. O gün, Xie Lian ve Feng Xin için bir kez daha yeni pişmiş bir çorba yaparak onları masaya sürüklemişti.
“İkinizin de şişmanlaması gerek, çok zayıfladınız.”
Feng Xin soğuk terlerle kaplanmıştı ve poposu sandalyeye değdiği anda ellerini sallamaya başladı. “Hayır, hayır Majesteleri, Feng Xin buna cüret edemez, yapmamalıyım!”
Kraliçe memnuniyetle şakıdı. “Yavrum, korkulacak ne var? Gel, hadi oturun.”
Feng Xin ona gerçeği söylemeye nasıl cüret edebilirdi? Sahiden edemezdi ve onları zorla oturttuktan sonra, kraliçe çalışmasının meyvesini önlerine sundu. Feng Xin kesik bir nefes aldı ve tencerenin kapağını kaldırdı. Xie Lian masanın başına oturmuştu ve tencerenin içindekileri görünce ikisinin de yüzü soldu.
Xie Lian bıyık altından konuştu. “Bu tavuk… korkunç bir şekilde can vermiş.”
“…” Feng Xin’in dudakları titredi. “Ekselansları, yanlış gördün sanırım. Bu tencerede tavuk yok.”
“??? O zaman ölü tavuk gibi yüzen şey ne?” Diye sordu Xie Lian.
“Bence o erişte… ama şekli bir tuhaf?” Diye cevapladı Feng Xin.
İkisi uzunca bir süre tencereyi incelediler ama yine de anlamamışlardı. Kraliçe Xie Lian’ın önüne koca bir kase koyunca, Feng Xin hızla kendi yemeğini koymak için hareketlendi. Kraliçe odaya, kralın yanına gidince ise hemen kaselerini boşalttılar ve dudaklarını siler gibi yaptılar, sanki tek yudumda bitirmiş ve tadı damaklarında kalmış gibi davranıyorlardı.
“Doydum, çok doydum.”
Bunu görünce kraliçe mest olmuştu. “Güzel miydi?”
Xie Lian boş bir şekilde övdü. “Harikaydı, harika!”
Kraliçe memnuniyetle konuştu. “Öyleyse hadi biraz daha yiyin!”
Xie Lian asla-var-olmaması-gereken-çorba’dan neredeyse bir kaşık kadar tükürdü ve mendilini kaldırarak dudağını siliyormuş gibi yaptı.
Tam bu sırada kraliçe tereddütle konuşmaya başladı. “Oğlum, bir sorum var, lütfen anneni mazur gör.”
Xie Lian katılaştı ve mendilini indirdi. “Nedir? Lütfen sor.”
Kraliçe yanına oturdu ve sordu. “Mu Qing nerede? Neden günlerdir hiç gelmedi?”
Biliyordu.
Mu Qing’den bahsedilince Xie Lian’ın kalbi daha da sıkışmıştı. “Ah, ona bir görev verdim, bu yüzden başka bir yere gitti.”
Kraliçe rahat bir nefes vermiş gibiydi ve başını salladı. Hemen ardından tekrar sordu. “Ne zaman gelecek?”
“Belki, uzun bir zaman gelmeyebilir… yakın zamanda dönemeyeceği kesin.” Dedi Xie Lian.
Bunu duyunca kraliçe sıkıntıya düşmüş gibiydi ve Xie Lian fark etti. “Bir sorun mu var?”
Kraliçe hemen cevapladı. “Ah, yok yok.”
Feng Xin daha dikkatliydi ve aniden konuşmaya dahil oldu. “Majesteleri, elinize ne oldu?”
Eline mi?
Xie Lian başını eğdi ve donakaldı.
Annesinin narin, güzelce korunmuş zengin elleri şu anda korkunç görünüyordu. Eklem yerleri aşınmış ve soyuluyordu, hatta kandan izler vardı. Xie Lian hızla ayağa kalkarak ellerini tuttu. “Neler oluyor?”
Kraliçe açıkladı. “Yok bir şey. Sadece biraz kıyafet ve battaniye yıkadım, ama pek başarılı olamadım.”
Xie Lian haykırdı. “Neden kendin yıkıyorsun? Keşke…”
Ama sözlerini tamamlayamadan kekeleyerek sustu. Keşke, ne? Saray görevlilerine mi söyleseydi? Mu Qing’den mi isteseydi? Şu anda bunların hepsi imkansızdı.
Kaçış yollarında, bir hizmetkar gibi davranarak onların gündelik ihtiyaçlarını gideren Mu Qing olmuştu; Xie Lian, kral ve kraliçe de dahil. Onun gitmesiyle aniden bu tür işleri yapacak hiç kimse kalmamıştı.
Yemek yapacak kimse yoktu, kıyafet yıkayacak kimse yoktu, battaniyelerle ilgilenecek kimse yoktu. Eskinin basit günleri bir anda zor bir hal almaya başlamıştı. Xie Lian’ın kendisi bunları yaşamayı sorun etmiyordu, sonuçta endişelenmesi gereken çok fazla şey vardı. Ama hayatı boyunca rahat ve lüks içinde yaşamış annesi, nasıl böyle zor bir işi yapabilirdi? Ama eğer kraliçenin kendisi yapmazsa, kim yapacaktı?
Sessizliğin ardından Xie Lian tekrar konuştu. “Sen bununla uğraşma. Çamaşır yıkama işini ben hallederim.”
Kraliçe gülümsedi. “Gerek yok. Ben kendi başımın çaresine bakarım. Daha önce ne çamaşır yıkamıştım ne de yemek yapmıştım, ama artık her gün bir sürü boş vaktim olduğu için kendi işimi kendim görmek eğlenceli gelmeye başladı. Özellikle de her ikiniz de yemeği beğendiğiniz için çok mutluyum.”
O tencere yemeği annesinin elleriyle yapılmıştı. Xie Lian ve Feng Xin bakıştılar, dehşete düşmüşlerdi.
Tam bu sırada kraliçe ekledi. “Ah sahi, bir şey daha var. Yarın biraz ilaç getirmeniz mümkün mü acaba?”
Xie Lian’ın gözleri belli belirsiz açıldı. “İlaç mı? Ne türden bir ilaç?”
Kraliçe kararsızdı. “Of, ben de emin değilim. Şifacıya gidip sorgulasanız iyi olabilir, ne türden bir ilaç acaba kan öksürmeye iyi geliyor?”
“Kanlı öksürük mü?!” Xie Lian şok olmuştu. “Kim kan öksürüyor? Sen mi? Babam mı? Neden daha önce söylemedin?”
Sesi yükseldiği anda kraliçe onu susturdu. “Sessiz ol!”
Ancak çok geçti, kulübenin arkasından öfkeli bir ses yükseldi. “SANA GEREKLİ GEREKSİZ KONUŞMA DEMİŞTİM!”
Bu kraldı. Onun çoktan duyduğunu öğrenince kraliçe de artık sessizliği önemsemeyerek odaya doğru seslendi. “Ama böyle devam edemezsin!”
Xie Lian doğrudan odaya doğru gitti ve kralın bir yığın kaba battaniyenin arasında yatıyor olduğunu gördü. Uzun zamandır ona dikkatli bakmamıştı, ama şimdi kralın hasta olduğunu, yanaklarının çöktüğünü fark ediyordu, kasvetli odada olduğundan daha bile hasta görünüyordu. Bir krala hiç benzemiyordu; kül yüzlü yaşlı bir adamdı sadece.
Uzun zamandır hasta olduğunu bilmesi için Xie Lian’ın onu muayene etmesine gerek yoktu, ve üstelik hafif bir hastalıkta değildi. Hatta tüm oda hastalığın boğucu, küflü kokusuyla kaplanmıştı. Kraliçenin semptomları için ‘kanlı öksürük’ dediğini hatırlayınca, bir anlık hüzünle sesi yükseldi. “BURADA NELER OLUYOR??”
Kral yüzünü katılaştırdı. “Sesine hakim ol.”
Kraliçe ve Feng Xin de odaya girdiler.
Xie Lian azarladı. “Sesim kimin umurunda. Eğer hastaysan, neden daha önce bir şey söylemedin?”
Kral sinirlenmişti. “Sen krala ders mi veriyorsun? Bu kralın ne söyleyip ne söylemeyeceği seni ilgilendirmez!”
Onu güçlü davranmaya çalıştığını görünce Xie Lian kulaklarına inanamıyormuş gibiydi. “İnanılmaz! Böyle bir zamanda unvanının ağırlığını mı kullanmaya çalışıyorsun?”
Kral köpürüyordu. “ÇIK DIŞARI! ÇIK HEMEN DIŞARI!”
Kraliçe ve Feng Xin hemen Xie Lian’ı dışarıya sürüklediler. “Oğlum! Böyle yapma. O senin baban ve hasta. Alttan al.”
Kaçışları ve bu hastalık, kara buz eklemek gibiydi. Xie Lian yüzünü ellerine gömdü. “Anne! Neden daha önceden bir şey söylemedin? Eğer söyleseydin hastalığı kan tüküreceği kadar ilerlemezdi! Tedavisi ne kadar zor biliyor musun?”
Ya da, işin doğrusu, şu anki durumlarında ne kadar imkansız olduğunu!
Kraliçe hem korkmuş hem incinmişti. “Bu… Bu kadar kötüleşeceğini biz de bilmiyorduk.”
Feng Xin ekledi. “Evet. Ayrıca, bütün yol boyunca Yong An tarafından kovalandık, durmaya hiç fırsatımız olmadı.”
Xie Lian ellerini yüzünden çekti. “Onu hemen doktor bulmak için şehre götürüyorum.”
“GEREK YOK!” Kral diğer odadan bağırdı.
Xie Lian arkasına baktı ve tam ona ‘artık kararları ben veriyorum’ diye bağıracaktı ki, Feng Xin ilk cevap veren oldu. “Ekselansları, eğer Majestelerini şehre doktor bulmak için götürürsek yakalanırız.”
Bunu duyunca Xie Lian hemen dondu.
Kraliçe de ekledi. “Korktuğumuz da buydu, bu yüzden de daha erken bir şey söyleyemedik. Oğlum, neden önce… ilaç getirmenin bir yolunu bulmuyorsun?”
Odalarında, kral tekrar öksürmeye başlamıştı ve kraliçe hızla onunla ilgilenmek için gitti. Xie Lian uzunca bir süre hareket edemedi, ardından ise dönüp gitti.
Feng Xin arkasından seslendi. “Ekselansları! Ne yapacaksın?”
Xie Lian cevap vermedi, ama kulübedeki her çekmeceyi, her sandığı karıştırmaya başladı.
Feng Xin sordu. “Ne arıyorsun?”
Cevap vermedi ama kısa bir süre sonra sandığın dibinden bir şey çıkarttı. Kutsal bir kılıç.
Feng Xin görünce sorgulamaya başladı. “HongJing’le ne yapmayı planlıyorsun?”
Kısa bir sessizliğin ardından Xie Lian cevapladı. “Satacağım.”
Feng Xin şok olmuştu ve hemen haykırdı. “YAPAMAZSIN!”
Xie Lian sandığı sertçe kapattı. “Çoktan bir sürü kılıç sattım, bu sadece bir tane daha.”
Yolculuk boyunca araba ve kontrol noktalarından geçerken rüşvet için yeterince para bulmak adına, Xie Lian çok sevdiği kutsal kılıç koleksiyonunun neredeyse hepsini satmıştı. Ve büyük, kaliteli dükkanlara giremedikleri için, bazen karanlık tüccarlar tarafından şantaja maruz kalarak ederlerinin çok altında bile satmışlardı.
Feng Xin haykırdı. “Aynı şey değil! Bu kılıcı çok seviyorsun. Yoksa neden çoktan satmak yerine sandığın en dibine koyasın ki? Ayrıca, bu kılıcı sana İmparator hediye etti, satarsan hiç iyi olmaz!”
Xie Lian yorgunlukla konuştu. “Kılıca olan sevgim, bir yaşam kadar önemli değil. Gidelim hadi.”
Kılıçla birlikte şehre vardılar, her ikisi de üzgün görünüyordu. Rehin dükkanına geldikleri zaman Xie Lian duraksadı ve elindeki HongJing’e baktı.
Feng Xin ona bir bakış attı. “Neden satma işini unutmuyoruz? Önce… önce başka bir yol düşünsek?”
Xie Lian başını iki yana salladı. “Çok geç. Ayrıca yeterince para kazanmamızı sağlayacak başka bir yol bilmiyoruz.”
Çalmak, gasp etmek, kandırmak istelerdi, hiçbir ölümlü onlarla boy ölçüşemezdi ve çok daha hızlı para kazanırlardı. Ancak tam olarak bu sebeple doğru yolda kalmak ve ölümlülerin etik kurallarına uymak zorundaydılar, dürüst bir şekilde para kazanmalıydılar, bu yüzden bu kadar zordu.
Kararını veren Xie Lian tekrar konuştu. “Satmak zorundayız. Satınca gidip ilaç alalım.”
Bunları söylediği halde yerinden kımıldamamıştı.
Feng Xin onun tereddüt ettiğini biliyordu, bu Xie Lian’ın sahip olduğu son kutsal kılıçtı. Bu yüzden konuştu. “Biraz daha dolaşalım.”
Tam bu sırada, sokağın diğer ucundan bir feryat koptu, bağırışlar ve haykırışlar yükseldi ve birisi çığlık atıyordu.
“KİM SORUN ÇIKARTIYOR??”
“BU NE CÜRET!”
“YAKALA! YAKALA!”
İkisi de irkilmişlerdi ve Xie Lian tetikte bir şekilde yana çekildi. “Kim?!”
Feng Xin de gerilmişti ve kontrol etmek için gitti, emin olduktan sonra geri dönmüştü. “Hiç! Merak etme! Bizimle alakalı değildi. Bizi arıyorlarsa bile Yong An askerleri değillerdi.”
Xie Lian ancak o zaman rahatlayabildi. “Neler oluyor?”
“Bilmiyorum.” Dedi Feng Xin. “Görünüşe göre delirmiş birkaç hizmetçi kavga ediyor, gidip bakmak ister misin?”
“Hadi gidelim.” Dedi Xie Lian. “Umarım haydudun teki değildir.”
İkisi izlemek için araya karıştılar. Meydanın ortasında birkaç adamın kavga ettiğini ve çevredekilerin de onları kışkırttığını gördüler.
Feng Xin gösteriyi keyifle izlemekte olan bir adamın sırtına vurdu. “Dostum, neler oluyor burada?”
Adam kıkırdadı. “Bilmiyor musun? Çok heyecanlı! Hizmetçi efendisini dövüyor!”
Ne olaydı ama! Xie Lian’ın nutku tutulmuştu. “Nasıl olur? Ve neden bu iyi bir şey?”
“Elbette iyi bir şey!” Dedi adam. “Bu efendi sahiden beş para etmez bir herif! Hizmetçisi çocukluğundan beri onun yanındaydı, inanılmaz sadıktı, ama o! O sadece faydalanmayı bilirdi, yeterince para bile vermiyordu ve kanının son damlasına kadar ondan faydalandı. Hizmetçi de artık daha fazla dayamadı, anlıyorsun değil mi, anlıyorsun! Dövüşüyorlar!”
Sahiden de gerçekten saldıran kişi yumruk atarken bir yandan küfrediyordu, ‘o kadar uzun zamandır yanındayım ki!’, ‘Bana ne verdiğine neden dönüp bakmıyorsun??’, ‘Ailem o kadar fakir ki yiyecek tek lokmaları yok, ama sen yine de kurumlu kurumlu geziyorsun!’, ‘Bugünden itibaren, artık senin köpeğin değilim!’ gibi şeyler bağırıyordu. Dayak yiyen efendi ise başını kollarının arasına almış, kalabalığın tezahüratları arasında çığlıklar atıyordu ama tüm bu sesler Xie Lian’ın sendelemesine yol açıyordu, nedense ürpermişti ve düşünmeden Feng Xin’in yüzüne bir bakış attı.
Feng Xin ise onun bu tuhaf davranışını hiç fark etmemişti ve bahsedilen tüm bu suçlamaları duyunca, düşünmeden yorum yapmıştı. “Anlıyorum, efendisi sahiden boş herifin teki, hizmetçisinin isyan etmesine şaşmamalı.”
Hiçbir şey kastetmemişti ama Xie Lian’ın kalbi sıkıştı ve HongJing’i daha da sıkı tuttu.
Tüm bunların ardından, HongJing satılmış ve en sonunda ellerine biraz para geçmişti. Hemen doktor olup olmadığını sorgulamış ve yanlarında on farklı ilaçlarla geri dönüş yoluna geçmişlerdi.
Kanlı öksürme semptomuna iyi gelen ilaçlar pahalıydı ve çok kaliteli olmaları gerekiyordu. Sadece bir iki paket ilaçla birkaç güne iyileşme gibi bir durum söz konusu değildi ve iyileştikten sonra da kişinin dikkatli bir şekilde gözlenmesi gerekiyordu. O akşam Feng Xin birkaç deste ilacı çıkardı ve kulübenin dışında pişirmeye başladı, yırtık bir yelpazeyle alevleri körüklüyordu. Xie Lian’a gelince, bir kez daha evdeki tüm rafları ve sandıkları karıştırmıştı. Bir süre sonra en sonunda yumuşak, ışıldayan bir altın kemer buldu.
Normalde Xie Lian’ın bir sürü altın kemeri vardı, ama onlar da kutsal kılıçlarla aynı sonu paylaşmış, satılmışlardı. Artık elinde sadece bu kalmıştı ve Xie Lian’ın esas planı onu bir hatıra olarak saklamaktı. Ama şimdi, başka bir sebeple kullanmaya karar vermişti.
Tesadüfen Feng Xin başını kaldırarak ona baktı. “Ekselansları, kemer neden elinde? Onu da satmayı düşünmüyorsun değil mi?”
Ancak Xie Lian’ın yanına gelerek kemeri ona uzattı
Bunu görünce Feng Xin’in gözleri yerinden fırladı, çok şaşkındı. “…Ne diye bana veriyorsun??? Ekselansları, biraz önce sandığı kapatırken beynini de kapatmadın değil mi???”
“…” Ancak o zaman Xie Lian’ın aklına Üst Cennette altın kemerin özel bir anlamı olduğu geldi, ve yüzü karardı. “Çok fazla düşünüyorsun, öyle bir şey kastetmiyorum. Al sadece, bir parça altın işte!”
Ardından ona itti. Feng Xin boynunun etrafındaki altın kemere ters ters baktı. “Hayır. Yine de bana neden durup dururken altın verdiğini söylemen gerek?”
“Bunca zamandır sana biriken borçlarımın bir parçası olarak görebilirsin.” Dedi Xie Lian.
Feng Xin’in kafası karışmıştı. “Hayır, ama. Nereden çıktı şimdi? Neden böyle bir zamanda bana ödeme yapıyorsun? Bunu gidip rehin verip ve Majestelerine ilaç alabilirsin. Ya da tuta da bilirsin. Sende kalsın. Bu sadece cennet mensuplarının sahip olabileceği bir şey.”
 Çevirmen: Nynaeve
127 notes · View notes
aygultopal35 · 5 years
Text
Bir zamanlar, bir narın ortasında,
her şeyden habersiz yaşarken ben,
bir gün, bir nar tanesinin,
Gün gelecek bir ağaç olacağım,
dediğini işittim,
Gün gelecek bir ağaç olacağım
ve rüzgâr şarkı söyleyecek
dallarımın arasında;
dans edecek gün ışığı
yapraklarımın üstünde;
bütün mevsimler boyunca güçlü
güzel ve görkemli olacağım.
Bunun üzerine, bir başka nar tanesi,
Senin kadar genç olduğum günlerde,
diye söze karıştı,
ben de hayaller kurardım böyle;
ama olup biteni, geçmişi, geleceği
ölçüp tartabiliyorum şimdi
ve görüyorum ki, boşmuş, boş,
boşun boşu,
ümitlerim de hayallerim de.
Sonra bir üçüncü nar tanesi
karıştı söze,
Hiçbir şey görmüyorum ben, dedi,
hiçbir şey, bu tıkış tıkış
ve tekdüze hayatta-
öyle büyük, öyle parlak falan
bir gelecek vaat eden.
Bir dördüncü nar tanesi,
Fakat, parlak bir gelecek umudu
olmadan da, düşünsenize, dedi,
ne kadar manasız olurdu hayat.
Beşinci nar tanesi,
Niye tartışıp duruyorsunuz,
olacaklar hakkında
böyle boş yere, dedi,
anlam veremiyorum buna, doğrusu,
daha bilmezken şimdi ve burada
ne olduğumuzu.
Fakat sohbet böyle felsefi
boyutlara varınca
altıncı nar tanesi:
Şimdi neysek, diye açıkladı fikrini,
gelecekte de öyle
sürdüreceğiz, bence,
neysek, o halimizi
ve bu, hiç yoktan daha iyi.
Yedinci nar tanesi,
Gelecekte hayatın
ve onu bu tohum ambarından
dışarı taşımanın
yolu olabilecek
çok parlak bir fikir var
aklımın ucunda, fakat, dedi
bir türlü sözcüklere
dökemiyorum onu.
Böyle, böyle tartışma kızıştıkça kızıştı,
sekizinci, dokuzuncu, onuncu,
derken bütün nar taneleri
tartışmaya karıştı
her ağızdan bir ses değil,
sanki birkaç ses birden
çıkmaya başladı bir an
ve ben söylenenlerden artık
hiçbir şey anlamaz oldum.
Bunun için de, tuttum hemen o gece
taşındım bir ayvanın içine,
Birkaç çekirdek vardı
ayvanın ortasında sadece;
ve ortalık sessizdi,
sessiz ve çürüyecek kadar rahat,
sanırım, bu nedenle.
Çeviri: Cahit Koytak
10 notes · View notes
fenerbahceliyiz1995 · 6 years
Text
ALDIK MI COCU’YU?
Sırf Ali Koç Başkan yüzünden katlanıyorum şu Cocu’ya. Dinamo Zagreb takımından 4 gol yemek nedir ya? Üstelik rakibin 2 tane direkten dönen topu var. Bir kaç kez ceza sahamızda karamboller oldu. Yanlış hatırlamıyorsam 2 tane böyle pozisyon oldu. Farkın daha fazla açılması kaçınılmazdı. İlk 11’i görünce Philip Cocu çok büyük ihtimal Beşiktaş derbisini göz önünde bulundurarak bu maçta yedek ağırlıklı bir kadro sahaya sürmek istiyor dedik hepimiz. Olabilir, bu oyunculara da şans verilebilir. Sonuçta hala bu kulübün futbolcuları ve belki de kendilerini kanıtlamak isterler. Ama bunu maalesef saha da göremedik. Bundan daha da kötü oynayabiliriz, 10 gol bile yiyebiliriz belki de Dinamo Zagreb’den. Ama bu kadar ruhsuz ve etkisiz oynayamaz Fenerbahçe takımı. Taraftarlar bunu haketmiyor. Aynı bazı oyuncuların bu formayı giymeyi hak etmedikleri gibi. O yüzden bu çok büyük tepkiler. Beşiktaş derbisine çok büyük bir moral bozukluluğu ile çıkacağız. Sonuçta yine kendi evimizdeyiz. Taraftarlarımız derbi maçına yoğun ilgi gösterecektir. Ama bu oyunla derbiye çıkarsak Beşiktaş karşısına işimiz zor.
Şener Özbayraklı, Roman Neustadter, İsmail Köybaşı, Mehmet Topal, Alper Potuk, Aatıf Chahechoue. İlk 11’de ki diğer oyuncuları saymıyorum. Onlar daha yeni sayılırlar. Ama bu saydığım oyuncular bu akşam göstermiş oldukları performansın ardından bırakın Fenerbahçe formasını, bir BAL takımının dahi formasını giymeyi haketmezler. Böyle umursamazlık olamaz. Yıllardır Fenerbahçe’de oynayan oyuncular bu saydıklarım. Hiç birisi kendini azıcıkta olsa geliştirmez mi? Ekstra biz özellik katmaz mı kendisine? Cılız vücuduyla Alper Potuk sağdan sola, soldan sağa topu sürekli kaybederek oynuyor. Bu oyuncu mu hak ediyor bu formayı? Hasan Ali Kaldırım’a kızıyoruz belki de ama bu dünyada daha da kötü sol bekler varmış. İsmail Köybaşı; hayatın en rezil maçlarından birisini oynadı belki de. Yediğimiz 3. goldeki hali gözlerimin önünden geçtikçe hala çıldırıyorum. Hatta yaptığı bireysel hataların ardından şaşırmıyorum bile artık. Neustadter, 2007 yılından beri takip ettiğim Fenerbahçe’de gördüğüm en yumuşak, en yeteneksiz, en başarısız stoper. İlhan Eker isimli bir stoperimiz vardı. Kendisini bile daha oynardı. Topa müdahale edemez, çok basit savunma yapar, hamlelerinde geç kalır, neredeyse karşısına aldığı oyuncuların 90% kendisini rahatlıkla geçer. Böyle kötü bir savunma hattını hak etmiyor bu takım. Hepsini teker teker anlatmaya kalksam zaten ömrüm yetmez. Fenerbahçe taraftarı görüyor zaten sahada neler döndüğünü. Kimin nasıl oynadığını biliyor. Kimin mücadele ettiğini görüyor, savaşan oyuncuları savaşmayan oyunculardan ayırt edebiliyor. Bireysel hatalar yaparak hem kendi karnesine zarar veren, hemde takımına zarar veren oyuncular nasıl olurda hala bu takımda forma yüzü görebilirler? Bu konu aslında beni en çok endişlendiren durum. Bu oyuncuları yöneticilerde izliyor. Bunları beğendiklerini düşünmüyorum. O halde ne duruyorlar? Bu vasat oyuncular neden hala hak etmedikleri Fenerbahçe’nin oyuncuları olarak kariyerlerine devam edebiliyorlar? Ozan Tufan dahi A2 takımına gönderildi. Bu adamlar hataların Allahını yapıyorlar belki, neden hala bir refleks yok. Radikal kararlar vermek gerekiyor bundan sonra. Bu oyuncularla olmayacak bu çok belli. Kastettiğim kişiler, İsmail, Hasan Ali, Aatıf, Dirar, Neustadter, Topal. Hak etmeyen bu formayı giymesin, savaşmayan giymesin. Ben bundan sonra bunu istiyorum.
Gelelim Philip Cocu’ya. Yemin ederim artık susmayacağım. Sırf Ali Koç Başkanımızın bir bildiği vardır diye hem Damien Comolli’ye güvendik, hem de Philip Cocu’ya. İkiside üst düzey kişiler olabilirler. Geçen yıl zaten berbattık. Bu isimlerin fark yaratmalarını istedik biz. Geçen yılı arar olmak çok üzücü. Philip Cocu o bahsedilen meşhur 4-3-3 formasyonuna ne zaman geçecek merakla bekliyorum. Bu formasyon ve bu taktikle bu takımın oynayamayacağını zaten geçen yıl gördük. Sadece formasyonun değil, oyuncu kalitesininde düşük olduğu apaçık belliydi. Aykut Kocaman geçen yıl bu kadar bireysel hata normal değil demişti. Kendisi çok haklıymış. Bu yıl daha da fazla bireysel hata yapan oyuncular var. Bu oyuncularla daha maalesef takım olunamıyor. Gençleşmek güzel ama kalite asıl önemli olan. Ya gençleşelim diye Elif Elmas oyunuyor, ama bir bakıyosun sol bekte 28 yaşındaki İsmail Köybaşı. Kalite yerlerde. Ya kaliteli oyuncular ile oynamak gerek ya da genç oyuncularla. Genç oyuncularla oynamayı tercih edersek hiç pişman olmayız diye düşüyorum. Bir kaç maç berbat oynarız belki ama oyuncuları kazanmış oluruz. Gelelim bu maçı baz alarak Philip Cocu’ya eleştiriler getirmeye. İlk yarı berbat bir oyundan sonra ikinci yarıya neden aynı kadroyla sahaya çıktık? Tamam, maç başlamadan önce Beşiktaş maçı düşünülerek yedek ağırlıklı bir kadroyla sahaya çıktık ama koskoca Fenerbahçe’nin ilk 45 dakika da ne kadar berbat bir futbol oynadığını da gördük. Daha doğrusu oynayamadığı futbolu. Neden değişiklikler yapılmaz? Daha fazla gol yemeyelim diye daha defansif bir kadroyla ikinci yarıya çıkılabiliriz. Bu da bir taktiktir. Ya, demek ki bir planı var hocanın. En azından gol yememek için uğraşacak diyebiliriz. Ama o da yok. Çok tepkisiz kaldı Cocu. Kadro tercihi zaten yanlıştı. Yapılan değişiklikler teslim olduğumuzun kanıtı gibiydi adeta.
Ali Koç geçen hafta FB TV’de Philip Cocu’yla devre arasına kadar devam edeceğini açıkladı. Ben bu açıklamaların ardından gideceğini düşünmüyorum. Denenecektir. Başkan sabredecektir. Kendisi de belki doğru tercih olmadığını düşünse de böyle yapacaktır diye tahmin ediyorum. Benim düşünceme göre başından hataydı Philip Cocu’nun gelmesi. Fenerbahçe taraftarı en son başarılı olunduğu sezon takımın başında olan Ersun Yanal ismini zaten yıllardır dillendiriyor. Eğer Cocu gidecekse yerine kesinlikle bir kez daha Ersun Yanal getirilmeli. Bunu hakediyor Ersun Yanal. Evet Ersun hoca en son geldiğinde Aykut Kocaman’ın da payının çok büyük olduğu bir kadroya gelip oturmuştu. Ama kendisi bu kadronun nasıl oyanayabileceğini görmüş ve formasyonunu da, taktiğini de buna göre değiştirmiş ve takım üzerinde uygulamıştır. Kendisini Aykut Kocaman’dan ayıran en önemli özellik buydu. Ersun Yanalın 2014 sezonunda bu kadar başarılı olması bence sürpriz bile değildi. O araştırmış, denemiş ve yapılması gerekeni yapmıştı. Hemen şimdi olamasa da belki devre arasında gelecek. Ben hemen yarın gelip başlamasından yana olmama rağmen Başkanımızın alacağı her kararın arkasında olacağım ve destekleyeceğim.
Gelelim derbiye. Aslında moraller çok bozuk. Ama dediğim gibi Philip Cocu biraz akıllıysa artık oyanamak istediği taktiği uygular, derbiden önce kamp yapar, takıma anlatır, ne bileyim bir şeyler yapar. Bu dibe vuruştan sonra vereceğimiz refleks sezonun devamını etkileyecek. O sıçramayı yapmamız lazım. Bence artık riskte almamız lazım. Derbide belki alacağı riskli kararlar tutar belki de ters teper. Ama eğer tutarsa derbi galibiyeti ile birlikte tüm camiada olan kara bulutlar bir nebzede olsa giderilebilir. Bu maç aslında kendisi için çok büyük bir şans. Bakalım Cocu’nun kararını Pazartesi akşamı göreceğiz.
6 notes · View notes
sananeulen · 2 years
Text
KILIÇDAROĞLU BAĞ-KUR GENEL MÜDÜRÜ
"Kemal Kılıçdaroğlu'nu Hesap Uzmanları Kurulu'nun ilk yıllarında tanıdım" diyen Özfatura, CHP liderinin hiç bilinmeyen yönlerini açıkladı. Recep Tayyip Erdoğan'ı ise eleştirdi. Söz Özfatura'nın: "O dönemde de BAĞ-KUR dökülüyor. Turgut Özal, Altan Tufan ve ben konuşurken Kemal Kılıçdaroğlu'nun BAĞ-KUR'un başına geçmesini şöyle önerdik: - 'Bu adam istirahat bilmiyor, 7 gün 24 saat çalışıyor…" Özal, Kemal Kılıçdaroğlu'nu BAĞ-KUR Genel Müdürü yaptı. Kemal Bey müthiş bir potansiyel gösterdi ve bu görevde gerçekten de çok başarılı oldu. Kemal Bey ondan sonra başka büyük bir bataklığın SSK'nın başına getirildi O dönem SSK batıyordu. Kemal Bey, Tayyip Erdoğan'ın dediğinin tam aksine fevkalade başarılı oldu. SSK'yı düzene getirdi Kılıçdaroğlu'nun ekibi çok güzel bir tasarı hazırladı. Turgut Özal onu kanunlaştırdı. Fakat nedense rahmetli Demirel 1990 seçimlerinde sistemi eski haline götüreceğim diye şöyle inat etti. - 'Ben hesaptan anlarım.' Demirel inat etti ve sistem eski haline dönünce denge bozuldu. Burada Kılıçdaroğlu'nun en küçük bir günahı yok. Ne Demirel ne de Tansu Çiller, Kılıçdaroğlu'nu görevden aldı. 1994'te İzmir'de tekrar seçimi kazandım. Baktık önceki başkan 5 yıl boyunca SSK primlerini ödememiş. SSK alacağını tahsil etmek için direnen Kemal'e diyorum ki;  - Faizleri sil, benim hatırım hiç yok mu? Kemal Bey diyor ki; - 'Öl de öleyim ama SSK'yı korumalıyım. Benim yerimde sen de olsan kabul etmezsin.' Sonuçta faizleri silmedi 36 taksite bağladı. Kemal Kılıçdaroğlu'nun hukuka ve ahlaka aykırı hiçbir hareketi görülmemiştir.Kemal Bey iktidarda olursa hırsızlık, rüşvet, yolsuzluk gibi şeyler kalkar her şey düzelir Türkiye'de bu ülkeyi bu bütçenin yarısıyla idare eder. Bugün bütçenin yarısı israf, rüşvet ve yolsuzluktur. Kılıçdaroğlu iktidarında 1,5 yılda ekonomi de düzelir devlet yönetimi de düzelir. Türkiye'nin bugünkü sıkıntısının en büyük sebebi tek adam yönetimi ve Tayyip Bey'dir. Maalesef egosu çok yüksek ve her şeye o karar veriyor. Etrafında da ona gerçekleri söyleyecek gerçek dostu yok. Tayyip Bey'e Peygamber efendimizin şu hadisini yolladım - 'Cenab-ı Hak sevdiği yöneticilere açık sözlü danışmanlar lütfeder, sevmediklerine dalkavuklar musallat eder.' Tayyip Bey'in etrafını hep dalkavuklar sarmış. Türkiye ekonomisine en büyük ihanet Kamu-Özel İşbirliği modelidir. Beş-altı yandaş ülkeyi sömürüyor. Hepsi millete atılan kazık. Türkiye varlık içinde yokluk çekiyor. Türk tarihinde İslam dinine bu kadar zarar veren bir iktidar daha gelmemiştir. Türklüğe bu kadar düşman bir iktidar daha gelmemiştir. Kemal Kılıçdaroğlu'nun harika bir devlet deneyimi var. CHP, İYİ Parti, Saadet Partisi, Demokrat Parti bence iktidarda beraber olacaklar ve gerekli kadroları kuracaklar. Parlamenter sisteme dönülmesi, yargı ve vergi reformlarının çok acele yapılması şarttır. Ben CHP'li değilim, AKP'li hiç değilim.Ben Kılıçdaroğlu'nun bu özelliklerini iyi biliyorum, yakından gördüm. Kendisine birtakım iftiralar atılıyor. Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır. Fahri Çelik Kemal Kılıçdaroğlu iyi bir vatan evladı, dürüst, iyi bir insan ve en önemlisi verilen her görevi de layıkıyla yerine getirmiş çok başarılı bir devlet adamıdır. Burhan Özfatura İzmir Eski Büyükşehir Belediye Başkanı
Fahri Çelik
0 notes
igdem · 2 years
Text
BURHAN ÖZFATURA ANLATIYOR.!
''Bay Kemal!'' diye bağırıp suçlamak kolay ama.
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı olarak iki kez seçilen ve 1984 yılından bu yana yakından tanıdığım 37 yıllık dostum değerli ağabeyim Burhan Özfatura ile çok sıcak bir sohbet yaptık. "Kemal Kılıçdaroğlu'nu Hesap Uzmanları Kurulu'nun ilk yıllarında tanıdım" diyen Özfatura, CHP liderinin hiç bilinmeyen yönlerini açıkladı. Recep Tayyip Erdoğan'ı ise eleştirdi. Söz Özfatura'nın: "O dönemde de BAĞ-KUR dökülüyor. Turgut Özal, Altan Tufan ve ben konuşurken Kemal Kılıçdaroğlu'nun BAĞ-KUR'un başına geçmesini şöyle önerdik:
'Bu adam istirahat bilmiyor, 7 gün 24 saat çalışıyor…" Özal, Kemal Kılıçdaroğlu'nu BAĞ-KUR Genel Müdürü yaptı. Kemal Bey müthiş bir potansiyel gösterdi ve bu görevde gerçekten de çok başarılı oldu. Kemal Bey ondan sonra başka büyük bir bataklığın SSK'nın başına getirildi. O dönem SSK batıyordu. Kemal Bey, Tayyip Erdoğan'ın dediğinin tam aksine fevkalade başarılı oldu. SSK'yı düzene getirdi. Kılıçdaroğlu'nun ekibi çok güzel bir tasarı hazırladı. Turgut Özal onu kanunlaştırdı. Fakat nedense rahmetli Demirel 1990 seçimlerinde sistemi eski haline götüreceğim diye şöyle inat etti.
'Ben hesaptan anlarım.' Demirel inat etti ve sistem eski haline dönünce denge bozuldu. Burada Kılıçdaroğlu'nun en küçük bir günahı yok. Ne Demirel ne de Tansu Çiller, Kılıçdaroğlu'nu görevden aldı. 1994'te İzmir'de tekrar seçimi kazandım. Baktık önceki başkan 5 yıl boyunca SSK primlerini ödememiş. SSK alacağını tahsil etmek için direnen Kemal'e diyorum ki;
Faizleri sil, benim hatırım hiç yok mu? Kemal Bey diyor ki;
'Öl de öleyim ama SSK'yı korumalıyım. Benim yerimde sen de olsan kabul etmezsin.' Sonuçta faizleri silmedi 36 taksite bağladı. Kemal Kılıçdaroğlu'nun hukuka ve ahlaka aykırı hiçbir hareketi görülmemiştir. Kemal Bey iktidarda olursa hırsızlık, rüşvet, yolsuzluk gibi şeyler kalkar her şey düzelir Türkiye'de bu ülkeyi bu bütçenin yarısıyla idare eder. Bugün bütçenin yarısı israf, rüşvet ve yolsuzluktur. Kılıçdaroğlu iktidarında 1,5 yılda ekonomi de düzelir devlet yönetimi de düzelir. Türkiye'nin bugünkü sıkıntısının en büyük sebebi tek adam yönetimi ve Tayyip Bey'dir. Maalesef egosu çok yüksek ve her şeye o karar veriyor. Etrafında da ona gerçekleri söyleyecek gerçek dostu yok. Tayyip Bey'e Peygamber efendimizin şu hadisini yolladım
'Cenab-ı Hak sevdiği yöneticilere açık sözlü danışmanlar lütfeder, sevmediklerine dalkavuklar musallat eder.' Tayyip Bey'in etrafını hep dalkavuklar sarmış. Türkiye ekonomisine en büyük ihanet Kamu-Özel İşbirliği modelidir. Beş-altı yandaş ülkeyi sömürüyor. Hepsi millete atılan kazık. Türkiye varlık içinde yokluk çekiyor. Türk tarihinde İslam dinine bu kadar zarar veren bir iktidar daha gelmemiştir. Türklüğe bu kadar düşman bir iktidar daha gelmemiştir. Kemal Kılıçdaroğlu'nun harika bir devlet deneyimi var. CHP, İYİ Parti, Saadet Partisi, Demokrat Parti bence iktidarda beraber olacaklar ve gerekli kadroları kuracaklar. Parlamenter sisteme dönülmesi, yargı ve vergi reformlarının çok acele yapılması şarttır. Ben CHP'li değilim, AKP'li hiç değilim. Ben Kılıçdaroğlu'nun bu özelliklerini iyi biliyorum, yakından gördüm. Kendisine birtakım iftiralar atılıyor. Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır. Kemal Kılıçdaroğlu iyi bir vatan evladı, dürüst, iyi bir insan ve en önemlisi verilen her görevi de layıkıyla yerine getirmiş çok başarılı bir devlet adamıdır.
0 notes
baybaykus · 3 years
Text
Bir İYİ partili olarak dürüst siyasetçilere çok ihtiyacımız var!!
BURHAN ÖZFATURA ANLATIYOR.!
''Bay Kemal!'' diye bağırıp suçlamak kolay ama.
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı olarak iki kez seçilen ve 1984 yılından bu yana yakından tanıdığım 37 yıllık dostum değerli ağabeyim Burhan Özfatura ile çok sıcak bir sohbet yaptık.
"Kemal Kılıçdaroğlu'nu Hesap Uzmanları Kurulu'nun ilk yıllarında tanıdım" diyen Özfatura, CHP liderinin hiç bilinmeyen yönlerini açıkladı.
Recep Tayyip Erdoğan'ı ise eleştirdi.
Söz Özfatura'nın:
"O dönemde de BAĞ-KUR dökülüyor. Turgut Özal, Altan Tufan ve ben konuşurken Kemal Kılıçdaroğlu'nun BAĞ-KUR'un başına geçmesini şöyle önerdik:
- 'Bu adam istirahat bilmiyor, 7 gün 24 saat çalışıyor…"
Özal, Kemal Kılıçdaroğlu'nu BAĞ-KUR Genel Müdürü yaptı. Kemal Bey müthiş bir potansiyel gösterdi ve bu görevde gerçekten de çok başarılı oldu.
Kemal Bey ondan sonra başka büyük bir bataklığın SSK'nın başına getirildi.
O dönem SSK batıyordu. Kemal Bey, Tayyip Erdoğan'ın dediğinin tam aksine fevkalade başarılı oldu. SSK'yı düzene getirdi.
Kılıçdaroğlu'nun ekibi çok güzel bir tasarı hazırladı. Turgut Özal onu kanunlaştırdı.
Fakat nedense rahmetli Demirel 1990 seçimlerinde sistemi eski haline götüreceğim diye şöyle inat etti.
- 'Ben hesaptan anlarım.'
Demirel inat etti ve sistem eski haline dönünce denge bozuldu.
Burada Kılıçdaroğlu'nun en küçük bir günahı yok. Ne Demirel ne de Tansu Çiller, Kılıçdaroğlu'nu görevden aldı.
1994'te İzmir'de tekrar seçimi kazandım. Baktık önceki başkan 5 yıl boyunca SSK primlerini ödememiş.
SSK alacağını tahsil etmek için direnen Kemal'e diyorum ki;
- Faizleri sil, benim hatırım hiç yok mu?
Kemal Bey diyor ki;
- 'Öl de öleyim ama SSK'yı korumalıyım. Benim yerimde sen de olsan kabul etmezsin.'
Sonuçta faizleri silmedi 36 taksite bağladı.
Kemal Kılıçdaroğlu'nun hukuka ve ahlaka aykırı hiçbir hareketi görülmemiştir.
Kemal Bey iktidarda olursa hırsızlık, rüşvet, yolsuzluk gibi şeyler kalkar her şey düzelir Türkiye'de bu ülkeyi bu bütçenin yarısıyla idare eder.
Bugün bütçenin yarısı israf, rüşvet ve yolsuzluktur.
Kılıçdaroğlu iktidarında 1,5 yılda ekonomi de düzelir devlet yönetimi de düzelir.
Türkiye'nin bugünkü sıkıntısının en büyük sebebi tek adam yönetimi ve Tayyip Bey'dir. Maalesef egosu çok yüksek ve her şeye o karar veriyor.
Etrafında da ona gerçekleri söyleyecek gerçek dostu yok.
Tayyip Bey'e Peygamber efendimizin şu hadisini yolladım
- 'Cenab-ı Hak sevdiği yöneticilere açık sözlü danışmanlar lütfeder, sevmediklerine dalkavuklar musallat eder.'
Tayyip Bey'in etrafını hep dalkavuklar sarmış.
Türkiye ekonomisine en büyük ihanet Kamu-Özel İşbirliği modelidir.
Beş-altı yandaş ülkeyi sömürüyor. Hepsi millete atılan kazık.
Türkiye varlık içinde yokluk çekiyor.
Türk tarihinde İslam dinine bu kadar zarar veren bir iktidar daha gelmemiştir. Türklüğe bu kadar düşman bir iktidar daha gelmemiştir.
Kemal Kılıçdaroğlu'nun harika bir devlet deneyimi var.
CHP, İYİ Parti, Saadet Partisi, Demokrat Parti bence iktidarda beraber olacaklar ve gerekli kadroları kuracaklar.
Parlamenter sisteme dönülmesi, yargı ve vergi reformlarının çok acele yapılması şarttır.
Ben CHP'li değilim, AKP'li hiç değilim.
Ben Kılıçdaroğlu'nun bu özelliklerini iyi biliyorum, yakından gördüm.
Kendisine birtakım iftiralar atılıyor.
Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır.
Kemal Kılıçdaroğlu iyi bir vatan evladı, dürüst, iyi bir insan ve en önemlisi verilen her görevi de layıkıyla yerine getirmiş çok başarılı bir devlet adamıdır.
0 notes
eniyisiniistiyorum · 3 years
Text
Şimdi sana oğlanları anlatıcam dkskksk ay allam
Mehdi ile başlamak istiyorum, besmele gibi çocuk. Gün boyu hiç görmedim. Sevkiyata doğru geldi oğlanlarla konuştu falan önemli değil buralar, çıkışta ben bunu gördüm. “Mehdi bey. Ben şimdi çıkıyorum.” O ara başka biri de laf attı karıştı ortalık faln, “sana iki dakika mesai yazarız.” Sonra ben bunun “aynen aynen” dediğini duydum. Bana dedi sandım. Serviste mesaj attım.
Tumblr media
Sonra beni aradı. Tatlı tatlı kendini açıkladı. Sesi hep gülüyo gibiydi. O kkkkkadar hoşuma gitti ki. Sorunu çözme şekline bakar mısın. Ben bu çocuğa ömrümü emanet etmek isterim rabbim. Nasip et sen de be. Neyse molada da bi kız geldi bunun dizinin dibine oturdu, gıcık oldum ama molama devam ettim. Takmıyom çünkü bir kere takarsam çok üzülüyorum. Sonra bi baktım bu öbür köşeye geçmiş. Ya sen bebiş misiiin. Benle oturmak için geri bile dönmüştü oturduğumuz yere. Yani bilmiyorum hem çok başka bi çocuk hem bana ayrı gibi hem de alakası da yok gibi. Keşke onla evlensek. O bana çok sadık olur kesin. Ayy bi de geçen bizim kaydırağı sallıyodu. O yukarıda ben aşağıdayım ellerini uzatmış demirlerine tövbe rabbim sanki yatak başını tutuyor bir ileri geri sallarken fkskksks offffffffffffffffff rezalet ama o kkkkadar etkilendim ki. Dedim keşke beni de böyle s.
Neyse telefon konuşmamızı yazcam şimdi:
“Napıyosun?”
“Servisteyim.”
“Ben sana kendimi anlatmadım mı.”
“Anlattın. Sen benim son dediğimi anlamadın mı?”
“Neyi?”
“Ben anladım ama aynen aynen dediğni bana dedin sandım.”
“Yok o ara ben sana iki dakika mesai yazarız dedim. Sonra ikeanın şefine döndüm.”
“Ay bi de bağıra bağıra öyle dedin di mi mehdi sen” (burda ikimiz de kıkırdadık çok güzeldi)
“Aman bi yanlış anlaşılma olmasın.” (Ya bunu da o kadar güzel söyledi ki telefonun öbür ucunda eriyorum mesela. Lan ne güzel unutmuştum ben seni rafa kaldırmıştım niye oyuna 1.nci sıradan dahil oluyosun)
Olcay,
Şimdi bu olcay bebeğim de 30 yaşında. 155 boyunda falan. Ben 165’im. Kendimden bu kadar kısa birinden hoşlanacağım aklımın ucundan bile geçmezdi. Etkileniyorum bildiğin. Çünkü nedeeen çünkü baba. Çünkü çocuğu var fjkdkdkd offffffffffffffffff allaaam bu nasıl bi zevktir seçimdir rabbim. Konuşma şekli çok güzel. Bana olgun biriyle konuştuğumu hissettiriyo. Geçen kaydırağı açıyodum, altımdaki sepete vuracaktı, “hee vur da bi gebereyim.” Dedim. Gitti yarım saat sonra gelip, “şuncacık kızsın düşsen tutardık heralde” dedi ve güldü. İlk defa piç gülüşü gördüm onda ve hoşuma gitti. Hiçbir şey demeden güldüm o gitti arkasını dönüp baktı ben de bakmaya devam ettim güldüm. Güzel bi andı. Sevişilebilir. Ama ben bunla evlenemem çünkü kısaaa. Ama sevişirsem de mehtoş’u riske atarım. Amaaan napim ya hayat be göstercek bilmiyom. Neyse bugün bütün gün konuştuk ömer hıyarı olmadığı için ben sorumluydum, o da masada yanımda oturdu. Onunla konuşmak gerçekten güzel. Şarkı açtı ve teoman şarkıları dinledik. O teoman şarkılarının altında sevişedebilirdik kdkkskd neyse telefonunu bana bıraktı hatta birkaç kez. Bence bu çok özel bişi. Ma birinden hoşlandığımı söyledim. Allam neden böyleyim bu çocuk benle sevişmenin yolunu nasıl bulsun fkskkdl onur’dan bahsettim ama derine inmedim tabi.
Gürcan mıydı neydi oğlanın adı bi şeydi dur bakim gelim. Gürkan’mış. Bu da yanımdan geçerken bakıyodu aa dedim ne hoş çocuk. İkinvi gün gene baktı. Üçüncü gün kuzenime sormuş. Dördüncü gün de istek atıp mesaj attı. 98’li. Mal biraz. Kürtmüş. Tipi gözü güzel ama konuşmasını bilmiyorum tavrını görmedim biliyosun benim için tavır önemli. Öff hiç kimse olmasaydı konuşurdum ama orospu oldum galiba bu kadar insan olduğu için galiba bu çocukla konuşmayı bırakırım. Küçük çünkü.
Onur bebişimin yeri hala ayrı. Geçen çıkışta bana doğru gelip gülümsedi. Mecbur kolay gelsin dedim ben de. Mecbur çünkü elimde olsa orada.. djjdjd şaka bi yana inş evli değildir. Mehdi olmazsa en çok bunu istiyorum çünkü ahhsjaja
Allam ne biçim bi insan oldum neden böyle
Yeri gelmişken hasan’ın da ta aq diyorum
Ramazan, iki metre boyu ve heybetli vücuduyla ikea’dan ramazan. Yakışıklı bi çocuk. Benden hoşlanıyo ama biz onla olamayız. Mesafeler var aramızda ben 165’im fkkskd 45 kiloyum ben be. Denk gelemeyiz bi kere. Canım çıkar jfkskfkkdkslsl bebeğim gerçekten çok güzelsin ama ben çok ufağım
*pembe kuvars mı işe yaradı bu ne bereket yahu
0 notes
tumitutscanlation · 4 years
Text
Heavenly Blessing – 160. Bölüm
Mega // Drive // Wattpad
Bölüm 160: Bu Yeşim Atılan Bir Tuğla Olmayı Reddediyor
Yin Yu kuru bir kahkaha attı ve konuştu. “Duydun mu?”
Quan Yi Zhen başını salladı ve Yin Yu’nun yüz ifadesi karmaşık bir hal aldı, bir parmağının eklem yeriyle burnunun kemerini ovuşturdu. “…Sen… sanırım… o kadar…kötü… değilsin…”
Herkes bu sözlerin ne kadar zorlama olduğunu hemen anlardı, ama Quan Yi Zhen kelimeleri sadece olduğu gibi almışa benziyordu. “Ah.”
Yin Yu da kelimeleri gerçek anlamıyla kabul ettiğini fark etmişti ve gülümsedi, sonrasında ise en sonunda ona cesaret verdi. “Sen onları kafana takma. Yanlış bir şey yapmadın, sahiden. Bir problem yok.”
Gözü olan herkes diğerlerinin neden Quan Yi Zhen’e katlanamadığını ve neden her şeyde hata bulduğunu görebilirdi, sorun iştahlı olması, sabahları aksi olması veya ekip çalışmalarında düşüncesiz olması, sadece gösteriş yapması değildi.
Günün sonunda, aslında dayanamadıkları son kısmıydı: en son katılan olduğu halde en çok imkanı alan oydu.
Quan Yi Zhen başını salladı. “Bence de öyle.”
Yin Yu omzuna vurdu. “Git çalış! En önemli şey bu. Gereksiz şeylere kafa yorma.”
Böylece Quan Yi Zhen pencereden atladı. Gittiği yöne bakılırsa, sahiden de çalışmaya gidiyordu. Yin Yu’ya gelince, penceresini kapattı ve o da masadaki kitaplarını alarak çalışmaya başlamıştı.
İki sahneyi izledikten sonra Xie Lian övdü. “San Lang, bu astının sahiden eşsiz bir karakteri var. Ne harika bir kişilik.” Ama ardından Yin Yu’nun biraz önce neredeyse Quan Yi Zhen’in kafasını Toprak Ustasının küreğiyle kesecek olduğu aklına geldi ve hızla sordu. “Orada her şey yolunda mı?”
Böylece Hua Cheng ona dışarıyı gösterdi. Yin Yu sakinleşmişti, Toprak Ustası küreğini çekmiş ve Quan Yi Zhen’in kafasıyla ne yapacağına karar vermeye çalışıyormuş gibi görünüyordu. Xie Lian biraz rahatladı ve konuştu. “Sanırım aralarındaki problem yükseldikten sonra başladı?”
“Doğru.” Diye cevapladı Hua Cheng.
Ardından Xie Lian’ın gözünün önünde muhteşem bir salon belirdi.
Yin Yu büyük salonun merkezinde düzgün ve uygun bir şekilde oturmuştu ve Jian Yu ile Quan Yi Zhen arkasında dikkatle durmaktaydılar, birisi sağında diğeri solundaydı. Salonun içine birbiri ardına tanrılar girip çıkıyordu; hepsi de Üst Cennetten mensuplardı. Xie Lian pek çok tanıdık yüz gördü, erkek formundaki Ling Wen, soğuk Pei Ming, mükemmel gülümsemesiyle Lang Qian Qiu gibi… ellerinde büyük kırmızı hediye kutuları ile arkalarında durmakta olan ast cennet mensuplarıyla, tümü resmi kıyafetleriyle katılmışlardı.
Bariz bir şekilde burası cennetteki Yin Yu Sarayıydı. O gün Yin Yu Sarayının Açılış Seremonisinin, kutsal malikanesinin kurulduğu büyük gündü.
Xie Lian biraz şaşkındı. Hua Cheng’in ölümlü diyarda yaşanan olaylardan sahneler görmesi zor olmamalıydı. Ölümlü diyar onun bölgesiydi, bir ağ kurmak istediği anda, yoldan geçmekte olan herhangi birisi, öylesine bir ruh, kuş veya yaratık onun gözleri olabilirdi. Ancak, Üst Cennet, cennetin sınırındaydı, nasıl orayı da görebiliyordu?
Hua Cheng onun aklından geçenleri tahmin etmişe benziyordu ve konuştu. “Gege, salonun girişindeki köşeye bir bak.”
Xie Lian onu dinledi ve baktı. Bu ‘köşe’nin boyutları oldukça büyüktü, salon da küçük sayılmazdı sonuçta, ve girişin yanındaki köşede en az içeriye girip çıkan on kadar kişi vardı. Hua Cheng ekledi. “Tahmin et hangisi Kara Su?”
Ancak o zaman Xie Lian, He Xuan’ın hep gizli bir şekilde Üst Cennette olduğunu hatırladı, Hua Cheng’e tüm bu bilgileri satan da o olmalıydı. Xie Lian odaklandı ve tahmin etmeye çalıştı, bir an sonra uygun görünen birisini buldu. “Siyah giyinen mi?”
“Tahminin çok ölçülü oldu, yanlış. Tekrar bak.” Dedi Hua Cheng.
“Şu gülümsemeyen konuşmayan mı?” Xie Lian tekrar denedi.
“Yine yanıldın.” Dedi Hua Cheng.
Birkaç tahminde daha bulundu ve hepsi de yanlıştı. Tam bu sırada, birisi duyurdu. “KARŞINIZDA: RÜZGAR USTASI –”
Xie Lian hemen büyük salonun girişine baktı. Shi Qing Xuan rüzgar ustası yelpazesini sallıyor, eşiği geçerken salınarak yürüyordu, yüzü bahar rüzgarlarıyla parlıyordu. Hediyesini bir kenara attı ve ellerini kibar bir şekilde kaldırdı. “Yin Yu Sarayının muhteşem açılışını tebrik ederim, geç kaldım, ceza olarak bana şarap verin, hahahaha!”
Tahtında oturmakta olan Yin Yu gülümsedi. “Saçmalık, Lordum hiç geç kalmadı. Rüzgar Ustası, bu taraftan lütfen!”
Hua Cheng en sonunda cevabı açıkladı. “Şuradaki.”
Xie Lian. “?? Rüzgar Ustası mı Kara Su?”
İşte bu inanılmazdı. Hua Cheng güldü. “Gege yanlış anladın. O değil, hemen arkasındaki.”
Xie Lian yakından baktı ve Shi Qing Xuan’ın arkasında, salon girişinin kenarında durmakta olan, tüm misafirlerden hediyeleri almakla görevli olan düşük seviyeli bir cennet mensubu olduğunu gördü, dış görünüşü vasattı ama yüzünde güller açıyordu. Shi Qing Xuan salonu oldukça halinden memnun bir şekilde aştı ve ona bahşiş olarak öylesine küçük bir inci attı. Cennet mensubunun gözleri parladı, her iki eliyle inciyi yakaladı ve Lorduna bol bol teşekkür etti, her haliyle bir hizmetkara benziyordu. Xie Lian yorum yapmaktan kendini alamadı. “…Bu mu Kara Su? Böylesine parlak bir gülümsemeyle mi?”
“Bu o.” Dedi Hua Cheng. “Gülümsemesi sahte, hepsi bu. Cennette en az elli kopyası bulunan bir adamdı sonuçta, her birinin farklı bir kimliği vardı ve böylece Üst Cennetteki seksenden fazla cennet mensubunu ve Orta Cennetteki üç yüz kadar kişiyi gözlemleyebiliyordu. Yoksa, sadece Toprak Ustası kimliği yeter de artardı bile.”
“…” Xie Lian, Kara Su’nun taklit yeteneğinde etkilenmekten kendisini alamadı, kopyalar yerleştirmekteki yeteneğinden ve anlaşılmaz derecede bol olan enerjisinden de. “O zaman, şimdi o elli tane kopyası nerede?”
“Jun Wu muhtemelen şu anda birer birer onları yerlerinden söküyor.” Diye cevapladı Hua Cheng.
Tam o konuşmuştu ki, dışarıdan aniden keskin bir ses yükseldi. “Ekselansları YIN YU, BUGÜN SHİDİNİN YAPTIKLARI İÇİN BİZE İYİ BİR AÇIKLAMADA BULUNSAN İYİ EDERSİN!”
Cennet mensuplarının yüzlerindeki gülümsemeler anında düştü ve hepsi aynı anda sesin geldiği yöne döndüler. Görünüşe göre içeriye girmek isteyen ama durdurulan birisi vardı, bu yüzden de inatla dışarıda bağırıyordu. “KENDİNDEN YÜKSEK RÜTBELİ CENNET MENSUPLARINI DÖVEN SHİDİ’N QUAN Yİ ZHEN’E TERBİYE VERMEYECEK MİSİN?”
Yin Yu’nun gülümsemesi kayboldu ve sesi alçaldı, arkasındaki ikiliyi sorguladı. “Neler oluyor? Yi Zhen, yine birisiyle kavga mı ettin?”
“Evet.” Diye cevapladı Quan Yi Zhen.
Jian Yu’nun gözleri öfkeyle irileşti, dişlerini sıktı. “Yine mi, lanet velet!”
Böyle olaylar olduğu zaman, Shi Qing Xuan hep ilk konuşan olurdu ve sırtına fırçasını yerleştirdiği gibi konuşmuştu. “Neler oluyor? Bugün Salonun Açılış günü, mesele bekleyemez mi?”
Böyle önemli günlerinde insanlara sorun çıkaran bir kimse ya kör ve cahil olurdu, ya da bilerek olay çıkartmaya çalışırdı. Dışarıdaki çete tekrar bağırdı. “PEKALA, DEMEK LORDUMUN NEŞE VERİCİ BÜYÜK SARAY AÇILIŞ GÜNÜ, BİLMİYORDUK. AMA BEYİMİZ KAVGA ARARKEN HANGİ GÜN OLDUĞUNA DİKKAT ETMEZKEN, BİZ NEDEN İNTİKAM İÇİN SEÇTİĞİMİZ GÜNE BAKACAĞIZ? QUAN Yİ ZHEN YIN YU SARAYINDAN, BİZZAT EKSELANSLARI YIN YU TARAFINDAN ATANDI, ONA SÖYLEMEYECEKSEK KİME SÖYLEYELİM?”
İşte: olay çıkartmaya gelmişlerdi. Ling Wen’in kaşları hafifçe çatıldı. “Neden bugün?”
Yin Yu uysal bir şekilde ayağa kalktı. “Anlıyorum. Ancak, şu anda hiç uygun değilim, sonrasında konuşsak olur mu?”
Dışarıdakiler burun kıvırdı. “TEK DİLEĞİMİZ YIN YU SARAYININ OLAYI ÖRTBAS ETMEMESİ!”
Daha neler olduğu bile konuşulmamıştı ama ‘örtbas etme’ suçlaması çoktan ortaya atılmıştı, sahiden de belalarını arıyorlardı. Shi Qing Xuan tekrar konuşmaya hazır görünüyordu ki Quan Yi Zhen aniden Yin Yu’nun arkasından yere atladı. “GİDİYOR MUSUNUZ GİTMİYOR MUSUNUZ?”
Sorun çıkarmaya gelenler bariz bir şekilde Quan Yi Zhen’in böyle bir etkinlik esnasında misilleme yapmaya cüret edeceğini düşünmüyorlardı, hiç korkmadan bağırdılar. “NEDEN, GİTMEZSEK SALDIRACAK MISIN? TÜM DİĞER CENNET MENSUPLARININ GÖZLERİ ÖNÜNDE…”
Ancak Quan Yi Zhen, mantık çerçevesinde ne yapacağı kestirilebilecek birisi değildi ve tek kelime daha etmeden yumruklarını kaldırmış ve dışarıya fırlamıştı. Sarayın dışından korkunç ulumalar yükseldi ve salonun i��indeki cennet mensupları donakalmışlardı!
Ling Wen’in konuşabilmesi için uzun bir süre geçmesi gerekmişti. “Muhafızlar, gidip onu durdurun, öldürülecekler!”
Yin Yu da şaşırıp kalmıştı ve aceleyle konuştu. “Hemen kesin şunu!” Ama çete sadece bağırdı. “YIN YU SARAYINI ÇOK MU İYİ SANIYORSUN?! İYİ, ÇOK İYİ! SHIXIONG VE SHIDI BİRLEŞMİŞ İNSANLARA ZORBALIK YAPIYOR!”
O akşam Yin Yu Sarayının yan odasında, Yin Yu volta atarken, Jian Yu öfkeyle ayağını yere vuruyordu. “MÜKEMMEL DERECEDE GÜZEL BİR AÇILIŞ SEREMONİSİ O LANET VELET YÜZÜNDEN MAHVOLDU!!!”
Xie Lian Jian Yu’nun öfkesini tümüyle anlayabiliyordu.
Xie Lian’ın kendisi Sarayların Açılış Seremonileri gibi şeyleri çok önemsemezdi, ama pek çok cennet mensubu bu tür olayları oldukça anlamlı bulurdu. Seçilmiş bir cennet mensubunun Üst Cennete resmi olarak taşınma ritüeliydi. Uygun bir emsal olamamasına neden olan yaşanan olay ise, ölümlü diyardaki bir imparatorun taş giyme töreninin mahvolmasıyla aynı şeydi, kim sinirlenmezdi ki?
Yin Yu iç çekti. “Boş ver. Önce diğerleri onu kızdırmıştır. Ayrıca, bugün aslında problem çıkartmadı, diğerleri kavga çıkartmak için özellikle bugünü seçti, elden ne gelir?”
“Üst Cennette bunca kişi var, neden diğerleri başkalarına sataşmıyor da sadece onu kızdırıyorlar?” Jian Yu ikna olmamıştı.
“Nedenini biliyorsun.” Dedi Yin Yu. “O asla yediği yumruğa karşılık vermeden edemez. Diğerlerine de sataşıyorlar, sadece diğer herkes kışkırtmalara tahammül ediyor, ama o edemiyor.”
“Burası cennet.” Jian Yu bağırmaya devam etti. “Ölümlü diyar değil. Başını öne eğip dikkat çekmemeye çalışmak bu kadar mı zor?! Eğer hiç sorun çıkartmasa ve dürüst bir insan gibi dursaydı, o zaman bugünkü olaya asla fırsat vermezdi! Şimdi halimize bak. Hepimiz çok utandık! Onca cennet mensubu izliyordu! Bir kez olay yaşandıktan sonra kim başlatmış kimin umurunda? Sadece Yin Yu Sarayının ne kadar mantıksız olduğundan ve gündüz gözüne insanları tartakladığından bahsedecekler, kimin haklı kimin haksız olduğu kim düşünecek?? Sebepleri mi var sanıyorsun?? YOK!! İşler bu hale geldiği anda, sen bir yumruk attığın anda düşüncesiz olan olursun! BİR BOKTAN ANLADIĞI YOK! TEK BİLDİĞİ BAŞIMIZA BELA AÇMAK!”
Bu patlamanın ardından Jian Yu öfkeyle odadan ayrıldı, Yin Yu’yu ise olduğu yerde, endişeyle ağırlaşmış bir kalple bırakmıştı.
Bir an sonra arkasını döndü, bir insan gölgesi pencere pervazına tünemişti. Yin Yu tanıdık sahne nedeniyle şaşkınlıkla sıçradı. “Neden yine pencereye tünedin? Ne zaman geldin? Alışkanlık haline mi getirdin artık?”
Quan Yi Zhen sorusuna cevap vermedi, onun yerine başka bir şey söyledi. “Önce onlar başlattı.”
Yin Yu konuşmak için ağzını açtı ama ardından tekrar kapattı. Onu yatıştırdı. “Yi Zhen, Jian Yu’nun söylediklerini büyütme.”
Quan Yi Zhen sadece aklında olanları söylemeye devam etti. “Önce onlar başlattı. Onları tanımıyorum bile. Benim düşük seviyeli bir cennet mensubu olduğumu söylediler ve hiç ortada sebep yokken bağırmaya başladılar. Bana güldüler, defolup gitmemi ve yollarında durmamamı söylediler. Özür dilemelerini söyledim ama dilemediler, ben de dövdüm. Anca onları dövdüğüm zaman sustular, yoksa onlara vurmazdım.”
Her ne kadar şu anda ortam oldukça huzurlu olsa da, eski günlerde hem Üst hem de Orta Cennetten bazı cennet mensupları sahiden de rütbelerini kullanarak diğer tecrübesiz ve alt seviyedeki cennet mensuplarına sataşırlardı. Sık yaşanan bir şeydi üstelik. Yin Yu iç çekti.
“Alt rütbelerdeki cennet mensupları diğer insanlara göre değersiz mi?” Quan Yi Zhen sordu.
“Hayır.” Dedi Yin Yu.
Değiller miydi?
Açıkça kendisi bile söylediği sözlere inanmıyordu ve Quan Yi Zhen de bu kez fark etmişti. Uzun bir zaman sonra dümdüz bir şekilde konuştu. “Burayı sevmedim.”
Yin Yu hiçbir şey söylemedi. Quan Yi Zhen devam etti. “Benim sinir bozucu olduğumu düşünüyorlar ama ben onlara daha çok gıcık oluyorum. Önceden günde en az on altı saat antrenman yapabiliyordum ama şimdi bu zamanın yarısı konuşmak ve insanların saçmalıklarını dinlemekle geçiyor, selamlamakla, ziyaret etmekle. Burada beni ayıplayan, bana vuran insanlar var, üstelik sebepsiz yere, özür bile dilemeden ve bir de karşılık dahi vermemem gerekiyor. Burası cennet değil. Burayı sevmiyorum.”
Yin Yu iç çekti. “Ben de sevmiyorum.”
“O zaman geri dönelim.” Dedi Quan Yi Zhen.
Ancak Yin Yu sadece başını iki yana salladı. “Her ne kadar burayı sevmesem de kalmak istiyorum.”
Quan Yi Zhen anlamamıştı. “Madem sevmiyorsun, neden kalacaksın?”
Yin Yu ne söyleyebileceğini bilmiyordu, gülümsemesi ümitsizdi, ona açıklayamıyordu. Quan Yi Zhen’e Cennette olmanın kendini geliştirme yolunu seçen insanların hayali olduğunu, onun yaşında birisinin yükselmeyi başarmasının ne kadar zor olduğunu nasıl açıklayabilirdi? Yin Yu denedi. “Çünkü… yükselmek sahiden çok zor. Kolay başarılamadığı için, buraya ulaşabilmişken, daha iyisini yapmak istiyorum.”
Quan Yi Zhen ise o kadar düşünmüyordu. “Yükselmenin nesi bu kadar güzel! Yükselmeyi kim bu kadar ister?”
Yin Yu hem çileden çıkmış hem de komik bulmuşa benziyordu. “Ne demek nesi bu kadar güzel?! Neden kendin denemiyorsun o zaman?”
Bu noktaya dek izledikten sonra Xie Lian yorum yaptı. “İnsanlar böyle şakaları hafife almayı bırakmalı.”
“Sahiden.” Dedi Hua Cheng. “Yarım yıl sonra Quan Yi Zhen yükseldiği zaman, artık kimse gülmüyordu.”
“O kısmı da izleyebilir miyiz?” Diye sordu Xie Lian.
“İzleyebiliriz. Bekle biraz.” Dedi Hua Cheng.
Sahne değişti ve bu sefer hala Üst Cennetteydiler; ancak ayın aydınlattığı bir gecedeydiler. Xie Lian bir an için izledi ve sordu. “Ay festivali mi?”
“Evet öyle.” Dedi Hua Cheng.
“Kara Su bu kez nerede saklanıyor?” Xie Lian sordu.
“Yemek yiyene bak.” Diye cevapladı Hua Cheng.
Şölendeki tüm cennet mensupları kadeh tokuşturmak, selamlaşmak ve eğlenmekle meşguldü, sadece önündeki tek bir kişi kendisine kocaman bir kase doldurmuş ve kafasını gömmüştü. Bu kez He Xuan saklanmıyordu, Toprak Ustası kılığında bir köşede oturmaktaydı ancak yine de hiç kimse onu fark etmiyordu.
Yin Yu ve Jian Yu ‘Toprak Ustası’nın hemen yanında oturmaktaydılar, yerleri şölenin köşesinde sayılabilirdi. Yin Yu ne yemek yiyor ne de kimseyle konuşuyordu. Hemen yanındaki Jian Yu ise ona fısıldadı.” Şükürler olsun o deli, lanet velet gelmedi!”
Yin Yu onu duydu ve karşılık verdi. “O yükseleli bir hayli oluyor, onun hakkında böyle konuştuğunu başkalarının duyması iyi olmaz, daha dikkatli ol.”
“Gerçek bu ama, haksız mıyım?” Dedi Jian Yu. “Ne olmuş yükseldiyse? Kaç yüz tane kafası olursa olsun beyni asla daha fazla gelişemeyecek.”
Onlar konuşurken başka bir grup cennet mensubu belirdi ve kendi hallerinde bir kenara oturdular. Çoğu yeni yükselenlerdendi ve basit bir şekilde selam verdiler, bir cennet mensubu ise düşünmeden sorguladı. “Ve bu lordum?”
Bir diğer cennet mensubu da aynı kayıtsızlıkla cevapladı. “Bu lordum batıyı yöneten savaş tanrısı.”
Bunu duyunca soruları soran cennet mensubu bir anda heyecanlandı ve kadehini kaldırdı. “Ah! Aa aa aah! Hakkında çok şey duydun! Lorduma uzun zamandır hayranım!”
Yin Yu da hızla ayağa kalktı gülümsüyordu. “Lütfen, o kadar uzun zamandır burada yokum bile.”
Cennet mensubu cevap verdi. “Ah, bu kadar mütevazı olmayın Lordum! Sahiden uzun zamandır size hayranım! Batıdaki Ekselansları Qi Ying’in son derece genç ve yetenekli olduğunu çok uzun zaman önce duymuştum, yükseldikten sadece birkaç yıl sonra tapınanlarınızın kalbinde taht kurmuşsunuz. Bu senenin Ay Festivalinin Fener Savaşında ilk ona bile girdiniz! Sahiden batının kahramanısınız sahiden, sarsılmaz bir yeriniz var, geleceğiniz öylesine parlak, ışıl ışıl! Lordumu bugün görünce, düşündüğümden biraz daha yaşça büyük olduğunuzu fark ettim? Ama hala çok gençsiniz, genç ve yetenekli övgüsünü sonuna dek hakkediyorsunuz!”
Bunları duyunca Yin Yu’nun yüzündeki gülümseme dondu ve adına kaldırılan kadehi kabul edip etmemesiyle ilgili de tuhaf bir duruma düşmüştü. Diğer cennet mensubu ise iyi bir ilişki kurmak adına coşkuyla konuşmaya devam ediyordu, hatta ona kardeşlermiş gibi hitap etmeye başlamıştı. “Dürüst olmam gerekirse, nadiren birini layık görürüm, ama Quan kardeşim ailemin bir parçası gibi! Benim bölgem de batıda, bu yüzden de gelecekte en ufak bir yardım gerekirse, aklına geldiğim anda bana haber ver yeter! Birbirimize yardımcı olmalıyız, değil mi? Hahaha…”
İçten bir şekilde güldü ve kenarda Yin Yu’nun kim olduğunu bilenler de öyle. Xie Lian neredeyse zamanda geriye gitmiş ve havada kaynamakta olan boğuculuğu hissedebiliyordu.
Jian Yu’nun yüzü öfkeden maviye dönmüştü ama Yin Yu ise hala kendindeydi. Eli bir an için titrese de kendisini toparladı. “Ne yazık ki…”
Ancak tam o yanlış anlaşılmayı toparlayacaktı ki, birisi seslendi. “Qi Ying geldi!”
 Çevirmen: Nynaeve
138 notes · View notes
dizi-ozeti · 3 years
Text
İbn Haldun Üniversitesi Randevu alma
Tumblr media
ibn haldun üniversitesi taban puanları,ibn haldun üniversitesi nerede,ibn haldun üniversitesi hukuk fakültesi,ibn haldun üniversitesi bölümleri,ibn haldun üniversitesi yurt,ibn haldun üniversitesi ücretleri,ibn haldun üniversitesi kimin,ibn haldun üniversitesi akademik takvim,ibn haldun üniversitesi akademik kadro,ibn haldun üniversitesi adres,ibn haldun üniversitesi amerika,ibn haldun üniversitesi aşı,ibn haldun üniversitesi arapça,ibn haldun üniversitesi arabuluculuk eğitimi,ibn haldun üniversitesi aşı olmayan öğrenci ve akademisyenlerin fakültelere girmeyeceğini açıkladı İbn Haldun Üniversitesi, Türkiye Gençlik ve Eğitime Hizmet Vakfı tarafından 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun vakıf yükseköğretim kurumlarına ilişkin hükümlerine tabi, kamu tüzel kişiliğine sahip bir vakıf üniversitesidir. Vikipedi Adres: Ordu cad. F-05 Blok No 3, 34480 Başakşehir Saatler: Kapalı ⋅ Açılış zamanı: Cmt 08:00 Kurucusu: TÜRGEV Kuruluş tarihi: 2015 Rektör: Atilla Arkan Telefon: (0212) 692 02 12 Okul renkleri: Kızıl ve lacivert Eğitim dil(ler)i: Türkçe, İngilizce ve Arapça Slogan: Fikri bağımsızlık
Tumblr media
İbn Haldun Üniversitesi Yol Tarifi YERLEŞKELERİMİZ Başakşehir: Başak Mah. Ordu Cad. No:3 P.K. 34480 Başakşehir/İST. Tel: +90 212 6920212 Google Harita | Yandex Harita Taş Mektep: Yenimahalle Mah. Hazırlık Sk. No:10 Bakırköy/İST. Tel: +90 212 6920234 Google Harita | Yandex Harita Süleymaniye Darulhadis: Süleymaniye Mah. Prof. Dr. Sıddık Sami Onar Cad. No:8/101 Fatih/İST. Tel: +90 212 6920212 / 4311 Google Harita | Yandex Harita Süleymaniye Darulkurra: Süleymaniye Mah. Prof. Dr. Sıddık Sami Onar Cad. No:8/1/1 Fatih/İST. Google Harita | Yandex Harita Süleymaniye Salis Medresesi: Süleymaniye Mah. Mimar Sinan Cad. No:38/1 Fatih/İST. Google Harita | Yandex Harita
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
İbn Haldun Üniversitesi Hakkında Yapılan Yorumlar sanatsever_ müzik - 4 gün önce YENİ 1 yıldız bile fazla.Daha iyi okullar eminim vardır.Umutlarinizi buraya harcamamanizi tavsiye ederim.gercek bir kullanicidan/ Ufuk Topçu - bir yıl önce Güzel ve bi hayli büyük farklı bir vakıf kurumu tek sorun buraya gelmek meşakkatli üniversiteyi bulana kadar tabelası bulunmuyor Yusuf Türkoğlu - 6 ay önce Cumhurbaşkanı sözcüsü Prof. İbrahim Kalın'ın ders verdiği üniversitedir. Kendisi burada öğretim üyesidir. Abdullah Yavuz - 2 ay önce Bence kampüs olarak harika biryer Fahri Kınalı - 8 ay önce Mükemmel bir kampüs. Ve kaliteli eğitim yuvası. Veysel Yıldıztaş - 6 ay önce Otoyollarda üst geçit olsa tam olucak Yakup çifçi - 5 ay önce Gayet Nezih bir yer. Sakin ve havadar. necati çetinkaya - bir yıl önce Eski yeri taşınmış halen resimleri duruyor sitede buda üniversitesi bulmada yaniltiyor Pain - bir yıl önce Şimdi şantiye görüntüsü içinde, 1 ay sonra görün Gülnihal Akmeşe - bir yıl önce Bu üniversitede eğitim kurumları işletmeciliği bölümünde yüksek lisans yapmaktayım. Kaliteli ve üstün bir eğitim ve bol bol fırsat sunan güzel üniversite :) Hakan KATILMIŞ - bir yıl önce Çok güzel mekana sahip bir bakıma da Başakşehir çevresine çok yakın ve Arnavutköy’e de yakın çok değil 2-3 sene sonra Metro da gelir.. Mustafa Pamuk - 8 ay önce efsane olmuş Berkan G. Akyüz - bir yıl önce Yeni bitmiş kampüs. Ileride iyi yerlere gelir Hülya Güvenç - bir yıl önce 10.000 dolar yıllık üretiyle zenginler için vakıf üniversitesi… Halise Merve Samur - 2 yıl önce Bazı görevliler ilgiliyken diğerleri sertler. Heralde dağıtımda bir sorun var. Adres yetersiz diyip en yakın bayiye iletiyorlar. Sonra çık işinden çıkabilirsen Ruhi Atabey - 2 yıl önce Çok güzel bir Vakıf üniversitesi. Benim zamanımda yoktu. Olsaydı okumak isterim. Enes Yaylayeri - bir yıl önce Güzel şantiye güzel günler Ramazan öztemur - 3 yıl önce Sayın Ahmet Kaplan hocamın ders verdiği Türkiyenin en iyi sosyal üniversitelerinden birisi. Yeni açıldığı için yolu ile ilgili bazı sorunlar varsı ama en son ziyaretimde bayağı düzene girdiğini gördüm. Akıllı tahtalar ile donatılmış sınıfları var. Mühendislik fakülteleri yoktu, sosyal üniversite olduğu için. Mehmet Emre Babaç - 2 yıl önce Daha uzak bir yer yok mu orada okuyalım. Mustafa Kıratlıoğlu - bir yıl önce Çok güzel mükemel ibn haldun üniversitesi taban puanları ibn haldun üniversitesi nerede ibn haldun üniversitesi hukuk fakültesi ibn haldun üniversitesi bölümleri ibn haldun üniversitesi yurt ibn haldun üniversitesi ücretleri ibn haldun üniversitesi kimin ibn haldun üniversitesi akademik takvim ibn haldun üniversitesi akademik kadro ibn haldun üniversitesi adres ibn haldun üniversitesi amerika ibn haldun üniversitesi aşı ibn haldun üniversitesi arapça ibn haldun üniversitesi arabuluculuk eğitimi ibn haldun üniversitesi aşı olmayan öğrenci ve akademisyenlerin fakültelere girmeyeceğini açıkladı ibn haldun üniversitesi yeni kampüs ibn-i haldun üniversitesi ibni haldun üniversitesi yeni kampüs ibn haldun üniversitesi burs ibn haldun üniversitesi başarı sıralaması ibn haldun üniversitesi bilgi işlem ibn haldun üniversitesi başakşehir ibn haldun üniversitesi bilgisayar mühendisliği sıralama ibn haldun üniversitesi bilgi işlem daire başkanlığı ibn haldun üniversitesi burs yönergesi ibn haldun üniversitesi canvas ibn haldun üniversitesi iç mimarlık ve çevre tasarımı ibni haldun üniversitesi iç mimarlık ibn haldun üniversitesi çap ibn haldun üniversitesi öğretim üyeleri ibn haldun üniversitesi ömer çınar ibn i haldun üniversitesi yüksek lisans ibn haldun üniversitesi yabancı diller ibn haldun üniversitesi uzaktan eğitim ibn haldun üniversitesi diş hekimliği ibn haldun üniversitesi ders programı ibn haldun üniversitesi duyurular ibn haldun üniversitesi dgs taban puanları ibn haldun üniversitesi dgs ibn haldun üniversitesi doktora ibn haldun üniversitesi devlet mi ibn haldun üniversitesi diller okulu ibn haldun üniversitesi bölümler ibn haldun çap ibn haldun üniversitesi ekşi ibn haldun üniversitesi erasmus ibn haldun üniversitesi eğitim fakültesi ibn haldun üniversitesi eğitim fakültesi nerede ibn haldun üniversitesi erkek yurdu ibn haldun üniversitesi eczacılık ibn haldun üniversitesi eğitim bilimleri enstitüsü ibni haldun üniversitesi enis doko ibn haldun üniversitesi pdr ibn haldun üniversitesi külliyesi ibn haldun üniversitesi fiyat ibn haldun üniversitesi felsefe ibn haldun üniversitesi fotoğraflar ibn haldun üniversitesi fakülteleri ibn haldun üniversitesi fenertepe ibn haldun üniversitesi felsefe yüksek lisans ibni haldun üniversitesi fiyatları ibni haldun üniversitesi fiyatları 2020 ibn haldun üniversitesi gastronomi ibn haldun üniversitesi genel sekreteri ibn haldun üniversitesi güzel sanatlar ibn haldun üniversitesi yatay geçiş ibn haldun üniversitesi öğrenci girişi ibn haldun üniversitesi nasıl gidilir ibn haldun üniversitesi yatay geçiş sonuçları ibn haldun üniversitesi araştırma görevlisi ibn haldun üniversitesi hukuk fakültesi ücretleri ibn haldun üniversitesi hangi şehirde ibn haldun üniversitesi hazırlık ibn haldun üniversitesi hukuk fakültesi ekşi ibn haldun üniversitesi hukuk ücret ibn haldun üniversitesi hukuk hazırlık var mı ibn haldun üniversitesi hukuk sıralama ibni haldun üniversitesi yerleşkesi ibn-i haldun üniversitesi bölümleri ibn-i haldun üniversitesi kimin ibn-i haldun üniversitesi rektörü ibn-i haldun üniversitesi ekşi ibn-i haldun üniversitesi iletişim ibn-i haldun üniversitesi puanları ibn haldun üniversitesi islami ilimler fakültesi ibn haldun üniversitesi iletişim ibn haldun üniversitesi insan ve toplum bilimleri fakültesi ibn haldun üniversitesi ingilizce hazırlık ibn haldun üniversitesi işletme ibn haldun üniversitesi iktisat ibn haldun üniversitesi iletişim fakültesi ibn haldun üniversitesi instagram ibn haldun yl başvuru ibn haldun üniversitesi uluslararası ofis ibn haldun üniversitesi kayıt ibn haldun üniversitesi karşılaştırmalı edebiyat ibn haldun üniversitesi kontenjan ibn haldun üniversitesi kime ait ibn haldun üniversitesi kurucusu ibn haldun üniversitesi klinik psikoloji yüksek lisans ibn haldun üniversitesi yayınları ibn-u haldun üniversitesi ibn haldun üniversitesi lisansüstü ibn haldun üniversitesi logo ibn haldun üniversitesi lisans başvuru ibn haldun üniversitesi library ibn haldun üniversitesi yüksek lisans ücretleri ibn haldun üniversitesi yüksek lisans programları ibn haldun üniversitesi yüksek lisans bursları ibn haldun üniversitesi yüksek lisans başvuru sonuçları ibn haldun üniversitesi macbook ibn haldun üniversitesi mütevelli heyeti ibn haldun üniversitesi medya ve iletişim ibn haldun üniversitesi mail ibn haldun üniversitesi medeniyetler ittifakı ibn haldun üniversitesi meslek yüksek okulu ibn haldun üniversitesi mezuniyet ibn haldun üniversitesi mimarlık ibni haldun üniversitesi uzaktan eğitim ibn haldun üniversitesi nasıl ibn haldun üniversitesi numarası ibn haldun üniversitesi numara ibni haldun üniversitesi ne zaman açılacak ibni haldun üniversitesi nerede açıldı ibni haldun üniversitesi nasıl gidilir ibn haldun üniversitesi obs ibn haldun üniversitesi onur programı ibn haldun üniversitesi okuyanlar ibn haldun üniversitesi online başvuru ibni haldun universitesi ozel mi ibni haldun üniversitesi okul öncesi ibn haldun üniversitesi öğrenci işleri ibn haldun üniversitesi özel mi ibn haldun üniversitesi öğrenci sayısı ibn haldun üniversitesi öğrenci yurdu ibn haldun üniversitesi öğrenci kulüpleri ibn haldun öğrenci bilgi sistemi ibn haldun üniversitesi öğrenci bilgi sistemi ibn haldun üniversitesi psikoloji ibn haldun üniversitesi puanları ibn haldun üniversitesi psikoloji sıralama ibn haldun üniversitesi psikoloji ücretleri ibn haldun üniversitesi psikoloji yök atlas ibn haldun üniversitesi pdr yüksek lisans ibn haldun üniversitesi psikoloji ders programı ibn haldun üniversitesi rektörü ibn haldun üniversitesi rektörlüğü ibn haldun üniversitesi rektörlük iletişim ibn haldun üniversitesi rektörü kimdir ibn haldun üniversitesi rektör yardımcısı ibn haldun üniversitesi ranking ibn haldun üniversitesi recep şentürk ibn haldun üniversitesi rektörü recep şentürk ibn haldun üniversitesi sıralama ibn haldun üniversitesi siyaset bilimi ve uluslararası ilişkiler ibn haldun üniversitesi sahibi kim ibn haldun üniversitesi sosyoloji ibn haldun üniversitesi sks ibn haldun üniversitesi sürekli eğitim merkezi ibn haldun üniversitesi sosyal bilimler enstitüsü ibn haldun üniversitesi satın alma ibn haldun üniversitesi sem ibn haldun üniversitesi lisansüstü eğitim enstitüsü ibn haldun üniversitesi şikayet ibn haldun üniversitesi şantiyesi ibn haldun üniversitesi tez şablonu ibn haldun üniversitesi yüksek lisans şartları ibn haldun sürekli eğitim merkezi ibn haldun üniversitesi tıp fakültesi ibn haldun üniversitesi tarih bölümü ibn haldun üniversitesi taban puanları 2022 ibn haldun üniversitesi telefon ibn haldun üniversitesi tam burslu ibn haldun üniversitesi taban puanları 2020 ibn haldun üniversitesi twitter ibni haldun üniversitesi pdr ibn haldun üniversitesi türk dili ve edebiyatı ibn haldun tez ibn haldun üniversitesi ulaşım Read the full article
0 notes
fenerbahceliyiz1995 · 6 years
Text
Hastalığa kapılan takım
Yeni Malatyaspor deplasmanında 1:0 yenilen Fenerbahçe iki de iki yapma şansını kaçırdı. Ligin henüz 2. haftasında olduğumuzun farkındayım ama lige iki maçta iki galibiyetle başlamak haliyle daha güzel olurdu.
Benfica’ya elenmemizin ardından kadroda bazı değişikliklerin iyi olabileceğini sadece ben değil bir çok Fenerbahçeli söyledi. Philip Cocu’da bunun farkında olacak ki Yeni Malatyaspor maçında kadroda değişikliğe gitti. Şener ilk onbirde oynadı. Slimani’nin ilk resmi maçıydı. Fenerbahçelileri çok mutlu eden Barış’ta ilk onbirdeydi. Uzun zaman sonra Mehmet Ekici’de forvet arkası pozisyonunda yerini aldı. Lakin hala kalede Volkan Demirel, stoperde Neustader, orta saha hala Topal-Josef ikilisi ve sol bekte Hasan Ali vardı. Özellikle Topal-Josef ikilisi sanki Fenerbahçe anayasasının ilk maddesiymiş gibi nedense her hoca bu ikili ile başlamayı tercih ediyor. Bu ikili çok zor bozuluyor. İki defansif orta saha ile birlikte Fenerbahçe ne top yapabiliyor, ne ceza sahasında çoğala biliyor, ne top dağıtılıyor. Hiç bir şey olmuyor bu ikiliyle, resmen Fenerbahçe’nin el freni gibi. Giuliano’nun son maçta ki yetersizliğinden dolayı ilk onbir de yoktu bugün. Hatta maçtan sonra bazı kaynaklar Giuliano’nun transfer olduğunu söyledi. Philip Cocu’da basın toplantısında açıkladı gittiğini. Teklifin ise 10 milyon Euro olduğu ortaya çıktı. Çok gerekli bir oyuncu olmadığını düşünüyorum çünkü Philip Cocu’nun Fenerbahçe’ye 4-3-3 oynatmasını istiyorum. Ve Brezilyalı 10 numaramıza da bu taktikte maalesef yer yok. O yüzden bence satılabilir. Transfer sezonunun da kapanmasına çok az bir süre kaldı. Bu gelecek olan bonservis bedeliyle kesinlikle bir stoper ve bir 8 numara almamız gerektiğini düşünüyorum. Eğer olursa bir sağ bek ve bir sol bek transferlerininde gerçekleşmesini gerektiğini düşünüyorum. Son 2 haftada belki bu 4 transfer olamayabilir ama en gerekli olan pozisyonlara, eğer Giuliano satılırsa, transferler şart gibi görünüyor. Ayrıca takımızda bulunan futbolcuların neden bu kadar uyumsuz, ardından gerizekalıca ve yeteneksizce oynadıklarını anlamıyorum. Uzun yıllardır bu hastalık sanki üzerimize yapışmış gibi. Kim gelirse gelsin değişmiyor, üzerimizden atamıyoruz.
Aziz Yıldırım ayrılıp Ali Koç geldikten sonra Fenerbahçeliler çok umutlandı. Bende umutlandım. Ali Koç’un başkanımız olmasından dolayı da çok mutluyum. Bu değişikliğin doğru olduğuna inanıyordum. Hala da inanıyorum ve kendisine desteğim tam. Varmak istediğim nokta şu; Ali Koç geldikten sonra takımında farklı oynayacağı düşünüldü belki de. Bu olmadı çünkü elimizde ki mevcut kadro hala aynı. Çok büyük değişiklikler olmadı kadroda. Oyuncu kalitesi hala aynı. Yine tekrarlıyorum belki ama Ali Koç başkan gençler dışında herkesi satıyoruz ve yolumuza gençlerle devam ediyoruz deseydi dahi benim desteğim hala tam olacaktı. Sonuçta hep destek tam destek. O bakımda ben bu maçtan sonra Cocu’nun köklü değişikliğe gitmesini umuyorum. Özellikle kalede Volkan Demirel’in şu anda çok üst düzey seviyede performansının düşük olduğundan dolayı yerini Berke’ye devretmesi gerekiyor. Artık değişim şart. Üzerine gelen top resmen gol oldu ve gole çok şaşırdım. Gerçi geçen sezon Göztepe deplasmanında ve en son Benfica maçındaki yediği hatalı gollerden sonra çokta şaşırmamak lazım aslında.
Tekrarlıyorum, Philip Cocu ve Ali Koç’a güvenim tam. Bir gün takımımızın üst seviyelerde futbol oynayacağına ve çok rekabetçi bir hale geleceğinden eminkm. Hayalimiz bu sonuçta. Bunun içinde uğraşacağız. Yeter ki Fenerbahçe’nin büyük taraftarının istediği seviyede olsunlar, bu bize yeter.
Bence önümüzde ki hafta deplasmanda oynayacağımız Göztepe maçının ardından transferlerinde tamamlanmasıyla birlikte bir ideal ilk onbir oluşturulmasından yanayım. Aslında vakit geldi ve geçiyor bile belki ama bu bizim ülkemizde gayet normal. Hataların farkına varmakta biraz çok geçikenlerdeniz. İlk onbirinden belirlenmesiyle birlikte bir süreklilik kazanacağımıza eminim. Artık hem lig, hem de Avrupa Ligi maçlarımız olacak. Güzel bir sezon geçirerek hem 20. şampiyonluğumuzu ve 4. yıldızımızın başarısını kutlamak, hem de UEFA Şampiyonlar Ligine direkt katılmak bu yıl ulaşmamız gereken hedefler.
Benim Fenerbahçe için düşündüğüm en ideal kadro: ilk önce taktik 4-3-3. Kalede Berke Özer. Transferler tabii münkünse yeni bir sağ bek. Ama bize uygun olanından. Yoksa Isla. Stoper’e yeni bir transfer, olmazsa Mehmet Topal, yanına Skrtel, sol beke transfer, olmazsa Hasan Ali. 6 numara pozisyonunda Josef Souza, yanlarında 8 numara olarak Eljif Elmas ve yeni transfer, olmazsa Mehmet Ekici, sağ kanat Andre Ayew, sol kanat Barış Alıcı ve forvet pozisyonunda ise Islam Slimani. Volkan, Şener, Valbuena, Ozan Tufan, Ferdi Kadıoğlu ve Roberto Soldado ise kesinlike yedeklerde bulunmaları gereken futbolcular. Benim Fenerbahçe için en ideal bulduğum kadro bu.
Önümüzdeki maçı kazanmak ümidiyle. Şimdiden başarılar Fenerbahçe!
2 notes · View notes
ugisie77 · 3 years
Text
Aleyna Tilki: Türkiye’de lokal bir şarkı olamam
Aleyna Tilki: Türkiye’de lokal bir şarkı olamam
TRT Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdürü İbrahim Eren, Türkiye’nin Eurovision’a katılımı konusunda harekete geçtiklerini açıkladı. “ÇOK İYİ BİRİ GELDİ” Avrupa Yayın Birliği’nin yeni Başdanışmanı Martin Österdahl’dan bahseden Eren, “Eurovision’un başına Kuzey Avrupa’dan çok iyi biri geldi. Bence bu sene çok başarılıydı. Uzun zaman sonra güzel bir yarışma yaptılar. Yeni gelenle bizim arkadaşlar…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
operasyon · 3 years
Text
Son günlerdeki tartışmaları izliyorum da... yine “vatan millet, terörle mücadele vb” ile her şeyi aklamaya çalışıyorlar. Aklayamazlar ayrı mesele ama...
Vatanseverlik nedir gençlik?
Vatan için ölmeden öldürmeden kimse vatansever olamaz mı?
Bence vatanseverlik işini iyi yapmaktır.
Kardeşim çöpçü müsün? İyi temizle ortalığı. Doktor musun? tüccar olmadan insanları rakam olarak görmeden hastaları iyi etmeye çalış. Mimar mısın? Estetik ve sağlam binalar yap içinde insanlar ölmesin, şehrin güzel görünsün. Adalette görevli hakim misin savcı mısın avukat mısın, polis misin? Güçlülerin değil adaletin yanında ol. Öğretmen misin? Gençliğe hem bilimsel bilgiyi ver hem onların özgür ruhlu bağımsız insanlar olması için çabala vs vs vs...
İşini iyi yapan insan vatanseverdir. Milliyetçiliğin vatanseverliğin ölçüsü işini iyi yapmaktır.
Tivitırda arkasına Türk bayrağı asarak kimse milliyetçi yada vatansever olamaz. En berbatından iki yüzlülüktür. Başkalarını evlatlarını savaşa sürerek kendisi ceylan derisi alın varaklarla süslü koltuklarda oturarak, milletin canı üstünden, kimse kahraman olamaz.
“ Yav işimizi nasıl iyi yapalım yaptırıyorlar mı ki?”
Evet hep birlikte güç odaklarından yakınabilirz. İmkansızlıklarımızdan yakınabiliriz. Bu günkü dünyadan yakınabiliriz. 
Kim dedi ki “vatansever olmak kolay” diye?
Zor tabi.
***
Demişler ki “Herkesi nice bilirsin, kendin gibi bilirsin”  Ben Sedat Peker’in bilgilerine hakim olamam, yaşadıklarını kendi bilir. Ben de bir konuyu anlatırken kendimden örnek veriyorsam, benim hayatım olduğundan, ben biliyorum. Benim deneyimlerimi başka biri anlatamaz ki.
***
Askerde bir ara rutin işlerimden biri yiyecek malzemesi getirmek. Bir yada bir kaç askeri kamyon muhazfızlarıyla şöförleriyle hazır halde geliyor. Ben de o malzemeyi yüklemede çalışacak askerlerimi kamyonlara doldurup şehrin başka bir köşesindeki askeri birlikten malzemeleri yükletip getiriyorum. Bu süreçte hiç bir resmi evrakta imzam yok ama bana göre her işi ben yapıyorum. Gittiğimiz yerdeelimdeki listeye göre malları sayarım, yükletirim, oraya götürdüğümüz komutan sadece imza atmak için gider. “her şey tamam mı hüseyin? der. “Tamam komutanım” derim döneriz.
Bir gün beklediğim kamyonlar gelmiyor. Dakika aksamayan araçlardan hiç biri yok. Kamyonlar gelmezse nasıl gideceğim? Nasıl getireceğiz askerin yiyeceğini? Üstelik hem malzemleri aldığım yerde hem getirdiğim yerde kural şu: Vaktinde dağıtılmayan her yemek her yiyecek çöpe atılır. Yani ben bir kamyon yiyecek malzemesini getirip dağıtmayım. O dağıtılmayan malzeme çöpe atılmak zorunda. O malzeme isterse yarım ton peynir olsun, yarım ton zeytin olsun. Yüz kilo zeytin yağı olsun. Salam sosis bal olsun. Kural kesin. Hiç biri kutusundan ambalajından  bile çıkmasın. Atılmak zorunda. Doğru çöpe. Çöpe gitse çöpe atılan ne aslında: milli servet! 
İşte kamyonlar gelmezse ve bende o malzemeyi getiremezsem olacak olan ordaki malzemenin çöpe atılması: Ordaki komutan diyecek ki: şu askeri birlik vaktinde  gelip malzemesini almadı. Çöpe atın.
Bu gün kabaca maddi değerini de söyleyim: Çöpe gidecek malzemenin karşılığı bu gün bir milyon lira, 6500 askerin üç günlük yemeği, o günün parasıyla sanırım bir trilyon. Altı sıfır atıldı ya, daha atılmadığı zamanlar.
O malzemeyi getimezsem asker açısından olacak durumu da söyleyim: Çünkü acemi askerken başıma o da geldi. Her bölükte komutanları askerlere diyecek ki “üç gün yemek çıkmayacak, bu arada gidin karnınızı kantinden, gazinolardan doyurun, tost alın lahmacun yeyin, kantinler de kar etsin, pamuk eller cebe”
Şahsen öyle bir durumda çok zorlanarak anca karnımı doyurmuştum. Ağaç kabuğu kemirecek halimiz yok ya, mutlaka bir şeyler yiyeceğiz. Paran var yok. Soran mı var?
***
İşte kamyonların gelmeyişi benim için bu kadar önemli. Sanki kamyonlar gelmezse binlerce askeri ben aç bırakacağım üç gün. O anda vallaha bunun stresini yaşıyorum ve vakit daralıyor. Yolda olmam gereken zamanda hala askeriyenin içindeyim.
Hızla araştırıp soruşturuyorum. En sonunda bir telefonda öğreniyorum ki kamyonlara bir binbaşı el koymuş. Kendi işi varmış almış. Ben kimin umurundayım. Bir çavuş. Bir çavuş nedir ki binbaşının yanında.
***
Dar vakitte  stres içinde düşünüyorum ne yapmalıyım? 
Hiç umursamayabilirim. Bana ne? Madem komutan kamyonları almış. Az bir rütbe de değil binbaşı. Daha iyi çocuklar, üç gün tatil edersiniz diyebilirim askerlerime. 
İkincisi hiç bir sorumluluğum olmasın, zaten ağrımaz da en ufak bir ihtimal kalmasın diye komutanlarıma söylerim.. Komutanım binbaşı kamyonları almış gidemiyoruz derim. Onlarda büyük ihtimalle “ İyi ne yapalım, sana kamyon mu yaratalım, gitme o zaman” derler.
Velevki biri cesaret etse karşısına binbaşı çıkacak. Bi şey diyemeyecekler. Adam “benim işim var öncelikli” dediğinde akan sular durur. Üsteğmenmiş yüzbaşıymış bir hükmü yok ki.
***
Bu olasılıkları saniyede düşündüm. İş başa düştü anladım. Araya sora binbaşıyı buldum. Komutanım benim rutin görevim bu gün aksadı. Siz almışsınız kamyonları diye durumu açıkladım. Binbaşı da kendi durmunu açıkladı. Tren istasyonuna askeri malzeme gelmiş. Trendeki sivil görevliler getirip istasyona boşaltıp gitmişler askeri malzemeyi. Başında nöbetçi bile yok. Ben gitmeyim de ordaki malzeme yağmalansın mı, çalınsın mı? diye  güzel bir açıklama yaptı.
Umutlar bitti mi.. aha karşımda kapı gibi binbaşı. O da kendi görevini yapıyor, yapacak.
Ben de üsteliyorum. Olacakları söylüyorum. ordaki bize ait malzemenin çöpe gideceğini anlatıyorum. Binbaşı en sonunda
“Son sözümü söyledim sana, çık odamdan” dedi.
 Elimde bir güç yok. Emir. “Emredersiniz komutanım” dedim çıkıyorum odadan “Benim için mesele hallolmadı komutanım kamyonları almalıydım” dedim.
Binbaşı bu sefer “ gitme sen, gel gel” diye geri çağırdı.
Benim için ibretlik bir sözdür:
“Yav sen deli misin acemi misin? Acemi asker saysam değilsin, rütben bile var. Deli misin? Ben binbaşıyım. Sana odamdan çık diyorum emredersin diyorsun  çıkarken hala da kamyonları ben alacağım diyorsun. Delice hareketler bunlar. Bu rütbeye geldim senin gibi birini görmedim. Senin komutanın yok mu? Onlar ilgilensin. Ben senle niye muhatabım yav? Benim karşımda olman bile yanlış” dedi.
Bir daha anlattım durumu. Kendi özel işim için orda olmadığımı, kamyonları özel isteklerim için değil kendi görevimi bitirmek için istediğimi söyledim. 
Binbaşı da benle uğraşmaktan bıktı sanıyorum. 
“Anlaşıldı sen binbaşı rütbesini sana emir verecek yükseklikte saymıyorsun. Albayı komutandan sayar mısın?  sonuçta senin de komutanın benim de komutanım. Onun kararını kabul edecek misin? diye sordu.
Orda gerçekten utandım. Binbaşıyı komutandan saymamak ne haddime. Komutanlığına bir sözüm yok ki. niye saymayım. Ama o gerginlikte verilecek yanıtta bulamıyorum. “Albayın kararı kabulüm komutanım” dedim. 
Ve orda aklıma sövüyorum kendimce. Ben akıl etsem, binbaşıyla bu şekilde karşılaşmak yerine direk albaya gitsem, kamyonları ondan istesem alırdım. O gerginlikte bunu akıl edemedim.
Devreye albay girerse kamyonları alacağımdan eminim.
Binbaşı bir asker çağırdı. Askere de durumu özetledi. “Kamyonları kim alsın ilk önce, git albaya sor uçarak geri gel” dedi.
Az sonra asker geldi. “Komutanım kamyonları çavuş alacakmış, siz de gerekirse albayın makam aracıyla istasyona nöbetçi gönderecekmişsiniz, nöbetçi değişimi olmayacak, kamyonların işi bitince siz gidip alacaksınız”
“ Haaaa... işte çözüldü mesele. Boşuna kendimi strese sokuyorum, seninle boşa uğraşıyorum. Komutanımız meseleyi çözdü” dedi binbaşı. Sonrada bana “Binbaşıya karşı zafer kazandın çünkü ben bir yerde yanlış yaptım, nerde bilmiyorum ama bir yerde yanlış yaptım, bu şekilde karşımda olman çok yanlıştı çavuş” dedi.
Gerçekten savaş kaybetmiş gibi üzüldü.
Teselli edecek bir laf yok bende. Sadece konunun hiç bir kişiselliği olmadığını tekrar ettim. Benim o ana kadar adını bilmediğim yüzünü görmediğim binbaşıyla ne meselem olabilir.
***
Sonuçta kamyonları alıp biraz gecikmeyle de olsa işimi yaptım. Bu işin karşılığı ne? Binlerce asker aç kalacakları cepten yiyecekleri günlerde hazır yemeklerini yediler. Devletin de bir milyon lirası çöpe yada birilerinin cebine gitmemiş oldu.
Kim yapıyor bu işi? Bir çavuş. Çok önemsiz bir rütbede çok önemsiz bir adam, devletin bu günkü parayla bir milyon lirasını kurtarıyor. 
Nasıl kurtarıyor? Birazcık sıradışı davranmakla, birazcık insiyatif almakla.
Bana ne desem, başım ağrımasın desem, ne umrumda komutanlarım çözsün desem, gitti giden olacak.
Aslında acı olan şuydu binbaşının sözlerinde: Bu güne kadar senin gibi birini görmedim deli misin diyeceğine, yav çavuş senin gibi ne adamlar gördüm bu güne kadar, bu iş şöyle çözülecek demeliydi.
Niye bu kadar istisna oluyum yav? 
Bir disiplinsizlik mi var?  Hayır. O zaman niye çıkmamış şimdiye kadar bir çavuş bir binbaşının karşısına? Niye haklıyken diretmemiş de hep emredersin denmiş?
****
Şu ek bilgileri de ekleyim.
Şimdi o yemek işleri çoktan özelleştiğinden tüm anlattıklarım artık geçersiz kurallar olmuştur, masal olmuştur. Herhalde benzerleri yaşanamaz.
***
 Devletin bir milyon lirasını kurtardım diye devlet bana ödül mü verdi? Kimse bilmez ki? rutini devam ettiriyorum, asker yemeğini yedi karnı doydu diye bana ödül mü verecekler, yada karnı dopyan asker ne bilecek çavuşun biri duruma el koymasa üç gün cepten yiyeceğini? Bilmeyeceği için de olayın içinde bir kuru teşekkür bile olmayacak.
Ben tek olayda bir milyon kurtarırken benim maaşım on liraydı. Her halde iki paket sigara almaya yetiyordu. Tek olayda yüz bin aylığımı kazandırdım. İşimi yaptım diye ne bir ödül bekledim ne bir teşekkür. İşimi yaptım.
Vatanseverlik işini iyi yapmaktır.
1 note · View note