#ben böyle dünyanın
Explore tagged Tumblr posts
dilperisanimmmm · 1 year ago
Text
Bugün yani bu akşam Nurgül mesaj attı. Severim kendisini vallahi onu da ikizi Aygül'ü de. Ama hani harbi severim. Onlara karşı negatif tek düşüncem olmaz da. En sevdiğim kişiye karşı bile olur ama hani onlara yok. Niye çünkü dümdüz insanlar. Bizim de aramız dümdüz. Birbirimize ne bir yanlışımız oldu ne de olur. Öyle hani harbi harbi dümdüzüz. Neyse mesaj attı seni sorayım dedim dedi. Okey allah razı olsun sağ olsun. Sonra dedi ki okul okuyacan mı dedim okuyorum dedim işte sayisalcıyım falan. Dedi bence sen çalışmazsın dedim artık görücez bilmiyorum. Buraya kadar hiç bir sıkıntı yok 9da da 10da da her gün konuştuğumuz konular zaten ben derim çalışacağım çalışmam onlar der sen yine çalışmıyorsun sen çalışmazsın. Yani gayet genel konuşmamız. Hakkatten buraya kadarki konuşmada sıkıntı yok. Ama sonra ne bileyim hani insan yavaştan gider ya da şu işim çıktı der ya iste seni sorayım dedi falan yaavvv işte biseyler diyip öyle ben gidiyorum görüşürüz der. Gider. Ama sanki cevap almak için gelip beklemeden direkt gitti gibi. Ben mi çok takıldım bilmiyorum ama dakikalardır aklımda düşünüyorum . Tamam rakibindir bu bir gerçek de..... hani nasıl desem sekiz dersin yedisinde uyuyan dersi dinelmeyen fakirok biriyim ben. Yani bilmiyorum, elbette kim olursa olsun rakip rakiptir. Demiyorum beni rakip görmesin, görmesine gerek yok.. da işte cevabı aldı gitti. Bilmiyorum bence şimdideen yapması iğrenç açıkçası. Bir yandan fazla takıldığımı düşünüyorum -ki ben çok küçük konuları aklıma takar diken üstündeymişim gibi rahatsız olurum o da ayrı konu- bir yandan da bu ne harekettir yaav dememek için zor tutuyorum kendimi hatta dedim bile bu ne harekettir yaavv. Bak yemin ederim hakkatten söylüyorum iyimser insanlardır. Bana çalış dedikleri oldu okulda kalmamam için konuştukları oldu bana geçmem için kopya hazırladıkları oldu( tabi ki çekemdim bu arada)...Da daaaa işte böyle yapmasını anlyamadım. Sanırım, sanırım da değil gerçekten de çok taktım. Neyse ss leri buraya koyayım. Keyifsizlendim.
Günlerden 14 haziran çarşamba. Yanii iki gün sonra karne alıyoruz.
Bu arada yıllllaaar yıllar sonra olur da bu blogu okursam eğeeerr diye diyorum 10. Sınıf ikinci dönemin karnesini alıyoruz. Aynı zamanda depremin yaşandığı yıl...
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
değiştirebilirim ha derken bölümü kastettim sevgili gelecekteki ben yani eşit ağırlığı da düşünebilirim diyoeum
0 notes
selcandy · 2 months ago
Text
Ya size bir şey diyeceğim, kendimi tutamıyorum.
Hoşlanmadığınız bir insanın arkasından, arkadaşlarınızla çay kahve içerken “ya o da çok geri zekalı bir tip” diyebilirsiniz. Gidip de o insanın yüzüne “sen çok geri zekalısın” derseniz, TCK’nın 125. maddesi o kişiye size hakaret davası açma hakkı doğurur. Yargıtay “geri zekalı” kelimesini hakaret suçlarına dahil ediyor. Bu madde, birisine hakaretten ötürü ceza vermek için en az üç kişinin ihtilatını şart koşuyor, yani üç kişinin “evet öyle söyledi, biz duyduk” demesi gerekiyor. Eğer sen verdiğin sokak röportajında “hepiniz beyni emcüklenmiş geri zekalılarsınaaz” diyorsan ve bunu üç kişiden fazlasının izleyeceğini biliyorsan, devamında ne olmasını bekliyorsun ki? Ne bekliyordun ablacım yani tam olarak?
Yine “hukuksuzluk” kelimesini yersiz nedensiz cümle içinde kullanarak yeterince boş yaptığımızı düşünüyorum. Halk kahramanımız Dilruba, isnatı ispatlayan bütün şartları karşılıyor sağ olsun. Bugün olaya Atatürk falan da dahil olmuş, belki biraz da o tetikledi beni. İnanın bana muhtaç olduğumuz kudreti içinde muhafaza eden asil kan bu kan değil, “geri zekaalalaaaaar” değil yani.
Bir düşünceyi ifade etmenin binbir türlü yolu var, Türkçe bu bağlamda dünyanın en avantajlı dillerinden biri. Düşünce ve hakaret arasındaki farkı idrak etmeden düşünce suçu ve hakaret suçunu da ayırt edemezsiniz. “Ülkemizde şunlar, şunlar yaşanıyor fakat birileri hala bunları yaşatan tarafı destekleyebiliyor ve ben bunu anlamsız buluyorum” demek olayı bambaşka bir boyuta taşıyor, siz de hissettiniz mi? Laf böyle gelişmiş olsaydı sonunun böyle olacağını hiç zannetmiyorum, ha öyle denseydi ve sonu yine böyle olsaydı günlerdir kuyruğuna basılmış gibi cırlayanlardan biri de ben olabilirdim, bilemiyorum.
Daha çok şey söyleyebilirim de etraf yalnızca işine gelen şeyler dile getirildiğinde ağzına geleni söylemenin hak ve özgürlük olduğuna inanan insanlarla dolu, belirli bir noktadan sonra narin bedenim onca aduketi kaldıramayabilir.
79 notes · View notes
sade1-adam · 10 months ago
Text
Ne güzel şeyler yazmışlar ;
Yüreğimizin sesi olmuşlar.....
Tumblr media
Turgut Uyar demiş ki:
-En iyi ben yenilirim;
dosta, düşmana, aşka...
Tomris Uyar demiş ki:
-Biri geliyor,
hayatımıza bir makas atıyor;
o yaşadığımız bölüm,
bütünün dışına düşüyor...
Cemal Süreya demiş ki:
-Kim istemez mutlu olmayı
ama mutsuzluğa da var mısın..?
Edip Cansever demiş ki:
-Özlemim sanadır,
varsın kar yağsın, daha yağsın
seni arındırıncaya kadar...
Didem Madak demiş ki:
-İnsan kaybolmayı ister mi?
Ben işte istedim bayım.
Uzaklara gittim
Uzaklar sana gelmez, sen uzaklara gidersin
Uzaklar seni ister, bak uzaklar da aşktan anlar bayım...!
Sabahattin Ali demiş ki:
-Kaybedilen en kıymetli eşyanın, servetin, her türlü dünya saadetinin acısı zamanla unutuluyor da, kaçırılan fırsatlar asla akıldan çıkmıyor ve her hatırlanış da insanın içini sızlatıyor. Bunun sebebi herhalde "bu böyle olmayabilirdi" düşüncesi, yoksa insan mukadder telakki ettiği şeyleri kabule her zaman hazır...
Tezer Özlü demiş ki:
"Haykırmak istediğim çok şey var. Büyük kayıplar yıkacak değil bizi. Açıkça birbirimizle konuşamıyorsak ben ağlamak, bağırarak ağlamak için bahçenin yeşillikleri gerisindeki odama geçiyorsam, biliyor musun, ne güzel ağıtlar içinde uyuyakalmak...?"
Oğuz Atay demiş ki:
-Kelimeler albayım, kelimeler.
bazı anlamlara gelmiyor...
Attila İlhan demiş ki:
çünkü ayrılık da sevdaya dahil
çünkü ayrılanlar hala sevgili..!
Metin Altıok demiş ki:
Öyle yalnızız ki bu panayırda
Sevgimiz durmadan bir taşı ovar.
Sevgilim aşk da uyar çevreye
Ve kendine parlak bir yalan arar....
Behçet Aysan demiş ki:
Kırgınım, saçılmış
bir nar gibiyim
sessiz akan bir ırmağım
geceden
git dersen giderim
kal dersen kalırım...
Nazım Hikmet demiş ki:
Seni düşünmek güzel şey,
ümitli şey,
dünyanın en güzel sesinden
en güzel şarkıyı dinlemek gibi bir şey...
Fakat artık ümit yetmiyor bana,
ben artık şarkı dinlemek değil,
şarkı söylemek istiyorum...
200 notes · View notes
meteokcu · 1 month ago
Text
BURSA'DA ZAMAN - 2
Bu ilk seferin ardından sürekli Meltem Ablayı düşünüyordum. Bir daha ne zaman görüşecektik acaba? Çok uzatmadan mesaj attı "Yarın sabahtan gel. Çocuklar okul pikniğine, annem de güne gidecek".
Sabahtan okulu asıp soluğu onun evinde aldım. Çok arzuluyordum onu. Bu sefer vaktimiz vardı geniş geniş sevişebilirdik. Salonda kanepede dizlerine yattım. Saçlarımı okşarken ben de parmaklarına öpücükler konduruyordum. Elini göğsüme attı, kravatımı çözüp okul gömleğimin düğmelerini açtı. Yavaş yavaş göğsümü ve göğüs kıllarımı okşadı.
"İlk kez senin kadar genç bir sevgilim oluyor" dedi. "Çok garip, bazen erkek bazen çocuk gibi görünüyorsun" Kanepede yeniden oturur pozisyona geçip elini bacak arama, hafiften sertleşmeye başlayan sikimin üstüne koydum.
"Bak şimdi gayet erkek gibi görünüyorsun" deyince ikimiz de güldük. Tişörtünü sıyırıp göğüslerine yumuldum hemen. Aslında haklıydı. Toy hallerim bazen çocuksu görünmeme sebep oluyordu ama beni azdırınca tek düşüncesi onu altına alıp sikmek olan bir erkek çıkıyordu içimden. Meltem Abla da gözüme bazen annem, bazen sevgilim gibi görünüyordu. Dizlerine yatmak, göğüslerinde uyumak da istiyordum altımda saatlerce bağırta bağırta sikmek de.
Okul gömleğimi ve pantolonumu çıkarıp onu da soydum. Şimdi kanepede altıma almış, yüzünü boynunu göğüslerini öperken sikimi bacak arasına sürtüyordum. Meltem Abla azmaya başlayınca gözü dünyayı görmüyor sadece o anki zevkine odaklanıyordu; yine öyle oldu. Eliyle göğsünü ağzıma verip diğer eliyle de başımı bastırıyordu.
"Yala göğüslerimi, ısır!" dedi kendinden geçmiş bir şekilde. Daha da sert emmeye, yalamaya, ısırmaya başladım. Elimi aşağı götürüp sikimi amına denk getirmeye çalıştım ama doğru deliği bulamadığımı anlayınca o hemen elini attı ve sikimi amının dudaklarına dayadı. Tam olmasa da ıslanmaya başlamıştı. Sikimi yavaş yavaş sokmaya başladım. Yarrağım isminin hakkını veriyor daha tam ıslanıp açılmamış amını yara yara yolunu buluyordu. Biraz zorlayınca "Ihhhh" sesiyle kafası arkaya düştü. Daha da soktum, santim santim içine girip git gele başlayınca amının suyu deliğin her yerine yayıldı da biraz rahatladı. Çok büyük bir kadın değildi ama altımda sikilirken iyice küçücük kalıyordu. Her yerini öpüp hızlanmaya başladım. Sert sert vuruyordum şimdi amına. Yine o kadın kokusu kapladı odayı. Dünyanın en mahrem kokusu bir kadının sikilirken aldığı zevke eşlik eden am suyu kokusu gibi geldi o an bana.
Sikimi çıkarıp köküne kadar hızla sokarken çığlık atmaya başladı. Çığlıklar önce Ohhlamaya ardından da derin bir boşalmaya döndü. Son bir kez köküne kadar sokunca amı hafifçe bollaştı ve ıslandı. Ben de son darbelerimi vururken artık am suyu göletindeydim. Am sularına karışacak şekilde boşaldım içine. Sanki tek bir anda gün, saat, mevsim karışmış kendimi zamansız bir mekanda bulmuş gibiydim boşalırken. Üstüne yığılıp kaldım. Az sonra kendine gelince "Nefes alamıyorum koca oğlan" deyip yana itti beni. Sonra göğsüme başını koyup yattı bir süre. Erkekliğin ne demek olduğunu madde madde öğreniyordum sanki: Kadınını sekse doyuracaksın, onu güvenli bir şekilde göğsünde yatıracaksın. Bu arada gözüm salonun penceresine vuran su damlalarına takıldı. Yağmur başlamıştı.
Kendimize gelince konuşmaya başladık. Serhat Abi giderken aramızda ortaya çıkan çekim tesadüf değilmiş, Serhat Abi "Ben yokken Mete sana iyi bakar" demiş.
"Peki İsmail Abiyle aran nasıl?" dedim,
"Yok bi aramız, ilk evlendiğimde arada benimle yatardı ama çocuklardan sonra ayda yılda bire düştü" dedi. Yatakları da ayırmışlar uyuyamıyorum bahanesiyle.
"Sen nasılsın peki?" dedi "annenle babanın kaybından sonra?" Yaramı böyle birden kurcalamasını beklemiyordum.
"Bilmiyorum" dedim "sanırım seninle olmaya başladıktan sonra daha iyiyim. Daha doğrusu Serhat Abiyle seni kamelyada sevişirken gördüğümden beri." İrkildi, şok olma sırası ondaydı ama bir yandan da her konuyu böyle açık bir şekilde konuşabiliyor olmak rahatlatıyordu beni.
"Serhat yattığımızı bildiğini söyledi ama bizi gördüğünü bilmiyordum." Bir değil hem de iki kez onları gördüğümü hatta izlediğimi anlattım. Onları sevişirken görünce nasıl tahrik olduğumu, Serhat Abinin yerinde olmayı çok arzuladığımı... O da Serhat Abiyle nasıl başladıklarını anlattı, bir sene önce başlamışlar sevişmeye. Serhat Abinin başka kız arkadaşları da oluyormuş, teyzem ve eniştemin gözünde sevişmelerini gizlemek için dert etmiyormuş başka kadınları. Kendisinin Serhat Abiden önce bir kaç kaçamak ilişkisi olmuş ama sonrasında olmamış, ben ilkmişim. Şimdi yalan söylüyor gibi geliyor ama o zamanlar her dediğine inanıyordum.
Kalkıp duşa gitti. Onu beklerken düşünmeye başladım: Benimle zevk aldığı için mi sevişiyordu yoksa o da bana acıyor muydu? Yaşadığım felaket sonrası herkes bana o kadar iyi davranıyordu ki, bu etrafımı saran iyilik hâlesi normale dönmemi de engelliyordu.
Duştan çıkınca "hadi sen de duş al koca oğlan, ter içinde kaldın" deyip beni de duşa yolladı. Duş alıp çamaşır makinasının üstündeki havluya sarınıp salona döndüm. Gözü havludaydı.
"İsmail'in havlusu o, yenisini verseydim keşke" dedi. Bir erkeğin evinde karısını sikip havlusunu kullanmak o yaşta da tahrik edici geliyordu bana. Hele ki bu adamın hamamda bana ellemeye çalışan bir adam olduğunu düşününce "öyle değil böyle yapılır o iş" diye düşünüp yeniden tahrik olmaya başladım.
"Çıkarayım istersen" deyip havlunun önünü açtım, sikim yeniden sertleşmeye başlamıştı.
"Çıkar tabii aşkım" deyip önünde sallanan aletimi eline aldı, dudağına götürüp önce altını sonra taşaklarımı yalamaya başladı. Otuzbir çekmek gibi değildi, çok garip bir zevk alıyordum. Sikim kalkınca hemen başının gövdesine birleştiği yerin altını yalamaya başladı. En zevk veren kısmın burası olduğunu o an anladım. Dil darbeleri sonunda boşalacağımı hissedince hemen geri çekti kendini.
"Dur bakalım beni sikmeden boşalmak yok" dedi ve açık kanepenin üstüne domaldı "hadi sen de beni yala" dedi. Eğilip kalçalarını ayırdım ve yalamaya başladım. Çıkardığı seslerden neresini nasıl yalamam gerektiğini anlamaya çalışıyordum. Tükürüklerime karışan am suyunun kokusu yine başımı döndürmeye başladı. Amından klitorisine geçince Ohhlamaları arttı. En zevk aldığı yer klitorisiydi. Dudaklarım arasına sıkıştırıp dil darbeleri atmayı ilk orada öğrendim, çok tahrik olmuştu bundan.
"Yeter! Sik hadi!" dedi. Ayağa kalkıp ıslanmış amına dayadım sikimi. Önce başını sonra beklemeden köküne kadar soktum. Tutunmak için omuzlarına koydum ellerimi, öne kaçmaya çalışınca omuzlarından tutup kaçmasını engelledim. Derin bir "Ohh" sesi çıktı Meltem Abladan. Geri çekip git gele başladım. Her dayandığımda köküne kadar sokuyordum, Meltem Abla hem iyice ıslanmaya hem de daha yüksek sesle bağırmaya başladı. Ona zevk verdikçe ben de zevke geliyordum. Hızlanmaya başladım. Geri çekip sertçe sokunca çığlıkları artıyordu.
Nefes nefese kaldık. O da boşalmaya yaklaşıyordu ama aldığımız zevki arttırmaya çalışıyordu. "Dur" dedi. İçinden çıkarıp beni sırt üstü yatağa yatırdı. Üstüme çıkıp kolayca içine aldı sikimi ve hızla üzerimde yaylanırken az önceki noktaya geldi hemen. Elini bacak arasına atıp klitorisiyle oynamaya başladı. Hem sikimi en derinine kadar alıp hem de kendini okşuyordu. Artık benim de dayanacak halim kalmamıştı tam boşalmaya başlayınca o da hemen kendini ayarladı ve benimle beraber boşalmaya başladı. İçine tazyikli bir şekilde döllerimi fışkırttım.
Yorgun argın üstüme yığıldı. Yine sırılsıklam olmuştu her yerimiz. Dışarıda yağmur şiddetini arttırmış camları dövmeye başlamıştı. Yavaşça yana inip yine arkasını döndü, arkadan sarıldım Meltem Ablaya. Uyuklamaya başladık.
Ne kadar uyuduk bilmiyorum ama az sonra zilin sesini duyunca hemen fırladık yattığımız yerden. Camdan aşağı bakınca çocukların geldiğini anladı, "çabuk giyin çık" dedi. Apış aram yapış yapış donumu pantolonumu üniformamı giyip hemen dışarı attım kendimi. Merdivenlerden inerken çocuklarla karşılaştım.
"Okula mı gidiyon Mete Abi?" dedi Selin utangaç utangaç gülümseyerek. İlerleyen yıllarda yaşayacaklarımızdan henüz ne onun haberi vardı ne de benim.
"Evet, bugün ilk dersler boştu o yüzden geç gidiyorum" dedim o an ilk aklıma gelen sözler olduğu için.
"Biz de pikniğe gittik ama yağmur hızlanınca öğretmen erkenden eve yolladı, yoksa akşama kadar top oynayıp ip atlayacaktık" derken Berkay "hadi çabuk, çok ıslandık zaten" deyip sinirli sinirli çekiştirdi kardeşini. Ben de yavaşça apartman kapısından süzülüp kendimi sokağa attım.
Neyse, ucuz atlatmıştık yine. Kendimi sevişmenin hazzına öyle kaptırmıştım ki ne çocuklara ne kocasına yakalanabileceğimiz aklımın ucundan geçmiyordu. Biraz da şok olmuştum apar topar evden kaçmak zorunda kalınca.
Sokağa çıkınca yapış yapış halim rahatsız etti beni. Eve gitmeme daha 2 saat vardı. Hava da sokaklarda dolaşmaya uygun değildi. 'Kaplıcaya gideyim' dedim içimden. Yıkanmaya ve şu yapış yapış halimden kurtulmaya gidiyordum aklımca ama bilinçaltım belli ki İsmail Abiyle ilk karşılaşmamın rövanşını planlıyordu.
Kaplıcaya girip soyunup peştamali sarındım, bu saatte bir kaç kişi vardı sadece. İçerisi sıcaktı ama buhara gömmemişlerdi kaplıcayı. İsmail Abi beni görünce "Ooo Mete hoşgeldin, gel kese yapayım sana" dedi.
"Marka almadım abi, yıkanıp çıkacağım" deyince "siktir et markayı, benden olsun, geç" dedi. Geçen sefer Serhat Abinin yaptığı gibi peştamalı çözüp bacak aramı örtecek şekilde sikimin üstüne koyup oturdum mermer sekiye.
"Hayırdır bu saatte? Gece kamyonu devirdin de evde sular mı kesikti?" dedi gülerek. O sırada küçük kese mahallinde sikimden yükselen döl ve am suyu kokusu duyulmaya başladı.
"Bu koku ne lan? Biz alışmışız taşak kokusuna, am kokuyor burası sanki?" dedi. Bu sefer ben güldüm "okuldan kaçıp hatunla buluştum abi, ev ahalisi erkenden gelince de yıkanamadan kaçmak zorunda kaldım, ondan geldim hamama" dedim. Gözleri açıldı fal taşı gibi.
"Helal genç!" dedi. "Hakkını vermişsin hatunun belli ki!"
"Verdik abi, endişelenme sen!" dedim.
"Dur yıkayayım seni sonra da gusül abdesti alırsın" deyip su dökmeye başladı üstüme. Bu sefer beni yıkarken tavırları değişmişti, genç oğlan çocuğu değil olgun erkek yıkar gibi yıkadı. Geçen gün sikmeye kalkıştığı oğlan gitmiş bugün karısını saatlerce siken erkek gelmişti karşısına ama bilmiyordu tabii bu am kokusunun karısının amından geldiğini. Sikimi taşaklarımı iyice sabunladı "sen arkanı yıkarsın içeride" dedi elini götüme atmaya cesaret edemediğini belli edip. 'Hah şöyle!' dedim içimden "ben içerde yıkarım abi sıkıntı yok sen kalan kısımları hallet yeter" dedim. Güzelce yıkayıp keseledi, köpüklerle kaplayıp tertemiz yaptı beni.
"Sağol abi" deyip göbek taşına geçip uzandım biraz. Vaktim vardı daha. Gözlerimi kapatıp kaplıcanın içinde su seslerini dinlerken biraz önce altımda inlete inlete siktiğim Meltem Abla, bana bu seks ortamını sağlayan Serhat Abi, az önce karısını siktiğimden habersiz sikimi taşağımı yıkayan İsmail Abi, annelerini siktiğimden ve eve apar topar geldikleri için son anda evlerinden kaçtığımdan habersiz benimle sohbet eden çocuklar teker teker gözümün önünden geçti. Sonra annem, babam, ablam ve kız arkadaşım geldi aklıma. Ne ilk düşündüklerim sikimi kıpırdattı ne de sonrakiler kalbimi dağladı. Böyle bir şey miydi hayat? Acılarla zevklerin iç içe geçtiği, dün seni sikmeye kalkanın bugün taşaklarını yıkadığı, sana acıyan kadını altında acıta acıta zevkin doruklarına ulaştırdığın bir girdap mıydı hayat? Sonunda beni yutacak bir döngü müydü yaşadıklarım yoksa yeni gün, dünün küllerinden mi doğacaktı? Bunları düşünüp biraz uyuklayıp çıktım kaplıcadan. Her gün 'ben artık eski ben değilim' diyordum...
53 notes · View notes
elisaa-suu · 3 months ago
Text
Tumblr media Tumblr media
Temmuz ayı okuduklarım :
CHARLIE'NİN ÇİKOLATA FABRİKASI:(Roald Dahl)
Charlie adındaki bir çocuğun yoksulluk içinde büyümesi ve bu sebepdendir ki senede sadece bir sefer doğum gününde çikolata yiyebiliyor. Bi yarışma sonucu dünyanın en büyük çikolata fabrikasına girmeye hak kazanıyor. Ve o çikolata fabrikasının sahibi oluyor...
Sayfa sayısı :205
📖🤍:10/6
MACBETH(WILLIAM SHAKESPEARA)
Tiyatro türünde bir kitap birazda fantastik. Konusuna gelecek olursak hatırlamaya çalışıyorum :) macbeth adında bir gencin bir savaşta büyük başarı gösterip krallığa oturuşuna sonrasında düşmanlarının onun elinden krallık koltuğunu alışını anlatıyor...
Sayfa sayısı :105
📖🤍:10/4
PİNAKYO(CARLO COLLODI)
Gapetto adındaki bir ustanın bir odun parçasından bir Pinokyo yapışını, bu küçük çocuğun fazlasıyla yaramaz oluşunu tek dileğinin ise gerçek bir çocuğa dönüşme arzusu olduğunu anlatıyor...
Sayfa sayısı :192
📖🤍: 10/5
TOPRAK ANA (CENGİZ AYTMATOV)
Bozkırın ortasında bir Kırgız köyünde erkeklerin savaşa gidişini geride kalanların çektiği zorlukları, savaşın uzaması sonucu aşağı çekilen cepheye çağrılma yaşı, bi kadının 3 oğlunu eşini kaybedişini konu edinmiş çok acıklı ama akıcı bir roman 🤍
Sayfa sayısı :135
📖🤍:10/10
Yaşlı Adam ve Deniz (HEMINGWAY)
Yaşlı bir adamın okyanusta geçen bikaç gününü anlatıyor. Okyanusta bi tane büyük bir balık tutuyor bu balık hayallerimiz oluyor yaşlı adam biz oluyor :)) yani şöyle ki hayallerimizin peşinden gitmeliyiz bütün zorluklara rağmen. Değişik bi dili var kitabın beni böyle aşırı sarmadı kitap oysaki Nobel edebiyat ödülü almış
Sayfa sayısı :86
📖🤍:10/6
Her Şey Seninle Başlar (Mümin Sekman)
Ihımm sadece 69 sayfa okumuşum ayy bi sarmadı bi sarmadı anlatamam normalde sevmesem de bitiririm bitirmeye çalışırım ama olmadı. Kitap gözümde dağ oldu konusuna gelecek olursak kişisel gelişim kitabı insanın başarılı olması için yapması gerekenler, sürekli örnekler veriyor yazar. Ve bunu hayvanlar üzerinden yapıyor sürekli aynı şeyi tekrarlıyormuş gibi geldi
Sayfa Sayısı :238
📖🤍:10/2
KÜÇÜK PRENS (Antoine de Sint _Exupery)
Okumak için geç kaldığım tek kitap budur. Okadar tatlıydı ki pamuk gibi hissettim son sayfalarını sabah okudum neden se çok ağladım. Bana onu hatırlattı. Bitirdikten sonra bi ilk 20 sayfayı tekrar okudum daha da okurum ben bunu kafama estikçe tekrar tekrar 🌟⭐☀️🌟⭐☀️🌠🌟☀️⭐🌠☀️🌟
Sayfa sayısı :106
📖🤍:10/10
GENÇ WERTHER'İN ACILARI (GOETHE)
Fotoğrafa kitabı dahil etmeyi unutmuşum 🍂
Garip bi kitaptı, herkes aşık olabilir ama ben saplantılı aşk sevmiyorum, sevmenin de bi sınırı olmalı bence, sonu çok duygusaldı ama benim sadece sinirim bozuldu..
Sayfa sayısı :126
📖🤍:10/6 yada 5 mi bilemedim
63 notes · View notes
fillervebulutlar · 6 months ago
Text
şükürler olsun ki hayat böyle bir yer artık. kanım daha açık, saçım daha seyrek. dünya daha sakin. sen çok güzelsin. bak hep, zaman böyle böyle geçip gitmiş. her şey mükemmel zamanında seni bulacakmış da zaman zaten mükemmelmiş, öyle dedi bir çocuk. bir resim çizmiş, bir çivi çakmış. birkaç soru sormuş gülümsemiş bana. zaten ben aynı böyle böyle tekrara düşmüştüm o zamanlarda da. biraz korkuyor, biraz kaçırmıştım aklımı ama konu bu değil. zaten tam da bu konunun ne olduğunu yakalayamamaktan eğmiştim yüzümü hep. bu sebeple öpmüştüm, bu sebeple sevişmiştim. karmaşa bu yüzdendi. kavga bu yüzden büyümüştü. sonra karşımda belirdin. aldın beni göğsüne yatırdın. hiçbir şey olmamış gibi. sana yemin ederim hiçbir şey olmamış gibi oldu bunlar. bir sigara sardın, bir bira açtın. belki hatırlamazsın. beni anladın. sırtı doksan benli ve duvardaki çivilerle kavgalı kadınlara yemin olsun, ben kendimi kimseye böyle iyi anlatamamıştım ya da kimse beni böyle iyi anlamamıştı. bilmiyorum ama mavi saçlarını görünce içimdeki filler uyudu. yüzümü eğdiğim yerden böyle kaldırdın. adımımı attığım yerlerden yürüyüp beni nasıl da korkutmadın? bir gece oldu. bir ninni tutturdun da gülümsemekten bayılana kadar susmadın. ah çocuğum, güzel kuzum, canım çocuğum. bunlar oldu, sen yaptın bunları. zaman geçti. aylar geçti sabahlar oldu. zaman senin yanındayken hep böyle halüsinojenik geçmiş zaten. öyleymiş, sen böyleymişsin. dünya şekerli ve pamuğumsu bir hâl alana kadar sen benim saçlarımı nasıl okşadın bir ara anlat bana. beni çocuklar gibi. bana çocuklar kadar kaygısızlaştırmış bu küçük anlar ve özlemişim böyle konuşmayı. inanamıyorum ki bunların hepsi hiçbir şey olmamış gibi oldu ya yüzümü güldürdün sen benim. sen, benim yüzümü güldürdün allah güldürsün seni. akşamları ve sabahları sırtımdan minibüsler ve konteynerler geçirdiğimi anlatmıştım sana. ağrım insin diye diyar diyar kaçtığımı. denize düşüp de babama sarıldığımı. orada kadınlar vardı, çocuklar vardı. arkadaşlar vardı herkes vardı kimse yüzünü bana çevirmedi, bacağı kırık at gibi çığırdım durdum da sen beni nasıl aldın o karmaşadan lütfen anlat. bir an geldi beni aldın, yanına yatırdın ve bunların hepsini hiçbir şey olmamış gibi oldurdun ya aşk olsun sana. ne büyükmüşsün. ne de güzelmişsin. yan sokağımdan nasıl da güzel geçmişsin bana hiç çarpmadan. zaten iyi ki de çarpmamışsın ben o zamanlar bilmiyordum dünyanın böyle bir yere evrilebileceğini ve farkında değildim bir zaman gelip sancının dineceğini; koşuşturup duruyordum bilmediğim şehirlerde. sen, beni, aldın. derdim kalmayınca anlatacak bir şeyim de kalmadı. sen beni sevince öğrendim ete geçen acı da geçiyormuş. daha iyisi olursam beni sever saçmalıkmış. en iyi anlatımı yapmasam da olurmuş. yamuk dişim ve titrek elimle kabul edilebilirmişim ne güzel haberler bunlar! neler öğrendim senden. başka hayatlar varmış. üç kediden aşağısı günahmış ve kahve öyle yapılmıyormuş. bir insan bir insana anca denk gelir diyen şair haklıymış. sen bana denk geldin. her şey sakinleşti inanır mısın. yan yana oturarak da ömür geçermiş ve bunun için dualar edilirmiş. özlemek ne demekmiş. sevişmek neden varmış. kalemliğimi çantana koyduğun için minnettarım sana. al nefesimi çek ciğerimden şifa olsun canım çocuğum, dünya o kadar da eğreti yer değilmiş. sevilmek böyle bir şeymiş. sen beni öpünce yer çekmedi beni itti bulutlara kadar. zaten öyle hafifledi sancı. böyle böyle geçti diş ağrılarım. küfür etmeye mecalim kalmadı da katran gibi koyulmuş dilim pembeleşti. kötülüğümü aldın sen benim kimseyi üzemez oldum. yıllar önce siktir ettiğim inancımı cebinden çıkartınca nasıl da kolayladım hayatta. sen hatırlamazsın. sen böyle yaratılmışsın da ben hiç bilmiyordum bunları. yakam dik ama içim eğrik yürüyordum hep. paranın amına koyup hüngür hüngür ağlıyordum banklarda. nasıl da iyi geldin bana. iyi ki geldin. bir bira daha aç. belki hatırlarsın. sormuyorum hiçbir şey, sen zaten bunları elbet bir gün anlatırsın.
85 notes · View notes
yagmurbulutumm · 3 months ago
Text
Renksiz olan bulutları bile resim defterine mavi çizen çocuklar, şimdi siyaha böyle saplanmışsa; dünyanın adaletini biraz sorgulayın derim ben.
33 notes · View notes
ysfogzdgrz51 · 10 months ago
Text
Hayırlı akşamlar
Hep gözlerinin içine bakardım. Gülümserken toparlanan yanakları ve iyice kısılan gözleri vardı. Belki birileri için sıradan bir çift gözdü onunki ama ben yüzyıllarca bir deniz kabuğunun içinde kalmış siyah inci taneleri bulmuş gibi heycanlanırdim her baktığında. "Sevgi böyle bir şey mi acaba?" Diye sorup durdum kendime. Oysa henüz bir kivilcimmış bu hissettiğim ve her kıvılcımın sonu yanginmiş meğer.. Gülüşünü sevdim, bakışını, ses tonunu.. İnsan canının bir parçasına gönlünü verince dünyanın en çirkin insanı da olsa güzel görürmüş. Çünkü can gönülden bakabilmekmiş sevdiğine. Ben tüm dünyaya gözlerimi kapatıp ona yüreğimi açtim. Ona çiçekler büyüttüm pencerelerimde, ona umutlar besledim, dualar ettim... Ben hayatım boyunca bir tek ona teslim oldum böyle, bir tek ona direnmedim, bir tek onun karşısında silahsızdım... Öyle çok sevdim ki onu.. Bu yüzden her yanım kırik-dökük... İşte bu yüzden en derin yaralarımda onun parmak izleri var.😥😥😥😥
87 notes · View notes
bendeliyimhanimefendi · 7 months ago
Text
28 Nisan 2024... 24 Nisan 2024... İkiside birbirinden önemli olan iki tarih. Direkt konuya gireyim, bu bir veda mektubu. Maalesef buralara sadece hafta sonları gelebileceğim. Burda tanıdığım az çok insan var ve hepsi de güzel kalpli insanlar. Gerçekten iyi ki varsınız. Tumblrda bana çok arkadaş kattı. Özellikle bu yüzden seviyorum tumblrı.🙂🥹🩶
@bensendenvazgecemiyorum iyiki varsiin, dünyanın değil evrenin en komik ve semih bağımlısı kızı.🤎(Bokrengikalp)
@mutlulukhirsizi Zeze... Seninle konuşmak çok iyi hissettiriyor, iyiki bu uygulamayı yüklemişim dedim seni tanıyınca. Birlikte nice yıllara.🤍
@gecewq21 bloguna bayıldığım, çok sevdiğim biri... bloguna bakmanızı öneririm.🖤
@hyunsua123 seninle çok komik anlarımız oldu, özellikle benim anırdığım qhahajsjsj. Sende iyi ki varsın güzellik.💐
@/kelebek... Seni hem iyiki tanımışım hemde keşke tanımasaydım diyorum. Burda sürekli konuştuğum insan çok az hatta senin dışında yoktu. Benimle kurduğun hayalleri gerçekleştiremeyeceğim için özür dilerim. Bana veda etmeden giden insanlardan biri olman beni üzüyor.🥲
@sayfalardadogmak iloşumm, canım ciğeriimm. İyiki varsın, beni ilk destekleyen insanlardan birisin ve kimse yokken beni desteklemen çok güzel hissettiriyor. Birdaha yastıklara güvenme, yoksa aynı hareketi yaparken beni görürsen kızma hakkın yok. Burdan öpücükler.💓
@geceyemuhtacbirisi en cok y**k diyen kız ödülü ranaya gidiyor... kitap karakterim olduğun için yerin ayrı haa😉 seviyom seni krall.💘
@gecegibibirii komutan kızzzz, seninle de iyiki tanışmışım. senide seviyoree.💕
@benibisen-anlarsin evin, evi'm. son haftalarda bana soğuk davranman, birşeyinin olduğu gözümden kaçmadı. neyse... iyiki sen, iyiki ben, iyiki biz. seninle tanışmasaydım belki şuanda daha kötü olabilirdim. belki yara bandın olamadım, seni iyileştiremedim, iyi gelemedim belki. ama ben seni seviyorum unutma. herşeye rağmen, umarım yanında olurum.❤️‍🩹
Son olarak tanışmasamda blogunu sevdiğim çok kişi var. Onların da tatlı, güzel insanlar olduğuna eminim. Eklemediğim kişiler varsa kusura bakmasınlar kısıtlı zamanımda bu kadar kişiye yazabildim. Ayrıca ileti kısmından konuştuğum kişileri ekledim. Darılmaca yok. Size veda etmeden gitmek istemedim. Benim planım böyle değildi aslında. Çünkü birkaç ay önce kimseyle arkadaş değildim ve kimsenin umursayacağını düşünmüyordum. Ama birçok insanla tanıştım. İyiki varsınız.🫂🩵
60 notes · View notes
bir-devrin-tarihcisi · 5 months ago
Text
Hz. Aişe Annemizin Yaşı
...öncelikle şunu söyleyelim ki eğer böyle olsaydı ve Efendimiz ﷺ 5 -6 yaşında bir kız ile evlenseydi, biz bir mü’min olarak bunu sorgulamaz, bu konuda şu an modern dünyanın bize telkin ettiği bazı düşüncelerden etkilenerek asla konuşmazdık. Ancak bu konuda yaptığımız araştırmalara göre Aişe annemiz nişanladığında 15-16 evlendiğinde 18-19 yaşlarındadır. Biraz teknik bir konu olan bu mevzuya, burada fazlaca girmeden, bazı verileri sizlerle paylaşmak istiyorum.
📌Diri diri kız çocuklarını toprağa g��men cahiliye Arapları genel itibari ile kız çocuklarının yaşlarını tutmazlardı. Toplumun tüm kınamasına rağmen kızlarını gömmeyip onları büyütenler, çocukları buluğa erdiklerinde Dâru’n-Nedve’de bir tören düzenler ve kızlarınm artık büyüdüğünü halka ilan ederlerdi. Eğer bu uygulamayı esas alırsak, Hz. Aişe’nin 9 yaşında evlendiği iddiasını, “9 yıldır ay hali görüyordu” şeklinde anlamak gerekecektir. 9 yıldır ay hali görmesi ve bir 9 yılda çocukluk dönemini dikkate alınca, Hz. Aişe validemiz evlendiğinde 18 yaşlarında bir genç kız olduğu anlaşılacaktır.(İbn Hişam, es-Sîre)
📌Hz. Aişe validemiz yıllar sonra Mekke’nin ilk dönemlerinde inen bir sûre olan, Kıyamet Sûresinin iniş zamanı sorulduğu zaman: "Ben Mekke'de sokaklarda oynayan bir çocuk iken Kıyamet saatinin dehşetini anlatan şu ayetler (Kamer Sûresi, 54/46) nazil oldu” (Buhari) diye cevap vermesi, onun yaşını tespit etmemiz açısından önemli bir işarettir. Bu sûrenin nübüvvetin 3. ya da 4. yılında nazil olduğunu hatırlarsak, Aişe validemizin de oyun oynayacak ve dile getirilen sûreyi aklında tutacak bir yaşta olması gerektiğini de dikkate alırsak; o günlerde en az 6-7 yaşlarında olması icap edecektir. Hz. Aişe’nin Efendimiz ﷺ ile evliliğinin nübüvvetin 13. yılında gerçekleştiğini hatırlarsak, demek ki bu evlilik Kamer Sûresinin nazil olmasından yaklaşık 10 yıl sonra olduğunu kabul etmek zorunda kalacağız. Böyle olunca da Aişe validemizin evlendiği zaman yaşının en az 17 ya da 18 olduğu anlaşılacaktır.
📌Birçok tarihi kaynak Aişe validemiz ile ablası Esma arasındaki yaş farkının 10 olduğunu söylerler. (Nevevî, Tehzîbul-Esmâ,II, 597; Hâkim, el-Müstedrek, III,) Hicretin 73. yılında 100 yaşında vefat etmiş olan büyük İslâm kadını Hz. Esma hicret sırasında, 27-28 yaşlarında idi. Eğer bu yaşlarda idiyse ve Aişe validemizden de 10 yaş büyük idiyse, demekki Hz. Aişe’de hicret sırasında 18 yaşlarında idi.
📌Bugün hadis kitaplarımızda yer alan ve Hz. Aişe validemizin Mekke yıllarıyla ilgili olarak anlattığı bazı rivayetler, onun yaşını tespit edebilmemize yardımcı olacak niteliktedir. Bunlardan birkaçına değinirsek, mesela; risâletten kırk yıl önce gerçekleşen ve tarih belirlemede bir ölçü olarak kabul gören fil hadisesinden geriye kalan iki kişiyi Mekke’de dilenirken gördüğünü söylemesi; (ibn hişam, ibn kesir) Mekke’nin en sıkıntılı günlerinde Allah Resûlü’nün ﷺ kendi evlerine geldiğini ve bu sıkıntılara dayanamayan babası Hz. Ebû Bekir’in de Nübüvvetin 5. veya 6. yılında Habeşistan’a hicret teşebbüsünde bulunduğunu detaylarıyla birlikte anlatması;(Buhârî, Ahmet b. Hanbel) namazın ikişer rekât farz kılındığını, mukim olanlar için daha sonraları onun dört rekâta çıkarıldığını, ancak sefer durumlarında yine iki rekât olarak bırakıldığını ifade etmesi gibi rivayetler (Taberani) onun yaşı konusunda bize ipuçları verecek niteliktedir.
Muhammed Emin Yıldırım, Sahabe İklimi, c. 1, s. 479-481
41 notes · View notes
moonlight08sblog · 7 months ago
Text
Bu yıl bende bir çoğunuz gibi üniversitesi sınavına gireceğim ve sanırsam ki kazanamayacağım hatta ilahi bir güç yardım etmezse kazanma ihtimalim %0 dan bile daha düşük bir ihtimal çünkü hiç çalışmadım aslında bakarsanız pekte üstünde durmadım. Bu yıl kendimi üniversiteye hazır hissetmedim, sorun değil daha iyi bir şekilde hazırlanıp seneyede girerim. Evet üniversite sınavı önemli fakat bizim düşünce ve isteğimiz daha önemli değil mi ? Böyle düşünce bencilce oluyor muyumdur düşünsenize kendinizi düşünce bile bencil olduğunuzu sanıyorsunuz sadece kendimi düşünmem bencilce mi ? maalesef ben evet kendimi düşünüyorum ve bu gerekise bencilce olsun diyenlerden değilim düşünmem gereken bir annem, kardeşlerim hatta bana ihtiyacı olan arkadaşlarım bile var... Ahh ahh hiç bitmez ki bu dünyanın dertleri değil mi olsun problem değil her şeyin üstesinden geleceğimi kalbimin bir köşelerinde fısıldayan o fısıltılı melodi var...
52 notes · View notes
selcandy · 20 days ago
Text
BARBARLIK MÜZESİ
Ben geçen hafta Kıbrıs’a gittim, orada da “keşke gitmeseydim” dediğim bir müzeyi ziyaret ettim. Aslında bu müze, tabip binbaşı Nihat İlhan’ın evi; üç çocuğunun ve eşinin Rum bir çete tarafından katledildiği evi… Çocuklarından biri 6, diğeri 4 yaşında. Üçüncüsü de daha 6 aylık.
Eve dışarıdan baktığında o kadar şeker, o kadar huzurlu ki kocaman bi’ bahçesi olan, renkli panjurları bulunan, düz ayak, minimal bir müstakil böyle. Sanki oraya dünyanın en toksik ailesini de koysan bir anda çok mutlu, huzurlu bir aileye dönüşür; öyle bir hissiyatı var.
Kapıdan içeri girer girmez, üst kısımda mermi izleri karşılıyor seni. Rum çetenin eve havaya sıkarak giriş yaptığını düşünüp içeridekilerin ne kadar korktuklarını zihninde kurgulamadan edemiyorsun, daha girişte için ezilmeye başlıyor.
Olayın tarihi 24 Aralık 1963, Doktor Nihat İlhan da bu tarihten iki ay önce Kıbrıs Türk Kuvvetleri Alayı’nda görevlendirildiği için ailesini yanına aldırmış. Resmi olmayan bir kaynağa göre (taksici dayı cldnf), adamcağız olay esnasında ameliyattaymış. Can kurtarırken ailesinin can vermesi ironisi beni benden almadı değil, eğer bu ayrıntı doğruysa.
O akşam Mürüvvet İlhan, üç oğlunun karınlarını doyuruyor ve yatmaları için onları hazırlamaya başlıyor. Rumlar evi basmaya yeltenince en dipte kalan banyoya sığınıp küvete saklanıyorlar (ah o çaresizlik). O küvetin olduğu yer o kadar can acıtıcı ki duvarda mermi izleri duruyor hala. Aşağıya fotoğrafını ekleyeceğim, kareler içine alınarak işaretlenmiş. Aslında müzenin giriş duvarında annenin ve çocukların ölü bedenlerinin fotoğrafı var ama ben buraya onu dahil etmek istemedim. Özellikle buradaki ana yüreklerini çok burkmak istemiyorum; ben evlat sahibi olmamama rağmen mahvoldum çünkü. Ama isteyen internette kolaylıkla bulabilir.
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Küvetin duvarına öyle pis bir animasyon eklemişler ki gerçekten yıpranıyorsun. Anne ve çocukların gölgeleri var, sonra ışıkla eş zamanlı silah sesleri duyuluyor ve gölgeler solarak yok oluyor böyle :( Sonra küvetin içinden yukarıdaki fotoğrafta da görülebilen ışıklar, huzmeler yükseliyor. Başka bir odada Nihat Doktor’a, eşine, oğulları Hakan, Kutsi ve Murat’a ait eşyalar var. Ben o bornozlara, hırkalara bakınca evlatlarının hiçbir şeyini eksik etmeyen, onlara çok düşkün olan, titiz ebeveynler gördüm.
Son zamanlarda dünyadaki savaşlardan ötürü çocukların öldüğünü çok sık dile getiriyoruz ama çocuk öldüren kurşunların duvardaki izlerini görmek, ne bileyim…
***
Ali’yle Lefkoşa’da gezerken navigasyondan bir tane Starbucks bulduk; güya oraya yürümeye koyulduk. 50-100 metre kala karşımıza sınır kapısı çıkıverdi. Türklerin geçmesinin yasak olduğu taraftaymış. 50-100 metre diyorun yahu, sınırın ötesi ve berisi o kadar ince ki inanamazsınız.
Durduğun yerden baktığında; Rum tarafında da cephelerinde hala mermi izleri olan binalar var. Bir binanın sağ tarafı komple Türklerin sıktığı mermilerle doluydu; resmi olmayan taksici dayı kaynağıma göre orası zamanında otelmiş ama artık hiçbir şey olarak kullanılmıyormuş. Sınıra yakın yerlerdeki mimari de çok enteresan; karşında Rum binaları var ama Osmanlı mimarisini dibine kadar simgeleyen, varaklı binaların önünde durarak bakıyırsun Rum binalara falan. Her şey çok girift ve garip. Çook yakın bir tarih olduğu için gördüğün her şey aynı zamanda çok taze. O sınır kapıları, çitler, teller husumetin hala had safhada olduğunu hissetmen için yeterli oluyor.
Of o kadar üzüldüm ki size anlatamam - ki ben, böyle şeylerden pek etkilenmediğimi, etkilenmeyeceğimi zannediyordum. Daha 6 aylıksın, sırf Türksün ve baban orduda görevli diye annenle birlikte, annenin kucağında can veriyorsun. Geride kalan baban ne yaptı, nasıl yaşadı veya nasıl yaşar gibi göründü de esasında sadece nefes aldı peki? :(
23 notes · View notes
bitkinback · 22 days ago
Text
Random mükemmel gün
5-6 yılda bir hayatıma bir erkek girer, sevgili desen değil, kanka gibi de tam değil. böyle 8 saat aralıksız konuştuğun ama daha çok konuşmak istediğin. Arada duygusal ya da fiziksel bir çekim olmayan ama başka bir çekim olan. Nasıl tarif edilir bilmiyorum. Böyle biri tekrar girdi sanırım. İlk kez iki yıl önce bir yılbaşı partisinde tanismistik. İlk kez tanışmama rağmen partide en çok onla sohbet etmiştim. O zaman da beş saat konuşmuştuk. Ama yok böyle bir lezzet. Yani o konuşma farklı akiyor. Sonra geçen sene yine buluştuk. O zaman da güzel geçmişti. Bugün yine buluştuk. Bugün günü beraber geçirdik. Ailevi meselelerden politikaya Filistin sorunundan kariyer yapmaya dinlerden ilişkilere her şeyi konuştuk.
I have a question diye başlayıp dünyanın en absürt şeyini soruyor mesela. Sonra yarım saat onu tartışiyoruz. Ya o kadar güzeldi ki. Hani tarif edemiyorum. Aslına baktığımızda hiçbir ortak yönümüz yok, ne aynı okula gittik ne aynı dine dile kültüre tabiyiz. Ama buna rağmen bir şeyleri konuşabilme kapasitemiz sonsuz. Mesela bu arkadaş hristiyan bir ailede doğmuş, ama şu an inandığı bir şey pek yok gibi. Bir dönem islama merak salmış. Fatiha suresini ezberlemiş filan. Yani who does that?? Geçen sefer de böyle bir şeyden bahsetmişti. Ben de oku demiştim. Şu an çok sarhosum saygısızlık olur sureye demişti sjdjdj Bugün kafedeyken nameli filan okudu. Şok oldum. Allah kendi kelamını elin dinsiz insanına gavur memlekette bile böyle söyletiyor işte.
Gerçekten argumanlariyla saygisiyla samimiyetiyle beni kendisine her daim hayran bırakan bir arkadaş. Uzun suredir böyle doyurucu bir sohbetin içinde bulmamistim kendimi. Konustugum konular etrafımdaki insanlarla bir süre sonra okul iş çerçevesinde dönüp kalıyor. Random topicler ya da şu konuda sen ne düşünüyorsun şeklinde çok konuşma olmuyor. Kendimi bugünü yaşadığım için çok şanslı hissediyorum. I don’t like you but I love you very much.
20 notes · View notes
selin-n · 8 months ago
Text
Bana istediğiniz kadar soğuk olabilirsiniz üşümem ben,
Alışık yüreğim ayaza kışa..
Çekerim elimi eteğimi en fazla..
Bana istediğinizi söyleyebilirsiniz darılmam,
Herkesten herşeyi beklerim şaşırmam ben..
Giderim hiç bir şey demeden,
Kimseye neden niye diye bile sormaya ne gerek duyarım..
Ne fırsat bırakırım..
Bana bir öyle bir böyle davranabilirsiniz kızmam,
Çünkü yuvarlak dünyanın fırıldak insanlarını çok gördüm ben..
Ama bana bu şekilde bir kere davranabilirsiniz..!
İkinci kere müsade etmem..!!!
AHRÂZ SNR
Tumblr media
Tumblr media
66 notes · View notes
hisboslugu · 3 months ago
Text
alnını dağ ateşiyle ısıtan, yüzünü kanla yıkayan dostum. senin uyurken dudağında gülümseyen bordo gül, benim kalbimi harmanlayan isyan olsun. şimdi dingin gövdende uğultuyla büyüyen sessizlik bir gün benim elimde patlamaya sabırsız mavzer olsun. başını omzuma yasla, göğsümde taşıyayım seni. gövdem gövdene can olsun. söyle bana ey, ölümün açıklayıcı pervanesi! hangi yavru tek başına yiğittir, hangi yangın bir başına söndürülür? ah, herkes susuyor. hiç kimse bilmiyor içimin yangınını. ah, herkes mi susuyor? kalbimi, kalbine bağladığım dostum. ah, herkes mi susuyor? kalbi, kalbimize benzeyen dostlar. bir çarmıh gibi bırakıyorken kendini dünyaya hayatın ateş renkli kelebekleri, bir bir tutuluyorken korkunç koleksiyonlar için; ah, herkes mi susuyor? bağırsam içimdeki dehşeti. hırsım deler mi toprağı? beni acısıyla onduran dostumu aşkla vurduran hayat, sana yaşananla harlanan bağrımın sevdasını akıttım. dünyanın yeni baharına çatlarken kadim güneş, bağrım delinirken fidanların kanıyla anamın doğurgan karnıdır diye, sevgilimin sütlenecek göğsüdür diye, dostumun üretken gülüdür diye sana bağlandım, sana sarıldım. beni umutsuz koma, tarihle avutma beni. çünkü aşkla sınanmışım sana. sana yangınla, suyla, ateşle, ölümle, yaprakla, şiirle sınanmışım. ey, yaşarken kanayan acı, şimşekli gök, tufan, kan fırtınası, uçurum kıyısında hızla büyüyen ot yapraksız bir ölümün anısı için, körpecik kuzuların derisi için beni tarihle avutma, umutsuz koma beni. akıtsam deliren sevdamı, köpürür mü hayatı besleyen su? ey, benim yedi başlı kartalım. her başını bir dağ başlangıcında koyanım. senin böyle diri bir akarsu gibi kıvrılan gövdendir, bizim aşkımızı solduranların korkusu. çünkü elbette bir su kendi akacağı toprağın sertliğini bilir ve suyun gövdesiyle yırtılınca toprak, artık ırmak mı, ne denir? işte devrim ona benzer bir akışın hızına denir. yarın ne olur bilirim ben; bahar gelir, otlar büyür, ölüm de yapraklanır. bir dağ bulur, uzun uzun bakarım. bir çam ağacı gölgesi, güzel kokular veren. bir damla güneş görünce sana da gülümseyeceğim yarın. şimdi senin uzanıp yattığın otlarda yarın yeni bir yeşillik büyüyecek.
25 notes · View notes
siir-defterim · 3 months ago
Text
Turgut uyar demiş ki:
- En iyi ben yenilirim;
dosta, düşmana, aşka…
Tomris Uyar demiş ki:
- Biri geliyor,
hayatımıza bir makas atıyor;
o yaşadığımız bölüm,
bütünün dışına düşüyor.
Cemal Süreya demiş ki:
- Kim istemez mutlu olmayı
ama mutsuzluğa da var mısın?
Edip Cansever demiş ki:
- Özlemim sanadır,
varsın kar yağsın, daha yağsın
seni arındırıncaya kadar.
Didem Madak demiş ki:
- İnsan kaybolmayı ister mi?
Ben işte istedim bayım.
Uzaklara gittim
Uzaklar sana gelmez, sen uzaklara gidersin
Uzaklar seni ister, bak uzaklar da aşktan anlar bayım!
Sabahattin Ali demiş ki:
- Kaybedilen en kıymetli eşyanın, servetin, her türlü dünya saadetinin acısı zamanla unutuluyor da, kaçırılan fırsatlar asla akıldan çıkmıyor ve her hatırlanış da insanın içini sızlatıyor. Bunun sebebi herhalde “bu böyle olmayabilirdi” düşüncesi, yoksa insan mukadder telakki ettiği şeyleri kabule her zaman hazır.
Tezer Özlü demiş ki:
“ Haykırmak istediğim çok şey var. Büyük kayıplar yıkacak değil bizi. Açıkça birbirimizle konuşamıyorsak ben ağlamak, bağırarak ağlamak için bahçenin yeşillikleri gerisindeki odama geçiyorsam, biliyor musun, ne güzel ağıtlar içinde uyuyakalmak ? ”
Oğuz Atay demiş ki:
- Kelimeler albayım, kelimeler.
bazı anlamlara gelmiyor.
Attila İlhan demiş ki:
çünkü ayrılık da sevdaya dahil
çünkü ayrılanlar hala sevgili!
Metin Altıok demiş ki:
Öyle yalnızız ki bu panayırda
Sevgimiz durmadan bir taşı ovar.
Sevgilim aşk da uyar çevreye
Ve kendine parlak bir yalan arar.
Behçet Aysan demiş ki:
Kırgınım, saçılmış
bir nar gibiyim
sessiz akan bir ırmağım
geceden
git dersen giderim
kal dersen kalırım
Nazım Hikmet demiş ki:
Seni düşünmek güzel şey,
ümitli şey,
dünyanın en güzel sesinden
en güzel şarkıyı dinlemek gibi bir şey…
Fakat artık ümit yetmiyor bana,
ben artık şarkı dinlemek değil,
şarkı söylemek istiyorum…
Hepsininde yüreğine sağlık.
41 notes · View notes