#bazılarının aklında
Explore tagged Tumblr posts
snaaliciyim · 1 year ago
Text
insanların anıları böyle fist hemen gidiyo saçma, benim aklımda bazılarının aklında herkesin dolabında bı tane ceset var.
1 note · View note
efekanyucel · 1 year ago
Text
İnsanların anıları bir anda gidiyor tamam mı? Benim aklımda, bazılarının aklında hâlâ.
Eeee herkesin dolabında bir ceset var. İyi akşamlar...
9 notes · View notes
denizlerce · 1 year ago
Text
insanların anıları böyle fıışt hemen gidiyor, tamam mı. saçma. benim aklımda. bazılarının aklında hâlâ. -unutulmaması gerekiyor bazı şeyler- herkesin dolabında bir tane ceset var.
16 notes · View notes
mysticaldream · 5 months ago
Text
Nejat işler deyir e "İnsanların anıları hemen gidiyor, saçma ve benim hala aklımda, bazılarının aklında.." bax bu, bəzi şeylər bu qədər bəsit olmalı deyildi.
3 notes · View notes
dertliflamingo · 11 months ago
Text
-insanların anıları böyle hemen gidiyor tamam mı..
saçma,
benim aklımda
bazılarının aklında hala..
-unutulmaması gerekiyor bazı şeyler..
-Herkesin dolabında bir tane ceset var….
6 notes · View notes
j4kuzi · 2 years ago
Text
insanların anıları hemen gidiyo tamam mı, saçma. benim aklımda, bazılarının aklında hala
11 notes · View notes
kayaistt · 1 year ago
Text
İnsanların anıları hemen gidiyor, saçma. Benim aklımda,bazılarının aklında
2 notes · View notes
ghostmansblog · 2 years ago
Text
İnsanların anıları hemen gidiyor tamammı saçma..benimki aklımda..bazılarının aklında hâlâ..herkesin dolabında bir ceset var..🐞
İ
6 notes · View notes
papatyalipuantiyem · 11 months ago
Text
insanlar bazı şeyleri çabuk unutuyor bazılarının hala aklında benim aklımda
1 note · View note
whousam · 2 years ago
Note
İnsanların anıları fıyyyp hemen gidiyor tamam mı? Saçma. Benim aklımda. Bazılarının aklında.
benim için bir kavram bu adam
0 notes
tumitutscanlation · 5 years ago
Text
Heavenly Blessing – 107. Bölüm
Mega // Drive
Bölüm 107: Tanrılar ve Hayalet Kana Bulanmış Ateş Eğlencesinin Hikayesini Öğreniyor
Xie Lian hemen ayağa kalktı. Shi Qing Xuan bir ayağını masaya koymuş, sanki her an saldırmaya hazırmış gibi kollarını sıvıyordu. Xie Lian aceleyle onu tuttu. “Bir şey yok endişelenme Rüzgar Ustası, lütfen sakinleş.”
Shi Qing Xuan gerilmişti. “GÖZLERİ DIŞARI FIRLADIĞI HALDE Mİ BİR ŞEY YOK???”
“Bir şey yok.” Xie Lian tekrarladı. “Burada Kanlı Ateş Eğlencesine denk gelmemiz ne şanslı bir tesadüf!”
Shi Qing Xuan hemen masanın üzerindeki ayağını indirdi ve sordu. “Kanlı Ateş Eğlencesi mi? O ne?”
İkisi tekrar oturdular ve Xie Lian açıkladı. “Farklı bölgelerin farklı Ateş Eğlenceleri vardır ve Kanlı Ateş Eğlencesi özel bir türdür, son derece nadirdir. Benim de sadece duymuşluğum var, daha önce hiç görmemiştim. Performansları son derece korkutucu ve anormaldir, ve son derece gizli bir sır olduğu için makyaj sanatları aktarılmaz, bu nedenle gittikçe daha az yerde oluyor.”
Shi Qing Xuan donmuştu. “Makyaj sanatı mı? Bunların hepsi sahte mi? B-bu-bu… Bunlar çok gerçekçi ve ben bir kötülük tarafından dönüştürüldüklerini sanmıştım!”
Abartmıyordu ve Xie Lian da huşuyla iç geçirdi. “Bu dünyada pek çok sıradışı yeteneğe sahip insan var.”
Alaydaki göstericileri izlerken, sadece kafalarına ‘gömülmüş’ silahlar olmadığını, aynı zamanda bazılarının bağırsaklarının dışarıda olduğunu, uzuvlarının olmadığını, yerde süründüğünü, ağladığını ve uluduğunu gördüler; bazı kişilerde geniş ahşap direkler bile vardı, bir kadın kirişlerden birine asılmış, boynuna bağlı olan bir iple asılarak ölmüş gibi görünüyordu; ve ardından bir kadının bacaklarını sürükleyen bir ikili geliyordu ve bu kadının tüm kıyafetleri paçavra olana dek yırtılmıştı, yüzü tüm yol boyunca yere sürtmüş ve arkasında kanlı bir iz bırakmıştı. Bu sahiden cehennemin gerçek bir görüntüsüydü. Her ne kadar insanlar tarafından yapılan bir gösteri olsa da, Hayalet Şehirdeki hayaletlerden çok daha korkunçlardı. Kıyasla, Hayalet Şehir neredeyse kalabalık bir insan pazarı gibiydi. Bu makyajlar nasıl yapılıyordu? Xie Lian geleneği duymuş olsa bile, ilk bakışta neredeyse hayaletlerin geldiğini sanmıştı.
Meraklarına yenik düştükleri için kalabalığın arasından sıkışarak öne geçmeye çalışan kadınlar ve çocuklar vardı, ama sahiden gördüklerinde korkuyla çığlık atıyor ve geri çekiliyorlardı. Shi Qing Xuan yorum yaptı. “Ekselansları, Ateş Eğlencesinin amacının kutlama yapmak olduğunu söylememiş miydin? Kim böyle kutlama yapar? İnsanlar korkarak kaçıyor ve o küçük kızlar kabuslar görecekler. İnsanlar sahiden böyle şeyleri izlemekten keyif mi alıyorlar?”
İnsanların böyle bir şeyi izlerken keyif alıp almadıklarını kestirmek güçtü. Ancak, sahiden kıyım ve kan görüntüsü insanı heyecanlandırıyordu. Korku olsa da olmasa da, ilk şok atlatıldıktan sonra pek çokları içinde bir adrenalin patlaması yaşıyordu. Bunun gibi Kanlı Ateş Eğlenceleri için söylenen ‘Saplanan Çoşku’ diye bir argo vardı ve Xie Lian ne demek istediklerini anlamıştı: insan vahşice ölümüne bıçaklandığında kalbi coşkuyla dolardı.
İnsanların kalbinin derinliklerinde ‘katlediliş’ için bir açlık vardı.
Elbette Xie Lian bu konu hakkında çok fazla konuşmadı ve sadece bir süreliğine dikkatle izledi. Bu etkileyici alay ekibinde, siyahlara bürünmüş soluk benizli bir adam vardı, uzundu ama dal kadar inceydi, elinde bir silah vardı ve müsrif bir şekilde giyinen bir gösterici olarak göze çarpıyordu. Elindeki bıçak anında bir diğerinin kafasına saplandı ve sonrasında uzun bir mızrak çıkarttı, bir diğerine sapladı ve bir başkasını da havaya astı, acımasız ve dehşet vericiydi, sanki gerçek bir cinayet işleniyordu ve kalabalık korkuyla çığlık atarken tezahürat edenler de vardı.
Xie Lian. “Bir hikaye anlattıklarını tahmin ediyorum. Siyah giysili adam ana karakter olmalı ve öldürdükleri de rakipleri, kötü adamlar. Tüm hikaye kötülüğü yenmeyi ve iyiliğin kazanmasını temsil ediyor.”
Bunları söyledikten sonra, Xie Lian’a bir şey dank etti. “Rüzgar Ustası, dikkatle izle.”
Shi Qing Xuan. “İzliyorum.”
“Hayır, hikayeye dikkat etmeni söylüyorum.” Xie Lian açıkladı. “Diğer karakterlerin sahnelenmesini ve nasıl bir hikaye olduğuna dikkat et. Boş Lafların Saygın Efendisinin seni buraya göndermesinin bir sebebi olmalı ve tabi onca günün içinden bugünü seçmesinin de. Belki Kanlı Ateş Eğlencesini izlemen içindi.”
Siyahlara bürünmüş adamın kaşları çatıktı, ıstırapla kıvranıyor gibiydi, kendi başına yüzlerce ‘kötü adamı’ ‘biçerken’, kendisinin de tüm bedeni çeşitli silahlarla delinmişti. En sonunda boğazlarında beyaz sargılar olan bir grup ezilmiş ‘ceset’ taşıdı ve başını eğdi, hareket etmeyi bıraktı. Herkesin birlikte yok olduğu bir sondu. Bir topluluk yürürken, ardından bir topluluk daha geliyor ve sahneye devam ediyordu, ve oyun bu şekilde sergileniyordu.
Xie Lian sordu. “Hikayenin ne olduğunu anladınız mı?”
Shi Qing Xuan kaşlarını çattı. “Hayır. Anladığımı sanmıyorum. İnsanları öldürmekten başka bir şey yapmıyor.”
Xie Lian’ın yanındaki Hua Cheng tembelce konuştu. “Çok bilindik bir hikayeye benzemiyor. Yerlilerden birine sorup bu bölgede tanınan bir kişi olup olmadığını öğrenebiliriz.”
Tesadüfen garson siparişlerini vermek için gelmişti ve sorguladı. “Saygıdeğer konuklar, gösteriyi beğendiniz mi? Heyecanlı mıydı?”
“Çok iyi. Son derece heyecan vericiydi.” Xie Lian cevapladı. “Kasabanızın Kanlı Ateş Eğlencesinde anlatılan karakterin kim olduğunu sorabilir miyim?”
Garson anlatmaya başladı. “Ah, yabancılar çoğu zaman bilmezler ve hep sorarlar. Fu Gu kasabamızın Ateş Eğlencesi efsanevi bir kişinin hikayesini anlatır. Hikaye ağızdan ağza yayılmıştır, ama yüzyıllar önce He isminde bir alim varmış.
“Bu He Sheng her ne kadar ailesi çok, çok fakir olsa da, oldukça yetenekli bir adammış. Gençliğinden beri korkutucu derecede zekiymiş ve her şeyi çabucak ve doğru şekilde kaparmış. Aynı zamanda hayırlı evlat olarakta biliniyormuş; adam hakkında söylenebilecek tek bir kötü şey yokmuş. Maalesef ki çok şanssızmış ve iyi olan her şeyi yitip gidiyormuş.
Çok çalışmış ve ulusal sınava girmiş, ve her ne kadar iyi sonuç alsa da, sınavını yapan kişiye selamlaşma parasını vermediği için bu görevliyi gücendirmiş ve onun sınav parşömenini saklamışlar, yerine boş bir tane koydukları için yıllarca hiçbir yere gelememiş. Nişanlanmış, nişanlısı çocukluk arkadaşıymış, çiçekler kadar güzel, nazik ve şefkatli bir kadın, ama hem karısı hem kız kardeşi onları yatak hizmetçilerine çeviren zengin bir hane tarafından kaçırılmış; itaat etmeyen ölümüne dövülmüş, diğeri ise utancına dayanamamış ve intihar etmiş. Tartışmak için gitmiş ama karşı taraf hainlik yaparak onu zina ile suçlamış. Hapse atılmış ve neredeyse açlıktan ölüyormuş. Yetmişli yaşlarındaki yaşlı anası ve babası ona merhamet edilmesi için yalvarmış, tüm gece boyunca secde etmişler ama işe yaramamış. Tam iki sene boyunca hapis kaldıktan sonra salınmış. Anasına bakacak kimse yokmuş ve hastalıktan göçüp gitmiş, ve babası ailesi için tek çalışanmış ve bir ayağı çukurdaymış. Artık öğrenime harcayacak vakti olmadığı için işe girmiş, ama çok iyi olduğu için diğer tüccarlar onu bastırmak için bir araya gelmişler. Kazandığı tüm para yok olup gitmiş ve onun yerine borç batağına düşmüş.”
“…”
“Ne düşünüyorsunuz?” Garson iç çekti. “İnsan nasıl bu kadar şanssız olur?”
Xie Lian sessizce boğazını temizledi ve içten bir şekilde konuştu. “Evet.”
Ondan başka birisi nasıl bu kadar şanssız olabiliyordu!
Ağıt yaktıktan sonra garsonun yüzü değişti, neşeli ve canlı görünüyordu. “Ve ardından adam delirmiş, tamamen çıldırmış. Bir gece, tıpkı bugün gibi güzün son gününden bir gün önce, bir sürü silah almış ve ona zarar veren herkesi biçmiş! Kanlı bir sahneymiş, et ve kan uçuşuyormuş, son derece tatmin ediciymiş! Öldürdüğü herkes yıllardır tüm kasabaya zorbalık ettiği için herkes ona tezahürat etmiş. O yüzden her sene sonbaharın son gününden bir gün evvel halk onu Kanlı Ateş Eğlencesiyle anar, Lord He Sheng’in bizi gözetmesi ve tüm kötü adamları öldürmesi için dua ederiz.”
Her ne kadar kötülüğün kaybetmesi ve iyiliğin kazanmasını anlatması gerekse de, iki taraf içinde durum iyi bitmiş gibi görünmüyordu. Garson uzaklaştı ve Xie Lian, Shi Qing Xuan’ın yüzünde derin düşüncelere dalmış bir ifade görünce sordu. “Rüzgar Ustası, aklında bir şey mi var?”
Shi Qing Xuan düşüncelerden sıyrıldı. “Aklımda bir şeyler var, ama… çok kafa karıştırıcı bu yüzden açıklayamıyorum. Sen ne düşünüyorsun Ekselanslar?”
“Boş Lafların Saygın Efendisinin geçmiş hayatında He Sheng olup olmadığını düşünüyorum?”
Onların konuşmaları sırasında diğer alay tekrar aynı hikayeyi sahnelemeye başlamıştı ve Shi Qing Xuan onlara bakıyordu. “Geçmiş hayatında mı?”
“Evet.” Xie Lian. “İnsana benzer canavarlar genellikle bir insanın uç kin veya takıntılarından doğarlar. Örneğin Dongying’de ‘Köprü Prensesi’ olarak anılan bir canavar olduğunu duymuştum, bir kadının kininden doğmuş. Bazıları geri dönmeyen kocasını bekleyen bir kadının kederinden, bazıları ise kıskançlıktan doğduğunu söyler. Eğer Boş Lafların Saygın Efendisi birisinin talihsizliğinden doğduysa, bu kişinin diğerlerinin talihine olan kıskançlığı veya kendi kaderine olan nefretinden şekillendiğini söylemek yanlış olmaz gibi?”
Ming Yi. “İşaretlere bak. Zamanı kontrol et.”
Xie Lian. “Evet. Doğrulamak gerek.”
Bu tahminin doğru olup olmadığını öğrenmek için bu ‘He Sheng’ kişisinin kaç yüzyıl önce ortaya çıktığını araştırmaları gerekiyordu. Eğer Boş Lafların Saygın Efendisine dair en erken tarihli günlerden sonra hikayesi gerçekleştiyse o zaman tahminleri boş çıkardı. Shi Qing Xuan başını salladı, ölçüp biçti, ama en sonunda ekleme yaptı. “Ve bir diğer şey…”
Tam bu sırada aniden aşağıdan gür bir ses duyuldu, içten bir şekilde gülüyordu. “BEKLE SADECE! EN SAMİMİ AİLE MENSUBUN, EN YAKIN ARKADAŞIN, HEPSİ SENİN YÜZÜNDEN FECİ ŞEKİLDE ÖLECEK!”
Bunu duyunca Shi Qing Xuan’ın yüzü hemen renk değiştirdi. Sol eliyle masaya vurdu ve restorandan atladı, tüy kadar hafifti.
Ses alay ekibinden gelmişti!
Xie Lian binanın tepesinden bağırdı. “RÜZGAR USTASI! GERİ DÖN!”
Shi Qing Xuan kana bulanmış, yaşan ölü insanların arasına indi ve hiddetlendi. “ÇIK ORTAYA! ORTAYA ÇIK!!!”
Ancak göstericilerin hepsinin yüzü tahtadandı; kimse onu umursamadı ve sanki hayal alemindeymiş gibi yürüyüşlerini yapmaya devam ettiler. Shi Qing Xuan akan kalabalıkta her yöne itiliyordu ve kimin daha şüpheli göründüğünü çıkartamıyordu; bir tanesi dikkatini çekiyor ve onu mıhlamak için Rüzgar Ustası yelpazeni savuruyordu, ama ardından bir diğeri daha şüpheli geliyordu. Eğer yanlış kişiye vurursa birisine zarar vermiş olacaktı. Hua Cheng yüzünde bir gülümsemeyle önündeki tabaktaki yemediği sebzeleri itti, başını bir kez bile kaldırmamıştı. “İşe yaramaz. Bin yaşında bir yaratık kuyruğunu kolayca saklar.”
Böylesine anormal bir alayın arasında, insan-dışı bir varlığın içeriye sızması çok kolaydı. Ayrıca Boş Lafların Efendileri zaten insan formuna bürünebiliyorlardı, içlerinden en güçlüsü olan Saygın’dan bahsetmeye gerek bile yoktu.
Bir an sonra Ming Yi de aşağıya atladı ve Shi Qing Xuan’ı dışarı çekti. Beraberce ana caddeden ayrıldılar ve, Rüzgar ve Su Tapınağına doğru yürümeye başladılar. Shi Qing Xuan’ın Rüzgar Ustası yelpazesini tutan eli hala titriyordu, ama biraz önceki korkusundan çok, öfkeden titriyor gibiydi. Restorandaki şarap kadehi bir elindeydi ve bir süre yürüdükten sonra kadehten büyük bir yudum aldı, ardından gözlerindeki kızarıklık kayboldu. “Ming-Xiong, belki de bir süreliğine en yakın arkadaşım olmamalısın. Ben bu şeyi gebertene kadar bekle!”
Ming Yi ise, hiç çekinmeden konuştu. “O kim. Ben hiç en yakın arkadaşın olmadım.”
“…” Shi Qing Xuan sinirlenmişti. “MING-XIONG BU KADARI DA FAZLA. İŞLER BİRAZ SIKIŞINCA NASIL İNSANLARA BU KADAR ÇABUK SIRTINI DÖNÜYORSUN???”
İkisi atışıyor ve gürültü yapıyorlardı, Xie Lian başını iki yana salladı, kol yenlerinden iki nesne çıkarttı. “Rüzgar Ustası, sanırım yine de bunları kullanman gerekecek.”
Shi Qing Xuan nesneleri aldı. “Kulak tıkacı mı?”
Xie Lian başını salladı. “Fikrim biraz saçma olabilir ve meseleyi kökünden çözmeyebilir, ama yine de şimdilik işe yarayacaktır. Duyamadığın sürece yaratık sana hiçbir şey yapamaz. Bir rün oluşturdum, sözel şifresi ‘Cennet Mensuplarının Kutsamasıyla, Korkulacak Hiçbir Şey Yoktur’. Eğer konuşmamız gerekirse rün aracılığıyla konuşuruz.”
Shi Qing Xuan kulaklarını tıkadı ve sahiden hiçbir şey duyamamaya başladı ve dördü birer birer rüne katıldılar. Tam bu sırada Xie Lian aniden Hua Cheng’in sesinin kulaklarına süzüldüğünü hissetti. “Gege, gege.”
Xie Lian ona döndü ve Hua Cheng’in göz kırptığını yakaladı. Dudakları hareket etmiyordu ama sesi yine de kulaklarında çınlıyordu. “Benimle konuşmak istediğini söylememiş miydin? Sen bir şey söylemeyince ben sana ulaştım.”
Xie Lian gülümsedi ve cevapladı. “Sonuçta o parolayı seçen sendin.”
Hua Cheng. “Tamam, tamam. Benim hatam.”
Shi Qing Xuan kulak tıka��larını ayarlamıştı ve ikisinin birbirlerine gülümseyerek baktığını ama konuşmadıklarını fark etti ve iletişim rününden sordu, şaşırmıştı. “Ekselansları, Çiçeğe Uzanan Kan Yağmuru, ikiniz ne yapıyorsunuz? Sözel şifrelerinizi mi aldınız? Ve şimdi sırlarınızı mı paylaşıyorsunuz?”
Xie Lian boğazını temizledi ve iletişim rününden ciddi bir sesle inkar etti. “Öyle bir şey değil.”
Hua Cheng hafifçe kaşlarını kaldırdı ve bir mesaj daha iletti. “Yalancı.”
Xie Lian’ın ayağı kaydı.
Yürürken sadece önüne bakıyor ve ciddi görünmeye çalışıyordu, cevapladı. “San Lang, benimle uğraşmayı bırak… Bir konuda yardımına ihtiyacım var.”
İkisi yan yana yürüdüler, birbirlerine bakmıyorlardı ve Hua Cheng sordu. “Konu nedir?”
Xie Lian cevapladı. “Birisinin Boş Lafların Saygın Efendisi olup olmadığını anlamama yardım et.”
 Çevirmen: Nynaeve
148 notes · View notes
frjunior · 5 years ago
Text
Tumblr media
Cinayet Hikayeleri Bölüm 1
Hastahaneden çıkışının ilk günüydü İbrahim'in. Annesi, babası ve kardeşleri onu büyük bir mutluluk ile karşılamışlardı. Fesleğen kokularının içersinde doğup büyüdüğü evinin bahçesinde, toprak ile karışan gül yapraklarının kararması onu küçük ama tatlı bir hüzün ile yalnız bırakmıştı. Geçmişine dair tek bir anı bile olmayan bu genç adam, sanki yeni hayatının anahtarını Allah'tan almıştı. Hastahane arkadaşları, hisleri yok olmuş bir kobay gibi ilk günün verdiği toprak hasreti ile rüyalara dalmıştı.
Annesi her gün ona alacağı ilaçları göstererek iyi olması için tevekkül ediyordu Rabbine. Babası döndüğü için pazarı alt üst ederek en sevdiği sebzeleri ve meyveleri çıksına koyup evin yolunu tutuyordu. Kardeşleri desen abilerinin hasreti ile özlemlerini trafikte kalmış arabalar gibi sıkıştırarak gösteriyorlardı. Bir Selma vardı. İbrahim'in aklında tek yer edinen anılar ve şevkler o kanatsız meleğe aitti. Hatırladığı beş yıllık bir ilişki, aşk, sevgi ve sonrası yok. Selma kaybolmuş gibiydi. Hastahane ziyaretlerinde yanına gelmemişti ki gelseydi tek hatırlayacağı o olacaktı.
Bir sabah kalktığında ev bomboş, ağır bir is kokusu ve sisli buhranların eşiğinde bulmuştu kendini. Ailesi yoktu. İbrahim'in kafasında bir yere gidecekleri olgusu belirerek normal sabah rütinlerine başladı. Saçları, sakalı ve tüm yakışıklılığı ile kendini cennetten atılan Adem'in saflığı gibi sofranın başında yumurtasını yerken buldu. Ev dağınıktı ve toplanmamıştı. Hafif bir gülümseme ile annesinin yavaşça yaşlandığını düşünerek kahvaltısını bitirdi. Toprak kokusunun verdiği bütün huzur ile yavaşta masayı toplayarak ilaç kutularının başına geldi. İyi hissediyordu kendini İbrahim. İçmedi o gün ilaçlarını...
Evden dışarı adım attığında gözlerinden yaşlar süzülerek etrafına bakındı. Aşık olduğu kadını çok özlüyordu ve en önemlisi onun sarı saçlarının ruhuna verdiği huzuru. Net olmasada hatırladığı kadarıyla Selma'nın evine doğru ilerlemeye başladı. Her sokakta sanki hayatı olan kadını görüyor ve kalbi daralıyordu. İbrahim'in aşkı çok büyüktü ona. Sevgisi, saygısı ailesine gösterdiğinden daha fazlaydı.
İşte ilk kez onu dudaklarından öptüğü evin önündeydi. Ama hissedemiyordu onu. Sanki yokmuş gibi veya bir Hristiyan cenazesi sırasında bütün bedeni yakılmış gibi yok oluşunu hala devam ettiriyordu Selma İbrahim'in gönlünde. Evin bahçesinden girdiği zaman kapıda asılı olan 'Satılık' yazısını gördüğü zaman gönlü ve hisleri dara düştü. Gitmişti demek ki onu bırakıp. İbrahim için onu bulmak, denizde iğne aramaya eş değer bir çabayı. Artık geçmiş geçmişte kalmış ama İbrahim'in gönlü kilitleri asla açılmayacak şekilde asmıştı. Evine döndüğünde ailesi hala evde değildi lakin evde ağır bir koku hakimdi. Dışarıda bir kedi ölmüştür diye pek umursamadı ve üzüntüleriyle başbaşa kalarak uykuyuya daldı.
Sabah uyandığında ailesi yine evde yoktu. İbrahim artık şüphelenerek elbiselerini giyerek hemen dışarı atladı. Manav, hıradavtçı ve tanıdık ne kadar esnaf varsa ailesini görmediğini söylüyor, İbrahim korkuları ile başbaşa kalıyordu. En iyisi akrabalarını aramak olduğunu düşündü ama hiçbiri telefonu açmıyor, bazılarının telefonlarına ulaşılmıyordu bile. En son ailenin tek telefon kullanan üyesi olan babasını aradı İbrahim. Evin kilerinin derinlerinden babasının telefon sesini duydu. Artık anlamıştı aşağıda işlerinde olduklarını ve ona haber vermediklerini düşünüyordu. Koşarak aşağıya indi. Karşısında bütün ailesinin katledilmiş bedenleri ile karşılaştı İbrahim. Kim, neden, niçin yapmıştı onlara bunu. Hemen polisi aradı İbrahim. Gözleri ağlamaktan kan çanağına dönmüştü. Ailesi ellerinin arasından kayıp giderken o uyumakla meşgul olmuştu. Kendini öldürmek istedi İbrahim. Nasıl bu kadar düşüncesiz olabilmişti...
Emniyet güçleri dört ekip otosu ile olay yerine gelmişlerdi. Gördükleri manzara onları şoka uğratmışlardı. Emniyet amiri Orhan İbrahim'in yanına giderek ona burada olmasının hata olduğunu ve onu çok daha güvenli bir yere götüreceklerini anlattı. İbrahim kendisinin tehlikede olduğunu düşünerek hemen o teklifi kabul etti...
23 Aralık 1974, karlı İstanbul sabahı. Hemşireler hızla bütün odaların temizliğini yaparak asıl işlerinin başına dönmek için çabalıyorlardı. Hepsi sinirden köpürmüştü. Sanki onların işi başlarından aşkım değilmiş gibi bir de temizlik yapıyorlardı.
Hasta bakıcı mesaisinin ilk görevini almıştı. Profesör Hülya hanım hastasını muayene etmek için Hasta bakıcıya görevini vermişti. Hasta bakıcı odadan içeriye girdiğinde hemen hastanın başına giderek '' İbrahim kardeş hadi kalk doktor seni görmek istiyor'', dedi. İbrahim ailesinin şokunu üzerinden atamadığını kimseye anlatamıyor ve uzun zaman sonra ilk defa kontrole gideceği için mutluydu. Çünkü doktora kendini anlatabilecek ve ondan şevkat alacaktı. Herkes ötelemişti onu.
Hülya hanımın odasından girdiğinde İbrahim hemen konuya girmeye çalıştı lakin Hülya hanım hemen sözünü keserek ona sakin olmasını söyledi.
'' Yaptığımız araştırmalara göre ilaçlarını hastahaneden çıktığından beri kullanmıyorsun. Bak İbrahim, sana tıbbi veriler yerine gerçekleri anlatmak istiyorum ve sonra tedaviye yeniden başlayacağız. Annen, baban, kardeşlerin ve Selma bundan on sene önce canice öldürüldü. Onları öldüren sendin. Bak İbrahim on yıldır bütün doktorlar sana bu olayı unutturmaya çalışıyor ama senin bunun ile yaşaman gerekiyor. Bununla yaşamayı öğrenemezsen hiçbir ilaç sana etki etmeyecek. Etki edecek tek şey gerçekler.
Selma ile beş yıllık harika bir ilişkiniz vardı ve bu ilişki Selma'nın sana olan aşkını sorgulaması ile bitti. Sen onu başka biri ile görünce hem onu hem de yanında olan çocuğu öldürüp evinizin kilerine gömdün. Bu sinir kaybı ile eve girip bütün aileni katlettin ve onları da Selma'nın yanına gömdün. Bak İbrahim, sen bundan on yıl önce hayatını mahvettin. Bunu sana gerçek... ''
12 notes · View notes
akilfikirgezegeni · 5 years ago
Text
Tumblr media
Modern zamanlarda insan olmak
Ertan Yavuz
Bir zamanlar dünyayı yöneten krallar, imparatorlar, padişahlar, zeki liderler vardı. Oysa ki şimdi dünyayı şekillendirenler sadece mevcut ürünleri daha çok satılsın ve dünyalık hisseleri daha çok yükselsin diye reklamlara milyonlar harcayan şirketlerdir. Şimdi ise eskiden kendimize ayırdığımız kısıtlı zamanımıza da göz dikmiş durumdalar. Herbirimizin evinde, elinde, yol kenarındaki direkte, parkta, bahçede, çocuğumuzun okul kantininde... Kısacası her yerde reklamsız bir hayat düşünemiyoruz. Değil mi ki; yapmış olduğumuz iyilikleri bile sosyal medya üzerinden reklam ediyoruz. Bir köpeğe verdiğimiz bir kap su ya da mama, kuşlara attığımız bir avuç yem, hatta neredeyse yardıma muhtaç el uzatmış bir insanın avucuna koyduğumuz üç beş bozuk parayı bile “bak ben ne kadar iyi bir insanım, gör beni tanrım geldiğim zaman beni hemen cennete yolla” der gibi afişe ediyoruz.
Bir toplumu oluşturan ve onu bir arada tutan yegâne şey sadece bir araya getirilmiş insanlar topluluğu değildir, o toplumun dinamiklerini oluşturan değerlere verdiği önemdir. Her bir değer kendi içinde başlı başına bir yasayı da beraberinde getirir. Örneğin; Adalet kavramı toplumun içinde yaşayan insanlara doğru öğretilmemiş veya mevcut asıl kavram unutturulmuş ise kişilerin bu kavramın içini doldurmaya çalışmaları meyhude bir çabadan başka bir şey olmayacaktır. Belli bazı kişiler ya da şirketlerce 7/24 adil olmanın nasıl birşey olduğu sırf kendi çıkarları için değiştirilmiş bir şekilde empoze edilmesini bir düşünün!
İnsanların özgür iradeye sahip olduğu defalarca zikredilmiş olmasına karşın gerçekten de öyle miyiz diye düşündüğümüz günümüzde biz insanların kaç tanesinin kendine ait şahsi özgür iradeleri var? Aslına bakarsanız bizler, seçim yapabilme özgürlüğü bile olmayan ve bunu dahi bilmeyen bir popülasyonun fertleriyiz.
Gelin isterseniz bir hikaye oluşturalım.
Herşeyin alınıp satıldığı bir çağdan, alınıp satılacak çok az şey olduğunu düşünen bencil kapital sermayedarlarının çağına ...
Bir zamanlar kıtaların keşfedilip yeryüzünde daha başka keşfedilecek kara parçası kalmadığı zamanlarda bereket fışkıran toprakların ve ele geçirilen yeni toprakların altındaki madenlerin üstüne çıkarılarak işlenmesi için fazla sayıda insana, bu işlenen ürünlerin alıcılara daha çabuk ulaşması için ise daha çok işgücüne ve dolayısıyla daha da fazla insana ihtiyaç vardı. Ne yazık ki o dönemler bu insanların adı şimdiki gibi değildi. Kısaca “köle” deniliyordu, zira hepsinin bir isminin olması işleri epey çıkmaza sokardı. Bu adı bile olmayan, ona seslenilirken “Hey köle buraya gel” diye hitap edilen kişilerin alınıp satıldığı köle pazarları kurulur ve kendi işlerine yarayacak güçlü kuvvetli köleler almak için civarda dolaşan alıcılara ürünlerini satmak için yüksek sesle bağıran satıcılar başlarmış reklam yapmaya “ Pazarın en güçlü ve en yetenekli köleleri burada, en az 30 sene iş görme garantili köle almak istemez misiniz? Artık işleriniz daha çabuk bitecek ve daha çok para kazanacaksınız. Bize uğramadan sakın köle almayın.” Kendi hür iradelerine ambargo koyulan bu insanlar ise birbirlerine zincirlenmiş bir şekilde sessizce kaderlerine razı olarak beklerler, eğer biraz olsun talihleri varsa eşi ve çocuklarıyla aynı yerde çalışma şansları kazanmayı umarlarmış.
Kölelik özellikle 17. ve 18. yy’larda dönemin koloni sahibi ülkelerin başlıca geçim kaynaklarından biriydi. Bu ülkeler sömürü düzeni kurarak sadece bölgeyi ele geçirmekle kalmıyor içindeki insanı da sömürerek kendilerini daha da zengin hale getiriyorlardı. Bu haksız kullanılan kaynaklardan elde edilen ürünler ise en iyi reklamla alıcılara pazarlanmaya çalışılıyordu.
Ancak dönemin sistemi her ne kadar kölelerin çalışıp sözde sahiplerinin kazançlı çıktığı bir zaman gibi görünse de; üretilen ürün normalin çok daha fazlası olduğu için satın alacak insanlar her geçen gün azalıyordu. Bunun için sistemin yeniden düzenlenmesi ve sözde sahiplerin yeniden daha fazla kazançlı çıkması gerekiyordu.
Öyle de oldu. Kölelik yasalar gereği yasaklandı; artık evlerinize gitmekte özgürsünüz denildi. Fakat bu insanların çoğunun geriye dönecekleri ne bir evi nede bir yatakları kalmıştı. Hatta çoğu artık kendi ana dillerini bile konuşamıyordu. İşte o zaman yeni sistemin de ne olacağı yavaş yavaş belli olmaya başlamıştı. Artık sizler birer köle değil, kendi paranızı kazanabileceğiniz birer işçisiniz denilerek belli bir ücret karşılığı zamanlarını ve emeklerini harcayabilecekleri yeni işletmeler oluşturuldu. Pek tabi artık bu çalışan işçilerin barınacak yerlere, karınlarını doyuracak yemeklere, üzerlerine giyecek elbiselere ihtiyaçları olacaktı. Bunun içinde ödemeleri gereken bir bedele...
Artık “modern zamanlar” başlamak üzereydi. En iyi yemeklerin pazarlandığı lokantalar, en en iyi giysilerin, ayakkabıların satıldığı mağazalar, en en en mükemmel olanın hangisi olduğuna karar vereceğimiz “reklamlar”
“karar vermek” sanki bizler seçimimizi yapıyormuşuz gibi gelecek, hiçbirimizin aklında en ufak bir şüphe kalmayacak ve sonucunda herkes mutlu olacaktı.
Kazan-kazana hoş geldiniz.
Alanın aldığı, satanın sattığı için mutlu olduğu bu sistem çok tutmuştu. Sonrasında bu küçük satıcılar bir araya gelerek büyük şirketleri kurdu. Fakat işler büyüdükçe başka şirketler de kuruluyordu. Kurtlar sahaya inmiş ve ele geçirmek için modern köleleri aramaya başlamıştı. Sonra içlerinden bazılarının akıllarına bir şey geldi. “Neden herşeyi satmıyoruz?” aralarından bazıları “iyi ama bizler” diyerek ne üretiyorlarsa onu söyleyip, “Nasıl herşeyi satabiliriz?” dedi. “kolay” dedi diğeri, “insanlara ihtiyacı olmasa da herşeyi almalarını sağlayarak” “Peki nasıl olacak bu?” diyerek söze girdi masasın öteki ucundaki Bay Bilmem kim, fikri ortaya atan Bay Herşeyi bilen “ Eğer bu insanları yeteri kadar reklama maruz bırakabilir ve bu ürünlerin onların birer kişiliğinin parçası olduğuna ikna edebilirsek çok kolay, hem bunu başarabilirsek en az 30 sene hatta daha bile fazla bu işin ekmeğini pardon kaymağını yiyebiliriz.”
Sonra ne mi oldu? Yaklaşık 150 sene önce kaldırılan kölelik başka bir şekilde yeniden başlatıldı ve adına modern insanlık denildi.
Herhangi bir marketten kendi hür iradenle aldığın şampuanın akşam eve geldiğinde reklamını seyrederken bunu bir düşün istersen!
Resim: Annonces/Leon Sault
1 note · View note
kubraatas · 6 years ago
Text
Uzak Yerler
Hani gitmek istediğimiz şehir var ya. Hani kimselerin olmadığı. Tüm dertleri o şehrin dışına bıraktığımız. Bıraktığımızı düşündüğümüz. Düşünmekle yetindiğimiz. Öyle olmasına müsaade ettiğimiz.
Herkesin aklında kaçacağı bir şehir var. Kimisi dağlarıyla ünlü, kimisi deniziyle. Herkesin ruhuna farklı yerler işler. Bu şehirlerin ismi değişir herkes de. Kimse takılmaz adına. Omzundaki yükü şehre varmadan bir yol kenarına bırakma hayalinde. Tıpkı bazılarının bir canı uzak bir yere bırakıp kaçması gibi. Gerçi bırakılan her canda akıl da kalır. Bu tam olarak aklını da terk edip gitme derdinde. Öyle umduğumuz bir şehir. Şimdi bu şehir neden hep uzakta? Neden bu kadar yakınken hep uzak? Aslında bir biletlik canı var. Atacaksın bir otobüse kendini, küçük bir çantan olsun yeter. Koca valize gerek var mı? Pek bir şey getirme ki hatırlatmasın sana hiçbir şey hiçbir şeyi.  Böyle şehirler var bir yerlerde. Var olduğunu biliyoruz. Hep öyle yaşamadık mı? Bunun varlığıyla. Ama bir kere olsun gitmediğimiz.  
Birde biri olsun deriz o şehirde. Seninle atan bir kalp daha. Hep deriz “sen ve ben başka kimseye yer yok”. Bu lafı sarf ederken dudaklarımız, o an neyi düşünüyor kalbimiz? O kadar söyleyecek cesareti barındırırken, neden gitme adımını atmaktan geri kalıyoruz? Demek ki çok ta “sen ve ben” kavramı yok. Ya da “ben” var herkes de “sen” yok. Gerçi gitmeyi erteleyenler için “ben” kavramının da geliştiğini söyleyemem.
Sorsan herkesin bir sebebi daha doğrusu bir bahanesi var. Aslında bu da bize kimde ne kadar yer ettiğimizi gösterir. Bazen insan kendi ruhunu bile beslemez, besleyemez. Şimdi kendine fırsat tanıma zamanı. Hem de ilk fırsatta. Şehrin adı mühim değil. O gitmek istediğin şehre iki bilet kes. Biri yanında bulunmasını istediğin o kalbe. Yok işi varsa da üzülme. Erkenden gör kimde ne kadar yerin olduğunu. Ya da olmadığını.
Peki ya gidince bitiyor mu sıkıntılar? Orasını gidince göreceğiz.  
2 notes · View notes
sultan-papagani · 4 years ago
Text
sultan papağanlar hakkında genel bilgi
Sultan papağanı :
Sultan papağanı çok popüler ve insan sever bir süs kuşudur ki çok hayranlari dünya üzerinde kendine celb etmiş. çoğu yetiştiriciler bazı yöntemleri ve teknikleri öğrenerek pahalı papağanı Kasko gibi yetiştirmeye başlamışlar. bazıları bir çift sağlıklı ve güzel papağan yetiştirme ile heyecanlı yetiştirme papağan dünyasına giriyorlar ve bazılarıda devasa ve majör hududunda bü sevimli papağanı yetiştiriyorlar.
Tumblr media
Sultan papağanı nedir ?
Kesinlikle bu kuşun adını duymuşsunuzdur ve merak ettiniz bu kuşun hakkında daha fazla bilgi edinmek için. cevap da söylenebilir ki sultan papağanı hollanda ülkesine ait değildir.  Türkiye’de 1982 – 2016 yılları arasında 135 papağan türü ithal ve 40 papağan türü yeniden ihraç edilmiştir. Bu egzotik türlerden ikisi Türkiye’de yayılış göstermeye başlayıp doğada üreme popülasyonu kurmuştur. ingilizcede bu küşa Cockatiel diyorlar. sultan papağanı bir tür Avustralya kuştur ki halen vahşice ve topluca avustralya ormanlarında yaşıyorlar. sultan papağanının bakımı 160 yıl önceye dönüyor. popüler olarak muhabbet kuşu dan sonra ikinci rütbededir. 
Tumblr media
papağanın bedeninin uzunluğu ve kuyruğu 30-32 santimetredir. genel olarak sultan papağanın özelliklerinden onlarin sakin ve samimi olmasıdır. pek çok kuşların aksine bağırmıyor,ısırmıyor ve genel olarak hiçbir sorun yaratmıyor ve hızla kendi sahibine alışıyor ve oyun oynaya biliyorlar. Bu kuşun ömrü 10-20 yil kadar ve ömürlerinin uzunluğu onların yaşam ortamı ve bakım kalitesine ve beslenmeleri ile ilgili. Bu kuş Kaskoya göre az zekası var ama biraz öğrenip ve konuşabiliyor. Bu iş kişinin nasıl eğitilmesine bağlıdır. sultan  papağanın yeteneği ıslık çalmaktadır ve çoğu eğitimciler onlara melodiler öğretiyor ki ıslık çalmak ile onları eğlendirsin. Bu noktayı da geçmeden söylemek lazım ki dişi sultan papağanın yetenek ve zekası erkek sultan papağanından ustundur. 
Sultan papağanın geçmişi :
Sultan papağanı çekici ve popülerdir. Bazılarının ilgisi onların düşük fiyatının olması ve güzel stili olmaktır ve bazılarıda onların yüksek zekası ve insanseverlik hissidir ki onların eğitme ve bakımına ilgileniyorlar. Genel anlamla söylenebilir ki ıslık çalmak,okumak,dans etmek,oyun oynamak ve eğlence yapmak. Uzun ömür ve temizliği süs kuşunun özelliği olmasıdır. Her neyse,sultan papağanı eşsiz bir evcil hayvandır ve sultan papağanı yıllarca sahibini eğlendirebilir ve ona iyi bir dost olabilir. Sultan papağanı bu hizmetlerin karşısında sizin tarafınızdan ilgiye ihtiyacı var. Aslında sultan papağanı avustralya ülkesine aittir ve hafif ve nemli ormanlarda yaşıyorlar. İngilizce bu papağana Cockatiel diyorlar. genellikle bu kuşlar grup olarak yaşıyorlar ve çeşitli tanelerle ve bitki tomurcukları ile besleniyor. Bu kuşlar ilkbahar başlangıcında su ve yemek bolluğuyla çiftleşme ve üremeye başlıyor ve onların çiftleşmesi yağmurdan sonradır. Bu kuşun bedeninin uzunluğunu düşünerek kuyruğu 30-32 santimetreye yetişir ve ağırlığı 08-100 gramdır. En fazla aktivite yapma zamanları güneşin doğuşu ve batımıdır. Onlar gun içerisinde yemek bulmaya gidiyorlar ve sıcak havalarda çalıların ortasında ve ağaçların yapraklarında gizlenirler. Vahşi sultan papağanı genelde gri renginde bu yuzden rahatlıkla yırtıcılardan güvende olabilir.
Sultan papağanı dinozorlar la bağlantısı var mı ?
Bazı bilim adamları inanıyorlar ki kuşlar dinozorlardan evrimleşmiş, sultan papağanın pençe ve bacakları dinazorun  bacaklarına çok fazla benzerliği var, bu yüzden güçlü kanıtlar la bu bacakların dinozorlarla benzerliği miras götürülmüştur.
Tumblr media
Sultan papağanın adı nereden gelmiş ? 
Bu kuşun bilimsel adı Nymphicus hollandicus dır ki Vaglar tarafından 1832 yılında bu ad verilmiştir. Elbette bu ad verilmeden önce başka bir isim di. Şu anda ingiliz dilinde bu kuşa Cockatiel söyleniyor ve dünyanın birçok dillerinde bu isim ökünüp ve söyleniyor.
Sultan papağanı hangi bölgelerde yaşıyor ve ne ırkları vardır ?
Bu kuşların en bilinen ve en bol olan ırkları :
Lutino ırkı : en bol ve en popüler olan ırk dır, bu kuşun başı ve boynu sarı renk ve suratının iki tarafında turuncu renk olan gözüküyor. Ayrıca kakülü da sarı renginde. Başı ve boynu hariç bedeninin tamam bölümleri beyazdır.
Gri ırkı :  
Bu ırk Lutino ırkından sonra,en bol ve en popüler tür sus kuş yetiştiricilerin arasinda dır. Dişi cinsi nin başı ve boynu sarı,pembe,turuncu rengi,bedeni ve kahküllü gri renkten oluşmuştur,turuncu renkli yanaklarından hariç.
Sedefli ırk :
Bu ırkta aynı diğer Cockatiel ırklar gibidir ve tek fark kanatlarının rengindedir. Çoğu zaman kuşun kanatları açık gri ve beyazdır ve sadece yanaklarında ve kuşun kanatlarında turuncu renk görülebilir. Renkler çizgili gibi ve kuşun bedeni açık krem renkten oluşmuştur.
 Ayrıntılı sultan papağanın dış özelliği :
Bu kuşun en çarpıcı dış özelligi kafasındaki tacıdır. Sultan papağanı kakülü sarıdır ve farklı durumlarda kapanıyor ve açılıyor, örneğin ne zaman ki kuş heyecanlı ve mutludur, kakülü açılacak ve ne zaman ki sessiz kakülünü toplayacak. Bu kuş başka papağanlara göre daha guzel, sakin ve daha sosyaldir. Muhabbet kuşundan sonra en popüler kuştur.
Onlar çok uysal ve insansever kuşlardır ve aksine başka kuş türlerine göre yalnız da yaşayabilir ve sahibinden ilgi görme ihtiyacı var ve sahibini kendi çifti gibi sana bilir bu kuşlar başka kuşlar la yaşamayı sevmiyorlar ve aksine başka kuşlar gibi tiz ve yüksek sesleri yoktur.
Cockatiel lar genelde doğa da 10-14 yıl arası yaşayabilir ama eğer beslenme ve çevresel durumu çok iyi olursa ve onunla ilgilenirseniz, her zaman oynamaları için aksesuar ve eğlence kullanırsa ömürlerinde 20 yıl kadar uzanacak. En yaşlı sultan papağan 29 yıl ömrü oldu ki 2004 yılında kayıtlandı. Ayrıca bu kuşun ağırlığı ve uzunluğu hakkında söylenebilinir ki 90-120 gram ağırlığı olacaktır ve uzunluğu 30-33 olacaktir. Dişi cinsi erkek cinsinden daha fazla büyük ve iri görünüyor. Daha iyi bir gırtlağa sahip olduğu için ses ötüşü ve konuşma yeteneği çok olacaktır.
 Sultan papağanın ev bakımıyla ilgili faydaları ve sıkıntıları : 
Eğer cidden sultan papağanına niyetiniz evde bakım ve eğitim ise iyidir ki almadan önce kendinizden bir kaç soru sorunuz. Kuşları seviyor musunuz ? yeterli zaman onların bakımı ve eğitimi için harcayacak mısınız ? gün içinde yüksek sese dayanabilir misiniz ?
Onların pisliklerine dayana bilir misiniz ? güvenli ve rahat hayat onlara sağlayabilir misiniz ? onların özel kokularına dayanabilir misiniz ?
Eğer cevabınız pozitif ise bu demektir ki sultan papağan bakımına hazırsınız. Sultan papağanı güneşin doğuşu ve batışında şarkı söylemeye özel ilgisi var. Onlar diğer papağanlara göre sıkıntıları ve gürültüleri azdır. Sakin ve eğlenceli kuşlardır ve başka hayvanlar gibi hastalık taşımıyorlar. Bakım sıkıntıları pahalı, beslenme fiyatları,aşı ve ağır tedavi masrafları yoktur.
Eğer ki hayvanlar ve kuşlar dünyası ile ilginiz yoksa onu almaktan vazgeçin hemde sultan papağanı doğasında vardır ki kendi hastalığını gostermiyor bu yüzden eğer onu sahiplenmeye vaktiniz yoksa çok yakında onu kaybede bilirsiniz.
Önemli bilgiler sultan papağanın evde bakımı ile ilgili :
Bu ip uçlarını sakın kaçırmayın ve eğer bir kuş bakımına niyetlisiniz kesinlikle dikkat edin :
Kuşun bakım yeri mutlaka pencerenin kenarında ve güneşten uzak olan bir alanda olması lazım.
Onlar surpriz olmayı sevmiyorlar, bu yüzden sakın onları korkutmayın ve arkadan onlara yaklaşmayın.
Onların kafesleri kesinlikle kalabalık ortamlarında olmamalıdır çünkü kalabalik yerler onları strese veriyor.
Asla onları davetlere, kalabalık yerlere ve gürültülü yerlere götürmeyin.
Eğer küçük çocuğunuz varsa onlara gerekli eğitimleri veriniz ki onlar da yedikleri şeyleri kuşa vermesinler ve onlara stres vermeyi men edin.
Ne zamanki kuş dinleniyorsa ve ya da uyuyorsa onu rahatsız etmeyin çünkü onlara stres veriyor ve onlar gelecekte hiç bir zaman rahatlıkla uyuyamıycaklar. 
Sultan papağanı konuşabilir mi ?
Herkesin ilk ve önemli sorusu sultan papağanın konuşma gücü ve öğrene bilmesidir. Sultan papağanı konuşabiliyor ama Kasko lar kadar değil onlar kelimeler öğrenebilirler ve net 60-70 % tekrarlaya bilirler.  
Son olarak sultan papağan la ilgili : 
Bu kuşlar çok zeki ve duygusaldırlar ve bütün davranış ve hareketleri gözaltına alıyorlar bu yüzden her kötü davranış onların aklında kalır. papağan kuşunu çocuklarınıza doğum günü hediyesi ve hatta başka birilerine vermeyi gerçekten kaçının çünkü bazı aileler onları mutlu etmek için sultan papağanı hediye ediyorlar geleceği düşünmeden. Bu yuzden şiddetle öneriyoruz ki hediye almadan önce durumunda olurlarsa karar verin. işaret ettiğimiz noktaları dikkate alınız eğer ki aile papağan saklama durumları yoksa.
Nasıl konuşan bir papağanımız olsun ?
Konuşkan bir papağanın olması için civciv döneminden onu eğitmeniz ve kesinlikle yalnız olması lazım. yetişken papağanı büyütmek veya çift olarak bakılmasının
faydası yoktur.
Nerden anlayalim erkek veya dişi sultan papağan iyidir ?
Dişi sultan papağanı yeteneklidir o yuzden gelecektede ıslık çalması ve bir kaç kelime söylemesi daha rahat olabilecek ve hatta eğer onları eğitirseniz dans edebilirler ve guzel bir arkadaş size olabilirler hemde ortamı daha az dağıtır. 
Sultan papağanı çift olması mı lazım ?
Eğer onlara tek bakmak istiyorsanız kesinlikle onlarla çok zaman geçirmeniz ve oynamanız lazım diğer türlü onlara bir çift almanızn lazım yoksa depresyona gire bilirler onlara çift almanız halde onların eğitimi ve bakımı çoğunlukla azalıcak.
Onlara zararlı olanlar nelerdir ?
Sultan papağanı mandırayı hazmedemez bu yüzden onlara peynir,tereyağlı,sütçül şeyleri vermemeniz lazım. tatlı ve tuzlu ürünlerden,cips,yağlı,gazlı ve alkollü, bu tür şeyler zararlıdır eğer tüketseler zehirlene bilirler.
Sultan papağanın kendi yavrusunu öldürmesinin nedeni nedir ?
Bu problemin birkaç nedeni olabilir, bazen onlar yeterince beslenmiyorlar ve bu yuzden beslenmek için kendi yavrularını yiyorlar.  Bazen genç sultan papağanlar yavru büyütme tecrübeye sahip olmadıkları için kendi yavrularını yiye bilirler. Üçüncü faktör bakteriler ve virüsler dır. Sultan papağanın hastalanması onların yavru yemeleri ile bağlantısı olabilir. Bu sorunu gidermek için bir veteriner ya yetiştirici ile danışmak lazım.
0 notes
editorlukhizmetleri · 5 years ago
Text
Kurallara Uygun Bitirme Tezi Yazımı
Bir üniversitenin son sınıfına gelmiş olan öğrenci, lisans tezi ile süreci sonlandırır. Bunu iyi bir şekilde yapabilmek, hazırlanacak olan projeye ne kadar ilgi gösterildiği ile alakalıdır. Baştan savma yazılacak bir tezin kabul edilmeme ihtimali her zaman vardır. Bundan dolayı işini iyi yapan, literatüre hakim Anadolu Tez Merkezi ile projenizi nihayetlendirebilirsiniz.
Konu Seçimi
Tez yazdırma hizmeti almak isteyen kişilerin bir kısmı konusunu belirlemiş oluyor. Ancak bazılarının henüz bu noktada aklında bir fikir olmaması, danışmanlık sürecinin önemini belirtmekte. Buna göre yapılacak olan görüşmeler çerçevesinde, ilgi alanı baz alınarak konu seçilmektedir. Tezinizin daha iyi, orijinal, arkadan gelecekler için ışık tutması, ancak değişik bir konuyla mümkündür. Tüm bunlar dikkate alınır.
Kaynak Taraması
Ücretli tez yazdırma işlemlerinde konunun belirlenmesinin hemen ardından yazıma geçilir. Bu süreç de öğrenciler için çok kolay değildir. Yazı tipinden karakterine, satır boşluğundan kenar uzunluklarına kadar uyulması gereken birçok değişik husus vardır. Bu konuda artık uzmanlaşmış olan merkez, tezi kısa süre içerisinde yazarak size teslim etmektedir.
Tüm bu süreç içinde firma, her daim size geri dönüş sağlar. Çünkü danışmanınıza yapmış olduğunuz çalışmalar çerçevesinde özetle göstermeniz gerekmektedir. Bunlar çok profesyonel bir biçimde hazırlanır. Hocanın talep ettiği her türlü revizyon üzerinden yeniden bir yol haritası çıkarılabilir. Çünkü ekip böyle durumlara hazırlıklıdır.
0 notes