#bak! bu oğlan
Explore tagged Tumblr posts
Text
önce öpüp koklayacak :)
3 notes
·
View notes
Text
BURSA'DA ZAMAN - 2
Bu ilk seferin ardından sürekli Meltem Ablayı düşünüyordum. Bir daha ne zaman görüşecektik acaba? Çok uzatmadan mesaj attı "Yarın sabahtan gel. Çocuklar okul pikniğine, annem de güne gidecek".
Sabahtan okulu asıp soluğu onun evinde aldım. Çok arzuluyordum onu. Bu sefer vaktimiz vardı geniş geniş sevişebilirdik. Salonda kanepede dizlerine yattım. Saçlarımı okşarken ben de parmaklarına öpücükler konduruyordum. Elini göğsüme attı, kravatımı çözüp okul gömleğimin düğmelerini açtı. Yavaş yavaş göğsümü ve göğüs kıllarımı okşadı.
"İlk kez senin kadar genç bir sevgilim oluyor" dedi. "Çok garip, bazen erkek bazen çocuk gibi görünüyorsun" Kanepede yeniden oturur pozisyona geçip elini bacak arama, hafiften sertleşmeye başlayan sikimin üstüne koydum.
"Bak şimdi gayet erkek gibi görünüyorsun" deyince ikimiz de güldük. Tişörtünü sıyırıp göğüslerine yumuldum hemen. Aslında haklıydı. Toy hallerim bazen çocuksu görünmeme sebep oluyordu ama beni azdırınca tek düşüncesi onu altına alıp sikmek olan bir erkek çıkıyordu içimden. Meltem Abla da gözüme bazen annem, bazen sevgilim gibi görünüyordu. Dizlerine yatmak, göğüslerinde uyumak da istiyordum altımda saatlerce bağırta bağırta sikmek de.
Okul gömleğimi ve pantolonumu çıkarıp onu da soydum. Şimdi kanepede altıma almış, yüzünü boynunu göğüslerini öperken sikimi bacak arasına sürtüyordum. Meltem Abla azmaya başlayınca gözü dünyayı görmüyor sadece o anki zevkine odaklanıyordu; yine öyle oldu. Eliyle göğsünü ağzıma verip diğer eliyle de başımı bastırıyordu.
"Yala göğüslerimi, ısır!" dedi kendinden geçmiş bir şekilde. Daha da sert emmeye, yalamaya, ısırmaya başladım. Elimi aşağı götürüp sikimi amına denk getirmeye çalıştım ama doğru deliği bulamadığımı anlayınca o hemen elini attı ve sikimi amının dudaklarına dayadı. Tam olmasa da ıslanmaya başlamıştı. Sikimi yavaş yavaş sokmaya başladım. Yarrağım isminin hakkını veriyor daha tam ıslanıp açılmamış amını yara yara yolunu buluyordu. Biraz zorlayınca "Ihhhh" sesiyle kafası arkaya düştü. Daha da soktum, santim santim içine girip git gele başlayınca amının suyu deliğin her yerine yayıldı da biraz rahatladı. Çok büyük bir kadın değildi ama altımda sikilirken iyice küçücük kalıyordu. Her yerini öpüp hızlanmaya başladım. Sert sert vuruyordum şimdi amına. Yine o kadın kokusu kapladı odayı. Dünyanın en mahrem kokusu bir kadının sikilirken aldığı zevke eşlik eden am suyu kokusu gibi geldi o an bana.
Sikimi çıkarıp köküne kadar hızla sokarken çığlık atmaya başladı. Çığlıklar önce Ohhlamaya ardından da derin bir boşalmaya döndü. Son bir kez köküne kadar sokunca amı hafifçe bollaştı ve ıslandı. Ben de son darbelerimi vururken artık am suyu göletindeydim. Am sularına karışacak şekilde boşaldım içine. Sanki tek bir anda gün, saat, mevsim karışmış kendimi zamansız bir mekanda bulmuş gibiydim boşalırken. Üstüne yığılıp kaldım. Az sonra kendine gelince "Nefes alamıyorum koca oğlan" deyip yana itti beni. Sonra göğsüme başını koyup yattı bir süre. Erkekliğin ne demek olduğunu madde madde öğreniyordum sanki: Kadınını sekse doyuracaksın, onu güvenli bir şekilde göğsünde yatıracaksın. Bu arada gözüm salonun penceresine vuran su damlalarına takıldı. Yağmur başlamıştı.
Kendimize gelince konuşmaya başladık. Serhat Abi giderken aramızda ortaya çıkan çekim tesadüf değilmiş, Serhat Abi "Ben yokken Mete sana iyi bakar" demiş.
"Peki İsmail Abiyle aran nasıl?" dedim,
"Yok bi aramız, ilk evlendiğimde arada benimle yatardı ama çocuklardan sonra ayda yılda bire düştü" dedi. Yatakları da ayırmışlar uyuyamıyorum bahanesiyle.
"Sen nasılsın peki?" dedi "annenle babanın kaybından sonra?" Yaramı böyle birden kurcalamasını beklemiyordum.
"Bilmiyorum" dedim "sanırım seninle olmaya başladıktan sonra daha iyiyim. Daha doğrusu Serhat Abiyle seni kamelyada sevişirken gördüğümden beri." İrkildi, şok olma sırası ondaydı ama bir yandan da her konuyu böyle açık bir şekilde konuşabiliyor olmak rahatlatıyordu beni.
"Serhat yattığımızı bildiğini söyledi ama bizi gördüğünü bilmiyordum." Bir değil hem de iki kez onları gördüğümü hatta izlediğimi anlattım. Onları sevişirken görünce nasıl tahrik olduğumu, Serhat Abinin yerinde olmayı çok arzuladığımı... O da Serhat Abiyle nasıl başladıklarını anlattı, bir sene önce başlamışlar sevişmeye. Serhat Abinin başka kız arkadaşları da oluyormuş, teyzem ve eniştemin gözünde sevişmelerini gizlemek için dert etmiyormuş başka kadınları. Kendisinin Serhat Abiden önce bir kaç kaçamak ilişkisi olmuş ama sonrasında olmamış, ben ilkmişim. Şimdi yalan söylüyor gibi geliyor ama o zamanlar her dediğine inanıyordum.
Kalkıp duşa gitti. Onu beklerken düşünmeye başladım: Benimle zevk aldığı için mi sevişiyordu yoksa o da bana acıyor muydu? Yaşadığım felaket sonrası herkes bana o kadar iyi davranıyordu ki, bu etrafımı saran iyilik hâlesi normale dönmemi de engelliyordu.
Duştan çıkınca "hadi sen de duş al koca oğlan, ter içinde kaldın" deyip beni de duşa yolladı. Duş alıp çamaşır makinasının üstündeki havluya sarınıp salona döndüm. Gözü havludaydı.
"İsmail'in havlusu o, yenisini verseydim keşke" dedi. Bir erkeğin evinde karısını sikip havlusunu kullanmak o yaşta da tahrik edici geliyordu bana. Hele ki bu adamın hamamda bana ellemeye çalışan bir adam olduğunu düşününce "öyle değil böyle yapılır o iş" diye düşünüp yeniden tahrik olmaya başladım.
"Çıkarayım istersen" deyip havlunun önünü açtım, sikim yeniden sertleşmeye başlamıştı.
"Çıkar tabii aşkım" deyip önünde sallanan aletimi eline aldı, dudağına götürüp önce altını sonra taşaklarımı yalamaya başladı. Otuzbir çekmek gibi değildi, çok garip bir zevk alıyordum. Sikim kalkınca hemen başının gövdesine birleştiği yerin altını yalamaya başladı. En zevk veren kısmın burası olduğunu o an anladım. Dil darbeleri sonunda boşalacağımı hissedince hemen geri çekti kendini.
"Dur bakalım beni sikmeden boşalmak yok" dedi ve açık kanepenin üstüne domaldı "hadi sen de beni yala" dedi. Eğilip kalçalarını ayırdım ve yalamaya başladım. Çıkardığı seslerden neresini nasıl yalamam gerektiğini anlamaya çalışıyordum. Tükürüklerime karışan am suyunun kokusu yine başımı döndürmeye başladı. Amından klitorisine geçince Ohhlamaları arttı. En zevk aldığı yer klitorisiydi. Dudaklarım arasına sıkıştırıp dil darbeleri atmayı ilk orada öğrendim, çok tahrik olmuştu bundan.
"Yeter! Sik hadi!" dedi. Ayağa kalkıp ıslanmış amına dayadım sikimi. Önce başını sonra beklemeden köküne kadar soktum. Tutunmak için omuzlarına koydum ellerimi, öne kaçmaya çalışınca omuzlarından tutup kaçmasını engelledim. Derin bir "Ohh" sesi çıktı Meltem Abladan. Geri çekip git gele başladım. Her dayandığımda köküne kadar sokuyordum, Meltem Abla hem iyice ıslanmaya hem de daha yüksek sesle bağırmaya başladı. Ona zevk verdikçe ben de zevke geliyordum. Hızlanmaya başladım. Geri çekip sertçe sokunca çığlıkları artıyordu.
Nefes nefese kaldık. O da boşalmaya yaklaşıyordu ama aldığımız zevki arttırmaya çalışıyordu. "Dur" dedi. İçinden çıkarıp beni sırt üstü yatağa yatırdı. Üstüme çıkıp kolayca içine aldı sikimi ve hızla üzerimde yaylanırken az önceki noktaya geldi hemen. Elini bacak arasına atıp klitorisiyle oynamaya başladı. Hem sikimi en derinine kadar alıp hem de kendini okşuyordu. Artık benim de dayanacak halim kalmamıştı tam boşalmaya başlayınca o da hemen kendini ayarladı ve benimle beraber boşalmaya başladı. İçine tazyikli bir şekilde döllerimi fışkırttım.
Yorgun argın üstüme yığıldı. Yine sırılsıklam olmuştu her yerimiz. Dışarıda yağmur şiddetini arttırmış camları dövmeye başlamıştı. Yavaşça yana inip yine arkasını döndü, arkadan sarıldım Meltem Ablaya. Uyuklamaya başladık.
Ne kadar uyuduk bilmiyorum ama az sonra zilin sesini duyunca hemen fırladık yattığımız yerden. Camdan aşağı bakınca çocukların geldiğini anladı, "çabuk giyin çık" dedi. Apış aram yapış yapış donumu pantolonumu üniformamı giyip hemen dışarı attım kendimi. Merdivenlerden inerken çocuklarla karşılaştım.
"Okula mı gidiyon Mete Abi?" dedi Selin utangaç utangaç gülümseyerek. İlerleyen yıllarda yaşayacaklarımızdan henüz ne onun haberi vardı ne de benim.
"Evet, bugün ilk dersler boştu o yüzden geç gidiyorum" dedim o an ilk aklıma gelen sözler olduğu için.
"Biz de pikniğe gittik ama yağmur hızlanınca öğretmen erkenden eve yolladı, yoksa akşama kadar top oynayıp ip atlayacaktık" derken Berkay "hadi çabuk, çok ıslandık zaten" deyip sinirli sinirli çekiştirdi kardeşini. Ben de yavaşça apartman kapısından süzülüp kendimi sokağa attım.
Neyse, ucuz atlatmıştık yine. Kendimi sevişmenin hazzına öyle kaptırmıştım ki ne çocuklara ne kocasına yakalanabileceğimiz aklımın ucundan geçmiyordu. Biraz da şok olmuştum apar topar evden kaçmak zorunda kalınca.
Sokağa çıkınca yapış yapış halim rahatsız etti beni. Eve gitmeme daha 2 saat vardı. Hava da sokaklarda dolaşmaya uygun değildi. 'Kaplıcaya gideyim' dedim içimden. Yıkanmaya ve şu yapış yapış halimden kurtulmaya gidiyordum aklımca ama bilinçaltım belli ki İsmail Abiyle ilk karşılaşmamın rövanşını planlıyordu.
Kaplıcaya girip soyunup peştamali sarındım, bu saatte bir kaç kişi vardı sadece. İçerisi sıcaktı ama buhara gömmemişlerdi kaplıcayı. İsmail Abi beni görünce "Ooo Mete hoşgeldin, gel kese yapayım sana" dedi.
"Marka almadım abi, yıkanıp çıkacağım" deyince "siktir et markayı, benden olsun, geç" dedi. Geçen sefer Serhat Abinin yaptığı gibi peştamalı çözüp bacak aramı örtecek şekilde sikimin üstüne koyup oturdum mermer sekiye.
"Hayırdır bu saatte? Gece kamyonu devirdin de evde sular mı kesikti?" dedi gülerek. O sırada küçük kese mahallinde sikimden yükselen döl ve am suyu kokusu duyulmaya başladı.
"Bu koku ne lan? Biz alışmışız taşak kokusuna, am kokuyor burası sanki?" dedi. Bu sefer ben güldüm "okuldan kaçıp hatunla buluştum abi, ev ahalisi erkenden gelince de yıkanamadan kaçmak zorunda kaldım, ondan geldim hamama" dedim. Gözleri açıldı fal taşı gibi.
"Helal genç!" dedi. "Hakkını vermişsin hatunun belli ki!"
"Verdik abi, endişelenme sen!" dedim.
"Dur yıkayayım seni sonra da gusül abdesti alırsın" deyip su dökmeye başladı üstüme. Bu sefer beni yıkarken tavırları değişmişti, genç oğlan çocuğu değil olgun erkek yıkar gibi yıkadı. Geçen gün sikmeye kalkıştığı oğlan gitmiş bugün karısını saatlerce siken erkek gelmişti karşısına ama bilmiyordu tabii bu am kokusunun karısının amından geldiğini. Sikimi taşaklarımı iyice sabunladı "sen arkanı yıkarsın içeride" dedi elini götüme atmaya cesaret edemediğini belli edip. 'Hah şöyle!' dedim içimden "ben içerde yıkarım abi sıkıntı yok sen kalan kısımları hallet yeter" dedim. Güzelce yıkayıp keseledi, köpüklerle kaplayıp tertemiz yaptı beni.
"Sağol abi" deyip göbek taşına geçip uzandım biraz. Vaktim vardı daha. Gözlerimi kapatıp kaplıcanın içinde su seslerini dinlerken biraz önce altımda inlete inlete siktiğim Meltem Abla, bana bu seks ortamını sağlayan Serhat Abi, az önce karısını siktiğimden habersiz sikimi taşağımı yıkayan İsmail Abi, annelerini siktiğimden ve eve apar topar geldikleri için son anda evlerinden kaçtığımdan habersiz benimle sohbet eden çocuklar teker teker gözümün önünden geçti. Sonra annem, babam, ablam ve kız arkadaşım geldi aklıma. Ne ilk düşündüklerim sikimi kıpırdattı ne de sonrakiler kalbimi dağladı. Böyle bir şey miydi hayat? Acılarla zevklerin iç içe geçtiği, dün seni sikmeye kalkanın bugün taşaklarını yıkadığı, sana acıyan kadını altında acıta acıta zevkin doruklarına ulaştırdığın bir girdap mıydı hayat? Sonunda beni yutacak bir döngü müydü yaşadıklarım yoksa yeni gün, dünün küllerinden mi doğacaktı? Bunları düşünüp biraz uyuklayıp çıktım kaplıcadan. Her gün 'ben artık eski ben değilim' diyordum...
#sex hikayeleri#bursa#sex hikaye#evli çift#swinger çift#türk çift#bursanilüfer#bursa osmangazi#çekirge#kükürtlü#tophane
60 notes
·
View notes
Text
KAYNIM BENİ BOZDU-2
Neyse eve vardık girer girmez ev telefonu çaldı. Açtım Mithat bşr hafta sonra geleceğini söyledi kapattı. Bende banyo edip üstüme geceliğimi giydim. İç çamaşırı giymedim bu sefer sütyende. Oturma odasına geçtim. Kazım abi de boxer ve atletle kanepede oturup televizyon izliyordu beni gördü kapattı.
-gel Nurgül yanıma otur
-efendim abi
-bak güzelim ben seni severim şimdi bana anlat bakalım noluyor
-sorunda bu abi hiçbir şey olmuyor. Evlendiğimiz günden beri hiçbir şey olmuyor
-nasıl yani bakire misin hala
-evet abi hala kızım
-bak bizim şerefsize güzelim kızı mundar edecek. Ama bizim oğlan azgındır ben inanmadım bu dediğine.
-valla abi inanmıyorsan gel bak.
Bunları söylerken yalandan ağlıyordum. İstekli olmamı düşünmesini istemedim. Geceliğimi yukarı çektim bacaklarımı ayırdım. Ben bunları yaparken kazım abinin yarrağı boxerı deşecek gibi duruyordu. Elimle amının dudaklarını ayırdım. Pembe deliğim kazım abinin gözleri önündeydi. Hafifçe yutkundu
-vay hayvan eti yiyen böyle güzel am sikilmez mi? Of ölünür bu am için
Eliyle amımı okşamaya başladı.
-ah güzel yengem benim o sendeki cevheri kullanamadı ama ben kullanıcam
Ağzını amıma dayadı ve başladı yalamaya. Allah’ım bu nasıl bir zevkti. Sakallarının batması bile hoşuma gidiyordu.
-merak etme yengem bu amın hakkını ben veririm sen dert etme
5-10 dk yaladıktan sonra beni kucağına alıp yatak odama getirdi. Yatağa fırlatıp o kocaman yarrağını boxerdan kurtardı. Dikilmiş yarrak yalanmayı bekliyordu. Hemen üstümdeki geceliği fırlatıp yarrağa sarıldım. Susuz kalmış köpek gibi yalıyordum. Kazım abi de başımı okşuyor
-ah ne kadar susamış benim güzel yengem doya doya yala yavrum
Kazım abi zenciden hallice bir teni orman gibi kıllı vücudu vardı. Benimse süt gibi beyaz bir tenim. Taşaklarına kadar emdim. Yarrağının başına öpücükler koydum.
-şu memelerin tadına bakayım yavrum
Memelerime yumuldu. Yalıyor ısırıyor arada da tokatlıyordu. Aşırı zevk alıyordum.
-maşallah maşallah bu memeler adam öldürür
Memelerimi de yaladıktan sonra üstüme geldi yarrağını amıma dayadı
-kadın olmaya hazır mısın yenge kızlığına veda et
-hadi sok artık asıl kocam sen ol
Bunu duyunca şehvetlenen kazım abi bş anda yüklendi. Canım çok acısıda birkaç gelgitten sonra zevk almaya başladım. Onun koca kıllı yarrağı benim pembe dar amıma zar zor gidiyordu. Aynaya bakınca tenimizdeki azdırıcı uyum hoşuma gitti. Sanki dağ ayısı beni sikiyordu.
-nasıl mutlu musun karıcım
-hemde hiç olmadığım kadar kocacım
-ohh bakire am sikmeyeli uzun zaman olmuştu. Fırın gibi sıcacık ohhh
-evet erkeğim kökle körpeye
Çok geçmeden kazım abinin nefes alış verişleri hızlanmaya başladı.
-döllüyşm mi bu taze amını He amındaki yangını söndüreyim mi
-dölle kocacım
Ohh diyerek boşaldı. Yarrağını çıkarınca şarıl şarıl döl akıyordu.
-abi ne yaptın böyle ak ak bitmiyor
-e senin karıya az bile bu gel bakayım koynuma doyamadım sana.
Yarrağı hala dimdikti kucağına alıp yarrağını amıma yerleştirdi. Alttan köklemeye başladı.
-ah ah ayh
-ohhh harikasın yavrum
Kucağında zıplarken memelerim yüzüne çarpıyor. Bu baş döndürücü manzara da gözleri devriliyordu. Eliyle bir mememi tutup ağzına aldı morartacak kadar emiyordu. Ben kaç defa boşaldım hatırlamıyorum.
-güzelim geliyorum
-bu sefer ağzıma boşal döllerinin tadına bakmak istiyorum.
-a de bakayım
Yarrağını ağzıma soktuktan sonra patladı. Ben de hepsini yuttum.
-afiyet olsun yenge nasıl beğendin mi
-çok beğendim abi
İkimizde yatağa girdik koyun koyuna uyumaya başladık. Ama kazım abinin yarrağı yine kalktı. Ben yarrağı alıp ait olduğu yere soktum. Kazım abi yorgunluktan uyumuştu. Ama küçük kazım hala dimdik ayaktaydı. Ben yavaş yavaş ileri geri yapıyor zevkin tadına varıyorum. Ben ritmik hareketlerime kazım abi de eşlik etti. Çok geçmeden de tekrar amıma döllerini akıttı. Bende kadın olma gururu ile yeni kocamın kolları arasında uykuya daldım.
329 notes
·
View notes
Text
Issız rihtimlarda el sallamakla geçirmek taraftarıyım günlerimi bu aralar
Daha önce hiç gitmediğim bir yere gidip,
İnce belli bardakta çay içmek tek düşüncem
Seyrine doyamadığım denize uzanmak, koşmak istiyorum.
Yıldızlar kadar uzak hayalinle örülü yalnızlığım
Kafası hafif dumanlı kaldırımlarına yıkılıyorum İstanbulun
Pek yakıştırmazlar ya hemcinslerimin eline kalemi,
Ben elimden bırakmıyorum ne hikmetse
Mevcut tüm bedenlerini deniyorum yazar kişi olmanin.
Beğendiğim olursa çıkarmıyorum.
Gene böyle puslu bir gündü hatırlıyorum.
Gene kasvetliydi gökyüzü, deniz gene somurtkan.
Bükülmüş dudaklarıyla bir şehir duruyor karşımda tüm asaletiyle
Memnuniyetsiz bir adamın ifadesini anımsatan
Bilmem ki neden böyleyim?
Neden ödüm kopuyor yalnız kalmaktan
Ve neden en çok yalnızken mutluyum?
Sesim neden en çok yalnızken bu kadar güzel?
Neden en uzun yalnızken yazabiliyorum?!
Bardağı boşalttığım vakit,
Bu sorularıma da cevap bulmak istiyorum.
Seyirlik alemdeyiz yahu!
Bak hiç tükeniyor mu görünme çabaları …
Eksiliyor mu seyredilenler, seyre dalanlar azizim.
Yalnizlik insani eksiltiyor dedimse, içini canim!
Dışından ne eksiltsin?
Saçların seyrelir, gülüşün bulanır amenna,,
Ama halen iki gözlüsün be cancağızım!
Aksamüstü güzeldir sahil yolları,
Günes güzel batar mesela, güzeldir günü bitiren çigligi.
Horoz ötmedi diye bakmadığını bilir en basitinden güneş …
Yaprak dökümüne denk gelmez ki hep ayrılıklar!
Sırnaşın sarmasiklarin en işveli olduğu çağda gelir kimi zamanlar.
Güz bitimlerine diş bilemem ben,
Bilirim beyhude değildir yüreğimin çalkantısı.
Bu şehirde deniz kenarında yasanir ayrılıklar.
Hatırlıyorum gene öyle bir gündü.
Gene elde bir mendil, gene yalan dolan.
Ağlayıp sizlamisti gene bir kız,
Göz yaşını ziyan etmemişti oğlan …
Ben de oradaydım, ben de gördüm.
Günes tanık olmak istemediğinden gidiyordu.
Yakamozlar küskün…
Seyreden bir ben.,
Görülmeye deger bir ayrılık değildi vesselam!
İlle de dersen hazanda ayrılır yollar…
Düşmeli yapraklar…
Bir düşün hele..
Hep var olacak mı su ağaçlar?
Hem hatırlamaz mısın, biz ayrılırken yemyeşildi zeytin ağaçları
Hep izlemezler ayrılığı,
Bizde var bu yol kesen bakışlar.
Bir noktam vardı evvelden
El yordamıyla yollar çıkarırdım içinden…
Çıkmaz sokaklara çıkmış ne gam,
Meylimiz en başından beri çıkmazlara sapmak yönünde zaten!
Dört yol ağızları bize göre değildir mesela,
Şug kadın kahkahaları..
Mahremiyet, masumiyetti güya tek dert!
Ünlem parantez içinde mi bilmem..
Biteviye ağlasın deniz kenarında oğlan,
Biteviye umursamasin kadın.
Ne yöne eseceğini şaşırsın rüzgar,
Yanlış yönde dönsün akreple yelkovan..
Mecbualar katlar gibi katladığımız günler halen çıkıyor ceplerimden
Yarım kalmış, insanlığa sığmamıs..
Siluetin kalmış o günlerde.
Avare bir serseri
Alnındaki hüsnühat..
Yaşamıyor zavallı
Olanca canı arada vurur yüzüne,,
Kalmış öyle akşamdan..
Biraz da yağ çekilirmis sanki o zamanlar
Söylediğine göre öncesizmis aşklar, ölümsüzmüş aşıklar..
Hatırlıyorum gene bugünkü gibi bir gündü,
İskelede sarmaş dolaş çifte kumrular..
Sonra ne oldu da ayrıldılar?
Ne vakit ayrıldı noktadan türeyen yollar..?
Çay bitmis meğer, çok olmuş besbelli biteli..
Çok olmuş ki ters ters bakıyor kadının teki..
Ne düşündüm ne yazdım bilmiyorum.
Bir sen kalmışsın
Bir deniz
Güneş
Ve kiz,,
Bir de oğlan …
135 notes
·
View notes
Text
viran, sen enkaz olmuşsun. eskiden içi gülen gözlerinin altındaki bu mor halkalarda neyin nesi? eskiden düşsen bile gülerdin sen, erkekliğine laf ettirmezdin;bilirim. peki şimdi, şimdi ne değişti viran? dönde bir bak aynaya, bu sen değilsin. düşünce bile gülümseyip kalkan oğlan artık düşününce ağlıyor. bir onur can özcan şarkısına sıkışmışsın sen viran, erkekler ağlamaz diyen seni tanımamış meğer.
12 notes
·
View notes
Text
İpten Gülümseyen Sırlar
Büyümüş olmanın verdiği huzursuzlukla yatakta doğrulmuş, üstüne battaniyeyi çekmişti. Soğuk hava onu, huzursuz düşünceler de kalbini titretmişti her gece olduğu gibi. En sevdiği bebeğine sıkıca sarılmıştı, gözlerinden süzülen göz yaşlarıyla. Annesinden geriye kalan tek şeydi bu bebek, belki de bu yüzden ona bu kadar bağlıydı. Doğum gününde hediye etmişti annesi ona bu bebeği, kendi elleriyle örmüştü güzel ruhlu kadın. Annesi aklına geldikçe daha şiddetli ağlamaya başlıyor, kucağındaki oyuncak bebeğine daha da sıkı sarılıyordu. Savunmasız hissediyordu, hiç olmadığı kadar hem de. Örgü eller bir anda gözyaşlarına dokunup silmişti. İpten oluşan ağız gerilmiş, kocaman bir gülümseme oluşmuştu bebeğin yüzünde. Kısık bir sesle, "Ağlama artık," dedi ona. Küçük oğlan şaşkınlıkla irkildi, kocaman siyah gözlerini bebeğine dikti. Onun şaşkın ve korkmuş bakışlarının aksine, bebeğinin ılımlı ve yumuşak bakışları ile karşılaşsa da bu onu daha da ürkütmüştü. Sesli bir şekilde yutkundu; önce olan bitenin gerçek olup olmadığını anlamaya çalıştı. Sonrasında, gözlerinden akan yaşları silen örgülü elleri hâlâ hissettiğinde bunun gerçek olduğunu anladı. Çekingen bir tavırla araladı dudaklarını, "Sen... sen konuşabiliyor musun?" Sesi oldukça kısık çıkıyordu, sanki her an bir şey olmasından korkuyor gibiydi. Yanaklarındaki örgülü eller durdu. Birkaç saniye sonra yumuşak sesiyle karşılık verdi örgü bebek. Oğlanın şaşkın ve korku dolu bakışlarına rağmen yüzündeki gülüşü söndürmemiş, onu az da olsa sakinleştirmek istemiş, ellerini saçlarına getirip yavaşça okşamaya başlarken ince ve uzun ipten ibaret olan dudaklarını aralamıştı. "Tek sorun konuşabilmem mi yani? Hareket de edebiliyorum bak." Oğlanın korku dolu bakışlarını umursamadan yüzündeki kocaman gülümsemeyle kucağında dans etmeye başlamış. "Müziğin sesini duyamayanlar beni deli sandılar, umarım sen duyanlardansındır." Çocuk, bebeğin ne yaptığına anlam verememiş, çatık kaşları ve korku dolu gözleriyle bir şey demeden bebeğe bakmaya başlamıştı. Bunu gören bebek, hayal kırıklığı ile durmuş ve az önceki gülümsemesi solmuş, yerine somurtan bir ifade yerleşmişti. Sonra çocuğa bakıp derin bir iç çekmiş, ardından "Sanırım sen duymayıp deli sananlardansın," diyince, çocuk üzülen hatta ve hatta ağlayacak gibi görünen bebeğine karşılık ne yapması gerektiğini bilemedi. Sanki çok normal bir şey yaşıyormuş gibi, "Hayır hayır, üzülme lütfen. Sadece konuşman ve tabii ki hareket etmen garip geldi," diyerek bebeğinin gönlünü almaya çalışıyordu. Bu durum, akli dengesini sorgulamasına sebep olurken, bebeğinin gülüşünü tekrardan görmesi ile sebepsiz rahatlamıştı.
25.06.2024 —Sözlerin Ressamı
15 notes
·
View notes
Text
TAVUK ÇALINDI!..😢😢😢
Yaşlı Yahudi yetişkin oğlunun yanına varır.
“Evlat bir tavuğumuz çalınmış. Git o hırsızı bul ve cezasını ver!..” Der.
Oğlan baştan savma başını sallayarak. “Tamam baba. Hallederim.” Diye cevap verir.
İçinden: “Ulan yüzlerce tavuğumuz var. Bir tanesi çalınmış. İşim gücüm yok, tavuk hırsızı peşinde mi koşacağım.” Diye hayıflanır.
Birkaç gün sonra endişe ile babasının yanına varır. ”Baba, baba!.. Keçimiz ortalarda yok!. Çalmışlar.” Der.
Yaşlı Yahudi “Tavuğu çalanı buldun mu oğlum? Cezasını verdin mi?” Diye sorar.
Oğlan ellerini iki yana açıp "Ya sabır" çekip odadan çıkar.
Ulan koca keçi gitti!.. İhtiyarın derdine bak!.. Bir kart tavuğun hesabını soruyor. Der. Kendi kendine.
Kısa bir süre sonra çiftliğin en verimli ineği de ortadan kaybolur.
“İnek gitti baba!..” Diye feryat eder çocuk.
Baba sakince sorar “Tavuğu çalanı buldun mu? Cezasını verdin mi?”
Nihayet, çiftlikte ne var, ne yok hepsi çalınır. Buğday ambarı bomboş, ağıllar tenha kalır.
Her seferinde dehşet ve telaş ile durumu babasına haber veren delikanlı hep aynı soru ile karşılaşır.
“Kart tavuğu çalanı buldun mu? Cezasını verdin mi?”
Günün birinde, delikanlı kan ter içinde babasının yattığı döşeğin başına gelir.
Yaşlı ihtiyar çok ağır hastadır arık. Dünya üzerindeki vakti sayılıdır.
“Baba” der. Delikanlı. “Kız kardeşim ortada yok!..” “Kaçırmışlar!..”
Ölüm döşeğindeki ihtiyar anlaşılır, anlaşılmaz bir hırıltı ile sorar.
“Tavuk hırsızını yakaladın mı? Cezasını verdin mi?”
Tavuk çalınalı aradan yıllar geçmiştir.
Geçen zaman içerisinde bu çiftçi aile ellerinde ne var ne yok kaybetmiştir.
En sonunda canları ve namusları da ellerinden alınmıştır.
Yaşlı ihtiyar son nefesini vermeden önce son kez fısıldar.
“Oğlum. Eğer sen kart tavuğu çalanı zamanında bulup, cezalandırsaydın. Başımıza bunlar gelmezdi.
Vurdumduymazlığını zaaf zannettiler.
Kibrini güçsüzlük zannettiler,
Yufka yüreğini çaresizlik zannettiler.
Çiftliğini talan ettiler.
En sonunda arını, namusunu da elinden aldılar.
Git önce o tavuğu çalanı bul ve cezalandır.” Der.
Son nefesini verir.
...
Bizim tavuğumuzu 10 Kasım 1938’den bir gün sonra çaldılar.
Devamını biliyoruz.
Önce o ilk tavuğu çalanı bulup cezalandırmamız lazım.
Yoksa arımız ve namusumuz genç kızımız Türkiye de çalınmak üzere.
Kibiri, vurdumduymazlığı, adam sendeciliği, çok bilmişliği, ukalalığı, man kafalılığı, fikri sabitliği bir kenara bırakmalıyız.
Bakış açımızı biraz değiştirmemiz lazım.
Ölüm uykusundan uyanabilmiş hiçbir özgür ülke yok. Hepsi yitip gitti.
Önce o tavuğu çalanı bulmalıyız.
Alıntıdır
🤔⁉️🤔⁉️🤔
34 notes
·
View notes
Text
Bugün çok fazla sizin kızın var mı hayırlı işleri sorusuna maruz kaldım. Annem o sıra baş başa kalınca görüştüğün biri var mı dedi. Ben de yüzüm gayet mimiksiz var dedim.
Annem: Kim bu oğlan 😲
Ben: Şimdilik bana kalsın
Annem: Memleketi neresi
Bu çok kritik bir sorudur eskiler memleket ile adam belirler.
Ben: Şaka yapıyorum yok ya
Annem: Ciddi söyledin bak yalan söyleme varsa söyle
Ben: Vallahi şaka yaptım yok
22 notes
·
View notes
Text
Sevgili Oğlum aaamett,
Geçen akşam sahilde oturalım dedik kuzen ve ailesiyle. 2 aylık bebekleri var. Kamp sandalyelerimiz,masamız,çayımız, yiyeceklerimiz. Harika bir hava. Deniz. Ama bizim oğlan yerinde duruyor mu? Hayır. Kim peşinde: "babiş" çocuk beş dakika durmadı.
Bu durum da bizim ege tatili hayalini "hele bir 4-5 yaşına girsin de gideriz" bıkkınlığına çevirdi. Bu kabulleniş bir miktar üzdü. Ama tatili değerlendirmemiz gerekiyor. O parayı illa harcayacağız.
İstanbulda eski günleri yad edelim dedik. Her noktayı gezelim. Çocuksuz şekilde. Hatta adada kalalım bir gün -çocuksuz-. Aklımıza neresi geliyorsa hepsine gidelim -çocuksuz-. Puahahahahs.
Sapancaya maşukiyeye gidince de takılırız. Çocuksuz.
Hem zaten dedesi ile ananesi özlemiştir. Özlemlerini gidersinler. Biz de sakince bir yerde oturalım koşturmadan çay içelim.
Baba olmayı kolay sandım hep. Çünkü toplumumuzda çocuğu anneye satarsın içerde babalar olarak takılırsın. Ama modern zamanlarda bu mümkün değil. Çocuk bakıyorum.
Yav geçen gün bez değiştirirken gaytayı bacağıma düşürdüm. Bezi alırken yuvarlandı. Ellerim büyük gardaşım benim. İnce şeyleri kavrayamıyorum. Puahahahahah.
Sevgili oğlum, senden bıkmıyorum allah biliyor. Uyurken beş dakika oturayım dedim. Azıcık dedikodunu yapayım dedim. Yoksa babiiissss deyince sen dünyalar duruyor.
Bir de hep babaları suçlarlar ilgisiz diye. Biz babalar olarak hayatın köpeği olmuşuz. Herşeye yetişmeye çalışıyoruz. Erkekleri koruma derneği samsun şubesi başkanı serco.
Dedikodumuzu da yaptık elhamdülillah.
Hayatımız tüm hızıyla devam ediyor. Dağınıklığı dert etmiyorum. Acilen tatile ihtiyacım var. Totom yara olana kadar adada bisiklet sürmem lazım. Ya da deniz sezonu açılsa da samsunda denizde amaçsız yatsam. Film izlemem lazım.
Aaaaa bak bugün mezuniyetimin 13. Yıldönümü. 10 haziran 2011. Sevgili günlük, 13 yıl oldu. Umutlu serco. İnsan hakları ya da ab hukuku uzmanı olmak isteyen serco. Diplomam lazım olmaz diyerek, notere verecek param da olmadığı için hakimlik sınavından sonra diplomanın aslını bakanlığa veren gerizekalı serco. Neyse ki zımbalanmış halini geri almışım. Ofisime asacağım.
Kiracı çıktı. 3 artı 1 ofisim var. İçi biraz eski ama adam edeceğiz inşallah. Hele şu kurbanı bi atlatalım.
Ne diyorduk yahu. Hayat çok pahalı. İki şort gömlek 4500 tl arkadaşım. Esnafımız, iş adamımız, halkımız yine halkımızı silkme peşinde. Bak bu da güzel hikaye.
Öyle işte. Kurbana hazırlıklarımı yapmak istiyorum. Bıçaklarım masatlarım. Canlı olmadıkça et doğramaya bayılıyor olabilirim. Zaten çocukken iki hedefim vardı: 1-kaymakam olmak. 2-samsun pidesi ustası olmak. Pide ustamız özgür abi vardı. Makine yok eliyle bir pide açardı. Hayrandım yahu adama. Lan şimdi usta olsaydım atakumda 5 tane evim vardı.
Pideci kursuna yazılsana sercocum.
Hadi çocuk ağlıyor.
Vesselam.
6 notes
·
View notes
Text
Kızını Dövmeyen Dizini Döver
✍🏻 Yılmaz Dikbaş
https://www.gundemarsivi.com/kizini-dovmeyen-dizini-dover/
Kadın cinayetleri her geçen gün artarak sürmektedir.
İşte, beş yılda öldürülen kadın sayıları:
2015 yılında 303,
2016 yılında 328,
2017 yılında 409,
2018 yılında 440,
2019 yılında 374
…
Son 10 yılda Türkiye’de 4197 (dört bin yüz doksan yedi) kadın öldürülmüştür.
Dünyada en çok kadın cinayeti işlenen ülke Türkiye’dir.
Bu neden böyledir?
Kadın öldüren caniler ne tür bir iklimde yetişmektedir?
İşte başlıca etkenler:
KADINA ŞİDDET İÇEREN ATASÖZLERİ VE DEYİMLER
Türk erkek çocukları okullarda şu atasözlerini öğrenir:
Kızını dövmeyen dizini döver.
Kızın var mı, derdin var.
Kadın, erkeğin şeytanıdır.
Kadı, erkeğin çarığı gibidir. (Yani istediği zaman çıkarıp atar)
Kızın var, sızın var.
Oğlan doğuran övülsün, kız doğuran dövülsün.
Anasına bak, kızını al.
Saçı uzun aklı kısa.
Kızı gönlüne bırakırsan ya davulcuya kaçarya zurnacıya.
Babasının öğlu.
Karı gibi konuşmak.
Çocuksu kadın meyvesiz ağaca benzer.
Kocanın vurduğu yerde gül biter.
Kadının sırtından sopayı, karnından sıpayı eksik etmeyeceksin.
Kocamdır, sever de döver de.
Dua et, kadınsın!
Kır dizini otur evinde.
Elinin hamuruyla erkek işine karışmak.
KADINA ŞİDDET İÇEREN T��RKÜLER, ŞARKILAR
Türk erkek çocukları şu tür türkü ve şarkıları dinleyerek büyür:
Trabzon Maçka türküsü:
Yavuz geliyor Yavuz da
Denizi yara yara
Kız ben seni alacağım da
Başına vura vura
Maçkalı erkek çocuklara ana babaları, yakınları ve de öğretmenleri SEVMEYİ öğretmiyorlar!
SEVMEYİ BİLMEYEN DÖVER!
SEVİŞMEYİ BİLMEYEN ÖLDÜRÜR!
İngiltere’de üniversitede ilk yıllarımda Amerika’nın Vietnam savaşına karşı yapılan protesto yürüyüşlerine katılıyor, yakamda üzerinde küçücük dört sözcük bulunan şu rozeti taşıyordum:
MAKE LOVE NOT WAR. Türkçesi: SAVAŞMA SEVİŞ.
Sevmek, aşık olmak ve sevişmek insanlara özgüdür.
Hayvanlar sevmez, aşık olmaz, sevişmezler. Sadece belirli zamanlarda, üreme amaçlı, çiftleşirler.
PKK yandaşı, şarkıcı İbrahim Tatlıses çığırıyor:
Kız ben seni vurmaz mıyım
Saçlarından asmaz mıyım
Karadenizli azmış nara atıyor:
Gelevere deresi iki dağın arası
Yüzünden silinmesin piçağumun yarası
Ünlü pop şarkıcı Erkin Koray‘ın “Deli Kadın” şarkısı:
Deli kadın hiç sen beni anlamadın
Sopa mopa kâr etmiyor taş kafana
Rana Alagöz, “Dayak Cennetten Çıkma” şarkısıyla kadınlara öğüt veriyor:
Sakın kızdırma onu
Döver pata pata
Sonra karışmam
O çok aksi pata pata
Bak dayak cennetten çıkma
Döver pata pata
Memeleri yeni tomurcuklanmış, hiç el değmemiş huriler erkeklere veriliyor, kadınlara ise dayak! İşte size cennet!
TÜRK FİLMLERİNDE KADINA ŞİDDDET
Türk erkek çocukları ve delikanlıları şu yerli filmleri izleyerek kadını tanır:
Kızını Dövmeyen Dizini Döver, Çaresizlik, Vurun Kahpeye, Leke, Neşeli Günler, Çöpler Köpekler, Gülen Gözler, Terazi. 9 aylık. Dört Yapraklı Yonca, Kuyu, Barda, Halam Geldi, Kurtuluş Son Durak, Killing İstanbul, İffet, Kadın Düşmanı.
KADINA ŞİDDET İÇEREN TÜRK TV DİZİLERİ
Türk erkek çocukları, delikanlılar ve de yetişkinler her akşam şu dizileri izleyerek ders alırlar:
Kızıl Goncalar, Ömer, Sen Anlat Karadeniz, Alemin Kralı, Unutulmaz, Ufak Tefek Cinayetler., Kızılcık Şebeti, Yasak Elma, Sadakatsiz, Hercai, Doğduğun Ev Kaderindir, Aşk Ağlatır, Hayat Devam Ediyor, Aşk-ı Memnu.
KURAN’DA KADINA ŞİDDET
Kadın katillerinin tümü “milli ve manevi” değerlere bağlı, muhafazakâr MÜSLÜMAN’dır.
İslam’ın kutsal Kitabı Kuran’da. Nisa Suresi 34. Ayet’de Allah. Erkek kullarına şu öğütü verir:
“Sadakatsizlık ve iffetlerinden korktuğunuz kadınlara önce öğüt verin. Sonra onları yataklarında yalnız bırakın ve nihayet onlarıevden çıkarın/bulundukları yerden başka yere gönderin/onları DÖVÜN.”
(Kaynak: Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk. “Kuran-ı Kerim Meali-Türlçe Çeviri”)
Müslüman Türkler, Kuran’ı Türkçe okumadıkları için bilmezler!
Ama Müslüman Türk çocuklarının çoğu evlerinde, yukarıdaki Ayetin uygulamasını defalarca yaşarlar, babaları annelerini sık sık acımasızca DÖVER!
OSMANLI’DA KADIN
Altı yüz yıldan uzun bir süre (1300-1920) Anadolu Türk halkı Osmanlı’nın boyunduruğu altında kaldı.
Osmanlı’da kadın, ikinci sınıf vatandaş bile değildi.
Osmanlı’da kadın vatandaş değildi!
Nüfus sayımlarında, evlerde erkekler yazılırken kadınlar sayılmazdı! Yani Osmanlı, kadını insan olarak bile görmezdi!
Osmanlı’da kadın, alınıp satılan MAL’dı.
Osmanlı’da kadın, esir pazarlarında satılırdı.
Dillere destan Osmanlı Haremi’ndeki kadınlar, Avrupalı Hıristiyan/Yahudi kadınlardı. Avrupa ülkelerini işgalde Osmanlı, genç kadınları, kızları ve de parlak oğlanları esir alır, Payitaht’ta getiri, en güzelleri seçilip Saray’ın Haremi’ne gönderilirdi.
Harem, köle kadınlar hapishanesiydi!
Padişahlar bu kölelerle çiftleşirdi.
Değerli Dostlar.
Osmanlı’da kadın, çok önemli bir konudur.
Ben bu konuyu çok sağlam kaynaklara ve belgelere dayanarak, “KADININ ADI YOK” başlıklı bir makale olarak hazırladım. Bu makalemi, yine bu Facebook sayfamda bilgilerinize sunuyorum. Okumanızı öneririm.
Türk gençlerinin büyük çoğunluğu Osmanlı tarihini sağlam kaynaklardan okuyup öğrenmediler.. Osmanlı hakkında bildikleri uyduruk TV dizileri ve sözde tarih hocası, Osmanlı sevdalısı saray dalkavukları Prof. Dr. İlber Ortaylı ve Prof. Dr. Erhan Afyoncu’nun anlattığı masallardır.
KADIN CİNAYETLERİNE KARŞI ÖRGÜTLENEN KADINLAR
Özgür akıllı aydın kadınlar Türkiye’nin 81 ilinde ve birçok ilçede bir araya geldiler, kadına şiddete karşı örgütlenip dernekler kurdular.
İşte o dernekler:
Kadınlarla Dayanışma Vakfı (Birçok ilde şubeleri var), Mavi Kalem Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği, Kadın Hakları Derneği, Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, Mor Dayanışma Derneği, Antalya Kadın Danışma ve Dayanışma Derneği, Mor Salkım Kadın Dayanışma Derneği, Edirne Kadın Merkezi Danışma Derneği, Erzurum Katre Danışma ve Dayanışma Derneği, İstanbul Mor Çatı Kadın Sığınağı, İzmir Kadın Dayanışma Derneği, Mersin Bağımsız Kadın Derneği, Mersin Mimoza Kadın Derneği, Fethiye Kadın Danışma ve Dayanışma Derneği, Bodrum Kadın Dayanışma Derneği, Van Star Kadın Derneği.
Kadına Şiddete Karşı örgütlenen tüm dernek ve kuruluşların yöneticileri ile tüm üyelerine sevgi ve saygılarımı yolluyorum…
Yılmaz Dikbaş
8 Mart 2024, Cuma
0532 233 31 52
#GündemArşivi #YılmazDikbaş #8MartDünyaEmekçiKadınlarGünü #8MartDünyaKadınlarGünü #KadınaŞiddet #Atasözü #ŞarkıSözü #NisaSuresi #KadınCinayetleri #İstanbulSözleşmesi #ToplumdaKadın #OsmanlıdaKadın #Kadınlarımız #Eğitim #Tarih
2 notes
·
View notes
Text
Mezarlık ikinci evim oldu, gözlerimi kapatın yolu mezar taşına kadar gözlerim kapalı giderim, her yer toprak kokar ama ben yine de kokusundan bulurum onu, toprağı kendisi gibi kokuyo, gözlerine bakmayı özledim, ellerini tutmayı, sana sarılmayı, seninle komik filmler izlerken sana durmadan konuştuğun için kızmayı, uyurken saçlarıma dokunmanı, gülüşünü, sıcaklığını herşeyinle çok özledim seni. Yıllar geçti olmuyo sensiz, yapamıyorum, kendimi suçlamak yordu artık. Çık karşıma ölmedim ben de, şaka yaptım bak ben burdayım de. Yıllar oldu ya yıllar sensiz geçirdiğim çok yıl oldu. Kokun odamdan gitmiyo, gitmesin senden kalan tek kokun var bende. Yalvarırım beni sensiz bırakma. Gir rüyalarımaz orda buluşalım. Kokun gider diye kıyafetlerine dokunamıyorum. Parfümlerine dokunamıyorum biter diye, her gelişimde toprağından bi parça alıp saklıyorum, benden istemiştin saçını kesmemi kıyamadım atmaya sakladım şimdi sen öldün ben onlarla yetinmeye çalışıyorum. Yakın zaman da yanına gelirsem kızma bana güzelim tamam mı. Bu oğlan seni çok özledi dayanamadı artık yokluğuna..
2 notes
·
View notes
Text
TAVUK ÇALINDI
Yaşlı Yahudi, yetişkin oğlunun yanına varır.
“Evlat bir tavuğumuz çalınmış. Git o hırsızı bul ve cezasını ver!..” der.
Oğlan baştan savma başını sallayarak. “Tamam baba. Hallederim.” diye cevap verir.
İçinden:
“Ulan yüzlerce tavuğumuz var. Bir tanesi çalınmış. İşim gücüm yok, tavuk hırsızı peşinde mi koşacağım.” diye hayıflanır.
Birkaç gün sonra endişe ile babasının yanına varır.
”Baba, baba!.. Keçimiz ortalarda yok. Çalmışlar..!” der.
Yaşlı Yahudi,
“Tavuğu çalanı buldun mu oğlum? Cezasını verdin mi?” diye sorar.
Oğlan ellerini iki yana açıp, "Ya sabır" der. Odadan çıkar.
Ulan koca keçi gitti !.. İhtiyarın derdine bak!.. Bir kart tavuğun hesabını soruyor, der. Kendi kendine.
Kısa bir süre sonra çiftliğin en verimli ineği de ortadan kaybolur.
“İnek gitti baba !..” diye feryat eder çocuk.
Baba, sakince sorar:
“Tavuğu çalanı buldun mu ? Cezasını verdin mi?”
Nihayet, çiftlikte ne var, ne yok hepsi çalınır. Buğday ambarı bomboş, ağıllar tenha kalır.
Her seferinde dehşet ve telaş ile durumu babasına haber veren delikanlı hep aynı soru ile karşılaşır.
“Kart tavuğu çalanı buldun mu? Cezasını verdin mi?”
Günün birinde, delikanlı kan ter içinde babasının yattığı döşeğin başına gelir.
Yaşlı ihtiyar çok ağır hastadır arık. Dünya üzerindeki vakti sayılıdır.
“Baba” der, Delikanlı.
“Kız kardeşim ortada yok!..” “Kaçırmışlar!..”
Ölüm döşeğindeki ihtiyar anlaşılır, anlaşılmaz bir hırıltı ile sorar;
“Tavuk hırsızını yakaladın mı? Cezasını verdin mi?”
Tavuk çalınalı aradan yıllar geçmiştir.
Geçen zaman içerisinde bu çiftçi aile ellerinde ne var ne yok kaybetmiştir.
En sonunda canları ve namusları da ellerinden alınmıştır.
Yaşlı ihtiyar, son nefesini vermeden önce son kez fısıldar.
“Oğlum. Eğer sen kart tavuğu çalanı zamanında bulup, cezalandırsaydın. Başımıza bunlar gelmezdi.
Vurdumduymazlığını, zaaf zannettiler.
Kibrini, güçsüzlük zannettiler.
Yufka yüreğini, çaresizlik zannettiler.
Çiftliğini talan ettiler.
En sonunda arını, namusunu da
elinden aldılar.
Git ,önce o tavuğu çalanı bul ve cezalandır.” der.
Son nefesini verir.
18 notes
·
View notes
Text
TAVUK ÇALINDI
Yaşlı Yahudi, yetişkin oğlunun yanına varır.
“Evlat bir tavuğumuz çalınmış. Git o hırsızı bul ve cezasını ver!..” der.
Oğlan baştan savma başını sallayarak. “Tamam baba. Hallederim.” diye cevap verir.
İçinden:
“Ulan yüzlerce tavuğumuz var. Bir tanesi çalınmış
İşim gücüm yok, tavuk hırsızı peşinde mi koşacağım.” diye hayıflanır.
Birkaç gün sonra endişe ile babasının yanına varır.
”Baba, baba!.. Keçimiz ortalarda yok. Çalmışlar..!” der.
Yaşlı Yahudi,
“Tavuğu çalanı buldun mu oğlum? Cezasını verdin mi?” diye sorar.
Oğlan ellerini iki yana açıp, "Ya sabır" der. Odadan çıkar.
Ulan koca keçi gitti !.. İhtiyarın derdine bak!.. Bir kart tavuğun hesabını soruyor, der. Kendi kendine.
Kısa bir süre sonra çiftliğin en verimli ineği de ortadan kaybolur.
“İnek gitti baba !..” diye feryat eder çocuk.
Baba, sakince sorar:
“Tavuğu çalanı buldun mu ? Cezasını verdin mi?”
Nihayet, çiftlikte ne var, ne yok hepsi çalınır. Buğday ambarı bomboş, ağıllar tenha kalır.
Her seferinde dehşet ve telaş ile durumu babasına haber veren delikanlı hep aynı soru ile karşılaşır.
“Kart tavuğu çalanı buldun mu? Cezasını verdin mi?”
Günün birinde, delikanlı kan ter içinde babasının yattığı döşeğin başına gelir.
Yaşlı ihtiyar çok ağır hastadır arık. Dünya üzerindeki vakti sayılıdır.
“Baba” der, Delikanlı.
“Kız kardeşim ortada yok!..” “Kaçırmışlar!..”
Ölüm döşeğindeki ihtiyar anlaşılır, anlaşılmaz bir hırıltı ile sorar;
“Tavuk hırsızını yakaladın mı? Cezasını verdin mi?”
Tavuk çalınalı aradan yıllar geçmiştir.
Geçen zaman içerisinde bu çiftçi aile ellerinde ne var ne yok kaybetmiştir.
Kibrini, güçsüzlük zannettiler.
Yufka yüreğini, çaresizlik zannettiler.
Çiftliğini talan ettiler.
En sonunda arını, namusunu da
elinden aldılar.
Git ,önce o tavuğu çalanı bul ve cezalandır.” der.
Son nefesini verir.
Bizim tavuğumuzu,
10 Kasım 1938’den bir gün sonra çaldılar.
Devamını biliyoruz.
Önce o ilk tavuğu çalanı bulup cezalandırmamız lazım.
Yoksa arımız ve namusumuz genç kızımız Türkiye'de çalınmak üzere.
Kibiri, vurdumduymazlığı, adam sendeciliği, çok bilmişliği,
ukalalığı, man kafalılığı, fikri sabitliği bir kenara bırakmalıyız.
Bakış açımızı biraz değiştirmemiz lazım.
Ölüm uykusundan uyanabilmiş hiçbir özgür ülke yok. Hepsi yitip gitti.
Önce, o tavuğu çalanı bulmalıyız.
(Dr. Bilgehan Bilge)
.HIRSIZ VARRRRRRR
6 notes
·
View notes
Text
Bugun yolda dolmuş beklerken özellikle yanıma iki tane ergen geldi. Ergen oldukları cok belli çünkü ellerinde sınav kitapçığı var. Neyse kız selfie çeker gibi kamerayı tutup benim fotoğrafımı çekti. Arada videomu da çekmiş olabilir. Hiç anlamamışım gibi çekti yani. Sonra yanındaki erk kişisi pardon ergen kişisi yanindaki kizi etkikemek icin "Tipe bak amk huhauhauhu oğlan gibi" falan dedi. Tabi sonradan yarım saat beni kesip memelerime falan baktı. Neyse kızı bırakıp görevini tamamladiktan sonra d üzerime yürüyüp oradan yola devam etti. Gençler ergenliğinizi bu kadar belli etmeyin. Hiç mi kısa saçlı kız görmediniz ya. Ben bir de bunlarla üniversite okuyacağım.
4 notes
·
View notes
Text
double datelerden nefret ediyorum
dünyanın en saçma konsepti...... akşam dışarı çıktık bi çiftle. kendileriyle ikinci buluşmamız ama ilkinde bir başka çift daha vardı o yüzden bu dünkü buluşma benim için biraz gergin geçti. hani daha az insanız ve sohbet daha zor anlıyo musun :D “ikinci kez gördüğüm, ilk görüşmede de çok bişey konuşamadığım biriyle şimdi ne paylaşıcam ne konuşucam neyden laf açıcam?” falan gerginliği. ve gerçekten sosyal yetilerimi kaybetmişim gibi hissettim ya. konuşamadım, doğru düzgün cümle kuramadım, tepkilerimi falan doğal şekilde ayarlayamadım :D ömerle oğlan sigara içmeye dışarı çıkıyor mesela, ben kızla yalnız kalıyorum. kızın çalıştığını biliyorum bak, kız avukat, diyorum ki “ee çalışıyo musun, gidiyo musun işe, gidiyosundur gerçi de, nasıl gidiyo?” ksdfkjajga falan gibi saççççma sapan şeyler söyledim ya :DD kız anlatıyo, sonra bana “sen neler yapıyosun?” diyo. gözlerimi tavana dikip düşünmeye başlıyorum, “napıyım bişey yapmıyorum boş boş oturuyorum evde sıkılıyorum......” diyorum, kız sadece mimik yapıyo cevap yok, devam ediyorum, “doktorada şimdi yeterlilik dönemindeyim ona hazırlanıyorum kitap falan okuyorum, ama sınava bu dönem girmicem, hocama söyledim, yazın hani....” bi duraksama ?? düşünüyorum ?? “aslında sınava gireceğim döneme denk gelmiyo doğum ama 8-9 aylık olmuş olacak artık o halde de uzun yola çıkamam” falan filan saçççma sapan şeyler anlatıyorum, cümle sonunu başına bağlayamıyorum, ne anlatıyorum ya ben şu an diye düşünüyorum falan... kız da ufak bir tebessümle “hıhım” gibi tepkiler veriyo.... başka bir yere gidiyoruz, 101 falan oynuyoruz, çocuk diyo ki “bi gün balık yemeye gidelim”, “hmm nereye gidiyosunuz nerede ne var” gibi bişey soruyorum, mekanı söylüyo, “hmm bilmiyorum orayı ama gidelim tamam güzel, gidelim, balık önemli çünkü” falan gibi ajdngjdfgn saççma sapan şeyler diyorum yine. ya bakın gerçekten abartı saçmalamışım gibi hissediyorum ya. diyalog kuramadım insanlarla. yok yani. ama kendime de çok yüklenmiyim, bence problem bağlamdan kaynaklanıyo. bu şekildeki tanışıklıklar bana çok yapay geliyo, doğal bir karşılaşma değil bu. eşin ve arkadaşı bir gün konuşuyorlar diyorlar ki hadi eşlerimizi de alalım dışarı çıkalım tanışalım falan. saçma yani. bu şekilde gerçekleşen hiçbir buluşmada rahat hissetmedim bugüne kadar. bu konsept bence zor tutar :D ben de mesela zamanında kız arkadaşlarımla böyle bir buluşma ayarladığımda, kız arkadaşım ve onun hiç tanımadığımız erkek arkadaşıyla bir araya geldiğimizde, yine tuhaf oluyor doğal olmuyor kasıntı oluyor yani o buluşma. ama mesela mevzuya partner kişileri hiç dahil olmadığında sıkıntı olmuyor. yani mesela ben, ömer ve benim arkadaşım, okey. ya da ömer, ömerin arkadaşı ve ben, yine okey. ama arkadaşımızın hiç tanımadığımız o partneri dahil olduğunda cidden tutmuyo ya. ortamda birbirine yabancı insan sayısı fazla kaçıyor, akmıyor........
5 notes
·
View notes
Text
Salona eli bağlı üç kişi getirildi, sanık sırasına oturtuldular. Mahkeme başkanı Saruhan Mebusu Mustafa Necati, sanıklardan
en yaşlısı olan, ihtiyar köylüye sordu.
- Baba Adın ne?
Dinleyicilerde bir ferahlama görüldü.
Demek bu ihtiyarın suçu ötekilerden daha hafifti.
Bu yüzden ilk yargılanıyordu.
İhtiyar ayağa kalktı.
- Hüsnü
- Baba adı ?
- Ramazan
-Nerelisin ?
- İnebolu’nun Çatal bucağından.
- Baba, sen askerden kaçan oğlunu evinde saklamış, bir asker kaçağına yataklık etmişsin!
- Tövbe de Reis bey !
- Ben tövbe dedim, sen ne dersin ?
İhtiyar köylü başkanın üstelemesinden sıkılmıştı.
Elini koynuna sokup yıpranmış, buruşuk iki tomar kağıt çıkardı, kürsüye doğru salladı.
- Reis Bey, Reis Bey!..
Şu kafa kağıtlarının içini okusan bana dediğinden utanırsın !.
- Neden ?
- Bu kağıtlar Balkan Harbin'de ve Çanakkale'de şehit düşen oğullarımın nüfus kağıtlarıdır. İki arslanını millet için şehit veren baba, üçüncü oğlunu bu ölüm dirim savaşında bir kahbe gibi gizlemez Reis Bey!
Salonda çıt yoktu.
Mahkeme üyeleri birbirlerinin yüzüne baktılar.
Şaşkındılar. İhtiyar birden yamalı mintanını yırttı. Çıplak, ak kıllı göğsü dışarı fırladı.
- Hele gel Reis Bey, yakın gel de, şu kalbura dönmüş göğsüme bak!
Bu gördüğün yaraları Makedonya'da Bulgar çeteleri ile döğüşürken aldım. Sekiz yıl askerliğim var benim. Kurşun yarasına yara demem. Şehit arslanlarımın yarasıdır bağrımı delen.
Benim oğlum askerden kaçsa bile ben saklamam.
Bunu böyle bil!
Mustafa Necati Bey sıkıntısını gizleyemeyerek sordu:
- Peki baba. Oğlunu en son ne zaman, nerede gördün ?
- En son ilk kar düştüğünde gördüm.
Aha şurada, Kastamonu askerlik şubesinin önünde.
Ankara'ya selametlerken...
- Sonra hiç haber almadın mı?"
İhtiyar duraladı.
Bu soruyu beklemediği belliydi. Kuşkulu gözlerle dinleyicilerden yana baktı.
Orada birilerinden, birilerinin bir şeyler söylemesinden korkuyordu sanki. Kararsızdı.
Bir süre sağına soluna baktı.
Sonra tükenmiş bir sesle başkana döndü:
- Diyecem diyecem, emme o itin ipini de ben çekecem!
Başkan gün görmüş geçirmiş bir tavırla sordu:
- Anlat bakalım baba!
- Askerin bazısı kandırılmış, başıbozuk olmuş dediler.
Askerden kaçanları ortalıkta görmüyorduk,
emme kulağımıza geliyordu.
Kaçaklar yakalanırım korkusuna evine ocağına gelmezmiş.
Kimi dağa çıkıp eşkiyalık edermiş. Kimi de bir kıyıya siner mektup yazıp evden para istermiş.
Bir ay önce bana da bir mektup geldi. Muhtar getirdi.
Hah dedim, oğlan askerden kaçtı para ister.
Benim okumam yazmam yok.
Utancımdan kimseye okutamadım.
Muhtar her önüne gelene demiş bana mektup geldiğini.
Ele güne bakamaz oldum. Dünyaya kahrettim
eve kapandım.
İhtiyar eğildi, bağlı elleriyle yün çorabının arasından katlanmış bir kağıt çıkardı.
- Aha mektup bu !. Alın okuyun.
Nerdeyim diyorsa gidin yakalayın.
Asarken de ipini bana çektirin!
Mahkeme başkanı Mustafa Necati kağıdı açtı, okudu.
Birden yerinden fırladı, ağlayarak kürsüden indi. İhtiyarın önüne geldi. Boğuk sesiyle hıçkırdı..
- Baba bizi bağışla.
Küçük oğlun da İnönü'de şehit düşmüş. Sana gelen mektup askerlik şubesinin şehitlik ilmuhaberiymiş.
İhtiyar elini öpmek isteyen Mustafa Necati Bey'i durdurdu.
- VATAN SAĞ OLSUN!..
SİZ ASLANLARIM SAĞ OLUN!...
İhtiyar sessizce
ağlamaya başladı.
Çıplak ak kıllı göğsü körük gibi inip kalkıyor, kırışık yanaklarından süzülen gözyaşları sakallarının içinde kayboluyordu.
Vatan hainliği suçlamasından kurtulduğuna mı ağlıyordu, son oğlunu da yitirdiğine mi?
Kimse anlayamadı...
Ey Atatürk ve Cumhuriyet düşmanları .. İşte bu vatan böyle kazanıldı, Cumhuriyet böyle kuruldu.
Sizin gücünüz yetmez
ATATÜRK'ÜN adını
Bu milletin kalbinden
silmeye
Ne de kurduğu
Türkiye
Cumhuriyeti Devleti'ni
yıkmaya.
SİZİN İŞİNİZ DE ZOR BE..
Kurduğu fabrikaları satıyorsunuz,
ÖLMÜYOR..
Adını statlardan kaldırıyorsunuz,..
ÖLMÜYOR..
Resmini ders kitaplardan çıkarıyorsunuz,..
ÖLMÜYOR..
Zaferlerini kutlamayı yasaklıyorsunuz..
ÖLMÜYOR ..
Onu ÖLDÜREMEDİKÇE,
siz ölüyosunuz kahrınızdan
yavaş yavaş..
Ah be Zübeyde Ana
Nasıl Bir Evlat Doğurdun ki...
Heykelinden Bile korkuyorlar ...
Canlısını dünya yenemedi, ölüsünü 84 yıldır hainler yenemedi.
Atatürk'ü kalbimizden
silmeye gücünüz,
unutturmaya ömrünüz yetmez.
Her gün birinize..
Bir gün hepinize
Atatürk'e
Saygı duymayı öğreteceğiz..........
Bu vesileyle bu cennet vatanımızı canlarını vererek bize bırakan başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları olmak üzere bütün şehitlerimizi, gazilerimizi minnetle ve şükran'la anıyoruz.
mekanları cennet,
ruhları şad olsun ...
Nihat Gökbulut
2 notes
·
View notes