#bahçeden
Explore tagged Tumblr posts
quartermind · 1 year ago
Text
Tumblr media
Mantaaaarrrr :)
2023
0 notes
aglayankahkahaa · 2 years ago
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
42 notes · View notes
aysekadinfasulyesi · 6 months ago
Photo
Mood
Tumblr media
530K notes · View notes
opicalypso · 9 months ago
Text
Tumblr media
Ben yine dalından kırmızı orman meyveleriyle bezenen leziz bisküvili pastamla offline'ım 💞
0 notes
g-u-v-e-n · 5 months ago
Text
Tumblr media
Çocuk:
“-Anne neden hep iyiler kaybediyor...?”
Anne:
“-şimdi bahçeden bir çiçek koparsan, hangisini koparırdın...?”
Çocuk:
“-en iyisini...!”
🌼🌼🌼🌼🌼🌼
132 notes · View notes
yolguncesi · 6 months ago
Text
Aidiyetin karşısında bir duruşum var ama bana ait tek yerin varlığından da bihaber değilim. İçimdeki bahçeden söz ediyorum.
Toprağım orada! Suyum, yağmurum, hislerim orada. Ara sıra toplanan bulutlar, öfkem, mücadelem orada. Çocukluktan kalma bir bahçe o.
Biraz da olsa orayı güneş ışıklarına açtığımdan beri daha da güzelleşti. Ara sıra bir meyve koparıp yoğun hissedebildiğim insanlara uzatabiliyorum ama buna rağmen bahçem halen çok kapalı.
Acaba böylesi daha mı iyi?
Yani belki de varsa bir derinlik, bir anlam, o bahçeden kapalılığından besleniyordur.
Bu gece bu soruyu aya da soracağım.
Acaba bahçemin sınırlarından gökyüzüne baktığımda gördüğüm güzelliği gören kaç insan var yeryüzünde?
61 notes · View notes
hataysekshikayelerisblog · 8 months ago
Text
Teyze Kızının Eltisi! (3) (Murat 45 Y., Aydın)
Perdenin arkasında Hale'yi bekliyordum. Birkaç dakika sonra telefonum çaldı. Hale arıyordu, galiba dinletmeye devam edecekti. Açtım telefonu. Hale, "Bak Mustafa, bu kadar yakından ve çok fotomu sanırım hep arka bahçeden çektin?", Mustafa, "Evet ama kızmayacağım demiştin!". Hale, "Kızmadım, beni bu kadar beğenmen hoşuma bile gitti!", Mustafa, "Çok güzelsin abla!". Hale, "Teşekkür ederim, ama bak birileri görür hem senin hem benim için iyi olmaz!", Mustafa, "Duramıyorum ki!". Hale, "Durman lazım, hem bak bir sürü fotom var zaten, onlara bakıp boşalıyor musun?", Mustafa, "Günde birkaç kez!". Hale, "Bugün yaptın mı?", Mustafa, "İki kez!". Hale, "Tekrar yapacak mısın? Bunları seninle konuşmak çok daha heyecanlandırdı, görüyorum zaten!", Mustafa, "Hale abla yaa!". Hale, "Sen beni hergün siktiğini hayal et, sonra da Hale abla yaa! Bak Mustafa, bir anlaşma yapacağız!", Mustafa, "Nedir abla?". Hale, "Bu akşam ve yarın gözüme gözükmeyeceksin, Çarşamba günü sana kararımı bildireceğim, ne yapacağımızı düşünüp buna bir hal yolu bulacağız, tamam mı?", Mustafa, "Tamam abla!". Hale, "Bak söz verdin ve bu konuşmalar aramızda kalacak!", Mustafa, "Söz abla, valla söz, ama fotolar kalacak değil mi?". Hale, "Şimdilik kalsın, şimdi ben gidiyorum, söz verdin, ona göre iki gün gözüme gözükme!", Mustafa, "Tamam abla, söz!".
Baktım Hale kapıdan çıktı, bana doğru gülümsüyordu. Evine gelip içeri girdi. Kapıya sırtını verdi. "Dinledin mi aşkım? Bir ara baktım kapanmış, sonradan farkettim!" dedi. "Evet! Gel bak!" deyip perdenin arkasına götürdüm, Meleği siktikten sonra yere boşalttığım döllerimi gösterdim. Hale, "Ben de çok fena azdım, az kalsın siktiriyordum. Ama şimdi boşalmam lazım!" deyip aleti koyduğu çekmeceden aldı. Amcığına soktu, "Aşkım gel buraya ağzıma ver!" dedi. En fazla 5 kez kökledi amına aleti, daha yarağımı iki kez ağzına sokarken inleye inleye orgazm olmaya başladı. Ardı ardına aleti içine köklediğinde her köklemede hıçkırır gibi ses çıkarıyordu. 5 dakika sonra eli yorulup alet amcığından düşene dek devam etti...
Sonra bir şey olmamış gibi kalkıp, "Acıktın mı aşkım?" dedi. Sofrayı içeriye kurduk mecburen, normalde verandada yemek isterdim, ama ayrıca arka kapıyı kapatıp perdeleri de sonuna kadar kapadık. Masayı kurup rakıları koyduk. Tam o sırada arka camlı kapı çalındı. Hale beni içeri odaya gönderdi. Az sonra bana seslenip, "Hayatım gelebilirsin dedi. Odadan çıktığımda, Melek üzerini değişmiş ama yine kısa kırmızı bir plaj elbisesi giymişti. Hale, "Melek, bu bahsettiğim sevgilim Murat! Aşkım, bu da komşum Melek!" dedi. Yarım saat önce iki kez siktiğim kadınla yeni tanışıyor gibi yaptık.
Hale, "Hayatım, tamam Murat arkadaşlarından birini ayarlayacak yazınca merak etmiş, müsait misiniz diye sordu, müsaitiz dedim. Sakıncası var mı senin için?" dedi. "Ne sakıncası olacak? Memnuniyet duyarım!" dedim Meleğe bakıp. Masaya bir kadehle bir tabak daha koyuldu. Karşımda iki inanılmaz sexy kadın oturuyordu. O sırada karım aradı. Telefonu alıp içeri gittim. "Otele geldim, şimdi çıkıp meslektaşlarla yemek yiyeceğiz, üzerimi değişip ineceğim, aşağıda bekliyorlar!" deyip kısa kesip kapattım...
Melek ortaya direk lafı attı. "Akşam üstü Mustafa'lardan çıkıyordun, bakkala giderken gördüm, ne iş?" dedi. Hale, "Yemek götürdüm, ama neler gördüm neler!" dedi. Melek, "Ne gördün kız?" dedi. Hale bana dönüp, "Şey aşkım, laf arasında unuttum söylemeyi, en çok sevdiği fotoğrafımı içerdeki bilgisayara yükledim dedi ya, ben domalmışım Ayhan da arkamdan götüme girmişken foto çekmiş, biz arka taraf kapalı, ağaçlar ve site duvarı var ondan sonrası da boş tarlalar diye rahat hareket ediyoruz. Site dışına çıkıp erik ağacının arkasından benim her türlü fotomu, hatta zoomlayarak çekmiş!" dedi. Sonra da kısaca tüm gün Mustafa ile ilgili olayları, sonrasında da bizim yaşadıklarımızı ayrıntılı olarak hem de herşeyi açık adıyla anlattı.
Masa altında benim yarak yine hareketlenmeye başlamıştı. Hem Hale, hem melek sandalyelerinde kıpırdanıp duruyorlardı, eminim sulanan amcıklarını sandalyelere sürtüyorlardı. Melek Hale'ye, "Eee, siktirecek misin? Murat bey ne der buna?" deyip bana dönüp baktı. Ben de, "Ben bugün yaşananlardan çok zevk aldım. Ama sonuçta onun kararı! Yalnız..." dedim Melek'in gözlerinin içine bakıp, "Hayatımda ilk kez Hale'yle grup seks yapmanın hayalini kurdum bugün, müthiş zevkli, o isterse neden olmasın?" deyip Hale'ye döndüm. O an Hale konuşamadan Melek atladı lafa, "Ben de böyle bir sevgili istiyorum!" dediğinde, Hale, "Hopppp sahipli yavrum, başka kapıya!" dedi. Melek te, "Yemedik sevgilini!" dedi. (Oysa yemişti, beni değil ama yarağımı). Gülüşmeye başladık, kadehler şerefe kalktı.
Hale, "Açıkcası kararım net. Grup seks istiyorum ben, ama Mustafa'nın doğru kişi olduğunu düşünmüyorum. Tek sevişeceksem, zaten Murat'ım beni deli gibi sikiyor, o yüzden hayır diyeceğim! dedi. Elinde kadehiyle gelip yanıma oturdu, yanağımdan öpüp, başını omzuma koydu. Melek kalkması gerektiğini biliyor, ama bir türlü kalkamıyordu. Hale bir elini atmış yarağımı okşuyordu, yarağım zaten hazır kalkıktı. Hale birden aklına gelmiş gibi kafasını Melek'e çevirip, "Baksana hayatım, bugün beni kaç kez sikti sayamadım, ama halen kaskatı, acaba yetmiyor muyum, yardım gerekiyor gibi?" dedi.
Melek yerinden kalkıp yanıma diz çöktü. Şimdi iki yanımda iki kadın, biri dudaklarımı öpüp yalarken diğeri yarağımı önce eline sonra da ağzına aldı. Öğlen geldiğimde Hale'yi iki erkek sikmeyi hayal eder konuşurken, birden ben iki kadınla sikişecek haldeydim. Hale kalkıp aleti getirdi ve Meleğe, "Bak sevgilim bana ne hediye almış!" dedi. Melek yarağımdan ağzını ayırmadan göz ucuyla bakıp tekrar taşaklarıma ve yarağıma yumuldu. Hale bacaklarını açıp aleti elime verdi ve "Aşkım hadi, hediyemi ver bana!" dedi gülümseyerek, sonra da, "Benim sana hediyem nasıl?" dedi Melek'i işaret edip. "Sen süper bir kadınsın!" dedim...
Koltuğa geçip, onlar birbirlerini öperken, ikisini de koltuğa domaltıp sırayla siktim. Aleti Hale'nin amına soktuğumda, yarağımı da Melek'in amcığına gömüp pompalıyordum. Belki iki saat bu şekilde sikiştik. Cial*s ve gün içindeki defalarca boşalmak semeresini vermiş boşalamıyordum. Kasıklarım, belim ve ayaklarım ağrıdan çatlarken gidip masaya oturdum. Onları izlemeye başladım. Yaklaşık yarım saat kadar aletle ve parmaklarıyla birbirlerini amdan götten siktiler. Sanırım ikisi de bugün en az 10'ar kez orgazm olmuşlardı. En sonunda yığılıp kaldılar koltukta...
Ben rakı içmeye devam ederken, Melek kalkıp giyindi ve "Ben gidip uyuzum gelmiş mi bakayım, gelirim!" dedi. Hale gelip karşıma oturdu ve "Hayatım emrivaki gibi olmadı değil mi, birden aklıma geldi, neden birini arayalım ki, Melek hazır dedim kendimce, memnun musun?" dedi. Kendime çekip öperek, "Buna hangi erkek hayır der ki?" dedim. Hale de, "Daha pilin bitmedi mi, vay sevgilime bak!" deyip kıkırdadı.
Saat 23:00 civarı Melek elinde viski şişesi ile gelip, "Benimki gelmemiş, not yazdım Hale ile rakı içiyoruz, belki orda kalırım diye, gelirse okur!" dedi. Ben de, "Eee, anlatın bakalım, birini daha bulayım mı?" dedim. Hale fırladı önce, "Şimdilik biraz bunu sindirelim aşkım!" dedi. Melek, "Bence bakınsın, ama evet şimdilik bunu sindirelim!" dedi. Aklımdan geçen isimleri ve özellikleri anlattım. Rakıdan sonra viskiye geçtik. O ara Ayhan aradı, Hale onunla konuşmaya başladı. Elinden çekip kucağıma oturttum. Üçümüz de çırılçıplaktık zaten. Hale kalçalarını oynatıp yarağımı amına aldı. O anda da, "Immmm!" diye bir ses çıkardı, sanırım alkolün etkisiyle umrunda değildi. Ayhan sordu, "Ne oldu?" diye. Hale, "Ya Melek'le viski içiyorduk da, bardağı taşırdım!" dedi.
Salak Ayhan racon keser gibi, "Ahmet salağı yok değil mi?" diye sordu, oysa telefonun hoparlörü açıktı. "O adamın sana bakışlarını sevmiyorum!" diye de ekledi. Hale, "Sen adamın karısına nasıl bakıyorsan, o da bana öyle bakıyor, kadın verse sikeceksin ama, değil mi?" dedi. Bu arada kucağımda oturup kalkıyor, dudaklarını ısırıyor, zevkten sesler çıkarıyor, ama her seferinde konuşma arasına sıkıştırıyordu. Karımın böyle bir şey yapamayacak kadar seksten uzak olduğunu bilirken bile, karım bu sesleri telefonda çıkarsa anlardım kesin. Ama Ayhan sanki anlamıyor, habire konuyu yayıyordu, onun da alkollü olduğu belliydi.
Hale bir sigara yaktı, halen kucağımda oturup kalkarken kocasıyla telefonda konuşuyordu. Melek kalkıp geldi ve Hale'nin göğüslerini emmeye başladı. Hale sesini çıkaramıyor, kıvranıyor, telefonu kapatmaya çalışıyor, ama Ayhan konuştukça konuşuyordu. Ayhan en sonunda, "Melek karşında mı?" dedi. Hale, "Evet!" dedi artık kısılan sesiyle. Ayhan, "Ne giymiş?", Hale, "Kırmızı!" dedi. Bunu daha öncede konuştukları belliydi. Ayhan, "Uhhhh! Konuşamıyorsun sanırım hayatım?" dedi. Hale, "Hı hı! dedi. Ayhan, "Ben şimdi 31 çekmeye gidiyorum, iyi geceler!" deyip kapadı telefonu. Hale, "Her zamanki gibi, senden bahsetmeden kalkmıyor yarağı!" deyince, Melek kahkahayı patlattı.
Yatağa geçtik. Sırtüstü yatıp ellerimi enseme koydum ve "Sevişin!" dedim. Sabah yola çıktığımda aklıma gelmeyecek şeyler yaşıyordum. Alet ortada, bir birinin amında, bir diğerindeydi. Bu arada şakacıktan birbirlerini itip yarağımı ağızlarına almaya çalışıp sonra da yarağımdan kaldırdıkları dudaklarını öpüyor yalıyorlardı. "Murat sen çok şanslısın!" dedim yüksek sesle, ikisi de bana bakıp gülerek yarağımı iki tarafından dibine kadar yalamaya başladılar. Akıtacak dölüm kalmamıştı. Sikişiyor, dinleniyor tekrar sikişiyorduk...
[Murat]
86 notes · View notes
selcandy · 16 days ago
Text
Kabus gibi bir gün ve bitmek bilmiyor.
Bugün Melis’in annesi anjiyo olacaktı, işlem sırasında gerekirse stent takılacaktı ve stent falan takılmadan direkt çıkınca kuzum, Melis hiçbir sıkıntı yok diye düşünmüş. Ben güzel haber gelince o kadar sevindim ki olayın kendisinden haberdar etmediğim insanlara bile “güzel geçmiş” diye haber verdim bir anda. Babamı aradım “Melis’in annesinin anjiyosu güzel geçmiş” diye, “Melis’in annesi anjiyo mu olacaktı” dedi, öyle bir rahatlayıp hızımı alamadım yani. Biraz zaman geçtikten sonra Melis “bypass ameliyatı diyorlar” dedi, şoka girdim. Tam manasıyla şoka girdim, kendimi en kötü ihtimalle stent olayına hazırlamıştım ki ona bile kendi kuruntum diyordum, hiçbir şey olmayacak falan…
Dün erken uyanmış olmama rağmen bu gece uyku tutmadı muhtemelen canımın sıkıntısından, 05:30 sularında fark ettim ki ön bahçeye köpekler girmiş. “Sikerler” deyip deli cesaretiyle dışarıya çıktım (normalde değil sürü dağıtmaya çıkmak, o saatte apartmandan dışarı çıkmaya bile korkarım); çıkmadan önce elime aldığım su şişelerini köpeklerin olduğu yere fırlattım. Çıkan sesten korkup yola doğru yöneldiler, o sırada bizim bahçeden bir kedi yokuş yukarı kaçtı ki o noktada abartısız 15-20 köpeğin onun peşinden koştuğunu fark ettim. O an kaçan kediye odaklanmayıp beni fark etseler muhtemelen birkaç güne “Selcan öldü” haberi falan gelirdi size. Daha akşam yaş mama verdiğim aşırı minik bir kedi önümden koştu, bir onun başına bir şey gelmediğinden eminim şu an. Kaçan kimdi, kurtuldu mu, ben fark edene kadar diğerlerine bir şey oldu mu bilmiyorum. Bizim bahçede yaşayan en az on kedi var. Güneş doğunca kötü bir şey görmekten korkuyorum.
Benim hayattan abartılı beklentilerim yok, bir sevdiklerim üzülmesin istiyorum, bir de her gece sokaktaki kedilerimin başına bir iş gelmesin, ertesi gün onları görebileyim diye dua ediyorum. Ama son zamanlarda hep şok edici şeyler duyuyorum, hep çok uç, yoruluyorum. Güzel haber aldım sanıyorum, olmuyor. Hemen üzerine başka bir şey geliyor. Bunlar anlatılabilir şeyler, anlatamadıklarım da bir o kadar fena. Uyusam uyansam bir ay falan geçmiş olsa.
33 notes · View notes
olafkardanadam · 1 month ago
Text
Tumblr media Tumblr media
Her kalp, kendi içindeki çiçeğin kokusunu verir. Ve senin kalbin… Senin kalbin, sanki cennetten bir bahçe. Her kelimen, her bakışın o bahçeden bir esinti gibi. Yanındayken, o çiçeklerin kokusunu içime çekiyorum. Sevginin, iyiliğin, samimiyetin kokusu bu. Bazen düşünüyorum; senin gibi güzel kokan bir kalbin sırrı ne? Hangi acılardan geçtin, hangi umutlarla büyüttün içindeki o bahçeyi? Çünkü ben senin yanındayken, kendi içimdeki çiçeğin de filizlendiğini hissediyorum. Kalbinin kokusu bana ilham veriyor. Bilirsin, her kalp kendi rengini taşır. Ve seninki, en güzel renklerin bir harmanı gibi. Beni kendine çeken, yüreğimi saran o kokuyu tarif edemem. Ama hissettiğim bir şey var: Senin varlığın, ruhumu iyileştiriyor.
İçindeki çiçeğin kokusu, dışına da yansıyor. Ellerine, sözlerine, gözlerine… Sana baktıkça, o bahçede geziniyorum. Ve kalbim dua ediyor: "Allah’ım, onun içindeki çiçekleri solmasın. Ona, hep böyle güzel kokular saçan bir kalp nasip et. Kendi çiçeğinin kokusuyla başkalarına da huzur verenlerden eyle."
Biliyor musun? İnsan, sevdiğinin kalbine dokundukça kendi kalbini de keşfeder. Ve senin kokun, benim içimdeki çiçeği açtırdı. O çiçek, sevginle büyüyor, her gün daha derin kökler salıyor. Belki bir gün, ikimizin kalbi bir bahçede buluşur. İçimizdeki çiçekler birbiriyle dans eder. O gün geldiğinde, senin kalbinden yükselen kokuyu yine hissedeceğim. Çünkü her kalp, kendi içindeki çiçeğin kokusunu verir. Ve senin kokun, benim dünyamı güzelleştiren en saf huzur olacak.
20 notes · View notes
sonvapurdakacti · 1 year ago
Text
sonra uyuduğun odadan, balkondan, gezdiğin dolaştığın bahçeden eksildin. oysa sen geniş alanları severdin, gezmeyi hava almayı… koydukları yere nasıl sığdın dar gelmiyor mu, düşündükçe beni boğan o küçük alan? “pencereden bakmıyor yollara çıkmıyorsun, seni görmem imkansız, imkansız, imkansız rüyalarım olmasa“ diyor şarkı. deremeyeceğim bir çiçeksin artık o dağda. bilmediğin bir toprağın acemisisin artık, daldığın uykuya iyi geceler de denmez şimdi..
toprağa teslim ederlerken seni, kolun kanıyordu, “durun, acıtmayın “ dedi içim, kolumda saatin zaman hala akarken sen nasıl da durdun öyle. ne bu telaş , nedir bu acele? ömrün bana yaşlı, aksi bir adam olduğunu göstermeye yetmedi ama çok yakışıklı öldün. iyyiz biz merak etme, seni bazen gülerek bazen gözümüzde yaşla hatırlıyoruz. şarkı söyleyen sesin kulaklarımızda. gözlerinden ve atmayan kalbinden öperim. adettendir, kal sağlıcakla.
138 notes · View notes
selin-n · 1 year ago
Text
Akşamınız huzurlu, sofranız bereketli, sevdikleriniz yanınızda olsun...!
---Keyifle geçireceğiniz bir akşam diliyorum hepinize---
Şu aşıklara bir bak hele:
Bahçeden daha güler yüzlü onlar,
Gülden daha güler yüzlü.
Bilgiden daha doğru,
Akıldan daha hünerli,
Serviden daha hür.
Ölmezlik suyundan daha arı, duru.
Diken içindeler, ama gül gibiler.
Gece içindeler, ama sabah gibiler.
Hz Mevlâna
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Sevgilerimle 💙🕊️
Tumblr media
91 notes · View notes
rojs-world · 5 months ago
Text
Biraz tebessüm 😀
Tumblr media
Adam otomobil almayı düşünüyor. Gazetedeki ilanlara bakıyor. Derken, o da ne, "250 DOLAR A MERCEDES" Yanlış basılmış deyip sayfaları çeviriyor. Ertesi gün yine aynı sayfa, yine aynı ilan. 250 DOLAR A MERCEDES" Hata devam ediyor diye düşünmüş. Ertesi gün yine aynı sayfa, aynı ilan. "250 DOLAR A MERCEDES" Bir dakika yaa bir arayıp ikaz edeyim, yanlış yapmasınlar deyip numarayı çevirmiş. Çok kibar ve güzel sesli bir bayan cevap vermiş,
-Buyurun beyefendi. -Hanımefendi, gazetede bir mercedes ilanı var, siz mi verdiniz? -250 dolar a yeni bir süper lüks mercedes, bunu soruyorsunuz sanırım Evet, zaten sadece siz aradınız. -Yani, ilan doğru mu? -Evet beyefendi, arabayı almak mı istiyorsunuz? -Yani 250 dolar a mercedes öyle mi..? Evet. -A ar.. arab.. araba ara.. arabayı gö.. gö.. göreb.. görebilirmiyim? -Tabii adresi vereyim yazın. Adam hızla yola düşer, şehir dışındaki adresi bulur, görkemli bir malikanedir. Bahçeden girer, zili çalar, Bir uşak kapıyı açıp adamı salona alır. Güzel, genç ve alımlı bir bayan gelir, kibarca karşılayıp buyur eder adamı. -Hanımefendi, ara.. ara.. aa.. aarabayııı g.. ggö.. görebilirmiyim? -Tabii ki, buyurun garaja gidelim. Garajın kapısı açılır,... pırıl pırıl, özel yapım, son model mercedes tüm ihtişamıyla orada.
-Ha ha han hanımefendi, a a ara araba ça çal çalışıyor mu? -Alın anahtarları deneyin. Adam elleri titreyerek arabaya oturur, anahtarları takıp marşa basar, araba saat gibi çalışmaktadır. -P.. pe.. pekii, y.. yü.. yürüyor mu? Diye sorar. -Bahçede bir tur atın isterseniz. Adam bahçede bir tur atar, evet... Mercedes şahane... Geri döner ve sorar. -Şimdi ben, size 250 dolar verirsem bu arabayı alabilirmiyim yani? -Evet Beyefendi, aynen öyle. Adam yine elleri titreyerek cebinden çıkardığı paraları kadına uzatır. Kadın aracın belgelerini imzalayıp adama uzatır, -Hayırlısı olsun beyefendi, deposu da dolu, arabanızı güle güle kullanın.
Adam arabaya biner, tam gidecekken döner ve dökülür: -Hanımefendi, Allah aşkına ne olursunuz şu işin aslını bana anlatın, yoksa delireceğim! Kadın buruk bir kahkaha atarak "pekiyi", der. Ve çantasını açıp bir kağıt Çıkartır.
-Bu benim geçen hafta sekreteri ile yurtdışına kaçan utanmaz eşimin bıraktığı mektup: Bakın ne diyor: "Sevgili karıcığım bana çok emeğin geçti, beni affet...Sana evi, çocukları, eşyaları, şirketlerden birini, sahildeki yazlığı bırakıyorum. Senden küçük bir ricam olacak: Lütfen garajdaki mercedesi sat ve parasını bana yolla"
Alıntıdır
34 notes · View notes
kaan-bora07-turk · 28 days ago
Text
@umrans-posts 🐺 Hadi bakalım bende diyeyim arkadaşlık günün kutlu olsun aniden Kaan sürprizleri biraz deli doludur ama söz verdimi yerine getirir dilerim çok mutlu olursun ama önce sağlık tabi Ümran Vesselam EyvAllah.👍🤘🌹😎🇹🇷
Tumblr media
SÖZÜN İZİ
İnsan bir kelimeyle doğar, bir kelimeyle ölür.
Bir selamla var olur, bir vedayla eksilir.
Dil, insanın aynasıdır; üslubu, iç dünyasının nakkaşı…
Nezaketle süslenmiş bir söz, ruha ferahlık verir; kaba, hoyrat bir kelime ise gönülde bir iz bırakır, hem de silinmesi zor bir yara gibi.
Nezaket, yalnızca bir kelime seçimi değildir; bir bakışın, bir ses tonunun, hatta bir suskunluğun bile taşıdığı inceliktir.
Bir insanın konuşması, yürüyüşü gibi karakterini ele verir.
Zarif bir üslup, huzurun çağrısıdır.
Nazik bir insanın yanında olmak, serin bir gölgenin altına sığınmak gibidir; insanın içini rahatlatır, kalbini ferahlatır.
Çünkü nezaket, sadece muhataba değil, aynı zamanda sahibine de iyi gelir.
Fakat dilin bu incelikleri unutulunca, sesler keskinleşir, sözler kırıcı olur.
Özensiz ve kaba bir dil, girdiği her ortamı dikenli bir tarlaya çevirir.
Kabalık, yalnızca sert kelimelerle değil, hoyrat bir tavırla da kendini gösterir.
Kaba insanlar, farkında olmadan çevrelerini zehirler; ses tonları keskin bir bıçak gibi ruhları çizip geçer.
Onların varlığı, bir dikenin ete batması gibi rahatsız eder. Böyle insanların yanında oturmak bile insanın içini sıkar, varlıkları bile bir gerginlik kaynağıdır.
Nezaketsiz sözler, yalnızca anı mahvetmekle kalmaz; insanın zihnine kazınır, yıllar sonra bile hatırlandığında burukluk verir.
Bir çocuk, öğretmeninden duyduğu sert bir sözün ağırlığını yıllarca taşır.
Bir dostun hoyratça söylediği bir cümle, yıllanmış bir dostluğu bir anda bitirebilir.
Kaba bir ses tonu, en haklı kelimeleri bile itici hale getirir.
Oysa bir kelimenin içinde bahar saklı olabilir. "Teşekkür ederim" demek, minneti büyütür.
"Rica ederim" demek, insana kendini kıymetli hissettirir.
"Lütfen" kelimesi, bir talebi bile zarafetle süsler.
Yumuşak bir ses tonu, en sert hakikati bile sevgiyle anlatır.
Ve güzel konuşan bir insan, ardında hoş bir seda bırakır; gül kokan bir bahçeden geçmiş gibi hatırlanır.
Dilini incelten, dünyayı güzelleştirir.
Çünkü insan, sözüyle var olur ve söz, sahibinin aynasında yankılanır.
Nezaket, yalnızca bir üslup değil, insan olmanın en asil hâlidir.
Hayırlı Cumalar.
13 notes · View notes
sayebulut · 5 months ago
Text
Tumblr media
Sizin için getirdim , cevizlerimiz bizim bahçeden ama elinize sığmaz ki …
O zaman cebimmmm var?
23 notes · View notes
Text
Bir Acayip Durum - 7
Herhalde bir ay olmuştu eve ugramayalı. Mehmet ile Gamze’nin durumlarına pek aklımı yormasam da ses çıkmadığına göre mutlu, mesut yaşıyor olmalıydılar.  Sitenin önüne geldiğimde kışın hızıyla akşam yaklaşıyordu. Zeliha Hanım’ın siteden dışarı çıktığını fark ettim. Bu bir ay boyunca sadece bir kere görüşmüştük, o da evde bıraktığım paradan ihtiyacı oldukça almasını söylemek içindi zira eve ne zaman döneceğimi ben de bilmiyordum ama şimdi siteye doğru yürürken bulmuştum kendimi.  Zeliha Hanım ile onca yaşadığımız muhteşem anlara rağmen çok ketumdu, oturduğu semt haricinde hakkında pek bir şey bilmiyordum. Ne yer ne içer nasıl yaşar? O, site girişinden çıkarken içeri alt kat komşum Özge giriyordu. Bir ara Nazlı ile birlikte katıldığımız konu komşu muhabbetlerinde, toplantılarda bir araya gelmiş hoş sohbetlerimiz olmuştu. Şen şakrak sıcak bir kadındı. Ara ara “Düğün ne zaman diye“ takıldığı olurdu kadından yana olan tavrı ile, pek işime gelmediğini sezmişti, hoş Nazlı da pek yakın değildi evlilik konusuna ama komşuların aile ortamlarına ters olmasın diye nişanlıyız demiştik. Sonuçta evlilik farklı bir statüydü. Güzel kadındı ama.
Zeliha hanım aşağı doğru yürümeye başlamıştı, ona görünmek istememiştim ama peşinden ayrılamıyordum. Bedenini ve hatta kendisini belli etmeyen, gösterişsiz; iddiasız mantosu ile grinin dumanlı havalarının arkasına gizlenmişti caddede. Bu hali ile kimsenin dönüp arkasından bakacağı bir kadın değildi, koynuna girdiğim seviştiğim kadından bambaşka biriydi. Camlarından şıkır şıkır ışıkların, lüks sayılabilecek araçların asfaltı kazıyacak kadar keskin farlarının aydınlattığı bulvarda küçük bir bulut gibiydi.
Ancak semtten aşağı indikçe şaşaa azalıyor, içinde kaybolacağı renklerin olduğu, apartmanların birbirine omuz omuza destek verdiği mahalleye doğru ilerliyordu. Oralarda bir yerlerde bir apartmana gireceğini düşünmüştüm ya da en azında orta halli bir yerde oturmasını hayal ediyordum hayatıma böylesi dokunan kadının ama daha da ileriye aşağı mahalleye doğru gidiyordu. Yollar oldukça karanlık hale gelmiş, görünmek isteyen karanlığa sığınmış sokaklarda oldukça yalnız, gittikçe hızlanan, tedirgin küçük adımlarla ilerliyordu. Aynı, çitlerin arkasına sığınmış evler gibi o da kollarını bedenine yapıştırmış kendine sığınarak bir an önce güvenli evine girmek için koşturuyordu. Binalar bodurlaşırken, öylesine yürek burkuyorlardı ki; utana sıkıla çatısının altına saklanmaya çalışan, pantolonundaki yaması görünmesin diye bacaklarını birbirine yapıştıran çocuk utangaçlığında dizilmiş küçücük pencereleri ile dışarıyı ürkekçe gözleyen fakirliğin sığınaklarıydılar. Oralarda doğup büyümemiştim ama çok yakındım vakti zamanında. Fakirlik çoğu zaman parasızlığın sonucuydu ama gönüllerde pek fakirlik bulunmazdı bu mahallelerde… Bir zamanlar.
Şaka maka 40-45 dakika kadar yürümüştük. Zeliha Hanım bahçe kapısından içeri girerken Özge’nin siteye girişindeki ışıl ışıl hali gözümüm önünde gelmişti. Sarı saçları ve eteğinin erişemediği bacaklarının beyazlığı yerleşmişti aklıma. Bu kırık döküklükten uzaklaşmak istiyordum sanırım. Son zamanlarda ki değişimleri de oldukça dikkat çekiciydi her ne kadar o zamanlar yakıştırmasam da daha alımlı, daha cana yakın, ilgiyi üzerine toplayan sıcak bir kadın haline gelmişti.
Zeliha Hanım gecekondusuna girdi, bir bahane ile kapısını çalmam lazımdı. Bahçeden kapıya geçtim, kapıyı tıklattım, 13-14 yaşlarında bir kız çocuğu açtı kapıyı.
-“Buyurun.” Dedi.
-“Zeliha hanıma bakmıştım “
Anne, seni soruyorlar diye seslenip içeri kaçtı, henüz üzerindekileri çıkarmaya vakit bulamamış halde kapıya geldi, Beni görünce beklemediğimi bir korku ile telaşlandı
-Kimmiş?
Diye hönkürdü içeriden biri.
Fısıltıyla
-Neden geldin, evi nasıl buldun, bir daha gelme …
- Para , evde para kalmamıştır elden vereyim diye geldim
Üzerimde çok para yoktu kredi kartını çıkartıp uzattım.lk defa onu bu kadar ürkek, korkak ve zayıf görüyordum, sanırım asıl doğası buydu. Yatağımdaki halleri ile üst üste koyunca içimdeki ahlaksız ve egoist yeniden hortladı. Bakışlarımdan her şey fark ediliyordu.
-Kimmiş lan?
Diye, yine hönkürdü
İçeride ayı besliyorlar diye düşündüm. Bakışlarım geri kaçtı hemen.
Elimi iteledi “Git buradan, bir daha gelme, ben gelirim eve” dedi. Elini tuttum, buz kesmişti. Yapma dercesine baktı, cebimde üç beş ne varsa çıkardım verdim.
“Onur bey” diye içeri seslendi “Aylığım gecikmesin diye gelmiş, yine şehir dışına gidecekmiş”
Haaa!!
Dedi ayı.
Ayının bir tehdit olduğu belliydi tehdit eden şeyleri pek sevmezdim. Ayının ses tonu Zeliha Hanım’ın bütün durumunu açıklıyordu, Mehmet’e yaptığımdan daha fazlası gerekecek gibiydi.
Şimdilik ikisini de kafamdan silip atıp bahçe kapısından çıktım ama evin etrafında sesin kaynağını görebilir miyim diye bir tur atayım dedim. Hemen hemen herkesten uzak mahallenin dışındaki yalnız kalmış evin odalarına göz attım; salon yan taraftaydı, büyük pencereleri vardı ama boş gibiydi. Arkaya dolandım pencerenin birinde Zeliha Hanım’ı gördüm, üstünü değiştiriyordu, içim titredi. Çok defa soyunurken ve giyinirken görmüştüm ama ondan habersiz ilk defa seyrediyordum. Yarı çıplak kalmıştı.
Pencerenin önüne bir karaltı geldi, içeride ki sesin sahibi olmalıydı, tam bir ayı gibi saldırdı kadına, pencerede kaybolmuştu Zeliha Hanım ama ayı kemerini çözmüş, ileri geri diyordu. Kadını ayak üstü 2-3 dakika içinde sikiverdi. Ayı çiftleşmişti.
Zeliha Hanım kalktı, odanın ışığı söndü. Evin etrafında dolanıyordum. Küçük bir pencereden ışık geldi. Banyo olmalıydı. Pencere çatıya yakın, buzlu camdı. 10-15 dakika sonra söndü. Küçük odanın ışığı yine yandı, Zeliha Hanım havluya sarınmış şekilde içeri girdi. Bir oda hariç hemen hemen hiçbirinde perde kapalı değildi. Ön taraftaki yol aydınlandı biraz, sokağın ıssızlığı egzoz sesi ile bozuldu, pek kimsenin gelip gittiği bir yer değil gibiydi. Saklanma ihtiyacı duydum. Araba evin kırk elli metre ötesinde durdu, frenlerden gelen ses iğrençti. Balata sıyırmış, bakımsız, ancak oyuncak araba niyetine kullanılabilirdi. Kılıksız iki adam arabadan inip dalgaya tutulmuş tekne gibi sallanarak eve girdi. Çok geçmeden ayı ile beraber salondaydılar. Perde çekildi. Koyu renkliydi. Arka tarafa geçtim Zeliha Hanım giyiniyordu, durdu birisi ile konuşur gibiydi. Odadan çıktı ışık söndü. 5-10 dakika sonra bana kapıyı açan kız çocuğu ile bir adam evden çıktı ileride duran başka bir araca binip gittiler. Zeliha Hanım o iki adamla evde yalnız kalmıştı. Midem bulandı, kustum. Üstüme başıma bulaştı. Zeliha Hanım fantezi olsun diye söylediklerim geldi aklıma, o ayıdan farklı hissetmemiştim kendimi. Onca gün ve gece bana katlanmıştı kadın, şimdi katlandığı gibi. Ayı tehditti, tehdit yok edilmeliydi. Ve Zeliha Hanım böyle dokunulmayı hak etmiyordu. Uzaklaşmalarını bekledim.
Polisi aradım şüpheli araç ihbarı yaptım, yerden bir taş aldım, etrafta kimse olmadığına    güvenerek arabanı yan camını kırdım. Alarm çalmaya başladı, sakince uzaklaştım. Kuytu bir yerden izlemeye koyuldum, alarmla birlikte evlerin açılan perdeleri ile karanlık sokak aydınlanmaya, şenlenmeye başladı. Evin kapısında ince bir ışık süzüldü ama açılmadı, tekrar karanlığa büründü. Alarmın çalması uzadıkça evlerden çıkanlar olmaya başladı. Evin kapısı tekrardan açıldı, Zeliha Hanım göründü, adamlardan eser yoktu. Bir süre sonra haraketli mavi, kırmızı çakan ışıkları ile ekip otosu geldi. Arabayı incelediler. Neden sonra evin biraz daha uzağından ve arkasında iki adam dik yürümeye çalışarak telaşla gelir gibiydiler. Çaktırmadan evden çıkmışlardı ama yine de mahalleli için bilenmedik bir şey değil gibiydi. Zeliha Hanım çitin arkasından fazla yaklaşmadan seyrediyordu. Polisle konuştular zabıtlar tutuldu, resimler çekildi ekip otosu ile uzaklaştılar kalabalık dağıldı. Zeliha Hanım çoktan içeri girmişti. Evin önünden güvende olduğunu bilerek geçtim, bir an salondaki perdenin kapandığın fark ettim. Bakındım … Bu gece kurtarmıştım Zeliha Hanım ve iyi yanımı.
Evime doğru yürümeye koyuldum. Site kapısından girerken yine Özge ile karşılaştık, beraber içeri girdik. El sallayarak tebessüm etti.
“Evde yoksunuz , kötü de görünüyorsunuz” dedi her zamanki yakın ve içten tavrı ile. Merak ve şaşkınlıkta vardı.
“Sorun yok midemi üşüttüm sanırım” diyerek üzerimdeki kusmuk lekelerini açıkladım.
Hala merak ediyordu
Nazlı’da gelip gitmiyor, özlettiniz
Buralarda değildim, şehir dışındaydım, konferans seminer biraz da dinlenmek için
Evde yemek yoktur şimdi, yemediyseniz bize gelin
Rahatsız etmeyeyim, yorgunum da
Havadan sudan laflarken asansörün önüne gelmiştik, kabine girdiğimizde sıcacık hissettirmişti Özge ile anlık yakınlaşma. Gözüm narin boynuna takıldı, toparlandım ama yakalanmıştım. Bakışlarımı kaçırıp telefonumu alıp baktım. Bir aydır insan yüzü görmeyince ve biraz önce olanlardan sonra kadının içtenliğini her türlü yanlış anlayacak halde olduğumu fark ettim. Boynunda ki damarın atışı bile gözüme çarpmıştı. Vampirin iştahı sızlatmıştı dişlerimi bir an. Asansörde biraz ayrı durma ihtiyacı duydum yan tarafına yaslandım 4-5 saniye konuşmadan anlamsızca yine göz göze geldik. Saçma bir tebessüm ile söyleyecek bir şeyler arandım, neden sonra Ferit nasıl dedim.
İyi, iyi işte. O da yarın seyahate gidecek.
Pek umursamaz halde söylemişti bunları, asansör durdu, onların katına gelmişti. İyi akşamlar dileyip indi, inerken isterseniz toparlandıktan sonra gelin biraz geç yiyeceğiz yemeği dedi. Saat sekize yaklaşıyordu.
Yok yok, beklemeyin oturduğum yerde sızar kalırım, geç olmuş zaten dedim.
Önüne dönerken gözüm tekrar ince boynuna takıldı. Bir adım yana geçip daireye gidişini seyrettim arkasında plansızca “Kilo vermişsin, iyi olmuş” dedim. Sanki bir şeyler söyleme ihtiyacı duymuştum o an. Dönüp tatlı bir tebessüm ile teşekkür edip koridorun köşesinden döndü. Değişmiş geldi gözüme Özge. Aslında uzun zamandır böyleydi ama kondurmadığım bir haldi. Daha samimi ve konuşkan hatta sokulgan olmuştu. Az evvel asansördeki gibi göz göze gelişimiz ilk değildi. Hafif şehla gözleri ile birkaç saniyeliğine takılıp kaldığımız olmuştu. Eskisine nazaran daha rahat giyinmeye başlamıştı. Spora başlaması ve yürüyüşlere çıkması, kendine daha fazla özen gösterir hale gelmesi gözümden kaçmamıştı ama kırklı yaşlara yaklaşıyor olmasına bağlamıştım bu durumunu. Bazen şenlik gibi bazen bahar gibi oluyordu çiçekli uzun tuniklerle. İlk bakışta fark edilmeyen ama sandalyeye oturunca ortaya çıkan uzun yırtmaçlardan güzel bacakları bir an için görünüyor sonra usturuplu bir şekilde kapatılıyordu mürebbiye elleri ile. Omuzlarını açmayı seviyordu bir yandan da. Kısaca kadınlığını daha fark edilir hale getirmişti.
Asansörden izlerken köşeyi dönene kadar gözlerimi bacaklarından ve kalçasından alamamıştım.
Kata geldim, daireye girdim. Tertemizdi. Banyodan sonra yorgunluktan sızmış kalmışım. Boynuma dolanan bir kol ile uyandım. Zeliha Hanım yanıma uzanmış beni seyrediyordu. İlk kez bana sokulmuştu, ben istemeden koynuma gelmişti. Birbirimize baktık bir süre. Utanır gibiydi ama hiç görmediğim bir minnet de vardı bakışlarında. Sakin, oldukça duru çocuk gözlerle bakıyordu. Çırılçıplak olmasına ve o mücevher gibi dişiliğinin yanında görmeyi ummadığım masumiyet vardı gözlerinde. Ne olursa olsun sanki hep masum bir yan kalıyordu insanda ya, o sebeple fazla söze hacet yoktu bizlere rağmen masum kalabilmişti sığındığı gri bulutların arasında. Akşam olan biteni hiç konuşmadık, biraz daha sokuldu. O sokaklarda görünmek istemeyen kadının dudakları büyük bir arzu ile dudaklarıma yapıştı. Yaşamaya zorlandığı onca erkeksiz ilişkilere rağmen ilk kezdi, ilk erkeği oluyordum sanırım şu an. Ruhumu içine çekmek istercesine öpüyordu; usulca bir sarmaşık gibi dolanmış bedenime yerleşmişti. Tepkim yoktu kendimi ona bırakmıştım. Benzersiz bir şekilde sunuyordu kendisini. Nefes aldıkça bedeni ile kolları arasında sıkışıyordum, memeleri göğsümde yağ gibi erimiş, tenime yapışmıştı. Güvenliydi; hoyratlığımı, saygısız ve baskın hallerimi alıp gitmişti. Düşüncelerimi, duygularımı ve kalbimi elinin hamuru ile yoğuruyordu. Bir kadının gerçek yumuşaklığına koy vermiştim kendimi. Onun oluyordum. Tek kelime etmeden seviştik, sarıldık; tekrar tekrar kaybolup tekrar tekrar buluştuk özlemimizde. Sarılmaktan hiç vazgeçmedi, bedenini hiç ayırmadı gövdemden. Yılanın çaresizlik içindeki avı gibiydim kolları ve bacakları arasında felç olmuştum.
Yapmadığı, yapamadığı, yaptırılmayan her şeyi yapmak istiyordu, yaşamak istiyordu. Bir keresinde kendi kendine söylendiğinde duymuştum pek anlaşılır gibi değildi ama kulağıma gelen yarım yamalak kelimeleri birleştirince “Sadece burada nefes alabiliyorum” anlamında bir şeyler ortaya çıkıyordu. Nefes alabilmek için bir cehennemden kaçıp başka bir cehenneme geliyor olması ne garip diye düşünmüştüm. Şeytanın iyisini seçmişti. Görünen o ki sadece cehennemi biliyordu.
İşte o aldığı nefeslerden birini alıyordu şimdi; göğsü körük gibi inip kalkıyor derin derin soluklanmanın keyfini yaşıyordu kadın. Mutlu tebessümler ile dolaştırdığı eli hayallerini resmediyordu üzerimde. Ellerime sımsıkı geçirdiği parmakları ile yolcuğa çıkartıyor, kasılmaları ile seyahatinden aldığı zevki belli ediyordu. Ter içinde kalmıştık, gözlerimin içine kadar girmişti, buna rağmen hala sarmaş dolaş ayrılmamacasına alt alta, üstü üste sevişiyorduk. Günah çıkarır, tövbe eder gibiydi üzerimde dolanırken, gözleri doluyordu bazen inlemeleri birer yakarıştı ya da bunca yıl kendini tutmaktan, boğazındaki düğümden kurtulmanın rahatlamasıydı. Hep ıkınarak, bazen kendini tutarak, kimi zaman sabrederek veya yutkunarak istemeden yaşamıştı belli ki. Volkan olmuştu; içini yakan ne kadar günah, sevap, hayal, umut varsa döküyordu. Yatağı olmuştum onun, o da akıyordu.
Soluklanmak için bedenimden ayrılıp gözlerimin içine baktığı kısa anlarda ve tekrar öpmeye başladığında ne çok şey söylüyordu. İlk kez dinliyordum Zeliha Hanım’ı. Bedeni ile ruhu ile ve bugüne kadar ne yaşadıysa o bombok hayatı ile benimle tek kelime etmeden konuşuyordu. Ara sıra ellerimle okşayarak, belki tadımlık ısırıklarla, taşıdığı zirvelerin havasını keyfi ile inleyerek anlatacakları bitene kadar dinleyecektim.
10 notes · View notes
noksanbiri · 2 years ago
Text
Tumblr media Tumblr media
herkese merhabalar. bu sene bahçeden aldığımız sebzeleri kışlık olarak turşu kurutmalık vs vs yaptık. daha da yaparsak eğer bize çok fazla gelecek. biberler aşırı derecede dökmeye sebze vermeye devam ediyor. çok şükür. biberleri hayır anlamında Eskişehir’de oturan arkadaşlara elimden geldiğince dağıtmak istiyorum. ya da bir tanıdığınız varsa oda olabilir. neredeyse 9-10 çeşit biber var. özelden yazabilirsiniz bu konuyla ilgili. sevgiyle. 🌻
149 notes · View notes