#başkasının evini istemiyorum
Explore tagged Tumblr posts
Text
Allahım lütfen Zeynep ablalar evde olmasın
#beni böyle görürse imkânı yok bırakmaz#ve ben böyle kalmak istiyorum#başkasının evini istemiyorum#insanın kapısının önünde bile rahat yok#bizim çatının önü de boş değil ki oraya gideyim
2 notes
·
View notes
Text
Sevgili hoca adayı kardeşlerim!
Girdiğin bu yol güllerle serili değil. Kimi zaman Nuh gibi onlarca yıl anlatacak ama bir araba dolusu insan bulamayacaksın!
Bu yolda zenginlik, şöhret, fenomenlik, parmakla gösterilmek yoktur. Kimi zaman İbrahim gibi sürülecek, ateşe atılacak ve öz babandan şamarı yiyeceksin!
Bu yolda belki aile saadeti bile bulamayacaksın! Belki yanı başındaki eşin, aynı yastığa baş koyduğun canın, sofrasında oturduğun ve hayat yoldaşın biricik hanımın sana saadeti tattırmayacak. Hazreti Lut'un karısının yaptığı gibi...
Çok yorulacaksın. Aynı şeyi kırk defa söylemek zorunda kalacaksın. Gece olunca ağlayacaksın. Gündüz olunca geceyi özleyeceksin. Çok çalışacak ve belki de bir adamla yola devam edeceksin. Zekeriya gibi.
Önce arkadaş çevren seni terk edecek. Hazreti Salih'e dedikleri gibi, sen eskiden böyle değildin. Çok arzulanan, arkadaşlık kurulan biriydin denilecek. Birer birer ayrılacaklardan senden.
Bulunduğun yerin ileri gelenleri yanına gelecek ve tehditvari bir üslupla ayağını denk almanı isteyecek. Aksi halde sürüleceksin o diyar senin, bu diyar benim!
Sonra Firavun gibi bir adamla uğraşmak zorunda kalabilirsin. Hoca, dinimizi bozma, ağzımızın tadını kaçırma, bu hoca buraya fitne çıkarmak için gelmiş diyecekler.
Ya da ümidini kesip görev mahallini terk edeceksin izin almadan Yunus gibi!
Belki de sofranda, sohbetinde oturan kişinin ihanetine uğrayacaksın İsa gibi...
Belki de o kadar nazik, kibar ve sabırlı olmana, onlarca iyilik yapmana rağmen yine de nankörlük göreceksin Musa gibi...
Ahhhhhh ahhhhh
Biliyorum, kaç gece, sabah olsa da bu işten vaz geçsem diye diye dua etmişsindir. Sonra belki bir adam olacak çocuğun , hocaam! Diye samimi seslenmesinden sonra vaz geçmişsindir!
Bu yol zenginliğin yolu değildir. Bu yol refah yolu değildir. Bu yol, başardım caddesine çıkmıyor. Bu yol kralların sofrası değildir. Bu yol, otoban değildir. Bu yol patikadır, zor yokuştur, dikenlidir, taşlıktır...
Bu yol Allah'a çağıran bir yoldur. Gelmek isteyeni de olacak, gelmek istemeyini de olacak, gelmek isteyene engel olmak isteyeni de olacak...
Sana dil uzatacaklar. Sen onlara de ki: Ben sizden bir ücret istemiyorum.
Sana iftira edecekler. De ki: Ben, sizin alenen yaptıklarınızı yüzünüze vurmuyorken, siz nasıl olur da görmediğiniz bir hususta beni yargılarsınız. Ben, Rabbime tevekkül ettim. Onun hesabından korkarım.
Evini taşlayacaklar, gönlünü taşlayacaklar, kalbini kıracaklar.
Kalbin ne kadar kırılsa da Muhammed'in kalbi kadar kırılmış mı acaba? Sallallahu aleyhi ve sellem
Onun kalbi ne çok kırıldı değil mi? Amcası kırdı kalbini, komşusu kırdı kalbini, aşireti ve kavmi kırdı kalbini. Suikastçiler ayarladılar. Sürdüler onu. Sonra münafıklar tat vermedi. Sonra yahudiler. Sonra namaza gelen iki yüzlüler kırdı onun kalbini...
Ama kalbin ne zaman kırılırsa yanındaki garibana bak. O senin Bilal'indir. Yanındaki çocuğa bak. O senin Ali'ndir. Yanındaki mert insana bak. O senin Hamza'ndır. Yanındaki eşine bak. O senin Hatice'ndir...
Sabredersen belki Halid'in de gelir, Abbas'ın da gelir hatta Ebu Süfyan'ın gelir...
Üzüleceksin ama kazanacağın şeyler, tüm üzüntülerini karşılayacak.
Kırılacaksın ama her kırığın, rabbinin huzurunda şahidin olacak.
Hocasın diye kız vermeyecekler. Belki kız, sana varmayacak! Hocasın diye belki gittiğin meclisler dağılacak. Hoca geldi, dağılın, ağzımızın tadı kaçacak diyecekler...
Hocasın diye sana alaycı gözlerle bakacaklar. Hocaaaa, diye alaylı sesler duyacaksın...
Bil ki, sen insanlara hakkı anlattığın için duyulmak ve görülmek istenmeyeceksin!
Sen kimseye aldırmadan Nuh gibi gemini yap! Kimseye aldırmadan İbrahim gibi ateşi göze al! Kimseye aldırmadan Musa gibi denize kadar yol al!
Kimseye aldırmadan İsa gibi cesur ol!
Ve kimseye aldırmadan Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem gibi müminlere karşı merhametli ol...
Sakın, dava arkadaşlarına bakarak hayal kırıklığı yaşama!
Sen, Allah katında yaptıklarından mesulsün. Başkasının yapmadıklarından mesul olmayacaksın.
Peygamber miras olarak dinar ve dirhem bırakmadı. İlim ve dava bıraktı.
Sakın ola ki, peygamber mirasını şahsi çıkarları için kullananlara bakıp ümitsiz olma!
Sen herkesin yaptıklarından değil, kendi yaptıklarından ve yapmadıklarından sorumlusun!
Tüm dünyanın seni seveceği hayali ile yaşama!
Sen, insanların bu dünyada seveceği şeyler anlatmayacaksın. Bu nedenle sevenin belki hiç olmayacak belki de çok olmayacak.
Seni Allah sevdi mi tüm dünya sevmese de üzülme!
Seni Allah sevmedi mi tüm dünya sevse de gururlanma!
Allah’ın yardımı ne zaman gelecek diye soracak günler yaşayabilirsin!
Bil ki, Allah'ın yardımı yakındır. Müminlere yardım etmesi haktır. Ama bu dünyada ama ahirette...
RABBİM RAZI OLDUĞU İŞLERDE MUVAFFAKİYETLER İHSAN EYLESİN.
خادمكم إبراهيم خوجه
11 notes
·
View notes
Text
Boris Pasternak / Adımın esiri olmak istemiyorum
Muhalif Sovyet yazar Boris Pasternak, ölümünden iki yıl önce, 1958’de Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazandığında ünlü romanı Dr. Jivago henüz ülkesinde yayımlanmamıştı. O yıl İsveçli bir öğretmen yazarı Moskova yakınlarındaki evinde ziyaret etti. Romanın Batı’da yayımlanan versiyonunun taslak metnin yüzde 25’i olduğunu öğrendi. Pasternak ülkesinin dönüşüm geçirdiğini söylüyor, bunu kimsenin durduramayacağına inanıyordu.
Pastemak’ın evini Moskova eteklerinde eski Rusya’yı hatırlatan Peredelkino köyünde buldum. Köy Sovyet Yazarları Birliği'nin malı. Bu; "Yaratıcı sanatçıların evleri" levhasıyla de belirtilmiş. Bir gürgen ormanlığı içinde ahşap evlerden meydana gelmiş âsûde bir köy. Rus yazarları burada inzivaya çekilip "sosyalizm çağı" üzerinde kafa yoruyor. Pasternak da burada yaşıyor. Pazar günleri evi herkese açık. Dostları da, hiç tanımadığı kişiler de akın akın onu görmeye, onunla konuşmaya geliyor. Son zamanlarda bu kafileye yabancılar da katılmış. Pasternak aynca Batı Avrupa ile geniş ölçüde ilişki içinde. Aldığı bütün mektuplara cevap vermeye çalışıyormuş. Ama sonuçtan pek umutlu değil: "Cevaplarımın pek çoğu gidecekleri yere ulaşmışa benzemiyor..."
Çevirilerimle geçiniyorum
Pasternak ince yapılı fakat zinde görünüyor. Saçlarının bembeyaz olmasına karşın 70'ine yaklaştığına inanmak çok güç. Yüzünde, hassaten küçük, büzülmüş ağzında müşfik bir ifade var. Gözlerinin etrafında, elmacık kemiklerinde, kişiliğinin muazzam kuvvetliliği okunuyor. Görünüşü de, hali tavrı da dinamik hayatiyetini belirtiyor. Beraber geçirdiğimiz saatler boyunca Pastemak en ufak bir yorgunluk alâmeti göstermeden durmadan konuştu. Benim söze karışmam âdeta gereksizdi. Gerçek anlamıyla bir mülakat yaptığımızı söyleyemem. Çünkü benim soru sormam gereksizdi. Bana öyle geldi ki Pasternak kendi kendisiyle konuşuyordu. Ziyaretim sadece içindekileri boşaltan yay oldu. "Moskova’da benim hasta olduğumu, çok meşgul olduğumu, ziyaretçi kabul etmediğimi söylüyorlar. Bunların hiçbiri doğru değil." Rus yazarların içinde bulundukları şartları büyük bir açık sözlülükle bir cümlede özetleyiverdi: "Kendi durumumu hiçbir zaman gizlemiş değilim." Sonra, bir başkasının kendini dinlemekte olduğunu fark edip de sözlerini düzene koymak ister gibi "Eğer sizi üzdümse özür dilerim" dedi. "Belki komünistsinizdir de..." Kuyruklu bir piyanonun hemen boydan boya kapladığı küçük bir odada oturmuş konuşuyorduk. Duvarlarda babasının (Tolstoy'un romanlarının ünlü ressamı Leonid Pastemak) tabloları, krokileri vardı. İki katlı ev gayet sade döşenmişti. Pasternak'ın bir de televizyonu vardı. "Çevirilerimle geçiniyorum" dedi. "Son zamanlara kadar çevirilere çok iyi para veriliyordu. Geçenlerde fiyatlarda bir indirme yapıldı. Ama şikâyetim yok. Bana dokunmuyor." Halen Moskova'nın Arts Tiyatrosu'nda Pastemak'ın çevirisiyle Schiller'in "Maria Stuart"ı oynamakta.
Sevdiğimizden nefret etmemiz, nefret ettiğimizi sevmemiz istendi
Dr. Jivago'yu neden yazmış? Söylediğine göre bütün ömrü ve modern Rusya'nın gelişmesi eserin kaynağını teşkil ediyor. Eseri onu hâlâ meşgul etmekte. Pasternak, Dr. Jivago'ya hayatının ve bütün yazdıklarının birleşimi gözüyle bakıyor. Daha önceki şiirleri de nesri de artık onu ilgilendirmiyor. Bana Dr. Jivago hakındaki düşüncelerimi sordu, sonra karşılığımı beklemeden : "Şiirlerimi okumuş olduğunuza göre Dr. Jivago’nun sizi hayretlere, hattâ belki de hayal kırıklığına düşürmüş olabileceğini takdir ederim. Meslektaşlarımın bazılarının tepkisi bu oldu. Resmi çevrelerde de romanımın burada neden yayınlanmadığını bununla açıklıyorlar, "kötü bir roman" diyorlar, yayınlanmasının şairlik ününe zarar vereceğini söylüyorlar. Tabii sadece bir bahaneden ibaret bu. Bir yazarın kendini salıvermesine müsade etmek lâzım. Yaşamasına, gelişmesine imkân vermek lâzım. Ben kendi adımın esiri kalmak istemiyorum." Yayınlanmış haliyle Dr. Jivago, Pasternak’ın taslaklarının ancak dörtte birini tutuyor. Çalışmalarına İkinci Dünya Savaşı bittikten hemen biraz sonra başlamış. Fakat Jdanov’un etkin olduğu dönemde eseri bir kenara bırakmış. Taslak kopyaları, parça parça meslektaşları arasında elden ele dolaşmış. Bazen, muhalif bir yazar tutuklandığında kâğıtları arasında bu kopyalara rastlanıyormuş. Kimin yazdığı biliniyor, fakat bir şey yapmıyor, ona dokunmuyorlarmış. Ömrü vefa ederse Pasternak bir roman daha yazmak istiyor. Bunun bambaşka bir havası olacağını, daha keyifli, daha rahat bir konu işleyeceğini söylüyor. Dr. Jivago kendi hayat deneyimlerine mi dayanıyor? Soruma karşılık romanın başlıca kadın kişilerinden Lara için Pasternak: "Evet" diyor. "Lara gerçek bir kişi. Pek yakınım olan bir kadındı." Dr. Jivago kişiliği ise Pasternak’ın kafasında 1930'lu yıllarda şekillenmeye başlamış. Pasternak kanlı, dehşet verici "tasfiye" yıllarından söz açtı. O sırada dostlarının pek çoğu tutuklanıp ortadan kaybolmuş. "Bir defasında bana da geldiler. Ellerinde imzalamamı istedikleri bir kâğıt vardı. Partinin generalleri kurşuna dizdirmesini uygun bulduğunu belirten bir yazı. Bunu bir bakıma bana karşı beslenilen itimadın bir delili saymak gerekti. Adı tasfiye edilecekler listesinde olanlara götürmemişlerdi bu kâğıdı! 0 sırada karım hâmileydi. Ağlıyor, imzalamam için yalvarıyordu bana. Fakat bir türlü imzalayamadım. O gün hayatta kalmanın mı yoksa ölmenin mi daha iyi olacağının muhasebesini yaptım. Beni de tevkife geleceklerinden emindim. Benim de sıram gelmişti artık. Fakat hazırdım ben. Durmadan kan dökülmesinden nefret ediyordum. Buna daha fazla dayanamayacaktım. Fakat hiç bir şey olmadı. Sonradan söylediklerine göre, beni kurtarmış olanlar gene meslektaşlarımdı. İçlerinden hiçbiri benim beyannameyi imzalamadığımı yukarıdakilere duyurmaya cesaret edememiş. Aslında yukardakilerin istekleri pek sade. Gerçekten istedikleri tek şey var: Sevdiğinizden nefret etmeniz, nefret ettiğinizi de sevmeniz! Fakat en zor şey de bu değil mi ?" Ve son cümlesini tekrar etti: "En zor olanı da bu değil mi?" Dr. Jivago’dan bir cümleydi bu.
Aradığımız güveni kendi içimizde bulmalıyız
Pasternak son harbe bir kurtuluş, kötü bir rüyadan hakikat âlemine uyanış gözüyle bakmış. Hava akınlarına karşı korunma çalışmalarına katılmış. Senelerden beri ilk defa şiirlerini iki küçük kitap halinde yayınlatmış. Yazarlar Birliği’nde faal rol oynamaya dâvet edilmiş. Harbin sonunun büyük ümitler getireceğine inanmış. "En sonunda" diyor. "Harp bu. Şatranç oyunu değil ki sadece beyazların siyahlan yenmesiyle bitsin. Daha başka şeyler getirmesi lâzım bu sonbuluşun. Bu kadar fedakârlık bir hiçle sona eremez." "Ben harpten bu yana Rusya’nın bir tamamlanış, bütünlenme devresi geçirdiğine inanıyorum. Yeni bir şey doğmakta, yeni bir hayat görüşü doğmakta, beşeriyet arasında kendi özel değerini anlamaya dayanan bir hayat görüşü." Peki ama romanın kendi memleketinde ve kendi dilinde yayınlanmasına izin vermemelerine rağmen hâlâ bu iyimserikte mi? "Evet" diyor Pasternak. "Sadece resmî tedbirlerin, tahditlerin önemi yoktur. Yeni Rusya, bütün idarî müdahalelere rağmen mutlaka ortaya çıkacaktır. Bu, toplumun doğal gelişimidir. Devrimizde, genel olarak, bireylerin yeni bir hayat görüşü anlayışı var. 19'uncu asırda hâkim fikir burjuvalıktı. İnsanlar, mal, mülk, toprağı düşünüyordu. Bugün ise insanlık sadece mülkün güven sağlayamayacağını öğrenmiş bulunuyor. Bunu komünizm anlamıyla ve Rusya’ya yönelik söylemiyorum. Bu dünya savaşları devrinde, atom devrinde insan değerleri değişiyor. Hayatın misafirleri olduğumuzu, iki istasyon arasındaki yolcular olduğumuzu öğrenmiş bulunuyoruz. Onun için de aradığınız güveni kendi içimizde bulmamız gerek. Benim görüşüme göre bu, 19'uncu yüzyılın maddeci görüşünden uzaklaşmak demektir. Mânevi âlemin, iç âlemimizin - dinin - yeniden uyanışı demektir. Fakat bundan bir itikat, bir kilise mânâsında dini kastetmiyorum. Hayati bir iç duyusu olarak iman." Pastermak’ın erişmiş olduğu bu iç emniyetinin önemli bir de sonucu var: Dr. Jivago’dan dolayı başına gelebileceklere aldırış etmiyor. Daha şimdiden Pasternak'ın Yazarlar Birliği’nden atılmasını isteyenler var. Bu gerçekleşirse evi elinden alınacağı gibi her türlü geçimini de kaybetmiş olacak. Fakat Pasternak bu ihtimaller üzerinde dururken sanki dünyanın en önemsiz olayından söz açar gibi konuşuyor. En ufak bir kendi kendine acıma, hattâ kendi kendini feda etme ifadesi yok sözlerinde. (Dost dergisinde tercüman imzası olmadan yayımlanmıştır / Kasım 1958)
0 notes