#börtü böcekler
Explore tagged Tumblr posts
Text


#art#color photography#photography#nail art#colors#boya#tuval#flowers#şakayık#gül#rose#sümbül#papatya#zambak#yonca#kaktüs#bütün çiçekler#börtü böcekler#doğa#natural#green#green day#kurs#my#hayatbu#my post#hayat#my life#post#artists on tumblr
15 notes
·
View notes
Text
Günaydın, günaydın herkese
Havaya suya buluta
Ruhumu ısıtan güneşe
Kuşlara ağaçlara,börtü böceklere
Günaydın, günaydın dünya sizlere
Tanju Göçmen...
#sunrise#sunshine#sun#forest#sky#trees#tree#baby gazelle#gazelle#animals#animal#stream#river#water#bird sounds#meadow#pics#art#landscape#scenery#nature#travel#amazing#aesthetic#beautiful photo#traveling#nature photopragpy#landscape photography#photography#doğa
179 notes
·
View notes
Text

Günaydın, günaydın herkese
Havaya suya buluta
Ruhumu ısıtan güneşe
Kuşlara ağaçlara,börtü böceklere
Günaydın, günaydın dünya sizlereYeryüzünü aydınlatan yeni güne, günaydın
Tüm güzellikleri gösterene günaydın
Güle sevdalı bülbüle günaydın
Toprağa can veren ele günaydınDudaklardan eksik olmayan gülüşe günaydın,
Seninle başlayan güzel güne günaydın,
Bir bakışta yürek yakan gözlere günaydın,
Sevdalara kanat çırpan sözlere günaydın,Günaydın sabahım,
Günaydın yaşanmışlıklarım,
Kenetlenmiş yüreklerimizle birlikte
Usulca uyanan güne, günaydın.
4 notes
·
View notes
Text
"Kırmızı ateş böceği diğer böceklerden farklı olduğu için dışlanıyormuş. Diğer bütün börtü böcekler ışığı bulmak için gece gündüz uçarlarken ateş böceğinin kendi ışığı ona yetiyormuş. Bir tek o, ışığı bulmak için değil kendi için uçuyormuş. "
5 notes
·
View notes
Text

Kuşlar Uçtular
✍🏻 Muhsin Salman
https://www.gundemarsivi.com/kuslar-uctular/
Mandalar söğüt dallarına yuva yapmayalı, balıklar da kavaklara çıkmaz oldu. Bu yüzden, kuşların uçmaz hale gelmesini sanmayın ki üzüntüden. Kuşların gönlü genişti, mandalarla da balıklarla da komşu olmaktan hiç gocunmamışlardı. Hatta mandalar çay sularında balıklarla birlikte yüzerken, kuşlar da mandaların üzerindeki keneleri ayıklardı.
Bir zamanlar çocuktuk; kuşlar gibi uçmak isterdik. Belki de bu yüzden kıskandık kuşları, yuvalarını bozduk, sapanlarla avladık o güzelim kuşları, bir dirhem et için. Oysa kuşların kanatları bizi taşıyamazdı, isteseler de. Büyüklerimiz, özellikle kargaları, hırsız diye belletti bize. Badiklerle, kargaların hırsızlık yapmasını engellemek için taşlardık onları. Saksağanları da düşman belledik; çünkü civcivleri aşırır, yumurtaları çalarlardı. Bu yüzden onlara da taş attık.
Köydeki samanlıkların duvarları kerpiçten, ahırlar ise taş duvarlıydı. Samanlık duvarlarına serçeler ve o güzel ama çok kokan kel ibikler yuvalanırdı. Viraneler baykuşların, mağaralar ise yarasaların mekanıydı. Viranelerden ve mağaralardan uzak durmamıza rağmen, merakımızı yenemezdik.
Köyün karşısında meşe ve çam ağaçlarıyla kaplı bir koru vardı. Asırlık çamlar hala inadına duruyor. Meşeler ise daha bir yanaşmış, birbirlerine sarılmışlar. Aralarında keçi ve koyun otlatır, kuş yuvaları bulurduk. Şimdilerde ise tavşan ve tilkilerin bile dolaşması zor. Ne kaplumbağalar var ne de gece gezmesine çıkan kirpiler.
Ulaşamadığımız ulu çam dallarında dağ güvercinleri mahalleler kurardı. Bakar, onların hallerine gıpta ederdik. Kıyılarında yemişen bükleri varsa, kekliklerin orada olduğunu bilirdik. Yemişen bükleri, kuşlara ev, kelebeklere ve arılara gezi alanı gibiydi. Doğa denince aklımıza kır çiçekleri, yabani meyveler, kurtlar, kuşlar, uçuşan böcekler ve çekirgeler gelirdi.
Kuşlar; yeryüzüne ara sıra konan, dallarda yuvalanan, göklerde dolaşan, değişik renklerde, büyüklü küçüklü uçan meleklerimizdi. Bazen taş atsak da taştan çok sevdiklerimizdi. O kadar çoktular ki bazıları gökyüzünde bulut gibiydi. O kadar azdılar ki bazıları göründüğünde umut gibiydiler.
O yıllarda çiftçiler tarlalarını öküz ve atla sürerdi. Gübre yerine kemre taşırdı tarlalarına. Zirai ilaç mı? “Yazın boku kışa ilaç” diyen köylü, otları yok etmek için ilaç kullanmazdı; otlara düşman değildi ki! Tarlalara traktör girdiğinde sevindik; hasat işleri kolaylaştı diye mutlu olduk. Avuç avuç beyaz gübreler saçtık tarlalara, başaklar daha bir alımlı oldu. Ancak otlar için ilaçlar kullandığımızda, anızları yaktığımızda tarlalardaki börtü böceği de yok ettik ve buna sevindik. Oysa börtü böcek, kuşların erzakıydı; yaban yoncaları ise evleriydi.
Erzakları kalmayan, evleri yıkılan kuşlar, geçinemeyen insanlar gibi başka diyarlara uçup gittiler diyorsanız yanılıyorsunuz. Uzaklara uçamayanlar da oldu, ama biz onların uçtuğunu sandık. Tıpkı mandanın söğüt dalına yuva kurduğuna ve balığın kavağa çıktığına inandığımız gibi…
14.08. 2024
Muhsin Salman
0 notes
Photo
Ah şu yeşillikler çiçekler börtü böcekler kelebekler beni benden alıyor..
peace of mind. x
3K notes
·
View notes
Text
Karga Boku
Köy yerinde ikindi vakti. Çıt yok. Herkes susmuş, sessizlik konuşuyor. Zaman durdu sanki. Birden bir damlama sesi. “Şıp…Şıp!.” Alt mahalledeki çeşmenin musluğu bu. Tamir edilmeli. O arada yan arsaya bir karga kondu. Tedirgin ama ürkek değil. “Gakk!” Biraz etrafı kolaçan etti. Sağa sola baktı, yere pisledi. Sonra kanatlandı, gitti. Gece bir domuz girdi o arsaya. Karganın pislediği yeri eşeledi. Domuz eşeledikçe toprağın üstündekiler alta indi. Aylar sonra bir fidan bitti orada. Karganın pislediği yerde. Yavaş yavaş büyüdü. Dal oldu, yaprak oldu. Ve bir ağaç oldu.. İncir ağacı. Önce karıncalar sardı ağacı. Sonra sinekler, sonra börtü böcekler. En son da kuşlar. Böcekler ağacın filizlerini, meyvelerini yedi, kuşlar böcekleri. Alakargalar da incirleri. Hayvanlar alemi o ağacın çevresinde bir dünya kurmuşlardı kendilerine. Karganın pisliğiyle harcı karılan, domuzun eşelemesiyle temeli atılan bir dünya. O yan arsada yaşam böyle süregiderken, bir insan çıktı ortaya. Arsayı satın almış. Önce duvarlarla çevirdi dört tarafını. Üstünü tel örgülerle sardı. Böylece domuzlar gelmez oldu. Sonra börtü böcekten şikayet etti. Etrafı zehire boğdu. Karıncalar, sinekler, böcekler bir bir öldü. Ardından onları yiyen kuşlar. Sadece bir ağaç kaldı ayakta. Hayvan mezarlığında bir incir ağacı. Tek başına. En son onu da kesti adam. Oradaki hayatı bitirdi. Bir çuval inciri bok etti ! İnsan denilen yaşam türünün bilimsel adı, Homo Sapiens. “Düşündüğünün üstüne düşünebilen insan” demek. O zaman düşünelim. Herkes kendisine sorsun…! Çevreye, doğaya bir karga boku kadar katkım var mı diye ?
0 notes
Note
Muma konan ateş böceğine ne denir
Bilmiyorum ama ateş böceğinin çok güzel bir hikayesini okumuştum. Sizinle de paylaşmak istedim 😊

Ateş Böceğinin Hikayesi
Vaktiyle cenneti andıran bir göl varmış. Gölün etrafında eşsiz güzellikte çiçekler, kanatlarında muazzam desenleri olan kelebekler, rengarenk börtü böcek varmış. Gölde kuğular zarif danslar eder, gölün yakınında en lezzetli meyveler veren ağaçların dallarında kuşlar büyülü güzellikte şarkılar söylermiş.
Derken bir gün bu gölün kıyısına bir ateş böceği gelmiş. Yorgun argın uyuyacak yer bakınan ateş böceğine gelir gelmez konduğu yerin yakınına ateş böceği kadar küçük ama görenin durup seyre dalacağı çok güzel bir küçük canlı gelmiş. Ateş böceği bu canlıya gülümseyerek merhaba derken bu küçük varlık lafı ateş böceğinin ağzına tıkıp “Defol buradan!” diye bağırmış. Sonra bir anda çevredeki börtü böcek, kelebekler de dahil, sesin geldiği yere doğru uçmuşlar.
Ateş böceği ne olduğunu anlamadan onlarca tür börtü böceğin tam ortasında kalmış. Hayli yorgun olan ateş böceği bir an kendini zorlayıp başını kaldırmış ki ne görsün, tepesinde kendisi kadar onlarca canlı uçuşuyor. Hiçbir şey anlamayan ateş böceği, biraz da ürkerek, kendisine bağıran böceğe dönüp ne oldu diyecekken bir kelebek bir anda “Defol!” diye daha yüksek bir sesle bağırmış.
Ateş böceği, başında uçuşan börtü böcek bulutundan yükselen “Çirkin! Çirkin! Defol! Sen buraya yakışmıyorsun!” seslerinin manasını anlamaya başlar ki aslında uyruklar arasında uygunsuz biridir. Geldiği onca yolun yorgunluğuyla bile iyi hissettiren, cennet bahçesini andıran dünyanın en güzel göl kenarında dünyanın en güzel börtü böcekleri onu çirkin diye aşağılamaktadır.
Ateş böceği dakikalarca süren bu aşağılamalara ve kovmaya çalışmalara dayanamaz. Kalkıp gidebildiği kadar uzaklara gitmeye çalışır ama nafile. Gözlerinden akan yaşı silmeye daralan göğsünde sıkışmış nefesi vermeye mecali yoktur. Yığılıp kalır olduğu yere. Tepesinde kendisine çirkin diye hakaretler yağdıranlar bir süre sonra durumu fark eder ve bir an için rahatlar sonra da birer ikişer uzaklaşırlar.
Ateş böceği gitmek dileği ile göz yaşları içinde uyuyakalmışken uzaktan kendisini seyreden dünyanın en güzel börtü böcekleri aralarında en aşağılayıcı ifadelerle onu tarif etme yarışındadır. İlk andan beri tek suskun kuşlardır.
Derken hava kararır. Börtü böcek bir çiçeğin yaprağına sinmiş dinlenmektedir ama herkes içten içe ürküyordur çünkü bulutlar vardır ve ay ışığı yokturdur. Zifiri karanlıkta herkes içten içe aysız geçen geceyi çirkin ateş böceğinin uğursuzluğuna yormuştur. Herkes korku ve nefret içindeyken bir anda ateş böceğinin vücudundan bir ışık saçılır. Herkesin gözleri fal taşı gibi açılır. Bazıları ateş böceğinin diri diri yanmaya başladığını düşünerek nefretten ve korkudan sıyrılıp sevinç duyar. Bazıları ateş böceğinin kendilerinden intikam alacak bir ateş yaktığını düşünüp korku ve pişmanlık duymaya başlar. Bazısı işler kötüye giderse ölmektense bu çirkin varlıktan aman dilemeyi bile düşünür. Diğerleri zifiri karanlıkta bu olanı anlamlandırmaya çalışır ve tek hisleri meraktır. Sessizce ne olacağını beklerler.
Ateş böceği hareket etmeye başlar ve dönüp böceklere zar zor "Özür dilerim çirkinliğimle verdiğim huzursuzluk için, biraz daha uyuyup sabah siz uyanmadan gitmiş olurum. Şimdi, inanın uçacak mecalim yok. Ama inanın, hatta ben öyle uzaklara gideceğim ki beni hemen unutacaksınız." der.
Aslında kimse onu dinlemiyor herkes ateş böceğinin farkında olmadığı ışığının onu zifiri karanlıklar içinde nasıl da güzelleştirdiğini hayran hayran izlemekte ve ona bir şey söylememektedir. Ateş böceğinin ışığı kara gecenin koynunda ay ışığı gibi yanarken güzelliği çok geçmeden hayranlığı kıskançlığa çevirir. Aralarında, gündüz dünyanın en çirkin varlığı olan ateş böceğinin karanlıkta nasıl güzel olabileceğini sorup cevabı bulamayınca kıskançlıktan çıldırırlar.
Bazıları ağlar o kadar güzel olmadığı için, bazıları öfkeden diğerleriyle kavgaya tutuşur. Birbirine düşen böcekler ateş böceğinin saçtığı ışıkta saatlerce kavga ederler. Öfkeleri, kıskançlıkları onları takatten düşürene kadar kavga ettirir.
Derken bir kelebek “Durun!” diye bağırır. Bir anda ortalık sessizliğe gömülür. Kelebek herkes onu izlerken ateş böceğinin ışığında gelir ve sorar ateş böceğine “Bu ışığı nereden aldın?” diye. Ateş böceği anlamaz, “Ne ışığı?” der.
Kelebek, özür diler gün ışığında dedikleri için. Kısacık bir vakti kaldığını, öleceğini ve sabah olmadan onun kadar güzel olmak istediğini anlatır. Herkes pür dikkat ikisini dinliyordur. Ateş böceği ışık meselesini anlar ancak başını sallayıp “Bilmiyorum bu ışığı nereden aldığımı, hep benimleydi.” der. “Hatta annemde ve babamda da vardı.”
O güne kadar her ateş böceğini çirkin diye kovmuş ama ilk defa gece bir ateş böceği görmüş göl sakinleri ve kelebekler ateş böceğine inanmaz. Onun aptalı oynadığını düşünür çünkü ateş böceğinden başka herkes farkındadır hepsinin ancak ışık varken güzel olduklarının. Gece, karanlıkta, özellikle de ay çıkmazsa, çirkin bile değildir hiçbiri, düpedüz yok olurlar.
Sessizlikleri çok sürmez ve ömrü hızla kısalan kelebek, “Ateş böceği bizden saklıyor. Hadi, hep beraber geldiği yöne gidelim. Işığı aldığı yeri bulursak artık gündüz olduğu gibi gece de dünyanın en güzel varlıkları biz oluruz!” diye bağırır. Belki binlerce börtü böcek bir anda havalanır ve ateş böceğinin geldiği yöne doğru hareket eder.
Sabah olmaktadır. Kelebek gün doğmadan kıskançlık içinde, güneşi görmeden ölür. Diğer börtü böcek aramaya devam eder. Bir ara pervane birden bağırır, “İşte orada!” diye. Uzakta bir kulübe vardır, camı açıktır. Bir masanın başında uzun sakallı bir adam mum ışığı altında bir şeyler yazmaktadır. Tüm böcekler mumun ışığına doğru hızla uçar, birincilik pervanededir.
Pervane mum alevinin ışığını görür ve ışığın etrafında uçar bir süre. Bekler ki ışık onda yer etsin karanlıkta da güzel olsun artık. Bir süre uçunca çıkar gider bir karanlık yere bakar ki karanlık hala karanlıktır. Hızla geri gelir. Biraz daha yakın uçar mum alevinin ışığına, kanatları hafifçe yanmaya başlayınca uzaklaşır yine gider karanlığa. Bakar ki karanlığı aydınlatamaz. ışıksızdır. Ateş böceğinin nasıl yıldız gibi parıldadığını hatırlar ve geri döner mum alevinin ışığına.
Adam tüm olanı biteni kımıldamadan sessizce izlemektedir. Pervane ışığı almanın tek yolunun ışığa dokunmak olduğunu düşünür ve saatlerce aşağıladığı çirkin ateş böceğinin kendisinden güzel olduğunu bir kez daha düşününce mum alevinin ateşine sarılır, kıskançlıkla yanar kanatları, can çekişerek ölür gider. Adam kalkar masadan, yeni ve yazısız bir kağıt alır, mürekkep alır ve başlar bir şeyler yazmaya. Ateş böceği ise ilerlemekte olduğu yöne, güneşin doğduğu yere doğru gitmektedir.
Rivayet odur ki o gün bugündür her börtü böcek ateş böceğinin ışığının kendi ışığı olmasını istediği için her karanlık bastırdığında sürekli ışığı arar, ışığa koşarmış. Yine rivayet odur ki kelebekler ve kelebekleri sevenler kıskanç kimselermiş. Ve yine rivayet odur ki insanoğlu, hakikatte aşkı taşıyabilecek kainattaki tek varlık olmasına rağmen insandan başka varlıkların da aşık olabileceğini sanacak kadar ahmakmış dünyaya gözleriyle bakarsa...
17 notes
·
View notes
Text

KARGA BOKU......
kadar Olabilmek...
Köy yerinde ikindi vakti.
Çıt yok.
Herkes susmuş, sessizlik konuşuyor.
Zaman durdu sanki.
Birden bir damlama sesi.
"Şıp...Şıp!."
Alt mahalledeki çeşmenin musluğu bu.
Tamir edilmeli.
O arada yan arsaya bir karga kondu.
Tedirgin ama ürkek değil.
"Gakk!"
Biraz etrafı kolaçan etti.
Sağa sola baktı, yere pisledi.
Sonra kanatlandı, gitti.
Gece bir domuz girdi o arsaya.
Karganın pislediği yeri eşeledi.
Domuz eşeledikçe toprağın üstündekiler alta indi.
Aylar sonra bir fidan bitti orada.
Karganın pislediği yerde.
Yavaş yavaş büyüdü.
Dal oldu, yaprak oldu.
Ve bir ağaç oldu..
İncir ağacı.
Önce karıncalar sardı ağacı.
Sonra sinekler, sonra börtü böcekler.
En son da kuşlar.
Böcekler ağacın filizlerini, meyvalarını yedi, kuşlar böcekleri.
Alakargalar da incirleri.
Hayvanlar alemi o ağacın çevresinde bir dünya kurmuşlardı kendilerine.
Karganın pisliğiyle harcı karılan, domuzun eşelemesiyle temeli atılan bir dünya.
O yan arsada yaşam böyle süregiderken, bir insan çıktı ortaya.
Arsayı satın almış.
Önce duvarlarla çevirdi dört tarafını.
Üstünü tel örgülerle sardı.
Böylece domuzlar gelmez oldu.
Sonra börtü böcekten şikayet etti.
Etrafı zehire boğdu.
Karıncalar, sinekler, böcekler bir bir öldü.
Ardından onları yiyen kuşlar.
Sadece bir ağaç kaldı ayakta.
Hayvan mezarlığında bir incir ağacı.
Tek başına.
En son onu da kesti adam.
Oradaki hayatı bitirdi.
Bir çuval inciri bok etti!
İnsan denilen yaşam türünün bilimsel adı, Homo Sapiens.
"Düşündüğünün üstüne düşünebilen insan" demek.
O zaman düşünelim.
Herkes kendisine sorsun....?
Çevreye, doğaya bir karga boku kadar
KATKIM VAR MI❓
Sedat KAYA
9 notes
·
View notes
Text

Günaydın, günaydın herkese
Havaya suya buluta
Ruhumu ısıtan güneşe
Kuşlara ağaçlara,börtü böceklere
Günaydın, günaydın dünya sizlereYeryüzünü aydınlatan yeni güne, günaydın
Tüm güzellikleri gösterene günaydın
Güle sevdalı bülbüle günaydın
Toprağa can veren ele günaydınDudaklardan eksik olmayan gülüşe günaydın,
Seninle başlayan güzel güne günaydın,
Bir bakışta yürek yakan gözlere günaydın,
Sevdalara kanat çırpan sözlere günaydın,Günaydın sabahım,
Günaydın yaşanmışlıklarım,
Kenetlenmiş yüreklerimizle birlikte
Usulca uyanan güne, günaydın.
7 notes
·
View notes
Text
Nisan ayı geldiğinde
Bilin ki tam ortasındayız yaşamanın
Ne yaş sorar ne de adres
Erguvanlar papatyalar güller ve nergisler
Kırların orta yerinde koklanmayı bekler
Nehirler orta yerinden çağlar ovaların
Ve hayat sil baştan yazar her şeyi
Göğsünün orta yerine bırakır
Yaşamı okumayı bilene
Kırlarda çiçek, börtü böcekler kol kanat açar
Gökyüzünden boşalan bereketin kucağına uzanıp
Nisan yağmurlarıyla nehirlere karışmak
Çağlayıp gitmek gerek mevsimlerce...
🦋🦋🦋
Gülsen Dede
Günaydın mutlu sabahlar...

10 notes
·
View notes
Text
"KARGA PİSLİĞİ"
Köy yerinde ikindi vakti.
Çıt yok.Herkes susmuş, sessizlik konuşuyor.
Zaman durdu sanki.Birden bir damlama sesi.
"Şıp...Şıp!."
Alt mahalledeki çeşmenin musluğu bu.
Tamir edilmeli.
O arada yan arsaya bir karga kondu.
Tedirgin ama ürkek değil.
"Gakk!"
Biraz etrafı kolaçan etti.
Sağa sola baktı, yere pisledi.
Sonra kanatlandı, gitti.
Gece bir domuz girdi o arsaya.
Karganın pislediği yeri eşeledi.
Domuz eşeledikçe toprağın üstündekiler alta indi.
Aylar sonra bir fidan bitti orada.
Karganın pislediği yerde.
Yavaş yavaş büyüdü.
Dal oldu, yaprak oldu.
Ve bir ağaç oldu..
İncir ağacı.
Önce karıncalar sardı ağacı.
Sonra sinekler, sonra börtü böcekler.
En son da kuşlar.
Böcekler ağacın filizlerini, meyvalarını yedi, kuşlar böcekleri.
Alakargalar da incirleri.
Hayvanlar alemi o ağacın çevresinde bir dünya kurmuşlardı kendilerine.
Karganın pisliğiyle harcı karılan, domuzun eşelemesiyle temeli atılan bir dünya.
O yan arsada yaşam böyle süregiderken, bir insan çıktı ortaya.
Arsayı satın almış.
Önce duvarlarla çevirdi dört tarafını.
Üstünü tel örgülerle sardı.
Böylece domuzlar gelmez oldu.
Sonra börtü böcekten şikayet etti.
Etrafı zehire boğdu.
Karıncalar, sinekler, böcekler bir bir öldü.
Ardından onları yiyen kuşlar.
Sadece bir ağaç kaldı ayakta.
Hayvan mezarlığında bir incir ağacı.
Tek başına.
En son onu da kesti adam.
Oradaki hayatı bitirdi.
Bir çuval inciri berbat etti!
İnsan denilen yaşam türünün bilimsel adı, Homo Sapiens.
"Düşündüğünün üstüne düşünebilen insan" demek.
O zaman düşünelim.
Herkes kendisine sorsun.
"Çevreye, doğaya bir karga pisliği kadar katkım var mı"diye...
Alıntıdır.
14 notes
·
View notes
Text

Günaydın, günaydın herkese
Havaya suya buluta
Ruhumu ısıtan güneşe
Kuşlara ağaçlara,börtü böceklere
Günaydın, günaydın dünya sizlereYeryüzünü aydınlatan yeni güne, günaydın
Tüm güzellikleri gösterene günaydın
Güle sevdalı bülbüle günaydın
Toprağa can veren ele günaydınDudaklardan eksik olmayan gülüşe günaydın,
Seninle başlayan güzel güne günaydın,
Bir bakışta yürek yakan gözlere günaydın,
Sevdalara kanat çırpan sözlere günaydın,Günaydın sabahım,
Günaydın yaşanmışlıklarım,
Kenetlenmiş yüreklerimizle birlikte
Usulca uyanan güne, günaydın.
9 notes
·
View notes
Text

Günaydın, günaydın herkese
Havaya suya buluta
Ruhumu ısıtan güneşe
Kuşlara ağaçlara,börtü böceklere
Günaydın, günaydın dünya sizlereYeryüzünü aydınlatan yeni güne, günaydın
Tüm güzellikleri gösterene günaydın
Güle sevdalı bülbüle günaydın
Toprağa can veren ele günaydınDudaklardan eksik olmayan gülüşe günaydın,
Seninle başlayan güzel güne günaydın,
Bir bakışta yürek yakan gözlere günaydın,
Sevdalara kanat çırpan sözlere günaydın,Günaydın sabahım,
Günaydın yaşanmışlıklarım,
Kenetlenmiş yüreklerimizle birlikte
Usulca uyanan güne, günaydın.
Tanju Göçmen
Yiruma - “Kiss the Rain“ (cover by Bevani flute)
12 notes
·
View notes
Text

Ayrılık Düğünü
✍🏻 Hayrettin Geçkin
https://www.gundemarsivi.com/ayrilik-dugunu/
https://www.gundemarsivi.com/ayrilik-dugunu/
Yaranı saklayacak başka yer bulmalısın. Gülüşlerinde söndürmelisin acını. Keskin bir bıçak gibi bak uzaklara. Çünkü uzaklara bakmak hep iyi geldi sana. Gitmediğin yerlerin, çıkmadığın adaların kokusunu sana ulaştıracak esintilere aralık bırakmayı unutma, pencereni açık tut. Hiçbir şey olmamış gibi kendine doğru yürümeni sürdürmene bak. Dik tut başını. Dünyayı parmağında oynatıyormuş gibi yap. Sessizliğe düğümlen istersen bir süreliğine. Birikmen gerekiyor çünkü. Birikmen kendine…
Ağaçlara, böceklere; taşa, toprağa; kuşlara ve çiçeklere şiir yazmak için, için içine sığmamalı bundan böyle de. Ağaçlar, böcekler, taş, toprak, kuşlar ve çiçekler her dildendir biliyorsun. Börtü böcek, kelebekler… Dinleri, ulusları yok onların… Irk ve sınıf ayrımı da yok aralarında. Çocukları onlardan ayırma(ma)lısın. Derinlik, incelik, şiir ve insan bilgisi işte burada.
İnsanı insana taşımak gerek. Aşka, şiire, özgürlüğe insanı… Bu iş hiç bitmesin. Senden sonra bile… Çünkü bu, insanı insan yapan maya. Oluşmak için bir ömür çok az. Bunu daha önce de konuşmuştuk seninle. Bu yüzden Aşk Bilgisi, Düş Bilgisi, Gelecek Bilgisi çalışmalısın zaman buldukça.
Sık sık başa dön. Kendini ve geleceği anımsa. Çocukluğuna yaklaşmaktan çekinme. Yabancısı olduğun kentler listesinden sor nerde olduğunu, nerelerde yaşadığını, neler yaşadığını…
Gökyüzünü ayakta karşıla ne zaman karşına çıkarsa. Ayı, yıldızları… Anımsa dağlara karşı seviştiğin günleri. Saçlarının rüzgâr olduğu günleri anımsa. Sakallarının mavi çıktığı günleri ve ayaklarına kapandığı günleri yağmurların…
Kendine diye çıktığın yolculukları bir düşün… Ne uzunmuş değil mi insanın kendinden kendine yolculuğu! Bitti bitecek ömür kadar işte. Ama böyle ayaz, böyle avaz kalmanın nedenini anladın sonunda. Böyle naçar, böyle sol başına… İyi ki kahramanların yok. Bağlandığın bir din, inanç, düşünce tam olarak… Bunu varsıllık say kendine.
İnsan yanlışlarının ve doğrularının toplamı kadar. Bildiklerini unuttukça artar bu toplam, azalır cahiller gibi cesur davrandıkça. İstersen tartıya çık. Ama gerekmez. Çünkü kanıtlayacağın hiçbir şey yok kimseye.
Senin ayrım noktan sendin. Hem herkesten biri oldun, hem herkesten farklı. Üstelik sen yollara yazgılıydın. Yolun kendisine… Bu yüzden birçok yalnızlık edindin. Yollarda inandın başkalarının yaşam hakkını savunmadan insan olunamayacağına. Kurdun / kuşun hakkını savunmadan insan olunamayacağına, yollarda… İşin olmadı yükselen alçak değerlerin hiçbiriyle.
“Karşılığında bir şey bekliyorsan, yaptığın hiçbir şey iyilik sayılmaz,” diye uyardın kendini. “Ancak ahlaksızlığa yaklaştırır,” diye… “Öyle olacaksa git namaz kıl, dua et, daha iyi,” diye de pekiştirdin bu dediklerini. Haklıydın! Haklısın! Zarar görmeyi göze almayanların kendisine bile yapacağı iyilik yok aslında. İnsan ve doğa sever olmak, adil, demokratik ve özgürlükçü bir gelecek istemek lafla olmaz. Böyle bir dünyayı kendin için istemeden başkalarına sunamazsın. Devrim olmazsan, devrim yapamazsın.
Neyse laf uzun. Fazla zaman da yok. Bir süre ovalarla yürümelisin bana kalırsa… Bir süre ırmaklarla… Dağların sazağına bırakmalısın yüreğini. Sessizliğine taşın toprağın… Kendini arar gibi kaybolmaya çıktığını söyle kurt / kuş, kim önüne çıkarsa. Hiçbir şeyi sokma sonrayla ve sonsuzla arana.
Her şeyin başlangıcı söz. Aşk ile, düş ile… Sözleri kaza kaza ilerle kendi sırrına. Yeni kendine ulaştığında orada dur. Çünkü artık duvar yok önünde.
Kendinden başkasına boyun eğmediğinden iyice emin ol! Emredeceğin ve itaat edeceğin kimse kalmayıncaya kadar yonttuğundan kendini… Bir çiçeğe yürür gibi yap bunları… Ama su ol önce. Bir günlük ömrün kalmış olsa bile onu sonsuzmuş gibi yaşa.
Yaralarından ne çok şiir aktığını biliyorum. Yaşanır bir dünyaya doğru çevirdiğini de her birinin yönünü. Kardeşliğine ve sonsuz senfonisine yeryüzünün… Bunu küçümseme. Bir sabah uyandığında çiçek açtığını görebilirsin yaranda. Acın, ağrın dinmiş olabilir. Tersi olursa olgunlukla karşıla. “Bana tanımlanmış hayat bu kadar,” diye anlayış göster. Yoksa incinir dünya. Her yere, her şeye gülümse. Her şeyi ve herkesi bir kez daha bağışla.
Giderken yüzünü öyle bir daldır ki sözcüklere, onların da içi içine sığmasın, yeni anlamlar arasın her biri kendine.
“Bunlar tamam,” diyorsan bir acı, bir acı daha soy kendine ve bütün zamanlarla paylaş.
Unutma sen benim kimimdin, kimimsin… Ne de olsa bu yaşa kadar yurt olduk birbirimize.
Başlangıçlar güzeldir. Bu yolculuk ayrılığa neden olacaksa dünya ile aranda, bir düğüne dönüşsün bence. Ayrılık düğünü… Nasıl da hoş geliyor kulağa.
Arkandan ne diyeceğimi merak ediyorsun belki: Onun başka bir havası vardı diyeceğim. Gidilmemiş yerlere benziyordu adımları. Saçları rüzgâr, göğüsleri çağla bir kıza aşık gibi yürüyüşü kalmış aklımda. Acılardan sevinçli şarkılar yapmak için şiire bulaştı. Kendini bir esintiye bırakarak gitti. Sözcüklerden başka kimsesi yoktu. Otlara, böceklere karıştı. Aklı fikri tohum gürültülerindeydi zaten. Hayatı ölümden korkmayacak kadar seviyordu. Yarın güzel olacaklar satardı düş fiyatına. Yüzünde aşk izi vardı.
Diyeceğim ki soğuk havalarda gülüşlerini düşürmeden yaşadı. Diyeceğim ki üstü başı yaşanası bir dünya kokuyordu. Gül hızında geçip gitti aramızdan. Diyeceğim ki sizleri ve dünyayı selamladı son kez.
Hayrettin Geçkin
#hayrettingeckin #gundemarsivi #edebiyat #ölüm #ömür #hayat #yaşam #sevgi #veda #ayrılık #doğasevgisi #engüzelsözler #insanınkendineolanyolculuğu #anılar #hoşçakal
0 notes