#asrın davası
Explore tagged Tumblr posts
acz1kul · 1 year ago
Text
AKSA TUFANI kazanımları
1- DÜŞMAN cephesinde ilk defa 2500 den fazla ölü düşürüldü
2- İlk defa 250 den fazla esir alındı ve aralarında önemli rütbeler var
3- Yerleşimcilerden ilk defa yarım milyondan fazlası göç ettiler
4- Mossad in hazine değerinde bilgi arşivleri ilk defa ele geçirildi
5- İlk defa biz onlara saldırdık onlar saldırmadan
6- Yenilemiyen ordu ilk defa yenilgiyi elimizden tattı
7- İnsanlık dersi veren Avrupa medeniyeti iflas etmiştir
8- Siyonistlerle iyi ilişki projesi iflas etmiş İbrahimi dinler söylemi Hedefine ulaşamamıştır
9- Asrın projesi adı altında Gazze yi boşaltma hedefi yenilgi ile sonuçlanmıştır
10 - Yahudi ülkesi ( vaad edilmiş topraklar) hezeyanı iptal olmuştur
11- Onların içindeki birlik dağılmış birbirine düşmüşlerdir
12- Siyonist medyada iflas etmiştir ( yalan karartma iftira yayınları bütün dünyada ayyuka çıkmıştır)
13- Filistin davası ümmetin gönlünde asıl yerine yerleşerek herkesin öncelikli davası oldu
14- Ümmette Cihad ruhunun dirilişi sağlandı
15- Ümmeti birlik şuuruna kavuşturdu
16- Müslümanların esirlere Muamelesini bütün dünya öğrendi
17- İşgalcilerin elindeki esirlerin kurtuluş umudu yükseldi
18- Filistinli dağınık halkının geri dönüş umudu çoğaldı
19- Arap toplumunda umut oldular
20 - Allah' ın vaadina olan inancın perçinlenmesi
Siyonist devletin sonu yakın ve Aksa nın özgürlüğü yakınlaşmış elhamdulillah
Önemli uyarı : Ümmetin umudu için paylaşımı olabildiğince çok kişiye yayalım...
17 notes · View notes
onderkaracay · 2 years ago
Text
♾️ Ölmediyse İnsanlık Şahidimdir
...ve şahitler de yetmedi adaletsizliği ortadan kaldırmaya
Gücü yetmiyordu hiçbir hakim, hakim olmadığı davayı görmeye!
Belirsizlik tek hakimdi
Savunmasızdı davacı
Kaybetmemesi gereken yere yontmaya giymişti herkes cüppelerini
Tüm duruşmalar bu tiyatronun ayrı bir bölümü olarak sahne alıyordu
Davacı bunun böyle olacağını bildiği için
Zamanın içine kendi mahkemesini kurmuştu
Orada gücü yeten gücü yetenin hakkından gelemiyordu
İnsanlığı şahit tutuyordu davasına
Asrın davası başka türlü görülemiyordu
Hiçbir savcı, hiçbir yargıç, hiçbir avukat kendini bu konuda yetkili görmüyordu
Kişisel bir başkaldırı değildi
Zulmün, ayrımcılığın, dayatmanın, baskının, sömürünün kişisel olmadığı gibi
Tümünü insanlığın önünde tarihin çöplüğüne gömüyordu
Kılı kırk yaran, hakkı hak yiyenin kursağında araması gereken adalet ölüydü
Hala ölmediyse insanlık şahidimdir
Bir devletin, bir ulusun geleceği yok ediliyorken bunu görmezden gelmek, susmak, bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın demekti
] Önder KARAÇAY [
0 notes
kur-an-ve-risalei-nur · 4 years ago
Text
Tumblr media
⭐ ⭐ ⭐ ⭐ ⭐
Cennetin en faziletli kadınlarından biri olmuştur Hatice annemiz...
Düşünebiliyor musunuz "cennet" diyorum.. Cennete girebilmek şöyle dursun birde "en faziletli kadın" sıfatı ile
girecek o firdevslere...
Peki onu bu konuma getiren ne idi?
Başa alırsak, biz Hatice annemizi "evi dahi olmayan, yoksul bir işçisine evlilik teklifi için aracı yollayan bir kadın"
olarak tanıdık değil mi.
Peki sonra ne oldu?
Evlendi, ve bütün mal varlığını eşinin davası için feda etti..!
Zengin koca istemeyi bırak, bilakis zenginliğini kocası için harcadı..
Ne bir çıt çıkardı nede bunu övünç meselesi yaptı.
Üzerine birde "anam babam sana feda olsun" dedi yüreğini ellerine alarak...
Sakın şeytan fısıldamasın şimdi bizlere:
-Ama o zaman öyleydi, artık ekmek aslanın boğazında! diye..
İnanın bana her devrin imtihanı farklı olsa da, mal ve ziynet insan için her zaman önemliydi... Fakat
"Kuran'ın şahitlik yaptığı" tüm kadınların, ismini tarihe yazdırmış her annemizin mal mülkle işi olmadığını çok iyi biliyor ve görüyoruz..
Görüyoruz da bir türlü amel edemiyoruz.
Asiye annemiz, asrın en yüksek mevkisinde olan adam ile evliyken, saraylar içinde yaşayıp, yediği önünde yemediği arkasındayken neydi onu rahatsız eden?
Şuan bir çok kadının hayallerinde dahi olamayacak refah seviyesinde ki hayat avuçlarındayken,
nasıl bunca işkenceye mağruz kaldı da yinede dönmedi fikirlerinden?
İşkence edildikçe bedenine, neydi onu güldüren?
O hanımlar bu din için bütün malı mülkü terk etmişken,
bizler aynı Allah'a iman ettiğimizi söylüyor ama kredisiz/faizsiz düğün yapmıyoruz yada saçma talepler doğrultusunda yapamıyoruz.
İnsanlar ne der diye harama batmak umurda olmuyor ama iş
Mevla ne der? Demeye gelince bir anda herkesin kalbi temiz oluyor.
Dönüp baksak bize emsal olan annelerimize..
Onlar
"Dinleri için maldan kaçtılar,
biz mal için dinimizden kaçıyoruz" bunun başka bir açıklaması yoktur.
Cevabımız hep hazır ama..
Karşımıza çıkan her imtihanda:
-Amaan, dünyaya bir kere geliyoruz! Deyip sıyrılıyoruz işin içinden... Ama unutuyoruz ki Allah hiçbir haram kıldığına bereket ve hayr koymamıştır.
Bu hassasiyetlere dikkat etmeyen kız kardeșlerim, mobilyanın renginde anlaşamayınca kıyametleri koparıyor...
Daha aynı eve girmeden, yeni ailesinin gözünde kıymetini ve hürmetini eşya seviyesine düşürüyor.
Bir kaç eksiği kaldı diye ebedi hayat süreceği insanı incitiyor;
"iki gün sonra eskiyip atacağı eşya için" eşinin kalbindeki saygısını ve sevgisini azaltıyor...
Sonrası zaten malumunuz...
Hanımlar olarak biz evvela şunu bellemeliyiz ki:
-Bizim rızkımızı veren kocalarımız değil, Allahtır.
Onlar sadece birer vesiledir.
Rabbimizin verdiği kadarıyla yetinmeyi bilmezsek,
şeytanın tuzaklarına çoktan düşmüşüz demektir...
Önce faize bulaştırır,
sonra kavgaları başlatır ve
netice olarak en sevdiği amel olan "boşanma işlemini" gerçekleştirir...
İşte o zaman ne seni eşyana göre ayıplamasından korktuğun akraban,
nede konu komşun yanında olur... Her zaman dua etmiyor muyuz:
-"Ya Rabbi bize asrı saadeti yaşat" diye..
Fatıma annemizin bereketini saadetini isterken bilmez miyiz ki;
Fatıma annemiz evi olmayan bir adamla evlendi.
Karısına ev dolusu eşya alamadı Ali radıyallahu anh... Bunun üzerine, Aişe annemiz geldi evin tabanına yumuşak kum serpti de ayakları acımasın yere bastığında...
Öyle bir kocası vardı ki;
Mehir için kuruşu yoktu da, gitti karısı için zırhını sattı...
Cennetin en faziletlilerinden Hazreti Ali..!
Söyleyin şimdi bana bizim talep ettiğimiz bu kusursuz evleri,
milyarlık gelinlikleri,
israf dolu düğünleri Fatıma annemiz daha çok haketmiyor muydu?
Ki O'nun babası, Muhammed Mustafa Aleyhisselatü vesselâm Efendimiz diyemez miydi;
-Ya Ali! Evin var mı? Işin var mı? Kızıma ne ile bakacaksın?
Bilakis ne söyledi?
-Ey kızım Fatıma; Sen ona cariye ol ki, o da sana köle olsun...
Sen ona yer ol ki, o da sana gök olsun..!
Peygamber tasviri ile tam olarak
"Budur evlilik.."
Biz daha mı üstün ve daha mı faziletliyiz ki, onların tenezzül dahi etmediklerini talep eder olmuşuz?
Sahi, bunca bile bile yapılan hata ve isyan karşısında,
biz Ashab-ı Kiram ile aynı Allah'a iman ettiğimize hakikaten emin miyiz?
Hayır hayır
sakın kalbinizden geçmesin " ama bir kere geliyoruz dünyaya diye.."
Öyleyse bende sorarım sizlere:
- BİZ DÜNYAYA BİR DEFA GELİYORUZ DA,
AHİRETE İKİ DEFA MI GİDECEĞİZ?
________________°🌺💞🌸°_________________
🎀
16 notes · View notes
mertnews · 4 years ago
Text
EKREM DUMANLI BİLE ZAMAN GAZETESİ İÇİN BÖYLE SÖZLER SÖYLEMEDİ…
Tumblr media
MertReport Feb 15, 2020
“Siyasi ayak” tartışmaları aldı başını gidiyor. @Akparti, @herkesicinCHP’yi, #CHP #AKP’yi; #Erdoğan, @kilicdarogluk’nu, #Kılıçdaroğlu, #Erdoğan’ı suçluyor. Aslında ikisi de haklı. Haksız oldukları Erdoğan tarafından uydurulan bir örgüte siyasi ayak aramaları. #17Aralık’tan sonra #Türkiye sağduyusunu tamamen kaybetti.
Bugün Türkiye’de yaşanan tartışmalar bu kafa karışıklığının tezahürü. Bugün siyasetin tartıştığı #GulenHareketi’yle kurulan temas veya ilişkiler ile #15Temmuz darbesinin niteliği, iktidarın rolü #Kılıçdaroğlu’nun kafasının karışık olduğu konular. #CHP, iktidarın uydurduğu, olmayan bir terör örgütün siyasi ayağı tartışmasıyla kazanan taraf olmaya çalışıyor.
#Erdoğan @kilicdarogluk’nu Zaman gazetesine vermiş olduğu röportaj nedeniyle “fetö” dediği örgütün “siyasi ayağı” olmakla suçluyor. İnsanların aklıyla alay ediyor. #Kılıçdaroğlu kiminle uğraştığının, muhatabının nasıl bir karakter olduğunun hala farkında değil. Biz hatırlatalım. Sofrada tuzumuz olsun.
25 Ocak 2012 yılında Türkiye’nin en fazla tiraja sahip gazetesinin 25. Yıl dönümü kutlamaları yapıldı. Kutlamalara dönemin başbakanı da katılarak, yaş günü pastasını kesti ve bir konuşma yaptı. Şunları söyledi:
youtube
“Müdahalelere çanak tutmayan, psikolojik operasyonlara selam durmayan, emir-komuta zinciri içerisinde manşet atmayan, zor zamanlarda hakkı hukuku, demokrasiyi savunan tüm yazarları medya mensuplarını da buradan selamlıyor, hepsine teşekküre diyorum."
İşte #Zaman böyle bir gazete olarak ortaya çıktı. 80 müdahalesinin ağır havası Türkiye’nin üzerinde iken #ZamanGazetesi ateşte açan bir çiçek gibi Ankara Rüzgârlı Sokak’tan Türkiye’nin fikir ve medya dünyasına renk kattı. 1986 yılından bu yana gazeteye emek veren herkesi tebrik ediyoruz.
#Zaman, sadece bir gazete olmadı, bin yılın birikimiyle bu toprakların sesi, nefesi olarak Türkiye’nin son 25 yılına şahitlik yaptı. Çeyrek asrın kaydını tuttu. #ZamanGazetesi haberleriyle olduğu kadar yorumlarıyla duruşuyla tavrıyla kendisine farklı bir yer edindi.
Neyse ki bu topraklar, böyle zor zamanlarda büyük yiğitler yetiştirdi. Bu topraklar çok büyük mütefekkirler, sanatçılar, çok büyük kalem erbabı, çok büyük gönül insanları yetiştirdi.
Tumblr media
#ZamanGazetesi, bir rüzgâra kapılıp gitmek yerine bu ülkenin rüzgârına güç, bu ülkenin vizyonuna vizyon kattı. En zor zamanlarda doğruyu söylemenin bedel gerektirdiği, manşetlerin gazete binalarının dışında kurgulandığı dönemlerde Anadolu’nun Trakya’nın hissiyatını zaman dile getirdi.
Sosyal sorumluluğunu hakkıyla yerine getirerek, gazeteciliği, meslek ahlakını yükselterek #Zaman, genç nesillere genç gazetecilere örnek teşkil etti.
İnandığı gibi dosdoğru olan fikir namusuna inanan, kalemini satmayan kalemini kiralamayan doğruyu mertçe savunup yanlışın karşısında mertçe dikilen herkesi yürekten gönülden selamlıyorum.
Topla, tüfekle, silahla, yumrukla değil, kalemiyle, fikriyle birikimiyle hikmetliyle mücadele veren, zulme de zalime de özellikle karşı çıkan ama hoşgörüden, kardeşlikten asla taviz vermeyen kardeşlerimiz oldu.
25 yıl boyunca hakkı savunduğu, hukuku savunduğu en güçlü şekilde demokrasiyi savunduğu için Zaman gazetesine bir kez daha şükranlarımı sunuyorum.
Tüm siyasî hayatım boyunca dünya genelinde 100’den fazla ülkeye ziyarette bulundum. Gittiğim ülkelerde Türkiye’nin okullarını, vefakâr öğretmenlerini, Türkiye muhabbetiyle büyüyen, Türkçe konuşan çocukları görmekten çok büyük bir gurur hissettim.
Çok büyük heyecan hissettim. #Zaman camiasını, #Zamangazetesi yöneticilerini, bize, ülkemize bu gururu yaşattıkları için, bu heyecanı yaşattıkları için, sesimizi dünyaya duyurdukları için ayrıca teşekkür ediyor, her birini gönülden kutluyorum.
#Avustralya’dan #Azerbaycan’a, #İspanya’dan #Amerika’ya kadar 35 farklı ülkede 10 farklı dilde, 2 farklı alfabede yayın yapan bir Türk gazetesini, #Zaman’ı görmekten büyük gurur duydum.
Adeta manşetlerle savaştık. Manşetlerin ok olup üzerimize yağdığı süreçlerden geçtik. Muhtar bile olamaz diye manşetlerin atıldığı günlerden bugünlere ulaştık.
#Gazetecilere haber yazdırdılar, o kupürleri dosyaya koyup partimiz aleyhine kapatma davası açtılar. Allah şahittir ki asla ve asla intikam peşinde olmadık, olmayacağız. Herkes için demokrasi, adalet diye haykırdıysak bugün de aynı şekilde bunun kararlı mücadelesini veriyoruz.”
#receptayyiperdogan’ın konuşmasında bahsettiği gazete #Zaman’dı. Okullar cemaate ait Türk Okulları’ydı. Yazarlar, #MümtazerTürköne, #AhmetTuranAlkan, #AliÜnal, @mustaf_unal gibi isimlerdi…
Tumblr media
Bırakın #FethullahGulen’i, #EkremDumanlı’nın bile yıllarca yönettiği #ZamanGazetesi için böyle sözler söylemedi. Yazmadı.
El Hak bu sözler yanlış değildi. Belki de son 10 yılda #Erdoğan’ın ağzından çıkan en doğru sözlerdi. Ancak konuşmanın üzerinden 4 yıl geçtikten sonra tam tersini yaptı. #17Aralık ve 25Aralık’ta patlayan yolsuzluk dosyası “dindar başbakan”ın, “kindar yüzünü” ortaya çıkardı.
Tumblr media
Yolsuzlukları yapanları değil, ortaya çıkaran ve yazanları suçladı. Eski düşmanı “#Ergenekon”la dost oldu. Eski dostu “düşman” ilan etti. Hırsızlık ve yolsuzluk iddialarını kapatmak için büyük bir savaşa girişti.
Tumblr media
Bir savcı iki polisle Türkiye’nin en büyük sosyal hareketini terör örgütü ilan etti. Okullarını, yurtlarına, gazetelerine, televizyonlarına el koydu. Yağmaladı, Kapattı.
Övgüyle bahsettiği gazeteye önce kayyım atadı, sonra kapattı. Yazarları, muhabirlerini hapsetti. Öylesi tasarımcısına, çaycısına bile müebbet hapis cezaları istedi.
“Gurur duyuyorum” dediği Türk okullarını kapattırmak için dünyayı dolaştı. Bu okullardan Türk bayraklarını indirdi. “Vefakâr, cefakâr” diye bahsettiği öğretmenleri bulundukları ülkelerden kaçırdı.
Kendini kurtarmaya denemediği yöntem söylemediği yalan kalmadı. Paralel devlet diyerek, parti devletini kurdu. #MustafaKemal’in örgörüsü gerçekleşti: “Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler.”
Tumblr media
Ankara Ticaret Odası Kongre Merkezi’ndeki kutlama programının sunuculuğunu #KadirÇöpdemir yaptı. #RecepTayyipErdoğan’ın dışında Başbakan Yardımcıları #BülentArınç ve #BekirBozdağ, Bakanlar #AhmetDavutoğlu, #TanerYıldız, #MehdiEker, #SuatKılıç, #İsmetYılmaz, #RecepAkdağ ve #MehmetŞimşek katıldı.
Görkemli gecede ayrıca, #Saadet Partisi Genel Başkanı Mustafa Kamalak, Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı #MustafaDestici, #CHP Genel Başkan Yardımcısı #GürselTekin, #ABD Büyükelçisi #FranscisRicciardione ve Fransa Büyükelçisi #LaurentBili de yer aldı. Yani hepiniz oradaydınız “ulan”.
Kuruluş yıl dönümünde gazete çalışanlarının yapmadığı bir şekilde #Zaman’ı öven dönemin başbakanı bugün “#Zaman’a röportaj vermiştin” diyerek, #Kılıçdaroğlu’nu ‘siyasi ayak’ olmakla suçluyor. @eczozgurozel gibi zekâ yoksunu #ergenekon aparatları @bulent_korucu’nun değimiyle “tantanacı” ise “#Zaman gazetesinin manşetten #İşBankası ile ilgili yaptıkları çağrıya uyun bakalım. CHP buna direnir” diyor.
Tumblr media
Hay bin kunduz!!! Allah akıl fikir versin. CHP, bir gazetenin haberlerini delil diye sunan bu tantanacılardan, kullanışlı aptallardan “arınmadıkça” zor iktidar olur …
Bugün yukarıdaki konuşmayı yapan, pasta kesen, gazete yazarlarını uçağında, konutunda, evinde ağırlayan #Erdogan, ile #ZamanGazetesi’ne röportaj veren, gazete kapatılması diye açıklama yapan arasında “siyasi ayak” tartışması yapılıyor. İkisi de birbirini suçluyor. Görülen odur ki sadece iktidara sahip olanlar değil, iktidara aday olanlar da “gaflet ve dalalet hatta hıyanet” içinde. Muhalefet #AKP’nin argümanlarıyla kendisini savunuyor, Erdoğan’ın düşmanlarını düşman belliyor. ‘Cadı’ yok, ‘cadı’ya korkutarak ülkeyi ele geçiren bir zalim yönetim var diyemiyor.
Tumblr media
Sahi, adaleti, vicdanı evrensel hukuku savunmazsanız, ilkesel tavır almazsanız, yukarıdaki sözleri söyledikten sonra @gulenmovement’ne bugün yaşananları yapan #Erdoğan, #CHP’ye, veya “#fetö, #fetö” diye ortalıkta gezinenlere neyi yapmaz ki.
“İŞTE BU, ŞÜPHESİZ ONLARIN ‘DERİN BİR KAVRAYIŞA SAHİP OLMAMALARI’ DOLAYISIYLA BÖYLEDİR.” 59/13.
4 notes · View notes
nesrin-c · 5 years ago
Text
33 şehit daha..
Hani şu boş sandukalarını sırtlayıp getirdiğimiz Süleyman Şah Türbesi var ya… İşte o Süleyman'ın aslında hangi Süleyman olduğu belli değildir, kimine göre Osman Gazi'nin dedesidir, kimine göre Kılıçarslan'ın babasıdır, iki Süleyman arasında 150 sene vardır!
Türbeyi Suriye'nin Karakozak köyünden aldık, Eşme köyüne getirdik.
Ama aslında, türbenin yeri zaten Karakozak köyü değildi.
Caber Kalesi'ndeydi.
Gel gör ki, aslında Caber Kalesi'ndeki yeri de orijinal yeri değildi.
Çünkü…
1938 yılında türbenin muhafız birliği için karakol inşa edilmişti.
Ama, küçük bi pürüz vardı…
Karakolu türbenin yanına inşa etmemişlerdi.
Yaklaşık 500 metre uzağına inşa etmişlerdi.
Bir sene sonra 1939'da, karakolun yanına yeni türbe binası inşa ettiler.
Karakolu türbeye getireceklerine, türbeyi karakola götürdüler.
Kabiri taşıdılar!
Gel zaman git zaman, Suriye hükümeti “ben buraya baraj yapacağım, Caber Kalesi sular altında kalacak, türbenizi alın gidin” dedi.
Bu nedenle, 1973 yılında türbeyi gene yerinden söktük.
Tee 15 kilometre uzağa, Karakozak köyü'ne taşıdık.
Peki, niye Karakozak köyünü seçtik derseniz…
Bir albay kafasına göre seçti!
Türbenin taşınması için Türkiye'den gönderilen heyette, içişleri bakanlığımızı albay Necabettin Ergenekon temsil ediyordu.
Küçük bir pürüz vardı…
Suriye'ye giderken yanlarına Ankara Anlaşması'nı almamışlardı.
Nasıl olsa Şam Büyükelçiliğimiz'de vardır diye düşünmüşlerdi.
Ama maalesef anlaşma metni büyükelçiliğimizde de yoktu iyi mi…
Ankara Anlaşması türbenin iki ülke arasındaki hukuki durumunu belirliyordu.
E bu durumda neye göre karar vereceklerdi?
Suriye hükümeti üç farklı yer gösterdi, birini tercih edin dedi.
Albay Necabettin Ergenekon seneler sonra verdiği röportajda şöyle anlatacaktı: “Bunlardan birini seçin dediler, seçeneklere baktık, hakikaten çok güzel manzaralı bir yer seçtik, olay böylece kapandı.”
Caber Kalesi'ni kaptırmıştık ama…
Süleyman Şah türbesi su kenarına, Fırat kıyısında manzaralı bir yere geçmişti.
Türbede kimin yattığı belli değildi.
Türbenin yeri orası değildi.
Albay Necabettin Ergenekon'un soyadı da aslında Ergenekon değildi!
Baltacı'ydı.
1960 senesinde üsteğmenken, kendisiyle aynı soyadını taşıyan ve hiç sevmediği biriyle karıştırılıyordu, bu yüzden mahkemeye başvurarak, Baltacı soyadını Ergenekon yapmıştı.
Çakma Ergenekon'du.
Gel gör ki, sonradan aldığı Ergenekon soyadı, başına büyük bir iş açtı.
Ergenekon terör örgütü'nün isim babası diye iddianameye girdi!
Çünkü…
Kanada'da yaşayan Ergenekon hahamı Tuncay Güney, söz konusu terör örgütünün isminin, Veli Küçük'ün komutanlığını yapan albay Necabettin Ergenekon'dan geldiğini öne sürmüştü.
Ergenekon davası komple sahte çıktı.
Varolmayan örgütün isminin Necabettin Ergenekon'dan geldiğini iddia eden Tuncay Güney de zaten haham değildi.
(Tuncay Güney, Necabettin Ergenekon'un oğluyla tanışıyordu.
Volkan Kemal Ergenekon, subaydı.
Askerlere dini propaganda yapmak suçundan yargılanmış, hapis cezaları almış, ordudan ayrılmıştı.
Azerbaycan'a gitmiş, İran'da casus şüphesiyle gözaltına alınmıştı.
İran'dan dönünce, Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım'ın kendisine İstanbul'da suikast düzenlediğini iddia etmişti.)
(Volkan Kemal Ergenekon'un eşi, subay kızıydı.
Eşinin babası, Veli Küçük'ün devre arkadaşıydı.
Veli Küçük'le kayınpederi vesilesiyle tanışıyordu.)
(Peki, sahte haham Tuncay Güney'le nereden tanışıyordu?
Necabettin Ergenekon'un oğlu “cinler alemi”yle alakalı kitaplar yazıyordu, Tuncay Güney de fetocuların Samanyolu televizyonunda program yapıyordu, kendisini konuk olarak almıştı.
Orada tanışmışlardı.)
(Tuncay Güney eşcinseldi.
Kendisi açıklamıştı.
Ama, tesettürlü bir kızla evlendi.
Necabettin Ergenekon'un oğlu, Tuncay Güney'in düğününe katıldı, reşat altını taktı.)
(Tuncay Güney altı ay sonra eşini terkedip yurtdışına kaçtı, kendini haham ilan etti, Necabettin Ergenekon'un oğlunun Veli Küçük'le beraber Azerbaycan'da darbe yapmaya çalıştığını öne sürdü.
Asrın liderimizin altına kendi zırhlı mercedesini tahsis ettiği fetocu savcı Zekeriya da, bunları iddianameye monte etti.)
(Fetocu savcı Zekeriya herkesi şakır şakır tutuklatırken, sahte haham'ı tanık yaptı, cevaplaması için 37 adet soru gönderdi.
Küçük bir pürüz vardı…
Kanada'da sahte haham'ın ev adresi olarak gösterilen adres, Akp yandaşı gazetede çalışan muhabirin kardeşine aitti.)
(Herşey baştan sona yalandı ama… Ergenekon-Balyoz kumpaslarıyla mermi bile sıkmadan Türk Silahlı Kuvvetleri imha edildi.)
(Atatürkçü subaylar, yurtsever kadrolar hapislere tıkıldı, kendi canıyla uğraşan Türk Silahlı Kuvvetleri'nin, Doğu Akdeniz, Suriye ve Irak'taki gelişmelere odaklanması engellendi, beş milyon Suriyeli “demografik dinamit” olarak memlekete sokuldu, paralı asker haline getirilen gariban Türk çocukları, Arap bataklığına sürüldü.)
Kafanız mı karıştı?
Hadi burda bekliyorum, gidin en baştan okuyun gelin.
Geldiniz mi?
O halde devam edelim.
Ortadoğu denilen coğrafyada a'dan z'ye her şey belirsizdir.
Fludur.
Doğru bildiklerin yanlıştır, asla göründüğü gibi değildir.
Yanılsamalar çölüdür.
Tek gerçek vardır…
Oradan mutlaka uzak durulmalı, adım bile atılmamalıdır.
CIA'in FSB'nin MI6'in Mossad'ın oyun alanına İETT'yle girmek, intihardır.
Ha bu arada…
Süleyman Şah türbesi'nin Caber Kalesi'ndeki orijinal adresinin toprağı nerede biliyor musunuz?
Anıtkabir'de!
Mustafa Kemal Atatürk rahmetli oldu.
Mozolenin altındaki kabir odasında defnedildi.
Türkiye'nin bütün şehirlerinden, Selanik'te dünyaya geldiği evin bahçesinden ve Süleyman Şah türbesi'nden birer avuç vatan toprağı getirildi, pirinç vazolara konuldu, Atatürk'ün kabrinin etrafına dizildi.
Her tarafı belirsiz olan Süleyman Şah türbesi'nin, tartışmasız tek doğrusu, Anıtkabir'dedir.
Zaten, çıkarırsan Atatürk'ü…
Geriye işte anca bu akp kalır!
Yılmaz Özdil *
53 notes · View notes
mstfkyr · 6 years ago
Text
Tumblr media Tumblr media
Sultan Abdülhamid düşmanı bir şairin, Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra yazdığı şiir…
SULTAN ABDÜLHAMİD HAN’IN RUHANİYETİNDEN İSTİMDAT
(Şiirin tamamı)
Nerdesin şevketli Sultan Hamid Han?!
Feryadım varır mı bârigâhına?
Ölüm uykusundan bir lahza uyan,
Şu nankör milletin bak günahına.
Tahrike yeltenen tac ve tahtını
Denedi bu millet kara bahtını
Sınadı sillenin nerm ü sahtını
Rahmet et sultanım sûz-ı âhına
Tarihler ismini andığı zaman
Sana hak verecek ey koca Sultan!
Bizdik utanmadan iftira atan
Asrın en siyâsi padişahına.
Padişah hem zalim hem deli dedik,
Îhtilale kıyam etmeli dedik,
Şeytan ne dediyse biz belî dedik,
Çalıştık fitnenin intibahına!…
Divane sen değil, meğer bizmişiz
Bir çürük ipliğe hülya dizmişiz,
Sade deli değil, edepsizmişiz,
Tükürdük atalar kıblegahına!
Sonra cinsi bozuk, ahlakı fena
Bir sürü türedi girdi meydana,
Nerden çıktı bunca veled-i zina!
Yuh olsun bunların ham ervahına!!
Bunlar halkı didik didik ettiler
Katliâma kadar sürüp gittiler,
Saçak öpmeyenler secde ettiler,
Bir asi zabitin pis külahına!
Bu gün varsa yoksa Mustafa Kemâl*
Şöhretine herkes fuzulî dellâl
Alem-i ma’nadan bak da ibret al
Uğursuz tali’in şu gümrahına!
Haddi yok alçakla derde girenin,
Sehpâ-yı kazaya boyun verenin!
La’netle anılan cebâbirenin,
Rahmet okuttu bu en küstahına!
Çok kişiye şimdi vatan mezardır!
Herkesin beladan nasibi vardır!
Selamete eren pek bahtiyardır,
Bu şeb-i yeldanın şen sıyâhına.
Milliyet davası fıska büründü!
Ridâ-yı diyanet yerde süründü!
Türk’ün ruhu zorla asi göründü,
Hem Peygamber’ine, hem Allah’ına!
Sen hafiyelerle dem sürdün ancak
Bunlar her tarafta kurdu salıncak
Eli, yüzü kara bir sürü alçak
Kement attı dehrin mihr ü mâhına!
Bu itler -nedense- bana salmadı,
Belalıydı başım kimse almadı!
Seyrandan başka da bir iş kalmadı,
Gurbet ellerinin bu seyyahına!
Hoş oldu cilvesi cumhuriyetin!
Tadı kalmamıştı meşrutiyetin,
Deccala zil çalan böyle milletin,
bundan başka çare yok ıslahına.
Lakin sen sultanım gavs-ı ekbersin!
Ahiretten bile himmet eylersin.
Çok çekti şu millet murada ersin
Şefaat kıl şâhım medet hâhına.[1]
Rıza Tevfik Bölükbaşı
4 notes · View notes
turkcumecmua · 6 years ago
Photo
Tumblr media
Nazım Hikmetof, Necip Kazmakürek, Asılmış palamut, Bay Nato. Bu dördü için, Türklüğe garezi ve kuyruk acısı olan kim varsa methiyeler düzer, biri asrın şairi, biri asrın dava adamı, biri özgürlük savaşçısı, biri mazlum başvekil! Sözde. Bunların icraatleri kısaca şudur, Nazım denilen Harp Okulu öğrencisi zehirleyicisi, Stalin yani Türk katili gürcü/moskof karışımı adama YOLDAŞ diyen, gördüğü her kadına şiir yazan, sözde devrimci ağız, Atatürk'e burjuva Kemal diyen Vatansız ulu şair , ama ishalden başka bir şey yok dillerinde. Bunu Milli Şair ilan edenler, Milli ne demek bilmezler, ömürleri çiçek böcek dağıtmakla geçer. Gel gelelim Bay Kürek, neymiş İslam davası için hapis yatmışmış, Atatürk dönemi Menemen olaylarında yazdıklarına baksanız hepimizden daha çok Irkçı. Atatürk'ten sonra hemen yan çizen, kumar düşkünü, parası bitince param bitti diye ağlayan, örtülü ödenekten para isteyen, defalarca TÜRKLÜK VE ATATÜRK'E hakaretten ceza almış iflah olmaz bir dolandırıcı. Neymiş şiiri güzelmiş dili iyiymiş, hakkını yemeyelim yalamak ve kin kusmakta dilini mükemmel kullanırdı. Geçmişim çöplük vesaire diyerek kendine sözde dik duruş icat eden yandan çarklının tekidir. Bunların duruşu kal-u beladan beri aynıdır, sürünür ve yalarlar. Fazlası değillerdir. Gel bakalım sayın özgürlük savaşçısı palamut gezmiş. Yola Atatürk ile çıkan sonradan banka soymak, örgüt kurmak, filistin'de gerilla eğitimi almak -ki sonradan pkk militanları da egitim almıştır- oraya buraya saldırmak olan, hapiste avukatına " abi moskova radyoları bile bizi kötüler oldu" diyen, uşağı olduğu moskoflar tarafından bile anında satılan, ipe giderken son sözü " yaşasın marksizm ve leninizmin yüce ideolojisi" diyen, akılsız ve okumayanlara göre emperyalizm ve Amerika düşmanı olan sözde devrimci. Amerika düşmanı olunca güzel ama biz bunun Rusçu olduğunu gösterince auvv. Bunun arkadaşlarının kurduğu örgütler Pkk olmuş, Dhkp-c olmuştur. Türk düşmanı katil sürülerinin fikir babalarıdır, yaşasa edebiyatı yapanlara söyleyeyim, çok çok dağlarda geberirdi, veya hdp'den vekil olurdu. Ötesi yok. Gelelim Bay Menderes , Demokrasi Kahramanı Baş Teres. Sözde dürüst ama başka kadından gayrı meşru çocuk yapacak kadar müslüman, bir odada adam öbür odada bu, adam gavat bu ondan alagavat geçinip giden bir ulu zat. Memleketi Amerikan himayesine teslim eden, Nato uğruna Kore'de yüzlerce askerimizi feda eden, işe yarar kurumları kapatmakta üstüne olmayan, sözde demokrat ama rakiplerinin milletvekillerini bile tutuklattıran, "SİZ İSTERSENİZ HİLAFETİ BİLE GERİ GETİRİRSİNİZ" diyecek kadar şuursuzdur. Meydanlarda aldığı Amerikan gazını darağacında vermiştir. Fazlası değildir. Bunların hepsinin ortak özelliği TÜRK DÜŞMANI olmasıdır. Milliyetsizlerdir, yalaka ve satılmışlardır, arpasını verene taparlar, arpa bitince satarlar. Bunları yağlayıp ömrü boyunca dik duran Türkçülere laf eden zibidiler, siz her devrin adamı olursunuz, biz her devrin dik duranı. Bize bizi öğretecek sizde ne kapasite var, ne akıl ne de yürek. Hepinizin en dillisi işte orada Kazmakürek. Haydi hayırlı çıldırmalar. Bukan Han
96 notes · View notes
korkutkalkan · 2 years ago
Text
Nuşirevan Elçi CHP'ye katılacak. Ergenekon kumpası için "Asrın davası" demişti
Nuşirevan Elçi CHP’ye katılacak. Ergenekon kumpası için “Asrın davası” demişti
Seçim sürecine doğru siyasi partilerde transferler de hızlandı. Barış Pehlivan eski Şırnak Barosu Başkanı Nuşirevan Elçi’nin CHP’ya katılacağını sosyal medya hesabından yazdı. Bu bilgiyi doğrulayan Nuşirevan Elçi önümüzdeki günlerde CHP’ye katılacağını açıkladı. 2012 yılında hayatını kaydeden Şerafettin Elçi’nin yeğeni olan Nuşirevan Elçi bölgede çözüm sürecine destek veren isimlerden birisiydi.…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
fecrimazi · 7 years ago
Text
SULTAN ABDÜLHAMİD HAN’IN RUHANİYETİNDEN İSTİMDAT
Nerdesin şevketli Sultan Hamid Han? Feryadım varır mı bârigâhına? Ölüm uykusundan bir lahza uyan, Şu nankör milletin bak günahına.
Tahrike yeltenen tac ve tahtını Denedi bu millet kara bahtını Sınadı sillenin nerm ü sahtını Rahmet et sultanım sûz-ı âhına
Tarihler ismini andığı zaman Sana hak verecek ey koca Sultan! Bizdik utanmadan iftira atan Asrın en siyâsi padişahına.
Padişah hem zalim hem deli dedik, Îhtilale kıyam etmeli dedik, Şeytan ne dediyse biz belî dedik, Çalıştık fitnenin intibahına!…
Divane sen değil, meğer bizmişiz Bir çürük ipliğe hülya dizmişiz, Sade deli değil, edepsizmişiz, Tükürdük atalar kıblegahına!
Sonra cinsi bozuk, ahlakı fena Bir sürü türedi girdi meydana, Nerden çıktı bunca veled-i zina! Yuh olsun bunların ham ervahına!!
Bunlar halkı didik didik ettiler Katliâma kadar sürüp gittiler, Saçak öpmeyenler secde ettiler, Bir asi zabitin pis külahına!
Bu gün varsa yoksa Mustafa Kemâl* Şöhretine herkes fuzulî dellâl Alem-i ma’nadan bak da ibret al Uğursuz tali’in şu gümrahına!
Haddi yok alçakla derde girenin, Sehpâ-yı kazaya boyun verenin! La’netle anılan cebâbirenin, Rahmet okuttu bu en küstahına!
Çok kişiye şimdi vatan mezardır! Herkesin beladan nasibi vardır! Selamete eren pek bahtiyardır, Bu şeb-i yeldanın şen sıyâhına.
Milliyet davası fıska büründü! Ridâ-yı diyanet yerde süründü! Türk’ün ruhu zorla asi göründü, Hem Peygamber’ine, hem Allah’ına!
Sen hafiyelerle dem sürdün ancak Bunlar her tarafta kurdu salıncak Eli, yüzü kara bir sürü alçak Kement attı dehrin mihr ü mâhına!
Bu itler -nedense- bana salmadı, Belalıydı başım kimse almadı! Seyrandan başka da bir iş kalmadı, Gurbet ellerinin bu seyyahına!
Hoş oldu cilvesi cumhuriyetin! Tadı kalmamıştı meşrutiyetin, Deccala zil çalan böyle milletin, bundan başka çare yok ıslahına.
Lakin sen sultanım gavs-ı ekbersin! Ahiretten bile himmet eylersin. Çok çekti şu millet murada ersin Şefaat kıl şâhım medet hâhına.[1]
Rıza Tevfik Bölükbaşı
13 notes · View notes
belkidebirharfimben · 4 years ago
Text
Sünnilikten utanılır mı?
Erdoğan'ın 2015’te İslam İşbirliği Teşkilatı'nda "Bizim sünnilik diye bir dinimiz yoktur. Bizim şialık diye bir dinimiz yoktur. Bizim tek dinimiz İslam'dır!" sözünden neden bu kadar alındık? Belki biraz da 2008'de İran'la daha bir 'çiçek-böcek' olduğumuz dönemlerde söylediği şu cümleden ötürü oldu bu: “Ben, ne şiiyim ne sünniyim, ben Müslümanım!”
Biz bu iki cümleyi birbiriyle bağladık. Ve hayra da yormadık. Nihayetinde 'sünnilik' ve 'şiilik' üzerine yapılan bir saptamalar ister istemez itikadîydi ve itikad da siyaset gibi 'Dün dündür. Bugün bugündür...'ü kaldırmazdı. Erdoğan sırf bölgesiyle ilgili olmayan bir kelam etmişti. İşin öyle olmadığının ehl-i ihtisasça hatırlatılması gerekiyordu. İnşaallah ulemamız da o işi yaptılar.
'Sünni kimliğin geriletilmesi' bu ülkede devr-i sabıktan beri sürdürülen bir proje. Ancak süreç farklı renk tonlarıyla yürütüldü bugüne kadar. Bu yüzden belki  'bir bütünün parçaları' gibi okuyamıyoruz yaşananları. Kemalizm, sünniliğin ‘şeair’ diye tabir ettiğimiz kimlik öğeleriyle savaştı, bizzat kendisiyle değil. Kuytuda yaşanan şekliyle kavgası azdı. Göze batan öğelerini istemiyordu. 28 Şubat'a kadar bu iş böyle geldi. Ondan sonra strateji değiştirdi. Şimdi sünniliğin şeairlerine doğrudan bir saldırı görünmüyor. İnsanlar 'şeriat istemekle' yaftalanmıyor. Fakat alttan yeni bir kaynama var. (Belki bu 'yeni' tabirim gözümün yeni açılmasından.) Bu defa şeairlerin üzerinde yükseldiği sahih kaynaklar-kavramlar-miras gözden düşürülmeye çalışılıyor.
Evet. Kur'an müslümanlığı(!) taifesiyle yaptığım tartışmaların, getirdiğim veya aldığım eleştirilerin birçoğunun şahidi olmuşsunuzdur. Bu arkadaşlar, ellerine geçirdikleri herhangi bir mealle/sözlükle, herbiri 14 asrın mirasına bağlı ve tecrübesiyle tasdiklenmiş olan kavramları, tefsirleri, tarifleri ve uygulamaları yerlerinden oynatabileceklerini sanıyorlar. Bununla aradıkları rıza-i ilahî de değil üstelik. Aradıkları menfaat. Seküler bir faydacılık. Modernin trenini kaçırmamak arzuları. Bunun için dinin kenara çekilip yolvermesini istiyorlar.
Kırılmanın başlanıcı şurası: Modern (m)edeniyeti sorgulamadan Ehl-i Sünnet mirasını sorguluyorlar. İstedikleri kaçak katı çıkmalarına izin vermeyen İslam âlimlerine/metinlerine düşmanlıkları Züleyha'nın Yusuf aleyhisselama düşmanlığı gibi. Erişemedikleri günahın hırsı. Düşündüklerini söyletmek istiyorlar Kur'an'a. Bu belli. Fakat azmettikleri sapkınlıkta ilerlerken peygamber varisi âlimlerin metinlerine tosluyorlar. Gerçekleşmeyen arzuları öfkeye dönüşüyor. Gömleklerini yırtmaya çalışıyorlar. Gömleklerini yırtarlarsa Yusufları gözden düşürebilecekler. Dikişte zayıflık bulmaya çalışıyorlar. Bugün sünniliğe yapılan her saldırıda bir ‘gömlek yırtma telaşı’nın izlerine rastlanmaktadır.
Bu 'gömlek yırtma' arzusunun bin yüzü var. Kimisi hadisleri yırtıyor. Kimisi mezhepleri yırtıyor. Kimisi mütekellimine saldırıyor. Kimisi fakihlere laf atıyor. Kimisi tasavvufla hırlaşıyor. Kimisi müstakil bazı isimlere/âlimlere tekfir derecesinde küfrediyor. Kimisi türbelere giden vatandaşlara sataşmakta. Kimisi menkıbe dinleyip ağlayan vatandaşlarla boğuşmakta. Daha kimisi... Neyse.
Yani bu millet sünni kimliğine böylesine düşkünken modern zaman hurafeleriyle kafalarının karışması olabilir görünmüyor. Bu sebeple de rastladıkları her antikaya/antikacıya düşman modern demirciler. Öyle ya: Nesne önce antika görülmemeli ki sahibi çarşısına götürmesin. Fiyatını bilmesin. Değerini öğrenmesin. Demirciye satsın. Demirci de onu eritip istediği şekli verebilsin. Modernizmin 'değiştiremediği' ile işi olmaz.
Nihayetinde imtihanımız siyasetimiz üzerine değil itikadımız üzerine. İttihadımız için bile olsun itikadımızı rüşvet veremeyiz. Selefimiz bize böyle bir miras bırakmadı. Ne Ebu Bekir efendim irtidad hadiseleri yaşanırken ittihad adına zekat emrinden taviz verdi ne de Ali efendim 'hakem hadisesi'nden sonra ittihad için haricilere karşı geri adım attı. Biz böyle bir mirası teslim almadık. Biz, Ehl-i Sünnet olarak, Aleyhissalatuvesselamın Hz. Ali'ye (r.a.) şu söylediğinin mirasçısı olarak gördük kendimizi: "Ben Kur'an'ın tenzili için savaştım. Sen de tevili için savaşacaksın." 14 asırlık pâk miras böyle oluştu.
Şimdi sanılıyor: Her tenzihte hayır vardır. Halbuki Bediüzzaman'ın mutezileye dair yaptığı uyarı gösteriyor: Tenzih sûretinde şerler de işlenir âlemde. Mutezile nasıl tenzih için beşeri Halık’ına ortak koşar oldu. Kötülüğün yaratılmasını insana verdi. Aynen öyle de, gün döndü, başkaları da güya ittihad-ı İslam için mezhepleri dinin kiri gibi görmeye başladılar. Peki aranılan rıza-i ilahî miydi? Hayır! Aslında eylenilen dinle dünya istemekti. Hayatı sırf siyaset üzerinden okumanın kem neticelerinden birisi de budur işte. Maslahatı illetle karıştırmaktır. Oysa şöyle bir birliğin sahada da olabilirliği yoktur.
Sünniliğin üzerine kurulduğu müstakim tanımlar genel kabul görmeden âlem-i İslam'da bir ittihad sağlanabilir mi? Hizbullahı ve IŞİD'i karşınıza koyup bakın. Geçmişteki harici, karmati veya mutezili örnekleri de aynıydı. Hepsinde gördük ki, gücü ellerine aldıkları anda, başkasına hakk-ı hayat tanımıyor bu bid’î akımlar. Mihne olaylarından alın günümüze hep böyledir bu durum. Peki ya günümüz modernistleri? Yahu onlar daha bugün bizi 'uydurulmuş din müntesibi' sayıyorlar. Yarın güç ellerine geçse kimbilir neler edecekler. Allah korusun. İşte tüm bu noktalarda 14 asırdır sınavını başarıyla veren sünnilikten başka ehliyetli kim var? O halde ondan ayıplıymış gibi utanmak niye?
Başka bir cahillik de sünniliğin şiilik gibi sonradan kurulduğu savından çıkıyor. Halbuki ne alaka? Sünniliğin 'dava içinde burhan' türünden gelişimleri olabilir. (Nitekim fıkıh, hadis, ilm-i kelam vs. ilimler sonradan sistemleşmiştir.) Ama davası Asr-ı Saadet’in davasıdır. Bid'at fırkaların zuhurundan sonra sahabe mesleği mirasçılarının ana/istikametli ekseni savunmalarıyla oluşmuş mirasın toplamıdır sünnilik. Eğer sünniliği de şiilik gibi sonradan teşekkül etmiş sayıyorsak o halde sahabeyi kim temsil etmiştir? Hepsi? Hiçbirisi? Cevap iki gözüken bir teklik aslında. Demek ki (hâşâ) yol kaybolmuştur(!)
Arkadaşlar, bizi birleştirecek ‘İslam şerbeti dökülmüş bir liberalizm’ olmayacak, bu da çok yanlış bir yargı. Liberalizm ancak nefisperestleri birleştirir. O da menfaatleri uyuştuğu sürece. İttihad-ı İslam'ı, Bediüzzaman'ın tabiriyle medeniyetin 'menfaat' ekseninden alıp İslam'ın 'fazilet' eksenine oturtmak için amelimizi Ehl-i Sünnet dairesinde işlemeye ihtiyacımız var. Çünkü birlik önce kalplerin birliğidir. Kalplerin birliğiyse itikadla olur. İttihadsızlığımız itikadsızlığımızdan başımıza geliyor. Daha nasıl itikadımızı ittihada rüşvet verebiliriz! Hülasa: Mevlana Hazretlerine atfedilen şu sözle bitirmek istiyorum yazıyı: "Aynı dili konuşanlar değil aynı duyguları paylaşanlar anlaşabilir."
0 notes
baybaykus · 5 years ago
Text
Okuyun !!!!!
FEVZİ BUDAK
"Erzurum milli eğitim müdürüydü.
Akp iktidar oldu.
2003'te görevden alındı.
Hukuka başvurdu, haklı bulundu.
Erzurum'daki görevine iade edildi.
Şak… Tekrar görevden alındı.
Şırnak'a gönderildi.
Gene hukuka başvurdu.
Gene haklı bulundu.
Mahkeme kararıyla geri döndü.
Ertesi gün… Tekrar görevden alındı.
Ankara'ya gönderildi.
Mahkemeye başvurdu.
Erzurum'a iade edildi.
Ertesi gün… Tekrar görevden alındı.
Pinpon maçı başlamıştı!
Gönderme işlemi hukuksuz olduğu için, her defasında hukuk duvarına çarpıyor, aynen geri gidiyordu.
Muş'a gönderildi.
Mahkeme kararıyla geri döndü.
Gene Ankara'ya gönderildi.
Mahkeme kararıyla geri döndü.
Kütahya'ya gönderildi.
Mahkeme kararıyla geri döndü.
Çanakkale'ye gönderildi.
Mahkeme kararıyla geri döndü.
İstanbul'a gönderildi.
Üstelik bu defa il müdürü olarak değil, öğretmen olarak gönderildi.
Hukuka başvurdu, milli eğitim müdürü olarak geri döndü.
Gene Ankara'ya gönderildi.
Geri döndü.
Gene İstanbul'a gönderildi.
Geri döndü.
Gene Ankara'ya gönderildi.
Geri döndü.
Hapse gönderildi!
Evet…
Tutukladılar Fevzi'yi.
(Asrın liderimizin askerlik arkadaşı olan Akp milletvekili adayını üç defa Fevzi'nin yerine Erzurum milli eğitim müdürü yaptılar, Fevzi üç defa hukuka başvurdu, asrın liderimizin askerlik arkadaşını üç defa görevden aldırdı.)
(Fevzi, milli eğitim bakanlığı müsteşarı hakkında hukuka başvurdu, müsteşar efendi görevini kötüye kullanmaktan hapis cezasına çarptırıldı, para cezasına çevrildi, bu müsteşar efendi Akp'den milletvekili yapıldı.)
(Fevzi, kafayı kendisine takan milli eğitim bakanı hüseyin çelik hakkında hukuka başvurdu, hüseyin çelik'i altı defa manevi tazminata mahkum ettirdi.)
(Fevzi'yi meslekten atmak istediler, ancak, sicil raporunun altı ay birlikte çalıştığı amiri tarafından hazırlanması gerekiyordu, Fevzi herhangi bi yerde altı ay çalışmadığı için rapor hazırlanamadı, bu yüzden meslekten atılamadı.)
(66 defa soruşturma açtılar, 82 defa müfettiş gönderdiler, sayıları matrak olsun diye abartmıyorum, gerçekten 66 defa soruşturma geçirdi, 82 defa müfettiş tarafından incelendi, en ufak yamuğunu bile bulamadılar.)
(Fevzi Budak, gözünü budaktan sakınmıyordu. Ondan kurtulmak için tek çare vardı… Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı İlhan Cihaner'i kumpasla hapse tıkan Erzurum'daki özel yetkili savcı, Akp'nin hayalini gerçekleştirdi, “nitelikli dolandırıcı” iftirasıyla Fevzi'yi gözaltına aldırdı, ittire kaktıra adliyeye getirdiler, savcılıkta ifadesini bile almadılar, hakim önüne çıktı, soru bile sormadılar, hangi iddialarla suçlandığını bile öğrenemeden, hapishaneye gönderdiler.)
(Gözaltına alınırken, tüm kumpas operasyonlarında olduğu gibi, feto medyasıyla yandaş medya oradaydı, Fevzi makam odasında otururken polislerle içeri daldılar, sanki suçüstü yakalamışlar gibi, ibret-i alem için teşhir edercesine, personelin önünde küçük düşürerek, kameralar eşliğinde yaka paça götürdüler, ana haber bültenlerinde servis ettiler.)
(Fevzi'yi demir parmaklıkların arkasına attılar. Tam o sırada “yetmez ama evet” referandumu vardı, fethullah gülen “ölüler bile mezardan çıkıp evet oyu kullanmalı” derken, asrın liderimiz referandum mitinginde kürsüye çıktı, “bizim görevden alamadığımız milli eğitim müdürü malum zat, şu anda yolsuzluktan içerde” dedi. Koğuştaki televizyon açıktı. Fevzi bu sözleri duydu, miting meydanındaki ahalinin alkışladığını gördü. Fevzi hayatında ilk defa ağladı. 40 senelik eğitimci, ranzasına çöktü, hıçkıra hıçkıra ağladı.)
(Sahte seçmen kağıtlarıyla mezardakilere bile evet oyu kullandırdılar ama, Fevzi koğuş arkadaşlarıyla birlikte hayır oyu kullandı.)
İki ay yatırdılar.
Ders almıştır artık diye… Bıraktılar.
Fevzi'yi hiç tanımamışlardı.
Hukuka başvurdu, haklı bulundu.
Erzurum'daki görevine geri döndü.
Ertesi gün…
Kars'a gönderdiler.
Dört sene yargılandı Fevzi.
Hapse atılmasına sebep olan yolsuzluk davası nihayet sona erdi, Fevzi elbette tertemizdi, herhangi bir suçu, kusuru yoktu, alenen iftira atılmıştı. Resmen tespit edildi, delil diye ortaya konulan belgedeki imza Fevzi'ye ait değildi, haberi bile yoktu, Fevzi'yi bitirmek için sahte imza kumpası kurulmuştu. Ekstra hazin tarafı… Fevzi'nin eşinin altın günlerinde biriktirdiği beş adet çeyrek altın vardı, bu beş adet çeyrek altına el konulmuş, dava devam ediyor diye dört sene iade
edilmemişti. Ebru Gündeş'in kocası hayırsever rıza'nın malvarlığına bile tedbir koymayan sayın devletimiz, Fevzi'nin eşine ait beş adet çeyrek altına tedbir koymuştu.
Hukuka başvurdu, geri döndü.
Ertesi gün…
Ankara'ya gönderdiler Fevzi'yi.
Akp iktidarında 14'üncü defa sürdüler yani.
Roman olur.
Film olur.
Yalaka medyamız sansürlediği için haber bile olamıyordu Fevzi.
Gel zaman git zaman… Fevzi'yi gözaltına aldıran savcı, fetocu çıktı, hapse tıkıldı, Fevzi'ye kelepçe taktırmıştı, kendisine ters kelepçe takıldı. Fevzi'yi tutuklatan savcı, darbe girişiminden hemen sonra gözaltına alındı, Fevzi'yi tutuklayan hakimle birlikte meslekten atıldı. Fevzi'yi gözaltına alan polisler, en önce ihraç edilen polislerden oldu. Fevzi hakkında soruşturma açan iki vali yardımcısı vardı, ikisi de feto kapsamında meslekten atıldı.
Fevzi'yi oradan oraya sürerlerken Erzurum milli eğitim müdürlüğü bünyesindeki 700 dönüm araziyi fetonun vakfına tahsis etmişlerdi, Fevzi bu peşkeşi bozmak için çırpınmıştı ama, bir türlü koltuğunda oturamadığı için maalesef başaramamıştı. Cemaatçiler Fevzi'ye fena halde gıcıktı. Sadece bu arazi meselesinde değil, her konuda engel çıkarıyordu, mevzuatın dışına asla çıkmıyor, okulların cemaate arka bahçe yapılmasına izin vermiyordu. ABD'ye Avrupa'ya avanta
gezilere davet ediyorlar, hiçbirine katılmıyor, kahvaltılarına bile gitmiyordu. Pekii… 15 Temmuz'dan sonra başlatılan soruşturmada, Erzurum'da en çok fetocu hangi kurumda çıktı? Fevzi'yi ısrarla kovdukları milli eğitim müdürlüğünde çıktı! Bunların hepsi Fevzi'yi habire sürerlerken, Erzurum'dan uzak tutarlarken monte edilmişti.
Ve dün… Değerli eşiyle birlikte Ankara'daki imza günüme geldi Fevzi.
Kucaklaştık.
İki senedir haber yoktu.
Nerdesin ağabey diye sordum.
Emekli oldum dedi.
E çok şükür dedim…
Emekli olmasaydın, kanun hükmünde kararnameyle fetocu yaparlardı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bile iade edemezdi gari!"
Yılmaz Özdil
0 notes
onderkaracay · 5 years ago
Text
Tumblr media
Akbank'ın uyguladığı mobbing ve şiddeti affetmek hiçbir şey ifade etmez. Unutmamak ve unutturmamak zulmün devamını ve diğer mobbing uygulayanlara bir gözdağı verir ve şiddeti önler. Akbank bu ayak bağına sahip olmak için çok çırpındı ve tüm uyarılarıma rağmen üstüne üstlük birde büyüklenerek bu belayı başına sardı. Asıl dava asrın davası başladığında çok daha zor durumda kalacaklar. 2001 krizinde kur ile vurgun vurup sebepsiz ve haksız zenginleşmenin, sebepsiz insanları işten çıkarmanın ve düşmana hizmet etmenin bir bedeli günü gelince mutlaka olacak. Buna cesaret edip dava açan bir Savcı bu merhameti bir gün ortaya insanlık vicdanı adına göstereceğine inanıyorum.
Mobbing Bank "böyle gelmiş, böyle gitmez" demek için yazılmış bir muhtıradır.
Önder Karaçay
0 notes
elifkurt89 · 7 years ago
Photo
Tumblr media Tumblr media
Yılmaz Köksal, Türk sinema ve dizi oyuncusu.15 temmuz 1939 yılında Kırşehir'de doğdu. İlkokulu bitirerek Osmaniye'den İstanbul'a geldi ve Tophane Sanat Enstitüsünde okudu. Bir süre gemilerde çalışarak Avrupayı dolaştı. Tunç Başaran'ın sinemaya uyarladığı, Orhan Kemal'in “Murtaza” eserinde “Dubara” rolünü oynayarak sinema tarihine geçti. Uzun bir süre ikinci derecede rollerde oynadıktan sonra 1970 de Çetin İnanç’ın yönettiği “Çeko” filminde başrole yükseldi. Filmin başarısıyla halkın beğenisini kazanıp, macera filmlerinin aranan oyuncusu ve sinema tarihinin sevilen oyuncularından biri oldu. Senaryosunu Mehmet Arslan'ın yazdığı ve başrollerini Canan Perver ile paylaştığı “Aybiçe Kurt Kız”, o dönem Türk sinemasinin ürettigi ender kült filmler arasındadir. Türk k1965'ten 2005'e kadar 182 filmde oynamıştır.Birçok film senaryosu yazmıştır. Senaryo Yazarı Sevdikten Sonra 1987 Filmografi Cümbür Cemaat Aile (Hayrettin) 2010 Yahşi Batı (Şerif Çeko) (2009) Adanalı (Kemal) 2009 Selena (Battal Gazi) 2008 Merhaba /Dim Çayı Sevdalıları 2007 Gizli Tünel 2006 Memleket Hikayeleri -Ahçik 2006 Torun ve Torunu 2 (Köroğlunun Torunu)2005 Torun ve Torunu 1 2005 Yusuf Yüzlü (Paşa) 2004 Mavi Rüya 2004 Bir Akıllı Bir Deli 2002 Zerda (Ökkeş) 2002 Karaoğlan (Otmar) 2002 Biri Yer Biri Bakar 2000 Hemşo (Zülfikar) 2000 Güneşe Doğru 1999 Kahpe Bizans (Sepetçioğlu)1999 Sevimli Dostlar (Bayram) 1997 Canısı (Yılmaz) 1997 Leş Kargaları 1996 Çapraz Ateş 1996 Kara Gün 1994 Kaygısızlar (Yılmaz Usta) 1994 Komşular 1993 Sevginin Bittiği Yer 1993 Nehirler Denize Akar 1992 Kurdoğlu 3/Biz Bu yola Başkoyduk (Hafız) 1992 Kurdoğlu 2/ Sancağın Ordusu(Hafız) 1992 Kurdoğlu /Osmanlı Bedel İster (Hafız) 1991 Ahu Gözlüm 1990 Canımın Canısın 1989 Canımdan Can İste 1989 Günahtır 1989 Acı Gurbet 1988 Ağlamaya Değer mi? 1988 Turist Avcıları 1986 Acı Çekenler 1987 Şeytanın Oğulları 1987 Acı Hayat 1987 Yemin 1987 Sevdikten Sonra 1987 İnfilak 1986 Kader Böyle Yazdı 1986 Suçlu Kim 1986 Muhteşem İkili (Kerim) 1986 Onlar da Sevdiler 1985 Günsüz Ali 1985 Halime Gülme 1985 Kaçak Şarkıcı 1985 Üç Süpermen Olimpiyatlarda (Süpermen) 1984 Aşk Sürgünü 1984 Beklenmeyen Randevu 1984 Ejderin İntikamı 1984 Gurbet 1984 Aşk Adası 1983 Kahreden Kurşun 1983 Bir Zamanlar Kardeştiler (Ali) 1983 Toptağın Kanı 1983 Ağlayan Gülmedi mi? 1982 Yakılacak Kadın 1982 Kırmızı Kelebek 1982 Gurbet Kuşları 1982 Nasıl İsyan Etmem 1982 Umut Dilencisi 1982 Yaşamak Seninle Güzel 1982 Leyla İle Mecnun 1982 Acı Gerçekler 1981 Kardeş Kurşunu 1981 Günah Defteri 1981 Kirvenin Kızı 1981 Milcan 1981 Ölmeyen Arkadaşlık 1981 Mutlu Ol Yeter 1981 Takip 1981 Ceren 1980 Sabırlı Kullar 1980 Aşk ve Adalet 1978 Çilekeş 1978 Yıkılış 1978 Korkusuzlar 1977 Aybiçe Kurt Kız 1976 Krallar Eğleniyor 1976 Nereye Arkadaş (Cemal) 1976 Yarın Olmaz Şimdi 1975 Mağlup Edilmeyenler 1974 Her Gece Bardayım 1974 Kahramanlar (Onbaşı Yılmaz) 1974 Kanlı Savaş 1974 Kiralık Serseri 1974 Sayılı Kabadayılar 1974 Tanrım Beni Baştan Yarat 1974 Dağ Kurdu (Kuçilua) 1973 Ölüm Satanlar 1973 Sevginin Bedeli 1973 Duvak (Zaloğlu) 1973 Kaderimiz 1973 Mağrur ve Cesur 1973 Affedilmeyenler 1973 Destan (Şah) 1973 Maceraya Bayılırım (Ali) 1973 Acı Zafer 1972 Asılana Kadar Yaşayacaksın 1972 Gece 1972 Cesurlar 1972 Delioğlan 1972 Çapkın Hafiye 1972 Çılgınlar Ordusu 1972 Hızlı Hızır 1972 Kan Dökmez Remzi 1972 Ve Siahını Çekti (Komiser Murat Akan) 1972 Kan ve Kin 1972 Vahşetin Esirleri 1972 Allah Benimle 1971 Alaaddin’in Lambası 1971 Avare Kalbim 1971 Cemo ile Cemile 1971 Kara Memed 1971 Kurşunla Selamlarım 1971 Kurşun Memed 1971 Önce Sev Sonra Öldür 1971 Sevimli Hırsız 1971 Zehir Hafiye 1971 Kaderin Ağları 1970 Zagor 1970 Çeko 1970 Ham Meyva (Aşık Rüstem) 1970 Hoş Memo 1970 Öp Beni(Yılmaz) 1970 Ali ile Veli 1970 Avare 1970 Avare Aşık 1970 Cehennemde Şenlik Var 1970 Gülüm Nuri 1970 Kan ve Kurşun 1970 Kanıma Kan İsterim 1970 Kiralık Katiller 1970 Ölüm Çemberi 1970 Püsküllü Bela 1970 Sevimli Serseri 1970 Vur Okşa ve Öp 1970 Sana Allah Acısın 1970 Satılık Gelin 1969 Sürgünler 1969 Gurbette Ölenler1969 Asrın Kralı 1969 Kanlı Gelinlik 1969 Kendi Düşen Ağlamaz 1969 Mezarımı Taştan Oyun 1969 Asılacak Kadın 1969 Dikenli Hayat 1969 Hazreti Ali 1969 Güney Ölüm Saçıyor(Köksal) 1969 Çakırcalı Mehmet Efe (Çıplak Efe) 1969 Berduş (Nuri) 1969 Allahın Aslanı Ali 1969 Dağlar Şahini 1969 Mete Han Amazonlara KARŞI 1969 Kan Su Gibi Akacak(Mehmet Aslan) 1969 Bozkırlar Şahini Targan 1968 Hakanlar Savaşı (Toygar) 1968 Gök Bayrak 1968 İngiliz Kemal 1968 Dağları Bekleyen Kız 1968 Gültekin Asya Kartalı 1968 Gönüllü Kahramanlar 1968 Kara Pençe 1968 Nuri Bey Mafyaya Karşı 1968 İstanbul Tatili (Yılmaz) 1968 Maskeli Beşlerin Dönüşü (Şeytan) 1968 Kan Davası 1967 Şeyh Şamil 1967 Cango Ölüm Suvarisi (Korkusuz Adam) 1967 Fantoma İstanbul’da Buluşalım 1967 Malkoçoğlu Krallara Karşı (Ejder) 1967 Kader Bağı (Çarli) 1967 İdam Günü 1967 Kanlı Takip 1967 Şoför Parçası 1967 Kara Davut 1967 Gençlik Türküsü 1967 Osmanlı Kabadayısı (1967) Namus Borcu (Ömer) 1967 Eceline Susayanlar (Mehmet) 1967 Affedilmeyen (Baterist) 1966 Malkoçoğlu (Ejder) 1966 Eli Maşalı 1966 Şafakta Üç Kurşun 1966 Konforlu Necla 1966 Beş Fındıkçı Gelin 1966 Çalıkuşu 1966 Horasan'da Gelen Bahadır 1965 Horasan’ın Üç Atlısı 1965 On Korkusuz Kadın 1965 Murtaza 1965
2 notes · View notes
kanalmalatya · 6 years ago
Photo
Tumblr media
El Chapo, Hayatının Geri Kalanını Rocky Dağlarının Alcatrazında Geçirecek ‘El Chapo’ lakaplı Meksikalı uyuşturucu baronu Joaquin Guzman, hayatının geri kalanını ’Rocky Dağları’nın Alcatrazı’nda geçirecek. ABD’de ‘asrın davası’ olarak gündemi meşgul eden El Chapo davasında karar açıklandı.
0 notes
yalnizlikrihtimi · 7 years ago
Photo
“Böyle giderse, şu hastalıklı asrın bitmeyen hengâmesi içinde yok oluruz. Neyin davası bu? Yaşamakla kavga etmek de neyi nesi, bilmiyoruz. Bruno Schulz, "Bütün telaşımız, heyecanımız gereksiz bir çabanın, yararsız bir kovalamanın içinde tükenip gidinceye kadar hep birtakım yanlış anlamaların ortasında bulacağız kendimizi." der. Oysa ne çok haklıdır. Fark edemiyoruz.”
Tumblr media
3K notes · View notes
mgmstrateji · 5 years ago
Text
DERİN KARGAŞA VE SONUÇSUZLUK
31.12.2019 / ANAKARA Ülke, daha doğrusu Anadolu toprakları hiç yaşamadığı kadar ciddi bir kargaşa ve karmaşa içinde yüzüyor. Fetret devri bile böyle değildi. Bunu yaratanlar işin farkında ve kendilerini bundan sıyırmak için ülkeye yapay gündemler sunarak kargaşayı daha derinleştirip içinden çıkılmaz hale getiriyorlar.  Sıyrılmak için yaptıkları her hareket, ettikleri her söz ülkeyi daha fazla karıştırıyor, görüntüyü bulanıklaştırıyor.. Son günlerde öne çıkarılan Kanal İstanbul, yerli ve milli otomobil, Libya ile mutabakat (niye mutabakat deniyor, anlamadım), Libya’ya asker gönderme gibi asılsız, temelsiz ve başarı olasılığı hiç olmayan belki de hiçbir zaman gerçekleştirilemeyecek gündem saptırıcı konular ile neler saklanmaya çalışılıyor, sıralayalım: 1. İtibarsızlığın artık zirvede olduğu saklanmaya çalışılıyor ancak bu iş en başından beri itibarsız bir şekilde geliştiğinden, yani ilk düğme yanlış iliklendiğinden, mevcut zihniyet hiçbir zaman itibarlı olamamıştır. Artık kendi seçmenleri bile, sömürgeci çevrelere verilen ama ne olduğu hala tam olarak bilinmeyen ve dillendirilemeyen sözlerin varlığını kabul ediyor. Artık mevcut zihniyetin kendi seçmeni de görüyor saray ile uçak ile dört teker ile itibar olmayacağını ve uzaklaşıyor bunlardan…  2.ABD’de görülen Hakan Atilla davasından sonra Türk kamuoyuna kısmen yansıyan Halkbank davası yine aynı mahkemede görülmeye başlanmıştır. Bunun yanında, Türk kamuoyuna belki de hiç yansımayan, mal varlığı soruşturması ile ilgili delil toplama sürecine girilmiştir. Davası kısa bir zaman sonra aynı mahkemede açılacaktır, belki de açılmıştır bile. İtibar dediğin böyle olur. İtibar başka ülkelerin yargısını bile meşgul etmektir. Zaten asrın liderliği de bu demektir. Bu davaların gideceği yön ve son bellidir. Bir zaman sonra Halkbank diye bir banka kalmayacağı gibi mal varlığı davasına konu edilen kişiler de ortalık yerde olmayacaktır. Artık hiçbir ülkeye ses yükseltilemiyor. Hemen içinde “mal varlığı” tamlaması geçen cümleler kuruluyor. 3.İdlip. Evet, yanlış okumadınız Suriye’de bulunan tüm pisliklerin pardon dinci teröristlerin bulunduğu yer, sınırımızdaki dehşet yuvası. Türkiye, aslında mevcut zihniyet, Soçi Süreci kapsamında dost ve müttefik olduğunu iddia ve beyan ettiği Rusya ile İran’a, burayı teröristlerden arındıracağına ve tüm ağır silahları toplayacağına dair söz vermiştir. Ancak bu sözünü yerine getirmemek için her türlü yolu denemiştir. Rusya’nın Türkiye’ye sonuç alınamayan birçok uyarısından sonra -bunlar tam taraflı ve bağımlı yerli malı basına yansımamıştır- artık uyarmadan Suriye ordusu ileri harekâtına başlamıştır. Türk gözlem noktalarından bazıları Suriye ordusunun gerisinde kalmıştır. Eski bir asker olarak, Suriye ordusunun kıçını izlemenin bir görev olduğunu düşünmüyorum. 4.İflas eden Suriye politikası ile ülkemizi işgal etmekte olan Suriyeliler... Suriyelilere 40 milyar dolar harcandığını iddia ediyor mevcut zihniyet ama ben son yirmi beş yılı göz önüne getirdiğimde buna inanmıyorum. Olsa olsa en fazla 12 milyar dolar harcanmıştır. Bu arada 110.000 Suriyeli hain, Türklere de hainlik yapsınlar diye, vatandaş edilmiştir. 100.000 kişilik bir grup da edildi edilecek. Mevcut zihniyet buna gerekçe olarak içlerinde doktor, mimar, mühendis var gibilerinden bir açıklama getiriyor. Sanki bu ülkede bunların hiçbiri yok. Binlercesi aç biilaç geziyor. Bu adamların üniversite denkliklerini kontrol ettiniz mi? Kimse Suriye politikasını eski bakanlardan Ahmet Davutoğlu’nun sırtına yüklemesin. Tek sesli şarkılarda sadece bir ses vardır.   5.Hiçbir şekilde ödenemeyecek kadar çok borç yükünün ülkenin sırtında bulunması. Gelecek 5-10 nesil boyunca ülke insanı bu borcu ödemek zorundadır. Bu borçlar ile yapılanları saymak istersek karşımıza saraylar, uçak filoları, makam aracı katarları çıkar. En iyisi mi hiç saymayalım, insanın haysiyeti elvermiyor. Bir yanda açlıktan topluca intihar eden aileler diğer yanda kendini halife sananlar… Bir yanda son bir yılın bütçe açığının 140 milyar liraya dayanması, 2020 yılında ödenmesi gereken 250 milyar liralık iç borç, diğer yanda alınan dış borçlar ile yapılan saraylarda oturanlar, adını duymadığımız meyveleri yiyen, sularını içenler… Bu arada doların giderek güçlenmesinden bahsetmiyorum bile. 5.Türkiyenin terör ile işbirliği yapması ve bunun artık patlamak üzere olması. Mevcut zihniyet ilk günden beri teröristlerle (Fetişgiller) işbirliği yapmaktadır. Buna rantını yediği PKK terör örgütünü, İmralı adasında kurgulanmasına ve Suriye topraklarında kurulmasına seyirci kaldığı ve hatta kamyonlar dolusu malzeme ile beslediği PYD terör örgütünü, Özgür Suriye Ordusu denen katiller ordusunu, Libyalı teröristleri, gerçek halifesi Türkiye’de denen IŞİD’i ve daha nicelerini eklemek mümkündür. Hatta geçtiğimiz günlerde kuruluşu açıklanan Gelecek Partisinin genel başkanı, birilerinin mal varlığı ile ilgili cümleler kurarken, yine o birilerinin teröristlerle olan ilişkilerine ait cümleleri de kurmadan etmedi: İnsan içine çıkamazsınız. Zaten aynı zat, başbakanken, Anakara’da patlattırılan bombaların daha dumanları yok olmamışken ve katlettirilen yüzlerce insanın kanları kurumamışken “Ortadoğu’da yaprak kıpırdasa haberimiz olur” cümlesini kurarak esasında bu eylemlerin bilindiğini hatta kurgulandığını bir şekilde itiraf etmiştir. Bir de “verin 400 milletvekilini böyle şeyler yaşanmasın” demeleri saymıyoruz bile… 6.Ülke Akdeniz’in doğusunu kaybetmiştir. Orada anlaşılması gereken iki ülke (Suriye ve Mısır) dururken belki de bir hafta sonra adı bile geçmeyecek “devletimsi besleme” ile anlaşmak da neyin nesidir. Türk ordusuna, bu bağlamın özelliğine binaen özellikle de deniz kuvvetlerine kumpas kurarken aklınız neredeydi diye sormak gerekmez mi? Doğu Akdeniz, mevcut zihniyetin deniz kuvvetlerine kurduğu kumpasların sonucu elden çıkmıştır. O kumpasları niye kurdunuz? O kumpaslar kurulurken orduya ihtiyacınız olacağı söylenmemiş miydi?    7.Dışa bağımlılık her geçen gün daha fazla artmıştır ve günümüzde artık öldürücü olmuştur. Zaten yerli ve milli lafları bundan dolayı kullanılmaktadır. Ancak bu laftan ne anlatılmak istendiğini aklı başında olan kimse anlamamaktadır. Ben anlamıyorum çünkü bu zihniyet değil miydi “yerli malı haftası” ile dalga geçen, onu aşağılayan? Bu ne riyakârlıktır böyle? Bunları sadece fikir köleleri ile ağzı açık ayran delileri anladığını sanmaktadır. Zaten onlar “aaa kuşa bak” masalını yemeye dünden hazırdır. Neden “Türk malı” demekten utanç duyulmaktadır? Neden Türk sözcüğü kullanılmamaktadır? Peynirin, makarnanın veya hiçbir özelliği olmayan sıradan bir malın üzerine yerli malı yazmak neyin tatmin edicisidir? Nerede teknolojik üretimin? Nerede o üretimi yapabilenlere desteğin? Yerli araba mı? Al sana Hacettepe Üniversitesinin ürettiği araba. Haydi, durma, destekle. 8.Yolsuzluklar. El değiştiren belediyelerde yolsuzluklar teker teker ortaya çıkmaktadır. Ayrıntıları basına yansımaktadır. En açık ve aktüel bir şekilde ilerleyeni ülkenin başkentindeki tefecinin pisliklerinin ortaya dökülmesi ile açığa çıkanıdır. Dahası vardır ve açığa çıkacaktır. 9.Ülke mevcut zihniyet yüzünden Ege Denizinde 18 adacık ve kayalığını kaybetmiştir. Bu mudur vatanseverlik? Yoksa bunun adı, mevcut zihniyetin, kendilerinden yana olmayanlara dediği gibi hainlik midir? 10.İşsizlik had safhadadır ve rakamlar halktan saklanmaktadır. Sakla saklayabildiğin kadar, işsizler kendilerini biliyor sen saklasan ne yazar? 11.NATO ve ABD ile olan sorunlar. 12.Hava kuvvetlerinin tamamen eskimesi. Neredeyse uçakların tümü 35 yaşına geldi ve kullanımdan kalkmak üzereler. Ama yerli savaş uçağı lafları havalarda uçuşuyor, bari yere inseler de görsek… 13.Kifayetsiz muhterislerin (yetersiz aşırı hırslıların) tamamen bilgisiz, yeteneksiz, görgüsüz olduğu artık gizlenemiyor. Mevcut zihniyetin en gabi seçmeni bile bunu artık görüyor. Buna en son örnek, bir nevi iyi polis-kötü polis oyunu olan, termik santrallerin bacalarına süzgeç takılması meselesinde yaşanmıştır. Süzgeç takılmasını erteleyen yasayı çıkaran erdem yoksunu adamlar, yasanın veto edilmesi sonrasında pişkince teşekkürlerini sunmuştur iyi polis rolündekine. Ulan sen değil miydin o yasa geçsin diye oy veren? Bu ne erdemsizlik?    Yeni yılınız kutlu olsun. Read the full article
0 notes