#araba kokuları
Explore tagged Tumblr posts
Text
Dönüş
Tumblr… Buraya 20'lerini bitirmişleri alıyor musunuz? En son 10 yıl önce buralara bir şeyler yazıyordum. Oldukça kötülermiş, biraz önce okudum. Burdaki enerjiyi mi yoksa eski beni mi özlemişim kestiremeden Spotify'a girip arama kutusuna indie yazdım. Çok uzun zamandır indie müzik dinlemiyorum. Çok fazla podcast dinliyorum artık. Çoğunlukla psikoloji, kendimizi keşfetmek vs. üzerine kurulu güzel podcastler. Saçma sapan kişisel gelişim zımbırtıları değil, tamamen bilimsel gerçeklere dayalı olanlar.
Bu sözcükleri iş yerimde, herkesten gizli yazıyorum. Şu an çalıştığımı sanıyorlar. Biri bana bakarsa, ekrana çok dikkatlice bakıp bir yerlere tıklıyorum. Yüzümde düşünceli ve matematiksel hesap yapan bir ifadeyle, arada bir gözlüğümle oynayarak. Bu benim çalışma yüzümdür.
Of… 30 yaşındayım. 10 sene önce buralara unicorn tüyünden şapkalar, sıcak ekmek kokuları gibi naif ve hayalperest şeyler yazardım. Şu an her şey inanamayacağım kadar farklı. Bakalım, bu 10 senede neler olmuş? Okulları bitirdim, iş hayatına girip bir müddet süründüm. Evlendim. Kendisi hayattaki en iyi arkadaşımdır. Sonra sevdiğim bir iş bulup sevdiğim şehre taşındım. Güneye indim. İstanbul'un kaotik lanetinden kurtuldum. Orayı gerçekten hiç sevememiştim. Yaklaşık on bir sene de sevmediğin bir yerde yaşamak için çok uzun bir zaman. Ehliyet aldım. Kolumu dirseğime kadar içine sokmak suretiyle kızgın yağda kazayla yaktım, aylarca iyileşmeyi bekledim. Parmağımı kırdığım oldu. Keman çalmayı ilerlettim, sonra birazdan açıklayacağım sebepten keman çalmaya ara verdim. Resim yapmayı bıraktım. Yazı yazmayı bıraktım. Çok fazla dizi izledim. Filmlere hala uzağım, çok uzun oldukları için sıkılıyorum. Kolaj sanatıyla tanıştım. Hala yapıyorum. Yıllardır istikrarla devam ettiğim tek şey. ( Merak edenler sayfamı kaydırınız). Hala bilim-kurgu ve fantastik edebiyat seviyorum. Geçtiğimiz on sene içinde birçok harika şeyin yanında Dune okudum. Hayatım boyunca hiçbir edebi eserden bu denli etkilenmediğimi belirtmek isterim. Bir ara dövmesini filan yaptırmalıyım. Annemi anlamaya başladım, onu anladıkça ona kızmaya başladım. Üstelik ergenliğimdeki gibi altı boş öfkeler değil. Buna sonra geliriz. İki seans terapi aldım. 22 yıldır görüşmediğim babamla barıştım. İlk adımı benim attığım şu an oldukça tatlı bir ilişkimiz var. Bu ilişkiyi bir sürü kişiden gizliyorum.Çünkü manipüle olmaya yatkın bir bünyem var. Aptal değilim ama oldukça safım. Hayatımda ilk defa kredi çektim. Araba da sürdüğüm anlarda kredimi ve ehliyetimi düşünüp yetişkin olduğuma şaşırıyorum. Hoş bir şey değil tabi, hala yirmilerimdeki hayalperestliğe sahip olmayı isterdim. Şu günlerde oldukça realist olmak zorundayım.
Anne oldum (burası keman çalmaya ara vermek zorunda olduğum yer). Evet, içimde bir insan büyüdü, her yerimi ağrıttı. Yürüyemedim, uyuyamadım, oturamadım, yiyemedim, hatta sıçamadım. Doğurduktan sonra da bunları yapamadım. İki yıl geçti, artık bazen bunları yapabiliyorum. Ama bazen. İsmini Ladin koyduk. "Usama bin Ladin mi öhöhöhöhejeheh" gibi aptal yaklaşımların olacağını bilmemize rağmen (ki oldu). Bir de ön isim koyduk, Mavi. Mavi tek başına mehhh bir isimken Mavi Ladin oldukça anlamlı. Hep doğadan bir isim koymak istemiştim. Mavi Ladin ağacını bilmeyenler için bkz. Google. (Gerçekten de mavi bir çam!)
Annelik… Çok zor. Ama bir canlının gözünün önünde büyümesi ve medeniyet kazanmasını izlemek müthiş bir deneyim. Bu konuya da sonra değineceğiz.
Fırsat buldukça yazmak istiyorum. Çünkü her terapist gibi benim terapistim de (seni bırakmak zorunda olduğum için çok üzgünüm ama sana vereceğim parayla bir koli prima aktif baby 5 numara alabiliyorum) yazmamı istemişti. Yani yazmayı bu kadar seven birinin bir anda bırakmasını o da anlayamadı. Ben de anlayamadım.
Kulağımda hala çok kötü bir indie şarkı çalıyor. And I'm too old for this shit.
13 notes
·
View notes
Text
Klima Filtresi Nedir ve Ne İşe Yarar?
Klima filtresi, aracınızın klima sisteminin önemli bir parçasıdır ve iç mekana giren havayı temizleyip filtreleme görevini üstlenir. "Kabin hava filtresi" olarak da bilinen bu filtre, dışarıdan gelen havadaki toz, polen, egzoz gazları ve diğer zararlı maddeleri süzerek aracın iç ortamına temiz hava girmesini sağlar. Klima filtresi, klima sisteminin verimli çalışması ve iç hava kalitesinin korunması için kritik bir bileşendir.
Bu filtre, özellikle alerjisi olan kişiler ve astım hastaları için büyük önem taşır. Havadaki alerjenlerin araç içine girmesini engelleyerek sağlık problemlerini azaltır. Ayrıca, kötü kokuların önlenmesine ve iç mekanın ferah bir atmosfere sahip olmasına katkıda bulunur.
Bu yazıda, Mann Filter Türkiye distribütörü olarak klima filtresinin işlevlerini, sağlığınız üzerindeki etkilerini, düzenli değişim gerekliliğini ve temizleme yöntemlerini ele aldık. Ayrıca doğru bakımın aracınızın konfor ve performansını nasıl etkilediğini öğrenebilirsiniz.
Klima Filtresi Ne İşe Yarar?
Araba filtresi, aracın içine giren havayı temizleyerek yolcular için daha sağlıklı ve konforlu bir ortam sunar. Dışarıdaki havada bulunan toz, kir, polen ve zararlı partikülleri süzerek iç mekan havasının temiz kalmasını sağlar. Bunun yanı sıra bakteriler ve kötü kokuların içeriye ulaşmasını engelleyerek hava kalitesini artırır.
Dışarıdan gelen toz ve kirleri temizleyerek aracın iç mekanına daha temiz bir hava girmesini sağlar. Bu sayede sürücü ve yolcular kirleticilerden korunur. Havada bulunan alerjenleri yakalayarak alerjik reaksiyonların ve solunum sorunlarının önüne geçer. Nemli hava ve biriken kirin neden olduğu kötü kokuları engeller, böylece araç içindeki havayı taze ve ferah tutar. Egzoz gazları ve dışarıdan gelen diğer zararlı kimyasalların iç mekana ulaşmasını önler. Tıkanmış veya kirli filtreler hava akışını engellerken, temiz filtreler klima sisteminin verimli çalışmasını destekler.
Araç Klima Filtresinin Sağlık Üzerindeki Etkisi
Araç içindeki hava kalitesi, yolcuların sağlığı üzerinde doğrudan bir etkiye sahiptir. Temiz bir klima filtresi, alerji ve astım gibi hastalıkların etkilerini azaltır, solunum yollarını zararlı partiküllerden korur ve aracın iç mekanında kötü kokuların oluşmasını önler. Bununla birlikte, kirli filtreler araç içinde hava kalitesinin düşmesine ve sürücü konsantrasyonunun olumsuz etkilenmesine yol açabilir.
Klima Filtresinin Düzenli Olarak Değiştirilmesi Gerekiyor
Zamanla kirlenen klima filtreleri, performans kaybına ve iç hava kalitesinin düşmesine neden olur. Genellikle 12.000-15.000 kilometrede bir veya yılda bir kez değiştirilmeleri önerilir. Araç kullanım sıklığı, çevresel koşullar ve sürüş alışkanlıkları bu süreyi değiştirebilir.
Klima Filtresinin Ne Zaman Değiştirilmesi Gerekir?
Araba klima filtresinin değiştirilmesi gerektiği, bazı belirtilerden anlaşılabilir. Zayıf hava akışı, filtrenin tıkanmış olabileceğini gösterir. Araç içinde kötü kokular hissediliyorsa, filtrede bakteri ve küf birikmiş olabilir. Alerjik reaksiyonlar ve artan yakıt tüketimi de klima filtresinin yenilenmesi gerektiğine işaret eder.
Araç Klima Filtresi Nasıl Temizlenir?
Klima filtresi, zamanla biriken toz ve kir nedeniyle verimliliğini kaybedebilir. Temizlik, kısa vadede hava kalitesini artırsa da, düzenli aralıklarla yenisiyle değiştirilmesi önemlidir.
Filtrenin bulunduğu yeri tespit etmek için aracınızın kullanım kılavuzunu inceleyebilirsiniz. Genellikle torpido gözünün arkasında veya ön konsolda bulunur. Filtreyi çıkarırken aracın motorunu kapatmanız gerekir. Hafif kirli filtreleri fırça veya düşük basınçlı hava ile temizleyebilirsiniz. Çok kirli filtreleri ılık su ve sabun kullanarak nazikçe yıkayın. Temizlik sonrası filtreyi tamamen kurutmadan yerine takmayın, aksi takdirde nem küf oluşumuna neden olabilir.
Mospart: MANN-FILTER Araç Klima Filtresi ile Temiz Hava
MANN-FILTER, araç klima filtrelerinde üstün kalitesiyle tanınır. Yüksek filtreleme kapasitesiyle toz, polen ve zararlı maddeleri etkili bir şekilde temizler. Bu filtreler, özellikle alerji ve astım hastaları için ideal bir çözümdür.
Türkiye’de Mospart aracılığıyla Mann Filter ürünlerine ulaşabilir, aracınız için en uygun filtreleri seçebilirsiniz. Kaliteli filtreler, yalnızca hava kalitesini artırmakla kalmaz, aynı zamanda motor ömrünü uzatır ve yakıt verimliliğini destekler. Mann Filter ürünleri, aracınızın klima sisteminin performansını optimize eder ve uzun süreli bir çözüm sunar.
0 notes
Text
Kedilerin Korktuğu 10 Farklı Durum
Kediler, evcil hayvanlar arasında özgürlüklerine olan düşkünlükleri veya kendine has tavırlarıyla bilinse de aslında onlar da oldukça ürkek olabilmektedirler. Aklımıza bile getiremeyeceğimiz birçok durum onlar için korku verici olabiliyor. Onların bu tarz bir adrenalin yaşaması ise tüy dökme gibi sorunlara da neden olabilir.
Kedilerin korktuklarında gösterdiği kimi davranışlar sevimli ve komik gibi gözükse de bu durum hiç de dışarıdan göründüğü gibi değildir. Onların daha rahat bir ortamda yaşamlarını sürdürmesi için kedi sahiplerinin kedilerin korktukları şeyler hakkında bilgi sahibi olması önemlidir. Bunları önleyici şeyler yaparak kedinizin fiziki ve mental sağlığını koruyabilirsiniz.
Kediler Neden Korkar?
Bir anda tedirginleşme, gözleri bir noktaya dikip bakma, durup dururken savunma hareketi yapma, agresif hareketler sergileme vs. Evlerinde kedi besleyen kişilerin çok iyi durumlardır. Genel olarak karakterleri sakindir. Rahatına düşkün, alıştığı ortam dışında farklı bi durum istemezler. Alışkanlıklarına da düşkündürler.
Çok ürkek davranan kediler genelde geçmişte travma yaratan bir olay yaşamış olabilir. İnsanların en normal hareketlerinden bile ürkebilirler. Seslere karşı beklenmedik tepkiler olabilir. Gözlerinin içine sürekli bakılması da genel olarak tüm kediler için rahatsız veren bir durumdur.
“Kediler neden korkar” sorusunu da aslında kedilerin sahip olduğu karakteristik özellikler ile daha rahat anlayabiliriz.
Kediler Nelerden Korkar?
Her ne kadar kediler arasında korku duyulan şeyler değişse de genel olarak bir sıralaması yapılabilir. Kedilerin korktuğu durumlar, eşyalar şu başlıklarla açıklanabilir;
1-) Su Birçok kişinin de bildiği bir durumdur. Kedileri yıkamak bu haliyle çok zorluk yaratır. Ancak bu durum kedi cinsleri arasında farklılık gösterebilir. Kimi kediler veya yavru kediler su ile oynamayı sevebilir. Yine de bu durum çok sık görülebilir. Altında yatan neden ise doğada bulunan yabani kedilerin de sudan korkması olarak açıklanabilir. Kısacası bu durum kedilerin evcilleştirilmesi öncesine dayanan bir durumdur.
2-) Yoğun Koku ve Yoğun Sesler Aniden gerçekleşen ve değişen birçok şey kedileri korkutabilir. Yoldan geçen araba ve motordan çıkan yüksek sesler, havai fişekler, bazı sebze kokuları veya sirke, alkollü içecekler veya kolonya gibi ürünler, soğan vb. kokulara karşı hassasiyet gösterebilirler. Bulundukları ortamdan veya bu objelerde uzak durmak için agresif, ürkek tavırlar sergileyebilirler.
3-) Elektrik Süpürgesi, Fön Makinesi Kimi kediler ev aletlerinden çıkan seslere karşı hassasiyet gösterebilirler. Özellikle elektrikli süpürgeler ve fön makineleri onlar için korkutucu olabilir. Temizlik zamanlarında genelde bu ortamlardan kaçabilirler.
4-) Yabancı Kişiler Eve gelen misafirler de kediler için adrenalin yaratabilir. Çünkü kediler alıştıkları insanlara karşı daha rahat davranır. Alışma süresi de uzun sürebilir. Aniden yaşam alanlarında gördükleri yabancı kişilerden kaçınma gösterebilirler. Bu durum onların yabani oldukları anlamına gelmez.
5-) Çorap Çoraptan korkma durumu kediden kediye göre değişebilir. Daha önce de belirttiğimiz gibi, geçmişte yaşadıkları travmalara bağlı olarak kimi nesnelere daha fazla tepki gösterebilirler. Bunlardan biri de çoraptır. Yerde sabit gördükleri çoraplar, kediler için onlar tehdit oluşturan bir durum olarak algılanabilir.
6-) Salatalık Bununla ilgili birçok video izlemişsinizdir. Arkasını döndüğünde yerde gördükleri salatalık, kediler için çok korkutucu olmuştur. Bunun bir açıklaması da net olarak yapılamıyor. Kontrolünüz dışında bununla karşılaşması olabilir ancak kasıtlı olarak kediyi salatalıkla korkutmak tavsiye edilen bir durum değildir.
7-) Balonlar Kediler tanımlayamadıkları, daha önce görmedikleri nesnelere karşı korku duyabilir. Bunlardan biri olan balon da kedileri korkutmaya yetebilir. Onların alanlarını işgal etmeleri veya elektriklenmeden dolayı kedilerin üstüne yapışmaları ürkütücü olarak algılanabilir.
8-) Ani Hareketler Bazı kişiler yaptıkları ani hareketler karşısında kedilerin gösterdiği hareketleri sevimli bulabilir. Ancak bunun karşılığı kedilerde ürkme, hassaslaşma hatta travma belirtileri olabilir. Kedinin arkasından yavaşça gelip korkutulması, uykusundayken aniden uyandırılması vb. durumlarda kediler kendilerini güvende hissetmeyebilir. Hatta bu durum sahibi ile bağ kuramamasına bile neden olabilir.
9-) Hareketlerinin Kısıtlanması Özgür ruhlu olarak bilinen kedilerin hareketlerinin kısıtlanması da adrenalin yaratabilir. İstemedikleri takdirde kucağa alıp sevmek, sevmek için zorla tutmak gibi durumlar onlar için korku yaratır. Onların saldırgan olmasını da sağlayabilir.
10-) Poşet ve Taşıma Kafesi Genel olarak poşet sesi onlar için korkutucu olsa da kimi kediler poşet gördüğünde de ani tepki verebilir. Ayrıca veterinere gitmekten hoşlanmayan kediler de taşıma kafeslerini gördüğü anda korkma ve kaçma refleksleri gösterebilir.
Korkan Kedi Nasıl Sakinleştirilir?
Korkan bir kediyi sakinleştirmek için öncelikle nelerden korktuğunu tespit etmelisiniz. Her kedide farkli bir korku durumu olabilir. Beraberinde ise buna göre önlemlerinizi alabilirsiniz.
Kasti olarak yapılan bir hareket varsa anında son verilmelidir. Eğer temizlik gününüzse ve elektrikli süpürgeyi açmanız gerekiyorsa kedinizi güven duyduğu bir ortamda, uzakta bırakabilirsiniz. Yanına koyacağınız kedi ödül maması da sakinleşmesini sağlayabilir.
Sizin kontrolünüzün dışında gelişen bir durumdan dolayı korkan kediniz, evin herhangi bir köşesinde saklanabilir. Bu durumda da onu çıkarmaya çalışmayın. Kedinin sakinleşip dönmesi için ona zaman verin.
Organik kedi kumu
0 notes
Photo
Güzellik ve bakım uzmanları, güzellik ve bakım, stresten arınma için aromaterapi öneriyor. Aromaterapi nasıl, hangi yağlarla yapılabilir? Hangi yaş ne için faydalıdır? İşte A'dan Z'ye Aromaterapi uygulamaları.. Aromaterapik uygulamalar hastalığa tek başına çare bulmaktan öte, gerek vücut ve gerekse ruh sağlığı için geniş kapsamlı bir etkileşim oluşturan uygulamalar... Hastalığın seyrine yönelik doğru yağların birleşimi ile oluşan bir tedavi önerilse de, tedavinin kapsamı sadece ele alınan hastalığın tedavisine yönelik değil aynı şekilde, hastayı etkileyebilecek çevresel (stres, çevresel kirlilik, diet, spor, vb.) faktörlere de yöneliktir.
Aromaterapi de dikkat edilmesi gerekenler!
Aromaterapi, bilgi ve beceri ile uygulandığında güvenilir ve zararsız bir destekleyici tedavi şeklidir. Ancak, bazı bitki türlerinin yağlarının oldukça zehirli olduğu unutulmamalıdır. Örneğin, bir çay kaşığından bile az miktarda okaliptus yağının ağız yoluyla alınması ölüme neden olabilir. Zehirli olmayan ölçülerde bile aromaterapi esaslarına uygun olarak kullanılmayan bazı yağlar, organizmaya zarar verebilir. Aromaterapik yağların kalp ritmini artırabileceği, tansiyonu yükseltip / azaltabileceği, kadınlarda adet kanamasını artırabileceği, düşüklere sebebiyet verebileceği gibi etkilerden dolayı aromaterapinin sadece bilinçli bir şekilde kullanımı öneriliyor.
Kimler dikkat etmeli?
1) Özellikle hamilelik sürecinde ve çocuklara karşı çok dikkatli kullanılmalı.
2) Bazı yağlar oldukça tahriş edici olabildiğinden cilde yönelik uygulamalarda dikkatli olunmalı.
3) Herhangi bir ilaç kullanım süresince aromaterapik yağ kullanılmamalı. Zira, aromaterapik yağlar kullanılan ilacın etkilerini yok edici veya arttırıcı etki gösterebilirler.
4) Bitkisel yağlar organizma açısından zehirleyici olabilirler. Öncelikle karaciğer ve böbreklerle ilgili riskli durumlar ortaya çıkabilir. Zehirleyici özellikleri dolayısıyla kullanım süreleri, kullanım şekilleri ve dozajları oldukça önemlidir.
5) Astım ve benzeri rahatsızlıkları olanlar tarafından aromaterapi solunum yoluyla uygulanmamalı.
6) Bitkisel yağlar hiçbir şekilde ve ne sebeple olursa olsun, gözlere tatbik edilmemeli.
7) Aromaterapik bitkisel yağlar allerjik bünyelerde dikkatle uygulanmalı.
8 ) Pekçok bitkisel yağ, ciltte güneşe karşı hassasiyet durumu doğurabilir. Bu durum, ciltte güneş yanıklarına sebebiyet verecektir. Bu tür yağların kullanımı sonrasında asgari 12 saat güneşe çıkılmamalı.
9) Kafur, karabiber, okaliptüs ve pek çok nane çeşidi diğer tedavilerin etkilerini yok edeceğinden, diğer bir tedavi şekli sürecinde aromaterapi'den uzak durulması gereklidir.
10) Aromaterapi sonrası oluşabilecek sersemlik hissi sonucunda araç, iş makinaları vb. aletlerin kullanımı sakıncalıdır.
11) Gereğinden uzun süre uygulanan solunum yollu aromaterapik tedavi baş ağrısı, kusma ve baş dönmesine yol açabilir.
12) Pek çok migren çeşidi için geçerli olmak üzere, migren atakları sırasında aromaterapik tedavi uygulanması, durumu daha da kötüleştirebilir.
13) Yeni ve / veya erken doğan / prematüre bebeklere aromaterapi kesinlikle uygulanmamalı.
14) Bitkisel yağlar çocukların erişiminden uzak, kilit altında muhafaza edilmeli ve kesinlikle ağız yoluyla alınmamalı.
15) Evde muhafaza edilen aromaterapik yağ şişeleri etiketlenmeli, damlalıklı bir şişe ve çocuklar tarafından açılamayacak bir kapak ile emniyete alınmalı.
16) Aromaterapik yağların ağız yoluyla alınması durumunda en kısa sürede tıbbi müdahale gereklidir. Müdahalede bulunan doktora hangi aromaterapik yağın alındığının bildirilmesi faydalı olacaktır.
17) Aromaterapinin doktor kontrolu altında kullanımında bebekler, yetişkinler ve yaşlılar için farklı dozlar gereklidir. Bazı yağlar ise aromaterapi sırasında kesinlikle kullanılmazlar.
18) Bergamot, greyfurt, limon, ağaçkavunu, portakal, turunç ve melekotu gibi yağlar fotosensitiviteyi (güneşe karşı duyarlılık) artıracağından güneşte veya solaryum'da kullanılmamalı.
19) Yüksek tansiyonu olan kişilerce biberiye kullanılmamalı.
20) Sara / epilepsi rahatsızlığı bulunan kişilerde rezene, okaliptus ve kekik kullanılmamalı. 21) Diabet rahatsızlığı olan kişilerde okaliptus, ıtır ve limon kullanılmamalı.
22) Karanfil, fesleğen, yalancı mirha, ardıç, biberiye, tatlı mercangüç, oğulotu, adaçayı, rezene, anason, servi, yasemin, hardal, karaturp, ingiliznanesi, kekik ve melisa gibi yağlar hamilelik süresince kesinlikle kullanılmamalı.
23) Anason, hint limonu, havuç tohumu, tarçın, karanfil, kekik ve kafur gibi yağlar diğer bir yağ ile karıştırılarak seyreltilmeden, saf olarak kullanılmamalı.
24) Tarçın ve karanfil yüz bölgesinde kullanılmamalı.
25) Fesleğen, rezene, hin tlimonu, biberiye, limon verbena ve diğer asitli yağlar hassas ciltlerde kullanılmamalı.
26) Aromaterapik yağlar ağız yoluyla alınmamalı.
27) Ateşli hastalıklar ve ateş, deri veya eklem iltihapları, bilinmeyen kaşıntı ve kızarıklıklar, ödem ve şişmeler, bilinmeyen iltihaplı durumları, yaralar, spor yaralanmaları ve burkulmalar, kas yırtılmaları veya bağ dokusu zedelenmeleri, kemikler kırıkları, açık yaralı yanıklar, varisler, kanser türleri ve ameliyat sonralarında tedavi maksadıyla aromaterapi uygulanmamalı.
Aromaterapi ne zaman, nasıl uygulanır?
Banyo: Banyo suyunuzun içine 10-15 damla kadar yağ damlatınız. Bitkisel yağların suda erimesi zor olduğundan iyice karıştırınız ve suda karışmadan toplanan yağların cildinize direkt temasını önleyiniz. Yağların göz ile temasını engelleyiniz.
Sabun: Doğal Aromaterapi sabununu hergün kullanabilirsiniz. Bunun dışında sıvı sabun uygulamaları için, 100 gr sıvı sabuna yaklaşık 20 damla yağ karıştırınız. Kullanmadan önce iyice çalkalayınız.
Vücut/Masaj Yağı veya losyonu: 30 gr. taşıyıcı yağa (zeytinyağı, jojoba, ayçiçeği yağı gibi) 15 damla bitkisel yağ (lavanta, papatya, yasemin gibi) karıştırarak masaj şeklinde uygulayınız.
Koku: Taşıyıcı yağ ile karıştırılmış bitkisel yağları dirsek içi, boyun, diz gibi bölgelere birer damla uygulayarak parfüm şeklinde kullanabilrsiniz.
Şampuan: 30 gr. şampuan içine 12 damla bitkisel yağ karıştırarak saç diplerine masaj yaparak yıkayınız.
Saç Fırçası: 3 damla bitkisel yağı saç fırçanıza/tarağınıza sürerek saçlarınızı tarayınız.
Yüz yağ / kremi: 30 gr. yağ veya yüz kremine 8 damla bitkisel yağ karıştırarak kullanabilirsiniz.
Kompres: Bir kase sıcak su içine 5 damla bitkisel yağ ilave ederek karıştırınız, karışım içinde ıslattığınız bezi sıkarak vücudunuz üzerine sararak uygulayabilrisniz.. Eviniz ve arabanız için öneriler Oda / Araba kokusu: 50 gr. temiz su içine 15 damla kadar bitkisel yağ karıştırarak sprey şeklinde odanız/arabanızdaki kötü kokuları doğal yoldan giderebilirsiniz.
Tuvalet kokusu: Sifon suyuna 2-3 damla bitkisel yağ karıştırarak tuvalet kokusu olarak kullanabilirsiniz.
Aromaterapi kaseleri: Mum veya elektrikli aromaterapi kasesi içine damlattığınız bitkisel yağ buharlaşarak bulunduğu ortamdaki kötü kokuları giderecektir.
Aromaterapi taşları: Aromaterapi taşları üzerine damlatılan bitkisel yağlar odanıza hoş koku verecektir.
Aromaterapi mumları: Aromaterapi mumları odanıza hafif ve hoş bir koku verecektir.
Etiket Aromaterapi Aromaterapiyi kimler yapmamalı? Aromaterapinin uygulanmasında dikkat edilmasi gerekenler Aromaterapi neden faydalıdır? Aromaterapinin zararları Aromaterapinin faydaları Aromaterapiyi ne zaman yapmalıyım? evin güzel kokması için ne yapmalıyım araba kokuları ev kokuları aromaterapi nasıl yapılır?
Güzellik ve bakım uzmanları, güzellik ve bakım, stresten arınma için aromaterapi öneriyor. Aromaterapi nasıl, hangi yağlarla yapılabilir?>:)>>>>Sitemize "Aromaterapinin Faydaları ve Zararları" konusu eklenmiştir. Detaylar için ziyaret ediniz.Beğendiğiniz tarifi paylaşmayı unutmayın :) http://www.nefiskektarifleri.net/aromaterapinin-faydalari-ve-zararlari/
#Aromaterapi#Aromaterapiyi kimler yapmamalı?#Aromaterapinin uygulanmasında dikkat edilmasi gerekenler#Aromaterapi neden faydalıdır?#Aromaterapinin zararları#Aromaterapinin faydaları#Aromaterapiyi ne zaman yapmalıyım?#evin güzel kokması için ne yapmalıyım#araba kokuları#ev kokuları#aromaterapi nasıl yapılır?
0 notes
Text
Kartpostala milli damgası - Lutars Turizm
New Post has been published on https://www.lutarsturizm.com/kartpostala-milli-damgasi.html
Kartpostala milli damgası
Bolu’nun 35 km güneybatısında, 1.350 metre yükseklikteki Abant Gölü, suları tatlı olan ve en derin yeri 18 metreyi bulan, heyelan sonucu oluşmuş bir set gölü. Bölgeyi çevreleyen Abant Dağları’ndan gelen kar suları ve bir-iki küçük dere gölü besliyor.
Kış aylarında tamamen buz tutan ve çevresindeki sarıçam, karaçam, meşe, kayın, kestane, ardıç ağaçları karlarla kaplanan göl, özellikle kışın bölgeye çok büyük miktarda turist çekiyor. Diğer mevsimlerde daha çok piknik ve göl etrafında yürüyüş için tercih edilen bölgede ziyaretçilerin konaklama ve yeme-içme ihtiyaçlarını karşılayacak olanaklar da var. Ayrıca Bolu’ya giden E5 karayolundan Abant yönüne doğru sapıldığında, Abant’a kadar yarım saat boyunca yolda birçok konaklama ve yeme-içme tesisi de bulmak mümkün. Bunlar arasında Yeşil Ev hem bölgeye uygun mimarisi hem de sunduklarıyla uygun bir seçenek.
Abant Tabiat Parkı’nın tabelaları biz gittiğimizde henüz Abant Milli Parkı olarak değişmemişti. Girişte otomobil için 33 lira ödedik. Parkın girişinde Abant Tabiat Camisi isimli ahşaptan yapılmış küçük bir bina bizi karşıladı. Hemen yanında danışma olarak da kullanılan mini doğa müzesini göreceksiniz.
İçerisi içi doldurulmuş hayvanlarla dolu. Ayı, karaca, geyik, vaşak, gelincik gibi hayvanlar sergileniyor. Müzedeki akvaryumda bölgeye ait endemik bir tür olan Abant alabalıklarına ayrıca zaman ayırın. Geziniz sırasında göle dikkatlice baktığınızda bu alabalıklara kıyıya yakın yerlerde de rastlayabilirsiniz.
Sarı ve beyaz nilüferler de gölün doğal yaşamında önemli renklerden. Bir başka endemik tür olan Abant çiğdemini yükseklerdeki yamaçlarda görmek mümkün olabiliyor.
Parkın girişindeki faytonlarla ziyaretçiler gölün çevresinde gezinti yapabiliyor.
Müzenin hemen karşısında fayton ve atlar var. Gölün çevresini bunlara binerek gezebilirsiniz. Ancak atların durumu bizi biraz üzdü. Muhtemelen yem fiyatlarının artması ve turist sayısının azalması yüzünden iyi bakılamadıklarını düşündük.
Biz önce Abant Palace otelinde mola verdik. Burada ATV kiralanabildiğini öğrendik. Mola sonrası göl kenarındaki bir restoranda yemek yedik. Göl çevresinde yürüyüş, atların pisliklerinden ve yürüyüş yolunun hemen yanından geçen araba yolundan dolayı çok keyifli olmadığından, yürüyüşümüzü ormanın içine girerek ve göle dökülen bir dereyi takip ederek yaptık.
güzelleşmeye başladı. Devasa ağaçların arasında ve renkli yayla çiçeklerinin kokuları eşliğinde patika yolları takip ettik. Genelde göl çevresinde, kıyıya yakın yerlerde piknik alanları olduğundan ve buralarda mangal yakılıp yemek yendiğinden, tepelere doğru çıkıp doğanın içinde kaybolmak bize daha iyi geldi. Yürüyüşümüz sonrası arabamıza binip gölün geri kalan kısmını dolaşırken, gölde avlanan balıkçıları ve günübirlik gelen kalabalık grupların düzenlediği yayla şenliklerini gördük.
Daha çok mesire yeri gibi
Milli park içindeki insan kalabalığı ve yapılan aktiviteler biraz kafamızı karıştırdı. Zira 2873 sayılı Milli Parklar Kanunu’nun 2. maddesine göre milli park bilimsel ve estetik bakımdan, milli ve milletlerarası ender bulunan tabii ve kültürel kaynak değerleriyle koruma, dinlenme ve turizm alanlarına sahip tabiat ve gezinme alanı. Tabiat parkıysa halkın eğlenme ve dinlenmesine uygun, manzara bütünlüğü içinde, yabani hayvan ve bitki örtüsüne sahip doğa parçası olarak tanımlanıyor.
Kış aylarında çok daha bakir ve en doğal haliyle bizi kendine hayran bırakan Abant Gölü, bir milli parktan çok mesire havasındaydı. Piknik, kamp, olta balıkçılığı yapılabilen, bisiklet, fayton ve atla gezilebilen, göle giden yolda ATV’ye binilebilen, yükseklerdeki Çepni Yaylası’ndan yamaç paraşütüyle atlanabilen Abant Gölü Milli Parkı’nın, yeni statüsü doğrultusunda birtakım düzenlemelere mutlaka ihtiyacı olduğunu gözlemleyerek bölgeden ayrıldık.
0 notes
Text
New Post has been published on Lutars Turizm
New Post has been published on https://www.lutarsturizm.com/kartpostala-milli-damgasi.html
Kartpostala milli damgası
Bolu’nun 35 km güneybatısında, 1.350 metre yükseklikteki Abant Gölü, suları tatlı olan ve en derin yeri 18 metreyi bulan, heyelan sonucu oluşmuş bir set gölü. Bölgeyi çevreleyen Abant Dağları’ndan gelen kar suları ve bir-iki küçük dere gölü besliyor.
Kış aylarında tamamen buz tutan ve çevresindeki sarıçam, karaçam, meşe, kayın, kestane, ardıç ağaçları karlarla kaplanan göl, özellikle kışın bölgeye çok büyük miktarda turist çekiyor. Diğer mevsimlerde daha çok piknik ve göl etrafında yürüyüş için tercih edilen bölgede ziyaretçilerin konaklama ve yeme-içme ihtiyaçlarını karşılayacak olanaklar da var. Ayrıca Bolu’ya giden E5 karayolundan Abant yönüne doğru sapıldığında, Abant’a kadar yarım saat boyunca yolda birçok konaklama ve yeme-içme tesisi de bulmak mümkün. Bunlar arasında Yeşil Ev hem bölgeye uygun mimarisi hem de sunduklarıyla uygun bir seçenek.
Abant Tabiat Parkı’nın tabelaları biz gittiğimizde henüz Abant Milli Parkı olarak değişmemişti. Girişte otomobil için 33 lira ödedik. Parkın girişinde Abant Tabiat Camisi isimli ahşaptan yapılmış küçük bir bina bizi karşıladı. Hemen yanında danışma olarak da kullanılan mini doğa müzesini göreceksiniz.
İçerisi içi doldurulmuş hayvanlarla dolu. Ayı, karaca, geyik, vaşak, gelincik gibi hayvanlar sergileniyor. Müzedeki akvaryumda bölgeye ait endemik bir tür olan Abant alabalıklarına ayrıca zaman ayırın. Geziniz sırasında göle dikkatlice baktığınızda bu alabalıklara kıyıya yakın yerlerde de rastlayabilirsiniz.
Sarı ve beyaz nilüferler de gölün doğal yaşamında önemli renklerden. Bir başka endemik tür olan Abant çiğdemini yükseklerdeki yamaçlarda görmek mümkün olabiliyor.
Parkın girişindeki faytonlarla ziyaretçiler gölün çevresinde gezinti yapabiliyor.
Müzenin hemen karşısında fayton ve atlar var. Gölün çevresini bunlara binerek gezebilirsiniz. Ancak atların durumu bizi biraz üzdü. Muhtemelen yem fiyatlarının artması ve turist sayısının azalması yüzünden iyi bakılamadıklarını düşündük.
Biz önce Abant Palace otelinde mola verdik. Burada ATV kiralanabildiğini öğrendik. Mola sonrası göl kenarındaki bir restoranda yemek yedik. Göl çevresinde yürüyüş, atların pisliklerinden ve yürüyüş yolunun hemen yanından geçen araba yolundan dolayı çok keyifli olmadığından, yürüyüşümüzü ormanın içine girerek ve göle dökülen bir dereyi takip ederek yaptık.
güzelleşmeye başladı. Devasa ağaçların arasında ve renkli yayla çiçeklerinin kokuları eşliğinde patika yolları takip ettik. Genelde göl çevresinde, kıyıya yakın yerlerde piknik alanları olduğundan ve buralarda mangal yakılıp yemek yendiğinden, tepelere doğru çıkıp doğanın içinde kaybolmak bize daha iyi geldi. Yürüyüşümüz sonrası arabamıza binip gölün geri kalan kısmını dolaşırken, gölde avlanan balıkçıları ve günübirlik gelen kalabalık grupların düzenlediği yayla şenliklerini gördük.
Daha çok mesire yeri gibi
Milli park içindeki insan kalabalığı ve yapılan aktiviteler biraz kafamızı karıştırdı. Zira 2873 sayılı Milli Parklar Kanunu’nun 2. maddesine göre milli park bilimsel ve estetik bakımdan, milli ve milletlerarası ender bulunan tabii ve kültürel kaynak değerleriyle koruma, dinlenme ve turizm alanlarına sahip tabiat ve gezinme alanı. Tabiat parkıysa halkın eğlenme ve dinlenmesine uygun, manzara bütünlüğü içinde, yabani hayvan ve bitki örtüsüne sahip doğa parçası olarak tanımlanıyor.
Kış aylarında çok daha bakir ve en doğal haliyle bizi kendine hayran bırakan Abant Gölü, bir milli parktan çok mesire havasındaydı. Piknik, kamp, olta balıkçılığı yapılabilen, bisiklet, fayton ve atla gezilebilen, göle giden yolda ATV’ye binilebilen, yükseklerdeki Çepni Yaylası’ndan yamaç paraşütüyle atlanabilen Abant Gölü Milli Parkı’nın, yeni statüsü doğrultusunda birtakım düzenlemelere mutlaka ihtiyacı olduğunu gözlemleyerek bölgeden ayrıldık.
0 notes
Text
New Post has been published on Lutars Turizm
New Post has been published on https://www.lutarsturizm.com/kartpostala-milli-damgasi.html
Kartpostala milli damgası
Bolu’nun 35 km güneybatısında, 1.350 metre yükseklikteki Abant Gölü, suları tatlı olan ve en derin yeri 18 metreyi bulan, heyelan sonucu oluşmuş bir set gölü. Bölgeyi çevreleyen Abant Dağları’ndan gelen kar suları ve bir-iki küçük dere gölü besliyor.
Kış aylarında tamamen buz tutan ve çevresindeki sarıçam, karaçam, meşe, kayın, kestane, ardıç ağaçları karlarla kaplanan göl, özellikle kışın bölgeye çok büyük miktarda turist çekiyor. Diğer mevsimlerde daha çok piknik ve göl etrafında yürüyüş için tercih edilen bölgede ziyaretçilerin konaklama ve yeme-içme ihtiyaçlarını karşılayacak olanaklar da var. Ayrıca Bolu’ya giden E5 karayolundan Abant yönüne doğru sapıldığında, Abant’a kadar yarım saat boyunca yolda birçok konaklama ve yeme-içme tesisi de bulmak mümkün. Bunlar arasında Yeşil Ev hem bölgeye uygun mimarisi hem de sunduklarıyla uygun bir seçenek.
Abant Tabiat Parkı’nın tabelaları biz gittiğimizde henüz Abant Milli Parkı olarak değişmemişti. Girişte otomobil için 33 lira ödedik. Parkın girişinde Abant Tabiat Camisi isimli ahşaptan yapılmış küçük bir bina bizi karşıladı. Hemen yanında danışma olarak da kullanılan mini doğa müzesini göreceksiniz.
İçerisi içi doldurulmuş hayvanlarla dolu. Ayı, karaca, geyik, vaşak, gelincik gibi hayvanlar sergileniyor. Müzedeki akvaryumda bölgeye ait endemik bir tür olan Abant alabalıklarına ayrıca zaman ayırın. Geziniz sırasında göle dikkatlice baktığınızda bu alabalıklara kıyıya yakın yerlerde de rastlayabilirsiniz.
Sarı ve beyaz nilüferler de gölün doğal yaşamında önemli renklerden. Bir başka endemik tür olan Abant çiğdemini yükseklerdeki yamaçlarda görmek mümkün olabiliyor.
Parkın girişindeki faytonlarla ziyaretçiler gölün çevresinde gezinti yapabiliyor.
Müzenin hemen karşısında fayton ve atlar var. Gölün çevresini bunlara binerek gezebilirsiniz. Ancak atların durumu bizi biraz üzdü. Muhtemelen yem fiyatlarının artması ve turist sayısının azalması yüzünden iyi bakılamadıklarını düşündük.
Biz önce Abant Palace otelinde mola verdik. Burada ATV kiralanabildiğini öğrendik. Mola sonrası göl kenarındaki bir restoranda yemek yedik. Göl çevresinde yürüyüş, atların pisliklerinden ve yürüyüş yolunun hemen yanından geçen araba yolundan dolayı çok keyifli olmadığından, yürüyüşümüzü ormanın içine girerek ve göle dökülen bir dereyi takip ederek yaptık.
güzelleşmeye başladı. Devasa ağaçların arasında ve renkli yayla çiçeklerinin kokuları eşliğinde patika yolları takip ettik. Genelde göl çevresinde, kıyıya yakın yerlerde piknik alanları olduğundan ve buralarda mangal yakılıp yemek yendiğinden, tepelere doğru çıkıp doğanın içinde kaybolmak bize daha iyi geldi. Yürüyüşümüz sonrası arabamıza binip gölün geri kalan kısmını dolaşırken, gölde avlanan balıkçıları ve günübirlik gelen kalabalık grupların düzenlediği yayla şenliklerini gördük.
Daha çok mesire yeri gibi
Milli park içindeki insan kalabalığı ve yapılan aktiviteler biraz kafamızı karıştırdı. Zira 2873 sayılı Milli Parklar Kanunu’nun 2. maddesine göre milli park bilimsel ve estetik bakımdan, milli ve milletlerarası ender bulunan tabii ve kültürel kaynak değerleriyle koruma, dinlenme ve turizm alanlarına sahip tabiat ve gezinme alanı. Tabiat parkıysa halkın eğlenme ve dinlenmesine uygun, manzara bütünlüğü içinde, yabani hayvan ve bitki örtüsüne sahip doğa parçası olarak tanımlanıyor.
Kış aylarında çok daha bakir ve en doğal haliyle bizi kendine hayran bırakan Abant Gölü, bir milli parktan çok mesire havasındaydı. Piknik, kamp, olta balıkçılığı yapılabilen, bisiklet, fayton ve atla gezilebilen, göle giden yolda ATV’ye binilebilen, yükseklerdeki Çepni Yaylası’ndan yamaç paraşütüyle atlanabilen Abant Gölü Milli Parkı’nın, yeni statüsü doğrultusunda birtakım düzenlemelere mutlaka ihtiyacı olduğunu gözlemleyerek bölgeden ayrıldık.
0 notes
Text
New Post has been published on Lutars Turizm
New Post has been published on https://www.lutarsturizm.com/kartpostala-milli-damgasi.html
Kartpostala milli damgası
Bolu’nun 35 km güneybatısında, 1.350 metre yükseklikteki Abant Gölü, suları tatlı olan ve en derin yeri 18 metreyi bulan, heyelan sonucu oluşmuş bir set gölü. Bölgeyi çevreleyen Abant Dağları’ndan gelen kar suları ve bir-iki küçük dere gölü besliyor.
Kış aylarında tamamen buz tutan ve çevresindeki sarıçam, karaçam, meşe, kayın, kestane, ardıç ağaçları karlarla kaplanan göl, özellikle kışın bölgeye çok büyük miktarda turist çekiyor. Diğer mevsimlerde daha çok piknik ve göl etrafında yürüyüş için tercih edilen bölgede ziyaretçilerin konaklama ve yeme-içme ihtiyaçlarını karşılayacak olanaklar da var. Ayrıca Bolu’ya giden E5 karayolundan Abant yönüne doğru sapıldığında, Abant’a kadar yarım saat boyunca yolda birçok konaklama ve yeme-içme tesisi de bulmak mümkün. Bunlar arasında Yeşil Ev hem bölgeye uygun mimarisi hem de sunduklarıyla uygun bir seçenek.
Abant Tabiat Parkı’nın tabelaları biz gittiğimizde henüz Abant Milli Parkı olarak değişmemişti. Girişte otomobil için 33 lira ödedik. Parkın girişinde Abant Tabiat Camisi isimli ahşaptan yapılmış küçük bir bina bizi karşıladı. Hemen yanında danışma olarak da kullanılan mini doğa müzesini göreceksiniz.
İçerisi içi doldurulmuş hayvanlarla dolu. Ayı, karaca, geyik, vaşak, gelincik gibi hayvanlar sergileniyor. Müzedeki akvaryumda bölgeye ait endemik bir tür olan Abant alabalıklarına ayrıca zaman ayırın. Geziniz sırasında göle dikkatlice baktığınızda bu alabalıklara kıyıya yakın yerlerde de rastlayabilirsiniz.
Sarı ve beyaz nilüferler de gölün doğal yaşamında önemli renklerden. Bir başka endemik tür olan Abant çiğdemini yükseklerdeki yamaçlarda görmek mümkün olabiliyor.
Parkın girişindeki faytonlarla ziyaretçiler gölün çevresinde gezinti yapabiliyor.
Müzenin hemen karşısında fayton ve atlar var. Gölün çevresini bunlara binerek gezebilirsiniz. Ancak atların durumu bizi biraz üzdü. Muhtemelen yem fiyatlarının artması ve turist sayısının azalması yüzünden iyi bakılamadıklarını düşündük.
Biz önce Abant Palace otelinde mola verdik. Burada ATV kiralanabildiğini öğrendik. Mola sonrası göl kenarındaki bir restoranda yemek yedik. Göl çevresinde yürüyüş, atların pisliklerinden ve yürüyüş yolunun hemen yanından geçen araba yolundan dolayı çok keyifli olmadığından, yürüyüşümüzü ormanın içine girerek ve göle dökülen bir dereyi takip ederek yaptık.
güzelleşmeye başladı. Devasa ağaçların arasında ve renkli yayla çiçeklerinin kokuları eşliğinde patika yolları takip ettik. Genelde göl çevresinde, kıyıya yakın yerlerde piknik alanları olduğundan ve buralarda mangal yakılıp yemek yendiğinden, tepelere doğru çıkıp doğanın içinde kaybolmak bize daha iyi geldi. Yürüyüşümüz sonrası arabamıza binip gölün geri kalan kısmını dolaşırken, gölde avlanan balıkçıları ve günübirlik gelen kalabalık grupların düzenlediği yayla şenliklerini gördük.
Daha çok mesire yeri gibi
Milli park içindeki insan kalabalığı ve yapılan aktiviteler biraz kafamızı karıştırdı. Zira 2873 sayılı Milli Parklar Kanunu’nun 2. maddesine göre milli park bilimsel ve estetik bakımdan, milli ve milletlerarası ender bulunan tabii ve kültürel kaynak değerleriyle koruma, dinlenme ve turizm alanlarına sahip tabiat ve gezinme alanı. Tabiat parkıysa halkın eğlenme ve dinlenmesine uygun, manzara bütünlüğü içinde, yabani hayvan ve bitki örtüsüne sahip doğa parçası olarak tanımlanıyor.
Kış aylarında çok daha bakir ve en doğal haliyle bizi kendine hayran bırakan Abant Gölü, bir milli parktan çok mesire havasındaydı. Piknik, kamp, olta balıkçılığı yapılabilen, bisiklet, fayton ve atla gezilebilen, göle giden yolda ATV’ye binilebilen, yükseklerdeki Çepni Yaylası’ndan yamaç paraşütüyle atlanabilen Abant Gölü Milli Parkı’nın, yeni statüsü doğrultusunda birtakım düzenlemelere mutlaka ihtiyacı olduğunu gözlemleyerek bölgeden ayrıldık.
0 notes
Text
New Post has been published on Lutars Turizm
New Post has been published on https://www.lutarsturizm.com/kartpostala-milli-damgasi.html
Kartpostala milli damgası
Bolu’nun 35 km güneybatısında, 1.350 metre yükseklikteki Abant Gölü, suları tatlı olan ve en derin yeri 18 metreyi bulan, heyelan sonucu oluşmuş bir set gölü. Bölgeyi çevreleyen Abant Dağları’ndan gelen kar suları ve bir-iki küçük dere gölü besliyor.
Kış aylarında tamamen buz tutan ve çevresindeki sarıçam, karaçam, meşe, kayın, kestane, ardıç ağaçları karlarla kaplanan göl, özellikle kışın bölgeye çok büyük miktarda turist çekiyor. Diğer mevsimlerde daha çok piknik ve göl etrafında yürüyüş için tercih edilen bölgede ziyaretçilerin konaklama ve yeme-içme ihtiyaçlarını karşılayacak olanaklar da var. Ayrıca Bolu’ya giden E5 karayolundan Abant yönüne doğru sapıldığında, Abant’a kadar yarım saat boyunca yolda birçok konaklama ve yeme-içme tesisi de bulmak mümkün. Bunlar arasında Yeşil Ev hem bölgeye uygun mimarisi hem de sunduklarıyla uygun bir seçenek.
Abant Tabiat Parkı’nın tabelaları biz gittiğimizde henüz Abant Milli Parkı olarak değişmemişti. Girişte otomobil için 33 lira ödedik. Parkın girişinde Abant Tabiat Camisi isimli ahşaptan yapılmış küçük bir bina bizi karşıladı. Hemen yanında danışma olarak da kullanılan mini doğa müzesini göreceksiniz.
İçerisi içi doldurulmuş hayvanlarla dolu. Ayı, karaca, geyik, vaşak, gelincik gibi hayvanlar sergileniyor. Müzedeki akvaryumda bölgeye ait endemik bir tür olan Abant alabalıklarına ayrıca zaman ayırın. Geziniz sırasında göle dikkatlice baktığınızda bu alabalıklara kıyıya yakın yerlerde de rastlayabilirsiniz.
Sarı ve beyaz nilüferler de gölün doğal yaşamında önemli renklerden. Bir başka endemik tür olan Abant çiğdemini yükseklerdeki yamaçlarda görmek mümkün olabiliyor.
Parkın girişindeki faytonlarla ziyaretçiler gölün çevresinde gezinti yapabiliyor.
Müzenin hemen karşısında fayton ve atlar var. Gölün çevresini bunlara binerek gezebilirsiniz. Ancak atların durumu bizi biraz üzdü. Muhtemelen yem fiyatlarının artması ve turist sayısının azalması yüzünden iyi bakılamadıklarını düşündük.
Biz önce Abant Palace otelinde mola verdik. Burada ATV kiralanabildiğini öğrendik. Mola sonrası göl kenarındaki bir restoranda yemek yedik. Göl çevresinde yürüyüş, atların pisliklerinden ve yürüyüş yolunun hemen yanından geçen araba yolundan dolayı çok keyifli olmadığından, yürüyüşümüzü ormanın içine girerek ve göle dökülen bir dereyi takip ederek yaptık.
güzelleşmeye başladı. Devasa ağaçların arasında ve renkli yayla çiçeklerinin kokuları eşliğinde patika yolları takip ettik. Genelde göl çevresinde, kıyıya yakın yerlerde piknik alanları olduğundan ve buralarda mangal yakılıp yemek yendiğinden, tepelere doğru çıkıp doğanın içinde kaybolmak bize daha iyi geldi. Yürüyüşümüz sonrası arabamıza binip gölün geri kalan kısmını dolaşırken, gölde avlanan balıkçıları ve günübirlik gelen kalabalık grupların düzenlediği yayla şenliklerini gördük.
Daha çok mesire yeri gibi
Milli park içindeki insan kalabalığı ve yapılan aktiviteler biraz kafamızı karıştırdı. Zira 2873 sayılı Milli Parklar Kanunu’nun 2. maddesine göre milli park bilimsel ve estetik bakımdan, milli ve milletlerarası ender bulunan tabii ve kültürel kaynak değerleriyle koruma, dinlenme ve turizm alanlarına sahip tabiat ve gezinme alanı. Tabiat parkıysa halkın eğlenme ve dinlenmesine uygun, manzara bütünlüğü içinde, yabani hayvan ve bitki örtüsüne sahip doğa parçası olarak tanımlanıyor.
Kış aylarında çok daha bakir ve en doğal haliyle bizi kendine hayran bırakan Abant Gölü, bir milli parktan çok mesire havasındaydı. Piknik, kamp, olta balıkçılığı yapılabilen, bisiklet, fayton ve atla gezilebilen, göle giden yolda ATV’ye binilebilen, yükseklerdeki Çepni Yaylası’ndan yamaç paraşütüyle atlanabilen Abant Gölü Milli Parkı’nın, yeni statüsü doğrultusunda birtakım düzenlemelere mutlaka ihtiyacı olduğunu gözlemleyerek bölgeden ayrıldık.
0 notes
Video
youtube
Promosyon Araba Kokuları - Werbeduftdüfte - Promotional Car Fragrances
bemuzepromosyon.com
#autoparfum#carairfreshener#carfragrance#dufterfrischer#otokokusu#wunderbaum#promosyonkoku#arabakokusu#promosyon
0 notes
Text
St Patrick's Day ve Happy Birthday Kerimto
Mart ayı benim için başlı başına analık ayı. Kerim’den önce dünya kadınlar günü dışında bahar öncesi sakin gecen mülayim bir aydı. Çok güzel insanlar tanıyorum bu ayda doğan. Şimdi bütünüyle, doğum anılarını, annelik sorgulamalarını canlandıran baya duygusal bir ay-kadınlar günü, Kerim ve (Arapların ve İngilizlerin) anneler günü kombosuyla. Kerim, 17 Mart öğlen doğdu. O doğana kadar yanıma gelen doktorlar hemşireler hep ayni sakayı yaptılar, adını Patrick koy. Önce bunu baygın kafamla çok anlamadım. Sonra tekrar edince o günün St Patrick’s day (galiba Katoliklerin kutladığı bir azizin vefat günü) olduğunu öğrendim. Katar’da doğum yaptığım hastanede Amerikalı ve İngiliz çalışanlar ağırlıktaydı. Demek ki epey bir İrlandalı da varmış ki o gece ve gündüz bana hep onların vardiyası denk geldi, çok şakacı tatlı insanlardı. Baygın hallerimle onlara St Patrick kilisesine gittiğimi Dublin’i çok sevdiğimi falan bile anlatmışım. Kerim’in doğduğu gün için birkaç kere yazmaya calistim ama hep çok duygusal şeyler geldi aklıma. Kerim’in doğumu hayatimi öyle değiştirdi ki duygular, telaşeler, yasam tarzı, beklentiler, hayaller, hedefler… İlk zamanlar telaşa kapılmıştım. Okul devam ediyor, iznim az… Katarda sadece Katarlı kadınlar ücretsiz izin alabiliyorlar bize devlet 2 ay koşulsuz ücretli izin veriyor sonrasında da sut izni. Ama uzun sureli ücretsiz izin alamıyor yabancı çalışanlar. Ben zaten öğrenci de olduğum için vize, oturum durumları, bursum derken Kerim 30 günlükken ilk kez derse gittim. Söyle bir yöntem izledim. O dogmadan hiç devamsızlık yapmadım ve verebileceğim bütün ödev sunum hepsini verdim. Fakat hâlihazırda devam eden projeler, yayınlar ve bir de son ödevler vardı. Hepsini o inanılmaz hamile ve çalışmayan zihnimle yetiştiremedim. Zaten yetiştirmem de beklenmedi ve doğumdan 1 ay sonra, haftanın bazı günlerinde 3-4 saat evden çekip azar azar yazarak bitirdim ödevleri ki süreç te 1,5 ay surdu. Ben normalde erken kalkıp, çalışmaya erken başlamayı severim. Oyle gün ortasında gidip başlayamam ve kısa zaman aralıklarında hızlıca gerilerek yazmayı sevmem, son günlerinden çok önce biter elimdeki isler. Ama Kerimle gecen o 2 aylık semester surecinden beri inanılmaz hızlı çalışma ve adapte olma alışkanlığı geliştirdim, eminim pek çok anne baba bunu yapıyordur. Bol zaman insana aheste olma sansı veriyor zaman az olunca hızlı üretmeyi öğreniyor insan. Konumuza dönersek, 3 donem bitirme ödevim vardı. Doğum yaptım ve odaya geçtim. Kendime gelince mail atıp, doğum iznine geçmek istediğimi, Kerim’in doğduğunu bölüme bildirdim ki yığınla mail gelmişti, dersler online okumalar vesaire. Çok güzel cevaplar yazdılar hocalarım. Hepsi zaten çok çocuklu hem kültürümü hem çalışan anneliği tecrübe etmiş kalender insanlardı. Bu benim sansımdı; bu kadar yoğun çalışırken, yurt dışında anne olmak. Özellikle Amerikalı bir hocam, (çok unlu bir adam, kısa sure için bize ders vermeye geldi, inanılmaz keyifliydi dersleri) bana çok destekleyici bir mail gönderdi. Derslerin notlarını hocalar diyelim ki 1 haziranda girecekler sisteme, bana demişti ki- Sevgili Betül bu mükemmel donemin tadını çıkar. Elinde ne kadar ödev varsa bitirince bana 30 mayısta gönder, senin ödev teslimin diğerleri ile ayni gün değil.- Katar’da bu tecrübeyi yasamak benim için bir kaç açıdan hem anneliği normalleştirdi hem de çalışan-okuyan anne üzüntülerine gark olmamı engelledi ve okulda özgüven kaybımı azalttı. İlk neden, Katar’da kadınların hem çok çocuklu hem de is ve okul hayatında çok aktif olması. Elbette maddi imkânları, hizmetçileri vesaire bunda etken ama bunu yapıyor olmaları yine de bir tercih ve sistemin onlara esneklik sağlaması. Mesela, sut izni ile çalışan bir anne sabah 7 öğlen 12 arası mesai yapıyor evine mis gibi dinç gidiyor ve maaşını da alıyor. O esnada bebek ya bakıcı ile ya kreşte nadiren büyükler bakıyor. Çünkü Katarlı ailelerde büyükler zaten çok yaşlı, yabancıların büyükleri yanlarında değil. Evde bakıcı da olsa kamera oluyor, kreşlerde de öyle. Bu inanılmaz yaygın bir sistem o yüzden kimse size çocuk kreşte deyince- Türk arkadaşların çoğunlukla yaptığı gibi- annenin bütün enerjisini alan suçlayıcı bir bakışla “yaaaaa kıyamam ben ona” demiyor. İkinci etken beraber calistigimiz, okuduğumuz erkek meslektaşlar ve hocalar. İster Katarlı olsunlar ister Avrupalı o toplumda kadınların aktif ve inanılmaz çocuklu hallerine alışıklar. Sınıfımdaki Ürdünlü, Suriyeli, Filistinli erkek arkadaşlar 3-4-5 çocuk sahibi ve eslerinden durumlara çok aşinalar. Bebekle olmanın zorlukları ile ilgili şaka yapıyorlar ama bunun normalleştiğini görebiliyorum. Bu konuda daha çok yazacak şey var ama asil söylemek istediğim bir şey daha var. Kerim’in doğduğu günden, yaz tatiline kadar gecen 2,5 aylık surede annem, kayınvalidem ve Erhan güçlerini birleştirip bana o ödevleri yazdırdılar. Önce annem bize yardıma geldi ve doğumdan 6 hafta sonrasına kadar kaldı sonra da kayınvalidem. Sürekli sut bırakır 3 saat çalışmaya çıkar gitmem gereken görüşme ders varsa halleder gelirdim. Bazı aksamlar arkadaşlarımla bile görüştüm. Bana nefes aldırdılar, destek oldular. Bir yabancı arkadaşım seni özgürleştirmişler dedi, Marx’in -emancipation- ifadesini kullanarak. Çok hâkliydi. O yıl bölüm donem sonu yemeğinde belli öğrencilere verdiği takdir belgelerinden bana da verdi. Şu an tam adını hatırlamıyorum ama olağandışı basari belgesi gibi bir şey olabilir, ben de eve gelip onu kayınvalideme verdim, ne yazdığını anlamadı karşılıklı güldük. Bunlar güzel hatırladıklarım, bunalımlar, üzüntüler, bebekle nasıl bas edeceğimi bilmediğim Allah’im ben niye tip okumadım dediğim anlar, daha birçok zorluk ve eski hayata duyulan o garip hisler. Burnuma sabah sabah Starbucks kokuları geliyordu. Araba sürmeyi özledim. (Lohusalık duygularımı mı yazsam bir ara?) Mart ayı bana sunu hatırlatıyor, doğum günün olur başka bir gün olur sen bir şey anlatırsın geçmişten güzel bir ani annen yüzüne uzun uzun bakar hem güler hem de “yaaa annecim nasıl geldik bu günlere” bakisi atar çünkü aslında isin kamera arkasını bilir. Ben de kamera arkasını azıcık anlatmak istedim sizlere.
0 notes
Text
Sen Uyurken Bomba Patlamıştı
Şehirdeki ilk günlerimde bir kitap evinde tanıştık. Apartman girişinin üç kat altında kömür ve odun yığınlarını geçtikten sonra önüne çıkan eski tahta bir kapının ardında yaşıyordu. Evde parlayan tek şey onun gözleriydi. Çok düşünmeden yanına taşındım Her şey olabilirdi Burası yok olmak için mükemmel bir yerdi Umursamadım Mevsimlerden bahar iken penceresiz yatak odamızda menekşe kokuları, dışarıda ise kızgın bozkır güneşi... Geceleri mum alevi ya da cılız bir ampul ışığı, ben, o ve yanımızda istediğimiz her şey İlk defa ondan önce uyandığım bir akşam üstü giyinip evden çıktım. Şehir merkezine kadar yürüdüm. Yürürken düşündüm, vardığımda ise kararımı çoktan vermiştim: yerin en dibinde de olsak, cılız bir ışık yetecekti. Sonra gürültü Korkunç bir gürültü koptu Kulakları sağır eden, tek seferde duyup irkildiğin bir gürültü değil. Dalga dalga yayılıp biraz sonra sesin kaynağını tam yanında hissettiğin garip bir gürültü. Yanı başımdaki camlar tuzla buz oldu, insanlar çığlıklarla etraftaki dükkanlara girmeye başladı. Şehir buz kesilmiş, her yeri panik kaplamıştı, düşünmeden koştum ben de, bulduğum ilk yere sığındım. Bomba patlamış, şehrimizin göbeğinde insanlar ölmüştü Saatler sonra gitmek zorundaydım. Herkes sığındığı yerden gitmek zorundaydı. Dışarı çıktım. Her yer çok karanlık, ıssız, sessiz ve gürültülü, telaşlı ve soğuktu. Yürüdüm, yürürken hiçbir şey düşünecek halde değildim, o ana kadar yaşananlara çok tepki verememiştim fakat ana caddeye çıktığımda beni saklanacağım deliğe götürecek tek bir araba bile bulamadım. Kaldırımda oturup ağlarken koşmak isterdim ya da uçmak. En iyisi taksiye binmekti Eve vardığımda penceresiz yatak odamızdaki uyku sessizliği devam ediyordu, menekşelerin kokusunu ise alamadım. “Uyan” dediğimi hatırlıyorum “Uyan şehrimizi patlattılar” Uyandı. Ona ne kadar korktuğumu anlatırken bu evde, bu yatağın içinde ilk defa üşüyordum. Gözlerim dalıp gitti uzaklara, fark ettim: penceresiz sabahlar, ışıksız geceler, sessiz çaresizliğimiz ve birbirimiz de dahil olmak üzere istemediğimiz her şey dalga dalga yayılıp en sonunda yanı başımızda şiddetlenmişti. Evdeki tek pencere tuzla buz olmuş, içeri soğuk girmeye başlamıştı. Kararımı değiştirip kapıdan çıktım. Koşmak istiyordum, koştum Bir gün uçmayı deneyecek, o eve de bir daha geri dönmeyecektim Nefes nefese kalıp durdum, koşmak için fazla yorgundum En iyisi taksiye binmekti
10 notes
·
View notes
Text
Urfa’ya gelişimin ikinci haftası
Ya ben biraz da ülkemizin güney doğusuna gitsem, orada çalışsam nasıl olur diye kendi kendime niyetlenmemden yaklaşık bir ay kadar sonra, Şanlıurfa’da bir proje fırsatı çıktı, Yarabbime çok şükür diyerek kabul etmiş bulundum.
Evdir, okuldur, ofistir, yine bir işimde daha her şeyi ama herrr şeyi sıfırdan kurmanın verdiği delilik hazzıyla koşturup durdum. Ha ne oldu, güzel oldu, bu ayrı. Tabii bu arada yeni bir şehirde araba kullanmanın incelikleri (hahah), sosyal kuralları, şehrin dinamikleri, yemekleri, alışverişleri, şusu busu derken binlerce küçük sabır testi ve zihin zorlanması yaşanmadı değil. Olur o kadar hocam.
2 haftadır Şanlıurfa’da ikamet etmekteyim. Evim kırmızı biber kurutulan boş alanların direkt karşısında olduğundan mütevellit, sabah uyanıyorum isot, akşam yatıyorum isot. Rahatsız edici değil de, şehir kokuları listesi yapılsa, Urfa’ya isot assign ederim, öyle bir yerleştirme oldu burunda mecbur.
Üniversitede çalıştığımdan üniversite alanı içinde hocam diye çağrılıyorum, gayet normal ama komik de bir yandan zira hiç de hoca değilim. İşin enteresanı bu değil de şey, bugün bir takım şeyler almak üzere avm’ye gittim, otoparkta bir arabanın çıkmasını engellemek suretiyle arabaya eşyaları yerleştirirken, çıkmasını engellediğim arabanın sahibi geldi. Kusura bakma iki dakika yerleştireyim, çıkacağım dedim. Yok hocam, acele etme, çıkarız illa ki- dedi.
Hoca görünümlü birisi olduğumu daha önce hiç düşünmemiştim.
Hoca gibi mi görünüyorum acaba?
1 note
·
View note
Text
Kartpostala milli damgası - Lutars Turizm
New Post has been published on https://www.lutarsturizm.com/kartpostala-milli-damgasi.html
Kartpostala milli damgası
Bolu’nun 35 km güneybatısında, 1.350 metre yükseklikteki Abant Gölü, suları tatlı olan ve en derin yeri 18 metreyi bulan, heyelan sonucu oluşmuş bir set gölü. Bölgeyi çevreleyen Abant Dağları’ndan gelen kar suları ve bir-iki küçük dere gölü besliyor.
Kış aylarında tamamen buz tutan ve çevresindeki sarıçam, karaçam, meşe, kayın, kestane, ardıç ağaçları karlarla kaplanan göl, özellikle kışın bölgeye çok büyük miktarda turist çekiyor. Diğer mevsimlerde daha çok piknik ve göl etrafında yürüyüş için tercih edilen bölgede ziyaretçilerin konaklama ve yeme-içme ihtiyaçlarını karşılayacak olanaklar da var. Ayrıca Bolu’ya giden E5 karayolundan Abant yönüne doğru sapıldığında, Abant’a kadar yarım saat boyunca yolda birçok konaklama ve yeme-içme tesisi de bulmak mümkün. Bunlar arasında Yeşil Ev hem bölgeye uygun mimarisi hem de sunduklarıyla uygun bir seçenek.
Abant Tabiat Parkı’nın tabelaları biz gittiğimizde henüz Abant Milli Parkı olarak değişmemişti. Girişte otomobil için 33 lira ödedik. Parkın girişinde Abant Tabiat Camisi isimli ahşaptan yapılmış küçük bir bina bizi karşıladı. Hemen yanında danışma olarak da kullanılan mini doğa müzesini göreceksiniz.
İçerisi içi doldurulmuş hayvanlarla dolu. Ayı, karaca, geyik, vaşak, gelincik gibi hayvanlar sergileniyor. Müzedeki akvaryumda bölgeye ait endemik bir tür olan Abant alabalıklarına ayrıca zaman ayırın. Geziniz sırasında göle dikkatlice baktığınızda bu alabalıklara kıyıya yakın yerlerde de rastlayabilirsiniz.
Sarı ve beyaz nilüferler de gölün doğal yaşamında önemli renklerden. Bir başka endemik tür olan Abant çiğdemini yükseklerdeki yamaçlarda görmek mümkün olabiliyor.
Parkın girişindeki faytonlarla ziyaretçiler gölün çevresinde gezinti yapabiliyor.
Müzenin hemen karşısında fayton ve atlar var. Gölün çevresini bunlara binerek gezebilirsiniz. Ancak atların durumu bizi biraz üzdü. Muhtemelen yem fiyatlarının artması ve turist sayısının azalması yüzünden iyi bakılamadıklarını düşündük.
Biz önce Abant Palace otelinde mola verdik. Burada ATV kiralanabildiğini öğrendik. Mola sonrası göl kenarındaki bir restoranda yemek yedik. Göl çevresinde yürüyüş, atların pisliklerinden ve yürüyüş yolunun hemen yanından geçen araba yolundan dolayı çok keyifli olmadığından, yürüyüşümüzü ormanın içine girerek ve göle dökülen bir dereyi takip ederek yaptık.
güzelleşmeye başladı. Devasa ağaçların arasında ve renkli yayla çiçeklerinin kokuları eşliğinde patika yolları takip ettik. Genelde göl çevresinde, kıyıya yakın yerlerde piknik alanları olduğundan ve buralarda mangal yakılıp yemek yendiğinden, tepelere doğru çıkıp doğanın içinde kaybolmak bize daha iyi geldi. Yürüyüşümüz sonrası arabamıza binip gölün geri kalan kısmını dolaşırken, gölde avlanan balıkçıları ve günübirlik gelen kalabalık grupların düzenlediği yayla şenliklerini gördük.
Daha çok mesire yeri gibi
Milli park içindeki insan kalabalığı ve yapılan aktiviteler biraz kafamızı karıştırdı. Zira 2873 sayılı Milli Parklar Kanunu’nun 2. maddesine göre milli park bilimsel ve estetik bakımdan, milli ve milletlerarası ender bulunan tabii ve kültürel kaynak değerleriyle koruma, dinlenme ve turizm alanlarına sahip tabiat ve gezinme alanı. Tabiat parkıysa halkın eğlenme ve dinlenmesine uygun, manzara bütünlüğü içinde, yabani hayvan ve bitki örtüsüne sahip doğa parçası olarak tanımlanıyor.
Kış aylarında çok daha bakir ve en doğal haliyle bizi kendine hayran bırakan Abant Gölü, bir milli parktan çok mesire havasındaydı. Piknik, kamp, olta balıkçılığı yapılabilen, bisiklet, fayton ve atla gezilebilen, göle giden yolda ATV’ye binilebilen, yükseklerdeki Çepni Yaylası’ndan yamaç paraşütüyle atlanabilen Abant Gölü Milli Parkı’nın, yeni statüsü doğrultusunda birtakım düzenlemelere mutlaka ihtiyacı olduğunu gözlemleyerek bölgeden ayrıldık.
0 notes
Text
New Post has been published on Lutars Turizm
New Post has been published on https://www.lutarsturizm.com/kartpostala-milli-damgasi.html
Kartpostala milli damgası
Bolu’nun 35 km güneybatısında, 1.350 metre yükseklikteki Abant Gölü, suları tatlı olan ve en derin yeri 18 metreyi bulan, heyelan sonucu oluşmuş bir set gölü. Bölgeyi çevreleyen Abant Dağları’ndan gelen kar suları ve bir-iki küçük dere gölü besliyor.
Kış aylarında tamamen buz tutan ve çevresindeki sarıçam, karaçam, meşe, kayın, kestane, ardıç ağaçları karlarla kaplanan göl, özellikle kışın bölgeye çok büyük miktarda turist çekiyor. Diğer mevsimlerde daha çok piknik ve göl etrafında yürüyüş için tercih edilen bölgede ziyaretçilerin konaklama ve yeme-içme ihtiyaçlarını karşılayacak olanaklar da var. Ayrıca Bolu’ya giden E5 karayolundan Abant yönüne doğru sapıldığında, Abant’a kadar yarım saat boyunca yolda birçok konaklama ve yeme-içme tesisi de bulmak mümkün. Bunlar arasında Yeşil Ev hem bölgeye uygun mimarisi hem de sunduklarıyla uygun bir seçenek.
Abant Tabiat Parkı’nın tabelaları biz gittiğimizde henüz Abant Milli Parkı olarak değişmemişti. Girişte otomobil için 33 lira ödedik. Parkın girişinde Abant Tabiat Camisi isimli ahşaptan yapılmış küçük bir bina bizi karşıladı. Hemen yanında danışma olarak da kullanılan mini doğa müzesini göreceksiniz.
İçerisi içi doldurulmuş hayvanlarla dolu. Ayı, karaca, geyik, vaşak, gelincik gibi hayvanlar sergileniyor. Müzedeki akvaryumda bölgeye ait endemik bir tür olan Abant alabalıklarına ayrıca zaman ayırın. Geziniz sırasında göle dikkatlice baktığınızda bu alabalıklara kıyıya yakın yerlerde de rastlayabilirsiniz.
Sarı ve beyaz nilüferler de gölün doğal yaşamında önemli renklerden. Bir başka endemik tür olan Abant çiğdemini yükseklerdeki yamaçlarda görmek mümkün olabiliyor.
Parkın girişindeki faytonlarla ziyaretçiler gölün çevresinde gezinti yapabiliyor.
Müzenin hemen karşısında fayton ve atlar var. Gölün çevresini bunlara binerek gezebilirsiniz. Ancak atların durumu bizi biraz üzdü. Muhtemelen yem fiyatlarının artması ve turist sayısının azalması yüzünden iyi bakılamadıklarını düşündük.
Biz önce Abant Palace otelinde mola verdik. Burada ATV kiralanabildiğini öğrendik. Mola sonrası göl kenarındaki bir restoranda yemek yedik. Göl çevresinde yürüyüş, atların pisliklerinden ve yürüyüş yolunun hemen yanından geçen araba yolundan dolayı çok keyifli olmadığından, yürüyüşümüzü ormanın içine girerek ve göle dökülen bir dereyi takip ederek yaptık.
güzelleşmeye başladı. Devasa ağaçların arasında ve renkli yayla çiçeklerinin kokuları eşliğinde patika yolları takip ettik. Genelde göl çevresinde, kıyıya yakın yerlerde piknik alanları olduğundan ve buralarda mangal yakılıp yemek yendiğinden, tepelere doğru çıkıp doğanın içinde kaybolmak bize daha iyi geldi. Yürüyüşümüz sonrası arabamıza binip gölün geri kalan kısmını dolaşırken, gölde avlanan balıkçıları ve günübirlik gelen kalabalık grupların düzenlediği yayla şenliklerini gördük.
Daha çok mesire yeri gibi
Milli park içindeki insan kalabalığı ve yapılan aktiviteler biraz kafamızı karıştırdı. Zira 2873 sayılı Milli Parklar Kanunu’nun 2. maddesine göre milli park bilimsel ve estetik bakımdan, milli ve milletlerarası ender bulunan tabii ve kültürel kaynak değerleriyle koruma, dinlenme ve turizm alanlarına sahip tabiat ve gezinme alanı. Tabiat parkıysa halkın eğlenme ve dinlenmesine uygun, manzara bütünlüğü içinde, yabani hayvan ve bitki örtüsüne sahip doğa parçası olarak tanımlanıyor.
Kış aylarında çok daha bakir ve en doğal haliyle bizi kendine hayran bırakan Abant Gölü, bir milli parktan çok mesire havasındaydı. Piknik, kamp, olta balıkçılığı yapılabilen, bisiklet, fayton ve atla gezilebilen, göle giden yolda ATV’ye binilebilen, yükseklerdeki Çepni Yaylası’ndan yamaç paraşütüyle atlanabilen Abant Gölü Milli Parkı’nın, yeni statüsü doğrultusunda birtakım düzenlemelere mutlaka ihtiyacı olduğunu gözlemleyerek bölgeden ayrıldık.
0 notes
Text
New Post has been published on Lutars Turizm
New Post has been published on https://www.lutarsturizm.com/kartpostala-milli-damgasi.html
Kartpostala milli damgası
Bolu’nun 35 km güneybatısında, 1.350 metre yükseklikteki Abant Gölü, suları tatlı olan ve en derin yeri 18 metreyi bulan, heyelan sonucu oluşmuş bir set gölü. Bölgeyi çevreleyen Abant Dağları’ndan gelen kar suları ve bir-iki küçük dere gölü besliyor.
Kış aylarında tamamen buz tutan ve çevresindeki sarıçam, karaçam, meşe, kayın, kestane, ardıç ağaçları karlarla kaplanan göl, özellikle kışın bölgeye çok büyük miktarda turist çekiyor. Diğer mevsimlerde daha çok piknik ve göl etrafında yürüyüş için tercih edilen bölgede ziyaretçilerin konaklama ve yeme-içme ihtiyaçlarını karşılayacak olanaklar da var. Ayrıca Bolu’ya giden E5 karayolundan Abant yönüne doğru sapıldığında, Abant’a kadar yarım saat boyunca yolda birçok konaklama ve yeme-içme tesisi de bulmak mümkün. Bunlar arasında Yeşil Ev hem bölgeye uygun mimarisi hem de sunduklarıyla uygun bir seçenek.
Abant Tabiat Parkı’nın tabelaları biz gittiğimizde henüz Abant Milli Parkı olarak değişmemişti. Girişte otomobil için 33 lira ödedik. Parkın girişinde Abant Tabiat Camisi isimli ahşaptan yapılmış küçük bir bina bizi karşıladı. Hemen yanında danışma olarak da kullanılan mini doğa müzesini göreceksiniz.
İçerisi içi doldurulmuş hayvanlarla dolu. Ayı, karaca, geyik, vaşak, gelincik gibi hayvanlar sergileniyor. Müzedeki akvaryumda bölgeye ait endemik bir tür olan Abant alabalıklarına ayrıca zaman ayırın. Geziniz sırasında göle dikkatlice baktığınızda bu alabalıklara kıyıya yakın yerlerde de rastlayabilirsiniz.
Sarı ve beyaz nilüferler de gölün doğal yaşamında önemli renklerden. Bir başka endemik tür olan Abant çiğdemini yükseklerdeki yamaçlarda görmek mümkün olabiliyor.
Parkın girişindeki faytonlarla ziyaretçiler gölün çevresinde gezinti yapabiliyor.
Müzenin hemen karşısında fayton ve atlar var. Gölün çevresini bunlara binerek gezebilirsiniz. Ancak atların durumu bizi biraz üzdü. Muhtemelen yem fiyatlarının artması ve turist sayısının azalması yüzünden iyi bakılamadıklarını düşündük.
Biz önce Abant Palace otelinde mola verdik. Burada ATV kiralanabildiğini öğrendik. Mola sonrası göl kenarındaki bir restoranda yemek yedik. Göl çevresinde yürüyüş, atların pisliklerinden ve yürüyüş yolunun hemen yanından geçen araba yolundan dolayı çok keyifli olmadığından, yürüyüşümüzü ormanın içine girerek ve göle dökülen bir dereyi takip ederek yaptık.
güzelleşmeye başladı. Devasa ağaçların arasında ve renkli yayla çiçeklerinin kokuları eşliğinde patika yolları takip ettik. Genelde göl çevresinde, kıyıya yakın yerlerde piknik alanları olduğundan ve buralarda mangal yakılıp yemek yendiğinden, tepelere doğru çıkıp doğanın içinde kaybolmak bize daha iyi geldi. Yürüyüşümüz sonrası arabamıza binip gölün geri kalan kısmını dolaşırken, gölde avlanan balıkçıları ve günübirlik gelen kalabalık grupların düzenlediği yayla şenliklerini gördük.
Daha çok mesire yeri gibi
Milli park içindeki insan kalabalığı ve yapılan aktiviteler biraz kafamızı karıştırdı. Zira 2873 sayılı Milli Parklar Kanunu’nun 2. maddesine göre milli park bilimsel ve estetik bakımdan, milli ve milletlerarası ender bulunan tabii ve kültürel kaynak değerleriyle koruma, dinlenme ve turizm alanlarına sahip tabiat ve gezinme alanı. Tabiat parkıysa halkın eğlenme ve dinlenmesine uygun, manzara bütünlüğü içinde, yabani hayvan ve bitki örtüsüne sahip doğa parçası olarak tanımlanıyor.
Kış aylarında çok daha bakir ve en doğal haliyle bizi kendine hayran bırakan Abant Gölü, bir milli parktan çok mesire havasındaydı. Piknik, kamp, olta balıkçılığı yapılabilen, bisiklet, fayton ve atla gezilebilen, göle giden yolda ATV’ye binilebilen, yükseklerdeki Çepni Yaylası’ndan yamaç paraşütüyle atlanabilen Abant Gölü Milli Parkı’nın, yeni statüsü doğrultusunda birtakım düzenlemelere mutlaka ihtiyacı olduğunu gözlemleyerek bölgeden ayrıldık.
0 notes