#anlatılıyor
Explore tagged Tumblr posts
Text
Rasûlullah (s.a.v): “(...) Her bir yaş ciğerde (soluyan her canlı için yapılan iyilikte) ecir ve sevap vardır” buyurdu.
-Buhârî, “Şürb”, 9
1 note
·
View note
Text
"Bir roman okumuştum Nilay. Bundan yıllar önce. Şimdi adını hatırlamıyorum. Romanın kahramanı bir polisiye yazarı. Dünyaca meşhur ve Nobel ödüllü bir yazar. İmza günleri düzenleniyor ve önünde binlerce kişilik bir kuyruk oluşuyor. Kitaplarını imzalaması için yazar adına iki günlük bir organizasyon gerçekleştirmişler. Yazar, önüne konan her kitaba bir paragraf yazıyor, altına da tarihi ve tam olarak saati kaydediyor. İki gün boyunca yüzlerce kitabın ilk sayfalarını bu şekilde doldurup ortadan kayboluyor. Ancak yazdığı paragraflar, ilk bakışta son derece anlamsız görünseler de, hayranlar kulübünden birkaç kişinin fark etmesiyle anlam kazanıyor. Çünkü paragraflar birbirini takip ediyor. Yazarın son romanını imzaladığı kitaplara parça parça yazdığı ortaya çıkıyor. Gazetelere ilanlar veriliyor, televizyon haberlerine konu oluyor. imza günlerine katılmış herkes bir araya getiriliyor. Ancak romanın sonu yok. Yazar da ortada yok. Herkes merak ediyor. Çünkü bütün roman bir katil ve bir kurban üzerine. Adlan bilinmiyor. Ama romanda bütün ayrıntısıyla katilin kurbanı neden öldürmesi gerektiği anlatılıyor. Hayranları bu bilinmezlik içinde deliye dönüyor. En sonunda yazarın nereye saklandığını buluyor ve adresini öğreniyorlar. Eve girdiklerinde duvarlarda sprey boyayla yazılmış paragraflar görüyorlar. İlk gördükleri paragrafta şöyle diyor: "Kalabalık bir grup eve girdi. Kapıyı açık bulduklarına bile şaşırmadılar, tek şaşırdıkları duvardaki yazılardı... " Biraz daha ilerliyor ve evin ikinci katına çıkıyorlar. Kapalı bir kapının üzerindeyse şöyle yazıyor: "Sadece öğrenmek istiyorlardı. Katilin ve kurbanın kim olduğunu öğrenmek istiyorlardı. Ağızlarından salyalar, avuçlarından terler akıyordu. Bütün bakışlar ve düşüncelerin kaygan olduğu bir koridorun sonundaki kapıyı açtılar... " Kalabalık büyük bir heyecanla üzerinde yazı olan kapıyı açıyor ve yazarı kendini vurmuş olarak buluyorlar. Ölü yazarın kapaklanmış olduğu çalışma masasının dayandığı duvarda, "Kurban da, katil de benim. Hepsi benim..." yazıyor.
93 notes
·
View notes
Note
Chuuyanın 5 yaşında kaçırılıp denek olduğu söyleniyor neden demek oldu neden kaçırıldı niçin deney yapıldı Verlaine ile olayı ne Rimbaud ile olayı ne ve en önemlisi arabahaki (yanlış yazdım kusura bakmayın) ile bağlantısı ne 😭😭lütfen beni aydınlatın
Önceki soruda da cevap verdiğim gibi bu konu STORM BRINGER romanında ayrıntılı olarak anlatılıyor.
Spoiler// Kısaca Chuuya insan yapımı yetenekli bir silah hazırlamak için laboratuvarda üzerinde deneyler yapıldı. Verlaine ile Rimbaud Avrupa ajanı, Verlaine de Chuuya gibi bir denek. Görevleri Japon Hükümetinden yetenekli silahını(Chuuya'yı) çalmakken Verlaine Rimbaud'a ihanet ediyor ve Chuuya'yı kendisi gibi benliğini ararken acı çekmemesi için tek başına yetiştirmek istediğini söylüyor. Bu yüzden ortağına ihanet ediyor ve Chuuya'yı kaçırmaya çalışıyor. Aralarında kavga çıkınca Arahabaki kaynaklı bir patlama yaşanıyor. Arthur hafızasını yitiriyor, Verlaine kaçıyor, Chuuya'nın ise patlamadan sonra hayatı başlıyor. patlamadan önceki anıları denek olduğu için yok.
32 notes
·
View notes
Text
Eksiklerimizden biri de harekete gecmemektir. Aklımızda onca düşünce onca fikir oluyor. Etraftan internetten çevremizdeki insanlardan okuduklarimizdan bilgiye bu kadar çabuk ulaşıp onu eyleme dokemiyoruz çoğu sefer. Bir şeyi öğrenmiş olmanın kanıtı bir farkındalık yaratmasidir. Öğrendiğin bilgi farkindaliga, farkındalığın da yaptığın eylemlerde bir değişikliğe yol açmalı. Öğreniyoruz ozumsuyoruz farkediyoruz fakat eyleme geçerken hep duruyoruz. Günümüzün en büyük problemi de bu oluyor. Herkes öğüt verirken, bir konu üzerine sayfalarca makaleler yazıliyor, haberlerde anlatılıyor, filmler diziler çekiliyor ama halen cinayetler devam ediyor kötü alışkanlıklar, bilinçsiz eylemler, sözde çok iyi nutuk atıp eylemde tam tersini yapanlar, yollara çöp atanlar, saygı göstermekten yoksun olanları, başkasıni rahatsız etmekten gram cekinmeyip istediği gibi hareket edenler, kalbini kıranlar, uzdugunu bile farkına varmayanlar... Niceleri var. Ders çalışmak isteyip calisamamakta, bağımlı olduğu şeyi birakamayanlar da, yeni bir aktiviteye baslayamayanlar, diyeti hep sonraki güne sarkanlar, kitap okumaya baslayamayanlar, düşüncesiz hareket edip birbirini üzenler kıranlar, etrafını rahatsız edenler, etrafını kirletenler, karşısındakini saygı duyup onun düşüncesi farklı olsa da saygı duymayan ve canına kastedecek insanlarda hepsinde nokta ortak aslında sadece eylemin derecesi farklı. Okuduğunu öğrendiğini gördüğünü eyleme dokememek. O farkindaliga sahip olamamak. Herkes biliyor bir defa dahi olsa okumuş görmüştür sigara zararlı ama halen içiliyor, yerleri kirletmemesi gerektiğini ama yine yapıyor, karşısındaki insana saygı duyması gerektigini onun bütünlüğünü olduğu gibi kabul etmesi gerektiğini ama yapılmıyor. Herkesin günün birinde degismese bile etrafını öyle secip kendisi okuduğunu anlayabilen farkındalığa sahip olabilen ve bunu eyleme geçirebilen insanlarla olması ümidiyle...
#gelmemeyegidenbiradam#düşüncelerim#anonymous#gece vakti düşüncelerim#dolunay göründüğünde yazma vaktidir
11 notes
·
View notes
Text
İçimde bir şeyler var ne anlatılıyor ne yazılıyor, içimde düğüm düğüm benim çözmemi bekliyor. Ben düğümlerle uğraşmayı sevmem, ipleri kesesim geliyor. Ama aynı zamanda öyle olmaması gerekiyormuş gibi. Sanki ipleri kesersem kendimi de bitirirmişim gibi. Neyse, ne hissettiğimi bende pek anlayamadım...
8 notes
·
View notes
Text
Yazarın ilk romanı, 27 Mayıs’tan hemen önceki Türkiye’de siyasi durumu öğrenciler, aydınlar ve küçük burjuva karakterler üzerinden işleyen bi kitap
BİR GÜN TEK BAŞINA VEDAT TÜRKALİ
Sınırlar çekilmiş yaşamının seyrinden yılmış ancak, korkularını yenemediği için düzenin içine hapsolmuş bir baş kahraman. Buradan da memnun değil, oradan da. Hem aydın kafası taşımak istiyor, hem feodal düşünce kabuklarını kıramıyor. Kenan sanki Türkiye’nin bir insanda vücut bulmuş hali…
İNSAN YAŞADIĞI YERE BENZER
“Salkım salkım tan yelleri estiğinde Mavi patiskaları yırtan gemilerinle Uzaktan seni düşünürüm İstanbul”
Henüz yirmili yaşlarında olmasına rağmen ayakları yere basan, kararlı, ülkesine dair umutlarının peşinde yılmadan koşan, mücadeleci bir kahraman, aydın bir kadın; Günsel. Sanırım en çok Günsel’i sevdim.
Siyasi baskıların ortasında filizlenen Kenan – Günsel aşkını merkeze alarak, o günlerin Türkiye’sini, toplumun farklı kesimlerini, karakterlerini ve savrulan duygularını gözler önüne seren muhteşem bir eserdi. Öylesine akıcı bir anlatımı var ki insan kitaba mola vermekte zorlanıyor. Bir tarafta yükselen sınıf mücadelesini takip ederken, diğer tarafta çıkarları uğruna en yakınlarını bile feda eden asalaklar geçiyor önümüzden. Oradan kendimizi kolluk kuvvetleriyle girilen çatışmaların ortasında buluyoruz. Gerçek karakterlerin hikâyelerinden kesitlere de tanık olduğumuz eserde, hele üniversite öğrencilerinin eylem sürecini anlatan yirmi küsûr sayfalık o müthiş bölümü ise soluksuz okudum.
“Hiçbir kuşkunun bulandırmadığı bir inançla, pırıl pırıl bir doğruluk duygusuyla bağırıyorlardı: Hürriyet!”
Nazım Hikmet’in,
“Bir ölü yatıyor on dokuz yaşında bir delikanlı gündüzleri güneşte geceleri yıldızların altında İstanbul’da, Beyazıt Meydanı’nda”
dizelerinde anlattığı gibi…
Kitabın yine çok beğendiğim yanlarından biri; kahramanların zihin akışı öyle yalın diyaloglarla aktarılmış ki insanın arada bir cevap veresi geliyor. (Oğuz Atay’ı sık sık andım.) Bir diğer yanıysa, karakterlere dair hislerimizi kalıplara sokmamıza fırsat vermeyişi. Bir yerde sevdiğim karaktere başka bir yerde sinirlenirken buldum kendimi. Yeri geldi, “Amaan, ne hâlin varsa gör!” dedim.
Eserde bir dönemin olayları anlatılıyor olsa da günümüz siyasi atmosferine hakim olanlar rahatlıkla bunun bir dönemle sınırlı olmadığı çıkarımını yapıp, bugünlere yansımalarını göreceklerdir.
Ne bileyim, hani Nazım Usta ,
Güzel günler göreceğiz çocuklar Güneşli günler göreceğiz. Motorları maviliklere süreceğiz çocuklar Işıklı maviliklere süreceğiz…
deyince, ben de gerçekten o günler gelir sanmıştım.
Tamam GÜN CAN YÜCEL içindi ama VEDAT TÜRKALİ’yi de anmadan geçmeyim dedim birazcık anlatayım o halde. şarkıcı Zeynep Casalini onun torunudur. Atıf Yılmaz ın da kayınpederidir. 2009 senesinde kazandığı Yaşam Boyu Onur ödülü Altın Portakal ı vardır. Hem görsel, hem de yazılı sanatlara birçok önemli eser kazandırmıştır.
Asıl adı da Abdülkadir Demirkan'dır
9 notes
·
View notes
Text
KİTAP ÖNERİLERİ PART-4
Kitap adı: Kurulmamış Hayaller
Konusu: Amerikaya göç eden ve farklı bir kültür ile karşılaşan 4 arkadaşın trajikomik hikayesi anlatılıyor.
Benim Görüşlerim:
Baya eskiden okumuştum bu kitabı ve baya baya sevdiğimi hatırlıyorim. Eğlenceli bir kitaptı ve benim en sevdiğim kitaplardan birisi. Kesinlikle okunması gereken bir kitap benim için. İçindeki şeyleri kesik kesik hatılardığım için pek yorum yapamıyorum. Ama yine de güzel bir kitap.
#kitap önerileri#kitaplar#kitapkurdu#kitap alintilari#kitaplayasamak#kitap#kitapokumak#kitapalintisi#kitap alıntıları
9 notes
·
View notes
Text
Kitap karakterleri:
Ölüm: başrol erkek
Ecel: başrol kız
Ve yağmurun diğer kardeşleri..
Kitapta Ecel'in intikamı anlatılıyor..
Daha çocukken annesi babası gözlerinin önünde doğum gününde öldürülen bir kızdır Ecel. O gün pastasını üflerken dilek dilememiş ve yemin etmiştir. O katili bulup kendi elleri ile öldürecektir. Ve bu yolda gerekirse ölecektir..
Ölüm ise annesini 8 yaşındayken kaybetmiş bir çocuktu. Annesinin ölüsünü bir çöp konteynerinde bulmuş ve o gün öldüğü gün olmuştur. O da yemin etmiştir ve katili bulacaktır.
Ölüm ve Ecelin yolu bir şekilde kesişir ve katili bulup katil olmak için anlaşırlar..
Peki ya sonra? Onlar bu hikayenin gerçek katillerinin kendileri olduğunu düşünürken asıl katilin yağmur olduğunu ve kendilerini seçmiş olduğunu öğrenirler..
Wattpad
Hesap: merwealakus
Kitap:Yağmur ve Toprak
21 notes
·
View notes
Text
Ay Düşü
Düşe benzer bir tabloydu gördüğüm. İnce, serin bir yol kenarında birkaç ağaç kümesi konuşlanmış, bekleşiyor. Rüzgarın ıslığına eş, kanat sesi yükseliyor yamaçlardan, sonra birkaç kurbağanın seslenişi.. Pek ilerde yalnız bir ağacın hikayesi anlatılıyor. Anımsıyorum.
Sonra ay ışığı karışıyor, 100-150 milisaniyede bir kırpılan tel tel kara gölgeleri kucaklıyor. Yansımanın tam ortasında hüzünlü bir kıvrımda, alaycı bir gülüş beliriyor. Yumduğumda da göz kapaklarımın içinde.
Kekik kokulu bir haziran akşamı. Uzun uzun seyrediyorum, an geliyor, rüzgar nefesini tutmuş tek yaprak kımıldamıyor. Sessizliği dinliyorum ve soluğunu. Esintili bir maviliğe götürüyor beni. Kokusu geliyor, serinliyorum. Kalbim bir okyanus şimdi. Adını bilmediğim binbir çiçekle doluyor tarlalar. Bekleşen tüm ağaçlar yemiş vermiş, dallarında kuşların cıvıltısı.
Eksik kalıyor tüm şiirler. Ellerim yıldız tozu, dudaklarımda gül yaprakları, bal tadı, ve şimdi ay ışığı ihmal edilir gibi değil.
14 notes
·
View notes
Text
#33
IKIGAI
Japonların uzun yaşama sırrı ve batılıların bunu nasıl yapabileceği anlatılıyor
7 notes
·
View notes
Text
Bazı hikâyeler vardır, bittiklerinde ardında cümleler bırakır. Devamında sadece üzerine konuşur, düşünür veya bir uygulamada yazı yazarsınız. Konumuz daha önce de üzerine yazdığım "Berserk" olacak (Büyük ihtimalle bu yazım da sonuncu olmaz.) Üzerine konuşulması gereken onca konu varken hakkını vermemek zalimlik olur.
Edebiyata düşkün biri olarak bu manga boyunca bir akıntıya kapılıp gittim. Muhteşem diyaloglar, sahneler ve özellikle karakterler... Konuşulması gereken çok fazla konu var, hele bir başlayalım da.
Kentaro Miura'nın zamansız ölümü ile seri yarıda kalmıştı. Ardından da arkadaşı (yeni mangakanın ismini bulamadım) önderliğinde çizilmeye devam edildi. Bu yeni mangaka ise hikâyenin genel hatlarına sahip olduğundan ve bunları direkt Kentaro Miura'dan dinlediği için ilerleyeceği yol belliydi fakat diyaloglar zor kısımdı. Bu yüzden son bölümlerde diyaloglardan tasarruf edilmeye başlanıyor. Gerçi bizim konuşmamız gereken kısım daha hâlâ Kentaro Miura'nın kısmı, hatta en başından başlamak istiyorum bu sefer.
Daha önceki yazımda Guts'ın canavarlardan daha canavar (hikâyede yaratıklara "iblis" kelimesini kullansalar da köylüler Guts hakkında "canavar" demeyi tercih ediyorlar) olduğunu yazmıştım. Bu söylemimin hedefi ise "Golden Age" arc'ı ve sonrasıydı fakat konuşmamız gereken bir yer daha var, "Black Swordsman" arc'ı.
Bu kısım ("arc" kelimesi yerine "kısım" desek daha anlaşılır olabilir) Kentaro Miura'nın biraz daha gençlik yıllarında kaleme aldığı bir kısım. Bu yüzden Guts'ın eylemleri farklı fakat özünde aynı Guts. Burada hikâyemize Puck giriyor ve mangaka bu derin kuyuyu biraz daha eşeliyor.
Guts'ın hep söylediğim: "canavar" yönü ise burada kelimelerin arasında anlatılıyor. Kısaca anlatayım: Guts, Puck ile konuşur ve ona karşı sert davranır fakat Puck gittiğinde de "Dur, nereye gidiyorsun?" der. Bir takım aksiyonlardan sonra yoluna devam ederken köylüler ile karşılaşır. Onların aracına biner. Köylünün kızı biraz şarap ikram eder. Boynundaki damga yüzünden iblisler gelir ve Guts herkesi öldürmek zorunda kalır. Burada köylü kızı öldürdükten sonra canavar olarak canlanır ve Guts'a saldırır.
Guts canavardı fakat bu "canavar olma" durumu başkalarına karşı bir tavır değildi, kendini ikna çabasıydı. Kız saldırdığı zaman Guts bir saniye durup kızın ona şarap ikram ettiğini hatırlıyor fakat şu anki konumunda onu öldürmesi gerek. Bu bir saniyelik düşünce sırasında kız kılıcı, Guts'ın karnına savuruyor fakat kızın iki parça olması hızlı oluyor.
Bu durum bize bir çok şeyi anlatıyor. Anlıyoruz ki kahramanımız yalnızlığı sonuna kadar yaşıyor fakat buna mahkûm. Puck ile konuşurken kaba fakat o gidince de onunla konuşmaya devam etmek istiyor, onu geri çağırıyor. Puck ise duyguları hissedebildiğini söylüyor. Guts kötü biri olsa neden onun için geri gelsin ki? Karakterimiz birine bağlanırsa, bağlandığı kişiyi öldürmekten korkuyor.
Berserker zırhını kullandığı zaman da bu durumu gözlemleyebilmekteyiz. Kendini kaptırdığı için grubundakilere zarar verebilir. Bu yüzden de zırhın gücünü kullandığı zaman herkesten uzaklaşmaya çalışıyor. Yani karakterimiz isteğiyle canavar olmadı, canavar olmaya zorlandı.
Böyle bir eseri hızlıca yorumlayamayız tabii. Elimden geldiğince Berserk heyecanımı sizinle paylaşmaya çalışıyorum.
Önceki berserk yazımı okumak isterseniz:
#yazılarım#text#text post#my text#tumblr yazıları#berserk#blog yazıları#anime and manga#guts berserk#manga#mangaka#türkçe#film#dizi#dizifilm#anime#anime art#manga art#manga aesthetic#hikâye#manga anime#manga analysis#anime series#animation#animasyon#düşünce#deneme#sohbet#writers on tumblr#writing
10 notes
·
View notes
Note
Şöyleki geçenlerde bir teori okumuştum, Dazai'nin eski mafya patronunun torunu olduğuna dair, ve bu o zaman mantıklı gelmemişti, ama şimdi düşünüyorumda Mori rastgele bir velete güvenicek değil ki onu ölüm şahidi yapsın, üstelik dazai her ne kadar belli etmesede gayet iyi dövüş stilleri var ve bunu 15 yaşında bir çocuğun kendi başına öğrenebileceğini düşünmüyorum, en büyük argümanım ise 15 yaşında rastgele bir veledin eski patronun odasına girmesine kimsenin izin vermeyeceği, sence bu doğru mu?
Mori Dazai'yi intihar etmeye çalışırken buldu. Eski patronun odasına girmesine izin verilmesinin nedeni Mori'nin eski patronun doktoru olması ve Dazai'yi yardımcısı olarak göstermesiydi. Ölüm şahidi yapılmasının nedeni de bu aslında, Dazai Mori'nin eski patronun öldürüp yerini aldığına dair bir dedikodu çıkarmaya çalışsaydı kolayca şüphe çekmeden Dazai'yi öldürebilirdi çünkü Dazai'nin süreklu intihar etmeye çalışması herkes tarafından biliniyordu, olayı kolayca intihar gibi gösterebilirdi. Bu olay 15 Yaş romanında daha ayrıntılı bir biçimde anlatılıyor.
Dövüş şekillerini bilmesine gelirsek Dazai her ne kadar fiziksel olarak çok güçlü olmasa da yeraltı dünyasında zamanını geçirmis zeki birisi. Yıllarca mafya yöneticiliği yapmış, işkence etmeyi öğrenmiş. Gördüklerinden birkaç şey öğrenmiştir. Hatta dövüşmeyi bilmemesi daha garip olurdu bence.
Eski patronun oğlu ya da torunu olduğu teorileri var, bence olabilir de olmayabilir de. Bu konu hakkında net bir fikrim yok açıkçası.
15 notes
·
View notes
Text
Bisiklet süren birileri geçiyor. Yahut elinde fotoğraf makinesi meraklı fotoğrafçılar etrafta geziniyor. Bir masada üstünde buğusu sıcak demli çay içiliyor. Sahilde oturmuş denizi seyrediyor yalnız kederli yüzler. Bazıları teleskopla yıldızları seyrediyor. Hava parlak ateş böcekleri bile görünüyor. Hamak kurmuşlar güzelce uzanıyorlar. Farklı sesler ve farklı gülüşler yankılanıyor. Hüzünlü sevinçli hikayeler anlatılıyor.
#yazılarım#hüzünlü sevinçli bir hikaye#sayfalar yetmez#yazar#edebiyat#fotoğraf#bisiklet#hüzün#keder#acı#sevinç#hatıra#hikaye#hatıralar#sevgi#hayaller#saf sevgi#hayal kurmak#anlarsın#gerçek sevgi#sen#hayal#sadece sen#güzel sevmek#keşfet#yazarolmak#zarif#zarif yazar#benim kalemimden#jupiterliyazar
23 notes
·
View notes
Text
KoLaY AnlatıLıyoR AcıLaR
KoLaY YazıLıyoR
KoLaY YaşaNmıyoR Oysa 🙇♀️
00:33
59 notes
·
View notes
Text
Bitirmeme 20 sayfa kaldı. Bence harikulade bir deneme. İsmi bazı erkekler için ofansif gelebilir ama gayet sakin ve "vanilla" bir tavrı var yazarın. Hem kadınlara uygulanan sistemli haksızlığı anlatıyor hem de kadın özgürlüğünün erkek düşmanlığı olmadığını, bunun bir savaş olmadığını derli toplu biçimde anlatıyor. Farklı ülkelerden örneklerleriyle ve geleceğe yönelik iyimser tutumuyla okunması gereken bir kitap bence. Ayrıca "mansplaining" kavramının çıkış noktası da yazarın başından geçen bir olay, kitapta da anlatılıyor.
Not: ben karamsar birisi olarak bi tık fazla iyimser buldum, orası ayrı.
Bizdeki kapak hiç estetik değil bu arada :')
#ucurumdaki#kitap önerisi#bana bilgiçlik taslayan adamlar#men explain things to me#feminism#feminist books#rebecca solnit
7 notes
·
View notes
Text
Yaşanmamışlar yaşanmış gibi anlatılıyor. Herkes herkes ile samimi ama kimse birbirini sevmiyor..
12 notes
·
View notes