Tumgik
#ama şöyle düşünün
kalopcia · 1 year
Text
çocuk gibi gerçekten çocuk gibi onunla konuşmak o kadar zor ki, iletişim kurmak kendini anlatmaya çalışmak
6 notes · View notes
lemonsherbett · 2 years
Text
Sınıfta bir kız var ve
3 notes · View notes
guzyazi · 5 days
Text
Biraz sıkıcı ama bence hayatì bir nutuk atıyorum.
Dün bir akademisyenin sunumunda denk geldim, Türkiye'deki okuryazarlığın yüzde otuzlarda olduğunu söylüyordu. Kaynağını araştırmaya henüz vaktim olamadı, bakıp geleceğim tekrar ama bunun doğru olduğunu kabul ettiğinizde karşınıza şöyle bir tablo çıkıyor: Kişiler okuyor ancak okuduğunu anlamlandıramıyor, kodları yerine oturtamıyor, dolayısıyla imaları da anlamadığından sembolik açıdan kısıtlı bir bireyi çoğunlukla mühendis yapmaya çalışıyoruz. Yapıyoruz da. En korkuncu bu.
Ana dilini zenginleştirmiş insanların ifadesi de zengin oluyor, ifadesi zengin olanlar kendilerini doğru anlatabildikleri için ilişkilerinde başarılı oluyor, bu başarı onlara sevgi-saygı-değer ile öz saygı-öz sevgi-öz değer getiriyor.
Bu üçlemeler ki yaşamın doyumudur.
Öyleyse dil, doyumdur. Sahiden doyuruyor.
Bu doyum zincirinin ilk halkası aile. Bir aile düşünün. Çocuk mutfaktan şeker aşırıp onu gizlice yediğinde annesi çocuğu yakalamış olsun ve ona "Git buradan gözüm görmesin seni, bir daha şeker meker yok " desin. Bir başka anne de aynı durumda çocuğunu karşısına alsın ve şekerin zararlarını uzunca anlatıp konuyu bitirsin. Bu iki çocuk da okula gitsinler ve teneffüste okul dolabından aldıkları makası öğretmenin masasında unutsunlar. Öğretmen sınıfa gelsin, bu makasın yeri burası mı, desin.
Evde az kelimeyle azarlanarak geçiştirilen çocuk yalnızca "Hayır" diyebilirken öteki çocuk makası alıp dolaba kaldırıyor biliyor musunuz? Çünkü ima, soyut düşünce, sembol, söylenenin ardı... önce evde inşa edilmiş oluyor. Öğretmen bu soruyu sorarken makasın yerini merak etmiyor, onu yerine kaldırın diyor aslında. İkinci çocuk iletişimde kalabiliyor. Belki ilk çocuk da hayat yolunda başka bir yerden yırtacak ama ilk çocuk muhakkak kendinden memnun olacak. Kendinden memnun olmak hayatta gelinebilecek pek çok noktadan daha ileri.
İşte bunlar hep dil sayesinde.
Konuşun, uzuuuun uzun konuşun çocuklarla.
23 notes · View notes
29137 · 2 months
Text
Bunun adı Sevgi
O nun adı değil.
Bir anne düşünün
Geçen ay kanserden kaybettiği kızı için saçlarını bağışlıyor.
Hayatta bazı acılar vardır,
Bazı yaralar Yaralıdır
Aslında sevgi buralarda saklı
Alınan pahalı hediyeler veya ucuz çiçeklerde değil.
Söylenen sözcüklerde değil, sevgi.
Rencide olmasın canına yandığım diye düşünülerek yutulan kelimelerde..
Bu, bir yitirilme durumu.
Bir kaybediş.
Bi kalbin duruluşu olmuyor.
Evlenirsek şöyle şöyle yapalım,
Böyle yapmayalımda şuraya gidelimde içeride toz penbe hayaller kurduktan,
Bir hafta sonrasıydı.. ve bir hafta sonuydu Ciğerlerimde bir ağrı var.
Seni ilk gördüğümde midemde uçuşan kelebekler sanki ciğerlerimde İntahar Partisi düzenliyor.
Edebiyatın doruğu gibi kadındı Leylam, ciğerlerine saplanan acıdan bahsederken bile,
İnceden anlatırdı bana, beni sevdiğini.
Doktora gitmeliydik, ve öyle yaptık.
Biz eti ve tırnağıydık aşkın Leyla’yla.
Her işimiz beraber oldu, bir tanesi hariç.
Sonra diğer Testler, kontroller, hastane kuyrukları, röntgen tarihleri
Derken elimize Leyla’nın Kanser Olduğu, tedavi olması gerektiğinin ve
tedavi yöntemlerinin yazılı olduğu bir Kağıt geçti.
O toplasan Yüz Kelime etmeyecek Kağıt
Hayatımın renklerini çalacak kadar sağlam mış.
Bilemedimm..
Ciğerimde gerçekten ölü kelebekler varmış ve.
O kelebekler uzun süredir cansız bir şekilde orada yatıyormuş sanki..
Biraz geç kalmışız işte.
Kanserli Leyla kayıp.
Değildir Dedik bir yanlışlık olmalı dedik ama tedaviler başlamıştı işte
Saçları çok döküldü felan zaman geçti işte
Tedaviler, ilaçlar, kanlı peçeteler ve Leyla..
Garip geliyordu bana anlamdıramıyordum
Yeşil gözlerinin altına
Vazoda duran çiçeklerin morundan eklenmişti bir süre sonra
Şiirlerine Ölüm bulaşmıştı kolları süzgeç gibi olmuştu iğne yemekten Leyla’m
Ben birşey yapamıyordum sadece dua edebiliyordum
Nasıl hissettirdiğini yaşamadan tahmin bile edemessiniz..
Çok şey öğretti o hastane günleri
Mesela hastanedeki çiçekler sadece vazolarda durmuyor bazıları yoğun bakım ünitesine
Tedavi bile görülebiliyormuş.
Leyla..
Yoğun Bakım ünitesine girebilen tek çiçekti
ve çiçek soluyordu.
Allah’ım yardım etmeliydin
Elime zorla Leyla’nın Kanser olduğunu tedavi olması gerektiğini tedavi çeşitlerini anlatan kağıt
geçtikten 9 ay 22 gün sonra vakit bir gün gelip çatmıştı.
Aylar sonra Leyla ile ilk defa ayrı ayrı şeylerle meşguldük.
Onu yıkıyorlardı yatağı beyaz çarşaf kaplı değildi o gün
Griy di.. Metaldi ve soğuktu kapıda yoğun bakım değil de Mork yazıyordu
Sonrası selam işte sonrası musalla taşı sonrası cenazesinin Namazı Leyla’mın
Sonrası toprak, sonrası toprak, sonrası toprak..
Leyla Beynime şarjörlerini boşalttı o gün şehrin tüm silahlarını
Acıttı Leyla, Leyla seni benden aldılar
Yarap çiçeğimi kopardın
Leyla iyi değilim
Şimdi annen saçlarını kanser hastalarına peruk olsun diye kestirip bağışlayacakmış.
Öğrendiğimde dokundu biraz bana
O yüzden yazdım bu kadar
Senin Öldüğün gün
tarayacak kadar bile saçın yoktu Leylaa
Leyla, ÖZLÜYORUMM..
10 notes · View notes
Text
Aylar önce intihar eden birine mektup yazmıştım. Evet, yani vefat eden birine. O sıralar kızla tanışmıyordum bile sadece arkadaşımın arkadaşıydı ve arkadaşımın anlattığı kadar biliyordum. Kızı sonradan tanıdığıma pişman oldum oysa ki elimden hiçbirşey gelemezdi. Birkaç hafta aklıma geldikçe üzülüp ağlamıştım diye hatırlıyorum. Lütfen yapmayın. Az önce intiharla ilgili bir video gördüm ve kız direkt aklıma geldi. En azından size değer verenleri düşünmüyorsanız kendinizi düşünün. Daha çok yaşayacak anılarınız olacak, belki de çok eğleneceksiniz ve bir şey sizin hayatınızın tamamen değişmesine sebep olacak. Bir yıl öncesine kadar intihar fikri derslerinden daha çok aklımdaydı her üzüldüğümde 'neden yaşıyorum ki? ' diye sorguluyordum. Şimdi eğer o eski halimle konuşabilseydim 'saçmalama be salak, sadece biraz dayan' demek isterdim. Hayatta bazen olumsuzluklar olabilir ama bunlardan kurtulmak için kendinize zarar vermeyin. Okulda hiç tanımadığım biri vardı, uzaktan yakından alakam bile yoktu. Birgün intihar haberini duyunca çok üzüldüm, sebebi ailesel durumlardan dolayıymış. Bu hataya siz de düşmeyin diye yazdım tüm bunları. Elbette duygularınızı saklayın demek değil bu, dolu dolu yaşayın tüm duygularınızı en azından dersimi aldım dersiniz. Ben en azından böyle yapıyorum şqmeşeşeşe. Ha bide şöyle birşey var. Sevgiliniz ayrıldığında ya da yakın bir arkadaşlığınız bittiğinde, herhangi olumsuz bir şey olduğunda intiharı düşünüyorsanız, acilen terapiste gitmenizi öneriyorum, eğer onu yapamıyorsanız internetten araştırarak ilgili videolar bulun ve çabalayın. Ben bir aralar spotify podcast dinliyordum merak eden olursa diye söylüyorum. Youtube da sare diye bir kız var onun videoları bu konuyla ilgili değil ama bana onlarda iyi geldi. Sırf başkaları için kendinizi hırpalamayın. Buraya kadar okuduysanız teşekkür ederim. 🩶
8 notes · View notes
gecenisonsuzlugu · 3 months
Text
Beş altı ay önce herkesin çok sevdiği bir blogdum. Ve herkesin sadece bir kaç gün için de unutulan blogdum. 2024. yıla geçtiğimizde artık gideceğimi söyledim. Yaptım da. Sebebini hatırlayanlar bilir; bir kaç gün paylaşım yapmadım diye unutulduğum için. İşte siz çok sevdiğinizi insanları kolaylıkla unuta bilecek pislikten başka hiçbir şey değilsiniz.
Bir ay sonrada blogumu sildim. Nisan - Mayıs ayı gibi geri döndüm. Aynı isimle @gecenisonsuzlugu. Tanıdığım tüm bloglarda takip attım. Ama bir kişi bile hatırlamadı ki, yazmadı. Ve hala hatırlamayanlar için söyleyeyim; farklı çalışmalar hazırlıyordum, insanlara şimdi yaptığım gibi sorular soruyor böyle çalışma hazırlıyordum. Bu son çalışmam bunuda eğer kim isterse devamını getirebilir. Sadece bir kişi yapabilir.
Soruduğum soru; intihar çözümdur mu?
Söyleyecek pek bir şeyim yok herkese iyi günler.
@dumanlikafalar
Denemesi bedava hocam. Aptallar için çözüm, zekiler için acizlik, cahiller için cehennem, sen ve ben gibiler için kurtuluş...
@pappatyazar
Allah'ın verdiği canı almak kula düşmez.
@kalbimdeki-morg
Değildir.
@kalbimdeki-maviyara
Değildir
@oylesinebiriistee0
İntihar bence çözüm değildir sadece sorunlardan kaçmaktır o dereceye gelen insanları anlayamam çünkü intihar etmek benim aklımdan bile geçmedi kimseyi umursamadan yaşamayı öğrenmek gerek aşk duygusundan dolayı intihar edenler var mesela ben hiç kimseyi bu duruma değer görmüyorum o gitmişse daha iyisi gelicektir illaki Allah bizi ondan korumak istemiş ki bizi ondan uzak tutmuş böyle düşünmek gerek aile baskısından dolayı intihar etmek isteyenler var şöyle düşünün o zaman da ben çalışmalıyım birşeyler yapıp kendi ayaklarımın üzerinde durmalıyım ki bunları yaşamaktan kurtulayım herkese ve herşeye rağmen ayakta kalmalı insan kafamızdaki intihar düşüncesini silip kendimize umut olmamız gerek sonra diğer insanlara umut olmalıyız
@hicokunmayacakolankitap
İntihar hiç bir zaman çözüm değildir aksine benim için intihar acizliktir ama şunu söyleyeyim benim de bunu düşündüğüm zamanlar oldu , hâlâ oluyor bazı zamanlar fakat her şeye rağmen yaşamayı öğrenmeli insan. Belki yaşam sana fazla ağır geliyordur bu yüzden de dayanacak gücü kendinde bulamıyorsundur ama intihar edince de eline bir şey geçmeyecek aksine önceden çaba gösterdiğin her şey intihar etmenle bir hiçe kurban olucak ve bir şey için çabalayıp bunun sonradan bir hiç olması sence de çok büyük bir haksızlık değil mi?
@bulutlardandustukzifirigeceye
Kimileri için bu zorlu hayattan kaçış kimileri için tek çözüm.
@gecedehuzur
Yaşanan şeylere göre değişir.
@chocolate135
İntihar hiçbir zaman çözüm yolu değil inan bana. Aksine kendini daha kötü yapmaktan başka bir halta yaramıyor kendimden biliyorum.
@hissetmedigimacilar
Bence hayatta yapılan hiçbir şey çözüm değil, yeni bir sorunun başlangıcıdır.
İntihar etmeye gelirse insanların ne yaşadığını elbette bilemem. Her insan yeri geliyor yeter artık bıktım, neden yaşıyorum diyor, keşke ölsem diyor çünkü herkesin hayatında küçük ya da büyük sıkıntılar var. Ama kimseye taşıyamayacağı yük verilmez. Sen bunu yaşıyorsan yorul, pes et, intihar et diye değil. Bu zor günleri atlat ve rahata et diye.
Açık konuşmak gerekirse inandığım din bu olmasaydı, arkamda bırakacağım insanlar olmasaydı, ölürken çekeceğim acıdan korkmasaydım, cesaretim olsaydı, bundan pişman olmayacağımı bilseydim, artık gerçekten hiçbir şey yolunda gitmeseydi ve ne kadar çabalasam da düzelmeseydi, inancımı kaybetseydim ben ederdim.
O yüzden insanların ne yaşadığını, hayatta ne kadar yalnız olduklarını, neye inandıklarını bilmediğim için onlar için çözüm olur mu yorum yapamicam...
@yasananlarhicyasanmamisgibi
Sana verilen şansa ihanet
@ulduzlaradogruu
Deyil. Sadəcə qaçmaqdır. İntihar edərkən insan özünü deyil içindəki ona yaşamağa imkan verməyən o şeyi öldürər. Qəlbində olan, amma, olmamalı olan bir şey. Qaçdığın özünsənsə ölsən belə qurtula bilməzsən özündən. Ölüm bir çarə deyil. Əsl çarə olan yaşamaqdı. İnadına yaşamaq, hər şeyə rəğmən, enişlərlə yoxuşlarla davam etməyi bilmək. Yaşamaq inqilabçı bir hərəkətdir.
@sebepsizmutsuzluk
Tabiki asla çözüm değil. Kendini ne kadar kötü de hissetsen hep kendini mutlu edecek sebepler bulmalısın. Kendine zarar vererekten bi çözüm olmaz, sadece zarar edersin kendine. Hayattan kendini senin kopartman inan çok kötü olur. Şunu sakın unutma eğer istediğin herhangi bir şey o an gerçekleşmiyorsa ya zamanı vardır ya da doğru değildir. En doğrusu bir gün seni bulur. O yüzden aklından kötü düşünceleri çıkart, ve mutlu ol. Yeni arkadaşlıklar edin. Kendini mutlu et. En önemlisi en başta kendini sev, kendine saygı duy.
@yalnizligamahkumbirkiz
Hayır intihar bir çözüm değil.
@kelebekpapatya-72
Hayır, intihar bir kaçıştır ama asla çözüm değildir.
@kullerindendogan
Daha çok sorundan başka bir şey değildir
@uzaaklar
Belki de
@benianlasan
Hayır ama intiharı düşünen birisine göre çözümdür. Bir nevi kaçarsan kurtulursun taktiği.
@mavininincisiiderya
Bazı durumlarda evet ama onuda becermek gerek
@buzdagininmanyakkarisi
hiçbir şekilde hiçbir şartta çözüm değil
@yakamozdakiislakkedil
Bazen çözüm bazense aptallık
@gecenisonsuzlugu
Bence hayatta insanların bazı konularda bulduğu tek çözümdür.
Doğruyu söylemek gerekirse şimdi de yaptığım gibi çoğunuzun cevaplarını okumadım bile.
18 notes · View notes
hamiraa · 6 months
Note
Hamira çok üzülmek günah mıdır? Günahımıza ve halimize çok üzülmek günah mı? Bir diğer sorum da kadere tedbir alınabilir mi? Geçmişte olan herşey kader midir, seçim midir?
Esselam.
Öncelikle şunu belirteyim bir şeye günah, sevap helal haram dememiz için nasslarla sabit olması veya içtihat olması lazım o yüzden bir hüküm belirtemem ama şunu söyleyeyim bir şeyin 'çok, fazla' olanından sakınmamız gerekiyor. Yani yemek yemek helal ama fazlası sıkıntı, sevmek helal ama haddi aştı mı azap vs vs. Hadislerde de geçtiği üzere bize her konuda mutedil olmamız emredilmiştir.
Hadis, zühd kitaplarına bakın günah için ağlamanın, üzülmenin fazileti ile ilgili çok fazla rivayet bulursunuz ama nasıl bi üzülme, ağlama? İnsanız günah işleyebiliriz gayet normal ama günahın bizde asılı kalması sıkıntı. Büyük günahlardan birisini işleyen bir insan düşünün; pişman olmuş, mahcup olmuş, böyle bir şey yaptığı için sürekli kendisine kızıyor hatta öyle kızıyor öyle üzülüyor ki, sürekli depresif bir modda geziyor, üzüntüsü yüzünden elini kolunu kaldıracak hali yok o yüzden de devamlı yatıyor. Sizce bu üzüntü o insan için hayr mıdır? Yoksa bir başka insan daha düşünün ki, işlediği büyük günahtan dolayı yine aynı şekilde pişman mahcup olmuş ama bu üzüntü onu dini konusunda daha da hırslandırmış. O günahından tevbe etmiş Allah'ın da tevbesini kabul etmesini umuyor, Allah adına bir hayat yaşamak için kendisine söz veriyor ve hayatındaki hayrları çoğaltmak için azmediyor. O günahından da kimseye bahsetmiyor, bu durum daha hayrlı değil midir sizce? Pasif bir üzüntünün ne dünyamıza ne de ahiretimize faydası vardır. Bizi dinimiz hususunda azme sevk etmeyen, Kitab'ı anlamaya, sünneti temsil etmeye yöneltmeyen düşünme bizim için yüktür. O yüzden günahlarımız için üzülelim elbette ama bu üzüntü bizim imanımızı arttırsın. Rasûlullah aleyhisselamın yaptığı şu duayı da dilimizden düşürmeyelim: “Geçmişin üzüntüsünden, geleceğin kaygılarından (sıkıntılarından) Sana sığınırım.“(Buhari, 6369)
Diğer meseleye gelince itikadi mezheplerin sayfalarca delillerini savunduğu mevzuyu burada açıklamamı istiyorsunuz :) uzatmadan açıklayayım inşaallah.
Kardeşim Rasûlullah aleyhisselam İbn Abbas radıyallahu anh'a vasiyetinde şöyle diyor: “Delikanlı! Sana bazı şeyler öğreteceğim. Allah’ı gözet ki Allah da seni gözetsin. Allah’ı gözet ki Allah’ı (daima) yanında bulasın. Bir şey istediğinde Allah’tan iste! Yardıma muhtaç olduğunda Allah’tan yardım dile! Şunu bil ki bütün insanlar sana fayda vermek için toplansa Allah’ın takdiri dışında sana fayda veremezler. Ve yine bütün insanlar sana zarar vermek için toplansa Allah’ın takdiri dışında sana hiçbir şeyde zarar veremezler. Bu konuda kalemler kaldırılmış (karar verilmiş), sayfalar kurumuştur (hüküm kesinleşmiştir).” (İbn Hanbel, I, 293; Tirmizî, Sıfatü’l-kıyâme, 59)
De ki: "Allah bize ne yazmışsa başımıza ancak o gelir, O bizim Mevlamızdır." Müminler yalnız Allah'a güvenip dayansınlar. | Tevbe, 51
Kader için aldığımız tedbir de kaderdir :) ki şöyle bir şey var kime karşı tedbir alıyoruz? Her şeyi bilen, bizi bizden daha iyi bilen bir Rabbimiz varken onun takdirinden kime sığınacağız? Haşa. Toplum içinde yaygın ama yanlış olan kader anlayışı da kaderin her şeyin Allahtan geldiği bizim etkisiz olduğumuzdur evet doğru her şey Allah'tan lakin bize bir irade veren de Allah. Zaten kader, Allah'ın bizim yapacaklarımızı önceden bilmesidir. Her şey O'nun ilminde. Mesela küfre düşen bir insanın durumunu Allah bildiği için onun şakilerden(kıyamette bedbaht olanlar) yazdı yoksa o Allah yazdığı için şakilerden olmadı. İsteye isteye bile bile kendi iradesiyle isyana yöneldi. Yani biz fiillerimizden mesulüz. Acizane tavsiyem kader mevzusunu fazla kurcalamamanız. Selametle.
والله أعلم..
12 notes · View notes
dibevuruyorum · 6 months
Text
O zaman Kuran'ın mealini okuyacağım. Çünkü Arapçasını okumak bana anlamsız geliyor. Yani şöyle düşünün. Çine gittiniz ve size orada ne yapmanız gerektiğini anlatan bir rehber verdiler ancak bu rehber Çince ve siz bir turist olarak ana dilinizi bir de İngilizceyi biliyorsunuz bu durumda o rehberin bir manası olmaz. Aynı şekilde bu da bu dünyada nasıl yaşamamızı anlatan bir rehber. Bu yüzden Arapça öğrenmedikçe o şekilde okumanın bir manası olmaz (en azından benim fikrim bu yönde).
Ama asıl okumak istememin nedeni mitolojik yanı. Tüm o hikayeler o kadar büyüleyici geliyor ki. İnanıp inanmamayı kastetmiyorum. Mesela Akhilleus diye bir savaşçının var olduğuna inanın ya da inanmayın Truva savaşı yine de etkileyici. İşte bence bu da böyle. Tüm bunlar göz önünde bulundurulduğunda bir şansı kesinlikle hak ediyor
12 notes · View notes
latahzen · 1 year
Text
Allah Zamandan ve Mekândan Münezzehtir.
İmâm Fahruddin er-Râzi şöyle der: "Dünya küre olduğuna göre, yaratıcının herhangi bir mekânda bulunması imkânsız olur. Böyledir, zira dünya yuvarlak olduğunda doğuda bulunan kimselere göre yukarı olan yön batıda bulunan kimselere göre aşağı olmaktadır. Aksi de olur. Dolayısıyla, şayet Allah Teâlâ cihetlerden birinde bulunsaydı, insanların bazısına göre aşağı cihette bulunmuş olurdu. Bu ise bizle hasımlarımız arasında ittıfakla muhâldir, böylece Allah Teâlâ'nın bir cihette bulunmadığı sâbit olmuştur." (Fahruddin er-Râzî, el-Metâlibü'l 'Âliye mine'l-İlmi'l-İlâhî, s. 94.)
Ehl-i Sünnete göre Allah Teâlâ'yı altı yön kuşatamaz. (et-Tahâvî, Akidetü't-Tahâviyye, s. 15.) Bu da onun zamandan ve mekândan münezzeh olduğunu gösterir.
"Altı yönün Cenâb-ı Hakk'ı kuşatamayacağını söylerken imamlarımız bu hakikati dikkatimize sunuyor. Gök tabakasına çıktığımızda, dünya dışına, uzaya çıktığımızda yönler anlamını kaybediyor. Dünya dışına çıkmış bir insan düşünün. Uzaydasınız ve biri size diyor ki: “Cenâb-ı Hakk yukarı cihettedir”. Bu Vehhâbilerden birini tutsanız ve astronot elbisesi giydirip dünyanın dışına gönderseniz, sonra da ona “Hani sen diyordun ya Cenâb-ı Hakk yukarı cihettedir, hadi şu “yukarı”yı bana bir göster, neresi bu?” deseniz ne diyecek size? Hangi yönü işaret edecek “Cenâb-ı Hakk şuradadır” diye? Yukarı yönü anlamını kaybetti.
Bu türlü ısrar gösteren insanlar Cenâb-ı Hakk için böyle bir nakisa iddia ediyorlar ve bunun farkında değiller. Güya Cenâb-ı Hakk'ı tenzih edecekler, tanzim edecekler ama O'na bir yön izafe etmekle O'na bir noksanlık izafe ediyorlar ve bunun farkında değiller. Dünyanın dışına çıkardığınızda bu Vehhâbileri akılları başlarına gelecek ama şu anda böyle bir imkân yok. Akıllarını kullanmaya da niyetleri olmadığı için bu meseleleri onlarla epey konuşup tartışacağız. Öyle anlaşılıyor." (Ebubekir Sifil, Ehli Sünnet Akaidi, s. 146.)
32 notes · View notes
bilinmeyenfbi · 17 days
Text
Parkta ki esrarengiz adam
---
Hiç yeni taşındığınız bir yerin yakınlarındaki parkta, her gün aynı saatte bir yabancıyla karşılaştınız mı? Ben karşılaştım. Abartmış olabilirim, belki her gün değil ama her iki günde bir diyebilirim. Beş ay önce yeni bir şehire taşındım, köy mü desem, bilemedim; gezecek pek bir yer yok gibi. Gerçi bu köyleri seviyorum, sessiz ve sakin oluyorlar ama olayları da bitmiyormuş, onu anladım. Kafamı toplamak isterken kendimi hiç de iyi yerlerde bulamadım. Hadi baştan başlayalım.
Beni bilen bilir, tam bir park insanıyımdır. Giderim, salıncakta müziğimi son ses açıp hayallere dalarım. Günlerden bir gün, ben sallanırken bir adam geldi: sarışın, mavi gözlü, kolunda dövmesi olan bir adam. Başlarda her şey normaldi gibi görünüyordu, ama içten içe bir şeylerin yanlış olduğunu fark ettim. Bu adam, parktan her gün aynı saatte geçiyordu. Arkasında taşıdığı bir sırt çantası vardı ve hep önümden geçerken bana bakıyordu. Patika gibi bir yol vardı önümde; başından sonuna kadar bana çekinmeden bakıyordu. Bakışları tepkisizdi, yüzünde mimik bile oynamıyordu. Allah’ın Alman’ı işte ne beklersiniz Nemrut..
Bir gün, bu adam bana gülümsemeye başladı. İçinizden, "Aha, bela geliyor," dediğinizi duyabiliyorum. Haklıydınız; bela bana yaklaşıyordu her geçen gün. İçimdeki aksiyon arayışı ve heyecanıma tüküreyim, keşke kendimi tutsaydım diyorum. Bu sırt çantalı adamın çantasında ne olduğunu biliyor musunuz? Evet, içinde madde vardı...
Peki, bunu nasıl mı öğrendim? Öğreniş hikayem o kadar komik ki, anlatsam inanmazsınız. Parktaki adamı Instagram'da araştırmaya başlamıştım; dikkatimi çekmişti. Onu ilk gördüğüm an da dikkatimi çekmişti ama üstünde fazla durmamıştım. Ta ki bir gece, onun parkın yanında gölgede yürüyüş yaparken gördüm. Bana selam verdi. Tabi ki, ona tam arkamı dönüp gitmeye niyetlenmiştim ki bana seslendi. Ona tekrar dönmüştüm. O anki bakışmamız her şeyden farklıydı çünkü ikimiz de birbirimizi merak ettiğimizi adımız kadar iyi biliyorduk. İlk adımı o atmış, bana ismimi sormuştu. Beraber ayaküstü sohbet ettik, 20 dakika kadar. Her sorduğum soruyu çekinmeden cevaplıyordu. Ona mesleğini sordum, "Arabalarla ilgileniyorum ama uzun zamandır çalışmıyorum," dedi. Garipti; bu adam çalışmıyorsa geçimini nasıl sağlıyor diye sormuştum kendime. O an bunları boşvermiş, sohbete odaklanmıştım. Hava kararmaya başlamıştı; sohbetimiz güzeldi ama artık eve dönmem gerekiyordu. Bana döndü ve şöyle dedi: "Sana eşlik etmemi ister misin? Hava karardı, yalnız başına gitme." Ben de ona, "Her parkta gördüğün kıza böyle mi bakıyorsun, yoksa sadece bana mı böylesin?" diye sordum. O ise, "Hayır, parkta açıkçası senden başka kız görmüyorum. Varsa bile, bir tek seni görüyorum," dedi. Cevabı fazlasıyla flörtözdü,hoşuma gitmişti. Ama içimdeki şüpheler onun o gizemli tavırlarıyla ilgiliydi. Yoksa sarışın ve mavi gözlü erkeklerin fanı değilim; Kıvanç Tatlıtuğ hariç :)
Neyse, eve giderken bana eşlik etti. Tam olarak evimin yanına kadar değil, 20 metre uzaklıkta bıraktı. O gece kafamı yastığa koyduğumda, onu düşündüm: Bu adam kim ve bu parktan neden her gün geçiyor? Çantasının içinde ne var? Paranoyaya bağladığımı düşünebilirsiniz ama şüphelerim doğruydu. Düşünün: Sürekli aynı yerden geçiyor, çantası dolu, 10 dakika sonra tekrar geliyor, çantası boş. Bir gece, onu Instagram'da ararken biriyle karşılaştım. Onunla konuşmaya başladık; daha doğrusu ben onu parkta gördüğüm adam mı diye test ediyordum ama o değildi. Karşımdaki kişi madde bağımlısıydı ve maddeyi satın aldığı kişi de parkta gördüğüm centilmen adam çıktı. Evet, doğru duydunuz; yanlışlıkla adamın müşterisine denk geldim. Bundan komik bir şey olamaz gerçekten. Sohbet ettik, müşteriyle tanıştığım kişi beni tanımıyordu ama profil fotoğrafım cazip gelmişti galiba veya madde tüketmişti o gece, tüm kirli sepetini yere dökmüştü. O gece hem şaşırmış hem de hayal kırıklığına uğramıştım. Ne yazık ki, içimde bir umut vardı; belki ben haksızım diye ama şüphelerim yine yanıltmadı. Tam da ondan hoşlanmaya başlamışken:)
Ondan sonra ne oldu, derseniz, onu da yarın anlatırım. Ellerim yoruldu yazarken. Yazık bana!
Görüşürüz!
3 notes · View notes
edebiyatabogunbeni · 1 month
Text
hayat sanki böyle olmamalıymış gibi hissettiriyor insanlar raydan çıkmış ormanlar yanıyor hayvanlar ölüyor yolda yürüyen insanlar katlediliyor heryerde savaş var insanlarda sevgi duygusunun yerini intikam vahşet alıyor bu böyle olmamalı Tanrı bizi sevgi dolu topraklarda yarattı üstüne bir de özgür irade verdi peki ne içindi insanlar en kötü sonu seçsinler diye miydi camdan baktığımda hiçbir şey göremiyorum çocuklar teknoloji bağımlısı olmuş bahçede akşam ezanına kadar oyun oynayan çocuklar yok anne beş dakika daha kalayım demek yerine anne beş dakika daha telefona bakayım diyen çocuklar var bu çocuklar daha şimdiden dış görünüşlerini takmaya başlamışlar 10 yaşındaki çocuk kilosundan dolayı doğum günü pastasını yiyemiyor yanaklarından dolayı aynaya bakamıyor bu çocuklar üstüm çamur oldu annem kızar mı acaba diye düşünmeleri gerekirken bir yetişkin gibi düşünüyorlar neden böyle olduk neden insanları üzmek bir başarıymış gibi algılanıyor karşındaki insan hassassa ve sen tek bir lafınla onu kırıp paramparça ettiysen bir ödül falan kazanmış olmuyorsun hassas bir insan zaten kırılır dünyadaki tüm hassas veya içe kapanık insanlara zorbalık yapamazsınız bunların hiçbir getirisi yok iyi bir insan olun bazılarınız şöyle diyor zamanında bana kötülük yapıldı ben de aynılarını yapacağım e aynılarını yaparsan ne farkın kalır asıl bana kötülük yapıldı ben dünyanın en iyi insanı olacağım diye düşünmelisiniz çünkü yaşadınız biliyorsunuz başkaları neden yaşasın bunları oysa insanları hayvanlardan ne ayırır biliyor musunuz aklı ama aklı olan insanlar empati bile kuramıyorsa bir hayvandan ne farkı kalır anlamıyorum hiçbir şeyi anlamıyorum insanlık kelimesi bomboş çünkü insanlık ne?? Ciddi ciddi düşünün bir insanlık ne demek olabilir hayır hiçbir anlamı yok gerçekten tek bir anlamı bile yok insanlar korkunç insanlar özgür iradeleri var diye her istediklerini yapabileceklerini zanneden empati yoksunu varlıklardır.
2 notes · View notes
benmisim · 9 months
Text
mazeretim var, uykusuzum ben
düzene sokmak değiştirmek istediğim çok şey var. en önemlisi uyku. ama ona pek bir şey yapamıyorum. uyku borca yazılır derler, dört aydır baya borçlandım. yani şöyle düşünün bugünü halsiz geçirmemin sebebi sadece dün gece az uyumuş olmam değil. her alamadığım uyku birbirine eklene eklene halsizliğimi git gide daha da besliyo. enteresan bişey. kuzenimin biri beş diğeri iki buçuk yaşında iki çocuğu var, beş yıldır uyumadığını söylemişti. korkunç. toplumumuzun, dünyamızın, çok büyük bir kısmı uykusuz arkadaşlar :D zombi gibi gezen bir kesim var ve bence pek fark edilmiyorlar. asabiyetlerini (kendi asabiyetimi de yani) büyük ölçüde bu uykusuzluğa bağlıyorum. yani ya şu kadınları uyutun ya da onlarla laf dalaşına girmeyin sesinizi kesin (size diyorum erk*kler) <3
7 notes · View notes
baybaykus · 2 months
Text
İsrail'in üniversitesi bilim ve teknoloji üretiyor, Filistin liderini İran'da öldürecek silah yapıyor.
Bizim üniversiteler Parti Genel başkanlarının yakın akrabalarına ve yakın adamlarına makam mevki açıyor onlara oralarda para kazandırıyor.
Gerçekler aşağıda.
MANİFESTO GİBİ TARİHİ BİR İSTİFA AÇIKLAMASI:
Üniversitelerin bilimden uzaklaştığını belirterek İTÜ Maden Fakültesi Jeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Naci Görür, akademisyenliği ve başında bulunduğu Marmara Denizi’nde süren deprem araştırmalarını bırakma kararı almış.
Prof. Görür ; İTÜ’nün artık eskisi gibi olmadığını, bir bilim insanının taşıması gereken evrensel ölçütlerin tehdit olarak görüldüğünü söyleyen Görür, “İTÜ, inanılmayacak ölçüde geriye düşen öğretim üyesi profiliyle inanılmayacak düzeyde fukaralaşan üniversiteye dönüştü. Genel olarak üniversitelerde insanlar uluslararası standartlardaki başarıları ile, araştırmaları ile algılanmıyor. Bizden mi bizden değil mi, hangi toplululuğa, hangi düşünceye aidiyeti var gibi saçma sapan bir yolun içine girildi. Eğer belirli bir düşüncenin insanı değilseniz sizi görmezlikten geliyorlar. Öyle olunca da gerçek bilim adamları küstürülüyor. İnsanlar artık kendi üniversitelerine aidiyetlerini yitirdiler” demiş. Görür, öğrencinin de bu kokuşmuş üniversite düzeni içinde daha kolay nasıl mezun olacağına baktığını, birçoğunun neredeyse hiç çalışmadan diploma aldığını vurguladı. Görür, “Bunları dekanlığa, rektörlüğe yazdım. Ben işi ciddiye aldığım için öğrenci açısından da hedef haline geldim. ‘Naci Hoca’nın dersinden geçersen üniversite bitmiştir’ gibi bir algı oluşmuş. Halbuki zor bir hoca değilim. Ben sınav kâğıtlarını ciddi ciddi okursam kimse geçemiyor. Bunun ürküntüsü ile ben de standardımı düşürdüm, buna rağmen unvanım bu. Düşünün artık üniversite ne hale gelmiş” yorumunu yapmış. Görür bunun yanısıra İTÜ’de evrensel bilim kriterlerinin tehdit olarak görülüp içinin boşaltıldığına dikkat çeken Görür, “Bu değerler ne kadar sulandırılırsa profesör, doçent olmak, kadro almak daha kolay oluyor. İşin bu hale gelişinde siyasetin büyük etkisi var. Üniversiteler siyasallaştı. Her dönemde bu oldu ama benim asistanlığımdan, yani 1971’den bu yana hiçbir dönemde bu son 10 senedeki gibi üniversiteler siyasallaşmadı” diye konuşmuş.
Türkiye’de üniversitelerin durumunun hiç de iç açıcı olmadığını, evrensel ölçütlerde bilim üretilmediğini, araştırma yapılmadığını söyleyen Görür, eğitimin kalitesinin de buna bağlı olarak düştüğünü vurguladı. İTÜ’deki durumun da aynı olduğunu ifade eden Görür, “Üniversitenin yetkili organlarına da bildirdim. Gördüm ki bunu kimse dert edinmiyor. Siyasi iktidar artan üniversite sayısı ile övünüyor” diye belirtmiş.
Prof. Görür, Türkiye’de bilim insanı profilinin fukaralaştırıldığını vurgulayarak şunları söylemmiş “Dünyada bir bilim adamı akademik basamakta yükseltilecekse yayınlarına, aldığı atıflara, yazdığı kitaplara, dünya bilim camiası ile ne kadar iç içe olduğuna bakılır. Bizde ise kesinlikle öyle değil. Eğer uluslararası bilimsel kriterlere uyuyorsan tehdit olarak bakıyorlar. Belki kolayca bileğini büküp harcayamıyorlar ama seni yok saymaya çalışıyorlar. Çünkü o tür ölçütler üniversitedeki insanları rahatsız ediyor. O ölçütlerin gelmesi demek onların değersizleşmesi demek. İşlerinin zorlaşacağını, belirli akademik basamaklara tırmanamayacaklarını düşünüyorlar. Onun için o değerleri bırakıp yeni yeni eften püften değerler üretip kendilerine değer biçiyorlar.”...
Depremle ilgili Marmara Denizi’nde yaptıkları çalışmalar nedeniyle de hedef haline geldiklerini söyleyen Görür şöyle devam etmiş: “Türkiye’de deprem araştırmaları fazla yapılmıyordu. Uluslararası kaynaklar, projeler bulup biz yaptık. İTÜ’de deprem araştırmaları yapılıyor, kurumsal desteği var gibi anlaşılıyor ama öyle değil. Biz fazla etkin oluyoruz diye üniversitemiz rahatsız.
Laboratuvarımızı elimizden almaya bile çalıştılar.
Üretmeyeceksin, çalışmayacaksın.
Üretirsen fark yaratıyorsun. O farkı yarattığın zaman da rahatsız oluyorlar. O fark oluşmasın diyorlar. Marmara’yı dünyanın en iyi bilinen denizi haline getirdik. Bunun için sürekli yurtdışından gemiler getirdik, araştırmalar yaptık, aletler yerleştirdik, bizzat çalıştık. Kendi kurumlarımızdan destek istedik, çoğu kez de alamadık.” Görür, artık jeotermal enerji ile ilgili araştırmalar yapacağını belirterek “Bilgi birikimi ve tecrübemle araştırmanın tam içinde olarak Türkiye’ye hizmet edebileceğimi düşünüyorum” diye açıklamasını sonlandırmış. (Kaynak: Cumhuriyet)
İşte gerçek akademisyen ve bilim adamı Prof.Dr.Naci Görür hoca yazdıklarına harfine kadar katılıyorum.
Ülkemin Üniversitelerinin durumu hemen hemen yazdığı hale geldi.
Yazık oluyor YAZIK ÜNİVERSİTELERE dolayısı ile ülkeye.
Prof.Dr.Ethem AKÇIL
6 notes · View notes
vazgectimwagnerden · 1 year
Text
cehennemin kapılarını kapatmak ne manaya gelir.
bunu bana p. soruyor. p. 8 yaşında. ülkedeki seçim halet-i ruhiyesinden travmatize olan küçük bir çocuk kendisi. cehennemin kapılarını kapatmak ne manaya gelir- şunu düşündüğünü anlayabiliyorum: cehennemin kapıları ardından bize ulaşmaya çalışan uzun tırnaklı eller ve pençeler, kana susamış zebaniler ve canavarlar. ve onların üzerine kapıyı kapatmaya çalışan temiz yürekli insanlar.
bu bir benzetme diyorum. cehennemdeki kötülüklerden bizi ayırmak istemekle ilgili.
.
jung bir konuşmasında bilinçdışının düzenlenmesi ile ilgili şöyle bir örnek veriyor: büyükçe bir salonda bir konuşma yaptığınızı düşünün. siz konuşurken dinleyiciler arasında birisi yüksek sesle bağırmaya ve söylediklerinize itiraz etmeye başlıyor. dinleyicilerin dikkati dağılıyor. siz konuşmaya devam ediyor ama bir yandan salondaki görevlilere işaret ediyorsunuz- huzursuzluk çıkaran şu gürültücü adamı dışarı atın diye. görevliler adamı dışarı atıyorlar. salonun içerisinde nizam sağlanıyor. fakat... bu gürültücü adam kapının dışında bağırmaya devam ediyor. belki kapıyı da yumrukluyor. dışarıda tüm bu gürültü patırtı olurken.. salondakiler sizi ne kadar eski dikkatleriyle dinleyebilirler?
(sanıyorum ki bu anlatımda salon bilinci, konuşmacı sizi, ve gürültücü adam unutmak istediğiniz, bilinçdışına ittiğiniz/bastırdığınız rahatsız edici bir düşünceyi ya da hatırayı temsil ediyor. onu salondan dışarı atabilirsiniz, ama varlığı devam eder, bilinciniz onun etkisinden kurtulamaz.)
.
p.'ye bu jung anlatımından bahsetmiyorum elbette.
çünkü cehennemin kapılarını kapatmak yetmez. orayı tümden yoketmek, o kapıyı havaya uçurmak, zebanileri ve canavarları varolduklarına pişman edecek derecede acılı bir yokoluşa göndermek gerekir.
diyemiyorum.
36 notes · View notes
serein-things · 3 months
Text
Uzun zamandır aktif değilim. Bu zaman içerisinde gözlemlediğim şeylerden bahsetmek ve arayı kapatmak istiyorum.
Öncelikle uzun bir yolculuk yaşadım, yolların bana çok şey kattığını söylemiştim daha önceki yazılarımda, ama bu yolculuk çok daha başkaydı. Sadece yollar değil insanlarda çok şey kattı, bazılarının gerçek yüzünü gördüm de diyebilirim. İşte birini yakından tanımak istiyorsanız, onunla uzun bir yolculuğa çıkın. Beni ilk etkileyen insanların benzeme çabası oldu, jokerin bi sözü var onlar bana gülüyor onlardan farklı olduğum için ben onlara gülüyorum hepsi aynı olduğu için gibisinden, mesela estetikte insanlar kafalarında yarattıkları güzellik algısına göre işlemler yaptırıyor, ne kadar doğru bu yarattığımız güzellik algısı?!
Burayı size bırakıyorum, bi de şöyle bi şey var iki arkadaş düşünün biri diyelim ki yemek yemeyi sevmez diğeri de yemek ister ya da biri müzik dinlemeyi sevmez diğeri sever örnekler çoğaltılabilir, sırf biri sevmiyor diye diğerininde sevmiyormuş gibi davranmasını bir sorgularım ben ya da tam tersi o seviyor bende seveyim bari demek pekte doğru gelmiyor bana, başlı başına fedakarlık diyen var buna, bu fedakarlık değil, fedakarlık böyle bir şey değil. Yorum sizde :)
İkinci kattığı şey, enayilik :)) bakın bunu ciddi ciddi düşündüm ve iyi niyet dediğimiz şeyi enayi olarak algılayan kendini çok zeki sanan ama aslında zavallı olan insanlardan bahsediyorum, onlar çok zeki ya asıl bizim zavallı olduğumuzu falan söylerler söyleyecekler. Ama şöyle bir gerçek var ki iyi olan kazanır ;) bu hayatınızın her alanında geçerli olacak bir söz ama yanlış yorumlamamak gerekir dikkat!
Üçüncü kattığı şey tevafuk, ne güzel bir kelime… daha öncesinde hiç tanımadığım biriyle bir kutlamada tanıştık, sohbet muhabbet derken aslında birbirimizin tıpatıp aynısı olduğunu fark ettik. Aslında daha öncesinde karşılaşmamız büyük bir olası durumken, kutlamada tanışmamız büyük bir tevafuk, müzik zevklerimiz o kadar uyuşuyor ki, bir kişiyi tanımak istiyorsanız onun müzik zevkine bakın derim, blend oluşturduk ve %100 çıktı bu ayrı bi tevafuk olarak yorumluyoruz.
Hayatınızda hep iyi tevafuklar olması dileğiyle..
Bu yolculuk çok çok çok daha çok fazla şey kattı ama şimdilik bu kadar, kafamdaki düşünceleri toparladığım zaman yeniden burda olucam
Düşünceler cehennemdir, iyi günler dilerim :)
2 notes · View notes
hamiraa · 1 month
Note
Seni yeni keşfettim tüm bloğu okumak için can atıyor ve sen gibi olmak istiyorum. Uzun zamandır burda bu tarz bloglara yazılar yazıyorum İslami ilimleri öğrenmek ve ilerlemek istiyorum ne yapmam gerekiyor? İlmi kitaplar aşırı derecede pahalı bunları nerde bulup okuyabilirim kimlerle iletişim kurabilirim bilmiyorum. Şuan kuranı kerim okumakta kendimi geliştirmek çabasındayım 1 yıldır bunla meşgulüm ama sanki ilerlemiyor gibiyim umutsuzluğa düşüyorum 23 yaşındayım geç kaldın diyorum kendime bir yandan da daha geç olmadan devam et yola koyul diyorum. Ve tabi dünya var insanız ve özeniyorum birşeylere bazen dışarda ki insanlar gibi Yemen'e içmene giyimene özen göster gerisi önemli değil vs desem de bir yanım ciddi manada bundan rahatsızlık duyuyor. Kendime sen bunun için gönderilmedin diyorum onlar şuan mutlu olsa da sen gerçek mutluluğu dininden lezzet almaya başlayınca yaşıcaksn diyorum sorum karmakarışık aynı içim gibi anlatamadım sanırım derdimi. Yitip gidenlerden olmak istemiyorum
esselam, hüsnüzannınız için teşekkür ederim. Rabbim sizi benden daha hayırlı kılsın kardeşim. Öncelikle şunu söyleyeyim, son nefesinizi verme anında değilseniz hiçbir şey için geç değildir. Şeytan sadece bu düşünceyle güzel niyetinizden sizi döndürmek istiyor, vazgeçmeyin. Geç kalma mevzuzu hakkında benim çok hoşuma giden bir düşünce var; şöyle düşünün geç kaldım düşüncesiyle ilme başlamadan geçen beş yıl ve geç kalsam da ben deneyeceğim diyerek geçirilen beş yıl. Birinin sonunda pişmanlık diğerinde ise şükür vardır. Ne yapmam gerekiyor demişsiniz ama cevap sizde :)) zaten kıraatle başlamışsınız bu alandan devam edin inşaallah. Kitaplar pahalı olabilir ama ilme ulaşmanın son derece kolay olduğu bir zamanda yaşıyoruz. Pdflerden, videolardan faydalanabilirsiniz. Eğer mümkünse bulunduğunuz yerde okuma grupları varsa onlara katılırsanız cemaat ruhuyla daha motive olursunuz. Nisa Akademi, Asımın Nesli, Hasan el Benna vs gibi okuma grupları mevcut onlara da bakabilirsiniz ya da kendi arkadaş grubunuzla belli başlı okumalar da olur.
Yaşadığınız ikileme gelince bu hep olacak bundan kaçamazsınız önemli olan bu seslerden hangisini beslediğiniz. İnsanın mayasında takva ve fücur bir arada çünkü. Böyle anlarda sürekli dünya ve ahiret nimetlerini tefekkür edin, geçici olanı baki olana tercih ettiğinize değecek mi onu düşünün. Bir de sabah akşam zikirleri çok mühim. Adete bizim kalkanımız o yüzden onları aksatmayalım inşaallah.
Bu dediklerimi özetleyecek olursam, bana kalırsa ilme nefis terbiyesi ve tezkiyesi ile başlanmalı. Bunun için de tezkiye, zühd, vera kitapları okuyarak bismillah denilebilir. Selametle 🌻
5 notes · View notes