#alpaslan özdoğan
Explore tagged Tumblr posts
pazaryerigundem · 7 months ago
Text
Kayseri Üniversitesi Danışma Kurulu toplandı
https://pazaryerigundem.com/haber/174341/kayseri-universitesi-danisma-kurulu-toplandi/
Kayseri Üniversitesi Danışma Kurulu toplandı
Tumblr media
Kayseri Üniversitesi’nin danışma kurulu toplantısı geniş katılımla gerçekleştirildi.
Mehmet UZEL / KAYSERİ (İGFA) – Rektörlük Senato Salonu’nda düzenlenen toplantıya, Vali Gökmen Çiçek, Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanı Dr. Memduh Büyükkılıç’a vekâleten Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreter Yardımcısı Hamdi Elcuman, Rektör Prof. Dr. Kurtuluş Karamustafa, Kocasinan Belediye Başkanı Ahmet Çolakbayrakdar, Melikgazi Belediye Başkanı Doç. Dr. Mustafa Palancıoğlu’na vekâleten Başkan Yardımcısı Ahmet Yalçın, Talas Belediye Başkanı Mustafa Yalçın, Hacılar Belediye Başkanı Bilal Özdoğan, İl Sağlık Müdürü Dr. Mehmet Erşan, Sanayi ve Teknoloji İl Müdürü Suat Türkan, İl Tarım ve Orman Müdürü Bülent Saklav, Kayseri Sanayi Odası Başkanı Mehmet Büyüksimitci, Kayseri Ticaret Odası Başkanı Ömer Gülsoy, Kayseri Ticaret Borsası Başkanı Recep Bağlamış, Kayseri OSB Yönetim Kurulu Üyesi Zafer Baktır, Mimarsinan OSB Yönetim Kurulu Başkanı Lütfi Çarşıbaşı, ORAN Genel Sekreteri İbrahim Ethem Şahin, Erciyes Anadolu Holding CEO’su Doç. Dr. Alpaslan Baki Ertekin ile Kayseri Üniversitesi mezunu Kadir
Danışma Kurulu toplantısında Rektör Prof. Dr. Kurtuluş Karamustafa, Kayseri Üniversitesi’nin 2018-2024 yılları arasındaki çalışmaları hakkında bilgi verdi.
Toplantıda Vali Gökmen Çiçek ve Kayseri Üniversitesi’nin diğer danışma kurulu üyeleri, Rektör Prof. Dr. Kurtuluş Karamustafa ile üniversitenin çalışmaları ve gelecek hedeflerine yönelik istişarede bulundular.
Ayrıca danışma kurulu üyeleri, Kayseri Üniversitesi’nin 2020-2024 Stratejik Plan hedeflerinin gerçekleşmelerini değerlendirerek, 2025-2029 yıllarını kapsayan yeni Stratejik Plan hazırlıkları çerçevesinde belirlenen amaçlar konusunda da görüşlerini belirttiler.
Rektör Prof. Dr. Kurtuluş Karamustafa, Vali Gökmen Çiçek ve Kayseri Üniversitesi’nin diğer danışma kurulu üyelerine toplantıya katılım ve katkılarından dolayı teşekkür etti.
Tumblr media
BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.
0 notes
gundembuca · 11 months ago
Text
CHP'nin Buca Belediye Başkan Adayı Görkem Duman aday adaylarıyla buluştu:
Tumblr media
Cumhuriyet Halk Partisi Buca Belediye Başkan Adayı Mimar Görkem Duman, CHP Buca belediye başkan aday adaylarıyla bir araya geldi. CHP'li Duman, "Kimseyi ötekileştirmeden, amasız, lakinsiz hep birlikte mücadelemize devam edeceğiz. Buca'da Rekor bir oy ile seçimi kazandığımız gün bu gurur tüm örgütümüzün ve sürece katkı koyan kıymetli aday adaylarımızın olacak. Gücümüz birliğimizden gelir!" dedi.
Tumblr media
CHP Buca 31 Mart Yerel seçimlerine sayılı günler kala, saha çalışmalarına hız verdi. Görkem Duman Bugunde Buca'da önde gelen kişileri olan Işılay Saygın, Alpaslan Özdoğan, Bektaş Gül, Oktay Gökdemir, İsmet Ceylan ve Öner Osmanoğulları nın mezarlarını ziyaret ederek vefa örneği gösterdi.
Tumblr media Tumblr media
Read the full article
0 notes
cinaraslan · 3 years ago
Text
31 MAYIS 1971 - THKO Devrimcileri Sinan Cemgil, Kadir Manga ve Alparslan Özdoğan, Kahramanmaraş'ın Nurhak ilçesindeki Nurhak Dağları'nda güvenlik güçleri ile girdikleri çatışma sonucu öldürüldü. GÖK TENGRİ UÇMAĞA VARSIN DEVRİMCİ YOLDAŞLARIMIZI✊🏻✊🏻
Tumblr media
1 note · View note
nesrin-c · 4 years ago
Text
68 kuşağı bir destan’dır...
1971 darbesinde Sansaryan Han’daki işkenceler sırasında polisler önemli bir
delil buldu; devrimcilerin hemen çoğunda aynı tip mavi ya da kırmızı külot
vardı.
Sordular; “bu donların anlamı ne; mavi ile kırmızının farkı ne; bunlar THKO’nun
rütbeleri mi?”
İşkencedeki sporcu gençler gülmemek için kendini zor tuttu, “bunlar” dediler;
“ODTÜ Spor Kulübü’nün donları!”
Futbolu severlerdi kuşkusuz…
Devrimci Öğrenciler Birliği’nin tümü Beşiktaşlı’ydı. Çarşı’nın devrimciliği
nereden geliyor sanıyorsunuz?
68’lilerden futbol takımı kurulsa Deniz Gezmiş ilk 11’e mutlaka alınırdı.
Deniz’in ayrılmaz parçası Cihan Alptekin de…
Mahir Çayan ise kesin teknik direktör; çok sevdiği futboldan iki bacağına takılan
platin çubukları nedeniyle erkenden koptu.
Deniz Gezmiş sahada kesin hakemi kandırmaya çalışırdı. Onun mizahçı yönü
bilenmeden Deniz Gezmiş portresi yazılabilir mi? Beyaz at üstünde ODTÜ yurdunda
kız arkadaşına serenat yapan bir romantikti o. İdam edildiğinde henüz 25 yaşındaydı.
Aşkı da yaşadılar doyasıya…
Sevgilisini son bir kez daha görmek için saklandığı evden çıkan ODTÜ’lü Koray
Doğan, sırtından yediği polis kurşunuyla sevgilisinin evinin önünde can verdi.
O da 25 yaşındaydı.
O kuşak 1 kişiyi bile öldürmedi; ama tam 43 can verdiler.
Oysa…
Okul koridorlarında gazoz kapağıyla futbol oynayan bir kuşaktı onlar.
Sanmayın ki fasulyesine poker ya da blöflü pişti oynamadılar?
Sanmayın ki kolalı votka içmediler? Ya da rakı?
Emel Sayın konserine gitmediklerini mi düşünüyorsunuz?
Muhammed Ali, Joe Frazier’e yenildiğinde üzülmediklerini mi sanıyorsunuz?
Ya da hiç küfür etmediklerini mi? En güzelini de bir ağız dolusuyla Deniz Gezmiş
ederdi. Ve yine Deniz Gezmiş her fırsatta en sevdiği türküyü söylemez miydi: “Ne
ağlarsın benim zülfü siyahım/ Bu da gelir bu da geçer ağlama/ Göklere erişti
feryadım ahım/Bu da gelir bu da geçer ağlama…”
68 Kuşağı...
Arkadaşım dert yandı:
“Oğluma yatarken hikaye yerine bazı biyografiler anlatıyorum. Picasso, Maradona,
Beethoven, Che, John Lennon, Marilyn Monroe gibi.
Geçen hafta nereden duydu ise Fransız İhtilali’ni anlatmamı istedi?
Anlattım. Ama anlatırken korktum! Aklıma Adnan Cemgil ve oğlu Sinan geldi.
Korktum.”
Adnan- Nazife Cemgil çifti öğretmendi. 1940’lar başında DTCF’deki üniversite
mücadelesinin önde gelen aydınlarıydılar.
Adnan Cemgil işsiz kaldı; hapis yattı, sürgüne yollandı.
Oğulları Sinan Cemgil o zorlu yıllarda 1944’te doğdu.
Sinan Cemgil meraklıydı; babasına-annesine hep sorular sordu. Onlar da
oğullarının anlayacağı bir dille anlattılar.
Nitelikli bir kültür ortamında yetişen Sinan çok başarılı öğrenci oldu.
İngilizce, Fransızca , İspanyolca, İtalyanca öğrendi. Arkadaşlarına Dante’den
İtalyanca dizeler okurdu.
Ünlü Amerikalı artist Clark Gable’nin taklidini yapıp herkesi güldürecek kadar
espriliydi.
ODTÜ Mimarlık’ta öğrenci iken devrimci mücadeleye katıldı. Teorik derinliğiyle
öğrenci liderlerinden oldu.
ODTÜ’de “Hoca” deme adetini Sinan Cemgil başlattı. “Hoca” derlerdi arkadaşları
bilgisinden ötürü
Köylüleri, toprak ağalarına karşı ayaklandırmak amacıyla gittiği Nurhak
Dağları’nda Jandarma tarafından öldürüldü. Sırt çantasından 4 kitap, bir de kuru
soğan çıktı. Yirmi yedi yaşındaydı.
Bir yaşındaki oğluna, 21 yaşında öldürülen arkadaşı Taylan Özgür’ün adını
vermişti.
Oğlunun cesedini almaya giden anne Nazife Cemgil, tabut başındaki meraklı
köylülere seslendi: "Bu oğlum Sinan. Bunlar da onun arkadaşları (Kadir Manga ve
Alpaslan Özdoğan), kardeşleri. Onlar da oğullarım. Bu çocuklar, bu oğullar;
ülkeyi, halkı, sizleri sevdiler. Başka bir istekleri yoktu. Her biri birer
dehaydı. Her biri üstün zekalı güzel çocuklardı. Dileselerdi, düzenin adamları
olsalardı, şimdi burada cansız yatmazlardı. Birer milyoner olurlardı. Ama onlar,
halkı, sizleri sevdiler. Sizin sorunlarınızı omuzladılar."
Arkadaşım yakın tarihin bu acı olaylarını bilen biri.
Üniversite öğrencilerine son yapılanlar arkadaşımı da korkutmuştu; nedeni biricik oğluydu.
Oğlunun Sinan Cemgil’le aynı kaderi paylaşmasından korktu ve tarihsel gerçekleri
anlatıp anlatmama kararsızlığına düştü.
Ona Edip Cansever’in şirini okudum:
“Utancı bilerek yaşamak korkunç/ Daha korkuncu da var: utancı bilerekten
yaşatmak…”
ŞAİRDİLER..
Size 68’lileri anlatmalıyım:
Mahir Çayan’ın şair olduğunu bilir misiniz; “Güneşi batmayan bir ada/Ben ne
şuralıyım, ne buralıyım/Adalıyım… Adalıyım.”
Eşi Gülten Çayan atletti; 400 metrede milli takım seviyesinde bir koşucuydu.
Yakın arkadaşı erkekler 400 metre koşan atlet ise bugünün tanınmış gazetecisi
Osman Saffet Arolat’tı.
Hüseyin Cevahir edebiyat eleştirmenliğine Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde
başladı. Şiir de yazdı. Tunceli Alevi Dedesi torunu Hüseyin Cevahir,
Rolling Stones dinlemeyi de çok severdi. SBF’nin en çalışkan öğrencisiydi;
“devrimci başarılı olmalıdır” diyordu hep arkadaşlarına.
Dürbünlü silahla hedef alınarak öldürüldüğünde 26 yaşındaydı.
SBF’nin efsanevi hocalarından Prof. Dr. Tarık Zafer Tunaya, derslerinden hep tam
not alan Cihan Alptekin’i yakından tanımak için evine davet etti. “Laz uşağı”
Cihan yaşasaydı belki önemli anayasa profesörlerinden biri olacaktı.
Öldürüldüğünde 25 yaşındaydı.
Tunceli’de yakalanıp işkenceyle öldürülen İbrahim Kaypakkaya’nın elinden;
Varlık, Papirüs, Soyut, Türk Dili gibi edebiyat dergileri düşmezdi.
Türk dilinin yapısını, sözcük hazinesini, şiirdeki gücünü ve müzikalitesini
araştıran şair Kaypakkaya öldürüldüğünde sadece 24 yaşındaydı.
DİLLERİNDEKİ ŞARKI; IMAGINE
Delikanlıydılar. İdealisttiler. Devrimciydiler.
Bozulmamış saf bir kuşaktı onlar.
Kızıldere’de katledilen Kazım Özüdoğru gibi, “halka inmeyi” ayakkabı boyacılığı
yapmak sanıyorlardı. İşten atılan Çorumlu belediye işçileri için yürüdüler.
Kürtler için de yürüdüler; Kürtçe slogan atıp, Kürtçe şiirler okudular.
Varto Depremi nedeniyle kan bağışı kampanyası düzenlediler. Azgın Zap Suyu’na köprü inşa ettiler.
Pancar, tütün, fındık, haşhaş mitingleri yaptılar. Tam bağımsızlık için “Mustafa
Kemal Yürüyüşü” düzenleyip Samsun’dan Ankara’ya yürüdüler. Atatürk heykelleri
tahrip edilmesin diye geceler boyu nöbet tuttular.
68’li kızlar da vardı bu eylemlerde; hem de mini etekleriyle.
Hippiler yok muydu? “Özel okullara hayır” yürüyüşünde, uzun saçlı genç
üniversiteli, sarışın kız arkadaşıyla hem sarmaş dolaş yürüyor hem de slogan
atıyordu. O hippi; Kızıldere katliamından tek sağ kurtulan Ertuğrul Kürkçü’ydü.
Hayalleri vardı; dillerinde ise John Lennon’un “Imagine” şarkısı...
SBF’NİN DANS PARTİLERİ..
Mahkemedeki savunmaları sırasında, Mevlana resmi çizip altına
“Ben İnsanım” yazıp, hakime gönderecek kadar bu ülke değerlerine inanan bir kuşaktı.
Resimden, edebiyattan gelmişlerdi.
Ellerinden kitap düşmedi hiç. Nice yazarlar çıkarmaları boşuna değil. ODTÜ
İnşaat’tan “Balık Memet” yani yazar Mehmet Eroğlu’nu okumayanınız var mı?
Dans da ettiler: SBF yatılı öğrencilerinin Salı ve Cuma akşamları 18.45-20.00
arası dans partileri vardı.
Carmina Burana’nın Türkiye’deki ilk bale gösteriminde harikalar yaratan balet
Aydın Erol unutulabilir mi? Ya da; onca işkenceye rağmen cezaevinin soğuk
koğuşunda bale yapan 20 yaşındaki balerin kız Ayşe Emel Mestçi?
Anadolu türkülerini, Dadaloğlu’ndan Aşık Veysel’e şehre getiren 68’liler değil
mi?
Tiyatro da yaptılar; Uluslararası Üniversite Tiyatroları Festivali’nde üçüncü
oldular.
FKF ilk ba��kanı İzzet Polat Ararat’ın DTCF tiyatro bölümü öğrencisi olması tesadüf mü?
ODTÜ Sosyalist Kültür Kulübü üyeleri Ali Artun ve Yılmaz Aysan’ın bugünün
tanınmış sanat galerisi Nev’in sahipleri olması, o dönem birikiminin ürünü değil
mi?
Dağcılık kulüplerini üniversitelerde ilk kimler kurdu sanıyorsunuz? Türkiye’de
bu sporun gelişiminde 68’li Fikret Gürbüz, Tuncer Gürdil, Uçmaz Sungur, Sönmez
Targan ve nicelerinin katkıları unutulabilir mi?
Ardı ardına şampiyon olan efsanevi İTÜ basketbol takımının temelini TMTF İkinci
Başkanı Cavit Savcı atmadı mı?
Maratoncu Mehmet Yurdadön ülkeye madalyalar kazandırmadı mı?
ODTÜ’lü Ömer Gürcan cezaevine sokulmasaydı, idam edilen babası
Fethi Gürcan gibi ülkemizi binicilikte birincilik kürsüsüne çıkarır mıydı?
SBF’nin tanınmış milli güreşçileri Necati Sağır, Mustafa Aynur aynı zamanda
THKP-C’li değil miydi?
Bugün judo ve karate de madalya alanlar, bu sporun gelişmesinde büyük emeği olan
Murat Özdabak’ı anımsar mı? Peki ya boksörler milli sporcu Taşkın Konuralp’in
adını duymuş mudur?
ODTÜ Motor Kulübü’nün kurucularından Tayfur Cinemre motosikletiyle kimleri
taşımadı ki; Ulaş Bardakçı, Yusuf Aslan, Cihan Alptekin…
Fenerbahçe takımında yelken yapan Taner Türkantöz Mahir Çayan’ın en yakın
yoldaşıydı.
Hangisini yazayım?
68 kuşağı bu özellikleriyle neden anlatılmaz?
Oysa…
Toplumsal bir gelecek hayali kuranlar bu mirası her yönüyle bilmelidir.
HALA 68’Lİ BİR DEVRİMCİ:
YAŞAR YILMAZ
İstanbul Teknik Üniversitesi inşaat bölümü öğrencisiydi.
İTÜ Öğrenci Birliği başkanlığını Harun Karadeniz’den sonra devraldı.
Hakkari’ye “Zap Suyu üzerine Devrimci Gençlik Köprüsü” yapmaya giden 84
devrimciden biriydi. Deniz Gezmiş’in yakın yoldaşıydı.
Devletin ceberut baskısından her 68’li gibi o da nasibini aldı:
1971 darbesinde Ziverbey Köşkü ve Harbiye’de ağır işkencelerden geçti.
Yaşadıkları; 2,5 yıl cezaevi arkadaşlığı yaptığı Yılmaz Güney tarafından yazılan
“Sanık” adlı öyküye konu oldu. Mahkemedeki savunmasını ise “Söz Sanığın” adlı
kitabında kendi yazdı.
Maltepe ve Selimiye cezaevlerin de 5,5 yıl yattı. Hapisten sonra hep “sakıncalı” oldu; ekmeğini taştan çıkardı.
Sonra bir gün karar verdi; mühendisliği bıraktı; “ülkeme hizmet etmeliyim” diye
düşündü.
Anadolu topraklarını 2,5 yıl karış karış dolaştı.
Unutulmaya yüz tutmuş, sahipsiz bırakılmış, 115 antik kentteki 119 antik
tiyatroyu inceledi. “Anadolu Antik Tiyatroları” adıyla kitaplaştırdı.
Bu çalışma Kültür Bakanlığı’nı heyecanlandırmadı.
Fakat Avusturya Kültür Bakanlığı, Yaşar Yılmaz’ı Salzburg’taki Mozart
Üniversitesi “Antik Çağda Akustik ve Ses Dağılımı” konusunda konuşma yapmaya
çağırdı.
Çünkü bugüne kadar bilinmeyen 2 önemli bulgu keşfetmişti.
İlki sesin iletilmesiydi: Sahnedeki oyuncu, şarkıcı, konuşmacı ya da müzik
aletinden çıkan sesin 20-25 bin kişilik açık hava tiyatrosunun en uzak
basamaktaki izleyiciye kadar gidebilmesini, o dönemin mühendisleri orta yola
“sırtlı koltuklar” yerleştirerek sağlamışlardı. Ses, koltuğun sırtlığına çarpıp
yukarı basamağa kadar çıkabiliyordu.
İkinci buluş ise bugüne kadar düşünüldüğü gibi ilk tiyatro Antik Yunan uygarlığı
döneminde değil, Erken Dönem medeniyetleri döneminde yapılmıştı ve ilk açık hava tiyatroları taş değil ahşaptı.
HIRSIZLARIN PEŞİNDE BİR 68’Lİ..
68’li devrimci Yaşar Yılmaz antik tiyatrolar çalışmasını bitirdikten sonra
köşesine mi çekildi. Hayır.
5 yıl önce, Anadolu’dan yağmalanan tarihi eserlerin ve kültürel varlıkların
peşine düştü. ABD, İngiltere, Avusturya, Almanya, Danimarka, Rusya, ve
Yunanistan’a gitti. Yüzlerce müze gezdi.
Türkiye’den kaçırılan 40 bin eseri buldu ve fotoğraflarını çekerek belgeledi.
Neler bulmadı ki:
Paris Louvre Müzesi: Mağnesia'daki ünlü mermer tapınak kabartmaları, Asos'dan
sökülen tapınak parçaları ve yüzlerce dev boyutlu mermer, bronz heykeller.
Hitit, Urartu, Bizans, Selçuklu, Osmanlı eserleri.
Londra British Museum: Ksantos'dan (Eşen-Antalya) Nereitler anıtı, Knidos'tan
(Datça) 600 civarında büyük boy heykel, Mozeleum (Bodrum'daki ünlü, dünyanın 7. harikasının mermer süslemeleri ve heykelleri).
New York Metropolitan Müzesi: Sardes'ten (Salihli) sütun ve diğer eserler,
Bergama'dan büyük bronz heykel, Priyene, Milet ve Efes'ten heykeller, mermer
lahitler, Kültepe'den (Kayseri) Sümer-Asur dönemi eserleri.
Boston Müzesi: Asos eserleri
Washngton Dumborton Oaks Müzesi: Antakya mozaikleri ve Bizans eserleri.
Baltimore Müzesi: Antakya mozaik koleksiyonu.
Ch icago Sanat Müzesi: Selçuklu- Osmanlı eserleri.
Chicago Üniversitesi Şark Eserleri Enstitüsü Müzesi: Alişar eserleri.
Los Angeles Getty Villa : Burdur- Antalya yöresinden Kremna mermer kadın
heykelleri.Viyana Ephesus Müzesi : 50 m 'ye yakın mermer duvar frizleri Efes'ten
giden binlerce eser.
Berlin Alte Müzesi : Priyene, Milet'ten mermer heykeller.
Berlin Pergamon (Bergama) Müzesi : Büyüktapınak, Milet ve Priyene'den
tapınaklar, Zincirli'den Hitit tapınağı, Hattuşaş'dan heykeller, 33 metreye 14
metrelik dev boyutlu Milet pazaryeri giriş duvarı ve Selçuklu dönemi camilerine
ait eserler.
Tübingen Üniversite Müzesi: Antakya'dan heykel ve Troya eserleri.
Danimarka Ulusal Müzesi: Troya eserleri.
Kopenhag David Müzesi: Selçuklu eserleri, Konya'dan türbe sandukası, Cizre
Camii'nin ünlü tokmağı başta olmak üzere 14 ve 16. yüzyıl çini koleksiyonu.
Daha sırada 60 bin eser var.
Yaşar Yılmaz çalışmalarını sürdürüyor.
Evet, 68 kuşağı yazmakla bitmeyecek bir destandır...
Soner YALÇIN
Tumblr media
95 notes · View notes
sananeulen · 3 years ago
Text
SOLCU OLMAK veya DEVRİMCİ OLMAK.
Zor iş be dostum,işçiyi köylüyü karşılıksız sevmek hemde yari sever gibi.Kara kışın vuhladığı günlerde sobasız,odunsuz/kömürsüz dahası katıksız ekmeksiz garibanlar için üzülmek cebindeki son meteliği paylaşabilmektir solculuk.üşüyen bir zavallıya sırtındaki paltoyu hiç düşünmeden/ikilemde kalmadan giydirebilmektir solculuk.
Siz Devrimci/Solcu olmayı ne sanıyorsunuz..! (Hikmet Çetinkaya'nın paylaşımıdır.) Ben yazmadım ama daha çok okunmasını istedim. 68 kuşağı sanki hep eksik anlatılmış gibi geliyor bana. Mahir Çayan, Deniz Gezmiş, Sinan Cemgil, İbrahim Kaypakkaya ve nicelerini gerçekten tanıdığınızı mı düşünüyorsunuz? Gelin onların pek bilinmeyen yönlerini yazayım, kararı siz verin… Arkadaşım dert yandı: "Oğluma yatarken hikaye yerine bazı biyografiler anlatıyorum. Picasso, Maradona, Beethoven, Che, John Lennon, Marilyn Monroe gibi... Geçen hafta nereden duydu ise Fransız İhtilali'ni anlatmamı istedi? Anlattım. Ama anlatırken korktum! Aklıma Adnan Cemgil ve oğlu Sinan geldi. Korktum." Adnan- Nazife Cemgil çifti öğretmendi. 1940'lar başında DTCF'deki üniversite mücadelesinin önde gelen aydınlarıydılar. Adnan Cemgil işsiz kaldı; hapis yattı, sürgüne yollandı. Oğulları Sinan Cemgil o zorlu yıllarda 1944'te doğdu. Sinan Cemgil meraklıydı; babasına-annesine hep sorular sordu. Onlar da oğullarının anlayacağı bir dille anlattılar. Nitelikli bir kültür ortamında yetişen Sinan çok başarılı öğrenci oldu. İngilizce, Fransızca, İspanyolca, İtalyanca öğrendi. Arkadaşlarına Dante'den İtalyanca dizeler okurdu. Ünlü Amerikalı artist Clark Gable'nin taklidini yapıp herkesi güldürecek kadar espriliydi. ODTÜ Mimarlık'ta öğrenci iken devrimci mücadeleye katıldı. Teorik derinliğiyle öğrenci liderlerinden oldu. ODTÜ'de "Hoca" deme adetini Sinan Cemgil başlattı. "Hoca" derlerdi arkadaşları bilgisinden ötürü. Köylüleri, toprak ağalarına karşı ayaklandırmak amacıyla gittiği Nurhak Dağları'nda Jandarma tarafından öldürüldü. Sırt çantasından 4 kitap, bir de kuru soğan çıktı. Yirmi yedi yaşındaydı. Bir yaşındaki oğluna, 21 yaşında öldürülen arkadaşı Taylan Özgür'ün adını vermişti. Oğlunun cesedini almaya giden anne Nazife Cemgil, tabut başındaki meraklı köylülere seslendi: "Bu oğlum Sinan. Bunlar da onun arkadaşları (Kadir Manga ve Alpaslan Özdoğan), kardeşleri. Onlar da oğullarım. Bu çocuklar, bu oğullar; bu ülkeyi, halkı, sizleri sevdiler. Başka bir istekleri yoktu. Her biri birer dehaydı. Her biri üstün zekalı güzel çocuklardı. Dileselerdi, düzenin adamları olsalardı, şimdi burada cansız yatmazlardı. Birer milyoner olurlardı. Ama onlar, halkı, sizleri sevdiler. Sizin sorunlarınızı omuzladılar." Arkadaşım yakın tarihin bu acı olaylarını bilen biri. Üniversite öğrencilerine son yapılanlar arkadaşımı da korkutmuştu; nedeni biricik oğluydu. Oğlunun Sinan Cemgil'le aynı kaderi paylaşmasından korktu ve tarihsel gerçekleri anlatıp anlatmama kararsızlığına düştü. Ona Edip Cansever'in şirini okudum: "Utancı bilerek yaşamak korkunç/ Daha korkuncu da var: utancı bilerekten yaşatmak…" * * * ŞAİRDİLER Size 68'lileri anlatmalıyım: Mahir Çayan'ın şair olduğunu bilir misiniz; "Güneşi batmayan bir ada/Ben ne şuralıyım, ne buralıyım/Adalıyım… Adalıyım." Eşi Gülten Çayan atletti; 400 metrede milli takım seviyesinde bir koşucuydu. Yakın arkadaşı erkekler 400 metre koşan atlet ise bugünün tanınmış gazetecisi Osman Saffet Arolat'tı. Hüseyin Cevahir edebiyat eleştirmenliğine Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde başladı. Şiir de yazdı. Tunceli Alevi Dedesi torunu Hüseyin Cevahir, Rolling Stones dinlemeyi de çok severdi. SBF'nin en çalışkan öğrencisiydi; "devrimci başarılı olmalıdır" diyordu hep arkadaşlarına. Dürbünlü silahla hedef alınarak öldürüldüğünde 26 yaşındaydı. İstanbul Hukuk'un efsanevi hocalarından Prof. Dr. Tarık Zafer Tunaya, derslerinden hep tam not alan Cihan Alptekin'i yakından tanımak için evine davet etti. "Laz uşağı" Cihan yaşasaydı belki önemli anayasa profesörlerinden biri olacaktı. Öldürüldüğünde 25 yaşındaydı. Tunceli'de yakalanıp işkenceyle öldürülen İbrahim Kaypakkaya'nın elinden; Varlık, Papirüs, Soyut, Türk Dili gibi edebiyat dergileri düşmezdi. Türk dilinin yapısını, sözcük hazinesini, şiirdeki gücünü ve müzikalitesini araştıran şair Kaypakkaya öldürüldüğünde sadece 24 yaşındaydı. ODTÜ'NÜN DONLARI 1971 darbesinde Sansaryan Han'daki işkenceler sırasında polisler önemli bir delil buldu; devrimcilerin hemen çoğunda aynı tip mavi ya da kırmızı
külot vardı. Sordular; "bu donların anlamı ne; mavi ile kırmızının farkı ne; bunlar THKO'nun rütbeleri mi?" İşkencedeki sporcu gençler gülmemek için kendini zor tuttu, "bunlar" dediler; "ODTÜ Spor Kulübü'nün donları!" Futbolu severlerdi kuşkusuz… Devrimci Öğrenciler Birliği'nin tümü Beşiktaşlı'ydı. Çarşı'nın devrimciliği nereden geliyor sanıyorsunuz? 68'lilerden futbol takımı kurulsa Deniz Gezmiş ilk 11'e mutlaka alınırdı. Deniz'in ayrılmaz parçası Cihan Alptekin de… Mahir Çayan ise kesin teknik direktör; çok sevdiği futboldan iki bacağına takılan platin çubukları nedeniyle erkenden koptu. Deniz Gezmiş sahada kesin hakemi kandırmaya çalışırdı. Onun mizahçı yönü bilinmeden Deniz Gezmiş portresi yazılabilir mi? Beyaz at üstünde ODTÜ yurdunda kız arkadaşına serenat yapan bir romantikti o. İdam edildiğinde henüz 25 yaşındaydı. Aşkı da yaşadılar doyasıya… Sevgilisini son bir kez daha görmek için saklandığı evden çıkan ODTÜ'lü Koray Doğan, sırtından yediği polis kurşunuyla sevgilisinin evinin önünde can verdi. O da 25 yaşındaydı. O kuşak 1 kişiyi bile öldürmedi; ama tam 43 can verdiler. Oysa… Okul koridorlarında gazoz kapağıyla futbol oynayan bir kuşaktı onlar. Sanmayın ki fasulyesine poker ya da blöflü pişti oynamadılar? Sanmayın ki kolalı votka içmediler? Ya da rakı? Emel Sayın konserine gitmediklerini mi düşünüyorsunuz? Muhammed Ali, Joe Frazier'e yenildiğinde üzülmediklerini mi sanıyorsunuz? Ya da hiç küfür etmediklerini mi? En güzelini de bir ağız dolusuyla Deniz Gezmiş ederdi. Ve yine Deniz Gezmiş her fırsatta en sevdiği türküyü söylemez miydi: "Ne ağlarsın benim zülfü siyahım/ Bu da gelir bu da geçer ağlama/ Göklere erişti feryadım ahım/Bu da gelir bu da geçer ağlama…" DİLLERİNDEKİ ŞARKI; IMAGINE Delikanlıydılar. İdealisttiler. Devrimciydiler. Bozulmamış saf bir kuşaktı onlar. Kızıldere'de katledilen Kazım Özüdoğru gibi, "halka inmeyi" ayakkabı boyacılığı yapmak sanıyorlardı. İşten atılan Çorumlu belediye işçileri için yürüdüler. Kürtler için de yürüdüler; Kürtçe slogan atıp, Kürtçe şiirler okudular. Varto Depremi nedeniyle kan bağışı kampanyası düzenlediler. Azgın Zap Suyu'na köprü inşa ettiler. Pancar, tütün, fındık, haşhaş mitingleri yaptılar. Tam bağımsızlık için "Mustafa Kemal Yürüyüşü” düzenleyip Samsun'dan Ankara'ya yürüdüler. Atatürk heykelleri tahrip edilmesin diye geceler boyu nöbet tuttular. 68'li kızlar da vardı bu eylemlerde; hem de mini etekleriyle. Hippiler yok muydu? "Özel okullara hayır" yürüyüşünde, uzun saçlı genç üniversiteli, sarışın kız arkadaşıyla hem sarmaş dolaş yürüyor hem de slogan atıyordu. O hippi; Kızıldere katliamından tek sağ kurtulan Ertuğrul Kürkçü'ydü. Hayalleri vardı; dillerinde ise John Lennon'un "Imagine" şarkısı... SBF'NİN DANS PARTİLERİ Mahkemedeki savunmaları sırasında, Mevlana resmi çizip altına "Ben İnsanım" yazıp, hakime gönderecek kadar bu ülke değerlerine inanan bir kuşaktı. Resimden, edebiyattan gelmişlerdi. Ellerinden kitap düşmedi hiç. Nice yazarlar çıkarmaları boşuna değil. ODTÜ İnşaat'tan "Balık Memet" yani yazar Mehmet Eroğlu'nu okumayanınız var mı? Dans da ettiler: SBF yatılı öğrencilerinin Salı ve Cuma akşamları 18.45-20.00 arası dans partileri vardı. Carmina Burana'nın Türkiye'deki ilk bale gösteriminde harikalar yaratan balet Aydın Erol unutulabilir mi? Ya da; onca işkenceye rağmen cezaevinin soğuk koğuşunda bale yapan 20 yaşındaki balerin kız Ayşe Emel Mestçi? Anadolu türkülerini, Dadaloğlu'ndan Aşık Veysel'e şehre getiren 68'liler değil mi? Tiyatro da yaptılar; Uluslararası Üniversite Tiyatroları Festivali'nde üçüncü oldular. FKF ilk başkanı İzzet Polat Ararat'ın DTCF tiyatro bölümü öğrencisi olması tesadüf mü? ODTÜ Sosyalist Kültür Kulübü üyeleri Ali Artun ve Yılmaz Aysan'ın bugünün tanınmış sanat galerisi Nev'in sahipleri olması, o dönem birikiminin ürünü değil mi? Dağcılık kulüplerini üniversitelerde ilk kimler kurdu sanıyorsunuz? Türkiye'de bu sporun gelişiminde 68'li Fikret Gürbüz, Tuncer Gürdil, Uçmaz Sungur, Sönmez Targan ve nicelerinin katkıları unutulabilir mi? Ardı ardına şampiyon olan efsanevi İTÜ basketbol takımının
temelini TMTF İkinci Başkanı Cavit Savcı atmadı mı? Maratoncu Mehmet Yurdadön ülkeye madalyalar kazandırmadı mı? ODTÜ'lü Ömer Gürcan cezaevine sokulmasaydı, idam edilen babası Fethi Gürcan gibi ülkemizi binicilikte birincilik kürsüsüne çıkarır mıydı? SBF'nin tanınmış milli güreşçileri Necati Sağır, Mustafa Aynur aynı zamanda THKP-C'li değil miydi? Bugün judo ve karate de madalya alanlar, bu sporun gelişmesinde büyük emeği olan Murat Özdabak'ı anımsar mı? Peki ya boksörler milli sporcu Taşkın Konuralp'in adını duymuş mudur? ODTÜ Motor Kulübü'nün kurucularından Tayfur Cinemre motosikletiyle kimleri taşımadı ki; Ulaş Bardakçı, Yusuf Aslan, Cihan Alptekin… Fenerbahçe takımında yelken yapan Taner Türkantöz Mahir Çayan'ın en yakın yoldaşıydı. Hangisini yazayım? 68 kuşağı bu özellikleriyle neden anlatılmaz? Oysa… Toplumsal bir gelecek hayali kuranlar bu mirası her yönüyle bilmelidir. (ALINTI)
6 notes · View notes
revolyutsiyasestra · 5 years ago
Text
Tumblr media
ODTÜ Stadyumundaki Devrim yazısının hikayesi
ODTÜ Stadyumu 1962'de açıldı. Kapasitesi yaklaşık 13.000 kişidir. Şimdi her yıl mezuniyet törenleri orada yapılmakta, öğrenciler ellerinde pankartlarla yürümektedirler.
Fakat ilk açıldığında orada "Devrim" yazmıyordu. Peki bu yazının hikayesi nedir?
1968 Ekim ayının bir gece yarısında birkaç ODTÜ öğrencisi stadyumda buluştular. Öğrenciler: Hüseyin İnan (İdam edildi), Taylan Özgür (Vuruldu), Alpaslan Özdoğan (Vuruldu), Mustafa Yalçıner, Mete Ertekin ve bir kişi daha.
50 Metrelik halatlar, Japon malı trafik yol boyaları ve cam asidi kullandılar. Daha sonra yıllarca çıkarılamayacak olan karışımı boyayla cam asidinin oranını tutturarak hazırladılar ve işe koyuldular. Halatı şablon olarak kullandılar . Ve başka arkadaşlarının da yardımıyla yazıyı sabaha karşı bitirdiler.
Tumblr media
Bu olay üstüne ODTÜ Stadyumu yerine Devrim Stadyumu denmeye başlanmıştır.
Yazı daha sonraki yıllarda birçok kişiyi rahatsız etmişti. Yazıyı defalarca silmeye çalıştılar ama başarısız oldular. Karışım öyle bir karışımdı ki her seferinde yeniden ortaya çıkıyordu.
12 Eylül sonrası bu yazı tekrar tekrar silinmeye çalışıldı fakat yine silinmedi. 1990 yılında yazı yakıldı. Bunun üzerine kurullarda yazının artık kaldırılması yönündeki tartışmalar yeniden gündeme geldi. Fakat yazının okulun bir simgesi olduğuna ve kaldırılmasının anlamsız olacağına karar verildi.
1993 yılında ODTÜ Bahar Şenlikleri'nde konser verenlerden biri de Cem Karaca'ydı. 12 Eylül sonrası Almanya'ya gitmiş fakat daha sonraları Turgut Özal’ın girişimleriyle geri dönmüştür.
Bu konser için bazı öğrencilerin aklında bazı fikirler vardı. Yeniden Devrim yazmak istiyorlardı. Fakat bu sefer mumlarla yazacaklardı. Nitekim yazdılar da. Jandarma buna müdahale etmek istediyse de Cem Karaca bunu engelledi ve sorun büyümeden çözüldü.
Tumblr media
Bu konser sonrasında bir gelenek oluştu. Her yıl Bahar Şenliklerinin 3. günü mumlar getirilir ve stadyuma yeniden Devrim yazılır.
“Gözlerimin içine kurduğum ülkemsin, her sokağın ayrı devrim.”
#Devrim #Odtü #DenizGezmiş #Hüseyinİnan #TaylanÖzgür
5 notes · View notes
gundemarsivi · 5 years ago
Text
Tumblr media
SİNAN CEMGİL’İN KISA METRAJLI BÜYÜK YAŞAM ÖYKÜSÜ
“Bu oğlum Sinan… Bunlar da onun arkadaşları (Kadir ve Alpaslan), kardeşleri…. onlar da oğullarım… Bu çocuklar, bu oğullar; bu ülkeyi, halkı, sizleri sevdiler. Başka bir istekleri yoktu. Her biri birer dehaydı. Her biri üstün zekalı birer güzel insandı. Dileselerdi, düzenin adamları olsalardı, şimdi burada cansız yatmazlardı. Birer milyoner olurlardı. Ama onlar, halkı, sizleri sevdiler. Sizin sorunlarınızı omuzladılar. Size yalan söylüyorlar. Onlar eşkıya değildi.” Nazife Cemgil (Sinan Cemgil’in annesi)
“Varlıklı bir aileden geliyoruz, benim oğlumun hiçbir parasal sorunu yoktu. Bir okuma sorunu da yoktu, Türkiye’nin en güzel üniversitesini en yüksek puanı tutturarak girdi. Bitirdiğinde de memleketin en yüksek kademesine gelebilirdi, ama sizin için öldü!” Adnan Cemgil (Sinan Cemgil’in babası), oğlu Sinan Cemgil’in cesedini izleyen köylülere bu sözleri dedikten sonra; köylüler suçluluk psikolojisiyle başlarını öne eğer…
Kurtuluş Savaşı’da Muğla’nın Kuvay-i Milliye başkanlığını yapan Erzurumlu dedesinin torunu, felsefe öğretmeni annenin ve edebiyat öğretmeni babanın oğlu. Ailesi devrimci genleriyle, çok küçük yaşlarda hapishane de gördü (babası TMBB’nin karar almaksızın Menderes Hükümetinin Kore’ye asker göndermesini protesto ettiğinden babasıyla hapisi gördü; sahi ne işi vardı askerlerimizin orada? Haklı bir savaşı bugünlerde de anlamamak mümkün değil…), annesiyle aynı dava yüzünden sürgün de gördü…
ODTÜ’de Mimarlık Fakültesine girdiğinde, siyasetle ilgilenmeye başladı. Dönüşüm dergisinde eşi olacak Şirin Yazıcıoğlu ile tanışır ve aşık olur. Dönüşüm dergisini satarken yakalanır göz altına alınırlar. Aynı yıl, ODTÜ Sosyalist Fikir Kulübü’nün kuruluşuna katılır, hatta bir süre de genel başkanlığını yapar ve Türkiye İşçi Partisi’ne de üye olur.
1967 yılında ilkokul yapma amacıyla Muş’un Korkut ilçesine giden ODTÜ kafilesinde yer alan Sinan, arkadaşlarıyla birlikte halk kültürü üzerine de incelemelerde bulunur. Bu incelemelerden geriye kalan, kafilenin diline persenk olan Çift Jandarma (https://youtu.be/_lf44sJXJUQ) türküsüdür.
Sinan’ın Amerikalı öğretim görevlisinin; Yıllardan beri ODTÜ’de İngilizce eğitim görüyorsunuz. Nasıl İngilizce bilmezsiniz? sorusuna verdiği yanıt bugünlere kadar gelmiştir:
“Biz, ODTÜ’de İngilizce üç kelime öğrendik: Yankee go home.”
Sinan Cemgil’in İngilizcesi çok iyiydi, Fransızca, İspanyolca, İtalyanca ve Latince biliyordu; arkadaşlarına Dante’nin şiirlerini okuyup, defterine hep okuduğu ya da hoşuna giden sözleri de not alıyordu. O vakitlerde, her yanda Amerika’nın artan etkisiyle, üç kelimeyle Amerikan öğretim üyesine, nasıl posta koyduğunu da az önceki paragrafta iletmiştim.
O çok espritüel, taklit yapmakta çok başarılı, çok kültürlü ve çevresince çok sevilen biriydi. Teorik liderliğiyle lider oldu. O kadar bilgeydi ki ODTÜ’de ilk kez ona Hoca diyen çevresiyle, Hoca demek adet oldu.
1968’le birlikte yoğunlaşan öğrenci eylemlerinde, üniversitedeki hareketin doğal önderi olur. ODTÜ’de Toplumcu Gurup içinde yer alır. 1968’de ODTÜ’deki boykota ve 1969’daki ODTÜ işgaline önderlik eder.
Toprak reformunun gerçekleştirilmesi istemiyle hazine topraklarını işgal eden Elmalı köylülerini ziyaretinin Türkiye İşçi Partisi Genel Merkezi tarafından tepki ile karşılanması, TİP’ten istifasını getirir.
Sosyalist Devrim-Milli Demokratik Devrim tartışmalarında Milli Demokratik Devrim’i savunsa da Hüseyin İnan’la birlikte Türk Solu ve Aydınlık odaklı MDD yorumlarından ve bu çevredeki tartışmalardan uzak durur ve farklı bir yol açmak için arkadaşlarıyla birlikte harekete geçer.
Şi­rin ile Si­na­n’­ın ya­kın­laştıran 1966’da­ki Var­to Dep­re­mi sı­ra­sın­da ol­du, her ikisi de gö­nül­lüydü. 8 Şubat 1969 yılında henüz öğrenciyken Şirin Yazıcıoğlu ile evlenir. An­ka­ra Sıh­hi­ye Mey­da­nı­’n­da­ki bir bod­rum ka­tın­da ya­şa­ma­ya baş­la­dı­lar.
O dönemlerde, Robert Komer (Vietnam Kasabı) Türk yakın siyasi tarihinde belirleyici bir iz bırakmıştır. 6 Ocak 1969’daki ODTÜ’yü ziyareti sırasında, rektörlük binasının kapısında duran diplomatik plakalı 1968 model Cadillac otomobili, temsil ettiği Amerikan değerlerine karşı duran, Komer’in Vietnam geçmişinden haberdar ODTÜ’lü öğrenciler tarafından araba ters çevrilerek yakıldı. Söylentiye göre arabayı ateşe veren Deniz Gezmiş’in yakın arkadaşlarından Taylan Özgür iken, benzin deposuna sıkıştırılıp ateşe verilen eşarp da o dönemin bir diğer önemli ismi olan Sinan Cemgil’e aittir. Olaydan üç gün sonra Deniz Gezmiş ve (Hüseyin İnan, Yusuf Aslan’ın da içinde bulunduğu) yedi kişi hakkında verilen tutuklama kararı sonrasında, 3.000’den fazla öğrenci bir dilekçeyle kendilerinin de eyleme katıldığını bildirmiştir.
Taylan, 23 Eylül 1969 yılında Öğrenci Birliği Kongresine katılmak üzere İstanbul Üniversitesine geldiği sırada kolluk kuvvetleri tarafından Beyazıt Meydanı’nda arkasından vuruldu. 21 yaşında hayatını kaybeden Taylan Özgür’ün cinayeti halen aydınlatılmadı. Ablası Hale Kıyıcı kardeşinin katledilmesini şöyle anlatıyor:
“Kardeşim Taylan’ın İstanbul Üniversitesinin bahçesinde öldürülmediğini gazete arşivlerine bakarak bile öğrenebilirdiniz. Yaralı vaziyette Kumkapı Toplum Polisi karargâhında 2,5 saat dövülerek tutulduğunu, ODTÜ’den İstanbul’a nasıl geldiğini, yanında olup da katili en yakından görüp davada tanıklık yapmayan Mim. Sait Kozacıoğlu’nun adını geçirememek, danışmanlarınızdan Fahri Aral’ın savcılıkta tanıyıp da, mahkemede tanıyamadığını söyleyerek yargılanan kişinin beraatine neden olduğunu, sağır sultan bile duydu.”
Sinan Cemgil’in eylemde birlikte yer aldığı çok sevdiği arkadaşı Mustafa Taylan Özgür’ün İstanbul’da öldürülmesi üzerine Ankara’da Atatürk Anıtı önünde toplanan kalabalığa, aranıyor olmasına karşın şöyle hitap edecektir:
“Bir devrimci kardeşimiz polis kurşunu ile kahpece öldürülmüştür. Devrimci şehitlerin matemini tutacak zamanımız yoktur. Devrimcilerin postunu ucuza satmayacağız.”
28 Ocak 1970 yılında doğan oğluna söz verdiği gibi arkadaşı Taylan’ın adını verir.
Toprak reformunun önemini biliyor ve gerçekleşmesi için çaba veriyordu arkadaşlarıyla. Hazine topraklarını işgal edenleri bu gençler takip ediyor ve çok üzülüyorlardı. 12 Mart 1971 muhtırasından sonra, arkadaşlarıyla birlikte Ankara’yı terk eden Sinan Cemgil, 17 Mart’ta Deniz Gezmiş’le Yusuf Arslan’ın Gemerek’te yakalanmaları üzerine Adıyaman civarındaki Nurhak dağına çıktı. Buradan arkadaşlarıyla birlikte gerilla kampı kurmalarının nedeni Deniz Gezmiş ve arkadaşlarını korumak için devam edeceklerdi.
Cemgil ve arkadaşları, mayısın sonunda Adıyaman’da İnekli köyü muhtarının ihbarı üzerine kuşatıldılar. Sinan, 31 Mayıs 1971’de askerlerle çıkan çatışmada; Alparslan Özdoğan ve Kadir Manga ile birlikte vuruldu.
Ülkemizin ilerlemesi için 27 yaşında köylüleri uyandırmaya arkadaşları ile gittikleri Nurhak Dağları’nda Jandarma tarafından öldürüldüğünde; sırt çantasından 4 kitap, bir de kuru soğan çıktı.
Sinan Cemgil ve arkadaşlarının amaçları elbette toplumu ilerletmekti, fakat o devrimci arkadaşlarının gerek Mahir Çayan gerek Üç Fidan için de fayda sağlamak, onları kurtarmak için de güçlenmeyi hedeflemişti. Ama, o çok sevdiği arkadaşlarının acısını görmekten korkarken; kendi ve dostlarının ölümüyle, kurtarmak istediği arkadaşlarına ölümüyle yasını yaşatmıştı.
27 yaşında, yaşlı bir tabut sessizce taşınsa da mezara, daha sonraki birçok protestoda ölümsüzlüğü hep genç kalacaktı. O 27 yaşında, üniversite öğrencisi, 15 aylık oğluyla, güzel ve çok yetenekli karısıyla yaşasaydı; Halk için Ezilmeseydi, uzun ömrüyle birlikte sevdikleri ile yaşlansaydı, ne güzel olurdu! Ama yolu kapatan Amerikanlar vardı, kendisi de antiemperyalistti; benim fikrim de hiç gerçekleşmeyecek bir olasılığın hayaliydi…
Ve artık Sinan Cemgil’in arkadaşlarının ölümleriyle hayat devam edecekti!..
“Siz­ler ki hü­zün var
yü­zü­nüz­de ye­re eğik
göz­le­ri­niz acı­nı­zı gös­te­ren,
ne­re­den ge­lir­si­niz,
ren­gi­niz acı­nın ren­gi­ne dön­müş böy­le..!” Dante
Sinan Cemgil’in söylediği türküsüyle https://youtu.be/ieuxtVI-uPg yazımı tamamlıyorum. Onu hasretle, sevgiyle, özlemle ve şevkatle anıyorum.
Yazımın linki
Yazımı hazırlarken faydalandığım kaynaklar ve okunmasını değerli bulduğum fakat yazıma ekleyemediğim yalnız okuyup hoşlandığım kaynaklar;
1-Taylan Cemgil’in yazdığı kitap için röportajı. http://halkinkurtulusu.net/?p=2434
2-https://tr.wikipedia.org/wiki/Sinan_Cemgil
3-https://www.evrensel.net/haber/362014/taylan-ozgur-kimdir-nasil-olduruldu
4-https://www.sozcu.com.tr/2014/yazarlar/soner-yalcin/bir-amazon-kadini-sirin-cemgil-579059/
5 notes · View notes
fuckpolite · 7 years ago
Note
Sinan Cemgil hakkında ne düşünüyorsun?
Sinan Cemgil 68 kuşağının öncü liderlerinden son derece iyi eğitimli idealist ve yurtsever bir devrimciydi. Bu ülkede ezilen işçiler ve köylüler için o müthiş entellektüelitesini ve geldiği sosyal çevreyi yok sayıp canını ortaya koymuştu. Ama ne acıdır ki kendisini ihbar edip yakalatan da o uğruna canını ortaya koyduğu köylüler olmuştu. Öldürüldüğünde babası Adnan Cemgil köylülere hitaben şu konuşmayı yapmıştı: "Ben varlıklı bir aileden geliyorum. Öğretmenim. Ekonomik durumum oldukça iyi. Oğlumu en iyi şekilde yetiştirdim. En iyi okullarda okuttum. Ülkenin en güzide üniversitesi Odtü'de okuyordu. Hiçbir şeye ihtiyacı yoktu. Ölmese yüksek mühendis çıkacak ve o da varlıklı bir hayat yaşayacaktı. Fakat o sizin iyiliğiniz için öldü. Bunu bilesiniz diye söylüyorum." Öldürüldüğünde naaşı etrafında toplanan kişiler gene onu ihbar eden uğruna ölümü göze aldığı köylülerdi. Bu kez de naaşı almaya geldiğinde Sinan Cemgil'in annesi Nazife hanım köylülere yönelik şu konuşmayı yaptı: "Bu oğlum Sinan. Bunlar da onun arkadaşları (Kadir Manga ve Alpaslan Özdoğan), kardeşleri. Onlar da oğullarım. Bu çocuklar, bu oğullar; bu ülkeyi, halkı, sizleri sevdiler. Başka bir istekleri yoktu. Her biri birer dehaydı. Her biri üstün zekalı güzel çocuklardı. Dileselerdi, düzenin adamları olsalardı, şimdi burada cansız yatmazlardı. Birer milyoner olurlardı. Ama onlar, halkı, sizleri sevdiler. sizin sorunlarınızı omuzladılar." Evet, uğruna ölümü göze aldığı köylülerin ihbarı sonucu katledilmiştir Sinan Cemgil. Daha da acı olan bu köylülerin sayısı git gide artmakta. Kendilerine maddi, manevi her türlü zulmü yapanlara, kendilerini aç bırakıp, sömürüp, köleleştirip bir paket makarnaya muhtaç edenlere, halkın gerçek düşmanlarına defalarca EVET diyebilen insanlar olarak çoğalarak aramızda bulunmaya devam ediyorlar. Şunu sormadan edemiyoruz değer miydi Deniz, değer miydi Yusuf, değer miydi Hüseyin, değer miydi Harun, değer miydi Mahir, değer miydi Sinan ve daha nice sizin gibi aslan yürekli vatanseverler?
4 notes · View notes
haberin-varmi · 6 years ago
Photo
Tumblr media
Nurhak’ta katledilen Sinan Cemgil, Kadir Manga ve Alpaslan Özdoğan anıldı http://bit.ly/2YYMsYw
0 notes
forsasi · 4 years ago
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
"Elbet bir bildiği var bu çocukların
kolay değil öyle genç ölmek
yeşil bir yaprak gibi yüreği
koparıp ateşe atmak
hem öyle bir ağaç ki şu yaşamak denilen şey
a benim gülüm!
elbet bir bildiği var şu benim bilenmiş bıçak gibi yüzümün"
Sinan Cemgil
Kadir Manga
Alpaslan Özdoğan
12 notes · View notes
kitapindiroku · 8 years ago
Text
Erikler Çiçek Açınca & Nurhak'ı Hatırlamak A. Tuncer Sümer Kitabı Kitabı pdf indir pdf indir
Erikler Çiçek Açınca & Nurhak’ı Hatırlamak A. Tuncer Sümer Kitabı Bu kitap Tuncer Sümer’in tanıklığı… Hayatından bir kesit, aklında kalanlar. Bizi ona yaklaştıran, ortak hafızamız bir yana, onun yaşananlara ve arkadaşlarına dair vefası, içtenliği, yalınlığı ve çıkarsızlığı oldu. Toplamı on saati bulan bir sözlü tarih çalışmasının ardından çadırlarımızı ve uyku tulumlarımızı sırtlayıp Tuncer Sümer rehberliğinde yola çıktık. Nurhak’la… O coğrafyayla, insanı ve iklimiyle tanıştık. Mağaralarda, evlerde anılar dinledik. Çobanlar efsanelerle yolumuzu kesti. Mekânsal çağrışımlarla anlattı Tuncer, yeniden ve yeniden… Şaşırtıcı olan onlarca yıl sonra, her yeri daha dünmüş gibi bulması, herkesi adıyla hatırlamasıydı hâlâ. Öyle ki, yolunu kaybettiği yerde yine yolumuzu kaybettik. Bu kitapta, THKO (Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu) tarihinden bir kesit anlatılıyor. 1960’lı yıllarda başlayan dostlukların ve birlikte kurulan hayallerin hikâyesi. Ankara’dan, Filistin’den, Diyarbakır Cezaevi, Nurhak Dağları ve Mamak Cezaevi’nden geçen bir yolculuk. İçinde gençlik var, umut var, hüzün var. Sinan Cemgil, Alpaslan Özdoğan, Kadir Manga, Hüseyin İnan, Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve onların mücadele arkadaşları ve Nurhak halkı Tuncer Sümer’in anılarından çıkıp geliyorlar… unutulmamak için.
Erikler Çiçek Açınca & Nurhak'ı Hatırlamak A. Tuncer Sümer Kitabı Kitabı pdf indir pdf indir oku
0 notes
cinaraslan · 3 years ago
Text
Tumblr media
TARİHTE BUGÜN(31 MAYIS)
1911 - RMS Titanic yolcu gemisi denize indirildi. (Yapımı 1912'de tamamlanacaktır.)
1971 - THKO militanları Sinan Cemgil, Kadir Manga ve Alparslan Özdoğan, Kahramanmaraş'ın Nurhak ilçesindeki Nurhak Dağları'nda güvenlik güçleri ile girdikleri çatışma sonucu öldürüldü.
ÖLÜMLER
1237 - I. Alaeddin Keykubad, Anadolu Selçuklu Devleti Sultanı (d. 1190)
1971 - Sinan Cemgil, Türk devrimci ve THKO kurucularından (d. 1944)
1971 - Kadir Manga, Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu (THKO) kurucularından (d. 1947)
1971 - Alpaslan Özdoğan, THKO örgütü üyelerinden (d. 1946)
1 note · View note
genc-hkp · 11 years ago
Photo
Tumblr media
Nurhak şehitlerini ve Metin Lokumcu'yu unutmadık. Bugün mücadelemiz onlar için de sürecek.
28 notes · View notes
kalpherzamansoldanatar · 12 years ago
Photo
Tumblr media
" elbet bir bildiği var bu çocukların kolay değil öyle genç ölmek yeşil yaprak gibi yüreği koparıp ateşe atmak pek öyle kolay değil hem öyle bir ağaç ki şu yaşamak denilen şey her bahar yeniden yeniden tomurcuklanır da yalnız bir bahar çiçeklenir.."
Hasan Hüseyin KORKMAZGİL
123 notes · View notes