#Siyasal Tarih
Explore tagged Tumblr posts
Text
Siyo ile Gelen Kültür Belgeseli Galası
Ayhan Özvatan’ın yönetmenliğini üstlendiği Siyo ile Gelen Kültür adlı belgeselin galası, 2 Kasım 2024 tarihinde Çankaya Belediyesi Doğan Taşdelen Çağdaş Sanatlar Merkezi’nin Sabahattin Ali Konferans Salonu’nda gerçekleştirilecektir. Bu özel etkinlik, Sevk ve İdare Yüksek Okulu’nun (SİYO) 50. yılı anısına hazırlanmış olup, belgesel Türkiye’nin yakın dönem sosyal, siyasal ve ekonomik tarihini ele…
#50. yıl#ödül töreni#Çankaya Belediyesi#Ayhan Özvatan#belgesel#eğitim#ekonomik tarih#galası#Kültür#mezunlar#röportajlar#siyasal tarih#Siyo#sosyal tarih
0 notes
Text
merhabalar, konu ciddi
yakın bi zamanda vefat eden arkadaşım için bir ortaokulda onun adıyla bir kütüphane yapılacak, ortaokul bazında kitaplar toplanıyor. çanakkale onsekiz mart üniversitesinde okuyan ve destek olmak isteyen insanlar varsa 27 eylül cuma günü son tarih, terzioğlu yerleşkesi siyasal bilgiler fakültesinde her katta toplama alanı bulunuyor.
ya da yine birkaç ortaokul bazında kitap önererek destek olabilirsiniz (aklımda çok fazla kitap olmadığından ihtiyaç duyuyorum) herhangi bir şekilde destekleyen olursa şimdiden teşekkür ederim 💌
60 notes
·
View notes
Text
KARANLIK YOL
Pazar günkü yazımda şu tespitte bulunmuştum: Etnikçilerin ve liboşların en hayati dönüm noktalarında siyasal İslamcı AKP’ye can suyu vermelerinin ana nedeni,1923’te kurulan Cumhuriyete karşı ortak düşmanlıkları ve emperyalizm ile olan göbek bağlarıdır.
Gazeteci-yazar Orhan Gökdemir’in tarikatlar tarihine ışık tutan “Karanlık Yol - Nakşi-Halidi Tarikatı Tarihi”* adlı yeni kitabını okurken bu ortaklığa giden karanlık yolu ortaya koyan bölümlerle de karşılaştım. Altını çizerek okuduğum “PKK ve Halidilik” adlı bölümde, “Türkiye’deki Kürt siyasal hareketinin ‘İslam açılımı’nın 1990’lı yıllarda başladığını, PKK’nin o dönemde Kürtlüğün merkezde olduğu yeni bir tarih yazmaya çalıştığını ve Şeyh Sait’in o yazım sırasında keşfedildiğini, Cumhuriyet karşıtı bir yobaz olsa da Kürt olduğu için bunun rahatlıkla görmezden gelindiğini, böylelikle Kürt ulusal önderi olarak belirlendiğini” anlatıyor Gökdemir.
12 notes
·
View notes
Text
Çağımız insanlığıyla uyumsuzluk içinde bırakılan tek millet, Müslüman milletidir.
------------------------
Çağdaş insanlık felsefesi, geçmişin kavgalarını vermiyor artık. Geçmiş ile tatmin aramıyor artık. Üstelik bütün tarihleri boyunca olduğu gibi, son asırda bile, kendilerini birbirlerine ispat etmek amacıyla, birbirlerine karşı iki dünya savaşı yaşamış milletler artık birlikte birlikler kurabiliyorlar ve kendilerini gerçekleştirebiliyorlar. Böylece insanlığa katkı yapabiliyorlar. Bunu başarabilmelerinin tek nedeni, geçmişi, anıtsallaştırarak savunmak değil, ileriye gidebilmek amacıyla eleştirel ele almalarıdır.
Türkiye, İslam tarihinin geçmiş kavgalarını vermektedir hala. Kendi ülkelerinde bile geçmişin gruplarının taraftarı olarak pozisyon almaktadırlar. Bunun temel nedeni, tarih anlayışında çağdaşlaşamamasıdır.
Siyasal alanda da; siyasi partiler, geçmişin kavgaları üzerine kuruluyor. Türkiye dahil, bütün Müslüman milletlerin siyasal iktidarları, toplumlarını ileri götürmeye çalışmak yerine, din adı altında geriye götürmeye çalışıyorlar. Böylece insanlarının ayıklanmalarına neden oluyorlar. Çağımız insanlığıyla uyumsuzluk içinde bırakılan tek millet, Müslüman milletidir. İşte bu nedenle bugün insanlık, Müslümanlarla bu dünya üzerinde yaşamak istemiyor artık. Müslümanlar her gün çok çeşitli nedenlerle ölüyorlar. Duygusallıktan düşünselliğe çıkamayan Müslümanlara yazık ediliyor.
“Müslüman siyasal iktidarlar, kendi haksız çıkarları için sömürmek amacıyla duygusal kalmalarını sağlayarak Müslümanlara en büyük kötülüğü yapıyorlar.”
Siyasal iktidarlar, toplumlarını zihinsel olarak çağdaşlaştırmak zorundadırlar. Siyaset felsefesine göre; siyasal iktidarların temel görevi, toplumlarını çağlarına göre yeniden üretmektir. Aksi takdirde devlet ve toplum birlikte ayıklanıp gideceklerdir.
Prof. Dr. Niyazi Kahveci
3 notes
·
View notes
Text
🐺 BEN TÜRK'ÜM DİYORSANIZ BUNLARI DA BİLMEK ZORUNDASINIZ... 🤘
💙 1. Tarihte Kurulan İlk Türk Devleti, Asya Hun Devleti
2. Türk Adı İle Kurulan İlk Milli Türk Devleti,I.Göktürk Devleti
3. Yerleşik Yaşama Geçen İlk Türk Devleti, Uygurlar
4. Yazıyı İlk Kullanan Türkler, II. Göktürk ( Kutluklar )
5. Avrupa’da Kurulan İlk Türk Devleti, Avrupa Hun Devleti
6. İstanbul’u İlk Kuşatan Türkler, Avarlar
7. Alfabeyi İlk Kullanan Türkler, Türgişler
8. Parayı ilk kullanan Türkler, Sibirler
9. İlk Türk Parasını Basan Türkler, Türgişler
10. Bizans’la Siyasal İlişki Kuran İlk Türkler, Göktürkler
11. Türk Tarihinin İlk Yazılı Antlaşması, Asya Hun-Çin Ant.
12. İlk Türk Alfabesi, Göktürk –Orhon Alfabesi
13. Töreyi yazı hale getiren ilk Türkler, Uygurlar
14. Türk Tarihi ile ilk yazılı belgeler, Orhun Kitabeleri
15. Tarihte ilk onlu sisteme dayalı ordu, Asya Hunları-Metehan
16. İlk Türk Hükümdarı, Teoman, Asya Hun Devleti
17. Türk adı ilk defa, ÇİN KAYNAKLARINDA Geçer.
18. Türklerin ilk başkenti, Ötüken
19. İlk hayvan sanat üslubu, İSKİTLER
20. İlk ceket, pantolon, kemer ve kemer tokası, İskitler
21. Yabancı dinleri benimseyen ilk Türkler, Uygurlar
22. Anadolu’ya ilk gelen Türkler, Hunlar
23. İlk atlı göçebe Türk uygarlığı, İskitler
24. Kâğıt ve matbaayı ilk kullanan Türkler, Uygurlar
25. Tarihte atı ilk evcilleştirilen millet, Türkler
26. İlk yazılı Türk Milli Tarih kaynağı, Orhun Kitabeleri
27. İlk yoğurt, pastırma ve konserve et, Türkler
28. En uzun destanı, Manas-Kırgızlar
29. Musevi olan tek Türkler, Hazarlar
30. İslamiyet’i kabul eden ilk Türk boyu,Karluklar
31. İlk Müslüman Türk devleti,Karahanlılar
32. İlk Müslüman Türk İmparatorluğu,Gazneliler
33. Mısır’da kurulan ilk Türk İslam Devleti, Tolunoğulları
34. Hicaz bölgesine hâkim olan ilk Türk devleti, İhşitler
35. Hindistan’a İslamiyet’i ilk götüren Türkler, Gazneliler
36. Türkçeyi resmi dil ilan eden ilk Türk Devleti, Karahanlılar
37. Türkçeyi resmi dil ilan eden ilk Türk Beyliği, Karamanoğulları
38. Türklerin Anadolu’daki ilk başkenti, Selçuklu Türklerinden olan Kutalmış oğlu Süleyman Şah tarafından Anadolu'da İznik başkent olmak üzere 1077 yılında kurulmuş olan Türk devletidir
39. İlk Türk denizcisi ve Amirali, Çaka Bey
40. Selçukluların Bizans’la yaptığı ilk savaş, Pasinler
41. Türk âleminin ilk sözlüğü, Divan-I Lügati’t Türk
42. Türklerin Anadolu ya ikinci defa sahip olması Mustafa Kemal ATATÜRK.
43. Anadolu'da Türk ismi ile devlet kuran (TÜRKİYE)
Mustafa Kemal ATATÜRK.
44. Anadolu'da Türkiye Devletinin Resmi Dilini Türkçe yapan Mustafa Kemal ATATÜRK.
45. Halının ne olduğunu, Keçenin ne olduğunu Dünyaya tanıtan İskitler dir.
46.Avrupa kumaşlarla örtünürken İskitler Pantolon ve gömlek ve ceket yelek giyiyordu. Altından ceket ve pantolon yapıyordu. ❤️
ÖNCE VATAN Diyenlerdir 🇹🇷
Allah'a Emanet.
6 notes
·
View notes
Text
Nobel ödüllü ekonomist Daron Acemoğlu'nun katıldığı YouTube kanalında Atatürk'ü eleştiren sözleri gündem oldu. Cumhuriyet yazarı, ünlü tarihçi Sinan Meydan, Acemoğlu'na uzun bir açıklamayla yanıt verdi. Meydan, "Acemoğlu'nun bu yakın tarih okuması ve Atatürk'e bakışı, Atatürk ve laik Cumhuriyet karşıtı İkinci Cumhuriyetçilerin, kimi liberaller ile siyasal İslamcıların temelsiz ve çarpık tezlerinin tekrarı" dedi.
2 notes
·
View notes
Text
Tarihi biraz okuyup yorumladığımızda her zaman şunu gördük Farisiler bir medeniyet toplumudur binlerce yıldır kesintisiz devam eden bir devlet kültür��ne sahiplerdir.
Her ne kadar molla rejimi sayesinde gerilemiş görünsede tarih bize şunu net göstermiştir.Farisiler tatli dilli ve sabırlı bir milletir ve herşeyi ince eler sık dokurlar.
Öyle bir çorap örerlerki ancak sen farkına vardığında iş işten çoktan geçmiştir.
İbranilerin iran sürgününden sonra topraklarına dönmelerini sağlayanlar yine farisilerdie ama ne hikmetse bu iki kavim bin yıldır bir birine bilenip duruyor.
İsrailin daha önce Hamas liderini ve dünde Hizbullah liderini öldürmesi artik işlerin politik söylen ve siyasal tavırlar ile çözülemeyeceğini net olarak göstermiştir.
İsrail kapitalin gücü ve yetişmi bilim adamları ile her ne kadar teknik anlamda akilica bir savaş yürüyorsada ben Farisilerin her hülakarda bu savaşın sonunda yine karlı çıkacağina adım gibi eminim.
Amerika Irakta çakili kaldı, 2 Trilyon dolara yakin bir para harcadılar sonuç Irak bugün İranın güdümünde.
Yemen ve keza Birleşik Arap Emirliğide benzer şekilde İranın güdümünde
Süriyede keza İsrail,Türkiye ve Amerika milyarlarca dolar harcadı Süriye bugün Iranin güdümünde.
Benzer şekilde her seferinde düşmanın eli ile kendine alan açıp hakimiyetini kuruyor.
İranın hafife almak Tarihi bir yanılğı olur
2 notes
·
View notes
Note
Merhaba. ÇEDES projesi hakkında ne düşünüyorsunuz?
Sen sorunca okudum, buram buram ideolojik manipülasyon kokuyor çocuklara karşı. Evet devlet merkezi eğitimi ile ideolojik bir eğitim de verir, bundan bir kaçış yok ama bu tarih kurgusu, toplumsal kavramlar üzerine odaklanan bir pratiktir. Bu kadar moral değerler üzerine ideolojik bir eğitim verilmesi bana sağlıklı gelmiyor. Ben özünde tüm ideolojik eğitimlere karşıyım ancak bu denlisi vicdani özgürlüğe ihlale çok daha yakın geliyor. Ayrıca merkezi eğitimin konjonktürünün dini olması da laik anlayış ve aydınlanmacı temellere sahip devlet ideolojisine baya ters duruyor. Verdikleri dini eğitimin kendi algılarındaki kadar plastik (büyük plastik heykellerdeki sanat algıları kadar boş) olduğunu da düşünürsek, verdikleri eğitimin dini bir niteliği olduğunu söylemek de bu insanları tanıdığım kadarıyla zor. Yalnızca biatı aşıladıkları kanaatindeyim. Koca mesnevi yorumu bile folklor dansına dönüştürmüş kadar sığ dini algıya sahipler bu insanlar sonuçta. Kültüre, geçmişe, bilime ve özellikle de çevreye saygı ve sevgiden neyi anladıklarını ben anlayamıyorum ama anlamayı isterim gerçekten.
Kendimi durduramadım o yüzden şunları eklemek istiyorum. Bu insanlar Osmanlı diye yanıp tutuşurlar ama evlerine İttihatçı amblemini neredeyse her biri çerçeveletip asmıştır, tarih tarih diye yakınırlar koca bir tarih olan İstanbul ve benzeri yerleri betonlaştırmaya da can atarlar, din ve kültür diye haykırırlar köşe başına yaptıkları camilerin minare sayılarının ne anlama geldiğini dahi bilmez tarihte yer alan koca bir cami yaptırma ritüelinin tüm anlamını yok ederler. Siyasal islamcının bir ideolojisi yoktur, ne savunuyorsa paradoksaldır hepsi kartondan iki boyutlu görüntülerdir sadece. Siyasal islamcı milli olamayacak kadar ümmetçi, ümmetçi olamayacak kadar milli algılara sahiptir. Muhafazakar olduğunu söyler hiçbir şeyin muhafazası için herhangi bir duyara sahip değildir. Bu insanların biat ettiği ve kabul ettiği birkaç içi boş kavram vardır, o kavramların ardına geçen herkes bu biatın gücüyle onları istediği her yöne çekebilir. Bu sadece siyasi arenada böyle değildir (bknz. Jet Fadıl). Bu insanların her konuda hassasiyeti, mağduriyeti ve saygı talebi vardır çünkü bu insanların gerçekten bir konuda hassasiyet geliştirecek derinliği, başka bir şeyin mevcudiyetine tahammülü ve saygısı yoktur. Bu koca bir cehalet topluluğudur ve yakın tarihimiz boyunca kimse bu topluluğu iyileştirmek istememiş yalnızca yönetmek istemiştir.
10 notes
·
View notes
Text
Bana kızma Ata'm...
![Tumblr media](https://64.media.tumblr.com/ab61a3ffa9a011977b940003ef9b2aa1/7b1aae447f6d1b7c-57/s400x600/3819934807da916f020831a6e4ed7ce808ee7dae.jpg)
Senin emrinle kurulan partinin içinden çıkanlar yeni partiler kurdular. demokratız, muhafazakarız dediler ülkeyi soydular. Senin kurduğun ve sahibi bu ulus dediğin ne kadar fabrika, tersane, şirket ne varsa sattılar. Şimdi de toprak satıyorlar.. Hatta bir it vardı bakan oldu, dedi ki "Gecenin 3'ünde gelsinler satarım" dedi, sanki babasının malı gibi.. Bu itin karısı göğsünün ortasında amerikan ayrağı ile senin ulusundan amerikadaki tedavisine giderken helallik istedi. Sonrasında geberdi bu zaat.. Ateşi bol olsun..
Helalleşme derken senin partinin başındaki kukla da helalleşme diye ortaya atladı; belli ki tarih bilgisi yoktu! Senin yönetim zamanını bile işin içine kattı GERİ ZEKALI!.. Gandicilik oynadı ama çuvalladı.. Bütün çıkışları rakibi olan ümmetçinin ekmeğine yağ sürdü (Biz onu BOP Eş başkanı olarak biliriz ki hala öyle).. 2023 yılındaki seçimleri sırf bu SALAK yüzünden kaybettik. Bu SALAK o kadar salak ki iktidarın SALAKLIK ve beceriksizlik konnusunda en büyük rakibi. Senin zamanında türban diye bir giysi yoktu. 60'lı yıllarda İtalya'da Vatikan'ın Amerikan modacısından ricasıydı. Ve Erbakan'ın ön ayak olduğu, yaygınlaşmasına neden olduğu ne kültürümüzde olan ne de tarihmizde olan bir simge oldu ve bunu siyasal islamın babası Fulller (Felller) kullandı.
Ata'm bende de suç var. Siyasete girmedim; özür dileirm. Doların yeşiline ve koltuklara tapanların bu kadr alçalacağını hiç düşünmemiştim. Bana yine de kızma...
Emrinle kurulan partiye gelince, o senin partin değil artık; bir mezhebin partisi olmuş ve başındaki dikdatör kendisine rakip olanları hemen ihraç ediyor. 13 yıldır kaybediyor ve son ölüm-kalım meselesi dediği seçimde dahi kaybetmiş bir YÜZSÜZ var.. Senin partini bunlar istila ettiler. Chp bizim demokratikleşme anlamında ilk göz ağrımız ama laik Türkiye Cumhuriyeti'mizi daha içten ve samimi savunan partilerimiz de var. Senin izindeler.. Şu anki yapısıyla Chp tarih olabilir.
Chp benim için bitti..
Bitmeyen şey ise senin aklıl, bilim, vicdan ve sevgi yolun Ata'm.. .. .
4 notes
·
View notes
Text
Devlet Nedir, Hükümet Nedir! Yenilir mi? İçilir mi?
![Tumblr media](https://64.media.tumblr.com/66c1b0aafcad3d775fa6b77d163a6f48/cf4465b87e732f44-7c/s540x810/b5b83b19b69518c7d2f0b6705886f45f39bf49a5.jpg)
En basit tanımıyla “Devlet, toprak bütünlüğüne bağlı olarak siyasal bakımdan örgütlenmiş millet veya milletler topluluğunun oluşturduğu tüzel varlıktır.” Peki, acaba bu tanım Türkiye’de değişir mi? Hayır. Türkiye üniter bir devlettir. Yani içerisinde federasyon gibi yapılar yoktur ve tüm vatandaşlar kanunlar önünde eşittir. TBMM yetkisi her yerde geçerlidir. Peki, hükümet nedir? En basit tanımıyla gidersek “devletin organlarını ve düzenini sağlaması için seçimle gelen insanlar grubudur”. Devletin bürokratları memurları işleyişleri vardır. Hükümet sadece bunu organize etmekle görevli kişilerdir. Devlet bakidir hükümetler geçicidir. Peki, bu tanımlar neden önemli? Tarih boyunca 16 büyük devlet kuran Türklerdir. Bu devletleri idare edenler geçip gitmiş tarihin sayfalarında belki yok olmuştur. Ancak devlet tarihten silinmemiştir. Demek ki padişahlar saltanatlar bitse bile devlet bitmemiştir, bitmeyecektir. Son 21 yılda AKP’nin tek ba��ına iktidarda olması devlet ile hükümet kavramlarının iç içe geçmesi sonucunda insanlar bu kavramları birbirine karıştırmıştır. Uzun süren tek parti iktidarlarının tamamında hükümet devlet sanki bir bütün ve hükümet giderse seçilenler giderse devlette yok olur düşüncesi hâkim olmuştur. Her seçimde önümüze getirilen “beka sorunu, biz gidersek devlet biter, biz olmazsak Türkiye olmaz,” gibi söylemler esasen bunun sonucu olmakla beraber aslında sadece propaganda ve korkutma amaçlıdır. Bu bizim toplumumuza özel bir duygu da değildir. Bunun en basit örneği Hitler Almanya’sıdır. Almanya halen mevcut ve halen dünyanın en güçlü ülkelerinden birisidir oysaki kaç defa hükümet değişti toplamda 2 dünya savaşı gördü ve her ikisinden de çok ağır hasarla çıktı. Demek ki devletin gücü hükümetin gücünden kaynaklanmamaktadır. Hükümetin görevi kabaca organize edip günün kurallarına göre politikaları, harcamaları güncellemek ve ekonomi, toplumsal refah, toplumdaki huzuru korumak ve geliştirmek adına dünyanın ve toplumun gereklerine uygun hareket etmektir. Devletin politikaları vardır örnek olarak “kalkınma planları, Silahlı kuvvetleri geliştirme planları, üretim planları vb.” hükümetlerin ise bu politikalarda öncelik belirleme veya değiştirme harcamaları düzenleme gibi yetkileri mevcuttur. Parayı devlet toplar o paranın nereye gideceğini hükümet organize eder. Harcamayı yine devlet yapar. Devletin bütçesi vardır hükümetin bütçesi yoktur. Deprem bölgelerinde hasar tespit yapan devlettir, konutları yapan ve yapacak olanda devlettir, hastanede size kan tahlili yapan, vergiyi alan, tarımsal destekleri veren, size kimlik veren, askere gönderen devlettir. Ancak deprem konutlarını para alarak ya da ücretsiz yapmak hükümetin seçimidir. Aslında bu kararı sizin adınıza oy verdiğiniz hükümet verir, sizin şehir merkezinde aldığınız evi dağın başına hem de sizden üste para alarak yapacağını söyleyen hükümet bunu yapacak olan ve size teslim edecek olan devlettir. Mevcut hükümet gitse bile konutlar devlet tarafından yapılacağından esasen mağduriyet yaşanmayacaktı tıpkı yeni gelenin de “bu konutları yapmıyorum kardeşim” deme şansı olmadığı gibi. Özetle biz devleti değil, konutları yapacak olanı değil, konutların hangi şartlarda depremzedelere dağıtılacağını belirleyene oy verdik. Öyle ya da böyle bir seçim süreci bitti. Biz devlete değil hükümete oy verdik. Son olarak Atatürk’ün söylediği bu söz aslında tüm konuştuklarımızı özetler niteliktedir. “Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır, ancak Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır." Read the full article
2 notes
·
View notes
Photo
![Tumblr media](https://64.media.tumblr.com/25190ce809293087663647af9845ead5/4dfd90cfc65dd9b3-c5/s540x810/87597f2a80c5c9a152ffbdc0499c2d8491efe696.jpg)
Kültür sanat programımız #KaralamaDefteri’nin bu haftaki konuğu, İnsan Hakları Savunucusu-Eğitimci-Çevirmen-Şair-Yazar #RuhanMavruk olacak. Birlikte, yaşam-sanat çizgisi, yayınlanmış kitapları ve son kitabı “Hoşgeldin Geronimo” ile edebiyat çalışmaları ve güncel siyasal gelişmeler üzerine konuşacağız. Tüm dostlarımızı söyleşimize Karalama Defteri'ne, #MardefTv 'ye bekliyoruz...TARİH :10 Mayıs 2023 Çarşamba Avrupa saati 19.00Türkiye saati 20.00 MARDEF TV EkranlarındaCANLI YAYIN linkleri :Mardef Radyo / TVwww.youtube.com/c/mardeftvwww.youtube.com/c/HasanBulutNurhakSOSYAL MEDYA :Sosyal medya hesaplarımıza abone olalım, birbirimizi takip edip dayanışalım, sosyal medya hesaplarımızı güçlendirelim. Dayanışma inceliği gösteren dostlara şimdiden çok teşekkür ediyorum...Birlikte güçlüyüz. #KaralamaDefteri YouTube ve Facebook sayfamıza abone olmaya dayanışmaya bekliyoruz.YouTube :- https://youtube.com/@HasanBulutKaralamaDefteri- https://www.facebook.com/HasanBulutileKaralamaDefteri
3 notes
·
View notes
Text
![Tumblr media](https://64.media.tumblr.com/954c82e1f25b6ce1252ec251617000cb/c6e14fc6f779f521-97/s540x810/0688e95bb5baf56b11378b9c51af08237468112b.jpg)
Otoriter İktidarların Beslenme Kaynağı: Politik Kutuplaşma
✍🏻 Dr. Tunay Şendal
Otoriter rejimler, siyasal tarih boyunca bireylerin özgürlüklerini kısıtlamış, muhalefeti bastırmış ve iktidarı merkezileştirmiştir. Bu rejimlerin devamını sağlama noktasında birçok strateji uygulanmıştır. Bu stratejilerden biri, belki de en etkilisi, politik kutuplaşma yaratmak ve bunu sürekli canlı tutmaktır. Politik kutuplaşma, toplumu “biz” ve “onlar” şeklinde keskin çizgilerle bölerken siyasal aidiyetleri pekiştirir, rasyonel tartışmaları ikincil plana iter ve bireylerin otoriteye olan bağlılığını artırır.
Politik kutuplaşma, bireylerin siyasal düşünce ve davranışlarında giderek daha keskin ayrımlarla iki (veya daha fazla) grup arasında bölünmesine yol açmaktadır. Bu durum, sadece siyasal alanla sınırlı kalmamakta; bireylerin kültürel, ekonomik ve sosyal etkileşimlerine de yansımaktadır. Kutuplaşma, genellikle siyasal liderler veya partiler tarafından manipüle edilerek derinleştirilmekte ve bir sınır çizgi aracı olarak kullanılmaktadır. Otoriter rejimlerde bu mekanizma, toplumsal uyumu bozmaktan ziyade iktidarın dayanaklarını kuvvetlendirmek için bilinçli bir strateji olarak benimsenmektedir.
Otoriter rejimlerin politik kutuplaşmayı bir silah olarak kullanmasının altında yatan temel neden, toplumda bir “düşman” algısı oluşturarak kitleleri manipüle etmektir. “Biz” grubu iktidarın destekçilerini temsil ederken, “onlar” grubu rejim muhaliflerini işaret etmektedir. Bu yapay ayrım, rejimin eleştirilmesini zorlaştırırken, halkı otoriter lidere daha sıkı bir şekilde bağlamaktadır.
Otoriter rejimler, kutuplaşmayı desteklemek için medya, eğitim sistemi ve hukuki düzenlemeler gibi araçları kullanmaktadır. Devlet kontrolü altındaki medya organları, belirli bir ideolojiyi yüceltirken muhalif görüşleri kriminalize etmektedir. Eğitim sistemi, genç bireyleri tek tip bir düşünce yapısına kanalize etmektedir. Hukuki düzenlemeler ise muhalifleri susturmak için kullanılarak dönüşümsel bir toplumsal yapı yaratılmasına katkı sağlamaktadır.
Politik kutuplaşma, toplumda derin yarıklara ve uzun vadeli olumsuz etkilere yol açmaktadır. Bir yandan sosyal bağlar zedelenmekte ve bireyler arasında güvensizlik artmakta, diğer yandan rejim, eleştirilere karşı daha dirençli bir çerçeve kurmaktadır. Bu durum, demokratik kuralların ve değerlerin zayıflamasına, insan hakları ihlallerinin artmasına ve hukuk devletinin ortadan kalkmasına neden olmaktadır.
Kutuplaşma, iktidarın destekçileri için bir aidiyet duygusu yaratırken muhalifleri sessizleştirmekte ve toplumu hiyerarşik bir yapıya sürüklemektedir. Bu yapı, bireylerin sorunlara dair eleştirel düşünme yetisini azaltmakta ve alternatif söylemlerin önünü kesmektedir.
Otoriter iktidarların politik kutuplaşma stratejisi, iktidarı sürdürebilmek için etkili bir araç olarak kullanılmaktadır. Bu strateji, toplumu derin çizgilerle bölmekte, bireylerin otoriteye bağlılığını artırırken muhalif sesleri etkisiz hale getirme potansiyeline sahiptir. Ancak bu durum, sadece bireyler arası ilişkileri değil, aynı zamanda demokratik yapıları ve toplumsal dayanışmayı tehdit etmektedir. Dolayısıyla, politik kutuplaşmanın derinleşmesi, sadece otoriter rejimler altında yaşayan bireyler için değil, küresel demokrasi için de çözülmesi gereken bir sorun olmaktadır. Bu gerçeklik, toplumların farkındalığını artırmakta ve kutuplaşmayı önleyecek politikaları benimsemeyi gerektirmektedir.
Dr. Tunay Şendal
0 notes
Text
105 YIL ÖNCE YANAN BAĞIMSIZLIK ATEŞİ!
Günümüzde siyasal İslamcıların Atatürk’ün Padişah Vahdettin tarafından Samsun’a Anadolu’daki direnişi başlatması için gönderildiği yalanı yayılırken gerçek tam tersiydi. Atatürk, Samsun’a filizlenmeye başlayan direnişi engellemesi, halkın elindeki silah ve cephanenin toplattırılıp koruma altına alınması, asker toplayan şûraların kapatılması ve Pontus olaylarını araştırması için gönderildi. Fakat o içindeki bağımsızlık tutkusuyla bunu yapacak son kişiydi; tersine emperyalizme karşı halkın direnişini örgütledi!
Harbiye Nezareti 8 Haziran 1919’da, göreve getirileli bir ay bile dolmadan Mustafa Kemal Paşa’yı geri çağırdı; Amasya Genelgesi’nin yayımlanmasından bir gün sonra da 23 Haziran 1919’da azledilmesine karar verdi. Atatürk, 8 Temmuz 1919’da Saray Hükümeti tarafından görevinden alınınca, askerlikten istifa ettiğini padişaha bildirdi.
11 Nisan 1920’de Şeyhülislam Dürrizade Abdullah, Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları hakkında ölüm fetvası yayımladı. Bu tarihe dikkatinizi çekerim: TBMM açılmadan tam 12 gün önce oldu bu! Atatürk ve dava arkadaşları, Kurtuluş Savaşı mücadelesini bu ölüm tehdidi ile gerçekleştirdiler.
11 Mayıs 1920’de Atatürk ve bazı arkadaşları hakkında Divanı Harp tarafından verilen ölüm fermanını 24 Mayıs’ta Vahdettin onayladı.
O günlerde genel kabul gören üç yol olduğunu, İngiltere himayesini ve Amerikan mandasını talep etmek ya da mahalli kurtuluş çarelerine yönelmek şeklinde üç karar ortaya çıktığını Nutuk’ta anlatan Atarürk kendi kararını açıklıyor:
“Efendiler, bu vaziyet karşısında bir tek karar vardı. O da milli hâkimiyete dayalı, kayıtsız şartsız bağımsız yeni bir Türk devleti tesis etmek! İşte daha İstanbul’dan çıkmadan evvel düşündüğümüz ve Samsun’da Anadolu topraklarına ayak basar basmaz tatbikatına başladığımız karar, bu karar olmuştur.”
Bugün hepimizin sömürge bir ülkede yaşamamasını sağlayan, bu tarihi karardır! Başta Atatürk olmak üzere bu kararı alan ve hayata geçirilmesini sağlayan tüm antiemperyalist yurtsever devrimcilere selam olsun!
13 notes
·
View notes
Text
Şiirlerin Yazılma Sebepleri: Şiir Yazmanın Arkasında Yatan Anlamlar
Şiir, insanın duygu ve düşüncelerini ifade etmenin en güçlü yollarından biridir. İnsanlık tarihi boyunca, şairler yaşadıkları dünyayı, içsel dünyalarını ve dışsal gerçeklikleri şiir aracılığıyla anlatmışlardır. Her şiir, yazıldığı dönemi, yazarını ve toplumu yansıtan bir aynadır. Peki, şiirler neden yazılır? Şiir yazmanın arkasında pek çok farklı sebep bulunmaktadır. İşte şiirlerin yazılma sebeplerine dair bazı önemli noktalar.
Duygusal İfade ve Rahatlama Birçok şair için şiir, duygularını ifade etmenin bir aracıdır. İnsanlar, yoğun duygusal deneyimlerle karşılaştıklarında, bunları dışa vurmanın ve anlamlandırmanın yollarını ararlar. Şiir, acı, mutluluk, korku, sevda gibi duyguları dışa vurmanın güçlü bir yoludur. Şair, hislerini kelimelerle şekillendirerek bir anlam yaratır. Aynı zamanda, şiir yazmak, bir tür rahatlama veya içsel arınma sağlar. Duyguların bir kağıda dökülmesi, zihin ve ruh üzerindeki baskıyı hafifletebilir.
Toplumsal Eleştiri ve Protesto Şiir, tarih boyunca toplumsal eleştiri ve protestonun önemli bir aracı olmuştur. Şairler, yaşadıkları toplumun sorunlarına, adaletsizliklere ve eşitsizliklere duyarsız kalamazlar. Özellikle dönemin siyasal, sosyal ve kültürel yapısını eleştiren şiirler, halkın sesini duyurmanın bir yolu olmuştur. Birçok şair, şiirleriyle sistemin yanlışlıklarını ve toplumun karşılaştığı zorlukları dile getirerek değişim için çağrıda bulunmuştur. Toplumsal eleştiri ve protesto içeren şiirler, bazen gizli bir mesaj taşırken bazen de açıkça hükümet veya toplumu hedef alabilir.
Sanatsal Yaratıcılık ve Estetik Arayış Şiir yazmanın bir diğer sebebi, sanatsal bir ifade biçimi arayışıdır. Şairler, dilin inceliklerini ve estetik güzelliklerini keşfetmek, kelimelerle yeni anlamlar yaratmak isterler. Şiir, dilin sınırlarını zorlayarak, anlamı, sesi ve ritmi birleştiren bir sanat formudur. Şair, kelimeleri sanatsal bir biçimde kullanarak hem içsel bir tatmin duygusu yaşar hem de okuyucuya estetik bir deneyim sunar. Şiir yazmak, hem bireysel hem de toplumsal bir sanat formu olarak, yazara derin bir yaratıcı tatmin sağlar.
Bireysel Hikayeleri Anlatma Şiirler bazen sadece bireysel hikayelerin ve deneyimlerin anlatılması için yazılır. Şairler, hayatlarının önemli anlarını, kişisel kayıplarını, sevinçlerini veya diğer önemli deneyimlerini şiirle ifade ederler. Bu tür şiirler, şairin iç dünyasını yansıtan ve ona ait özel bir bağlamı anlatan eserlerdir. Bireysel bir hikaye, bazen evrensel bir tema etrafında şekillenebilir ve böylece herkesin hissedebileceği bir anlam yaratılabilir.
Kültürel ve Mitolojik Referanslar Şiir, bazen kültürel ve mitolojik temalarla da beslenir. Şairler, geçmişin kültürel birikimini, mitolojik figürleri ve tarihsel olayları şiirlerinde işlerler. Bu tür şiirlerde, bir halkın tarihi, kültürel değerleri ve mitolojik semboller önemli bir yer tutar. Şairler, geçmişin izlerini sürerek, hem o dönemi anlamaya çalışır hem de geçmişle bugün arasındaki bağlantıyı kurarlar. Böylece, kültürel hafızayı canlı tutmak ve gelecek nesillere aktarım sağlamak amaçlanır.
Düşünsel Arayış ve Felsefi Derinlik Şiir, bazen sadece duygusal değil, aynı zamanda derin düşünsel arayışların bir ürünü olarak ortaya çıkar. Şairler, varoluşsal soruları, insanlık durumunu ve evrenin anlamını sorgulayan şiirler yazarlar. Felsefi şiirler, okuyucuya hayatın anlamını, insanın yerini ve evrensel soruları düşünme fırsatı sunar. Şairler, şiir aracılığıyla bu sorulara cevaplar ararken, aynı zamanda anlamı farklı bakış açılarıyla keşfederler.
Şiir yazmak, kişisel bir ifade biçiminden toplumsal eleştiriye kadar birçok farklı amacı taşıyabilir. Şairler, duygularını, düşüncelerini ve gözlemlerini şiir aracılığıyla insanlara ulaştırırlar. Şiirlerin yazılma sebepleri, şairin dünyayı nasıl algıladığı, neyi ifade etmek istediği ve hangi mesajı iletmek arzusuyla şekillenir.
https://www.akrostissiirler.com/
0 notes
Text
Tarihin Önemi: Geçmişin Bugüne Yansıması
Tarih, insanlık için sadece geçmişi anlamakla kalmaz, aynı zamanda bugünü ve geleceği şekillendiren önemli bir kaynaktır. Geçmişte yaşanan olaylar, insanların kültürünü, toplumsal yapısını, ekonomik durumlarını ve siyasal ilişkilerini anlamamıza yardımcı olur. Tarihi incelemek, bireylerin kendi kökenlerini keşfetmelerini sağlarken, aynı zamanda dünya genelindeki olayların birbirleriyle nasıl etkileşime girdiğini gözler önüne serer.
Tarih, aynı zamanda insanlığın yaptığı hatalardan ders çıkarmasına da olanak tanır. Savaşlar, isyanlar, ekonomik krizler gibi olaylar, toplumların nasıl zorluklarla başa çıktığını ve hangi yöntemlerin başarılı olup hangi yolların felakete yol açtığını gösterir. Bu şekilde, geçmişteki tecr��beler, bugün alınacak kararlar için önemli bir rehber olabilir.
Ayrıca, tarihin incelenmesi kültürel mirasın korunmasında da büyük bir rol oynar. Tarihi eserler, yapılar ve yazılı kaynaklar, toplumların geçmişteki yaşamlarını, düşünce yapılarını ve değerlerini anlamamıza yardımcı olur. Bu eserler, bir ulusun kimliğini ve kültürünü koruma açısından büyük bir öneme sahiptir.
Tarih, aynı zamanda bireylerin bir toplum içinde aidiyet duygusu geliştirmelerini sağlar. Bir toplumun geçmişini bilmek, onun gelişimine nasıl katkı sağlandığını görmek, bireyleri ortak bir tarihsel sorumluluk bilinciyle hareket etmeye teşvik eder. Bu yüzden tarih, sadece geçmişin bir yansıması değil, aynı zamanda günümüzün daha iyi anlaşılmasında ve geleceğin şekillendirilmesinde de kritik bir rol oynar.
https://www.akademedia.net/
0 notes
Text
Ortadoğu’da ulus devletlerin çözülüşü ve rıza kenti oluşturma gayretleri – Yeni Yaşam Gazetesi | Yeni Yaşam
Zeynel Kete
Ortadoğu’da ulus devletlerin çözülüşü ve rıza kenti oluşturma gayretleri
Ortadoğu’da yaşanan her an adeta bir tarihtir. Bölge kendine özgü bir tarzda Üçüncü Dünya Savaşı’nı yaşamaktadır. Bu kaos ve kriz hali kendi içinde yeni bir çözümü de var edecektir. Yaşanan Üçüncü Dünya Savaşı’nın cehennemin kapılarını açtığı söylemine karşı, cennetin kapılarını da araladığını söyleyenler de vardır. Cennet insanlığın kaybolan eşit ve özgür yaşamıdır; baskının, iktidarın, sömürünün olmadığı ana kadının toplumsal gerçekliğidir. Bu mana ile Amargi olarak da tanımlanır. Çünkü tarihsel kaynaklara bakıldığına göre cennet Dicle ve Fırat nehirleri arasındadır ve Aden bahçeleri olarak tanımlanmaktadır.
Ortadoğu insanlığa ait ilklerin Serçeşmesidir. İnsanlığa ait zihinsel, siyasal ve toplumsal açıdan ilkleri var etmiş bir coğrafyadır. Aynı zamanda da Reya Heq Alevi inancının yoğun yaşandığı, hakikat ve özgürlük arayışında binlercesinin serden geçtiği bir mekanın ismidir Ortadoğu. Özgürlük arayışına aşk ile bağlı olan bir kültürün, inancın, duruşun sürekli devriye halinde olduğu bir coğrafyanın ismidir aynı zamanda. Buna karşılık nahak anlayışın en üst düzeyde temsilcisi olan Sümer devletçi sistemin, bu sistemin ideolojik üretim merkezi olan Zigguratların, Nemrudî ve Firafunî anlayışların da döl yatağıdır.
Ortadoğu coğrafyası dünyanın en zor coğrafyasıdır. İlk doğuşların merkezi olması bakımından önemlidir. Uygarlığın gerici zihniyeti, devletin döl yatağı buradan ete kemiğe bürünmesidir. Hak ve Nahak bütün ilklerin mayalanmasına ortam yaratmıştır. Üç tek tanrılı dinin ve peygamberliksel çıkışların gerçekleştiği yerdir Ortadoğu. Bir yanda hakikat ve özgürlük arayışı, Ortadoğu bilgeliği, dervişlik, devriye halinde olurken, bir yandan da köleliğin ilkleri burada var olmuştur. Başka bir ifade ile uygarlık sistemi Ortadoğu’da sürekli olarak ahlaki ve politik toplumun rıza kenti oluşturma gayretlerini engellemeye çalışmaktadır. Bu gün de hegemonik güçlerin bu coğrafyada özgür kentler ya da demokratik toplum sözleşmesini esas alan yönetim birimlerinin inşa edilmesini engellemek için büyük bir çabanın içinde olduklarını biliyoruz.
Ortadoğu’da yaşanan bu kriz ve kaos hali bir anda kendiliğinden meydana çıkmadı. Tarih geçmişin izlerini, birikimini, yükünü bünyesinde taşımaktadır. Yaşanan bu insanlıktan sapmanın, barbarlığın, hegemonik anlayışın tarihsel geçmişi, başlangıcı vardır. “Tarih başlangıcında gizlidir, başlangıcını çözemeyemlerin tarih bilgisi tüm felaketlerin nedeni olan cehaletin de temelidir.”
Tarih ve geleneği ne kadar iyi bilirsek günümüzü ve geleceği de ona göre değiştirip dönüştürebiliriz. Tarihsel gelenek bize göstermiştir ki, toplumsal sorunların nedenini değerlendirirken sermaye ve iktidar tekeli en baskın ve belirleyici tekelleri oluşturmaktadır. Binlerce yıldır devam eden toplum ve doğa sömürüsünü merkeze koyan sermaye ve iktidar tekeli Ortadoğu’da bütün barbarlığın nedenidir. Bu barbar güçler bir anda ve kendiliğinden ortaya çıkmadı. Özellikle iki kutuplu dünyanın soğuk savaş döneminin araçları olarak meydana çıkarıldılar. ABD’nin Sovyet blokuna karşı oluşturduğu Yeşil Kuşak projesi bu gerici güçlerin filizlenmesinde, hegemonik güçlerin araçları haline gelmesinde belirleyici oldular.
Ortadoğu’da hegemonik güçlerin, ulus devlet yapılanmaların yaratmış olduğu enkaz üzerinden yükselen dinci, milliyetçi, cinsiyetci zihniyetler yaşanan sorunları çözmek yerine, sorunun nedeni durumundadırlar. Kapitalist modernitenin ulus-devletçi formunun dertlere derman olmadığı net bir şekilde açığa çıkmıştır. Ulus devletlerin mucitleri olan Avrupa ülkeleri yüzyıldır kendi kıtalarında bu formu esnetmek için çeşitli “otonom” yapılanmalara girerken, Ortadoğu’da ise ulus-devlet formunun korunması, güçlenmesi için olmadık dolaplar çevirdiler. Toplumu sadece maddi emek üzerinden sömürmediler; iktidar, sömürü, toplumun bütün dokularında kendine yer edindi. “Kölelik sadece maddi emek üzerine kurulmaz; öncelikle zihniyet, duygular ve bedenler üzerinde inşa edilir.” Toplumu çökertmek için “beyinlerin sömürgeleştirilmesinden” daha büyük bir sömürge yoktur.
Rıza toplumunun işleyiş kanunları demokratik ve komünaldır, ahlaki ve politiktir, toplumsal rızalığı esas alır. Tekçi anlayışların işleyiş formu ise toplumsal doğaya aykırıdır. Bu aykırılık ilelebed değildir. Baskılar ne kadar artarsa artsın toplumun özgürlük arayışı engellenemez. Toplumsal tarih bunun örnekleri ile doludur. Rojava’da Hak-Yol topluluklarının rıza kenti oluşturma gayretleri bunun somut ifadesidir. Yetmiş iki alem bu mekanda ikrarlı bir duruşla, birbirlerini ötekileştirmeden “Bir”lendiler. Yeni bir toplumsal sözleşme ile; doğrudan demokrasi, adem-i merkeziyetçi bir yapı, insanın haysiyeti, eşitlik ve özgürlük esası üzerine kurulu anlayış cümle canın arzusudur.
Ortadoğu’da başta Kürtler olmak üzere, rıza toplumu sürekleri Zerdüşt’ün Ahura Mazdası, Mani’nin ışığı, Hz. Hüseyin’in”Hüseynî duruşu”, Mansur’e Hallaç’ın Direnişi, Şeyh Bedrettin’in direnişi ve komünalitesi, Baba İshak’ın, Baba İlyas’ın farklılıklarla birleşerek zülme karşı meydan açması, anaların uyandırdığı çerağların nuru ve jin jiyan azadî çığlığı mazlumların rıza şehri oluşturma gayretlerine yol gösterecektir. Bu çerağ on dört bin yıldır pervanelikte devriye halindedir. Halklar, farklı kimlikler kendisine ait olanı, kendisinden çalınanı almak için mazlumların uyandırdığı çerağa niyaz olacaklar. Yerin, göğün, havanın, suyun, toprağın; cümle canın bu çerağa ihtiyacı vardır. Uyandırılan her çerağ toplumun “özgür doğup ve özgür ölmesi” içindir.
Suriye’deki “despotik” rejimin yıkılması çoklu seçeneklerin kapısını aralayacaktır. Suriye etnik olarak Arap, Kürt, Asuri-Süryani, Ermeni, Çerkez, Türkmen, Rum halkının ortak evidir. Bu topraklarda yaşayanların tarihi “Suriye” isminin tarihinden daha kadimdir. Araplar, Asuri-Suryani, Kürt kimlikler bu kadim kültürün temsilcileridir. Mevcut Baas rejimi bu kimlikleri tarihsel hakikatleri ile kabul etmedi, kendi potasında eritmeye çalıştı. Suriye’de Aleviler bazı kurumlarda, hepsinde değil, görev almada öncelikli olsalar da anayasal olarak tanınmamışlardır. Aynı şekilde Suriye hiçbir zaman Arap Alevî devleti de olmadı. Türkiye’deki dinci, milliyetçi çevrelerin böyle bir algı oluşturma siyasetleri her zaman oldu.
Bilinmelidir ki, hakikat ve özgürlüğe aşk ile bağlı olanların uyandıracağı çerağın ışığı en karanlık olanın üstüne vurur. Ortadoğu’da çoklu kayıpların ve kazanımların en üst düzeyde yaşanacağı bir dönem başlamıştır. Yerinde ve zamanında çözüm alıcı müdahalede bulunanlar kazanacaktır. Ortadoğu’da Hak-Yol topluluklarının rıza kenti oluşturma gayretleri Afrin’de karşılık bulmuştu. Bu meydanda her mazluma nasip kapısı açılmış, her koma niyaz verilmiştir. Gören gözlere aşk olsun.
0 notes