#Siyasal Tarih
Explore tagged Tumblr posts
Text
Siyo ile Gelen Kültür Belgeseli Galası
Ayhan Özvatan’ın yönetmenliğini üstlendiği Siyo ile Gelen Kültür adlı belgeselin galası, 2 Kasım 2024 tarihinde Çankaya Belediyesi Doğan Taşdelen Çağdaş Sanatlar Merkezi’nin Sabahattin Ali Konferans Salonu’nda gerçekleştirilecektir. Bu özel etkinlik, Sevk ve İdare Yüksek Okulu’nun (SİYO) 50. yılı anısına hazırlanmış olup, belgesel Türkiye’nin yakın dönem sosyal, siyasal ve ekonomik tarihini ele…
#50. yıl#ödül töreni#Çankaya Belediyesi#Ayhan Özvatan#belgesel#eğitim#ekonomik tarih#galası#Kültür#mezunlar#röportajlar#siyasal tarih#Siyo#sosyal tarih
0 notes
Text
merhabalar, konu ciddi
yakın bi zamanda vefat eden arkadaşım için bir ortaokulda onun adıyla bir kütüphane yapılacak, ortaokul bazında kitaplar toplanıyor. çanakkale onsekiz mart üniversitesinde okuyan ve destek olmak isteyen insanlar varsa 27 eylül cuma günü son tarih, terzioğlu yerleşkesi siyasal bilgiler fakültesinde her katta toplama alanı bulunuyor.
ya da yine birkaç ortaokul bazında kitap önererek destek olabilirsiniz (aklımda çok fazla kitap olmadığından ihtiyaç duyuyorum) herhangi bir şekilde destekleyen olursa şimdiden teşekkür ederim 💌
60 notes
·
View notes
Text
KARANLIK YOL
Pazar günkü yazımda şu tespitte bulunmuştum: Etnikçilerin ve liboşların en hayati dönüm noktalarında siyasal İslamcı AKP’ye can suyu vermelerinin ana nedeni,1923’te kurulan Cumhuriyete karşı ortak düşmanlıkları ve emperyalizm ile olan göbek bağlarıdır.
Gazeteci-yazar Orhan Gökdemir’in tarikatlar tarihine ışık tutan “Karanlık Yol - Nakşi-Halidi Tarikatı Tarihi”* adlı yeni kitabını okurken bu ortaklığa giden karanlık yolu ortaya koyan bölümlerle de karşılaştım. Altını çizerek okuduğum “PKK ve Halidilik” adlı bölümde, “Türkiye’deki Kürt siyasal hareketinin ‘İslam açılımı’nın 1990’lı yıllarda başladığını, PKK’nin o dönemde Kürtlüğün merkezde olduğu yeni bir tarih yazmaya çalıştığını ve Şeyh Sait’in o yazım sırasında keşfedildiğini, Cumhuriyet karşıtı bir yobaz olsa da Kürt olduğu için bunun rahatlıkla görmezden gelindiğini, böylelikle Kürt ulusal önderi olarak belirlendiğini” anlatıyor Gökdemir.
12 notes
·
View notes
Text
Nobel ödüllü ekonomist Daron Acemoğlu'nun katıldığı YouTube kanalında Atatürk'ü eleştiren sözleri gündem oldu. Cumhuriyet yazarı, ünlü tarihçi Sinan Meydan, Acemoğlu'na uzun bir açıklamayla yanıt verdi. Meydan, "Acemoğlu'nun bu yakın tarih okuması ve Atatürk'e bakışı, Atatürk ve laik Cumhuriyet karşıtı İkinci Cumhuriyetçilerin, kimi liberaller ile siyasal İslamcıların temelsiz ve çarpık tezlerinin tekrarı" dedi.
2 notes
·
View notes
Text
Tarihi biraz okuyup yorumladığımızda her zaman şunu gördük Farisiler bir medeniyet toplumudur binlerce yıldır kesintisiz devam eden bir devlet kültürüne sahiplerdir.
Her ne kadar molla rejimi sayesinde gerilemiş görünsede tarih bize şunu net göstermiştir.Farisiler tatli dilli ve sabırlı bir milletir ve herşeyi ince eler sık dokurlar.
Öyle bir çorap örerlerki ancak sen farkına vardığında iş işten çoktan geçmiştir.
İbranilerin iran sürgününden sonra topraklarına dönmelerini sağlayanlar yine farisilerdie ama ne hikmetse bu iki kavim bin yıldır bir birine bilenip duruyor.
İsrailin daha önce Hamas liderini ve dünde Hizbullah liderini öldürmesi artik işlerin politik söylen ve siyasal tavırlar ile çözülemeyeceğini net olarak göstermiştir.
İsrail kapitalin gücü ve yetişmi bilim adamları ile her ne kadar teknik anlamda akilica bir savaş yürüyorsada ben Farisilerin her hülakarda bu savaşın sonunda yine karlı çıkacağina adım gibi eminim.
Amerika Irakta çakili kaldı, 2 Trilyon dolara yakin bir para harcadılar sonuç Irak bugün İranın güdümünde.
Yemen ve keza Birleşik Arap Emirliğide benzer şekilde İranın güdümünde
Süriyede keza İsrail,Türkiye ve Amerika milyarlarca dolar harcadı Süriye bugün Iranin güdümünde.
Benzer şekilde her seferinde düşmanın eli ile kendine alan açıp hakimiyetini kuruyor.
İranın hafife almak Tarihi bir yanılğı olur
2 notes
·
View notes
Note
Merhaba. ÇEDES projesi hakkında ne düşünüyorsunuz?
Sen sorunca okudum, buram buram ideolojik manipülasyon kokuyor çocuklara karşı. Evet devlet merkezi eğitimi ile ideolojik bir eğitim de verir, bundan bir kaçış yok ama bu tarih kurgusu, toplumsal kavramlar üzerine odaklanan bir pratiktir. Bu kadar moral değerler üzerine ideolojik bir eğitim verilmesi bana sağlıklı gelmiyor. Ben özünde tüm ideolojik eğitimlere karşıyım ancak bu denlisi vicdani özgürlüğe ihlale çok daha yakın geliyor. Ayrıca merkezi eğitimin konjonktürünün dini olması da laik anlayış ve aydınlanmacı temellere sahip devlet ideolojisine baya ters duruyor. Verdikleri dini eğitimin kendi algılarındaki kadar plastik (büyük plastik heykellerdeki sanat algıları kadar boş) olduğunu da düşünürsek, verdikleri eğitimin dini bir niteliği olduğunu söylemek de bu insanları tanıdığım kadarıyla zor. Yalnızca biatı aşıladıkları kanaatindeyim. Koca mesnevi yorumu bile folklor dansına dönüştürmüş kadar sığ dini algıya sahipler bu insanlar sonuçta. Kültüre, geçmişe, bilime ve özellikle de çevreye saygı ve sevgiden neyi anladıklarını ben anlayamıyorum ama anlamayı isterim gerçekten.
Kendimi durduramadım o yüzden şunları eklemek istiyorum. Bu insanlar Osmanlı diye yanıp tutuşurlar ama evlerine İttihatçı amblemini neredeyse her biri çerçeveletip asmıştır, tarih tarih diye yakınırlar koca bir tarih olan İstanbul ve benzeri yerleri betonlaştırmaya da can atarlar, din ve kültür diye haykırırlar köşe başına yaptıkları camilerin minare sayılarının ne anlama geldiğini dahi bilmez tarihte yer alan koca bir cami yaptırma ritüelinin tüm anlamını yok ederler. Siyasal islamcının bir ideolojisi yoktur, ne savunuyorsa paradoksaldır hepsi kartondan iki boyutlu görüntülerdir sadece. Siyasal islamcı milli olamayacak kadar ümmetçi, ümmetçi olamayacak kadar milli algılara sahiptir. Muhafazakar olduğunu söyler hiçbir şeyin muhafazası için herhangi bir duyara sahip değildir. Bu insanların biat ettiği ve kabul ettiği birkaç içi boş kavram vardır, o kavramların ardına geçen herkes bu biatın gücüyle onları istediği her yöne çekebilir. Bu sadece siyasi arenada böyle değildir (bknz. Jet Fadıl). Bu insanların her konuda hassasiyeti, mağduriyeti ve saygı talebi vardır çünkü bu insanların gerçekten bir konuda hassasiyet geliştirecek derinliği, başka bir şeyin mevcudiyetine tahammülü ve saygısı yoktur. Bu koca bir cehalet topluluğudur ve yakın tarihimiz boyunca kimse bu topluluğu iyileştirmek istememiş yalnızca yönetmek istemiştir.
10 notes
·
View notes
Text
Bana kızma Ata'm...
Senin emrinle kurulan partinin içinden çıkanlar yeni partiler kurdular. demokratız, muhafazakarız dediler ülkeyi soydular. Senin kurduğun ve sahibi bu ulus dediğin ne kadar fabrika, tersane, şirket ne varsa sattılar. Şimdi de toprak satıyorlar.. Hatta bir it vardı bakan oldu, dedi ki "Gecenin 3'ünde gelsinler satarım" dedi, sanki babasının malı gibi.. Bu itin karısı göğsünün ortasında amerikan ayrağı ile senin ulusundan amerikadaki tedavisine giderken helallik istedi. Sonrasında geberdi bu zaat.. Ateşi bol olsun..
Helalleşme derken senin partinin başındaki kukla da helalleşme diye ortaya atladı; belli ki tarih bilgisi yoktu! Senin yönetim zamanını bile işin içine kattı GERİ ZEKALI!.. Gandicilik oynadı ama çuvalladı.. Bütün çıkışları rakibi olan ümmetçinin ekmeğine yağ sürdü (Biz onu BOP Eş başkanı olarak biliriz ki hala öyle).. 2023 yılındaki seçimleri sırf bu SALAK yüzünden kaybettik. Bu SALAK o kadar salak ki iktidarın SALAKLIK ve beceriksizlik konnusunda en büyük rakibi. Senin zamanında türban diye bir giysi yoktu. 60'lı yıllarda İtalya'da Vatikan'ın Amerikan modacısından ricasıydı. Ve Erbakan'ın ön ayak olduğu, yaygınlaşmasına neden olduğu ne kültürümüzde olan ne de tarihmizde olan bir simge oldu ve bunu siyasal islamın babası Fulller (Felller) kullandı.
Ata'm bende de suç var. Siyasete girmedim; özür dileirm. Doların yeşiline ve koltuklara tapanların bu kadr alçalacağını hiç düşünmemiştim. Bana yine de kızma...
Emrinle kurulan partiye gelince, o senin partin değil artık; bir mezhebin partisi olmuş ve başındaki dikdatör kendisine rakip olanları hemen ihraç ediyor. 13 yıldır kaybediyor ve son ölüm-kalım meselesi dediği seçimde dahi kaybetmiş bir YÜZSÜZ var.. Senin partini bunlar istila ettiler. Chp bizim demokratikleşme anlamında ilk göz ağrımız ama laik Türkiye Cumhuriyeti'mizi daha içten ve samimi savunan partilerimiz de var. Senin izindeler.. Şu anki yapısıyla Chp tarih olabilir.
Chp benim için bitti..
Bitmeyen şey ise senin aklıl, bilim, vicdan ve sevgi yolun Ata'm.. .. .
4 notes
·
View notes
Text
Devlet Nedir, Hükümet Nedir! Yenilir mi? İçilir mi?
En basit tanımıyla “Devlet, toprak bütünlüğüne bağlı olarak siyasal bakımdan örgütlenmiş millet veya milletler topluluğunun oluşturduğu tüzel varlıktır.” Peki, acaba bu tanım Türkiye’de değişir mi? Hayır. Türkiye üniter bir devlettir. Yani içerisinde federasyon gibi yapılar yoktur ve tüm vatandaşlar kanunlar önünde eşittir. TBMM yetkisi her yerde geçerlidir. Peki, hükümet nedir? En basit tanımıyla gidersek “devletin organlarını ve düzenini sağlaması için seçimle gelen insanlar grubudur”. Devletin bürokratları memurları işleyişleri vardır. Hükümet sadece bunu organize etmekle görevli kişilerdir. Devlet bakidir hükümetler geçicidir. Peki, bu tanımlar neden önemli? Tarih boyunca 16 büyük devlet kuran Türklerdir. Bu devletleri idare edenler geçip gitmiş tarihin sayfalarında belki yok olmuştur. Ancak devlet tarihten silinmemiştir. Demek ki padişahlar saltanatlar bitse bile devlet bitmemiştir, bitmeyecektir. Son 21 yılda AKP’nin tek başına iktidarda olması devlet ile hükümet kavramlarının iç içe geçmesi sonucunda insanlar bu kavramları birbirine karıştırmıştır. Uzun süren tek parti iktidarlarının tamamında hükümet devlet sanki bir bütün ve hükümet giderse seçilenler giderse devlette yok olur düşüncesi hâkim olmuştur. Her seçimde önümüze getirilen “beka sorunu, biz gidersek devlet biter, biz olmazsak Türkiye olmaz,” gibi söylemler esasen bunun sonucu olmakla beraber aslında sadece propaganda ve korkutma amaçlıdır. Bu bizim toplumumuza özel bir duygu da değildir. Bunun en basit örneği Hitler Almanya’sıdır. Almanya halen mevcut ve halen dünyanın en güçlü ülkelerinden birisidir oysaki kaç defa hükümet değişti toplamda 2 dünya savaşı gördü ve her ikisinden de çok ağır hasarla çıktı. Demek ki devletin gücü hükümetin gücünden kaynaklanmamaktadır. Hükümetin görevi kabaca organize edip günün kurallarına göre politikaları, harcamaları güncellemek ve ekonomi, toplumsal refah, toplumdaki huzuru korumak ve geliştirmek adına dünyanın ve toplumun gereklerine uygun hareket etmektir. Devletin politikaları vardır örnek olarak “kalkınma planları, Silahlı kuvvetleri geliştirme planları, üretim planları vb.” hükümetlerin ise bu politikalarda öncelik belirleme veya değiştirme harcamaları düzenleme gibi yetkileri mevcuttur. Parayı devlet toplar o paranın nereye gideceğini hükümet organize eder. Harcamayı yine devlet yapar. Devletin bütçesi vardır hükümetin bütçesi yoktur. Deprem bölgelerinde hasar tespit yapan devlettir, konutları yapan ve yapacak olanda devlettir, hastanede size kan tahlili yapan, vergiyi alan, tarımsal destekleri veren, size kimlik veren, askere gönderen devlettir. Ancak deprem konutlarını para alarak ya da ücretsiz yapmak hükümetin seçimidir. Aslında bu kararı sizin adınıza oy verdiğiniz hükümet verir, sizin şehir merkezinde aldığınız evi dağın başına hem de sizden üste para alarak yapacağını söyleyen hükümet bunu yapacak olan ve size teslim edecek olan devlettir. Mevcut hükümet gitse bile konutlar devlet tarafından yapılacağından esasen mağduriyet yaşanmayacaktı tıpkı yeni gelenin de “bu konutları yapmıyorum kardeşim” deme şansı olmadığı gibi. Özetle biz devleti değil, konutları yapacak olanı değil, konutların hangi şartlarda depremzedelere dağıtılacağını belirleyene oy verdik. Öyle ya da böyle bir seçim süreci bitti. Biz devlete değil hükümete oy verdik. Son olarak Atatürk’ün söylediği bu söz aslında tüm konuştuklarımızı özetler niteliktedir. “Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır, ancak Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır." Read the full article
2 notes
·
View notes
Photo
Kültür sanat programımız #KaralamaDefteri’nin bu haftaki konuğu, İnsan Hakları Savunucusu-Eğitimci-Çevirmen-Şair-Yazar #RuhanMavruk olacak. Birlikte, yaşam-sanat çizgisi, yayınlanmış kitapları ve son kitabı “Hoşgeldin Geronimo” ile edebiyat çalışmaları ve güncel siyasal gelişmeler üzerine konuşacağız. Tüm dostlarımızı söyleşimize Karalama Defteri'ne, #MardefTv 'ye bekliyoruz...TARİH :10 Mayıs 2023 Çarşamba Avrupa saati 19.00Türkiye saati 20.00 MARDEF TV EkranlarındaCANLI YAYIN linkleri :Mardef Radyo / TVwww.youtube.com/c/mardeftvwww.youtube.com/c/HasanBulutNurhakSOSYAL MEDYA :Sosyal medya hesaplarımıza abone olalım, birbirimizi takip edip dayanışalım, sosyal medya hesaplarımızı güçlendirelim. Dayanışma inceliği gösteren dostlara şimdiden çok teşekkür ediyorum...Birlikte güçlüyüz. #KaralamaDefteri YouTube ve Facebook sayfamıza abone olmaya dayanışmaya bekliyoruz.YouTube :- https://youtube.com/@HasanBulutKaralamaDefteri- https://www.facebook.com/HasanBulutileKaralamaDefteri
3 notes
·
View notes
Text
Özgürlük, başkalarına bir zararın dokunmadan, kendi sınırların içinde, dilediğin her şeyi yapabilme şeklidir. Özgür olmayı istememe özgürlüğü diye bir şey yoktur yani köle olmayı istemek, özgürlük değildir. Özgürlük ilkesi, insana böyle bir hak vermez. Özgürlüğünü bir başkasına devretmek, kendine efendi yaratmak, özgürlük değildir. Bir kişinin özgürlüğüne karışmak, sadece başkasına zarar vermesini engellemek içinse doğrudur. Başkalarına zarar vermeden bütün yaşam tarzları özgürce deneyimlenmeli, kişi istediği hayatı yaşayabilmelidir. Unutulmamalıdır ki, insanlık herkesin kendi istediği gibi yaşamasına tahammül gösterdiği zaman, kişileri başkalarına hoş gelecek şekilde yaşamaya zorladığından daha büyük kazanç elde eder. Bir ilke olan özgürlüğün, insanlığın henüz tartışmayı bilmediği bir ortamda uygulanıp uygulanamayacağı meçhuldür. Özgürlüğün genel ilkeleri kabul edilmediğinde, özgürlük onu hak etmeyenlere verilir. _Konu, irade özgürlüğü dedikleri özgürlük değil; medeni ya da toplumsal özgürlüktür. Toplum tarafından birey üzerinde meşru bir biçimde kullanılabilen, iktidarın sınırlarıdır. _Özgürlükle otorite arasındaki mücadele, tarihin en eski çağlarında, en göze çarpan özelliktir. Özgürlük denince bundan, politik egemenlerin zorbalığına karşı korunma anlaşılırdı. _Dini özgürlük hemen hemen hiçbir yerde fiilen oluşmamıştır. Aşağı yukarı bütün dindar insanların kafalarında, hatta en hoşgörülü ülkelerde bile, hoşgörü ödevi ancak kesin birtakım çekincelerle kabul edilmektedir. _Bağnazlar aptaldır demiyorum ama aptallar genellikle bağnazdır, diyorum. _Hakikatin yasaklanması, hakikatten bir şey eksiltmez. Tarih, zulümlerle susmak zorunda bırakılmış doğrularla doludur. *_Halk, “Efendi” olmalı ve seçilen vekiller ise “Vasıflı Hizmetçiler” olarak istihdam edilmelidir. Eğer hükümeti belirlemede, halkın eğitimli-eğitimsiz tüm üyelerinin eşit söz sahibi olmasını kabul edecek olursak, toplumun geleceğinin “Cehaletin” kaprislerine mahkum etmemiz anlamına gelecektir. Çözüm Elitist bir yaklaşımla çoğul oy sistemidir. Bu sistem eğitimli kişilerin hükümetin belirlenmesi sürecine daha fazla etkide bulunmasına imkan sağlamaktadır. Yönetilenlerin tamamının yönetimde söz sahibi olması önemlidir. Siyasal meselelere katılımdan tamamıyla dışlanmış bir kimse vatandaş değildir. Fakat, herkes eşit söz hakkına sahip olmalı mıdır? Bu tamamıyla farklı bir önermedir ve kanımca. Açıkça yanlıştır. Kendisini ilgilendiren hiç bir meselede, işlerinin yönetimini daha az bilgi ve zeka sahibi biri yerine bunlara daha fazla sahip olan birisine bırakmayacak bir kimse yoktur. İktidarı elinde tutmaktan duyulan gurur ve iktidarı kullanmaktan sağlanan kişisel çıkar ne olursa olsun, iktidarı elinde tutma bir sınıfla sınırlı olmayıp, erkek cinsinin tümünü ilgilendirmektedir. Bu iktidarın özlemi her eve sızmıştır, her aile babasının, her erkeğin gönlünde yatar. Bu öyle bir iktidardır ki, köylü de bu iktidardan, en üst mertebedeki soylu kadar eşit bir pay alır. Aynca bu durumda iktidar hırsı en üst düzeyine varmıştır çünkü bu iktidarı isteyen herkes onu, kendisine en yakın olan, hayatını birlikte geçirdiği, onunla en fazla ortak şeyi paylaşan yani otoritesinden bağımsızlaşacak olsa kişisel tercihlerini en çok etkileyecek olanlar üzerinde kullanmak ister.
2 notes
·
View notes
Text
BİRİNCİ MECLİSTE MUHALEFET
Ahmet Hulusi KIRIM
İlk dönem Cumhuriyet tarihi, ülkenin en karmaşık ve bilinmeyen dönemlerinden birini oluşturur. Savaşı başarıya ulaştıran birinci meclis içerisinde cereyan eden siyasi tartışmalar karartıldığı için doğru olarak bilinmez.Mustafa Kemaltarafından temsil edilen birinci grup ile Trabzon mebusuAli Şükrü, Hüseyin Avni, Lazistan mebusu Ziya Hurşit’inde içinde bulundukları ikinci grubun(İkinci Müdafaa-i Hukuk Gurubu)siyasal yönelimleri, proğramatik görüşleri maalesef resmi tarihçe tahrif edilmiştir.
Resmi tarih görüşüne göre; İkinci grup ve onun önderleri Hüseyin Avni, Ali Şükrü, Ziya Hurşit Beyler hilafeti kurmak isteyen, Osmanlı kurumlarının muhafazasını amaçlayan şeriat yanlısı, dinci, gerici insanlardı. Mustafa Kemal önderliğindeki birinci grup ise; çökmüş Osmanlı kurumları ve kültürünü ortadan kaldırıp yerine modern, laik, devrimci demokratik kurumlarla, rasyonel bir ideoloji ve mantalite getirme hedefiyle hareket eden ve sonunda bunu başaran radikallerin gurubuydu.
Türkiye Cumhuriyeti Devletinin en demokratik meclisi olan birinci mecliste bir yılı aşkın süre örgütsüz mücadele eden muhalif mebuslar1922 Temmuz’unda İkinci Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Gurubunu kurarak,siyasal mücadelelerini meclisin tatil edildiği 1 Nisan 1923’e kadar örgütlü siyasal yapı içerisinde sürdürdüler.
İKİNCİ GRUBUN KURULMASI
Meclis çalışmaları içerisinde ki kırılmanın esas nedeni, giderek meclis yani halkın egemenliği yerine kişi egemenliğine gidişin bazı mebuslarca kabul edilmemesi olmuştur. 1921 Anayasasının vermiş olduğu bir yetkiyle, hem yürütme hem de yasamanın başı olan M. Kemal’e meclis yetkilerini kullanma hakkı gibi olağanüstü yetkiler de verilmişti. Bu durum yakın zamandaEnver, Cemal, Talatkişisel yönetiminin sıkıntılarını yaşayan bazı mebusların zihninde kuşkuya yol açıyordu. Bu mebuslar geçmişin de etkisiyle, tüm yetkilerin tek kişinin elinde toplanmasına karşı çıkıyordu. Anayasanın ayrı bir yasa ile düzenlenmesini öngördüğü Bakanlar Kurulunun görev ve sorumluluklarını düzenleyen yasanın çıkarılmamış olması, Meclis başkanlık divanının tarafsızlığı sorunu ve İstiklal mahkemeleri de iktidar ile muhalefet arasında sürekli tartışma konusu oluyordu.
1921 Mayıs’ından 1922 Temmuz’una kadar geçen sürede yoğun tartışmalara neden olan sorunları konu başlıklarıyla şöyle özetlemek mümkündür. Bakanlar Kurulunun görev ve sorumlulukları Meclise ait yetkilerin kullanılış biçimi Başkumandanlık yasası Milletvekili seçimlerinde aday gösterme yönteminin uygulanışı Meclis başkanlık divanının tarafsızlığı İstiklal mahkemeleri Temel hak ve Özgürlükler
Bu konu başlıkları daha sonra kurulacak olan İkinci Grubun 7 maddelik ilk programında aynen yer almıştır. Bakanlar Kurulunun görev ve sorumluluklarının düzenlenmesi konusu iktidar ile muhalifler arasındaki çatışmanın en önemlilerinden biridir. 1921 Anayasasının 7. maddesine göre Bakanlar kurulunun görev ve sorumlulukları için ayrı bir yasa çıkarılması hükme bağlandığından Anayasanın kabulünden 10 gün sonra Erzurum mebusu Hüseyin Avni Bey’in teklifi üzerine yasayı hazırlamak için komisyon kuruldu. Komisyonun hazırladığı yasa tasarısında,”kuvvetler ayrılığı”ilkesinden hareketle yasama ve yürütme birbirinden ayrılıyor, kabine sistemine geçiş öngörülüyordu.1.12.1921 tarihli meclis oturumunda söz alan M. Kemal öneriyi ve kuvvetler ayrılığı ilkesini eleştirip reddini isteyince yasanın kabulü engellenmiş oldu.
Yetkilerin kullanılış biçimiyle ilgili en temel tartışma konularından birisi de Başkumandanlık sorunudur. Cephelerde savaşın kötüye gittiği bir dönemde M. Kemal Meclis yetkilerini kullanma gibi olağanüstü yetkilerle donatılarak Başkumandanlığa getirilmişti. Muhalif mebuslar M. Kemal’in Başkumandanlığa getirilmesini desteklemekle birlikte Meclis yetkilerinin sınırlı bir süre için dahi olsa bir kişiye devrini kabul etmemişlerdir. Muhaliflerin ikinci grup olarak örgütlenmelerinde bu yasanın önemli rolü olmuştur.
Olağanüstü yetkilerle kurulanİstiklal Mahkemelerive bu mahkemelerin yaptığı haksız uygulamalar da bir başka tartışma konusu olmuştur.İstiklal Mahkemeleri 11. Eylül. 1920’de asker kaçakları sorununu çözmek amacıyla kurulmuştu.Mahkemelerin nerdeyse her konuda yetkili olması, keyfi ve vahşi uygulamalar yapması Mecliste tepki uyandırmış, yetkilerinin sınırlandırılması için önergeler verilmiştir.
Muhalif mebuslar ülkede yasa hakimiyetinin sağlanması, kişi hak ve özgürlüklerinin güvence altına alınması konusunda da duyarlık gösterip sert eleştiriler yapmışlardır.
İkinci grubun kuruluşundan sonra muhalifler daha önce eleştirdikleri uygulamaları kendi görüşleri doğrultusunda çözmek amacıyla çeşitli girişimlerde bulunmuşlar ve bunların önemli bölümünden sonuç almışlardır. Örneğin bu çaba sonucunda, Bakanların seçiminde M. Kemal tarafından aday gösterme yöntemi, Başkomutana verilen sınırsız yetkiler ve İstiklal Mahkemeleri kaldırılmış, en önemlisi hukukun üstünlüğü ile kişi hak ve özgürlüklerini güvence altına alanHürriyet-i Şahsiye yasasıçıkarılmıştır.
Tartışma konuları ve tarafların görüşleri incelendiğinde tartışmanın ana temasının Demokratik Cumhuriyetçiler, Muhafazakar Hilafet-Saltanatçılar çatışması olmadığı sonucu ortaya çıkmaktadır.Kaldı ki ikinci grup kurulmadan önce yapılan yasal düzenlemelerle de saltanat sorunu büyük ölçüde çözülmüş bulunuyordu. O noktadan sonra tartışılan esas olarak yeni Türkiye’nin rejimi ve onun taşları idi. Temel çatışmada yanlardan birisini yürütmenin üstünlüğünü savunan bürokratik seçkinciler, diğerini ise yasamanın üstünlüğünü savunan “demokratlar”teşkil ediyordu.
ALİ ŞÜKRÜ BEY’İN KATLİ
26 Mart 1923 günü akşamı ikinci grup sözcülerinden Trabzon Mebusu Ali Şükrü Bey aniden ortadan kaybolur.İkinci gruba mensup mebusların ısrarlı talepleri karşısında Başbakan Rauf Bey harekete geçer ve yapılan soruşturmada cinayetiM. Kemal’in muhafız komutanı Topal Osman’ın işlediği anlaşılır.Cinayet failinin, M. Kemal’in muhafız komutanı olması, en tepeden örgütlü bir cinayetin gerçekleştirildiğini zihinlerde çağrıştırır. Ortamın gerginleşmesi üzerine katilin yakalanması kararı alınır.Muhafız bölüğü Komutanı İsmail Hakkı tarafından, Topal Osman teslim olmasına karşın 9 adamıyla birlikte infaz edilir. Böylece Deli Halit Paşa cinayetinden sonra bir cinayet daha tarihin kirli sayfalarında yerini alır.
Ali Şükrü Bey, Trabzonlu olup, 1844 yılında doğmuştur. Bahriye zabiti olup, 1904 senesinde Deniz Kurmay Subayı olarak orduya katılmıştır. Saltanatçı ve Hilafetçi olan Ali Şükrü Bey, İttihat ve Terakki’nin kendinden olmayanı barındırmak istememesi üzerine askerlikten istifa etmiştir. Ali Şükrü Bey, aktif siyasi hayatına son Osmanlı Meclis-i Mebusanı’nda başladı. Parlamento tarihimizin en kısa ömürlü(12 Ocak 1920-16 Mart 1920) meclisinde Trabzon Mebusu olarak görev yaptı. Meclisin feshinden sonra Birinci Büyük Millet Meclisine Trabzon mebusu olarak iştirak etti.
TBMM’nin en faal, ateşli, muhalif mebuslarından olan Ali Şükrü Bey, siyasi tartışmalarda çok sık konuşan ve mevcut hükümeti fütursuzca eleştiren kişi olarak temayüz etti. İlk icraatı olarak Meclisin açılışından hemen sonra“Men’i Müskirat Kanunu’nun (İçkinin yasaklanması kanunu)çıkarılmasına önayak oldu.
Ali Şükrü Bey’i ölüme götüren en önemli iki neden, Bursa’nın Yunanlılar tarafından işgali üzerine, Meclis de yapılan gizli celselerde hükümete ve komutanlara yönelik sert eleştirileri ile Lozan müzakerelerinin kesilmesi üzerine Meclis de, hükümete ve M. Kemal’e aşırı saldırganlığıdır. Bursa işgalinde sorumlu komutanların cezalandırılmasını istemiş, Lozan müzakerelerinde iseMisak’ı Milli’dentaviz verilmesini şiddetle eleştirmiş hatta bir keresinde M.Kemal ile yumruk yumruğa gelmiştir.
Bursa tartışmaları, gurupların bir daha uzlaşmalarına imkan olmayacak surette ayrılmalarına sebep oldu.Bu ayrılık, Lozan Konferansı kesildiğinde, Meclis’deki gizli celselerde had safhaya varacak, muhaliflerin elebaşısı olarak gözüken Ali Şükrü’nün 20 gün sonra caniyane bir surette katledilmesine kadar sürüp gidecektir. Kısaca ifade edilmek gerekirse, bütün faaliyet ve mücadeleleri meyanında, bu iki gizli celse müzakerelerindeki tartışmalar, O’nun bazı muktedir çevrelerce ortadan kaldırılmasını düşündürtecek ve istetecek bir olumsuz siyasi gelişmeye neden olmuştur.
Ali Şükrü bey’in katlinin yarattığı olumsuz havanın da etkisiyle 1 Nisan 1923’de Meclis seçimlerini yenilenmesine karar verilir. Seçim kararının alınmasından sonraki en önemli gelişmelerden biri deHıyanet-i Vataniye kanununun değiştirilmesidir.İkinci grubun direnmesine karşın yasa kabul edilmiştir. Bu değişiklikten sonra artık birinci grup dışında ki siyasi grup ve örgütlerin faaliyetlerini sürdürme olanağı kalmamış ya da en azından vatan hainliğiyle suçlanma tehlikesi doğmuştur.
Mevcut gelişmeler sonucu, ikinci grubun seçimlere grup olarak katılmama kararını almasını takiben birinci grup yalnız başına kalmış, iki dereceli güdümlü seçimler sonucu ikinci grup tarih sahnesinden silinmiştir.
İKİNCİ GRUP NİÇİN TASFİYE EDİLDİ?
Kurutuluş savaşı döneminde kalıcı bir sistem olarak M. Kemal tarafından tek parti yönetimini kurma yönünde irade belirlenince bu yönetim biçiminin önünde engel oluşturacağı açık olan ikinci grubun niçin tasfiye edildiği hemen anlaşılır. Çoğulculuğu reddeden seçkinci anlayış muhalefet odaklarını hoş karşılamamış ve bu odakları ortadan kaldırmıştır.
İkinci grup faaliyet gösterdiği süreçte dönemi olağanüstü kılan konularda muhalefet etmemiş, muhalefetini esas olarak iç politikada kurumsallaşma eğilimi gösteren otoriter yapıya yöneltmiştir. Grup M. Kemal’in kişi tahakkümü anlayışına tavır almış, Meclis egemenliği kavramına dayanarak ülkede kanuna dayalı, temel hak ve özgürlüklere saygılı yönetimin kurulması için siyasal çaba göstermiştir.
Ali Şükrü ve Topal Osman’ın katliyle M. Kemal bir taşla iki kuş vurmuş, hem azılı bir muhalifini ortadan kaldırtmış hem de Topal Osman’ı öldürterek ilk cinayetin kanıtlarını ortadan kaldırmıştır.
İkinci grubun verdiği siyasal mücadele Birinci Meclisin günümüzde de ülkenin en demokratik Meclisi olarak anılmasını olanaklı kılmıştır.12.12.2022
KAYNAKÇA Ahmet Demirel-Birinci mecliste muhalefet Falih Rıfkı Atay-Çankaya Kadir Mısırlıoğlu-Ali Şükrü olayı. Cemal Şener-Topal Osman olayı.
Yukarıda ki makale ”sosyalizm.org” da yayınlanmıştır…
1 note
·
View note
Text
Başkan Alkan: ‘’Cumhuriyet birleştirici güçtür’’
https://pazaryerigundem.com/haber/190289/baskan-alkan-cumhuriyet-birlestirici-guctur/
Başkan Alkan: ‘’Cumhuriyet birleştirici güçtür’’
Dünya Türk Birliği Güney Marmara Bölge Başkanı Veteriner Hekim Ahmet Metin Alkan, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı münasebeti ile kutlama mesajı yayınladı.
Enver GÜLER / BURSA (İGFA) – 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı mesajında toplumsal birlik ve beraberlik vurgusu yapan Dünya Türk Birliği Güney Marmara Bölge Başkanı Veteriner Hekim Ahmet Metin Alkan, Cumhuriyetin birleştirici bir güç olduğunu söyledi. Başkan Alkan mesajında şu ifadeleri kullandı; ‘’ Şanlı bir tarihe ve yüksek bir medeniyet birikimine sahip milletimizin özgürlük ve bağımsızlığının sembolü olan Cumhuriyetin 101. yıl dönümünü kutlamanın haklı gurur ve mutluluğunu hep birlikte yaşıyoruz.
29 Ekim, milletimizin bağımsızlık mücadelesinin zaferle taçlandığı ve egemenliğimizin simgesi olan Cumhuriyetimiz, Türk milletinin azim ve kararlılığıyla Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde kazanılmış bir destandır.
Ecdadımızdan ve tarihimizden aldığımız ilhamla, Türkiye yüzyılına yaraşır bir biçimde Cumhuriyet değerlerine sahip çıkarak, yarınlarımızı daha aydınlık kılmak için, ülkemizi çağdaş uygarlık seviyesine ulaştırma hedefi doğrultusunda var gücümüzle çalışmaya devam edeceğiz.
Cumhuriyet, getirdiği yenilikler ve atılımlar ile Türk Milletine yeni ufuklar açmış; ekonomik, sosyal ve siyasal yaşantımıza dinamizm katmıştır. Eğitimden sağlığa, sanayileşmeden altyapıya, kültür ve sanattan ekonomiye her alanda önemli atılımlar gerçekleştirilmiş ve Türkiye Cumhuriyeti uluslararası arenada saygın bir konum kazanmıştır.
Türkiye yüzyılı hedefleri doğrultusunda, 101 yıl önceki ruh, azim ve anlayışla Türkiye Cumhuriyeti, aydınlık yolda emin adımlarla ilerlemeye devam edecek; güçlü demokrasisi ve ekonomisi ile barış ve kardeşlik ikliminde yarınlara umutla yürüyecektir.
Bu duygularla; Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk başta olmak üzere, İstiklal Mücadelemizin bütün kahramanlarını, eşsiz fedakârlıklarıyla milletimizin gönlünde ölümsüzleşen tüm şehit ve gazilerimizi rahmet, minnet ve şükranla anıyor; Yüce Türk Milletinin Cumhuriyet Bayramı’nı en içten duygularımla kutluyorum.” dedi.
BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.
0 notes
Text
105 YIL ÖNCE YANAN BAĞIMSIZLIK ATEŞİ!
Günümüzde siyasal İslamcıların Atatürk’ün Padişah Vahdettin tarafından Samsun’a Anadolu’daki direnişi başlatması için gönderildiği yalanı yayılırken gerçek tam tersiydi. Atatürk, Samsun’a filizlenmeye başlayan direnişi engellemesi, halkın elindeki silah ve cephanenin toplattırılıp koruma altına alınması, asker toplayan şûraların kapatılması ve Pontus olaylarını araştırması için gönderildi. Fakat o içindeki bağımsızlık tutkusuyla bunu yapacak son kişiydi; tersine emperyalizme karşı halkın direnişini örgütledi!
Harbiye Nezareti 8 Haziran 1919’da, göreve getirileli bir ay bile dolmadan Mustafa Kemal Paşa’yı geri çağırdı; Amasya Genelgesi’nin yayımlanmasından bir gün sonra da 23 Haziran 1919’da azledilmesine karar verdi. Atatürk, 8 Temmuz 1919’da Saray Hükümeti tarafından görevinden alınınca, askerlikten istifa ettiğini padişaha bildirdi.
11 Nisan 1920’de Şeyhülislam Dürrizade Abdullah, Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları hakkında ölüm fetvası yayımladı. Bu tarihe dikkatinizi çekerim: TBMM açılmadan tam 12 gün önce oldu bu! Atatürk ve dava arkadaşları, Kurtuluş Savaşı mücadelesini bu ölüm tehdidi ile gerçekleştirdiler.
11 Mayıs 1920’de Atatürk ve bazı arkadaşları hakkında Divanı Harp tarafından verilen ölüm fermanını 24 Mayıs’ta Vahdettin onayladı.
O günlerde genel kabul gören üç yol olduğunu, İngiltere himayesini ve Amerikan mandasını talep etmek ya da mahalli kurtuluş çarelerine yönelmek şeklinde üç karar ortaya çıktığını Nutuk’ta anlatan Atarürk kendi kararını açıklıyor:
“Efendiler, bu vaziyet karşısında bir tek karar vardı. O da milli hâkimiyete dayalı, kayıtsız şartsız bağımsız yeni bir Türk devleti tesis etmek! İşte daha İstanbul’dan çıkmadan evvel düşündüğümüz ve Samsun’da Anadolu topraklarına ayak basar basmaz tatbikatına başladığımız karar, bu karar olmuştur.”
Bugün hepimizin sömürge bir ülkede yaşamamasını sağlayan, bu tarihi karardır! Başta Atatürk olmak üzere bu kararı alan ve hayata geçirilmesini sağlayan tüm antiemperyalist yurtsever devrimcilere selam olsun!
13 notes
·
View notes
Text
2024 Ekonomi Nobel Ödülü Sahibi Daron Acemoğlu Kimdir
2024 Ekonomi Nobel Ödülü Sahibi Daron Acemoğlu Kimdir
Daron Acemoğlu, ekonomi alanındaki üstün çalışmaları ve başarıları ile tanınan dünyaca ünlü bir ekonomisttir. 2024 Nobel Ekonomi Ödülü’nü kazanarak adını tarihe yazdıran Acemoğlu, ekonomi teorisine yaptığı katkılar ve sosyal bilimlere kazandırdığı perspektiflerle öne çıkmaktadır. Bu yazımızda, Nobel Ekonomi Ödülü sahibi Daron Acemoğlu’nun hayatını, çalışmalarını ve başarılarını detaylı bir şekilde inceleyeceğiz. 2024 Ekonomi Nobel Ödülü Sahibi Daron Acemoğlu Kimdir Daron Acemoğlu’nun Hayatı ve Eğitimi Daron Acemoğlu kimdir? sorusu ile başlamak gerekirse; Daron Acemoğlu, 3 Eylül 1967 tarihinde Türkiye'nin İstanbul şehrinde doğmuştur. Ermeni kökenli bir Türk olan Acemoğlu, eğitim hayatına Türkiye'de başlamış ve sonrasında Birleşik Krallık’a giderek York Üniversitesi Ekonomi Bölümü'nden mezun olmuştur. Londra Ekonomi Okulu'nda (LSE) yüksek lisans ve doktora eğitimini tamamlayan Acemoğlu, akademik hayatına ABD’de devam etmiştir. Daron Acemoğlu'nun eğitim hayatı ile ilgili en önemli detaylardan biri ise, genç yaşta elde ettiği başarılarla dünyanın önde gelen üniversitelerinden birinde akademik kariyer yapmaya başlamış olmasıdır. Harvard Üniversitesi ve MIT’de dersler veren Acemoğlu, 1993 yılından itibaren MIT’de profesör olarak çalışmaktadır. Ekonomiye Katkıları: Daron Acemoğlu’nun Teorileri ve Çalışmaları Daron Acemoğlu’nun ekonomiye yaptığı katkılar oldukça geniş bir yelpazeye yayılmaktadır. Kendisi özellikle siyasal ekonomi, kurumsal ekonomi, ve gelişme ekonomisi gibi alanlarda yaptığı çalışmalar ile tanınır. Acemoğlu’nun kurumsal yapılar ile ekonomik gelişme arasındaki ilişkiyi açıklayan teorisi, birçok akademik çalışmaya kaynak oluşturmuştur. Acemoğlu’nun dünyaca ünlü olan çalışması, "Ulusların Düşüşü" adlı kitabıdır. Kitap, ülkelerin neden bazı ekonomik başarılara ulaşırken bazılarının yoksulluk içinde kaldığını açıklamaya çalışır. Ulusların Düşüşü kitabının ana teması, ekonomik kurumların ülkelerin kalkınmasında oynadığı önemli rol üzerinedir. Bu eser, dünya çapında ekonomi ve politika çevrelerinde büyük ilgi görmüştür. 2024 Nobel Ekonomi Ödülü'nü Kazanması 2024 Nobel Ekonomi Ödülü kazanan Daron Acemoğlu, kurumsal ekonomi alanında yaptığı önemli çalışmalarla bu ödüle layık görülmüştür. Ödülü kazanmasında, ekonomik büyüme ve kalkınmanın ülkelerin siyasal ve ekonomik kurumlarına dayandığını ortaya koyan teorisi etkili olmuştur. Bu, ekonomistler arasında yeni bir bakış açısı oluşturarak kurumsal ekonominin önemi üzerinde daha fazla araştırma yapılmasına yol açmıştır. Daron Acemoğlu’nun Nobel Ödülü’nü kazanması, Türk bilim insanlarının başarısını da uluslararası alanda gündeme getirmiştir. Bu ödül, Türkiye’den çıkan bir akademisyenin dünya ekonomisine yaptığı katkıları bir kez daha kanıtlamış ve genç ekonomistlere ilham vermiştir. Daron Acemoğlu’nun Kitapları ve Makaleleri Daron Acemoğlu, kariyeri boyunca birçok önemli ekonomi kitabı ve makale kaleme almıştır. Bunlar arasında en popüler olanları "Ulusların Düşüşü" ve "Dar Koridor" adlı kitaplardır. Bu eserlerinde, ekonomik kalkınma ve insan özgürlüğünün hangi koşullarda geliştiğine dair detaylı analizler sunmaktadır. Özellikle Daron Acemoğlu'nun Dar Koridor kitabı, bireylerin özgürlüklerinin ekonomik gelişime nasıl katkıda bulunduğunu açıklar. Bu kitapta, ekonomi ile siyasi yapıların iç içe geçmiş yapısı ve özgürlüğün ekonomi üzerindeki olumlu etkileri tartışılır. Daron Acemoğlu'nun Ekonomiye Etkisi ve Gelecek Çalışmaları Daron Acemoğlu, ekonomiye yaptığı katkılarla yalnızca akademik çevrede değil, dünya genelinde de tanınan bir isim haline gelmiştir. Acemoğlu’nun çalışmaları, gelişmekte olan ülkeler için yol gösterici niteliktedir. Özellikle kurumsal yapıların önemi üzerinde duran teorileri, politika yapıcıların dikkatini çekmekte ve ekonomik büyümeyi teşvik eden politikaların oluşturulmasında yol göstermektedir. Gelecekte, Daron Acemoğlu'nun ekonomi alanında daha fazla araştırma yapacağı ve yeni teoriler ortaya koyacağı tahmin edilmektedir. Acemoğlu, gelişen dünya ekonomisi ve değişen sosyal yapılar karşısında ekonomik teorilerin de yenilenmesi gerektiğine inanmaktadır. Daron Acemoğlu'nun Başarılarının Önemi Daron Acemoğlu'nun Nobel Ekonomi Ödülü kazanması, Türkiye için büyük bir gurur kaynağıdır. Türk bilim insanlarının dünya çapında tanınması, yeni nesillere ilham kaynağı olurken, Türkiye'nin de bilim ve ekonomi alanında daha fazla temsil edilmesini sağlamaktadır. Acemoğlu’nun çalışmaları, ekonomi biliminde yeni perspektifler sunmakta ve kurumsal yapıların önemini vurgulamaktadır. Bu sayede, ekonomi politikalarının şekillenmesinde önemli bir etki yaratmakta ve gelecek için yeni bir yol haritası oluşturmaktadır. Daron Acemoğlu, Nobel Ekonomi Ödülü sahibi olarak Türk ekonomistlerin uluslararası başarısını bir kez daha ortaya koymuştur. Ekonomiye yaptığı katkılar ve kurumsal yapıların önemine dair geliştirdiği teoriler, dünya ekonomisine ışık tutmaya devam etmektedir. Ekonomist Daron Acemoğlu, ekonomiye olan katkılarıyla hem akademik çevrede hem de geniş bir kitlede büyük bir saygı uyandırmakta ve daha iyi bir dünya ekonomisi için çalışmaya devam etmektedir. MIT Ekonomi Bölümü – Daron Acemoğlu’nun Akademik Profili Read the full article
0 notes
Text
BEN TÜRK'ÜM DİYORSANIZ BUNLARI DA BİLMEK ZORUNDASINIZ...
🇹🇷1. Tarihte Kurulan İlk Türk Devleti, Asya Hun Devleti
🇹🇷2. Türk Adı İle Kurulan İlk Milli Türk Devleti, I.Göktürk Devleti
🇹🇷3. Yerleşik Yaşama Geçen İlk Türk Devleti, Uygurlar
🇹🇷4. Yazıyı İlk Kullanan Türkler, II. Göktürk ( Kutluklar )
🇹🇷5. Avrupa’da Kurulan İlk Türk Devleti, Avrupa Hun Devleti
🇹🇷6. İstanbul’u İlk Kuşatan Türkler, Avarlar
🇹🇷7. Alfabeyi İlk Kullanan Türkler, Türgişler
🇹🇷8. Parayı ilk kullanan Türkler, Sibirler
🇹🇷9. İlk Türk Parasını Basan Türkler, Türgişler
🇹🇷10. Bizans’la Siyasal İlişki Kuran İlk Türkler, Göktürkler
🇹🇷11. Türk Tarihinin İlk Yazılı Antlaşması, Asya Hun-Çin Ant.
🇹🇷12. İlk Türk Alfabesi, Göktürk –Orhon Alfabesi
🇹🇷13. Töreyi yazı hale getiren ilk Türkler, Uygurlar
🇹🇷14. Türk Tarihi ile ilk yazılı belgeler, Orhun Kitabeleri
🇹🇷15. Tarihte ilk onlu sisteme dayalı ordu, Asya Hunları-Metehan
🇹🇷16. İlk Türk Hükümdarı, Teoman, Asya Hun Devleti
🇹🇷17. Türk adı ilk defa, ÇİN KAYNAKLARINDA Geçer.
🇹🇷18. Türklerin ilk başkenti, Ötüken
🇹🇷19. İlk hayvan sanat üslubu, İSKİTLER
🇹🇷20. İlk ceket, pantolon, kemer ve kemer tokası, İskitler
🇹🇷21. Yabancı dinleri benimseyen ilk Türkler, Uygurlar
🇹🇷22. Anadolu’ya ilk gelen Türkler, Hunlar
🇹🇷23. İlk atlı göçebe Türk uygarlığı, İskitler
🇹🇷24. Kâğıt ve matbaayı ilk kullanan Türkler, Uygurlar
🇹🇷25. Tarihte atı ilk evcilleştirilen millet, Türkler
🇹🇷26. İlk yazılı Türk Milli Tarih kaynağı, Orhun Kitabeleri
🇹🇷27. İlk yoğurt, pastırma ve konserve et, Türkler
🇹🇷28. En uzun destanı, Manas-Kırgızlar
🇹🇷29. Musevi olan tek Türkler, Hazarlar
🇹🇷30. İslamiyet’i kabul eden ilk Türk boyu,Karluklar
🇹🇷31. İlk Müslüman Türk devleti,Karahanlılar
🇹🇷32. İlk Müslüman Türk İmparatorluğu,Gazneliler
🇹🇷33. Mısır’da kurulan ilk Türk İslam Devleti, Tolunoğulları
🇹🇷34. Hicaz bölgesine hâkim olan ilk Türk devleti, İhşitler
🇹🇷35. Hindistan’a İslamiyet’i ilk götüren Türkler, Gazneliler
🇹🇷36. Türkçeyi resmi dil ilan eden ilk Türk Devleti, Karahanlılar
🇹🇷37. Türkçeyi resmi dil ilan eden ilk Türk Beyliği, Karamanoğulları
🇹🇷38. Türklerin Anadolu’daki ilk başkenti, İznik
🇹🇷39. İlk Türk denizcisi ve Amirali, Çaka Bey
🇹🇷40. Selçukluların Bizans’la yaptığı ilk savaş, Pasinler
🇹🇷41. Türk âleminin ilk sözlüğü, Divan-I Lügati’t Türk
0 notes
Text
Siyasal Düşünceler Tarihi 2023-2024 Final Soruları
Siyasal Düşünceler Tarihi 2023-2024 Final Soruları Siyasal Düşünceler Tarihi 2023-2024 Final Soruları 1. Aşağıdakilerden hangisi aydınlanma felsefesinin dayandığı temel ilkelerden biri değildir? A) Evrensel akıl B) Hoşgörü C) Dünyevi mutluluk D) Faydacılık E) Bilim-Doğa Cevap: B) Hoşgörü Açıklama: 2. İbn Haldun’un tarih kuramını niteleyen en uygun terim aşağıdakilerden hangisidir? A) Ereksel B)…
0 notes