#almak istediklerimi
Explore tagged Tumblr posts
Text
jeonun son cekimleri beni cildirtti
#ve bu arada hem suan biraz birikmis harcligim var#hem haftasonuna biraz daha birikir#hemde harclik zamanim geliyor babam verecek#alacagim seyleri de yazicam ajandama#almak istediklerimi#bunun icinde jeonun yeni cekimlerini#taenin lover cekimlerini#jiminin tiffany cekimlerini#namjoonun herhangi bir doga fotografini#hoseokun fake love era fotografini#yoonginin turda agladigi fotolardan birini#jinin yemek yerkenki bi fotografini#fotokart olarak bastirip siparis eymeyi dusunuyorum#orijinal pc koleksiyonunu uniye ertwlixem#bu sene zorlar cunku
1 note
·
View note
Text
28 oldum. Zaman hızlı geçiyor falan diyordum ama 28 olacak kadar da hızlı geçmez gibi geliyordu. Sanki hep 20 li yaşlarımın başlarında olacaktım. Beni yaş almak aşırı üzüyor. Yolun başında değilim artık. Bir şeylere başlamak için erken değil ama bir şeyde başarmış değilim. Hayatta istediğim nokta da değilim. İstediklerimi yapamadım, hayaller kurdum yaşayamadım. Ama yaparım daha erken de diyemiyorum. Ya şimdi başlarım ve devamı gelir ya da bir kaç sene sonra bence gerçekten geç kalırım aklımdakiler için.
66 notes
·
View notes
Text
Tabiri caizse hayatım boyunca tırmalamak zorunda kaldım. Baktım olmuyor vazgeçtim birkaç yıl önce çabalamaktan. Bırakmamın birçok sebebi var; biraz yılgınlık, biraz yorgunluk, biraz da hayalkırıklığı.
İlk başlarda çok bocaladım. Vazgeçmek kolay oldu fakat susmak en zoruydu. Olanı şikâyet etmeden kabullenmek, hayallerinin kırıldığını belli etmemek, kendi hatalarının sorumluluğunu üzerine almak… Zor oldu ama başardım. Kimselere açık etmem sustuklarımı. Bazen yazar paylaşırım ama paylaştıklarım yazdıklarımın binde biri. İçimi yakan sıkıntının eğer bir muhatabı varsa; o bilir ne olduğunu. Ondan gayrısına ne anlatırım ne de gösteririm. İstediklerimi görmemek için başımı çevirdiğim bile olmuştur. Kendi kendime “Yaşamak bu kadar zor olmamalı.” der dururdum. Şimdi bakıyorum da; benden öncekiler de benden farklı değillermiş.
Dedem hakkında çok bilgim yok. Bin beş yüz yıl önce yaşayan atalarım hakkında ondan daha çok bilgim var. On beş yaşına kadar çok neşeli, eğlenceli olduğu anlatılırdı yaşıtlarından, benim zamanımda yaşayanlar tarafından. On beş yaşından sonra aniden durulmuş. Yüzünü yerden kaldırmaz olmuş. Zorla konuştururlarmış dost meclislerinde. Bir sebebi yokmuş gibi anlatılırdı hep ama belli ki bir şey olmuş ve susmuş. Ya da belki de vazgeçmiş. O zamanki adı ince hastalık. Sebep olmuş dedeme. Öldüğünde kaç yaşındaymış bilmiyorum. İki çocuk bırakmış ardında, biri babam.
Her hastalığın zihinsel bir nedeni olduğunu savunanlar; kendine ya da başkalarına aşırı derecede katı davranmayı, kuralları her şeyin üzerinde tutmayı, bencilliği ve gaddarlığı veremin başlıca sebebi olarak sayıyorlar.
Babam üç yaşındaymış dedem öldüğünde. Bir yıla kalmadan kendisinden iki yaş küçük erkek kardeşi ölmüş. Hemen ardından da annesini evlendirmişler çocuklu bir dulla. Ve fakat yeni damat henüz göçmüş İstanbul’a. “Kendi çocuğum var. Senin çocuğuna bakamam.” demiş. Annesini gözyaşlarıyla yollamış İstanbul’a babam. Kendi kalmış köyde. Dedesi kol kanat germiş. Dedesi de boş bir emekli değil. Sular seller gibi İngilizce, Farsça, Arapça bilen, Astronomiyi yemiş yutmuş köylü bir bilgin. İşinden gücünden, araştırmalarından arta kalan zamanlarında bakmış, büyütmüş babamı.
3 yıl bakmış dedesi. Okul zamanı gelince İstanbul’a göndermiş, dayısının yanına. 6 yıl da onun yanında kalmış. 13 yaşında ayrı eve çıkmış. Ev dediğimiz de duvarlarından sular süzülen, rutubetten yatağın çarşafın bile ıslandığı bir gecekondunun tek göz odası. İstanbul çok büyük, babam çok küçük.
Yenmiş İstanbul’u yine de babam. Kaybolmamış, yitip gitmemiş. Fakat hüznünü içine atmış. Susmuş. Sadece bir kişi için susmamış. Askere giderken ziyarete gittiği memleketinde görüp âşık olduğu yeşil gözlü küçük kızı istemiş yıllarca. Kaç aracı sokmuş araya vermemişler. Senelerce vazgeçmemiş aşkından. Ailenin ne demek olduğunu bilmese de kurmuş bir aile sonunda. Evlenir evlenmez de gitmiş buralardan Almanya’ya. Hikâyesini kendi ağzından dinlenemedi hiçbir zaman. Bildiklerim annemin anlattıkları. Öyle bir susmuş ki; kendi kendini yaktı kül etti. 67 yaşında akciğer kanserine yedirdi ciğerini.
Akciğer kanserinin sebebi; onay alamamak, sevgiyle ilgili incinmeler diyor biraz yukarda bahsettiğim bilenler. Haklı olabilirler. Çünkü başlangıcında aşk varmış ama pek de öyle örnek gösterilecek bir aşk yuvası değildi bizim ev. Annesinden ayrılması ayrı bir araştırma konusu. Bana kalırsa, dedem de babam da sustukları için ciğerlerini kurban ettiler.
Dedemden babama ne geçti bilmiyorum. Ama babamdan bana geçeni çok net olarak biliyorum. Hüzün. Bana ait olmayan bir hüznü taşıyıp duruyorum kendimi bildim bileli. Bilmeden istemeden kendimi baltalıyormuşum gibi hissediyorum. Alın size kalıtsal aile travması.
Yakın zamana kadar işi gücü sonlandırıp uyumaya koyulduğumda bile düşünmeyi bırakmıyordu zihnim. Düşüne düşüne uyumaya çalışıyordum. Sonra bir an geliyordu, gevşiyordum tamamen. İşte tam o anda garip bir şey oluyordu. Her akşam değil ama haftada bir mutlaka oluyordu. Dipsiz bir kuyuya kayarken buluyordum kendimi. Düşmek gibi değil, yavaşça, usul usul kayıyordum karanlığa. Uyku değildi bu biliyordum. Aklıma ilk gelen şey; ‘ölüm’. “Ölüyorum!” diyordum bu her olduğunda. Sessiz bir bilişti bu. Babam vardı orada, hiç görmediğim dedem vardı, annem vardı. Heyecansız, korkudan azade, neşesiz ama nedense huzurlu.
Bu her olduğunda aynı şekilde uyanıyordum. Göğsümün üzerinde duran elim tıptıplıyordu aniden. Çekip çıkarıyordu beni içine sürüklendiğim hoş karanlıktan. Kendi ölümüme “hoş geldin” diyen yanımı çaresizlik içinde bırakıyordu. Ne bir ağrı, ne de bir sızı. Fakat saatler süren bir uykusuzluk başlıyordu hemen ardından. Bana ait olmayan o hüzün sarmalıyordu yatağımı, yorganımı. Babamın hüznüyle beraber sevdiğim kadınlar geliyordu gözümün önüne. Vazgeçmek zorunda kaldığım hayaller dökülüyordu yastığıma.
Olumsuzluklar geldikçe başıma kimi kararlar aldım yeniden başlayabilmek için. Uygulayamadım. Sigarayı bırakamadım mesela. Ciğerlerime bir kastım olduğu çok açık. İçimden yükselen ama bana ait olmayan bir hüznü yüklendim omuzlarıma. Fışkırmak için beni zorlayan neşemi ellerimle bastırdım. Kendi kendimi baltaladım çoğu zaman. Hani o “bir ben var, benden içerû” dedikleri var ya; işte o içerdeki canıma kast ediyordu. Babamın, dedemin yarım bıraktıkları kaderlerini devralmışım gibi. Tam onlar gibi vazgeçecekken, susmaya karar vermişken bir kitap atıldı önüme.
Sanki benim için yazılmış kitap. Daha adını okuduğumda farklı bir kitap olduğunu anladım. “Seninle Başlamadı” yazıyordu kapağında. Okudukça unuttuğum hatıralar canlandı gözümde. Nedenleri nasılları daha iyi çözdüm. Sonunda anladım ki; bunların hiçbirisi benimle başlamadı.
80 notes
·
View notes
Text
Allah'ım lütfen yarınki ders seçiminde hayırlısıyla kolayca almak istediklerimi tık diye alabileyim, amin. Geçenkinin üstüne bir kişiye daha hediye alacağım 🫠
10 notes
·
View notes
Text
öyle bi dönemdeyiz ki kitap satın alırken istediklerimi değil ucuz olanları almak zorunda kalıyorum (kargo girdiği için sipariş veremedim)
11 notes
·
View notes
Note
Kanka bazen aktüel ürünlerde %50 indirim oluyor bir kere denk gelmiştim çok şaşırmıştım almak istediklerimi yarı fiyatına aldım sonra 1 ay geçti bir daha indirim olmadı bunların belli zamanı mı var yoksa ayda yılda bir mi indirim oluyor
kanka bu çok karmaşık olay ya. mesela kırtasiye ürünleri satışa çıktıktan 1 ay sonra kaldırıldı satıştan ama birkaç gün sonra %50 satışa koyuldu. bunun gibi örnekler var. mağazalardan bilgiler alınıyor satıldı satılmadı tarzında elde ne kaldı falan
1 note
·
View note
Text
Hırsıma yenik düşmem. belki de lanet egom öldürdü benliğimi, bildiklerimi, sandıklarımı veya sayabildiklerimi. Baktığım gökyüzü sadece düşündürdü, unutturdu. Aldığım nefes ciğerlerime zarar verdi, bir daha nefes almak istemedim. İstemediğim her şeyi yaptım, artık söz vermedim. Verdiğim sözleri tutamadım, tutmak istedim ama yapamadım. Yapmak istedim ama istediklerimi de yapamadım. En sonunda ise sadece sessizlik vardı.
0 notes
Text
Zor Değil
kafam çok karışık çok dolu. nasıl ilerlemem gerektiğini bilmiyorum ama sadece ilerlemem gerektiğini biliyorum. buraya bile zorla getirdim kendimi belki kişiler yazmak kafamı toplar niyetiyle. neyse şu an maddi olarak sıkıntı yaşıyorum sadece o değil iş bulmam gerek ve kendi bölümümden beklediğim bir iş yeri biraz gecikecek gibi duruyor. Ama olacağından eminim. ümidimi kaybetmiyorum. Boşlukta gibiyimde değilim de. aslında bıraksan saatlerce ağlar gibiyim ama ağlamıyorum çünkü biliyorum bugünleri atlatacağım. En yakın arkadaşım haftaya italyaya gidecek bu durum beni mutlu ediyor ama neden bende gitmiyorum dedirtmiyor değil insana. çünkü aynı sınıftaydık her gün konuştuğum insanın yolu çok çok daha iyi olması insanı düşündürüyor ama her insanın yolu farklıdır öyle de bişey var. o yüzden çok da kafama takmıyorum. yıl sonuna kadar yapmak istediklerim almak istediklerim var ve bunları başaracağıma inanıyorum. Öncelikle para biriktirmem lazım ve kazanmam lazım. yarın alanım olmaya eve benim için yorucu olan bir işe başvurmaya gideceğim. belki başka işlerden de haber gelebilir bilmiyorum. yarın belli olacak sanırım. eğer bu dediğim işe girersem sabah 9-5 iş yapacağım ve full ayakta olacağım. 6 gibi evde olur ve kendi istediklerimi yaparım diye düşündüm. şu 1-2 ay benim için zorlu bir süreç geçecek ama yeni bir era ya yani döneme gerek istiyorum. Yeni bir genç kız gibi çünkü farkettim de bunu hiç yapmıyorum fakat artık yapmaya karar verdim fakat asla olmadığım insan gibi davranmam. bazı şeyler yarın belli olarcağı için çok bişey yazamıyorum sadece kafam çok dolu olduğu için bazı şeyler düşünmek zor geliyor bu yüzden erteliyorum. şu anlık bu benim için daha faydalı olucaktır.
0 notes
Text
Merhaba,
2020'li yıllarda kurumsal (ya da kurumsal gözükmeye çalışan) e-postalara bu şekilde başlıyoruz. Hatta "Merhaba X Bey, Y Hanım" şeklinde. X'i erkek, Y'yi kadın yapmam pek uygun olmadı sanki, bunu biyoloji dersinde mutlaka öğrenirsiniz. Öğrenmediyseniz veya anlamadıysanız genetik olarak benim çocuğum olma ihtimaliniz zaten sıfır...
Görece değişik bir başlangıcın ardından bu yazı serisine -ki umarım bir seri olur- neden başladığımı anlatmak isterim. Annenizle 23.09.2021 tarihinde evlendik. An, yani 13.07.2024 tarihi itibariyle henüz dünyaya gelmediniz. O kadar dünyaya gelmediniz ki portakalda vitamin bile değilsiniz. O kadar yoksunuz ki. Neyse ben lafı uzatmayı sevmeyen ama lafı uzatan insanlardanım sanırım. Şimdi sadede geliyorum:
22.10.2022 tarihinde babamı, yani dedenizi kaybettim. 27 yaşındaydım babamı kaybettiğimde. Metin dedeniz bana bu hayatta bildiğim her şeyi öğreten insan. Büyük insan. Herkes babasını çok sever, umarım siz de beni çok ama çok seversiniz ama ben babam olduğu için söylemiyorum bunu. O gerçekten konuşması, zekâsı, genel kültürü, vicdanı, iyi niyeti, yardımseverliği ve aslında sayamayacağım birçok iyi özelliğiyle “büyük” bir insandı; ancak kendini asla büyük görmezdi. Amacı “insanlardan bir insan” olmaktı. Şimdi babamla ilgili yazmaya kalksam giriş ve gelişme bölümleri olur, hatta güzel olur ama sonuç bölümüne asla gelemem. Çünkü onun yokluğu hayatımda asla bir sonuca bağlanmayacak. Bu yazının ana fikrinden uzaklaşmış gibi görünebilirim; ama asla öyle değil! Bu yazıyı kaleme almamın ana sebebi aslında Metin dedeniz.
Hayat. Deneyimleyeceğiniz bu garip dünya öyle bir yer ki; bir gün içinde bütün hayatınız baştan aşağı değişebilir. Yaşadım bunu evlat! O gün hayatımda o kadar çok şey değişti ki, birçoğunu kendime bile itiraf edemiyorum. Neden bu kadar önemli bu Metin dede? Bugün çok da iyiye gitmiyor hayatım. Yani genel olarak baktığınızda o kadar ihtiyacım var ki babamı arayıp: “Baba, ne yapayım? Baba neden böyle oldu? Baba benden olmayacak galiba… Baba mutsuzum.” demeye. Tabi yapamıyorum bunu. İşte bu yazı serisinin kaleme alınma sebebi de tam olarak bu. Anneniz size hamileyken ben belki de bir trafik kazasında, ya da aniden gelen bir kalp krizi neticesinde öleceğim. Belki sizinle hiç tanışamayacağız. İşte o yüzden size öğretmek ve anlatmak istediklerimi bu yazı serisinde ele almak istiyorum. Sizin kalplerinize dokunabilmek istiyorum.
Çoğul konuşmamın sebebi; belki iki belki de üç çocuğumuzun olacak olması. Kim bilir?
Motivasyonumu biraz kaybettim yazarken. Sanırım en azından beni biraz anladınız. Sizinle konuşmak istediğim ilk konunun “Dürüstlük” olduğunu düşünüyorum; ama fikrim değişebilir. Tabi ilk olarak olmasa bile bunu mutlaka konuşacağız. Görelim zaman içinde neler anlatacağım size…
Kalın sağlıcakla…
0 notes
Text
saat 5:40 Bu saatte ayakta olmamın sebebi tek bir kişi yüzünden. Daha önce de olduğu gibi bu saatlerde ayakta olmamın sebebi aynı kişi. Her ihtimali düşündüğümden dolayı ve bu düşüncelere iten kişi yüzünden uyuyamadım. Düşünmekten uyuyamadım. Başıma ağrı girdi. Her ihtimali düşündüm ama hiçbir düşüncenin gerçekleşmeyeceğini biliyorum. Diyorum ki o kadar yüzsüz olamazsın. Kafamdakiler gerçekleşecek kadar yüzsüz olamazsın diyorum kendime. Bir o kadar da gerçekleşsin istiyorum. Bitmedi, bitmiyor bu içimdeki şey. Adı ne bilmiyorum, hırs, kızgınlık, öfke, sevgi, aşk her neyse bilmiyorum ama bitmiyor bir türlü. Sana söylemek istediklerimi söyledim ama söylemek istemiyordum aslında. Senin yüzünden söyledim onları. Senden iğrenmemin sebebi sensin, farkında değilsin. Evet senden iğreniyorum, hatta nefret ediyorum. Aslında sana karşı hiçbir duygu beslememem lazım, nefret bile bir duygu hemde aşk kadar büyük bir duygu genel olarak herkes tarafından kabul edilmiş bir şey. Benim içinde büyük bir duygu çünkü ben herkesten kolay kolay nefret etmem ama bu da senin yüzünden. Senden o kadar çok nefret ederken aynı zamanda seni o kadar çok görmek istiyorum. Sana bağırıp çağırmak ve aynı zamanda sana sıkı sıkı sarılmak istiyorum. Kokunu almak istiyorum. Sana dokunmak istiyorum ama aynı zamanda senden iğreniyorum. Senden iğrendiğimi söylemek istememiştim ama zorundaydım çünkü bunu hakediyorsun. Daha kötüsünü hakediyorsun. Benim hissettiğim kadar kötü hatta daha beter hissetmeyi hakediyorsun. Ama yüzsüz olduğun için sana söylediğim şeyler sana biraz bile dokunmamıştır eminim. Sana gelme dedim, ama gelmeni istiyorum. Seni görmek istemiyorum ama görmek istiyorum. Beni böyle bir çelişkide bıraktığın içinde senden nefret ediyorum. İşte bu saate kadar ayakta kalmamı sağlayan bütün düşünceler bunlar. 11.12.2022
0 notes
Text
Zihimin odalarından bazen sesler duyuyorum ve olduğum yerde kalıp onları dinliyorum. Bazı anılar gözlerimin önüne geliyor. Hepsi kötü, hepsi acı, hepsi yara anılar. İyilerini unutuyorum, çünkü ben kötü anıların içinde yaşayıp güçlü kalmayı seçtim. Eski halimi anımsıyorum, acınası durumda olan o çocuğu. Nasıl da biri yardım eli uzatmamış diye düşünüp insanlığı suçluyorum. Ama ben hiçbir zaman kötü hissettiğimi dışarıya vurmadım ki, dudaklarım da hep bir gülümseme olurdu. Bu yüzden çoğu kez kendimi suçluyorum. Güçlü olmayı seçtiğim için. Tek başına ölmek istediğim için. Sevilmemeyi, değersizliği, karanlığı öğrendiğim için. Biliyorum, her şey benim seçimlerimden doğdu, farkındayım ben o acınası çocuk değilim ama geçmiş hep bir ayna gibi karşımda. Ben unutamıyorum. Yaşanan hiçbir şeyi, söylenilen hiçbir sözcüğü, hiçbir çığlığı ve hiçbir kavgayı. Zihnimden nefret ediyorum. Ama yaşamayı her şeye rağmen seviyorum. Tüm öfkeme ve kendime rağmen nefes almak istiyorum. Sevmek ve huzur, tek istediğim bu. Umarım hayat! Bana istediklerimi bir gece ansızın verirsin, çünkü bazı geceler sabahı bekleyecek gücüm olmuyor.
0 notes
Text
cümlenin gidişatını sürekli kafamda tekrar tekrar kurduğum için bazen bazı kelimeleri yazdım sanıyorum ama aslında yazmamış oluyorum
#özellikle hızlı hızlı bir şey anlatmaya çalışıyorsam cümleyi anlayabilene aşk olsun#aşk olsun bu anlamda kullanılmıyor aslında ama ben bu şekilde kullanmayı seviyorum#aşk kötü bir şey değil sonuçta dolayısıyla aşk olsun iyi bir anlama gelmeli bence#eksik eksik oluyor cümlelerim bu yüzden önemli konuları ya ses kaydı ya da telefonla konuşmayı seviyorum#gerçii o zaman da unuttuğum şeyler oluyor en iyisi ön hazırlık yapmak ve bahsetmek istediklerimi not almak#aman rozet altı üstü bir sohbeti sunuma çevirdin sen de#aşkolsun bitişik yazılıyor galiba yanlış yazmışım#internetten baktım biraz nadiren olsa da iyi anlamda da kullanılıyor sanırım#emin değilim çevremde hep sitem için kullanılıyor
6 notes
·
View notes
Text
Zihimin odalarından bazen sesler duyuyorum ve olduğum yerde kalıp onları dinliyorum. Bazı anılar gözlerimin önüne geliyor. Hepsi kötü, hepsi acı, hepsi yara anılar. İyilerini unutuyorum, çünkü ben kötü anıların içinde yaşayıp güçlü kalmayı seçtim. Eski halimi anımsıyorum, acınası durumda olan o çocuğu. Nasıl da biri yardım eli uzatmamış diye düşünüp insanlığı suçluyorum. Ama ben hiçbir zaman kötü hissettiğimi dışarıya vurmadım ki, dudaklarım da hep bir gülümseme olurdu. Bu yüzden çoğu kez kendimi suçluyorum. Güçlü olmayı seçtiğim için. Tek başına ölmek istediğim için. Sevilmemeyi, değersizliği, karanlığı öğrendiğim için. Biliyorum, her şey benim seçimlerimden doğdu, farkındayım ben o acınası çocuk değilim ama geçmiş hep bir ayna gibi karşımda. Ben unutamıyorum. Yaşanan hiçbir şeyi, söylenilen hiçbir sözcüğü, hiçbir çığlığı ve hiçbir kavgayı. Zihnimden nefret ediyorum. Ama yaşamayı her şeye rağmen seviyorum. Tüm öfkeme ve kendime rağmen nefes almak istiyorum. Sevmek ve huzur, tek istediğim bu. Umarım hayat! Bana istediklerimi bir gece ansızın verirsin, çünkü bazı geceler sabahı bekleyecek gücüm olmuyor.
61 notes
·
View notes
Text
en az benim kadar yorgun ve kanamalı satırlar okuyacağın konusunda emin olmanı isterim. o yüzden bunu okurken yanında birilerinin olması ve bir de kolonya olması ricamdır. ve bu bittikten sonra dik durman. tıpkı sahip olduğun gururun gibi. o gurura yakışan bir tavır takınman… bu senden seni istememin haricindeki ilk isteğimdir…
yaşım yirmi altı. bir makalede okumuştum, insanın iç organları kendi biyolojik yaşından daha ileride olabiliyor. yani çok yorgunum. yani çok yoruldum. kırgın ve kanamalıyım. oysa o kadar çok bağırmıştım ki gözlerimle gözlerine, kanamalı bir hasta için acilen ellerin gerekiyor diye. duymadın. o anons yapılırken kulaklığını takıp çarpık müzisyenlerin yapmaya çalıştığı o salak notalara kulak verdin…
inan ki, -bilemiyorum neden inanasın ama- çok mücadele ettim. fazlaca. bunca umutsuzluğa rağmen hep bir gün kafamı suyun altından çıkartıp nefes alabileceğimi düşündüm. zaman zaman bunun için tanrıyı kullandım. dua ettim. o da insanlar gibi davrandı. sırtını döndü. insanlara gelince, onlar bu konuda tanrıdan daha profesyonel çalışıyorlar. daha vurdumduymaz takılıyorlar.
yaşamak için mücadele etmem gerekiyordu. öyle dediler. oysa yaşamak için öncelikli olarak, gerçek anlamda nefes almak gerekiyordu. ben göğsümü dikmeye çalışıyordum bir elimle, diğer elimle de boğazımdaki yüzlerce eli çekmeye çalışıyordum. çünkü nefes alamıyordum. neden var olduğumu sorgulamakla geçti şu çeyrek asır. bir o kadar da boktan… sorgulayın dedi kitaplar. sorun ki, öğrenesiniz. bazı zamanlar kitap okuduğum için nefret ettim kendimden. cehaletin mutluluk olduğuna katıldım. öğrenmeseydim, bilmezdim. bilmeseydim, hayatın bana sunduklarıyla yetinebilirdim. daha iyisi olmalı, yapabilirim diye kendime yalan söylemek zorunda kalmazdım. yalan söylemek zorunda kalmasam, bu kadar mücadele içine girmezdim. enerjim nefes alışverişlerimde kullanılmak üzere depolanırdı vücudumda…
inan, tanrıya ulaşmayı da denedim. bulutların arasındaki o yüce adamdan yardımlar istedim, bağırdım, çağırdım, ağladım. kızdığım, öfkelendiğim zamanlar da oldu. ama o ne sakinliğime cevap verdi, ne öfkeme ne de herhangi bir şeye. sanki bir putla konuşuyormuşum hissini cebime sokuşturup gönderdi. istediklerimi vermesi önemli değildi aslında, oturup benimle konuşsaydı yeterliydi. rahatlamış olurdum en azından. herhangi bir gerekçe de istemezdim. ciddiyim.
en çok içimi acıtan şey, hayatımı mükemmele taşıyacak şeyler için artık yaralanmayacak olmam.
mesela artık o sahil kasabasındaki bahçeli müstakil evim olmayacak. hafta sonları akşamlarında o bahçede rakı masası kuramayacağım, ağustos böcekleri eşlik etmeyecek o akşam dinlediğim müzeyyen senar plaklarına. ve fırtınalı kış aylarında, sonbahar akşamlarında hüzünlü şeyler düşünüp sana mektuplar, sana şiirler, sana bir şeyler yazamayacağım ağlayarak…
kalbim kırık vedalaşmak zorundayım.
sen şimdi,bunu okuduktan dakikalar sonra gözlerin gibi bakmalısın hayata. biraz kahve, biraz bal. beni unutmanı istemem. ben olsam unutmazdım ancak sana yazdığım güzel şiirlerle, güzel yazılarla hatırla beni. karşında nasıl çocuklaştığımla hatırla. nasıl titrediğini içimin ellerin yüzüme dokunduğunda… öyle bir şeyler işte. yelkenlerin dolmalı ve ilerlemelisin buradan, bu talihsiz olaylardan alabildiğine uzaklara gitmelisin. gerekiyorsa rotanı kaybet, rotanı şaşır. ve her fenerin verdiği sinyale güvenme. karşına mutlaka seni sarıp sarmalayacak bir fener çıkacaktır. sabret. ben sabredemiyorum. kızma. ve senden ricam, kimsenin yüzüne benim yüzüme dokunduğun gibi dokunma. illa ki dokunacaksan birinin yüzüne, benim gibi yüzüne dokunduğunda titremesin. içini titreteme kimsenin. ki boşa gitmesin bu tavrım.
kızlarına sakın kızma. dört kolla sarıl onlara. onlarla kavga et. ve sonra sarıl. beraber ağlayın. vücutlarına dövmeler yaptırmasına müsaade et, sevgilisinden ayrıldığı efkârlı akşamlarında oturup onlarla rakı iç.sonra beraber sarılıp uyuyun. ağlayın. onları teselli et.ve her sabah uyandığında, zor da olsa gülümse şu mavi gökyüzünün altında.
son olarak,bir sahil kasabasında yaşamanı isterim. sevinçle, mutlu uyanmanı her sabah. mevsim sonbahar dahi olsa. sonbahar demişken, o mevsimde şayet oralarda yaşarsan, yorgun veya yaralı göçmen kuşlarını sev. cemal süreya’yı da… cemal süreya’dan dizeler oku onlara ve beni hatırla, sana kavuşmak için göçmekten vazgeçen bir kuş olduğumu falan.
şimdi ben bu talihsiz hikâyenin ortasında çıkıp gitmeliyim. tarihi benim gibi kaybetmeyle dolu, hepsinin rezil bir sonu olan diğer insanlara katılmalıyım. yıldızlı yaz akşamlarında gökyüzünde, ağaçların öldüğü sonbahar akşamlarında sararan, uçuşan yapraklarda, ilkbaharda açan çiçeklerin içinde, kışları da düşen yağmur tanelerinde beni bul. ben onların içinde olacağım hep. ben geç kalmayı hayat felsefesi haline getirmiş bir kadınım. sana da geç kaldığımın farkındayım. ama inan ki ilk kez bunu bilerek yapmadım. senin gibi bir adamın varlığından haberdar olsaydım yıllar önce doğar sana yıllar önce rastlar yıllar önce… bilmiyorum. seni çok sevdim. seni doğru bir kadının yüreğine emanet ettiğimi biliyorum. bana sık sık yaz diyebilmeyi isterdim. biliyorum ki gelirsin. biliyorum ki “zaten geç kaldığını söylüyorsun, şimdi nasıl gitmekten söz edebilirsin!” der ve zorla geri getirirsin. ah, göğsündeki her yarayı merhametle öptüğüm… geç kalınan hiçbir hayat, hayat değildir. hayatın olmayı dilerdim.
61 notes
·
View notes
Text
3 ay içinde yapmak istediklerimi planlayıp yazayım ve trendyoldaki almak istediğim ürünlere bakayım
7 notes
·
View notes
Text
Birinin dediği gibi 300 liralık saatte 5000 liralık saatte aynı saati gösteriyor. İntikamın alındıktan sonra bir değeri kalmıyor. Belgelerin takdir veya teşekkür olduğunun hiç bir anlamı olmuyor biri bana onur belgesi verdi diye onurlu bir insan olmuyorum, en azından onlara bir anlam yüklemediğim sürece böyle. Noktanın virgülle yer değişmesinin bir anlamı olmuyor anlıyorum işte. Kendimi üzenin, sevmemenin bir değeri yok bir tek günün sonuna değil günün her anında kendimle kalıyorum kendimi seviyorum. Kalp kırmanın bir manası yok o an önemli gelen şeyler 1 saat sonra unutuluyor ama kırdığım kalbi bir ömür unutamıyorum. Pahallı ayakkabılar, kıyafetler pahallı olduğu için istemiyorum, istiyorsam gözüme hoş gözüktüğü için istiyorum o ayakkabının ayağımda 6 ay sonra parçalanacağını biliyorum veya 20 yıl sonra o kıyafeti bir daha giymeyeceğimi. O pahallı telefonu yine insanlara hava atmak için istemiyorum sadece kendime kendi kazandığım parayla bir hediye almak istiyorum belki de kendi içimde onu bir sembol haline getiriyorum. Ya da o pahallı telefona insanlar pahallı olduğu için bakarken ben kendi paramla aldım bunu demek istiyorum. İstediklerimi eninde sonunda alıcam büyük konuşmak gibi olmasın ama yapıcam bunu. Ve kendimi seveceğim. Ve eğer yanılmazsam kendi hikayemin sonunda ben kazanmış olarak gideceğim. Daha yapacağım çok şey var mesala çocuk sevindireceğim, bir insanın en zor anında yanında olacağım ve bir insanın en mutlu anında mutluluğu paylaşacağım... Daha bir sürü şey
3 notes
·
View notes