#afet inan
Explore tagged Tumblr posts
Text
“…Tarih, okuduklarındır, doğru. Fakat ben sana bilmediğin bir şey anlatayım. Tarihi hadiselerin cereyanı sırasında bazen fizyolojik arızalar mühim rol oynarlar. Tabiat ya mani olur veyahut yardım eder…”
(Atatürk’ten Afet İnan’a)
Nüket Aşkın - Makbule Hanım
#kitap#edebiyat#kitapkurdu#kitaplar#kitap alıntıları#kitap alıntısı#kitaptan alıntı#okumaközgürlüktür#atatürk#makbule hanım#afet inan#nüket aşkın#tarih
8 notes
·
View notes
Text
16 OCAK 1937 - Atatürk'ün, Cenevre'de bulunan Afet (İnan)'a mektubu:
"Hatay üzüntüsüne, Nuri Conker'in ölümü acısı karıştı; bu acının açtığı yaranın derinliğini tahmin edersin!"
16.I.1937
Afet,
Hatay üzüntüsüne, Conker’in ölümü acısı karıştı; bu acının açtığı yaranın derinliğini tahmin edersin.
Ulukışla-Ankara seyahatinden sonra tekrar İstanbul’a geldim. Bu bildiğin gibi, eski sıhhi tavsiye icabı, bu ay Ankara hakikaten çok sert. Cenevre görüşme neticesini, öyle görünüyor, burada geçireceğim. Hemşire de Ankara havasını sert buldu, rahatsız oldu. Hala istirahat ediyor.
İsmet İnönü, Dr. T. R. Aras, Ş. Kaya iki gündür buradadırlar. İnönü sarayda beraberdir. Heyet bu akşam hareket ediyor.
Son gönderdiğin kupürleri, notları ve mektubunu aldın. Necmettin Sadak ve Sefirden de telgrafla malumat almıştım. Konferansınız arkadaşlar üzerinde de iyi tesir bıraktı.
Sıhhatim iyidir, gözlerinden öperim.
H. R. Soyak tafsilat verecektir.
Senin için sıhhat ve neşeli çalışmalar dilerim.
K. Atatürk
28 notes
·
View notes
Text
Meursault'la Konuşmalar 44
Uzun bir aradan sonra merhaba dijital günlüğüm. Elimde nefretlik seviyesinde sıkıldığım bir iş var. Deadline'ı 3 Haziran'dı, hala bitmedi. Üstelik yarılamadım bile. Başına otursam bitecek ama başında oturmakla da bitmiyor. Tamam saçma oldu. Bu şu demek, her iki sayfada bir dikkatim dağılıyor kaç sayfa olduğuna bakıyorum dakikaya bakıyorum, aslında okusam hızlı gidiyorum diyorum sonra hop bakıyoruz başka bir sekmeye geçmişim. Böyle bir şey yok. Bu daha önce editörlüğünü yaptığım bir cildin son okuması. Piyasaya kıyasla güzel para getiren bir iş ama gel gör ki aynı metni üçüncü kez gözden geçirmek bıkkınlık veriyor ve neredeyse 700 sayfa. Bumerang gibi bir iş, bitti diyoruz başa dönüyor. A. Y.'nin alacağı olsun, bana "ilgini çekeceğini düşündüğüm bir iş var" girizgahıyla işi kabul ettirdi sonra bi baktım bizim bumerangmış. Arada bir de korkunç derecede hatalı yazılmış bir metnin son okumasını yaptım o da editörlüğe dönüştü ve bitirene kadar fenalık geçirdim. Üst üste geldiler yani. Biriyle de tezi için görüşmüştük, güya 1 Haziran'da elimdeki işi bitireceğim için ona tezini okuyup tashih etmeye o tarihte başlayabileceğimi söylemiştim. Daha elimi bile sürmedim. Haftaya çarşamba seansım var, doktor "tezi ne yaptın, hani karar almıştık" diyecek ve ben ne diyeceğim bilmiyorum. Teze bakmaya beş dk bile vaktim olmadığı için bakasım da geliyor biliyor musunuz?
Bu ara moralmanlarım inanılmaz bozuk, öyle böyle değil. Pazar gününü bütünüyle ağlayarak geçirdim mesela. Bu muhtemelen önceki hafta kendime çok yüklenmiş olmamdan oldu. Özellikle cuma günüm sabahtan akşama doluydu. O günün tek güzel yanı @tahrirdefteri ile buluşmuş olmamız. Bana Sevincini Bulmak kitabını almış Mustafa Kutlu'nun. İnşallah sevincimi bulurum falan derken Pazar günü kendimi ağlarken bulmam da çok ironik. Bir de o günün akşamında ders verdim bir platformda, derse başlar başlamaz bir baş ağrısı geldi yerleşti ve 36 saat perişen etti beni. Yeni yeni geçiyor gibi, hatta geçti de sayılmaz. Perşembe günü de tüm gün çalışıp sonrasında akşam konsere gitmiştim. Çarşambayı hatırlamıyorum. Salı günü gündüz İsam'da bahsettiğim tez görüşmesini yapıp üstüne biraz çalıştıktan sonra akşam Abdülmecit Köşkü'ne seminere gittim. Seminer beklediğim perspektiften olmadığı için bir şey katmadı ama öncesinde rehberle Maziden Atiye Zarafet sergisini gezdik, o güzeldi.
Lacivert olanı Afet İnan kadınlara seçme seçilme hakkı ile ilgili Türk Ocağı'nda konuşma yaparken giysin diye M. Kemal tasarlamış. Baya iyiydi, kendime diktirsem mi aynısından diye düşündüm. Diğeri de Yunanistan CB'ının şerefine verilen bir davette yine Afet İnan'ın giydiği elbise. Çok güzeldi.
Pazartesi akşam yorgun argın eve geldikten sonra hastalanan kuzenimi almaya gittik annemle, yolda kötü oldu eve varmak üzereyken acile gittik, onu bekle al eve gel derken gece yarısı oldu tabii ki. Bir de o hasta olduğu için odamı ona vermem gerekti, bu sefer akşamları uykum gelince perişan oldum çünkü salonda yattım pazar gününe kadar. Öncesinde bir gün kütüphanemi toplayıp kolilemiştim o da çok canımı sıkmıştı ama buraya yazmış mıydım hatırlamıyorum. Kendi evimde göçebe gibi kolilemem gerekti kitaplarımı. İşin kötüsü kolileri koyacak yer de yok evde. Tahammül sınırlarımın burcundayım. Bir an önce evlenmek ve kendi düzenime sahip olmak, kitap alınca "nereye koyacağım" diye düşünmemek, hayatımın her anını benim dışımda gelişen olaylara ve kişilere göre planlamamak istiyorum. Biliyorum son kısımdan evlenince de kaçılmıyor ama en azından kendi evim ve düzenim olur. Onun için de efor sarfedecek durumda değilim bu arada. Hazır bir düzene yerleşmek istiyorum, öyle çeyiz alayım ona bakayım buna bakayım hevesim yok, gücüm de yok.
Geçtiğimiz cumartesi değil ondan önceki cumartesi kendime lale almıştım. Aslında bu renk pembeyi sevmem ama lalede seviyorum. Bu sefer suyuna 1 lira attım, daha uzun dayandılar gibi. Bu süreçte bin tane öğrenci görüşmesi yaptım, o da ayrı tabii.
Arada mutlaka başka şeyler de olmuştur ama ne hatırlamak istiyorum ne de düşünmek. Aa bir de bu cumartesi halamlarla pikniğe gittik, sofra efsaneydi ama bana bir şey oldu pikniğin yarısında. Halam fark etti, dönüş yolunda bunu anneme söyledim o fark etti sen dalga geçtin benimle "hayırdır nerede nazar oldun" diye dedim annem de hep bana suç buluyorsun zaten dedi. Neyse dedim geçtim.
İyi hissetmiyorum ama deadlinelar benim nasıl hissettiğimi umursamıyor. İşi bitirme hevesim gelsin diye Suadiye Kronotrop'a geldim, dondurmalarında su da olduğu için affogato istediğim gibi olmuyor ama idare eder diye düşünüp aldım, dondurma damla sakızlıymış benim sakızdan midem bulanır. O hisle kalktım Civitas'a geldim, biraz para harcasam ne olur diye düşünüp kendime yemek ısmarladım. Şimdi onun pişmanlığı var içimde ve çalışamıyorum yine. Onun yerine bu yazıyı yazıyorum. EVe gitmek istiyorum. Doktor bu eve gitme isteğimden bahsettiğimde bunun kaçınan tarafım olduğunu, büzüşüp kendimi korumaya alarak yüzleşmekten korktuğumu hatırlatıyor. Biliyorum ama eve gitmek istiyorum. Ben adam olmayacak mıyım?
Ek
Bir önceki günceden sonra aslında ben Seyyid Hüseyin Nasr'ı dinlemeye gitmiştim. Hoca yaşından dolayı bazı kelimeleri yutarak konuşuyor olmasına rağmen kulaklığa gerek duymadan dinledim ve not aldım. Çıkışta da Taksim Camii'ne uğradım, İlhami Atalay'ın öğrencilerinin sergisi vardı, güzel şeyler gördüm. Bir gün önce "bir süre yeni kitap almamalıyım" kararı almış olmama rağmen kitabevinden de bir kitap aldım ama en azından kendimi birde durdurdum. Geçen cuma da İSAM'da İngilizce bir konferans vardı, aksanlı bir konuşmaydı çok zorlanmadım. Arada İngilizcem çok zayıfladı perileri geldiği için iyi geldi bu bana. Bunu da tarihe not düşmüş olalım.
13 notes
·
View notes
Text
#TÜRKLÜĞÜN FEDAİSİ, #TEŞKİLÂT-I #MAHSUSA'NIN #KURUCUSU, #TURAN ORDUSU BAŞ KUMANDANI, #AZERBAYCAN VE BAKÜ'NÜN KURTARICISI, ÇANAKKALE VE KUT'UL AMARE ZAFERİ #FATİHİŞEHİTİSMAİLENVER PAŞA
ŞEHİT ENVER
Duruşun kınından sıyrılmış
Bir hançer kadar güzel
Çeğen tepesinde
Rus mitralyözüne karşı
Atını süren Yiğit Enver...
Son nefesini düşmanlar aldı
Ah iğrenç zamanlar geldi
Çağresizliğimize şimdi
Şeytanlar bile güler..
Enver Paşa'dan bir anekdot ; Erkanı Harbiyede yapılan bir toplantıda generaller Enver Paşa'ya :"kendinizi hiç sakınmıyorsunuz siperlerin üzerinde,askerin en önünde elde kılıç tabanca savaşırken canınızı tehlikeye atıyorsunuz.Size bir şey olursa yerinize kim geçecek,kime güvenirsiniz? diye sorarlar.
Enver Paşa kısa bir cevap verir: "Sadece #TENGRİKutUluğBaşBuğMKATATÜRK'e !..." .
(Falih Rıfkı Atay- Çankaya)
Sadrazam Talat Paşa sorar:
"-Enver, sana bir şey olursa yerine kimi tavsiye edersin?"
Enver Paşa tereddütsüz cevap verir:
#TENGRİkutUluğBaşBuğMKATATÜRK'i"
(Halil Menteşe'nin anıları sayfa:252)
"Türklerin Avrupadaki arazisinin kaybı neticesinde, genç bir subay olan Enver, bu fırsattan istifade ederek, Harbiye Nazırı olarak Osmanlı ordusunun başına geçmiştir. Onun ilk müspet ve büyük işi, ordunu gençleştirmek olmuştur.
Bu suretle ordu genç bilgili kimselerin eline geçince pek çabuk şekli değişmiş ve Boğazlarda İngilizlere karşı durmuş, Galiçya'da Avusturyalılara yardım etmiş, böylece de müttefik ordularına Makedonya ve Romanya'daki işbirliği ile yardımda bulunmuştur. (...)
Şu iddiada bulunabilirim ki, eğer Türk ordusu bu umumi harpte kendi hissesine düşeni yapmasaydı müttefiklerin bugün lehine gibi görünen durumum tamamen aksi olabilirdi.
Fakat can sıkıcı bir durumdur ki, hakikati birçok Türkler dahi bilmezler.." (Prof. Afet İnan, VII Türk Tarih Kongresi)
"Enver Paşa her halde zamanının en kuvvetli adamı idi. Elimizde bunun aksini ispat edecek hiçbir vesika yoktur. Bilakis, kuvvete delalet edecek bir vesika vardır ki o da, Enver Paşa'ya, mevkide iken kimsenin karşı gelmemiş ve ancak o memleketi terk ettikten sonra birtakım insanların başlarını kaldırabilmiş olmasıdır. Böyle bir şahsın kuvvetli olmadığını söylemek lüzumsuz ve manasız bir iddia olmaz mı?" (Enver Ziya Karal, #TENGRİkutUluğBaşBuğMKATATÜRK'ten Düşünceler, s: 223)
"Türkiye Umumi Harbe girmeye mecburdu ve mevcut dünya müvazenesine göre bu giriş şekli de, olandan ve görülenden başka türlü olamazdı. Belki harbe giriş zamanı, belki kuvvetlerin kullanma tarzları, hulâsa bir sürü teferruat tenkit olunabilir. Fakat esasa diyecek yoktur." (Enver Ziya Karal, Atatürk'ten Düşünceler, s: 224)
"Enver, bir alevin etrafında dönen ve en nihayet kendisini o aleve atıp yanan bir pervane gibi Turan ideali etrafında döndü durdu. Sarıkamış'ta, Galiçya'da, Kafkas Dağları'nda, hatta Irak'ta bu Turan idealinin açık tesirleri görülür."
(Kâzım Karabekir Paşa)
”…Ben Enver Paşa’nın dünya Türklerini birleştirme idealinde samimi olduğuna inanırım. Bolşevik ihtilalinden sonra da bu umudu arttı ve taa oralara giderek, bu ideali gerçekleştirmeye çalıştı.”(Sabiha Gökçen anıları/Atatürkle bir ömür )
Enver bir güneş gibi doğmuş, bir gurûb ihtişamıyla batmıştır; arasını tarihe bırakalım.”
#TENGRİkutUluğBaşBuğMKATATÜRK
Makedonya Dağlarında Türk düşmanı Çetelerle gerilla savaşı yapan, Trablusgarb'ın kızgın çöllerinde #TENGRİkutUluğBaşBuğMKATATÜRK'le İtalyanları bozguna uğratan, Kut'ul Amare'de küçük amcası Halil Kut'u görevlendirip Irak'ta İngilizleri bozguna ugratıp 4 general, 481 subay ve 13100 İngiliz askerini esir aldıran, Sarıkamışta Ruslara 40 bin kayıp verdirip haketmediği iftiralara maruz kalan, Çanakkale'de O büyük zaferde 7 Düvveli yenen Türk ordusuna başkumandanlık yapan, kardeşi Nuri Paşayı Kafkas İslam Ordusuna kumandan yapıp Azerbaycan'ı İngiliz, Rus ve Ermeni işgalinden kurtaran, #Türkistan #Türklerini örgütleyip Basmacı harekatı ile Turan Ülküsü uğruna savaş meydanında Şehit olan #TuranOrdusuBaşKumandanı,
Teşkilat-ı Mahsusa kurucusu ve başkomutanı Şehit İsmail Enver Paşa'yı şehadetinin yıl dönümünde saygı ve rahmetle anıyoruz.
Ruhu şad mekanı Cennet olsun
Tanrı Türk'ü korusun...
Belcivan
Feryâdım boğsun dünyânın bütün varlığını,
Ümîdim son ipini de koparıp atsın!
Gazaptan titreyen genç bir yiğidin
Dolmuş sînesine taş gibi.
Dağlarda özgrülük diye gezen bir geyiğin
Mâtemler inmiş kara gözlerine.
Deryâlar, dalgalar titreten bir yiğit,
yediği darbelerin kahrından yıkılıp kalmış
Kurtuluş yıldızı sanki hiçliğe karışmış
Senin son canını da düşmanlar almış.
Marmara boyları, Edirne yolu
Çatalca Ovası, Boğaz Geçidi,
Karpat Dağları, Trablus Çölleri,
Güzel Selânik'in şirin bahçeleri,
Şehitlerin yüzüne damlayan nurlar,
Bizi kan ağlattı bu kara haber.
Berlin sokakları yiğidin birini,
Dopdolu koynuna alıp sardı,
Tiflis'in havaları da bir kurtarıcı yiğidi
Kara kanlara boyayıp toprağa saldı.
Târihin rengini kanlarla karartıp dolduran
En son ümîdimizi de kana boyadı o Belcivan.
Ah nasıl uğursuz zamanlar gelmiş,
Feryâdım dünyânın varlığını boğup öldürsün,
Kapkara bahtına şeytanlar gülsün!
Semerkant -1922 Türkistan Şairi Çulpan'ın Enver Paşa'nın şehâdeti üzerine yazdığı şiir
Turan Ordusu Başkomutanı Enver Paşa'nın Şehid olmadan önceki son sözleri:
"Türkistan için mutlaka savaşmalıyız. Alın yazımızda ne varsa o olacaktır, bundan korkmuyoruz. Böyle köpekler gibi Rus zülmünde yaşamaktansa Atalarımızın yaptığı gibi şerefle öleceğiz. Bizleri takip edenlerin Hürriyet ve mutluluğunun emniyeti bizlerin ölümü göze alabilmemizle mümkün olacaktır."
1922-Belcuvan (Kaynak: O.Caroe,Soviet Empire, The Turks of Central Asia and Stalinisim, London,1967,S.124)
Tarihe İttihatçılar olarak geçen Türk Milliyetçileri emperyalizme karşı verdikleri mücadelede hepsi de ya vuruşarak, ya da kahpe pusularda şehit oldular. Dünyanın hiçbir ülkesinde böylesine önder kadro biçilmedi. Bu bile mücadelenin ne kadar çetin olduğunu gösterir. Öldüler ama asla boyun eğmediler. Vuruşarak öldüler. Türkiye Cumhuriyet'nin kuruluşunun Önsöz'ünü yazdılar.
İşte o şehit kadro: Resneli Niyazi (17 Nisan 1913 günü Arnavutluk'ta vatana dönerken şehit oldu.), Süleyman Askeri Bey (14 Nisan 1915 günü Basra'da İngilizlere karşı savaşırken şehit oldu.), Enver Paşa (4 Ağustos 1922 Tacikistan'da Ruslarla giriştiği çatışmada şehit oldu.), Talat Paşa (15 Mart 1921'de Berlin'de Ermeni kurşunu ile şehit edildi.),Cemal Paşa (22 Temmuz 1922, Tiflis'te Ermeni kurşunuyla şehit edildi.), Sadrazam Said Halim Paşa (6 Aralık 1921, Roma'da Ermeni kurşunuyla şehit edildi.) ve Dr. Bahattin Şakir (17 Nisan 1922 günü Berlin'de arkadaşı Cemal Azmi Bey ile birlikte Ermeni militanlar tarafından şehit edildi.).
Hatasız kul olmaz derler başarıları ve hatalarıyla Şehid olma payesine erişerek Vatan için ölümü bile göze alarak İttihatçılar günahlarıyla sevaplarıyla göçüp gittiler bu Dünyadan...
Her olay kendi koşullarında ve kendi zamanında değerlendirilmesi gerekir. Onlar O büyük yangında ateşten gömleklerini giydiler. Samimi olarak Vatan için mücadele ettiler. Şehit düştüler. Başka türlü olabilirdi belki...
Ama mukadderat Türk'ün yüzüne gülmedi.
Osmanlı Devleti, basiretsiz yönetim yüzünden Büyük Balkan bozgununu yaşamış, Balkanlarda yaşamakta olan 2.5 milyona yakın müslüman Türk katledilmişti. Bulgar Ordusu İstanbul Çatalcaya kadar ulaşmıştı. İstanbul'un düşmesi an meselesiydi. İşte böyle bir süreçte Enver Paşanın liderliğini çektiği Milliyetçi Türk Subayları "Babıali Baskını" ihtilali ile askeri yönetimi devraldı.
Çoğu insan eleştirse de; Talat Paşa ve ittihatçı kadro olmasaydı ve tehcir kararını almasaydı. Anadolunun 7 ilinde bugün kukla Ermeni devletçiği kurulacak. Doğu Anadoluda Erzurum ve sivas kongreleri yapılamayacak. Anadolu Türk yurdu olamayacaktı.
Yine ittihatçı paşalar olmasaydı. Milli mücadeleyi destekleyen ve silahlarını teslim etmeyen 2.Ordu ve Kazımkarabekir olmayacaktı. Milli ordu kurulamayacaktı.
İttihatçı paşalar olmasaydı Anadolunun kıyısına köşesine saklanan silahlar milli mücadele için yeraltında faaliyet yürüten Teşkilatı Mahsusacılar olmayacaktı.Ankaradaki Gazi TBMM binasının İttihat Terakkiye ait bir bina olduğunu unutmayalım.
İttihatçı savaşçı komutanlar olmasaydı;
#TENGRİkutUluğBaşBuğMKATATÜRKTrablusgarp'ta savaşçı bir subay olarak yetişemeyecek askeri sahada dahileşemeyecekti. Çünkü Trablusgarp Milliyetçi Türk subaylarının yetiştiği ve piştiği en büyük gayrinizami harp sahasıydı.
#TENGRİkutUluğBaşBuğMKATATÜRK'ün gerek Balkan cephesi gerekse Filistin ve Suriye cephesindeki uyarıları dikkate alınsaydı. Bu kadar toprak kaybetmeyeceğimiz kesindi. Ancak mukadderat böyle oldu. Öyle sürse idi sonuçta yine Osmanlı için yıkılış ve bozgun kaçınılmaz idi zira Osmanlı devleti sistemsel olarak çökmüş kendisini yenileyememiş zamana yenik düşmüştü.
Sonuçlarına baktığımızda #TENGRİkutUluğBaşBuğMKATATÜRK öncülüğünde Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kurulması Türk milleti için en büyük başarı ve zaferidir.
Ama dediğim gibi şehit ittihatçı paşaların, teşkilatı mahsusacılarında Vatan için mücadele eden her bir neferinde haklarını da yemeyelim. Hayırla yad edelim hatalarından ders alalım yaptıkları doğruları da sahiplenelim...
#ENVERPAŞA, #TEŞKİLAT-I #MAHSUSA VE BAKÜ'NÜN KURTULUŞU:
“Bu mücadele öyle bugün yarın değil, belki beş, on ve hatta elli sene sonra neticesini verecektir. Bundan dolayı da buna hayal diyenler bulunuyor. Fakat biz bu işe biz görelim diye sarılmıyoruz.”
İsmail Enver
Trablusgarp Milliyetçi Türk Subaylarının (Enver Paşanın kurduğu Teşkilatı Mahsusa fedailerinin) gayrinizami harbi tatbik ettikleri ve kendilerini pişirdikleri bir savaş sahasıydı. Bu eğitim alanı Atatürk'ün yetişmesinde, kuvayı milliye denilen işgal kuvvetlerine karşı gerçekleşen Türk direniş hareketinin (Gerilla ve Çete savaşının) örgütlenmesinde büyük etkisi olmuştur. Azerbeycan'ın kuruluşunu sağlayan, Çanakkale,Kut'ul Amare,Kurtuluş savaşı zaferlerini kazanan kahramanlarının çoğu bu sahalarda yetişen Milliyetçi Türk Subayları (Teşkilatı Mahsusa fedaileri) idi.
Enver Paşa bu günkü Milli İstihbarat Teşkilatının kökeni olan Teşkilat-ı Mahsusa'nın yani Osmanlının parçalanmasını ve işgalini engellemek için Kafkaslardan Afrikaya, Ortadoğudan Balkanlara ve Anadoluya değin büyük bir coğrafyada yedi Düvel düşman unsurları ile en büyük ve çetin mücadeleyi yürüten Teşkilât-ı Mahsusa (işgale karşı Türk direniş savaşı ve istihbarat) örgütünün hem kurucusu hem de Başkumandanıdır. Bunu Enver Paşa'nın Bakü'nün Rus,Ermeni ve İngiliz İşgalinden kurtulması için 4.Kolordu Komutanlığına göndermiş olduğu Nuri Paşa'nın Teşkilatı Mahsusa görevlendirme emrinden bile anlamak mümkündür:
"Dördüncü kolordu komutanlığına,
Kafkasya İslam Ordusu Kumandanı Nuri Paşa Kafkasya'da ki İslam anasırından Teşkilat-ı Mahsusa-i Askeriye yapmak vazifesiyle ve kendi emrinde iki üç fıkra teşkiline kafi zabitan kadrosu verilerek gönderilmiştir. Ahval müsait olursa Bakü'ye girecek ve oradaki Teşkilat-ı Mahsusayı idare edecektir. Ordu-yı Osmaniye'de rütbesi kaymakam olup, oradaki vaziyeti hususiyeti nazarı dikkate alınarak Fahri Ferik rütbesi verilmiş ve kendisi senelerden beri bu rütbe ile Trablus Kumandanlığını ifa etmiştir.Dördüncü Kolordunun harekat-ı askeriyesi müşarünileyhi vazifesi itibariyle fevkalade alakadar edeceği cihetiyle, yapılan ve yapılacak olan harekat hakkında kendisinin daimi surette haberdar edilmesi ve daimi ve emin bir muharebe temini esbabının bilmuhabir isteğini mütemennan.
Başkumandan Vekili Enver (Genelkurmay ATASE arşivi, BDH Kol.K.51,D.243A,F.005-01)
Nitekim Enver Paşa'nın görevlendirdiği Nuri Paşa Teşkilatı Mahsusa görevlisi olarak bölgedeki Azrebeycan Türklerinden müteşekkil Türk silahlı milis direniş örgütlenmesini kurmuş, yapılan iç ve dı�� silahlı harekat neticesi Nuri Paşa Kafkas İslam Ordusu Komutanı olarak Bakü'yü İngiliz, Rus ve Ermeni işgalinden kurtarmıştır. Enver Paşa bu kurtuluş sevincini şu telgrafla bildirmektedir:
"....Büyük Turan İmparatorluğunun Hazer Kenarındaki zengin bir konak yeri olan Bakü şehrinin zaptı haberini en büyük meserretle (sevinçle) karşılarım. Türk ve İslam tarihi sizin bu hizmetinizi unutmayacaktır. Gazilerimizin gözlerinden öper, Şehitlerimize Fatiha'lar ithaf (hediye) ederim.
(Kafkas İslam Ordusu Komutanı Nuri Paşa(Killigil)/Ötüken yayınları sayfa:234)
ÇANAKKALE SAVAŞININ UNUTULAN KAHRAMANI: ENVER PAŞA
Osmanlı Devleti, basiretsiz yönetim yüzünden Büyük Balkan bozgununu yaşamış, Balkanlarda yaşamakta olan 2.5 milyona yakın müslüman Türk katledilmişti. Bulgar Ordusu İstanbul Çatalcaya kadar ulaşmıştı. İstanbul'un düşmesi an meselesiydi. İşte böyle bir süreçte Enver Paşanın liderliğini çektiği Milliyetçi Türk Subayları "Babıali Baskını" ihtilali ile askeri yönetimi devraldı.
Harbiye Nazırı Başkumandan Vekili olan Enver Paşa kısa sürede Edirneyi düşman işgalinden kurtardı. Ordunun kritik noktalarına savaşçı milliyetçi Türk subaylarını yerleştirdi. Kısa sürede Türk Ordusunu büyük işgal orduları ile muharebe sahasında savaşabilecek bir konuma getirdi.İngiliz donanmasının Çanakkaleyi geçmesini ve İstanbulu işgalini önlemek için Enver Paşa, Çanakkale’nin kara savunma kuvvetini iki tümenden dört tümene çıkardı.
Deniz savaşını kaybeden müttefik donanması diğer müttefikleri Rusya’nın da iyice daralması ve kendilerini sıkıştırmaya başlaması neticesinde kara harekâtı ile hedefe ulaşmayı düşündü. Bu harekât için İngiliz ve Fransızlar Limni ve İmroz adalarına asker taşımaya başladılar. Bu durum karşısında Enver Paşa ise, Yanya müdafii olarak tanınan Esat Paşa komutasındaki III. Kolordu’yu güçlendirerek 5.Ordu şekline dönüştürüp başına Alman Islah Heyeti başkanı Liman Von Sanders’i mareşal rütbesiyle getirdi. Seddülbahir, güney grubu kuvvetlerinin komutanlığına Vehip Paşa, Arıburun, kuzey grup kuvvetlerinin komutanlığına da kardeşi Esat Paşa'yı getirdi.
Enver Paşa, Çanakkale’de sonuna kadar direnişin devam edeceğini ve sonunda zaferin geleceğine emindi.
27 Nisan sabahı düşman, bir İngiliz tümeni solda ve bir Fransız tugayı sağda olmak üzere, Kirte Tepe’yi ele geçirmek için yürüdü ve ağır kayıplar verdi. Ama, Teke Burnu tarafından ilerleyerek Hisarlık-Zığındere önlerine kadar geldiler. Ünlü Yahya Çavuş siperleri işte buradadır. Bu vuruşmalar, Birinci Kirte Köyü Savaşı olarak isimlendirilir. Üç taraflı donanma ateşi altında kesin sonucu alamayan askerlerimize Enver Paşa, gece taarruzu emrederek ve buradaki asker sayısını artırdı. Büyük gece hücumu 1-2 Mayıs gecesi yapıldı fakat yine beklenen sonuç alınamadı. Durum çok kritikti bir direnç ve irade savaşı yaşanmaktaydı. İki taraf da büyük kayıplar vermektedir. Bazı komutanlar Alçı Tepe’ye kadar çekilmeyi önerirlerse de III. Kolordu Komutanı Esat Paşa ve Enver Paşa, ne olursa olsun sonuna kadar direnme emri verdiler.
6 Mayıs’ta yapılan İkinci Kirte Köyü Savaşından iki gün sonra Osmanlı Orduları Başkomutan Vekili Enver Paşa cepheye geldi Arıburun ve Seddülbahir cephelerini gezerek teftiş ve kontrolde bulundu. Birliklerin kontrolü sonrası Enver Paşa Arıburun’da saldırıya karar verdi ve 5. Ordu Komutanına emrini bildirdi. Enver Paşa Çanakkale’de karar mekanizması olduğunu bu hamlesi ile birlikte bir kez daha göstermektedir. Karar mekanizması olduğunu saldırı emirleri harici terfiiler sırasında da rahatlıkla görebilmekteyiz.
Anafartalar ve Conkbayırda İngilizlerin işgal hayalini suya düşüren ve büyük bir direniş göstererek Çanakkale geçilmez diyen büyük kahraman yarbay #TENGRİkutUluğBaşBuğMKATATÜRK’in Harbiye Nazırlığı kararı ile miralaylığa (Albaylığa) terfii sonrası Başkumandan Vekili Enver Paşa tarafından tebrik telgrafı almıştır:
‘’On dokuzuncu Fırka Kumandanı Miralay Mustafa Kemal Beye,
Rütbe-i cedidenizi (yeni rütbenizi) tebrik ederim. Bu terfi, görmekte olduğunuz büyük ve fedakârane hizmetlerinize mukabil bir mükâfat değil, ancak, memlekete daha mühim ve ordumuza daha kıymettar hidemat(hizmetler) ifa edebilecek mevakii ihraz (elde etmek) için, geçilmesi lazım bir kademedir.
İnşallah yakında bu gibi merâtibi (mertebe) de ihraza muvaffak ve muvaffakiyât-ı âliyeye mahzar olursunuz. Başkumandanvekili ve Harbiye Nazırı Enver’’
Enver Paşa'nın Almanların kuklası olmadığı, her istediklerini yapmadığı Türk milli menfaatlerini daima gözettiği Enver Paşanın emirlerinden bile anlaşılacaktır:
"Afrika Gurupları Kumandanlığı mıntıkasına bir Alman neferinin dahi girmesi minküllivücuh (her cihetle) gayri caizdir(Hiçbir suretle izin verilmeyecektir.)
Harbiye Nazırı Enver (İhsan Aksoley " Afrika Hatıraları ve Hayat Tarih Mecmuası 1970 8.Sayı 72.Sayfa
"Şark Orduları Grubu Komutanı Halil Paşa Hazretlerine Gayet acele ve zata mahsustur. 23 Eylül 1918
" Baküye gönderilmek istenilen Alman taburu hakkında Nuri merkezi hükümetten emir ve müsade almadıkça buna muvafakat edemeyeceğini, General von Kress'e bildirsin. Eğer bunu dinlemeyerek zorla kuvvet göndermeye teşebbüs ederlerse bu halde demiryolu köprüsünün attırılması ve her halde geçmelerine mani olunması muvaffıktır.
-N.441-Enver
EZİLEN DOĞU HALKLARI VE DÜNYA TÜRKLERİ
TÜRK BAYRAĞI ALTINDA BİRLEŞİN...
Turan Ordusu Baş Kumandanı İsmail Enver Paşa (MAYIS 1922/Semerkand-Türkistan Türk Müstakil İslam Cumhuriyeti Devleti Meclis açılış konuşmasından...)
BASMACI HAREKATI VE YİĞİT ENVER...
Türk Dünyasının önemli bağımsızlık hareketlerinden biriside; asrın evvellerinde Orta Asya da (Türkistan) ve Kırımda başlayıp Çar Rusyasına ve Sovyet Rusyasına karşı gerçekleşen ve yaklaşık otuz yıl devam eden Basmacı Hareketidir.
... Çar Rusyasının son döneminde özellikle Türkmenistan, Başkurdistan ve Kırım bölgelerinde küçük çaplı ayaklanmalar ve saldırılar şeklinde başlayan Basmacı Hareketi zamanla gücünü ve etkisini büyütmüş, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği zamanındada daha güçlü, kapsamlı ve organize bir hareket halini almıştır.
Çar Rusyasının 1917 Bolşevik İhtilalıyla yıkılıp yerine Komünist Sovyet Rejiminin gelmesiyle Basmacı Hareketi yeni rejime karşıda duruşunu açıkça belirtmiş ve mücadelesinin dozunu daha da arttırmıştır. Rusların “Basmaçestvo”, Başkurtların “Ayyar”, Türkmenlerin ise “Basmacı” adını verdikleri hareket, Bolşeviklerin katı, acımasız ve yayılmacı rejimleri karşısında tesir ve örgütlenme alanlarını daha da genişleterek Kırımın, Türkmenistan’ın ve Başkurdistan’ın dışına taşıp tüm Türkistan’a yayılmıştır.
Özbekistan’ın Fergana bölgesinde Basmacı Hareketi liderlerinden Mehmet Emin Bey tarafından 1917 de kurulan “Fergana Hükümeti” Kızıl Ordu tarafından gerçekleştirilen kanlı çarpışmaların ve kıyımların neticesinde 1920 yılında yıkılmıştır.
Yine Özbekistan’ın Hokand bölgesinde Basmacı Hareketi liderlerinden Korbaşı Ergaş tarafından 1918 de kurulan “Hokand Milli Hükümeti” de Kızıl Ordu tarafından 1920 yılında yıkılmıştır. Üç gün süren savaş sırasında 10 binden fazla Türk vahşice katledilmiştir. Kısa ömürlüde olsa bağımsız Türk Hükümetlerinin yıkılması ve akan kanlar Basmacı Hareketinin hızını ve örgütlenmesini durduramamıştır.
Sovyet Hükümetinin ve Kızıl Ordunun bütün baskılarına ve kıyımlarına rağmen yılmayan Orta Asya Türkleri inat ve azimle mücadelelerine devam edip 3 MAYIS 1920 de Basmacı Hareketi liderlerinden Şir Muhammed Bey önderliğinde “Türkistan Hükümeti” ni kurdular. Kısa bir müddet ayakta kalabilen bağımsız “Türkistan Hükümeti” de kanlı savaşlar sonunda Kızıl Ordu tarafından 1921 yılının evvellerinde yıkılmıştır.Enver Paşanın arkadaşlarıyla 8 KASIM 1921 de Kafkaslardan Türkistan’a gelip Basmacı Hareketinin başına geçmesiyle bağımsızlık mücadelesi yeniden derlenip toparlanarak şiddetlenmiş ve ivme kazanmıştır. Önceleri birbirlerinden bağımsız halde mücadele eden Basmacı Hareketi liderleri Enver Paşa tarafından bir araya getirilmiş ve mücadele yerel bağımsızlık anlayışından çıkarılarak bütün Türklerin ve bütün Türkistan’ın bağımsızlığı mücadelesine dönüştürülmüştür. Enver Paşa öteden beri savunduğu “TURAN” idealini gerçekleştirip Orta Asya’da bütün Türklerin tek bayrak ve devlet çatısı altında birleştirileceği büyük devleti kurmak için mücadeleye başlamıştır.
Enver Paşanın liderliğinde yeniden teşkilatlanan Basmacı Hareketi bütün imkânsızlıklara, yokluklara ve zorluklara rağmen Türkistan’ın birçok yerinde Kızıl Orduya karşı önemli başarılar elde etmiş ve 19 NİSAN 1922 de Rusları barış istemeye mecbur etmiştir. Rusların barış isteklerini “ mücadelemiz, Türkistan topraklarında bir tek Rus askeri kalmayıncaya kadar devam edecek” diyerek reddeden Enver Paşa aynı zamanda da bütün Türkleri tek Bayrak, tek Devlet çatısı altında birleştirmek ideali doğrultusunda ilerleyerek MAYIS 1922 de Semerkand şehrinde “ Türkistan Türk Müstakil İslam Cumhuriyeti” ni kurmuştur.
Türkistan Türk Müstakil İslam Cumhuriyetinin kuruluşu; Hun İmparatorluğundan ve Göktürk İmparatorluğundan sonra Türk Birliğinin kurulması için atılan ilk reel adım olması hasebiyle çok büyük önem arz etmektedir.
Türkistan’ı tamamen ele geçirmek için her yola başvuran Sovyetler Birliği; durumun kötüye gittiğini görünce; Türkistan’ı tamamen kaybetme korkusuyla tüm askeri güçlerini birleştirerek büyük bir saldırı başlatmış ve uzun çarpışmaların ardından, büyük kayıplar vermek pahasına 4 AĞUSTOS 1922 de Belcivan bölgesinde Enver Paşayı ve birliklerini kuşatma altına almıştır. Sayısal olarak kat kat üstün olan Kızıl Ordu birliklerine karşı geri adım atmadan kahramanca savaşan Enver Paşa ve birliğindeki askerlerin çoğusu şehit düşmüştür.
Belcivan yenilgisinin sonunda Kızıl Ordunun Semerkand’ı ele geçirmesiyle; Türk Birliği idealinde çok önemli bir nokta olan ve “Turan Devleti”nin başlangıcı sayabileceğimiz “ Türkistan Türk Müstakil İslam Cumhuriyeti” yıkılmıştır.
Enver Paşanın şehadetinden sonra büyük darbe alan Basmacı Hareketi kısa bir duraklamadan sonra tekrar toparlanarak mücadelesine devam etmiştir. Kurulduğu günden itibaren dış dünyadan herhangi bir yardım ve destek almadan, kendi kısıtlı imkânlarıyla yıllarca mücadele eden Basmacı Hareketi uzun süren ağır çarpışmalar sonunda önemli liderlerinin şehit düşmesi, zayiatların çoğalması, cephane sıkıntısı ve yokluklar neticesinde dağılma noktasına gelmiş ve 1935 yılında tamamen bitmiştir.
Basmacı Hareketinin bitişiyle Türkistan’ı tamamen işgal eden Kızıl Ordu hâkimiyetini sağlamlaştırmak, mevcut Türk Birliğini dağıtmak ve ileride çıkabilecek isyan ihtimallerini ortadan kaldırmak için eli silah tutan onbinlerce Türkü katletmiş, onbinlercesini çalışma kamplarına kapatmış ve yüz binlercesini de sürgüne göndermiştir.
#FulinASTKHCLulinPiyi.
2 notes
·
View notes
Text
●Sevgili Kardeşim ve dostum
Kamil Arda Yağız'ın yüce samimiyetine
İthafen●
Affet Bizi Affet Gülüm
Bataklıkta değiliz amma
Bizimde üzerimize sıçrıyor
Affet gülüm affet
Kendimizi temizlemekle meşgulüz
Sizlere zamanların
En güzelini ayırmalıydı
Bizde olanı paylaşmalıydı
Secdeye kapanıp
Sizden önce kendimize ağlamalıydı
Kucak açamadık
Sanki biz sütten çıkan ak kaşıktık
Belli ki size karşı yücelttik kendimizi
Kardeşlik denen duygudan hep kaçak yaşadık
Sizin günahlarınızdan
Daha fazla bizim günahımız
Çünkü biz bildiklerimizi anlatamadık
Sizi yaşantıların
En güzeliyle tanıştıramadık
Affet gülüm affet
Sizden değil
İnan ki bizden kopacak
En büyük afet
Veremedik size selamet
El dedik yabancı dedik serseri dedik
Böyle diye diye
Kamil bir insan olmayı yitirdik
Ey Allahım ne yapalım
Biz hazırız
İsterse canımızı adayalım
Bize güç ver
Görmezden gelinenlere sahip çıkalım
Gökhan ER
I 07 Kasım 2023 I
0 notes
Text
Prof. Kadıoğlu: Faylarla boşa zaman kaybediyoruz
https://pazaryerigundem.com/haber/175051/prof-kadioglu-faylarla-bosa-zaman-kaybediyoruz/
Prof. Kadıoğlu: Faylarla boşa zaman kaybediyoruz
İTÜDER Bursa’nın konuğu olan Meteoroloji ve Afet Yönetimi Profesörü Mikdat Kadıoğlu, gerçekleştirdiği ‘Afet Yönetimi ve Bursa’ başlıklı sunumda Türkiye’nin afet yönetimi konusunda sınıfta kaldığını ifade etti.
BURSA (İGFA) – Deprem konusundaki açıklamalarıyla gündem yaratan Meteoroloji ve Afet Yönetimi Profesörü Mikdat Kadıoğlu, İTÜDER Bursa’nın konuğu oldu.
Kadıoğlu’nun İTÜDER Evi’nde gerçekleştirdiği ‘Afet Yönetimi ve Bursa’ başlıklı sunuma çok sayıda üyenin yanı sıra Büyükşehir Belediyesi Burkent Genel Müdürü İnan Keser, Deprem Risk Yönetimi ve Kentsel İyileştirme Daire Başkanı Tahir Yılmazeri, Yıldırım Belediye Başkan Yardımcısı Gökhan Yıldız ve Osmangazi Belediyesi Kentsel Tasarım Müdürü Dilek Altan Türkmen de katıldı. Söyleşinin açılış konuşmasını yapan İTÜDER Bursa Yönetim Kurulu Başkanı Hasan Tuğcu, “Ülkemizin neredeyse tamamı aktif fay hatları üzerinde yer almakta ve bu durum depremler karşısında ne kadar hazırlıklı olmamız gerektiğini bize sürekli hatırlatmaktadır. Bu felaketlerin yarattığı yıkım ve can kayıplarının önüne geçmek için afet yönetimi çabalarımızı artırmamız gerekmektedir” dedi. FAYLARLA BOŞA ZAMAN KAYBEDİYORUZ
Konuşmasında Türkiye’de afet yönetiminde büyük eksikler olduğunu belirten Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu, “Afet yönetimi demek olaya bütünsel yaklaşmaktır. Biz bunu henüz başaramadık. Ne yazık ki Türkiye’deki afet yönetim planı bir ucube halinde. Hızla bir master plan yapılmalı. Tekil projelerle bir yere varılamıyor” diye konuştu. Türkiye’de deprem denince yalnızca fay hatlarının konuşulduğunu ancak bu bilgilerin tek başına kimsenin işine yaramayacağına dikkat çeken Kadıoğlu, “Herkes fay hatlarını konuşuyor. Fayın yerini değiştiremeyeceğimize göre bununla neden uğraşıp boşa zaman kaybediyoruz? Asıl buna maruz kalan alanlarla ilgilenmemiz gerekiyor. Dolayısıyla faya değil binaya, binanın sağlamlığına bakmamız gerek” ifadelerini kullandı. KENTSEL DÖNÜŞÜM ANA ARTERLERDEN BAŞLAMALI
Risk yönetimi doğru yapılamadığı için kriz yönetiminde de başarılı olunamadığını dile getiren Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu, konuşmasında Türkiye burada da sınıfta kaldığını söyledi. Öte yandan depreme hazırlıkta en önemli detaylardan biri olan kentsel dönüşümü yapabilmek için önce toplumu buna psikolojik olarak hazırlamak gerektiğinin altını çizen kadıoğlu, “Japonlar kentsel dönüşüm ve güçlendirme işine önce ana arterlerden başlıyorlar. Çünkü bir felaket sonucu eğer ana arterler kapanırsa şehre tüm ulaşım kesilir. Türkiye’de ne yazık ki şu an olası bir afete hazır durumda tek bir şehir bile yok. Ama yıkılan bir sürü şehrimiz var. Burada suç hepimizin” şeklinde konuştu.
BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.
0 notes
Text
Kafatasçılık Dediğiniz, Brakisefal Tutkusu Değil miydi?
Murat Ayar
Tarih 1932 Temmuz ayı, yer Ankara Halkevleri. Üniversitelerden, liselerden, ortaokullardan yüzlerce tarih uzmanı, öğretmenin davetli olduğu, Türk ırkının layık olduğu yeri belirlemek için canla başla yapılan çalışmaların ilk sonuçlarının açıklandığı I. Türk Tarih Kongresinde büyük bir heyecan dalgası hâkim. Mustafa Kemal’in de bizzat katıldığı kongrede Türk ırkının tarihî konumu açıklanacak! Bu tarihî açıklamayı yapacak kişi ise İsviçre’ye antropoloji alanında eğitim için gönderilen Atatürk’ün manevi kızı Afet İnan’dan başkası değildi. Afet İnan büyük bir heyecan ile geldiği kürsüde şöyle diyordu:
“Cenevre Üniversitesi Antropoloji Profesörü Euggene Pittard’ın ‘Irkların Tarihi Kitabı’ üzerinde ve kendisi ile yaptığım görüşmelerin ve çalışmaların sonunda Orta Asya’nın bağrında yaşayan Türklerin beyaz ırkın BRAKİSEFAL özelliği taşıyan kolundan olduğunu belirledik. Brakisefal insanlar dünyada insanların ilk olarak görüldüğü tarihlerde Hindistan’ın kuzeyinde Seyhun ve Ceyhun ırmağı etrafında yaşamışlar. Altaylara göç ederek Türk medeniyetini kurmuşlar… Aynı brakisefal insanlar Orta Asya’nın kuraklaşması sonunda; Mezopotamya, Mısır, Anadolu, Ege, Hindistan, İtalya, … Çin’e giderek oralara medeniyet götürmüşler, devletler kurmuşlardır. Dünyaya medeniyet götüren Türkler, Hind Avrupalı beyaz ırka yani ARİ ırka mensupturlar. Ari ırkının yaşadığı bütün yerlerde Türk ırkının izleri vardır!”
Afet İnan, “Ari diyarı demek Türk diyarı demektir!” diye kürsüde haykırırken kongrenin gerçekleştirildiği Ankara Halkevleri salonu alkışlarla inlemektedir. Ayağa kalkan izleyiciler ellerini patlatırcasına birbirine vururken, bravo sesleri salondaki coşkuyu daha da artırmaktadır. Hiç şüphe yoktur ki bu tabloyu “Onuncu Yıl Marşı” taçlandıracaktır ama o marş daha bestelenmemiştir. Dünyaya ilan edilen bu müthiş buluşu, eşsiz “Türk Tarih Tezi”ni anlatmayı Afet İnan’dan sonra devrin Milli Eğitim Bakanı Dr. Reşit Galip sürdürmüştür. Dr. Galip de konuşmasında daha ��ok Türk ırkının kafatası şekli üzerinde durmuştur!
Biraz hikâyeleştirerek aktardığımız bu tarihî olay, Başbakan Erdoğan’ın Mardin’de başlattığı ve dozunu artırarak devam ettiği milliyetçilik eleştirisi ve grup toplantısında açıkladığı “kafatasçılık” çalışmalarının kökenine işaret etmektedir. Bir ümmetten bir ulus yarattıklarını ifade eden Kemalist kadroların yeni bir bilinç inşa etme noktasında en ipe sapa gelmez tezleri bile nasıl bir seferberlik ruhu ile ete-kemiğe kavuşturmaya çalıştıklarını da bu tartışmalarla bir kez daha hatırlamış olduk!
Kafatasçılık 1939’da mı Başladı?
Başbakan Erdoğan’ın “İmralı Müzakereleri” paralelinde başlattığı haklı milliyetçilik eleştirisi özellikle ulusalcı kanattan sert eleştirilere hedef olmakta ise de Erdoğan’ın Türkiye’nin karanlık tarihini tipik muhafazakâr refleksle 1939’da başlatma ısrarı da tartışılmayı fazlası ile hak ediyor.
Okullarında hâlâ küçücük çocuklara “Ne Mutlu Türküm Diyene!” yeminlerinin ettirildiği bir ülkenin başbakanının İslami referanslarla milliyetçiliğin ayaklarının altında olduğunu söylemesi elbette önemlidir. (Ayrıca halkın; okulundan kışlasına hemen hemen hayatın her alanında devam eden ırkçı yaklaşımların Başbakan’ın bu iddialı ve haklı çıkışının ardından tasfiye edilmesi beklentisine girmesi de kaçınılmazdır. Bu beklentilerin karşılanmaması ise Başbakan için büyük bir tutarsızlık olur.)
Başbakan Erdoğan son olarak partisinin grup toplantısında “Türk Antropoloji Enstitüsü” tarafından 1940 tarihinde yayınlandığı belirtilen belgelerle Türkiye’de “kafatasçılık” çalışmalarını eleştirerek bunun ırkçılık olduğunu belirtti. Başbakan elbette haklı! Ama söyledikleri eksik. Elindeki kitap 1940 tarihli olsa da çalışmalar ondan çok daha öncesinden başlıyor… Başbakan’ı iktidar dahi olsa “dokunulamaz” alana girmemesini /girememesini elbette anlamıyor değiliz.
“Atatürk Kafatasçıdır!”
Bu ifade Prof. Dr. Reha Oğuz Türkkan’ın Yıllar Boyu Tarih dergisi için yazdığı “Türklerin Antropolojik Özellikleri” isimli makalesinde kullandığı ara başlıklardan bir tanesi. Prof. Türkkan, bu makaleyi “Cumhuriyet Mitingleri” döneminde cereyan eden milliyetçilik tartışmalarında kafatasçılığın Nazizm ve faşizm olamayacağını ispat amacı ile kaleme aldığını belirtiyor.
Prof. Türkkan “Atatürk’ün Brakisefallik tutkusu”nun salt Türk ırkının özelliklerini ortaya çıkarma kaygısından kaynaklandığını belirterek zaten o dönemde antropoloji çalışmalarının Avrupa’da çok yaygın olduğunu belirtiyor.
“Türk Irkının Layık Olduğu Yerin Belirlenmesi”
Türkiye’de antropoloji çalışmaları resmî olarak Mustafa Kemal’in emri ile İstanbul Darulfünunu Tıp Fakültesi bünyesinde Türkiye Antropoloji Tetkikat Merkezi’nin kurulması ile başlar. Prof. Dr. Nurettin Ali Berkol, Prof. Dr. Neşet Ömer İrdelp, Prof. Dr. Süreyya Ali, Prof. Dr. Mouchet ve Prof. Dr. İsmail Hakkı tarafından kurulan merkezin amacı “insanlar arasında Türk ırkının layık olduğu yerin belirlenmesi” olarak açıklanır.
İsmi daha sonra Türk Antropoloji Enstitüsü olarak değiştirilen kurum ilk olarak İstanbul’da çalışmalarına başlar. Karacaahmet Mezarlığında yüzlerce mezar tahrip edilerek kafatası ölçümüne başlanır. Yine aynı dönemde tamamen bilimsel(!) amaçlı olarak İstanbul’daki Türk, Rum, Ermeni, Musevi okullarındaki ilköğretim çağındaki çocukların da kafatasları ölçülerek çeşitli karşılaştırmalı çalışmalar yapılmıştır.
Antropoloji alanında yapılan çalışmalardan tam olarak verim alınmadığını düşünen Ankara, (siz bunu Mustafa Kemal diye okuyun) yurt dışına eğitim için uzman göndermeye başlar. Bunlardan birisi de Mustafa Kemal’in manevi kızı olan Prof. Dr. Afet İnan’dır. Türk Tarih Kurumu Başkanı olan Afet İnan Genéve Üniversitesi’nde antropoloji eğitimi alması için İsviçre’ye gönderilir. Türkiye’de en kitlesel ve sistematik kafatası ölçümü Afet İnan’ın “Türk Halkının Antropolojik Karakteri” adlı doktora çalışması için yapılmıştır. (Tez, 1939’da Cenevre’de Fransızca olarak da yayınlandı: Recherces sur les Caracteres anthropologiques des population de la Turquı)
Mustafa Kemal’in emri ve Türk Sağlık, Kültür ve Milli Savunma Bakanlıklarının desteği ile Türkiye’nin çeşitli noktalarında önce 40 bin sonrasında ise 64 bin kafatası ölçümü yapılmıştır. Destek veren bakanlıklara baktığımızda devletin halka “dokunduğu” tüm alanlarda kafatası ölçümü yapıldığını açık şekilde görüyoruz. Burada ifade edilen 104 bin rakamı sadece Mustafa Kemal’in manevi kızı Prof. Dr. Afet İnan’ın doktora çalışması ile alakalı değerlendirmeye alınmayı hak eden örneklerdir. Anlaşıldığı kadarıyla 1925-1945 tarihleri arasında sadece mezardan çıkartılan kafatasları değil; askere, hastaneye, okula giden herkesin kafatası ölçülmüş.
Özellikle mezarlıklardan kafatası temin etme noktasında Halkevleri’nin büyük çaba gösterdiği görünüyor. Halkevleri’nin “Milli Tarih ve Benlik – Tarih ve Müze” şubeleri tüm Türkiye genelinde gittikleri hemen hemen her köyde, her kasabada hem kafatası ölçümü yapmışlar hem de mezarlardan kafatası örneklerini Türk Antropoloji Enstitüsüne ulaştırmakla görevlendirilmişler.
Mustafa Kemal’in Türklerin insanlık tarihi içerisindeki layık olduğu yerin belirlenmesi konusundaki tutkusu o kadar ileri düzeydedir ki, kendisine en çok hediye edilen aletlerden birisi de kafatası ölçüm pergelleridir. Prof. Dr. Türkkan, Atatürk’ün her konuğunun kafatasını ölçtüğünü, babasının da Çankaya’ya çıktığında kafatasının Atatürk tarafından bizzat ölçüldüğünü övünçle anlatır.
Bizzat Mustafa Kemal’in emri ile pek çok tarihî şahsiyetin mezarı da açılıp kafatasları ölçülmüştür. Bunlardan birisi de Mimar Sinan’dır. Türkiye’de kafatasçılık 1925 -1945 yani II. Dünya Savaşının sonuna kadar yaygın, sistematik olarak yapılmıştır. Fiziksel antropoloji çalışmaları Avrupa’da faşizmin yükselmesine paralel olarak devlet desteği ile sürdürülmüş, II. Dünya Savaşında Hitler’in yenilgisi ile son bulmuştur.
Kemalistlerin son dönemde sarıldıkları “Bizler kafatasçı milliyetçisi değil, Atatürk milliyetçisiyiz!” açıklamaları tarihî gerçekler karşısında hiçbir şey ifade etmemektedir. En masum haliyle bile on binlerce mezarın, kafatası ölçümü için tahrip edildiği, yüz binlerce insanın kafatasının ölçüldüğü tam bir seferberlik havasında sürdürülen “antropoloji çalışmaları” kafatasçılık değilse o zaman kafatasçılık nedir?
0 notes
Photo
Atatürk ve Afet İnan, Kabotaj Bayramı nedeniyle düzenlenen Moda Deniz Yarışları'nı izliyor. 1 Temmuz 1935...
1 note
·
View note
Text
0 notes
Photo
DEĞERLİ DOSTLAR, KUR'AN VE İSLAM DÜŞMANI BAY NECATİ'NİN İBRETLİK ÖLÜMÜ M. Kemal Atatürk’ün, Mustafa Necati’nin ölümüne adeta “hüngür hüngür” ağladığını Falih Rıfkı Atay “Çankaya” adlı kitabında yazmıştır. Prof. Dr. Utkan Kocatürk’ün M. Kemal Atatürk’ün manevi kızı Afet İnan ile 17 Nisan 1976 günü yaptığı söyleşide de Atatürk’ün Mustafa Necati’nin ölümüne ağladığı bildirilir: “Prof. Dr. Utkan Kocatürk – Peki, Atatürk’ün en sevdiği kimseler kimlerdi? Meselâ Mustafa Necati’nin ölümünde ağlamış değil mi? Atatürk’ün manevi kızı Afet İnan – Evet, öyle. Prof. Dr. Utkan Kocatürk – Yani Atatürk’ün gerçekten samimî olarak değerine inandığı ve ölümüne üzüldüğü kimseler? Atatürk’ün manevi kızı Afet İnan – Valla her arkadaşına önem verirdi.. Yalnız Necati Bey’den… işte o, yeni harflerin kabul edildiği senedir ve öyle bir ani ölümü, onda büyük tesir yapmıştı ve acımıştı çok.. Yani çok şey bekliyordu ondan.. (…) Ben tanımadım uzun boylu, ama vefat ettiği zaman Atatürk çok üzülmüştü.. Biliyorum, ağladı..”[1] *** Şimdi gelelim M. Kemal’in çok değer verdiği M. Necati’nin ölümüne… BAY NECATİ'NİN ÖLÜMÜ Rahmetli Onkolog. Dr. Haluk Nurbaki' nin Rahmetli babası o zamanlar Konya’nın tek gazetesi olan “Babalık” gazetesinin başyazarı idi. Haluk NURBAKİ Ondan işittiği olayı nakletti. “Devrin ilk Maarif Vekillerinden (Milli Eğitim Bakanı) Necati Konya’ya gelmiş ve Latin harflerinin üstünlüğünü(!) anlatmak üzere bir konferans düzenlemişti. Şehrin her tarafına yapıştırılan ilanlarda: “Eski Harflerle Birlikte Kur’an’ı da Tarihe’e Gömdük” yazıyor ve konferansın ertesi gün saat 10’da verileceği belirtiliyordu. Akşam, mükellef bir ziyafet verildi. Yemekten sonra Bay Necati, ani bir apandist krizine yakalandı ve hemen hastahaneye kaldırılarak ameliyat edildi. Gösterilen itinayı anlatmaya lüzum yok. Bütün hastahane hatta Konya ayakta idi. Bay Necati kurtulmuştu. Fakat ne çare ki haddini aşarak Kur’an’a dil uzatmıştı. Gece yarısı, imkansız denebilecek bir şey oldu ve Bay Necati’nin yatağı yan demirinden kırıldı. Hasta yere düşmüş ve ameliyat yeri patlamıştı. Ertesi gün saat 10’da, yani konferansın yapılacağı bildirilen saatte öldü.” https://www.instagram.com/p/CpBD9UaNT7i/?igshid=NGJjMDIxMWI=
0 notes
Photo
BÜYÜKŞEHİR’DEN DEPREMZEDELER İÇİN KAN BAĞIŞ KAMPANYASI Ordu Büyükşehir Belediyesi çalışanları afet bölgesine yardım faaliyetlerinin yanı sıra yaralılar için kan bağışında bulundu. Ordu Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreteri Sait İnan, duyarlılıklarından dolayı personele teşekkür etti. Ordu Büyükşehir Belediye Başkanı Dr. Mehmet Hilmi Güler’in depremzedelerin kan ihtiyacının karşılanması yönündeki çağrısına destek olmak için harekete geçen Ordu Büyükşehir Belediyesi, Kızılay Ordu Şubesi ile işbirliği yaptı. Belediye çalışanları merkez yerleşke içinde kurulan kan bağış noktasında depremzedeler için kan bağışında bulundu. GENEL SEKRETER İNAN “KAN BAĞIŞI HAYAT KURTARIR” Ordu Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreteri Sait İnan, Başkan Dr. Mehmet Hilmi Güler’in kan vermeye yönelik çağrısının karşılıksız kalmadığını belirterek, “Deprem bölgesinde ortaya çıkan kan ihtiyacının karşılanması adına yapılan kan bağışına Ordu Büyükşehir Belediyesi olarak bizlerde katkı vermek istedik. Başkanımız Dr. Mehmet Hilmi Güler’in çağrısı ile bugün Kızılay Ordu Şubesi ekipleri tarafından oluşturulan kan bağışı noktasında hem biz hem de personellerimiz depremzedeler için kan bağısında bulunduk. Ordu Büyükşehir Belediyesi olarak depremin ilk anından itibaren bölgede ekip ve personellerimiz ile yaraların sarılması adına önemli çalışmalar yaptık, yapmaya da devam ediyoruz. Ülke olarak yastayız. Yüreğimiz yanıyor ama bunları atlatacak güce sahibiz. Daha öncede yapılan çağrıları dikkate alan personellerimiz bugün aynı duyarlılığı gösterdi. Hepsine ayrı ayrı teşekkür ediyorum. Bu vesileyle depremde hayatlarını kaybedenlere Allah’tan rahmet yaralılarımıza acil şifalar diliyorum” dedi. “KAN VERİP CAN OLMAK İSTEDİK” Deprem bölgesinde bulunan vatandaşlara ellerinden geleni yapmaya çalıştıklarını belirten Ordu Büyükşehir Belediyesi personeli, oradaki vatandaşlarımıza kan verip can olmak istedik diye konuştular. Belediye personeli yaptıkları açıklamada şu ifadelere yer verdiler: “Yaşanan felaketten sonra Türk Kızılay Ordu şubesi ile Ordu Büyükşehir Belediyesi arasındaki bu organizasyonda biz de elimizden geleni yapmaya çalışıyoruz. https://www.instagram.com/p/CpAsmM2scbn/?igshid=NGJjMDIxMWI=
0 notes
Text
1999 depreminde Usa askeri hastane gemisini gönderdi deprem bölgesine dönemin Mhp'li sağlık bakanı rahmetli Durmuş Yılmaz"hastamız yok size ihtiyacımız da yok"deyip gemiyi geri gönderdi(o dönem Mhp gine mafya ve derin devletle anılırdı ama bugünkü gibi tetikçi değillerdi şimdi işi daha da büyüttüler)gine Rahmetli Kamran İnan"azami bir hastamız vardı sayın Yılmazın kendisi"deyip eleştirmişti Yılmaz"halkımız üzerinde ilaç deneyebilirler gen haritamızı çıkartabilirler"cevapını vermişti sakın o savaş gemisini kabûl etmeyin onların derdi biz değiliz bir şekilde Ukrayna ve Rusyaya hatta İrana ulaşabilmek,bu topraklara girerlerse bir daha gitmezler korkup İncirlikten pek çıkıp ortalığı karıştıramıyorlar,yurt içinden dünyadan üzerimize yardım yağıyor Kızılay sakın artanları suriyeye göndermesin çadır/battaniye falan stok etsinler bize sahip çıkmadılar Medine dilencileri gibi her ülke sadaka gönderdi onlarda da bir afet olursa iyilik insanlık iadesi yaparlar başımız biraz dik olur şu arapların ve usa'lıların kıçlarını bırakın Gülhane askeri hastanesini kapatmasaydınız bizim de askeri doktorlarımız vardı akılsız başınızın aldığı saçma kararları Türk halkına çektirmeyin😤😠😈
instagram
0 notes
Text
Türk Bilim İnsanları Kimlerdir?
Türk Bilim İnsanları Kimlerdir?
Tarihten bugüne bilim ve teknoloji alanında çok fazla katkısı olan Türk bilim adamları vardır. Aynı zamanda bilim insanları sayısız alanda da eserler bırakmış olup matematik, tıp ve astronomi alanlarında çalışmalar sağlamışlardır. Dilerseniz bu ünlü Türk bilim insanlarını birlikte inceleyelim. Türk Ünlü Bilim İnsanları Kimlerdir? Şuan günümüzde yaşayıp hayatta olan ve pek çok farklı konulara imza…
View On WordPress
#Afet İnan#Ali Kuşçu#Aziz Sancar#bilim#Cahit Arf#Evliya Çelebi#Farabi#Hazerfen Ahmed Çelebi#İbni Baytar#İbni Fazıl#İbni Haldun#İbni Hatip İbni Macit#İbni Sina#insanları#türk
3 notes
·
View notes
Text
ULU ÖNDER MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'ÜN MANEVİ KIZI AFET İNAN'I 37.ÖLÜM YIL DÖNÜMÜNDE SEVGİ VE SAYGIYLA ANIYORUZ GÖK TENGRİ UÇMAĞA VARSIN 🙏🏻
4 notes
·
View notes
Text
●Sevgili Kardeşim ve dostum
Kamil Arda Yağız'ın yüce samimiyetine
İthafen●
Affet Bizi Affet Gülüm
Bataklıkta değiliz amma
Bizimde üzerimize sıçrıyor
Affet gülüm affet
Kendimizi temizlemekle meşgulüz
Sizlere zamanların
En güzelini ayırmalıydı
Bizde olanı paylaşmalıydı
Secdeye kapanıp
Sizden önce kendimize ağlamalıydı
Kucak açamadık
Sanki biz sütten çıkan ak kaşıktık
Belli ki size karşı yücelttik kendimizi
Kardeşlik denen duygudan hep kaçak yaşadık
Sizin günahlarınızdan
Daha fazla bizim günahımız
Çünkü biz bildiklerimizi anlatamadık
Sizi yaşantıların
En güzeliyle tanıştıramadık
Affet gülüm affet
Sizden değil
İnan ki bizden kopacak
En büyük afet
Veremedik size selamet
El dedik yabancı dedik serseri dedik
Böyle diye diye
Kamil bir insan olmayı yitirdik
Ey Allahım ne yapalım
Biz hazırız
İsterse canımızı adayalım
Bize güç ver
Görmezden gelinenlere sahip çıkalım
Gökhan ER
I 07 Kasım 2023 I
0 notes
Text
"Türkiye afet yönetiminde sınıfta kaldı"
https://pazaryerigundem.com/haber/174826/turkiye-afet-yonetiminde-sinifta-kaldi/
"Türkiye afet yönetiminde sınıfta kaldı"
İTÜDER Bursa’nın konuğu olan Meteoroloji ve Afet Yönetimi Profesörü Mikdat Kadıoğlu, gerçekleştirdiği ‘Afet Yönetimi ve Bursa’ başlıklı sunumda Türkiye’nin afet yönetimi konusunda sınıfta kaldığını ifade etti.
BURSA (İGFA) – Deprem konusundaki açıklamalarıyla gündem yaratan Meteoroloji ve Afet Yönetimi Profesörü Mikdat Kadıoğlu, İTÜDER Bursa’nın konuğu oldu. Kadıoğlu’nun İTÜDER Evi’nde gerçekleştirdiği ‘Afet Yönetimi ve Bursa’ başlıklı sunuma çok sayıda üyenin yanı sıra Büyükşehir Belediyesi Burkent Genel Müdürü İnan Keser, Deprem Risk Yönetimi ve Kentsel İyileştirme Daire Başkanı Tahir Yılmazeri, Yıldırım Belediye Başkan Yardımcısı Gökhan Yıldız ve Osmangazi Belediyesi Kentsel Tasarım Müdürü Dilek Altan Türkmen de katıldı. Söyleşinin açılış konuşmasını yapan İTÜDER Bursa Yönetim Kurulu Başkanı Hasan Tuğcu, “Ülkemizin neredeyse tamamı aktif fay hatları üzerinde yer almakta ve bu durum depremler karşısında ne kadar hazırlıklı olmamız gerektiğini bize sürekli hatırlatmaktadır. Bu felaketlerin yarattığı yıkım ve can kayıplarının önüne geçmek için afet yönetimi çabalarımızı artırmamız gerekmektedir” dedi.
FAYLARLA BOŞA ZAMAN KAYBEDİYORUZ
Konuşmasında Türkiye’de afet yönetiminde büyük eksikler olduğunu belirten Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu, “Afet yönetimi demek olaya bütünsel yaklaşmaktır. Biz bunu henüz başaramadık. Ne yazık ki Türkiye’deki afet yönetim planı bir ucube halinde. Hızla bir master plan yapılmalı. Tekil projelerle bir yere varılamıyor” diye konuştu. Türkiye’de deprem denince yalnızca fay hatlarının konuşulduğunu ancak bu bilgilerin tek başına kimsenin işine yaramayacağına dikkat çeken Kadıoğlu, “Herkes fay hatlarını konuşuyor. Fayın yerini değiştiremeyeceğimize göre bununla neden uğraşıp boşa zaman kaybediyoruz? Asıl buna maruz kalan alanlarla ilgilenmemiz gerekiyor. Dolayısıyla faya değil binaya, binanın sağlamlığına bakmamız gerek” ifadelerini kullandı.
KENTSEL DÖNÜŞÜM ANA ARTERLERDEN BAŞLAMALI
Risk yönetimi doğru yapılamadığı için kriz yönetiminde de başarılı olunamadığını dile getiren Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu, konuşmasında Türkiye burada da sınıfta kaldığını söyledi. Öte yandan depreme hazırlıkta en önemli detaylardan biri olan kentsel dönüşümü yapabilmek için önce toplumu buna psikolojik olarak hazırlamak gerektiğinin altını çizen kadıoğlu, “Japonlar kentsel dönüşüm ve güçlendirme işine önce ana arterlerden başlıyorlar. Çünkü bir felaket sonucu eğer ana arterler kapanırsa şehre tüm ulaşım kesilir. Türkiye’de ne yazık ki şu an olası bir afete hazır durumda tek bir şehir bile yok. Ama yıkılan bir sürü şehrimiz var. Burada suç hepimizin” şeklinde konuştu.
BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.
0 notes