loudballoonphantom
Îlterişkutlukağan
57 posts
Don't wanna be here? Send us removal request.
loudballoonphantom · 9 days ago
Text
Tumblr media
#卍BirGecedeCahilKaldıkDiyenlere
#İlberOrtaylı tane tane anlattı.
#卍TENGRÎkutUluğBaşBuğMKATATÜRKHarfDevrimi'ni neden yaptı
1 Kasım 1928'de Arap harfleri esaslı Osmanlı alfabesinin resmiyeti son bulup, Latin harflerini esas alan #Türk alfabesi yürürlüğe konuldu. Tarihçi İlber Ortaylı'nın ODTÜ'de konuyla ilgili yaptığı açıklama yeniden gündeme geldi.
Arap harflerinin zor olması basitçe okur-yazar olmayı bile engelliyordu. #Cumhuriyet kurulduğunda 12 milyonluk ülke nüfusunun ancak yüzde 10’u okur-yazardı. Bu oran kadınlarda yüzde 2’ye kadar geriliyordu. Dahası, modern dünyaya ait terimlerin #Osmanlıca karşılığı üretilemediği için, birçok yabancı sözcük dilin bir parçası haline geliyordu.
#Cumhuriyet'in en büyük kazanımlarından Harf İnkılabı'nın 93. yıl dönümü bugün kutlanırken, ünlü tarihçi İlber Ortaylı'nın Harf Devrimi’nin gerekliliğini anlattığı videosu yeniden akıllara geldi.
Ortaylı, yaptığı konuşmada şu ifadelere yer vermişti:
"#EfendimHarfDevrimiYapıyorsunuz. Evet, çünkü; okuma yazmada imla sorunu yaratıyor. Bu böyle aşk mektubu yazılırken hissedilen bir zaruret değil. Çünkü adamlar asker. Asker dediğin doğru mesaj çeker. İmla yanlışı, talebenin okul ödevi değildir, hata kabul etmez. Köyün, şehrin adını yanlış yazarsın, okunmaz. Seslilerin olmadığı bir alfabede, bilinmeyen köylerin ve isimlerin adını yanlış yazarsın. Onun için bu değiştirilir. Bununla Osmanlı mirası ölmez, #Osmanlıca öğrenirsin. Yabancı talebenin 15 günde öğrendiğini sen de 15 günde öğrenirsin."
0 notes
loudballoonphantom · 10 days ago
Text
#卍1Kasım1922'de saltanat kaldırıldı, #卍Cumhuriyet devrimleri başladı.
#1Kasım1928'de Harf Devrimi gerçekleşti; Cumhuriyet, artık okunduğu gibi yazılmaya başlandı.
#卍TENGRİkutUluğBaşBuğMKATATÜRK’e şükran, saygı ve özlemle anıyoruz.🐺🌲🐉
Tumblr media Tumblr media
0 notes
loudballoonphantom · 10 days ago
Text
#卍TENGİkutUluğBaşBuğMKATATÜRK’ün Akşam Sofraları:
Bu akşam sofraları, içki muhabbeti değil, bilim, edebiyat ve devrimlerin konuşulduğu bir heyet görüşmesiydi. Bu toplantılarda öyle sadece #卍Atatürk’e dalkavukluk yapılmaz, belli bir fikre katılmayanlar itirazlarını ve eleştirilerini de açıkça dile getirirdi. Atatürk bu olumsuz itiraz ve eleştirilerden de memnun kalırdı. Çünkü o kendi düşündüklerinin onaylanmasını değil, tartışılmasını isterdi.
#卍Atatürk’ün hizmetlisi Cemal Granada çok yakından gördüğü bu sofraları hatıratında ayrıntılı olarak anlatır. Bazı kısımları şöyledir:
“Atatürk’ün sofradaki günlük olayların dışında harf devrimi, din devrimi gibi yeni ve heyecanlı konular da ortaya attığı olurdu. Bazen herkesi şaşırtan bu konulardan alacağı olumlu cevaplar da olumsuz cevaplar da çok hoşuna giderdi…
Sofrası çoğu akşamlar bir edebi sohbet meclisi halini alırdı. En çok tarih, politika, sanat konuları görüşülür, anılara değinilirdi. Günlük olaylar üzerinde de durulur ve tartışılırdı. Sana ve musiki görüşmeleri de yapılırdı. Konuşmacılar sıradan insanlar değildi, bilgili kişilerdi. Zaten bilgisizlerin O’nun sofrasında yeri olmazdı… Sofraya katılacak olanları Atatürk seçerdi. Önceden kimin geleceği pek belli olmazdı. Sonradan çağrılıp, sofraya alınanlar da olurdu.
Özel Kalem, önceden seçilen kişilere haber gönderip, Atatürk’ün çağrısını bildirirdi… Sofrasında her çeşit insana yer veriyordu…
Şakayı çok severdi. Şakalaşanları gülümsemeyle izlerdi… Sinirlendiği zamanlar çok azdı. O zaman da arka arkaya sigara ve kahve içerdi. En güç anlarda bile soğukkanlılığını, neşesini yitirmemesini bilir ya da öyle görünürdü. Çok konukseverdi. Sofradakilerin ayrı ayrı gönüllerini alıp, hatırlarını sormadan yapamazdı.
Açık konuşanları sever ve yanında her şeyin konuşulmasını isterdi. Bu yüzden sık sık ileri geri konuşanlara da rastlanırdı. Atatürk’ün sofrasından kimler geçmemiştir ki: Mahalle arkadaşları, silah arkadaşları, devrim arkadaşları, politikacılar, edipler, şairler, müzisyenler, bilim adamları, öğretmenler, iş adamları, yabancı devlet başkanları, krallar…
İşten ve yurt gezilerinden artan bütün ömrü sofrada geçmiştir denilebilir. Fakat burası hiçbir zaman bir içki ve cümbüş bayağılığına inmemiş, bir sohbet ve tartışma meclisi olarak kalmıştır. Eğlencenin yanı sıra en zor devlet işlerinin karara bağlandığı bir meclis olmuştur. Buna “politikanın, aktüalitenin ziyafet sofrası” adını takanlar yanılmamışlardır.”
(Cemal Granada, #Atatürk’ün Uşağının Gizli Defteri, Kent Kitap Yay. Ankara, 2011, s.40-41)
Mevlüt Güngör
Tumblr media
0 notes
loudballoonphantom · 13 days ago
Text
Tumblr media
#卍EfendilerYarınCumhuriyetiÎlanEdeceğiz!
-"#卍TürkiyeCumhuriyetinin, özellikle bugünkü gençliğine ve yetişmekte olan çocuklarına hitap ediyorum: Batı senden, #卍Türk’ten çok geriydi. Manada, fikirde, tarihte bu böyleydi. Eğer bugün batı teknikte bir üstünlük gösteriyorsa, ey #卍TürkÇocuğu, o kabahat da senin değil, senden öncekilerin affedilmez ihmalinin bir sonucudur. Şunu da söyleyeyim ki, çok zekisin! .. Bu belli. Fakat zekânı unut! .. Daima çalışkan ol…"
#卍TENGRÎkutUluğBaşBuğMKATATÜRK.
0 notes
loudballoonphantom · 13 days ago
Text
Tumblr media
#卍29Ekim1923CumhuriyetinÎlanıdır Büyük TÜRK Milletinin Bağımsızlığının ve Onurunun timsali olan Milli Bayramdır.
#卍TENGRÎkutUluğBaşBuğMKATATÜRK.
0 notes
loudballoonphantom · 13 days ago
Text
Tumblr media
#卍Efendiler, yarın #卍Cumhuriyet'i ilan edeceğiz.
#卍TürkiyeCumhuriyetiDevletininKurucusu;
#卍GaziMustafaKemalAtatürk
28.10.1923
1 note · View note
loudballoonphantom · 13 days ago
Text
Tumblr media
#卍VE #卍CUMHURİYET BÖYLE İLAN EDİLDİ!
“#卍ARKADAŞLAR! #卍CUMHURİYETİ YARIN İLAN EDECEĞİZ!”
Refet (Bele) Paşa’nın, Ankara Etlik’teki Kalaba’da bulunan bağ evine Mustafa Kemal yemeğe davet edilir!..
Gider!.. Yemektekiler, en yakın silah arkadaşlarıdır!..
İlk sözü Başbakan Rauf Bey alır;
- Kemal, yemek için toplandık ama, bizim seninle konuşacak bir başka konumuz var. Şimdi onu konuşacağız. Bak kardeşim, bu Meclis senden korkuyor. O yüzden, tartıştıkları konular sana kadar gelmiyor ama ben Başbakanım. şikâyetler de bana geliyor.
- Benim neyimden korkuyorlarmış?...
- Senin bir gün, bir fırsatını yakalarsan Cumhuriyet kuracağından korkuyorlar. Dedikodular o kadar abartılıyor ki, içlerinden kimileri bir gün senin padişahı bile bu ülkeden kovacağın kaygısını taşıyor…
Bu böyle gitmez. Çık kardeşim yarın kürsüye, bunları yapmayacağına milletin önünde söz ver!..
- Peki Rauf, senin Sultan Vahdettin ile ilgili görüşün nedir?
- Benim babam, padişahın baş mabeyinliğini yaptı. Boğazında, padişahın ekmeği var. O nimet şimdi benim boğazımda. Ben, yediğim ekmeğe ihanet etmem kardeşim. Ayrıca aldığım İslam terbiyesi nedeniyle de, o bir halife olduğu için, padişaha o yönden de bağlıyım. O gibi makamlar ulvi makamlardır, senin, benim gibi kişilerin aday olabilecekleri makamlar değillerdir. Bana göre; bizim görevimiz bitmiştir. Hepimize önderlik yaptın, vatanı kurtardın, biz de senin emrinde çalıştık ama, bize göre bizim görevimiz sona ermiştir, şimdi emanetin sahibine iadesi gerekir…
- Rafet, senin görüşün ne?
- Aynen, Rauf Bey gibi düşünüyorum, Paşam”
- Ya, sen Ali Fuat?
- Biliyorsunuz, Moskova’dan henüz döndüm Paşam. Durumu pek bilmiyorum, bana birkaç gün izin verin, yanıtımı daha sonra vereyim…
Gazi, çok üzüldü!.. Yaşamında apayrı yeri olan Salacaklı Fuat bile “Ben senin yanındayım” diyememişti!..
- Benden ne yapmamı istiyorsunuz ?
- Çık yarın Meclis kürsüsüne, bunları yapmayacağına söz ver…
- Verin bana bir kâğıt!..
Bağ evinde kâğıt bulamadılar. Gazi, sigara paketinin kapağını yırttı ve arkasına şunları yazdı: “Günü geldiğinde padişahla ilgili kararı, en yüce icrai organ olan TBMM verecektir!..
- Yarın Meclis’te bu metni okursam, size göre Meclis teskin olur mu? Bu endişeleriniz giderilmiş olur mu?
- Evet, çık bu metni oku.
Ertesi gün kürsüye çıktı ve bu metni okudu!..
Kurtuluşu sağladığı arkadaşlarıyla ve bu Birinci Meclis’le Cumhuriyete gidemeyeceğini anlamıştı!..
Ertesi gün, Gazi’nin 128 arkadaşı, yeni seçimlere gidilmesi için Meclis Başkanlığına önerge sunuyorlardı....
O günkü Anayasaya göre; her iki yılda bir seçim yapılıyordu. Meclis dönemini doldurmuştu.
Seçimler sonucunda gelecek olan 2. Meclis’in ne ölçüde Cumhuriyetten yana bir tavır sergileyeceğinin bir garantisi yoktu. Ama, başka çaresi de yoktu ve bu seçimlerin yapılması zorunluluğu ayrıca bir Anayasa emriydi.
Muhalif kanat ve komutanlar, bu seçimler yüzünden Mustafa Kemal’i ellerinden kaçırdıklarını anlamakta gecikmediler, “Ya gelecek Meclis, Kemalist olursa” o zaman Cumhuriyetin önüne geçilmesi katiyen mümkün olamazdı. Bunun verdiği panikle, inanılmaz bir planı uygulamaya koydular:
“Mustafa Kemal’i Meclis’e sokmayalım!”
“-Bu nasıl olabilir ki?”
“-Seçim kanununu değiştirerek”
Muhalif kanadın üç milletvekili, Samsun’dan Emin Bey, Erzurum’dan Necati Bey, Mersin’den Çolak Selahattin Bey oturdular bir “Seçim Kanunu değişiklik önergesi” hazırladılar. Şöyle ki;
1. Bundan böyle milletvekili adayı, adaylığını koyduğu yerde en az beş seneden beri oturuyor olmalıdır!..
2. Milletvekili adayının doğum yeri, #卍Misak-ı Milli’nin sınırları içinde olmalıdır!..
Mustafa Kemal, yaşamı boyunca o cephe, bu cephe koşturmaktan, hiçbir yerde değil beş yıl, beş ay bile sürekli oturamamıştı. Selanik de, Misak-ı Milli sınırları dışında kalmıştı!..
Bu önerge, #卍TBMM Başkanlık Divanı’na verildi. Oturumu Halide Edip Adıvar’ın eşi Dr. Adnan Adıvar yönetiyordu. O da, muhalefet yapan İttihatçı kanadın liderlerindendi.
- Bir önerge verilmiştir. İncelenmek üzere ilgili ihtisas komisyonuna havale ediyorum!..
- Bu önerge şahsımla ilgilidir. Ben TBMM’nin başkanıyım. Benimle ilgili bir önergeyi millet bilmek ister;
“…Bugüne kadar ne yaptıysam, #卍Türklük adına, İslâm adına yaptığıma ve iyi şeyler yaptığıma inanıyordum… Kendi kurduğum meclisten, sayıları üç-beş de olsa milletvekilinin çıkıp da beni en doğal yurttaşlık haklarımdan, seçme-seçilme haklarımdan mahrum etmeye çalışacağını, cephelerde gırtlak gırtlağa savaştığım düşmanlarımdan bile beklemezdim…
Ne yazık ki doğum yerim, bugünkü sınırlar dışında kalmış bulunuyor; ayrıca herhangi bir seçim bölgesinde de beş yıl oturmuş değilim…
Ancak bilmelisiniz ki, Selanik tek kurşun atılmadan Yunan’a teslim edildiğinde ben bir başka yurt köşesini savunmak üzere Derne’de, Bingazi’de Trablusgarp cephesinde savaşıyordum…
Eğer bu efendilerin dediği gibi, bir yerde beş yıl oturuyor olsaydım, o zaman Bitlis’i, Muş’u alarak Diyarbakır’a dayanan Rus’un karşısına geçip bu şehirlerimizi kurtaramazdım…
O zaman Çanakkale’de, Anafartalar’da, Arı burnu’nda olmamaklığım gerekirdi. O zaman Filistin’de, Halep’te, Suriye’de olamaz, bugünkü Suriye sınırımızı eylemli olarak çizemezdim. O zaman Sakarya’da, Afyon’da, Dumlupınar’da olamazdım. Ama eğer ben oralarda olamasaydım, korkarım bu efendilerin de doğum yerleri Misak-ı Milli’nin sınırları dışında kalırdı…
Şimdi bu efendilere soruyorum: Bu efendiler seçim bölgelerindeki halkın ciddî olarak düşünce ve duygularını mı dile getiriyorlar? Yani, millet bu efendilerle aynı düşüncede midir?
Efendiler! Beni yurttaşlık haklarından yoksun kılma yetkisi, bu efendilere nereden verilmiştir? Bu kürsüden resmî olarak size ve bu efendilerin seçim bölgelerindeki halka ve bütün millete soruyorum ve cevap istiyorum.”
(Bak. #卍Nutuk, sf. 657)
Gazi, hışımla kürsüden inmişti. Sonradan ne olduğunu ise Ord. Prof. Dr. Hıfzı Velded Velidedeoğlu, “Üç Devir” adlı kitabında çok canlı olarak anlatacaktır.
O günlerde Hukuk Fakültesi’nde öğrenci ve aynı zamanda Meclis’te Zabıt Kâtibi olarak çalışan Velidedeoğlu’nun anlatımıyla, tüm Türkiye Mustafa Kemal’ine sahip çıkmış, çuvallar dolusu çektikleri telgraflarla, onu paylaşamamışlardır.
Öneri, kabul görmemiş ve Gazi, Ankara’nın Bala ilçesinden milletvekili seçilerek, Meclis’e girmiştir.
Yıl 1923!.. Aylardan Temmuz!..
Lozan Antlaşması imzalanmış, sabah erken Başbakan Hüseyin Rauf Orbay, yanında Meclis İkinci Başkanı Fuat Paşa (Ali Fuat Cebesoy) Çankaya Köşkündeler!..
- Hayrola Rauf! Nedir bu telaş? Hayırdır inşallah !
- Hayırdır, Paşam, hayır!
Ani bir hareketle de Gazi’nin elini öpüverdi;
- Paşam! Sivas Kongresi esnasında sana söylemiştim. Zafere kavuşalım, ülke kurtulsun, o gün ellerini öpecektim. İşte, o gün, bugün. Lozan imzalandı!”
Kahvelerini bitirdiler!.. Ayrılma zamanı gelmişti!.. Rauf Bey;
- Paşam, izninizle Sivas’a gitmek istiyorum. Biliyorsunuz benim seçim bölgem Sivas. Seçmenlerimi ziyaret etmek istiyorum.
- İyi ama, İsmet geliyor. Onu karşılayalım, şu zaferi doya, doya bir kutlayalım, sonra gene gidersin.
- Asıl sorun da zaten o, paşam. Ben artık bundan böyle İsmet’le aynı masada oturamam.
- Nedenmiş o?
- Paşam biliyorsunuz, Lozan görüşmeleri esnasında hükümet İsmet Bey’le pek uyum içinde çalışmadı. Hatta çoğu kez İsmet, müzakereleri sizinle yürüttü, hükümeti atladı. O nedenle ben, bundan böyle İsmet’le aynı ortamda olamam. Hele karşılayıcılar arasında hiç olamam…
İsmet, Dışişleri bakanı, O’nun elini bile sıkmak istemeyen ise, Başbakandı!..
- Ama, o zaman istifa etmen gerekir.
- İstifa ettim bile Paşam!...
Elini ceketinin yan cebine soktu, daha önce hazırlayıp imzaladığı istifa mektubunu usulca Gazi’ye uzattı.
Sürpriz istifalar bununla da kalmadı. Meclis İkinci Başkanı ve bu Çankaya ziyaretinin ikinci konuğu Ali Fuat Cebesoy Paşa da istifa etti.
​Mustafa Kemal Paşa’nın Harp Okulu’nun birinci sınıfından itibaren sınıf ve sıra arkadaşı olan “Salacaklı Fuat”’ın istifası, Gazi’yi çok üzmüştü. Nasıl, üzmesin ki? Aralarındaki hukuk diğerlerinden farklıydı.
Fuat, St.Joseph Lisesi mezunuydu. O nedenle Fransızcası çok iyiydi. Sivil liseden geliyor olduğu için de, Harbiye’ye biraz geç katılmıştı.
Okul Müdürü Mustafa Kemal’i odasına çağırmış ve iki genci birbirine tanıştırmıştı: “Selanikli #卍MustafaKemalEfendi, Salacaklı Fuat Efendi!..”
​Salacaklı Fuat, Selanikli Mustafa Kemal’e emanet edilmişti. Aynı sırada oturdular. Mustafa Kemal sınıf çavuşuydu. Fransızcasını ilerletmesinde Fuat ona yardımcı oluyordu.
Ayrıca, Mustafa Kemal tüm Harbiye yılları boyunca, hafta sonlarını Fuat’ın Salacak’taki köşkünde “Evci” geçirmişti. O yüzden de, diğerlerine nazaran Fuat’la çok daha yakın arkadaştılar.
Ali Fuat Paşa, Gazi’ye istifasını verirken, “Bu siyaset bize göre değilmiş Paşam, ben orduya dönmek istiyorum!” demişti.
Gitmek istediği yeri de kendisi seçmiş ve Konya’ya “2. Ordu Müfettişi” olarak gitmek istediğini bildirmişti. (24 Ekim 1923).
​Oysa, rütbesi bunun için yeterli değildi. Kendisi “Mirliva” (tuğgeneral) idi. Oysa, gitmek istediği orduda “Ferik” yani daha üst rütbede komutanlar vardı. Gazi, bu arkadaşının geçmişteki hizmetlerini değerlendirerek ferik rütbesine geçmesini ve Konya’ya gitmesini sağladı.
Ne var ki; Rauf Bey’le birlikte arka arkaya gelen istifalar anlamlıydı ve Mustafa Kemal’in dikkatinden kaçmadı. Nasıl kaçsın ki! Kazım Karabekir Paşa’nın da bir süre önce istifa edip 1. Ordu Müfettişliğine gitmiş olduğu dikkate alınınca, bu istifaların planlı olduğu anlaşılıyordu.
​Şimdi, 1. Ordu’nun başında Kâzım Karabekir Paşa, 2. Ordu’nun da başında Ali Fuat Cebesoy Paşa bulunuyorlardı. Bu paşalar, başbakanlıktan istifa eden Rauf Bey’le birlikte, Mustafa Kemal’e muhalefet yapan kanatta yerlerini almışlardı.
Ama, bu kişiler Ankara’dan uzaklaştıklarını ve Meclisten ayrıldıklarını fark edemiyorlardı!..
KRİZDEN CUMHURİYET DOĞUYOR
Daha üç ay önce bağımsızlığını ilan edip, devlet kurduklarını iddia eden Türkler, şimdi bir hükümet kuramamaktadırlar. Bütün dünya dikkat kesilmiş, Ankara’yı izlemektedir.
Hükümetin toptan istifasıyla şimdi kriz daha da büyümüş, Gazi adeta yangına körükle gitmiştir. Bunun ince bir hesap olduğunu henüz kimse fark edememiştir.
Tüm yaşamı sorunları çözmekle geçmiş olan Gazi, belli ki beklediği anın geldiğine emin olmuş ve düğmeye basmıştır: Şimdi bir plan adım, adım uygulanacaktır.
Gazi Mustafa Kemal, istifa eden Başbakan Rauf Bey’in yerine, bu göreve Ali Fethi Okyar’ın seçilmesini sağlar!..
Ne var ki, Meclis’te giderek yoğunlaşan bir muhalefet yaşanır!...
26 Ekim 1923!.. Gazi, Başbakan Fethi (Okyar) Bey’i ve hükümet üyelerini Çankaya’ya yemeğe davet eder ve bu yemekte, Başbakan Fethi Bey’den istifa etmesini ister. ”Çok yoruldun Fethi Bey, sürekli eleştiriliyorsun, lütfen çekilin. Bırakalım Meclis, istediği gibi bir hükümet kursun. Buna hiç müdahale etmeyelim. Hatta yardımcı olalım. Mademki bu hükümeti bu kadar eleştiriyorlar, o halde bakan olan arkadaşlarımız, yeni kurulacak hükümette de kendilerine görev verilirse, bu görevi kabul etmesinler. Bırakalım Meclis, bu sürekli eleştirdiği hükümetin tamamen dışından bir hükümet çıkarsın. Yalnız Fevzi Paşa bunun dışında kalsın. Eğer, O’na Genel Kurmay Başkanlığı önerilirse, kabul etsin. Zira o kritik görevde değişiklik olmaz.”
​Bu talimat yerine getirilir ve Fethi Bey hükümeti çekilir.
​Şimdi, Meclis daha büyük bir sorunla karşı, karşıyadır. Bir bakanlık için tek bir isimde buluşamayan TBMM, şimdi 12 Bakanlık için uğraş vermektedir!.. Ama, aradan üç gün geçmesine rağmen sonuç alınamamaktadır.
28 Ekim 1923!..
Gazi, Meclisten ayrılırken Kemalettin Sami ve Halil Paşa’yı akşam yemeğine köşke davet etti ve beraberinde İsmet İnönü, Meclis Başkanı Kâzım (Özalp) Paşa, Ali Fethi Okyar olmak üzere Çankaya’ya çıktı.
Köşke geldiğinde, diğer arkadaşları Ruşen Eşref Ünaydın ve Fuat Bulca’yı bir konuyu görüşmek üzere kendisini bekler durumda buldu ve onları da yemeğe alıkoydu.
​Akşam yemeğine işte bu konuklarla oturdu ve yemek henüz başlamıştı ki, kısa bir süre sonra, kesin bir ifadeyle: “Arkadaşlar! Cumhuriyeti yarın ilan edeceğiz” dedi. Masadaki coşku anlatılmazdı. Kafasındaki planı tüm ayrıntısıyla açıkladı:
“Yarın Grup toplanınca, gene bir sonuç alamamış olacaklar. O zaman, Kemalettin Paşa, sen söz al, kürsüye çık ve ‘Günlerdir bir buhran içinde bocalayıp duruyoruz, bir hükümet üzerinde anlaşamıyoruz. Bütün bir dünya da bizi gözlüyor. Bu durum, ilelebet böyle gidemez. Bu grubun bir partisi, bu Meclis’in bir başkanı var. Her ikisinin de başkanı Mustafa Kemal. Çankaya’da oturuyor. O’na başvuralım, gelsin o bu sorunu çözsün!’ de, yerine otur. Ben bu davet üzerine Meclis’e gelir, çözüm önerimi sunarım”.
Neden hükümet kurulamıyordu? Çünkü mevcut sisteme göre, her bakan ayrı, ayrı oylanıyordu. Meclis’te pek çok grup vardı. O yüzden aynı isim üzerinde mutabakat sağlanamıyordu.!.. O halde Anayasa’da değişiklik yaparak bu zafiyetten kurtulup, tüm uygar dünyanın kabul ettiği evrensel seçim sistemlerine gitmek gerekirdi!..
Böyle bir rejim değişikliğini onaylamayacak ve buna muhalefet yapacak tüm lider karakterdeki kişiler, Ankara dışındaydılar. Gazi bu fırsatı çok iyi değerlendirdi!..
​ Sofra erken dağılır!.. Gazi sadece İsmet Paşa’yı alıkoyar. Onlar bütün gece, gerekli Anayasa değişiklik maddelerini kaleme almakla uğraşırlar.
Rejimin adının Cumhuriyet olduğuna ilişkin madde değişiklikleri yapılır, hükümetin nasıl teşkil edileceğine ilişkin maddelerde ve Cumhurbaşkanının seçimine ilişkin maddelerde gereken düzenlemeler yapılır.
​Bu plan, ertesi gün aynen uygulanır.
Gazi, davet üzerine Meclis’e gelir, kürsüye çıkar ve çözüm önerisini sunmak üzere birkaç saat izin ister. Odasına geçer, Meclis’teki sözü geçen birkaç milletvekili arkadaşıyla konuşur ve nihayet kürsüye yeniden döner.
Krizin kaynağını bulduğunu ifade eder, bunun seçim sistemimizdeki aksaklıktan kaynaklandığını anlatır. Oysa, çağdaş devletlerde bu işlerin çok kolay yürüdüğünü, çünkü o ülkelerde, her bakanın tek, tek ve ayrı, ayrı oylanmadığını, tüm hükümetin tek liste halinde oylandığını, Meclis bu listeye güven göstermediği takdirde bir başka listenin hazırlanması gerekeceğini, gene seçimi yapacak olanın Meclis olduğunu anlatır. Örnekler verir ve bütün bunların olabilmesi için ise, seçim usulünü değiştirmek üzere Anayasada değişiklik yapılması gerektiğini ifade ederek, önerisini de tartışılmak üzere komisyona verip, kürsüden iner.
​Böylece, konu, bir Anayasa meselesi haline dönüşmüştür!. Lehinde, aleyhinde konuşmalar olur ve sonunda gereken Anayasa değişikliklerinin yapılmasına karar verilir ki, aslında bu da “Cumhuriyet” demektir. Artık, yeni Türkiye de bir Cumhurun Başkanı olacak, o Başbakanı seçecek ve hükümet listesini Başbakan hazırlayarak Cumhurbaşkanına, o da Meclis’e sunacak!.. Meclis kabul ederse de hükümet kurulacak!.. Güven oyu alamazsa , hükümet kurulmayacak!.. Ama, Bakanlar liste halinde tümüyle oylandığı için; eski sisteme göre daha kolay sonuç alınabilecek!..
​İlgili komisyon gereken madde değişikliklerini ivedi olarak görüşme kararı alır ve Gazi’nin bir gece önce İsmet Paşa’ya dikte ettirdiği Anayasa maddelerini tartışır, oylar ve kabul eder.
Kısa bir aradan sonra Cumhurbaşkanı seçimine geçilir. Tek ve doğal aday olarak Gazi Mustafa Kemal, salonda bulunan 158 milletvekilinin oybirliğiyle Cumhurbaşkanı seçilir…..
Tarih; #卍29Ekim1923’tür!..
Pare, pare atılan toplar Cumhuriyeti müjdeliyordu… Herkes ümit dolu ve coşkuluydu…
Sabit Bey’in de içi, içine sığmıyordu, yüreği ağzından fırlayacak gibiydi!
#卍TürkOcağıToplantıları gözünün önüne geldi! Mırıldandı, “Egemenliğin Halk da olduğu bir #卍TürkCumhuriyeti ha… Sen gerçekten büyüksün…”​
#卍BayramınızKutluOlsun!..
0 notes
loudballoonphantom · 15 days ago
Text
Tumblr media
#卍Partilerde卍
#卍ülkü卍
#卍yoktur卍
#卍İktidara卍
#卍geçmek卍
#卍veya卍orada卍
#卍kalmak卍
#卍için卍 en
#卍aşırı卍
#卍tavizlerden卍
#卍çekinmezler卍
#卍GBHN卍卍ATSIZ卍
#卍Ötüken卍 #Şubat 1970,
#Sayı104
#FulinASTKHCLulinPiyi卍.
#Ϝ ϓ ſ Ϟ卍.
0 notes
loudballoonphantom · 15 days ago
Text
Tumblr media
#卍TÜRK #卍İNSANININ #卍FENOTİPİ (DIŞ GÖRÜNÜŞÜ)
#卍DiğeSoruTürklerinTipiHakkındaTürkler çekik gözlü değil, sarışın, kumral, genelde mavi ve yeşil gözlüdür. (Boylara göre elâ ve kahverengi) Beyazdır, Alpen Brakisefal'dir. Uzun Saçlıdır.
Saçların siyaha dönüşmesi evrim nedeniyledir. Yörüklerde, Muhacir dediğimiz (Konya ve Tokat civarından Balkanlara giden Yörüklerde saçlar sarıdır.
#卍Türkler
“rüzgar gibi atlar üstünde, uzun saçları, mızrak ve yayları At üzerinde dönerek ok atmaları ile”
düşmanlar üzerinde müthiş tesirliydi.
Tarih Boyunca Türk Ordusuna Ait Tasvirler, (#卍Türk Kültürü, sayı 22, s. 81) #卍Türk kumandanlarının uzun saçlı olduğu görülüyor.
Doğu Türkistan, Turfan, Hoço, Bezeklik minyatür ve heykellerindeki kadın saçları ise, örgüden ziyade omuzlar üzerine bırakılmıştır.
Göz şekline gelince; Türk tipinin gözü ne çok çekik, ne de pek iri olan, orta bir biçimdedir. Nisbeten küçük ve dar olan göz yarığı vardır.
Realist Türk fresk ve resimleri, heykeller (mesela Kültiğin heykeli) bu tasvirin doğruluğunu ortaya koymaktadırlar.
Bu göz şekli, Dede Korkut hikayelerinde (M. Ergin, Dede Korkut Kitabı, s. 17) “kıyma göz” olarak geçer.
Dede Korkut Kitabı - Prof.Dr. Muharrem Ergin
"Burunla dudak arasındaki çizik derindir. Çene ufak ve kuvvetli, kulak küçük ve yapışıktır." Minyatürlerde sakal unsuruna pek rastlanmıyor.
Dede Korkut’un kahramanlarından Kara Göne ise “bıyığını ensesinde yedi yerde” düğümlemektedir. Eski heykellerde sakal ve bıyığa rastlanmıyor.
Destanlar ne kadar muhayyile mahsulü olurlarsa olsunlar, onlarda dile gelen, eski Türk tipidir. Dede Korkut bu tipler resmi geçidi gibidir.
24 Oğuz Boyu ve Tamgaları Hakkında Detaylı Bilgi
Oğuz Kağan destanında, Oğuz’un vücud yapısı hakkında:
“Ayakları öküz ayağı, beli kurt beli, omuzları samur omuzu, göğsü ayı göğsü gibi idi”
Hayvan benzetmelerinin yer aldığı bu tasvirde bize eski Oğuz tipinin vücud yapısı hakkında sağlam bir fikir verilmiştir. Bu tariften eski Türk tipinin geniş göğüslü (D. Korkut’ta “gin göğüs” tabiri), çevik bacaklı, ince belli olduğunu anlıyoruz.
Yine Dede Korkut’ta Oğuz kadınlarından bahsedilirken “kaza benzer kadın, kız” tabiri geçiyor. Bu gün yadırgadığımız bu benzetmenin beyaz tenli, uzun boyunlu, iki tarafa salınarak yürüyen bir kadını pek güzel bir şekilde canlandırdığı görülmektedir.
Bamsı Beyrek hikayesinde (s. 40), kızkardeşi Beyrek’i
“apul apul yörüyüşünden, aslan gibi turuşından, kanrıluban bakışından” tanır.
Bu bakışla ilgili Gözler kısılınca aldığı şekil Oğuz Türkleri genel olarak geniş gözlü geniş alınlı elmacık kemikleri çıkıktır.
Bu fevkalade tasvir sayesinde eski Türk “alp” ının davranışlarını çok müşahhas bir şekilde tahayyül etmemek mümkün değildir.
Netice olarak, antropolji, tarih ve sanat eserlerinin ışığı altında, eski Türk tipinin; uzuna kaçan orta boylu, beyaz tenli, hafif çekik boylara göre mavi, ela veya kahverengi gözlü, mutedil burunlu, uzun saçlı ve sağlam vücutlu olduğunu söylemek mümkündür.
Fakat bir türlü harekete geçemez. Çünkü eline kargısını, ok ve yayını vermeyi unutmuştuk.
Birdenbire ikinci bir atlı gelip yanında durur; bu eski Türk kadınının sembolüdür.
Korkut’ta Selcen Hatun ve Banu Çiçek tipleri ile temsil edilen bu genç kadın, erkeğe silahlarını uzatır.
“Güz elmasına benzeyen al yanakları, savaşa gidişin heyecanı ile bir kat daha kızarmıştır.”
Atıyla birlikte sabırsızlanan yiğitin gözlerinde kıvılcımlar yanıp sönmektedir. Bir işaretle ok gibi ileri fırlarlar.
Kaşgarlı Mahmud'un misal olarak Divan”ına dercettiği eski şiir parçaları içinde İslamiyet’ten ve belki de Milattan evvelki Türk tipinin hususiyetine ait şöyle bir beyit vardır (C, I, s. 346)
"Ardı seni kız bodhu anın tal,"
"Yaylır anın artucu burnu takı kıval”
Yani:
“O fidan boylu kız seni harap etti: onun ardıç gibi boyu narinliğinden eğilir, burnunun biçimi de düz ve çekmedir”
Gene Çin vesikalarına göre Türk Tipi ;
Göz rengi – Yeşil,Mavi
Yüz rengi – Beyaz;
Saç rengi – Sarı,kumral
Kaş rengi – Kumral,
Boy – Uzun
M.Ö ve ilk yıllarında Asya’da (Vusun) (Ting-Ling) ve (kian-kuen)isimleri verilen tamimiyle sarışın ve kumral bir takım boy ve budunlar vardı.
Çin kaynaklarına göre bunların menşeleri Çin’in kuzeyindeydi bu Beyaz tenli Sarışın ve kumral budunların konuştukları dil de Türkçe idi:
Türklerin Beyaz olarak nitelendirdiğimiz (Beyaz ve Buğday tenli tipi) Moğol ve Çinlilerin Sarı ırk özellikleri ile ayrılıklarını gösterir.
(Türkler ve Kökeni -Kazım Mirşan Araştırmaları 12 Bölüm)
1937-39'da yabancı uzmanların eşliğinde onbinlerce denek üzerinde antropolojik araştırma yapıldı %95 Alpen Brakisefal Türk çıktı.
Türkiyede 1937-39 yıllarında binlerce denek üzerinde yapılan incelemede çıkan sonuç Halkın %95'inin Alpen Brakisefal Beyaz olduğu %5 kısmında aykırı özellik yerine çok az farklılık arz ettiği otaya çıkmıştır. Bu tespitlerin yapılması Avrupayı susturmak içindir.
1937-1939 yılları arasında yapılan araştırma sonuçları Belleten'de yayınlanmıştır. Batılı uzmanların yaptığı bu araştırma ile ilgili kaynak
Dr. Afet Uzmay İnan -Türkiye Halkının Antropolojik Karakterleri Büyük Anket ve Umumi Neticeleri- Belleten 1940 Cilt:IV Sayı: 13 Sayfa:51
Prof. Dr. İsmail Hami Danişmend, Antropoloji ve Lengoistik Vesikalarına Göre, Türkler C1, 1935, S. 282
Ayla Doğan, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Mart 1965, Eski Türk Tipi Hakkında, Cilt: III Sayı: 29 Sayfa: 301
Büyük bir milletten bahsediyoruz bu kadar büyük bir coğrafyada hakimiyet tesis etmiş olmamıza rağmen tipimizi muhafaza etmişiz.
İklim ve bir çok tesir esmerleşmeye yol açmaktadır Türkler buna rağmen aşırı koyulaşmamıştır.
Mesela Ruslar çok az miktarda değişik unsurların bulunduğu Türklerin üzerine bina edilmiş bir millettir Tipleri soğuk mevsim nedeniyledir.
1870'lerden itibaren Türklerin Mongoloid veya çinli karışımı sarı ırka mensup olduğu bu coğrafyadan çıkarılmaları gerektiği iddiası vardı.
İddialar
Değerli Arkadaşlarım bu arada Avrupalıların Türk tarihini yok saymak için uydurduğu İndo germen Hint Avrupalı konusunu cevaplıyoruz.
Avrupalıların Türk tarihinin milattan önceki yıllarınıyok saymak için kullandıkları araç, Hint Avrupa İndo Germen Aryani Ari nazariyesidir.
Avrupalı tarihçiler M.Ö. 2000'lerle, 1700'lerde Türkistan ve Asya'nın Muhtelif yörelerine göç eden bir kavmin varlığının iddiasındadır.
Batılı tarihçiler 19YY sonları ve 20yüzyıl başlarında ortaya attıkları iddiaya göre bu kavimlar 1000 yılın sonlarına doğru geriye dönmüşler.
Erken dönem tarihimizde Türk'e ait ne varsa bunların Hint Avrupalı kavimlere ait olduğunu ispat için yıllardır uğraş vermektedirler.
Ari'lerin mevcudiyetinden bahsedilmediği devirlerde Türkistan ve Asya'nın muhtelif yerleri Türk kültür ve medeniyetinin izleriyle doludur.
Türkistan'dan tarihin muhtelif dönemlerinde Hindistan, Ön Asya ve Anadolu'ya doğru bir göç olduğu tarihin bilinen gerçekleridir.
Avrupa'dan Yüksek kültür ve medeniyete sahip Ari (!) bir ırk gelmiş de Asya'yı medenileştirmiş gibi faraziyelerin bilimsel bir tarafı yoktur.
Bu medeniyet hangi medeniyettir?
Hangi eserlere ve izlere sahiptir?
Avrupa'da nasıl gelişmiş ve hangi izleri bırakarak Asya'ya gelmiştir?
Avrupa tarihinin karanlık çağları Türk tarihinin ve Türk izleri taşıyan Ön Asya tarihinin altın çağlarıdır.
Tarihte hiçbir medeni vasfı bulunmayan bir millet nasıl bir anda ortaya çıkıyor da Asya'ya medeniyet getiriyor?
İndoAvrupa diye özel bir dil olduğunu ilmi bir izaha bağlamakta mümkün görülmemektedir.
Bir takım batılı dillerin temeli olduğu iddia edilen kelimelerin ise Türkçe ile ilgili olduğu bilinen hususların başında gelmektedir.
Batılı kaynaklarla kitap yazılan ülkemizde bizim tarihçilerimiz Türk tarihi ve Medeniyetini Hint Avrupalı diyerek reddi miras etmektedir.
Değerli Arkadaşlarım Avrupalı tarihçiler M.Ö.2000'lerle 1700'lerdeTürkistan ve Asya'nın Muhtelif yörelerine göç eden bir kavimden bahsediyor.
Bu kavim Türkler'in bulunduğu coğrafyaya yayılıyor ve bize ait çoğu kavmin ön atası oluveriyor. Ben bunu çok inceledim.
İndo Germen Hint Avrupalı iddiası bir sömürge iddiasıdır. bu iddia Türk tarihinin ilk defa 16 cilt halinde yazıldığı 1750 yılında yoktur.
Josep Digunes isimli Sinegog Çinde bir ömür geçiriyor ve Çin Tarihini inceliyor sonunda bakıyor ki Çin tarihi diye bir şey yok TÜRK TARİHİ var.
Fransaya dönüyor ve Çin kaynaklarından oldukça ciddi resmi Saray günlüklerine ve resmi gezgin kayıtlarına dayalı Türk tarihi yazıyor.
Bu tarih tüm dünya da bir olay oluyor ve Türklerin gerçekten böyle bir tarihleri olmuş mu? Olmamış mı? düşüncesiyle Asya'ya akın başlıyor.
Çin Hükümetleri tarafından her yıl gönderilen gezginlerin işaret ettikleri yerler kazılıyor ve muazzam bir Türk tarihi ortaya çıkıyor.
1904 yılında Türkistan'ın Aşkabat mıntıkasında Yapılan kazılarda M.Ö.9000 yılına ait önemli şehir buluntuları ortaya çıkıyor.
Anau harabeleri denilen bu yerde üst katmanlarda M.Ö.6000, M.Ö.400 ve M.Ö.3000 yılına ait şehirler bulunmaktadır.
Türklerin bu muhteşem tarihi 1850'lerde Şark meselesi kapsamında ele alınıyor ve Hint Avrupa nazariyesi üretiliyor ancak kimse itibar etmiyor.
Hint Avrupa nazariyesine itibar edilmiyor çünkü 19. YY 'da bilim Kültür San'at gibi konular daha politize edilmemiş bulunmaktadır.
Hint Avrupa nazariyesine Osmanlıyı bir hamlede yok etmek için karar verildiği yıllarda 1910'larda bir anda itibar edilmeye başlanıyor.
Atatürk'ün ebediyete intikalinden sonra Türkiye'de yazılan tarihler hint Avrupa nazariyesi göz önüne alınarak yazılıyor.
Halbuki 1. ve 2. Türk tarih Kongelerinde Yabancı tarihçiler Türk tarihinin derinliklerine iniyor ve Hint Avrupa dikkate alınmıyor.
Atatürk döneminde onun saykanlığında Türk tarih tezi hazırlanıyor ve 80 civarında kıymetli bilim adamı Türk tarihini göz önüne seriyor.
Çok bilmiş ve sömürge ideolojisinin savunuculuğunu yapan sentezci tarihçiler Hint Avrupa iddiasıyla Türk tarihine zarar veriyorlar.
Asyaya gelen medeniyet hangi medeniyettir? Hangi izlere sahiptir. Avrupa'da nasıl gelişmiş ve hangi izleri bırakarak Asya'ya gelmiştir?
Avrupa tarihinin karanlık çağları Türk tarihinin ve Türk izleri taşıyan Ön Asya tarihinin altın çağlarıdır.
Avrupa buzul çağından yeni çıktığında insanlar mağaralardan çıkıp mağara benzeri evler yapmaya başladığında Türkler Modern şehirlerde yaşıyordu.
Mağara insanları Asya'ya bir yolunu bulup gelse bile köle olmanın dışında hangi işe yarayacaklar.
Bir toplumun kavimler göçü yapabilmesi için göç ettiği yerlere nazaran çok daha yüksek bir medeniyet kormuş olması gerekir.
Türkler Modern hukuk yüksek kültür ve medeniyete sahip dev ordular ile fetihler yaparken Mağara adamları ellerinde sopalarla mı fetih yapacak.
Türkler her türlü kültür ve zanaat ürünlerini kervansaraylar ve İpek yollarıyla sevk ederken İlkel Avrupa kavimleri hangi medeniyeti getirmiş?
Sümer ve Elam Medeniyetini kuranların, Gutilerin Kassitlerin ve Hindistan’daki muhtelif medeniyetleri kuranların Türkler olduğu zaten bellidir.
Anau, Andnonov, Afresanov, Karasuk ve birçok öne mli medeniyetin kurucularının Türkler olduğu zaten bellidir Bu Hint Avrupalılar nerededir?
Kaynaklar
Prof. Ş. Günaltay, Türk Tarih tezi hakkındaki intikatların mahiyeti ve tezin kat'i zaferi, Belleten, Temmuz 1938, cilt: 2, sayı: 7/8,
Kamuran Gürün, Türk ve Türk Devletleri Tarihi, S. 87 Doğan Aksan, En Eski Türkçe'nin İzlerinde, s. 16.;
Prof Dr Vicihe Hatipoğlu bkz. 1937 yılı Tarih Kongresi Zabıtları, TTK yayını, s. 105.-106;
Prof. Dr. Vecihe Hatiboğlu, Türkoloji Dergisi, Türk Tarihinin Başlangıcı, Cilt: VIII, Sayfa: 29- 33;
Ahmet Cevat, En Eski Türk Yazısı, Belgelerle Türk Tarihi Dergisi Dün/Bugün/Yarın, Kasım-Aralık 1985, Sayı: 9-10, Sayfa: 6
Hüseyin Namık Orkun "Türk Tarihi" Cilt I s. 19; Prof. Dr. Abdulhaluk Çay, Her Yönüyle Kürt Dosyası, S. 50.;
Prof. Dr. Flövset Zakir Oğlu Abdullayev, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü, Temmuz 1993, TürkDilinin Yaşı, Cilt: XXXI, Sayı: 363, s. 423.
Ord. Prof. Dr. A. Zeki Velidi Togan Türkili Türkistan Tarihi, s.92; Ord. Prof. Dr. A. Zeki Velidi Togan, Umumi Türk Tarihi'ne Giriş, s32-33
Ord. Prof. M. Şemseddin Günaltay, Kadim Çin ve Hind, İstanbul 1937, s. 179-182; Bahaeddin Ögel, Türk Kültür Tarihi,
İsmet Parmaksızoğlu Yaşar Çağlayan Genel Tarih I Eski Çağlar Ve Türk Tarihinin İlk Dönemleri Sayfa: 303,
Cevat Hey'et, Türklerin Tarih ve Kültürüne Bir Bakış, S. 2; Ord. Prof. Dr. A. Zeki Velidi Togan Türk Tarihinde Medhal, S. 10-11-24;
Prof. Abdülkadir İnan, Hayat Tarih Mecmuası, Mart 1967, Orta Asya'da Türk Kültürü, Sayı: 2, Sayfa: 16
Prof.Dr. Wilhelm Koppers Giriş Tarihi Etnoloji, İndo-Germanistik İlmi ve Türkoloji Belleten I inci Teşrin 1941 Cilt: V Sayı 20 Sayfa:441
Ahmet Cevat Emre, III Türk Tarih Kongresi, 1943, Dil Davamızın Morfolojik ispatı Üzerine:, Sayfa: 178;
Prof.Dr. Hamid Zübeyr Koşay, Belleten cilt 36 sayfa 71; Prof.Dr. Hamid Zübeyr Koşay, Elam-Türk dil akrabalığı;
H.Z. Koşay bilahare Yurt içi ve dışında sunduğu tebliğlerle Elam Medeniyetinin Türklere ait olduğunu delilleri ile otaya koymuştur.
Ord Prof. Şemseddin Günaltay, Yakın Şark, Elâm ve Mezopotamya, s. 150-168
Prof. Dr. Arif Müfid Mansel, Eski Doğu ve Ege Tarihinin Ana Hatları, s. 132.
Prof. Dr. Vecihe Hatiboğlu, Türkoloji Dergisi, Türk Tarihinin Başlangıcı, Cilt: VIII, Sayfa: 29-31
Sargon Erdem X.Türk TK. M. Ö. II. Binyıla ait Çiviyazılı Belgelerin ışığında Gutium/Ye'cuc-Me'cuc/Moğollar Turukkum/ Türkler; Sayfa: 898
Dr. Emel Esin Türk Kültür El Kitabı Cilt: II Kısım: Ia 1972 Türk San'atı "Doğu Türkistan ve Kansu'da" Sanat Merkezleri Sayfa: 371
Madeleıne Hallade Türk K. El Kit.Cilt:II Kısım:Ia 1972,Batı Türklerinden Önce Amu - Derya ile Sind Nehirleri Arasında San'at Gelişmesi s:135
Ord. Prof. Hikmet Bayur III. Türk Tarih Kongresi 1948 Kongreye Sunulan Tebliğler Orta Çağ'da Türkler ve Hindistan
Prof. Dr. Bahaeddin Ögel, İslamiyet'ten Önce Türk Kültür Tarihi, Orta Asya Kaynak ve Buluntularına Göre, S. 16-120
Ord. Prof. M. Şemseddin Günaltay, Kadim Çin ve Hind, İstanbul 1937, Hun Sanatı Prof.Dr Nejat Diyarbekirli s 4
Prof.Dr. M. Taner Tarhan, VIII. Türk Tarih Kongresi 1976, Eskiçağ'da "Kimmerler Problemi"
Erdem Yücel, İslam Öncesi Türk Sanatı, s. 17;İ.Ü.E.F. Tarih Dergisi, Sayı: 24, Mart 197
Prof.Dr. Taner Tarhan, Bozkır Medeniyetlerinin Kısa Kronolojisi, Cevat Hey'et, Türklerin Tarih ve Kültürüne Bir Bakış,
Prof. Dr. Orhan Türkdoğan, Türk Tarihinin Sosyolojisi, ; Abdülkadir İnan T.K.A.E. Tuva Türkleri Ağustos 1976 Sayı 166 Cilt XIV
Prof. G. Jacopı, II. Türk Tarih Kongresi 1937, Etrüsk Meselesi ve Bunun Şarktaki Vaziyeti S. 1053;
Dr. Phil. Hâmit Zübeyir Koşay Etnoğrafya Folklor Dil Tarih. vd. Konularda Makaleler ve İncelemeler
Prof. Abdülkadir İnan, II. Türk Tarih Kongresi 1937, Altayda Pazırık Hafriyatında Çıkarılan Atların Defin Merasimi Bakımından İzahı
GÖKTÜRK GRUBUTÜRK İNSANININ FENOTİPİ (DIŞ GÖRÜNÜŞÜ)
Diğer soru Türklerin tipi hakkında Türkler çekik gözlü değil, sarışın, kumral, genelde mavi ve yeşil gözlüdür. (Boylara göre elâ ve kahverengi) Beyazdır, Alpen Brakisefal'dir. Uzun Saçlıdır.
Saçların siyaha dönüşmesi evrim nedeniyledir. Yörüklerde, Muhacir dediğimiz (Konya ve Tokat civarından Balkanlara giden Yörüklerde saçlar sarıdır.
Türkler
“rüzgar gibi atlar üstünde, uzun saçları, mızrak ve yayları At üzerinde dönerek ok atmaları ile”
düşmanlar üzerinde müthiş tesirliydi.
Tarih Boyunca Türk Ordusuna Ait Tasvirler, (Türk Kültürü, sayı 22, s. 81) Türk kumandanlarının uzun saçlı olduğu görülüyor.
Doğu Türkistan, Turfan, Hoço, Bezeklik minyatür ve heykellerindeki kadın saçları ise, örgüden ziyade omuzlar üzerine bırakılmıştır.
Göz şekline gelince; Türk tipinin gözü ne çok çekik, ne de pek iri olan, orta bir biçimdedir. Nisbeten küçük ve dar olan göz yarığı vardır.
Realist Türk fresk ve resimleri, heykeller (mesela Kültiğin heykeli) bu tasvirin doğruluğunu ortaya koymaktadırlar.
Bu göz şekli, Dede Korkut hikayelerinde (M. Ergin, Dede Korkut Kitabı, s. 17) “kıyma göz” olarak geçer.
Dede Korkut Kitabı - Prof.Dr. Muharrem Ergin
"Burunla dudak arasındaki çizik derindir. Çene ufak ve kuvvetli, kulak küçük ve yapışıktır." Minyatürlerde sakal unsuruna pek rastlanmıyor.
Dede Korkut’un kahramanlarından Kara Göne ise “bıyığını ensesinde yedi yerde” düğümlemektedir. Eski heykellerde sakal ve bıyığa rastlanmıyor.
Destanlar ne kadar muhayyile mahsulü olurlarsa olsunlar, onlarda dile gelen, eski Türk tipidir. Dede Korkut bu tipler resmi geçidi gibidir.
24 Oğuz Boyu ve Tamgaları Hakkında Detaylı Bilgi
Oğuz Kağan destanında, Oğuz’un vücud yapısı hakkında:
“Ayakları öküz ayağı, beli kurt beli, omuzları samur omuzu, göğsü ayı göğsü gibi idi”
Hayvan benzetmelerinin yer aldığı bu tasvirde bize eski Oğuz tipinin vücud yapısı hakkında sağlam bir fikir verilmiştir. Bu tariften eski Türk tipinin geniş göğüslü (D. Korkut’ta “gin göğüs” tabiri), çevik bacaklı, ince belli olduğunu anlıyoruz.
Yine Dede Korkut’ta Oğuz kadınlarından bahsedilirken “kaza benzer kadın, kız” tabiri geçiyor. Bu gün yadırgadığımız bu benzetmenin beyaz tenli, uzun boyunlu, iki tarafa salınarak yürüyen bir kadını pek güzel bir şekilde canlandırdığı görülmektedir.
Bamsı Beyrek hikayesinde (s. 40), kızkardeşi Beyrek’i
“apul apul yörüyüşünden, aslan gibi turuşından, kanrıluban bakışından” tanır.
Bu bakışla ilgili Gözler kısılınca aldığı şekil Oğuz Türkleri genel olarak geniş gözlü geniş alınlı elmacık kemikleri çıkıktır.
Bu fevkalade tasvir sayesinde eski Türk “alp” ının davranışlarını çok müşahhas bir şekilde tahayyül etmemek mümkün değildir.
Netice olarak, antropolji, tarih ve sanat eserlerinin ışığı altında, eski Türk tipinin; uzuna kaçan orta boylu, beyaz tenli, hafif çekik boylara göre mavi, ela veya kahverengi gözlü, mutedil burunlu, uzun saçlı ve sağlam vücutlu olduğunu söylemek mümkündür.
Fakat bir türlü harekete geçemez. Çünkü eline kargısını, ok ve yayını vermeyi unutmuştuk.
Birdenbire ikinci bir atlı gelip yanında durur; bu eski Türk kadınının sembolüdür.
Korkut’ta Selcen Hatun ve Banu Çiçek tipleri ile temsil edilen bu genç kadın, erkeğe silahlarını uzatır.
“Güz elmasına benzeyen al yanakları, savaşa gidişin heyecanı ile bir kat daha kızarmıştır.”
Atıyla birlikte sabırsızlanan yiğitin gözlerinde kıvılcımlar yanıp sönmektedir. Bir işaretle ok gibi ileri fırlarlar.
Kaşgarlı Mahmud'un misal olarak Divan”ına dercettiği eski şiir parçaları içinde İslamiyet’ten ve belki de Milattan evvelki Türk tipinin hususiyetine ait şöyle bir beyit vardır (C, I, s. 346)
"Ardı seni kız bodhu anın tal,"
"Yaylır anın artucu burnu takı kıval”
Yani:
“O fidan boylu kız seni harap etti: onun ardıç gibi boyu narinliğinden eğilir, burnunun biçimi de düz ve çekmedir”
Gene Çin vesikalarına göre Türk Tipi ;
Göz rengi – Yeşil,Mavi
Yüz rengi – Beyaz;
Saç rengi – Sarı,kumral
Kaş rengi – Kumral,
Boy – Uzun
M.Ö ve ilk yıllarında Asya’da (Vusun) (Ting-Ling) ve (kian-kuen)isimleri verilen tamimiyle sarışın ve kumral bir takım boy ve budunlar vardı.
Çin kaynaklarına göre bunların menşeleri Çin’in kuzeyindeydi bu Beyaz tenli Sarışın ve kumral budunların konuştukları dil de Türkçe idi:
Türklerin Beyaz olarak nitelendirdiğimiz (Beyaz ve Buğday tenli tipi) Moğol ve Çinlilerin Sarı ırk özellikleri ile ayrılıklarını gösterir.
(Türkler ve Kökeni -Kazım Mirşan Araştırmaları 12 Bölüm)
1937-39'da yabancı uzmanların eşliğinde onbinlerce denek üzerinde antropolojik araştırma yapıldı %95 Alpen Brakisefal Türk çıktı.
Türkiyede 1937-39 yıllarında binlerce denek üzerinde yapılan incelemede çıkan sonuç Halkın %95'inin Alpen Brakisefal Beyaz olduğu %5 kısmında aykırı özellik yerine çok az farklılık arz ettiği otaya çıkmıştır. Bu tespitlerin yapılması Avrupayı susturmak içindir.
1937-1939 yılları arasında yapılan araştırma sonuçları Belleten'de yayınlanmıştır. Batılı uzmanların yaptığı bu araştırma ile ilgili kaynak
Dr. Afet Uzmay İnan -Türkiye Halkının Antropolojik Karakterleri Büyük Anket ve Umumi Neticeleri- Belleten 1940 Cilt:IV Sayı: 13 Sayfa:51
Prof. Dr. İsmail Hami Danişmend, Antropoloji ve Lengoistik Vesikalarına Göre, Türkler C1, 1935, S. 282
Ayla Doğan, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Mart 1965, Eski Türk Tipi Hakkında, Cilt: III Sayı: 29 Sayfa: 301
Büyük bir milletten bahsediyoruz bu kadar büyük bir coğrafyada hakimiyet tesis etmiş olmamıza rağmen tipimizi muhafaza etmişiz.
İklim ve bir çok tesir esmerleşmeye yol açmaktadır Türkler buna rağmen aşırı koyulaşmamıştır.
Mesela Ruslar çok az miktarda değişik unsurların bulunduğu Türklerin üzerine bina edilmiş bir millettir Tipleri soğuk mevsim nedeniyledir.
1870'lerden itibaren Türklerin Mongoloid veya çinli karışımı sarı ırka mensup olduğu bu coğrafyadan çıkarılmaları gerektiği iddiası vardı.
İddialar
Değerli Arkadaşlarım bu arada Avrupalıların Türk tarihini yok saymak için uydurduğu İndo germen Hint Avrupalı konusunu cevaplıyoruz.
Avrupalıların Türk tarihinin milattan önceki yıllarınıyok saymak için kullandıkları araç, Hint Avrupa İndo Germen Aryani Ari nazariyesidir.
Avrupalı tarihçiler M.Ö. 2000'lerle, 1700'lerde Türkistan ve Asya'nın Muhtelif yörelerine göç eden bir kavmin varlığının iddiasındadır.
Batılı tarihçiler 19YY sonları ve 20yüzyıl başlarında ortaya attıkları iddiaya göre bu kavimlar 1000 yılın sonlarına doğru geriye dönmüşler.
Erken dönem tarihimizde Türk'e ait ne varsa bunların Hint Avrupalı kavimlere ait olduğunu ispat için yıllardır uğraş vermektedirler.
Ari'lerin mevcudiyetinden bahsedilmediği devirlerde Türkistan ve Asya'nın muhtelif yerleri Türk kültür ve medeniyetinin izleriyle doludur.
Türkistan'dan tarihin muhtelif dönemlerinde Hindistan, Ön Asya ve Anadolu'ya doğru bir göç olduğu tarihin bilinen gerçekleridir.
Avrupa'dan Yüksek kültür ve medeniyete sahip Ari (!) bir ırk gelmiş de Asya'yı medenileştirmiş gibi faraziyelerin bilimsel bir tarafı yoktur.
Bu medeniyet hangi medeniyettir?
Hangi eserlere ve izlere sahiptir?
Avrupa'da nasıl gelişmiş ve hangi izleri bırakarak Asya'ya gelmiştir?
Avrupa tarihinin karanlık çağları Türk tarihinin ve Türk izleri taşıyan Ön Asya tarihinin altın çağlarıdır.
Tarihte hiçbir medeni vasfı bulunmayan bir millet nasıl bir anda ortaya çıkıyor da Asya'ya medeniyet getiriyor?
İndoAvrupa diye özel bir dil olduğunu ilmi bir izaha bağlamakta mümkün görülmemektedir.
Bir takım batılı dillerin temeli olduğu iddia edilen kelimelerin ise Türkçe ile ilgili olduğu bilinen hususların başında gelmektedir.
Batılı kaynaklarla kitap yazılan ülkemizde bizim tarihçilerimiz Türk tarihi ve Medeniyetini Hint Avrupalı diyerek reddi miras etmektedir.
Değerli Arkadaşlarım Avrupalı tarihçiler M.Ö.2000'lerle 1700'lerdeTürkistan ve Asya'nın Muhtelif yörelerine göç eden bir kavimden bahsediyor.
Bu kavim Türkler'in bulunduğu coğrafyaya yayılıyor ve bize ait çoğu kavmin ön atası oluveriyor. Ben bunu çok inceledim.
İndo Germen Hint Avrupalı iddiası bir sömürge iddiasıdır. bu iddia Türk tarihinin ilk defa 16 cilt halinde yazıldığı 1750 yılında yoktur.
Josep Digunes isimli Sinegog Çinde bir ömür geçiriyor ve Çin Tarihini inceliyor sonunda bakıyor ki Çin tarihi diye bir şey yok TÜRK TARİHİ var.
Fransaya dönüyor ve Çin kaynaklarından oldukça ciddi resmi Saray günlüklerine ve resmi gezgin kayıtlarına dayalı Türk tarihi yazıyor.
Bu tarih tüm dünya da bir olay oluyor ve Türklerin gerçekten böyle bir tarihleri olmuş mu? Olmamış mı? düşüncesiyle Asya'ya akın başlıyor.
Çin Hükümetleri tarafından her yıl gönderilen gezginlerin işaret ettikleri yerler kazılıyor ve muazzam bir Türk tarihi ortaya çıkıyor.
1904 yılında Türkistan'ın Aşkabat mıntıkasında Yapılan kazılarda M.Ö.9000 yılına ait önemli şehir buluntuları ortaya çıkıyor.
Anau harabeleri denilen bu yerde üst katmanlarda M.Ö.6000, M.Ö.400 ve M.Ö.3000 yılına ait şehirler bulunmaktadır.
Türklerin bu muhteşem tarihi 1850'lerde Şark meselesi kapsamında ele alınıyor ve Hint Avrupa nazariyesi üretiliyor ancak kimse itibar etmiyor.
Hint Avrupa nazariyesine itibar edilmiyor çünkü 19. YY 'da bilim Kültür San'at gibi konular daha politize edilmemiş bulunmaktadır.
Hint Avrupa nazariyesine Osmanlıyı bir hamlede yok etmek için karar verildiği yıllarda 1910'larda bir anda itibar edilmeye başlanıyor.
Atatürk'ün ebediyete intikalinden sonra Türkiye'de yazılan tarihler hint Avrupa nazariyesi göz önüne alınarak yazılıyor.
Halbuki 1. ve 2. Türk tarih Kongelerinde Yabancı tarihçiler Türk tarihinin derinliklerine iniyor ve Hint Avrupa dikkate alınmıyor.
Atatürk döneminde onun saykanlığında Türk tarih tezi hazırlanıyor ve 80 civarında kıymetli bilim adamı Türk tarihini göz önüne seriyor.
Çok bilmiş ve sömürge ideolojisinin savunuculuğunu yapan sentezci tarihçiler Hint Avrupa iddiasıyla Türk tarihine zarar veriyorlar.
Asyaya gelen medeniyet hangi medeniyettir? Hangi izlere sahiptir. Avrupa'da nasıl gelişmiş ve hangi izleri bırakarak Asya'ya gelmiştir?
Avrupa tarihinin karanlık çağları Türk tarihinin ve Türk izleri taşıyan Ön Asya tarihinin altın çağlarıdır.
Avrupa buzul çağından yeni çıktığında insanlar mağaralardan çıkıp mağara benzeri evler yapmaya başladığında Türkler Modern şehirlerde yaşıyordu.
Mağara insanları Asya'ya bir yolunu bulup gelse bile köle olmanın dışında hangi işe yarayacaklar.
Bir toplumun kavimler göçü yapabilmesi için göç ettiği yerlere nazaran çok daha yüksek bir medeniyet kormuş olması gerekir.
Türkler Modern hukuk yüksek kültür ve medeniyete sahip dev ordular ile fetihler yaparken Mağara adamları ellerinde sopalarla mı fetih yapacak.
Türkler her türlü kültür ve zanaat ürünlerini kervansaraylar ve İpek yollarıyla sevk ederken İlkel Avrupa kavimleri hangi medeniyeti getirmiş?
Sümer ve Elam Medeniyetini kuranların, Gutilerin Kassitlerin ve Hindistan’daki muhtelif medeniyetleri kuranların Türkler olduğu zaten bellidir.
Anau, Andnonov, Afresanov, Karasuk ve birçok öne mli medeniyetin kurucularının Türkler olduğu zaten bellidir Bu Hint Avrupalılar nerededir?
Kaynaklar
Prof. Ş. Günaltay, Türk Tarih tezi hakkındaki intikatların mahiyeti ve tezin kat'i zaferi, Belleten, Temmuz 1938, cilt: 2, sayı: 7/8,
Kamuran Gürün, Türk ve Türk Devletleri Tarihi, S. 87 Doğan Aksan, En Eski Türkçe'nin İzlerinde, s. 16.;
0 notes
loudballoonphantom · 24 days ago
Text
#卍TürkçülükKemiyetFeğil,
#卐KeyfiyetÎşidir.
#卐AzFakatÖzKimselerdenMürekkepBirTürkçüTeşkilatSıkıBirDisiplinAltında,
#卐ÇalışmakŞartıylaIrkımızıTerakkininDoruğunaUlaştırabilir.''
#卍GBHNATSIZ,
'#Veda'', #Orkun #Dergisi, 18 #Ocak 1952, #Sayı: 68.
Tumblr media
0 notes
loudballoonphantom · 24 days ago
Text
Tumblr media
#卐BanaGöreTürkçülük,
#卐SanaGöreTürkçülükOlmaz!
#卐TürkçülükAçıkVeBellidir!
#卐ÎlkTürkçülerdenBuYanaAnlatılmaktadır!
#卐TürkçülükDinle, #卐ÎdeolojilerleSentezlenemez;
#卐AltıBaşkaÜstüBaşkaOlamaz!
#卐OnlarTürkçülükDeğil,
#卐BaşkaŞeylerBaşkaNiyetlerdir!
#卐HayriYıldırım.🐺
Hayri Yıldırım
0 notes
loudballoonphantom · 29 days ago
Text
Tumblr media
"#卍ÇırpınırdınKaradeniz" ve #卍AzerbaycanMilliMarşı'nın söz yazarı #卍AhmetCevat4Haziran1937'de milliyetçilikle suçlanarak tutuklandı. 11 Ekim'de hükumeti devirmekten suçlu bulundu.
#卍12Ekim'de 15 dakikalık mahkemede idamına karar verildi. O gece 46 kişiyle beraber kurşuna dizilerek infaz edildi.
Ahmet Cevat gibi binlerce yazar, bilimadamı, siyasetçi Stalin rejimi tarafından öldürüldü, aileleri dağıldı. Eşleri kocalarının cezasına katlanmak zorunda kalarak sürüldü, hapislere atıldı.
Azerbaycan’ın İstiklal şairi Ahmet Cevat'ın ölümünün 85. yılında rûhu şâd olsun.
0 notes
loudballoonphantom · 29 days ago
Text
Tumblr media
“Bir milletin ruhu zapt olunmadıkça,
bir milletin azim ve iradesi kırılmadıkça,
o milleti boyunduruk altına almanın imkanı yoktur.”
#卍MengüTENGRİkutUluğBaşBuğMKATATÜRK.
0 notes
loudballoonphantom · 29 days ago
Text
Tumblr media
#卍TÜRK #卍DÜNYASI #卍ORTAK BİR
#卍ALFABEDE VE #卍ORTAK BİR #卍TÜRKÇE’DE BULUŞMALIDIR!
“#卍AynıDiliKonuşmamızGerek.
"Su"ya Türkiye'de başka, Azerbaycan'da başka Kırgızistan'da başka, orada burada başka diyoruz.
Oysa, "su"ya, bütün Türk dünyasında "su" demeliyiz.
Ortak abecemiz(alfabemiz) olmalı.
Bunun için de önce örneğin Türkiye'de; Türkçe’ye, Arapça ve Farsça’dan gelen sözcükler kaldırılmalıdır.
Ortak Türk dilini, bilimsel çalışmalar temelinde oluşturmalıyız.
Diller arasındaki farkları ortadan kaldıracak özel sözcükler üretmeliyiz.
Ortak sözcükler ve ansiklopediler oluşturmalıyız.
O zaman çevirmene gereksinim duymadan tüm Türk Dünyası ile iletişim kuracağız..”
#卍CengizAYTMATOV,
#卍KırgızTürk’ü Yazar)
0 notes
loudballoonphantom · 29 days ago
Text
Tumblr media
#卍ŞALOMALEYKE?
#卍HüsnüMERDANOĞLU,
“Selamun aleyküm” İbranicedir.
Aslı “şalom aleyke” dir
Şalom M.Ō. 1000’li yıllarda yaşamış zalim, acımasız ve katliamcı ilk Yahudi-İsrail kent devleti kralının adıdır.
Aleyke ise; “üzerine, dâhil, tâbi, tabâ” yani “Kral Şalom’un milletindenim” demektir.
Bugün “şalom aleyke” – selamün aleyküm diyerek selamlaşanlar, üç bin yıl önceki bir Yahudi kralın milliyetindenim diyen ve bunu esenleşme sanan gafillerdir.
#卍Türkçede esenleşme sözcüğü varken özellikle İbranice “selamün aleyküm” demeyi Müslümanlık sananlar öğrensin, bilsin isterim…
Bilgiyi paylaşma nedenim, bilinçsizce ve cehaletle hareket edilmemesini arzuladığım içindir. Yazdıklarımdan tereddütü olanlar olursa, konuyu araştırıp doğru olanı kendileri kolayca görebilir, bulabilir.
Ülkemin Müslümanlık diniyle yoğun biçimde haşır neşir olan kesimi, “Hem Yahudi’yle hem de Hristiyan’la dost olmayın” derler ancak Yahudilerin kurduğu dinleri inanç ve esenleşme biçimi edinirler!?
Dinler işte böyle bir rivayet batağıdır; tabii ki önyargısız sınayıp, sorgulayabilen ve bilimsel kuşku duyabilenler için…
#卍Karşılaşmalarda;
– iyi günler,
– günaydın,
– gününüz aydın olsun,
– iyi akşamlar,
– iyi geceler.
#卍Uğurlamalarda (ayrılırken);
– uğur(lar) ola,
– uğurlar olsun,
– güle güle,
– esen kalın,
– görüşmek üzere,
– görüşürüz,
– sağlıcakla kalın,
– mutlu kalın..
şeklindeki kullanımların daha doğru seçimler olduğu kanısındayım.
#卍SağlıcaklaKalın.
0 notes
loudballoonphantom · 29 days ago
Text
Tumblr media
“#卐HürriyetOlmayanBirMemlekette, ölüm ve çöküntü vardır. Her ilerlemenin ve kurtuluşun anası hürriyettir.”
#TENGRİkutUluğBaşBuğMKATATÜRK
Kaynakça
#卐Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Cilt II, s.1
0 notes
loudballoonphantom · 29 days ago
Text
Tumblr media
#卍OrduyaÎlkKatıldığımGünlerde, #bir #Arap #binbaşısının #Kavm-i #Necip evladına #sen #nasıl #kötü #muamele #yaparsın' #diye #tokatladığı bir #Anadolu #çocuğunun iki #damla #gözyaşında #Türklük #şuuruna #erdim. #Onda #gördüm ve #kuvvetle #duydum. #Ondan #sonra #Türklük #benim #derin #kaynağım, #en #derin #övünç #membaım #oldu. #Benim #hayatta #yegane #fahrim, #servetim, #Türklükten #başka #bir #şey #değildir."
#卍TENGRÎkutUluğBaşBuğMKATATÜRK
#TÜRKIRKISAĞOLSUN卐.
0 notes