#Tadı efsane oldu
Explore tagged Tumblr posts
Text
Bir şeyiniz olayım sizin,
Hani nasıl isterseniz,
Kızınız, kiracınız, sevgiliniz;
Dünyanın bir ucuna
Birlikte gider miyiz?
#Tadı efsane oldu#İnstagramda görüp yapmazsam olmazdı#Çünkü elma ve tarçın 😍#En sevdiğim#Şiiri de biraz değiştirdim ama oğlunuz olamazdım#cemal süreya#Evi saran tarçın kokusundan hiç bahsetmiyorum 😁#positivity#love
191 notes
·
View notes
Text
bakın dünyanın en güzel limonlu kekini yaptim glazesini bile muhteşem olacak sekilde hazirladim ama noldu biliyor musunuz.. kalıptan çıkmadı-
#o kadar üzgünüm ki su an..#tadı efsane ben hayatimda daha önce böyle bi limonlu kek yemedim mesela#kabardı pofuduk pofuduk oldu#ama işte kalıbı az yağlamışım..#ben bu tongaya nasi düstüm ya..
10 notes
·
View notes
Photo
''TESLİM, TESLİM OL!... EVİ BOMBALAYACAĞIZ!...''
Bizim köyde kışlar çetin geçerdi. odun sobaları ile ısıtılan kerpiç odalar hem oturma hemde yatma yerimizdi, hele birde bir araya geldikmi usanırdı büyükler...
Hanım abla, "çocuklar, İnsaf pasda yapmış sizi çağırıyor" dediğinde, çamurda düşe kalka koşardık bizim eve, bizim evde bizden usanan Annem, bizi odadan çıkaracak, başından savacak bir şey bulamayınca; "ben üstümü değiştireceğim, de haydi çıkmayın" dediğinde, hep birlikde yüklenirdik tahda kapıya, dalardık çamur deryasına.. .
Gel zaman git zaman, bizimkiler hayvancılığı bıraktıkları için her iki evin o kocaman ahır ve samanlıkları bizim oyun alanımız olmuştu. Damda çelik/çomak, bilye, ahır ve samanlıkta saklambaç oynardık. Öğlen sonu saklambaç oynarken ya ahırda yada samanlıkta ebeye değilde jandarmaya sobelendiğimiz günler olurdu. Ondan sonra tadı kalmadı saklambacın...
Dedim ya çocuktuk, Deniz'lerin, Sinan'ların anıları ile büyüyorduk. Daha sorgu sırası bizlere gelmemişti. Genellikle şafak vakti basılır dı evlerimiz. Şekergil'in evleri her basıldığında genellikle evde olan kadın ve çocuklar dışarı çıkarılıp yapılan anoslardan sonra ev didik didik aranırdı.
Bu anoslarda bazen ürkekçe, bazen sert; ''Teslim,Teslim ol, evi bombalayacağız!...'' diye, uzakdan bağırırlardı. Ancak ev halkından birisinin öncülüğünde eve girerlerdi. Baskından sonra evde varsa misafir veya yetişgin kimse, alıp götürülürdü. Eğer misafir akraba veya başka köyden bir tanıdık ise, yani TeslimTöre ile bir bağı olmadığı anlaşılır ise bırakılırdı ama, o bırakılan kişi bir daha ne Gölpınar'a gelir, nede o eve misafir olurdu...
Komşu köylerde Cuma alışverişi için sabah bizim köyden Akçadağ'a giderken, Teslim Töre' lerin evinin önündeki yoldan geçerken durdurulan komşu köylülerimize; ''jandarmanın evini sardığı Töre'nin evini sorar, 'Töre'nin evi hangisi'?...
Halbuki evin etrafını sarmışdır. Bizde adettir, sorulara 'bilmiyorum' denirdi. Böyle günlerde hiç yerine dayak yiyen komşu köylülerimiz vardı. İlerleyen yıllarda DEVRİM dalgası heryanı sarmış, THKO ile birlikte Teslim Töre efsanesi dilden dile, kulaktan kulağa yayılmıştı...
Devletin elinde -tariflerin dışında- gerçek resimleri yoktu. Akşam karanlığında yoldan geçen Her uzun boylu, 'Töre' diye ihbar edilir oldu. Öyle ki, biz büyüdük sıra bize gelmişdi, Birgün annem polislere çıkışıp; ''babam bizden ne istiyorsunuz? Biz bu çocukları TeslimTöre'den sonra doğurduk, bunlar tanımazlar bile...'' diye sitem etmişti...
Nurhak katliamında yoldaşlarını kaybeden TeslimTöre, Adıyaman, Maraş, Antep, Tokat illerinde örgütlenme çalışmalarını sürdürürken, kimisi onun Antep'li olduğunu, kimisi Adıyaman'lı olduğunu sanıyordu. Öyle ki, çok geniş olan Ailesinin çoğunluğu İstanbula taşınmışlardı, Şükrü aktif çalışıyordu...
Bir defasında, 'yöneliş gençlik dergisi'nde çalışan genç bir kız yoldaşımız, bir gazete haberinden dolayı, 'Töre Antep'li diye ısrar edince, biz de saf, bilmiyor ayaklarına yatıp, iddiaya girmiştik yemeğine... Aradan zaman geçti, Şükrü gazetelerde manşetlere çıktı, Töre'nin çizme, bulanık bir resmi ile. Bizimle iddiaya giren yoldaş; ''anamm hemde oğlu ile'' diye şaşırmıştı.
Bir defasında, Avrupa da yayın yapan radyo programında sunucu; ''idolünüz kim?'' diye sorunca, Töre: ''Mahir Çayan'' demişti. Sunucu hiç beklememiş olacakki; ''Niye Lenin, Fidel, Che değilde, Mahir?'' diye sorunca, Töre; ''Bu saydığınız liderlerin hepsine saygım var. Hepsi önemli katkılar yapmış liderlerdir. Lenin parti kurmuş, bende kurdum. Fidel ve Che gerilla Mücadelesi vermiş, bende verdim. Oysa Mahir başka bir şey yaptı; kendisine rakip olan bir örgütün liderini kurtarmak için eylem yaptı. Hem kendisini, hemde örgütünü feda etti...'' demişti....
TİP Akçadağ ilçe örgütünde mücadeleye başlayan Teslim Töre, THKO, THKO-MB/emeğin birliği, TKEP Genel Sekreteri olarak; Türkiye, Kürdistan ve Ortadoğu da hatırı sayılır bir çaba ile, ilmek ilmek ördü sosyalizm düşünü...
İstanbul da TKEP operasyonunda yakalandığında; "Efsane terörist yakalandı!" diye, haber olmuştu...
Bir yoldaşımız NEWROZ dergisinde, ''pratisyenlikten Teorisyenliğe'' diye tarif etmişti... Yoldaşımızın her döneminin kavgada, yaşamının her anını mücadele alanında, zamanının önemli bölümünü Örgütlenmede ve örgüt teorisi oluşturmada geçirdiğini bilen bizim Diyarbakır'lı ananın dediği gibi; 'yerin altındaki yaşamı da, üstündeki yaşamı da bilen , sosyalizmin emektarı koca çınarımız Teslim Töre'ye saygılarımla...
Hüseyin Alataş /19.11.2019
9 notes
·
View notes
Text
İtalya Günlükleri, 1. Gün Roma
Taaa Mayıs’ta aldığımız uçak biletleri,önce sabırsızlanmaya, sonrasında hevesimizin kaçmasına sebep oldu. Yani daha gitmeden sanki gittik gezdik geldik gibi duygusal bir süreç yaşadık. Bunda en büyük pay benim dillere destan üşengeç ruhumda ve euro kurunun etkisinde diye düşünüyorum. Malum 8 günlük bir İtalya gezisi için 2 mühendis beyaz yakalı olarak yaklaşık 7 aydır bütçe yapmaya uğraşıyoruz. Bununla ilgili de söylemek istediğim şeyler var ama bunu da başka bir yazının konusu yaparak, konuyu dağıtmıyorum.
Herşeyin Başlangıcı :)
Biz fiyat performans açısından seyahatlerimizde Pegasus’u tercih ediyoruz. 27 Aralık’ta saat 18:00 gibi İstanbul Sabiha Gökçen’den Roma Fiumicimo Hava Alanı’na geldik. Türkiye ile İtalya arasındaki saat farkı 2 saat, ben ilk gün ufak çaplı jat-lag olduğumu düşünsem de Onur benimle bu konuda baya dalga geçti, 2 saatlik farktan jet-lag olmaz diye, ama bence bal gibi de oldu. Saat 21:00 de inanılmaz uykum geldi, normalde 23:00’de yatan bir tavuk olduğum için burada saatin 21:00 olduğunu vücudum algılamadı ve bu bence bal gibi de jet-lag’tı...
Bu arada Fiumicino Havaalanı’nda uçaktan inip biraz yürüdüğümüzde etrafta kimseyi göremeyince şok olduk, ne bir güvenlik ne de yol gösterecek bir görevli. Orada İstanbul’daki füniküler gibi bir taşıma sistemiyle ana havalimanına gidiliyormuş, bunu danışacak birini aradıktan sonra vazgeçip sürüyü takip ederek bulduk. Zaten ana havaalanı merkezinde de inanılmaz az çalışanla karşılaşınca, christmas tatilinde oldukları aklımıza geldi. Yani muhtemelen oraya başka bir tarihte gittiğinizde böyle bir şeyle karşılaşmayacağınızı düşünüyorum, farklı bir durum olursa lütfen bana da bilgi verin.
Gittiğimiz yerlerdeki wifi ağlarından kullanalım dediğimiz için ayrıca telefon hattı almadık. Ben mantıklı bir hareket olduğunu düşünüyorum çünkü havaalanı dahil her yerde wifi ağı mevcut.
Şöyle bir sorun çıktı yalnızca, booking.com internet sitesinden rezervasyon yaptığımız Mini Suite İndependente’nin sahibi Giampiero’yla 18:30 için sözleşmiştik. 19:30 da ancak yanlarına varabildik, onları da bu yüzden bir miktar bekletmiş olduk.
Mini Suite Independent, Roma
Hava alanı demişken, indiğmizde ilk dikkatimizi çeken şeylerden biri kahve otomatları oldu. Daha sonrasında gezerken daha net farkedecektik, şehrin bir çok yerinde ciddi anlamda otomat popülasyonu var. Ayrıca kahve 1 euro iken havaalnındaki otomatta su (bildiğimizi standart su) 1.7 euroydu. Anlaşılan İtalya’da kahve sudan daha öncelikli bir ihtiyaç :))
Otomat Popülasyonu
San Giovanni’de bulunan konaklama yerimize metrodan sonra biraz yürüyerek ulaştık ama beklentilerimizin çok üstünde bİr yerle karşılaştık. İki büyük bina arasında kalmış minik bir müştemilat gibi Mini Suite Indepentende. Derli toplu, temiz ve düzenli olmasının yanı sıra ev sahibi Paolo ve Giampiero her şeyi düşünmüş. Mochapot, kahve, kettle, mikrodalga gibi aklınıza gelebilecek tüm temel ihtiyaçlarımızı düşünüp evin belli yerlerine koymuşlar. Ben başlangıçta çeşmeden su içildiğini düşünmeyip kahve bile koymuşlar ama su yok diye serzenişte bulunsam da sonradan çeşmeden su içildiğini öğrenince rahatladım. Ayrıca evin etrafında güzel yemek yiyebileceğiniz, çamaşır yıkatabileceğiniz yerleri, marketleri vs. aklınıza gelebilecek her şeyi harita üzerinde işaretlemişler, ayrıca bir şehir haritası bırakmışlar. Hem de güleryüzlü ve yardımcılar. Bize evi teslim edip gittiler, biz de karnımız acıkmış olduğundan yakınlarda bulunan Sa Posada adlı pizzacıya gittik. Ben klasik margarita yedim mantarlı olanı tercih etti. Ama buranın pizzalarının Tadı bana aynı pide gibi geldi. Onun dışında peynirli ballı bir tatlıları varmış.Ondan da denemek istedik. Aslında Peynirli değil direk ricotta peyniri üzerine bal ve cevizden oluşan bir tatlı ben onu daha önce Türkiye’de lor peyniri üzerine reçel yemiştim adını şu anda hatırlamıyorum ama oda efsane bir tatlıydı.
Ricotta Peyniri, Bal, Ceviz
İlk gün yorgunluğuyla daha fazla keşfedecek halimiz kalmadı. Asıl Roma bizim için ikinci gün başlayacaktı.
2 notes
·
View notes
Text
Faith dizisini izledim.
Faith 2012 yapımı bir dizi olmasına rağmen tür olarak fantastik olduğu için ve bölüm sayısı fazla olduğu için izlemeyi sürekli ertelediğim bir diziydi. Ama yakın çevremde izleyenlerin baskısına daha fazla dayanamadım tamam ya izleyeyim artık şu diziyi dedim. Ayrıca çok sevdiğim Lee Min Ho'nun kendinden on yaş büyük birisiyle partner olması diziyi izlemek istememe sebeplerimden birisiydi. Neyse işte her şeyi göze alarak izledim ve sonra ne mi oldu? Sonrasında çok pişman oldum tabi. Böyle muhteşem bir diziyi neden bu kadar erteledim diye çok kızdım kendime. Ama olsun geç de olsa izledim ve favorilerim arasında çoktan yerini aldı Faith.
Dizinin konusuna ve cast bilgilerine hatta daha fazla detaya girmeyeceğim. Direk kendimce diziden biraz bahsedeceğim. Günümüzde yaşayan bir doktorun bir şekilde geçmişe gidip orada yaşadığı olaylar anlatılıyor dizide. Gerçi dizi öyle dolu dolu ki her şey var. Fantastik güçleri olan insanlar, zamanda yolculuk, kraliyet savaşları, siyaset, aşk ve az da olsa güldüren komik sahneler... Senarist o an aklına gelen her şeyden azar azar koymuş diziye. Burdan kendisine selam olsun diyorum.
Neyse gelelim dizinin karakter analizine. Karakter analizi önemli. Merak etmeyin burada spoiler vermeyeceğim. Az da olsa verebilirim tabi. Dikkatli okuyun sevgili okuyucularım.
İlk olarak Lee Min Ho'dan bahsedelim. Dizide Baş Muhafız Choi Young karakteriyle karşımıza çıktı. Bu arada Lee Min Ho ilk defa tarihi bir dizide rol almış. Bunun verdiği acemiliği ilk başlarda fazlasıyla izleyiciye hissettirdi. Hatta çok soğuk bir oyunluğu vardı ilk bölümlerde. Yapamıyordu ama sonradan öyle kaptırdı ki kendisini rolüne oyunculuk hayatındaki en iyi performanslarından birisine imza attı. Ayrıca dönem kıyafetleri kendisine çok yakışmış ve saçları bana BOF dizisindeki halini anımsattı. Tabi ordaki hali bence en iyi hali. Unutulmazlar arasında çoktan yerini aldı bile. Jun Pyo seviliyorsun kardeşim :d
Not: Choi Young dizide özel güçleri olan karakterlerden birisiydi aynı zamanda. Yıldırım özelliği vardı. Bu gücü sayesinde Yoo Eun Soo'yu kaçırırken polis barikatını aşabilmişti.
Evet gelelim yetenekli doktorumuz Yoo Eun Soo'ya. Karaktere hayat veren Kim Hee Sun, Lee Min Ho'dan tam olarak on yaş büyük ama bu diziye olumsuz yansıdı mı? Hayır. Hatta bilmeseydim anlamazdım. Çok da yakıştılar ayrıca. Bu arada Kim Hee Sun daha önce Efsane filminde Jackie Chan ile oynamış. Gerçekten başarılı bir oyuncu kendisi. Sadece konuşurken hep bağırarak konuştu. Belki de karakteri gereği öyle olması gerekiyordur. Yine de sevdim. Bence kadın gayet iyi iş çıkarmış. Epey de güzel :d
Kral ve Kraliçeye değinmeden geçmek olmaz. Dizideki Kral belki de tarihi dizilerde görebileceğiniz en iyi yürekli, merhametli birisiydi ama cesaretli değildi. Sürekli bir korku içerisindeydi ve bunu kendisi de kabul ediyordu. Choi Young olmasa gerçekten başarılı olamazdı. Tabiki kendisi de bunun farkındaydı. Kraliçeyle ilgili yorum yapmaya gerek yok. Fazla ön planda değildi. Kralla olan aşkları çok masumdu. Birbirlerine olan uyumları gayet iyiydi.
Sarayın Hekimi olan Lee philip'in canlandırdığı Jang Bin, diziden sağlık sorunları nedeniyle senarist tarafından hazırlanan ani bir ölüm sahnesiyle ayrılmak zorunda kaldı. Aslında sevdiğim bir karakterdi. En azından ölüm sahnesini çekselerdi. Bir anda öldü dediler. Biraz garip oldu açıkçası. Bir de bu adam gözlerini açmaktan vazgeçsin artık :d Bir insan her dizisinde böyle mi bakar ya :d
Gelelim kötü karakterlere. Dizide fazla etkili olmasa da gerçekten kötü diyebileceğimiz çok karakter vardı. Bunlardan en önemlisi tabiki Yu Oh Sung'un canlandırdığı Gi Chul karakteriydi. Choi Young gibi özel güçlere sahipti. Tam olarak adını bilemesem de karşısındakileri buz gibi soğuğu kullanarak öldürebiliyor nesneleri dondurabiliyordu.
Benim fantastik ikili dediğim kötüler var bir de. Gi Chul'un kardeşleri Alevzen ve Nağmezen. Bu ikisi bir araya gelip dehşet kötülükler yapıyordu. İnsanları öldürüp, kan kokusundan keyif alıyorlardı. Yine de Nağmezen'nin beyaz saçlarına ve Alevzen'in güzel kıyafetlerine bayılmamak mümkün değil. Kötüydünüz ama görünüşleriniz mükemmeldi :d
Birde Muhafızlar var tabi. Hepsini teker teker anlatmak zor. Bir kaç görsel onlarla ilgili paylaşmak istiyorum. Onlar olmasa dizinin tadı olmazdı.
Bazen hareketleriyle, davranışlarıyla güldürseler de çoğu zaman ölümleriyle ağlattılar..
Ayrıca şu aşağıda gördüğünüz kıyafet Lee Min Ho'ya çok yakışmamış mı? Gerçi adam yakışıklı tabi ne giyse yakışıyor.
YAZININ DEVAMI SPOİLER İÇERİR!!!
.....
Faith genel olarak bakıldığında kaliteli bir yapım olsa da bazı mantıksızlıklar mevcuttu. Tabi fantastik bir diziye mantıksız demek ne kadar doğru olur bilmiyorum. Aslında tutarsızlık demek daha doğru bir ifade olur.
Biraz bahsetmek gerekirse; Eun Soo'nun iki defa zehirlenmesi, Kral'ın amcası olan Prens'in Eun Soo'yu zehirleyip sürekli Choi Young'u tehtit etmesi bir süre sonra sıktı. Tamam ilkinde zehirledi onu anladık da ikinci gereksizdi.
Olaylar karşısında Kral'ın eli kolu bağlıyken, kötü niyetli Prenslerin sürekli ortalığı karıştırması ve asla yaptıklarının cezasını çekmemesi saçmaydı. Tamam Gi Chul'un ablası Kraliçe, Kralın amcası da kraliyet ailesinden ama yine de çıkar mahkemeye yargıla. Ama kral cezalandırmadığı gibi sinir bozucu bir şekilde bu ikisine her türlü ayrıcalığı tanıdı. Böyle bir krala hizmet etmek Choi Young için gerçekten zordu. Muhafızların çoğu da bu korkak kralın beceriksizlikleri yüzünden öldü. Bazen kralın ölmesini Choi Young'un tahta geçmesini bile istedim ama bu dediğim de çok saçma :d
Dizideki olaylar çok yavaş ilerledi. 24 bölüm yapmak için çok zorlama bir senaryo yazılmış. Tamam ben beğendim ama ilk bölümlerde biraz sıkıldım. İlk bölümlere bolca siyaset sahnesi koymak nedir? Daha karakterleri tanımadan taht kavgasının ortasında bulduk kendimizi. Sırf bu yüzden diziyi izlemekten vazgeçmeyi bile düşündüm. ilk iki bölüm güzeldi sonrasında beşinci bölüme kadar biraz sıkıldım. Sonrasında çok şükür sürükleyici oldu da izlemesi keyifli bir hale geldi.
Yine de bu dizi için 20 bölüm falan idealmiş.
Bu arada internetten yorumlara bakınca bazı seyirciler finali anlamamış. Hemen kısaca açıklayayım. Finalde son sahnelerde Eun Soo Choi Young'u geride yaralı halde bırakıp kapıdan geçerek günümüze geldi. Hastaneye gitti ve gerekli tıbbi malzeleri falan aldı. Tekrar kapıdan geçtiğinde Choi Young'u bulamadı. Onun döneminden çok daha öncesine gitmişti. Tabi gelecekte olacakları bildiği için kendisine bir ajanda ve kayaların olduğu yere de kutunun içinde not bıraktı. Daha sonra yaşadığı dönemde kapı tekrar açıldı. Kapıdan geçen Eun Soo geleceğe yolculuk yaptıktan sonra tekrar kapıdan geri döndü.Hangi döneme denk geldiğini de bilmiyordu. Kapıdan her geçişinde zamanda sapmalar oluyordu. Sonrasında yemek yemek için geldiği yerde tanıdığı muhafızları görünce doğru zamana denk geldiğini düşündü ve kendisini tanımayan muhafızdan hangi dönemde ve nerede olduğunu öğrendi. 5 yıl aradan sonra Choi Young'un dönemine gelebilmişti. Goryeo'nun Yuan'ı yendiğini, Kralın başarılı olduğunu öğrendi. Muhafızların konuşmasından Choi Young'un her gün o ağacın yani onu bıraktığı yerde bulunan ağacın orada olduğunu öğrendi.. İkisi de sevgisinden ve birbirlerinden asla vazgeçmediler. Son sahnede birbirlerine bakıp tebessüm etmeleri çok anlamlıydı..
Choi Young her gün o ağacın altında bekleyerek sevdiği kadının geleceğine inandı. Hiç vazgeçmedi. Eun Soo'da zamanda yolculuk yaptı ve 5 yıl boyunca farklı bir dönemde yaşasa da en sonunda sevdiği adama kavuştu. Onları bir araya getiren birbirlerine olan inançlarıydı.
Son olarak kapı 67 yılda bir açılacaktı neden 5 yılda açıldı diye soranlara. Zamanda sürekli sapmalar yaşandığı için 67 yıl diye tam bir yıl aralığı verilemez. Yine de şöyle düşünmek mümkün tabi. Eun Soo'nun gittiği önceki dönemde kapının açılmasına 5 yıl kalmış olabilir. En azından ben böyle düşünüyorum. Aslında asıl merak ettiğim ve cevaplarını bulamadığım sorular başka. Mesela kapı açıldığında Choi Young geleceğe gidip Eun Soo'yu kendi dönemine götürebildi. Yani zamanda yolculuk yapabildi. Peki son anda Gi Chul neden kapıdan geçemedi? Choi Young geçebilmişti sonuçta. Bu sorunun cevabını gerçekten merak ediyorum.
Bir de Choi Young'u kim bulup kurtardı. Eun Soo geri dönemedi ama birileri ona yardım etmiş ki ölmedi. Bu sahneleri görmeyi isterdim. Böyle geçiştirme olmamış.
Ayrıca Choi Young kolundan rahatsızdı ama gayet başarılı bir şekilde mücadele etmiş ve savaşlarda başarılı olmuş. Gerçi son bölümlerde iyiydi ama nasıl iyi oldu ya da iyileşti mi gerçekten?
Bu arada Alevzen ve Nağmezen her ne kadar kötü olsalar da çok basit oldu ölümleri.Onların ölmesine üzüldüm ama Gi Chul'un ölmesine çok sevindim haketti.
Herkesi zehirleyen kötü Prens kayıplara karıştı. Öldü mü kaldı mı noldu bilmiyorum. Demekki sonradan gelip sorun çıkarmadı Kral'a. Son olarak ben böyle bir finalden ziyade Choi Young'un da Eun Soo ile birlikte geleceğe gitmesini ve orada mutlu olmasını isterdim. Sonuçta onun özleyeceği kimsesi yoktu. Ama Eun Soo geride ailesini bıraktı. Bilmiyorum belki de Choi Young hiç bilmediği bir dünyaya alışamazdı sonuçta Eun Soo geçmişin dünyasına alışmakta çok zorlandı.
Yine de dizinin finaline kötü diyemem. Çünkü City Hunter izleyenler bilirler kötü bir finalin ne demek olduğunu. Onunla kıyaslayınca Faith'in finali gerçekten mükemmeldi.
1 note
·
View note
Text
Bir Miktar Kitap Daha
İş yerinden arkadaşlarım öyle tatlı bir doğum günü sürprizi yaptılar ki bana; onlar için ne desem az, bu tatlış kitap da o gün gelen hediye kitaplardan biri.
‘Şeker Portakalı’ benim için ‘Küçük Prens’ gibi, ‘Küçük Kara Balık’ gibi, ne bileyim ‘Martı Jonathan Livingson’ gibi özel kitaplardandır, bunların yerleri çok başkadır. İşte, bu Şeker Portakalı’nın devamı olduğunu bilmiyordum. Anladığınız üzere ‘Güneşi Uyandıralım’, ‘Şeker Portakalı’nın devamı. Bunu öğrenince “Canım Zeze’m benim” diyerek kitaba sarılasım geldi, öyle çok sevindim. Hal böyle olunca beklenti de arşa değiyor ve maalesef ki aynı tadı, aynı hissi bu kitapta bulamadım. Bunun da bir devam kitabı varmış, ‘Delifişek’, okur muyum okumaz mıyım kararsızım, seriyi tamamlamış olmak için okurum herhalde.
Psikolojiye olan merakım sonucunda ismine vurulup aldığım kitaptan; çok daha derin, psikoloji ve psikiyatri konularında çok daha ufuk açıcı anlatılar beklerken, olayın daha magazinsel ve eğlenceli tarafıyla ilgili, konunun popülerleştirilmesi üzerine yazılmış bir kitap beni karşıladı. Beklentimin altında kaldı belki ama sıkıcı olmadığı kesin.
Kitaptan Amerika ve ülkemizin psikiyatriye yaklaşım konusunda karşılaştırmasını yapma imkanını da elde edebiliyoruz. Mesela orada da psikiyatriste gitmek demek deli doktoruna gitmek, yani deli olmak demek. Bu abes durum sadece bizim milletimize has değilmiş.
Kitapla insan psikolojisinin sırrına erişemiyoruz, derinliklerine inemiyoruz belki; ama oldukça ilginç vakalarla beraber, enteresan hastalıkların varlığından haberdar oluyoruz. Şöyle bir potpuri var kitapta, ilgisi olanlar açsın okusun: Apotemnofili, kitle histerisi, mumsu esneklik, Munchausen sendromu, tıp öğrencisi hastalığı, histerik dönüşüm, polidipsiye ve daha pek çoğu.
youtube
Yeri gelmişken bir filmi de burada önermem gerekiyor. Kitapta da bahsi geçen Guguk Kuşu filmi yine aynı konu üzerine farklı bakış açısıyla ve oyunculuklarıyla efsane olmuş, bolca da oscar almış bir film.
İnsanı anlamak isteyen, insanı öğrenmek isteyen, işe Dostoyevski okuyarak başlamalı. Aşkı öğrenmek isteyen de işe Beyaz Geceler’i okuyarak başlamalı.
Tanrım! Bir anlık mutluluk! Koskoca bir ömürde az şey mi?..
Türkiye İş Bankası Yayınları’nda yazarın Beyaz Geceler ile aynı yılda yazdığı birbirinden güzel dört hikaye daha var bu kitapta. Beyaz Geceler’den sonra beni en etkileyen hikayesi de Yufka Yürekli oldu. Diğer hikayelerin de şöyle bir isimlerini yazayım, ne okuyacağınızı bilin: Başkasının Karısı, Noel Ağacı ve Nikah, Haysiyetli Hırsız
Ah Tanrım! Bir kitapcık Dostoyevski! Koskoca bir ömürde az şey mi :)
Bir kitapcık değil tabi ki. Taktir edersiniz ki Dostoyevski sadece bir kitabıyla kalınacak bir yazar değil. Beyaz Geceler’in peşinden Yeraltından Notlar’ı okudum. Orada paylaşacağım bol miktarda alıntı olacağı için pek bahsetmek istemiyorum ama; tam da yeri gelmişken bir film tavsiyesi buraya iyi gider diye düşünüyorum.
youtube
Zeki Demirkubuz’un Albert Camus’nun Yabancı’sından esinlenerek çektiği Yazgı Filmi, bence kitabın üstünde bir işti, çok seviyorum. Yeraltı filmi Yeraltından Notlar’dan esinlenerek demeyeceğim senaryolaştırılmış diyeceğim; ancak kitabın üstüne çıkması ne mümkün. Bunu yermek için değil, zaten beklenenin bu olduğunu belirtmek için söylüyorum. Yine de kitaptaki kahramanı görselleştirme noktasında oldukça başarılı olduğunu söyleyebilirim. Aynı aşağılık duygusu, aynı kibir, aynı utanç, aynı gurur, aynı öfke, aynı tiksinme hissi. Kitabı okurken duyumsadığım bütün hisler bu filmde de aynı şekilde aktarılıyor. Eleştiri olarak ise, filmde anlayamadığım patates ve hırlama muhabbetleri çok tuhaf ve iticiydi, olmasa daha iyiydi diyebilirim.
Popüler bir yazar, tavsiye edilen çok kitabı var, bir deneyelim bakalım diye incelerden bir tane atmıştım sepete. Gerçekten incecik bir kitap, bir solukta okurum ben bunu diyorsun ama; o iş öyle olmuyor. Okumaya başlayınca bir Allah Allah diyorsun, bu adam ne anlatıyor, çeviren mi çevirememiş acaba, yoksa ben mi anlamıyorum, herhalde Jack London’ın okumak için yanlış kitabını seçtim diyorsun. Neyse ki ilk 10-15 sayfadan sonra olaylar netleşiyor, akıcı ve güzel bir hikayeye dönüşüyor. Kitabın sonundan memnunum, ama hepi topu 40 sayfalık bir kitabın neredeyse üçte biri çok anlamsızsa, geri kalanı iyi olsa bile, o iyi bir kitap olur mu bilemedim. Bir daha Jack London okur muyum, onu da bilemedim.
Olsundu daha okunacak ve paylaşılacak çok kitap vardı.
#Jose Mauro de Vasconcelos#güneşi uyandıralım#Gary Small#Gigi Vorgan#bir psikiyatristin gizli defteri#guguk kuşu#fyodor mihayloviç dostoyevski#beyaz geceler#başkasının karısı#noel ağacı ve nikah#haysiyetli hırsız#yufka yürekli#yeraltından notlar#zeki demirkubuz#yeraltı#jack london#bir kuzey macerası#okunasi#izlenesi
3 notes
·
View notes
Text
İstanbul’da Tarihi Lezzetler
İstanbul... Şarkılara, şiirlere, romanlara konu olmuş bir kültür ve tarih mozaiği... Dünyada eşi benzeri bulunmayan ve Avrupa ile Asya kıtaları üzerinde tarihi ve kültürel dokusuyla göz kamaştıran camiler, saraylar, parklar ve köşkler şehri İstanbul'u keşfetmek çok heyecanlı ve eğlenceli olacaktır.
İstanbul'da gezilecek yerler de sınırsızdır. İstanbul'un ilk bakışta göze çarpan en etkileyici yerleri Tarihi Yarımada ve Boğaziçi'dir. Topkapı Sarayı, Ayasofya ve Sultanahmet Camii, Kapalıçarşı, Yerebatan Sarnıcı gibi tarihi yerleri barındıran Tarihi Yarımadada gezi ve Eminönü Galata Köprüsünden başlayarak Anadolu Kavağı'na kadar süren etkileyici İstanbul Boğaz turu, İstanbul'un ziyaretçilerinin mutlaka yapması gereken gezi aktivitelerinin başında gelmektedir. Avrupa ve Asya’yı ayıran İstanbul Boğazı'nda vapur veya teknelerle geleneksel ve unutulmaz bir deniz gezisi yapmadan İstanbul geziniz tamamlanmış sayılmaz.
İstanbul, tarihi boyunca bir çok uygarlığa ev sahipliği yapmış, farklı kültürleri yaşamış, farklı damaklara hitap etmiştir, biz de arayışa geçtik.
Yıllardır süregelen tatları bir de yakından tanımak için yola çıkmalıydık, öyle de oldu. Bunun için ilk durağımız Meşhur Tarihi Sarıyer Börekçisi’ydi…
Henüz 17 yaşında Göç eden Merhum Hacı Şakir Göçmen tüm zorluklara rağmen 16 yıl sonra 1928'de bugünkü merkez şube olan İstanbulun Sarıyer ilçesindeki Tarihi Sarıyer Muhallebicisini kurmuş, ilk zamanlar çok ufak bir dükkanda hizmet veren marka daha sonralarında müşterilerin beğeni ve takdirini kazanarak yıllar içinde büyümüş ve çok fazla insana hizmet veren bir kuruluş olmuş.
Lezzetin ve doğallığın uzun yıllar devam etmesini isteyen Merhum Hacı Şakir Göçmen Sarıyer Zekeriyaköy'de tatlılarında kullanacağı sütün daha lezzetli olması için kendisine çiftlik kurmuş. Burada yetiştirdiği hayvanalardan süt ve tavuk göğsü üreterek lezzetinin bugünlere gelmesini sağlayan o eşsiz doğal ürünleri üretmiş.
Aynı sınıfta olduğum üç arkadaşımla buluştuğumuz yerden Sarıyer’e doğru hareket ettik, daha önce uğramadığım bir yerdi ve çok da merak ediyordum. Her yerde gördüğümüz “Sarıyer Börekçisi” neden meşhurdu ve ayırt edici özelliği neydi? Asıl yeri muhtemelen Sarıyer olan mekan mıydı meşhur olmasını sağlayan, yoksa Sarıyer adı geçen börekler mi lezzetli olan? Düşüncelerim son bulacak mıydı bilmiyorum ama zaten aç olan karnım bir de dile gelmiş halde bir şeyler söylüyordu: “Artık bir şeyler yer misin?” Neden olmasın?
Mekandan içeri girdiğinizde gerçek bir tarihi görmekle birlikte içinizde de hissediyorsunuz, etkileyici bir mekan olmakla beraber içerideki insan yoğunluğu ve kalabalığı da bir şeylerin farklı olduğunu gösteriyordu. Tercih edilen bir mekan, bu belli oldu. Tabi ki oturunca siparişi almak için yanımıza gelen çalışandan hemen börek istedik, aç olan midemizin emrince bekledik ve önümüze geldi…
Tadının daha farklı olmasını beklediğim börek bizi çok da fazla etkilememişti, birbirimize bakıp: “öyle çok da aman aman bir şey değilmiş aslında ya” gibisinden cümleler kurduk. Bu tadı hemen hemen her yerde yakalayabilirdik de… Bir porsiyon börek ve ayran için 16 TL ödedik. Ama mekanın lokasyonu ve mekan içerisi bizi gerçekten en derinden etkilemişti. Belki de bu şeyi meşhur kılan buydu, bilemezdik.
İkinci durağımız ise bize çok da uzak olmayan Ortaköy’deki meşhur kumpir oldu. Bilirsiniz, oradaki kumpirciler müşteri için kurşun atar, kurşun yer. Neyse, aralarından birini seçtik ve yanlarına doğru gittik. Çok da sıcak kanlı olmaları en büyük özelliklerindendir bu abilerimizin… “Doymazsanız bir daha yaparız.” Cümlesi tabi ki beni derinden etkiledi ve aklımın bir kenarına yazdım. Fakat hiç de öyle ikinci porsiyonu isteyecek halim kalmadı çünkü bayağı bir çeşitlilikle gözümüzü dahi doyurmuştu… Beğenmiştik, yani kötü bir seçenek değildi tam anlamıyla. Eee buraya kadar geldik, Bebek’te waffle yemeyecek miydik? “Mümkün değildi bu.”
Gittik tabi, biraz da yorduğumuz midemiz tatlıya da hayır diyemeyecekti. En azından bugün. “Ne varsa yiyeceğiz… Siz ne satıyorsunuz?” modunda olan gözlerimiz waffle ile şenlendi. Seviyoruz bu hayatı sonuç olarak. Yiyeceğiz, ne varsa… Daha önce de geldiğim bir mekanda waffle söyledik, oturduk. Ne zaman olduğunu tam olarak hatırlamamakla birlikte zamanı zamanında 20 TL verdiğim waffle artık 25 TL olduğu haberini aldık, bu biraz üzdü. Neyse tadını gerçekten beğeniyorum ki zaten içinde çikolata olan hiçbir şeyi beğenmemezlik yapma durumum yok. Hastasıyım ya… Biraz daha nostalji peşine düştük, bu nedenle yolumuz tabi ki Vefa’ya düştü. Efsane Vefa Bozacısı bir sonraki seçeneğimiz oldu. 1870 yılında Hacı Sadık Bey büyükbabamız, o sıralarda da tüccarlar tarafından satılan bozanın yeni formülünü uygulayıp bugünkü varislerine kadar tadını hiç bozmadan dördüncü kuşağına kadar taşımış. Daha önce tadını çok da hoş karşılamadığım, çok da hoşlanmadığım ama “Vefa’da içerseniz bir başka düşünürsünüz.” Diye tepkiler aldığım bozayı burada denemeden yapamazdım. Nereden baksan 200 yıllık tarihi ile tüyler ürperten bozacı dükkanının önündeki mermerin kıvrımı beni inanılmaz etkiledi. Resmen insanların girip çıkması sonucu mermerin aldığı şekil yaşanmışlığı simgeliyordu benim için. Biraz duygusal olabilirim tabi ki ama kişiliğim beni buna yoruyor. Neyse, girdik mekanın içine ve o işin ticari boyutunu düşünemiyorsunuz bile… O kadar tarih kokuyor ki sanki bütün çevre mahalle iş yeri ve evleri buna göre konuşlanmış bir şekilde. Karşısında boza için önerilen sıcak ve yeni kavrulmuş leblebi ile tüketilmesi gerektiğini bize öneren müşteriler, güleryüzlü çalışanları…
Düşündüğümüzden daha da uygun bulduğumuz bozayı 5 liraya satın aldık ve tabi ki eksik kalmadık… Bozanın üstüne önce tarçın, sonrasında leblebi ve biraz fındık attırdık. Kendimi yeni bir şey içiyormuş gibi değil de; yıllardır içtiğim bir şeyi bir de yerinden içmeyi denemiş gibi hissettim o an. Güzel bir deneyim oldu, hepimiz için. Gün sonuna yaklaşırken hemen karşısında bulunan “Sevda Gazozcusu” tabi ki dikkatimizi çekti, “e hadi bir de buraya bakalım” dedik ve girdik içeri. Tarihten bu kadar bahsetmişken “en eski gazozunuz hangisi?” diye bir soru sordum ve 1928 tarihine ait karışık meyveli “Bade Gazozu” elime tutuşturuldu. Arkadaşlarım da farklı seçenekler tercih ederek olayı biraz da olsa çeşitlendirdik. “Hepimiz aynı şeyden içmeyelim değil mi ama beyler?” 5 liraya yakın bir fiyatla satın aldığımız gazozları yudumladık, tadını gayet hoş ve farklı bulduğum bir meşrubat türü oldu. Birkaç farklı gazozuda da alıp çantama koydum, o an içemeyeceğim fakat bir ara içerim. E tabi şiştik olduk davul gibi…
Vakit geldi, artık bir yerde sonlanması gerektiğini düşündüğümüz turumuzu tamamladık, dört senedir belki de sadece birkaç kilometre uzaklığımızda olan bu yerleri gördük, lezzetlerini tattık, tarihlerini gördük ve sıcaklığını hissettik… Neler kaçırmışız oysa ki? Ne kadar önceden yapmamız gereken şeyleri yapmayıp ertelemişiz meğer… Bundan sonra bu kadar düşünmeyip yola koyulacağıma söz verdim kendi kendime. Sonuç olarak anlıyoruz bu işlerden, vakit ayırıp biraz da işin bu tarafına bakmamız lazım, mutfağımıza midemiz için değil de; tarihimiz, biraz da benliğimiz için, hatırlamak; hatta unutmamak için…
1 note
·
View note
Text
Tügsaş Didim Yaz Kampı
Ülkenin özelleştirilen değerlerinden birisiydi Tügsaş Didim Yaz Kampı. Benim açımdan bu cümle ile ifade edilecek kadar basit değil tabi. Çocukluğum, ergenlik dönemim, gençliğim. Açıldığı 80’li yıllardan 2002 yılına kadar aralıksız her yaz bu güzel tesise gitmişliğim vardı. İp bağlı kamyonumla kum çekip, kumdan kale yaptığım zamanlarım oldu. Kamptaki çocuklarla saklambaç oynadığım zamanlar oldu. Diskoda hiç tanımadığım ama beğendim bir kızı dansa davet ettiğim de oldu.
Kampın girişinde her gördüğümde heyecanlandığım tabela
Özetle 80′ler & 90’lardı benim için burası. Diskoda “Lambada” çalarken dans eden genç çifti izlerken hayallere dalmaktı, bir gün büyüyeceğim ve benim de kız arkadaşım olacak, ben de böyle dans edeceğim diye.
Disko’nun terkedilmiş hali.
Tatile gelen ailelerin otoparka bıraktıkları farklı farklı otomobilleri hayranlıkla incelemekti. O zaman sadece otomobil dergileri ve televizyonlarda görebildiğimiz birbirinden teknolojik harika otomobilleri incelemek. Sabah uyandıktan sonra balkonda mis gibi meltemi içime çekmekti. Kahvaltı sonrası heyecanla deniz ekipmanlarımı alıp dalış yapmak, ilginç deniz kabukları toplamaktı. İlk birkaç gün arkadaş bulmaya çalışmaktı. Tanıştığın yeni arkadaşların hikayelerini dinlemekti heyecanla, merakla. Çocukken arkadaşlarla yaramazlık yapmaktı. Yemekhanenin arkasındaki havalandırma fanına patates fırlatıp parçalanmasına kahkahalar atmaktı saçma bir şekilde. Lise zamanlarımda cep telefonunu yeni almışım, tüm kampta horlama sesi ile efsane olan amcanın horlamasını cep telefonuna kaydederken amcaya yakalanmak, amca tarafından kovalanmaktı. Tatilin sonunda tesisin giriş kapısında otobüsleri beklerken hayranlıkla seyrettiğim birbirinden güzel otobüslerdi. Üzerinde palmiye giydirmesi olan Prenses otobüsler, yeşil renk 304’ler, sıfır kilometre yeni çalışmaya başlamış Man otobüsler… Danışmadan para ile satın aldığımız jetonlar, bu jetonlarda tesis içinde yaptığımız alışverişlerdi. Kamp sokaklarında yapılan harika müzik yayınları idi. Oscar Harris - Alta Gracia, Matt Monroe – The Music Played gibi harika şarkılar eşliğinde gündüz şekerlemesi yapmaktı. Adını hatırlamadığım, kamptaki anonsları yapan spiker sesli abi idi. Kurt gibi acıkıp akşam yemeğini heyecanla beklemekti. Akşam ailemin yanında gittiğim Dalyan’da masadakilerin rakı mezelerini büyük iştahla tırtıklamaktı.
Dalyan
Yaz aşkıydı. Tertemiz duygularla masumca yaşanmış… Diskoda çalan harika şarkılardı. Hızlı şarkılar sonrası kapanış öncesi çalan unutulmaz slow şarkılardı. George Michael – Careless Whisper, Berlin – Take My Breath Away gibi… Kampın son senesinde diskoda DJ’lik yapmaktı. Döner Büfe’nin (yoksa Dönel miydi?) harika manzarası eşliğinde gün batımını izlemekti.
Döner Büfe
Geçen gün spor salonunda duşa girdiğimde akan soğuk suyun altında, suyun bir an önce ısınmasını temenni ederken aklıma geldi bunlar. Kendimi bir anda kampta suyun ısınmasını bekler gibi hissettim. Çok güzel günlerdi. Sade, basit ama büyük mutluluklardı. Sadece 1 gün bile olsa tekrar o kampta olabilmeyi, gün batımını izleyebilmeyi, yakamoz eşliğinde mis gibi deniz havasını içime çekebilmeyi, o harika şarkıları tekrar o ortamda dinleyebilmeyi çok isterdim. Geçen sene bu özlem ile 2018 tatil planları yapmıştım kafamda. Özelleştirilen ve yeni ismi “Aurum Moon Resort” olan tesiste güzel bir tatil hayalim vardı. Sonra düşündüm. Ne tesis o güzel tadı verecek eski tesisti, ne de ben o eski bendim.
1 note
·
View note
Text
Pizza Monza Menü Fiyatları
Pizza Monza 2021 Güncel Menü Fiyatları
Pizza Monza ‘ya Hoşgeldiniz Pizza ustalarımız sizlere en iyi pizzayı çıkartabilmek için saat: 06:00 ‘a kadar hizmet vermektedir. CORONA VİRÜSÜNDEN DOLAYI BİZDE HİJYEN ÖNLEMLERİMİZİ 2 KATINA ÇIKARTTIK. En Lezzetli Yorumlar Atakent ışıklardan geçerken gördüm ve markanın pizzaları için bir şans verdim ve bu efsane tat artık vazgeçilmezim oldu. Ayşe F. Yeni bir marka olması tedirgin etmişti. Fakat karışık pizzayı yedikten sonra bu efsane tadı arar oldum. Artık pizza siparişlerimiz Pizza Monza 'dan. Hamza E. Arkadaşımın tavsiyesi üzerine çok sevdiğim margarita pizzayı denedim ve hamuru sert değildi. Tam kıvamındaydı. Artık arama listemdesiniz. Emin D.
Pizza Monza Fiyat Pizza Monza Menü Fiyatları 2'li Large (Büyük Boy) Pizza & İçecek Menü Seçeceğiniz 2 Adet Large (Büyük Boy) Pizza + İçecek (1 L.) 79,90 TL 2'li Büyük Boy Pizza Seçeceğiniz 2 Adet Büyük Pizza + 2 Adet Kutu İçecek 89,90 TL 2'li XLarge (Dev Boy) Pizza Menü Seçeceğiniz 2 Adet XLarge (Dev Boy) Pizza + İçecek (1 L.) 99,90 TL 3'lü Large (Büyük Boy) Pizza Menü Seçeceğiniz 3 Adet Large (Büyük Boy) Pizza + İçecek (1 L.) 99,90 TL 8 Dilim Pizza Menü Seçeceğiniz X-Large (Dev Boy) Pizza + Kenar Sos (3 Adet) + İçecek (1 L.) 69,90 TL Bizbize 3'lü Pizza Menü Seçeceğiniz 3 Adet Small (Küçük Boy) Pizza + İçecek (1 L.) 84,90 TL Çılgın 3'lü Pizza Menü Seçeceğiniz 3 Adet XLarge (Dev Boy) Pizza + İçecek (1 L.) 119,90 TL Extreme Large (Büyük Boy) Pizza Menü Seçeceğiniz Large (Büyük Boy) Pizza + Patates Kızartması + Kutu İçecek 52,90 TL Extreme Small (Küçük Boy) Pizza Menü Seçeceğiniz Small (Küçük Boy) Pizza + Patates Kızartması + Kutu İçecek 42,90 TL Extreme XLarge (Dev Boy) Pizza Menü Seçeceğiniz XLarge (Dev Boy) Pizza + Patates Kızartması + Kutu İçecek 62,90 TL Monza Night Regina Pizza (32 cm) + Elma Dilim Patates Kızartması (Büyük) + Çikolatalı Sufle + Kenar Sos (Adet) + Kutu İçecek 79,90 TL Monza Parti Time Monza Mix Pizza (42 cm) + Monza Mix Pizza (32 cm) + Elma Dilim Patates Kızartması (Büyük) + 2 Adet Çikolatalı Sufle + Kenar Sos (2 Adet) + 2 Adet Kutu İçecek 149,90 TL Parti Large (Büyük Boy) Pizza Menü Seçeceğiniz 5 Adet Large (Büyük Boy) Pizza + İçecek (1 L.) 174,90 TL Parti Small (Küçük Boy) Pizza Menü Seçeceğiniz 5 Adet Small (Küçük Boy) Pizza + İçecek (1 L.) 124,90 TL Parti XLarge (Dev Boy) Pizza Menü Seçeceğiniz 5 Adet XLarge (Dev Boy) Pizza + İçecek (1 L.) 199,90 TL Special Monza Chicken Barbekü Pizza (32 cm) + Elma Dilim Patates Kızartması (Büyük) + Tavuk Nugget + Soğan Halkası + Kenar Sos (Adet) + Kutu İçecek 89,90 TL
Pizza Monza Menü Pizza Monza Small (Küçük Boy) Pizzalar İnce hamur ile hazırlanmaktadır. Kings Pizza (22 cm.) Özel sos, mozzarella peyniri, dana jambon, sosis, cherry domates, mısır, fesleğen 29,90 TL By Anzio Pizza (22 cm.) Özel sos, mozzarella peyniri, sucuk, beyaz peynir, yeşilbiber 29,90 TL Margherita Pizza (22 cm.) Özel sos, mozzarella peyniri, fesleğen 29,90 TL Chicken Pesto Pizza (22 cm.) Özel sos, mozzarella peyniri, sote tavuk parçaları, pesto sos 29,90 TL Chicken Barbekü Pizza (22 cm.) Özel sos, mozzarella peyniri, sote tavuk parçaları, barbekü sos 29,90 TL Four Cheese Pizza (22 cm.) Özel sos, mozzarella peyniri, beyaz peynir, cheddar peyniri, lor parçacıkları 29,90 TL Monza Nil Pizza (22 cm.) Özel sos, mozzarella peyniri, dana jambon, mantar, yeşilbiber, mısır 29,90 TL Vegan Pizza (22 cm.) Özel sos, brokoli, kırmızıbiber, yeşilbiber, zeytin, mantar 29,90 TL Ton Pesce Pizza (22 cm.) Özel sos, mozzarella peyniri, ton balığı, mısır, kırmızı soğan 34,90 TL Melanzana Pizza (22 cm.) Özel sos, mozzarella peyniri, közlenmiş patlıcan, cherry domates, yeşilbiber 29,90 TL Mexican Pizza (22 cm.) Özel sos, mozzarella peyniri, sucuk, jalapeno biberi, mantar, kırmızıbiber 29,90 TL Enna Spinach Pizza (22 cm.) Özel sos, mozzarella peyniri, sote ıspanak, beyaz peynir, kırmızıbiber 29,90 TL L'aquila Pizza (22 cm.) Özel sos, mozzarella peyniri, mantar, siyah zeytin, mısır 29,90 TL Hawaii Pizza (22 cm.) Özel sos, mozzarella peyniri, dana jambon, ananas 29,90 TL Regina Pizza (22 cm.) Özel sos, mozzarella peyniri, sosis, siyah zeytin, mısır 29,90 TL Queens Pizza (22 cm.) Özel sos, mozzarella peyniri, cherry domates, kırmızıbiber, yeşilbiber, siyah zeytin 29,90 TL Veggie Pizza (22 cm.) Özel sos, mozzarella peyniri, kabak, patlıcan, cherry domates, kırmızıbiber, zeytin 29,90 TL Lucca Pizza (22 cm.) Özel sos, mozzarella peyniri, sucuk, dana jambon, mantar, siyah zeytin 29,90 TL Venice Pizza (22 cm.) Özel sos, mozzarella peyniri, sucuk, zeytin, mısır 29,90 TL
Pizza Monza 2021 Pizza Monza Menü Fiyatları Pizza Monza Large (Büyük Boy) Pizzalar İnce hamur ile hazırlanmaktadır. By Anzio Pizza (32 cm) Özel sos, mozzarella peyniri, sucuk, beyaz peynir, yeşilbiber 42,90 TL Venice Pizza (32 cm) Özel sos, mozzarella peyniri, sucuk, zeytin, mısır 42,90 TL Chicken Barbekü Pizza (32 cm) Özel sos, mozzarella peyniri, sote tavuk parçaları, barbekü sos 42,90 TL Chicken Pesto Pizza (32 cm) Özel sos, mozzarella peyniri, sote tavuk parçaları, pesto sos 42,90 TL Enna Spinach Pizza (32 cm) Özel sos, mozzarella peyniri, sote ıspanak, beyaz peynir, kırmızıbiber 42,90 TL Four Cheese Pizza (32 cm) Özel sos, mozzarella peyniri, beyaz peynir, cheddar peyniri, lor parçacıkları 42,90 TL Hawaii Pizza (32 cm) Özel sos, mozzarella peyniri, dana jambon, ananas 42,90 TL Kings Pizza (32 cm) Özel sos, mozzarella peyniri, dana jambon, sosis, cherry domates, mısır, fesleğen 42,90 TL L'aquila Pizza (32 cm) Özel sos, mozzarella peyniri, mantar, siyah zeytin, mısır 42,90 TL Lucca Pizza (32 cm) Özel sos, mozzarella peyniri, sucuk, dana jambon, mantar, siyah zeytin 42,90 TL Margherita Pizza (32 cm) Özel sos, mozzarella peyniri, fesleğen 42,90 TL Melanzana Pizza (32 cm) Özel sos, mozzarella peyniri, közlenmiş patlıcan, cherry domates, yeşilbiber 42,90 TL Mexican Pizza (32 cm) Özel sos, mozzarella peyniri, sucuk, jalapeno biberi, mantar, kırmızıbiber 42,90 TL Monza Mix Pizza (32 cm) Özel sos, mozzarella peyniri, sucuk, sosis, mantar, yeşilbiber, kırmızıbiber, zeytin, mısır 42,90 TL Monza Nil Pizza (32 cm) Özel sos, mozzarella peyniri, dana jambon, mantar, yeşilbiber, mısır 42,90 TL Queens Pizza (32 cm) Özel sos, mozzarella peyniri, cherry domates, kırmızıbiber, yeşilbiber, siyah zeytin 42,90 TL Regina Pizza (32 cm) Özel sos, mozzarella peyniri, sosis, siyah zeytin, mısır 42,90 TL Ton Pesce Pizza (32 cm) Özel sos, mozzarella peyniri, ton balığı, mısır, kırmızı soğan 49,90 TL Vegan Pizza (32 cm) Özel sos, brokoli, kırmızıbiber, yeşilbiber, zeytin, mantar 42,90 TL Veggie Pizza (32 cm) Özel sos, mozzarella peyniri, kabak, patlıcan, cherry domates, kırmızıbiber, zeytin 42,90 TL
Pizza Monza 2021 Fiyat XLarge (Dev Boy) Pizzalar İnce hamur ile hazırlanmaktadır. By Anzio Pizza (42 cm) Özel sos, mozzarella peyniri, sucuk, beyaz peynir, yeşilbiber 54,90 TL Venice Pizza (42 cm) Özel sos, mozzarella peyniri, sucuk, zeytin, mısır 54,90 TL Chicken Barbekü Pizza (42 cm) Özel sos, mozzarella peyniri, sote tavuk parçaları, barbekü sos 54,90 TL Chicken Pesto Pizza (42 cm) Özel sos, mozzarella peyniri, sote tavuk parçaları, pesto sos 54,90 TL Enna Spinach Pizza (42 cm) Özel sos, mozzarella peyniri, sote ıspanak, beyaz peynir, kırmızıbiber 54,90 TL Four Cheese Pizza (42 cm) Özel sos, mozzarella peyniri, beyaz peynir, cheddar peyniri, lor parçacıkları 54,90 TL Hawaii Pizza (42 cm) Özel sos, mozzarella peyniri, dana jambon, ananas 54,90 TL Kings Pizza (42 cm) Özel sos, mozzarella peyniri, dana jambon, sosis, cherry domates, mısır, fesleğen 54,90 TL L'aquila Pizza (42 cm) Özel sos, mozzarella peyniri, mantar, siyah zeytin, mısır 54,90 TL Lucca Pizza (42 cm) Özel sos, mozzarella peyniri, sucuk, dana jambon, mantar, siyah zeytin 54,90 TL Margherita Pizza (42 cm) Özel sos, mozzarella peyniri, fesleğen 54,90 TL Melanzana Pizza (42 cm) Özel sos, mozzarella peyniri, közlenmiş patlıcan, cherry domates, yeşilbiber 54,90 TL Mexican Pizza (42 cm) Özel sos, mozzarella peyniri, sucuk, jalapeno biberi, mantar, kırmızıbiber 54,90 TL Monza Mix Pizza (42 cm) Özel sos, mozzarella peyniri, sucuk, sosis, mantar, yeşilbiber, kırmızıbiber, zeytin, mısır 54,90 TL Monza Nil Pizza (42 cm) Özel sos, mozzarella peyniri, dana jambon, mantar, yeşilbiber, mısır 54,90 TL Queens Pizza (42 cm) Özel sos, mozzarella peyniri, cherry domates, kırmızıbiber, yeşilbiber, siyah zeytin 54,90 TL Regina Pizza (42 cm) Özel sos, mozzarella peyniri, sosis, siyah zeytin, mısır 54,90 TL Ton Pesce Pizza (42 cm) Özel sos, mozzarella peyniri, ton balığı, mısır, kırmızı soğan 59,90 TL Vegan Pizza (42 cm) Özel sos, brokoli, kırmızıbiber, yeşilbiber, zeytin, mantar 54,90 TL Veggie Pizza (42 cm) Özel sos, mozzarella peyniri, kabak, patlıcan, cherry domates, kırmızıbiber, zeytin 54,90 TL Pizza Monza Menü Fiyatları Special Small (Küçük Boy) Pizzalar İnce hamur ile hazırlanmaktadır. Bol Sucuk Pizza (22 cm.) Özel sos, mozzarella peyniri, sucuk 34,90 TL Füme Kaburga Pizza (22 cm.) Özel sos, mozzarella peyniri, dana kaburga, kırmızıbiber, yeşilbiber, mantar 39,90 TL Turkish Pizza (22 cm.) Özel sos, mozzarella peyniri, pastırma, sucuk, mantar, kırmızıbiber 34,90 TL Monza Kavurma Pizza (22 cm.) Özel sos, mozzarella peyniri, kavurma, mantar, yeşilbiber 34,90 TL Best of Mix Pizza (22 cm.) Özel sos, mozzarella peyniri, pastırma, kavurma, sucuk, mısır 34,90 TL Spezia Karides Pizza (22 cm.) Özel sos, mozzarella peyniri, karides, soğan, mısır 39,90 TL Hamsi Pesce Pizza (22 cm) Özel sos, mozzarella peyniri, hamsi balık, mısır 39,90 TL Giorni Döner Pizza (22 cm) Özel sos, mozzarella peyniri, et Döner, kırmızıbiber, yeşilbiber 34,90 TL Special Large (Büyük Boy) Pizzalar İnce hamur ile hazırlanmaktadır. Turkish Pizza (32 cm) Özel sos, mozzarella peyniri, pastırma, sucuk, mantar, kırmızıbiber 52,90 TL Füme Kaburga Pizza (32 cm) Özel sos, mozzarella peyniri, dana kaburga, kırmızıbiber, yeşilbiber, mantar 59,90 TL Spezia Karides Pizza (32 cm) Özel sos, mozzarella peyniri, karides, soğan, mısır 59,90 TL Bol Sucuk Pizza (32 cm) Özel sos, mozzarella peyniri, sucuk 52,90 TL Best of Mix Pizza (32 cm) Özel sos, mozzarella peyniri, pastırma, kavurma, sucuk, mısır 52,90 TL Monza Kavurma Pizza (32 cm) Özel sos, mozzarella peyniri, kavurma, mantar, yeşilbiber 52,90 TL Giorni Döner Pizza (32 cm) Özel sos, mozzarella peyniri, et Döner, kırmızıbiber, yeşilbiber 52,90 TL Hamsi Pesce Pizza (32 cm) Özel sos, mozzarella peyniri, hamsi balık, mısır 59,90 TL Special XLarge (Dev Boy) Pizzalar İnce hamur ile hazırlanmaktadır. Monza Kavurma Pizza (42 cm) Özel sos, mozzarella peyniri, kavurma, mantar, yeşilbiber 64,90 TL Füme Kaburga Pizza (42 cm) Özel sos, mozzarella peyniri, dana kaburga, kırmızıbiber, yeşilbiber, mantar 69,90 TL Best of Mix Pizza (42 cm) Özel sos, mozzarella peyniri, pastırma, kavurma, sucuk, mısır 64,90 TL Turkish Pizza (42 cm) Özel sos, mozzarella peyniri, pastırma, sucuk, mantar, kırmızıbiber 64,90 TL Spezia Karides Pizza (42 cm) Özel sos, mozzarella peyniri, karides, soğan, mısır 69,90 TL Bol Sucuk Pizza (42 cm) Özel sos, mozzarella peyniri, sucuk 64,90 TL Hamsi Pesce Pizza (42 cm) Özel sos, mozzarella peyniri, hamsi balık, mısır 69,90 TL Giorni Döner Pizza (42 cm) Özel sos, mozzarella peyniri, et Döner, kırmızıbiber, yeşilbiber 64,90 TL Pizza Monza Menü Fiyatları Tatlı Pizzalar Chocolate Monza Pizza (Small) Nutella, muz, çilek 24,90 TL Fıstıklı Pizza (Small) Fıstık ezmesi, fındık, muz, bal 24,90 TL Fıstıklı Pizza (Large) Fıstık ezmesi, fındık, muz, bal 34,90 TL Chocolate Monza Pizza (Large) Nutella, muz, çilek 34,90 TL Yan Ürünler Patates Kızartması (Büyük) 14,90 TL Mozerella Sticks (5 Adet) 17,90 TL Patates Kroket (8 Adet) 14,90 TL Pizza Tabağı 3 adet tavuk nugget, 3 adet soğan halkası, 3 adet sigara böreği, 3 adet patates kroket, 3 adet mozzarella sticks, patates kızartması 45,90 TL Patates Kızartması (Küçük) 8,90 TL Soğan Halkası (8 Adet) 14,90 TL Elma Dilim Patates Kızartması (Büyük) 14,90 TL Elma Dilim Patates Kızartması (Küçük) 8,90 TL Tavuk Nugget (8 Adet) 15,90 TL Sarımsaklı Ekmek 21,90 TL Tatlılar Monza Katmer 19,90 TL Çikolatalı Monza Sufle 16,90 TL Çikolatalı Monza Sufle (5 Adet) 74,90 TL İçecekler Coca-Cola Şekersiz (33 cl.) 7,50 TL Fanta (33 cl.) 7,50 TL Fuse Tea (33 cl.) 7,50 TL Ayran (33 cl.) 7,50 TL Soda (20 cl.) 3,50 TL Su (50 cl.) 3,50 TL Coca-Cola (1 L.) 9,90 TL Fanta (1 L.) 9,90 TL Sprite (1 L.) 9,50 TL Ayran (1 L.) 9,90 TL Soslar Pizza Baharatı (5 Adet) 5,00 TL Sarımsak Sos 3,00 TL Hardal Sos 3,00 TL Ranch Sos 3,00 TL Mayonez 3,00 TL Pesto Sos 3,00 TL Barbekü Sos 3,00 TL Ketçap 3,00 TL Acı Sos 3,00 TL Ranch Sos (5 Adet) 12,90 TL Ranch Sos (10 Adet) 21,90 TL https://www.youtube.com/watch?v=K-l3gHhzIX0&ab_channel=DaniloZannaDaniloZanna Pizza Hit's Menü Fiyatları Pizza Monza Web Sitesi Read the full article
#PizzaMonza#PizzaMonza2021#PizzaMonza2021Fiyat#PizzaMonza2021Fiyatlar#PizzaMonza2021Menü#PizzaMonza2021MenüFiyat#PizzaMonza2021MenüFiyatları#PizzaMonzaFiyat#PizzaMonzaFiyatlar#PizzaMonzaMenü#PizzaMonzaMenüFiyat#PizzaMonzaMenüFiyatları#PizzaMonzaÜmraniye#PizzaMonzaÜmraniye2021#PizzaMonzaÜmraniye2021menü#PizzaMonzaÜmraniye2021menüfiyat#PizzaMonzaÜmraniye2021menüfiyatları#PizzaMonzaÜmraniyeFiyat#PizzaMonzaÜmraniyeFiyatiçeriği#PizzaMonzaÜmraniyeFiyatlar#PizzaMonzaÜmraniyeMenü#PizzaMonzaÜmraniyeMenüFiyat
0 notes
Text
Işık ülkesi-Azerbaycan
Haziran 2017'de okuldan mezun olduktan sonra ailem ve ben akrabalarımızın yanına gittik, bu benim ilk Azerbaycan seyahatimdi.Azerbaycan beni Haydar Aliyev havaalanına indiğimiz andan itibaren fethetti. Azerbaycan'da yaklaşık bir ay geçirdik. Şimdi size detaylı olarak anlatacağım ve bulunduğumuz yerleri ve şehirleri göstereceğim.Azerbaycan'ı ziyaret etmek isterseniz buraları mutlaka ziyaret edin.
Azerbaycan, Asya ve Avrupa'nın tarihi yollarının kesişme noktasında parlak, renkli, çok uluslu, çok kültürlü bir devlettir. Burada antik mimari şaheserler, Doğu'nun baharatlı tadı, Kafkasya'nın misafirperverliği ve mizacı, Avrupa sofistike ve Batı ilerlemesiyle buluşarak eşsiz bir ortak yaşam oluşturur. Geçmişin tarzları, zevkleri, kültürel mirası ve geleceğin silüetlerinin böyle bir karışımı başka hiçbir yerde bulunamaz.
Azerbaycan
Bu ülkenin adının kökeni hakkında birçok efsane bulabilirsiniz. En ilginç ve şiirsel versiyonlardan biri, «Azerbaycan» In «ışıklar ülkesi» olarak çevrildiğini ve bu hipotezin aynı anda birkaç teyidi olduğunu söylüyor. Bir yandan, eski zamanlardan beri, bu bölgelerdeki petrol ve gazın yüzeye çıktığı ve çoğu zaman yerel halkı kutsal bir huşu içine sokarak ateşlendiği bilinmektedir. Öte yandan, İslam öncesi dönemde, antik din – zerdüştlük burada hüküm sürdü ve hatta sözde peygamber Zerdüşt (Zerdüşt) burada doğdu.
Azerbaycan topraklarına dağılmış zerdüştlüğün sayısız eseri tarafından doğrulanmaktadır. Bunlardan en önemlisi Bakü'de duran Kız Kulesi. Yangın tapanlarının ikonik bir yapısı olduğuna inanılıyor. Ve surahana'nın yerinde, 18.yüzyılda hala geçerli bir tapınak olan «ateş evi» veya Ateshgyah duruyor. Buna ek olarak, yerel halklar arasında hala o eski zamanlardan beri korunmuş birçok gelenek var.
Ancak, Azerbaycan'da eski binalar arasında sadece Zerdüşt tapınakları bulunabilir. Ülkenin başkenti Bakü, en zengin tarihe sahip bir şehirdir. Sokaklarında dolaşırken, burada Eski Şehir – Icheri-sheher'de çekilen "elmas el" filmini kesinlikle hatırlayacaksınız. Eski Şirvanşahlar Kalesi'ni gezmenizi ve daha sonra güneye, antik çağlarda büyülü olarak kabul edilen gobustan rezervine gitmenizi öneririz. Gobustan kayalıklarında, bilim adamları, Neolitik dönemden kalma ve sadece yirminci yüzyılın ortalarında keşfedilen bir yazıt bırakan Roma lejyonerlerinin zamanına kadar uzanan birkaç bin çizim buldular. Buradan çok uzak olmayan çamur volkanları da gezginlerin dikkatini çekiyor
Gobustan'dan güneye giden yol, Azerbaycan'ın güneyindeki bir subtropikal bölge olan Lenkerane'ye uzanır. Oradan kuzeye, büyük Kafkasya'nın eteklerine gidebilirsiniz. Buradaki vadiler ve vadiler çok ilginç şeyler saklıyor. Zakatala kasabasından başlamalıyız. Büyük ölçüde, antik Kakhetia'nın bulunduğu Gürcü Alazani Vadisi'nin bir uzantısıdır. Burada, dağlarda, Kafkas Arnavutluk'un eski tapınak kompleksi korunmuştur-neredeyse iz bırakmadan ortadan kaybolan eşsiz bir kültür Anıtı. Ancak, Kafkas Arnavutluk'un yerlilerinin Norveç krallarının ataları olduğu tur Heyerdahl'ın hipotezi sayesinde, bu alana olan ilgi arttı ve Kish Köyündeki Arnavut kiliselerinden birinin restorasyonunu finanse etmeyi mümkün kıldı. Birkaç yüzyıl önce, yerel hanlar burada hüküm sürdü. Bunlardan biri sanatın bir uzmanıydı ve ziyaret etmenizi şiddetle tavsiye ettiğimiz Sheki'de bir saray inşa etti.
Azerbaycan Kafkasya'nın Güney yamaçlarındaki en ilginç yerlerden biri, dağ sıraları arasında kaybolan Lagiç kasabasıdır. Yerli Azeriler, yerel halkın zarfını anlamakta zorluk çekiyorlar. Gerçek şu ki, Lagich Pers yerlileri tarafından kuruldu ve hala kasaba halkı kültürlerini ve geleneksel el sanatlarını koruyor.
Arabayla ulaşmanız gereken bir başka yer de Kafkas sırtı'nın Kuzey yamaçlarında gizlenmiş olan aul Khynalyk dağıdır. Hinalugtsy, yılın büyük bir kısmı dünyadan izole edilmiş, aynı zamanda kendi dilini ve özgün kültürünü korudu ve şimdi turistler bu dağlık köyün eşsiz lezzetine dalmak için buraya geliyorlar.
Azerbaycan her gün şaşırtan bir ülkedir. Burada volkanlar ve megalitik anıtlar, çok sayıda etnik kültürle tanışabilir, muhteşem mutfağı deneyebilir ve Transkafkasya'nın gerçek misafirperverliğini hissedebilirsiniz.
Bakü
Modern Bakü'ye yaklaştığınızda, herkesin «elmas el»filminden hatırladığı dar sokakların labirentine sahip eski harap bir kasaba gözlerinin önünde görünür. Şimdi çok sayıda gökdelen ile büyük bir metropol ve sadece setten kız Kulesine geçerseniz ve daha sonra ıcheri-sheher'in eski kentinden daha yüksekse, «ışıkların ülkesi»nin geçmişine bakabilirsiniz.
Bakü'nün tarihi büyük ölçüde petrolle ilgilidir. Antik çağlardan beri, bu yerlerde yangın tapanlar yaşadı ve şehir merkezindeki Kız Kulesi, zerdüştlük döneminden kalan ikonik yapılardan biri olarak kabul edildi. Kuleye tırmanın - buradan Bakü'nün gezginlerin dikkatini çeken neredeyse tüm yerlerini görebilirsiniz. Aşağıda, kulenin altında – antika dükkanların mahalleleri ve bir zamanlar ipek yolu boyunca yürüyen tüccarların kaldığı eski bir kervan kulübesi. Burada harika bir oryantal halı ya da örneğin Aladin'in bir cin bulduğu bir düzine bakır lamba satın alınabilir. Bununla birlikte, etnoshopping, geri dönüşte alışveriş yapmak için ertelenmek daha iyidir.
Kız Kulesi, Bakü'nün eski şehri Icheri sheher'in dar, yukarı doğru uzanan sokaklarının bir labirentinin ortasında yer almaktadır. Burada renkli avlulara bakarak dolaşmaya değer. Eski şehrin üzerinde Şirvanşahlar Kalesi – Azerbaycan hanlığının son hükümdarları Hanedanı. Saray şans eseri hayatta kaldı: ülke Rus İmparatorluğu'nun bir parçası olduğunda, yöneticilerin eski odaları yıkmak istedi, ancak ordu binaları depoların altına aldı. Sarayın topraklarında yüzlerin görüntüleri ve antik yazı ile gizemli taşlar görebilirsiniz. Hazar Denizi'nin seviyesi yükseldiğinde ortadan kaybolan bailov Kalesi'nden geriye kalan tek şey budur. Yangın Tapan kültürünün en eski eserlerinden biri olduğuna inanılıyor.
Şehir kendi içinde güzeldir. Eski evler, caddeler, deniz, güneş, inişli çıkışlı tepeler. Bakü'nün beğenilmesi için bu yeterli.
Hikayelere bakılırsa, Bakü sadece birkaç yıl önce aktif olarak modernleşmeye başladı.
Ölçek kesinlikle şaşırtıcı. 5-10 yıl içinde ne olacağını hayal etmekten korkuyorum. Daha Avrupalı ve ilginç olacağını düşünüyorum.
Ne gördüm ve görmenizi tavsiye ederim
Bulvar (set). Onun yanından asla geçemeyeceksin.Bakü'ye vardığınızda Primorsky Bulvarı'nı mutlaka ziyaret etmelisiniz. Şehir konukları burada birçok çekici yer bulacaklar: müzeler, turistik yerler, parklar, kafeler, restoranlar ve çok daha fazlası. Bulvarın kendisi alışılmadık derecede güzel ve çeşitlidir. Orta kısmı yeşillik ve çiçek zenginliği ile dikkat çekicidir ve kıyı şeridinin basamakları deniz suyunda son bulur.Bulvarda yaklaşık 1 milyon halıyı özenle depolayan bir halı müzesi var.
Gemide gezintiye çıkın. Gündüz veya akşam. Güzel bir şehir manzarası açılıyor.
Alışveriş caddesi (meydan) ve çeşme meydanı. Çok sayıda dükkan, kafe, heykel, çeşme var.
Sanat Müzesi
Azerbaycan Tarih Müzesi (Tagiyev caddesi, 4. Landmark papatya dükkanı)
Halı Müzesi
Haydar Aliyev Merkezi .Haydar Aliyev Merkezi, modern Bakü görünümünde ikonik bir dönüm noktasıdır. Bina, Azerbaycan'ın üçüncü cumhurbaşkanının adını almıştır..Turistler Haydar Aliyev'in merkezini ister dev bir deniz dalgasıyla, ister bir kum tepesiyle, ister uzak geleceğin uzay gemisiyle, ister uzaylı bir çiçekle karşılaştırıyor… Gerçekten de bina, bulunduğu tepenin mucizevi bir devamı gibi görünüyor. Bununla birlikte, bunu fark etmemek imkansızdır - pürüzsüz yüzey, kasvetli havalarda bile kendi ışığını yayar gibi görünüyor ve güneşli bir günde bu göz kamaştırıcı beyazlık patlaması gerçekten silinmez bir izlenim bırakıyor.
Elbette Bakü'nün incisi Eski Şehir'dir (Iceri Shexer). Kız Kulesi, Şirvanşahlar sarayı, minyatür kitap müzesi, kervansaray, çağdaş sanat galerisi, sanatçı Ali Shamsi'nin (ali-shamsi.com) ev-atölyesi burada . Ayrıca birçok kafe, restoran, antika dükkanı ve hediyelik eşya dükkanının yanı sıra halı, seramik ve diğer ilginç şeyler dükkanları da var. Sadece eski şehirde dolaşmak, bahçelere, kafelere, dükkanlara bakmak ilginçtir)
Filarmoni Salonu ve yakınındaki park.
SANAT MÜZESİ
Haydar Aliyev Merkezi
Abşeron Yarımadası
Harita üzerinde Azerbaycan, Hazar Denizi'nde göze çarpan gagasıyla kanatlarını açan bir kuşun siluetini andırıyor-bu Apşeron Yarımadası. Büyük Kafkas sırtı dağ sırtının Doğu ucunu temsil eder. Yarımada Bakü'nün bir banliyösüdür, ancak en önemlisi kaleleri ve kuleleri ile antik çağın açıklanamayan megalitik yapısı olan Apsheron rut ile ünlüdür. Surakhana ve Shikhovo balneolojik tatil köyleri ve yaz aylarında yerel Plajlar açılmaktadır. Ancak, Surakhani'de sadece tatil için değil.
Apsheron Yarımadası'ndaki surahana kasabasında ateş tanrısı Ateshgi Tapınağı var. Antik dünyanın gezginleri, çağımızın başında bahsetmişti. Bu yerler, doğrudan yüzeye doğal gaz çıkış yerleri tespit edildiğinde ün kazanmıştır. Yanıcı olarak, gaz akışları sönmeyen meşalelere yol açtı. Zamanın baskın dini zerdüştlük'tü ve ateş zerdüştler için kutsaldı, bu yüzden bu yerlerde bir ateş tapınağının inşa edilmesi şaşırtıcı değil.
150 yıl önce, Rus İmparatorluğu boyunca seyahat ederken, Alexander Dumas bu yerleri ziyaret etti. Yaklaşık aynı yıllarda, petrol ve gaz tabakalarının geliştirilmesi yakınlarda başladı, bir fabrika inşa edildi ve bu da üst gaz tabakalarının tükenmesine neden oldu. Ateshgi Tapınağı'nın kutsal ışıkları zayıflamaya başladı ve yirminci yüzyılın başlarında nihayet söndü. Bu zamana kadar, Bombay'dan gelen Pars topluluğu buraya Bakanlar gönderdi. Işıklar söndüğünde, son brahmin tanrıların ona kızgın olduğunu düşündü. Tapınağın kapısına bir kale astı ve Hindistan'a gitti. Daha sonra tapınak restore edildi, yapay gaz başarısız oldu ve eski tapınaklarda alevler yeniden canlandı. Persler ve İranlı zerdüştler bugün tapınağa Hac yapıyorlar.
Azerbaycan Mutfağının En Sevilen Lezzetleri
Çok çeşitli olan Azerbaycan yemekleri genellikle etli, sebzeli, sütlü, hamur işli yemekler, pilavlar ve çorbalardan oluşur. Zeytinyağlı yemekleri yoktur. Azeri mutfağında dikkat çeken bir özellik de şudur: Aynı türe ait yiyeceklerin pek çok çeşidinin olması. Söz gelişi dolma ve sarmanın 30'dan çok, pilavın 100'den fazla çeşidinin olduğu bilinmektedir. Bu durum çorbalar, hamur işleri, et ve sebze yemekleri, tatlılar, salatalar için de geçerlidir. Bakü'de her turistin yemeklerden denemek için neye ihtiyacı olduğunu size söyleyeceğim.
1.Pilav
Bakü'de denenecek ilk şey. Bu yemek, ülkenin bir ziyaret kartı olarak kabul edilir ve yerliler onu çok lezzetli bir şekilde pişirir. Azerbaycan pilavının diğerlerinden temel farkı, en önemli malzemelerin ayrı ayrı hazırlanmasıdır. Pirinç, et ve kurutulmuş meyve veya başka bir şey şeklindeki katkı maddeleri farklı yemeklerde pişirilip servis yapılırken karıştırılır. Azerbaycan'da onlarca pilav tarifi var, bu yüzden farklı seçenekleri denemeye değer.
2.Kyukyu sabzi
Bakü'de ulusal mutfağın restoranlarında veya sokak kafelerinde tadabileceğiniz popüler bir Azerbaycan soğuk mezesi. Kyukyu'yu koyu yeşil renginden kolayca tanıyabilirsiniz. Bu alışılmadık yemek, turta ve omlet arasında bir haç gibi görünüyor. Azerbaycan'da öğütülmüş taze otlar, aromatik baharatlar (safran gerekir), ceviz ve yumurtalardan hazırlanır. Karışım bir tavaya dökülür, kısık ateşte lezzetli bir kabuğa kadar kızartılır. İnanılmaz derecede lezzetli çıkıyor - denemeye değer!
Bakü'den daha fazla ceviz getirin. Ulusal Azerbaycan yemeklerini pişirmek için faydalı olacaklar. Bunları satın almak gerçekten karlı (Azerbaycan'da fındık fiyatları Kazakistan'dakinden daha düşük ).
3.Dovga
Vejeteryanların deneyebileceği başka bir Azerbaycan ulusal yemeğidir. Geri kalanlara da reddetmemelerini tavsiye ediyoruz. Tabii ki, fermente süt ürünlerini seviyorsanız. Dovga, bol yeşillik içeren matsoni'den (bazen ayran veya kefir) yapılan sıra dışı ve çok sağlıklı bir çorbadır. Kendi takdirinize bağlı olarak sıcak veya soğuk olarak servis edilir. Azerbaycan'da bir seferde iyice yemek yemek istiyorsanız, öğün aralarında sadece böyle yiyecekler sipariş edin. Dovga'nın sindirimi iyileştirdiğine ve bu nedenle ağır öğünlerde iyi olduğuna inanılıyor.
4.Lyavangi
Azerbaycan'da balık veya tavuk lavangi denediğinizden emin olun. Yemek çok doyurucu, çok sıradışı, her açıdan ilginç. Aslında, "lyavyangi" doldurulmuş bir şey demektir. Azerbaycan'da kural olarak balık veya tavuk iştah açıcı dolguyla doldurulur. Kompozisyonda - domates, biber, soğan, ceviz, baharat karışımı. Bütün bunlar bir tandırda pişirilir. Standart olmayan bir dolgulu çok hassas et çıkıyor. Ek bir garnitür sipariş etmek zorunda değilsiniz - bu kendi kendine yeten bir besindir.
0 notes
Text
Yaşar Kemal / Karmaşıklıktan yalnız çok usta anlatıcılarla, halk kurtulabilmiştir
Yaşar Kemal'in Demirciler Çarşısı Cinayeti romanı 1972 yılında yayınlandığında, İnce Memed rüzgârı sürüyordu. O güne dek 11 baskı yapan, 200 binin üstünde satılan, 29 dile çevrilen, İngiltere ve İsveç'de "best-seller" listelerine giren, Amerika'da ayın kitabı seçilen, İsveç radyosunda yayınlanmakta olan "İnce Memed'in yazarı, yeni romanı hakkındaki soruları yanıtlamıştı.
Yeni eserinizi bize biraz tanıtır mısınız? - Yeni eserim beni epeyce uğraştırdı. Milliyet'te Akçasazın Ağaları çıkmıştı 1964 yılında. Onu bitirdim. Akçasazın Ağaları iki büyük cilt oldu. Birisi Milliyet'te çıkan... Onun adı Yusufçuk Yusuf. Öteki, şimdi yazıp da bitirdiğim Demirciler Çarşısı cinayeti. Bu ikisini "Akçasazın Efsanesi" adı altında birleştirdim. Şimdilik, okunmamış bir roman üstünde konuşmak istemiyorum. İstediğim romana azıcık daha yaklaştığımı sanıyorum. Gene Çukurova'da mı geçiyor? - Gene Çukurova'da. Cumhuriyetin başından son yıllara kadar. Böyle bir süreci, oluşumu kaplıyor. Kan davası, cinayetler. Atlar. Bu romanda o kadar çok at var ki... Soy atlar. Bilir misiniz, Çukurova atlar memleketidir de... Arap atları ne kadar ünlüyse, bir zamanlar Çukurova atları dedikleri bir tür de o kadar ünlüydü...
Karmaşıklıktan yalnız çok usta anlatıcılarla, halk kurtulabilmiştir
"İstediğim romana yaklaşmak" dediniz. İnce Memed'den bu yana romancılığınızdaki gelişmeyi söyler misiniz? - İnce Memed I bence yalın bir hikâye. O hikâyede Topal Ali'nin dışında belirlenmiş, bütün yoğunluğu, karmaşasıyla yaşayan roman adamı yok. İnce Memed'i yabana atıyor değilim, bir delikanlı. İnce Memed II'de bu delikanlının kişiliği, olayların kökeni ve kişilerin yaşamı daha belirleniyor. İnce Memed'in sevilmesinde onun yalın çocuksu, temizliği, bir de kurgusu başlıca etken. İnce Memed III'ü yazdığımda roman tamamlanmış; kişiler, kurgu, hikâye bütünlenmiş olacak. Zor, ağır yazan bir kişiyim. Bir romanı yıllarca içimde yaşamadan yazamıyorum. Böyle olmamalı bir yazar. Yazar dediğin su içer, hava alır gibi yazmalı. Böyle düşünüyorum ama çabuk yazmaktan da korkuyorum herhalde. Birinci Memed yazılalı şöyle böyle on sekiz yıl oldu. Bu arada Ortadirek dizisini (I. Ortadirek, 2. Yer Demir Gök Bakır , 3. Ölmez Otu) tamamladım. Bu üç roman hem ayrı ayrı romanlar, hem de bir bütün. İnce Memed'den sonra yazdığım bu romanlar insanın gerçeğine, daha çok da psikolojik, yaşam gerçeğine varabilmek için bir çaba. Bu diziyi bana en yakın, yapmak istediklerime en yakın buluyorum. Çabam daha da yalınlığa varmak. Hem anlatım hem de hikâye yalınlığ��na varmak... Ustalaştıkça yalınlaşmak, amaç bu olmalı bir yazar için... Karmaşıklıktan yalnız çok usta anlatıcılarla, halk kurtulabilmiştir.
İnsanın hamurunda dünyanın tadı var
Romanlarınızda efsane - destan tezlerini savunduğunuz söyleniyor. Bu tezler neye dayanıyor? - Böyle bir roman tezimin olduğunu sanmıyorum. Roman üstünde düşüncelerim, romanda, insan anlayışında varmak istediğim amaçlar olmalı diye düşünüyorum. Efsaneye gelince, insan düş kuran, mit kuran, yaşayan, yaratan bir yaratıktır. İnsan yaratıcı bir yaratıktır. Yaratmağa başladın mı, yaratılmağa da başlıyorsun demektir. Bir yaşam boyu, bütün gün, bütün aylar, yıllar boyunca insan düş içinde yaşar. Gerçeği araştırırken, bu gerçek nedir diye sormaz mıyız? Şu aradığımız, varamadığımız nedir ola? Gerçek dediğimiz ne ki, bu gerçek dediğimizi ne kadar yaşıyoruz? Şu düş, mit, efsane dediğimiz nedir, onu ne kadar yaşıyoruz? Bana bu sorular ilginç geliyor. Gerçek sandığımızla düş sandığımız ne kadar birbirine yaklaşık? Ne kadar içiçe? İnsan yaşarken türlü türlü acı çekiyor. Birisi düpedüz maddi acılar, işkenceler, dayaklar... Gerçekten acıların en aşağılığı. Bir de insanın başka acıları, iç acıları var. Düş acıları, ölüm karşısındaki acıları var örneğin. Hangisi daha gerçek? Hangisini daha beter yaşıyor insanoğlu? Bu belki kaba bir örnek. Yaşamımız düş mü? Ben bunun sınırsızlığını, içiçeliğini yazmayı deniyorum. Bu yüzden de efsane demek, romanlarıma efsane demek hoşuma gidiyor. İnsanın mayasında düşçüllük ağır basıyor. İnsanın düşçüllüğü olmasaydı, en önemli, birinci özelliği, onun yaratma özelliği olmazdı. Destan türüne gelince... Roman destan, bu da hoşuma gidiyor. Önce şiirle başlıyor, düz yazıya geçiyor, dal budak salıyor söz sanatı. İnsanın hamurunda, yaşama sevincinde dünyanın tadı var; insanoğlu o tadı, güzelliği çağlar boyunca deli bir sevinçle, coşkuyla dile getirmiş. Ben destan türüne bağlılığı bu yüzden duyuyorum. Bir destan türünün coşkunluktan gelen bir kurgusu, bir tadı, lirizmi var... Destan türünün burasına da bağlı olmak isterim. Söz sanatı, halkın hep bir ağızdan, tekmil bir dünyanın halklarının bir elden oluşturdukları bir sanattır. Ne güzel bir iş bu: İliklerinde çağların tadını, oluşumunu, insanoğlunun yaşamlarını duymak, hep birlikte yaratmak, halkla birlikte sözü, sözün tadını geliştirmek... Benim destan hayranlığım, insanoğlunun söz sanatının geleneğine bağlılığımdandır.
İnsanın canının içindeki sanat söz sanatlarıdır
Elektronik çağında kimsenin roman okumağa vakti yok deniyor. Romanın yeri ve geleceği nedir sizce? - Bunlar çağımızın moda sorularıdır. Dünya durdukça, halkların sanatçılarla birlikte oluşturdukları romana, hikâyeye hiçbir şey olmayacaktır. Roman okuyucusu çağımızda her çağdan daha çoktur. Roman hiçbir zaman ölmeyecektir. Söz sanatlarının yerini hiçbir sanat alamayacaktır. Elektronik çağda insanların roman okumağa daha çok vakti olacak. Söz sanatları insanlıkla birlikte gelişerek yaşayacak. İnsanlık kaldıkça roman da kalacak. Sözün tadının yerini hiç hiçbir sanat tutamayacak. İnsana en yakın, insanın canının içindeki sanat söz sanatlarıdır. Türk romancılığı son yıllarda ne durumda sizce? Genç romancılardan umutlu musunuz? - Sonunu ilkini bilmem ama, ben bizim romancılığımıza saygılıyım. Gençlerden de çok umutluyum. Bir Halikarnas Balıkçısı, bir Orhan Kemal'i olan romanın sırtı yere gelir mi? Bir romanda Halikarnas Balıkçısı gibi bir büyük usta varsa, coşkulu, yalın, zengin, ağzına kadar dünya dolu bir Orhan Kemal varsa, insanın derinliklerine varmış, insanda yeni olanaklar aramış o romanın arkasından bir Fakir Baykurt bütün güzelliği, yeniliği, coşkusuyla, ustalığıyla gelir. Bir milletin romanında bir Kuyucaklı Yusuf, bir Murtaza, bir Ötelerin Çocuğu gibi romanlar varsa mutlu olmalıyız. Bu köklü bir anlatım kültürünün varoluşudur. Bir edebiyatta bir Fakir Baykurt bile, tek başına gerçekten mutluluktur... Ve Fakir Baykurt'un ardından da niceleri sökün edecektir. Bizim romanımızın dünyada gereğince tanınmamasının sebepleri var. Yoksa romanımızın ilkelliğinden değil... Eğer bir Kuyucaklı Yusuf'u, bir Ötelerin Çocuğu'nu dünya daha bilmiyorsa, romanlardan dolayı değil. Dilimizin sapalığından, çevirecek adam bulunmamasından. Aydınlar bu durumla hiç ilgilenmiyorlar. Üniversiteler bize sırt çevirmişler. Bizim gerçekten ilginç bir romanımız var, ama çi fayde... (Milliyet Sanat dergisi / 13 Ekim 1972 / Arşiv çalışması, dizgi: Ferruh Yazıcı)
0 notes
Text
Thassos’da beach önerileriyle geldim bu sefer de 💙🐳 ••
Yine ilk 3’ümü sıralıyorum
••
💦 Porto Vathi Beach. Ada’da en meşhur Marble Beach’in tam yan koyu. Arabayla 3 dk’lık bir mesafe. İkisinde de mermer kum ve taş olduğu için efsane bir rengi var, bakmaya ve denize girmeye doyamıyorsunuz 💙 Ancak Porto Vathi asıl Marble Beach’e göre çok daha konforlu ve organize. Marble Beach’de kişi başı 10 euro verip sadece 1 içecek alabiliyorsunuz. Porto Vathi’de 2 kişi 25 euro verip yemek, içki artık nasıl isterseniz harcayabiliyorsunuz. (Arka şezlonglar daha ucuz) Biz kalabalık fazla sevmediğimiz için ve daha konforlu bulunca burayı çok daha fazla sevdik. ••
💦 Arsanas Beach. Her gün şezlong ve şemsiye için para ödedik ancak bir gün birkaç yerde denize girelim, havlumuzu gölgeye atalım kuruyup gidelim kafasında yola çıktık ve Arsanas Beach’te bence en keyifli anlarımızı geçirdik. Rüzgar almayan, yine duş suyu gibi (ada’da her yerde deniz yumuşacık, tuz oranı çok az) harika bir denize girdik. İşletmesi de yemeği de var. Çok keyifli geldi. ••
💦 La Scala Beach. Burası daha Çeşme beachleri gibi. Ada’da fazla huzurdan sıkılanlar için güzel bir tercih. İyi müzik, güzel vücutlar ve güzel yemekler burada bolca var 😊 Kişi başı 15 euro en ön sezlonglar, arkaya doğru 10 euro, 5 euro olarak azalıyor. Ancak Çeşme’deki gibi sadece girişe vermiyorsunuz bu parayı, yemek ve içecek olarak harcıyosunuz. ••
✨Çok önerilenlerden Aliki Beach bize fazla kalabalık geldi ama denizi güzeldi.
Giola yine ada’da en meşhur doğal oluşan havuz. Oraya gidebilmek için 15 dakika dağdan aşağı iniyorsunuz tabii çıkışı da var. Çok pis bir su, sadece meraktan gidilir :) ••
✨Gidemediğimiz ve çok önerilen Golden Beach, Psili Ammos, Makryammos Bungalovs ve Pachis Beach kaldı. Karnagio Beach’de akşam gittik gündüz denize gidemedik. Onlar da artık bir dahaki sefere
[Not; “Arsanas Beach” En sevdiğimiz koy oldu.]💫
[Not2; “Porto Vathi Beach” En sevdiğimiz 2. koy oldu]
———————————————————
Thassos yemek önerileriyle tam kaydetmelik bir post karşınızda 😋🍤🍤
Öncelikle gitmeden önce araştırmamı yapmıştım ama sizin önerileriniz de çok yardımcı oldu bize 😊
İlk favori 3 yerimi yazıyorum💙
••
🍽 Mouses Taverna. Deniz ürünlerini çok sevdiğimden benim için tat ve tazelik çok önemliydi. Mouses’de yediğimiz her şeyi çok sevdik. Özellikle kalamar hayatımda yediğim en iyisiydi (taze isterseniz 4 euro farkla geliyor) Onun dışında hizmet ve garsonlar çok tatlı ve ilgili. Bizim için çok keyifli bir akşam oldu. ••
🍽Namaste Taverna Restaurant et yemek için tercih edilebilir, tatlılar ikram geliyor.
🍽 Kazaviti Restaurant. Burayı çok fazla duymamıştık hatta kimse önermemişti ama bence adada kesin görülmesi gereken bir bölge. Zaten o bölgede en popüler ve sanırım en eski restaurant Kazaviti. Bölgenin de ismi aynı. Ada’da oğlak çevirme çok popüler ve ben böyle bir şey hayatımda yemedim. Sadece oğlak eti ve patates kızartması geliyor, o kadar lezzetli ki tadı damağımızda kaldı. Biz akşam için gitmiştik, son günümüzde sırf gündüz görebilmek için tekrar gidip gezdik. Gün batımına yetişin mutlaka ve ev yapımı şaraplarını deneyin🍷 ••
🍽 Tavernaki Restaurant. Burası zaten adada en iyi puan almış restauranttı ve lezzet 10/10. Özellikle şarap soslu midyesini ve deniz ürünleri salatasını denemelisiniz. Porsiyonlar dev geliyor😊
•
İlk 3’ümden sonra yine adada çok popüler Masabuka geliyor. Bir dönem Bebek’te açılmıştı, ordayken de çok sevmiştim. Kendi yaptıkları sosisleri ve köftesini çok sevdim.
Panagia bölgesinde sevimli bir pastane var orada Snickers’lı tatlı muhteşemdi. Bir de lime dondurma çok iyiymiş onu yiyemedim bir türlü çok aklım kaldı 😔
Aliki Beach’e gidecekler Leonidas’ta yemek yiyebilir. Ben beach olarak çok sevmedim ama günbatımı tam karşıdan çok keyifli batıyor ve o restaurantın yemekleri güzeldi. ••
🍹 Akşam Karnagio Beach çok keyifli oluyor, özellikle kokteyllerini sevdik. Güzel müzik ve ortam için orayı tavsiye ederiz 😊
Bu arada detaylı vlog da geliyor ❤️ Story’leri de profile sabitledim 💋
0 notes
Photo
Annem ne barbunya pilaki yapardı, üfff! Sonra bana da öğretti ortaokul lise filan heralde, yıllar geçti benim barbunyalar efsane oldu, annem ise barbunya pişirmeyi bıraktı. Sen pişir, benden iyi pişiriyorsun demeye başladı, Nuriş’ten duymak bunu ayrı kıymetli, onun kadar damak tadı yüksek bir kadından bunu duymak gerçekten mühim. Haşa, onun eline su dökemem ama annem yıllardır benden barbunya pişireyim ister. Bugün de geliyor diye uzun uzun, harika bir barbunya pişirdim, şimdi ılınıyor, dolaba girmeden yenecek. Yarın da ayrı lezzetli olacak. Anneme yemek pişiriyor olmak ayrı keyif❤️// olive oil braised borlotti beans, just as my mom likes. She thought me to cook these ages ago and now she asks of me. Onions to start with... well, been cooking for hours can not wait to taste it, almost luke warm now... #cookingformom #barbunyapilaki #braising #istanbul #norecipe #zeytinyağlı #lecreuset (at Istanbul, Turkey)
2 notes
·
View notes
Photo
Tavuk Kıymasından Ekşili Sulu Köfte 💕👍 Tadı Efsane oldu. 🕺👍 Tarif yakında @ustammutfakta Takipte kalın. #köfte #eksilikofte #ekşiliköfte #suluköfte #köftetarifi #tavukköftesi #yemektarifleri #terbiyeliköfte #pratikyemekler #lezzetliyemekler #ustammutfakta #tasty #delicious #foods #insta #instagood #instafood #turkyemekleri #turkishfood https://www.instagram.com/p/B0olIMUlqt1th50BFdKHSH2HFPXqd9W3bE6qII0/?igshid=ja7n5eg0yzvv
#köfte#eksilikofte#ekşiliköfte#suluköfte#köftetarifi#tavukköftesi#yemektarifleri#terbiyeliköfte#pratikyemekler#lezzetliyemekler#ustammutfakta#tasty#delicious#foods#insta#instagood#instafood#turkyemekleri#turkishfood
0 notes
Text
Zeytinli’den kalanlar ….. 1.gün
Zeytinli’den kalanlar ….. 1.gün
Tatilimiz için bir şarkı seçmem gerekseydi eğer bu Teoman Bak- Hayatına olurdu. Bak hayatına son çıkıştayızz aşk olsada olmasa da ağır yaralıyızz galiba öyleyiz.
Efendim rötarlı bir yolculuktan sonra Akçay otogara geldilk . otobüsten indiğimizde deli uyukusuz ve açtık. Eee kimse biribirine bu durumu belli eder mi ? oluuummm tatildeyizzz festivale gelmişiz. Gerekirse 10 yıl uykusuz kalmayı göze almışız ne farkerder ki ? gamze ‘nin sigara içmesini beklerken etrafa bakınıyorum .lan lan lan deniz meniz gözükmüyo ?!?? tamam nemli bir havası var ama denizi de bir görseydik iyiydi yani. İç anadolu insanıyız biz ver bize 2 tas su bırak akşama kadar anaaaa ne güzel laan diye bakıp eğlenelim. Şehirde 3 kaşık porsuk var onla bile ne yapacağımızı şaşırdık gerçek denizi görünce aklımızı kaçırıyoruz. İşte yokluk böyle bir şey. Tabii ilçe küçük daha yeni yeni gelişmeye keşfedilmeye başlamış. Bodrum çeşme alaçatı gibi bir ambiyansı yok henüz ama efso bir yer . neyse bu başka konu.
Gamze ile bavulları sırtlandık yürüyoruz. Oteli bulcaz kahvaltı falan etcez. Ama gamzenin gözler denizi arıyor. Diyorum kanka merkezi bulalım.kanka deniz lazım ben denize göre yönümü buluyorum lAKNSLÖbkfks lan sen iç anadolulusun alt tarafı 3 yıldır trabzondasın anşldnafç neyse otogar merkez 5 dkaymış otelde merkeze 15 dk uzaklıkta bir yer. Yeni bir korku başladı lan lan lan bu otel yoksa saçma sapan bi yerde olmasın bok gibi. Ee o kadar az para verince olacağı buydu . nedeni analamdığım bi şekilde tatil her anlamda sorunsuzdu. Bizim otel denizin dibinde bir yer çıkmasın mı denizle arası 2 dk falan . ilk iş otelde dana gibi kahvaltı yaptık . bize bi ağırlık çöktü ama durmak yok boru mu lann tatil bu .
Sonunda yılın denize ilk adım atma merasimine geldi. Deniz soğukmuş neyse bişi olmaz soğuk iyidir diye diye iki cup cup yaptık üşüyüp çıktık. Bundan sonraki günlerde denize girmek bizim için bir merasim olacaktı. Soğuk iyi yaa su güzel diyen dillerimiz senin ben amına koyim lan böyle deniz mi olur . lan dalga sırtıma sırtıma vurma donuyommmmm aha göbeğime su geldi. Kanka sıçtık. Aqqqq güneş az bizi de gör karşim çekinme karşiimm gel ‘e bıraktı. Meğer akçayın suyu hep soğuk olurmuş kaz dağlarından dolayı . sahilde güneşleniyoruz . bizimki de ne güneşlenme yaa zaten beyaz tenliyiz diye 150 kat güneş kremini sıvamışız üstüne üşüyoruz diye havluları her bi yanımıza sarmışız amaann güneş geçmesin diye kafalara şapkaları geçirmişiz aaa gözüme güneş gelmesin diye güneş gözlüklerini takmışız . sözde güneşin tadını çıkıyoruz öknsdkas yerli halk sele serpe plajda bizz görünen bir yerimizi görsek güneş kremi sıkıyozzz.
Artık festival saatleri yaklaşmaya başlamıştı. Heyecandan yemin ederim birbirmizi yicez. Yerli walking dead o derece gözümüz döndü. Açlığımızı falan unutmuşuz. Ya Allah bismillah diyip yola çıktık. Dolmuşla bilmem nee bi şekilde festival alanına ulaştık. Yalnız dolmuşla git git bitmiyo bi taraftan korku salmaya başladı inş geçmemişizdir ama herkes festivala gidiyo baksana bunların hepsi müptezel diye bakışıyoruz dolmuşta. Eveeettt bekle bizi zeytinliiiiiiiiii biz geldiiiikkkkkkkk are you readyyyyy diyerek dolmuştan indik.
Yalnız bizim festival planımız şu şekilde : akşam festivale geçip deli divane ne kadar alkol bulursak içcez . konserleri kesintisiz dinleyip bağırara bağıra şarkı söylücez gece de orda sabahlıcaz nasıl dönelim aqq. Birde kendimize ve biribirimize asla güvenmediğimiz ellerimizi kesseler bırakmıcaz. Çok üstümüze düşen sarkan markan olursa lezbiyeniz bir kardeş diyecez. Plan bu müptezel planı tam .
Festival alanına girdik. Her anlamda yabancı olduğumuz o kadar belli ki bi kere tipten kaybediyoz. Gamze diye tabir ettiğim arkadaş sarı saçlı mavi gözlü beyaz tenli pamuk gibi bir şey . ben desen yemin ederim o kadar sarışın olan gamzeden daha beyazım. Ordaki müptezeller çooktaan yanmış. Belli biz çok çok yeniyiz. İlk bi giridk herkese canavar gibi bakıyoruz. Ortamı sevdik falan ama öyle bir bakıyoruz kii asla engel olamıyoruz kendimize bunlar neee aqqq tam müptezel haa hepsi diye bakışıyoruz. Sırt çantalarını önümüze aldık başa gelen çekilir bu gece nasıl nası eğlencez. Hadi bir an önce kafa olalımda ortama ayak uydurulım bakışmalarımızı yaptık. Eve tbu arada gamzeyle nadir konuşuruz genelde birbirimize bakıp ne bok yemek isteriz anlarız . yalnız bizim ortama yabani gibi bakmamız amkk yaaa lan lan lan geçerken çarptı aman dokunmasın burdan kimse bakışmalarımızn bir nedeni daha varmış . biz açlıktan ölüyoruuuzz bi kahvaltı yapmışız hala onla duruyoz . ondan enerjimiz yok diyip yiyecek bir şeyler bulduk yanına da bira. Varya nişanlım askerde falan olsa öyle karşılamam nasıl özlemişimm bira neden zıkkımı. Ölüyorummm oluummm. Keşke az biraz müptezel aileririmiz olsa diye içimden geçiyorum. Yemekleri biraları aldık müsait bir yere çöktük. Bak 22 yaşındayım ben böyle güzel ve rahat yemek yemedim. Hala tadı damağımda. O sefillik o sokağın ortasında bağdaş kurup oturup yediğimiz yemek hayatımdaki en güzek anlardan biriydi. Karnımız doyunca ortamı biraz kabul ettik. Dedik hepimiz biriz hepimiz kardeş de . yalnız şöyle bir durum var eline telefonu alan etrafı çekiyo sürekli videolar fotolar bilmem nee. Aqqq bizim gözükmemiz lazım olur da biri falan görür sıçtık. Ölüm fermanımız olur. Bide bana benziyo o ben değilim diye kandıramam. Anamın dikiği donu giymişim bi güzel. Kumaşı falan kendim seçtim . kıyafet benzerliği falan desem kimse yemez. Gamze ile kameralaran kaçan az ünleleri oynuyoruz. Elimizde biramız kameralar hariç hayat bu hayat efsane güzeeelll. Biz arada çocuk gibi zıplar sarıllırz sanırım o arada bi yerlerde de yaptık. Derken ikinci biraları aldık. Etrafı keşfediyoruz sokakta volta atıyoruz falan. Sokakta üstüne başına yazı yazmış yada elinde karton tutan müptezel tayfa dolu. Yazılarda hep şu tarz free hugs free kiss falan . bazıları yokluktan yapmadıysa bende neyin. Gamzeeyi kolundan çekip bak kanka iyice kafayı bulup şunlardan birine sarılıp öpmeme izin verme haa dedim . çünkü tanıyorum. Benimki sadece free kissle kalamaz çünkü asmdça hatta o an beğenirsem salça bile olurum adama neyse bu arada ne kadar sarholş olsam bile gidip kıza sarılmam prensip meselesi. Hep sarılacak olsam yanımda prenses kankim gamze var. Karton tutan çocuklarında tipleri fena değil ha gamze de elimize karton alıp geceyi öyle bitirmemizden korkmuş varya karton bulsak kesin yapardık gibime geliyo hala .En son yorulup kapıya yakın bi yerlere sindik .müptezel müptezel etrafa bakıp bira gömüyoruz . hafif güzellik oldu gibi. Çünkü deli gibi yorgunuz üstüne güneş çarpmış neredeyse tüm gün yürüdük ilk defa oturduk gibi bişi. Biz böyle oturup artık tam ortamdan olmuş sıfır yabancılık çekerken yanımaza geldi bir çocuk. Geldi arkadaşlariyla vodka alacaklarmış sizde girer misinz berebar içeriz vs. tarzında baktık iyi çocuk iki kişi festivalde eğlenme zorluğunu hesaba katarsak dedik okey. Neyse bunlar aldı geldi bi güzel içtik tanışma faslı vs. derkeenn eveett işte bu andan itibaren anlatıklarımın gerçekle hiçbir alakası olmayıp tamamen hayal ürünü olabilir çünkü artık yoktum. Zaten plan da adımızı unutuna kadar köpeekler gibi içmekti asla pes etmek yoktu. Bu arada takıldığımız çocuklardan birinini gözlüğünde telekop varmış başta hasta sanıp soramadım bu gözliğündeki ne diye. Bu arada çocuklar tam kafa olmamışlar belli hepsi teknik teknik terimlerle bişiler konuluşuyo ve hepsi de mühendislik okuyo. Bizim gamze de öyle. O kafayla lan tabi bunlar kız bulamaz diye düşündüm bir ara. Ben eğitm fakültesinin verdiği gevşeklikle geceye girişimi yapmaya başlamıştım. Teknik terim duyunca zaten ense köküme bir ağrı giriyor . amk zeytinlideyiz siktir et zekanı bu gece denize menize fırlat bişi yap. Ee bende olmadığı ben sorun yaşamadım ama siz bi yolunu bulun yanii. Gamze de dikkatli dikkatli dinliyo. En sonunda artık biz birer bira daha alalım falan diye kalktık çocukların yanında dedik siz ne istersiniz siparişleri aldık geçtik. Gamze ile biraz şefersiz olduğumuz için yolda belde daha iyi bi grup vs denkgetirirsek direk satış koycaz bunlara bizde böyle. Baktık diğer ortamlar daha bayık takılmaya devam etcez. Takdir edersiniz kii o kadar içkiye bizim çiiş geldi. Öyle böyle saldık salcaz. Çocuklara bira kendimize şarap vodka karışımı bişi alıp direk çocukları bulduk dedik biz işemeye gidiyoz ya da onu içimden dedim bilmiyorum. Tuvalet diye bişi yoook orda aqq bildiğin sokaktayız. Adamların evlerinin tuvaletini açmış parayla. İşte wc 1 lira duş 10 lira olan bi daire bulduk. Gamzenin hayal gücü efsoo olduğu için lan kanka bizi kaçırmasınlar organ mafyası bunlar . dedim kanka kapıdan bi bakarız baktık tehlikeli koşarak çıkarız aq sçknslövndfk nasıl bir şley bekliyosa. İçeri giridk ana baba günü. Kim duş alıyo kim çiş yapıyo kimi televizyonun karşısına geçmiş uyukluyo. Dolabın üstünede yazı var adamlar parasıyla soğuk bile satıyo. Yurdum insanı festivali bile kara dönüştürmüşler. Bense kafam gidik ama olayı çözmeye çalışıyom. Olay şu evimden kilometlerce uzakta tatil yapmaaya geldim hiç tanımadığım adamların evinde hiç tanımadığım insanlarla beraber tuvalaet kuyruğu bekleyip belgesel izliyoz. Evden çıkarken artık biz biz değildik. Kafalar olmuş zoom. Üstüne aldığımız şarap vokdaları gömünce lsknafks asıl burdan sonraki kısımlar gerçekten hayal meyal az çok. Sokakta freehugslardan birine sarılmaya kalkıca gazme tuttu. Ondan sonra müptezellerin arasından geçip grubumuzu bulduk. Onlarla beraber rock festivalinde aleyna tilki o sen olsa bari eşliğinde dans ediyordum. Başta kamerlardan kaçan ben hiç tanımadığım insanların selfielerine salça oldum hepsinde çıktım. En son gamze napıyon geri zekalı biz kameralardan kaçmıyoz mu diyene kadar orda biraz sarj eder gibi oldum. Neyse gamze içemiyo diye çocuğun biri alkolleri değişterelim diyo lan lan lan yer miyim .kimse elimden alkolumuzu alamaz kesin kurallarım var alkol paylaşmam siktir git ezik gibi iç biranı. Gamzeye ertesi gün sorduğumda kanka benim alkol bitmek üzereydi onun birası daa yeni açılmıştı ondan dedi. Vaay kevaşeeee. Neyse ben araya karışınca gamzenin içki çocukların biralar hepsini beraber gömdük. Daha da oldum mu bi zoom. Artık mabel matizi dinleyelim bari diye içeri geçmeye karar verdik pardon verdik demişim ben oralarda çok söz sahini değildim. Öyle karar verilmiş .çocuklardan biri bizle içeri geldi. Beraber bira falan konseri dinledik. Yavrum yaa bide çocuk bizden iki adım uzaklaşınca direk salak bu diye dedikodusunu yapıyoz bizden adam olmaz . çocuk daa napsın iki tane müptezeli tutmuş konsere sağ sağlim ulaştırmaya çalışıyo bizim aklımızdan geçen ezik lsknaklfs ---------- 404 not found-------------- bu aralar yine silik yere oturmuşuz grup komple var gamze dizimde yatıyo ben etrafıma kum atıyorum . milletin kafa göz kum oldu. Beni gamzeye şikayet ediyolar bize kum atıyo diye bssmJBDJM gamzede yarum atma tamam mı diye benle uğraşıyor klNDKLA HA Bu arada adamın birinin üstüne komple birayı devirdim mis gibi. Adam götümde değil biramdan 3 yudum gitti aqq diye dertleniyorum. Adam diyo ki ilk defa başıma böyle bişi geliyo benden cevap bende ilk defa böyle bişi yapıyom. Hee gamze dizimde yaıtyor ama nasıl kibar atma kankim tamam mı diyo normalde rica cümlesi bilmez ayı. Çocuklardan izin alıyo yaa ben biraz uzanabilir miiyim size ayıp olmazsa falan diyo sssakfnkls o aralarda sözde ben gidiğim gamze normal gibi shfhak. Derken bir ara gamze kolumdan tuttu beni çekti bi yere gidiyoruz ama nereye bilmiyorum. Yere yüz üstü yatmışız öyle diyolar gamze kusmuş sonra kusmuğunun üstünü kumla kapamış öyle diyo valla bu kısmlarda anlatanların yalancısıyım bende yok çünkü. Bizi yerden hiç tanımadığımız çocuklar kaldırdı. Çocuk içer misiniz diye bira uzattı ikiletmeden alıp gödüm . gamzenin yüzünü falan yıkamışız ona su almışız bilmem nee --------------------- 404 not found --------------------------- . sahilde hayatımda ilk defa gördüğüm bir çocukla sohbet ediyorum. Çocuğu neden festivale geldin diye darlıyorum. Çocuk akrep burcuyum dediği andan itibaren kafamda neler döndürüyorum abdbajMSM asjds gamze ise arkamda uzanmış yine ilk defa gördüğüm hatta suratını bilmediğim bi çocukla yıldızları izliyo. Zlkandklasnz benim yanımdaki sürekli bir şeyler anlatıyor bu kısımda gerçekten farklı hikaye konusu . gecenin sonunda hafif ayıldığımda kumlara yatmış çocuğa sarılmış uyumak üzereydim kii çok güzel sarılmıştık özjbksfns o arada gamze hadi gidelim diye yerden sıçradı resmen çocuklardan koşarak uzaklaştık. Bu arada ayıldık sanıyoz ama hala -------------------- 404 not found --------------- en sonunda otele dönmeye karar verip uzadık …. Bu kısmı biraz daha zorlayıp hatırlamam lazım abdjalöc çocuklarla olan kısım gerçekten bambaşka bi hikaye. O cocukla hala konuşuyoruz. O gece meğer instagramdan falan takipleşmişiz. Ben bunun DM leri falan okumuşum burdan kimlere kimlere yazdın diye skndladn telefonundan fotoğraflarımızı çekmişim bilmem nee ayrıca yazacam çok yoruldum .sKDBKJWD
2 notes
·
View notes
Text
La La Land
La La Land ( IMDB : 8,7 )
Deliler gibi izlemek istediğim bir filmi sonunda izlemiş bulunuyorum ve nasıl anlatsam, nereden başlasam bilemiyorum! Milyonlarca güzel şeyi bir arada toplamayı başaran sevgili yönetmen Damien Chazelle’e saygılarımı sunuyorum. Çünkü başardığı bu mükemmellik sayesinde hayatım boyunca bıkmadan, sıkılmadan izleyebileceğim bir filmi arşivime eklemiş oldu. Ve işte, müzikal sevmeyenlerin dahi övgüyle bahsettiği film, La La Land, Aşıklar Şehri.
Mia ve Sebastian, birbirinden habersiz, aslında aynı şeyin peşinden koşan iki kişi. Hedefleri aynı olmasa da, en azından ikisi de başarmak ve yapmak istedikleri, hayatlarına yön verirken peşinden koşacakları şeyin farkındadırlar. Ancak onu başarmak için, hedeflerine koşmak için biraz desteğe ihtiyaçları vardır. Sebastian geleneksel caz müziğinin yapıldığı bir kulüp açmak istemektedir. Mia ise küçüklüğünden beri içinde bulunduğu, hatta sırf bunun için kafesinde çalıştığı film platosunda bir rol kapıp oyuncu olmak istemektedir. Hayallerine koşan bu iki genç, birbirlerinin hayatlarına ve aynı zamanda hayallerine bir şekilde dokunurlar ve mükemmel caz müziği eşliğinde, muhteşem danslarla keyifli bir müzikal ortaya çıkar.
Bir film düşünün, 128 dakikalık süresi boyunca, daha ilk dakikasından itibaren sizi alsın götürsün ve yüzünüzde sürekli bir sırıtma hali yaratsın. Tam anlamıyla böyleydi, film boyunca. Yüzüme yapışan o sırıtmaya engel olamadım bir türlü. Çalan müziklerden etkilenmemek mümkün değil ki zaten her çalan şarkının büyüsüne ayrı bir şekilde kapılıyorsunuz. En çok bayıldığım şeylerden biri de filmin renkleri. Kostüm ayrı, dekor ayrı, hepsi hem renkleriyle hem şekilleriyle birbirinden şahaneydi. Dönem filmi havasında sürüp giden kostüm ve dekorları ile günümüz gerçeklerini de harmanlayan ve bu etkiyle akıllarda enteresan bir tat bırakan yönetmen, aslında bir şekilde kafalarda soru işaretleri oluşturuyor. Nostalji mi seviyoruz, yoksa günümüz esintilerini mi? Eski mi, yeni mi? Cevabı zor ama eskinin tadı da bir başka elbette.
2 yıl öncesinin efsane filmi Whiplash’in yönetmeni aynı zamanda Damien Chazelle. Aslında biraz düşününce, cazın mükemmelliğini yeniden hatırlayınca dolaylı olarak Whiplash esintilerini de hissediyorsunuz. Enstrümanına aşık bir adam ve bol müzik göndermelerinin yanında filmin ilk sahnelerinde karşımıza çıkan J.K. Simmons ile bir şaşkınlık yaşıyorsunuz. Ama sonrasında zaten ana karakterlerin büyüsüne kapılıp gidiyorsunuz.
Filmle alakalı kötü eleştirilerde var elbette. Yok efendim müzikal olmasaymış senaryo aslında çok basitmiş de falan filan… Evet belki haklı olabilirsiniz ancak bu bir müzikal ve olmasaymış şeklinde düşünmenin bir mantığı yok maalesef. Olmuş ve çokta şahane bir aşk hikayesi doğmuş. Büyük beklentilere sokmak istemem ama filmi izlemeden önce sonuyla alakalı, çok güzel, sırf sonu için bile izlenir şeklinde yorumlar okumuştum. Abartıyorlar diye düşünüyordum ama gerçekten sonu için bu film defalarca izlenir. Bu kısım hakkında daha fazla yazmamak için kendimi zor tutuyorum ve noktayı koyuyorum.
8 Ocak gecesi Golden Globe ‘17 ödülleri dağıtıldı ve en iyi film, en iyi erkek oyuncu, en iyi kadın oyuncu, en iyi yönetmen, en iyi senaryo, en iyi müzik ve en iyi şarkı dallarındaki 7 ödülü alarak La La Land adeta geceye damgasını vurdu. Törenin açılışı ise La La Land’in ödülü almaya geliyorum diye bağırmasıydı resmen. Filmi mutlaka ama mutlaka izleyin. Puanım, 8,0.
youtube
1 note
·
View note