#Suriye siyasi gelişmeler
Explore tagged Tumblr posts
zerihcom · 20 days ago
Text
Suriye, Tartus Limanı Anlaşmasını Feshetti
1 minute Suriye’de Ahmed Şara liderliğindeki yeni yönetim, Rusya ile 2019 yılında imzalanan Tartus Limanı Anlaşması’nı feshetti. Bu anlaşma, Tartus Limanı’nın 49 yıllığına Rusya’ya devrini içeriyordu ve stratejik önemi nedeniyle Moskova için büyük bir kazançtı. Tartus Gümrük İdaresi Müdürü Riyad Cudi, anlaşmanın iptal edildiğini duyurarak, liman gelirlerinin tamamen Suriye devletine…
0 notes
pazaryerigundem · 21 days ago
Text
MGK'da 'Kırmızı Kitap' güncellendi!
https://pazaryerigundem.com/haber/202207/mgkda-kirmizi-kitap-guncellendi/
MGK'da 'Kırmızı Kitap' güncellendi!
Tumblr media
Cumhurbaşkanı Erdoğan başkanlığında gerçekleşen yeni yılın ilk Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısı ile birlikte ‘Kırmızı Kitap’ olarak bilinen Türkiye’nin Milli Güvenlik Siyaseti Belgesi (MGSB) güncellendi.
ANKARA (İGFA) – Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında yapılan Milli Güvenlik Kurulu toplantısında alınan kararla, Türkiye’nin Milli Güvenlik Siyaseti Belgesi (MGSB) güncellendi. Yeni MGSB-2025’in yürürlüğe girmesiyle birlikte, Türkiye’nin iç ve dış tehditlere karşı alacağı önlemler ve stratejiler yeniden belirlendi.
Millî Güvenlik Kurulu, yılın ilk toplantısına ilişkin aldığı kararları kamuoyuyla paylaştı.
Tumblr media
İşte MGK’daki toplantı kararları:
“1. Düzenli olarak beş yılda bir, ihtiyaç hâlinde ivedilikle güncellenen Millî Güvenlik Siyaseti Belgesi (MGSB); Türkiye’de, bölgede ve dünyada meydana gelen ve gelmesi muhtemel gelişmelerin değerlendirilmesiyle yenilenmiş ve kurulca uygun bulunmuştur. MGSB-2020’nin yürürlükten kaldırılarak MGSB-2025’in yürürlüğe girmesi kararlaştırılmıştır.
2. 2024 yılında vuku bulan ve millî güvenliğimiz bakımından önem arz eden siyasi, askerî, iktisadi ve içtimai gelişmeler değerlendirilmiş; 2025 yılında karşı karşıya kalınabilecek meseleler ile bu çerçevede yürütülecek faaliyetler ve alınacak tedbirler müzakere edilmiştir.
3. PKK/KCK-PYD/YPG, FETÖ ve DEAŞ terör örgütleri başta olmak üzere millî birlik ve beraberliğimiz ile bekamıza yönelik her türlü tehdit ve tehlikeye karşı yurt içinde ve yurt dışında azim, kararlılık ve başarıyla sürdürülen operasyonlar ile son dönemdeki uluslararası gelişmeler hakkında kurula bilgi sunulmuştur.
4. Suriye’deki yeni yönetimin; devletin egemenliğinin, üniter yapısının, toprak bütünlüğünün ve siyasi birliğinin sağlanması ile ülkedeki tüm etnik, dinî ve mezhebî grupların temel hak ve hürriyetlerinin güvence altına alınması hususundaki iradesine, Suriye’nin yeniden inşasına, Suriye halkının huzur ve refaha kavuşmasına tam destek verileceği bir kez daha teyit edilmiştir.
5. PKK/KCK-PYD/YPG’nin Suriye’deki mevcut durumu ve muhtemel gelişmeleri herhangi bir şekilde istismar etmesine izin verilmeyeceği hatırlatılmış; bölgemizdeki dost ve kardeş halkların düşmanı olan tüm terör örgütlerinin her hâlükârda tasfiye edileceği vurgulanmıştır.
6. Gazze’de sağlanan ateşkesin kalıcı olması ve Filistin meselesinin adil bir şekilde çözümü için başlangıç teşkil etmesi gerektiğinin altı çizilmiş; insani yardımların Gazze halkına engelsiz, kesintisiz ve hızla ulaştırılmasının önemine dikkat çekilmiştir. Bununla birlikte, İsrail’in uluslararası hukuku hiçe sayan mütecaviz eylemlerini Suriye topraklarına da sirayet ettirmesinin, bölgede istikrarın sağlanmasına yönelik gayretlerin önünde engel oluşturduğu ifade edilmiştir.
7. Türkiye’nin; Afrika, Orta Doğu ve Balkanlar başta olmak üzere dünyanın muhtelif bölgelerindeki ihtilafların çatışmaya dönüşmeden çözümünün sağlanması, süregelen çatışmaların ise sulh ile neticelenmesi istikametindeki faaliyetlerini yoğunlaştırarak küresel barış ve istikrarın tesisine azami katkıyı sunmaya devam edeceği belirtilmiştir.   
Kamuoyunun bilgisine saygıyla sunulur.”
Tumblr media
0 notes
yenicagkibris · 2 months ago
Text
Suriye, Kürtler ve Kıbrıs - Şener Elcil
Orta Doğu’da yaşanan son siyasi gelişmeler, Kıbrıs konusunda da bir hareketlenmeye yol açacak girişimleri tetikler niteliktedir. “Büyük Orta Doğu Projesi” adı altında devam eden siyasi gelişmeler, Suriye’deki Esad yönetiminin bitirilmesi, Lübnan’da ateşkes sağlanması, Gazze ve Batı Şeria’da, İsrail’in orantısız güç kullanarak ve sivilleri katlederek yarattığı yıkımla, yeni bir boyut…
0 notes
cengish05 · 2 months ago
Text
Almanya, Avusturya ve Yunanistan, Suriyelilerin iltica başvurularını durdurdu
Almanya, Avusturya ve Yunanistan, Suriye’de Esad rejiminin devrilmesinin ardından geri dönüşlerin başlamasıyla Suriyelilerin iltica başvurularını durdurma kararı aldı. Almanya Federal Göç ve Mülteciler Dairesi (BAMF), Suriye vatandaşlarının iltica başvurularının durdurulduğunu bildirdi. Almanya İçişleri Bakanlığı ise, Suriye’deki siyasi gelişmeler konusunda daha fazla netlik sağlanana kadar…
0 notes
elazigsurmanset · 2 months ago
Text
Cevdet Yılmaz ”Suriye’nin Yanındayız..
Tumblr media
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz , Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde yaptığı konuşmada, 2025 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ve 2023 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi'ni değerlendirdi. Konuşmasında hem Türkiye'nin iç politikası hem de Suriye'deki gelişmelere ilişkin önemli mesajlar verdi. Suriye Politikası ve Gelişmeler Geçiş Süreci ve Kapsayıcılık: Suriye'de hızlı gelişmelerin yaşandığı bir dönemde olunduğunu belirten Yılmaz, yeni bir sürecin devam etmesi ve bu geçiş sürecinin kapsayıcı ve sağlıklı bir şekilde sürmesini temenni ile ifade etti. Toprak Bütünlüğü ve Siyasi Birlik: Suriye'nin toprak bütünlüğünü, siyasi birliğini ve bölgelerini koruduklarını kalıcı bir rejimi desteklediğini belirtti. Suriyeli Mültecilerin Geri Dönüşü: Türkiye'de geçici koruma altında Suriyelilerin, ülkelerindeki ekonomik ve siyasi ortamda yaşayanlarla bir şekilde geri döneceklerini vurguladı. Bu süreçte Türkiye ile Suriye arasında güçlü bir bağ oluşacağını belirtti. Terör Tehditleri: Türkiye'nin Suriye'den kaynaklanabilecek terör tehditlerini gizlemek için her türlü tedbiri almayı sürdüreceğini söyledi. 2025 yılı bütçesi, AK Parti hükümetlerinin 23. bütçesi ve Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin 7. bütçesi açıklandı. Bütçe, "Türkiye Yüzyılı" vizyonunun ikinci bütçesi olarak değerlendirildi. Bütçe, ekonomik istikrarı ve sosyal refahı önceleyen, "istikrar, icraat ve kalkınma" temalarını benimseyen bir anlayışla hazırlandı. Read the full article
0 notes
hetesiya · 2 months ago
Text
Halep’in efendisi kim; Erdoğan mı Colani mi? Çarşıya uymayan bir hesap
Fehim Taştekin
Halep’in efendisi kim; Erdoğan mı Colani mi? Çarşıya uymayan bir hesap
HTŞ pragmatik bir yaklaşımla Halep’te Kürtlerle savaşa tutuşup enerji tüketmek, ABD’nin tepkisini çekmek ve Suriye ordusunun toparlanmasına izin vermek istemiyor. Bu iki mahalledeki hesaplaşmayı sonraya bırakıp Hama’yı ele geçirmeye odaklandılar. Hama düşerse Humus ve Şam’a ilerlemenin hesaplarını yapıyorlar. Eylem tarzıyla dedikleri “Şimdi Kürtlerle savaşmanın zamanı değil!”
05 Aralık Perşembe 2024   Saat: 00:01
Suriye’de Türkiye, ABD ve İsrail’in çıkarlarını çakıştıran ‘cihatçı fetih’ her bir tarafa varmak istediği sonucu vermeyebilir. Kârlı üçlünün kazanımları ilave testlere tabi.
Halep’in düşüşünü getiren ilk şok dalgasında Suriye devletinin beli kırıldı, İran darbelendi, Rusya sağdan-soldan kroşe yedi. ‘Şahin’ kamikaze İHA’ları da Ukrayna’nın intikamı sayılır! İlk dalganın bir diğer kaybedeni Fırat’ın batısındaki Kürtler oldu.
Rusya açısından "Suriye’deki Ukrayna intikamı" telafi edilemeyecek bir darbe olmayabilir. Askeri kapasitesinin sadece yüzde 1’ini Suriye’de kullandığı düşünülen Rusya havadan taarruz ve savunma kapasitesini artırıp Afrika’daki asimetrik güçlerini Suriye’ye kaydırabilir. Bu şekilde çatışmalara dahil olduğu 2015’teki sıfır noktasından yeniden başlayabilir. Ama Donald Trump gelinceye kadar Ukrayna denklemini olabildiğince lehine çevirmesi lazım. Fakat Suriye’de emsal haline gelecek bir hezimeti de göze alamaz.
İran, İsrail’in Suriye’deki saldırılarında ağır bedeller ödemesine karşın çekilmenin savaşı kendi kara sınırlarına yaklaştıracağı inancıyla hareket ediyor. İran’ın daha fazla Devrim Muhafızları askeri danışmanlarının yanı sıra Irak’taki Haşd’uş Şaabi güçlerini Suriye’ye getirmesi halihazırda yürüyen bir gelişme. Şam’ın gerek duyup onay vermesi halinde doğrudan İran nizami muharip unsurları da cepheye sürülebilir. Bunun Türkiye ve Rusya’nın katılımıyla 6-7 Aralık’ta Doha’da yapılacak üçlü toplantıda caydırıcı pazarlık kartı olarak masaya sürülmesi muhtemeldir. ABD ve İsrail’in saldırıları bu seferberliği durduramazsa İran’ı Suriye’den uzaklaştırma stratejisi geri tepmiş olur. İran’ın artan varlığına yönelik saldırılar ABD ve İsrail’le doğrudan çatışma riskini artırabilir. Halbuki İran uzlaşma eğilimindeydi.
Irak Başbakanı Muhammed Şiya el Sudani de ABD tarafından “Suriye’den uzak durun” diye tehdit ediliyor. Fakat Bağdat’taki siyasi aktörler, Suriye’yi yüzüstü bırakmayı kendilerini de vuracak bir kötülüğün önünü açmak olarak görüyor. HTŞ’nin hakimiyet alanını genişletmesi halinde Irak’ın Sünni üçgeninde IŞİD yeniden dirilebilir. Çünkü IŞİD’in fikri ve toplumsal altyapısı tam olarak çökertilmedi. Sudani’nin Haşd’uş Şaabi’yi önleme çabası kendi sonunu da getirebilir.
Suriye devletinin ana kolonlarından çökertilmesi 2011’den farklı olarak pek çok Arap ülkesini korkutuyor. IŞİD’in akıbetinden sonuçlar çıkartıp kendini yeniden kodlayan ‘selefi-cihadi’ HTŞ’nin Ürdün ve Mısır’ın yanı sıra bazı Körfez ülkelerinde önemli karşılıkları var. O yüzden Araplardan ABD’ye giden mesaj gayet ciddi: "Bu gelişmeler Suriye’yi Somali’ye döndürebilir."
Artık Suriye liderliğinin telefonuna çıkacak Arap yönetimlerinin sayısı az değil. Kaygılarda bir paydaşlık var.
***
Amerikalılar Fırat’ın doğusunda SDG, Fırat’ın batısında HTŞ ile Suriye yönetimini felç edip İran ve Rusya’yı darlama yaklaşımı sergiliyor. Fakat gelişmeler ABD’nin destek verdiği SDG’yi hem zor duruma düşürüyor hem de istemedikleri seçimlere zorluyor.
Ankara, “Saldırganlığın Caydırılması” adı verilen saldırganlığın önünü açarken birkaç hesap güdüyordu. Fırat’ın batısında Tel Rıfat’tan başlayıp Halep’in iki Kürt mahallesi ve Menbic’le devam edecek şekilde YPG’nin kontrol alanlarını temizlemek. En önemli hedef buydu. Ki bunun için Suriye Milli Ordusu (SMO) milislerinin başlattığı Özgürlük Şafağı operasyonu Tel Rıfat’ta amacına ulaştıktan sonra Menbic’e yöneldi. Halep’in içinde Şeyh Maksud ve Eşrefiye mahallelerinin geleceğiyle ilgili SMO’dan ziyade HTŞ’nin tutumunun belirleyici olacağı anlaşılıyor. HTŞ, PYD/YPG/PKK’yi "Baas’ın Kürt yüzü” ve “rejimin maşası” olarak görse de SMO gibi "Bunlar yok edilmesi gereken terörist örgüt” gibi bir dili kullanmıyor. Aksine bunları ‘ulusal örgütler’ olarak görüyor. Bu bakımdan HTŞ’nin Türkiye’ye endeksli olmayan daha kendine özgü bir gündemi var. Rejimini İslami bulmadığı ve ‘Dar’ul Harp’ olarak gördüğü Türkiye ile iş birliğini ise ‘maslahat gereği’ diyerek savunuyor.
Suriye İnsan Hakları Gözlemevi’ne göre “HTŞ ile SDG arasında çatışma yok; HTŞ, Halep'ten (Tel Rıfat) Tabka'ya doğru ayrılan Kürtleri koruyarak Türkiye destekli grupların kötü muamelede bulunmasını engellemeye çalışıyor.”
YPG’ye bakıştaki farklılık Şeyh Maksud ve Eşrefiye’ye silah zoruyla girmeden önce müzakere yolunu deneme esnekliği getirdi. Bir bakıma “Siz güven içinde Halep’i terk edin, yoksa biz gireceğiz” tehdidini de içeren bir pazarlık süreci yaşanıyor.
HTŞ, hafta sonu SDG’ye yaptığı Halep'ten kuzeydoğu Suriye'ye gitmeleri yönündeki çağrıya yanıt bekliyor. SDG anlaşma sağlandığı yönündeki iddiaları reddetmişti. Suriye Milli Ordusu komutanlarından Abdulcabbar Akidi, Rudaw’a demecinde "SDG ile silahlı çatışma çıkmaması konusunda anlaştık. Silahları ile birlikte çekildiler. Bölge devrimci güçlerin kontrolünde ancak bu iki mahalleye girmedik. Çünkü onlarla anlaşmamız böyle" ifadelerini kullandı.
Fakat asıl muhatabın HTŞ olduğu düşünülürse onların ne dediğine bakmak gerekiyor.
HTŞ’nin liderliğindeki Askeri Operasyonlar İdaresi üyesi Nureddin el Baba, Rudaw’a dedi ki; “PKK mensuplarıyla güvenli bir şekilde çekilmeleri için görüşmeler devam ediyor. Böylece, Halep ilinin büyük bir kısmı, belki de tamamı kurtarılmış olacak… Kan dökülmesini istemiyoruz.”
Pragmatik bir yaklaşımla Halep’te Kürtlerle savaşa tutuşup enerjilerini tüketmek, ABD’nin tepkisini çekmek ve Suriye ordusunun toparlanmasına izin vermek istemiyorlar. Bu iki mahalledeki hesaplaşmayı sonraya bırakıp Hama’yı ele geçirmeye odaklandılar. Hama düşerse Humus ve Şam’a ilerlemenin hesaplarını yapıyorlar. Eylem tarzıyla dedikleri “Şimdi Kürtlerle savaşmanın zamanı değil!”
Kürt kaynaklara göre Kürt gençleri silahlarıyla Şeyh Maksud Savunma Güçleri’ne katılıyor. “Çetelerin bölgelerimize girmesine izin vermeyeceğiz” diyorlar. Yerel bir seferberlik hali varken YPG ya da SDG’nin adı geçmiyor. Bu da Akidi’nin dediği türden bir geçici mutabakata işaret ediyor. Fakat burayı Halep idaresinden özerk bir yapı olarak tutmaya niyetleri yok.
Rojava Enformasyon Merkezi de 2 Aralık’ta "Müzakereler sürüyor" bilgisini geçmişti. Benim edindiğim bilgiye göre bir anlaşma oldu. Şu an için YPG-SDG mahallelerden çekilmedi ama bu durum müzakerelerin seyrine göre önümüzdeki günlerde değişebilir. Yerel kaynaklara göre Şeyh Maksud’a günlerdir taze gıda girmiyor ve sular kesik. Bu da ablukayla dize getirme taktiğini akla getiriyor.
Farklı kaynaklara göre Kürtlerin bu pazarlıktaki hesabı şöyle: Erzak stoklarının idare edebileceği 2 ay içinde çatışmasızlık garanti edilebilirse belki durum tersine dönebilir. Suriye ordusunun toparlanıp geri dönmesi gerekir ki henüz Hama’yı doğudan ve batıdan çembere almaya çalışan HTŞ’nin istilasını tersine çevirecek bir püskürtme yapabilmiş değil.
Daha önemlisi ABD, SDG’nin Fırat’ın doğusundan batısına güç ve silah göndermesini istemiyor. Fırat’ın batısında HTŞ, doğusunda SDG, Amerikalıların tercihlerine göre hareket ederse Washington açısından ‘operasyon tamamdır’.
Menbic de zaten ABD’nin Türkiye’ye YPG/SDG’yi çekme sözü verdiği yer. O yüzden orada da kendi silahlarıyla bir savaş istemiyor. Elbette Türkiye’nin planlamasına uygun olarak SMO, Menbic’i ele geçirirse Fırat’ın doğusuna da geçmeyi deneyecektir. Fakat karşı yakada Amerikan kırmızı ışığı belirebilir. Fırat’ın batısındaki Türk-Amerikan çakışması Fırat’ın doğusunda bozulabilir.
***
HTŞ’nin süpürme hamlesinin Şam üzerindeki yıkıcı etkisini güçlendirmek için Fırat’ın doğusunda eski bir plan güncelleniyor: Suriye-Irak sınır hattının tamamen kapatılması.
Suriye ordusu, Hama’yı geçilmez kılmaya odaklanmışken SDG, Fırat’ın doğusunda ikinci bir cephe açtı. Suriye ordusu Hama ve Humus’u tahkim için doğudaki güçlerini batıya çekerken boşluk oluşuyor. SDG bunu fırsat bilip Deyr el Zor’da Fırat’ın doğu yakasında Suriye ordusu ve İran destekli milislerin kontrolündeki 7 köyü ele geçirdi. Saldırılara havadan eşlik eden Amerikan güçleri ayrıca topçu atışları ve lojistik destek sağladı.
Bu hamle Halep’teki fiili statünün değişmesine paralel olarak gelişiyor. Önceden YPG-SDG ile Suriye yönetimi arasında bir denklem vardı. Fırat’ın batısındaki Kürt bölgelerinde YPG Suriye ordusu, İran milisleri ve Rus güçleriyle paslaşıyordu. Halep’te Kürt bölgelerini korumak, Fırat’ın doğusunda Suriye ve İran’la gerilimden kaçınmayı gerektiriyordu. Suriye ordusunun Halep’ten çekilmesi birbirini gözetme gerekliliğini zayıflattı.
SDG’nin Fırat’ın altına geçme hazırlığı yaptığına dair henüz bir işaret yok. Ama Amerikalılar bunun için bastırabilir. ABD daha önce SDG’yi Suriye-Irak sınırını kapatacak hamleye ikna edememişti. Kürtler İran ve Suriye’yi karşılarına almak istememişti. ABD, SDG’den Elbukemal’e doğru hareket geliştirmesini bekleyebilir. ABD hem Suriye yönetimini çaresiz bırakmak hem de İsrail’i güvenceye almak için Elbukemal kapısını İran bağlantılı sevkiyatlara kapatmak istiyor. SDG Meyadin-Elbukemal hattında ilerlerse Ürdün-Suriye-Irak üçgenindeki Tanaf’ta Devrimci Komando Ordusu (Mağavir el Sevra) ve Karyeteyn Şehitleri Tugayı, Doğu Aslanları Ordusu, Şehit Ahmed el Abdu Güçleri ve Özgür Kabileler Ordusu gibi Amerikan beslemesi milisler de kuzeye doğru sınır hattını kapatabilir. İkmal hattı kapatılırsa hem Suriye ordusu nefessiz kalır hem de Lübnan’da Hizbullah���ın İsrail’e karşı toparlanması önlenmiş olur.
***
Türkiye’yi HTŞ ile ilgili hüsnü kuruntusundan uyandıracak başka bir şey daha: SMO ve “Suriye geçiş hükümeti” paşa paşa Halep’in efendisi olacağını sanıyor. Halep kalesinde Türk bayrağını görenler temelsiz bir heyecana kapılıyor. Dün kente gidip "Halep’in fatihi” pozunu veren Ebu Muhammed el Colani her ne kadar müşterek bir yönetim için HTŞ’yi feshedebileceklerini söylese de inisiyatifi başkasına bırakmaları beklenmiyor. 2015’te İdlib’i ele geçirdikten sonra Fetih Ordusu’nu nasıl bölgeden sildiğini biliyoruz. Halep’te de yetki ve paylaşım kavgası erken başladı. HTŞ yağma olaylarına karıştıkları gerekçesiyle bazı SMO komutanları derdest etti. Ayrıca Sultan Murad Komutanı'nı Halep'e sokmadı. Evet SMO grupları yağma, ganimet, hırsızlık ve sınır tanımazlık konusunda bir numara. Colani ise ‘düzen adamı’ olarak bu savaşı kazanmak istiyor! Dahası HTŞ, SMO’dan Halep'te girdikleri yerleri boşaltmalarını istedi. Bu gelişmeler üzerine Özgürlük Şafağı Operasyon Odası, HTŞ’yi saldırgan davranmak, süreci tekeline almak ve özgürleştirilen yerleri yeniden işgal etmekle suçladı.
HTŞ’ye bağlı “Kurtuluş Hükümeti” Halep’te kamu binalarına yerleşiyor, kontrol noktaları kuruyor, yetkiyi ele alıyor. Türkiye’nin desteklediği geçici hükümet oturacak bir koltuk bulursa bunu kâr sayabilir.
***
Erdoğan, Rusya ve İran’la pazarlıklarında saha kartını kullanabilir. Bu iki ülke üzerinden Esad’a Kürtlerin liderliğindeki özerk yönetimi çökertecek sahici bir ortaklık, Suriye’nin kuzeyinde 30-40 km derinliğinde Türkiye’nin kontrolde bir koridor, sığınmacıları hızla döndürecek bir plan, silahlı grupların yönetime ortak edilmesi taleplerini dayatabilir. Fakat bu kartın zayıf ve tehlikeli tarafı sahadaki inisiyatifin makyajlanmış bir IŞİD zihniyetinin tekelinde olmasıdır. IŞİD’in eski Suriye emiri ve Türkiye’nin terörist listesindeki Colani, Erdoğan’a efendi muamelesi yapmayacaktır! Ayrıca ‘emir’ rolünü oynayan Colani her ne kadar Batılı medyada "Ilımlılaştı" diye allanıp pullansa da Suriye Ulusal Koalisyonu’nu Suriye halkının meşru temsilcisi diye tanımış 100 küsur ülkeden çok azını arkasında bulabilir. Ve tabii bir de Trump ne diyecek diye beklemek lazım. Onun kulağına “İran, Şii milisler ve Hizbullah’la savaşan tek gerçek lider bu” diye fısıldamaya başladıklarından emin olabiliriz. Ama Trump bu; “General Colani” de diyebilir, küfrü de basabilir!
0 notes
theyolgezer · 2 months ago
Text
Ortadoğu'da 'İstikrarlı istikrarsızlaşma': Yirmiüç Yıllık Dinamikler
Milenyumun başlangıcından bu yana Ortadoğu, küresel siyasetin en çalkantılı ve karmaşık bölgelerinden biri olmaya devam ediyor. Bölge, uluslararası ilişkilerin kritik bir merkezi olarak, sürekli değişen dinamikleri ve stratejik önemiyle dünya gündeminin merkezinde yer alıyor. 11 Eylül 2001'de gerçekleşen terör saldırıları, sadece Amerika Birleşik Devletleri'ni değil, tüm dünya düzenini derinden ve kalıcı bir şekilde etkiledi. Bu olaylar, Ortadoğu'daki güç dengelerini yeniden şekillendirirken, bölgesel ve küresel güvenlik politikalarının da baştan yazılmasına neden oldu. Saldırılar sonrasında uluslararası terörizmle mücadele kavramı, dünya siyasetinin en öncelikli konularından biri haline geldi ve Ortadoğu'daki siyasi, ekonomik ve sosyal yapılanmaları doğrudan etkiledi.
2003'te başlayan Irak Savaşı, Ortadoğu'da yeni bir dönemin başlangıcını işaret eden kritik bir dönüm noktası oldu. Saddam Hüseyin rejiminin devrilmesiyle başlayan ve sekiz yıl boyunca devam eden bu savaş, bölgenin siyasi, ekonomik ve toplumsal yapısını derinden etkiledi. 2011'de resmi olarak sona erdiğinde, geride etnik ve mezhepsel çatışmalarla parçalanmış, altyapısı büyük ölçüde tahrip olmuş, istikrarsız bir ülke ve gelecek nesilleri etkileyecek karmaşık bir siyasi miras bıraktı. Aynı yıl içinde, Tunus'ta başlayıp tüm Arap dünyasını etkisi altına alan "Arap Baharı" dalgasının bir uzantısı olarak Suriye'de patlak veren iç savaş, bölgeyi daha önce görülmemiş bir insani ve siyasi krize sürükledi.
Türkiye'nin bu süreçteki rolü ve pozisyonu, bölgesel dinamikleri şekillendiren önemli faktörlerden biri olarak karşımıza çıkıyor. 2014 yılına gelindiğinde Türkiye, Suriye'deki iç savaşın yarattığı insani krizin en ağır yükünü üstlenerek, dünyada en fazla mülteci barındıran ülke konumuna geldi. Bu durum, ülkenin sosyal, ekonomik ve demografik yapısını derinden etkilerken, aynı zamanda uluslararası arenadaki konumunu da yeniden şekillendirdi. 2015 yılında gerçekleştirilen Şah Fırat Operasyonu, Türkiye'nin Suriye topraklarındaki ilk askeri müdahalesi olarak tarihe geçti ve bölgedeki askeri varlığının başlangıç noktasını oluşturdu. 2016 yılında yaşanan 15 Temmuz olayları ve bunun ardından orduda gerçekleştirilen kapsamlı tasfiyeler, Türkiye'nin Suriye politikasında köklü değişikliklere zemin hazırladı. Bu süreçten sonra Türkiye, Suriye topraklarında daha aktif bir askeri politika izlemeye başladı ve sınır ötesi operasyonlarını daha sistematik bir şekilde gerçekleştirme kapasitesine ulaştı.
2022'de Rusya'nın Ukrayna'yı ilhak etmesi, küresel güç dengelerinde ciddi bir sarsıntıya neden olurken, uluslararası toplumun dikkatinin Ortadoğu'dan Doğu Avrupa'ya kaymasına yol açtı. Bu gelişme, Suriye'deki durumu da beklenmedik bir şekilde etkileyerek, bölgedeki güç dengelerinin yeniden yapılanmasına zemin hazırladı. Rusya’nın dikkatinini Suriye'den Ukrayna’ya çevirmesi Suriye’deki çatışmaların dinamiğini değiştirdi. Küresel güçlerin değişen öncelikleri ve stratejik hesapları doğrultusunda Suriye, yeni bir evreye girdi.
2024'te Donald Trump'ın Amerika Birleşik Devletleri başkanlığına yeniden seçilmesi, Ortadoğu politikalarında köklü değişimlerin habercisi oldu. Bu gelişmeyle eş zamanlı olarak Suriye'deki muhalif grupların yeniden harekete geçmesi, bölgedeki siyasi ve askeri dengeleri değiştireciğinin işaretçisi oldu. Bu süreçte muhalif grupların artan aktivitesi ve yeni ittifak arayışları, bölgedeki güç dengelerini tekrar değiştirecek gibi gözüküyor.
Tel Rıfat'taki son gelişmeler, Türkiye'nin bölgedeki etkisinin ve askeri kapasitesinin somut bir göstergesi olarak özel bir önem taşıyor. Bu stratejik noktadaki gelişmeler, Türkiye'nin bölgesel politikalarındaki etkinliğini ve kararlılığını açıkça ortaya koyuyor. Özellikle Suriye'de Tel Rıfat'a giren cihatçı grupların, Türkiye'den temin ettikleri ABD üretimi M113 zırhlı personel taşıyıcılarla kenti ele geçirmeleri, bölgedeki askeri dengelerin değiştiğini gösteriyor.
Bu kronolojik akış, Ortadoğu'nun son yirmi üç yılda geçirdiği dönüşümü net bir şekilde gözler önüne seriyor. Bölge, küresel güçlerin çıkar çatışmalarının, yerel dinamiklerin ve değişen ittifakların karmaşık bir dokusuna sahne olmayı sürdürüyor. 2024 Kasım sonunda cihatçı grupların şehir, kasaba ve köyleri ele geçirmesi, gelecek yılların nasıl şekilleneceğine dair önemli ipuçları veriyor. Rusya’nın Ukrayna savaşı sebebiyle Suriye’de etkinliğini azaltması, Çin, İran ve Kuzey Kore gibi diğer aktörlerin Rusya ile birlikte Suriye’ye müdahele etmesine sebep olabilir. Diğer aktörlerin bölgeye müdahaleleri ve alacakları pozisyonlara bağlı olarak bölgede gerilim artabilir, hatta sınırlar değişebilir.
1 note · View note
life-kaan · 2 months ago
Text
Suriye iç savaşı
suriye'deki güncel durum oldukça karmaşık ve çok yönlü gelişmeler yaşanıyor ve türkiye' nin bilgisinde oluşuyor.
halep ve idlib'deki çatışmalar, heyet tahrir el-şam (htş) liderliğindeki gruplar, halep kırsalında esed rejimine karşı ilerleme kaydetti ve rejimin kontrolündeki birçok bölgeyi ele geçirdi. halep çevresinde yaşanan çatışmalar, binlerce sivili yerinden ederek idlib kırsalına kaçışlara neden oldu 'esed` rejimi ve rusya'nın tepkisi, esed rejimi, halep'ten bazı birliklerini çekerek yeniden yapılanmaya gidiyor. rusya ise bölgedeki çatışmaları suriye'nin egemenliğine tehdit olarak nitelendirerek destek veriyor. aynı zamanda, halep uluslararası havalimanı çatışmalar nedeniyle kapatıldı ?.
türkiye'nin rolü, türkiye'nin desteklediği grupların da bazı bölgelerde htş ile işbirliği yaptığı iddia ediliyor. türkiye, sınır güvenliği ve bölgede istikrarın sağlanmasının öncelikli olduğunu belirtti. öte yandan, kuzey suriye'de pkk/ypg'ye karşı operasyonlar devam ediyor ? insani kriz, çatışmalar nedeniyle bölgede insani kriz derinleşiyor. siviller, rejim ve silahlı gruplar arasında sıkışmış durumda. bu durum, uluslararası insani yardım ve barış çağrılarını artırmış durumda .suriye'deki çatışmalarda türkiye'nin rolü, hem bölgesel hem de uluslararası dengeleri etkileyen önemli bir faktördür. türkiye'nin suriye politikası, özellikle sınır güvenliği, terörle mücadele, mülteci sorunu ve bölgesel istikrar gibi öncelikler çerçevesinde şekillenmiştir. işte türkiye'nin bu bağlamdaki temel etkileri. türkiye, suriye'nin kuzeyinde pkk/ypg ve işid gibi terör örgütlerine karşı operasyonlar yürütmektedir. öne çıkan operasyonlar:
fırat kalkanı harekâtı (2016): işid ve ypg unsurlarını etkisiz hale getirerek bölgedeki sınır güvenliğini sağlamayı hedefledi.
zeytin dalı harekâtı (2018): afrin'deki ypg varlığına karşı gerçekleştirildi.
barış pınarı harekâtı (2019): türkiye'nin güvenli bölge oluşturma stratejisinin bir parçası olarak tel abyad ve resulayn'da ypg'ye yönelik operasyonlar düzenlendi.
son dönemde, türkiye'nin bu operasyonlarını sürdürerek kuzey suriye'deki “terörden arındırılmış bölgeleri” genişletmeye devam ettiği bildirilmektedir
türkiye, suriye'deki iç savaştan en fazla etkilenen ülkelerden biridir.
mülteciler, yaklaşık 3,5 milyon suriyeli mülteci türkiye'de yaşamaktadır. türkiye, bu yükü azaltmak için suriye'nin kuzeyinde güvenli bölgeler oluşturarak mültecilerin geri dönüşünü teşvik etmeye çalışmaktadır.
insani yardım, türkiye, suriye'de insani yardım faaliyetleri yürüten en büyük aktörlerden biridir. özellikle idlib bölgesinde çatışmalardan kaçan sivillere yönelik gıda, barınma ve sağlık hizmetleri sağlamaktadır
uluslararası diplomasi
türkiye, suriye'deki krizin çözümü için hem sahada hem de diplomasi masasında aktif rol oynuyor:
astana süreci,türkiye, rusya ve iran ile birlikte astana süreci'nin ortaklarından biri olarak suriye'deki ateşkes ve siyasi çözüm süreçlerine katkı sağlıyor.
abd ve nato ilişkileri ,türkiye, kuzey suriye'deki pkk/ypg varlığına karşı abd'nin desteğini eleştiriyor. bunun yanı sıra, nato üyesi olarak müttefiklerinden daha fazla destek talep ediyor.
rusya ile işbirliği ve çatışma,türkiye, suriye'de rusya ile yakın işbirliği içinde olsa da bazı bölgelerde (özellikle idlib) zaman zaman gerilimler yaşanıyor.
türkiye'nin kuzey suriye'de oluşturduğu “güvenli bölgeler”, hem terör unsurlarından arındırılmış bir tampon alan işlevi görüyor hem de suriyeli mültecilerin dönüşünü kolaylaştırmayı hedefliyor. bu bölgeler türkiye destekli yerel yönetimler tarafından kontrol ediliyor.
bölgenin altyapısı ve kamu hizmetleri türkiye tarafından destekleniyor.
bölgesel gerilim, türkiye'nin kuzey suriye'deki varlığı, özellikle esed rejimi ve bazı uluslararası aktörler tarafından “işgal” olarak eleştiriliyor.
kürt sorunu, türkiye'nin ypg'ye karşı operasyonları, abd ve avrupa ülkeleriyle ilişkilerde gerilime yol açıyor.
türkiye'nin suriye'deki rolü, ulusal güvenlik kaygılarının yanı sıra bölgesel düzeni yeniden şekillendirme çabasıyla yakından bağlantılıdır. bununla birlikte, terörle mücadele, mülteci politikaları ve diplomasi alanında yürütülen faaliyetler, türkiye'nin suriye krizindeki kritik bir aktör olarak kalmaya devam ettiğini göstermektedir.
htş ve esed rejimi arasındaki mücadele, halep ve idlib'deki çatışmalar yoğunlaşabilir. esed rejimi, rusya'nın desteğiyle muhaliflerin ilerleyişini durdurmaya çalışabilir.
türkiye'nin operasyonları, türkiye'nin, pkk/ypg'ye karşı sınır ötesi operasyonlarını genişletebileceği ve güvenli bölgelerde daha fazla kontrol sağlamaya çalışabileceği öngörülüyor .
astana süreci ve uluslararası görüşmeleri, türkiye, rusya ve iran'ın ortak yürüttüğü süreçte ateşkes ve siyasi çözüm arayışları devam edebilir. ancak bu girişimlerin sahadaki durumu ne ölçüde değiştireceği belirsiz.
abd'nin iran destekli milislere karşı saldırıları, bölgede yeni bir gerilim hattı oluşturabilir. ayrıca, suriye'nin kuzeyinde ypg'ye olan amerikan desteği, türkiye ile ilişkilerde sorun yaratmaya devam edebilir. çatışmaların yoğunlaşması, yeni bir mülteci dalgasına neden olabilir. türkiye, bu durumda sınır güvenliği ve uluslararası destek arayışını artırabilir. güvenli bölgelerin altyapısının geliştirilmesi ve mültecilerin dönüşü, türkiye'nin önceliklerinden biri olmaya devam edecek.
rejimin, rusya ve iran'ın desteğiyle bazı bölgelerde yeniden kontrol sağlamaya çalışabileceği, ancak ekonomik kriz ve halkın desteğinin azalması nedeniyle bu durumun uzun vadede sürdürülemez olabileceği değerlendiriliyor. suriye'de kısa vadede istikrar sağlanması zor görünüyor. çatışmaların daha da tırmanması muhtemel. türkiye'nin bölgedeki etkinliği devam edecek, ancak diplomatik çabaların sonuç verip vermeyeceği, büyük ölçüde uluslararası aktörlerin iş birliğine ve sahadaki dengelere bağlı. insani yardım ve mülteci sorunları da uluslararası toplumun öncelikleri arasında yer almayı sürdürecek.bir diğer taraftan israilin burda ki rolü varmıdır bilmiyorum ama 1981'de işgal ettiği golan tepeleri 'ni stratejik bir savunma hattı olarak görüyor. bu bölgeden gelebilecek tehditlere karşı sıkı güvenlik önlemleri alıyor ve suriye'deki çatışmaları yakından takip ediyor.israil, suriye'nin hava savunma sistemlerini ve iran tarafından kullanılan altyapıyı etkisiz hale getirmek için gelişmiş askeri teknolojilerini kullanıyor. bu operasyonlar, israil'in rusya ile koordine ederek gerçekleştirdiği saldırılarla dikkat çekiyor. israil, suriye'deki operasyonlarını rusya ile çatışmadan yürütmek için moskova ile iletişim halinde. rusya, suriye'de esed rejimini desteklerken, israil'in iran karşıtı operasyonlarına sessiz kalarak bir denge politikası izliyor. israil'in suriye'deki operasyonları, abd ve diğer batılı müttefikler tarafından genellikle destekleniyor, çünkü bu saldırılar iran'ın bölgedeki etkisini sınırlıyor. türkiye ve israil'in suriye politikaları farklı hedeflere sahip olsa da, iran'ın bölgede artan etkisini sınırlandırmak gibi örtüşen çıkarları bulunuyor. ancak, israil'in suriye'deki operasyonları, türkiye'nin bölgedeki güvenli bölge politikalarına doğrudan bir etkide bulunmuyor. israil, suriye'de doğrudan bir kara gücü bulundurmasa da, düzenli hava operasyonları ve istihbarat çalışmalarıyla sürece müdahil olmaktadır. iran'ın askeri varlığına karşı yürüttüğü bu operasyonlar, bölgesel güç dengelerini etkileyerek suriye'deki çatışmaların boyutunu ve yönünü değiştirebilecek niteliktedir.
Tumblr media
0 notes
savunma-sldr · 3 months ago
Text
Tumblr media
Çözüm süreci, nedenleri gelişimi ve sonuçları:
2013-2015 yılları arasında Türkiye’de PKK ile yürütülen çözüm süreci, Türkiye Cumhuriyeti’nin Kürt sorununun çözümü için barışçıl yöntemlerle PKK ile müzakere ettiği bir dönemdi. Sürecin neden başladığı, nasıl geliştiği ve neden sona erdiğini aşağıda detaylı şekilde inceleyelim.
Sürecin Başlangıcı ve Nedenleri
Çözüm süreci, çeşitli siyasal, toplumsal ve güvenlik gerekçeleriyle başlamıştır:
1. Kürt Sorunu ve PKK ile Mücadele: Türkiye'de Kürt sorununu şiddet yerine siyasal yollarla çözme arayışı yıllardır gündemdeydi. 1984’ten itibaren silahlı çatışmalar ciddi insan kayıplarına ve toplumsal maliyetlere neden olmuştu.
2. Siyasi İrade: Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki AK Parti hükümeti, hem uluslararası kamuoyunun desteğini almak hem de iç siyasette Kürt seçmene hitap etmek amacıyla barış sürecine açık bir politika izledi.
3. PKK’nın ve Öcalan’ın Rolü: PKK lideri Abdullah Öcalan, 1999’dan beri İmralı’da cezaevindeydi. Öcalan, barış sürecine liderlik edebileceğini belirtmiş ve silahlı mücadelenin sona erdirilmesi için görüşmelere açık olduğunu ifade etmişti.
4. Uluslararası Dinamikler: Ortadoğu’daki değişimler (örneğin, Suriye İç Savaşı) ve Kürt hareketlerinin bölgesel etkisi, Türkiye'yi Kürt sorununun iç politikada büyümesini engellemek için bir çözüm arayışına itti.
Çözüm Sürecinin Gelişimi:
1. 2013 Nevruz Bildirisi: 21 Mart 2013’te Abdullah Öcalan’ın Diyarbakır’da okunan mektubu, silahlı mücadeleye son verilmesi ve müzakerelerle çözüm çağrısı içeriyordu. Bu, sürecin resmi başlangıcı olarak kabul edilir.
2. Silahların Bırakılması: PKK, Türkiye sınırları dışına çekileceğini duyurdu. 2013 yılı boyunca çatışmalar büyük ölçüde durdu.
3. Akil İnsanlar Heyeti: Toplumun farklı kesimlerini temsilen oluşturulan bu heyet, çözüm sürecine toplumsal destek kazandırmayı amaçladı ve Türkiye genelinde toplantılar yaptı.
4. Görüşmeler ve İmralı Süreci: Devlet yetkilileri, Öcalan ve HDP heyeti arasında İmralı Adası’nda görüşmeler yapıldı. Müzakerelerde, demokratik reformlar, anayasada Kürt haklarına yönelik düzenlemeler ve PKK’nın tamamen silah bırakması gibi konular ele alındı.
Çözüm Sürecinin Sona Ermesi
2015’te çözüm süreci başarısızlıkla sonuçlandı. Bunun başlıca nedenleri şunlardır:
1. Suriye ve Rojava’daki Durum: Suriye İç Savaşı’nda PKK’nın uzantısı olarak görülen PYD/YPG, Türkiye'nin güvenlik politikalarıyla çelişen bir şekilde güç kazandı. Türkiye, YPG'yi bir tehdit olarak görürken PKK, Rojava’daki kazanımlarını genişletmek için süreci kendi lehine kullanmaya çalıştı.
2. Kobani Olayları (2014): Kobani’de IŞİD’e karşı YPG’nin verdiği mücadelede Türkiye’nin pasif tutumu, Kürt kamuoyunda büyük bir tepki doğurdu. Bu durum, çözüm sürecine olan güveni sarstı.
3. Çatışmaların Yeniden Başlaması (2015): 7 Haziran 2015 seçimlerinden sonra HDP’nin meclise güçlü bir şekilde girmesi ve AK Parti’nin tek başına hükümet kuramaması, siyasi dengeleri değiştirdi. Bu süreçte PKK’nın çeşitli saldırıları ve Türkiye’nin askeri operasyonları çatışmaları yeniden başlattı.
4. Dolmabahçe Mutabakatı: 2015 yılında taraflar arasında uzlaşmaya yönelik bir metin üzerinde anlaşılmış gibi görünse de, Cumhurbaşkanı Erdoğan bu mutabakatı tanımadığını ilan etti. Bu açıklama, sürecin sonlandığını gösterdi.
5. Terör Olayları: 2015’te Suruç ve Ankara’daki terör saldırıları, Türkiye’de toplumsal güvenliği ve barış umutlarını ciddi şekilde zayıflattı.
Sonuç
Çözüm süreci, Türk siyasetinde önemli bir dönüm noktasıydı ancak hem taraflar arasındaki güvensizlik hem de bölgesel gelişmeler nedeniyle başarısız oldu. Sürecin sona ermesi, çatışmaların yeniden başlamasına ve toplumsal kutuplaşmanın artmasına yol açtı. Bugün hala bu dönemin etkileri tartışılmakta ve Kürt sorunu çözümsüz bir şekilde Türkiye gündemindeki yerini korumaktadır.
Çözüm sürecinde akil insanlar kimlerdi?
Türkiye’nin 2013 yılında başlattığı çözüm sürecinde, kamuoyunu bilgilendirmek ve sürece destek sağlamak amacıyla oluşturulan Akil İnsanlar Heyeti, farklı meslek gruplarından, siyasal görüşlerden ve toplumsal kesimlerden temsilciler içeriyordu. Heyet, 7 bölgesel gruba ayrılarak çalışmalarını yürütmüştü. İşte bu heyet ve üyelerinin listesi:
Çözüm sürecinde Akil İnsanlar Heyeti’nin Bölgeleri ve Üyeleri
1. Marmara Bölgesi
Başkan: Deniz Ülke Arıboğan (Akademisyen)
Üyeler:
Kadir İnanır (Sanatçı)
Hülya Koçyiğit (Sanatçı)
Erol Göka (Psikiyatr)
Mustafa Armağan (Yazar)
Levent Korkut (Hukukçu)
Mithat Sancar (Akademisyen, daha sonra HDP Milletvekili)
Yücel Sayman (Hukukçu)
2. Ege Bölgesi
Başkan: Tarhan Erdem (Araştırmacı, gazeteci)
Üyeler:
Baskın Oran (Akademisyen)
Avni Özgürel (Gazeteci)
Hasan Karakaya (Gazeteci, Yeni Akit)
Fadime Özkan (Akademisyen)
Ahmet Gündoğdu (Memur-Sen Başkanı)
Hüseyin Yayman (Akademisyen, gazeteci)
Fuat Keyman (Akademisyen)
3. Akdeniz Bölgesi
Başkan: Rifat Hisarcıklıoğlu (TOBB Başkanı)
Üyeler:
Nihal Bengisu Karaca (Gazeteci)
Hayrettin Karaman (İlahiyatçı)
Öztürk Türkdoğan (İnsan Hakları Derneği Başkanı)
Lale Mansur (Sanatçı)
Erkan Mumcu (Eski Bakan)
Mahmut Arslan (HAK-İŞ Başkanı)
4. İç Anadolu Bölgesi
Başkan: Ahmet Taşgetiren (Yazar)
Üyeler:
Cemal Uşşak (Gazeteci)
Mustafa Kumlu (Türk-İş Başkanı)
Hüseyin Yayman (Akademisyen)
Orhan Gencebay (Sanatçı)
Vahap Coşkun (Akademisyen)
Abdurrahman Kurt (Eski Milletvekili)
5. Karadeniz Bölgesi
Başkan: Yusuf Şevki Hakyemez (Akademisyen)
Üyeler:
Oral Çalışlar (Gazeteci)
Şemsi Bayraktar (Ziraat Odaları Başkanı)
Vedat Bilgin (Akademisyen, daha sonra Bakan)
Hilal Kaplan (Gazeteci)
Muhsin Kızılkaya (Yazar)
Fatma Benli (Avukat)
Yılmaz Ensaroğlu (Akademisyen)
6. Doğu Anadolu Bölgesi
Başkan: Can Paker (Gazeteci, TESEV Başkanı)
Üyeler:
Hayrettin Karaman (İlahiyatçı)
Ayhan Oğan (Sosyolog)
Abdurrahman Kurt (Eski Milletvekili)
Abdurrahim Boynukalın (Gazeteci)
Zeynep Tanbay (Sanatçı)
Cemalettin Başaran (Gazeteci)
7. Güneydoğu Anadolu Bölgesi
Başkan: Yılmaz Ensarioğlu (Akademisyen, İnsan Hakları Uzmanı)
Üyeler:
Gültan Kışanak (Siyasetçi)
Mehmet Metiner (Gazeteci)
Yasin Aktay (Akademisyen)
Murat Belge (Gazeteci, akademisyen)
Cengiz Çandar (Gazeteci)
Ayla Akat Ata (HDP Milletvekili)
Akil adamlar Heyetinin Görevleri
1. Toplumsal desteği artırmak için Türkiye’nin farklı bölgelerinde halkla buluşmak.
2. Kürt sorununun çözümüne dair öneriler ve görüşler toplamak.
3. Sürece yönelik olası eleştirileri ve beklentileri raporlayarak hükümete sunmak.
Heyetin çalışmaları, süreçte toplumsal katılım ve şeffaflığı artırmayı amaçlasa da eleştirilere de maruz kalmıştır. Süreç sona erdikten sonra, bu heyetin etkisi ve sürece katkısı tartışılmaya devam etmiştir.
Dolmabahçe mutabakatının maddeleri:
Dolmabahçe Mutabakatı, Türkiye'deki çözüm süreci kapsamında 28 Şubat 2015'te Dolmabahçe Sarayı’nda açıklanan bir protokoldür. Bu mutabakat, dönemin hükümeti ile Halkların Demokratik Partisi (HDP) heyeti arasında yapılan görüşmelerin bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Mutabakatın amacı, Türkiye'de Kürt sorununun çözümü için demokratik adımlar atılması ve çatışmaların sona erdirilmesiydi.
Dolmabahçe Mutabakatı’nın 10 maddesi şu şekildeydi:
1. Demokratik siyaset tanımı ve içeriği: Demokratik siyasetin tanımının yapılması ve bu alandaki engellerin kaldırılması.
2. Demokratik çözümün ulusal ve yerel boyutları: Çözüm sürecinin hem ulusal hem de yerel düzeydeki etkilerinin ele alınması.
3. Özgür vatandaşlık tanımı ve içeriği: Vatandaşların hak ve özgürlüklerinin genişletilmesi.
4. Kadın, kültür ve ekolojik sorunların yasal ve demokratik güvencelere kavuşturulması: Kadın hakları, kültürel haklar ve çevre sorunlarının çözümüne yönelik düzenlemeler yapılması.
5. Kimlik kavramı, tanımı ve tanınmasına dönük çoğulcu demokratik anlayışın geliştirilmesi: Türkiye’deki farklı kimliklerin tanınması ve bu konuda çoğulcu bir yaklaşım benimsenmesi.
6. Demokratik cumhuriyet, ortak vatan ve milletin demokratik ölçütler çerçevesinde tanımlanması: Demokratik cumhuriyet ve ortak vatan anlayışının somutlaştırılması.
7. Bütün bu demokratik hamle ve dönüşümleri içselleştirmeyi hedefleyen yeni bir anayasa: Yeni bir anayasanın hazırlanmasıyla demokratik dönüşümün güvence altına alınması.
8. Çözüm sürecinin güvenlik ve özgürlük dengesini gözeterek ilerletilmesi: Çatışmasızlığın devamı ve güvenliğin sağlanması için gerekli düzenlemelerin yapılması.
9. Sosyal ve ekonomik boyutlarıyla yüzleşme ve hakikatleri araştırma komisyonlarının kurulması: Geçmişte yaşanan olayların araştırılması ve mağduriyetlerin giderilmesi.
10. Silahların bırakılması ve demokratik siyaset için uygun zemin oluşturulması: PKK’nin silah bırakması ve çözüm sürecinin demokratik temeller üzerinde ilerlemesi.
Ancak bu mutabakat, kısa süre sonra tartışmalı hale gelmiş ve uygulanamadan süreç sona ermiştir. 2015 yılının Temmuz ayında çatışmalar yeniden başlamış ve çözüm süreci tamamen sonlanmıştır. Dolmabahçe Mutabakatı, çözüm süreci açısından önemli bir dönüm noktası olarak hafızalarda kalmıştır.
Erdoğan'ın Dolmabahçe mutabakatını tanımama nedenleri nelerdir?
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 28 Şubat 2015’te açıklanan Dolmabahçe Mutabakatı'nı tanımadığını Mart 2015’te açık bir şekilde ifade etti. Erdoğan'ın bu mutabakatı reddetmesinin ve sürecin sona ermesine yönelik tutumunun birkaç temel gerekçesi vardı:
1. "Devlet ile terör örgütü aynı masaya oturmaz" yaklaşımı
Erdoğan, mutabakatın kamuoyuna açıklanma şekline ve sembolik olarak hükümet temsilcilerinin HDP heyetiyle birlikte oturmasına tepki gösterdi. “Devletin terör örgütüyle aynı masaya oturması” imajının kamuoyunda yanlış algılara yol açabileceğini savundu. Erdoğan, bu sürecin sadece hükümetin kontrolünde ilerlemesi gerektiğini ve meşru devletin terörle eşit düzeyde gösterilmemesi gerektiğini belirtti.
2. Silah bırakma çağrısının yetersiz bulunması
Mutabakatın temel unsurlarından biri olan PKK’nin silah bırakma çağrısı konusunda somut adımlar atılmadığına inanıyordu. Erdoğan, silah bırakma çağrısının açık ve net bir şekilde yapılmadığını ve PKK’nin bu konuda güven vermediğini dile getirdi. Bu durum, sürecin ilerleyememesinin önemli bir nedeni olarak görüldü.
3. Milli iradeye vurgu
Erdoğan, mutabakatın kamuoyuna yansımasından sonra “Milli irade her şeyin üzerindedir” diyerek bu tür anlaşmaların halk tarafından tam destek alması gerektiğini ifade etti. HDP’nin bu süreçte kendini devletin eşit bir muhatabı olarak göstermesini eleştirdi ve mutabakatın içeriğini Türkiye’nin üniter yapısını tehdit edebilecek bir hamle olarak yorumladı.
4. Seçim sürecinin etkisi
2015 yılında, Haziran seçimleri yaklaşıyordu. HDP’nin çözüm sürecindeki rolü nedeniyle artan kamuoyu desteği, Erdoğan ve AK Parti için siyasi bir risk olarak değerlendirildi. Dolmabahçe Mutabakatı’nın bu dönemde HDP’nin lehine kullanılacağı düşünülerek eleştirildi. Bu durum, Erdoğan’ın çözüm sürecinden uzaklaşmasına ve milliyetçi tabanın desteğini kazanmaya yönelik adımlar atmasına yol açtı.
5. Milli Güvenlik Kurulu’nun (MGK) etkisi
Erdoğan, çözüm sürecinde Dolmabahçe Mutabakatı’nın MGK’da tartışılmadığını ve bir devlet politikası olarak benimsenmediğini söyledi. Sürecin “millilikten uzaklaşarak” farklı noktalara taşındığını düşündüğünü belirtti. Ayrıca mutabakatın "devletin onayı olmadan" hükümetin bazı aktörleriyle yapılmış bir metin olduğu imasında bulundu.
6. Terör örgütünün tutumuna duyulan güvensizlik
PKK’nın çatışmasızlık sürecinde şehir yapılanmalarını güçlendirdiği ve silahlı faaliyetlerine ara vermediği gerekçesiyle güven ortamı sarsıldı. Erdoğan, çözüm sürecinin samimiyetle yürütülemediğini ve mutabakatın uygulanabilir olmadığını düşündü.
Sonuç
Dolmabahçe Mutabakatı'nın ardından Erdoğan’ın bu açıklamalarıyla çözüm süreci resmen olmasa da fiilen sona erdi. Bu durum, 2015 yazında artan çatışmalar ve terör olaylarıyla birlikte çatışmasızlık sürecinin tamamen bitmesine yol açtı. Erdoğan'ın bu tutumu, hem uluslararası kamuoyunda hem de Türkiye'de çözüm sürecine dair farklı yorumlara neden oldu. Bazı kesimler bunu bir strateji değişikliği olarak görürken, diğerleri sürecin baştan itibaren kalıcı bir çözüm üretme kapasitesine sahip olmadığını savundu.
0 notes
yfs-t-t-2623 · 3 months ago
Text
Tumblr media
Tarihsel süreç içerisinde Kürt isyanları, Kürtlerin talepleri ve bu taleplerin sonuçları:
Geçtiğimiz yüzyıl içinde Kürdistan devleti kurma girişimleri, Kürt nüfusunun yoğun olarak yaşadığı bölgelerde siyasi, sosyal ve askeri birçok dinamikle şekillenmiştir. İşte bu süreçteki önemli gelişmeler ve sonuçlar:
Birinci Dünya Savaşı Sonrası (1918-1920):
Sevr Antlaşması (1920): Osmanlı İmparatorluğu'nun dağılışı sonrası imzalanan antlaşmada, Kürtlere özerk bir devlet kurulması önerilmiştir. Ancak bu öneri, antlaşmanın uygulanamaması ve Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulmasıyla birlikte hayata geçirilememiştir. Kürt Milli Hareketleri: 1920'lerde bazı Kürt liderler, bağımsızlık talep eden hareketler başlattı. Ancak bu çabalar genellikle başarılı olamadı.1922'de İngilizlerin teşviki ile Irak'ta isyan başlatan Kürtler, ardından Kürdistan Krallığı ilan eden ederler,  Lozan sonrası İngiltere bölgeyi Petrol için işgal edince 22 aylık Kürt Krallığı da sona erer.
Türkiye Cumhuriyeti Dönemi (1923-1938):
Şeyh Said İsyanı (1925): Bu isyan, Kürtlerin bağımsızlık ve özerklik taleplerini dile getirdi.  Şeyh Said İsyanı, 13 Şubat 1925 tarihinde Diyarbakır'ın Eğil ilçesinde başladı. İsyan kısa sürede yayılarak Bingöl, Muş, Bitlis, Elazığ ve Van illerini kapsadı. İsyancılar, devlet binalarını ele geçirerek, Türk memur ve askerlerini öldürdü. İsyanı bastırmak için hükümet, büyük bir askeri harekat başlattı. Hareketin komutanı, Atatürk'ün yakın arkadaşı olan İsmet İnönü'ydü. İnönü komutasındaki Türk ordusu, isyancıları kısa sürede mağlup etti. Şeyh Said İsyanı: Sonuçları Şeyh Said İsyanı, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşundan sonra yaşanan en büyük isyandır. İsyanın bastırılmasıyla birlikte, Kürt milliyetçiliği büyük bir darbe almıştır.
Dersim İsyanı (1937-1938): Dersim bölgesindeki Kürt ve Alevi nüfus, merkezi hükümete karşı ayaklandı. İsyan kanlı bir şekilde bastırıldı ve bölgedeki birçok hain öldürüldü veya yerinden edildi.
Irak Kürdistanı:
1920'ler ve 1930'lar: Irak'ın kurulmasından sonra Kürtler, çeşitli özerklik taleplerinde bulundu. 1930'larda, Irak hükümetiyle bazı anlaşmalar yapıldı, ancak bu anlaşmaların uygulanması genellikle yetersiz kaldı. 1946-1947: Mahabat Kürt Cumhuriyeti, İran’ın kuzeyinde kısa ömürlü bir bağımsızlık denemesi oldu. Ancak İran hükümeti tarafından hızla bastırıldı.
Irak ile Saddam döneminde tek istedikleri Özerklik ve Kürtçenin ikinci resmi dil olması imtiyazlarına kavuştular,
Kürtler elbette bununla yetinmediler, İran-Irak savaşı çıktığında yeniden isyan edip (Saddam'a karşı) İran'ın yanında yer aldılar. Saddam ise Halepçe'de Kürtlere kimyasal gaz kullanarak katliam yaptı. Körfez savaşı esnasında da Amerika'yı desteklediler.
PKK'nın kuruluşu 1970'ler ve 1980'ler:
Irak'ta Kürt Özerkliği: 1970'te Saddam Hüseyin, Kürtlere özerklik tanıyan bir anlaşma yaptı. Ancak 1980'lerde İran-Irak Savaşı sırasında bu özerklik kaybedildi ve Halepçe katliamı gibi olaylarla Kürtler ağır bedeller ödedi.
Ardından: PKK'nın Kuruluşu (1978): Türkiye'de, Kürt hareketini silahlı mücadeleye dönüştüren PKK, 1984’te silahlı eylemlere başladı.
Körfez Savaşı ve Sonrası (1991-2003):
1991 Körfez Savaşı: Irak’taki Kürtler, savaşın ardından, Saddam Hüseyin’in iktidarına karşı ayaklandılar ve Irak'ın kuzeyinde fiili bir özerklik kazandılar. Kürt Bölgesel Yönetimi (KBY): 2005’te Irak Anayasası ile Kürt bölgesi resmi olarak tanındı ve KBY kuruldu.
Suriye İç Savaşı (2011-günümüz):
Rojava'da Özerk Yönetim: Savaş sırasında, Suriye'nin kuzeyinde Kürtler, özerk Irak Kürdistan özerk bölgesinin ardından, PYD (Demokratik Birlik Partisi) liderliğinde, Rojava'da siyasi ve askeri yapı kurdu ve şimdide gözlerini kuzeye Türk topraklarına diktiler.
Kürtler dün de bu gün de Irak, Suriye, İran ve Türkiye topraklarının bir bölümünün Kürdistan Devleti olduğunu iddia eden bir ırkın fertleri, 
Bin yıldır Türk devletlerinin hüküm sürdüğü coğrafyanın adını dahi kabul etmiyor ve hatta Kürt sorununun çözümü için tüm sistemin Türk adından, dilinden ve bayrağından arındırılmasını talep ediyorlar.
Türkiye Cumhuriyetinin Anadolu devleti adını almasını köşe yazılarında dile getiren kripto Kürtçülere de dikkat edilmesi gerek.
Kürtlere Son 25 yıldır eğitim, sağlık, yol, konut gibi her çeşit sayısız imkan sağlandı, Lakin gelinen noktada Türk düşmanı olarak yetişen yüz binlerce Kürt, genci ile, yaşlısı ile, kadını ile çocuğu ile, bugün Türkiye'nin istikbal ve istiklali için en büyük tehlike haline adım adım geldi yada getirildi, lakin anlaşılan o ki, hangi talebi karşılasan, ne versen de  yeterli olmadı ve olmayacak.
Açıkça yazalım artık.
Doğudan gelen her vatandaş batı illerinde hatta ilçelerinde her türlü iş yapabiliyorken, batıdan giden bir vatandaş doğuda lokanta bile açamaz, bir sorun varsa da artık bu sorun Kürt sorunu değil Türk sorunudur.
Kürtlerin istedikleri ve  Kürt sorunu dedikleri şey Türkiye'den toprak koparmaktır. 
Daha azı hiç bir şekilde onları memnun etmeyecektir. Irak ve Suriye örneği ortadadır.
Özerklik ve Federasyon talepleri Sonuçları ve bir Değerlendirme:
Tarihsel süreç içerisinde Kürtlerin bağımsızlık ve özerklik talepleri, bölgedeki etnik, siyasi ve tarihsel dinamiklerle sürekli bir çatışma içinde olmuştur. Türkiye, Irak, İran ve Suriye’deki Kürt hareketleri, zamanla farklı stratejiler benimsemiş olsa da, bağımsız bir Kürt devleti kurma hayallerinden vaz geçmemişlerdir.
Irak ve Suriye'yi, ABD güdümünde bölen ve parçalayan Kürt hareketi, artık gözünü Türkiye cumhuriyetine dikmiştir.
ABD ve batının gerek doğu Akdeniz'deki enerji kaynakları ve gerekse Türkiye'deki Fırat ve Dicle'nin su kaynaklarına çökmek için uyguladıkları planda, ne yazık ki Kürtler vekalet savaşlarında batının paralı askeri olma rolüne, selden bir kütük kapma hevesi ile soyunmuş görünüyor.
Dolayısıyla artık bu sorun, ya kalıcı bir sulh ile ( Güçlendirilmiş mahalli idareler) çözülecek, Ya da pekte uzak olmayan bir zamanda, seçenek olarak tehciri de içeren kıyametin en beterini getirecektir.
Ahmet ATAM
1 note · View note
etaali · 3 years ago
Text
Tumblr media
"Doğu Bloku ülkerinden Rusya ve Çin ile yapmayı düşündüğün anlaşmaları iptal et! İran'la ilişkilerini tamamen koparmanı, Lübnan'daki misyonun değiştirmeni istiyoruz. Bunlar üzerinde anlaştığımız taktirde senin iktidarda kalmana sözümüz yok! Zira bunu daha kuvvetli bir biçimde tahkim ederiz.
Aksi taktirde şakamız yok, bir kaç ay içerisinde iktidardan uzaklaşmanı sağlayacak şiddetli saldırılarla beraber uluslararası meşruiyeti sarsacak gelişmeler olacak. Arap Birliği Suriye'yi dışlayacak, bölge ülkeleri bizi tastikleyecek, BM'de Suriye'ye yönelik iktisadi, siyasi, askeri ambargolar uygulanacak..."
Yukarıdaki sözler, 2011 yılı hemen öncesi Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad'ı ziyaret eden Batı'lı yetkililere ait.
Fotoğraf ise o günden bu güne Şam Havaalanı'na en çok inen Cargo uçağı olma ünvânını hak eden İran'a ait.
Teknik Personel, kendi üsluplarınca mesaj çakmışlar Batılı Başkentlere. 😊
3 notes · View notes
pusancatholic · 2 years ago
Text
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın ile Brileşik Krallık Ulusal Güvenlik Danışmanı Barrow görüştü
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın ile Brileşik Krallık Ulusal Güvenlik Danışmanı Barrow görüştü
Son dakika haberi! Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Büyükelçi İbrahim Kalın’ın ile  Birleşik Krallık Ulusal Güvenlik Danışmanı Tim Barrow’un gerçekleştirdiği telefon görüşmesine ilişkin basın açıklaması yapıldı.  Görüşmede ikili siyasi ve ekonomik ilişkiler, savunma sanayii alanındaki işbirliği, Ukrayna savaşındaki son gelişmeler, Suriye ve terörle mücadele konuları ele alındı. Ukrayna savaşının…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
e-haberturk · 2 years ago
Text
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın ile Brileşik Krallık Ulusal Güvenlik Danışmanı Barrow görüştü
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın ile Brileşik Krallık Ulusal Güvenlik Danışmanı Barrow görüştü
Son dakika haberi! Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Büyükelçi İbrahim Kalın’ın ile  Birleşik Krallık Ulusal Güvenlik Danışmanı Tim Barrow’un gerçekleştirdiği telefon görüşmesine ilişkin basın açıklaması yapıldı.  Görüşmede ikili siyasi ve ekonomik ilişkiler, savunma sanayii alanındaki işbirliği, Ukrayna savaşındaki son gelişmeler, Suriye ve terörle mücadele konuları ele alındı. Ukrayna savaşının…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
mgmstrateji · 2 years ago
Text
TÜRKİYE’Yİ YEREL DEMOKRASİYE TAŞIYACAĞIZ
Tumblr media
İMRALI GÖRÜŞMELERİ – 23 8.10.2022 / ANAKARA Katılanlar: H, C, D, P, S.S. Önder, İ. Balüken, Konular: Kandil görüşmeleri, kadın konuları (alınmadı), askerin operasyon isteği ama hükümetin yanal hareketleri, hasta tutuklular, derneklerin yasal zemini, İzleme Kurulu, Not: Alıntı içinde geçen kısaltılmış isimlerin ( H.F., E.A., E.T., gibi…) kim olduğunu bulmak işten değil. Ülkenin gündemine vakıf olan kişiler hemen bulur. İsimlerin kısaltılması metinden kaynaklanıyor, benden değil. Not: Metin içindeki koyultmalar, vurgulamak maksadıyla tarafımdan yapılmıştır … Müsteşar: Yolculuğunuz nasıl geçti? Rahat gelebildiniz mi? Heyet: En rahat yaptığımız yolculuklardan birisiydi. S. S. Önder: Önceki yolculuklar çok kötüydü. Tanrı’ya sığındık. Hatta bazı arkadaşlar neredeyse hatim indireceklerdi. A. Öcalan: (Gülerek) Bunun önlemini daha önceden alacaksınız. Her zaman tedbirli olacaksınız. İnanç olayı önemlidir. Müzakere sürecinde inanç alanıyla ilgili sorunları da ele alacağız. İşte Ürdünlü pilotu nasıl canlı canlı yaktıklarını görüyorsunuz. Bunu Ortadoğu’da İslam adına hareket ettiğini söyleyenler yapıyor. Kobani’yle, Suriye ile ilgili uyarılarımın sebebi buydu. Bunlar pilotu katlettikleri gibi oradaki herkesi de bu şekilde katletmek istiyorlardı. O nedenle ben sürekli uyarıyordum, ama Hükûmet ısrarla anlamadı. (Müsteşar’a dönerek) Hükûmete bunu anlatmanız lazım. Bu konu ile ilgili herkesin sorumlu davranması gerekiyor. Şengal’de yaşananlar olası katliamın en hafifiydi. Önünü almazsak her tarafı bu şekilde katliamlarla talan edecekler. Önemli bir toplantı yapacağız. İsterseniz siz başlayın. KGM: Evet, bugün bu format tarihi bir aşamayı gösteriyor. Fiziki olarak da toplantıyı yapmış olduğumuz bu mekân bu aşamanın göstergesi. Önümüzdeki dönem bizim için çok önemli tabii. Türkiye bir seçim sürecine girmiş durumda. Ancak seçim sürecinden bağımsız olarak çözüm süreci çalışmalarını yürütmemiz lazım. Sizler de görüyorsunuzdur. Çözüm süreci karşıtları iş başındadır. Basından sürekli haberleri servis ediyorlar. Özellikle bölgede yaşanan bazı olumsuzlukları sürekli gündemleştiriyorlar. İnsanların öldürülmesi, yol kesilmesi, vergi alınması gibi haberler bu tarafta olumsuz bir algı yaratıyor. Ayrıca bölgede polis ve askerin hükûmet üzerinde ciddi bir operasyon baskısı var. Bu olumsuzlukları düzeltmemiz lazım. Burada birbirimizden gizli saklımızın olmaması gerekir. Buradaki görüşmeler dürüstçe dışarı verilirse tablonun netleşeceği kanaatindeyim. Üç önemli husus var: Bir, çözüm sürecinin ruhuna aykırı olan gelişmeler. İki, güvenlik güçlerinin operasyonel süreçlerine hükûmet direnç gösteriyor. Üç, önümüzdeki toplantı için buraya İzleme Heyeti de gelecek. Mahkûm değişimi ve hasta tutsaklar konusundaki çalışma da son safhaya gelmiş durumda. Bu konuda bazı gelişmeler olacak. Bunlar olumlu gelişmeler. Ancak bu pratik baskı alanlarını, olumsuzlukları düzeltmemiz lazım. Çünkü operasyonlar yapılırsa çok can kaybı olabilir. O taraftan ya da bu taraftan olması önemli değil. Önemli olan birçok insanın tekrar yaşamını yitirmesi ihtimalidir. A. Öcalan: Evet, bugünkü toplantının önemli olduğunu tekrar vurgulayalım. Dün yaptığımız toplantıda da kendi mücadele hayatımın kısa bir kesitini size vermiştim. Dünkü toplantıdan sonra ve bu toplantıdan önce kısa bir muhasebe yaptım. Bugünkü geldiğimiz noktayı 55 yıllık bir maratonun kısa bir soluk arası olarak değerlendiriyorum. Benim için böyle gelişti. Bu masa maratonda bir moladır. Ben bu masanın kuruluşunda emeği geçenlere de teşekkür ediyorum. Sayın M. D. başta olmak üzere devlet heyetinin çabasını önemsiyorum. Çok ciddi devlet sorumluluğudur. Umarım siz de farkındasınız. Umarım siyasi iktidar da farkındadır. Kaygılarım devam ediyor. Benim için yer ya da masanın biçimi değil masanın kurulması önemlidir. Dediğim gibi devlet heyetinin bu çabasını önemsiyorum, ama siyasi elitler ne kadar bunun farkında, bunu bilmiyorum. E. Bey’den bugüne kadar büyük bir çabamız vardı. Beş altı yıllık büyük bir maratondur. Bununla sonuçlandı. Sonuçlandı derken aslında bir başlangıç. Neyin başlangıcı? Türkiye devlet tarihinde Cumhuriyet tarihini kastetmiyorum. Bin yıllık serüvende bu masa çok özgün bir anlama sahiptir. Hükûmet veya bizimkiler ne kadar farkındalık gösterir, bilemem. Ama benim kendi eylemlerim masanın devrilmemesi için oldu, bundan sonra da öyle olacak. Bu bir ilke masasıdır. Devletin ve toplumun demokratik geleceği için tam bir ilke masasıdır. İlkenin özelliği, ilkeden taviz verilmez anlayışıdır. Bin yıllık tarihi dayanakları vardır. Biz kadim kültürü de dâhil ederek vardığımız bir çözüm masasından bahsediyoruz. Şimdi önemli bir başlangıç yapıyoruz. Demokratik toplum taraftarları için de bu masa kıymetli olmalıdır. Ben bu kadim kültürü önemsiyorum. Ben hayatın çemberinden geçtiğim için biliyorum ve kendim de bir köy emekçisiyim. Böyle bir aileden geliyorum. Irgatlık da yaptım. Bu masanın tarladaki emekle de ilgisi var. Yani tüm sorunları bu masada ele alacağız. Arkadaşlarımızın da konumu aynı. KGM: Bizim de konumumuz aynıdır. Burada aristokrat gelenekten gelen kimse yok. Hepimiz bu kültürden gelmiş insanlarız, iyi niyetliyiz. Samimi olarak yürütmek istiyoruz. İnandığımız için buradaki çalışmaları yürütüyoruz. Üstlerimize de öyle anlatıyoruz. A. Öcalan: … “Demokratik devlet ve demokratik toplumu” sıkça kullanıyorum. Müzakerenin bir niteliği devletin demokratikleştirilmesi, diğer niteliği toplumun demokratikleştirilmesidir. Burada olağanüstü bir çaba gösteriyorum. Ancak ne kadar çaba göstersem de çocuk yerine konuyorum. Ben bunu önemsemem. Ama bu büyük hatalara götürebilir. Başından beri herkes isyancı olabilirdi ama ben olamazdım. Toplumsal koşulların gereği olarak her şey üzerime yıkıldı. … Bir Türk okuluna gidiyordum ve bunu sorgulamaya başladım. Bir Türk okuluna gidiyordum ve ben bir Kürt’tüm. Kendi kendime “Sen Kürt’sün, Türk okuluna gidiyorsun” diye sorguladım. Çelişkiler burada başladı. Sonra dine yoğunlaştım. Çocuklara namaz kıldırıyordum. Hatırlıyorum, okula gidip gelirken yolda imamlık yapıyordum, çocuklara namaz kıldırıyordum. Bu Türklük şeyini nasıl çözeriz diye hep düşündüm. Bu nedenle çözüm arayışım çok köklü ve eskidir. … Daha önce Kesire meselesini açmıştım. Derin devletin has adamının kızıyla evlenirken özellikle Dersimli arkadaşlar hep kuşku duymuştu. Ali Haydar daha iyi bilir. Ben onunla evlenirken de “Devletle aramızda bir köprü olabilir” diye düşündüm. (Kesire’yi kastederek) Biliyorsunuz, o da bize on yıl korkunç azap çektirdi. On yıl bana büyük bir ders verdi. Kesire’nin verdiği ders olmasaydı bugün bu masada oturan kadınlar olmazdı, kadın özgürlüğü olmazdı. Kadın özgürlüğünü böyle geliştirdik. Bizim arkadaşlar o dönem bu Ürdün pilotuna yapılan gibi öldürelim dediler. Ben engelledim. Yani tekrarlıyorum, çözüm arayışımın çok eski ve köklü olduğunu vurguluyorum. … Peki, acaba devlet içi çözüme ne zaman karar verdim? Burada Özal’ın büyük bir rolü var tabii. Devlet kapısını araladığında reddetmedim. Tabii o zaman dışarıdaydım. Reddedebilirdim de. Sonuç olarak ben karşı değilim. Mahir Kaynak’la da televizyon üzerinden diyalog kurdum. Birbirimizi bu kadar boğazlarken nasıl dost olabiliriz diye düşündüm. O dönem bana gönderilen bir haberde de “Alman-Fransız Savaşı yüz yıl sürdü. Japonya-Amerika Savaşında atom bombası kullanıldı” örneklerini verdiler. “Devlet dışı çözüm çabalarının kazananı olmaz” dediler. “Bu kadar büyük acılara rağmen onlar bir araya gelebiliyor, bizim çelişkimiz bu kadar derin değil” dediler. Ben buna anlam biçtim. Burada attığımız her adımın karşısında mutlaka bir karşı darbe oluyor ve bugün bu toplantının da bir karşılığı olacak. Karşıt bir darbe hamlesi gelecek. Sakine’leri hatırlayın. Burada yaptığımız ilk toplantıdan sonra Paris’te karşılık verdiler. Her önemli görüşmeden sonra mutlaka karşı bir darbe gelişti. Roboski, Hakkâri’de 13 köylünün katledilmesi, KCK operasyonları ve buna benzer yüzlercesi hep böyleydi. Bunu yapanlar şimdi teşhir oldu. Emin tecrübelerime dayanarak söylüyorum. Ben Sakine’lerin olayını ilk duyduğumda çok düşündüm. Ne yapmak gerekir diye yoğunlaştım. On beş gün burada görüşmedim. Sonra görüşmeye çıktım. Ben o dönem şöyle düşündüm: Velev ki bu cinayet H. F.’nin planıyla oluyor, Başbakanın onayıyla oluyor. Sonuçta bu ekip de en az benim kadar tehdit altında dedim. O nedenle sabır göster, çalış ve bunu ortaya çıkar diye düşündüm. Ve şimdi ortaya çıktı. Paralel yapı, Cemaat çıktı. MİT’ten bir ekip de bunun içinde olabilir. Tedbir önemlidir. Görüyorsunuz, Cumhurbaşkanı günlük tedbir alıyor. Selahattin konuşmalarında iç güvenlik paketi için “Cumhurbaşkanı Sarayın güvenliğini alıyor” diyor. Doğru diyor, ben de eleştiriyorum. … KGM: Önemli olan tünelin ucundaki ışığı görmektir. O ışığı görürsek hızla ilerleyebiliriz. Uygun görürseniz bir çay molası verelim. Arkadaşlar da sonrasında Kandil’e gidip geldiler, Kandil izlenimlerini aktarsınlar. … A. Öcalan: Bu konuda en çok şuna içerliyorum: Süreç başlayınca H. Bey rica etti. “Elinizde bulunan asker ve kamu görevlilerinin bırakılması olumlu bir katkı sağlar” dedi, Ben hiç sorgulamadan bunun doğru olduğunu söyledim ve çağrı yaptım. İsrail bir askeri için binlerce Filistinli tutsağı bıraktı. Bir onu düşünün, bir de dün yakılan Ürdünlü pilotu düşünün. H. Bey de iyi niyetliydi ama hasta tutsaklar meselesini halledemedi. KGM: Askerlerin, kamu görevlilerinin bırakılması bu sürece çok olumlu bir katkı yapmıştır. Bu konuda sizin ortaya koyduğunuz tutum son derece geliştirici olmuştur. Heyet: Bu dürüstlük meselesine açıklık getirmek durumundayız. Bu kabul edilecek bir itham değil. Hasta tutsaklar meselesinde P. Hanımla birlikte Başbakanla yaptığımız görüşmede siz de varsınız ve tanıksınız. Başbakan hasta tutsaklar konusunu kendisinin engellediğini ve durdurduğunu söyledi. 6-7 Ekim olaylarını gerekçe göstererek durdurduğunu ifade etti Başbakan ve Adalet Bakanına kamu güvenliği sağlanmadan bu konuda adım atılmayacağını söylediğini aktardı. KGM: Alınganlığa gerek yok. Kendimi de dâhil ederek söylemiştim. A. Öcalan: Ne demiştin? KGM: Biz üstlerimize dürüst aktarmak zorundayız dedim. Bazı şeyler buradan çıkış şekliyle buradan farklı oldu. Her şey paralel olmalı. Heyet bazen burada tartışılan çerçeveyi farklı verebiliyor. Heyet: Bu konuda heyet tam bir pres altında. KCK açıklamalarımızı fazlaca iyimser, devlet de fazlaca karamsar değerlendiriyor. KGM: Heyet üyeleri ile ilgili bir sıkıntımız yok. Ben genel bir görüşten bahsediyorum. A. Öcalan: (KGM’ye dönerek) Bende kusur gördüyseniz söyleyebilirsiniz. KGM: Hayır. Ben genel ifade ettim. A. Öcalan: Varsa söyleyebilirsiniz, tartışmanın gücü çözümün gücüdür. Heyet: Bir gün heyet olarak sizlerle bunları detaylı bir şekilde ziyaret eder, görüşürüz. Hasta tutsaklar meselesi bürokratların işidir deyip atamayız. KGM: Hasta tutsaklar ve İzleme Kurulu. Bu iki mesele de hal oldu. Tamamdır. Heyet: En ufak daralmada hükûmetin tavrı ricat etme, sorumluluk almama oluyor. Başbakan yaptığımız görüşmede “6-7 Ekim’den sonra durdurdum” dedi. Tek bir örnek vereyim. Abdülmecit Aslan arkadaşın durumu her şeyi açıklıyor. Kaç ay uğraştık, zor tahliye ettirdik. Bir gün sonra yaşamını yitirdi. Şahadetinden hemen önce Başkan’a iletilmek üzere bir not da kaleme almıştı. Çok duygusal bir not. Siyasi iradenin tasarrufu ile bu süreçlerin gelişmesini kabul edemeyiz. … KGM: Hem İzleme Heyeti hem de hasta mahkûmlar konusunda gelişmelerin olacağını tekrar ifade etmek istiyorum. Sizlerin önerileriniz de olabilir. Süreçle ilgili kamuoyu oluşturmak gerekecek. Siyasi mücadeleye çağrı yapılması konusunda sizden de beklentiler var. A. Öcalan: Ona geleceğiz. Onunla ilgili iki şey söyleyeceğim. Zaten bu toplantının amacı da odur. Karar gerektiren kısmını İzleme Kurulunun olduğu toplantıda konuşuruz. Biz buradaki meseleyi köklü ele alıyoruz. Daha önce yapılan görüşmelerle ilgili 17-18 maddelik bir teknik metin önüme getirmişlerdi. Sendika ya da derneklerin hükûmetle görüşmesi gibi. O dönem E. Beye de söylemiştim. Biz böyle teknik yaklaşamayız. Meseleyi köklü ele almak zorundayız. Benim çalışma yöntemim budur. Ben Suriye muhaberatı ile görüşürken bana “Bay İlke” diyorlardı. Emre Bey’e de söyledim. Bunu kabul ediyorsanız görüşelim dedim. Burada ağır bir hükümlü olabilirim ama düşünce ve çözüm ufkum özgürdür dedim. E.Bey de benim için “İyi bir görüşmeci oldunuz, görüşebiliriz” demişti. İlk görüşmelerde sizi izlemiştik. O zaman hazırlıklı değildiniz. Ben de ona hak vermiştim. Hayatımın en yorucu beş yılı geçti. Ama şimdi hayırlı bir noktaya getirdik. Tüm bunlara rağmen bu noktaya gelmek çok önemlidir. Elimde iki taslak var. Biri olumlu gelişmeler olması durumunda, diğer olumsuz gelişmeler olması durumunda dikkate alınacak hususları içeriyor. Yorumum: bu toplantının tarihi 5 Şubat 2015. Yukarıda dediğine binaen beş yıl geriye gidin. Demek ki 2010’dan beri görüşüyorlar. KGM: Bugünkü toplantı tarihi bir toplantıdır. Bu olumlu havada olumsuzlukları konuşmamak daha doğru olmaz mı? Biz de sizdeki bu taslakları görmedik. İsterseniz birlikte bir görelim, ondan sonra paylaşın. A. Öcalan: Önemli değil. Burada neler yapılacağına dair tespitlerim var. (Başkan elindeki taslağı S.’ye uzattı.) Evet, bu masayı ben de önemsiyorum. Devlet masasıdır, görüşme masasıdır. Ciddiye almak zorundayız. Kandil’in savaş çizgisini eleştireceğim. Suriye’deki, Cizre’deki savaş çizgisi provokasyona açıktır. Kobani'de neler olduğunu gördünüz. Buradaki görüşmelerimiz olmasa IŞİD her tarafı cayır cayır yakacaktı. Şengal’le ilgili yedi yıldır uyarmama rağmen tedbir almadıkları için ne olduğunu gördünüz. Bu konuda Selahattin’i de eleştirmiştim. Ezidiler geldiğinde yoktu. Aslında katledilen, tecavüze uğrayan hepimizdik. Kıyameti koparması gerekiyordu. Benim size, Karayılan’a, Bayık’a saygım var ama bu kurtarmıyor, Önderlik farklı bir şeydir. … Heyet: Başkanım, Kandil aktarımını yapayım. 22 Ocak tarihinde İ. Beyle birlikte Kandil’e gittik, Görüşmede Cemil Bayık, Duran Kalkan, Ali Haydar, Elif Pazarcık, Fatma Dersim, Delil Amed, Leyla Van ve Kobani’den Şahin Cilo arkadaşlar vardı. … Heyet: Genel olarak arkadaşların müzakereye ilişkin ortak düşüncesi devletin ve hükûmetin müzakereye ciddi yaklaşmadığı yönünde ve takvimlerin aşındırıldığını ifade ediyorlar. 15 Şubat tarihinin yaklaştığını söylüyorlar ve belli ki artık o takvim işlemeyecek diyorlar. Bu durum müzakere istemedikleri anlamına geliyor diyorlar. Oyalamaya çalışıyorlar. “Müzakere yapmayacaklar. Bizim kanaatimiz budur” diyorlar. Yine de biz o tarihlere kadar bekleyeceğiz. Önderliğin verdiği söze bağlı kalmak için bekleyeceğiz diyorlar. Önderliğimiz iki tarafın paralel adım atmasını söylemişti, eğer onlar uyarsa biz de uyarız diyorlar. Normalleşmeyle ilgili duruma da hazır olduklarını ifade ediyorlar ve Önderliğimizin talimatlarına uyuyoruz diyorlar. Dikkat edilirse her adaya gidişte bir olay gerçekleşiyor değerlendirmesini yaptılar. AKP’nin sürekli sabote ve tahrik ettiğini ifade ettiler. Yine hükûmetin sürekli şikâyet ettiği vali ve kaymakam atama meselesinin de yalan ve uydurma haberler olduğunu söylediler. Yine hükûmetin Rojava ve Kobani politikalarında bir değişiklik olmadığım söylediler. IŞİD’in Türkiye’nin dayatmasıyla savaşı yürüttüğünü söylediler. KDP ile ilgili şu anda bir gerginliğin olduğunu, Ezidilerin Şengal’de meclis oluşturmasından rahatsızlık duyduklarını ve meclise çok tepki gösterdiklerini söylediler. KDP bu durumu Kürdistan’ın parçalanması olarak değerlendiriyormuş. Bu gerginliği çözmeye çalıştıklarını söylediler. Fakat KDP şu anda ilişkileri durdurmuş. YNK ile ilgili bir sıkıntının olmadığını, onların meclisi de olumlu karşıladığını söylediler. A. Öcalan: Goran’la araları nasıl? Heyet: Bize herhangi bir sıkıntı aktarılmadı. Biz oradayken Kobani henüz kurtarılmamıştı. Arkadaşlar orada bize en geç bir haftaya kadar kurtarılacağını söylemişti. Şu anda kurtarılmış durumda. Ayrıca KDP PKK’nin ulusal ve uluslararası zeminde gelişimini hazmedemiyor. Şahin arkadaş Rojava’ya ilişkin bir değerlendirme yaptı. Kısaca onu da aktarayım. Kobani ve Afrin ile ilgili Rojava’ya Türkiye’den bir heyetin görüşme yapmak için gittiğini söyledi. Süreçle ilgili görüşme yapmaya geldiklerini söylemişler. A. Öcalan: Resmi bir görüşme mi olmuş? Heyet: Evet, resmi bir görüşme. A. Öcalan: Ne konuşmuşlar? P. Buldan: Koridor açma başta olmak üzere Afrin’e kapı sözü de verdiklerini, fakat bunların hiçbirini yerine getirmediklerini, yapmadıklarını söyledi. A. Öcalan: H. Bey ne diyor bu konuda, görüşmeyi teyit etti mi? Heyet: Evet, teyit etti. Fakat biz H. Beye de verilen sözlerin yerine getirilmediğini söyledik. H. Bey bunun bir sürecin başlangıcı olduğunu, bunun takibinin önemli sonuçlar doğurabileceğini ifade etti. Ayrıca Haseke’ye ilişkin verdiği bir bilgi var. Haseke’de Önderliğin uyardığı gibi rejim tarafından YPG’ye çok ciddi bir saldırı yapıldığını söyledi. “Fakat biz Önderliğin uyarıları doğrultusunda gerekli tedbirleri almıştık. O nedenle çok güçlü darbeledik. Bize ait yerleri almak istediler, fakat tersi oldu” dedi. A. Öcalan: O saldırının arkasında İran var. Heyet: Arkadaşlar da aynı şeyi söylediler. Haseke saldırısının arkasında İran’ın olduğunu, fakat şu anda bir ateşkesin sağlandığını ifade ettiler. A. Öcalan: Haseke’nin ne kadarı bizimkilerin elinde? Heyet: Büyük birkısmı. Birkaç mahalle dışında tamamı arkadaşların kontrolünde. … Heyet: Salih Müslim’in de size selamları var. Bir telefon görüşmesi yaptık. Kobani’de artık yeni bir durumun olduğunu ve sizin perspektifinize bir ihtiyaç olduğunu söyledi. A. Öcalan: Kobani ve Suriye konusuna değineceğim. Devam edin. … Heyet: Doktor Mahmut Osman’ın size selamı var. O da arkadaşlara AKP müzakereleri boşa çıkaracak diye bir uyarıda bulunmuş. A. Öcalan: Kaygısını mı dile getirmiş? Heyet: Evet Başkanım, öyle birkaygısı var. A. Öcalan: Başka aktarımınız var mı? Heyet: Benim aktarımlarım bu kadar. Kandil dâhil olmak üzere eksik bıraktığım yerleri İ. Bey aktaracak. İ: Başkanım, HPG’nin mesajını aktarmak istiyorum. Müzakere taslağı tüm birimlere gönderilmiş. Orada değerlendirilmiş. HPG güçleri belirttiğiniz hususlara azami özen gösteriyorlar. Kırsalda ordu ile temas olmaması için arkadaşlar hassas davranıyorlar. Arazinin derinliklerine çekilme durumu var. Şehirlerde silahlı birliklerin olmadığını belirtiyorlar. Katılımın çok fazla olduğunu ve yoğun bir eğitim programının devrede olduğunu söylüyorlar. A. Öcalan: Irak’tan, İran’dan katılım var mı? Read the full article
0 notes
hetesiya · 1 year ago
Text
Gözler Gazze’deyken Suriye’de neler oluyor?
Fehim Taştekin
Gözler Gazze’deyken Suriye’de neler oluyor?
Dünya Gazze’ye kilitlenmişken Suriye’de cephesine göre durulmalar ya da yükselmeler yaşandı. Aktif cephe hatlarının başında Fırat’ın doğusu geliyor.
İsrail’in Gazze’deki soykırım savaşının bölgeselleşmesi halinde ateşin sıçrayacağı yerler arasında ilk sırayı Lübnan, ikinci sırayı Suriye’nin alacağı öngörülüyor. Gelişmeler bu senaryoya varmadan da taşların ne yönde oynayacağı belli oluyor.
Dünya Gazze’ye kilitlenmişken Suriye’de cephesine göre durulmalar ya da yükselmeler yaşandı.
Aktif cephe hatlarının başında Fırat’ın doğusu geliyor. 7 Ekim Aksa Tufanı’ndan tam bir hafta önce PKK’nin Ankara’da İçişleri Bakanlığı’na düzenlediği saldırıyla birlikte Erdoğan yönetimi, 2019’da M-4 yolunda önü kesilen Barış Pınarı Harekatı’nı kaldığı yerden devam ettirmek için yeni bir bahane yakalamıştı. Özerk yönetimin kontrolündeki elektrik, gaz ve petrol istasyonları dahil altyapı tesislerini hedef alan bir operasyon geliştirdi. Fakat Erdoğan muhtemelen Gazze’de ağır suçlar işleyen İsrail’le kıyaslanmaktan kaçınmak için hemen vites küçülttü. Halk Koruma Birlikleri’nin (YPG), Türkiye’nin güdümündeki Suriye Ulusal Ordusu (SMO) milisleriyle kesişme noktalarındaki çatışmaların yoğunluğu da epeyce azaldı. Bununla birlikte SİHA’larla suikast girişimleri kesilmedi. 16 Kasım’da Kobani’de Suriye Demokratik Güçleri’nden (SDG) 3 kişinin öldüğü bir saldırı oldu. 22 Kasım’da Kamışlı’da 3 saldırıda iki kişi öldü. 23 Kasım’da Amude’de yeni evli bir çiftin aracı vuruldu, bir kişi öldü. Bu yıl içinde düzenlenen SİHA saldırılarının sayısı 100’ü geçti. Gazze gündemi dağılır dağılmaz Erdoğan takıntılı Suriye planlarına tekrar asılabilir. Bunun için bahse gerek yok.
***
Beri tarafta Heyet Tahrir el Şam’ın (HTŞ) kontrolündeki İdlib’de cihatçı kümeler ‘fırsat bu fırsat’ havasında çatışmaları tırmandırdı. Bir taraftan İsrail, Suriye’nin Şam ve Halep havaalanlarını felç eden saldırılar düzenlerken diğer taraftan HTŞ’nin başını çektiği Feth’ul Mubin koalisyonu Halep, Hama ve Lazkiye kırsalında Suriye ordusuna yüklendi. El Kaide-IŞİD artıklarının Suriye’deki varlığı, ABD-İsrail ikilisinin çıkarları a��ısından önem taşıyor. Suriye felç edilsin de kim ederse etsin; ister NATO üyesi Türkiye ister cihatçılar! Terörle mücadele edildiğine dair yalanlarla sabaha uyanıp aynı yalanlarla yatağa sızanlar Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler gibi Suriye yönetiminden ‘teşekkür’ bekleyebilir. Ayrıca Orta Doğu toza dumana karışmışken Türk askeri-istihbarat unsurları, Fırat’ın batısında boş durmayıp muhalif güçlerin sivil ve askeri kanatlarını yeniden organize etmek için balçıklı patikada yine patinaj yapıyor.
***
Gazze’nin doğrudan yansıması olarak tırmanışın görüldüğü diğer yerler Deyr el Zor, Haseke ve Tanaf hatları. Amerikan güçlerinin konuşlandığı bu alanlara yönelik Irak ve Suriye’deki İran destekli milis güçlerinden gelen saldırılarda ciddi artış görüldü. Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani’nin öldürülmesinden bu yana Amerikan güçlerinin bölgeden gitmesini temin için izlenen bir strateji zaten var. Fakat ABD’nin İsrail’e kalkan olan askeri-siyasi angajmanı Amerikan varlığına düşman milisleri caydırmak yerine daha da kışkırttı. Saldırılar ivme kazandı. Iraklı gruplar 9 Aralık’ta Irak ve Suriye’de Amerikan güçlerine 11 saldırı düzenledi. İki gün sonra Şedadi ve El Ömer’deki güçler hedef alındı. 17 Ekim’den bu yana düzenlenen saldırı sayısı 94’ü buldu. Amerikalılar roket saldırıları artınca Şedadi’nin yanı sıra El Ömer petrol sahası ve Koniko gaz sahasındaki üslere takviye yapmıştı.
***
Bu tırmanış Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) üzerinde oturduğu zemini de oyuyor. Geçen yaz patlak verip ABD’nin ağırlık koymasıyla gerileyen aşiret isyanı alttan alta körükleniyor. 27 Ağustos'ta Deyr el Zor Askeri Meclisi Komutanı Ahmed el Halil’in (Ebu Havle) gözaltına alınmasının ardından Ukeydat (Akidat) kabilesi SDG’ye savaş açmıştı. SDG’ye göre isyanı İran ve Suriye körüklüyor. SDG Genel Komutanı Mazlum Abdi, Al Monitor’a verdiği röportajda, “Bölgemizin ABD ile İran destekli milisler arasında bir savaş alanına dönmesini istemiyoruz. Bunu onlara da söyledik” dedi. Kobani, İranlıların kendilerine, “Biz sizin güçlerinizi hedef almıyoruz. Deyr el Zor saldırılarına karışmıyoruz” dediklerini ama SDG’nin bir silah deposunun da SİHA ile vurulduğunu belirtti. Kobani açıkça aşiret isyanını İran destekli milislerle birlikte Suriye yönetiminin kışkırttığını öne sürerken Ankara, Şam ve Tahran’ın Amerikalıları bölgeden çıkarma hedefinde birleştiğini vurguladı.
Kobani’nin değerlendirmesi olası bir tırmanış ya da Amerikan pozisyonundaki değişimlere bağlı olarak öngörülebilir bazı tehlikelere işaret ediyor. 27 Ağustos’tan itibaren 3 isyan denemesi, ortalık karıştığında ya da Amerikan koruması sona erdiğinde özerk yönetimin geleceği açısından kırılma noktalarını işaretliyor.
İlk isyanın ardından Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi aşiretlerin güvenini kazanmak için bölgede çok sayıda toplantı yaptı. Altı ay içinde sivil ve askeri konseylerin yeniden düzenlenmesi kararlaştırıldı. Yine de yeni bir sayfanın açılabildiği söylenemez. Nitekim Ukeydat’ın lideri İbrahim Abbud el Hafil 11 Kasım’da 11 grubun birleşmesiyle “Aşiretler ve Kabileler Ordusu” kurulduğunu ilan etti. Kendisini başkomutan olarak sundu. “İşgalci” olarak nitelediği SDG’yi bölgeden çıkarmak için seferberlik çağrısı yaptı. Bu çağrı Hafıl’ın Doha’da yaşayan kardeşi Musab el Hafıl’ın arabuluculuk girişiminin başarısız olmasının ardından geldi. Amerikalılarla doğrudan görüşmek isteyen Musab el Hafıl’ın Semelka’dan Suriye’ye sokulmadığı aktarılmıştı.
İbrahim el Hafıl’ın çağrısını takiben aşiret savaşçıları Şuheyl, Carzi, Sağir el Cezire ve Havaic gibi yerlerde SDG’yle yeniden çatışmaya girdi. Amerikan güçlerinin SDG ile birlikte Ziban, Tayyana ve Şuheyl’de hava destekli iki devriye turu atıp gözdağı vermesi de durumu değiştirmedi. Hafıl’ın ekipleri 6 Aralık’ta Deyr el Zor Askeri Konseyi Üyesi Rone Welat’ı (Şirvan Hassan) da öldürdü. El Ömer bölgesinde köprüye yerleştirilen mayınla hedef alınan Welat, SDG’nin önde gelen komutanlarından biriydi.
11 Aralık’ta daha geniş bir saldırı dalgası geldi. Al Vatan gazetesine göre aşiret savaşçıları Deyr el Zor’un doğusunda Ebu Hardub, Carzi, Tayana, Ziban, Havaic ve Şaffa ile vilayetin batısındaki Hassan’da SDG noktalarına eş zamanlı olarak RPG’lerle saldırı düzenledi. Deyr el Zor’un batısında bir tuz madeninde konuşlu SDG güçlerine saldırı oldu. Aşiret isyanını tamamen İran-Amerikan hesaplaşmasına bağlamak yanıltıcı olabilir. İsyanın kaynağında petrol sahaları ve Arap bölgelerinin kontrolünde Kürtlerin üstün rolüne karşı bir rahatsızlık var. Buna ilaveten IŞİD’le mücadele çerçevesinde yürütülen gözaltı operasyonları kızgınlığı büyütüyor. Suriye yönetimi de ülkenin zenginliklerini çalmakla suçladığı Amerikan güçlerinin bölgeden çıkarılması için aşiret isyanını değerlendiriyor. Bölgedeki Amerikan askeri varlığı, Kürtler ve Arapların SDG çatısı altında birlikte hareket etmesine dayanıyor. Arap-Kürt ayrışmasıyla SDG’nin çözülmesi ve Amerikalılar açısından sahanın güvensiz kılınması gibi bir hesap güdülüyor.
***
Aşiret isyanı bu düzeyde kaldığı sürece bölgedeki denklemin bozulması zor. ABD’nin Suriye ve Irak’tan çekileceğine dair öngörüler daha çok temennilere dayanıyor. Geçen hafta Cumhuriyetçi Senatör Rand Paul’ün 7 Ekim’den sonra daha fazla saldırı altında oldukları gerekçesiyle Suriye’deki güçlerin çekilmesi yönünde sunduğu öneri 13’e karşı 84 oyla reddedildi. Öneriye karşı çıkanlar bunun İran’a hediye olacağını savundu. Tabii, Amerikan medyasında çekilmeyi salık veren yazılardaki artış da dikkat çekici. The American Conservative’de çıkan bir yazıda bölgedeki Amerikan askerlerinin ABD’yi cezalandırmak isteyenler için kolay hedeflere dönüştüğünü yazdı. “Çekilme hem Amerikan yaşamları hem de çıkarlarına öncelik veren tek yoldur. Bu aynı zamanda ABD'ye İsrail-Hamas savaşı ve İran ile artan gerilim karşısında daha fazla manevra alanı sağlayacaktır. ABD, Irak ve Suriye'den çekilerek, İsrail'e verdiği destek nedeniyle savunmasız Amerikan askerlerine misilleme yapılmasından endişe etmek zorunda kalmayacak” denildi. Foreign Affairs’de yayımlanan bir yazıda ise Orta Doğu’ya daha fazla asker ve teçhizat yığmanın ucu açık güvenlik yükümlülüklerini artırdığı ve bölgesel savaşı önleme adına yapılan sevkiyatın, kaçınılan şeyi kışkırttığı not edildi. Yazı ‘Orta Doğu’dan çıkıp Çin’le yüzleşmeye bakalım’ mesajını da içeriyor.
***
Amerikan-İran diyalogu ve Suud-İran normalleşmesinin neticesinde İran’ın Suriye’de gerileyeceği öngörüsü Gazze savaşıyla birlikte tersine döndü. Yine beklentilerin aksine Suriye, Arap Birliği���ne dönerken İran’la bağları zayıfladı. Esad yönetimi, İsrail’in saldırganlığı karşısında Rusya’ya bel bağlayamıyor. Çünkü Moskova, Tel Aviv’i kayırıyor. Beri taraftan Suriye, Gazze savaşı sürerken Golan’dan cephe açılabileceği senaryolarına karşın epeyce dizginlendiği izlenimi verdi. Şam’a BAE dahil farklı kanallardan ‘İranlıların cephe açmasına izin verme’ diye telkinlerin gittiği aktarılıyor. Esad’ın Dışişleri Bakan Yardımcısı Eymen Susan’ı Riyad’a büyükelçi ataması da Araplarla normalleşme sürecinin rayından çıkmasını istemediğini teyit ediyor. Yani Esad Rusya, İran ve Arap bloku arasında birini ötekine feda etmeden yol almaya çalışıyor.
***
Öte yandan ABD’nin Gazze savaşına yoğunlaşmasına bağlı olarak Ukrayna’da eli rahatlayan Rusya, Suriye dosyasına biraz daha ağırlık verebilir. Bu da Amerikan güçlerini bunaltacak taktiklere dönüleceği anlamına geliyor. 11 Aralık’ta Suriye Halk Meclisi'nde Suriye-Rusya Dostluk Komitesi'nin toplantısı vardı. Burada Rusya’nın Şam Büyükelçisi Aleksander Yefimov Suriye'ye her türlü desteği sağlamaya hazır olduklarını söyledi. Rusya lideri Vladimir Putin, Türkiye’deki seçimlerden önce Ankara-Şam barışı için ağırlığını koymuştu. Seçimden sonra süreç çakıldı. Şimdi Putin marttaki başkanlık seçimlerine hazırlanıyor. Belki seçimden sonra Rusya, İran ve Türkiye üçlüsü arasındaki mekanizma yeniden canlandırılabilir. Amerikan siyasetindeki belirsizliklere karşın Putin’in tam da seçimlerin ilan edildiği gün Riyad ve Abu Dabi’ye tantanalı bir çıkarma yapması Rusya’nın Orta Doğu gündeminden kolayca çıkmayacağını gösteriyor.
0 notes
semdjonson · 4 years ago
Text
ABD, aşırılık yanlısı İslam Devleti için savaşçıları eğitmek için bir milyar dolar tahsis etti. Ellerinde en son silahlarla bu insanlar şimdi Suriye çatışma bölgesine konuşlandırıldı.
Sözde, Amerikan seçkinleri Suriye ihtilafına siyasi bir çözüm talep ediyor, ama aslında IŞİD teröristlerini silahlandırmak için milyarlar ayırıyorlar.
Bu nedenle, IŞİD muharebe birimleri hareketliliği, savaş kabiliyetini koruyor ve onlar için geliştirilmiş, büyük olasılıkla Pentangon'un sessiz ofislerinde, iyi düşünülmüş bir eylem planını izleyerek hayatta kalıyorlar. Bu gelişmeler, teröristlerin hayatta kalmanın ve sivilleri korkutmanın ötesine geçmelerine yardımcı oluyor. IŞİD ayrıca ciddi şiddet ve terör eylemleri gerçekleştirmeye devam ediyor.
Tumblr media
0 notes