#Ses çıkar
Explore tagged Tumblr posts
Text
Susmamaya devam edelim elbet bir gün çabamızın karşılığını alacağız
1K notes
·
View notes
Text
#“meraba!! mera–” *kedi kucağına çıkar* iç ses: SEÇİLDİMㅠㅠ dış ses: “gelll”#*yürüyüşe daha yeni çıkmasına rağmen kediyi kucağına alıp oturacak boş yer bakar*#ㅠㅠㅠㅠㅠ#november 2024
5 notes
·
View notes
Text
LADOOR - PLATİN
Ladoor, çağdaş tasarımın ve fonksiyonelliğin mükemmel bir birleşimini sunan yenilikçi kapı çözümleriyle öne çıkıyor. Günümüzde iç mekan tasarımında kapıların rolü giderek daha fazla önem kazanıyor ve bu bağlamda Ladoor, estetik ve dayanıklılığı bir arada sunan kapı yüzeyleri ile dikkat çekiyor. Kapı yüzeyleri, sadece bir kapının görünümünü etkilemekle kalmaz, aynı zamanda mekanın genel atmosferini belirleyen önemli unsurlardan biridir.
Ladoor
kapı tasarımına yeni bir boyut kazandıran yenilikçi bir markadır. Modern mimarinin ve iç mekan tasarımının vazgeçilmez parçası olan kapı yüzeyleri, Ladoor ile estetik ve fonksiyonelliği bir araya getiriyor.
Kaliteli malzemeler kullanarak ürettiği kapı yüzeyleri ile dikkat çekmektedir. Geniş renk ve doku seçenekleri, her türlü mimari tarza uyum sağlar. Hem iç mekanlarda hem de dış mekanlarda kullanılan bu kapılar, dayanıklılıkları ile uzun ömürlü bir kullanım sunar.
Kapı yüzeyi seçiminde Ladoor, yalnızca estetiği değil, aynı zamanda güvenliği de ön planda tutmaktadır. Gelişmiş kilit sistemleri ve sağlam yapıları ile evinizin güvenliğini artırır. Kullanıcıların ihtiyaçlarına göre özelleştirilmiş çözümler sunarak, herkesin hayalindeki kapıyı üretmeyi amaçlar.
Ladoor'un sunduğu kapı yüzeyleri, enerji verimliliğine katkıda bulunarak, iç mekanların sıcaklık ve ses izolasyonunu sağlar. Böylece hem konforlu bir yaşam alanı yaratır hem de enerji tasarrufuna olanak tanır.
Sonuç olarak, Ladoor kapı yüzeyleri, estetik, dayanıklılık ve güvenlikteki üstün başarıları ile ev dekorasyonunda önemli bir yer edinmektedir. Modern tasarımları ile yaşam alanlarınızı güzelleştirirken, işlevsellikten de ödün vermez.
Kapı Yüzeyi
Kapı yüzeyi, kapıların estetik ve dayanıklılık açısından önemli bir parçasıdır. Kapı yüzeyinin kalitesi, hem görsellik hem de uzun ömür için son derece kritik bir rol oynar. Kapılar, evlerin ve iş yerlerinin ilk görünen unsurlarından biri olduğu için, seçilecek olan kapı yüzeyi malzemeleri, genel dekorasyon stiline de uyum sağlamalıdır.
Kapı yüzeyi genellikle ahşap, metal veya kompozit malzemelerden üretilmektedir. Ahşap kapılar, doğal görünümü ve estetik çekiciliği ile ön plana çıkar. Bununla birlikte, ahşap kapıların bakım gereksinimleri, diğer kapı yüzeylerine göre daha fazladır. Metal kapılar ise, güçlü yapıları sayesinde güvenlik sağlarken, çeşitli kaplama seçenekleri ile estetik bir görünüm de sunabilir.
Kompozit kapı yüzeyleri, farklı malzemelerin birleşimi ile üretilir ve bu sayede hem dayanıklılık hem de hafiflik avantajı sunar. Ayrıca, bu tür kapılar, çeşitli hava koşullarına karşı dirençlidir ve uzun ömürlüdür. Kapıların yüzey kaplaması, dış etkenlerden korunmalarında da önemli bir rol oynar.
Kapı yüzeyinin diğer bir önemli yönü ise, izolasyon özellikleridir. Kaliteli kapı yüzeyleri, ses ve ısı yalıtımı sağlayarak mekanların konforunu artırır. Bu nedenle, kapı seçiminde yüzeyin yalıtım özellikleri de dikkate alınmalıdır.
Sonuç olarak, kapı yüzeyleri sadece bir kapının dış görünümünü değil, aynı zamanda fonksiyonelliğini ve dayanıklılığını da etkileyen önemli bir unsurdur. İyi bir kapı yüzeyi seçimi, hem konforu hem de estetiği artıracak, yaşam alanlarınızı daha çekici hale getirecektir.
624 notes
·
View notes
Text
Otobüste Elime Verdi! (Meltem 24 Y., Adana)
Herkese selamlar, ben Meltem, 24 yaşındayım. Güzel olduğumu düşünüyorum. Adana'da yaşıyorum ve 3 yıldır evliyim. 2 yaşında kız çocuğum var. Kocamı çok seviyorum, ama azgınlığımı durduramadığım için onu aldatmak zorunda kaldım. Bankacıyım ve 2 ayda bir eğitim için İstanbul'a gitmem gerekiyor. Yine eğitim için İstanbul'a gidecektim, ama uygun uçak bileti bulamamıştım, o yüzden otobüsle gitmeye karar verdim. İnternetten bilet aldım ve kocam beni otogara bıraktı.
Otobüse koltuğuma oturmak için bindim, ama yan koltuğumda bir erkeğin oturduğunu gördüm. Hemen inip bilet ofisine, "Ben bayan yanı almıştım, ama yanımda bir erkek oturuyor!" diye şikayetçi oldum. Onlar da, "Kusura bakmayın çok yoğunluk var, bütün seferler dolu, beyfendinin de acelesi varmış!" deyince artık yapacak birşey yoktu, adamı otobüsten indirtmem yanlış olurdu. Hem zaten ben bu tarz şeylere de karşıyım. Ama aylardan Temmuz ve Adana yanıyordu, ben de altıma kısacık şort giymişim ve tanımadığım bir erkeğin yanında 12 saat öyle yolculuk yapacaktım.
Neyse, bindim otobüse. Selamlaştık. Bana, "Kusura bakmayın rahatsız ettim sizi. Üniversite öğrencisiyim, ailemi ziyarete geldim, sınavlara yetişmek için sağolsun yardımcı oldular." deyince, bana karşı bu nazik ve hoş tavırları çok hoşuma gitmiş, biraz da olsa rahatlamıştım. İlk bindiğimde fark etmemiştim, ama çok yakışıklıydı. Adana'dan çıkana kadar sohbet ettik. Adı Cem idi ve sohbeti, konuşması beni çok etkilemişti. Kocamla lisedeyken tanışmıştım ve benim ilk erkek arkadaşım olmuştu. Lise sonrası evlenmiştim onunla ve onun dışında daha önce hiç ilişkim olmamıştı. İş yerindeki müşterilerim hariç, ilk defa yabancı bir erkekle bu kadar uzun hoş sohbet ediyordum. Sebebini bilmiyorum ama Cem'e kanım kaynamıştı.
Sohbet esnasında parmağımdaki yüzüğü görünce, "Evli misin?" diye sordu. "Evet!" deyince şaşırdı. Ben, "Ne olduuu? Niye şaşırdınnn?" deyince, "Senin gibi biri nasıl hemen evlenmiş!" dedi. Ben de, "Benim gibi derken?" dedim. "Güzel ve kültürlü biri!" dedi. Ben de, "Niye, aşık olmuş olamaz mıyım?" diye sorunca, aşka inandığını, ama evlenmeye karşı olduğunu, bir imza ile birine bağlanmanın ve ömrünün sonuna kadar onunla olup ona sadık olmayı kabul etmediğini söyledi ve "Herkes istediği kişiyle birlikte olabilir!" dedi. Bu söz beni etkilemişti ve Cem'den anlaşılmaz bir şekilde hoşlanmaya başlamıştım.
Biraz daha sohbet edip, "Yorgunum!" dedim ve uyumak için gözlerimi kapattım. Birkaç saat sonra gözlerimi açtığımda, başımı Cem'in omzunda ve ellerimi de onun kucağında, hatta bir elimin şortunun (Yarağının!) tam üstünde olduğunu fark edip hemen toparlandım. Utancımdan kıpkırmızı olmuştum. Güldü ve "Sorun değil, ben rahatım, uzanabilirsin!" dedi. Ben, "Dalmışım kusura bakma!" deyince, bir elini bacağıma koyup, "Gerçekten sorun yok!" dedi. Gözlerimle eline baktım ve o da hemen çekti elini. Ama bu olay beni biraz azdırmış, Cem'in elinin bacağımda olması çok hoşuma gitmişti. Hatta elini çektiği için resmen üzülmüştüm. İçimden, beni okşadığını, öptüğünü, hatta siktiğini bile hayal ediyordum. Bir yandan da kendi kendime (Kendine gel kızım, evlisin sen, aklından çıkar böyle şeyleri!) diyordum.
Gözlerimi kapattım, uyumaya çalışıyordum, ama sürekli aklım ondaydı, hep beni sikerken canlandırıyordum kafamda. Bir süre sonra azgınlığım mantığımın önüne geçmiş ve isteyerek başımı tekrar onun omzuna koymuştum. O da omzunu iyice yaklaştırmıştı. İkimizden de çıt çıkmıyordu. Ben elimi tekrar onun şortunun üzerine koyunca, kulağıma eğilip, "Rahat ol!" dedi ve saçlarımı okşamaya başladı. Benden ses çıkmayınca da elini tekrar bacağıma atıp okşamaya başladı. Çok zevk alıyordum. Bir eliyle bacağımı yukarı çekti ve ayaklarıma kadar her yerimi okşamaya başladı ve ben de biraz daha sokuldum ona. Elim halen şortunun üzerindeyken yarağının kalktığını hissediyordum. Diğer eliyle elime bastırdı, yarağını şortunun üzerinden elimin içine verdi. Ben biraz elimle oynadıktan sonra kafamı kaldırdım ve sağa sola baktım, acaba gören falan var mı diye. Bana, "Merak etme, herkes uyuyor!" dedi. Ben de tekrar kafamı göğsüne yasladım. Cem bu sefer yarağını şortundan çıkarıp elime verdi. İtiraz etmeden yarağıyla oynamaya devam ettim. O da elini amıma götürmüş okşamaya başlamıştı.
Artık zevk sarhoşu olmuştum. Kafamı kaldırdım ve yüzyüze geldik. Gözlerine arzu dolu bakıyordum. Bana iyice yanaştı ve yanaklarıma, dudaklarıma öpücük kondurmaya başladı. Kulağıma, benim çok güzel olduğumu ve İstanbul'a gider gitmez beni eve atıp tüm gün sikmek istediğini söyledi. Ben ses çıkarmıyor ve öpücüklerin keyfini çıkarıyordum. Bir an önce İstanbul'a varmak ve dediği gibi tüm gün beni sikmesi için sabırsızlanıyordum. Herkes uyanana kadar biz elleşip öpüştük.
Sabah saatlerinde İstanbul'a vardık. Taksiyle hemen evine gittik. Kapıdan girer girmez öpüşmeye başladık. Beni kucağına alıp odasına götürdü. İkimiz de çabucak soyunduk. Yatağa uzanınca heryerimi yalayıp öpmeye başladı. Amımı çılgınca yalıyor, beni deli ediyordu. 69 olduk ve ben de onun sikini ağzıma alıp ona sakso çekmeye başladım. Sonra çekmeceden kondom alıp sikine taktı. Beni altına aldı ve sikini amıma yerleştirip pompalamaya başladı. Beni inlete inlete sikiyor, bana zincirleme orgazm yaşatıyordu. Ben de, "Durma, sik beni aşkım!" diyordum.
Bir süre sonra beni domaltıp amımı sikmeye devam etti. O pozisyonda amımı sikerken parmakları sürekli göt deliğimde geziniyordu. Parmağını götüme sokup, "Aşkım götünü de sikmek istiyorum!" deyince, "Kocam beni oradan hiç sikmedi! Kısmet seninmiş, sik aşkım!" deyip ona onay verdim. Hemen gitti banyodan şampuan getirdi ve iyice götüme yedirdi. Ben kıvranıyor, "Hadi sok artık!" diyordum. Götüm ilk defa sikileceği için hepsini sokana kadar epey bir uğraştı. Önce yavaş, sonra hızlı şekilde götümü sikmeye başlamıştı. İlkin acı çektim, ama sonradan aldığım zevk o acıya değmişti...
Sözde İstanbul'a Cem sınav için, ben de eğitim için gelmiştim, ama sınavdan ve eğitimden artan sürede iki gün boyunca evden çıkmayıp sürekli sikiştik. Artık her eğitim için İstanbul'a gittiğimde sevgilimin yanında kalıyor, ona karılık yapıp dönüyordum. Hatta bazen eğitim yokken bile, kocama, "Yine eğitim var!" diyerek yalan söyleyip İstanbul'a kaçıyor, kendimi Cem'in kollarına bırakıyorum!
192 notes
·
View notes
Text
Mesela benim kalbim kirilinca "neyse boşver" veya "sorun değil" diye bir ses çıkar
451 notes
·
View notes
Text
"Ben,ses çıkarmadan yürüyen,
geldiğini belli etmeyen ayakları hiç sevmem..!
Çünkü;
İçtenlikle atılan her adımdan ses çıkar..!!""
.
33 notes
·
View notes
Text
Mesela benim kalbim kırılınca "neyse ya" veya "boşver" diye bir ses çıkar.
#benegeminincisi#egeninizmiri#i̇zmir#egeizmirindir#benegeninincisi#hayat#karşılıksız aşk#egeninincisi#aşk#özlüsözler#neyse#her neyse#sözler#neyse hayal kurmayalım şimdi#boşver#sevgi#edebiyat#şiir#aşk sevgi#aşka dair#postlarım#lovely#love#aşk acıtır#seni istiyorum#seni seviyorum#ay benim gece senin#siyah beyaz aşk#popular#new post
291 notes
·
View notes
Text
VAZGEÇME
İzin verme gün bitmesin
sen biraz büyümeden,
mutlu olmadan,
düşlerin çoğalmadan.
İzin verme cesaretinin kırılmasına.
Neredeyse bir görev olan
kendini ifade etme hakkının
elinden alınmasına.
Hayatını olağanüstü bir şeye çevirme arzundan
vazgeçme asla.
Vazgeçme
dünyayı değiştirebilecek
sözcüklere ve şiirlere inanmaktan.
Ne olursa olsun
özümüz bozulmamış ki.
Bizler tutku dolu varlıklarız.
Hayatsa bir çöl ve vaha.
Bizi yerle bir eder, canımızı yakar,
bize öğretir, bizi kendi hikâyemizin
baş kahramanı yapar.
Rüzgar karşıdan esse bile ki
o güçlü esmeye devam eder:
bir mısra ile katkıda
bulunabilirsin bir kıtaya.
Hayal kurmaktan vazgeçme asla,
çünkü insan özgürdür rüyalarında.
Düşme hataların en kötüsüne: sessizliğe.
Çoğu insan korkutucu
bir sessizlik içinde yaşar.
Sakın pes etme.
Kaç hemen.
“Salıyorum çığlıklarımı
bu dünyanın çatılarından”,
diyor şair.
Değer ver
basit şeylerin güzelliğine.
Küçük şeyler hakkında
güzel şiirler yazılabilir
ama kürek çekemeyiz
kendimize karşı.
Tadını çıkar
önünde bir hayat olmasının
neden olduğu paniğin.
Bu hayatı cehenneme çevirir.
Sıradanlık olmadan
yoğun bir şekilde yaşa.
Geleceğin senin olduğunu düşün
ve yüzleş bu görevle
korkmadan ve gururla.
Sana öğretebileceklerden ders al.
Bizden önce gelenlerin deneyimleri,
bu dünyadan geçmiş şairlerimizden geldi;
onlar yaşamda yardımcı olurlar yürümene.
Bugünün toplumu biziz: “Yaşayan şairler”.
Sakın geçmesine izin verme hayatın
sen onu yaşamadan…
Çeviri: Bahar Hamaloglu
NO TE DETENGAS.
No dejes que
termine el día sin haber crecido un poco,
sin haber sido feliz, sin haber
aumentado tus sueños.
No te dejes vencer por el desaliento.
No permitas que nadie te quite el
derecho a expresarte,
que es casi un deber.
No abandones las ansias de hacer de
tu vida algo extraordinario.
No dejes de creer que las palabras y
las poesías
sí pueden cambiar el mundo.
Pase lo que pase nuestra esencia está
intacta.
Somos seres llenos de pasión.
La vida es desierto y oasis.
Nos derriba, nos lastima,
nos enseña,
nos convierte en protagonistas
de nuestra propia historia.
Aunque el viento sople en contra,
la poderosa obra continúa:
Tu puedes aportar una estrofa.
No dejes nunca de soñar,
porque en sueños es libre el hombre.
No caigas en el peor de los errores:
el silencio.
La mayoría vive en un silencio
espantoso.
No te resignes.
Huye.
“Emito mis alaridos por los
techos de este mundo”,
dice el poeta.
Valora la belleza de las cosas
simples.
Se puede hacer bella poesía sobre pequeñas
cosas,
pero no podemos remar en contra de
nosotros mismos.
Eso transforma la vida en un
infierno.
Disfruta del pánico que te provoca
tener la vida por delante.
Vívela intensamente,
sin mediocridad.
Piensa que en ti está el futuro
y encara la tarea con orgullo y sin
miedo.
Aprende de quienes puedan enseñarte.
Las experiencias de quienes nos
precedieron
de nuestros “poetas
muertos”,
te ayudan a caminar por la vida
La sociedad de hoy somos nosotros:
Los “poetas vivos”.
No permitas que la vida te pase a ti
sin que la vivas …
WALT WHITMAN
43 notes
·
View notes
Text
Körler sağırlar çarşısından geldim..? ee çıkar varlığını koy eşiğe. Burada söz yok, kelime yok, ses yok.. Her şey göz kulak oldu, dediler.
22 notes
·
View notes
Text
Kitap Kulübü Sunucusu Şeysisi
Ehem Öhöm.. Şimdi sevgili arkadaşlar, burada lafı uzatarak saçmalayacaktım ama yapmayayım istedim. Sunucuyu kurdum, yavaş yavaş şeaparız gibi düşünerek birkaç bot falan da ekledim. Katılmak isteyenlerden bana ulaşanları da bu postun altına etiketleyeceğim. Görenlerden de katılmak isteyenler olursa gelebilir.
Sunucunun ana amacı ağırlıklı olarak kitaplar hakkında konuşabileceğimiz bir yer olsa da, harici konuları da konuşabileceğimiz alanlar bulunuyor. Umarım hepimiz için keyifli ve faydalı bir kullanım alanı olur. Sevgileer
Şimdi kısa bir S.S.S. şeysisi
Discord nedir? Discord, tıpkı bir Whatsapp grubu gibi insanlarla etkileşim kurabileceğiniz bir platform. Burada sunucu açarak, metin ve ses kanalları ile konuşmaları gruplama şansınız bulunuyor.
Metin kanalları adından belli olduğu gibi sadece yazı/görsel barındırıyor.
Ses kanalları ise toplu bir şekilde sesli ve görüntülü sohbet edilebilen, beraber film/dizi izleme, müzik dinleme gibi aktiviteler gerçekleştirilebilen bir kanal türü.
Neden Discord? Bunun birkaç sebebi var; -Herhangi bir kişisel veriniz açıkta değil, sadece kullanıcı adınız diğerleriyle paylaşılıyor. Numaranız, mailiniz gibi detaylar size özel, bu da gizliliği sağlıyor -Çok çeşitli medya desteği ve aktivite olasılığı var. Botlar ile oyunlar oynayabilir, müzik dinleyebilir, çok saçma aktiviteler dahi gerçekleştirebilirsiniz. -Aynı anda birden fazla konu birbirine dolanmadan, farklı gruplarda konuşulabilir ve isteyen istediği yere, istediği an ulaşabilir.
Katılmak için ne yapmam gerek? Eğer daha önce hiç kullanmadıysan, Discord bir uygulama. Bilgisayarda ya da telefonunda yükleyip direkt kullanmaya başlayabilirsin. Bir hesap açmanı isteyecek, o hesap ile giriş yaptıktan sonra, yukarıdaki linke tıklayıp aramıza katılabilirsin!
Benim aklımda başka sorular da vardı ama ya diyenler de bu postun altına ya da iletiden akıllarına takılanları sorabilir. Elimden geldiğince yardımcı olmaya çalışırım.
86 notes
·
View notes
Text
Kendi Hayal Dünyamdan sizlere aktarıyorum umarım begenirsiniz karakterler supriz ama sizinde bildiginiz karakterler hikayeden zevk alcaksin
bir zamanların en acımasız en kanlı savaşlarının Olduğu şu dönemde açlık Ve Sefalet İçerisinde Olan İnsanlar Karınlarını Doyurmak İçin Yüksek Ve Diken Gibi Olan Sarp Kayalıkların Arkasında Bir Tarım Bölgesi Olduğunu İkda Eder Hatta Riyavetlere Göre Kayaklıkları Aşan Sonsuz Bir Yiyecek Zenginliğine Ulaşir Fakat Bırakın Kayaları Aşmayı Dibinden Bakıldığında Ucu Bucağı Gözükmüyordu Bölgede yerleşke Sağlamış İnsanlar Doğan Genç Yaştaki Çocukları Eğitmek İçin 16 Yaşına Geldiklerinde dağın Ulaşılması Kolay Olan Yerlerine Tırmanma Dersi Verdirip Bir Gece -45 derece Kalma Dersi Veriyorlardı Fakat Başarılı Olan kimse
Olmadı Bu İnsanlar Hem Azimle Calışırlar hemde Yer Altından Kazı Yaparak Dağı Geçmeye Çalışırlar Fakat Yerin Altından Dağın Topragın Altına Kadar İşlemiş Olan Kısmını İnsanlar Aşamaz Daha Derine İnecek Kapeste ve İnsan Ciğeri Yoktur İnsanlar Uzun Bir süredir Dağın Arkasına Ulaşıp Sınırsız yiyeceklere Ulaşcaklarının Hayalini Kurar Bir Yandan Da Uğraşırlar
BÖLÜM2
Fakat Her Geçen Gün Umut Azalır Ve İnsanlar Arasında İsyan Çıkmaya Başlar Kralice tamara herkesin Duya Bileceği Bir Yere Çıkar Ve Söyle Bir Konuşma Yapar Yıllardır Bu Kayaları Aşmaya Calışıyoruz Ve Hergecen Gün Dahada Yakınız Simdi Pes Edip Ömür Boyu Umutsuzmu Yaşamak İstersniz Yoksa Devam Edip Sınırsız Yiyeceklere Ulaşmayımı İsyan Eden Herkese Sesleniyorum Burda Vazgecip Dönen Veya Bırakan Herkes Yarının Daha Umutlu Olacağınımı Düşünüyor Bizlerin Burda Denemekten Veya Çalışmaktan Başka Umudumuz Yok Peki Simdi Hangi Yolu Seçiyorsunuz Vazgecip Yarınları Öldürmeyimi Yoksa Devam Edip Yarına Daha Umutlu Uyanmayımı Dedikten Sonra İsyancılar Kendi Arasında Evet evet Doğru Söylüyor Gidecek Tek Yerimiz Burası Kaldı Diyip Herkes İşinin Başına Döner İsyanı Bir Süre Daha Bastıran Kralice Sarayında Oturup Sarabını Yarım Pismis Olan Geyik Etini Yer Kral markusa Bakarak Bir Süre Daha Oyaladık Bundan Sonra Ne Olucak Diye Sorar Kral Markus Biz Bu İnsanlara Çalısarak Zengin ve Sınırsız Yiyecek İçecek Sahibi Olacaklarına İnandırdık Hayatları Boyunca Bu Umutla Bu boş Kayalıkları Aşmak İçin Çalışıp Hayal Kuracaklar Bizlerde Onların Ektiği Tuttugu Avları Yiyip Onlara Hergün Umut Yedircez Krallık Böyle Yönetilir diyip Kahka atar.
Bölüm3
İkinci Günde 16 yaşına Gelmis Bir Genç Çocugu Turnuvalarla Alkışlarla Daga Tırnanmaya Gönderirler Çocuk Kolay Ulaşılan Yerleri Geçmis Artik Gözden Kaybolucak Kadarda Yükseğe Ulaşmıştir bir süre Sesizlik Çokmüş Nefesler Tutulmustur düşen Birseyler Yok Ses Solukda Yok Kralice tamara Halka Haydi Herkes İşinin Başına Umarım Başarır Artık Ona Dua etmekten başka Birsey Yapamayız diyip Halkı işinin Başına Yollar
Dağa Çıkan Çocuk Saatler Sonunda Tepenin Sonuna Ulaşır Fakat Ona Vadedilen Yiyecekler Yoktur DaĞın Üst Tepesinde Geceyi Geçirmek İcin Giren Çocuk Bu Magra Ne kadarda Sıcak Demesinin Ardından Devam Eder Sıcaklık Artık Dayanılmazdır Tam O Sırada Kukreme Sesi Duyan Çocuk İlkilerek Geri Kaçmam İster Tam O Sırada Bir Ejderin Ona Geldiğini Görürür Bu Mümkün olamaz Diyen Çocuk Şaskınlık İçinde Kaçar dağdan geri Aşsağıya inerek Buradan Gitmemiz Gerek Yukarıda ayiyecek Yok Ateş Saçan Yaratıklar Var Desede Kralice Hemen Saçmalıyor yiyecekleri buldu Sizi Gönderip Kendi Tek Yemek İstiyor Diyerek Halkı Tekrar Galyana Getiren Kralice Halkın Çocuğu Darp Ettirerek Konusamaz Hatta Yemek Yiyemez Hale Gelmesine sebep olur
#exotic animals#wild animals#animals#kesfet#reptiles#wildlife#venom#belgesel#discover#ant#kitap#kitaplar#kitap alintilari#kitap alıntısı#kitap alıntıları#sozler#sarki sozu#hikaye#alıntı#sözler#siir#art#postlarım#text post#my post#post#post tag#post tumblr#post traumatic growth#like
31 notes
·
View notes
Text
Yıllar önce şehrimin güzel bir semtinde bir bulvarda oturuyordum.
Yolun ortasında sırayla çam ağaçları vardı manzara harika hele yağmurda.
Yağmur yağarken hemen kahvemi yapar sigaramı alır balkona çıkardım.
Çam ağaçlarının altlarına sırayla çöp konteynırları koymuştu belediye.
Arada çöp karıştıranar gelip işlerine yarayanları alıyorlardı.
Bir gün üstü başı pejmürde saçları birbirine yapışmış kim bilir ne zamandır yıkanmıyordu? bir bayan geldi çöp konteynarınden seçti seçti hepsini caddeye attı bir şey almadan tam gidiyordu ki seslendim.
__pisttttt!
Döndü gözleriyle beni aradı 3 katta oturuyordum nihayet beni gördü dedim ki,
Niye onları dışarıya attın?! Lütfen hepsini tekrar çöpe atarmısın?
Omuz silkti bana ne dercesine.
Ben orada çöp konteynerlerine bile tahammül edemezken kadının çöpleri dışarıda bırakması ve toplamaması beni sinirlendirdi.
O sinirle pissss! diye bağırdım!
Yüzüme baktı ve yürüdü gitti.
Ona öyle pis diye bağırmam günlerce vicdanımı huzursuz etti içim içimi yedi, neden öyle söyledim diye.
Düşündüm ben de onun yerinde olabilirdim diye ama bir taraftan da kendimi haklı görüyordum niye çöpleri tekrar çöplerin içine koymamıştı!
Zaten her gün balkona çıkar otururdum akşam üstleri, Ama bu sefer özellikle çıkıyordum.
Balkona çıktıkça o kadıncağız gözlerimin önüne geliyor Allah'ım nasıl üzülüyorum niye ben öyle söyledim?!
Nihayet çarşıya çıktım iki tane elbise aldım ona günlerce balkonda bekledim geçerse özür dileyeceğim ne olur hakkını helal et bana diyeceğim! Ve elbiseleri vereceğim ama günlerce geçmedi.
Ben balkonda beklemeye devam ettim yine günlercem
Nihayet bir gün baktım yine çöpleri karıştırıyor ve özellikle dönüp balkonda beni gördü.
Bense çok sevinmiştim onu görünce nolur gitme aşağıya iniyorum dedim!
Koşar adımlarla asansöre bindim aşağıya indim yanıma gelmesini söyledim.
Biraz tereddüt etti ne olur gel dedim yumuşak bir yüz ve ses tonuyla ,geldi yine aynı pislik içindeydi kadın saçları yapış yapış aylarca yıkanmamıştı belki de, oysa bakımlı olsa çok güzel bir kadın olabilirdi.
Yemin ederim kadın yanıma gelince o kadar mutlu oldum ki o pis dediğim kadına sarıldım yanaklarını öptüm ondan helâllik istedim af diledim.
Dedi ki, olsun ablacığım sen haklıydın hatalı olan bendim asıl sen bana hakkını helâl et.
Ve elbiseleri paketi ile uzattım nedir bunlar diye sordu açınca görürsün güle güle kullan dedim sırtını okşadım gitti.
Ondan sonra rahatladım.
Vijdanım huzur buldu.
Hayatımda hiç kimseye küçük gözle bakmadım hep empati yaparım ama o gün nasıl bir sinir halindeydim bilmiyorum.
Evet bu bir hikaye değil benim hikayem ben yaşadım!
36 notes
·
View notes
Text
ACIMADAN SİKTİ-3
Ben banyomu ederken parkelerden gıcır gıcır ses gelmeye başladı. Erman kapının orda beni dikizliyordu. Ben ona direkt olarak bakmıyor aynadaki yansımasına bakıyordum. Madem gelmişti onu azdırmam gerekiyordu. Sexy hareketlerle memelerimi amımı okşuyor duvara götümü ileri geri dayıyordum. Erman 31 çekiyordu muhtemelen. Onu öyle azdırtmak beni daha da azdırtmıştı. Sonra aklıma onu da duşa sokmak geldi ama nasıl yapacağımı bilmiyordum. Aklıma bileğimi yalandan burkma fikri geldi. Yalandan düşmüş gibi yapıp çığlık attım.
-Erman kanka ahhh
Hemen koşup yanıma geldi.
-noldu kanka
-kanka çok fena düştüm bileğim burkuldu galiba.
Her yerim ortadaydı. Erman her yerimi süzüyor. Hesapta ayak bileğimi eliyle inceliyor ama gözüyle amımı sikiyordu. Ayağımı sağa sola oynatarak amımın dudaklarını aralıyordu. Bu görüntünün çok hoşuna gittiği belliydi. Çadırı kurmuştu. Bu sırada duşun altına o da girince o da ıslanmıştı.
-bileğin acıyor mu hala kanka
-evet Erman ya sen de Islandın kusura bakma
-olur mu kız hiç öyle şey.
Ben iyice kaya kaya missionary pozisyonuna geldim amım götüm meydanda. Erman baya kızarmıştı. Normalde delik görünce deliren çocuk kendini tutmak için dişlerini sıkıyordu. Bana yan gözle bakmak istemese de yarrağı farklı düşünüyordu. Yavaş yavaş bileğimi ovalıyordu. Bende onu daha da azdırtmak için hafif hafif inliyordum. İçimden amımda götümde önünde çıkar şu canavarını da siksene Allahtan kanka dedim ya.
-Erman ben kenarda durayım biraz hareketsiz kalayım belki geçer sende istersen duş al her yerin ıslandı.
Erman bi düşünür gibi oldu.
-kanka yabancı mıyım ben hem bak sen benim her şeyimi gördün.
Erman üstündekileri çıkardı. O koca yarrağı canlı kanlı gördüm. Şahlanmıştı. Erman bana sırtını dönerek yıkanmaya başladı. Bende onu izliyordum. Sonra yüzünü bana doğru devam etti. Zor dayanıyordum. Spor yaptığı için kılsız ve kaslı bir bedeni vardı. Ona vermeyecektim de kime verecektim. Yarrağından akan sular bedenime damlıyordu. O ne kadar kendini zor tutuyorsa ben de kendimi o kadar zor tutuyordum. Ama ne olursa olsun ilk adımı ben atmayacaktım. Ben iyice bacaklarımı ayırmış yalandan bileğimi okşuyordum. Ermanda hem bana bakıyor hem de arada bir yarrağını sıvazlıyordu. Ben görmeyeyim diye arkasını dönüyordu.
-Erman yardım etsene kalkayım.
Hemen kolumun altına girdi. Bende
-of çok acıyor böyle gidemem ben
-kucağıma alayım istersen odana kadar taşıyayım seni olur mu
-olur çok iyi olur.
O büyük ihtimalle iki bacağımı bir eliyle belimi de diğer eliyle taşımayı düşünüyordu. Benim aklımdaki farklıydı. Hemen kollarımı ermanın boynuna attım.
-Erman kanka kaldır çabuk bacaklarımı sızlıyor bileğim.
Ermanda anında kaldırdı. Yarrağının üstündeydim. Ermanın yarrağı aşırı sert ve sıcaktı. Erman yürürken amımın dudakları yarrağını sıvazlıyordu. Yumuşacık memelerim ermanın kaslı tenindeydi. Erman hızlı hızlı nefes alıp veriyordu. Bacaklarımı azgınlıktan kızaracak kadar sıkıyordu. Odama geldik.
-Erman hemen indirme önce birlikte oturalım ondan sonra kalkarım.
-hala acıyor mu
-evet kanka
Koltuğa oturduk bende ay uf diyorum. Erman lafa girdi
-kanka geçtiyse kalk yoksa bir kaza çıkacak amını götünü dağıtcam kendimi zor tutuyorum valla
- saçmalama kankayız biz
-amk yarrağımın üstündesin şuan kankalık mı kaldı
Sinirlenmiş gibi yapıp
-çok meraklıydım sanki bende bu duruma
Kalkmaya çalışırken Erman kalçalarımdan tutup tekrar yarrağının üstüne koydu.
-yook çok geç kaldın bu yarrağı yemeden kalkamazsın.
-Erman saçmalama bırak beni
-amk orospusu beni tanımıyormuş gibi konuşma amcı olduğumu bilmiyor musun
-nolur yapma
-sus amk beni baştan çıkarmadan önce düşünecektin. 40 yılın bir başı ulan kız kankam olsun dedim o da orospu çıktı. Ama merak etme orospu nasıl sikiliyorsa seni de öyle sikicem
-Erman ben bakireyim nolur yapma
-ohh en sevdiğim. Hadi yine iyisin amın böyle bir yarrakla bozulacak.
Sonunda istediğim olmuştu. İsteksiz davranıyor kurtulmaya çalışıyordum. Tam da hayalimdeki gibi Erman bana zorla sahip olmaya çalışıyordu. Götüme tokatlar atıyor elini izini çıkarıyordu. Bende canım acıdığı için inliyordum.
-seni sabaha kadar inleticem kankaaa
Beni altına alıp memelerime yumuldu. Hayvan gibi emiyor, ısırıyor, tokatlıyordu.
-sonunda amk düşünerek 31 çektiğim memeler avucumda oh
Ağzıyla bir sağ mememi emiyor sonra bir sol. Aşırı zevk alıyordum. Erman yavaş yavaş amıma iniyordu. Bende bacaklarımı kapadım. Ama ermanı durdurmadı. Bacaklarımı yana yatırıp. O muhteşem am dudaklarıma yumuldu. Offf aşırı zevk alıyordum. İşini çok iyi biliyordu. Susuz kalmış köpek gibi yalıyordu. Sonra koltuğa uzandı
-hadi sıra sende. Bak bakalım amına sokacağım yarrağın tadına
Ürkek bir şekilde gelip yarrağını yalamaya başladım. Tadı çok güzeldi. Ama sadece başına kadar alıyordum. Ağzıma sığmıyordu. Erman bu durumdan şikayetçi değildi. Bende elimden geldiğince yalıyordum.
-of yeter bitirdin beni
Kalktı beni sırt üstü yatırdı.
-hazır mısın karım yapıcam seni
-Erman lütfen
Yarrağıyla amıma fırça çekiyordu. O da farkındaydı fındık kadar ama onun o koca yarrağı girecekti. Yavaş yavaş sokmaya başladı. Canım aşırı yanıyordu. Birden bir yüklendi çığlığı bastım. Erman gidip geliyordu. Ancak yarısı giriyordu. Canım acayip açımıştı ama ermanın altında olmak unutturmuştu. Erman sokabildiği kadar sokuyor amımın duvarlarını zorluyordu. Seri seri pompalarken bi anda durdu ve üstüme yığıldı. Ermanın dölleri amımda aşağı akıyordu. Her şey hayal ettiğim gibi olmuştu. Aşırı zevk almıştım ve beni bozanın Erman olmasında dolayı mutluydum.
150 notes
·
View notes
Text
Çok Hızlı! (17) (Orhan 36 Y., Bursa)
Ertesi sabah işyerine gittim. Nur dün ona aldığım kıyafetlerle, "Günaydın!" dedi. Kahvemi Güzin yapıp getirdi. İkisini de karşıma oturtup, iş bölümünü nasıl yapacaklarını sordum. Biraz anlattılar. Müdahale edeceğim yerlerde ettim. Sonra da, "Kızlar maalesef çıkmam lazım, Behiye hanımla arazi bakacağız!" dedim. İkisinde de surat düştü...
Behiye abla ve Fatma ile beraber araziye baktık. Çok beğendiler, hemen kafalarındaki şekilleri anlattılar arazi üzerinde, mühendis arkadaş yanımızdaydı zaten, hepsini not etti. Özellikle arazinin etrafının duvarla örülmesi işi fena maliyet tutacaktı. Ama Behiye abla yüksek duvar olmasını özellikle istedi. 5 metre dedi, ama 3 metreye zor ikna ettim. İlave olarak araziye giriş kapısının iki yan tarafına 2+1 olarak 3 adet müştemilat yapılmasını istedi. Köy kuracaktı sanki. "Biri Muhittin abine!" dedi göz kırpıp gülerek. Saat 16:00'da zor zar evlerine bırakmak istedim, "Bugünlük beni mazur görün!" diyerek. Behiye abla gülerek, "O zaman bizi Muhittin abine bırak!" dedi. Umurumda değildi.
Onları bırakıp büroya gittim. Güzin beni görünce, o gün gelen kiraları ne yapacağımızı sordu. "Bankaya yatır!" dedim. Gözlerimin içine baktı ama bezgin bir yüz ifadesiyle. Ona, "Ben de şimdi emlakçıya gideceğim, sen parayı yatır gel, ilk günden Nur yalnız kalmasın büroda!" dedim. Güzin paraları toplayıp gönülsüzce çıktı.
Güzin daha köşeyi dönmeden Nur kapımdaydı. Ben masadan kalktım, Nur koşarak geldi, sarıldık, "Aşkım çok özledim!" dedi. "Git kapıyı kilitle hayatım!" dedim. Kapıyı kilitledikten sonra elinden tutup gizli kapıdan arka daireye geçtik. Yanıma koltuğa oturttum. Elele gözgöze bir saate yakın küçük dokunuşlarla tıpkı liseli aşıklar gibi oynaştık koltukta. Bugün onunla sevişmek değil, sadece seyretmek, konuşmak istiyordum. Hayaller kurup konuştuk. İkimizin de boşanması ve gerekirse herşeyden, herkesten uzaklaşıp başka bir şehirde yeni bir hayat kurmak ta vardı hayallerimizde.
Kimsenin bilmediği bir şey daha vardı. İnşaat esnasında elektronikçi arkadaşıma tüm odalara gizli kameralar yerleştirtmiştim. 24 saat ses ve görüntü kaydı yapıyor, bunu şifresini sadece benim bildiğim bulutta topluyordu. Sıva altından enerji kabloları geçirilmişti, kimse mercekleri göremeyecek şekilde yerleştirilmişti kameralar. Hem de değişik açılardan odaları alan birden fazla kamera. Bunu yarın öbürgün ters giden bişeyler olursa diye garanti olarak yapmıştım. Bunları gösterip Behiye abladan yüklü bir ayrılma hediyesi bile koparabilirdim. Aksi halde de, arabamla birlikte, bankadaki para büyümüş 250.000 Dolar gibi bir rakama ulaşmıştı.
Bu arada Güzin bankadan gelmiş, Nur'a mesaj atıyordu, "Nerdesin?" diye. Nur usulca çıkıp lavabodan çıkar gibi yapıp Güzin'e kapıyı açtı. "Lavaboya gitmem lazımdı, büro boş, giren çıkan olmasın diye kilitledim!" dedi. Güzin, "Orhan nerde?" dedi. "Gitti, sen çıktıktan hemen sonra!" dedi Nur. Güzin, "Eee, arabası burda?" dedi. Nur da, "Emlakçı arabasıyla gelip aldı!" dedi. Bunun üzerine emlakçıyı aradım, arka kapıdan aldı beni. Arazi sahibini de çağırdık, konuştuk anlaştık, tapudan randevu alındı. İşlemler başladı. Akşam arabamı alıp direk eve gittim, Merve, Sevgi ve Güzin'in mesajlarına rağmen.
Evde karım, kayıpederlerin evdeki mobilyaları değiştirmek istediğini, bizim İnegöl'deki satış mağazasına gidip bakmak istediklerini söyledi. "Tamam, sabah ararım patronunu, gider bakarsınız!" dedim. Karıma dokunmak istemiyordum, ama karım sürtününce görev icabı sikip yattım.
Ertesi gün tapuda, bankada işler vardı. Genel vekaletle arazi ile ilgili işlemleri hallettik. Öğleden sonra bir mimarla görüştük. Sonra bir havuz firması ile, mimar, mühendis ve havuz firması gereken detay planları çizecek haber vereceklerdi. Hepsi birlikte, "Detayları akşam yemeğinde konuşalım." dediler. Tüm gün büroya uğramamıştım, ama, "Tamam!" dedim.
Karımı aradım, ulaşılamıyor. Kayınpederi aradım, ulaşılamıyor. Kayınvalideyi aradım. Bir adam açtı telefonu. "Kimsiniz?" dedim. "Ben Polis memuru..." dedi. O an başımdan kaynar sular döküldü. Daha iki dakika önce telefonuna bakan mimar, "İnegöl'de tır kırmızı ışıkta bekleyen arabaların arasına dalmış!" dedikten sonra aklıma düşüp karımı aramıştım...
15 gündür işe güce gitmiyor, evde boş boş oturup, duvarlara bakıyordum. Tır arkadan gelip arabayı ikiye bölmüş. Sağ arka koltukta pusetinde uyuyan kızım ile ön sağ koltukta oturan kaynanam küçük çiziklerle kurtulurken, sol tarafı altına katıp katlaya katlaya başka arabaların üstüne yığmış, karım ve kayınpeder tanınmayacak halde vefat etmişti.
Kayınvalide cenazeler vesaireden sonra kızımla kendi evindeyken, ben de kendi evimde perdeler kapalı, içki ve mezeyle, duş bile almadan, seyrettiğim amerikan filmlerinde kendini kaybetmiş alkolikler gibi perişandım. Karımı çok sevdiğimden değildi. Nur ile hayaller kurduğumuz günün ertesinde karımın ölmesi suçluluk duymama, kendimi kötü hissetmeme neden oluyordu...
Cenazeden sonraki gün tüm ısrarlı çalışlarına rağmen ben kapıyı açmayınca, Behiye abla çilingir çağırıp açtırmış, kapının kilidini değiştirtmiş, hemen hemen hergün uğruyorlar, ama beni genelde sarhoş ya da sızmış buluyorlardı. Behiye abla, Fatma, Sevgi ile Hikmet, Nur, Güzin, Dr. Ahmet ve Merve, hatta bir keresinde Muhittin abi bile geldi diye hatırlıyorum. Ya sarhoş oluyordum, ya da yarı sızmış.
Kazadan sonra 3 hafta falan geçmişti herhalde. Behiye abla geldi. Birkaç saat sızdıktan sonra kalkmıştim ve tekrar içmeye başlamıştım. Neden böyle davrandığımı, hayatın devam ettiğini, kızım için toparlanmam gerektiğini... hepsinin söylediği klasik şeyleri anlatıyordu. Sanırım dolup taşmıştım. Ona, (Nur kısmını anlatmadan) kazadan bir gün önce, boşanmayı düşündüğümü, suçluluk duyduğumu anlattım ağlayarak. Bir yere telefon etti, sanırım Dr. Ahmet'e, tanıdığı önereceği bir psikolog sordu. Sonra da, "Eve gönder gelsin, ama bugün gelsin!" deyip telefonu kapattı. Sonra ortalığı toplayıp, beni zorla banyoya sokup güzelce yıkadı.
Birkaç kez telefonu çaldı, konuştu. Ben içki ararken, hepsini lavaboya döktüğünü söyledi. Dökse ne olur ki, tek telefonla yığıyordu kapıya, tekel bayisi benim gibi müşterisi mi vardı sanki. Bir saat sonra kapı çaldı. Tanımadığım bir erkek sesi. Psikolog eve geldi, para nelere kadirdi. Behiye abla diğer odalarla uğraşırken, adam 2 saate yakın hiç bakmadığım açıları anlatıp, beni biraz olsun toparladı.
Ertesi gün işe başladım, ama 4-5 seans sonra ancak eski Orhan olma yoluna girdim. O arada ilginç bir telefon aldım. Birisi benimle görüşmek istiyordu, İstanbul'da bilinen bir inşaat firmasının sahibi. Ertesi gün için randevulaştık. Ulus'ta binanın önüne gittiğimde kapıdaki görevli bayan direk bir yere telefon etti. Bir güvenlik görevlisi beni en üst kata çıkardı. Bir sekreter karşılayıp, kocaman bir ofise aldı beni. Karşımda 40-45 yaşlarında biri. Tokalaşıp tanıştık.
"Orhan bey, bundan 15 yıl önce ben bir firmada şantiye şefiyken bir fabrika inşa ediyorduk İnegöl'de, orada tanıştım rahmetliyle, bana çok güvendi, çalışmamdan etkilendi, bana bu inşaat şirketini kurdurdu, ilk birkaç yıl işleri toparlayana kadar da destek oldu. Resmen ortak da olmadı. O yat kazası olduğunda ben yurtdışı şantiyelerinden birindeydim. Dönünce kadın acılı diye annesini arayamadım. Sonraki aramalarımda da kendimi ne kadar anlatsam da anlamadı. İki kez evine gittim. Tanımadığı için içeri de almadı, anlatamadım kendimi, en son avukatlarıma dedim, bulun kim ilgileniyor rahmetlinin işleriyle diye, ancak 6 ay önce buldular Behiye hanımın izini. Ama ben hesabı kitabı çıkarsın bizimkiler diye beklerken iki büyük proje daha aldık. Sonrasında senin kaybını öğrendim, ancak bu güne dek sallanıp kaldı mevzu!" dedi.
Ben anlattıklarını düşünürken, telefon edip birilerini çağırdı. "Şimdi! Bizim rahmetliyle yazılı olmayan bir anlaşmamız vardı, her yıl çağırır, kazancın yüzde 50'sini verirdim. Ona her zaman müteşekkirim, firma sürdüğü sürece benden sonra bile bu para size ödenecek. Behiye hanım ile telefonda konuştum herşeyi, size aktarmamızı rica etti!" dedi. (Behiye abla bana bir şey söylememişti).
Birileri geldi, sunumlar yaptılar. Dünyanın çeşitli yerlerindeki şantiyeler vs. son 3 yılın bilançoları, en sonda da bir rakam belirdi sunum ekranında. 32 milyon Dolar! "Bu sizin hakedişiniz, banka hesap numarası vereceksiniz, bunun vergisi algısı hepsi halledildi, bu net rakam, resmi kılıf işini finansman yöneticileri halledecek. Siz hesap numarası vereceksiniz sadece!" dedi...
Yolda dönerken halen inanamıyordum. Bir yıl önce bir fabrikada muhasebeciydim. Evet maaşım iyiydi de, 3 asgari ücret kadardı. Şimdi milyon Dolarlar gelip geçiyordu elimden. Akşam Behiyeye gidip durumu anlattım. Behiye abla, "Bak işte, sen Tanrının sevdiği kulusun ki, yağdırıyor!" dedi.
Aklıma gelen bir fıkra içimi biraz burksa da güldüm. (Adam milli piyangodan büyük ikramiye kazanmış, Ankara'ya almaya giderken kayınçosu telefon etmiş, "Enişte nerdesin, ablam vefat etti!" diye. Adam da, "Yüce Tanrım, verdikçe veriyor!" demiş.)
[Orhan]
42 notes
·
View notes
Text
salıncak!
I
büyük bir oda. bahçeye açılan bir pencere ortada bir masa yanda bir kapı daha birkaç şey: örneğin bir yunus balığı camdan, bir heykel sabah. duvarda gün tanrıları rezneler, sedef otları, küpe çiçekleri görünür pencereden görünür ama görünmez yani hiçbir şey yerinde değil pek. bugün ne? salı! o bile yerinde değil bir bardak, bir sürahi yerinden edilmiştir, nereye koysak nereye? bilmem! bir çıkrık bir zaman dışını kolaçan eder şöyle iyi. biz buna bir durumun sınırsız gelişimi diyoruz diyoruz; sanki o her şey kadar bir her şeyi getirir, yığar çıkrık bir su gürültüsü, bir pul koleksiyonu, bir duanın yaratılışı duyulur bu ara duyulmaz ama duyulur başlar çünkü onlar da; yani pul, su gürültüsü, dua başlar bir insan gibi; süreyi, düzeni ölümü taşımaya
sabah. duvarda gün tanrıları birinin süresiz terlik giyeceği tutmuştur yukarı katta aşağıda iskemle gıcırtısı, ayak tütün kokusu, koku yaz kelebeği tadında bir soluma yer değiştirme, kımıltı tekrar soluma kadın sessizlik.
II
gün ışır iyiden iyiye, odanın orta yerinde bir kayalık sarı bir kertenkele... onunla her şey bir iki sıçrar, durur başkaldırır, düşer bir çorak bağırışı, bir taşın ikiye bölünmesi işitilir. sonra? bir su arayışı, bir bozgun... Biz buna benzer her şey diyoruz, her şey her şey her şey çünkü o, kadın uzanır, sağar bir yokluğun içinden gene bir yokluğu sağar, üşenmez bir gül çukuru tersine döner, bir alev kıyısı doğurganlaşır çıkar boş kıyılardan katılaşmış akşamüstleri böler o bakışları bir sarkaç gibi binlere ama bir zaman gibi değil, bir sarkaç gibi böler yani olanlar olmuştur bir kere bir kartal donakalmıştır sıcaktan. bir u sesi duyulur yaratılmaya uygun bir ses, u uzağa bakar kartal. o kadar bakar ki, bakmaz taş kesilmiştir taş, boynu ileri düşmüştür tanrım bize bir salıncak! çok çabuk geçmek için şu olup bitenleri bir daha, bir daha, bir daha unutmak unutmak unutmak tanrım! taş kesilmemek için taş bunu evrenin sonsuzluğu diye yorumlar varlığı olmayan bir söz
kadınsa kımıldamak ister, olmaz yer değiştirmek ister, olmaz solumak birdenbire gene olmaz olacak bir şey boşuna aranır, boşuna boşuna boşuna bir kaya daha çatlar başlar ufacık taşlar yuvarlanmaya eser bir silinti, bir sisin dağılışındaki öz çıkar o yunus balığı, o heykel yaz kelebeği, kapı sonra?
III
sonra ne? sabah! iyi bir gün başlar ne de olsa tepeden tırnağa beyazlar giyinmiştir kadın ne var ki bir kadın gibi değil, bir aşk, bir umut gibi değil bir aralık gibi durur dünyada işte bir soru! okurken elinde tuttuğu; okumaz, gene elinde tuttuğu "önce hep gece vardı" diyen bir kitapla biz buna bir sorunun sınırsız gerilimi diyoruz diyoruz; çünkü o kadın ne yapsa, neye uygulansa bir aralıktır şimdi dünyada bir aralık, bir aralık! yıllanmış ağaç kabuklarında bir yara bir geçit, bir su akıntısı, bir bıçak izi ve batık gemilerden şimdiye arta kalan bir batışın korkunç, ama hiç bitmeyecek izlenimi tanrım ona bir salıncak! bir gidip bir geliversin diye boşlukta umutla, erinçle, tutkuyla kendine kendine kendine katlanarak hani görmeden daha, bilmeden darıldığı kendine tanrım ona bir salıncak! tam burda gözlüklü, kış akşamları yüzlü bir bahçıvan sorar o sokak kedisinin dilindeki hızla sorar o çiçekleri -bir çiçek olmayan yalnız- sorar sorar sorar nereye kadar bilinmez hani bir sormasa... korkunç!
hani bir çalgıcı vardı, başını çalgısına koymasa uyuyamaz sonra? sonra ne? işte bir çamur gibi sıvanmış odaya karanlık bir kilisenin ihtiyar zangoçunun ağzıyla günaydın! iyi bir gün başlar ne de olsa
IV
iyi bir gün başlar. dünyadayız artık. dünya! şu tatlı pencereniz. sizin. Bunu anlamayacak ne var? pencere tanıklık ediyor işte. gün mavisi bir şey. tanıklık ediyor pek açık değil. değil de... size. tanıklık ediyor bir de bunu evrenin sonsuzluğu diye yanıtlar varlığı olmayan bir söz yok canım! kimsenin bir şey dediği yok, söylenmiş bazı sözler yaşıyor, o kadar işte yaşamış bir kadın yaşıyor orada yitmek, hani durmadan yitmek, ulaşmak bir aşkınlığa var ya orada tek imge kayalardır, işte orada yaşar hiç konuşmadıklarınız, işte orada dışa vurmadıklarınız, şimdi orada her şey hep kayalardır; otlar da böcekler de, sular da günler de, zamanlar da -görünen bir zamandır çünkü orada- bir el yana düşmemiş, kaldı ki birden havada değilse bir hareket bu, yalnız orada orada bir ayak boyu yerde, bir kadın bırakılmış gibi yıllarca tanrım ona bir salıncak! taş kesilmesin diye taş donakalmasın diye boşlukta.
hani o balıkçılla yarışan çaylağa kırpışan gözleriyle bakan gemici gibi baksın o da görmeden ne çıkar ustaymış, erginmiş uzağı görmekte gözleri.
tanrım size bir salıncak!
edip cansever
16 notes
·
View notes
Text
Kadın ve enstrüman:
Birinin dilinden, diğerinin telinden anlayacaksın!
Ehil olmayanın eline düşerse ikisinden de kötü ses çıkar...
🖤 Güzel sabahlar ☕🦋
81 notes
·
View notes