Beşiktaş eski Belediye Başkanı Murat Hazinedar adliyeye sevkedildi
Beşiktaş eski Belediye Başkanı Murat Hazinedar adliyeye sevkedildi
Beşiktaş Belediyesi’ne ‘çıkar amaçlı örgüt kurma’, ‘rüşvet alma’, ‘irtikap’ gibi suçlardan operasyon düzenlendi. Soruşturma 2016 yılında 2 müfettişin yaptığı incelemelerle başladı. Müfettişler belediyede yaptıkları incelemelerde verilmemesi gereken ruhsatların verildiğini fark edince araştırmaları derinleştirdi.
Yapılan incelemenin ardından da belediyede ‘rüşvet’ ağı olduğunu fark eden…
View On WordPress
0 notes
İtirazım Var - Levent Yüksel ✩ Ritim Karaoke Orijinal Trafik (Muhayyer K... ⭐ Video'yu beğenmeyi ve Abone olmayı unutmayın 👍 Zile basarak bildirimleri açabilirsiniz 🔔 ✩ KATIL'dan Ritim Karaoke Ekibine Destek Olun (Join this channel to enjoy privileges.) ✩ ╰┈➤ https://www.youtube.com/channel/UCqm-5vmc2L6oFZ1vo2Fz3JQ/join ✩ ORİJİNAL VERSİYONU Linkten Dinleyip Canlı Enstrüman Çalıp Söyleyerek Çalışabilirsiniz. ⭐ 🎧 ╰┈➤ https://youtu.be/l_PYsSLLFZ0 ✩ (MAKE A LIVE INSTRUMENT ACCOMPANIMENT ON RHYTHM IN EVERY TONE) ✩ Aykut ilter Ritim Karaoke Ekibini Sosyal Medya Kanallarından Takip Edebilirsiniz. ✩ İNSTAGRAM https://www.instagram.com/rhythmkaraoke/ ✩ TİK TOK https://www.tiktok.com/@rhythmkaraoke ✩ DAILYMOTION https://www.dailymotion.com/RhythmKaraoke ⭐ İtirazım Var - Levent Yüksel ✩ Ritim Karaoke Orijinal Trafik (Muhayyer Kürdi Vahde Arabesk ) Müzik: Rıfat Şallıel Bm İtirazım var bu zalim kadere Em F# İtirazım var bu sonsuz kedere Em Feleğin sillesine, hayatın cilvesine Bm F# Dertlerin cümlesine Bm İtirazım var Bm Yarım kalan sevgiye F# Şu emanet gülmeye Yaşamadan ölmeye Bm İtirazım var Bm Em Bm Ben hep yenilmeye mahkum muyum Bm Em Bm Ben hep ezilmeye mecbur muyum Em F# İtirazım var bu yalan dolana Em Bm F# Benim şu dertlere ne borcum var ki Bm Tuttu yakamı bırakmıyor Em G Benim mutlulukla ne zorum var ki F# G F# Bm Bana cehennemi aratmıyor Bm İtirazım var değişmez yazıma Em F# İtirazım var bu dertli şansıma Em Sevginin sahtesine, hayatın cilvesine Bm F# Dertlerin böylesine Bm İtirazım var Bm Yalan dolu gözlere F# Durulmamış sözlere Dost olmayan yüzlere Bm İtirazım var Bm Em Bm Ben hep yenilmeye mahkum muyum Bm Em Bm Ben hep ezilmeye mecbur muyum Em F# İtirazım var bu yalan dolana Em Bm F# Benim şu dertlere ne borcum var ki Bm Tuttu yakamı bırakmıyor Em G Benim mutlulukla ne zorum var ki F# G F# Bm Bana cehennemi aratmıyor Levent Yüksel Doğum Levent Uğur Yüksel 21 Ekim 1964 (59 yaşında) Antalya, Türkiye Tarzlar Pop Çalgılar Basgitar, kontrbas, Bağlama, Cümbüş Etkin yıllar 1993-günümüz Müzik şirketi Tempa Foneks (1993-1996) Raks Müzik (1996-2000) DMC (2000-2004) ID İletişim (2004-2012) Esen Müzik (2012-günümüz) Eş Sertab Erener (e. 1990; b. 1996) Özlem Öztürk (e. 2020) Levent Uğur Yüksel (d. 21 Ekim 1964), Türk şarkıcı ve müzisyen. Hayatı 1964 yılında Antalya’da doğdu. Antalya Lisesinden mezun olduktan sonra konservatuvar eğitimi almak için İstanbul’a geldi. Bugün adı İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı olan İstanbul Belediye Konservatuvarı'nın kontrbas bölümünden mezun oldu. Konservatuvar eğitimi sırasında basgitarist olarak çalışmış ve birçok sanatçıya eşlik etmiştir. Askerlik vazifesini tamamladıktan sonra İstanbul’da bir gece kulübü orkestrasında Fatih Erkoç ve Sertab Erener'le birlikte 2 sene çalıştı. Aykut Gürel ile birlikte çalıştığı dönemde, Sezen Aksu ile tanıştı. Harun Kolçak bir gün rahatsızlanınca, sahnede Sezen Aksu’ya hem vokal yapması, hem de basgitar çalması teklif edilir. Böylece Sezen Aksu ile çalışmaya başlar. İlk evliliğini 1990 yılında Sertab Erener ile yapan Yüksel’in bu evliliği, 18 Haziran 1996 tarihinde sonlanır. Yüksel, boşanmalarıyla ilgili olarak "Sertab ile yaşadıklarımız herkes için örnek alınacak bir evlilik, örnek bir boşanma ve örnek bir ayrılıktır. Levent Yüksel, 2020 yılında spor sektöründe yöneticilik yapan Özlem Öztürk ile ikinci evliliğini yapmıştır. İlk albümü Med Cezir'i 1993 yılının Mayıs ayında çıkaran Levent Yüksel, 1996 yılında kariyerinde ikinci stüdyo albümü olan Levent Yüksel'in 2. CD'si'ni çıkarmıştır. 1997 yılının Temmuz ayında çıkardığı Bi'Daha teklisi o yılın en çok satan teklisi olmuştur. 1998'in Nisan ayında ise Adı Menekşe albümünü çıkarmış, 2000 yılı Ekim ayında 15 şarkıdan oluşan Aşkla albümünü çıkararak yoluna devam eden sanatçı, 27 Mayıs 2004 tarihinde Uslanmadım albümünü yayımlamış ve bu albümde Orhan Gencebay'ın şarkısı Yarabbim'i yeniden seslendirmiştir. Kadın sanatçıların seslendirmiş olduğu eski şarkıları yorumladığı 26 Mart 2006 tarihinde çıkardığı Kadın Şarkıları albümü, Yüksel'in toplamda yedinci albüm çalışması olmuştur. Yüksel albümü için bir röportajında, yeni albümünde neden sadece kadın şarkılarına yer verdiğini, Tanju Okan'ın Kadınım şarkısı gibi erkeklere ait eserler var.
0 notes
Rıfat Serdaroğlu: ÇOKLU BARO
22 Haziran 2020 günü hiç unutulmayacak! Bugün, kutsal savunma hakkımızın temsilcileri Barolarımızın 80 Başkanı, Vali tarafından T.C Başkent’ine sokulmadı! Baro Başkanlarına fiili saldırıda bulunuldu. Baro Başkanları yumruklandı, gözlükleri kırıldı.
PKK’yı T.C Devletinin televizyonuna çıkartıp Türk Milletini derinden yaralayanlar, bu defa da Baro Başkanlarımızı Ankara’ya sokmayarak
Türk Devletinin alnına “Kara Leke” sürmeye kalkıştılar. Kim emir verdiyse, kim bizlere bu ayıbı yaşattıysa, o yönetici müsveddelerinden Çoban Ateşi Hareketi olarak hesap sormazsak, aldığımız nefes bize haram olsun. RS.
Bu ülkenin aydınları, etkin işadamları kendi yararlarından önce, demokratik rejimi ve cumhuriyet değerlerini korumazlar, bu konularda açıkça taraf olmaktan geri dururlarsa meydanı demokrasi düşmanı akımlara, mafyaya, kanunsuz eşkıyalara bırakmış olurlar.
İktidara yanaşmak, ona yalakalık yapıp sığınmak, başkalarına yapılan baskıları, özgürlük kısıtlamalarını görmezden gelmek, bu yalakaları bir müddet için kurtarır.
Tek Adam, her an kendisine yalakalık yapanları da daire dışına atabilir ve nasıl ezildiklerini, nasıl mallarına mülklerine el konulduğunu yalakalar bile anlayamaz!
Yakın zamandan iki örnek verelim;
Biri eski Başbakan ve AKP Genel Başkanı Davutoğlu! Genel seçim kazanmış bir siyasetçi!
Dünyanın hiçbir demokratik ülkesinde olmayacak, ancak dikta rejimlerinde gördüğümüz bir olay gerçekleşti. Tek Adam “püf” dedi, Başbakanlık da, Genel Başkanlık da uçtu, gitti. Davutoğlu, atılmayı kabul etti ve Tek Adamın yanından ayrılmadı. Gerçeği göremeyen Davutoğlu, elinden üniversitesi de gidince uyandı ve sözüm ona muhalefete başladı! Yarın Tek Adam, “Gel buraya” dediğinde, koşarak gider. Çünkü yalakalık girdiği yerden kolay-kolay çıkmaz.
Diğeri iş dünyasından TOBB Başkanı Hisarcıklıoğlu!
Abisi emretti TOBB’un parası, babasının parasıymış gibi VİP Helikopter aldı.
Abisi yine emretti, Yassıada’ya TOBB’un parasıyla “Demokrasi Müzesi” yaptı. Hem de ülkede demokrasi ve özgürlükler, AKP tarafından boğulurken!
Şimdi AKP içinden, onu FETÖ’culukla, ihanetle suçlamaya başladılar. Yakında, devre dışı kalır. TOBB Başkanını çizip yerine TBB Başkanı Metin Feyzioğlu’nu yazabilirsiniz…
AKP, yıllardır söylediğimiz gibi adım-adım Federe İslam Devletine giden yolun taşlarını döşüyor.
İrtica ’nın en yalın tarifi, pozitif hukuku yıkıp, yerine şeriat hukukunu koymaktır.
Buna direnecek en önemli kurumlarımızdan olan Barolar, AKP tarafından hedef alınmıştır.
Bunun bir ötesi, “Çoklu Baro” denen ucubeyle, çağdaş baroları yok etmektir.
Eğer bunu başarırlarsa, arkasından “Çoklu Hukuk” gelir. Her dine, her mezhebe, her tarikata göre hukuk! Bunu “Çoklu Dil” takip eder ki, o zaman ne Türk Devleti kalır, ne de Türk Milleti!
Bir gecede, bir parçası ilerde “Kürt Devleti” olacak olan Federe İslam Devleti kurulur. Zaten bir parçası AKP-ABD işbirliği ile Barzani’ye, diğer parçası da yine aynı koalisyon tarafından Suriye’de YPG/PKK’ya kurdurulmuş Kürt Devletinin üç parçası yaratılmış olur. Sıra sonra İran’a gelir.
Yargı da bu arada tamamen KADI hakimiyetine girer. Bir fetva ile, dilediğini din düşmanı ilan edip, malına namusuna ırzına el koyarlar…
Bu dediklerin olmaz, abartıyorsun diyeceklere önerim şudur. Lütfen kıyaslayın;
2002’deki Türk Ordusu ile 2020’deki Türk Ordusunu! (Sayısı azaltılmış-Okulları-hastaneleri kapatılmış, komuta heyeti perişan edilmiş, Genelkurmay Başkanı Terör Örgütü kurucusu diye zindana atılmış, Subay yetiştiren okulların başına FETÖ’cu hainler yerleştirilmiş)
2002’de ki Yargı ile 2020’de ki Yargıyı! (Cübbelerine düğme taktırmaktan fermuar taktırmaya terfi eden yargı. Bir gecede FETÖ’ya teslim edilen Yüksek Yargı’yı, AKP İL ve İlçe Başkanlıklarında çalışan Avukatların yüzlercesinin Savcı-Yargıç yapılmasını)
Türk Milletinin aydın ve vatansever insanları şunu hiç unutmamalıdır;
Vatansever kişi, iktidarlara değil vatana ve hukuka itaat edendir…
Kimse mücadele etmese de, biz Çoban Ateşi Hareketi Gönüllüleri sonuna kadar mücadele edeceğiz.
Ne Mutlu Türküm Diyene ve Sözünden Dönmeyene…
Sağlık ve başarı dileklerimle 23 Haziran 2020
75 notes
·
View notes
Evlenme Teklifi - Nişan
1. Haber
Şaşkın Damat
Türk sinemasında komedi modasının getirdiği yıldızlardan birisi de Kemal Sunal. Başarılı komedyen Salako'dan sonra «Şaşkın Damat» da yine başrol oynuyor. Aslında şaşkın maşkın değil, bal gibi salak bir damat Sunal...
Türk sinemasının komediye yönelik filmler yapmaya başlamasından yana ortaya seyircinin büyük sempatisini toplayan bir komedyen çıktı. Adı Kemal Sunal... Zeki Alasya, Metin Akpınar ve Halit Akçatepe üçlüsü ile çevirdiği filmlerin yanısıra ilk kez «Salako» da başrolde görünen sanatçı şu sıralarda yeni filmine başladı. Adi «Şaşkın Damat»...
Evet filmin adı «Şaşkın Damat> ama sanatçı bakın ne diyor:
– «Ne şaşkını kardeşim... Düpedüz salak damatı oynuyorum.»
Hani yalan da sayılmaz... Ve sözü dilerseniz yine ünlü komedyene bırakalım:
– «Seyircinin gözünde bir kez salak damgasını yedik. Eee filmlerde de salak tipini canlandırmazsak olmaz. Bakın bu filmde neler geliyor başıma... Zengin bir evde bahçivanım. Evin kızı ise ailesine karşı mutaasıp görünen oysa açık saçıp partiler veren bizim Meral Zeren. Ben cahil kafamın kurbanı olarak o kıza aşık oluyorum. Aman nereden de aşık oluyorum. Neyse günün birinde bir eve davet ediyorlar beni... Tabii benimle alay edip gülmek için. Bir de ne göreyim... Herkesin elinde bir tas eritilmiş çukulata, birbirlerinin suratlarına sürüyorlar. Eee biz de az çok çukulatayı severiz yani... Alıp yemeğe başlıyorum. Meğerse o eritilmiş çukulata yenmek için değilmiş de birbirlerinin suratlarına sürmeleri içinmiş... Bir sürü genç kız ve erkek başlıyorlar gülmeğe... Sonra da bizim patron çıkageliyor. Eee iste ondan sonrasını da hiç sormayın daha iyi... Tabii kıyamet kopuyor.>>
«Şaşkın Damat da Kemal Sunal ve Meral Zeren'den başka Bülent Kayabaş da var. Örnek Film adına çekilen filmin yönetmeni Zeki Ökten.
ŞAŞKIN DAMAT» — Meral Zeren'le dördüncü kez bir araya gelen ünlü komedyen Kemal Sunal, «Ben Salak... Bu da benim sevgilim» diyerek
kadın oyuncuyla objektifimize poz verdi.
Bir komedi filminden amaç, insanları karanlık bir salona toplayıp onların 1,5 saatini hoşça geçirmelerini sağ la maksa, "Şaşkın Damat" ama cina tam ulaşan, hedefi ön iki - den vuran bir filmdir.
Guere schi'nin eserinden yola çıkılan, birçok çıkarma ve eklemeler yapılan konu, yıllardır göre göre alıştığımız sempatik tipler üzerinde kurulu: Saf delikanlı, güzel kız, geleneklere bağlı zengin amca, ... Zengin amca, yeğenini saf delikanlıya verecek, bu arada yakışıklı delikanlı devreye girecek, aile onu zengin sanıp amcadan yüz çevirecek, delikanlının para peşinde olduğu anlaşılınca herkes yüz - geri edip amcaya dönecektir. Bu hengame arasında da kız, bunca zamandır tanıdığı saf delikanlı ile ilişkilerini düşünecek, "ihtida edip' ona dönecektir. Sadık Şendil bu öyküyü "pekala" yazmış, Zeki Ökten de elindeki senaryoyu akıcı bir sinema diliyle perdeye getirmiş. Buraya kadar iyi...
2. Haber
Bu sinema sezonunun, en çok hasılat yapan filmleri arasında. "Salako" üçüncü sırada yer alıyor. Başrolünü Kemal Sunal'ın oynadığı bu filmde sanatçı aptal bir eşkiya olmuştu. "Salako" toplam 465 bin lira hasılat yaptı.
ARTIK kimse aksini iddia edemez. Türk sinemasın
da bu yıl ne avantürlerin, ne aşk hikâyelerinin, ne de tarihi filmlerin sözü geçiyor. Komedinin altın yılı kesinlikle kabul edildi. Arkadaş haricinde beş yüz bin liralık barajı sadece üç komedi filmi yaptı. i Kötü başlayan sinema sezonu kötü devam ediyor. Büyük umutların bağlandığı filmler birer ikişer dökülüyor. Sadece ve sadece komedi filmleri yapan yapımcıların yüzü gülüyor. Sezon başında halkı sinemaya çekmek için komedide karar kılan yapımcılar kârlı çıktı. Şimdi tüm yapımcılar bu yolu deniyor. Bütün bunlar bizim şahsi görüşümüz değil. Filmlerin hasılat durumları ortaya koyuyor. Örneğin bu yıl “Arkadaş” filminden sonra en çok hasılat getiren üç film de komedi. İki milyona yakın bir hasılat toplayan “Arkadaş” istisna tutulursa, “Köyden İndim Şehire” birinci sırada. Başrollerini “Devekuşu Kabare Tiyatrosu"nun üç ünlü komedyeni Zeki Alasya, Metin Akpınar, Kemal Sunal ve Halit Akçatepe ile Meral Zeren'in paylaştığı bu film, İstanbul'da 10 sinemada bir hafta boyunca 676 bin lira topladı. Bu yüzden de uzun süredir ağlayan sinemacıları biraz güldürdü. Filmi yapan Arzu Film'e sinemacıların hediyeler yağdırdığını da hemen belirtelim.
Aynı ekibin filmleri
Yılın ikinci büyük komedi filmi Emel Sayın ve Tarık Akan'ın başrolünü paylaştığı “Mavi Boncuk” oldu. 590 bin lira toplayan bu filmde, yine Zeki Alasya ve Metin Akpınar'ın büyük emeği olduğunu söyleyelim. Ekip çalışması ile başarıdan başarıya koşan bu komedyenlerin hasılat getiren başka filmleri de vardır.
Üçüncü sırada ise Kemal Sunal'ın tek başına kazandığı başarıyı görüyoruz. “Salako” filmi ile sinemaya bir yenilik getiren Sunal, aptal eşkiya olmuştu bu filmde. Atıf Yılmaz'ın yönetmenliğini yaptığı Salako 465 bin lira topladı. Ama Anadolu'da diğer iki filmle at başı gitti.
Bir tesadüf mü, yoksa bilinçli bir olay mı bilemeyeceğiz, bu üç film de aynı şirketin filmi olup, ikisini Ertem Eğilmez yönetmişti.
3. Haber
Emel Sayın'ı güpegündüz, kaçırdılar. Evet, evet tanıdığımız, bildiğimiz ünlü şarkici Emel Sayin'.... Tank, Münir, Halit, Zeki, Kemal, Metin adında 6 kafadar bu işi niye yapti dersiniz?
Yazı ve Fotoğraflar: Turan AKSOY
Altı kafadar kendilerine yapılanı hazmedememişti bir türlü. Herkes Öfkesini, fikrini söyleyerek yatıştımaya çalışıyordu. Hepsinin tek düşüncesi, yedikleri dayağın öcünü almaktı. «Gazinosunu yakalım.” dedi biri. Diğeri yeni bir alternatif getirdi bu fikre:
- Hayır, biz de onu döğelim.
- Hem döğelim, hem yakalım herifin gazinosunu. Adam kazıklayıp sonra da döğdürmek nasıl olurmuş görsün gününü, dedi bir başkası.
- «Olmaz, olmaz! Gazino sahibini döğemeyiz. Bir sürü adamı var. Gazinoyu da yakamayız. Bi yakalanırsak yandık demektir.
- «Assolistini kaçıralım. Emel Sayın'ı kaçırdık mı, adamın gazinosuna müşteri gitmez ve zarar eder.
- Hah, bu güzel fikir. Üstelik bir defa Fidye istoriz. Bi 100 bin lira aldık me, gazinocudan, bizde bi gezino açar, ona rakip oluruz.
Bu altı kafadar işte bu niyetle Emel Sayın'ı evinden kaçırmak üzere harekete geçerler. «Emel Sayın'ı niye kaçırdılar?» diyeceksiniz. Napsin garibanlar.. Kırk yılda birçok sevdikleri Emel Sayın'ı çalıştığı gazinoda dinlemeye kalkışmışlar ama sonunda hesap pusulasının altından kalkamamışlar. Gazino patronu onları bir güzel döğdürmüş. Onun için hinçlanmışlar gazino patronuna. Intikamlarını da yukarıda okuduğunuz gibi, Emel Sayın'ı bir halının içine sarıp, kaçırıp fidye istemekle almaya yeltenmişler. Yeltenmişler ama
öyle şeyler başlarından geçmiş ki sormayın.
Arzu Film adına Ertem Eğilmez yönetiminde çekilen Mavi Boncuk ta Emel Sayın, şarkıcı Emel Sayın'ı oynuyor. Ya diğer altı kafadar? Başta Tarık Akan var.. «Yalancı Yarim den bir sene sonra tekrar Emel Sayın'la başrolü bölüşen Tarık Akan.. Ötekiler de, Arzu Film'in değişmez kadrosu. Kahkaha makineleri Münir Özkul, Zeki Alasya, Metin Akpınar, Halit Akçatepe ve Kemal Sunal.
Sanatçıların hepsi, elbirliğiyle, ilgili ve de yetkili görünen makamların bir türlü halledemediği bir konuyu; halka ucuz eğlence vaad eden gazinocuları hicveden komedi türü bir filmle anlatmaya çalışıyorlar.
4. Haber
Devekuşu KABARE Tiyatrosunda oynarken,
«Salak Milyoner» filmiyle Yeşilçam'da şansı birdenbire açılan ve «SALAKO»yla şöhretini perçinleyen Kemal Sunal,son filmi «HABABAM SINIFI»nda kılıktan kılığa girdi ve adeta kılık değiştirme şampiyonu oldu. Hele Sunal'ın mikrofonda bir Ali Rıza Bin boğayı taklit etmesi vardı ki, doğrusu görülmeye değerdi. Ünlü komedyen «YARINLAR» isimli şarkıyı tıpkı sempatik sanatçı Ali Rıza Binboğa'ya aratmayacak şekilde söyledi ve bir şarkılık konserinin sonunda, sette bulunanlar tarafından bol bol alkışlandı.
TEKLİF VAR...
Günün sürprizi, sette bulunan bir plâkcinin Kemal Sunal'a, «Yarınlar» plâga okumasını teklif etmesi oldu. Oysa ki, cazip teklif Sunal tarafından kabul edilmedi ve nedenleri şöyle belirtildi:
«Ali Rıza Binboğa, takdir ettiğim bir sanatçıdır. Plâklarda onu kopya ederek ona rakip olmayı ve onun sırtından para kazanmayı düşünemem.>>
«HABABAM SINIFI»nın gala gecesine Ali Rıza Binboğa'yı davet eden Kemal SUNAL, baştan sona kadar gülünç sahnelerle dolu olan filmi sık sık kahkaha atarak seyrettiler.
5. Haber
Haylazlıkta eşi yoktur onun…
Çek kulağını hoca!..
Halen çekimine devam edilen ünlü “Hababam Sınıfında Tarık Akan başrolde.İnek Şaban'ı da Kemal Sunal canlandırıyor.
Rıfat Ilgaz'ın ünlü eseri "Hababam Sınıfı", mizah dergisinin satırlarından kurtulup, baskısı beş kez yapılan kitap ve geçtiğimiz yıllar içinde bol kahkahalar arasında sergilenen “Tiyatro oyunluğu" döneminden sonra, şimdi de film haline getiriliyor.Yönetmenliğini Ertem Eğilmez'in yaptığı"Hababam Sınıfı"nın kadrosu hayli ilginç. Komedi filmlerinde "Güldürü makineleri" olarak sıfatlandırılan sanatçıların yer aldığı bu seferki "Habam Sınıfı''nı şöyle sıralayabiliriz:
Tarık Akan Damat Ferit" oluyor. Kemal Sunal "İnek Şaban", Halit Akçatepe “Güdük Necmi". Bülent ığdıroğlu “Kalem Şakir". Bülent Onaran “Palamut Recep", Cem Gürdap “Tulum Hayri", Ahmet Arıman "Hayta İsmail". Ve müdür yardımcısı "Kel Mahmut'' rolünde de kahkaha makinelerinden biri. yılların sanatçısı Münir Özkul var. Hademeyi de Adile Naşit oynuyor.
Lütfen şöyle bir hatırlayınız og. rencilik günlerinizi. Akıllı-uslu öğrencilerin yanı sıra, “Haylazlar takımı" denen bir grup da yok muydu sınıfınızda? Ama bu "Hababam Sınıfı" ismi üstünde. baştan aşağı “Haylazlar takımı!”
Hocaya ders yaptırmamak, o beylik öğrenci deyimiyle “Dersi kaynatmak" için ne mümkünse, ellerinden ne gelirse yapıyorlar. Örneğin sınıfa giren bir kedi, dersin kesilmesine. sözümüz şimdiki boykotlardan dışarı dersin boykot edilmesine neden oluyor. Ne kulak çekmeler, ne tek ayak üstünde durma cezaları, hiç biri para etmiyor!
İstediği kadar asılsın müdür yardımcısı "Kel Mahmut Damat Ferit'in kulağına. İstediği kadar not kırsın, istediği kadar kel kafası atsın. Yerinde terter tepinsin "Kel Mahmut" "Hababam Sınıfı" haylazlığından. "Hababam'liğından geri kalmıyor.
Yönetmenin deyişine göre. "Hababam Sınıfı" şimdiye dek yapılan en kahkahali filmlerin en kahkahalısı oluyor. Ve bize de bu yazının sonunda bekleyelim ve görelim demek düşüyor.
6. Haber
Tarık Akan "Damat Ferit", Kemal Sunal "inek Şaban", Halit Akçatepe "Güdük Necmi", Bülent Iğdıroğlu "Kalem Şakir", Bülent Onaran "Palamut Recep", Cem Gürdap "Tulum Hayri", Ahmet Arıman "Hayta İsmail" ve müdür yardımcısı Münir Özkul "Kel Mahmut" rolünde herkesi kahkahaya boğacaklar..(Fotoğraf: Sedat Dizici)
7. Haber
ÖNCE. bir gürültü koptu sınıfta.. Sonra bağrışmalar,
feryatlar.. Öğrencilerin hepsi yerinden fırlamış, sağa sola koşuşuyordu. Her kafadan ayrı bir ses çıkıyor, kimi "asalım" diyor, kimi "keselim" diye haykırıyordu. Müdür bile sınıftan içeri girmeye cesaret edemiyordu. Söylenenlere göre boykot vardı azılılar sınıfında..
Aslında, bu bildiğiniz boykotlardan değildi. Hele son yıllarda inoda olan üniversiteli öğrencilerin boykotlarına hiç mi hiç benzemiyordu. Ortada bir sağ-sol çatışmasından eser yoktu. Olanlar, sadece ünlü Hababam Sınıfının kendine özgü boykotlarından biriydi. Boykotun sebebi de hayli ilginçti: Sınıfa kedi girmişti.
MİZAH TEFRİKASINDAN
OYUNA, SONRA FİLME...
"Hababam Sınıfı"nın beyaz perdedeki macerası böyle başlıyor işte. Bildiğiniz gibi, bu, mizah yazarı Rıfat Ilgaz'ın en çok okunan eseri. Önce bir mizah dergisinde tefrika halinde çıkan “Hababam Sınıfı” daha sonra kitap halinde yayınlandı. Bugüne kadar beş defa basıldı. Geçtiğimiz yıllarda tiyatro olarak da sahnelenen eser, 1975 yılında Yeşilçam'da komedilere rağbet artınca “şimdi de filme alınıyor. Yönetmenliğini Ertem Eğilmez'in yaptığı filmin oyuncu kadrosunun çoğunluğu, beyazperde ile ilişkisi olmayan gençlerden meydana geliyor. Ünlülerden yalnız dört isim var: Tarık Akan, Kemal Sunal, Halit Akçatepe ve Münir Özkul.
“HABABAM SINIFINA VE KENDİME GÜVENİYORUM”
Ertem Eğilmez, eseri iddialı olarak filme alıyor. Hem eserin gücü, hem de son zamanlarda onda uyanan bir şeyler yapmak arzusunun bir sonucu bu. Eğilmez: “Bu filimle festivallere katılmak arzusundayım” diyor... “Esere ve kendime güveniyorum."
3 notes
·
View notes
Kütüphanemden 1 - Alice Harikalar Diyarında - Lewis Carroll
2 - Çavdar Tarlasında Çocuklar - Jerome David Salinger
3 - Arkadaşım Deniz Gezmiş - Doğu Perinçek
4 - Darağacında Üç Fidan - Nihat Behram
5 - Çalıkuşu - Reşat Nuri Güntekin
6 - Atları Bağlayın Geceyi Burada Geçireceğiz* - Melisa Kesmez
7 - Kırmızı Eğrelti Otunun Büyüdüğü Yer - Wilson Rawls
8 - Bir Çift Yürek - Marlo Morgan
9 - Kızım Olmadan Asla & Çocuk Sevgisi Uğruna - Betty Mahmudi
10 - Çoluk Çocuk - Patti Smith
11 - Ak Zambaklar Ülkesinde - Grigoriy Petrov
12 - Kağıt Ev - Carlos Maria Dominguez
13 - Aramızdaki En Kısa Mesafe - Barış Bıçakçı
14 - Kayıp Aranıyor - Sait Faik Abasıyanık
15 - Rıfat Bey Neden Kaşınıyor - Aziz Nesin
16 - Sodom ve Gomore - Yakup Kadri Karaosmanoğlu
17 - Notre-Dame’ın Kamburu - Victor Hugo
18 - Zargana - Hakan Günday
19 - Nazik Alet - Aziz Nesin
20 - Ziverbey Köşkü - İlhan Selçuk
21 - Ne Güzel Günlermiş - Aydın Boysan
22 - Başucumdaki Müzik - Kürşat Başar
23 - Uçurtma Avıcı - Khaled Hosseini
24 - Bütün İyiler Biraz Küskündür - Nilay Örnek
25 - Kızlarıma Mektuplar Yaşamdan Satırbaşları - Emre Kongar
26 - Yüzyıllık Yalnızlık - Gabriel Garcia Marquez
27 - 80 Günde Devrialem - Jules Verne
28 - Küçük Prens - Saint-Exupery
29 - Baba Öyküler - Jehan Barbur
30 - Adı: Aylin - Ayşe Kulin
31 - Bir Dinazorun Anıları - Mina Urgan
32 - Barbarın Kahkahası - Sema Kaygusuz
33 - Veda - Ayşe Kulin
34 - Ekmek Kavgası - Orhan Kemal
35 - Hayvan Çiftliği - George Orwell
36 - Pygmalion - G. Bernard Shaw
37 - İsmail ve Babamın ‘68 Kuşağı - Necdet Neydim
38 - Faşizme ve Alman İşgaline Karşı Silahlı Direnişte Kadınlar - Ingrid Strobl
39 - Çalıkuşu - Reşat Nuri Güntekin
40 - Biz Kimden Kaçıyorduk Anne ? - Perihan Mağden
41 - Anna Karenina - Lev Nikolayeviç Tolstoy
42 - Nar Ağacı - Nazan Bekiroğlu
43 - Baharda Yine Geliriz - Barış Bıçakçı
44 - Don Quijote - Miguel De Cervantes
45 - Hangi Atatürk - Atilla İlhan
46 - İstanbul’un Kuytu Köşeleri - Aydın Boysan
47 - Kalabalıkta Yüzler - Valeria Luiselli
48 - İnsanın Düşünmekten Canı Yanar mı ? - Nevşin Mengü
49 - Kara Yarısı - Mahir Ünsal Eriş
50 - Fikrimin İnce Gülü - Adalet Ağaoğlu
51 - İhtilalin Mantığı (Ve 27 Mayıs İhtilali) - Şevket Süreyya Aydemir
52 - Çok güldük, ağlamayalım - Kürşat Başar
53 - Venedik Taciri - William Shakespeare
54 - Bir Gazetecinin Hayatı 28 Yıl Sonra Abdi İpekçi - Erhan Akyıldız, Tufan Türenç
55 - Martı - Jonathan Livingston
56 - Canım Aliye, Ruhum Filiz - Sabahattin Ali
57 - Şimdiki Çocuklar Harika - Aziz Nesin
58 - İpek Yolu - Peter Frankopan
59 - Sodom ve Gomorra - Marcel Proust
60 - Konstantiniyye Oteli - Zülfü Livaneli
61 - İstanbul Hatırası - Ahmet Ümit
62 - Budala - Fyodor Mihayloviç Dostoyevski
63 - Son Ada - Zülfü Livaneli
64 - Savrulanlar: Dersim 1937-1938 Hatta 1939 - Yalçın Doğan
65 - Sherlock Holmes El Kitabı - Ransom Rings
66 - 68'den 78'e Sancılı Yıllar Kuşatılmış Sokaklar - Hikmet Çetinkaya
67 - Cehenneme Övgü: Gündelik Hayatta Totalitarizm - Gündüz Vassaf
68 - Bitmeyen Kavga - John Steinback
69 - Küçük Kadınlar - Luisa May Alcott
70 - Ateşten Gömlek - Halide Edib Adıvar
71 - Vatan Yolunda - Yakup Kadri Karaosmanoğlu
72 - Persepolis - Marjane Satrapi
73 - Takunyalı Führer - Ergün Poyraz
74 - Sessiz Ev - Orhan Pamuk
75 - Çiçek Açmış Genç Kızların Gölgesinde - Marcel Proust
76 - Çılgın Kalabalıktan Uzak - Thomas Hardy
77 - Eski İstanbul Hatıraları - Sadri Sema
78 - Yalan Yıllar - Can Kozanoğlu
79 - Peter Pan - J.M. Barrie
80 - Hürriyet O Manşetler: Yazarların Kaleminden Manşetlerin Öyküsü - Tufan Türenç, Sefa Kaplan
81 - İlk Modernler : Yirminci Yüzyıl Düşüncesinin Kökenlerine İlişkin Profiller - William R.Everdell
82 - Fethiye’den Antalya’ya Likya Yolu - Metin Yeğin, Barış Doğru
83 - Sen Benim Hayatımsın - Ferzan Özpetek
84 - Memleketimden İnsan Manzaraları - Nazım Hikmet
85 - Günden Kalanlar - Kazuo Ishiguro
86 - Bu Vatan Böyle Kurtuldu - Erol Mütercimler
87 - Kırmızı Saçlı Kadın - Orhan Pamuk
88 - Nazım Hikmet’in Aşkları, Sevdayım Tepeden Tırnağa - Emin Karaca
89 - Grimm Masalları I - Grimm Kardeşler
90 - Aldatmak - Paulo Coelho
91 -Seyyahatname - Aziz Nesin
92 - Ev Ödevi - Nermin Gürbilek
93 - Kanadı Kırık Kuşlar - Ayşe Kulin
94 - Uygarlık Tarihi - Server Tanilli
95 - James Dean : Mutant Kral - David Dalton
96 - Ozan Beedle’in Hikayeleri - J.K.Rowling
97 - Mythology - Edith Hamilton
98 - Ozan Beedle’in Hikayeleri - J.K.Rowling
99 - Kolera Günlerinde Aşk - Gabriel Garcia Marquez
100 - The Complete Works of William Shakespeare - Stanley Wells, Gary Taylor, John Jowett, and William Montgomery
101 - Fareler ve İnsanlar - John Steinbeck
102 - Atatürk - Yakup Kadri Karaosmanoğlu
103 - Ben Sana Küskünüm İstanbul - Halit Çapın
104 - Son Kuşlar - Sait Faik Abasıyanık
105 - Savaşın Çocukları: Girit’ten Sonra Ayvalık - Ahmet Yorulmaz
106 - Babıali ve Sadrazamları - Nazır Şentürk
107 - Gazeteci - Tufan Türenç - Erhan Akyıldız, Tufan Türenç
108 - Saka Kuşu - Donna Tartt
109 - Gazap Üzümleri - John Steinbeck
110 - Anne Kafamda Bit Var - Tarık Akan
111 - Klişe Hayatlar Matbaası - Can Yılmaz
112 - Donumdaki Para - Muzaffer İzgü
113 - Türkan - Ayşe Kulin
114 - Muhtelif Evhamlar Kitabı - Ömür İklim Demir
115 - Grace Kelly - Donald Spoto
116 - Düşünüyorum Öyleyse Vurun - İlhan Selçuk
117 - Rahşaniçe - Fatih Dağıstanlı
118- Bir İstanbul Var idi - Burhan Arpad
119 - Republic : Plato - Robin Waterfield
120 - Veba Geceleri - Orhan Pamuk
121 - Devlet Ana - Kemal Tahir
122 - Olağanüstü bir Gece - Stefan Zweig
123 - Fikrimizin Rehberi Gazi Mustafa Kemal - Erol Mütercimler
124 - İnce Memed - Yaşar Kemal
125 - Türkiye Günlüğü - Dr. Hulki Cevizoğlu
126 - Kavim - Ahmet Ümit
127 - Benim Beyoğlum - Atilla Dorsay
128 - İbrahim Kaypakkaya - Nihat Behram
129 - Daha - Hakan Günday
130 - 12 Eylüle Doğru Koşar Adım - Cüneyt Arcayürek
131 - Zeytindağı - Falih Rıfkı Atay
132 - Çocuk Kalbi - Edmondo De Amicis
133 - 12 Eylül ve Şeriat - Uğur Mumcu
134 - Marilyn Monroe ve Bilinmeyen Hayatı - J. Randy Taraborrelli
135 - Bu Roman O Kız Okusun Diye Yazıldı - Enver Aysever
136 - Constantinople : The Way It Was and The Green Mosque at Bursa - Louis Marie-Julien Viaud (Pierre Loti)
137 - Özgürlüğün Rengi Mavidir - Cem Seymen
138 - Allah ile Aldatmak - Yaşar Nuri Öztürk
139 - İstanbul Kırmızısı - Ferzan Özpetek
140 - Son İstanbul - Murathan Mungan
141 - Cevdet Bey ve Oğulları - Orhan Pamuk
142 - Mutlu Aşk Yoktur - Louis Aragon
143 - Sokağın Zulası - Ahmet Ümit
13 notes
·
View notes
FRANSA..!
Fransa'ya pek öfkelendik.
Asrın liderimiz açtı ağzını yumdu gözünü.
“Siz değil misiniz Ruanda'da insanları katleden” diye bağırdı.
“Siz değil misiniz Cezayir'de insanları katleden” diye hesap sordu.
“Siz değil misiniz sömürge için Afrika'yı işgal eden” diye hatırlattı.
“Siz katilsiniz, katil” dedi.
★
Elbette hepsi insan evladıdır, kimse kimseyi öldürmesin ama, Ruanda'dan bize ne birader?
★
Fransa'nın tarihteki insanlık suçlarına hesap soracaksak, düşüne düşüne aklımıza Cezayir mi geliyor?
★
Fransa'nın sömürge için işgal ettiği ülkelere örnek vereceksek, tee Afrika'ya gitmeye gerek var mı?
★
Antep niye Gazi?
Maraş niye Kahraman?
Urfa niye Şanlı?
★
Kimin işgaline karşı verdik bu sıfatları bu şehirlerimize?
Kim silah zoruyla oturdu topraklarımıza?
★
Türk insanına katliamın feriştahını kim yaptı?
★
■ Antep'te “14 Şehit Anıtı” var, Kuvayı Milliye müfrezesine ekmek su taşırken yakalanıp, birbirlerine bağlanarak yaylım ateşle kurşuna dizilen, cansız bedenleri süngülenen, henüz 12 yaşındaki 14 çocuğumuz anısına dikildi… Kim katletti onları?
■ “Şayet düşman geçerse, anca naaşımın üzerinden geçer” diyen Şahin Bey, hangi düşmana karşı vücudunu siper etti?
■ Barikatlar kurup, mahalle mahalle, sokak sokak vuruşmadık mı Antep'te? Kiminle vuruştuk?
■ Ahali namazdayken, camilerimizi top atışına tutanlar kimdi?
■ Kadınlarımız tohumluk olarak depolanan zerdali çekirdeklerini kırıyor, eziyor, kepekle karıştırıp ekmek yapıyordu, atlar, eşekler tükenmişti, kedileri bile yemek zorunda kaldık… Antep'i böylesine öldüresiye kuşatma altında tutan kimdi?
■ Maraş Kalesi'ndeki Türk Bayrağı'nı yırtarak kim indirdi?
■ Maraş'ta köylerimizi kim yaktı?
■ Tekke kilisesi'ni cephanelik olarak kullanıyorlardı, adeta kale gibi koruyorlardı, burasını imha edebilmek için kendisini feda edecek, tereddüt etmeden ölümün üstüne yürüyecek bir gönüllüye ihtiyaç vardı, Yusuf çavuş “ben giderim” dedi, kapı gibi pehlivandı, beline dinamit lokumlarını sardı, havanın kararmasını bekledi, zifiri karanlıkta binanın arkasına yaklaştı, ön kapıda nöbet tutanlara görünmeden tırmanmayı başardı, çatıya çıktı, kiremitleri kaldırdı, kasaturasıyla oya oya delik açtı, kelime-i şahadet getirdi, kibriti çaktı, fitilleri ateşledi, dinamit lokumlarını peşpeşe kilisenin içine bıraktı, kulakları sağır eden bir gürültü koptu, cephanelik kilise yokoldu, Yusuf çavuş şehit oldu… Kime karşı şehit oldu?
■ Kuvayı Milliye saflarında Urfa'nın kurtuluş mücadelesine katılan Iraklı Arap aşiret lideri Uceymi Sadun paşa, hangi ülkenin ordusuyla çarpıştı?
■ Adana'da kelimenin tam manasıyla Türk soykırımı yapan, savunmasız sivilleri katleden, ağaçlara asan, kuyulara atan, kadınlarımıza öldürünceye kadar tecavüz eden, kadınlarımızın bileziklerini küpelerini soymak için, ellerini kulaklarını kesen, Kozan'da mesela, defterdar Hamdi efendiyi, mektupçu Ali Rıza efendiyi, emekli yüzbaşı Mehmet beyi, diri diri fırında yakan, kimdi?
■ Kıbrıs'taki askeri kampta İngilizler tarafından eğitilen 120 bin Ermeni'ye üniforma giydirip, üstümüze salan kimdi?
■ Bugün Cezayir'in, Afrika'nın haklarını filan savunuyoruz ama… O günlerde Cezayir askerleri, Senegal askerleri, bizim topraklarımızda hangi ülkenin üniformasıyla Türk öldürüyordu?
■ Ankara müftüsü Börekçizade Rıfat efendi'nin başkanlığında, yurtsever din adamlarımız tarafından kaleme alınan Anadolu fetvası'nda “Adana, Antep, Maraş ve Urfa'ya tecavüz ediliyor” denmiyor muydu? Topraklarımıza tecavüz eden kimdi?
■ Sevr antlaşmasıyla Adana, Antep, Urfa kime bırakılmıştı?
■ Mersin'i kim ateşe verdi?
■ Hatay'ı bize gazeteden biriktirdiğimiz kuponla mı verdiler?
■ İstanbul'un fethini kutlamak yasaklanırken, aynı İstanbul'da hangi ülkenin devriminin yıldönümü kutlanıyordu?
■ Türk milleti katledilirken, topraklarımızda insanlık suçları işlenirken, “Liberte, Egalite, Fraternite” yani “özgürlük, eşitlik, kardeşlik” sloganlarıyla Taksim'de resmi geçit yapanlar kimlerdi?
★
Devlet, kin'le intikam duygusu'yla yönetilmez.
Akıl'la yönetilir.
Savaşılır, biter, geleceğe bakılır.
Geçmiş yaraları deşmenin ulusal çıkarlara faydası yok.
★
Ama, illa Fransız suçu arıyorsan, Ruanda'da ne işin var?
Antep'i anlatacaksın.
Maraş'ı hatırlatacaksın.
Urfa'nın hesabını soracaksın.
Adana'yı örnek göstereceksin.
★
Yok eğer, illa tarihi ayıp arıyorsan…
Kendi tarihini unutmuşsun.
Asıl ayıp bu!
Yakın tarihimizi bir kez daha hatırlattığı için Yılmaz Özdil’e teşekkürler ediyoruz.
2 notes
·
View notes
Kastamonu ve Plajları
Bir süredir Ilgaz’da yaşıyoruz, Ankara’yı terk etmiş değiliz tabi; geri döneceğiz yüksek ihtimal ama bir süre için durum bu yani. Ablam dediğim kuzenim de Ilgaz’a gelelim de gezelim beraber dedi; gezmek deyince, mevsim de yaz olunca ilk işim Google Haritalar’dan Ilgaz’a en yakın deniz neredeymiş ona bakmak oldu, malum kızlar deniz diye deliriyor, çocukları eğlendirelim biraz. Haritalara göre de bu talihli yerleşim İnebolu çıktı, nereden bilebilirdik ki, bir liman şehri olan İnebolu’da denize girilecek bir yerin olmadığını.
Denize girilecek yer bulma ayrıntısı dışında tabi ben yine yapmışım her zaman ki hazırlığımı, aklımdaki plan öğlene kadar görülecek yerleri görürüz, öğleden sonra da çocukları denize sokarız, o gece İnebolu’da kalıp ertesi gün de Cide’ye geçip aynı senaryoyu orada da kurarız. Evdeki hesap misali, bizim hesap darmadağın oldu.
Birkaç yıl önce Amasra’ya giderken yolda uğradığımız manzara tepesi gibi bir yer olarak düşündüğüm Geriş Tepesi ilk durağımız oldu. Ancak bulduğumuz şey yukarıdaki fotoğrafta gördüğünüz şey oldu sadece ve yolu olmadığı için arabamızın altını sürttük, araba da Audi ablamın, ben epey bir mahcuplandım ve denize girmek dışındaki bütün planları sıfırladım.
Benim kafadaki planlar iptal olunca, İnebolu’da da denize giremeyeceğimiz kesinleşince burada fazla vakit geçirmenin anlamsız olduğuna karar verip, hızlıca bir yemek yiyip apar topar Cide yoluna düştük. Yani İnebolu’yu o kadar gezemedik ki, oradaki tek fotoğrafımız da bu oldu. Ne aşı boyalı evleri, ne Oğuz’um Atay’ımın hatırasını yad etmek, ne şapka devriminin gerçekleştirildiği Türk Ocağı’nın gezilmesi hepsi hak getire.
Yemek yiyecek yer ararken çarşının içinde attığımız hızlı turdan edindiğim izlenim ise bir tenhalık, bir terk edilmişlik, boş verilmişlik hissinin yanında aslında ne muazzam bir güzelliğe sahip burası düşüncesi oldu. Çarşıda dikkatimi çeken yeni bina yoktu hiç, hepsi birbirinden güzel eski taş binalardı, bakmalara doyamadım ama tabi bakımsız kalmışlardı. Çarşı lafı açılmışken yemeğimizi Kristal Lokanta’sında yedik, yolu düşenlere memnun kaldığımızı belirteyim, mantı benzeri yöresel haluşkalarını yedik, hoş zaten Kastamonu sınırları içerisinde yemek yiyip de memnun kalmamak pek olası değil bence; mutfağını çok beğeniyorum doğrusu.
Ee madem İnebolu’da denize giremiyoruz biz de Cide’ye şimdi geçelim o zaman; birbiri peşi sıra gelen iki sahil ilçesi ne kadar uzak olabilir ki; bunu derken aklımda bizim Karadeniz’in (Ordu, Giresun, Trabzon) dip dibe ilçeleri var, yarım saate denizdeyiz diye çocukları telkin ediyoruz; derken o da ne navigasyon yolu 2 saat gösteriyor, işte o anda anladım bir bokluk olduğunu ama inanmak istemedim. Meğer İnebolu’dan Cide’ye direkt yol yokmuş, Kastamonu Merkez’i dolaşarak yani içerden gitmek gerekiyormuş, birbuçuk-iki saatlik yolmuş, ama bizi navigasyonun soktuğu ise zor yollar adı altında televizyonda programı yapılacak ölçüde tehlikeli, keskin ve hiç bitmeyen virajlı, yol çizgisi dahi olmayan darlıkta, bir tarafı çok yüksek sarp uçurum; bu şekilde hızımızı 50′e çıkardığımızda mutlu olduğumuz 4 saati, çocukların bitmez mızıltılarıyla, kabak lastiklerin her frende viyk viyk sesiyle yüreğimiz ağzımızda gittik. Yalnız şunu da belirtmek zorundayım böyle de bir güzellik görmedim ben, korkudan şöyle bir gönül rahatlığıyla izleyemedim ama, büyüleyici denecek kadar güzel yollardan geçtik. Abartıyorsun diyenleri böyle alalım:
https://www.ntv.com.tr/galeri/seyahat/kastamonuda-maviyle-yesilin-bulustugu-zorlu-guzergah-cide,w_dBObAXU0KHqhZ2KqOcHw/7e5c7EepB0iuUJJiyNo_aQ
Cide’ye varmanın bizim için kurban kesmeyi gerektiren bir olay halini almasına neden olan Google Haritalar’a buradan en derin ve kalbi küfürlerimi iletmek isterim.
Yolda perti çıkan çocuklarımıza kendimizi affettirmek için Cide’nin en iyi oteli sözünü verdik, kaç para olursa olsun gözümüzü karartmıştık ama şansımızdan Cide’de otel yoktu bir Kastamonu Üniversitesi’nin konukevi bir de Uygulama Oteli vardı. Konukevinde o gece için yer vardı sadece ama havuzu var diye burayı seçtik, ertesi gece için de Uygulama Otelini ayarladık.
Saat akşam olmuştu artık ama çocukları denize sokmama ihtimalimiz yoktu ve ne mutlu ki otelimizin hemen önünde çok güzel bir halk plajı vardı. Eşyaları odaya atmamızla denize koşmamış bir oldu.
Safranbolu dönüşü yaptığımız kaza sonucu yaptığım bu kadar eziyete değer miydi muhasebesinin bir benzerini yaşadığım bu yolculuğun sonunda sorumun cevabını Çınar denize mutlulukla koşarken ki gülüşünü görünce anında aldım; bu gülüşü görmek için değerdi ve bütün yorgunluğum çocukların bu mutluluğuyla silindi, büyük bir rahatlama ile koca bir oh çekerek bize de bu manzarayı izlemek kaldı.
Akşam yemeği için Rıhtım Restoran önerildi, tabi ki sevdik, denizin üstünde püfür püfür, çocukları sıcak çorbayla ısıtmanın derdindeyiz.
Çınar’ın önünde fotoğraf çekindiği Kerempe Feneri görmek istediğim yerlerden biriydi. Yol kenarında şöyle bir tepeden gördüm de fotoğraftakinden bile güzel görünüyordu ama durup gezecek durumumuz yoktu, içimde kalmasın diye ben de fotoğrafını bu şekilde çektim.
Hızlıca yapılan otel kahvaltısının ardından
açmayan güneşe inat havuz keyfi.
Burada da havuzda üşümekten dudaklarına kadar moraran bir böceği ısıtma çabaları var. Bu kadar üşümeye iyi hasta olmadılar valla.
İlk otelimizi terk edip ikinciye yerleşiyoruz. Uygulama Oteli burası, temiz ve uygun fiyatlı, banyosu da küvetli, çocuklar küvette oynamanın derdindeler, biz de hazırlanıp gezmenin. Tabi ilk otelimizdeki odamız suitti, aynı genişlik ve rahatlığı bulmamız mümkün olmadı. Balkonu da olmayınca bir önceki gecenin balkon keyfini çok aradık.
Su faslından artık uzaklaşalım, biraz da gezelim görelim diyoruz. Eski yapıları çok seviyorsam, önünde oğlumu çekerim böyle.
Cideli yazarımız meşhur Rıfat Ilgaz’ın müzeye dönüşmüş evini gezerken gördüğüm Mehmet Saydur’un Rıfat Ilgaz’lı Yıllar kitabını okudum. Kitapla ilgili ayrı bir içerik oluşturmaya gerek yok dedim, burada geçirivereyim düşüncelerimi. İlk olarak Rıfat Ilgaz’ın memleketine olan bağlılığı çok dikkatimi çekti. Ülke/Dünya çapında bir şeyler başarmış insanlar bir zaman sonra memleketlerine geri dönüp orası için az bir gayret gösterse memleketin hiçbir yerinin kalkınma, gelişme gibi bir problemi olmazdı herhalde. Bir diğer dikkatimi çeken nokta ise Rıfat Ilgaz gibi bir yazarın Kastamonu’nun yerel gazetelerine yazılar yazıyor olmasıydı, adam hiç gocunmadan, hatta büyük bir şevk ve mutlulukla ilçe gazetelerine yazılar, şiirler yazmış. Bugün böyle bir şeyi hayal etmek bile güç sanki.
İnebolu Cide yolunda geçtiğimiz köylerde sahicilerini görüp bayıldığım Cide evleri.
Bazlamasıyla meşhur ilçede bazlama heykelimsisinden, i love bilmem nere yazılı şehirlerin göz kanatan estetik zevksizliğinden sonra ilaç gibi gelen Cide heykeli, o kadar çok beğendim ki Cide magnetim de böyle. Büyük küçük bütün şehirlerimize örnek olur inşallah. Buranın karşısında hediyelik eşyalar falan güzel tezgahlar var, meşhur Taşköprü sarımsağı ile, sarı sofra bezi aldım, sofra bezisi o kadar güzel ki, bakalım kıyıp da kullanabilecek miyim?
Akşam yemeğimizi ilk otelde yedik peşinden de sahil gezmesi, Cide de deniz kenarı hareketli baya çocuklar için oyun alanları da vardı keyifliydi.
Gitme vakti gelip çattığında açan güneş zalımsın. Çocukların denize vedası.
Dönüş yolunda Kastamonu’ya yemek için bir uğradık. Sıkıştırılmış programlı tatilimize Çınar’ın üstü başı dayanmadı, kirli pasaklı döndük böyle eve.
Hızlandırılmış Kastamonu turunu ihmal etmedik ama zaten yazın sonunda annemler Ilgaz’a geldiğinde Kastamonu’nun altını üstüne getireceğiz.Sabredip sonuna kadar okursanız o kısım da bu yazıda.
Kuşları korkutma, yemleme, koşturup, eğlenmece sonrası dondurmaya yumulma ile gezimizi noktalıyoruz.
Nereden
Nereye :)
Ama belli ki bizim Kastamonu’yla daha çok işimiz var.
Yukarıdaki kısa tatilimizde Kastamonu sahil ilçelerinden Abana eksik kalmıştı, günübirlik bir kaçamak ile de onu tamamlamış olduk. Her tarafın boyanmış taşlarla bezendiği ��ok güzel bir kafede dört dörtlük bir kahvaltı sonrası yüzmeye gidiyoruz.
Denizi çok taşlı, taşlı denize girmek benim için ölüm gerçekten, Allahtan Çınar bana mısın demedi de, tadını sonuna kadar çıkardı.
Kastamonu’nun meşhur etli ekmeği ile ufak bir çarşı turu sonrası Abana’ya veda ediyoruz.
Abana beni şaşırtan bir yer oldu, 3 bin nüfuslu küçücük bir yer, bu kadar küçük bir ilçe beklemiyordum, ama aynı zamanda da Kastamonu’nun turistik anlamda en altyapılı yeri de burası olsa gerek, baya tatil köyü benzeri bir oteli vardı yani. Bir de o kadar dağlık ve dağlar sahile yakın ki neredeyse sahil şeridinde tek sıra halinde bir yerleşim var, Abana’daki bütün evler deniz manzaralı desek yeri. İnebolu da dağlıktı, Cide ama bu konuda iyi baya, bisiklete de çok uygun bu açıdan. Büyük şehirden kaçıp köylere, kasabalara yerleşiyor ya insanlar, bunun için illa Ege şart değil arkadaşlar valla buraları da pek güzel.
Yazı bitirdik artık Çınar hasretine dayanamayan Annemleri gezdirmek lazım biraz, gezmek için de Kastamonu’dan iyisini bulamazdık tabi. İlk günümüz evde yapılan kahvaltıdan sonra orman havasında bir çay içmek amacıyla gittiğimiz Şehit Şerife Hatun Tabiat parkı. Çeşit çeşit hayvanları ile çocukların çok seveceği bir yer. Yeme içme yerleri de var ama biz denemedik. Biraz ilerisindeki Greenpark’ta kahvaltı yaptık, memnun kaldık, onu bir tavsiye olarak ekleyebilirim.
Bisiklet de kiralayabiliyorsunuz ama parkur olarak çok kısa oluyor, çok büyük bir yer değil çünkü, biz kardeşimle birkaç tur atıp akşam yiyeceğimiz alabalık ve helvayı hak etmenin derdindeyiz. Baldıran Alabalık Tesisi buradan sonraki adresimiz çünkü, ben buranın balığının hastasıyım, bizimkiler pek beğenmediler ama biz sık sık gidiyoruz, balığı kadar mantarı da müthiş.
Ertesi gün de dağı ormanı bırakıp bir şehir gezmesi yapalım diyoruz. Kastamonu bir Safranbolu, Beypazarı gibi adını duyuramamış belki ama eski evleriyle meşhur, deli konakları var gerçekten, çok güzel korunup, sahip çıkılmışlar.
Kastamonu çok tarihi bir şehir, o kadar çok tarihi eser var ki adım başı birini görüyorsunuz. Ayrıca Kastamonu resmen bir türbeler diyarı, o kadar fazlalar ki, tek tek gezip görmenin imkanı yok hoş gerek de yok ya neyse. Tarihi bir şehir dedik, en eski 12. yüzyıla kadar gidebildim ben gördüğüm eserlerle, daha eskiye giden varsa bilgilendirsin
Merdivenleri görünce nasıl çıkacağım ben deyip, çıkınca da gururla poz veren canım annem.
Yıllar önce de çok sevmiştim, bu gidişimde de düşüncem değişmedi, seni seviyorum saat kulesi.
Saat kulesine bakmanın ya da manzarayı izlemenin boş boş dikilmek olduğunu düşünen kardeşimin dikilip durmayalım diye bizi oturttuğu kafe. Neyse bir soluklanmış olduk, çünkü hedef tam karşısı, bu sefer kaleye çıkmaya niyetliyiz.
Kale yolunda karşıma çıkan bu taş bina sana söz bir dahaki sefere sendeyim.
Yorulduk, ofladık pofladık, vaz geçtik, geri döndük derken başardık. Gerçi annemi geride bırakıp, sen bekle biz geliyoruz dedik. Bir manzara da kaleden olsun o halde. Yol çok yokuş yorulmak istemiyorsanız araba yolu var kaleye kadar, ama yürümek daha güzel.
Torunu düşecek diye yüreği ağzına gelirken bir yandan da poz vermeye çalışan bir dede bırakıyorum.
Bu zafer benim pozuyla arkada bıraktığımız annemi çok bekletmiş olmanın telaşı içerisindeyim.
10 bin adımı geçtiğimizden emin oldunca da Kırcalar’a kuyu kebabı yemeye gidiyoruz. Rezervasyonumuzu yapıyoruz önceden saat 5′te çıkacak kebaba Çınar’a hamburger alıp yetişiyoruz. İki kilo kebap yesek de tatlıyı es geçmiyor künefe için bir kez daha yollara düşüyoruz. Ilgaz’a dönerken ise gömdüğümüz künefenin pişmanlığını attığımız adımlara bakarak yatıştırıyoruz.
Hayat gezince güzel sloganıma bu sefer koronaya inat lafını da ekliyorum. Sıkıntılı durumlar hayatımızda hep olacak asıl olan onlara rağmen, belki de inat, bir şeyler yapabilmektir.
1 note
·
View note
Beşiktaş Belediye Başkanlığına Tahir Doğaç seçildi
Murat Hazinedar’ın yerine Beşiktaş Belediye Meclisi’ndeki seçimde ilk turda üyelerin 3’te 2’sinin oyunu alan Tahir Doğaç Belediye Başkan Vekili seçildi.
İçişleri Bakanlığı’nın görevden aldığı Beşiktaş Belediye Başkanı Murat Hazinedar’ın yerine gelecek yeni belediye başkanı saat 15.00’teki seçimle belirlendi.
Beşiktaş Belediye Başkanlığına CHP’nin adayı Tahir Doğaç seçildi.
CHP’DEN 1 KOLTUĞA 6 ADAY
View On WordPress
0 notes
Bu hesabı nasıl yaptınız?Ulaştırma Bakanı’nın 29 Ekim 2019’da açılan havalimanının iktisada katkısına dair dataları tartışma konusu oldu. Yatırım meblağı 10.25 milyar euro olan havalimanının ‘devletin kasasından para çıkmadan’ yapıldığını savunan Karaisma...
Bu hesabı nasıl yaptınız?Ulaştırma Bakanı’nın 29 Ekim 2019’da açılan havalimanının iktisada katkısına dair bilgileri tartışma konusu oldu. Yatırım meblağı 10.25 milyar euro olan havalimanının ‘devletin kasasından para çıkmadan’ yapıldığını savunan Karaismailoğlu “Toplam alınacak kira 26 milyar euro. Açıldığından bu yana iktisada katkısı 80.7 milyar euro. Sıfır harcama ile toplam 117 milyar euro Türkiye’ye kazanç” tabirini kullandı. Ekonomistlerden, muhalefetten “Bu hesap nasıl yapıldı, o vakit nerede 80 milyar euro” reaksiyonleri geldi.
Prof. Dr. Cem Başlevent: Metrosu olan havalimanı yerine göletlerin üzerine inşa edilen yeni havalimanına taksiyle gidince vakitten, akaryakıttan ve etraftan nasıl tasarruf ediliyor?İYİ Partili Kerim Yılmaz: Öyleyse bu artırımlar niçin, ek bütçe neden? Edinilen kar kimin cebinde? Üç sent için el aleme kırılan gerdanlara ne demeli? Matematiğin mi ahlâkın mı taban düzeylerde?DEVA Partili Ömer Rıfat Gencal: İGA borcunu ödeyemedi ve kredisini yine yapılandıralı bir yıl oldu. Devletin cebinden para çıkmayacak dediğiniz projeyi kamu bankaları fonluyor, işi ziyanına yapıyor.
80 milyar euro nerede?Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil Karaismailoğlu, İstanbul Havalimanı’nın açılmasından bu yana iktisada 80,7 milyar euroluk katkı yaptığını belirterek, “Sıfır harcama ile toplam 117 milyar avro Türkiye’ye kazanç” sözünü kullandı. Bakan’ın açıklaması‘’80 milyar euro nerede?’’ tenkidine neden olurken, işletmeci firmanın borcunu ödeyemediği ve yapılandırdığı hatırlatıldı.Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil Karaismailoğlu, Twitter hesabından 29 Ekim 2019’da açılan İstanbul Havalimanı’nın ekonomik tesirlerine ait dataları paylaştı. Yatırım meblağı 10,25 milyar euro olan İstanbul Havalimanı’nın “devletin kasasından para çıkmadan” yapıldığına işaret eden Karaismailoğlu, “Toplam alınacak kira, 26 milyar avro. Açıldığından bu yana iktisada katkısı, 80,7 milyar avro. Sıfır harcama ile toplam 117 milyar avro Türkiye’ye kazanç” değerlendirmesinde bulundu. Karaismailoğlu’nun paylaşımında yer alan datalara nazaran, İstanbul Havalimanı, ulusal gelire 23,75 milyar euro, üretime 51,3 milyar euro, ihracata 4,2 milyar euro, vergiye 1,23 milyar euro katkıda bulunurken, istihdama tesiri 972 bin oldu. Bakan’ın paylaştığı bilgilerde İstanbul Havalimanı ile vakitten 84,3 milyon euro, akaryakıttan 56,5 milyon euro, etraftan 7,8 milyon euro ve başka kalemlerden 97,8 milyon euro olmak üzere toplamda 246,4 milyon euro tasarruf edildi. Bakanın açıklaması tenkitlere neden olurken 80 milyar euronun nerede kullanıldığı sorusu gündeme geldi. Düzgün Parti İktisat Siyasetleri Lider Yardımcısı ekonomist Özcan Kadıoğlu ‘’İstanbul HavaLimanı’nda uçuş sayısı olarak Atatürk Havalimanı 2014 yılı uçuş ve iniş sayısını yakalayamamış durumdasınız. İşte kaynak israfı ve verimsizlik için hoş bir örnek. Atatürk Havalimanı’nda hali hazırda görülenin hepsi sıfır mıydı?’’ tabirlerini kullandı. DEVA Partisi kurucularından ekonomist Ömer Rıfat Gencal ‘’ Sayın bakan ya finanstan ya da matematikten hiç anlamıyorsunuz... İGA borcunu ödeyemedi ve kredisini yine yapılandıralı 1 yıl oldu. Devletin cebinden para çıkmayacak dediğiniz projeyi kamu bankaları fonluyor, ve bu işi ziyanına yapıyor biliyorsunuz değil mi?’’ değerlendirmesinde bulundu. ‘Trajikomik bir hesap olmuş’Ulaştırma Bakanı Adil Karaismailoğlu’nun paylaştığı dataları kıymetlendiren ekonomistler hesaplamanın trajikomik ve yanlışlı olduğunu belirtti. İktisatçı Ceyhun Elgin toplumsal internet hesabından yaptığı değerlendirmesinde ‘’Hakikaten trajikomik bir hesap olmuş. Bir kamu siyaseti tercihinin (bu otoyol olur, hastane olur, köprü olur, tren çizgisi olur vs.) yarar ve ziyan maliyeti tahlili kamu iktisadı alanının konusuna girer. Genelde iktisat programlarında lisans 3.
sınıf düzeyinde alınır bu ders’’ dedi. Prof. Veysel Ulusoy ise ‘’Devleti yönetenler havalimanı maliyet ve gelirlerini Twitter’da değil, kurumun web sayfasında yayımlamalıdır. Yoksa tabansız bir açıklama olarak kalır... ki o denli aslında’’ tabirlerini kullandı. ‘Akaryakıt ve vakitten nasıl tasarruf edildi?’Bakan Karaismailoğlu’nun paylaştığı datalara nazaran İstanbul Hav kent aydın haberleri lanıyla vakitten 84,3 milyon euro, akaryakıttan 56,5 milyon euro, etraftan 7,8 milyon euro ve öbür kalemlerden 97,8 milyon euro olmak üzere toplamda 246,4 milyon euro tasarruf edildi. Yeni havalimanın daha uzak olduğuna değinen ekonomist Cem Başlevent toplumsal internet hesabından yaptığı değerlendirmede ‘’Şehir merkezinde ve metro durağı da olan eski havalimanı yerine, Karadeniz kıyısında, göletlerin üzerine inşa edilen yeni havalimanına taksiyle gidince, vakitten, akaryakıttan ve etraftan nasıl tasarruf edilmiş oluyor sanki?’’ dedi. Karar Gazetesi Müellifi Prof. Dr. Uğur Emek de ‘’İstanbul Havalimanı etraftan 7,8 milyon TL katkı sağlayacakmış. Şu doğal hayatı mahvederek mi pekala?’’ paylaşımında bulundu.‘Devletin cebinden çıkan 2 milyar euro’İstanbul Havalimanı’nı inşa etmek ve 25 yıl boyunca işletmek için 7 Ekim 2013’te kurulan İGA, Devlet Hava Meydanları İşletmesi’ne olan 1 Milyar 195 milyon Euro’luk kira borcunun, 2042 ve 2043 yıllarına kadar ertelendiği konu bahis oldu.. Bakanın açıklamasıyla tekrar gündeme gelen borç tenkitlere neden oldu. Analist Fatih Sezer ‘’Ertelendiği için devletin cebine girmeyen 2 yıllık kira, devletin cebinden çıkan 2 milyar euro. Atatürk Havalimanı kapandığı için DHMİ’nin cebine girmeyen milyarlarca lira. Yurt dışı, transit; yurt içi, transit her bilet fiyatına eklenen ve vatandaşın cebinden çıkan yüz milyonlarca euro’’ paylaşımı yaptı. Merkez Bankası eski Lideri Durmuş Yılmaz yaptığı kıymetlendirme “0 maliyetli parasız yatırımdan 80.7 milyar euro gelir! Tam iktidara yakışır bir yaklaşım. Torba kanun üzere içinde yok yok. Abartılı, temelsiz hesabın vakit ufku nedir. 80.7 milyar euro katkı son 1 yıldaki mı, 3 yıldakı mı yoksa gelecek 50 yıldaki katkı mı?’’ dedi. GÜZEL Parti YİK Üyesi Kerim Yılmaz ise ‘’Öyleyse bu artırımlar niçin, ek bütçe neden? Edilen yarar kimin cebinde?’’ yorumunu yaptı.
https://rehberaydin.com/nerede-bu-80-milyar/
0 notes
Teknoloji Geleceğini Eğitim ile Yönetmek
Teknoloji eğitimi, yalnızca ülkemizde değil dünya genelinde büyük bir önem ile yaklaşılması gereken iş ve bilim alanıdır. Teknoloji ve bilgi alanında ilerlemiş ilkeler göz önünde bulundurulduğunda bu ülkelerin hem bilimsel gelişimleri hem de iktisadi alandaki başarıları oldukça muazzam seviyelere ulaşmıştır. Ülkemizde de bilişim sektörüne oldukça büyük bir şekilde ilgi olmasından kaynaklı olarak bu alanda önemli bir atılım yazılım lisesi ile gerçekleştirilmiştir. Yazılım liseleri kapsamında ele alınan yeni eğitim müfredatlarından kapsamlı bilişim eğitimleri, kendisini bu alanda geliştirmek isteyen gençler için son derece büyük bir önem taşımaktadır. Teknoloji geleceğini eğitim ile yönetmek olarak değerlendirilebilecek olan bu süreç, ücretsiz okul eğitimleri kapsamında sunulmaktadır. Özellikle bu alanda Türkiye’nin ilk yazılım lisesi olarak faaliyet gösteren Mehmet Rıfat Evyap Yazılım Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi, son derece başarılı ve uluslararası alanda takdir gören faaliyetlere imza atmaktadır. Kapsamlı bir şekilde öğrencilerin sunmuş olduğu eğitim müfredatının yanında aynı zamanda öğrencilerin sunduğu ücretsiz dizüstü bilgisayarlar ve yurtdışında staj imkanları sayesinde, öğrencilerin kendilerini uluslararası alanda kanıtlamalarına imkan tanımaktadır. Ülkemizde neredeyse uluslararası bir eğitim hizmeti ve kalitesi sunan bu okul, yazılım liseleri devlet kapsamında diğer eğitim kurumlarına da örnek teşkil etmektedir. Bu sayede, öğrencilerin uluslararası alanda tanımalarına olanak tanıdığı gibi aynı zamanda sağlanan bu faydalar yaygınlaştırma hedefi içerisinde de kapsamlı bir şekilde değerlendirilmektedir.
0 notes
Silivri Kolan Hospital Hastanesi Randevu Alma
İstanbul Silivri ilçesinde Hizmet Yapan Silivri Kolan Hospital Randevu Alma Ve İletişim Bilgileri Muayene Ücretleri Yol Haritası Gibi Birçok Detaylı Bilgileri Sizler için Sayfamızda Birleştirip Önünüze Seriyoruz.Sizlerden Ricamız Sunmuş Olduğumuz Bilgileri Teyit Edip Öyle Harekete Geçmenizdir.Şimdiden Acil Şifalar Dileriz...
Adres: Alibey, Turgut Özal Blv. No:21, 34570 Silivri/İstanbul
Saatler: 24 saat açık
Telefon: (0212) 727 48 48
SİLİVRİ KOLAN HOSPİTAL HASTANESİ YOL HARİTASI
SİLİVRİ KOLAN HASTANESİ TANITIM FİLMİ
SİLİVRİ KOLAN HASTANESİ DOKTORLARI
Uzm.Dr. Ali DEMİR
Prof.Dr. Ali KOCAİLİK
Doç. Dr. Abdulkadir TEPELER
Doç. Dr. Arif KAYA
Doç. Dr. Ayşe Nur ÇAKIR GÜNGÖR
Op. Dr. Ahmet Süha DAĞLI
Op. Dr. Alpay ALPMAN
Op. Dr. Alptekin GÖK
Op. Dr. Arzu AYDIN ÇUHALI
Op.Dr. Aytan NAJAFALIYEVE
Op. Dr. Abubekir BÖYÜK
Op. Dr. Ayfer ULÇAY
Uzm. Dr. Abdullah YILMAZ
Uzm. Dr. Abdulkadir YILDIRIM
Uzm. Dr. Ahmet Ercan AKGÜN
Uzm. Dr. Ahmet TELİS
Uzm. Dr. Akif TAŞDEMİR
Uzm. Dr. Ali HASPOLAT
Uzm. Dr. Ali Rıfat YÜCELEN
Uzm. Dr. Altay TAŞYÜREK
Uzm. Dr. Aysel ÖZENERGÜN BİTTACI
Uzm. Dr. Ali YILDIRIM
Uzm. Dr. Ali SARI
Uzm. Dr. Asil İŞÇİ
Uzm. Dr. Ahmet BERK
Uzm. Dr. Abdullah DURGUN
Uzm. Dr. Akın ÜĞDÜL
Dr. Asım MENTEŞ
Dr. Ali Reza SALEH
B
Prof. Dr. Birol VURAL (Tüp Bebek Merkezi Sorumlu Hekimi)
Prof. Dr. Barlas Naim AYTAÇOĞLU
Doç. Dr. Bora KOÇ
Doç.Dr. Betül BAKAN
Op. Dr. Bülent Deniz ÇUHALI
Op. Dr. Basri Özden
Uzm. Dr. Benian Hanife DENİZ
Uzm. Dr. Bener MANSUROĞLU
Uzm. Dr. Beril MARDİNLİ
Uzm. Dr. Berrin Çetin GÜNEYSULU
Uzm. Dr. Bora ÇATAL
Uzm.Dr. Burçin HATİPOĞLU
Klinik Psikolog Burçin USTABAŞI
Dt. Bekir YILDIRIM
Dyt Buse ŞAHİN
Dyt. Berra GÜNLÜHAN
Est. BAHAR ALAZ
C
Prof.Dr. Cengizhan YİĞİTLER
Doç. Dr. Celil ALEMDAR
Doç. Dr. Cengiz YAĞMUR
Op. Dr. Celal BÖLÜKBAŞI
Op. Dr. Cuma YILMAZ
Uzm. Dr. Cidal Halil GÜNEL
Uzm. Dr. Cegerğun POLAT
Uzman Psikolog Cansın İSKENDER
Dyt. Cansu BOZKURT
D
Op. Dr. Derviş AKBİLEN
Op. Dr. Dilek ACAR
Dr. Deniz KAPLAN
Dt. Deniz DALĞIÇ
Uzman Psikolog Duygu Cengiz
Psk. Dilay GÜNGÖRMÜŞ
E
Prof. Dr. Ergun DEMİRSOY
Doç. Dr. Erdal PEKER
Dr. Öğr. Üyesi Emrah ÇİÇEK
Op. Dr. Enver SÜRÜCÜ
Op. Dr. Erkan GÜRGEN
Op. Dr. Engin BAYLAR
Op.Dr. Eda Adeviye ŞAHİN
Uzm. Dr. Enver ASLAN
Uzm. Dr. Erdoğan ÜNAL
Uzm. Dr. Emel ÜÇGÜL
Uzm. Dr. Emrah BARIŞAN
Uzm. Dr. Esra Esen USANMAZ
Uzm. Dr. Emel EŞER
Klinik Psikolog Elif KARATAŞ
Klinik Psikolog Ezgi GÜNEŞ
F
Prof. Dr. Fehmi DÖNER
Dr. Öğr. Üyesi Faik Murat ÜNSAL
Op. Dr. Faig İSAYEV
Op. Dr. Fuat KARATEPE
Op. Dr. Fulya GÖKDAĞLI SAĞIR
Op.Dr. Fatih Hikmet CANDAŞ
Uzm. Dr. Fatma CANBAY
Uzm. Dr. Feyza YAYCI
Uzm. Dr. Fatma Devrim MEYDAN OCAK
Dr. Faika AKTUĞLU
Dr. Ferhat YILDIZ
Dr. Fırat BARBOROS
G
Op. Dr. Gülten KARABAY
Uzm. Dr. Güray ULUTAŞ
Uzm. Dr. Günay KAYA
Uzm. Dr. Gülcan KAYA
H
Dr. Öğr. Üyesi Hasan Vedat OFLUOĞLU
Dr. Öğr. Üyesi Hasan AKBULUT
Op. Dr. Hakan ÇİFTÇİ
Op. Dr. Harun GÜLMEZ
Op. Dr. Hafize ÇAMDERE
Op. Dr. Hasan CAZIMOĞLU
Op. Dr. Hüseyin VURAL
Uzm. Dr. Hakan KILIÇ
Uzm. Dr. Hale EREL
Uzm. Dr. Halit ÖZBEK
Uzm. Dr. Hatem UBİÇ
Dr. Hemra CHERKEZOV
Dr. Halil İbrahim YAZICI
Dyt. Hande ARAS
İ
Prof. Dr. İsmet DİNDAR
Op.Dr. İzzat MUSAYEVA
Uzm. Dr. İlker GÜNDÜ
Uzm. Dr. İsmail Hakkı BOZ
Dr. İsmail AKYOL
Dr. İlhan ÖZBEK
Dr. İsmail DEMİR
K
Doç. Dr. K. Doğa SEÇKİN
Op. Dr. Kemal HÜNERLİ
Uzm. Dr. Kenan ÇELİK
Uzm. Dr. K. İlker YILDIRIM
L
Doç.Dr. Lale BAKIR
M
Prof. Dr. Mustafa Kemal EROL
Prof. Dr. Mustafa YAYLACI
Dr. Öğr. Üyesi Mustafa BİLİR
Dr. Öğr. Üyesi Mehmet DOKUYUCU
Op. Dr. Murat BEKSAN
Op. Dr. Mine Kanmaz SÜTHAN
Op. Dr. Münübe AYDOĞAN
Op. Dr. Mustafa ÖRNEK
Op. Dr. Mehmet ÖZEL
Op. Dr. Mustafa Murat ÖZTÜRK
Op.Dr. Mehmet Serdar BALKAN
Op. Dr. Mehmet ÖZER
Op. Dr. Mehmet Aydın BİLİMER
Op.Dr. Mehmet ERDOĞAN
Op. Dr. Mehmet Özgür ÇETKİN
Op.Dr. Matin SÜLEYMANZADE
Op. Dr. Mustafa YEKTAOĞLU
Op. Dr. Metin Yüksel KERİMOĞLU
Op. Dr. Mehmet Remzi ERDEM
Op. Dr. Mehmet GÜREL
Uzm. Dr. M. Fatih AKYÜZ
Uzm. Dr. Menekşe ÖZTÜRK
Uzm. Dr. Mahmut ÖZDEMİR
Uzm. Dr. Mehmet Arif TANCER
Uzm. Dr. Mehmet GÖK
Uzm. Dr. Mustafa ÖZCAN
Uzm. Dr. Müjgan TALIBOVA AKDÜZ
Uzm. Dr. Metin Mehdi AZARBAZ
Dr. Mustafa GÜLSOY
Dt. Merve AÇARİ
Dt. Mustafa ÖZKAYMAZ
N
Op. Dr. Nihat ERSÖZ
Op. Dr. Nurettin KAPUCU
Uzm.Dr. Necdet FİLİZKAYA
Uzm. Dr. Nihan ERDOĞAN EKTİ
Uzm. Dr. Nil YILMAZ DİNÇER
Uzm. Dr. Nurçin TÜRKELİ
Uzm. Dr. Nurşen TANRIKULU
Dr. Nagibullah AFZALİ
Ö
Prof. Dr. Özer SELİMOĞLU
Doç.Dr. Özkan SEVER
Op. Dr. Ömer AYTAÇ
Op. Dr. Özge YILMAZ
Uzm. Dr. Özgür GÜRBÜZ
Uzm. Dr. Önder ELİTAŞ
Uzm. Dr. Özgür Çağla CENKER
Klinik Psikolog Özlem Semra YILDIZ
O
Op. Dr. Orhan KARASU
Dr. Orkhan ULFANOV
P
Prof. Dr. Pınar SEYMEN
Uzm. Dr. Pervin FEVZİOĞLU
R
Doç. Dr. Ramazan YILDIZ
Op. Dr. Recai KADAKAL
Op. Dr. Rıza ÇAĞLAYAN
Uzm.Dr. Rodi Sarı POLAT
Uzm.Dr. Remzi GARDİYANOĞLU
Uzm. Dr. Ramazan Yüksel GÜRSEL
Uzm. Dr. Recep TUNCER
Dr. Refik MUTLU
S
Prof. Dr. Sabri Kürşad ERİNÇ
Prof. Dr. Sadık YILDIRIM
Prof. Dr. Süleyman Lütfi DİNÇER
Doç. Dr. Selda KORKMAZ
Op. Dr. Sinan EKEN
Op. Dr. Samet MENGÜÇ
Op. Dr. Salih ŞAHİN
Op. Dr. Saleh ABDULLAH
Op. Dr. Selver KOLAN
Op. Dr. Serkan BOZAN
Op. Dr. Süleyman ÇATALTEPE
Uzm. Dr. Serdar Osman NALÇACI
Uzm. Dr. Sevda DİKER
Uzm.Dr. Samaya Mirzayeva
Uzm.Dr. Süreyya ATAUS
Uzm. Dr. Savaş BAYDAR
Uzm. Dr. Sait KENAN
Uzm. Dr. Sedat UYGUN
Uzm. Dr. Sedat YİĞİT
Uzm. Dr. Serdar GÜVEN
Uzm. Dr. Suat KARAASLAN
Dt. Sevim ÇAKILTAŞ
Dt. Sibel EREN
Dyt. Seda YAĞIZ
Dyt. Seren AVCI
Ş
Op. Dr. Şefik ÇİTÇİ
Op. Dr. Şafak SAYAR
Dr. Şilan KOLAN
Dyt. Şeyma TAŞDEMİR
T
Dr. Öğr. Üyesi Tunis ÖZDOĞANOĞLU
Op. Dr. Tamer YAZICI
Op. Dr. Tayfun BEYATLI
Op. Dr. Turgay Osman ARDA
Op. Dr. Turgut KÜÇÜK
Uzm. Dr. Tanju BİLGİN
Uzm. Dr. Turgut ÖZTUTGAN
Dt. Türkan KAYHAN
Ü
Prof. Dr. Ümrah AYDOĞAN
Op. Dr. Ümit BEYATLI
V
Op. Dr. Veli ŞİMŞEK
Uzm. Dr. Vahap BAKLACI
Uzm. Dr. Vusal KHANKİSHİYEV
Uzm. Dr. Vahit MÜLTECİHAK
Uzm. Dr. Volkan DEMİR
Dt. Vuslat ÜZKEN
Y
Uzm. Dr. Yusuf İLGİN
Uzm. Dr. Yaşar KAHRAMAN
Z
Op. Dr. Zafer SÖYÜK
Op. Dr. Zehra Onar ŞEKERCİ
Op. Dr. Zlatan Yaman HABİBOĞLU
SİLİVRİ KOLAN HASTANESİ TIBBİ BİRİMLER
A
Acil Servis
Ağız ve Diş Sağlığı
Ağrı Polikliniği (Algoloji)
Akupunktur ve Tedavi Ünitesi
Allerji Hastalıkları
Androloji
Anestezi ve Reanimasyon
B
Baş Ağrısı Polikliniği
Beslenme ve Diyet
Beyin ve Sinir Cerrahisi (Nöroşirürji)
Biyokimya
Böbrek Hastalıkları (Nefroloji)
C
Check Up Merkezi
Ç
Çocuk Cerrahisi
Çocuk Kardiyolojisi
Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları (Pediatri)
D
Damar Hastalıkları
Deri ve Zührevi Hastalıkları (Dermatoloji)
E
El ve Mikro Cerrahi Merkezi
Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları
Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji
Estetik, Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi
F
Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon
G
Gastroenteroloji
Genel Cerrahi
Genel Yoğun Bakım
Girişimsel Radyoloji
Göğüs Cerrahisi
Göğüs Hastalıkları (Akciğer Hastalıkları)
Görüntüleme Ünitesi
Göz Hastalıkları
H
Hareket Bozuklukları Merkezi
Hematoloji (Kemik İliği Nakli Merkezi)
Hemoroid ve Anorektal Hastalıklar Ünitesi
İ
İç Hastalıkları (Dahiliye)
K
Kadın Hastalıkları ve Doğum
Kalp ve Damar Cerrahisi (KVC)
Kardiyoloji
Koroner Yoğun Bakım Ünitesi
Kulak Burun ve Boğaz Hastalıkları
M
Medikal Onkoloji (Tıbbi Onkoloji)
Meme Sağlığı Merkezi
Mezoterapi
Mikro Cerrahi Merkezi
Mikrobiyoloji Laboratuvarı
N
Nöroloji
Nükleer Tıp ve Moleküler Görüntüleme
O
Obezite Cerrahisi Merkezi
Odyoloji
Omurga Sağlığı Merkezi
Onkoloji Merkezi
Onkolojik Cerrahi
Ortopedi ve Travmatoloji
P
Perinatoloji (Yüksek Riskli Gebelik)
Psikiyatri
Psikoloji
R
Radyasyon Onkolojisi (Radyoterapi)
Radyoloji
Romatoloji
S
Saç Ekimi Merkezi
Sporcu Sağlığı Merkezi
T
Transfüzyon Merkezi
Tüp Bebek (IVF) ve Üreme Sağlığı Merkezi
Ü
Üroloji
U
Uyku Bozuklukları Merkezi
V
Varis Tedavi Merkezi
Y
Yara Tedavi Kliniği
Yenidoğan Yoğun Bakım (Neonatoloji)
SİLİVRİ KOLAN HASTANESİ HAKKINDA YAPILAN YORUMLAR
Avrupalı Asya - 2 ay önce
2020 şubat ayında kulağımdaki inanılmaz basınçlı ağrı yüzünden başka bir hastanede acile zor düşüp iğne vurulup ilaç almaya başlamıştım.Birkaç hafta sonra ağrım hafifledi ilacı kesmem önerildi,kendi kendine iyiye gider dendi ve denildiği gibi de oldu.Ta ki özel hastane daha iyi olur belki diyerek Kolan hastanesine KBB'ye gelişime kadar.
Henüz sorunum bile dinlenmeden kaç kez
"Doktor bey böyle böyle birkaç ay önce enfeksiyon geçirdim ama ara ara kulağım tıkanmaya devam ediyor,su kaçmış gibi hissediyorum…" vs.vs. diye tabiri caizse acizce kendimi açıklamaya çalışmama rağmen doktor bey ne söylediğimi umursamadan sürekli ''Kulağını temizleyelim'' diyerek üstelediği cümlelerini kurmaya devam etti.Zaten yeni enfeksiyon geçirmiş bir kulağın yeniden tıkanmasından,hassaslaşıp banyoyu bile rahat aldırmamasından ve kulağımın içine cisim sokulmasının acı vereceğinden bahsederken,ben ne olduğunu bile anlayamadan inanılmaz rahatsız edici kulak temizleme cihazı kulağımın içindeydi ve sadece kulağımı değil adeta mideme her şeyi kadar vakumluyordu.Yaşadığım ağrıyı bir kenara bırakıyorum,hiç alakasız şekilde bir de duyma testine girmemi söylediler ve ekstra da ona para ödedik.
Tek kulağım enfeksiyonlu gittiğim hastaneden; iki kulağıma da sancı girmiş,duyma yetim azalmış ve üzerinden 1 sene geçmesine rağmen hâlâ,banyo yaparken ellerimle kulaklarımı kapatmak zorunda kalacak,kulağım eskisinden 5 kat daha çabuk ve fazla kirlenecek,bir şeyler çiğnerken kulak tıkanmaları yaşayacak,kulağıma hava girmesinin bile acı vereceği konuma düşecek şekilde çıktım.Bunu yeni yazmamın sebebi de aynı doktora bir yakınımın da yakın zamanlarda gitmiş olup,aynı üslupla,aynı tarzla,aynı tavırla,aynı kulak temizleme cihazıyla,aynı ağrıyı çekerek,aynı prosedürden geçerek bana bu tecrübesini anlatmasıydı.Doktorlarımıza duyduğum saygıdan hem isim vermedim,hem de bir sene boyunca acı çekmeme rağmen hiçbir kimseye bir şey demedim, hiçbir yerde olumsuz yorum yapmadım.Farklı sorunlarla gitmiş olmamıza rağmen aynı şekilde "tedavi" edildiğimizi yakınım sayesinde öğrenince ise şok oldum ve yazma gereği duydum.Lütfen o kulak temizleme cihazını pat diye her gelen hastanın kulağına sokmayın.Tanrı'ya şükür kötü tecrübeler,kötü hastalıklar yaşamadık,çok daha kötüsü de olabilirdi ama umursanmayan kulağın bile ne kadar değerli olup,acı verdiğini ve hayat kalitesini düşürdüğünü farkettik.Umuyorum yazdıklarım ufacık da olsa yardımcı olur ve dediğim şeylere karşı tedbirli gidersiniz.Teşekkürler.
İşletme sahibinin yanıtı - 2 ay önce
Merhaba, bildiriminizle ilgili sürecin incelenebilmesi için iletişim bilgilerinizi ve konuyu
[email protected] adresinden bizimle paylaşmanızı rica ederiz.
osman kurt - bir ay önce
Ğöğüs ağrısı şikayetiyle cumartesi akşamı acile gittim.Doktor bey sağolsun ilgilendi kan tahlili ve egk çektiler .Herşe buraya kadar çok iyi fakat vezneye geldiğimizde göğüs ağrim ikiye katlandı.Ücreti sordum.nekadar diye 220 tl fiyat çıkarttılar.Normal muayene nekadar diye sorduğumda 160 tl olduğunu haftasonu geldiğim için fiyat buymuş.Kisacası benim. Tavsiyem Devlet hastanesi daha fazla test yapıp en azında hastaliğa care oluyorlar.Kolon hastanesine iyileşmek için gidip hasta olup gidersiniz.
İşletme sahibinin yanıtı - bir ay önce
Merhaba, bildiriminizle ilgili sürecin incelenebilmesi için iletişim bilgilerinizi ve konuyu
[email protected] adresinden bizimle paylaşmanızı rica ederiz.
Derya Şahin - bir ay önce
Göz doktoru Mehmet bey den çok memnun kaldık. Eşim ve benimle o yoğunlukta çok güzel bir şekilde ilgilendi. Tesekkürler 🙂👍🏻
Yasar Caglayan - 2 ay önce
Acil ambulansı ile bu hastaneye getirildik.babam felçli ve konuşamaz.hastane hakkında yorumları okuyunca gözüm korktu açıkçası.ve 1 gece yoğun bakımda!kalan hastamızı almaya gittim.babam soğuktan büzülmüş ,gözleri kanlanmış olarak gördüm.yeme güçlüğü olduğu için yemek verememişler.babam açım dedi .oruç tuttum dedi.bizi görünce çok sevindi.şimdi evde huzurla uyuyor.üşümüş ve ateşi var.Özel hastanelerde Malesef siz sadece müşterisiniz!devlet hastanelerinden şaşmayın!..ne devleti nede kendinizi soydurmayın!..
İşletme sahibinin yanıtı - 2 ay önce
Merhaba, bildiriminizle ilgili sürecin incelenebilmesi için iletişim bilgilerinizi ve konuyu
[email protected] adresinden bizimle paylaşmanızı rica ederiz.
Read the full article
0 notes
FETULLAH’I “FETULLAH GÜLEN” YAPAN CHP GENEL SEKRETERİ KASIM GÜLEK’TİR
28 Ağustos 201722:112 sene önce yayınlandı
Kasım Gülek, 1910 senesinde Adana doğmuş, 1996’da Washington’da ölmüştür; cenaze namazını, vasiyet ettiği üzere FETULLAH GÜLEN kıldırmıştır!
Kasım Gülek, Sabetay-Yahudidir.İsmet İnönü’nün kabinesindeki Yahudilerden biridir.
Bülent Ecevit ve Rahşan Ecevit; Kasım Gülek’in kızını Amerika’dan getirerek DSP’den milletvekili yaptılar.
YAHUDİ IRKÇILIĞI bu kadar incedir.
ETNİKÇİ SİYONİSTLER İLE ETNİKÇİ DİNCİLERİN İTTİFAKI
Fetullah’ı “Fethullah Gülen” yapan kişi Kasım Gülek’tir.
Kasım Gülek, PWPA’nın Türkiye’deki ilk başkanı ünlü siyasetçi, Koreli Moon’un kilisesince kurulmuş olan tarikatın Türkiye’de başkan düzeyindeki en üst temsilcisidir.
Kasım Gülek, 1910 senesinde Adana’da doğmuş, 1996’da Washington’da ölmüştür; cenaze namazını, vasiyet ettiği üzere FETULLAH GÜLEN kıldırmıştır!
Gülek, İttihat ve Terakki üyesi Mustafa Rıfat Bey’in ve Tayyibe Gülek’in oğluydu.
Galatasaray Lisesi ve Robert Kolej’de, Paris Ecole Science Politiques (1924-28), Columbia University (Dr.1928)’de eğitim görüyordu.
ABD’de öğrenciyken Chase Manhattan Bank’da çalışıyor, Harvard Üniversitesi’nde işletmede “master” yapıyordu.
Rockfeller bursuyla Berlin ve Cambridge üniversitelerinde çalışmalar yürütüyordu.
Cambridge rektörünün tavsiyesiyle CHP’ye giriyor, Bilecik Milletvekilliği, Bayındırlık Bakanlığı, Ulaştırma Bakanlığı, CHP Genel Sekreterliği görevlerinde bulunuyordu.
Ecevit de Robert Kolej mezunu olup Rockefeller Bursu’yla Amerika’da bilgi ve görgüsünü artırmak için (!) bulunduktan sonra birkaç yıl içinde önce CHP Genel Başkanı sonra da Başbakan oluvermiştir!
1958 yılında Kuzey Atlantik Asamblesi Başkanı (1957-1959) Albay J. J. Fens, Menderes hükümetinden Türk heyetinin bildirilmesini istiyordu.
CHP’den Nüvit Yetkin seçiliyor, ama harekete geçen CHP Genel Sekreteri Kasım Gülek, Colonel (Albay) Fens’e mektup yazarak Nüvit Yetkin yerine kendisinin çağrılmasını öneriyordu.
Konu Zafer Gazetesi’nde manşet oluyordu.
Kasım Gülek, İnönü’ye böyle bir mektup yazmadığını söylüyor ama bir gün sonra, gazete mektubun kopyasını yayınlayınca, İsmet İnönü, Kasım Gülek’e güvenemeyeceğini bildirerek görevden ayrılmasını rica ediyordu.
İnönü’nün, 1950’den 1957’ye dek görevde tuttuğu Kasım Gülek ile çalışma arzusu O’nun yabancılarla kurduğu sıkı dostluklarından ileri geliyordu…
Kasım Gülek, Kore Birleşmiş Milletler Komisyonu Başkanlığı (1950-1953) Kuzey Atlantik Asamblesi Başkanlığı (1968-1969), NATO Parlamenterler Konferansı Başkan Yardımcılığı ve Kontenjan Senatörlüğü de yapıyordu.
Kasım Gülek’in yaşamında en ilginç teklif General McArthur’dan geliyor, Gülek’ten ABD’de kalarak senatör olmasını istiyordu!
1980’li yıllarda Sung Myung Moon‘un Türkiye ilişkilerini yürüten Kasım Gülek, Unification Church’ü güçlendirmek için büyük çaba gösteriyordu.
Örgütü, ABD Büyükelçisi Şükrü Elekdağ‘a “empoze” etmeye çalışıyordu.
KASIM GÜLEK BU ARADA FETULLAH GÜLEN’LE DOSTLUĞU İLERLETİYOR VE ONU ABD BÜYÜKELÇİSİ MORTON ABRAMOWİTZ İLE TANIŞTIRIYORDU
Kasım Gülek, yaşlılık yıllarında yeniden CHP ile ilişki kuruyordu.
Kasım Gülek’in baldızı Aylin Radomisli, uzun yıllar ABD’de yaşıyor; Amerikan ordusuna katılıyor…
Asya’da elçilik görevine atanacağı söylenirken 19 Ocak 1995′de evinin bahçesinde ölü bulunuyordu.
Ölümün nedeni araba kazası olarak kayıtlara geçiriliyordu.
Aylin Radomisli’nin Türkiye’den ilginç konukları oluyordu.
Yakın arkadaşı Aylin Gönensay (Eski dışişleri ve devlet bakanlarından Emre Gönensay’ın eşi) bunlardan biriyle tanışmıştı.
Bu adam Zaman gazetesinin ihtiyaçları için Amerika’daydı…
Kasım Gülek’in kızı Tayyibe Gülek, Teyzesi Aylin Rodomisli ile ABD’de yaşadı.
Harvard’ı bitirdikten sonra, Türkiye iktisadını pek ama pekiyi yönetenlerin yuvası London School of Economics‘ te yüksek lisans yaptı.
Türkiye’ye dönünce engin deneyimlerine güven duyularak Ecevit tarafından Başbakanlık Danışmanlığına atandı.
Türkiye’nin Bakû-Ceyhan Boru Hattı Sekreterliğini yürütürken Ecevit’lerin kontenjanından Adana Milletvekili (1999) olarak TBMM’ye taşındı.
Ecevit onu ABD gezilerinde hep yanında bulundurmaktaydı.
Tayyibe Gülek Temmuz 2002’de Kıbrıs’tan Sorumlu Devlet Bakanlığı görevine atanmıştı.
Abd’lilerle 1920’li yıllardan beri içli dışlı olan Kasım Gülek, Moon tarikatı elemanlarının da katıldığı ilk toplantıyı 1982’de İstanbul’da yapmıştı.
Bu toplantılarda Moon’un Ortadoğu Temsilcisi, Thomas Cromwell başta olmak üzere Moon’un örgütlerinden ve yerlilerden birçok yönetici katılmıştı.
Toplantıların konuları da kafa karıştırıcıydı:
21 YÜZYIL EĞİTİMİ VE TÜRK-YUNAN İLİŞKİLERİ!
BU TOPLANTILARA KATILAN TÜRK BÜYÜKLERİ DE İLGİNÇ İNSANLARDI:
Emre Gönensay,
Sabahattin Zaim,
Erkek Akurgal,
İlahiyat Fakültelerinin dekanları,
Sanatçılar,
Ünlü Belediye Başkanlarından Gülay Atığ,
Semra Özal,
Diğer uluslararası toplantılara katılanlar arasında, Deniz Baykal,
Hayri Erdoğan Alkin,
Handan Kepir gibi tanınmışlar da vardı.
Moon’un PWPA toplantılarında en sık görülen İlahiyatçıların başında Salih Tuğ gibi İlahiyat Fakültesi dekanları geliyordu.
İlim Yayma Cemiyeti üyelerinden ve Aydınlar Ocağı eski başkanlarından Salih Tuğ 1997’de Kanal 7 televizyonunda Fehmi Koru ile programa çıkıyor ve Moon’un Church hareketini öve öve bitiremiyordu.
ANLAŞILIYOR Kİ (BİRLEŞTİRME KİLİSESİ), HIRİSTİYAN YA DA MÜSLÜMAN AYIRT ETMİYOR, ÖNÜNE GELENİ BİRLEŞTİRİYORDU!..
Fetullah Gülen’den, Dolandırıcı Bayan Belediye Başkanı’nı, Cumhurbaşkanı’nın hanımından Devlet Bakanlarını ve daha nice etkili ve etiketli adamı yan yana getirebiliyordu.
Bu ayrı bir kitap dolduracak kadar geniş bir konuydu.
Moon’un Türkiyeli Masonlar ve tarikatlarla ilişkileri hep gizli tutuluyordu ve Fetullah Gülen’in Kasım Gülek’in cenazesindeki üzüntüsü şimdi daha iyi anlaşılıyordu…
Şimdilik, Unification Church‘ün yayınlarına göre toplantıları kısa bir listede toparlamak yararlı olabilirdi:
1982 Roma: Kasım Gülek,
1982 İstanbul Hazırlık Toplantısı:
Bu toplantıyı Moon’un sağ kolu Chung Hwan Kwak vönetivor ve Kasım-Nilüfer Gülek Türkiye düzenlemesini yapıyorlar.
1984 Roma: Hayri Erdoğan ilkin (Konferans Başkanı olarak),Prof. Sabahattin Zaim
1986 İstanbul Hilton “21. Yüzyılda Eğitim” Kasım Gülek, Sabahattin Zaim.
PWPA’ nın ABD başkanı Nicholas Kitrie ve Yunanistan’dan Evanghelos Moutsopoulos da katılıyor.
1986 İstanbul Hilton: “Türk-Yunan İlişkileri” Sabahattin Zaim, Ekrem Akurgal, Emre Gönensay (Sonra başbakan Danışmanı, T.C Dışişleri Bakanı, Nilüfer Gülek’in kardeşi Aylin Radomisli’nin Amerika’dan yakın dostu), Kasım Gülek.
1987 Chicago: Kasım Gülek
1988 Londra: Prof. Handan Kepir Sinangil (Robert kolej/Bosphorus. Un)
1991 İstanbul President Oteli.
1994 İstanbul the Marmara Oteli.
1996 İstanbul (1-14 Haziran).
Öbür katılımcılar ise şunlardı:
Deniz Baykal,
Işılay Saygın,
Mehmet Aydın (9 Eylül Üniv. İlahiyat Fak. Dekanı, Abant toplantıları yöneticisi,
(18 Kasım 2002 AKP) Abdullah Gül ve Recep Tayyip Erdoğan Hükümeti Devlet Bakanı),
Sabri Orman, Ali Şafak, E. Ruhi Fığlalı,
Gülay Atığ (Aslıtürk),
Semra Özal,
Nilüfer Narlı,
Nevzat Yalçıntaş,
Lütfü Doğan,
Osman Zümrüt,
Şerafettin Gölcük,
Salih Tuğ,
Fehmi Koru,
Ayseli Gürsoy.
ABD’den İstanbul toplantılarına katılanlar arasında Moon’un has adamları Richard Rubinstein, Nicholas Kittrie’nin yanı sıra Yunanistan’dan, Ürdün’den, Mısır’dan, Kore’den gelenler vardı.
Kasım Gülek’in, ölümü üzerine, PWPA’nın Türkiye başkanlığını Dr. Hayri Erdoğan Alkin üstlendi.
Hayri Erdoğan Alkin, eski adıyla Robert Kolej devamıyla Bosphorus University’de profesörlüğünün yanı sıra Türk Ekonomi Bankası (TEB) yönetim kurulu üyeliği yapmaktaydı.
İlkin, aynı zamanda NED’den büyük parasal destek alan ve Türk Dışişleri politikasını yönlendirmeye çalışan TESEV’in de danışmanıydı.
Hayri Erdoğan Alkin, Moon’un kurduğu PWPA’nın yayınlarına yansıyan bilgiye göre, PWPA’nın Avrupa toplantılarına katılmıştır.
Yine Boğaziçi Üniversitesi’nden Handan Kepir Sinangil de, Avrupa toplantılarına katılmıştır.
Anımsanacağı gibi, Hayri Erdoğan Alkin’in oğlu ARI Derneği kurucuları arasında yer almıştır.
Moon’un 1000’i aşkın kuruluşlarından en ilginci olan Global image Association bir zamanlar Türkiye’nin “LOBİ” işlerini yapmıştır.
Ve milyonlarca dolar karşılığı ülkemizi dünya’ya tanıtmıştır (!)
“Moon”culuk ve “Mason”lukla Kemalizm uyuşmaz!
1919 Haziran’ın da Anadolu’nun doğusunda bir Ermeni devleti kurulmasını sağlayamayan ABD, Gümrü Anlaşmasıyla Türkiye’nin doğu sınırlarının da güvence altına alınması ve Sakarya boyunca Yunan saldırısının da püskürtülmesi üzerine, İstiklal Savaşı’nın Ankara’daki Milli Yönetim’in lehinde sonuçlanacağını hesap etmiş olmalı ki İngilizlerin silahlı istilâ planlarına karşılık kaleyi içerden fethetmek için sinsice isteklerde bulunmaya başlamıştı.
ABD, elbette bu mandacılığın peşini bırakmayacaktı.
Nitekim, savaş ortamında yurdumuzun düştüğü zayıflıktan yararlanmak için Öksüzler Yurdu ve örnek çiftlikler kurarak, ABD Anadolu’da yerleşmek istemiş ve bu isteği Ankara’ya iletmişti.
Meclis Başkanı Mustafa Kemâl Paşa, hemen İçişleri Bakanlığı’na bir muhtıra yollayarak uyarıda bulunmuştu.
Bu muhtırayı dikkatle okuyalım:
İşte Atatürk’ün ABD’ye Muhtırası:
“Ankara Büyük Millet Meclisi Hükümeti, ülkenin bayındırlaşmasına, öksüzlerin rahatlamasına, genel sağlık ve ekonomimizin düzeltilmesine yönelik girişim ve çalışmaları teşekkürle kabul eder.
Ancak bu konuda gerek uzak, gerek pek yakın geçmişte, bize oldukça ağıra patlayan deneyimlere dayanarak bir takım kaygılarımızı açıklama gereği vardır.
Şimdiye deyin ülkemizde ekonomik amaçlarla, politik ve bilimsel çalışmalar yapan kurumlar ve yabancılar özellikle aşağıdaki amaçları izlemişlerdir:
1–Ülkemizdeki çalışmalardan korkunç kazanç sağlamak bizim için en zararlı olan bunlardır.
2–Bir bölgede elde ettikleri imtiyaza dayanarak o bölgenin sahibi olmaya çalışmak.
Bu gibilerin ülkemizde bir daha çalışmalarına izin verilmemesi…
3–Ekonomik amaçla bilim ve insanlık yararı görüntüsü ile yurdumuza gelip, ileride istila zemini hazırlamak için etnik toplulukları gerek hükümete, gerek birbirine karşı kışkırtmak
4– Yurdumuzda yalnız bilim ve insanlık amaçları ile çalışmakla birlikte, ruhlarında bulunan Hırıstiyanlık duygusu nedeniyle, hemen Hırıstiyan azınlıklarla ilişki kurmak ve ister kasıtlı, ister kasıtsız olarak aralarında azınlıkların da yaşamakta olduğu Müslüman topluluklardan ayrılma isteğini propaganda etmek.
Bu gibilerin gerek Müslümanlara gerek iyiliğine çalıştıklarını ileri sürdürdükleri Hırıstiyan azınlıklara, aralarında yaşamakta oldukları İslam çoğunluğuna karşı baskı yapılmasını aşılamakta ne denli insanlık dışı bir biçimde çalıştıkları ve bu yüzden meydana gelen cinayetlerden sorumlu oldukları ortadadır.
Hükümetimiz bu gibilerin de özgürce çalışmalarına izin verdiğinde Müslüman ve Müslüman olmayan bütün uyruklarına karşı pek ağır bir sorumluluk yükü altına gireceklerdir.
Buna izin vermek, çocukları yaşayacakları çevreye düşman ya da hiç olmazsa yabancı olarak yetiştirmek ve yaşayacakları çevre ile çatışmak zorunda bırakılacaktır.
Bu ise gerek o çocukların gerek içerisinde yaşadıkları halkın yıkımını hazırlamaktır.
Bunu yasaklamak hükümetin görevidir.
Bundan dolayıdır ki Amerikalılarca örnek çiftlik vb. kurumlar kurup buralarda kendi uruğumuzdan olan binlerce çocuğun Türk hükümetine ve ulusuna karşı sevgisiz ve uyumsuz duygularla yetişmelerine izin veremeyiz.”
Atatürk, 3 Ocak 1922 tarihli bu muhtırasıyla da ABD’nin Öksüzler Yurdu adı altında masumane görünen amaçlarla bile Anadolu’da mesken tutmasına şiddetle karşıydı.
Hem bu muhtırayı yayınlayacak kadar karşıydı.
Öksüzler Yurdu gibi bahanelerle Türkiye’ye yerleşmek isteyen güçlerin asıl gayesinin Türkiye’yi içten fethetmek olduğunu çok iyi biliyordu.
Etnikçi Siyonist (Sabetay, Mason+Rotaryen+Lions) ihanet şebekesi ahtapot gibidir.
Laiklik maskesi takmış ETNİKÇİ SİYONİSTLER ile din kılıfındaki ETNİKÇİ DİNCİLER her yere sızarlar ve birbirleriyle de ittifak hâlindedirler.
Bu derin şebekeler, her kılığa girerek medya, basın-yayın, tarikat ve cemaatler başta olmak üzere sağ-sol fark etmez, her partide örgütlenirler.
Hedeflerinde Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni yıkmak ve Türk milletini dağıtıp yok etmek vardır.
Bunların ortak özellikleri ise GAYR-I TÜRK olmalarıdı
1 note
·
View note
DÖNDE BAK Bİ ADAM Yıllarca AKP dedin Yıllarca Erdoğan dedin En zor gününde sana Rıfat Hisarcıklıoğlu kadar değer vermedi Dönde bak be adam Chp sana ne vaat ediyor Senin yıllarca AKP dediğin Senin yıllarca Erdoğan dediğin Senin beğenmeye burun kıvırdığın CHP'yi örnek aldı Sanada yakşaşma pis mikrop diyerek senin sayende toplumu sömürdükce sömürdü Dünde gerçeklere bir bak be adam Yediniz bu nemleketi kuruttunuz damarlarını Haram helal demediniz ukalalıkda çığır açtınız Bunada din iman dediniz Yaşar Nuri Öztürk hoca uyarmıştı, Allah ile aldatanları Allah cezasını verir demişdi öyle bir bela sardıki başa Yaptının ibadeti bile kullara mikrop olarak sardın Dönde bak be adam Allah belanı versin demem ama islahın mümkün değilki belasın cam çıkana kadar be adam ___Ziya Keskin___ https://www.instagram.com/p/B9_NxS0Dv-x/?igshid=sej2v3uos8cf
0 notes
Cumhuriyet Dönemi Hakkında
* Dilde sadeleşme hareketi başarıya ulaşmış ve İstanbul Türkçesi esas alınmaya başlanmıştır.
* Edebiyatımız İstanbul aydınlarının tekelinden kurtulmaya başlanmıştır. Anadolu'dan aydın yetişmeye başlamıştır.
* Romanda ve hikâyede halk gerçekleri tamamen yerleşmiştir.
* Uluslar arası düzeyde sanatçı yetişmiştir.
* Tiyatro ve deneme alanında büyük gelişmeler gösterilmiştir.
* Bu dönemden itibaren farklı edebi topluluklar ortaya çıkmaya başlamıştır.
BEŞ HECECİLER
Hecenin beş şairi adıyla da anılan bu sanatçılar milli edebiyat akımından etkilenmiş ve şiirlerinde hece veznini kullanmışlardır.
Şiirde sade ve özentisiz olmayı ve süsten uzak olmayı tercih etmişlerdir.
Beş hececiler şiire birinci dünya savaşı ve milli mücadele döneminde başlamışlardır.Beş hececiler ilk şiirlerinde aruz veznini kullanmışlar daha sonra heceye geçmişlerdir.Şiirde memleket sevgisi, yurdun güzellikleri, kahramanlıklar ve yiğitlik gibi temaları işlemişlerdir.
Nesir cümlesini şiire aktardılar ve düzyazıdaki söz dizimini şiirlerde de görülmesi beş hececiler de çok rastlanan bir özelliktir.
Beş hececiler şu sanatçılardan oluşmuştur: Faruk Nafiz Çamlıbel, Yusuf Ziya Ortaç, Enis Behiç Koryürek, Halit Fahri Ozansoy, Orhan Seyfi Orhon
YEDİ MEŞALECİLER
Yedi Meşaleciler 1928'de kurulmuştur.Heceyi geliştirmek amacıyla ortaya çıkmıştır."Canlılık, samimiyet ve daima yenilik" sloganıyla hareket etmişlerdir.Verlaine, Mallerma gibi Fransız şairleri örnek almışlardır.Anadolu'yu yurtseverlik anlayışıyla anlatmayı düşünmüşlerdir; ancak pek başarılı olamamışlardır. Bunlar: Sabri Esat Siyavuşgil, Ziya Osman Saba, Yaşar Nabi Nayır, Muammer Lütfi, Vasfi Mahir Kocatürk, Cevdet Kudret, Kenan Hulusi Koray.
GARİPÇİLER ( I. YENİCİLER )
Garip Akımı, Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatının belki de bütün Türk edebiyatının en farklı gurubu olarak edebiyat tarihinde yer almışlardır.1940 yılına kadar gelen bütün şiir anlayışına karşı çıkan Orhan Veli, Oktay Rıfat Horozcu, Melih Cevdet Anday ortaklaşa "Garip" dergisini çıkarıp bu akımı başlatmışlardır.
Şiirde ölçü ve kafiye gereksizdir.
Şiir fikirleri aşılamak işin kullanılmamalı.
Her insan şiirin konusu olabilmeli.
Şiirde söz ustalığı, laf cambazlığına gerek yoktur.
Şiirde önemli olan bütün güzelliğidir.
0 notes
Rıfat Ilgaz’ın sinemaya da uyarlanan ünlü romanı “Hababam Sınıfı”nı hepimiz biliriz...
Hababam Sınıfı’nın sinema filminde, figüranından başrol oyuncularına kadar her karakter efsaneleşmiştir kuşkusuz. Ve akıllarımıza kazınan sahneleri ve pek çok kuşağa örnek olan yaşam dersleriyle Türk sinemamızın önde gelen klasik bir film serisi olmuştur. Ama bu sinema filminin ardında bambaşka öyküler ve o öykülerin gerçek birer kahramanları vardır.
Sinema filminde Münir Özkul’un canlandırdığı, ideal öğretmen olarak simgelenen Kel Mahmut ya da Mahmut Hoca ya da Mahmut Alnıgeniş karakterini, Rıfat Ilgaz kendi ortaokul öğretmeni “Nihat Dicle”den esinlenerek yaratmıştır. Yani Kel Mahmut, gerçekte Rıfat Ilgaz’ın Kastamonu Muallim Mektebindeki öğretmeni ve müdür yardımcısı Nihat Dicle’dir. 1899’da Diyarbakır’da doğan, İstanbul Öğretmen Okulu’ndan mezun olduktan sonra atandığı Kastamonu’da ortaokul, lise ve Öğretmen Okulu’nda tarih öğretmenliği ve müdür yardımcılığı yapan Nihat Dicle...
Nihat Dicle’ye, “Sayın Dicle, Kel Mahmut sizsiniz, değil mi?” diye sorulduğunda, “Haa evet! Kel Mahmut benim. Rıfat beni çok sevdiği için bana bu payeyi verdi. Televizyonda izlerken hemen kendimi tanıdım.” yanıtını vermişti.
Ve öğretmenlere de şu mesajı vermekten de geri durmamıştı Nihat Dicle:
“Okulun amacı öğrenciyi topluma kazandırmaktır, ceza vererek okuldan atmak değil. Çocuk dövülmez, iyi örnekle ve öğütle yola getirilir. Öğrencilere bir, sıfır gibi düşük notlar vermek onların okula, öğretmene ve öğrenmeye olan isteklerini büsbütün kısar. Bu ancak sokağa dökülmeyi körükler. Amaç not değil, öğrencinin öğrenmesidir. Öyleyse not istek artırıcı, teşvik edici bir araç olarak belli bir düzeyin üstünde tutulmalıdır. Okula gelen öğrenci dört numarayı kazanmıştır. Çünkü öğrenmeyi ve eğitimi kabul etmiştir. Çocuk yaşına göre, aile durumuna, giyimine, gıdasına göre zaten çok şeylerden mahrumdur. Bunu öğretmen yakinen bilmeli ve ona göre muamele yapmalıdır. Öyle olursa o çocuk günün birinde nasıl olsa öğretmenlerinden aldığı ilham ve telkin ile hem şahsına, hem ailesine ve hem de memleketine faydalı olur.”
1990 yılında aramızdan ayrılan Nihat Dicle için noktayı öğrencisi Rıfat Ilgaz koyuyor:
“Kel Mahmut’larımız yaşasın! Ne mutlu bize ki Nihat Dicle gibi olgun, hoşgörü sahibi öğretmenlerden okuyabildik. Kim bilir, Atilâ Dorsay kardeşimizin ‘Türk gülmecesinin klâsiklerinden biri’ diye nitelediği bu kitap da kolay kolay yazılamazdı, böyle hoşgörü sahibi öğretmenlerimiz olmasaydı... Bizleri yetiştiren Kel Mahmutlar hâlâ yaşıyor, hem de Kel Mahmutluğuyla öğüne öğüne... Aramızdan eksilmesinler...”
Hababam Sınıfı romanına dair birkaç not ekleyelim...
Romandaki olaylar aslında Kastamonu Muallim Mektebi’nde geçmektedir...
“Güdük Necmi”, Rıfat Ilgaz’ın ta kendisidir ve lise yıllarındaki lâkabıdır...
“İnek Şaban”, Safranbolulu Öküz Ahmet’tir...
“Tulum Hayri”, Rıfat Ilgaz'ın sınıf arkadaşı olan 120 kiloluk Tulum Fehmi’dir ve Tulum Fehmi'ye her öğün iki porsiyon yemek çıkarmış...
“Hafize Ana”, hademe Şerife Hanım...
“Piyale İhsan”, biraz Sabri Cemil, biraz da başkalarının karışımı...
“Vakvak Rıza”, Kastamonu ağzıyla konuşan Matematikçi Faik Bey...
“Fransızcacı Sedat Hakkı Bey”, aynı rolde...
“Badi Ekrem”, beden hocası...
Hababam Sınıfı’nın tiyatrosu ve filmlerinde romana sadık kalınmamış, birçok karakter değişikliğe uğratılmıştır. En bilinen örnek olarak, İnek Şaban kendi halinde ders çalışmaktan başka bir şey bilmeyen, hiç bir olayda diğerlerine katılmayan sessiz sakin ve saf bir çocukken, Kemal Sunal ve İlyas Salman’ın oynadığı Şaban, yılışıklığın sınırlarında gezen tembel ve aptal bir heriftir. Ayrıca filmlerde olaylar değiştirilerek yansıtılmış, siyasete el atan hiç bir olaya da yer verilmemiştir. Maalesef bir kitap, filme aktarıldığı zaman çoğunlukla bunlar yaşanıyor. O yüzden Hababam Sınıfı’nın kitabını okumak ayrı bir dünyadır... Ama bunlara rağmen Hababam Sınıfı filmlerinde öyle bir tat yakalanmıştır ki insan elli kere üst üste izlese sıkılmaz bu filmlerden... :)
Tiyatrosu da aşırı komik esprilerle donatılmış çok başarılı bir yorumdur. Nedense çok fazla bir yerde yayınlanmaz...
* * *
“Okuldan kaçıyormuşsunuz, kaçırtmam! Ön bahçede top oynuyormuşsunuz, oynatmam! Kopya çekiyormuşsunuz, çektirtmem! Sigara da içiyorsunuzdur, içirtmem!”
“-Ne yaptın evladım? (Mahmut hoca)
-Sevdim hocam. (Damat Ferit)
-Peki. (Mahmut hoca)”
“Aaa sende mi buradaydın Mahmut hoca! Çocuklar Mahmut hoca'da okuldan kaçmış.”
* * *
@yurekbali
_Görseldekiler: Rıfat Ilgaz ve Kastamonu Muallim Mektebindeki öğretmeni Nihat Dicle.
51 notes
·
View notes
Bir Miktar Kitap Daha
Osmanlıda kölelik var mıydı? Köleler nereden gelir, nasıl alınır satılır, ne iş yaparlar, nasıl yaşarlardı? Herhangi bir hakları var mıydı? Türk sinemasındaki bacı kalfalarla sevimli hale getirdiğimiz kölelik kurumunun iç yüzünü anlatan Türk klasiklerinden. Bana Sefiller'in ilk bölümünde yaşadığım hisleri hatırlattı, bolca acıma ve üzüntü barındıran hisleri.
Mutlaka okunması gereken bir eser tabi ki orası kesin, çok da beğendim doğru ama yine de bu tarz ezilen, sömürülen sınıfları anlatan eserlerin onları ezenlerce yazılıyor oluşu bana bir eksiklik duygusu yaşatıyor, acaba diyorum bu zavallı halayık kız bu acıları gerçekten yaşadı mı, yaşadıysa bu şekilde mi yaşadı, yoksa sandığımızın aksine hiç mi yaşamadı, o kadar da umurunda değil miydi, durumunu kabullenmiş ve hatta kanıksamış olamaz mıydı, başka türlüsünü yaşamadığı için belki de mutlu muydu? Şunu söylemek istiyorum hiç özgür olmamış, özgürlüğün ne olduğunu bilmeyen biri esirliği için, özgür olmadığı için gerçekten üzülebilir mi? Sömürülenlerin kendi hikâyelerini kendileri anlatabildiği kitaplarda buluşmak dileğiyle, merakla arayacağım.
Başarı üzerine yazılmış bir araştırma kitabı olmasının yanında bir kişisel gelişim kitabı tadı da veriyor. Başarının insanın kendi kişisel gayreti ve çabasından çok içine doğduğu şartlara bağlı olduğu tezini öne sürüyor, bu şartlar kimi zaman kişinin doğduğu yıl oluyor, kimi zaman da yetiştiği kültür. Savlarını öyle çarpıcı örnek ve istatistiklerle de destekliyor ki etkilenmemek mümkün değil, bu açıdan okunması gereken bir kitap. Ancak anlattığı hikayelerin her birinin üzerinde biraz durulursa hemen bir karşı argüman geliştirmek mümkün oluyor. Mesela önemli olanın yetenek değil de çalışmak olduğunu öne sürdüğü 10.000 saat kuralını anlatırken verdiği örnekteki keman öğrencileri üzerine düşündüğümde neden bazı çocuklar daha fazla keman çalıyor diye sorduğumda, geldiğim nokta yetenek oldu. Çünkü insanlar yapabildikleri, becerebildikleri işi yapmaya istekli ve gönüllü olurlar. Yani benim keman çalmaya yeteneğim varsa, keman çalmayı becerebilirim ve becerebildiğimi gördükçe de şevklenir sonuçta da daha fazla, daha fazla keman çalarım, böylece etti mi sana 10.000 saat. Bu durumda yazarın çalışmak diye yücelttiği şeyin ön koşulu yetenek oldu ve kitap kendi argümanıyla kendini vurdu, bunun gibi pek çok konuya itiraz etmek mümkün, yine de bu düşünme egzersizini yaptırması bile bence kitabın değeridir. Son olarak kitaptan kendi payıma çıkarmış olduğum ders ise çocukları yapabilir diye, zeki çocuk diye, bir sene kazancı olur diye okula erken başlatmamak lazım, en azından şimdilik düşüncem bu yönde Çınar 7 yaş olmadan okula başlamayacak.
Geçen yıl Cide’de geçirdiğimiz kısa tatili ve Rıfat Ilgaz Müzesi’ni yazmıştım, o günden sonra kendisini okumak farz oldu, an itibariyle de bir kitabını okumuş bulunuyorum, bundan sonra okuyacağım bir yazar olmaz belki ama bu kötü olduğu anlamına gelmesin, benim kendisinden alacağım bir şeyin olduğunu pek sanmıyorum, daha genç yaşlarda doyurucu olabilir ama bu yaştan sonra güç. Kitap Kurtuluş Savaşı yıllarında Kastamonu’nun yerini bir de kendisi kaleme alıp romanlaştırarak anlatmanın peşine düşmüş, bunu da yine dönemin önemli simge ismi olan Şerife Bacı’ya öykünerek, kaptan bir kadın karakter üzerinden yapmış. Yazar, kadınların da erkeklerle aynı işi yapabileceği mesajına yüklenerek eğitimcilik ödevine yazarlık kariyerinde de devam etmiş, ancak yazıldığı dönem için ilerici olan bu çabası dikkat çekse de günümüzden bakıldığında modası geçmiş ve eskimiş bir düşünce dünyasına sahip olduğu da gözden kaçmıyor. Ayrıca Kurtuluş Savaşı üzerinden bolca hamaset yapmayı da ihmal etmemiş.
Dili açısından bakıldığında yöresel konuşma şekilleri ve kelimeleriyle oldukça zengin ve keyifli olsa da denizcilik terimlerini boca ettiği yerler hem kitabın anlaşılmasını güçleştirmiş hem de kitabı sıkıcı bir hale sokmuş.
Kitapta farkına varılacak önemli şeylerden bahsedelim biraz da. Tarihimizde büyük yer tutan Kurtuluş Savaşı yıllarında halkın durumu neydi, günlük yaşam nasıl devam ediyordu bir pencere açıyor. Tuzun(beyaz tuzun) insan yaşamındaki yerini görmek savaş koşullarının idraki anlamında önemli bir ayrıntı. Cide köylüsünün giyimine ilişkin çok ayrıntılı tasvirleri var, etnografya bağlamında bir kaynak sayılabilir. Kahraman Türk askeri klişesiyle büyüttüğümüz zaferlerimizin arkasında hiç sözünü etmediğimiz asker kaçağı yığınları olduğunu görmek de önemli bir detaydı.
Her şeyi bir tarafa koyup bir dönemin öğretmen yazarları ve aydınlarıyla bir tanışıklık olması açısından Halime Kaptan olmasa bile başka bir kitabının okunmasını tavsiye ederim.
0 notes