#Orhan Düz
Explore tagged Tumblr posts
dipnotski · 1 month ago
Text
Victor J. Stenger – Bilim Tanrı’yı Buldu mu? (2025)
Victor J. Stenger’in ‘Bilim Tanrı’yı Buldu mu?: Evrende Amaç Araştırmasında Son Bulgular’ (‘Has Science Found God?: The Latest Results in the Search for Purpose in the Universe’) adlı kitabı, bilimsel kanıtların evrende bir amaç veya Tanrı’nın varlığına işaret edip etmediği sorusunu ele alıyor. Stenger, bilimsel keşiflerin, evrenin doğal süreçlerle açıklanabileceğini ve doğaüstü bir varlığa…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
guzyazi · 5 months ago
Text
Yaşamayan Müze: Aşiyan Kabristanı
Geçenlerde Aşiyan Kabristanı’na girdim. İlk kabir Ahmet Hamdi Tanpınar’ın, birkaç sıra sonra Yahya Kemal var, yıllardır gitmediğim halde tüm çarpıklığına rağmen şıp diye bulduğum Orhan Veli, Turgut Uyar, Edip Cansever, Attila İlhan… İnanılmaz bir deneyim orada olmak. Bence zaten Aşiyan Mahallesi -Adını şu an Yeni Edebiyat Müzesi olan Tevfik Fikret’in evi Aşiyan Müzesi’nden alıyor- Türkiye’nin en güzel noktası ve mezarlıksever biriyseniz, o dinginlik ve yaşamın kendisini zıddıyla hissetmek size göreyse, oranın ruhunu Boğaz havası eşliğinde solumalısınız. (Ruh kelimesi bence daha yerinde kullanılamazdı.)
Orhan Veli’yi ararken İlhan İrem’in kabrinin yanından geçtim. Çok dikkat çekiciydi çünkü birtakım nesnelerle doluydu. Başında da kitap okuyan genç bir kadın vardı. Bir ritüelin içinde gibiydi. Rahatsız etmemek için başımla selam verdim, tebessümle selamımı alıp bana iade etti. Hippiye benziyordu, hikayesini merak ettim ama Orhan Veli’ye yürüdüm.
Orhan Veli’nin mezar taşı, ünlü ressamımız Abidin Dino tasarımı. Pembe granitten yapılmış, oldukça sade bir anıt. Üzerinde yalnızca,
“Orhan Veli
1914-1950”
yazıyor.
Türk şiirinden kafiyeyi atan avangart şair için, kafiye onu mezar taşında buldu ifadesi sıklıkla kullanılıyor.
Mezar taşı zamanla kimliğinden çıkarılıp katledici bir restorasyonla özünden uzaklaştırılınca, Ekrem İmamoğlu duruma el atmış ve taşı Dino çizgisine geri döndürmüş.
Kabir, son derece süssüz hatta düz. Öğrencilerim bunu yadırgadılar ve neden böyle olduğunu sordular. “Basitlik, sadelik ve aleladelik; çünkü o bir garip.” cevabını verdim. Garip akımının ilkelerini oluşturan ve ana hatlarını bu üç kelimelik manifesto üzerine kuran, belediyenin açtığı çukura düşüp dört gün sonra beyin kanamasından talihsizce hayatını yitiren şair için aklıma başka şey yatmıyor.
“Ölüm Allah’ın emri
Ayrılık olmasaydı.”
Tumblr media Tumblr media
Not: Kabristanda kimlerin olduğu bilgisine bir Google aramasıyla ulaşın derim. Neden müze olduğunu daha iyi anlayacaksınız.
19 notes · View notes
pazaryerigundem · 7 months ago
Text
Bursa Gemlik Kitap Limanı kapılarını açtı
https://pazaryerigundem.com/haber/187635/bursa-gemlik-kitap-limani-kapilarini-acti/
Bursa Gemlik Kitap Limanı kapılarını açtı
Tumblr media
Bursa’da “Sözcüklerin Rotası” sloganıyla her yıl Gemlikli kitapseverlerin buluşma noktası olan Kitap Limanı, bu yıl da kapılarını kitapseverlere açtı.
BURSA (İGFA) – Bursa’nın Gemlik ilçesinde Zeytindalı Meydanı’nda kurulan kitap fuarında onlarca yayınevi, kitaplarını indirimli olarak okurlarına sunarken, 9 gün sürecek fuarda Türkiye’nin sevilen gazeteci, yazar, şair ve politikacıları Gemlikli okurlarıyla buluşmaya hazırlanıyor.
Gemlik Kitap Limanı’nın açılışına Gemlik Belediye Başkanı Şükrü Deviren, başkan yardımcıları, belediye meclis üyeleri, siyasi parti ilçe başkan ve yöneticileri, muhtarlar sivil toplum ve meslek kuruluşu temsilcileri ile çok sayıda kitapsever katıldı.
Tumblr media
Açılış öncesi düzenlenen klasik müzik dinletisi, izleyenleri büyüledi. Açılış kurdelesini ise Başkan Deviren, gazeteci Nebil Özgentürk ile birlikte kesti.
Kitap Limanı’nın ilk gününde Nebil Özgentürk’ün hazırladığı Nazım Hikmet Belgeseli ve ardından Memleket, Sanat ve Hayat söyleşisi gerçekleşti. Günün ikinci programında ise Yekta Kopan, Timur Akkurt, Coşkun Aral ve Ünsal Ünlü; Takımdan Ayrı Düz Koşu söyleşisinde Gemlikliler ile bir araya geldi. Söyleşilerin ardından yazarlar, okurlarıyla sohbet ederek kitaplarını imzaladı.
Gemlik Kitap Limanı’nda 15 Eylül Pazar günü, saat 17.00’de Işık Öğütçü ve Okan Toygar “Doğum Gününde Orhan Kemal” söyleşisi, saat 18.00‘de Ercan Kesal söyleşi ve imza günü, saat 19.00’da Cennet Cankılıç ve Yüksel Baysal “Tarihin Işığında” söyleşisi gerçekleşecek.
Tumblr media
BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.
0 notes
yurekbali · 4 years ago
Text
Tumblr media
Tavlada hiç pul alamadan oyun kaybedilince, 'mars' oluyor. Tavlanın kökenine inerek, bu duruma neden bir gezegen adı verildiği araştırılabilir. Pulların ve zarın astronomiyle ilgisi nedir?! Tavlanın zeminindeki o üçgen biçimindeki şekillerin piramitlerle karşılaştırılması yapılabilir mi?! Tavla oyununu uzaylılar getirmiş olabilir mi?! ‘İki ters, bir düz’ vecizesi ile uzay gemilerinin vites mevzusu arasında gidip gelmek mümkün müdür?! Pulların formatı, UFO’ların formatlarıyla bir mi?! Neden on beş adet pul var?! Kutsal kitaplarda on beş sayısı geçiyor mu?! Zardaki altı sayısı bu on beşten çıkartılınca dokuz sayısı elde ediliyor: Dokuz gezegenle bu sayının ilişkisi nedir?! Tavla oynamak, ilkel bir dine ait ibadet olabilir mi?! Kaybedince koltuğunun altına tavla sıkıştırılan mazlum ile medreseye giderken kitaplarını koltuğunun altında taşıyan mümin genç arasında fark görebiliyor musunuz?! ‘Gele’ sözcüğünün taşıdığı anlamın altını çizecek olursak: İniş izni alamayan uzay gemilerini mi betimliyor acaba?! Hayatımızı hiçe saymak, milli sporumuz mu?! Televizyonun karşısında maymun gibi oturup fıstık yiyerek faşizmi seyretmek ile sözlüklerde karşılığı bulunmayan bir ‘umursamazlık’ sergilemek arasındaki ilişkiyi ve bağlantıyı kurmak, haddinden fazla mı zekâ işi?! ABD Başkanı’nın çüküyle uğraşan medya, öğrenci yurtlarındaki saldırılara flaş patlatmaktan aciz mi?! Bu da mı bana kaderimin bir oyunu, aldı sevdiğimi verdi zülumu?! Orospuluk ile sanatçılığı birbirine karıştırabilecek kadar cahil birilerinin, kendilerinden daha kazma birileriyle düzüşmesinin ürünü mü daha mühim, birçok gazetecinin katillerinin hâlâ bulunamaması mı?! Bir kilo demir mi ağır, bir kilo pamuk mu?! Bir kilo Demir Özlü mü ağır, bir kilo Orhan Pamuk mu?! Orkid çift kanatlı olsa da mı kullansak, tek kanatlıyı saklasak da mı sarımsaklasak?! Tekerliyoruz masumiyetlerimizi, ihmalkârlıklarımızı. Hayatımızı, hayatları hiçe saymak, ata yadigârı mı?! Rezervuar Köpekleri kadar onurlu olsak, birbirimizi vururduk diye düşünüyorum. Beden dilimizi bir yana ayırırsak, en iyi bildiğimiz yabancı dil, Türkçe. Yine de anlaşamıyoruz. Ne bedenlerimiz uyuşuyor, ne de fikri hür, vicdanı hür samimiyetlerimiz. Çünkü biz, ancak, .ötü kurtaracak kadar samimiyiz. Taklaya gelen hususi gövde gösterilerimizi, yaslı gittim şen döndüm hikâyeleri’ni yediremiyoruz kimseye! Yaslı gidiyor, yaslı d��nüyoruz hayatın kenarından. Bunu gören çekirge bir sıçrıyor, iki sıçrıyor, hızını alamıyor, dünya rekoru kırıyor. Gülmek için mizah dergilerine, ağlamak için arabeske ihtiyacımız var. Yetmiyoruz birbirimize. Yetmiyoruz birbirimizi tamamlamaya, eğlendirmeye, hüzünlendirmeye. ‘Kardeş, saat kaç?!’, ‘Afedersiniz, şu adrese nasıl gidebilirim?!’den öteye geçemiyor sosyal yanımız. Kırıyoruz. Üzüyoruz. Mesafeli davranarak tarihe geçiyoruz. Geçtiğimizi sanıyoruz. Ormandaki ağaçlar bile birbirlerine daha iyi davranıyor. Onurlu yaşamak ortada ö’lee duruyor; biz yanından transit meselesi! - küçük İskender, Sabit Kesirlerle Beni Elde Edemezsin! Her Şeyden Önce Bir Parça Matrak Ol! (Balık Burcu Hikâyeleri) - Görsel: Marek Brzozowski
21 notes · View notes
nufusukac · 4 years ago
Text
Kamyon Arkası Sözler
Kamyon arkası sözler, kamyon arkası yazıları, anlamlı kamyon arkası yazılar, felsefi kamyon arkası yazılar, ayıp kamyon arkası yazılar, küfürlü kamyon arkası yazılar gibi en güzel sözler için aliskanlik.com
Kamyon arkası sözler, trafik içerisinde ya da bir internet ortamında gördüğümüz ve bazen yüzümüzü güldürüp bazen de bu sözler ile hayata sitem edebildiğimiz sözlerdir. Kamyon arkası sözler toplumun büyük bir çoğunluğu için oldukça dikkat çekici olma özelliğine sahiptir. Kamyon arkası sözler felsefi kamyon arkası yazıları da olabilir iken ödül alan kamyon arkası yazıları da olabilir.
Bazen bu dikkat çekme özelliğine sahip olan sözler küfürlü kamyon arkası yazıları olabilir ve sıklıkla da karşımıza çıkabilir. Bazen ise bundan çok daha farklı bir şekilde kro kamyon arkası yazıları da olabilme özelliğine sahiptir. Bazen düz bir kamyon olsa bile bazen de modifiyeli kamyon arkası yazıları da görebilmemiz mümkündür.
Üstelik tüm bunların haricinde erkeklere özgü bir olay olduğu düşünülen bu duruma rağmen anlamlı kamyon arkası sözler de görebilme imkânımız vardır.  Bu sözlerin birçoğu şuan günümüzde efsaneleşen kamyon arkası sözlerdirler. Kamyon arkası sözler, aslında çok fazla gözümüze batmadığı anlarda bile belki bir reklam panosunda belki de bir film sahnesinde kaşımıza çıkar ve bizi oldukça da şaşırtabilir. İşte çok beğeneceğiniz o kamyon arkası sözleri;
Kamyon Arkası Sözler
Ben de doktor değilim ama hastam çok fazla.
Kimim ben? Dünya dert şampiyonu filan mı?
Sensiz kalmak mı? Asla!
Yollar içerisinde en hızlı benim, aşk yolunda ise en yavaş.
Bakma öyle gözlerime ben Karslıyım arkadaş.
Sen şoförsün dediler, sevdiğimiz kızı vermediler.
Hayat bana hep vız gelir aşk bana anca hız verir.
Korna çalma be kardeşim, uyuyorum dedik ya.
Sen aşık olmuşsan vur saza, eğer şoför olmuş isen bas be gaza.
Baktığın bu emek miras değil, tamamen alın teri.
Nasıl ki arabasız yol olamaz, işte öyle güzelim sensiz de hayat olmaz.
Madem alem kaşar olmuş bu kadar çok, nerde kaldı o zaman tostçu abiler.
Sağlam bir şoför asla kalmaz rampada, Müslüm baba sığmaz be olum o torpidoya.
Baktın bana yetişemiyorsun, o zaman el salla bebeğim.
Sen gazla arı gibi uçabilirsin ama frenle de at gibi duramazsın.
Bazıları herkesi bazıları çekici sever.
Bak güzelim; seni sevmek ibadetim ama ben seni sevemem çünkü cenabetim.
Sen de öyle bir sihirbazsın ki be güzelim, bak beni bile kaybettin.
Bizde hiçbir zaman geri vites olmadı, gerekirse ileri alırız.
Bu araba rampada yavaş, her düzlükte savaş.
Kamyon Arkası Yazıları
Sen git al fordun dizelini, sonra da sev köyün en güzelini.
Yahu peşimden gelme artık, ben de kaybolmuş durumdayım.
Kader karpuz değil ki be koklayıp da en iyisini alalım.
Baktın beni çekemiyorsun bir de anten tak da dene.
Hatalıysam sus be güzelim, aramızda kalsın.
Sen şimdi bu yazıyı okuyorsun ya, bana baya bir yaklaşmışsın demektir.
Sana benim gibi benim dikiz aynamdan bakan tüm gözler bir bir kör olsun.
Sen benim evimde en güzel eş ben ise yollarda olmuşum çilekeş.
Dalgasız olmuş denizler içerisinde herkes kaptan.
Bu gönül bir sana bir de sabah uykusuna hasta be güzelim.
Benim bu kolumda olan üç beş jilet yarası, o da bir kahpenin en son hatırası.
Biz gecelerin yollarının en kralıyız ama sabahları da rüyalarda uçarız.
Artık boşuna dönmeyi bırak be dünya, çift okey hep bende.
Sen kapılma benim rüzgarıma tamamen toz olursun ama geçme de yanımdan sakın ha, aşık olursun.
Sen rampada geçme beni yoksa ben düzlükte yakalarsam geçerim seni.
Çekilin yoldan, babalar en önden gider.
Eğer senin gönlüne bana yer yoksa güzelim; bana fark etmez zaten ben ayakta da giderim.
Ne Müslüm babadan ne de Orhan babadan, benim en sevdiğim tek parça “yedek parça”dır.
Kule benim kalkışıma, kızlar ise inişime hasta be.
Madem babam yaşlanıyor, o zaman çekilin kral benim.
Bu araba yolların kurdu ama babanın da fordu.
Sen eğer Karslıysan vur saza, şoför mi oldun? Durma be bas gaza.
Anlamlı Kamyon Arkası Yazılar
Sen benim selvi boylum ve al yazmalım.
Benim var burma burma bıyıklarım, öyle bakma Tarkan seni de ayıklarım.
Bak ben 4 tekerim ama çok da şekerim.
Siz beni yine de Türk kebapçılarına emanet edin.
Geç dayı geç, bu yol senin kurbanın olsun.
Bak ben rampaların hastasıyım, yolların da en best kankasıyım.
Sen bana yaklaşma bak toz olurun, geçme be beni pişman olursun.
Sen benim kalbimde batan bir güneş, ben de bu yollarda artık oldum çilekeş.
Cehennemde mevsim yok be güzelim, sen hep ateşlerde yanacaksın.
İşte gerçek ve iyi mazot asla selülit yapmaz.
Ben seni uzaktan severim, hatta öyle bir severim ki senin ruhun bile duymaz.
Ben artık karayollarında değil, senin kollarında bir öleyim ben.
Sevene işte gerçekten can feda, sevmeyene ise elveda diyorum.
Benim sana gelmediğim gün, sanayiye gittiğim gün demektir gülüm.
Ben seni diğer herkes gibi İstanbul boğazında değil Angara’mın ayazında sevmişim.
Ben hayatımı yazsam şimdi, o hikaye duble yol olur.
Benim kamyonum çeker on yirmi ton ama gönlüm de çekiyor bir güzeli oy oy
Ayarla bak et kendi hızını, üzme ellerin kızlarını.
Eğer bu dünyada her şey para olmuş ise, bırak o zaman üstü kalsın.
Sen şimdi öyle birini çok sev ki, sen öldüğün zaman o hiç daha fazla yaşamazsın.
Asfaltların şövalyesiyim.
Küfürlü Kamyon Arkası Yazılar
Ferrarisini bile satabilen bilge, kamyonundan bak bir türlü vazgeçmedi.
Ben şimdi vatan için gidiyorum ama senin için döneceğim.
Ben g��kyüzünde süzülen bir yıldız olsa idim ilk sana kayardım valla.
Ölürsem kabrime sakın gelme, çok kalabalık ya sıkışırız.
Otobanda sürmek istiyorum sessiz bir hayat, asıl seni seven adam da kabahat.
Bu yollar benim gidişime, kızlar ise de duruşuma hasta.
Yürü be koçum, kimseni tutabilirmiş ki?
Yürü be artık sen de, endamını göreyim. Seni seven adamın be taa…
Ben artık senin beni sollayabilme ihtimalini bile sevmiyorum be kızım.
Nescafe bile şimdi üçü bir arada olmuş, ben hala sensiz bir başıma yalnızım be kızım.
Senin için ölürüm, ölmek mühim değil de kefen giymek çok tarzım değil benim güzelim.
Bu kuzuların hepsi kurdun olmalı, bu yolları da bırakmalısın fordun olmalı.
Benim kaderim eğer bu ise, bırakın beni gideceğim.
Avrupa’nın tüm yolları ağlar altımızda, Türk şoförü kızım bu durmaz asla yollarda.
Sarı kızın nazı anca benim ford’un ara gazı olabilir.
İstedim kızı, vermedi babası, sen kamyoncusun dediler.
Alırsan eğer bir Ford marka araba, o zaman sen de olursun yolların lordu da.
Ben artık seni çekeceğime el frenini çekerim, gönlüm yanacağına madem lastiklerim yansın.
Şoförün bahtı kara olmuş, muavinin ise de gönlü yara olmuş.
Ben bu rampaların hastası oldum ama gözlerin için de yasları tuttum.
Sen bak şimdi sollama beni, ben sonra sollarım seni.
Araman için illa hata mı yapmam gerekiyor be güzelim?
4 notes · View notes
barisinag · 8 years ago
Photo
Tumblr media
Sitemize "Alex Haley'den bir dava adamının hikayesi: Malcolm X" konusu eklenmiştir. Detaylar için ziyaret ediniz. http://giroku.com/alex-haleyden-bir-dava-adaminin-hikayesi-malcolm-x-2/
0 notes
nesrin-c · 6 years ago
Text
İŞTE BİZİM HİKÂYEMİZ. 50'li yıllarda Demokrat Parti'yle Hayata gözlerini açanlar. Tahta beşiklerde ninnilerle uyuyup, 60 ihtilâlinin ayak sesleriyle uyananlar. Çocukluğunu bu kargaşayla geçirip, 68 'de 18 yaşın heyecanıyla 68 kuşağının çilesini çekenler. Bu hikâye sizin. Bizim o yıllarda çocukluğumuz Hep sıkıntılarla geçmedi. Biz nedense ergenliğe geç girdik. Çocukluğumuzu uzun yaşadık. Bizim oyun alanlarımız çoktu. Yemyeşil çayırlarda,bahçelerde Evimiz kadar güvenli sokağımızda Çeşit çeşit oyunlar oynardık. Biz küçük şeylerden mutlu olmasını iyi bilirdik. Uzun kış gecelerinde içilen semaver çaylarıyla, Aile toplantılarının sıcaklığını hep hissettik. O yıllarda komşuluk bağlarımızda güçlüydü. "Bir maniniz yoksa akşam ANNEMLER size gelecek". Sözü bizi çok mutlu ederdi. Karanlık günlerde önlüklerimiz karaydı ama, Karanlıkları aydınlatan beyaz yakalarımız gibi Umutlarımız,mutlu günlerimiz de vardı. Kitaplarımızı,defterlerimizi itinayla kaplardık. Tahtadan, telden, ağaçtan oyuncaklar yapardık. Yaratıcı, yetenekli , paylaşımcı ÇOCUKLARDIK. Biz, yuvarlak, köşeli kurşun kalemlerimizle Düz, eğik, süslü italik okunaklı yazılar yazardık. Biz halk kütüphanelerine , Halk Evlerine giderdik. Ne omuza asmalı deri,renkli çantalarımız Ne 0,5 uçlarımız, ne kokulu silgilerimiz vardı. Tahta sıralı,varil sobalı sınıflarımızda Kara tahta başı heyecanlar yaşardık. Nohutlu,fasulyeli matematik derslerimiz. Cin Ali serisi okuma saatlerimiz Andımız, Gençlik Marşımız, Cumhuriyet şiirlerimiz Sapanla kuş avımız, derede yüzme yarışlarımız Ömer Seyfettin ,Dede Korkut hikayeleri Kafdağı arkasına uzanan masallarımız. Battalgazi,Köroğlu Destanları Uzun kış gecelerinde uyuklayarak dinlediğimiz Babaların,Dedelerin askerlik anıları. Amerikan yardımı süt tozundan hazırlanmış Beslenme saatlerimizi unutmak mümkün mü? Ya sabahları üzerine ''tereyağı'' sürülmüş Taze yumurtalı,pekmezli sabah kahvaltılarımız. Tarhana Çorbası'nın lezzetini nasıl unuturuz? Pazar sabahları sıcak ekmek kuyruğunda Buharı kokusuna karışmış pidelerden,somunlardan Elimiz yana yana yediğimiz lokmalar... Bizim Amerika'dan ithâl herkesin okuduğu: Teksas Tommiks'imiz Zagor'umuz da vardı. Hayat, Ses Mecmuaları, Hürriyet'in ilâveleri Radyoda Enosis-Makarios, Vietnam haberleri Arkası Yarınlarımız, Liselerarası bilgi yarışmaları, Bizimkiler, Kaynanalar, Radyo Tiyatrolarımız Erkan Yolaç'la Evet-Hayır yarışmalarımız Orhan Boran'ımızla Yuki'miz. Hayatımızın bir parçasıydı. Soğuk kış günlerinde, buzlu yollarda Tahta okul çantalarımızı kızak yapar kayardık. Bizim mahalle bakkalımız Haydar Amca'mız Yolunu hasretle beklediğimiz postacımız Bekci Hasan'ımız, kasabımız, manavımız Aile fertlerinden biri sayılırdı. Lâstik ayakkabıdan naylon ayakkabıya Bez toplardan naylon toplara Batarya pilli radyodan ağır, iri, sandukalı Dântel örtülü Siyah-beyaz televizyona biz kavuştuk. Gazocağından ''Aygaz''lı ocaklara biz geçtik. ''Vita'' yağı tenekelerinden su kapları yapardık. 60'lı sıkıntılı yılların sonunda Amerika Apollo 11'i Ay'a gönderirken Bizim ilk yerli otomobilimiz Anadol'umuz Arkasından 124 Hacı Murat'ımız O yıllarda bizim ne emniyet kemerimiz Ne otomatik klimamız, Cd çalarımız Ne uzaktan kumandamız , ne oto alârmımız Ne hava yastığımız , ne otoyollarımız vardı Çatılarda daha iyi görüntü için!. ölüm tehlikesiyle Antenleri biz çevirirdik. Gurundik, Şaplorenz Philips Marka asker bavulu televizyonlarda Karlı , silik, bulanık görüntülerden oluşan Yerli diziler bizi mutlu ederdi. Arnavut kaldırımlarındaki oyunlarımız Gece muhabbetlerimiz, cambazlı panayırlar Topacımız, ( tendürük ) misketimiz, uçurtmamız, Gizlice içtiğimiz, birinci, bafra, gelincik Yaka sigaraları. Pamuk Şeker, Horoz şeker, Şeker Elma, Kâğıt helvalarımız Uzuneşek, Birdirbir, Saklanbaç, Komen, Elim sende oyunlarımız. Hayatımıza renk katan, bayramlarımız. Biriktirdiğimiz bayram harçlıklarıyla gittiğimiz Dönme dolap, atlı karınca, Langırt Beş atış yirmibeş çadır tiyatrosu. İstop, dokuztaş, mendil kapmaca Gazoz kapağı, sigara kutusu, bilye, düğmelerle ( kopça ) Yaratılmış bir oyun dünyamız vardı Yakan Top, seksek, çelik-çomak oyunları. Okulda Yerli Malı Haftalarımız Evde tasarrufa teşvik edici kumbaralarımız Ada'ya barışı götüren Kıbrıs Harekâtı'mız Sokakta şeker, yağ, benzin kuyrukları. Postahaneden yazdırmalı telefonlarımız Pötükareli, muşamba kaplı odalarımız Kestane pişirdiğimiz Kuzine sobalarımız Mutfaklarımızda Tel Dolaplarımız Duvarında günlük ''Saatli Marif'' takvimimiz Samimi,sıcak aile toplantılarımız At arabası, Hamal arabası, süslü faytonlarımız Austin, Magirüs, Ford Opel Chevrolet marka Bagajı üstünde şehirler arası otobüslerimiz. Futbol sahalarında Lefter'li, Metin Oktay'lı Şenol, Birol'lu Kadri'li Sanlı'lı Kedi kaleci Varol Ürkmez'li Can Bartu'lu Sabri Dino'lu Cemil Turan'lı Metin Kurt, Metin, Ali Feyyaz'lı Unutulmaz derbi maçları. Sinemalarda John Wayne'lı Clint Eastwood'lu Unutulmaz kovboy filmlerimiz Beyaz Perdede Ayhan Işık, Belgin Doruk, Kötü Adam Ahmet Tarık Tekçe Gösel Arsoy, Filiz Akın, Fatma Girik Ediz HUN, Yılmaz Güney. Müzeyyen Senar, Behiye Aksoy, Emel Sayın, Zeki Müren, Erkin Koray, Berkant, Erol Büyükburç, Barış Manco ile dünya turu AŞK dolu, duygu dolu, hüzünlü şarkılar. 70'li yıllarda muhtıralar, sağ-sol çatışmaları. Üniversitelerde Kominist Faşist suçlamaları. Fabrikalarda DİSK-MİSK mücâdeleleri. Grevler, emeğin patronları, sendika ağaları. İdeolojilere kurban edilen zavallı işciler. Okullarda Devrimci Ülkücü kavgaları. Bölünmüş Öğretmenler, taraflı polisler. Ülkesine sahip çıkanlar Bu arada yok olan gencecik fidanlar Denizler, Mahirler, Hüseyinler, Ulaşlar... Taylan'lar Bu öykü sizin. Birbiri ardına devam eden cenaze törenleri . Romantizm ile terör arasına sıkışmış Kayıp bir kuşağın çocuklarının savaşı . Kardeş kavgaları, siyasi cinayetler. Kurtarılmış bölgeler, okullar, mahalleler Yakılan, yıkılan, boşaltılan köyler Deniz Mahir Hüseyin'in idamları Akıl almaz işkencelere göğüs gerenler 68 kuşağının özgürlük savaşcıları. Bu hikâye sizin. Sonra Dallas Köle Izaura Yalan Rüzgarı Cosby Ailesi Uzay Yolu Tatlı Cadı Küçük Ev Amerika Avrupa Berazilya dizileri Beatles Rolling Stones Boney-m Adamo Amerika,Avrupa hayranlığı derken, Hippiler, bitli turistler,ansızın girdi hayatımıza. Benliğimizi yavaş yavaş kaybetmeye başladık. Cola adidas bulujin, Rak-Rok-Pop merakıyla Unutuverdik kendi müziğimizi, öz değerlerimizi Türküleri Bozlakları Halk Oyunlarını, Destanları, Hikâyelerimizi. Sonra 80 de 12 eylül sabahı Hasan Mutlucan'la uyananlar Tutuklananlar, göz altına alınanlar Akıl almaz işkencelere uğrayanlar Bedenlerini, ruhlarını kaybedenler Yeni idamlara, haksızlıklara şahit olanlar. Gönülden yaralanıp gençliğini sürdürenler. Bu öykü sizin. Ulusal değerlere biz sahip çıktık. İstanbul'da Amerikalıları Dolmabahçe'den Biz denize döktük. Bağımsızlık sevdâlısı vatansever gençlerdik. ÖSS 'yi bilmezdik ama, gece en son 23.00 de Radyodan puanları dinler erken davranmak için otobüslerle Geceden yola çıkardık. Eğitimin çilesini de biz çektik. Ülkesini ölesiye seven de bizdik. Erkeklerde İspanyol paça pantolonlar Geniş gösterişli kravatlar, uzun saç ve favoriler Siyasi görüşe uygun, yukarı-aşağı, kalın bıyıklar Deri çizmeler, asker postalları, Parkalar, kalın kemerler, palaskalar, kalpaklar Arka çepte ince dişli taraklar, yuvarlak aynalar Gömlek çeplerinde gelincik, bafra sigaraları Kızlarımızda lüle lüle saçlar, allıklar, küpeler Her genç kızın rüyası!.. Zetina dikiş makinası reklâmları İnce belli mantolar, yüksek topuklu rugan ayakkabılar Döpiyesler, jarseler, koyu kırmızı rujlar, kalın kemerler Doğal güzellikler, tabii kokular, masumâne bakışlar. Kınalı eller, ahh...ah o ince beller... Biz anne-baba sözü de dinlerdik. Çoğumuz görücü usulü ile evlendik. Kim ne derse desin, Hâlâ devam eden çok mutlu evlilikler kurduk. Sevmesini de sevilmesini de iyi bilirdik. Leylâ'yı bilir,Mecnun'u anlardık. Bizim ne unutulmaz AŞKLARIMIZ vardı. Mevsim mevsim yaşadık duygularımızı Şarkılarda sever şarkılarda ayrılırdık. Bizim mektuplarımız renkli kâğıtlara yazılmış Kendi el yazımızla, göz yaşı dökülmüş, Aşk mektupları, asker mektupları Gül kokulu, duygu dolu, gözyaşlarıyla ıslanmış İçinde bir tutam saç, bir küçük el izi, dudak izi taşıyan mektuplar... Ahh... Biz neydik ne değildik. Romanlara konu hayatların sahibiydik. Biz o yıllarda iyi ki vardık. Bütün olumsuzluklara rağmen Mutlu bir çocuk,sevdalı birer gençtik. Biz 2000'li yıllarda yine varız. Biz 60 'larda çocuk, biz 70'lerde gençtik Biz 80 'lerde ihtilâli, biz 90'larda ekonomik krizleri Bir kez daha yaşayanlarız. Şimdi teknolojik gelişmelerle dolu 21.Asrı yaşıyoruz. Kredi kartı, bilgisayar, internet, cep telefonu Süper market, mp 3 çalar, dizüstüler, plâzmalar Artık o kokulu,duygu dolu uzun mektuplar yok AŞKLAR yok oldu, duygular kısaldı, sembôl oldu Gençlerin iletilerinde ''nbr'', ''by'', "slm'' kısaltmaları. Cep telefonlarında kısa mesaj çılgınlıkları. Nerede meyvasını elimizle topladığımız ağaçlar? Korkusuzca oyunlar oynadığımız sokaklar... Nerede o sözünün eri yağız delikanlılar..? Vefalı dostluklar,ölesiye arkadaşlıklar Nerede utangaç al yanaklı kızlar..? Saflık, doğallık, bağlılık nerde...? Bu nedenle ÇOCUKLUĞUMU özlüyorum. El yapması oyuncaklarımı, Uçurtmamı, yaralı dizimi, ANNEMİN ninnisini Kâğıt helvayı, bakkalın sakızını Bahçedeki kiraz ağacını özlüyorum. Ya şimdiki çocuklar!.. çoğu internet başındalar Fesfutlarda süper menülerle beslenerek Bilmem hangi yabancı müziği indirip dinliyorlar Cep telefonlarına,bilgisayarlarına sarılmış Çoğu kilolu, renkleri uçuk, dişleri bozuk Teknoloji çağını yaşıyorlar. Artık 20.asır gerilerde kaldı. Çocuktuk genç olduk, baba olduk, dede olduk. Ne bâdireler atlattık, yıkılmadık ayakta kaldık. Artık yaşadığımız kadar yaşayamayacağımızı, Bir bu kadar daha ömrümüzün olmadığını biliyoruz. Olsun iyiki o yılları gördük, o hayatları yaşadık. Pişmanlık mı asla!.. Sadece o doludizgin unutulmaz yılları Özlüyoruz... Verseler aynı hayatları yeni baştan Büyük bir keyifle yaşamak isteriz. İşte!.. bu bizim hikâyemiz.....!
43 notes · View notes
bayrampasatv · 6 years ago
Text
Saadet Partisi Bayrampaşa Meclis Üyesi Adayları...
Tumblr media
31 Mart’ta yapılacak yerel seçimlerde Bayrampaşa Belediye Başkanı Adayı olarak İsmail Acar’ı gösteren Saadet Partisi, Bayrampaşa Belediyesi Meclis Üyesi adaylarını da belirledi. Saadet Partisi’nin Bayrampaşa Belediyesi Meclis Üyesi adayları şöyle: 1- Fikret Kaya 2- Muzaffer Ercanlı 3- Ayhan Pelister 4- Mehmet Paşal 5- İbrahim Hacıoğlu 6- Cevat Tüzünoğlu 7- Hayrettin Şenel 8- Elif Düz 9- Abdüllatif Karagöz 10- Muhammet Ateş 11- Mehmet Ertuğrul Öznalçın 12- Harun Sarısoy 13- Uğur Suner 14- Ogün Kuruçaylı 15- Abidin Avcı 16- Ahmet Şahin 17- Erkan Doğan 18- Orhan Güneş 19- Ramis Samatri 20- Hacer Yumuşak 21- Zekariya Uçar 22- Mustafa Ulu 23- Adem Ertürk 24- Celal Kocatürk 25- Nihat Bedir 26- Cemalettin Gönültaş 27- Hüsnü Uçak 28- Erdinç Özçekiç 29- Yasin Emre Varol 30- Fikret Bayan 31- Selman Bozkurt 32- Ayşe Doğan 33- Arif  Doğan Düz KONTENJAN 1- Mustafa İşcan 2- Recep Taş 3- Recep Seslikaya 4- Adnan Serbest Read the full article
6 notes · View notes
huseyinerol3453 · 2 years ago
Photo
Tumblr media
Dua Ey Rabbimiz, şu karanlık yolları, Bizi sana ulaştıran yollar et! İhtirasla kilitlenmiş kolları, Birbirini kucaklayan kollar et! Muhabbetin gönlümüzde hız olsun, Güttüğümüz Hakk’a veren iz olsun, Önümüzde uçurumlar düz olsun, Yolumuzda dikenleri güller et! Dalaletle bırakıp da insanı, Yapma arzın en korkulu hayvanı; Unutturma doğruluğu vicdanı Bizi sana layık olan kullar et! Amin İnşaAllah. En içten DİLEKLERİMLE Orhan Seyfi Orhon. Huzur, barış, refah, güven içinde, kardeşçe, Hakça, ve gönlümüzce yaşsyabileceğimiz, bir Türkiye, bir Dünya diliyorum. İnşaAllah diyelim. En içten dileklerimle selam👋 ve dua ile 👐 En içten DİLEKLERİMLE https://www.instagram.com/p/CpD7x8voKCa/?igshid=NGJjMDIxMWI=
0 notes
dipnotski · 2 months ago
Text
Roger Ariew – G. W. Leibniz ile Samuel Clarke Mektuplaşması (2025)
Bu kitap, 17. yüzyılın iki önemli filozofu olan Gottfried Wilhelm Leibniz ve Samuel Clarke arasında geçen yazışmaları derli toplu bir şekilde sunuyor. Bu mektuplaşma, felsefe tarihinin en önemli tartışmalarından biri olarak kabul edilir ve evren, Tanrı, özgür irade, madde gibi temel felsefi konularda farklı görüşlerin çarpıştığı bir zemin oluşturur. Ariew, kitabında bu mektupları sadece tarihsel…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
inimdeyim · 8 years ago
Text
Bir Acayip Kuşların Hali
youtube
Yaş 7 bir küçük kız çocuğu; küçük yaşta görmemesi gereken, duymaması gereken şeylere şahit olmuş. 
Yaş 7 istemediği halde acı yeşile boyanmış odası, öyle bir oda ki yeşili affetmesi uzun sürmüş bu sebeple.
Duvarında pamuk prensesle yedi cücelerin olduğu mutluluğu sorgulamasını sağlayan bir tablo. Aslında o, ormanın derinliklerinde, minicik ceylanın karanlıkta yolunu bulmaya çalıştığı tabloyu seçmişti. Bir çocuk için fazla karamsar olduğuna karar verildi. 
Yaş 7 küçük kocaman yanaklı bir kız çocuğu uyuyor yatağında.
Her sabah Müşfik Kenter, Orhan Veli’ nin şiirlerini okuyarak uyandırıyor onu ve elbette kızarmış ekmek kokusu.
Hüzün ve umudun birbiriyle bağlı olduğunu hissetmeye yedi yaşında başlıyor.
Sesin etkisini o zamanlarda keşfediyor küçük kız, sesine aşık oluyor bu şiirleri okuyan, her sabah onu uyandıran adama.
Orhan Veli diye bir adam var ve bu adam onun içine hem hüzün hem umut işliyor.
Ve yıllarca hayatında değişmeyen iki kişi oluyor sadece. Birinin adı Orhan Veli diğeri ise onu seslendiren Müşfik Kenter.
Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel
Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu bu derde düşmeden önce
Bir yer var biliyorum
Her şeyi söylemek mümkün
Epeyce yaklaşmışım
Duyuyorum
Anlatamıyorum
20 notes · View notes
pazaryerigundem · 10 months ago
Text
Makina Mühendisliği öğrencilerinden sanayi projeleri
https://pazaryerigundem.com/haber/177467/makina-muhendisligi-ogrencilerinden-sanayi-projeleri/
Makina Mühendisliği öğrencilerinden sanayi projeleri
Tumblr media
TMMOB Makina Mühendisleri Odası Bursa Şubesi ile Bursa Uludağ Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Makina Mühendisliği Bölümü arasındaki protokol çerçevesinde gerçekleştirilen Bitirme Projesi Yarışması sonuçlandı.
BURSA (İGFA) – Makina Mühendisliği Bölümü öğrencilerinin üniversite-sanay işbirliğini geliştirmek amacıyla hazırladıkları projelerin sunumlarını titizlikle dinleyen MMO Bursa Şube Üyesi Mehmet Bursa, MMO Bursa Şube Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet İhsan Taşkınsel, MMO Bursa Şube Yönetim Kurulu Sayman Üyesi Serpil Güzel, MMO Bursa Şube Yönetim Kurulu Üyeleri Yasemin Yeşil ve Sema Keskin’den oluşan MMO Bursa Şubesi yarışma jürisi, yaptığı değerlendirme sonucu dereceye giren projeleri belirledi.
Bursa Uludağ Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Makina Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ali Rıza Yıldız da katıldığı etkinlikte, Prof. Dr. Yıldız, öğrencileri çalışmalarından dolayı kutlayarak, bitirme projelerini desteklerinden dolayı MMO Bursa Şubesi’ne teşekkür etti. Emeği geçmiş bütün öğretim üyelerine teşekkür eden Prof. Dr. Yıldız, MMO Bursa Şubesi ile birlikte genç mühendis adaylarına yönelik çalışmalar yapmak ve projeler üretmekten mutlu olduklarını ifade etti.
MMO Bursa Şube Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet İhsan Taşkınsel de konuşmasında yarışmaya katılan tüm Makina Mühendisi adaylarını kutladı. Taşkınsel, proje yarışmalarını çok önemsediklerini, değer verdiklerini ve bu projelerin sanayiye dönük, sanayi ile işbirliği içinde olmasının önemini belirtti. Uygulamaya yönelik bütün projeler dereceye girsin veya girmesin bizim için hepsi kazanmıştır diyen Taşkınsel, çalışmalarından dolayı öğrencilere ve öğretim üyelerine teşekkür etti. Genç meslektaşlarına takım çalışmasının önemini ifade etti.
Öğrencilere, hayatta çeşitli zorluklarla karşılaşabileceklerini söyleyen Taşkınsel, mühendisliğin problem çözme işi olduğunu ifade ederek, genç meslektaşlarına Makina Mühendisleri Odası olarak büyük bir ailenin onları beklediğini söyledi.
Konuşmaların ardından yarışmada derece alan öğrencilere ödülleri verildi ve topluca hatıra fotoğrafı çektirildi.
Tumblr media
DERECEYE GİREN PROJELER
“Bitirme Projesi Yarışmaları”nda ödül alan proje ve projeleri hazırlayan öğrenciler şöyle:
Hidrojen yakıt Pillerinde Bipolar Plaka Tasarımı ve Akış Kanalları Analizi – Emrecan Uyar, Fuat Acar, Batuhan Aydın
Titreşim Ömür Testlerinde Verimliliği Arttıracak Test Fikstürü Tasarımı – Beyzanur Kömeç, Orhan Kapan, Burak Özdoan
Yüksek Hızlı Back-To-Back Düz Dişli Test Sistemi – Galip Kürkçüoğlu, Mehmet Esat Semiz, Muhammed Mustafa
Tumblr media
BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.
0 notes
cilginfizikcilervbi · 3 years ago
Text
Günün Kitap Önerisi: Leibniz (Ciltli)
Günün Kitap Önerisi: Leibniz (Ciltli)
Günün Kitap Önerisi: Leibniz (Ciltli) Yazar: Maria Rosa Antognazza Çevirmen: Orhan Düz Günün Kitap Önerisi: Leibniz (Ciltli) Gottfried Wilhelm Leibniz (1646 – 1716), hayatını adayacağı projeyi gençlik yıllarında belirleme bahtiyarlığına sahip olmuş ama geniş ilgi alanı içinde dağılması nedeniyle gerçekleştirememe bahtsızlığına uğramıştır: Kamu yararını ve Tanrı’nın şanını yüceltmek üzere…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
seslimeram · 4 years ago
Text
Umut, Ufuk, İnsanlık
Tumblr media
Birbiri içine geçmiş, artık birbirinden ayrıştırılamayan bir cerahat sarmalının ta kendisine ülke deniliyor. Bütünüyle, bariz bir biçimde çürümeyle teşviki mesaisi güncellenen yerde, olmakta olan bildik tüm tanımlamaları yerle bir eden bir yok etme kültünü işaret ediyor. İş bu sahanın yeni ülkesi, artık gizli saklı olmadan düpedüz gözler önünde cerahati hemen her anlamda yeniden kotararak var ediyor. Hayatı yalan dolan olanların, var edebildikleri o kutlu dava diye öne sürdükleri şeyin bir demokrasi istencinden uzak, yobazlığın at başı gittiği, cehaletin, cüruf kıvamından hallice karanlığın dört bir yanı kuşattığı bir menzile alışın buyruluyor. Birbirine lehimlenmiş olan kötülük halleri arasında soluk alınabilirmiş gibi davranılıyor, oysa nefes çoktan tüketilmiş.
Bir uzam var ediliyor. Cerahatin ortada biçimlendirildiği, her günün bir deney sahnesinin ta kendisi kılındığı uzam artık ülke diye yutturuluyor. Oysa olmakta olan kendi yurttaşını gözden çıkartmış bir yer portresini bildiriyor. Cerahat kütlesi yığıldıkça hayatın onarılma ihtimali de öteleniyor, imkansıza yakın konuluyor. Böyle bir halde, bu kadar afaki kılınan bir cerahat sarmalı içerisinde, cürümler peyderpey kılınarak hangi zemine ulaşılabilir her nasıl? Taciz edilen çocuklardan, canlarına kastedilen kadınlara, her an ve her şekilde tüm o sermayenin çarklarına rehin bilinen / edilen emekçilere, katli vaciptir denilip handiyse ışid denen çetenin bir başka benzerini var ederek Artsakh, Nagorno Karabakh’ta başları kesilerek katledilenlere uzanan bir sarmalın ta kendisi bir zemin var edebilir mi sahiden ama sahiden? Cerahat, cürüm, kötülük bitimsiz nefretle terbiyelenmiş ırkçılıkla, arasız ve fasılasız yok etme hallerine rehin kılınarak bir ülke var edilir. Bunun adı ülke midir?
Fethi Balaman’ın Mezopotamya Ajansı’ndaki haberidir: “Batman'ın Gercüş ilçesine bağlı bir köyde 15 yaşında bir çocuğun, karın ağrısı şikayeti ile gittiği hastanede gebe olduğu ve tecavüze uğradığı ortaya çıkmıştı. Olaya ilişkin çocuğun şikayeti üzerine aynı köyden M.A. ve V.A. adlı iki erkeğin tutuklandı. Soruşturma kapsamında, cinsel istismar ve fuhuş iddiası ile aralarında uzman çavuş, polis ve korucuların da bulunduğu 27 erkeğin isminin geçtiği, fakat 11 erkeğin isminin soruşturma dosyasına eklendiği ortaya çıktı. 15 yaşındaki çocuğun yanı sıra aynı köyden olan iki kadının da fuhuşa sürüklendiği iddiası yer aldı.  
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Kadın Meclisi Sözcüsü Ayşe Acar Başaran, son dönemlerde bölge kentlerinde yaşanan benzer vakaları değerlendirdi. Türkiye'de kadına yönelik şiddet, tecavüz ve istismar vakalarının artarak devam ettiğine dikkat çeken Başaran “İktidarın yürütmüş olduğu siyaset, kadını yaşamın dışına iten, tekçi rejimi oluşturmaya çalışan ve makbul kadın çizgisinden çıkan bütün kadınları hedef haline getiren bir anlayış” dedi.
Savaş politikalarına işaret eden Başaran, “Küçük yaşta çocukları teslim alma siyasetlerinin bir parçasıdır. Ama Kürdistan'da yürütülen politikayı ayrıca değerlendirmek gerekiyor. Çünkü tecavüz savaşın bir parçasıdır. Bugün Kürdistan topraklarında kadına yönelik şiddetin normalleştirilmesi, erkek egemenliğinin yükseltilmesi aslında yürüttüğünüz paradigmanın hakikatinden bizi uzaklaştırmak, bu tekçi rejime entegre etme çabalarıdır. Bu sadece o kişiler tarafından işlenen suçlar değildir. Özellikle kolluk kuvvetlerinin gerçekleştirdiği suçlar tesadüf değil. Gülistan Doku'nun kaybolması tesadüf değil. Mardin'de, Şırnak'ta, Van'da yaşanan vakalar tesadüf değildir” ifadelerini kullandı.
Dünyanın bir çok yerinde benzer yöntemlerin kullanıldığını dile getiren Başaran, Bosna'dan Rojava'ya kadar bu yöntem ile toplumu teslim alma amacının yürütüldüğünü söyledi. Uzman Çavuş Musa Orhan tarafından tecavüz edilerek ölüme sürüklenen İpek Er'i hatırlatan Başaran, Er olayında olduğu gibi Gercüş olayında da İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun gerçeği ortaya çıkaranları hedef tahtasına koyduğunu belirtti. Topluma öncülük eden kadının hedef alındığını kaydeden Başaran, şöyle devam etti: “Eğer kadın varsa demokrasi vardır. Eğer kadın özgürse toplum özgürleşir ve gelişir. İşte tam da bu nedenle kadınlar hedef alınıyor.  Çünkü şu anda iktidarın kurmak istediği bir sistem var. Bu sistemin içerisinde kadın olması demek siyasetlerinin çökmesi demek. Kadınlar toplumsal özgürlüğün öncüsü olduğu için, demokratik ulus paradigmasının kurucularından olduğu için hedef haline geliyor.”
Gercüş olayında dosyaya gizlilik kararı konulmasının gerçekleri örtbas etme çabası olduğunu belirten Başaran, “Dosyaya gizlilik kararı konulduğu için avukat dosyaya ulaşamıyor. Yayın yasağından dolayı gazeteciler araştıramıyor. Olay ortaya çıktığından beri iktidar olaya retçi bir anlayış ile yaklaşıyor. İktidar bir olayı ilk anından beri reddediyorsa orada daha büyük bir olay vardır. Böyle olunca da sesini yükselten kadınlar hedef alınıyor. Olayı ortaya çıkaranlar hakkında soruşturma açılıyor. İktidarın yapması gereken buna karşı itiraz edenlere soruşturma başlatmak, yayın yasağı koymak, habere erişimi engellemek, muhabiri tehdit etmek değildir. Yapması gereken bu mesele ile ilgili olan iddiayı araştırmaktır”  diye konuştu.
İpek Er olayında olduğu gibi Gercüş'te de olayın peşini bırakmayacaklarını dile getiren Başaran, “Kamuoyunu bilgilendirmekten bu konuda mücadele etmekten vazgeçmeyeceğiz. Tehditlere boyun eğmeyeceğiz, bu iddiaların araştırılması için elimizden geleni yapacağız. Hem alanlarda, meydanlarda hem de mecliste bu meselelerin takipçisi olacağız. Ayrıca yargılama aşamasında da bu meselenin takipçisi olup, failler ceza alana kadar mücadele etmeye devam edeceğiz” diye belirtti.
Kamuoyuna duyarlılık çağrısı yapan Başaran, şunları söyledi: "Bir savaş politikası, savaş aracı haline geçmiş bu yöntemler karşısında örgütlenerek, dayanışarak bu süreci atlatabiliriz. Ses yükseltmediğimiz her meselenin ise üstü kapatılır.”
Bir cerahat sarmalı kılınıyor ülke. Cinayetler, katliamlar, yıkımlar üstüne bir de böylesine afaki bir biçimde işlenmiş tecavüzler, tacizler! Bir menzildeki çocukların haklarının talan edilebilirliği, bunca rahatça var edilebilmesinin utancının sorgulanmadığı zamanlarda iş bu sahanın hakikati karşımıza çıkıyor. Bunca çürümenin, onca var edilmiş olan tanıklık hallerine, yazılan ve çizilenlere karşı sessizlik perdesi / soruşturma gizlenerek var ediliyor. Yara ortada, var edilmiş tahakküm, ezme, sınırlandırma, taciz ya da tecavüz orta yerde baş veriyor hala kem, hala gak, guk denilerek bir şekilde susulsun isteniyor devletçe. Gerçüş’te var edilmiş yıkımın karşılığında hiçbir sorumlunun hesap vermeyeceği, hiç ama hiçbir biçimde adaletin var edilemeyecek olmasının kanıksanması, bırakın halkı o canı yakılmış çocuğun, daha öncesinde uzman çavuş Musa Orhan’ın tecavüzüne uğramış olan İpek Er’in hayatına son vermesi ardına gelen soruşturma(ma) halinde olduğu gibi yine yeniden acılar örtbas edilmek istenir. Bundan daha açık bir hal ve istikamette çürüme nasıl anlatılabilir ki sahiden?
Biteviye, aralıksız, eksiksiz, kesintisiz ve kati bir çürüme ahvaline dönüştürülen ülkede, çocuk / kadın haklarının her ne hallerde olduğu daha yeni 25 Kasım Kadına yönelik olan şiddetle mücadele gününde anlatılmaya çalışılırken, gece yürüyüşü engellenip, isimlerin anılması, sayaçtaki rakam kılınmış hayatlara dair bir kuple seslenişi çok gören devletlinin bütün bu cürümlere karşı adaleti tecelli ettireceğini zannetmek de artık imkansızdır. Her şey bütün o karanlığın var ettiği cürümlere rehin ülke hali, canları çalınanların ardından var edilmiş mutlak ötekileştirme, devleti / devletlinin emir erlerini koruma ve olan biteni maniple ederek bir çukur imal olunur.
Adalet yoktur, hakkaniyetli bir yüzleşme yoktur. Ol eril akıl / şiddet ve ötesindeki cinayetlerin nihayetlendirilmesi yoktur. Bahsi geçen ol Bakur Kürdistan’ında sistematik bir yıkımın ta kendisi olarak, biyopolitik bir deneyi var eden aklın eylediği fecaatlerin kulak arkası kılındığı bir sahada, hangi hayatlar önemli, hangi hayat hakkının çalınmasının, yası tutulabilir sahiden, düşünüyor muyuz, düşünüyor musunuz! Sistematik şiddetin, pratikte tehdit, taciz ve tecavüzün, dayağın, kaba ya da düz ayak işkencenin var edildiği, olumlandığı, örtbas edilmeye çalışıldığı bir uzamda hangi hayatların hesabı verilecektir, sahiden verilebilecektir!
Gazete Karınca’ya bağlanalım: “Uluslararası Af Örgütü, Türkiye yetkililerine ikinci kez mektup yazarak Van’ın Çatak ilçe kırsalında operasyona çıkan askerler tarafından gözaltına alınıp, Osman Şiban ile birlikte helikopterden atılması sonucu yaşamını yitiren Servet Turgut’un işkence olayını sordu.
Yetkililere yazılan mektupta, olaya ilişkin açılan soruşturmalarda hangi aşamaya gelindiği soruldu ve Servet Turgut’un ölümüne, Osman Şiban’ın ise ağır yaralanmasına sebep olduğundan şüphelenilen kişilerin adalet önüne çıkarılması için hızlı, bağımsız ve tarafsız bir soruşturma yapılması çağrısı yinelendi.
Mektupta, bağımsız İstanbul Milletvekili Ahmet Şık’ın 2 Kasım’da yayımladığı araştırma raporuna değinildi.
Mektupta, İçişleri Bakanı’nın 26 Kasım’da yaptığı açıklamada, Osman Şiban’ın “teröristlere ev sahipliği yaptığını” öne sürerken, bu iki kişinin işkence ve diğer türde kötü muameleye maruz bırakıldığına işaret eden güvenilir kanıtlara ilişkin süregelen soruşturmadan hiç söz etmemiş olmasından duyduğu kaygı da paylaşıldı.
Soylu’nun iddiaları için “Bu iddialara ilişkin açılacak herhangi bir ceza soruşturması, işkence ve diğer türde kötü muamele iddialarına ilişkin devam eden soruşturmadan bağımsız şekilde yürütülmelidir. İşkence ve diğer türde kötü muamele, her koşulda mutlak suretle yasaktır” denilerek, işkence iddialarına ilişkin gerçeğin ortaya çıkarılması konusunda resmi bir isteksizlik olabileceğine dair kaygıya yer verildi.
İşkencenin ardından Mezopotamya Ajansı ve JinNews muhabirlerinin de aralarında bulunduğu dört gazetecinin tutuklanmasına da değinilen mektupta, bunun kaygı verici olduğu belirtildi, uluslararası hukukta tanımlı bir suç işlediklerine dair kanıt sunulmaması halinde, gazetecilerin serbest bırakılması çağrısında bulunuldu.
Mektupta devamla şu ifadelere yer verildi: "Osman Şiban’ın Ahmet Şık tarafından kayda geçirilen görgü tanıklığı, kendisinin ve Servet Turgut’un işkence ve diğer türde kötü muameleye maruz kaldıkları iddiasına ilişkin son derece önemli bilgiler vermektedir. Osman Şiban’ın tanıklığı, 11 Eylül’de bu iki kişinin helikopterle askeri kışlaya götürüldükleri esnada dövüldüklerini, helikopterin yere inmesinden sonra ise kışladaki kalabalık bir grup asker/jandarma tarafından şiddetle ve uzun süre dövüldüklerini ortaya koyuyor. Osman Şiban, kendisiyle görüntülü görüşme yapan Şık’a, helikopterin yere inmesinin ardından, kendisinin ve Servet Turgut’un helikopterden sert bir zemine atıldıklarını anlattı. Ahmet Şık’ın raporu, iki kişinin nasıl yaralandığına ilişkin sıkça dile getirilen iddiaların aksine, Servet Turgut’un ölümüne, Osman Şiban’ın ise ağır yaralanmasına sebep olan olayın bu toplu şekilde gerçekleştirildiği iddia edilen darp olayı olduğunu ileri sürmektedir."
Dosya üzerindeki gizlilik kararı nedeniyle soruşturmaların hangi aşamaya vardığı bilinmediğine dikkat çeken Af Örgütü, “Tüm işkence vakalarında olduğu gibi, soruşturmanın hızlı ve bağımsız bir şekilde yürütülmesi, insan haklarına yönelik ağır ihlallerde sorumluluk taşıdığı düşünülen faillerin, adalet önüne çıkarılması için esastır. İşkence ve diğer türde kötü muamele yasağının gerektiği gibi uygulanabilmesi ve cezasızlığın önüne geçilebilmesi için failler hakkında yeterli bir soruşturma ve yargılama sürecinin etkin şekilde yürütülmesi gerekmektedir” vurgusu yaptı.
Mektupta, Adalet Bakanlığı’na, Van Cumhuriyet Başsavcılığı’nın iddialara ilişkin yürüttüğü soruşturma kapsamında şu sorular yönetildi:
*İşkence ve diğer türde kötü muameleye maruz bırakıldığı iddia edilen Osman Şiban’ın ifadesine başvurulup başvurulmadığı,
*Helikopterin içindeki uçuş kayıtları ile varsa kışladaki video görüntülerinin saklanıp saklanmadığı ve bunların incelenip incelenmediği,
*Servet Turgut ve Osman Şiban’ın gözaltında tutulduğu süreçte orada ve kışlada bulunan tüm jandarma ve diğer güvenlik personelinin tespit edilip edilmediği ve sorgulanıp sorgulanmadığı,
*İki kişinin gözaltına alındığını gören köylülerin tespit edilerek görgü tanıklıklarına başvurulup başvurulmadığı soruları da dahil olmak üzere hangi aşamaya gelindi?”
İnsanların hayatına kastın dahi üstünün çizilebildiği, örtbas olunabildiği bir menzilin var edilmesinin utancı kalır geriye. Koca bir zaman diliminde, Kürd sorunu yoktur, biz onlar ile et ve tırnak gibiyiz benzetmeleri havalarda uçarken, cürüm, cerahat ve işkencenin adı üstünde katliama teşebbüsün varlığı sorgulanmasın istenir! Böyle midir etle tırnak olmak, bu kadar mıdır bir başkasının hayatına göz dikmek! Dayak, darp, işkence en sonunda da o son perdeye dahil edilen helikopterden aşağıya atmak mıdır, kardeşlik hukuku. Hiçbir ama hiçbir biçimde yanıt verilmeyecek sorularla, Servet Turgut’un ölümüne ve Osman Şiban’ın ağır yaralanmasına vesile olunmuş bir vakanın ardı arkası gelmesin, sorumlular hesap vermesin diye kırk takla atılan yer ülke midir? Hala ülke midir?
Yinelemekte fayda var. Hayatı yalan dolan olanların, var edebildikleri o kutlu dava diye öne sürdükleri şeyin bir demokrasi istencinden uzak, yobazlığın at başı gittiği, cehaletin, cüruf kıvamından hallice karanlığın dört bir yanı kuşattığı bir menzile alışın buyruluyor. Nefes almak imkansıza yakın konulurken, dört bir yandan muktedirin seferberliğinde bir kez daha / hep bir kere daha yıkım hakikat kılınıyor. Sözcükler naçar kılınırken, yaşamak ediminin, bir ülke tahayyülünün köküne kibrit suyu dökülürken bir nefes ihtimali söz konusu edilebilir mi? Hayatta var ettiği fecaatiyle birlikte bir ülkeyi dönüştürmeyi nihayetinde başaran muktedirin, on dokuzuncu yılına giren iktidarının 2020’ye bıraktığı iz bu kadar kalıcı bir fecaattir. Bir kısır döngüde mütemadiyen hayatların paramparça edildiği, eksik kılındığı, dünü gibi şimdisinin, şimdiden de yarınının tüketildiği bir uzam var edilendir. Bu kadar afaki bir çürümenin her neresine alışılır. Böyle bariz halde varlığı tescillenmiş olan karanlığın neresinde bir umut, bir ufuk, bir insanlık bırakılmıştır, her neresinde?
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2020
Görsel: Yasin AKGÜL – AFP
0 notes
barisinag · 8 years ago
Photo
Tumblr media
Sitemize "Alex Haley'den bir dava adamının hikayesi: Malcolm X" konusu eklenmiştir. Detaylar için ziyaret ediniz. http://giroku.com/alex-haleyden-bir-dava-adaminin-hikayesi-malcolm-x/
0 notes
edebiyatsoylesileri · 4 years ago
Text
Yaşar Kemal / Karmaşıklıktan yalnız çok usta anlatıcılarla, halk kurtulabilmiştir
Tumblr media
Yaşar Kemal'in Demirciler Çarşısı Cinayeti romanı 1972 yılında yayınlandığında, İnce Memed rüzgârı sürüyordu. O güne dek 11 baskı yapan, 200 binin üstünde satılan, 29 dile çevrilen, İngiltere ve İsveç'de "best-seller" listelerine giren, Amerika'da ayın kitabı seçilen, İsveç radyosunda yayınlanmakta olan "İnce Memed'in yazarı, yeni romanı hakkındaki soruları yanıtlamıştı.
Yeni eserinizi bize biraz tanıtır mısınız? - Yeni eserim beni epeyce uğraştırdı. Milliyet'te Akçasazın Ağaları çıkmıştı 1964 yılında. Onu bitirdim. Akçasazın Ağaları iki büyük cilt oldu. Birisi Milliyet'te çıkan... Onun adı Yusufçuk Yusuf. Öteki, şimdi yazıp da bitirdiğim Demirciler Çarşısı cinayeti. Bu ikisini "Akçasazın Efsanesi" adı altında birleştirdim. Şimdilik, okunmamış bir roman üstünde konuşmak istemiyorum. İstediğim romana azıcık daha yaklaştığımı sanıyorum. Gene Çukurova'da mı geçiyor? - Gene Çukurova'da. Cumhuriyetin başından son yıllara kadar. Böyle bir süreci, oluşumu kaplıyor. Kan davası, cinayetler. Atlar. Bu romanda o kadar çok at var ki... Soy atlar. Bilir misiniz, Çukurova atlar memleketidir de... Arap atları ne kadar ünlüyse, bir zamanlar Çukurova atları dedikleri bir tür de o kadar ünlüydü...
Karmaşıklıktan yalnız çok usta anlatıcılarla, halk kurtulabilmiştir
"İstediğim romana yaklaşmak" dediniz. İnce Memed'den bu yana romancılığınızdaki gelişmeyi söyler misiniz? - İnce Memed I bence yalın bir hikâye. O hikâyede Topal Ali'nin dışında belirlenmiş, bütün yoğunluğu, karmaşasıyla yaşayan roman adamı yok. İnce Memed'i yabana atıyor değilim, bir delikanlı. İnce Memed II'de bu delikanlının kişiliği, olayların kökeni ve kişilerin yaşamı daha belirleniyor. İnce Memed'in sevilmesinde onun yalın çocuksu, temizliği, bir de kurgusu başlıca etken. İnce Memed III'ü yazdığımda roman tamamlanmış; kişiler, kurgu, hikâye bütünlenmiş olacak. Zor, ağır yazan bir kişiyim. Bir romanı yıllarca içimde yaşamadan yazamıyorum. Böyle olmamalı bir yazar. Yazar dediğin su içer, hava alır gibi yazmalı. Böyle düşünüyorum ama çabuk yazmaktan da korkuyorum herhalde. Birinci Memed yazılalı şöyle böyle on sekiz yıl oldu. Bu arada Ortadirek dizisini (I. Ortadirek, 2. Yer Demir Gök Bakır , 3. Ölmez Otu) tamamladım. Bu üç roman hem ayrı ayrı romanlar, hem de bir bütün. İnce Memed'den sonra yazdığım bu romanlar insanın gerçeğine, daha çok da psikolojik, yaşam gerçeğine varabilmek için bir çaba. Bu diziyi bana en yakın, yapmak istediklerime en yakın buluyorum. Çabam daha da yalınlığa varmak. Hem anlatım hem de hikâye yalınlığına varmak... Ustalaştıkça yalınlaşmak, amaç bu olmalı bir yazar için... Karmaşıklıktan yalnız çok usta anlatıcılarla, halk kurtulabilmiştir.
İnsanın hamurunda dünyanın tadı var
Romanlarınızda efsane - destan tezlerini savunduğunuz söyleniyor. Bu tezler neye dayanıyor? - Böyle bir roman tezimin olduğunu sanmıyorum. Roman üstünde düşüncelerim, romanda, insan anlayışında varmak istediğim amaçlar olmalı diye düşünüyorum. Efsaneye gelince, insan düş kuran, mit kuran, yaşayan, yaratan bir yaratıktır. İnsan yaratıcı bir yaratıktır. Yaratmağa başladın mı, yaratılmağa da başlıyorsun demektir. Bir yaşam boyu, bütün gün, bütün aylar, yıllar boyunca insan düş içinde yaşar. Gerçeği araştırırken, bu gerçek nedir diye sormaz mıyız? Şu aradığımız, varamadığımız nedir ola? Gerçek dediğimiz ne ki, bu gerçek dediğimizi ne kadar yaşıyoruz? Şu düş, mit, efsane dediğimiz nedir, onu ne kadar yaşıyoruz? Bana bu sorular ilginç geliyor. Gerçek sandığımızla düş sandığımız ne kadar birbirine yaklaşık? Ne kadar içiçe? İnsan yaşarken türlü türlü acı çekiyor. Birisi düpedüz maddi acılar, işkenceler, dayaklar... Gerçekten acıların en aşağılığı. Bir de insanın başka acıları, iç acıları var. Düş acıları, ölüm karşısındaki acıları var örneğin. Hangisi daha gerçek? Hangisini daha beter yaşıyor insanoğlu? Bu belki kaba bir örnek. Yaşamımız düş mü? Ben bunun sınırsızlığını, içiçeliğini yazmayı deniyorum. Bu yüzden de efsane demek, romanlarıma efsane demek hoşuma gidiyor. İnsanın mayasında düşçüllük ağır basıyor. İnsanın düşçüllüğü olmasaydı, en önemli, birinci özelliği, onun yaratma özelliği olmazdı. Destan türüne gelince... Roman destan, bu da hoşuma gidiyor. Önce şiirle başlıyor, düz yazıya geçiyor, dal budak salıyor söz sanatı. İnsanın hamurunda, yaşama sevincinde dünyanın tadı var; insanoğlu o tadı, güzelliği çağlar boyunca deli bir sevinçle, coşkuyla dile getirmiş. Ben destan türüne bağlılığı bu yüzden duyuyorum. Bir destan türünün coşkunluktan gelen bir kurgusu, bir tadı, lirizmi var... Destan türünün burasına da bağlı olmak isterim. Söz sanatı, halkın hep bir ağızdan, tekmil bir dünyanın halklarının bir elden oluşturdukları bir sanattır. Ne güzel bir iş bu: İliklerinde çağların tadını, oluşumunu, insanoğlunun yaşamlarını duymak, hep birlikte yaratmak, halkla birlikte sözü, sözün tadını geliştirmek... Benim destan hayranlığım, insanoğlunun söz sanatının geleneğine bağlılığımdandır.
İnsanın canının içindeki sanat söz sanatlarıdır
Elektronik çağında kimsenin roman okumağa vakti yok deniyor. Romanın yeri ve geleceği nedir sizce? - Bunlar çağımızın moda sorularıdır. Dünya durdukça, halkların sanatçılarla birlikte oluşturdukları romana, hikâyeye hiçbir şey olmayacaktır. Roman okuyucusu çağımızda her çağdan daha çoktur. Roman hiçbir zaman ölmeyecektir. Söz sanatlarının yerini hiçbir sanat alamayacaktır. Elektronik çağda insanların roman okumağa daha çok vakti olacak. Söz sanatları insanlıkla birlikte gelişerek yaşayacak. İnsanlık kaldıkça roman da kalacak. Sözün tadının yerini hiç hiçbir sanat tutamayacak. İnsana en yakın, insanın canının içindeki sanat söz sanatlarıdır. Türk romancılığı son yıllarda ne durumda sizce? Genç romancılardan umutlu musunuz? - Sonunu ilkini bilmem ama, ben bizim romancılığımıza saygılıyım. Gençlerden de çok umutluyum. Bir Halikarnas Balıkçısı, bir Orhan Kemal'i olan romanın sırtı yere gelir mi? Bir romanda Halikarnas Balıkçısı gibi bir büyük usta varsa, coşkulu, yalın, zengin, ağzına kadar dünya dolu bir Orhan Kemal varsa, insanın derinliklerine varmış, insanda yeni olanaklar aramış o romanın arkasından bir Fakir Baykurt bütün güzelliği, yeniliği, coşkusuyla, ustalığıyla gelir. Bir milletin romanında bir Kuyucaklı Yusuf, bir Murtaza, bir Ötelerin Çocuğu gibi romanlar varsa mutlu olmalıyız. Bu köklü bir anlatım kültürünün varoluşudur. Bir edebiyatta bir Fakir Baykurt bile, tek başına gerçekten mutluluktur... Ve Fakir Baykurt'un ardından da niceleri sökün edecektir. Bizim romanımızın dünyada gereğince tanınmamasının sebepleri var. Yoksa romanımızın ilkelliğinden değil... Eğer bir Kuyucaklı Yusuf'u, bir Ötelerin Çocuğu'nu dünya daha bilmiyorsa, romanlardan dolayı değil. Dilimizin sapalığından, çevirecek adam bulunmamasından. Aydınlar bu durumla hiç ilgilenmiyorlar. Üniversiteler bize sırt çevirmişler. Bizim gerçekten ilginç bir romanımız var, ama çi fayde... (Milliyet Sanat dergisi / 13 Ekim 1972 / Arşiv çalışması, dizgi: Ferruh Yazıcı)
0 notes