#Onur Açık
Explore tagged Tumblr posts
darkyayincilik · 2 months ago
Text
İzmir'de Çift Katlı Mezarlık Dönemi Başlıyor
İzmir Büyükşehir Belediyesi, kentin artan mezarlık ihtiyacını karşılamak için Örnekköy’de yeni mezarlık alanı oluşturuyor. 2025 yılının ilk çeyreğinde gömüye açılacak 7 bin 742 kapasiteli yeni mezarlığın 7 bin 542’si “birinci derece akrabalar için” çift katlı olarak hazırlanıyor. İzmir Büyükşehir Belediyesi kentin mezarlık ihtiyacını karşılamak için çalışmalarını sürdürüyor.  Artan nüfus…
0 notes
ekip · 3 months ago
Text
Tumblr media
Tumblr! İşte o an geldi. Topluluklar sonunda sizlerle.
Karşınızda Topluluklar! Tumblr'da seninle aynı telden çalan kim varsa kolayca bulup bir araya gelebileceğin yepyeni bir sistem bu. İster hastası olduğun bi' olay üzerinden takipleştiğin birilerini özel Topluluğuna davet et, ister çok sevdiğin bir konu üzerine herkese açık bir Topluluk kurarak yeni yeni arkadaşlar edin. Ve kapasite olayına kafa bile yorma, mesai saatinde bir 500T gibi Tumblr Topluluklarına da kaç kişi sığabileceğine akıl sır ermez. Alabildiğine üye toplayabilirsin.
Geçtiğimiz gün itibarıyla beta kuluçkasından çıkan Topluluk özelliği artık Tumblr deneyiminin bir parçası! Siz kurcalayıp keyfini çıkarmakla meşgulken biz de bir yandan özelliğin geleceğini şekillendiriyor olacağız. Hem de el atmadığımız platform kalmadan: tarayıcı, iOS, Android, ne ararsan. Büyük konuşmak olmasın, aklımızda çok fena ilginçlikler var…
Aklına gelebilecek hemen her konuda Topluluk kurabilirsin. Sanat, çizim, resim… Baldur's Gate 3. Az bilinen ship'lemeler. Devam eden FRP oyunun. Onur Haftası pankartları en çok güldüren arkadaşların. Tasarımdı, modaydı. Bilimiydi, müziğiydi. Animeden örgüye, oyunlardan fotoğrafçılığa kadar her ortama, her dünyaya kapılarını açabilirsin! Ve sürüm öncesi test sürüşüne çıkan çok kıymetli kullanıcılarımız sağolsun, şu an katılabileceğin hazırda bir sürü topluluk mevcut. Mesela Hazbin Hotel. Mesela Final Fantasy XIV. Ya da al sana Arcane. Daha neler neler.
Nasıl başlıyoruz?
Toplulukları buradan gezebiliyorsun.
Aklında daha spesifik bir şey varsa arama sayfasında tepedeki Topluluklar sekmesine uğra.
Kendi Topluluğumu kuracağım diyorsan buradan buyur üstadım.
Ve kafanda sorular varsa seni bu yardım dosyasına alalım.
Bakalım sizlerin elinde bu iş nerelere varacak, çok merak ediyoruz. Hadi o zaman, keşif, muhabbet ve eğlence başlasın.
9 notes · View notes
biradambiraradasessizde · 7 months ago
Text
işten döndüm, evimde çınar bir sessizlik. Salonda bir mi var acaba? Kimse yok, mutfakta bir şeyler mi açık? Hayır.. onur duydum yalnızlığıma..sizlerde onur duyun..
14 notes · View notes
thbcway · 4 months ago
Text
Tumblr media
Tgcf Ekstra Bölüm 248 - Veliaht Prensin hafızasının kaybolması hakkında ilginç olay – 3
Xie Lian'nın iki gözüde aniden büyüdü. Onun inanamayan yüz ifadesine karşılık, San lang, "Sorun ne?" dedi.
Xie Lian bunu nasıl söyleyebilirdi? Dolandırılmanın utancı, çemberler içinde dönmeye kandırılmış olmanın - acı, kızgın kanıyla karışarak, doğrudan kafasına hücum etti. Avucunu masanın üstüne vurdu, her kelimeyi ve cümleyi vurgulayarak söyledi, "......Yani. O. Sendin!"
Masa onun darbesine dayanması imkansızdı ve anında kırıldı. Neyse ki, tavernanın ikinci katında onlardan başka kimse yoktu, yoksa çok korkmuş ve dehşete düşmüş olurlardı. Xie Lian'ın elinde silah yoktu, yumruğuyla vurdu. Ancak, San lang daha önce olduğu gibi koltuğunda oturmaya devam etti ve sadece başını hafifçe eğdi. Bu darbe arkasındaki duvara çarptı. Taş parçalandı ve düştü. Ancak, bir santim bile kıpırdamadı, bunun yerine kollarını kucakladı ve bakışlarını çok hafifçe kaldırarak, "Tao Ustası, bunun anlamı ne?" dedi.
Xie Lian'ın yüzündeki sıcaklık yükselişe geçti ve yüzünün şu anda ne kadar kırmızı olduğunu bilmiyordu. Diğer elindeki kemikler çatladı ve belirginleşmişti, öfkeyle "Sen... Numara yapmayı bırak. Bana ne yaptığını... gayet iyi biliyorsun." dedi.
San lang'ın bakışları biraz daha yükseldi. "Çok yazık ki, gerçekten emin değilim, Tao ustasına ne yaptım da seni bu kadar öfkelendirdim? Lütfen beni aydınlatır mısın?" dedi.
"...."
Bu kişinin masumiyet dolu bir yüzle ona böyle bir şey söyleyeceğini düşünmek... Buna karşılık olarak ne söyleyebilirdi? Gün ışığında böyle şeyler hakkında konuşmak?
Xie Lian daha önce hiç böyle biriyle karşılaşmamıştı ve o kadar öfkeliydi ki omuzlarından kalbine kadar titriyordu, yüzü giderek daha da kızarıyordu, konuşması tutarsızdı ve azarladığı kadar utanmazdı.
"Ben, Ben senin gibi utanmaz birini ölümüne döveceğim... Ahlaksız.... Ve.....aşağılık....."
San lang iç çekti ve şöyle dedi, "Tao Ustası, tüm içtenliğimle senden böyle bir yanıt almayı beklemiyordum. Nasıl utanmaz, ahlaksız ve aşağılık biri olabilirim?"
Xie Lian zorlukla sakinliğini geri kazandı ve şöyle dedi, "Beni daha fazla kandırabileceğini düşünme! Elindeki kırmızı iplik, o....... o...... sen olduğunun açık kanıtıdır."
"Oh?" Ama San lang telaşlı değildi. Elini kaldırdı ve "Bunun hakkında mı konuşuyorsun? Bu kırmızı iplikte bir sorun mu var?" dedi.
O kırmızı ipliğe bakan Xie Lian sanki delinmiş gibi hissetti. "Gördüm. O zaman, senin...... elinde bu kırmızı iplik vardı......" dedi. San lang "Ne zaman?" dedi.
"...."
Bir anda, Xie Lian onu gerçekten ölüme dövmek istedi. Cevabı bilmesine rağmen hala soruyordu, bu çok iğrençti!
Ama açıklanamayan bir sebepten ötürü, ne kadar öfkeli olursa olsun, elini bile kaldıramıyordu. Dahası, hareket edememesinin sebebi birinin kontrolü altında olması değildi; aksine, hareket etmesine izin vermeyen kendi bedeniydi!
Tam bu sırada, birkaç kişi yukarı kata doğru gürültüyle geldi ve "Bu iki onur konuğu ne yapıyor?! İstediğiniz gibi kavga edip eşyaları parçalamayazssınız!" dedi. Xie Lian başını çevirdi ve "Burası tehlikeli! İlk önce, sen..." dedi. Kim bilir, o tek bakışta, tekrar donup kaldı, sersemledi.
Düşündüğünde, bu birkaç kişinin ellerine kırmızı bir ip bağlanmış! Xie Lian düşünmeden, "Ellerindeki kırmızı ipin nesi var?" dedi.
Bir kişi, "Kırmızı ip mi? Kırmızı ip sadece kırmızı ip değil mi, bunda garip olan ne?, önemli bir şey değil... Amacı yok ah." dedi.
Xie Lian kafası karıştı. Acaba bu yerde, eline kırmızı iplik bağlamak
çok normal bir moda akımı mıydı? Başını geriye çevirdi. Sanki düşüncelerini okumuş gibi, San lang, "Tao Ustası gayet iyi tahmin etti. Parmağa kırmızı bir iplik bağlamak burada bir gelenektir. İnanmıyorsanız, lütfen aşağıdaki kalabalığa bakın." dedi.
Xie Lian bakışlarını meyhanenin alt katına çevirdi. Beklendiği gibi, sürekli akan insan kalabalığının ortasında, üzerlerine kırmızı bir iplik bağlanmış bir sürü el vardı ve hatta bazılarının üzerinde birkaç tane bile vardı. "Bu ne tür bir gelenek?" dedi.
San lang hafifçe gülümsedi ve "Bu konu, Hua Cheng ile ilgili." dedi.
"Ah?"
"Çünkü, onun ve sevgilisinin eline kırmızı bir iplik bağlanmış. Ve böylece, birçok insan kaderlerindeki evlilik partnerleri için dua etmek veya aşık olduklarını ifade etmek için bu yolu izledi."
Xie Lian şaşkınlıkla dinledi ve şöyle dedi, "Yani...... Bu Hua Cheng, oldukça şaşırtıcı bir insan olmalı? Bu kadar çok insanın bu yolu tutkuyla takip etmesi......"
San lang, "Muhteşem olup olmadığı, onu kiminle karşılaştırdığınıza bağlı. Ah evet, Tao Ustası, yere düşen bir şey var gibi görünüyor, onu alıp inceleyebilir miyim?" dedi.
Bunun üzerine, Xie Lian sonunda tepki vermeye başladı. Şimdiye kadar saldırgan bir duruş sergilemişti, ancak bu aslında onun tarafından yapılan bir başka aptalca hataydı ve şimdi öfkesi tamamen tükendi. Aceleyle elini geri çekerek, "Üzgünüm, üzgünüm, San lang, gerçekten... gerçekten çok üzgünüm. Gergin olan bendim
ve seni yine yanlış anladım......" dedi.
San-lang rahat kalmaya devam etti ve bir şey almak için aşağı doğru eğildi, "Zararı yok. Tao Ustası, bu düşürdüğün bir şey mi?" dedi.
Yerdeki karmaşadan bir parça altın yaprak seçmişti. Muhtemelen az önce Xie Lian'ın kıyafetinin içinden düşmüştü. Xie Lian konuşmak üzereydi ki, San lang'ın o altın yaprağı gözünün önünde kaldırdığını gördü ve gözlerini kısarak, "Eh, bu altın yaprak, oldukça tanıdık görünüyor, ah." dedi.
Ne çok aceleci ne de çok yavaş bir şekilde konuştuktan sonra, belindeki bir şeyi çıkardı. Başka bir altın yapraktı. İki parça altın yaprak, tıpatıp aynı! Xie Lian hiç düşünmeden, "Yani bu gerçekten sana mı ait?" dedi. San lang, "Ah, gerçekten bir şey düşürmüştüm, bu yüzden geri dönüp bakmaya gelmiştim......" dedi. Xie Lian bunu duyunca, yanlış anlayacağından çok korktu ve aceleyle, "San lang, açıklayayım" dedi. San lang, "Endişelenmeye gerek yok. Tao Ustasının açıklamasını doğal olarak dinlerim." dedi. Xie Lian rahat bir nefes aldı ve, "Şöyle: Bu altın yaprağı, az önce yolda buldum. İlk düşüncem, sahibinin geri dönmesini beklemek ve ona geri vermekti, ancak bir saatten fazla bekledikten sonra, onu aramaya kimse gelmedi. Aynı zamanda, ben gerçekten......"
Buraya kadar konuştuktan sonra biraz utandı. Başını eğdi ve kısık bir sesle, "Ve böylece, ben... kendi inisiyatifimle hareket ettim ve önce biraz ödünç aldım, yiyecek bir şeyler almak için. O mantou'ydu... Parayı daha sonra faiziyle geri ödemeyi düşünmüştüm, ama nasıl söylersem söyleyeyim, yine de sormadan benim olmayan bir şeyi aldığım noktasına geri dönüyor. Üzgünüm." dedi.
Ama San lang, "Tao Ustasının böyle hissetmesine gerek yok. Bu, sıradan bir insan tepkisi değil mi? Ayrıca, seni her zaman bir yemeğe davet etme niyetim vardı ve o mantou, en sonunda, onu yiyen ben değil miydim? Çok küçük bir şey, seni rahatsız etmesine izin verme. Bunu çok şaşırtıcı bulmuyor musun? Ne tesadüf ki, kaybettiğim bir şeyin, tao ustasından başkası tarafından alınmaması. Bu gerçekten kadersel bir buluşma olmalı."
Karşılık olarak affını ve anlayışını aldıktan sonra, kalbi rahatladı. "Bununla birlikte, San lang, sen de dikkatli olmalısın ah. Yola bu kadar parlak bir şey düşürdün ve yine de fark etmedin - bir dahaki sefere, bu kadar dikkatsiz olma ah." dedi.
Tam bu anda, kenarda korkuyla büzülmüş garson kalabalığı, "Bu iki onur konuğumuz, sakinleştiniz mi? Sakinleştiyseniz, o zaman bu kırılmış masanın maliyetini hesaplayalım!" dedi.
Xie Lian: "...."
Eğer işler yolunda gibi olsaydı, ödeme miktarı ne olursa olsun sorun olmazdı. Ama şimdi, bir mantou bile almaya gücü yetmiyordu. Ancak, San lang, "Sorun değil. Hesabıma yaz." dedi. Az önce San lang'a saldıran açıkça oydu, ama San lang, parçaladığı şeylerin parasını ödemesine yardım etmek için gönüllü oldu. Xie Lian, onun sıcaklığından ve cömertliğinden o kadar etkilendi ki, konuşamadı ve yuttuktan sonra, "Sen..." dedi.
Garson kalabalığında da tuhaf bir şeyler vardı. Dükkanları darmadağın olmasına rağmen, daha da şık bir masaya geçmelerine yardımcı olmak için neşeyle yanlarına geldiler. İkisi tekrar oturduğunda, Xie Lian hem suçlu hem de minnettar hissetmekten kendini alamadı, çünkü hiçbir kelime ne hissettiğini yeterince ifade edemezdi. Hua Cheng endişeli bir tonla tekrar konuştu, "Tao Ustası, az önce konuşmanı dinlerken, sanki seni rahatsız eden bir şey varmış gibi geldi. Ne oldu? Tao Ustası, sana ne yapıldı ve kim tarafından?"
"......"
Böyle bir şeyi, Xie Lian bunu nasıl yüksek sesle söyleyebilirdi? Daha yeni sakinleşmiş olan ifadesi, bir kez daha utangaçlıkla kızardı. Yumuşak bir şekilde, "...... bir şey değil, hiçbir sorun yok." dedi.
Ama San lang, "Eğer sakıncası yoksa, neden bana anlatmıyorsun? Belki San lang da biraz yardımcı olabilir." dedi. İyi niyetli olmasına rağmen, Xie Lian sanki bir çıkış yolu olmadan kovalanıp köşeye sıkıştırılmış gibi hissetti. Yerinde duramayarak, çaresizce, "......gerçekten bir şey değil. San lang, lütfen artık sormayı bırakabilir misin......." dedi.
Gerçeği söylemek çok zordu. İşlerin nasıl gittiğini görünce, San lang artık zorlamadı ve "Tamam. Önceki konuşmamızda nerede kalmıştık? Hua Cheng ile tanışmak istiyordun sanırım?" dedi. Xie Lian dikkatini topladı ve açıkça, "Uhm. San lang bir yol biliyor mu?" dedi. San lang, "Elbette biliyorum. Ama bu birkaç gün boyunca Hua Cheng ile tanışmak kolay olmayacak." dedi. "Neden?" San lang, yemek çubuklarını kullanarak sebze tabağını kocaman bir gülümseyen yüze dönüştürdü. "Son zamanlarda, kalbinin sevgilisinin kendini biraz iyi hissetmediği ve bu yüzden onlara eşlik etmesi gerektiği söyleniyor. Bunun dışında, başka hiçbir şeye vakti yok." dedi.
Xie Lian, gerçekten de, bu Hua Cheng'in gerçekten ılımlı bir kişiliğe sahip, sevgi dolu biri olduğunu düşündü ve ona daha da olumlu bakmaya başladı. "Anlıyorum. O zaman, onunla tanışmadan önce ne kadar beklememiz gerekiyor?" dedi. "Üst tahmin olarak beş gün, alt tahmin olarak üç gün. Tao Ustası, endişelenmeye gerek olmadığını düşünüyorum. O zamana kadar, neden rahatlayıp bir mola vermiyorsun?" Xie Lian, kalacak bir yeri olmadığını düşünürken, San lang'ın "Tao Ustasının kalacak bir yeri yoksa, neden biraz benim evimde kalmıyorsun? Sonuçta, evim büyük ve orada pek fazla insan yaşamıyor." dediğini duydu.
Xie Lian kendini daha fazla tutamadı. "San Lang.. Çok naziksin sen.." dedi.
Birisini övmek için bu kadar açık sözlü bir dil kullanması ilk seferiydi ve biraz utanmıştı, ama bunun dışında, hissettiklerini ifade etmenin daha iyi bir yolunu bulamıyordu. San lang bundan çok keyif almış gibi görünüyordu ve gülümseyerek, "Başka türlü neden Tao ustası ve ben ilk karşılaşmamızdan itibaren bu kadar iyi anlaşalım ki? Ah evet, sormayı unuttuğum bir sorum daha var: Tao Ustasının yaşı kaç?"
Xie Lian, "On yedi." diye cevapladı.
San lang, "Ah, on yedi, benden küçük." dedi.
Gerçekten de, görünüşüne bakılırsa, yirmi yaşlarında görünüyordu. Durum böyle olunca, San lang rahat bir şekilde, "Öyleyse, Tao Ustası bana gege demeli." dedi.
Xie Lian hala kraliyet ailesindendi, O bir prensti ve onunla kıyaslandığında ondan daha asil kimse yoktu. Haklı olarak, etrafındaki insanlara kardeşleri olarak hitap etmemeliydi, çünkü böyle bir ünvanı hak eden çok az kişi olurdu. Ancak, bu San lang Xie Lian'a gerçekten çok iyi bir his verdi ve etrafındaki insanlara asla bir abi olarak hitap etmediği için, bu onun için büyük bir yenilikti. Ve bu yüzden gülümsedi ve "O zaman San Lang - gege olmalı." dedi.
"......"
Belki de yanılıyordu, ama "gege" dedikten sonra, San lang'ın yüzündeki gülümsemesi hafifçe tuhaflaştı. Onu tarif etmek çok zordu. San lang'ın sol gözündeki ateş aniden parladı, o kadar sıcaktı ki Xie Lian'ın teninin ısındığını hissetmesine neden oldu. Gözlerini kırpıştırdı ve "Ne oldu?" dedi.
O korkunç sıcaklık patlaması bir anda kayboldu. Hemen, San lang eski haline döndü ve gülümseyerek, "Önemli değil. Sadece çok mutluydum, hepsi bu. Ailemde benden genç kimse yok ve bu yüzden daha önce hiç kimsenin bana böyle seslendiğini duymadım." dedi.
Xie Lian, "San lang aldırmazsa, o zaman... Sana nasıl hitap etmeliyim?" dedi. San lang gülerken gözündeki ateş parladı. Ancak, konuşmasında yine de reddetti, "Ah, elbette kesinlikle aldırmazdım. Tao ustasının aldırıp aldırmamasına bağlı." Xie Lian, "Aldırmam, elbette aldırmam. San lang gege, şimdi evine dönelim mi?" dedi.
San lang yemek çubuklarını indirdi ve, "O zaman, şimdi benimle gel." dedi.
San-lang'ın ikametgahı, son derece geniş, güzel ve zarif bir malikaneydi. Xie Lian, içeri girdiğinde, Xian Le kraliyet sarayındaki bazı yerleşkelerle karşılaştırıldığında, bunun sönük kalmadığını hissedebiliyordu. Bu, San lang'ın sıradan biri olmadığı izlenimini güçlendirdi.
Gece olunca, yatakta tek başına yatan Xie Lian dönüp duruyordu.
Yanında bir şeylerin eksik olduğunu hissetmeye devam ediyordu ve ne kadar dönüp durursa dursun, huzur bulamıyordu. Dahası, vücudundaki o gizli rahatsızlıkla sırt üstü yatmak, kalçalarına rahatsız edici bir şekilde baskı yapması anlamına geliyordu; ancak yüz üstü yatmak, sırtına bir şeyin baskı yaptığı hissini veriyordu.
Sersemlemiş kafası karışık halde, bir dizi karmaşık rüya gördü. Hareket etmek istiyordu, ama biri onu sıkıca yerinde tutuyordu ve o ses bir kez daha kulağının dibinde alçak bir tonda konuşuyordu, bazen bir adamın, bazen bir gencin; bazen ona gege, gege diyordu, bazen ona majesteleri diyordu, ona korkma, majesteleri diyordu.
Sonuna kadar şefkatli, sonuna kadar kötü, ama aynı zamanda ona son derece değer veren.
Sıçrayarak uyandı. Giysileri terden sırılsıklamdı. Xie Lian soluk soluğa kalırken yumruklarını sıkıca sıktı ve yatağa öfkeyle ama zayıfça vurdu. Parmaklarını hafif nemli saçlarının arasından geçirdi ve şöyle düşündü, "...... Bu tür şeyleri ne zaman unutabileceğim! Bu utanmaz piçi yakaladığımda kesinlikle......" Tam bu anda, bilinmeyen bir zamanda birinin yastığının yanına bir kıyafet koyduğunu keşfetti. Bu giysiler de beyaz olsa da, tarzları onun beğendiği türdendi. Sanki bir erteleme almış gibi hissederek, hızlıca banyo yapmak için evin arkasına koştu.
Giysilerini çıkardıktan ve kendini suya daldırdıktan sonra, aniden boynunda asılı duran ince bir gümüş zincir olduğunu fark etti.
Zincirde kristal berraklığında bir halka asılıydı. Ne kadar zamandır taktığını kim bilir - her halükarda, onu hiç hissetmemiş olması garipti: "Benim böyle bir kolyem mi var?" Bu yüzük çok güzeldi ve ona baktığında neredeyse transa geçecekti. Ancak, tedirginliğini kaybetmedi. Aniden, yan tarafında bir gümüş parıltısı fark etti ve hemen bağırdı, "Kim?!" Suya bir darbe vurdu ve su havaya sıçradı, sanki çelik bir top atılmış gibi, duvarlardan gürültüyle sekti. Ve sudan düşürdüğü şey bir insan değil, bir kılıç mıydı? Xie Lian, son derece şüpheci hissederek o sert ve esnek kılıcı yakaladı. Aniden, kılıcın sapındaki gümüş bir yarık, sanki bir gözün açılması gibi, gözbebeğinin çılgınca yuvarlanmasıyla açıldı. Xie Lian daha da şok oldu.
Bu garip şey de neydi?!
Kılıcın o kavisli bıçağı uzundu ve sanki canlanmış gibi coşkuyla kucağına daldı. Hazırlıksız yakalanan Xie Lian bunu durduramadı ve o kadar gerildi ki, "wah" diye bağırmaktan kendini alamadı ve tüm vücudu titredi.
Ama az çok öldürme niyeti hissetmediği için Xie Lian bu kavisli kılıcı tehlikeli bulmadı ve onu uzaklaştırmak için çabalamanın yanı sıra, ona karşı daha şiddetli eylemlerde bulunmayı, örneğin onu bir tokatla bulutlara göndermeyi ve benzeri şeyleri düşünmedi. Tam o anda, kırmızı bir gölge hızla geldi ve tek bir hareketle kılıcı kaptı ve uğursuz bir tonda, "İşte buradasın......" dedi. Bakışlarını odaklayan San lang çoktan küvetin yanında duruyordu ve elinde kılıç vardı. Yüzünde hala hafif bir gülümseme olmasına rağmen, şakaklarında yeşil damarların izi belirmişti ve nezaket göstermeden kılıca bir tokat attı ve "Artık buraya gelmene izin verilmediğini söylememiş miydim?" dedi. Xie Lian, "San lang, bu kılıç senin...... Spritüel silahın mı?" dedi.
San lang ona doğru döndü ve şakaklarındaki yeşil damarlar bir anda kayboldu ve tekrar sakin bir havaya büründü. "Bu sadece cahilce bir şey, gege... Gege sana utanç verici bir şey gösterdi." dedi. Ancak Xie Lian daha fazla hayranlık ve saygı hissetti. Gözleri parladı ve kırmızı kıyafetlerinin yan tarafını tutarak, "Hayır, hayır, San lang gege, sen çok şaşırtıcısın! Böylesine duyarlı bir spritüel silahı geliştirebilmek!" dedi.
San lang tarafından tokatlandıktan sonra, kılıç sanki haksızlığa uğramış gibi gözünü kırpıştırmıştı.
Xie Lian'ın övgüsünü dinleyen silahın gözleri bir kez daha kendini beğenmiş bir şekilde yuvarlanmaya başladı ve sinsice ona doğru ilerlemeye çalıştı. Çok duyarsızca, San lang ona bir tokat daha attı.
Bu sefer pes etti ve bir "dong" sesiyle yere düştü ve bir yetişkin tarafından vurulmuş ve yerde yuvarlanıp ağlayan bir çocuk gibi yuvarlandı, yuvarlandı, yuvarlandı. Sanki Xie Lian'ın kulakları onun inleyen çığlıklarını duyabiliyordu. Görüntü kalbini hafifçe sızlattı ve aceleyle ayağa kalkıp, "Bekle, San lang! Unut gitsin, bir daha vurma. Sanırım o an sadece yaramazlık yapıyordu ve gelip beni selamlamak istedi. Onu böyle azarlamana gerek yok!" dedi.
Ancak Xie Lian, sudan çıktıktan sonra, suda olan bedeninin çıplak olduğunu ve yüzünün açıklanamayan bir şekilde tekrar kızardığını hatırladı. Garip bir şekilde tekrar suya gömüldü. Ancak, San lang daha önce çok doğal bir şekilde arkasını dönmüş ve gitmişti. Xie Lian aceleyle sudan çıktı ve yeni kıyafetlerini giydi. Kıyafetlerin tenine yapıştığı yerden, malzemenin son derece ince olduğunu hissedebiliyordu. Sonunda, cildi rahatsız edici bir şekilde tahriş olmayacaktı ve kalbinde bunun için daha da minnettar hissetti. Odadan çıkıp misafirleri karşılamak için zarif salona vardığında, San lang çoktan oturmuş, bekliyordu.
Tanrı bilir, o kılıcı nasıl disiplin altına almıştı. Şimdi, dürüstçe San lang'ın belinde asılı duruyordu. İstediği gibi oradan oraya hareket etmediğinde, beklenmedik bir şekilde soğuk ve ölümcül bir havası oluyordu ve birinin onun daha önceki yuvarlanma ve öfke nöbeti geçirme biçimini hayal etmesi tamamen imkansızdı. Xie Lian'ın geldiğini gören San lang gülümsedi ve "Uyandın mı? Dün gece iyi uyudun mu?" dedi. Xie Lian dürüstçe cevapladı, "Bilinmeyen bir nedenden ötürü, gecenin ilk yarısında, sürekli rüyalar gördüm...... ama gecenin ikinci yarısında iyi uyudum." San lang, "Belki de çok yorgundun." dedi. İkisi de akıllarına gelen cümleleri söylediler ve birkaç tur sohbet ve tartışmanın ardından gün aşağı yukarı geçti. Hua Cheng kişisi buluşmak için serbest kalana kadar, birlikte vakitlerini böyle geçirmeye devam edecekleri muhtemel görünüyordu.
Ancak, gece, Xie Lian yatakta tek başına yatarken, bir kez daha insanın içini ısıtan ve rahatlayamamasına neden olan o rüyaları gördü. Rüyalarında, sağa sola savruldu, neredeyse dayanamayacak hale gelene kadar alay edildi. Bir sarsıntıyla uyandığında, vücudu bir kez daha ter içindeydi. Öfkeli ve çaresiz hissederek, sadece ayağa kalkıp dışarı çıkabildi, sakinleşmek için birkaç tur yürümeyi düşünüyordu. Ancak, aniden uzaktan, başka bir odadan gelen sesler duydu. San lang'ın ana odasından geliyordu. Odanın ses yalıtımı mükemmeldi ve sesler çok yumuşaktı, ancak Xie Lian'ın beş duyusu son derece hassastı ve bunu yakalamıştı. Sessizce, odanın dışına gizlice çıktı. Kapılar arasındaki çatlaktan odaya baktı. San lang'ı odadaki bir koltuğa oturmuş, elinde bir fırça tutuyormuş gibi, sanki bir şeyler yazıyormuş gibi gördü.
İfadesi soğuktu, Xie Lian'la karşılaştığı her zamankinden tamamen farklıydı. Yanında, siyah giysili ve hayalet yüzlü bir maskeli, hafifçe eğilmiş, alçak sesle raporunu veren biri bile vardı. Anlaşılmaz bir nedenden ötürü, hayalet yüzlü maskeli kişi çok kısık sesli bir varlığa sahipti, sanki yanlışlıkla onu hiç fark etmemiş gibi. Xie Lian daha dikkatli dinlemek üzereydi, ancak o kişi raporunu vermeyi bitirmişti ve sadece ifadelerin ve cümlelerin parçalarını belli belirsiz duyabiliyordu, "O yaratık uzun zamandır sorun çıkarıyordu", "Sanırım dua almadan önce sorunu çözmeye gitti ve bir kaza geçirdi", "Az önce araştırılan yön burası" vb. Saçlarını yavaşça parmakları ile tararken, San lang'ın "Şimdi ona eşlik etmem gerekiyor ve kendimi mazur göremem. Yarın geceden önce o yaratığı buraya getir." dediğini duydu. Hayalet yüzlü maskeli kişi alçak sesle, "Evet. Bir nefesle bırakılmasını ister misin?" dedi. San lang fırçayı kaldırdı ve yazdıklarına baktı. Bundan pek memnun görünmüyordu ve kağıdı bir top haline getirip bir kenara fırlattı. Ancak o zaman yavaşça ve ağır ağır, "Birkaç nefes bırak, o şeyi tükürmesine izin ver, sonra da çirkin kafasını yavaşça ez." dedi.
Bu sözleri söylerken, ifadesi ve tonu insanın titremesine neden olan türdendi. Ancak, beklenmedik bir şekilde, Xie Lian buna rağmen herhangi bir iğrenme veya tedirginlik hissetmedi. Hayalet maskeli kişi sözsüz bir onay sesi çıkardı ve ayrılmaya çalıştı. Xie Lian hemen uzaklaştı ve saklandı. Xie Lian odasına döndükten sonra daha da uyuyamadı. Birkaç tur ileri geri yürüdü, "San lang tam olarak ne tür bir insan? Hangi yaratıktan bahsediyordu?" diye düşündü. Duyduklarına göre, uzun zamandır sorun yaratan ve felaketlere yol açan bir yaratık tarafından önemli bir şey yutulmuş gibi geliyordu ve San lang buna çok öfkeliydi. Ancak şimdilik ona eşlik etmesi gerektiği için, o yaratığın kafasını parçalamak için kendini mazur gösteremedi. Düşünceleri bu noktaya ulaştığında, Xie Lian çok utandı. Bu San-lang, ona gerçekten de son derece içten davrandı.
Aniden aklına bir fikir geldi: Neden burada oturup böyle boş boş otursun ki? Ayrıca şimdilik Hua Cheng ile görüşemeyecekti ve iyi bir gege olan San lang için sürekli bir şeyler yapmayı düşünüyordu. Neden bu yaratığı yakalamasına yardım etmiyordu? Bu anlık bir karardı. Böyle karar verdikten sonra Xie Lian hemen arkasında bir mektup bıraktı ve San lang gege, endişelenmeyin, Lian gitti ve geri dönecek vb. gibi şeyler yazdı. Sonra, bir sıçrayışla sessizce bu zarif malikaneden ayrıldı.
----
Yazar Notu: Xie Lian'ın hafızasının meraklı gezintisi hakkındaki bu ekstranın bir bölümü daha var. Aslında bugün yazmayı bitirmek istiyordum ama kelime sayısı hayal ettiğimden fazlaydı, bu yüzden yarın devam edeceğim! Majesteleri ona gege diyor, Huahua çok seviniyor. E-ming kasıtlı olarak banyoya bakmaya çalışmıyordu! E-ming iyi bir çocuk! Sadece daha önce Xie Lian ile sık sık banyo yapmıştı ve bu yüzden bugün büyük bir beklentiyle gitmişti. Dövüleceğini kim bilebilirdi ki.
7 notes · View notes
meftunmuvahhide · 2 years ago
Note
Gayretin dinde yeri nedir
Gayret, kelime manası itibariyle "çalışma, çaba gösterme" demek ise de bazen "insanın üzerine titrediği bir değere yapılan saldırıya karşı duyarlı olması, izzetini takınarak karşı koyması" anlamına da gelmektedir.
Gayret kelimesi Gayretullah manasında da kullanılmıştır. Gayretullah'tan maksat, الله 'ın memnun olmayacağı işler anlamına gelmektedir. Böylece, الله tarafından kullarının onur, şeref, ve haysiyetlerini koruma adına gösterilen titizliktir. Yani الله ’ın gazap ederek haksızlara veya zalimlere hemen ceza vermesi demektir.
Hatta Buhârî'nin bir hadis-i şerifinde gayret ile ilgili şu hadis geçmektedir.
"Sa’d’ın gayretine mi hayret ediyorsunuz? Vallahi ben Sa’d’dan daha gayurum,الله da benden gayurdur. Bu sebepledir ki, gizli açık her türlü kötülüğü yasaklamıştır."
Gayurun kelime anlamı ise çok çalışkan, çaba gösteren, çabalayan demektir.
Bir de şuna da değinmek isterim ki. Molla Hamid Ekinci anlatıyor:
Baharda odun kırmış, camiye odun çekiyordum. Üstad Bediüzzaman Said Nursi de bana odun taşımak için yardım ediyordu. Kucağına bir demet alıp taşımaya başladı.
Ben Üstad'ın odun taşımasını istemedim. "Efendim, işte ben taşıyorum. Siz oturunuz" dedim. Üstad cevaben aynen şunları söyledi:
"Birader, gayretim kabul etmiyor, sen çalışasın ben oturayım. Eğer bilsen gayret ne kadar hayırlı bir iştir, ömrünü bir dakika boşa geçirmezdin!"
Sorunuzu anladığım kadarıyla kısaca açıklamaya çalıştım efendim umarım anlaşılabilmişimdir.
10 notes · View notes
patatesliahtapot · 2 years ago
Note
bu gece hesabı kapatacağım özgür. gitmeden sorumu yanıtladığını gördüğüme sevindim. cevabın için teşekkürler. sizi tebrik ederim, hiç ayrılmayın inşallah. böyle dostlukların darısı başıma. tuhaf adamlarsınız ama sevdim sizi. var olun. herkesleşmeyin malum herkes leş, siz de biliyorsunuz. şunu da demeden edemiycem bu adama niye anonim olmuyorsunuz ya gül gibi çocuk yazıklar olsun hepinize
anonim bir diyardan gelip başka anonim bir diyara açılmak üzre bu son gününde bloguma uğradın demek, onure ettin :) yanıtlamaktan mutluluk duyduğum bir soru oldu, rica ederim. iyi dileklerin için de ben teşekkür ederim ayrıca, aynı doslukların seni de bulması dileğimle, inşallah. tuhaf adam olmaktan vazgeçmeyeceğimize ve leş olmayacağımıza dair kendim ve arkadaşlarım adına sana söz yine baha.. pardon aklıma başka birşey geldi :") söz veriyorum. kendine çokça dikkat et ve iyi davran. yolun ve bahtın düşüncelerin gibi temiz ve açık olsun :) son olarak, harbiden yazıklar olsun la niye kimse anonim olmuyor biri de desin ki şu sebepten bak yemin ederim saygıyla karşılarım, medeni bir insanım ama yok arkadaş gelen kutum cüzdanımdan daha boş hshxxhnsgdsh neyse kafanı ağrıtmayayım, tekrardan teşekkürler iç sesim olduğun için :)
2 notes · View notes
elazigsurmanset · 10 days ago
Text
İmamoğlu Cumhurbaşkanlığı Adaylığı İçin Resmi Başvurusunu Yaptı.
Tumblr media
Türkiye Belediyeler Birliği (TBB) ve İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, Cumhuriyet Halk Partisi’nin Cumhurbaşkanı Adaylığı için resmi müracaatını yaptı. İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, mensubu olmaktan onur duyduğunu belirttiği Cumhuriyet Halk Partisi’nin Cumhurbaşkanı Adayı olmak için resmi müracaatını yaptığını duyurdu.
Tumblr media
İmamoğlu, "İnsanca yaşamayı hak eden, özgürlüğe, adalete, refaha ve birlik olmaya hasret milletimizle bir yolculuğa çıkıyoruz. Devletimizi demokratik ve güçlü, milletimizi zengin ve huzurlu, vatandaşlarımızı eşit ve özgür kılma yolculuğuna çıkıyoruz. Parlamenter demokrasi, güçler ayrılığı ve denge denetleme mekanizmalarını en kısa zamanda hayata geçireceğiz. Demokratik katılımı önceleyeceğiz." dedi. Milletin kaygılarını ve endişelerini gidererek umudu ve gelecek hayallerini ayağa kaldıracaklarını söyleyen İmamoğlu, "Adaleti iktidarın değil mülkün temeli kılacak, devletin kurumlarını, bilimi, sanatı, sporu, medyayı partizanlıktan kurtaracak, rakiplerimizi düşman görmeyecek, siyasi rekabeti milletin huzurunda adil, medeni ve mertçe bir yarışa dönüştüreceğiz." açıklamasını yaptı. İmamoğlu, ülkeye, birliğe, dirliğe ve güçlü Türkiye hedefine sahip çıkacaklarını vurgulayarak "Çok çalışacağız, çok kazanacağız, adil paylaşacağız. Milletçe bereketimizi artıracağız. İnanç ve umutla yürüyeceğimiz bu mücadelede asla yorulmayacağız ve asla vazgeçmeyeceğiz. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ve şehitlerimizin emaneti Cumhuriyetimizi ikinci yüzyılında bir yıldız misali parlatacağız. Milletimizin güçlü katılımı ve dualarıyla yolumuz açık olsun." ifadelerine yer verdi. Read the full article
0 notes
pazaryerigundem · 10 days ago
Text
İmamoğlu düğmeye bastı! Cumhurbaşkanı adaylığı için resmi başvurusunu yaptı
https://pazaryerigundem.com/haber/208823/imamoglu-dugmeye-basti-cumhurbaskani-adayligi-icin-resmi-basvurusunu-yapti/ -
İmamoğlu düğmeye bastı! Cumhurbaşkanı adaylığı için resmi başvurusunu yaptı
Tumblr media
CHP’nin Cumhurbaşkanı adayının belirleneceği ön seçim için başvurusunu gerçekleştiren İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, başvuruya ilişkin o anı paylaştı.
İSTANBUL (İGFA) –  Türkiye Belediyeler Birliği ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı olmak için resmi müracaatını yaptı.
Başkan İmamoğlu, o an’a ilişkin görüntüleri sosyal medya hesabından paylaştı.
“Bugün yeni bir başlangıcın ilk adımını atarak, mensubu olmaktan onur duyduğum Cumhuriyet Halk Partisi’nin Cumhurbaşkanı Adayı olmak için resmi müracaatımı yaptım” diyen İmamoğlu, “İnsanca yaşamayı hak eden, özgürlüğe, adalete, refaha ve birlik olmaya hasret milletimizle bir yolculuğa çıkıyoruz. Devletimizi demokratik ve güçlü, milletimizi zengin ve huzurlu, vatandaşlarımızı eşit ve özgür kılma yolculuğuna çıkıyoruz. Parlamenter demokrasi, güçler ayrılığı ve denge denetleme mekanizmalarını en kısa zamanda hayata geçireceğiz. Demokratik katılımı önceleyeceğiz. Milletimizin kaygılarını, endişelerini giderecek, hep birlikte umudu ve gelecek hayallerini ayağa kaldıracağız” dedi.
Bugün yeni bir başlangıcın ilk adımını atarak, mensubu olmaktan onur duyduğum Cumhuriyet Halk Partisi’nin Cumhurbaşkanı Adayı olmak için resmi müracaatımı yaptım.
İnsanca yaşamayı hak eden, özgürlüğe, adalete, refaha ve birlik olmaya hasret milletimizle bir yolculuğa çıkıyoruz.… pic.twitter.com/Q6qfeaX1Mb
— Ekrem İmamoğlu (@ekrem_imamoglu) February 21, 2025
“Adaleti iktidarın değil mülkün temeli kılacak, devletin kurumlarını, bilimi, sanatı, sporu, medyayı partizanlıktan kurtaracak, rakiplerimizi düşman görmeyecek, siyasi rekabeti milletin huzurunda adil, medeni ve mertçe bir yarışa dönüştüreceğiz” diyen Ekrem İmamoğlu, paylaşımında, “Ülkemize, birliğimize, dirliğimize ve güçlü Türkiye hedefine hep birlikte sahip çıkacağız. Çok çalışacağız, çok kazanacağız, adil paylaşacağız. Milletçe bereketimizi artıracağız. İnanç ve umutla yürüyeceğimiz bu mücadelede asla yorulmayacağız ve asla vazgeçmeyeceğiz. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ve şehitlerimizin emaneti Cumhuriyetimiz’i ikinci yüzyılında bir yıldız misali parlatacağız. Milletimizin güçlü katılımı ve dualarıyla, Yolumuz açık olsun” ifadelerini kullandı.
Tumblr media
0 notes
mavibirbahce · 3 months ago
Text
"Duyguların zekası vardır.
Kuşkuda güzellik vardır,
zihni merakta bırakır, açık ve taze tutar,
hızla varılan sonuçların sertliğinden korur.
Üzüntüde kutsallık vardır,
yüreği yumuşak, olgun ve verimli tutar,
sevincin yükselişine hazırlar.
Kızgınlığınız bile değerlidir.
Onur, tutku ve duyulma özlemiyle, sesi olmayanların savaşını yapmak için dolup dolup taşar.
Hiçbir duyguyu ötelemeyin; duygulara yer açın, bırakın hareket etsinler. Onların yuvası, tapınağı olun." Jeff Foster
Çeviri: Süheyla Pınar Alper
"Your feelings hold intelligence.
There is beauty in doubt.
It keeps the mind curious, open, fresh,
away from the harshness of conclusions.
There is sacredness in sadness.
It keeps the heart soft, mellow, fertilised,
ready for the emergence of joy.
Even your anger is precious.
It brims with life, dignity, passion,
the longing to be heard,
to fight for those without a voice.
Do not push away any feeling;
make room for them, let them move.
Be their home, their sanctuary." Jeff Foster
0 notes
huseyinmeric01 · 3 months ago
Text
Tumblr media
🔴MALATYA AK PARTİ TEŞKİLATI🔴
🌹❤️🇹🇷❤️🌹
@Akparti KURUCUSU CUMHURBAŞKANIMIZ
Sn: @RTErdogan
Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin kabulünün 76’ncı yıl dönümü vesilesiyle başta milletimiz olmak üzere tüm dünyanın 10 Aralık İnsan Hakları Günü’nü tebrik ediyorum.
İnsanlığın onur mücadelesinin önemli kilometre taşlarından biri olan İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi; uluslararası topluma sorumluluklarını hatırlatmakta, küresel barış ve istikrarın tesisine rehberlik etmektedir. Ancak beyannamenin varlığı, dünyanın pek çok yerinde en temel hakların ağır şekilde ihlal edilmesine ve insanlık değerlerinin hiçe sayılmasına engel olamamaktadır.
Bugün İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin tüm dünyanın gözü önünde çiğnendiği yerlerin başında Gazze ve işgal altındaki Filistin toprakları gelmektedir. İnsan hakları savunucusu olduklarını öne sürenlerin Filistin’deki mezalime seyirci kalmaları, hatta örtülü ya da açık destek vermeleri tarihte kara bir leke olarak hatırlanacaktır.
Biz devlet ve millet olarak Filistin’de yaşanan insanlık suçlarına en başından itibaren sessiz kalmamayı bir insanlık görevi bildik. Tüm imkânlarımızla Filistinli kardeşlerimizin yanında durduk, durmaya da devam ediyoruz. Gazze’de ve diğer Filistin topraklarında ateşkesin sağlanması ve kalıcı barışın tesisi için gayretlerimizi sürdürüyoruz.
60 yılı aşan Baas diktatörlüğünün ve 13 yıllık iç savaşın ardından komşumuz Suriye’de filizlenen barış, istikrar ve huzur umutlarını memnuniyetle karşılıyoruz. Suriye’de kuşatıcı ve kapsayıcı bir yönetimin tesisi ile Suriyeli kardeşlerimizin ülkelerini yeniden ayağa kaldırma çabalarına gereken her türlü desteği sağlayacağız.
Öte yandan temel hak ve özgürlüklere yönelik tehditlerin en başında yer alan kültürel ırkçılık, İslam düşmanlığı ve hoşgörüsüzlükle mücadelemiz de aynı kararlılıkla devam ediyor. Nefret suçlarına müsamaha gösterenler ve bu suçları meşrulaştırmaya çalışanların insanlığın bir arada yaşama iradesine kastettiklerini bu vesileyle tekrar hatırlatmak istiyorum.
İnsanlığın kazanılmış haklarının muhafaza edilmesi, bu hakları ihlal eden uygulamaların sonlandırılması tüm ülkelere düşen küresel bir yükümlülüktür. Kurallara dayalı uluslararası sistemi çifte standartlardan arındırmak suretiyle daha kapsayıcı ve adil bir anlayışla gözden geçirmenin, bu küresel yükümlülüğün ifasının ilk adımını teşkil ettiğini bir kez daha vurguluyorum.
Bu düşüncelerle İnsan Hakları Günü’nün bilhassa temel haklarından yoksun bırakılan Filistinli kardeşlerimiz başta olmak üzere tüm insanlığa barış, huzur ve adalet getirmesini temenni ediyor, aziz milletimizin nezdinde tüm dünyanın 10 Aralık İnsan Hakları Günü’nü kutluyorum.
🌹❤️🇹🇷❤️🌹
#sonnefesekadarakparti
#sonnefesekadarerdoğan
#malatyaakpartiteşkilatı
0 notes
cagdasyatirim · 3 months ago
Text
TMMOB ve Bağlı Odaları 27 Kasım 2024 tarihinde TBMM Genel Kurulunda görüşülmekte olan Köy Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Birliğimizin ve Odalarımızın özerk yapısını ortadan kaldırmayı amaçlayan değişikliğe ilişkin "TMMOB ve Bağlı Odaları 70 Yıldır Susmadı Susmayacak!" başlıklı ortak bir basın açıklaması yaptı.
TMMOB VE BAĞLI ODALARI 70 YILDIR SUSMADI, SUSMAYACAK!
TBMM Genel Kurulunda görüşülmekte olan Köy Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile yerleşmeye, çevreye ve yapılaşmaya dair pek çok alanda kamusal denetimin zayıflatılmasına ilişkin düzenlemelere yer verilirken bu alanlarda meslek odalarının da işlevsiz kılınması hedeflenmektedir.
Kanun teklifi içerisinde Mesleki Hizmetler Genel Müdürlüğü’nün görevleri arasında yer alan ı) Bakanlığın görev alanına giren konularla ilgili olarak mimarlık ve mühendislik meslek kuruluşlarına ilişkin mevzuatı hazırlamak ve bunları denetlemek.” ifadeleri ile 700 binden fazla mühendis, mimar ve şehir plancısının üye olduğu TMMOB’nin ve bağlı Odalarının kendilerini ve üyelerini bağlayıcı karar alma ve yetkilerine engel olunmaya çalışılmaktadır.
Demokratik hukuk devletine dayalı bir düzende yasaların açık, belirli, anlaşılır ve öngörülebilir olması gerekmektedir. Ayrıca, halkın parlamentoda etkin temsili, milletvekillerinin ve kamuoyunun yasa tekliflerini gereği gibi inceleyebilmesi ve teklife ilişkin görüşlerini açıklayabilmesi ile mümkün olabilir. Oysa ülkemizde sıklıkla karşılaştığımız üzere bir kez daha torba kanun yoluyla değişiklik yapılmak istenmektedir. Değişikliklere ilişkin Birliğimizden görüş alınmaması bir yana, milletvekillerinin incelenmesi dahi olanaksız kılınmıştır. Bütün bu Yasalaştırma sürecinin, demokratik hukuk devletinde olması gereken nitelikli yasa kavramı ve Anayasa’da var olan hukuk devleti ile bağdaşması mümkün değildir.
Yapılan işlem en başından itibaren yanlıştır. Bu düzenleme gündeme getirilirken, ülkemizdeki tek mühendislik ve mimarlık meslek kuruluşu olan Birliğimizden görüş alınmak bir yana, bilgilendirme dahi yapılmamıştır.
İfade etmek gerekir ki; kapalı kapılar ardında, alelacele yapılan görüşmelerle yürütülen bu süreçte yalnızca Birliğimizi değil; imar ve yapılaşma sürecinde görev alan yerinden yönetim kuruluşlarının, mahalli idarelerin yetkileri gasp edilmekte, görev alanlarına müdahale edilmektedir. Oysa Anayasada, devletin merkezi yönetim ve yerinden yönetim esaslarına göre yönetileceği açıkça düzenlenmiştir. Yerinden yönetim kuruluşlarının yetkilerinin elinden alınarak işlevsiz hale getirilmesi, Anayasanın öngördüğü bu düzeni bozmakta, açıkça Anayasayı ihlal etmektedir. TMMOB’ye bağlı Odalar Anayasa’nın 135. maddesine göre kurulmuş kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarıdır, demokratik meslek Odalarıdır. Her bir Odamızın Anayasa’dan ve 6235 sayılı TMMOB Yasası’ndan aldığı yetkiyle oluşturduğu uygulama yönetmelikleri doğrultusunda Genel Kurulları, Yönetim Kurulları, Onur Kurulları, Denetleme Kurulları bulunmaktadır. Kurulduğu günden bugüne TMMOB ve bağlı Odaları, yargının denetiminde, kendi üyelerince demokratik seçimlerle belirlenen yetkili organları eliyle karar alan ve uygulayan, merkezi idareden ayrı özerk bir yapıya sahip olmuştur.
Bu düzenleme “bakanlığın görev alanına giren konularda” gibi, ucu açık ve belirsiz bir tanımlamayla TMMOB ve Odalara ilişkin mevzuatı hazırlama ve denetleme yetkisini Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığına devrederek idari hiyerarşi içine almakta, Birliğimizin özerk yapısını ortadan kaldırmaktadır. Bu düzenleme en geniş anlamıyla mesleki-demokratik kitle örgütü, dar anlamda ise kamu kurumu niteliğindeki bir meslek kuruluşu olan Birliğimizin ve bağlı Odalarının çağdaş demokrasilerin en önemli gereklerinden biri olan “denge-fren mekanizmasını” yok saymaktadır.
Birliğimiz, Anayasada da kural altına alındığı üzere Kanunla kurulmuş, bu kapsamda amaçları, görev, yetki ve sorumlulukları da kuruluş kanununda düzenlenmiş ve aynı Kanunda kendi mevzuatını hazırlama yetkisi Anayasa’nın 124. maddesine paralel olarak TMMOB ve Odaların yetkili organlarına bırakılmıştır. Altını önemle çizmek gerekir ki Anayasa’nın 135. maddesi ile kuruluş Kanunumuz olan 6235 sayılı Yasa’nın varlığı, Birliğimiz ve bağlı Odalar dışında hiçbir organ tarafından bu alanda mevzuat düzenlemesi yapılamayacağını göstermektedir. Hiçbir organ kaynağını Anayasa’dan almayan bir devlet yetkisini kullanamaz. Yapılması öngörülen düzenleme anayasal düzenin kendisini hiçe saymaktır.
TMMOB’nin hedef alınmasının altında yatan temel neden Birliğimizin, kamusal niteliğinden ve toplumcu mücadele anlayışından gelen örgütlü yapısıdır. Çünkü Birliğimiz, sermaye ve rant çevrelerinin ölçüsüz ve denetimsiz uygulamalarına karşı sadece ülke varlıklarının ve toplumsal çıkarın değil, aynı zamanda meslektaşlarımızın ve mesleğimizin de koruyucusu durumundadır. Üyelerimiz mesleklerini icra ederken, ideolojik dayatmalara ve siyasal baskılara maruz kalmıyorsa eğer, bu durum, Birliğimizin her türlü güç odağından bağımsız duruşu ve statüsü sayesindedir.
Mühendislik ve mimarlık mesleği mensuplarının ortak gereksinmelerini karşılamak, mesleki faaliyetlerini kolaylaştırmak, mesleğin genel yararlara uygun olarak gelişmesini sağlamak, meslektaşların birbirleriyle ve halkla olan ilişkilerinde dürüstlüğü ve güveni hâkim kılmak üzere meslek disiplinini ve ahlakını korumak; kamunun ve ülkenin çıkarlarının korunmasında, yurdun doğal kaynaklarının bulunmasında, korunmasında ve işletilmesinde, çevre ve tarihi değerlerin ve kültürel mirasın korunmasında, tarımsal ve sınai üretimin artırılmasında, ülkenin sanatsal ve teknik kalkınmasında gerekli gördüğü tüm girişim ve etkinliklerde bulunmak amacıyla faaliyetlerini yürüten TMMOB’ye dönük her türlü baskı ve kısıtlama halkımız, mesleğimiz, meslektaşlarımız ve meslek alanlarımız için daha büyük yıkımlara neden olacaktır.
Yalnızca Birliğimize yönelik değil; kent hakkını doğrudan ilgilendiren düzenlemeler içeren, sağlıklı ve güvenli bir çevrede yaşama hakkını güvence altına alan Anayasa hükümlerini ihlal eden, kentleşme ve yapılaşmaya dair düzenlemeleri itibariyle de bu torba teklif her yönüyle ülkemizin ve halkımızın zararınadır.
Yapılacak bu değişiklikle TMMOB ve bağlı Odaları hedef alınmaktadır çünkü;
Birliğimiz, İliç’ten Soma ve Ermenek’e maden facialarının; Akkuyu’dan Sinop’a nükleer kirliliğin, Fırtına Deresi’nden Munzur Vadisi’ne özgür akması engellenen derelerin, Aydın’dan Filyos’a yok edilen tarım alanlarını korumak, yeraltı ve yerüstü kaynaklarımızın halkımızın elinden alınmasını engellemek için mücadele etmektedir.
Birliğimiz, Salda Gölü’nden Van Gölü’ne su havzalarının, Kuzey Ormanlarından Kazdağlarına ormanların, Karasu’dan Akdeniz’e kıyıların, Marmara’dan Karadeniz’e denizlerin korunması için mücadele etmektedir.
Birliğimiz, kamu arazileri, okullar, hastaneler, devlet binaları gibi kamusal varlıkların; kent meydanları, donatı alanları ve tarihî yapılar gibi kentsel değerlerin, bin yıldır yaşanan mahalleler, yerleşik kültürler ve sosyal dokuların korunması ve kamu yararına kullanılması ile toplu ulaşım, halk sağlığı, sağlıklı ve yaşanabilir çevre, temel hak ve özgürlükler gibi konularda mesleki uzmanlıklara dayalı bilimsel ve teknik gerekçelerle sürdürdüğü hukuksal mücadele ile idarenin işlem ve kararlarının yargı tarafından denetlenmesini sağlamak için mücadele etmektedir.
TMMOB’nin toplumsal yarar anlayışı, sermayenin sınırsız sömürüsüne açılan her alanda örgütlü, mesleki, demokratik kitle mücadelesinin gereğidir. Getirilmesi öngörülen bu değişiklik kamu varlık ve birimlerinin talan sürecini hızlandırmanın yanı sıra ülkemizin geleceğine de tehdit oluşturacaktır.
Yapılması öngörülen bu düzenlemenin tek amacı Birliğimizin özerkliğini ortadan kaldırılarak 'kamu yararı' doğrultusunda çalışmalarını engelleme yoluyla doğal kaynakları, halkın kullanımına açık alanları, tarihi değerleri, kamu yararı dışında kullanmanın önündeki engelleri temizlemek, rant çevrelerine dikensiz gül bahçesi açmaktır.
Bu yüzden Birliğimizin özerkliğine yönelik bu saldırı, ülkemize ve halkımıza da yönelmiş bir saldırıdır.
Muhtemelen Mecliste bugün oylanacak olan kanun teklifinin ilgili maddesine yönelik tüm milletvekillerimizi ret oyu vermeye, ülkemizin ve halkımızın geleceğine sahip çıkmaya davet ediyoruz.
Herkes bilmelidir ki, çalışmalarını Anayasanın 'eşitlik' ilkesi ve 'kamu yararı' doğrultusunda sürdüren TMMOB ve bağlı Odaları, bugüne dek demokratik hukuk devleti anlayışı ile bağdaşmayan, “itibarsızlaştırılma ve gözden düşürmeyi” amaçlayan birçok benzeri girişime rağmen, kuruluş amaçları doğrultusunda çalışmaktan geri durmamıştır.
Yine herkes bilmelidir ki; TMMOB ve bağlı Odaları mesleki, bilimsel, teknik doğrulara dayanarak ülkenin en karanlık dönemlerinde bile faaliyetlerini yürütmüştür. Anayasal güvence, hukukun, insan haklarının ve demokrasinin evrensel normlarına bağlılığımız üyelerimizin demokratik iradelerinin ortaya koyduğu güçle, dün olduğu gibi bugün de sürecektir.
Kurulduğu günden beri kamusal ve mesleki yarar temel ilkesiyle, mesleki-bilimsel teknik doğrulara dayanarak ülkenin en karanlık dönemlerinde bile gerçekleri açıklamaktan geri durmayan TMMOB ve bağlı Odaları üzerinde vesayet tesis etme girişimlerini dün olduğu gibi bugün de boşa çıkaracak; üreten, kalkınan ve hakça bölüşen bir ülke mücadelesini yılmadan sürdürecektir.
TMMOB ve Bağlı Odaları Susmadı, Susmaz!
Yaşasın TMMOB örgütlülüğü! Yaşasın mücadelemiz!
Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği
Bilgisayar Mühendisleri Odası
Çevre Mühendisleri Odası
Elektrik Mühendisleri Odası
Fizik Mühendisleri Odası
Gemi Makinaları İşletme Mühendisleri Odası
Gemi Mühendisleri Odası
Gıda Mühendisleri Odası
Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası
İçmimarlar Odası
İnşaat Mühendisleri Odası
Jeofizik Mühendisleri Odası
Jeoloji Mühendisleri Odası
Kimya Mühendisleri Odası
Maden Mühendisleri Odası
Makina Mühendisleri Odası
Metalurji ve Malzeme Mühendisleri Odası
Meteoroloji Mühendisleri Odası
Mimarlar Odası
Petrol Mühendisleri Odası
Peyzaj Mimarları Odası
Şehir Plancıları Odası
Tekstil Mühendisleri Odası
Ziraat Mühendisleri Odası
0 notes
darkyayincilik · 2 months ago
Text
İzmir'de Çift Katlı Mezarlık Dönemi Başlıyor
İzmir Büyükşehir Belediyesi, kentin artan mezarlık ihtiyacını karşılamak için Örnekköy’de yeni mezarlık alanı oluşturuyor. 2025 yılının ilk çeyreğinde gömüye açılacak 7 bin 742 kapasiteli yeni mezarlığın 7 bin 542’si “birinci derece akrabalar için” çift katlı olarak hazırlanıyor. İzmir Büyükşehir Belediyesi kentin mezarlık ihtiyacını karşılamak için çalışmalarını sürdürüyor.  Artan nüfus…
0 notes
musatokmak · 3 months ago
Video
youtube
Çocuğun Duygusal Sorunları I Podcast# Bölüm 2 I
[Müzik] bebeklikten yetişkinliğe çocuğun duygusal sorunları Doktor lek çeviren Erzem Onur seslendiren Özgür tokmak çocuğumu emzirmeli miyim bu konuda bir karara varmadan önce her anne emzirmeye karşı duyduğu hisleri büyük bir dikkat gözden geçirmelidir arkadaşlarınızın dostlarınızın bu konuda sizden daha tecrübeli olduğunu sandığınız kimselerin bütün sözlerini bir kenara iterek kararınızı kocanızın da bu konudaki görüşünü dikkate alarak Yalnız kendi hissiniz dayanarak verin Eğer meme vermeye karşı bir tepkiniz Yoksa Hiç durmayın emzirin yavrunuz yok Eğer bu Sizde bir tepki uyandırıyorsa hiç denemeniz daha yerinde olacaktır bu konuda en önemli nokta Çocuğunuzu beslerken kendinizi mutlu hissetmeniz sizin güvenli ve mutlu oluşunuz Çocuğunuz için sütün nereden geldiğinden çok daha büyük önem taşıyacaktır emzirmediğim doğacağına inandırılmış olduğu için kendini çocuğunu emzirmeye zorlayan Bir annenin bilinçli ya da bilinçsiz tepkileri o kadar güçlü olabilir ki çocuk için bir mutluluk kaynağı olması gereken beslenme süreci hem anne hem de çocuk için bir huzursuzluk kaynağı haline gelebilir meme vermeli mi yoksa vermemeli mi Bu sorunun can alıcı noktası çocuk için beslenmeyi hangi seçeneğin tatmin edici bir yaşantı haline koyduğu cevabına dayanmaktadır cevap ise mutlu bir annedir kararınızı Duygularınızı göz önünde tutarak verin beslenme ilişkisi sizde ve çocuğunuzda mutluluk yaratmalıdır meme verip vermeme konusunda kararsız ya da kayıtsız olabilirsiniz bu durumda doğal olması nedeniyle size Çocuğunuzu emzirmenin sağık veririm Ayrıca göz önünde tutulması gereken bir başka önemli nokta daha var meme verme anneyi 4 ya da 5 saatlik aralarla bebeğe bağlamakta Bu da çocuğunuzla daha fazla birlikte olmanıza neden olmaktadır Ana ile çocuk arasında düzenli zaman aralıklarıyla kurulan sürekli bir ilişki bebeğin psikolojik yönden sağlıklı bir şekilde gelişmesinde çok önemli bir rol oynayacaktır çünkü çocuk emzirme süresince sağlıklı bir duygusal gelişim için ihtiyacı olan duyusal uyarıların tümünden yararlanacaktır çocuğunu Emziren anne farkında bile olmadan bu uyarıları sağlayacaktır yeni doğmuş çocuk neden ağlar bebeyin ağlaması fiziksel ya da psikolojik etkenlerin meydana getirdiği bir rahatsızlığı haber veren bir İmdat işaretidir fiziksel nedenler arasında en yaygın olanlar açlık kirli ya da ıslak bir bez aşırı sıcak ya da soğuğun verdiği rahatsızlık gaz sancısı hazımsızlığın doğurduğu acı açık kalmış bir çengelli iğne gibi pek çok kitabın uzun uzun tartıştığı durumlardır ama önemle şunu belirtelim ki fiziksel yönden hiçbir şikayeti olmayan bir bebek canı sıkıldığı veya duyusal uyarma ihtiyacı olduğu için de acı acı ağlayabilir bu gereğince önem verilmemiş bir noktadır çocuğunuzun Can sıkıntısını gidermek için ona duyusal uyarım sağlamanız onun fiziksel ihtiyaçlarını karşılam kadar önemlidir çocuğumun ağlamasını durdurmak için ne yapmalıyım bebek yalnızca mutsuz olduğu için ağlar ninelerimizin söylediği gibi ciğerlerini geliştirmek amacıyla değil size düşen onu mutlu etmeye çalışmaktır yanınına gidin onu neyin rahatsız ettiğini bulmaya ve rahatlatmaya çalışın hiçbir zaman bırak ağlasın ilkesiyle hareket etmeyin özellikle Bebeğinizin Yaşamının ilk 9 ya da 10 ayı için bu büyük bir önem taşımaktadır yavrumuz da insanların kendisine yardımcı olmaları konusunda Güven ya da güvensizlik duygularının gelişmesi Onun bu en aciz dönemindeki yardım isteme çığlıklarına cevap verilip verilmemesine bağlıdır ağlamasını duyduğunuzda yanına giderseniz insanların birbirlerinin çağrılarına cevap verdiğini görecek bu şekilde de insanların zor durumda kendisine yardımcı olacağı konusunda Güven kazanacaktır çocuğum ağladığında onu kucağıma almalı mıyım Bebeğinizin yatağından kaldırılıp kucağa alındığında veya gezdirildi ne kadar mutlu olduğu göz önünde tutulacak olursa sanırım alm olduğu sonucuna varılabilir kucakta gezdirme çocuğunuza sürekli ve değişken bir görsel uyarı sağlamakla kalmayıp ona aynı zamanda kollarınızın arasında olmaktan dolayı Dokunma uyarısı hissi verecek kendini Taşıyan kimsenin hareketlerinden ve ona sarılmış olmasından ötürü kaslarını uyaran hareket duyusu yani kinestetik uyarılar sağlar uyarılması Bebeklerin çok hoşlandıkları bir şeydir bütün bunlara dayanarak da uykusu sırasında dönerken yaptığı gibi birkaç saniyelik ağlamaları dışında uzun süreli ağladığında Çocuğunuzu kucağınıza almanızın gerekli olduğu sonucunu çıkarabiliriz araştırmalar kısa sürelerle de olsa sıklıkla kucağa alınan çocukların daha az ağladığını göstermiştir bu sonuçlara dayanarak tasarlamış olduğum araştırmaya çocukların günün hangi saatinde en huzursuz olup ağladığını incelemekle başladım Bu ilk adımın sonuçlarının alınıp şemala ştır sonra bebeği ağlaması beklenen saatten Biraz önce Kısa bir süre için kucağa almayı denedik ve çok kısa bir süre için bile kucağa alınmasının gerginlik saatlerindeki ağlamaları büyük ölçüde azalttığını gördük bu Araştırmadan çıkan sonuç çocukların arada bir yataklarından kaldırılıp kucağa alınmasının uyarım ihtiyaçlarını karşıladığı bu şekilde de huzursuzlukların giderip mutsuzluk Yaygara azalttığı şeklinde oldu çocuğumu kendiliğinden susana dek ağlatmam doğru olmaz mı Çocuğunuzu uzun bir süre ağlamasına kulaklarınızı tıkayıp yanına gitmediğiniz de bundan başkalarından yardım umması gerektiği sonucunu çıkaracağını belirtmiştik Bu deney sık sık tekrarlanıp cevapsız kalan Ağlama süreleri uzayıp giderse bebek insanlardan Umut kesip ihtiyaçlarının tatmini için başka yollar aramaya başlayacaktır mutsuzlukları yla baş başa bırakılan bebekler çoğu zaman dertlerini Kendi kendilerine giderebilmek için öne ve arkaya doğru sallanmak başlarını yataklarının kenarlarına vurmak gibi tatmin Yollarına başvuracaklardır Ayrıca bu bozulma durumlarından kurtulabilmek için uyumayı da bir çare olarak görebilirler uyumak ya da kendi kendini uyarmak bebeğin gerginliğini gidermeye yardımcı olduğunda bu davranış kalıbı kökleş ecek bebekte ya içine kapanma ya da Gerçeklerden kaçma tutumlarını geliştirme eğilimleri ortaya çıkacaktır çocuk insanların yardımcı olabileceğini öğrenmemiş ve bu davranış kalıpları yetişkinliğe dek sürüp gittiğinde bir tür şizofreniye dönüşebilir bebeğiniz Zaman Zaman Yalnızca bir kimsenin yakınında olup olmadığını anlamak ihtiyacını gidermek için de ağlayabilir bu davranış türü bebek 6 aylık olduktan bir süre sonra ortaya çıkar önceleri kendini emniyette hissetmek için annesinin kucağına alınmak gibi bir fiziksel temasa ihtiyaç duyan bebek daha Sonraları onu sadece görmekle yetinebilir Hatta yürümeye başladığı Yaşamının ilk yılından sonra daima gözünün önünde bulunmanızı bile gerekseme bilil Artık arada bir annenin yakınlarında olup olmadığını kontrol etmekle yetinecek oyununu bir an bırakıp yanınıza koşmasının Sizi gördükten sonra da yine işine dönmesinin sebebi budur çocuğunuzun fiziksel temas ihtiyacından vazgeçme eğilimi önemli bir ilkeyi ortaya koymaktadır İlkel bir ihtiyaç başlangıçta tatmin edildiğinde çocuk büyümesinin ikin evresinde ihtiyaçların tatmin edilmemesinden doğacak bozulma durumlarının daha kolaylıkla üstesinden gelebilir Son derecede bağımlı olan yeni doğmuş bebekte bağımsızlık duygusunu geliştirmeye çalışmak boş bir çabadır bağımsızlık ancak ih giderildiğinde bilincine varılan Bir aşamadır Ana babalardan ve eğitim görmüş çocuk hemşirelerinden en çok duyduğum cümlelerden biri bebek ağladığında yalnızca kucağa alınmak istiyordur onu alıştırıp şımartmayın sanırım bebeğin endişe duygusunu yaşamasının emli ve gerekli oldğu kanısındadır güşe hayata sağlam adımlarla başlamasını sağlamak amacıyla ağladığında kendi haline terk ederler Kanımca bu sistem hiçbir açıdan gerekli değildir bozulma duygusunun zaman zaman öğrenmeyi kamçıladı bir gerçektir Fakat her şeyden önce bozulmanın derecesi bireyin kaldırma gücü ve o sırada yürürlükte olan çevresel koşar önünde tutulmalıdır aşırı bozulma öğrenmeyi Kamçılamak çok uzaktır ve ana baba çocuklarının ileride karşılaşacağı bozulma durumlarını daha iyi kaldırmaya hazırlandıklarını sanarken çocuk yalnızca ana babasına dolayısıyla da insanlara güven duyamayacağınız son derece aciz ve bağımlı olduğu yaşamın bu ilk dönemlerinde önüne çıkan güçlüklerin üstesinden gelebilmesi için doğrudan doğruya ihtiyaçlarını karşılayarak ona yardımcı olmanız çok daha yerinde bir davranış olacaktır daha ileride Çocuğunuz büyüyüp bozulmayı karşılama yeteneklerinin gelişmeye artmaya başladığını gözlediğim ona sorunlarını çözümlemek için kendi yeteneklerinden yararlanması ÖBS çocuğumu sürekli olarak mutlu kılmak çabası onun şımarmasın yol açmaz mı günümüzde şımartma kavramı aydınlığa kavuşmuş olmaktan uzaktır şımartmayın istediğim kimselerin uygun bir tanımlama yapabilmekte güçlük çektiklerini gördüm şımarık bir çocuğun sözünü ettiklerinde genellikle sürekli olarak bir şeyler isteyen yapması gerekenleri ancak bir mükafat karşılığında yapan Arzuları yerine getirilmeye suyuna gidilmediğinde öfke nöbetleri geçiren hiçbir şeyden memnun olmayan bir çocuk tablosu çizdiler kişisel Kanımca yeni doğmuş bir bebeği şımartmak olanaksızdır şımartma kavramı 9 ya da 10 aylıktan küçük bebeklerle bağdaşmamaktadır Bu evredeki bebekler sınırsız bir şekilde bağımlı kendi ihtiyaçlarını karşılamaktan tamamen acizdir ve umdukları bir mutluluğun gerçekleşmesinden büyük Bir çaresizlik ve Bozgun duygusu yaşarlar tatmin olabilmek için yetişkinlerin işbirliğine muhtaçtırlar çocuğunuza yardımcı oldunuz diye onu şartmış sınız Ayrıca Eğer bu ilk temel ihtiyaçlarını karşılıksız bırakıp çocuğunuza sürekli Bozgun duygulara yaşatırsan bebeksi davranışlara saplanıp kalma şansı bu ihtiyaçların En kısa yoldan ve önemli bir bozgun duygusuna yol açmalarına fırsat bırakılmadan giderilmesi halinden çok daha fazla olacaktır İnanın bana ilk bebeklik dönemini mutlu yaşantılarla geçirmişse bağımsızlık yeteneği çok daha güçlü bir şekilde filizlenip gelişecektir çocuğunuza kim bakıyor hangi çocuk olursa olsun ona en iyi bakacak olan kimse tartışmasız Kendi anne babasıdır ne kadar iyi eğitilmiş ve iyi niyetli olursa olsun diğer kimsel sizin çocuğunuza olan derin bağlılık duygunu sahip değildir ana babanın yavrusuna duyduğu biyolojik koruma güdüleri türlerin devamı ve yayılması için en önemli etkendir insan türünün de gelişip yaşamını sürdürebilme Bir olgudur Ana babalar bu tür duygulara sahip olmasaydı hiç düşündünüz mü bir anne ya da babanın ebeveynlik güdüsü gerek ana babanın davranışının çocuğu etkilediği gerekse çocuğun davranışının ana babayı etkilediği karşılıklı ilişkiler de kendini gösteren çok köklü bir biyolojik oluşuma dayanır çocuğun ana babanın ilgisine açıklığa oranında ana babanın çocuğun faaliyetlerine karşı ilgisi artacaktır ilk kez gülümsediğinde ana babasının gösterdiği heyecan çocuğu etkiler ve ana babasında aynı tepkiyi görebilmek isteği gülümseme alışkanlığının yerleşmesinde rol oynar bu karşılıklı etkileşimler sonucu ana babalar gerek değer yargıları ve duygularını gerekse bilgi dağcıları gelecek kuşaklara aktarm ol Herhangi bir gözlemci genç bir annenin bebeğiyle ilişkilerini incelediğinde bu biyolojik olayı açıkça görür annelerin mutluluk ve gurur duyma hisleriyle ilişkili olan şefkat ve bebeklerini ilgiyle sarma isteği Öylesine güçlü ve belirgindir ki doğanın büyük gizen birine tanıklık ettiğimizi Sezer adeta eli türlerinin çoğunda görülen ana yavru bağlılığının pek çok kimseyi gözleri yaşartacak derecede duygulandırdı hiç dikkatinizi çekti mi Belki de bu bağlılığı görmek bize ana babalarımızın yanında duyduğumuz Güven hissini hatırlatması nedeniyle özel bir hoşnutluğu ana baba ile çocuk arasındaki biyolojik ilişki karşılıklı haberleşmeyi güçlendirmekte ve ana babayı kendi kanından olan çocuğu korumak ve onunla ilgilenmek için özel bir sorumluluk duygusuyla yüklemektedir çocuğumla ilişkilerimi biyoloji ne şekilde etkiler gebelik süresinde doğum sırasında ve hemen doğumun ardından pek çok hormon değişikliği yer alır bu değişiklikler gebelik sona erdikten sonra 3 ila 4 hafta kadar sürer hormon değişiklikleri doğum sürecinin ayrılmaz bir parçasıdır ve genç bir kadını anne olmak üzere özel bir şekilde hazırlar Örneğin bir hormon değişikliği süt bezlerini harekete geçirecektir bunun sonucu olarak salgılanan süt de çocuğun beslenmesi bakılması ve korunması işlerini kolaylaştıracaktır daha önce de belirtmiş olduğum gibi hayvanlar üzerinde yürütülmüş pek çok araştırma yavruların annelerinden ayrılmasının yavrunun sağlıklı bir şekilde büyüyebilmesi için en önemli etken olan anne davranışının gelişmesine engel olduğu sonucunu ortaya koymuştur yürütmüş bulduğum bazı araştırmaların sonuçları da doğumun ardından yavrunun uzun bir süre için anneden ayrılmasının annenin çocuğuna karşı tutumunda değişiklikler oluşturduğunu göstermiştir Belki de bu süreçte etkili olan biyolojik ilişkilerdir durum ne olursa olsun Bütün araştırma sonuçları annenin doğumun ardından en kısa süre içinde çocuğunun bakım i kendi üstü almı gerektiği görüşünü desteklemektedir doğumla annenin bebeğin bakımıyla ilgilenmesi arasında geçecek süre en kısa süreye indirgenir çocuğunla babasının ilişkilerinde biyolojik bir etmen var mıdır sorunun yanıtı Şüphesiz evettir çun döllenme kalıtımsal nitelikler yanında babanın Mizaç özellikleri ve babanın Yaradılış ve kişiliğine bağlı etkilerle de yoğrulmuştur bu benzerlikler baba çocuk ilişkilerinde karşılıklı kaynaşma ve anlaşmayı kolaylaştırır Bir babanın çocuğunun gelişme ve başarılarından gurur duyması ve dostlarının hık demiş babasının burnundan düşmüş diyebileceği bir çocuğa sahip olma arzusu biyolojik bir etkinin sonucudur babaların büyük bir çoğunluğu gelecek kuşaklarda kendi özelliklerinden bazılarını sürdürecek bir çocuk sahibi olmak ister Belki de çoğu babanın ilk çocuklarının erkek olmasını Arzu etmelerinin temelinde bu yatar Hatta daha da ileri gidersek pek çok erkeğin çocuklarına gebe kalma yönünde bilinçaltı güçlü bir İsteğe sahip olduğunu söyleyeceğim Yalnız bu isteğin bilinçaltının derinliklerinde gömülü olduğunu ve kendini ancak bir psik analizcinin yani köklü bir isteğin belirteçleri olarak tanımlayabileceğimiz yeni bir fikre gebe olduğu gurur duyduğu başarıyla tamamlanmış güçlü bir eserden söz ederken de çocuğum ifadelerini kullanabilir pek çok kimse bu gözlemleri saçmalık olarak nitelendirmek eğilimindedir Oysa ki bu tür gözlemlerin insan gelişimi konusundaki bilgilerimizi zenginleştirmek de büyük katkısı olmuştur Bir babanın çocuğunun bezlerini değiştirip Ona mama yedirmesi gerekir mi Kesinlikle ve hiç tartışmasız Evet babanın da bebeğin bakımında rolü olmalıdır ve çocuğuyla ne kadar erken ilgilenmeye başlarsa sonuç o ölçüde İyi olacaktır Hatta bu işe çocuk daha doğmadan başlamak en yerinde bir davranıştır eşleri anne olma görevine hazırlanırken kendilerini Baba olma görevine hazırlayan erkeklerin çocuklarına çok daha yakın olduğu pek çok kez dikkatimi çekmiştir bu durum özellikle karı kocanın ağrısız doğuma karar verip erkeğin Doğumda aktif bir görev alması ve doğum olayını paylaşmasına geçerlidir bu erkekler kendilerini eşlerine çok daha yakın hissetmekte çocuklarına Sevi göster inde daha açık ve rahat olmaktadırlar kendi gözlemlerime dayanarak bu erkeklerin babalığın çok daha fazla tadına vardıklarını ve bundan büyük bir mutluluk duyduklarını belirtebilirim birçok ülkede babanın çocuğun bakımıyla ilgilenmesi konusuna çok az önem verilmiş giderek erkeklerin Baba olmanı zevkine varmasına engel olabilecek tutumların gelişmesine Yol açılmıştır kuşaktan kuşağa aktarılmış olan tutum babaya Öncelikle faturaları ödeme ve disiplini temsil etme ile ilgili bir rol yüklemektedir gelecek kuşaklarda babanın rolünün çok daha insancıl bir şekilde değişmesi ve çocuğun bakımında katkısı olması Şüphesiz ki çok daha yararlı olacaktır babanın çocuğun bakımıyla yakından ilgilenmesi ve bu tutumun saygıyla karşılanması sadece birey birey olarak çocuklara yararlı olmakla kalmayıp gelecek kuşakların da aynı yolu izlemesini sağlayacaktır Böylece günümüzde babanın rolü olarak kabul ettiğimiz yetersiz tutum çocuklarımızın ihtiyaçlarına çok daha iyi cevap verecek bir düzeye gelecektir bütün bunlara ek olarak da babanın doğum olayına ve çocuk bakımına aktif bir şekilde katılmasının sadece çocuğun duyusal rahatlığı ve gelişimi için değil aynı zamanda kendisine destek olan bir kocaya çok daha güçlü bağlarla bağlanacak kadın için de son derece önemli olduğu kanısındayım Böylece evlilikte İşbirliği ve destekle şme çok daha güçlenecek ve anne çocuk büyütmenin yorucu usandırıcı yönlerinden çok daha az şikayetçi olacaktır [Müzik]
0 notes
ziyaboztass · 3 months ago
Text
Mental Sağlık Tabuları ve Yardım Arayışı: Yeni Bir Perspektif
Günümüz toplumlarında mental sağlık hâlâ birçok yanlış anlaşılma ve önyargının gölgesinde kalmaktadır. Bu durum, bireylerin yardım arayışını zorlaştırmakta ve psikolojik rahatsızlıklarla başa çıkma sürecini daha karmaşık hale getirmektedir. Oysa mental sağlık, fiziksel sağlık kadar önemli ve üzerinde konuşulması gereken bir konudur. Tabuların yıkılması ve yardım arayışının normalleştirilmesi, bireylerin daha sağlıklı ve dengeli bir yaşam sürmesi için hayati öneme sahiptir.
Tabuların Kökeni: Damgalama ve Cehalet
Mental sağlık tabuları, çoğunlukla bilgi eksikliği ve damgalamadan kaynaklanır. Depresyon, anksiyete, bipolar bozukluk veya obsesif-kompulsif bozukluk gibi rahatsızlıklar, yanlış bir şekilde "zayıflık", "karakter eksikliği" ya da "deli olmak" gibi olumsuz yargılarla ilişkilendirilir. Özellikle bazı kültürlerde, mental sağlık sorunları aile itibarı, bireysel onur veya toplumsal kabul açısından tehdit olarak görülür.
Bu damgalama, bireylerin sorunlarını saklamasına ve profesyonel yardım aramaktan çekinmesine neden olur. Bunun sonucunda birçok kişi yalnız kalır, problemleri daha da büyür ve tedavi edilmesi güç bir hal alır.
Tabuların Yıkılması: Eğitim ve Farkındalık
Mental sağlık konusundaki tabuları yıkmak, eğitim ve farkındalık çalışmalarını gerektirir. Öncelikle, toplumda mental sağlık sorunlarının yaygınlığı ve bu sorunların biyolojik, çevresel ve genetik faktörlerle ilişkili olduğu açıklıkla ifade edilmelidir. Okullarda, iş yerlerinde ve toplum genelinde yapılan eğitim programları, bireylerin bu konulara dair daha bilinçli olmasını sağlar.
Medyanın rolü burada kritik bir öneme sahiptir. Televizyon, sosyal medya ve diğer platformlar aracılığıyla doğru bilgiler paylaşmak, empatiyi artırabilir ve damgalamayı azaltabilir. Özellikle kişisel hikayelerin paylaşılması, başkalarının benzer durumlarla başa çıkmasına yardımcı olabilir.
Yardım Arayışını Normalleştirmek
Bir diğer önemli adım, yardım arayışını normalleştirmektir. Fiziksel bir rahatsızlık durumunda nasıl doktora gitmek doğal karşılanıyorsa, mental sağlık sorunları için psikolog veya psikiyatriste başvurmak da aynı şekilde algılanmalıdır. Bu konuda, toplum liderleri, ünlüler ve kanaat önderlerinin desteği önemli olabilir. Onların mental sağlık konusundaki açık konuşmaları, geniş kitlelerin bu durumu kabul etmesini kolaylaştırabilir.
Ayrıca, erişilebilir ve uygun fiyatlı mental sağlık hizmetleri sağlanmalıdır. Ekonomik engeller veya coğrafi kısıtlamalar, birçok insanın bu hizmetlerden yararlanmasını zorlaştırmaktadır. Devletlerin ve özel sektörün bu konuda iş birliği yapması, toplum sağlığı açısından önemli bir yatırım olacaktır.
Sonuç: Empati ve Destek Kültürü
Mental sağlık tabularını yıkmak, sadece bireysel değil, toplumsal bir sorumluluktur. Bu süreç, eğitime, farkındalık artırmaya ve destek kültürünü teşvik etmeye dayanır. Her bireyin, kendi ihtiyaçları doğrultusunda yardım aramaya hakkı vardır ve bu süreçte yalnız olmadığını hissetmesi gerekir.
Tabuların ortadan kalktığı, empati ve destekle dolu bir toplum, bireylerin daha güçlü, sağlıklı ve mutlu bir yaşam sürmesini mümkün kılacaktır. Unutulmamalıdır ki mental sağlık, herkesin hakkıdır ve bu hakkı savunmak hepimizin görevidir.
0 notes
hepsigundemcom · 3 months ago
Text
SpaceX, Starship roketinin 6’ncı uçuş denemesini yaptı
SpaceX, Starship roketinin 6’ncı uçuş denemesini yaptı İHA ABD’li iş adamı Elon Musk'ın sahibi olduğu uzay nakliyatı şirketi SpaceX, Dünya yörüngesi, Ay ve Mars’a kargo ve insan taşıma hedefiyle geliştirdiği 122 metre uzunluğundaki dev Starship roketinin 6’ncı uçuş denemesini gerçekleştirdi.SPACEX STARSHIP BAŞARILI BİR FIRLATMA GERÇEKLEŞTİRDİStarship roketi, Türkiye saati ile 01.00’de ABD’nin Texas eyaletindeki Boca Chica bölgesinde bulunan SpaceX’e ilişkin Starbase roket geliştirme alanından başarılı bir biçimde fırlatıldı.Roketin Muhteşem Heavy güçlendiricisi, fırlatmadan yaklaşık 7 dakika sonra Meksika Körfezi'nde bulunan platforma geri döndü.SpaceX’ten yapılan açıklamada son denemenin uzayda bir Raptor motorunun ateşlenmesi, ısı kalkanı denemeleri ve yeni hareket değişiklikleri üzere performans geliştirici gayelere odaklandığı bildirildi.TRUMP DENEME İÇİN TEXAS'A GİTTİÖte yandan, denemeye ABD Başkanı seçilen Donald Trump da katıldı.Günün erken saatlerinde toplumsal medya üzerinden SpaceX şirketinin sahibi olan Elon Musk’a baht dileyen Trump, "Sadece uzaya gönderilen değil, şimdiye dek yerden kaldırılan en büyük objenin fırlatılışını izlemek üzere büyük Texas eyaletine gidiyorum" tabirlerini kullandı.Musk ise, “Starship uçuş denememizde başkanı ağırlamaktan onur duyuyoruz” açıklamasında bulundu.Daha sonra paylaşılan manzaralarda Musk'ın Trump’ı Starbase roket fırlatma alanının girişinde karşıladığı görüldü. Musk, ABD seçim sürecinde Trump’a verdiği açık takviyeyle gündeme gelmişti. Kaynak: İhlas Haber Ajansı (İHA)https://www.ensonhaber.com/teknoloji/spacex-starship-roketinin-6nci-ucus-denemesini-yapti https://hepsigundem.com/spacex-starship-roketinin-6nci-ucus-denemesini-yapti/?fsp_sid=1801#Deneme #Musk #Roket #Spacex #Trump
0 notes
gundemarsivi · 4 months ago
Text
Tumblr media
Dilerim Siz De Üşütürsünüz Bayım
✍🏻 Hayrettin Geçkin
Hayır, izin falan istemedi. Geldi oturdu yanıma. Ne selamını alabildim ne de kimsin diye sorabildim açıkçası. Konuşacak gücüm, kuvvetim de yoktu ayrıca. İkimiz de tetikte kaldık bir süre. Boş bir yer olsaydı belki kalkardım. Eni sonu kafa dinleyecektim bir iki saat. Kimsenin gelip yanımda ahkam kesmesine katlanacak halde değildim üstelik. Televizyonlardan, gazetelerden, sanal ortamlardan, daha doğrusu her şeyden kaçıp o koruluğa sığınmış, bir banka ilişmiştim o gün. Boş bank var mı diye bakınmadım değil. Ne gezer! Herkes kendini dışarıya atmıştı. Kim bilir belki de onlar da benim gibi ağaç kokularının, kuş seslerinin iyi geleceğini düşündüler yorgun ruhlarına.
Hayretle baktım adama: Saç sakal karışık. Hırpani giysiler içinde yarı deli, yarı derviş. Demez mi bakışlarını yüzüme daldırarak: “Direnmesek ekmeğimiz tehlikede. Tehlikede yarınımız. Ağaçlar, kuşlar; börtü böcek tehlikede.” Dün gece yazmaya çalıştığım ama bitiremediğim şiirden yapraklar düşüyordu sanki birer birer adam konuştukça. Düşten yapraklar toprağa, suya, havaya karışıyordu sanki usul usul.
“Onlar engereklerdir/ onlar çıyanlardır / onlar aşımıza ekmeğimize göz koyanlardır / tanı bunları / tanı da büyü.” Adam gözbebeklerime yerleşecek gibi söyledi bu dizeleri. Beni Adiloş Bebe’yle karıştırdı sandım ve oralı olmadım. Adam iyiden iyiye yemiş dedim kafayı. Başımı sağa sola çevirip tepkimi ifade etmeyi geçirdim içimden ama durup dururken bela almak olurdu bu. Yapmadım. Yapamadım. Ya adam bana sararsa. Öyle ya!
Bacak bacak üstüne attı. Cebinden tütün tabakasını çıkardı. Bir dal sigara sardı özenle. Bir süre okşadı onu. Yüzünde beliren şefkat parmak uçlarına doğru yürüdü. Parmak uçlarında yumuşattı bir güzel tek dal sigarasını. Ve ardından da tüttürdü. Özgürlüğü çekercesine çekti içine sigarasının dumanını. Dünyayı tütün kokusu aldı. Kaba adam dedim içimden. “Sigara içsem rahatsız eder miyim sizi,” diye sorabilirdi en azından. Kimsede ne nezaket kaldı ne de hoşgörü. Son günlerde herkeste bir acayiplik. Adam bunun açık örneği işte. Görgüsüzün teki.
Dinleyip dinlemeyeceğimi umursamadan: “İnsanları terör örgütü suçlamasıyla hapse atıyorlar. Oysa terörist olan kendileri. Çıkarları yüzünden bozuştukları ortaklarının terörist olduğunu kendileri açıklamadı mı? Beraber yürümediler mi bu yolları? Asıl bunların tutuklanıp birer birer hapse atılması lazım. Bunların her şeyine kayyum atamak lazım asıl. Bunlarda onur, vicdan, utanma arama.” Acı bir kahkaha attı bunları söyler söylemez. Ağzından tükürükler saçıldı sağa sola. Dişlerinin kiri, kanlı gözleri ortaya çıktı. Ürperdim açık söylemek gerekirse. Adam birikmiş öfkesini bana kusacak diye düşündüm bir an. Ben zaten kendime ağır.
“Yeşile düşman bunlar, ağaca, suya… insana…” Adam bunları söylerken nerdeyse ustanın dizelerine uzanıp “onlar ümidin düşmanıdır sevgilim / akarsuyun / meyve çağında ağacın…” diyecek oldum. Hay aksi! Allahtan bu kez salaklığım tutmadı. Başıma gelen bin bir türlü belanın perde perde gözümün önüne inmesinden olmalı. İyi ki de öyle olmuş.
Adamın nerde duracağını, konuşmasını kesip kesmeyeceğini, bana sarıp sarmayacağını kestirmek mümkün değildi artık. Rüzgârı arkasına almış yelkenli gemi gibi ilerliyordu adeta: “Kayyum atanacaksa cumhuriyete kıyanlara, cumhuriyeti halka çok görenlere, ülkeyi karanlık tarikat ilişkilerine peşkeş çekenlere, taciz ve tecavüz yuvası haline gelmiş Kuran Kurslarına atanmalıdır. Kayyum atanacaksa ülkede korku toplumu yaratanlara, hak hukuk adalet diye bir şey bırakmayanlara; uyuşturucularla, çetelerle iş tutan, halka değil bir avuç haramiye çalışan, devletin olanaklarını onlara açanlara, kendi yakınlarının çocuk öldürme makinalarına dönüşmüş özel hastanelerine atanmalıdır. Kayyum atanacaksa bir sürü bakanlığını bütçesiyle har vurup harman savuran, bir siyasi partinin propaganda merkezi gibi çalışan Diyanet İşleri Başkanlığına atanmalıdır. Çıkar çatışması yüzünden ortaklıkları bozulan terör örgütünden öğrendikleri marifetlerle ülkeyi cehenneme çeviren bu utanmazların başına çalmalı kayyumlarını.”
Olacak gibi değildi. Canımı dişime toplayıp kalktım adamın yanından. Duyan eden bunları benim söylediğimi sanabilirdi çünkü. Ondan sonra da gel çık işin içinden. Sana bir iftira atarlar ki bunun böyle olmadığını kanıtlamak için bin derenin suyu yetmez. Düşünsenize ülkede yargı bağımsızlığı, hukukun üstünlüğünü var derseniz kimsenin gülemeyeceği espri yapmış olursunuz.
Adamın benim için söylediklerini duymazdan gelerek uzaklaştım yanından: “Dilerim siz de üşütürsünüz bayım! Onlar için ülkeyi tam kalbinden vurmanın zamanı. Başarıp başaramayacaklarını test ediyorlar. Siz de kenara çekiliyorsunuz. Haklısın bayım. Çünkü herkes bildiği kadar yaşar bu hayatı. Bilinci ve vicdanı kadar da katkı yapar nasıl bir gelecek istiyorsa.”
Otuz kırk metre uzakta boş yer vardı Allah’tan. Hemen iliştim oraya. Bıraktığı yer daha sıcacıktı kalkıp giden her kimse. Belki de o da sıkılmıştı adamın dırdırından. Eğer öyleyse bana ne demeli! Ben niye o kadar kaldım orada. Gerçi burada da kurtulmak kolay olmayacak adamdan.
Memur bey. Hayır ben değildim. Ben değildim memur bey! Bakın aradığınız adam gidiyor işte. Bakın konuşa konuşa gidiyor hem de: “Bu ülke bizim, bu topraklar bizim, bu insanlar bizim, ama onlar bizim değil, bizden değil.” diye diye gidiyor. Memurun aldırdığı yoktu dediklerime. Sürüklemeye başladı. “Burası Yeni Ortadoğu, burası Yeni Afganistan, burası Yeni Suriye, Yeni Irak,” diye sürüklüyordu o da beni.
Türkiye’nin bilmem kaç ilinden büyük, en büyük ilçesinin belediyesine kayyum atanması yeni bir karanlık dönemin başlangıcı. Bundan çok etkilendiğim belli. Kan ter içinde uyandım. Henüz ortalık ağarmamıştı. Pencereyi açtım. Gökyüzüyle kucaklaştık. Kasım ayının serinliğiydi odamı dolduran. Rüyama giren adamı düşündüm. “Direnmesek ekmeğimiz tehlikede. Tehlikede yarınımız. Ağaçlar, kuşlar; börtü böcek tehlikede,” sözlerini dolduruyor kulaklarımı hâlâ. Ben de akıllı bir değilim doğrusunu söylemek lazımsa. Adama, bir ağız açmada / bir adım atmada bütün mesele / korkunun boyunu geçeriz kardeşlerim dizeleriyle eşlik ederdim belki de eğer uyanmasaydım, gördüğüm rüya devam etseydi.
Hayrettin Geçkin
0 notes