#Mektep
Explore tagged Tumblr posts
Text
"İlim mektepleri medreselerdir. İrfan mektepleri ise dergâhlardır. İlim yolları mezheplerdir. İrfan yolları ise tarikatlardır. Her tarikatın seyrü sülûk usulü vardır. Bu tabir seyrini ve bağlanılan usulü ifade eder. Tarikatlar türlü türlü olsa da hepsinin gayesi aynıdır: kişiyi "ben"den alıp "O"na götürmek.."
"Tarikat seni senden alır, seni sana sensiz verir."
Cüneyd-i Bağdâdi Hazretleri
33 notes
·
View notes
Text
Hadi bana okulunu söyle de sana devletinin kim olduğunu söyleyeyim
"Milletin kalb hastalığı zaaf-ı diyanettir. Bunu takviye ile sıhhat bulabilir."
İlk Dönem Eserleri'nden.
Cumhurbaşkanımızın 'Kara Harp Okulu Camii' müjdesine pek sevindim. Allah ona ecr-i kesir versin. Fakat, yine de, bu mevzuda temkini elden bırakmamak gerektiği kanaatine sahibim. Zira meselemiz 'camisizlik' meselesinden ziyade 'imansızlık' yahut da 'zihniyetsizlik' meselesidir. Kalbi-aklı müslümanca şekillenene heryer camidir. Heryer mescid olur. Kainat zaten mü'mine mescid kılınmıştır. Nerede dursa namazını kılar. Fakat zihniyet müslümanca şekillenmeyince, isterseniz duvarlarını altından yaptırın, mübareklerin içi boş kalır. Hele mevzu askerî okullar olunca iş biraz daha çetrefilleşiyor. Evet. Zira müslüman Osmanlı'dan laik Türkiye'ye savruluş da yine o mektepler eliyle gerçekleşmişti. Demek asıl dikkat edilmesi gereken mektepteki zihniyetlerdir. O okullarda işlenen müfredattır, sistemdir, mahsulüdür. Camiyse bunların ardından gelebilecek bir hayır işidir.
Dile kolay geliyor. Tâlibân 20 yıllık 'süpergüç işgaline' karşı nasıl dayanabildi? Nasıl olup da onca sene ayakta kaldı? Dağılmadı. Vazgeçmedi. Yorulmadı. Mezkûr sorunun cevabını ararken, Tâlibân'ın kuruluşunda önemli bir yer tutan, Diyobend medreselerinin gücünü unutmamak gerekiyor. Bu güç elbette maddi bir güç değildi. Fakat bu güç, maddi güce bile boyun eğdirebilen, bir sistemin gücüydü. Tâlibân, asıl kaybedişin 'yerliliğini kaybetme' düzeyinde yaşandığını bildiği için, tarlasını Batılı ideolojilere sürdürmedi. Onları zihnen Batı'nın veled-i zinası kılmadı. Müslim kodlarını muhafazayla hayatını sürdürdü. Ne kadar budanırsa budansın yeniden kendisi olarak boyverdi böylelikle. En nihayet çağın en kuvvetli Firavun'una pes ettirdi.
Belki de "Geldikleri gibi giderler..." hakikati Türkiye'de değil Afganistan'da gerçekleşti. Çünkü bizden gidenler(!) âdeta 'biz'liğimizi de beraberlerinde götürdüler. Yerimize kendileri gibi sekülerleri yerleştirdiler. Afganistan'daysa böyle olmadı.
Ebubekir Sifil Hoca, moğol fitnesine de benzer bir iradeyle karşı koyulduğuna dikkat çeker sık sık. Moğollar kuvvetlidir. Evet. Ve ümmet perişan durumdadır. Heryer işgal altındadır. Fakat o karanlıkta dahi birşeydeki hassasiyetlerini yitirmezler mü'minler: Dinlerine olan emniyetlerini. Ve bir de 'o dinî gelecek nesillere sıhhatle aktarmak' üzerine sa'y u gayretlerini. Bu ikisini yitirmedikleri için, kısa bir süre içinde, moğol fitnesi eriyip gider. Hatta, üstüne bir de, moğolların büyük bir kısmı müslüman olurlar. Ümmetin sinesine karışırlar. Elhamdülillah. Tâlibân'ın Amerika'ya karşı kazandığı zaferin daha görkemlisi o zamanlarda yaşanmıştır demek ki. Demek ki, köklerine sıkı tututan müslümanlar, cümle fırtınaların tehlikesini atlatırlar.
Ahirzaman fitnesinin en tehlikeli yanlarından birisi de budur: Tutunulacak köklerin yitirilmesidir. Medreselerin kapatılmasıdır. Tekkelerin susturulmasıdır. Harflerin değiştirilmesidir. İslamî tedrisin yasaklanmasıdır. Babanın oğluna elif-bâ öğretemeyecek hale getirilmesidir. O nedenle müslümanlar bu defa 'moğollaşmaya' karşı duramamışlardır. Çünkü üzerinde yükseldikleri sistemi yitirmişlerdir. Bizi yıkan maddi işgaller değildir kesinlikle. Hayır. Bizi yıkan maneviyatımızın gelecek nesillere naklinin engellenmesidir. Bu yüzden Kadir Mısıroğlu merhum, Yunan'ın galibiyetini, yaşananlara kıyasla daha 'ehven' görmüştür. Hem, Bediüzzaman'ın da ifadesiyle, "Münafık kâfirden eşeddir." Kâfirin yaptığına karşı müslümanlarda bir tedafü refleksi gelişir. İlla karşı konulur. Mücadelenin her türlüsüyle kaybedilen birgün geriye alınır. Ama düşman dahilde olursa...
"Eskiden tehlikeler hariçten gelirdi; onun için mukavemet kolaydı. Şimdi tehlike içeriden geliyor. Kurt, gövdenin içine girdi. Şimdi, mukavemet güçleşti. Korkarım ki, cemiyetin bünyesi buna dayanamaz. Çünkü düşmanı sezmez. Can damarını koparan, kanını içen en büyük hasmını dost zanneder. Cemiyetin basiret gözü böyle körleşirse, iman kalesi tehlikededir. İşte benim ıztırabım, yegâne ıztırabım budur. Yoksa şahsımın mâruz kaldığı zahmet ve meşakkatleri düşünmeye bile vaktim yoktur. Keşke bunun bin misli meşakkate mâruz kalsam da iman kalesinin istikbali selâmette olsa!" Şerif Mardin merhuma ait Türkiye'de Toplum ve Siyaset isimli eserde de aynı meseleye Osmanlı'dan Cumhuriyet'e geçiş ekseninde bakıldığını gördüm. Mardin'e göre, Osmanlı'yı Osmanlı yapan öğelerden birisi, üzerine kurulduğu medrese sistemiydi. Elbette bu sistemin ilk kurucusu kendisi değildi. Ancak içselleştiren Osmanlı olmuştu. 27-28. sayfalarında diyordu ki mesela Mardin: "(...) Medreselere devlet desteğini temin etmekle bu gelişmeden faydalanmışlardı. Di��er taraftan medreseden yetişenlerin de devlet 'barem'inde yeralmaları, şeriat üzerine kurulu adlî mekanizmanın bir devlet mekanizması olarak çalışmasını sağlamıştı. Selçuk Veziri Nizamü'l-Mülk bu ilginç 'darbe'nin mimarı olarak gösterilir. (...) Osmanlı İmparatorluğu kendinden önce gelen İslamî imparatorluklardan daha düzenli ve topluluğun her köşesine daha 'nüfuz edici' bir yapıdır. Aynı zamanda imparatorluk merkez teşkilatı ulemayı kendine sıkı bir şekilde bağlamayı bilmiştir. İmparatorluk, medrese sistemini, genel devlet işlerine faydalı olacak şekilde sistematikleştirdi ve geliştirdi."
Yani Osmanlı esasında bir 'medreseli devleti'dir. Devlet kadrosunu oluştururken medreseyi bir münbit zemin olarak kullanmıştır. Böylece kaht-ı rical sorunu çekmeden uzun yıllar ayakta kalabilmiştir. Mardin'e göre 'yükselişi' böyle yaşandığı gibi 'yıkılışı' da yine bu eksende şekillenir. Tanzimat'tan itibaren devlet içinde geriletilen medreseliler, II. Abdülhamid Han zamanında kurulan modern mekteplerle, hepten minderin dışına doğru itilmişlerdir. Sayfa 211'de konuyu şöyle açar Mardin:
"(...) Tanzimat hareketinin 1839-1876 yılları arasında ne kadar çok iş gördüğünü ve imparatorluğun kurumlarını laikleştirmekte ne ölçüde ileri gittiğini gözden kaçırılır. Ulemayı, eskiden hemen hemen tekelleri altına aldıkları bir yargı mekanizmasının arkaplanına itmek, karma bir hukuk sistemi uygulanan yeni bir yargı yapısı ortaya çıkarmak, (Abdülhamid döneminde) sivil bir hukuk okulu kurmak ve Batı yargı geleneklerini anlayan bir yargıç sınıfı yetiştirmeye başlamak, dava vekilliği ve savcılık kurumlarını ortaya çıkarmak, Tanzimat'ın laikleşme üstünde ne kadar durduğunu anlatan adımlardır. Eğitim kurumlarının tekelini ellerinde tutan ulemayı bir yana iterek, sivil bir eğitim sistemi geliştirmek, sivil öğretmen okulları açmak, bugünkü orta ve liselerin karması olan rüştiyeleri ülke yüzeyine yaymak, sonraları (yine Abdülhamid'in sözedilmeyen bir başarısı) askerî okul sistemini yeniden kurarak yetişen 'mektepli' subayların sayısında önemli bir artış sağlamak, vilayet merkezlerinde askerî ve sivil liseler açmak da Tanzimat ve sonrasında eğitim düzeyinde gösterilen ilerlemelerdir. Son olarak, bir yargıç yönetici karışımı olan kadının yerine, Türkiye'nin çağdaş yönetim sistemine çok benzeyen bir sistemin ortaya çıkarılması, Tanzimat'ın geliştirdiği bir başka önemli yeniliktir. Bunların tümü 'laikleşmeye' doğru atılan önemli adımlardır." Mardin'e göre: "Sultan Abdülhamid'in hatası, gelişmekte olan 'vatanperver'liği, Osmanlı hanedanına 'vefa' ile bir saymış olmasıdır. Bunun daha somut bir örneği, Padişah'a karşı muhalefeti yönlendirmiş olan İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin kuruluş tarihini değerlendirerek verilebilir." Bu cemiyeti ortaya çıkaran bir anlamda Osmanlı'nın bizzat kendisidir. Çünkü onun kurduğu Askerî Tıbbiye Mektebi öğrencilerinin başlattığı bir harekettir. Yani, medreselerin yerine mektepleri koyan Osmanlı, bunun 'yeni bir devlet' imâsı içerdiğini farketmemiştir. Her okulun kendi devleti üzere adam yetiştirdiğini anlamamıştır. Medreselerin devleti Osmanlıdır. Fakat mekteplilerin devlet tahayyülü Osmanlı'dan çok daha başkadır. Laiktir. Sekülerdir.
"Atatürkçülüğün ana ilkeleri 19. yüzyıl sonunda, padişahın yasaklarına rağmen İstanbul, İzmir, Beyrut gibi İmparatorluk merkezlerinde yayılan Batı fikir akımlarının etkisinde ortaya çıkmıştır. Bu fikirler 1980'lerden sonra yüksek öğrenim görenlerin bir bölümü üzerinde etkili olmaya başlamıştır. Fikirlerin tartışıldığı odak noktaları arasında Mülkiye, Askerî Tıbbiye ve Harbiye okullarını saymak gerekir. Bu okullarda eğitimin kapsamında yapılan değişmeler Batı fikirlerinin yayılmasının tabii bir ortamını oluşturmuştur. Atatürk nesli, Batı'nın Büchner gibi materyalist düşünürlerinin, müspet bilimlerle toplum problemlerinin çözülebileceğine inanan pozitivistlerin ve Darwin'in evrim teorilerinin sosyal bilimlerle yansımasının etkisi altında yetişti..." Ve Mardin, eserinin 198. sayfasında, meseleye son noktayı koyar:
"19. yüzyıl Osmanlı düşüncesini belki en derin bir şekilde etkileyen unsurlardan biri okul sistemindeki değişiklik olmuştur. Okulun medreseden ayrı bir kuruluş olduğu bize çoktan beri anlatılan bir öğedir, fakat bu ayrılığın en aşağı üç yönü olduğu inceleme konusu yapılmamıştır: Pedagoji değişikliği, program değişikliği ve örgütlenme değişikliği..."
Bediüzzaman Hazretlerinin; Hürriyete Hitap gibi metinlerinde; mektep, medrese ve tekke arasındaki anlaşmazlıklara dikkat çekmesi boşuna değildir. Bunların 'tehalüf-ü meşarib'i 'üç başlı bir toplum' teşekkülüne sebep olmaktadır. Birbirleriyle kaynaştırılmaları Osmanlı'nin geleceği için çok önemlidir. Onun Medresetü'z-Zehra hayalinde de biraz bunun izleri vardır. Zehra Medresesi bu üç başlılığın ortadan kaldırılmasıdır. Başarılmış olsaydı, belki de, Osmanlı'nın sıhhatle devamına sebebiyet verdiği gibi, bugün bizi uğraştıran kemalist rejimin zararlarına da engel olabilecekti. Maalesef maçı o gün seküler mektepliler kazandı. Ve onların meyvesi de seküler, kemalist, laik, ulusalcı bir Türkiye oldu. Osmanlı Anadolu karnında bir Avrupa doğurdu.
Şimdi 'yeni bir Türkiye'den bahsedeceksek o zaman bize sorulacak ilk soru şu: Yeni Türkiye'nin okullarını kurduk mu? Erdoğan'ın bu soruya İmam Hatipler üzerinden verdiği cevap yeterince kuvvetli durmuyor. İlahiyatlar da nihayetinde kemalist rejime angaje olabilen tipler yetiştiriyorlar. Belki de sistemi 'küçük modifiyeler' ile değil, daha temelden bir teşekkülle çözmek gerekmektedir. Evet. Gençlerin "Mustafa Kemal'in askerleriyiz!" diye bağırmasına engel olamazsak o gelecek elbette 'bizim' değildir. Cenab-ı Hak rüşdümüzü ilham eylesin. Zor olan yolları kolaylaştırsın. Geleceğimizi tekrar bizim kılsın. Âmin. Âmin.
1 note
·
View note
Text
#ev#dev#ayna#değil#duruş#boş#kime#bu#caka#mektep#meşrep#konuş#her#kelime#baş#büyük#vaka#haletiruhiye#aletiruhiye#düşün#varlık#zarar#bir#gün#dara
0 notes
Text
Gün akşamda🌄
Huzur ve mutluluk olsun evlerinizde🌹
Sevdiklerinizin elini sakın bırakmayın👥💙🩵
Sevgilerimle 💙🕊️
"Çiçekler damlıyor gecenin parmaklarından,
Dudaklarımda eski bir mektep türküsü,
Karanlıkta sana doğru uzanmış ellerim,
Gözlerim gözlerini arıyor durmadan,
Nerdesin?!”
Attila İlhan
💙🥀🕊️
49 notes
·
View notes
Text
'Eğitimin milli, laik ve tek mektep esasına dayalı olması prensibimizdir.
Terbiyede hedefimiz, milli cemiyetin medeni ve toplumsal kıymetini yükseltecek ve iktisadi kudretini artıracak vatandaşlar yetiştirmektir.
İlk tahsilin parasız ve mecburi olması esasının en kısa müddet zarfında bilfill tahakkuk ettirilmesini birinci derecede önemle takip ediyoruz.'
-Mustafa Kemal ATATÜRK
#kitapvesarap#postlarım#mustafa kemal atatürk#bokmutluyuzaqq#iyiyimlaben#kaanbubelli#kemalistbiradam#kemalistbirkadın#my post#rumll#tr ataturk#istanbulfatihiii#simseklerintanrisi#sarhoskedi#uranophiles#uykusuzlukbelirtisi#petricorsworld#vodkavesen#vodkaverinbana#velevkirenkliyiz
11 notes
·
View notes
Text
Dört mektep bitirmiş,
Gavatlığı medeniyet,
Yavşaklığı samimiyet,
Züppeliği de hürriyet sanıyor pezevenk.!
10 notes
·
View notes
Text
Karanlığın insanı delirten bir ihtişamı vardır Yıldızlar, aydınlık fikirler gibi tavanda salkım salkım
bu gece dağ başları kadar yalnızım. Çiçekler damlıyor gecenin parmaklarından, dudaklarımda
eski bir mektep türküsü karanlıkta sana doğru uzanmış ellerim, gözlerim, gözlerini arıyor durmadan;
nerdesin?
- Attila İlhan
13 notes
·
View notes
Text
Özledim seni Şehir! Belki güzel bir tevafuk hasretimizi dindirir..! Çok kirlendi bu dünya Şehir! Gayrı aşkın ne görülür ne de bilinir!
Çocukluğumun İstanbul'u sen değil misin? Toptaşından yükselen nağmelerdesin! Annemin feryadı, ablamın rüyasının söndüğü ferdesin! Sokullu'da ilk mektep günlerimdesin!
Özledim seni Şehir! Sen de kalabalıklar içinde yalnız mısın? Hem ruhen hem bedenen yorgun musun? Bir Kanlıca akşamında ağlar mısın? Özledim seni Şehir! Özledim seni…
Murat Mesut
14 notes
·
View notes
Text
Hakikat şu ki, millet bünyesinde inkılâplar mektepte başlar ve her milletin, kendine özel olan mektebi vardır. Millî mektep, zihniyet ve örflerde, metodları ve müfredatile, terbiye prensipleri ve psikolojik temellerde, hattâ binasının yapı tarziyle kendini başka milletlerinkinden ayırır.
30 notes
·
View notes
Text
Çiçekler damlıyor gecenin parmaklarından
Dudaklarımda eski bir mektep türküsü
Karanlıkta sana doğru uzanmış ellerim
Gözlerim gözlerini arıyor durmadan
Nerdesin?
~
Attilâ İlhan, Yalnızlık Şiiri
52 notes
·
View notes
Text
Çiçekler damlyor gecenin parmaklarından
Dudaklarımda eski bir mektep türküsü
Karanlıkta sana doğru uzanmış ellerim
Gözlerim gözlerini arıyor durmadan
Nerdesin?
3 notes
·
View notes
Text
İstanbul
Ziya Osman Saba
Seni görüyorum yine İstanbul
Gözlerimle kucaklar gibi uzaktan
Minare minare, ev ev,
Yol, meydan.
Geliyor Boğaziçi'nden doğru.
Bir iskeleden kalkan vapurun sesi,
Mavi sular üstünde yine,
Bembeyaz Kız Kulesi.
Bir yanda, serin sabahlarla beraber,
Doğduğum kıyılar: Beşiktaş'ım.
Baktıkça hep, semt semt, yer yer,
Beş yaşım, on beş yaşım, ah yirmi yaşım!
Durmuş bir tepende okuduğum mektep,
Askerlik ettiğim kışladır ötesi.
Bir gün, bir kızını benim eden;
Evlendirme dairesi.
Benim de sayılmaz mı oralar?
Elimi tutar gibi iki yanımdan,
Babamın yattığı Küçüksu,
Anamın toprağı Eyüpsultan.
Önümde, açık kollarıyla boğaz,
Çengelköy`den aktarma Rumelihisarı.
İstanbul, İstanbul`um benim,
Kadıköy`ü, Üsküdar`ı...
Gün olur, Köprü ortasında durur
Anarım, Adalar`da çamların uykusunu.
Gün olur, Beyoğlu`nu özler içim,
Koklamak isterim Tünel`in kokusunu.
Bulut geçer üstünden,
Gemi gelir yanaşır
Bir eski türküdür, kulağıma fısıldar,
"İçi dolu çamaşır."
Göğünde tanıdım ayın on dördünü.
Kırlarında bilirim baharı,
Her şey içimde, her şey,
İstanbul yadigarı.
Bir daha görüyorum seni dünya gözüyle,
Göğün hep üstümde, havan ciğerlerimdedir.
Ey doğup yaşadığım yerde her taşını
Öpüp başıma koymak istediğim şehir!
4 notes
·
View notes
Text
Hayata bakış açım her geçen gün değişiyor ...
Bilemiyorum yaşla mı ilintili yoksa gözümdeki gönlümdeki perdemi kalktı ...
Mesela yalanı doğrudan çok kolay ayırt edebiliyorum,
Doğrunun üstüne gidiyor ama yalanı anlayınca doğrudur diyorum geçiyorum...
Çünkü hislerimde yanılmıyorum ...
Önceden kazık yemeden karşımdaki insanı tanıyamazdım asla ,
Şimdi bir insanın gözlerine bakınca ta ciğerini görebiliyorum ilk bakışta...
Yüreğine inandığım insanlara şeffafım sadece ,
Gerisine kapalı bir kutuyum olabildiğince..
Samimiyeti hak etmek gerekir önce
Herkese samimi olmak eşittir dert olarak döner insana...
Hayata çok başka bakıyorum
Mesela ,
Keyif almaya bakıyorum her şeyden yediğim yemekten giydiğim kıyafetten içtiğim kahveden ...
Önemsediklerimin başına ben ve benim canımı koyduğumdan bu yana içimde kafamda rahat...
Değmeyen ne varsa şu hayatta hepsinden uzak duruyorum itinayla...
Dostunda düşmanında bir kalitesi bir zeka seviyesi olması gerektiğine inanıyorum artık
Cahiline laf anlatmaya çalışmanın çok gereksiz bir eylem olduğunu fark ettim. .
Zaten ne geldiyse başımıza
İnsanın cahilinden zekası şeytanlığa çalışanlarından gelmedimi başımıza...
Eskiler mektep medrese bilmezlerdi belki ama
Nerede çokluk orada bokluk diyerek
Yıllar öncesinden sağlıklı yaşamın tiyosunu vermişler bize ...
Büyük sözü dinlerim ben
O yüzden artık
Nerede çokluk orada ben yokum...
Ben ve keyfim yeteriz birbirimize gerek yok
abur cubura
Sağlığıma dokunuyor da.! Günaydın☕️😉
24 notes
·
View notes
Text
☕🍮🍰🍩🍪☕
Çiçekler damlıyor gecenin parmaklarından,
Dudaklarımda eski bir mektep türküsü,
Karanlıkta sana doğru uzanmış ellerim,
Gözlerim gözlerini arıyor durmadan,
Nerdesin?”
Attila İlhan
🩵🥀🕊️
30 notes
·
View notes
Text
Herkes İçin Siyer(7.Bölüm)
✓Ön yargı insanın ocağını batırır karşısında ki peygamber dahi olsa
✓ALLAH Firavun'un sarayindan Musa yi çıkaracak
✓Erkam b.ebil Erkam 18 yaşına girmiş ve aynı zamanda yeni evlenmiş bir gençtir.
✓Efendimiz Kabe'nin bahçesinde oturmuş insanlar beni heryerde engelliyor ne yapacm diye düşünürken Erkam b.ebil Erkam gelir efendimizle konuşur iman eder.
✓Evim evindir bende senin hizmetçinim evimi istediğin gibi kullanabilirsin der ve orda başlar mektep
✓İnsanlar uykuda iken dava adamı ayakta ise kazanır. Mekkeliler öğle kaylule uykusunda iken iman edenler Erkam b.ebil Erkamin evine giderler.
✓Bizim bal ayımız risalet dawasına hizmettir.
✓Dar'ul İslam ın Erkam b.ebil Erkamin evinde olmasının sebepleri
*Mesafe kabeye çok yakın
*Ev toplu şekilde ibadet etmek için büyük ve geniş
*Efendimize en çok hakaret eden mahzunoğullarina ait Erkam bin ebil Erkam in evinde olacağını kimse tahmin edemez
*Mekkeliler böyle bir dava için gençlerin kullanılacağını düşünmedi
✓Ben gençlerle teyit edildim.
✓Risalet davası bugün yetim sancağın boynu bükük
✓Gizli davet yok özel davet var ilk önce seçilmiş insanlar seçim nasıl ahlak olarak en iyi olanlar.
✓Dar'ul İslam ın Süreci
*Özel davet gizli teşkilatlanma
*Açık davet gizli teşkilatlanma
*Açık davet açık teşkilatlanma (hz.omer Müslüman oluyor).
✓Semanın (Vahyin) dili kadının lehinedir.Peygamber efendimiz hayatta iken biz ona kadınlar la ilgili soru sormaya korkardık.cunku mutlaka bişey olurdu vahiy gelir ayetler inerdi
✓Zühd dünyaya küsmek değil nimetler elinde varken dünyaya meyletmemektir.
✓Bilal bizim efendimiz dır.Başka bir efendimiz{Ebubekir} onu azad etmiştir.
✓Dar'ul İslam ın eğitim metodu
*Sağlam akide(tevhid iman)
*Aklı kavram olarak geliştirme (İslam ölürken dirilten bir dindir).
*Ruhları inşaa etme(zulüm gördüğünüzde terketmeyin mevki sahibi olursanız kibirlenmeyin)
✓Dar'ul İslâm da bildiklerimizin muallimiyiz bilmediklerimizin talebesiyiz
✓Uykularimiz sünnet üzere olmadığı için uyanık gezemiyoruz.
✓Hz.aişe (ranh) tarihten cogyrafyadan her alandan soruyorlar Hz Aişe her sorunun cevabını verince şaşırıyorlar bunları nerden biliyorsun diye soruyor kardeşinin oğlu:
"Benim muallimim Hz.Muhammed(sav) idi " cevabını veriyor
✓Dar'ul İslam'ın azığı iman Kur'an gözyaşı dır.
✓Wahiy katibi sıfatını alıyor Erkam b.ebil Erkam.
✓Hicretten sonra peygamber efendimiz e arsa hediye ediyorlar efendimiz Erkam nerde bunu ona hediye edeceğim diyerek ona olan vefa borcunu ödüyor.
✓Erkam b.ebil Erkam ölüm döşeğinde iken bana sad bin ebi vakkasi çağırın beni o yıkasin buyuruyor.Sad b.evi vakkas(ranh)onu gözyaşları içinde yıkayıp defnediyor.
Herkesiçinsiyer
Muhammed Emin Yıldırım
5 notes
·
View notes
Text
Toz Gece
Kalbim, hazan mektebinin öğrencisi artık. Üstelik kalp kırıklığı bursuyla hak etmiş bu mektebi. Güz yaprakları ölgün bir harcanışın pelesenk izmaritine düşmüş. Can, şimdi kaç yapraklı yonca acıyış gemisinde? Yola çıkılan kaç sessizlikten merdivenlerden düşer gibi düştüm, bir bilseniz.
İstanbul'un sessiz gecesinin nedamet ve feraset yolculuğuna yağıyor şimdi yağmur. Cam, mütemadiyen kırık bir keşkenin balçıkla sıvanmaz kalbime batış eyleminde; hazan mektebinin en soylu öğrencisiyim şimdi. Parmak kaldırıp söz istiyorum kaderden, daha ağzımı açmadan ben; orta yerinden kırılıyor ağlak kalbim. Tutup, geçmişin haksızlıklarına, oltayı saadet düzeneğine kurmaya çalışırken kalbim tekliyor. Bir daha mı? Tövbe!
Kurur da kalır kalbim, daha sevmez; insan...
İnsan sevmemeyi prensip bilir de damgasını yağmura yansıtmaz. Çiğ taneleri düşüyor gecenin sessizliğine, alengirli uyuyuşlar sezinliyor eşyalar, oturduğum koltuğun acaba distopikliğinde helvasını kavuruyorum aşkın.
Mekanı kalbim olmasın da, son saadette bir günah çiğner; sakızın tadı değer acıya, sakızın şekeri imdat çeker.
Kalbim, hazan mektebinin mezunu şimdi. Yaprakları teker teker döktüm kaldırıma, her bir yaprak bunca senelik sevmekti. Daha da sevemez, uslanır, kurur, edebi yok oluştan alır gönül. Uyku tutmaz, bir asker kurşununun hedefi diye söz ederler kalbimden; sivil bir yalanın tek sözüyle harcandığını bilmezler.
Bak! Son bir yaprak daha kalmış, hazan mektebinin gül yağmaz kalbinden, özrü imdat hançeri buyurur, kendini hançerler; bir daha hiçbir yaprak onu sevda sanmayacak diye kendine kıyar, hiçe bilenen yüce gönüllü bir ölmektir bu kalp. Son nefese, es; kepini unutmak diye atmışken, müdürün çığlığı yükselir. Cama vuran yağmur sanırlar, halbuki "sevememeye" ilk mezunu vermiştir mektep, müdür bile bunu yiten kalbin ölmek faslının son satırında anlar. Bak! Şimşeği vurdu kadere güzden bahara, korkma, bir daha acımaz.
Bitik bir mezundur kalp, sahurunu yaşamak; iftarını unutmak diye yapar...
Dilara AKSOY
32 notes
·
View notes