#Kor Kitap
Explore tagged Tumblr posts
Text
Jules Boykoff – Olimpiyata Hayırcılar (2024)
‘Olimpiyata Hayırcılar’, Olimpiyat karşıtı aktivizmin küresel yükselişiyle Olimpiyat Oyunlarına ev sahipliği yapmanın azalan popülaritesinin kesişimini araştırıyor. Olimpiyatlar bir zamanlar göz alıcı bir refah, turizm ve istihdamda artış efsaneleriyle pohpohlanıyordu ama son yıllarda bu “güvenceler”in foyası meydana çıktı. Olimpiyatların yerinden edilme, genişletilmiş polislik faaliyeti ve…
View On WordPress
#Jules Boykoff#Kapitalist Mega Sporlara Karşı Mücadele#Kor Kitap#Mithat Fabian Sözmen#Olimpiyata Hayırcılar#Olimpiyatlar
0 notes
Text
#orhan pamuk#kor#alıntı#kitapsözleri#postlarım#fotoğraf#sabahattin ali#kendime notlar#muzik#spotify#bazı kelimeler çok güzel#kitaplar#kitap alıntısı#kitap
22 notes
·
View notes
Text
" Ama gözler kör.
Yüreğiyle bakmalı insan... "
24 notes
·
View notes
Text
İLME TEŞFİK (İMAM-GAZÂLÎ)
İLMİN FAZİLETİNE AYETLER
İlmin, İlim Öğretmenin ve İlim Öğrenmenin Fazileti ve Bunlara Dair Aklî ve Naklî Deliller:
"Allah kendisinden başka ilah olmadığına adaletle şehadet etti.
Melekler ve ilim sahipleri de O'ndan başka ilah olmadığına şehadet ettiler" (3 Ali İmran/18)
Görüldüğü üzere ayette Allah (Subhanehu ve Tealâ), kendisinden başka ilah olmadığı gerçeğine önce kendi zatını daha sonra melekleri, üçüncü olarak da ilim sahiplerini şahid göstermektedir.
Bu ayet, ilmin ve ilim ehlinin yüceliğini gösteren büyük bir delildir.
"...Allah, inananları ve kendilerine ilim verilenleri derecelerle yükseltsin.
Allah yaptıklarınızdan haberdardır. (58 Mücadele/11)
İbni Abbas (radıyallahu anhuma) bu ayetin tefsirinde şöyle der:
"Alimler, cahillerden yedi yüz derece üstündür ve her derece arasında beş yüz yıllık mesafe vardır."
"De ki: Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Doğrusu ancak akıl sahipleri bunları hakkıyla düşünür." (39 Zümer/9)
18 SAYFA İMAM-I GAZÂLİ
"Kulları içinden ancak âlimler, Allah'tan (gereğince) kor- kar." (35 Fâtır/28)
"De ki: Benimle sizin aranızda şahid olarak Allah ve yanında Kitâb'n bilgisi olanlar yeter." (13 Rad/43)
"Nezdinde kitaptan bir ilim bulunan zat
'Sen gözünü kapayıp açıncaya kadar ben sana onu (Belkıs'ın tahtını) getiririm' dedi." (27 Neml/40)
Kitaptan bir ilme mazhar olan zat, ilmin nelere kâdir olduğunu göstermek için Süleyman (Aleyhisselam)'a böyle hitap etmiştir.
"Kendilerine ilim verilmiş olanlar ise şöyle dediler: Yazıklar olsun size!
İman edip iyi işler yapanlar için Allah'ın mükâfatı daha hayırlıdır." (28 Kasas/80)
Allah (Subhanehu ve Tealâ) bu ayette âhiretin kıymetinin ancak ilimle bilineceğini beyan etmektedir.
"İşte biz, bu temsilleri insanlar için getiriyoruz.
Fakat onları ancak ilim ve iz'an sahipleri idrak ederler."13 (29 Ankebut/43)
"Onlara güven veya korkuya dair bir haber gelince hemen onu yayarlar.
Halbuki onu, Rasul'e veya aralarındaki emir sahiplerine götürselerdi, onlardan işin içyüzünü anlayanlar, bunun ne olduğunu bilirlerdi." (4 Nisa/83)
Allah (Subhanehu ve Tealâ) bu ayette olayların yorumunu âlimlerin istihraç ve istinbatına bırakmaktadır. Böylece âlimlerin mertebelerinin yüce olduğunu ve bu mertebenin peygamberler mertebesine eşdeğer olduğunu bildirmektedir.
"Ey Ademoğulları!
Sizler için avret yerlerinizi örtecek elbise ve ziynet eşyası var ettik.
Ancak takva elbisesi daha hayırlıdır." (7 A'raf/27)
Bazı müfessirler ayette geçen avret yerini örten elbise ile ilmin, ziynet ile yakîn mertebesinin, takva elbisesi ile de hayânın kastedildiğini söylemişlerdir.
"Gerçekten onlara, inanan bir toplum için yol gösterici ve rahmet olarak, ilim üzere açıkladığımız bir kitap getirdik." (7 A'raf/52)
"Ve onlara (olup bitenleri) tam bir bilgi ile mutlaka anlatacağız" (7 A'raf/7)
"Hayır! O (Kur'an), kendilerine ilim verilenlerin sinelerinde yer eden apaçık ayetlerdir. Ayetlerimizi ancak zalimler bile bile inkâr ederler." (29 Ankebut/49)
"İnsanı yarattı, ona beyanı öğretti." (55 Rahman/3,4
#İLME #TEŞVİK
#İLMİN #FAZİLETİNE #DAİR #AYETLER
#İMAM-I #GAZÂLÎ
2 notes
·
View notes
Note
Pşşşt güzel bikaç tane kitap önerisinde bulunur musun ?
Piştt anonim sana da selam..
*Bin muhteşem güneş~khaled Hosseini
*İncir kuşları~Sinan Akyüz
* Kürk mantolu madonna~ Sabahattin Ali
*Seyir ~Piraye
*Kır çiçeği Tepesi, Kor Adası ~ Kimberley Freeman
...
2 notes
·
View notes
Text
Sakasiz 5 aaattir kitap okuyorum umaeim kor olmam
2 notes
·
View notes
Text
Bir kitap okurken içime kor düştü, dün gece: "senin unutmuşluğunu affetmeyeceğim" diyordu Gülten Akın.
İnsan geçmişini düşündüğünde göğsünden vurulmuş hâlde evinin yolunu tutuyormuş. Sana uzunca çocukluğumdan bahsetmek isterdim lakin kavuşamadan, ayrılmıştık. İhtimalleri yitirdim evvel zaman. Dinler miydin fikirlerimi, hayata bakış açımı, çocukluktan bu yaşıma dek neler olduğunu? Bilmiyorum belki duymazdın başka bir düşün vardı belki o düşleri göremedik hiç.
Yitirmek sadece başlangıç, yaşanmışlıkların sonucu, daha iyi anlıyorum. Yitirdikten sonra başlıyor her şey. Sonra hiç var olmayacak birinin yokluğuna alışmaya çalışmakla geçti ömrüm. Günler geçti, ben hep o dünlere ait kalmış gibi yaşadım.
Düşünürken, içerken, ağlarken, yolumu kaybettiğimde evimden öyle uzaklaştım ki, geri dönmenin şimdi ihtimali bile yok. Aslında ben bir gün eve döneceğim diye yaşadım, biliyor musun?
O dönemimde sesin reçetesiz satılan en tesirli ilaçtı, sonsuza dek duyacak gibiydim. Bakışlarından düştüm bir gün uçuruma, çığa kapılıp belirsiz bir geleceğe yuvarlandım.
Ne zaman göğe yükselecek gibi olsam, iyi hissetsem veya mutlu olmaya yaklaşsam o düşüşümü düşünmeye başlıyorum, kaçınılmaz olduğu için. O intiharımdı. Ruhumun gidebileceği başka bir yer yoktu. Ruhum sıkışmıştı yeryüzüne. Çekmecede unutulmuş bir eşya gibi eskiyordum. Nasıl baş edebildiğimi sorma çünkü baş edemedim. Savruldum, yalpaladım, dağıldım. Bazı şarkılar köşe başında bekliyordu, hissetmek için çok içtim. Çok istemiştim, unutmayı. İçmek çözmedi unutuluşlarımı. Ellerini, yanık tenini, deniz kıyısında yürüme ihtimalini.
Öğrendim sonradan, insan çıktığı yolculuklarda en çok kendini terk etmek istiyor. Gidebileceğimden fazla yollar aştım, yine de sana ulaşamadım. Kör kuyu!
Yazmaya başladım. Telgrafın telleri koptu. Nefesim yetmedi, dilim lal oldu, ne diyeceğimi unuttum, olmayacağından emin olduğum ve ne olduğunu bilmediğim bir şeyi bile bekliyordum. Günler, aylar ve yıllar geçti böyle…
Hayattan çok sıkılmıştım, senden sonra yaşam anlamsızdı.
Beni anlatacak cümlelere ihtiyacım vardı. Bir şarkı çalıyordu o gece radyoda; "Bende bir resmin var yüzüme bakmıyor."
O gece çok içtim, çok ağladım.
2 notes
·
View notes
Text
DÖNÜŞÜMDEN SONRA MİLENA’YA MEKTUPLAR
Kafka’nın bir çok kitabını burada incelemiş ve yazmış biri olarak bu aşk hikayesine yer vermemek olmazdı diye düşündüm... yazdığım mektupların birinde ‘’bana da uzaktaki Milena mı düşünmek kalıyor’’ ifadesini kullanmış biri olarak yazmalıydım... Bir busenin hüznünü yaşarken... ‘’nedir ki öpücük: daha bir yan yana yapılan vaattir, yemindir aşka inanmayana, kulağa değil dudaklara fısıldanan bir sırıdır ve ruhun tadına bakmaktır dudaklardan’’ birazdan Kafka’ya geçeceğim.... önce bu hikayenin özetini anlatmak isterim: Franz Kafka, Prag'da bir dost meclisinde tanıştığı gazeteci Milena Jesenska'dan öykülerini Çekçe'ye çevirmesini ister. Kafka ile Milena'nın yollarını kesişmesine neden olan bu dilek, bir ilişkinin başlangıcı, Milena'ya Mektuplar başlığı altında toplanan bu yazışmalarsa kısıtlı bir iletişimin tek aracı olur.... Milena'ya Mektuplar eşi benzeri olmayan bir kitap, mektuplarla örülmüş bir aşk romanıdır. Kafka'nın Milena'ya Nisan 1920 tarihli ilk mektubunda yağmurlu bir günden söz ederek, deyiş yerindeyse, bir roman tadında başlattığı bu yazışmalar, yazarın ölümünden kısa bir süre öncesine değin sürerken, ümitsizliğin, çaresizliğin ve tıkanışın anlatımına dönüşür. Çünkü Kafka'nın da dediği üzere, Mektup yazmak, hayaletlerin önünde soyunmak demektir, ki onlar da aç kurtlar gibi bunu bekler zaten. Yazıya dökülen öpücükler yerlerine ulaşmaz, hayaletler yolda içip bitirir onları.Bu yazıyı sonuna kadar okumayan bir sabah kendisini yatağında Gregor Samsa gibi kocaman bir böceğe dönüşmüş olarak bulsun...😁 Şimdi bu kitap öyle bir kitap ki, Kafka neredeyse her mektubun başında "Ah Milena, vah Milena" diye sayıkladığında aklıma sürekli Batman'in Robin'e attığı tokat geldi. 20.yy'daki Prag'da Tinder uygulaması henüz icat edilmediği için ve Kafka'nın da yalnızlık başına vurduğu için bu konuda birilerini darlama ihtiyacını Milena'ya yolladığı mektuplar üzerinden sağlamış gibi görünüyor. Kafka o kadar sıkıntılı ve saplantılı bir aşk biçiminin içinde bulunuyor ki, kendi halim aklıma gelip Kafka'nın mektuplarının Milena'ya ulaşmasını engellemek istediğim bile oldu.sayfalarca yazardım 20-30 onlar benden ona ulaşan güzellik olurdu bense onlara ruh olurdum.... neyse Kafka’ya dönelim: "Ben bütün zamanımı ve bütün zamanımdan bin kat fazlasını ve daha da iyisi, dünya üzerinde var olan bütün zamanları senin için kullanmak istiyorum; seni düşünmek, senin içinde nefes almak için." [s. 111] Aslında insan yalnızlığına bir tanık, hatalarına da bir suç ortağı arar hepsi bu. Yalnızlığından ayrılmak istemeyen ve hatalarını tekrar etmekten vazgeçmeyen benim gibi birisi de hayatını boş yere tüketir işte böyle . Tek tesellim düşünen,okuyan ve yazan biri olmuşluğum. Böylece gelecekte benimle gönül bağı kuran pek çok dostum olacak. Ölüler aleminde gördüğüm saygıyı ve değeri de buna bağlıyorum. Kafkanın Milenaya yazdığı mektupları hiç kıskanmadım;🤔 ama sevgisini hiç 'seni seviyorum' demeden nasıl bu kadar güzel anlattığına şaşırmıştım. ‘’ Yardım et bana! Söyleyebildiklerimden daha fazlasını anla. ‘’
Aklıma Oktay Rıfat geldi
Ben eski zaman âşığıyım Sevda çeker düşünürüm ağlarım Bazen tilki kadar kurnaz bazen akılsız Bazen çocuk gibiyim bazen bakakalırım. Herkes âşık olur sevdalanır Bir yolu var gönül çekmenin de Benimki sevda değil ateşten gömlek Bir kor düşmüş ışıl ışıl yanar içimde Ama ben eski zaman âşığıyım Sevmek kadar kanatlanmak da gelir elimden Gece hayalimde gündüz fikrimde Ela gözlü o yâr çıkmaz gönülden
aşk denen şey bence kendi içinde ikiye ayrılıyor diye başladığım tespit. bunlardan birincisi: "o" kişiyi sevmek "o" kişiye aşık olmak. bu tamamen o kişinin kendisine duyulan sevgiyle alakalı olabilir. ikincisi: insanın kafasında idealize bir ilişki ve kişinin bulunması. "o" kişinin bu yeri ne kadar doldurduğu ile alakalı olarak doğan aşk farklı bir hal alıyor.hani derler ya "aşk, bazıları için soğuk savaş; bazıları için sıcak temastır." işte o hesap... bir sürü şarkı var bu yaznın altına koyacağım ancak ben The Moody Blues ‘ u seçtim...
youtube
5 notes
·
View notes
Text
allah carpsin bir aydir ders calismiyorum bu hafta baslicam dedim bu hafta hic calismadigim kadar ders calismadim yok boyle bi calismamazlik geliyorum anime gidiyorum kitap ajanda cart curt hoca program yapti falan tenefuste mudure busegili sikayet etmeye gitmistim (sakadegil o ucubelerle laf dalasina giremem rabbim cene vermis gerisini koyvermis gotleriyle bile dusunmuyolar) neyze iste hoca sikayetten derslerime atladi acti bilgisayardan inceledi diyo ki muntazam bi gelisme var hocam kusura bakmayin ama kor gozunuze sokayim benim yerime sinava kor biri girse koklayarak daha iyi yapar aq ilk zamanlarinda eksi netlerle baslamistin dershane dorduncusu olmussun diyor HOCAM DIGERLERI MAL VALLA BENLE ALAKALI DEGIL neyse ya iyi goruyo iste kurcalamamak lazim ajandama narutoyla ilgili sayfa yaotim sonunda su rampage denilen filmi izledim narutoda ilk kismi bitirdim asssiri verimsizde degildi uyuycam simdi yattim allah kaldir beni baska boyutlara isinla beni amin hadi gorusuruz iyi geceler imam gazalinin tesbih boncuklari
4 notes
·
View notes
Text
“herkes ölüyor” kitabı üzerinden Mehmet Mahzun Doğan’a Mektup
✍🏻 Güven Tunç
https://www.gundemarsivi.com/herkes-oluyor-kitabi-uzerinden-mehmet-mahzun-dogana-mektup/
“herkes ölüyor” kitabı üzerinden Mehmet Mahzun Doğan arkadaşıma mektubumdur.
Sevgili arkadaşım,
Şiirleri okumaya başlar başlamaz daha; ‘Ne kadar erken tanıdık ölümü,’ diye düşündüm. Hem de her çeşidinden… Dededen, neneden, sıralısından, sırasızından… Ama en çok da sırasızlarından.
Çocukluğumuzun sırasız ve cellat eliyle kıyılmış Deniz’lerden gelmişti ilk ölümün jilet kesiği acısı.
“koşar bir afişten savrulmuş
benim sesim kurumaz bağlasalar çözerim
söylerim aşkı
bir küçük özlem
durmaz
büyütürüm ama bu sabah
nereye koymalı böyle bir sabahı”
Bir zamanlar onlar abilerin, ablalarındır, sonra sen büyür yaşlanırsın onlar gencecik yaşar içinde.
‘Deniz’ dersin, kuşağının sırasız gitmiş, kaç delikanlısının ismi çiçekler gibi açar kalbinde. O kuşaktan kimi söylersen aynı bahçe içinde Deniz’ler de açar tüm aydınlığıyla.
Hey Denizler Denizler.
Hey Deryalar Denizler.
Bizim gençliğimiz de, sırasız gitmeler tarihi biraz.
“Hep peşimizde bir avcı
Keskin nişancı, hedefi sektirmiyor.”
Ömrümüz kelebek ömrü, yalnızlığımız bir ömür. Hayat bir koca telaş. Bir hızlı koşu, soluklanmadan…
Ve bir de genç ölümlü insanlar coğrafyası…
“Ey pervazları okşayan güneş
elbet okudum dudak kıpırtılarını
‘Bu son olsun!’
deyişini. Yoruldum çok.”
Şimdi biz yaşlandık savaşlar çoğaldı. Savaşlar çoğaldı bebeler gidiyor sapır sapır.
“Herkes ölüyor… Herkes ölüyor…
Yaşam dediğin bir dil sürçmesi
Kelebeklere sor söylerler belki”
Ölüm bize koymasın da kime koysun? Ölümü vedalaşılamamış, yüzleşilememiş, yaşanamamış, kederli, karanlık bir son bir sonsuz gidiş gibi yaşamaktır ağır gelen bize. Böyle yaşatıldık çünkü. Ne yapsak boş sanki. Ne teselli umsak boş, kalbimize…
Herkes ölüyor Mahzun. Herkes ölür…
1982 yılından, Nitelik’ten: Kıvılcım’a, Asi’ye, Murat’a, sana ve bana baksak yeter. Ne çok can uğurlamışızdır canımızdan.
“En sessiz yolculukmuşum
Maltepe’den Karşıyaka’ya”
Maltepe’den, Kocatepe’den gitmişliğimiz çok Karşıyaka’ya. Şimdi mezarlıklar da çoğaldı. Biz azaldık, mezarlıklar çoğaldı.
Ne benim haberim var, Asi’nin kardeşinden ne senin, “Ferfecir” şiirine konu olan yedi gençten birinin, gencecik ölmüş bir arkadaşımın kızı olduğundan.
Ne filizkıran ne heveskıran ne umutkıran ne sevdakıran fırtınaları koptu ömrümüzde…
“Nereye koymalı böyle bir sabahı”
Ah nereye koymalı gece gelen telefonları?
Ah! Bilmem ki nereye koymalı?
“Kitap bitmek üzere
El kaldırdı şiirler:
Ölüm temasında buluşmasaydık keşke!”
Keşke! Keşke arkadaşım; Ama bize kalan, sözcüklerimize bulaşan o… O koyu karanlık gidiş. Yazmasak olmaz.
Yaralıyız. Yaralı doğanlar diyarındanız belki.
Yaralı şifacılarız aynı zamanda.
Yaraya şiir basmasını yaraya kor basmasını yaraya şarkı basmasını da bilerek doğuyoruz sanki.
“Çiğdem bilir
gül bilir
Ruhi
Su bilir! “
Mahsus Mahal Türküsü var ya hani? Sen de bağlama ile çok güzel çalıp çok güzel söylüyorsun. Bir paylaşımından izledim, dinledim seni. Ruhi Su diyor ya,
“Ölürem ölürem gardaş
Aklım sendedir.”
Kalanın aklı gidende olduğu gibi kalan, gidenin aklının da kalanda kaldığını biliyor. Ne ağır yük. Yükümüz…
Umudumuz olmasa da inadımız var. Ölüm varsa çaremiz var. Yürüyüp geçip gittiğimiz bir hayattan bir zamandan bir dünyadan, daha iyi geçmek daha iyi gitmek.
Eskisi kadar hevesimiz kalmasa da…
Ölüme rağmen değil ölümle birlikte…
Nice şiire, şarkıya, dosta…
Kelebeklerle başladık Kelebeklerle bitireyim.
Hani diyorum, inadımızdan , yaptıklarımızdan bir, küçücük bir şey, bir rengarenk kelebek oluşur bir gün belki…. O minik kelebek bir kanatcık çırpar… Bir rüzgar olur. Büyük bir rüzgar olur. Temizler tüm kirleri.
Ustamızın dediği, yeni romanın sonuna eklediğim gibi…
“Sen bakma havanın durgunluğuna
Derya dediğin uyur uyur uyanır.”
Bu kitaptaki dizelerinden de birini buldum öykülerimden birinin başlığına, izninle.
Kal sevgiyle.
…
Güven Tunç
0 notes
Text
Yüksek ücretler engel oldu: Bağımsız yayınevleri İstanbul Kitap Fuarı'na katılamıyor
Yüksek ücretler engel oldu: Bağımsız yayınevleri İstanbul Kitap Fuarı’na katılamıyor
Bağımsız yayınevi Ginko Kitap, yaptığı açıklama ile 3-11 Aralık 2022 tarihleri arasında düzenlenecek İstanbul Kitap Fuarı’na katılamayacaklarını duyurdu. Kor Kitap ile Manos ve Sor yayınlarının da imza attığı açıklamada, “Fuarın metrekare ücretlerinin ve diğer giderlerinin çok yüksek olması ve buna eklenen fuar şirketinin katı fiyat politikası, yayınevi olarak fuara katılımımızı imkansız hale…
View On WordPress
0 notes
Text
Sana da aşk olsun, vazgeçmişsin benden...
-Emir Can İğrek
#wattpad#wattpadturkey#kitap alıntısı#bookblr#kitaplık#spotify#roman#kitap#hikaye#kitapsevgisi#emir can iğrek#kor#şarkı sözü
5 notes
·
View notes
Text
Soğuk ve yağmurlu bir akşam; çok eskiden hani kendini unutacak, her şeyi kökünden kopararak savuracak kadar sert bir fırtınanın tam orta yerinde öylecene durduğunu hatırladığın an, yum gözünü. Sona erecek bir hayatın sonsuz ihtimalinde kal. Kelimelerin tükendiği dün gibi.
Yabancısı olduğun şehrin bir sokağında, terk ettiğin bütün uçurumları düşün, özlem dolu intiharları. Bir şarkı duyunca ağla, sırtını buz gibi duvara yasla ve perdeleri kapa, ki içeriye yaşama sevinci dolmasın.
Annemin mezarına uğradığımda yalnız bırak beni, gökyüzü ağlarken biraz büyüyeceğim.
Çocukken hani ilk gülümseyişimde ölmüştüm anne diyeceğim, daha çok küçüktüm hatırlıyor musun? Durgunlukla yorgunluk arası çıktığım bir tren yolculuğuna sakladım bütün heveslerimi. Babamın geçirdiği kalp krizi gibi ciddiyim, eve dönüş yolunu kaybettiğim o sarhoş geceler kadar sahici itirazlarım var. Kalben sevdiğim hiçbir şeye veda edemiyorum. Kitap okurken içime kor düştüydü bir gece: "senin unutmuşluğunu affetmeyeceğim" diyordu Gülten Akın.
Yürüyeceğim kadar yol yürüdüm, hayal kırıklıkları etimi kesti, yaşamını ellerimden kayıp gidercesine yitirenlere el salladım, çaresizliğimi affedemedikçe içimden oyarak bir fotoğrafa sığındım, yok olmak istedim. Yitirmek sadece başlangıç, yaşanmışlıklardan biliyorum. Yitirdikten sonra başlıyor her şey. Hiç var olmayacak birinin yokluğuna alışmaya çalışmakla geçti ömrüm.
Bulutlardan yüz çizip kalbine, saçlarına düşen yaraları temizlediğin vakit, ruhuna bir kor gibi dokunan bunalımın ve kim bilir kaçıncıya içtiğin sigarayı çektiğin ciğerinden ölesiye üflediğin dumanın unutulmuşluğunda hiçbir şeyi kurtarmadan yalnızca kendimizi alacağız yanımıza.
Sen var oldukça yaşarım düşüncesi yerleşmişken benliğimde, bak yıldızlar daha yakın, ölüm yeterince uzak ve anlam bulamadığım yaşamak ağrısı saplı ümitlerimize.
Bize neden yaşıyorum sorusunu sorduran bir mevsimde hazır mısın peki, kavuştuğumuzda ayrılmaya?
Hassasiyet beklerken vicdanımdan vurulmuşum çok mu? Boynu bükük tehlikeli kaygılarım var. Okuduğumuz kitapları, dinlediğimiz şarkıları, izlediğimiz filmleri düşün. Seninle bir serçenin kanadına değen o umudun ten renginde muhakkak buluşacağız.
Önder Deniz Çavuşlar
83 notes
·
View notes
Note
herkese bi kitap onerecek olsan hangi kitap olurdu? ilk aklina geleni sal gelsin
dorian grayin portresi. herkese onermezdim gerci seviyorum ama... herkese richard dawkinsten bisiler onerebilirim yeryuzundeki en buyuk gosteri, kor saatci, gen bencildir vs cok guzel kitaplar
26 notes
·
View notes
Text
Soğuk ve yağmurlu bir pazar akşamı; çok eskiden, hani kendini unutacak, her şeyi kökünden kopararak savuracak kadar sert bir fırtınanın tam orta yerinde öylecene durduğunu hatırladığın an, yum gözünü. Sona erecek bir hayatın sonsuz ihtimalinde kal. Kelimelerin tükendiği dün gibi.
Yabancısı olduğun şehrin bir sokağında, terk ettiğin bütün uçurumları düşün, özlem dolu intiharları. Bir şarkı duyunca ağla, sırtını buz gibi duvara yasla ve perdeleri kapa, ki içeriye yaşama sevinci dolmasın.
Annemin mezarına uğradığımda yalnız bırak beni, gökyüzü ağlarken biraz büyüyeceğim. Çocukken hani ilk gülümseyişimde ölmüştüm anne diyeceğim, daha çok küçüktüm hatırlıyor musun?
Durgunlukla yorgunluk arası çıktığım bir tren yolculuğuna sakladım heveslerimi.
Babamın geçirdiği kalp krizi gibi ciddiyim, eve dönüş yolunu kaybettiğim o sarhoş geceler kadar sahici itirazlarım var. Kalben sevdiğim hiçbir şeye veda edemiyorum. Kitap okurken içime kor düştüydü bir gece: "senin unutmuşluğunu affetmeyeceğim" diyordu Gülten Akın.
Yürüyeceğim kadar yol yürüdüm, hayal kırıklıkları etimi kesti, yaşamını ellerimden kayıp gidercesine yitenlere el salladım, çaresizliğimi affedemedikçe içimden oyarak bir fotoğrafa sığındım, yok olmak istedim. Oysa sadece başlangıç, yaşanmışlıklardan biliyorum. Yitirdikten sonra başlıyor her şey. Hiç var olmayacak birinin yokluğuna alışmaya çalışmakla geçti ömrüm.
Bulutlardan yüz çizip kalbine, saçlarına düşen yaraları temizlediğin vakit, ruhuna bir kor gibi dokunan pişmanlığın ve kim bilir kaçıncıya içtiğin sigarayı çektiğin ciğerinden ölesiye üflediğin dumanın unutulmuşluğunda hiçbir şeyi kurtarmadan yalnızca kendimizi alacağız yanımıza.
Sen var oldukça yaşarım düşüncesi yerleşmişken benliğimde, bak yıldızlar daha yakın, ölüm yeterince uzak ve anlam bulamadığım yaşamak ağrısı saplı ümitlerimize.
Bize neden yaşıyorum sorusunu sorduran bir mevsimde hazır mısın peki, kavuştuğumuzda ayrılmaya? Hassasiyet beklerken vicdanımdan vurulmuşum çok mu?
Boynu bükük tehlikeli kaygılarım var. Okuduğumuz kitapları, dinlediğimiz şarkıları, izlediğimiz filmleri düşün. Seninle bir serçenin kanadına değen o umudun ten renginde muhakkak buluşacağız.
Önder Deniz Çavuşlar
1 note
·
View note
Text
Sir Percy Loraine, İngiltere’nin 1933-1939 Ankara büyükelçisi. Kahire’de büyükelçi iken, Paris’e tayin olmuş, Atatürk hayranlığı nedeniyle Ankara’yı tercih etmiş. 1936’da Kral 5. George ölüyor. Yerine 8. Edward geçiyor. 1936 Aralıkta 8.Edward istifa ediyor. Yerine kardeşi 6. George geçiyor ( Kraliçe 2. Elizabeth’in babası). Şimdi konuya girebiliriz: Kral 6. George, Atatürk Türkiyesi’ne büyük değer veriyor. Yaklaşan 2.Dünya Savaşı’nda, Türkiye ‘nin mutlaka İngiltere’nin yanında yer alması için büyük gayret gösteriyor. İlişkileri sıcak tutmaya çalışıyor. Bu arada da Atatürk’e bir armağan vermek istiyor. En üst düzeyde verilen bir armağan, üstü pırlanta ve elmaslarla bezenmiş, “diz bağı nişanı “. Bunu vermeyi düşünüyorlar. Büyükelçi Loraine’e soruyorlar. Kesinlikle karşı çıkıyor: “Kabul etmez, yabancı bir ülkenin nişanını, katiyen takmaz, kıymetli taşlarla bezenmiş pahalı hediyelere karşıdır. ‘Beni kiminle karıştırıyorsunuz?’diye tepki kor, ilişkileri bile tehlikeye atabilirsiniz!”, der. Bunun üzerine, bir başka formül ararlar. “Oxford veya Cambridge üniversitelerinden biri acaba Atatürk’e, barış konusunda tüm dünyaya yaptığı katkılar nedeniyle bir “doktora” payesi verebilir miydi? Her iki rektör de “memnuniyetle ” derler. Yalnız bizler bin yıllık, gelenekleri olan üniversiteleriniz. Doktora diplomasını burada, üniversitede veririz, doktora cübbesini de rektörümüz burada, üniversitede giydirir!” derler. Loraine: “Gitmez ki!” diye yanıt verir. Bunun üzerine Kral, “Peki ne verelim!” diye sordurur. Loraine’den yanıt: ” Kitap verin! Onu büyük bir keyifle alır! “ Atatürk’ün, kendi nezdine tayin edilmiş yabancı bir büyükkelçi üzerinde bıraktığı intibaya bakar mısınız? Kitap. Kral, bunun üzerine büyük bir jest yapıyor, Çanakkale’de bulunmuş, iki Tarihçi generale, “Gelibolu Savaşları” diye bir kitap yazmalarını, bu kitapta Mustafa Kemal’e neden ve nasıl mağlup olduklarını anlatmalarını istiyor. Bu kitabın kapak içi şöyle: ” Büyük bir kumandan, asil bir düşman ve alicenap bir dost şerefine, Türkiye Cumhuriyeti Reisi Gazi Mustafa Kemal Hazretlerine, Haşmetli İngiltere kıralının hükümeti tarafından takdim edilmiştir.” Kitabın İngilizce ismi: “Gallipoli Wars” yani ”Gelibolu Savaşları “… Anıtkabir’de bu kitabı mutlaka görün. Daha fazla bir şeyler yazmaya gerek var mı?.. Dünya’nın, önünde saygıyla eğildiği eşsiz devlet adamı, büyük komutan, dünyada özgürlük ve bağımsızlık savunucusu, örnek lider, önderimiz Atatürkümüz işte bu… Prof. Dr. İlber ORTAYLI’dan alıntıdır. 10 Kasım için, ebediyete liderimizin aziz hatırası önünde saygı ve minnetle eğilirken, sizlerle de paylaşmak istedim.
3 notes
·
View notes