#Kaynak Yayınları
Explore tagged Tumblr posts
Text
🌊 "Peygamber (s.a.v.) Efendimizin sıklıkla okuduğu "Yâ mukallibe'l-kulûb! Sebbit kalbî alâ dînik" duasının anlamı ve fazileti.
Şehr İbni Havşeb şöyle dedi:
Ümmü Seleme radıyallahu anhâ'ya:
- Ey mü'minlerin annesi! Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem senin yanında bulunduğu zamanlarda en çok hangi duayı okurdu? diye sordum. O da şöyle dedi:
- Çoğu zaman "Yâ mukallibe'l-kulûb! Sebbit kalbî alâ dînik: Ey kalpleri halden hale çeviren Allah! Benim kalbimi dininden ayırma!" diye dua ederdi. (Tirmizî, Kader 7, Daavât 90, 124. Ayrıca bk. Ahmed İbni Hanbel, Müsned, IV, 182, VI, 91, 251, 294, 302, 315)
Hadisi Nasıl Anlamalıyız?
Kesin olan bir şey varsa, kalpler üzerinde dilediği gibi tasarruf eden sadece Cenâb-ı Hak'tır. Zira O insana kalbinden, kalbine de kendisinden daha yakındır. "Allah kişi ile onun kalbi arasına girer" (Enfâl sûresi, 24) âyet-i kerîmesi de O'nun kalplere çok yakın olduğunu ve onlara dilediği şekli verdiğini göstermektedir. İşte bu sebeple şu âyet-i kerîme dilimizden düşmemelidir:
"Rabbenâ lâ tüziğ kulûbenâ ba'de iz hedeytenâ ve heb lenâ min ledünke rahmeh, inneke ente'l-vehhâb: Rabbimiz! Bizi doğru yola ilettikten sonra kalplerimizi eğriltme. Bize tarafından rahmet bağışla. Lutfu en bol olan sensin." (Âl-i İmrân sûresi, 8)
Hadisten Öğrendiklerimiz
1. Allah Teâlâ kalpleri dilediği yöne çevirebildiği için O'ndan kalbimizi kendi dininden ayırmamasını niyâz etmeliyiz.
2. İşler sonuçlarına göre değerlendirilir. Hiç kimse âkıbetinden emin olmamalı, bu hususta Cenâb-ı Mevlâ'nın yardımını istemelidir."
9 notes
·
View notes
Text
Mark Solms – Gizli Kaynak (2023)
Orangutanlar ağaç dallarında incir yemeye devam ederken, insanlar nasıl oldu da tapınaklar inşa eden hülyalı şairlere dönüşebildi? Sinirbilim alanının en gözü pek düşünürlerinden Mark Solms, neredeyse ömrünü adadığı bu zor meselenin cevabını ‘Gizli Kaynak’ta mahir bir dedektif gibi kovalıyor. Zihnin loş kuytularında durmadan geziniyor ve onlarca farklı vakaya tek tek, usanmadan misafir…
View On WordPress
#2023#Bilinç#Bilincin Kaynağına Yolculuk#Elif Kayurtar#Gizli Kaynak#Mark Solms#Okuyanus Yayınları#Zihin
0 notes
Text
Backster Etkisi
1966 yılında, Amerika’nın tanınmış yalan makinesi uzmanı Cleve Backster, güvenlik görevlilerine poligraf aygıtının kullanımı eğitimini verdiği okulunda uykusuz bir gece daha geçirdi.
Sonra sırf eğlence olsun diye, yalan makinesinin elektrotlarını kocaman yapraklı tropikal bitkisinin üzerine yerleştirdi. Yalan makinesi çeşitli korku, sevinç, şaşkınlık gibi durumların elektriksel değişimlerini ölçtüğüne göre, belki bitki de su dökünce seviniyordur diye alaylı alaylı güldü.
Bitkiyi suladığında galvanometre zikzaklar çizerek aşağı doğru indi. Oysa yukarı doğru bir hareket bekliyordu Backster. Yaprağını sıcak kahveye soktuğunda da beklediği tepkiyi görmedi.
Sonunda kibriti alıp bitkiyi yakmayı düşündüğünde her şey değişti. Bitki çılgınca galvanometrenin ibresini tavan yaptırdı. İnanamadı Backster. “Nasıl yani?” dedi kendi kendine, “Bitki düşüncelerimi mi okudu?”.
İnsanlık tarihinin önünde yeni bir dünya açılıyordu artık. Deneyler deneyleri kovaladı. Bitkilerin sadece düşünceleri okumakla kalmayıp çevrelerindeki her şeyi hissettikleri de çıktı ortaya. Kaynar suya atılan karideslerin ölümlerini, eline iğne battığında duyulan acıyı da hissediyordu bitkiler.
Hatta kilometrelerce ötede olunsa bile yaşanan sevinç ve üzüntüleri de hissediyordu. Hatta korkudan baygınlık bile geçiriyordu.
Bir gün şehir dışından gelen bir botanikçi bayan içeri girdiğinde bütün bitkiler sessizleşti. Hiç birinden tepki gelmiyordu. Sanki hepsi birden sessizliğe bürünmüştü. Taaa ki o bayan havaalanından uçağa binip gittikten 45 dakika sonra yeniden tepki vermeye başladılar.
Bayan botanikçinin bitkileri kurutup ölçümler yaptığını öğrendiği zaman anladı Backster, bayanı görünce bitkilerin korkudan bayıldıklarını.
Bir deney tasarladı. 6 yardımcısına aynı gece aynı saatlerde yapmak üzere farklı görevler verdi. Görevlerden biri gece yarısı gelip laboratuvardaki bitkilerden birini söküp parçalamaktı.
Ertesi gün o gece bitkiyi parçalayan yardımcı içeri girdiğinde bütün bitkiler çılgınlar gibi haykırmaya başladı galvanometrelerin ibrelerinin tavan yapmasını böyle adlandırıyor Backster.
Bu deneyden anlaşıldı ki bitkiler sadece hissetmiyor, aynı zamanda hafızaları da var. Ve Amerika’da bazı adlî vakalarda bitkilerin şahitliğine başvurulmaya başlandı. Bitkiler asla yanlış sonuç vermiyordu çünkü yalan nedir bilmiyorlardı.
Bu çalışmalar makale olarak yayınlanmaya başlayınca dünyanın dört bir yanından bilimadamları konu üzerinde çalışmalara başladılar. Sonuçlar akıl almaz.
Koparılmış bir yaprak, kendisine güzel sözler söylenmesi durumunda normal yapraktan aylarca daha uzun süre canlı kalabiliyor. 120 km mesafedeki bir acıyı, sevinci hissedebiliyor.
İnsanların düşüncelerini okuyabiliyor, kötülük yapanları hafızasına kaydedebiliyor. Aynı zamanda bu bilgileri diğer bitkilerle de paylaşıyor.
Kendisine kötü davranılan bitki üzüntüsünden intihar bile ediyor.
Yanındaki bitkinin susuz kalması durumunda kendi suyunu onunla paylaşıyor.
Bitkiler, bütün canlılarla iletişim kurma konusunda bizim hayallerimizin ötesinde bir hassasiyete sahip. Her biri doğanın bir parçası. Belki bir gün onları daha iyi anlama imkânımız olursa bize tarihin bütün yaşanmışlıklarını bile anlatabilirler. Avatar filminin esin kaynağı da bu çalışmalar ve elde edilen sonuçları.
Bilelim ki dünyanın herhangi bir yerinde bir bitkiye kötü davranılırsa, bütün bitkiler bunu hissediyor.
Kaynak: Bitkilerin Gizli Yaşamı, Peter Tompkins/Christopher Bird, 1973, Sungur Yayınları, Çev: Sulhi Dölek.
21 notes
·
View notes
Text
Z’in dehr ki, bûd modetti menzil-i mâ
N’âmed becuz ez belâ vü gam, hâsil-i mâ
Efsus ki hal negeşt in moşkil-i mâ
Reftîm ü hezâr hasret, ender dil-i mâ
Bir süre için bizim de konakladığımız bu dünyadan, belâ ve üzüntüden başka bir şey elde edemedik. Gönlümüzde bin özlem ile biz de göçüp gittik.
Kaynak: Hüsrev Hatemi – Ömer Hayyam Rubaileri – Çağrı Yayınları – Sayfa 3 – 6. Rubai
#Hüsrev Hatemi#Ömer Hayyam#rubai#farsi#farsça#şiirimsi#şiir#şiirheryerde#şiirsokakta#şiirler#tumblr şiir
6 notes
·
View notes
Text
İlber Ortaylı'nın yanılgısı.
İlber Ortaylı, Hürriyet gazetesindeki köşesinde bugün “185. yılında tanzimat” başlıklı bir yazı yazdı. Ortaylı yazısına şöyle başlıyor: “YAKIN tarihimizde Tanzimat devrinin muhtelif yorumları vardır. Bunlardan birincisi (ki süreklilik kazanan görüştür); Tanzimat devrinin Türk cemiyet ve toplum yapısını çağdaşlaştırma hamlesi olduğu ve Türkiye’nin devlet olarak mevcudiyeti ve Türk halkının zamana uyumunun bu şekilde sağlandığının belirtilmesidir. Esas görüş budur. Ne var ki derinlemesine ve esas olarak çapraz bir bakışla yapılmış ikinci bir görüş daha çok nutuk olarak caziptir ve Tanzimat’ı komple ve teslim olarak ele alır.” Evet, Tanzimat üzerine iki görüş çarpışmıştır. Fakat Tanzimat dönemi bir yorum değildir. Nesnel gerçekliktir. Buraya değineceğiz ama Ortaylı’nın yazısındaki son cümleleri, aslında Tanzimat konusunda durduğu noktayı işaret ediyor: “Kısacası Tanzimat devam ediyor. Büyük adamın 15 yılı parlak çıkıştır. Sonrasında bir iniş var. Ama bir kere Türk toplumunun tarihsel yetenek ve kabiliyeti ortaya çıkmıştır. Cumhuriyet devrimimin yeniden restorasyonu hiç de uzak değildir, mümkündür. 1839 yılının 3 Kasım’ında okunan fermandan bu yana geçen 185 yıl bunu gösteriyor. 200. yıl daha parlak olacak çünkü arada Kemalist yıllar var.” Tanzimat’ın devam ettiği doğrudur. Fakat Ortaylı’nın Atatürk dönemini, Cumhuriyet devrimini bunun içine koyması, Tanzimat’ı işaret ederek Cumhuriyet restorasyonundan bahsetmesi büyük bir yanlış. Ortaylı “nutuk olarak caziptir” diye küçümsese de Tanzimat, Türkiye’nin sömürgeleşme sürecinin başlangıcıdır. Osmanlı ile İngiltere arasında 16 Ağustos 1838’de imzalanan Balta Limanı Antlaşması’nın bir sonucudur. Bu anlaşma ile Osmanlı pazarı Avrupalı devletlere açıldı. Buna ayak uydurmak için de Osmanlı’nın yöneticileri, Tanzimat ve ardından Islahat fermanını uyguladılar. Modernleşme ya da Ortaylı’nın dediği gibi “Türk cemiyet ve toplum yapısını çağdaşlaştırma hamlesi” ise bu sürecin bir cilası olarak, daha doğrusu bir dayatma olarak yapıldı. Emperyalist devletlerin bir dayatmasıydı. Osmanlı ekonomik olarak çökerken, ithal mallar piyasayı ele geçirirken, bir toplu iğne bile üretemeyen hale gelirken, “modernleşme” adı altında atılan bu adımlar, Türkiye’yi kapitalist-emperyalist çağa ayak uydurma çabasından başka bir şey olmamıştır. Türkiye’de devrimcilik ise Tanzimatçılıkla mücadele içinde gelişti. Jön Türkler, Tanzimatçı padişahların hapishanelerine atıldı. Devrimcilik, Tanzimatçı paşalarla mücadele içinde gelişti. Meşrutiyet Devrimleri ve Cumhuriyet Devrimi, Türkiye’nin Avrupa’nın pazarı olmasına karşı mücadele içinde yapıldı ve hep millî ekonomi programlarıyla ilerledi. Bakın Ortaylı’nın atıfta bulunduğu Atatürk, Tanzimat için ne diyor: “Bilhassa Tanzimat devrinden sonra, yabancı sermaye memlekette müstesna bir mevkiye sahip oldu. Ve ilmi manasıyla denebilir ki, devlet ve hükûmet yabancı sermayesinin jandarmalığından başka bir şey yapmamıştır.” (Atatürk’ün Bütün Eserleri, C. 15, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2005, S. 145.) Tanzimatçılık, yabancı sermayenin jandarmalığından başka bir şey değildir. Ortaylı’nın “Tanzimat devam ediyor.” sözü şu açıdan doğrudur. Türkiye devrimlerle, Tanzimatçılıkla mücadele içinde bağımsızlaştı, özgürleşti, üretimine kavuştu. Fakat Baltalimanı Ticaret Anlaşması itibarıyla başlayan, Abdülmecid, Abdülaziz, Abdülhamit’le uygulanan, özellikle 1980’den sonra Özal, Çiller, Erdoğan’larla devam eden sıcak para ekonomisini savunanlar, Tanzimat çizgisini sürdürenlerdir. Günümüz Tanzimatçıları, Cumhuriyet Devrimlerinin kazanımlarını yok edenlerdir. Restore edilecek Cumhuriyet değil yeniden devrimle kazanacağımız, Tanzimatçı çizgiye karşı 150 yıllık mücadelelerle başlayan ve Atatürk ile zirvesine ulaşan Millî Demokratik Devrimimizi tamamlayacağımız bir süreçteyiz. Bu yüzden 10 Kasım’da “Atatürk Zamanı” manşeti attık. Türkiye büyük kararın eşiğindedir. Terörü temizleyip vatan bütünlüğümüzü sağlayacağız, emekçi sınıfların yüksek yeteneğini seferber ederek Üretim Devrimini başaracağız. Önümüzdeki görev bellidir: Restorasyon değil devrim!
OKUMA ÖNERİSİ:
Modernleşme, devrimin reddidir. Devrim ise, emperyalizmin modernleşme başlığı altında dayattığı çözüme isyandır. Tarihsel konum ve içerik olarak iki karşı teori ve pratik olan Tanzimatçılık-devrimcilik, modernleşme-devrimcilik konusunu ayrıntılı incelemek için Teori Dergisi’nin Eylül 2024 tarihli sayısını öneriyoruz.
8 notes
·
View notes
Text
Allah’ın selâmı üzerine olsun Ey Allah’ın Rasûlü! 🌹
Allah’ın selâmı üzerine olsun Ey Allah’ın Nebîsi! 🌹
Allah’ın selâmı üzerine olsun ey Allah’ın seçtiği! 🌹
Allah’ın selâmı üzerine olsun ey Allah’ın mahlûkâtının en hayırlısı!🌹
Allah’ın selâmı üzerine olsun Ey Allah’ın Habîbi! 🤍
Allah’ın selâmı üzerine olsun ey âkıbetin şiddetini bildirerek insanları uyaran Nezîr!🤍
Allah’ın selâmı üzerine olsun ey müjdeleyici Beşîr! 🤍
Allah’ın selâmı üzerine olsun ey temizliğin kendisi olan Tuhr!🤍
Allah’ın selâmı üzerine olsun ey her şeyiyle tertemiz olan Tâhir!🌹
Allah’ın selâmı üzerine olsun ey Rahmet Peygamberi! 🌹
Allah’ın selâmı üzerine olsun ey Kâsım’ın Babası!🌹
Allah’ın selâmı üzerine olsun Âlemlerin Rabbi’nin rasûlü!🤍
Allah’ın selâmı üzerine olsun ey rasûllerin Efendisi ve nebîlerin sonuncusu!🤍
Allah’ın selâmı üzerine olsun ey bütün mahlukatın en hayırlısı!🤍
Allah’ın selâmı üzerine olsun ey abdest uzuvları parlayanların önde geleni!🤍
Allah’ın selâmı Senin, âlinin, ehl-i beytinin, zevcelerinin, zürriyetinin ve bütün ashâbının üzerine olsun! 🌹
Allah’ın selâmı Senin, diğer peygamberlerin ve Allah’ın sâlih kullarının üzerine olsun!🌹
Ey Allah’ın Rasûlü! Allah, bir peygamberi, ümmeti sebebiyle en güzel bir şekilde nasıl mükâfatlandırıyorsa,
Seni de bizim tarafımızdan onların en fazîletlisi ile mükâfâtlandırsın.🌹
Ey Allah’ın Rasûlü! Allah Sana, zikredenler zikrettikçe, gâfiller de gaflette kaldığı müddetçe selâm etsin! 🤍
Bütün varlıklar içerisinde en fazîletli, en mükemmel ve en güzel salâtı yapan kimsenin salâtı Senin üzerine olsun.🤍
Şehâdet ederim ki, Allah’tan başka ilah yoktur. O tektir ve ortağı da yoktur.
Yine şehâdet ederim ki, sen Allah’ın kulu, rasûlü ve O’nun yarattıklarının en hayırlısısın.🌹 Şehâdet ederim ki sen, risâleti tebliğ ettin, verilen emâneti yerine getirdin. 🌹
Ümmete nasîhatta bulundun. Allah yolunda hakkıyla cihad ettin.🌹
Allah’ım! O’na vesileyi ve fazîleti ihsan eyle. 🤍
Vâdettiğin makâm-ı mahmûda vâsıl eyle. 🤍
İsteyenlerin isteyebileceği en yüksek şeyi lütfeyle.🤍
Allah’ım! İbrahim’e ve onun âline salât ettiğin gibi, Kulun, rasûlün ve ümmî nebîn olan Muhammed’e, âline, zevcelerine, zürriyetine de salât et. 🌹
Allah’ım İbrahim’e ve onun âline bereketler ihsan ettiğin gibi, o ümmî nebîn Muhammed’e, âline, zevcelerine, ve zürriyetine bereketler ihsân eyle. 🌹
Sen senâya en layık olan Hamîd’sin, Azameti, hâkimiyeti, şânı yüce olan Mecîd’sin.🤍
(Kaynak: Yrd. Doç Dr. Veysel Akkaya, Kalplere Şifa Salavat ve Dualar, Erkam Yayınları)
9 notes
·
View notes
Text
Maslow ve İhtiyaçlar Hiyerarşisi:
İhtiyaç dediğimiz noktada akla ilk fizyolojik düzeyde ihtiyaçlarımız gelmekte. Acıkmak, susamak, barınmak gibi gibi. Ancak oldukça karmaşık bir canlı olan insanın ihtiyaçları elbette bunlarla sınırlı değil. Bu alanda, ihtiyaçlar piramidi olarak adlandırdığı bir hiyerarşi ile tanınan Maslow’dan bahsetmemek olmaz. O zaman önce en önemli Maslow’a ardından, ihtiyaç alanında yapmış olduğu çalışmasına bakalım.
Yahudi Rus bir ailenin, yedi kardeşten en büyükleri olarak dünyaya gelen Maslow 1 Nisan 1908’de doğdu. Çekingen ve mutsuz bir çocuk olarak kendini tanımlayan Abraham Maslow gençliğininse çoğunu kütüphanelerde geçirdiğini söylemekteydi. Babası alkolik ve ilgisizdi. Annesi çocukları arasında sıkça ayrım yapmakta, diğer kardeşleri Maslow’dan ayrı tutmaktaydı. Eve getirdiği kedilerin annesi tarafından öldürülüşünü izleyen Abraham annesine tekrar şefkatle yaklaşamadı hatta öyle ki cenazesine katılmayı reddetti. Böyle bir ortamda büyüyen ve gelişmeye çalışan Maslow kitaplarına ve çalışmalarına tutundu.
Sıkıntılı bir hayat yaşasa da çalışmalarıyla adını duyurmayı başaran Abraham Maslow’un en ünlenmiş çalışmasının ihtiyaçlar hiyerarşisi olduğunu söylemek yanlış olmaz. Peki nedir bu ihtiyaçlar hiyerarşisi?
En temel ihtiyaçlar, zemine en yakın olacak şekilde yerleştirilmiştir. Bir ihtiyaç ne kadar karmaşıksa o piramitte o kadar tepede yer alır. Karmaşık ihtiyaçları karşılamak istiyorsak öncesinde onun aşağısında bulunan basit ihtiyaçları karşılamamız gerekmektedir. Zeminde bulunan ve zemine yakın olan ihtiyaçlar daha çok fiziksel ihtiyaçlardır. Piramitte yukarıya çıkıldıkça sosyal ve psikolojik ihtiyaçlara yer verilmektedir. Birey zeminden başlayarak yukarıya doğru çıkmalıdır.
Piramit temelde 5 bölümden oluşmaktadır. Bunlar zeminden yukarıya doğru; 1)Fizyolojik ihtiyaçlar
2)Güvenlik ihtiyaçları
3)Ait olma ve sevgi ihtiyacı
4)Kendinden ve başkasından saygı görme ihtiyacı
5) Kendini gerçekleştirme ihtiyacı
1)FİZYOLOJİK İHTİYAÇLAR:
Her bireyin yaşamını sürdürebilmesi için gerekli olan ihtiyaçları kapsar. Besin, hava, su, uyku bu ihtiyaçlara örnek olarak verilebilir. Birey buradaki ihtiyaçlarını sağlayabilirse diğer bir adım olan güvenlik ihtiyacına geçer.
2)GÜVENLİK İHTİYACI:
Hayatta kalmak için önemli etkenlerden biri olsa da besin, hava, uyku kadar temel bir ihtiyaç sayılmaz. Bu adımda bireyin beden, sağlık, maddi açıdan kendini güvende hissetmesi anlamına gelir. Bir tehdit, tehlike hisseden kişi diğer bir adım olan ait olma sevme ihtiyacını gerçekleştiremez.
3)AİT OLMA – SEVME İHTİYACI:
Hiyerarşide ilk sosyal ihtiyaç olarak geçmektedir. Sevgi insan hayatında önemli bir noktada yer almaktadır. Her birey sevildiğini hissetmek ve bir yere ait olma ihtiyacı taşır. Kişinin başkaları tarafından sevilmesi, değer ve kabul görmesi piramitte üçüncü ihtiyaç olarak yer almaktadır. Hayatında bulunan kimse tarafından sevildiğini hissedemeyen birey diğer bir adım olan kendinden veya başkasından saygı görme ihtiyacını gideremez.
4)KENDİNDEN VEYA BAŞKASINDAN SAYGI GÖRME İHTİYACI:
Herkes öncelikle kendisinin daha sonra çevresinin saygısını kazanmak ister. Bu saygı bireyin kendini değerli ve başarılı hissetmesini sağlar, özgüven oluşturur. Eğer birey kendisinden ya da çevresinden saygı göremezse son adım olan kendini gerçekleştirme ihtiyacını gerçekleştiremez.
5)KENDİNİ GERÇEKLEŞTİRME İHTİYACI:
En tepede yer alan bu ihtiyaç geri kalan tüm ihtiyaçların karşılanması şartı ile gerçekleşebilir. Bireyin tam potansiyeline ulaşmasını ifade eder. Bireyin ideal benliğine ulaşması ile bu ihtiyaç karşılanabilir.
Maslow’un oluşturmuş olduğu bu piramit eleştirilere uğrasa da hala oldukça önemli bir çalışma olduğu kabul edilmektedir. Zorluklarla geçen bir yaşamdan kaçmak için yapılan çalışmaların psikolojiye olan katkıları sorgulanamaz.
KAYNAK:
Modern Psikoloji Tarihi- Duane P. Schultz/ Sydney Ellen Schultz - Kaknüs Psikoloji Yayınevi
Psiko101- Paul Kleinman – Okuyan Us Yayınları
3 notes
·
View notes
Text
ÖZLÜ SÖZLER
NEFSİN 7 KÖTÜ SIFATI!
Nefsin yedi kötü sıfatı vardır. İşte o sıfatlar…
Ucûb (kendini beğenme), kibir, riyâ, gadab, hased, mal sevgisi ve makam sevgisi. Cehennemin de yedi kapısı vardır. Kim nefsini bu yedi kötü sıfattan temizlerse cehennemin bu yedi kapısı ona kapanır ve cennete girer.
Üç şey kalbin kötülüğünün alâmetidir:
1- Allâh’a itaatten tad almamak.
2- Günâha düşmekten korkmamak.
3- Başkasının ölümünden ibret almayıp aksine her gün dünyaya daha çok bağlanmak.
Dört şey şekâvet alâmetidir.
1- Ağlamayan göz.
2- Kasvetli (ürpermeyen) kalb.
3- Tûl-i emel.
4- Dünyaya aşırı düşkünlük, yani hırs.
(Kaynak: M. Sâmi Ramazanoğlu , Musahabe-6, Erkam Yayınları)
5 notes
·
View notes
Text
“Zeytinyağlı Yiyemem Aman” isimli türkü, Bursa yöresine aittir…
Hepimizin bildiği bu türkü, 2 Kasım 1954’te İhsan Kaplayan kaynak gösterilerek Muzaffer Sarısözen tarafından derlenmiştir. Bu çok bilinen türkünün çok ilginç hikayesini anlayabilmek adına öncelikle bilmeniz gereken şey, 2. Dünya Savaşı sonrasında yürürlüğe geçen Marshall Planı’dır
Marshall Planı, 1947’de önerilen, 1948-1951 yılları arasında da yürürlüğe giren Amerika kaynaklı bir yardım paketidir. Bu yardım paketinden yararlanan ülkeler arasında, Türkiye de dahil tam 16 ülke bulunmaktadır.
Amerika çok eski yıllardan beri dünyanın en büyük mısır üreticisidir. Haliyle ülkede birikmiş olan mısırı eritmenin yolu da, bunu diğer ülkelere satmak; yani ihracattan geçecektir. Dünyanın en büyük mısır üreticisi olan Amerika, biriken mısır dağını eritmek için, Marshall yardım paketinden faydalanmak isteyen ülkelere “mısırözü yağı alma” ön koşulunu koyar. (Yeni Sömürgecilik Açısından Gıda Emperyalizmi, Osman Nuri Koçtürk, Toplum Yayınları, 1966). Türkiye de, buna karşılık ilk margarin fabrikasını kurar. Aynı dönemde sırf bu sebeple, birçok zeytin ağacı yerlerinden sökülür…
Katliamdan kurtulan az miktarda zeytin ağacından elde edilen zeytin yağı da, Amerika tarafından Dolar karşılığı alınır ve mısırözü yağı TL karşılığı satılır.
Sonra insanlar zeytinyağından uzaklaşıp margarin tüketsin diye, zeytinyağının ısındığında kanser yaptığına dair yalan yanlış iddialar ortaya atılır.. Oysa zeytinyağı, en zor yanan sıvı yağlardan biridir. Sonuç olarak Türk insanı, bu tarz haberlerle zeytinyağından uzaklaştırılıp, margarine alıştırılır.
Bu da yetmez… Yine zeytinyağını kötülemek için bir türkü sipariş edilir: “Zeytinyağlı yiyemem aman, basmadan fistan giyemem aman…” Sonra da bu türkü, döneminin en popüler türküsü haline gelir. Tıpkı bugün olduğu gibi. Margarinle, sırf bu nedenle tanışan insanlar, margarine çok çabuk alışır. Hatta hiçbirimiz, zeytinyağı kullanma alışkanlığını tam anlamıyla kazanmış sayılmayız hala. Ve türkünün devamında olduğu gibi, basma giyen kadınlar da zamanla bugünkü plastik giysilerle tanışır…
İnsan gerçekten hayret ediyor; ne kadar güzel kandırılmışız değil mi?
2 notes
·
View notes
Text
İmam Ali (as) buyurdu ki: "Silgisi olduğu halde ümitsizliğe kapılana şaşarım." İmam Ali'ye (as), "Silgi nedir?" diye sordular. İmam Ali (as), "İstiğfardır." dedi.
Kaynak: Bihar'ul Envar, İmam Rıza Dergahı Yayınları, cilt 5-6, sayfa 259, Hadis No: 17.
2 notes
·
View notes
Text
OKU !!!
BU EKİBE IYI BAKIN !
33 SENELIK ABDULHAMİD DEVRINİN EKİBİ
Sonrada devlet batınca vay efendim Türkçülük başlamışta devlet çökmüşmüş.
Peki bu ekonomik iflas tablosunda Türkler nerede ?
Halife-i Müslümin 2. Abdülhamit’in nazırlarından (bakanlarından) ve bürokratlarına bakalim buyrun:
Hariciye Nazırları; Aleksandros Karateodori Paşa (1878-1879)Gabriel Pasha ve Sava Paşa (1879-1880)
Hazine-i Hassa Nazırları: Agop Ohanes Kazazyan (1876-1891), Mikail Portakalyan Efendi (1891-1897), Ohanes Sakız Efendi (1897-1908)
Maliye Nazırı: Agop Ohanes Kazasyan Paşa (28-30 Ağustos 1885), (Aralık 1886 - Mart 1887) (1888-1891)
Nafia Nazırları: Ohanes Çamiç Efendi (1877-1878), Aleksandr Karateodori Paşa (1878) Sava Paşa (1878-1879)
Orman ve Maadin Nazırları; Mavrokordato Efendi (1908-1909), Aristidi Paşa ( 1909)
Ticaret ve Ziraat Nazırları: Bedros Kuyumcuyan Efendi (1880) Gabriel Noradonkyan Efendi (1908-1909)
Ayan Üyeleri(1876); Antopolos Efendii Aristarki Bey, Daviçon Karmona Efendi, Musurus Paşa, Serviçen Efendi, Stoyanoviç Efendi, Dr. De Kastro Bey, Mavroyeni Paşa, Karatodri Paşa, Abraham Karakahya Paşa
Ayan Üyeleri(1908) Azaryan Efendi, Basarya Efendi ,Bohor Efendi, Fethi Franko Bey, Gabriyel Noradonkyan Efendi, Mavrokordato Efendi, Mavroyeni Bey, Oksanti Efendi, Yorgiyadis Efendi, Aram Efendi, Popoviç Temko Efendi,
Babıali Hukuk Müşaviri Gabriel Efendi Abdülhamit zamanında sürekli el üstünde tutulan bu Gabriel Efendi 2. Dünya savaşı sonrası düzenlenen Paris Konferansında Ermeniler için toprak talep etmiş, Lozan Konferansına da Ermeniler adına katılmıştır…
Elçilere göz attığımızda;
Y. Fotiades Bey ve Gobdan Efendi’nin Atina, Azaryan Efendi’nin Belgrad, E. Karatodri Efendi’nin Brüksel, Blak Bey’in Bükreş, Yanko Karaca, Misak Efendi ve Aritraki Efendi’nin Lahey, K. Musurus Paşa, Alfred Rüstem Paşa ve Antopulo Paşa’nın Londra, Naum Paşa’nın Paris, S. Musurus Bey ve Y. Fotiades Bey’in Roma, Nikola Gobdan Efendi’nin Sofya, A. Vogorides Paşa’nın Viyana, L. Aristarki Bey ve A. Mavroyeni Bey’in Washington’da Büyükelçi-Elçi olarak görev yaptıklarını görüyoruz.
Konsolos ve kâtipliklerde de Türk unsurundan ziyade Ermeni ve bilhassa Rum memurlar kullanılmakta idi.
Valilik koltuklarının çoğunda da gayrimüslimler oturuyordu.
Mesela;
Şarkî Rumeli Valileri Sava Paşa, Aleko Vogorides Paşa, Gavril Paşa Hristoiç, Alexandre de Battenberg, Ferdinand de Saxe-Cobourg et Gotha,
Sisam Beyleri; Mişel Gregoriyadis Bey, Aleksander Mavroyeni Bey, Yanko Vitinos Bey, Kostaki Karateodori Paşa, Yorgi Yorgiadis Efendi, Andrea Kopasis Efendi,
Cebelilübnan Sancağı Mutasarrıfları Vasa Paşa, Naum Paşa, Yusuf Franko Paşa
Maliyesini, hariciyesini, tarımını, madenlerini ve de mülkiyesini gayrimüslimlere bırakmış devletin başında bir İslam Halifesi (!) vardır…
ŞİMDİ ANLADINIMIZMI ATATÜRKÜN KİMİN TEKERİNE ÇOMAK SOKTUĞUNU ?
Türk dil KURUMUNA 1 ermeni dilbilgisi uzmanini oda sadece Genel sekreter olarak atadı diye, ki adam osmanlı memuru zaten, 100 senedir Atatürke demediğini bırakmayanlara soralım, insafiniz varmi ?
Kaynak kitap:
KUNERALP, Sinan, Son Dönem Osmanlı Erkan ve Ricali, Prosopografik Rehber, İstanbul: İsis Yayınları, 1999.
(Zkr. Oktay Polat)
Erhan Gürel sayfasından
4 notes
·
View notes
Text
ÖLÜMSÜZ LİDER ATAM.
ATATÜRK'TEN GÜZEL BİR ÖNERİ
Atatürk diyor ki: “Her gün, sabah akşam, gece, ne zaman sırasına getirebilirseniz; bir çeyrek, yarım saat, ne kadar vakit ayırabilirseniz, kendi içinize çekilin, o gün yaptığınız işi göz önünden ve düşüncelerinizin tartısından bir defa geçirin, ne ettiğinizi, ne işlediğinizi her gün bir defa kendi kendinize yoklayın.
Şuurunuzdan alacağınız cevapların ne kadar faydalı olacağını tasavvur edemezsiniz.”
Kaynak: Atatürk’ten Düşünceler, Derleyen: Prof. Enver Ziya Karal, İş Bankası Yayınları, Doğuş Ltd. Matbaası, Ankara, 1962, Sayfa: 164. (Ulus gazetesi, 16 Haziran 1955)
0 notes
Text
Wrİte Artİcle SÜrecİnde AraŞtIrma NasIL YapILmaLIdIr?
Write Article İçin En Uygun Kaynaklar Nasıl Bulunur?
Write Article (Makale yazma) işleminde araştırma süreci, yazının temelini oluşturur ve güvenilir bilgi sunmak için vazgeçilmezdir. Araştırma yaparken konuyla ilgili temel bilgilere hâkim olunmalı, ardından güvenilir ve kaliteli kaynaklardan detaylı bilgi edinilmelidir. Write Article akademik makaleler, resmi siteler ve güvenilir haber kaynakları gibi kaynaklardan yararlanmak, doğru bilgilere ulaşmada önemli rol oynar. Araştırma sırasında konunun farklı yönleri ele alınmalı, okuyucunun ilgi duyabileceği alt başlıklar ve sorular düşünülmelidir. Araştırma sürecinde not almak, kaynakları kaydetmek ve hangi bilgilerin nasıl kullanılacağını önceden planlamak, yazının akışını kolaylaştırır. Write Article (Makale yazma) ile ilgili detaylı bilgiye ulaşmak için https://eskritor.com/ web adresini ziyaret edebilirsiniz.
Write Article Yaparken İçerik Yapısı Nasıl Olmalıdır?
Write Article için doğru kaynakları bulmak, makalenin bilgi kalitesini belirler. Güvenilir kaynaklar, okuyucuya doğru bilgi sunmanın yanı sıra yazarın güvenilirliğini de artırır. Kaynak ararken, akademik veri tabanları, saygın üniversitelerin yayınları, araştırma kuruluşlarının raporları ve sektörle ilgili güncel istatistikler kullanılabilir. Konuya dair güncel bilgileri içeren güvenilir internet siteleri ve kitaplar da tercih edilebilir. Kaynak seçiminde dikkat edilmesi gereken nokta, içeriğin güncel ve geçerli bilgilerle desteklenmesidir. Eskimiş veya doğrulanmamış kaynaklardan uzak durmak, okuyucuya doğru bilgiyi sunmak açısından önemlidir. Write Article sürecinde iyi bir içerik yapısı, okuyucunun yazıyı kolayca takip etmesine yardımcı olur. Yazıya başlamadan önce bir plan oluşturmak ve ana başlıkları belirlemek önemlidir. Makale, giriş, gelişme ve sonuç bölümlerinden oluşmalıdır. Giriş bölümünde, okuyucuya yazının ana konusu tanıtılır ve yazının neden önemli olduğu vurgulanır. Gelişme bölümünde ise konuyla ilgili detaylı bilgiler sunulur ve okuyucunun ilgisini çekebilecek örnekler verilir.
Eskritor.com
0 notes
Text
Backster Etkisi ...
1966 yılında, Amerika’nın tanınmış yalan makinesi uzmanı Cleve Backster, güvenlik görevlilerine poligraf aygıtının kullanımı eğitimini verdiği okulunda uykusuz bir gece daha geçirdi.
Sonra sırf eğlence olsun diye, yalan makinesinin elektrotlarını kocaman yapraklı tropikal bitkisinin üzerine yerleştirdi. Yalan makinesi çeşitli korku, sevinç, şaşkınlık gibi durumların elektriksel değişimlerini ölçtüğüne göre, belki bitki de su dökünce seviniyordur diye alaylı alaylı güldü.
Bitkiyi suladığında galvanometre zikzaklar çizerek aşağı doğru indi. Oysa yukarı doğru bir hareket bekliyordu Backster. Yaprağını sıcak kahveye soktuğunda da beklediği tepkiyi görmedi.
Sonunda kibriti alıp bitkiyi yakmayı düşündüğünde her şey değişti. Bitki çılgınca galvanometrenin ibresini tavan yaptırdı. İnanamadı Backster. “Nasıl yani?” dedi kendi kendine, “Bitki düşüncelerimi mi okudu?”.
İnsanlık tarihinin önünde yeni bir dünya açılıyordu artık. Deneyler deneyleri kovaladı. Bitkilerin sadece düşünceleri okumakla kalmayıp çevrelerindeki her şeyi hissettikleri de çıktı ortaya. Kaynar suya atılan karideslerin ölümlerini, eline iğne battığında duyulan acıyı da hissediyordu bitkiler.
Hatta kilometrelerce ötede olunsa bile yaşanan sevinç ve üzüntüleri de hissediyordu. Hatta korkudan baygınlık bile geçiriyordu.
Bir gün şehir dışından gelen bir botanikçi bayan içeri girdiğinde bütün bitkiler sessizleşti. Hiç birinden tepki gelmiyordu. Sanki hepsi birden sessizliğe bürünmüştü. Taaa ki o bayan havaalanından uçağa binip gittikten 45 dakika sonra yeniden tepki vermeye başladılar.
Bayan botanikçinin bitkileri kurutup ölçümler yaptığını öğrendiği zaman anladı Backster, bayanı görünce bitkilerin korkudan bayıldıklarını.
Bir deney tasarladı. 6 yardımcısına aynı gece aynı saatlerde yapmak üzere farklı görevler verdi. Görevlerden biri gece yarısı gelip laboratuvardaki bitkilerden birini söküp parçalamaktı.
Ertesi gün o gece bitkiyi parçalayan yardımcı içeri girdiğinde bütün bitkiler çılgınlar gibi haykırmaya başladı galvanometrelerin ibrelerinin tavan yapmasını böyle adlandırıyor Backster.
Bu deneyden anlaşıldı ki bitkiler sadece hissetmiyor, aynı zamanda hafızaları da var. Ve Amerika’da bazı adlî vakalarda bitkilerin şahitliğine başvurulmaya başlandı. Bitkiler asla yanlış sonuç vermiyordu çünkü yalan nedir bilmiyorlardı.
Bu çalışmalar makale olarak yayınlanmaya başlayınca dünyanın dört bir yanından bilim adamları konu üzerinde çalışmalara başladılar. Sonuçlar akıl almaz.
Koparılmış bir yaprak, kendisine güzel sözler söylenmesi durumunda normal yapraktan aylarca daha uzun süre canlı kalabiliyor. 120 km mesafedeki bir acıyı, sevinci hissedebiliyor.
İnsanların düşüncelerini okuyabiliyor, kötülük yapanları hafızasına kaydedebiliyor. Aynı zamanda bu bilgileri diğer bitkilerle de paylaşıyor.
Kendisine kötü davranılan bitki üzüntüsünden intihar bile ediyor.
Yanındaki bitkinin susuz kalması durumunda kendi suyunu onunla paylaşıyor.
Bitkiler, bütün canlılarla iletişim kurma konusunda bizim hayallerimizin ötesinde bir hassasiyete sahip. Her biri doğanın bir parçası. Belki bir gün onları daha iyi anlama imkânımız olursa bize tarihin bütün yaşanmışlıklarını bile anlatabilirler. Avatar filminin esin kaynağı da bu çalışmalar ve elde edilen sonuçları.
Bilelim ki dünyanın herhangi bir yerinde bir bitkiye kötü davranılırsa, bütün bitkiler bunu hissediyor.
Hani “Kirazlı Kaz Dağı değil” diyorlar ya, emin olun Kirazlı’da kesilen bir ağacın acısını sadece Kaz Dağlarında değil, Munzur’daki, Kuzey Ormanlarındaki, Salda’daki, Toroslardaki ağaçlar da hissediyor. Bir gün biz de hissedeceğiz...
Kaynak: Bitkilerin Gizli Yaşamı, Peter Tompkins/Christopher Bird, 1973, Sungur Yayınları, Çev: Sulhi Dölek. Derleyen: Osman Kutlu.
Çağdaş durmaz.
48 notes
·
View notes
Text
Ger ez pey-i şehvet ve hevâ hâhi reft
Ez men hebaret ki bî nevâ hâhi reft
Bin(i)ger çu kesî ve ez kocâ âmedeî
Midan ki çi mî konî, kocâ hâhî reft
Eğer ten arzuları ve hevesler peşinde koşacaksan, haberin olsun ki, zavallı bir şekilde gideceksin. Kimsin, nereden geliyorsun, bir bak. Ne yapıyorsun, nereye gideceksin bil artık.
Kaynak: Hüsrev Hatemi – Ömer Hayyam Rubaileri – Çağrı Yayınları – Sayfa 47 – 93. Rubai
#Hüsrev Hatemi#Ömer Hayyam#rubai#farsi#farsça#şiirheryerde#şiir#şiirler#şiirimsi#tumblr şiir#şiirsokakta#edebiyat
2 notes
·
View notes
Text
Dalkavuk Ekrem İmamoğlu
✍🏻 Yılmaz Dikbaş
İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, Mevlana Celaleddin-i Rumi’nin 747. ölüm yıl dönümünde Konya’da coşkulu bir konuşma yaparak şöyle dedi:
“Yüzyıllar ötesinden bize ışık tutmaya devam eden Hz. Mevlana’yı rahmetle anıyoruz…”
Değerli Dostlar,
Kıbrıs’taki bir üniversiteden diplomalı olan İmamoğlu, Mevlana’nın en ünlü eseri altı ciltlik Mesnevi’yi okumamış!
Eğer okuyabilmiş olsaydı, acaba aşağıdaki bilgilere ulaştığında tepeden tırnağa ter içinde kalıp gözlüğü iki metre ileri fırlar mıydı?
• Ağzı bozuk Mevlana, aklın düşmanıydı!
• Ağzı bozuk Mevlana, bilim karşıtıydı!
• Ağzı bozuk Mevlana, bilim adamlarına düşmandı!
• Ağzı bozuk Mevlana, filozofları aşağılardı!
• Ağzı bozuk Mevlana, kadını aşağılardı!
• Ağzı bozuk Mevlana, Türk düşmanıydı!
• Ağzı bozuk Mevlana, dünya nimetlerini karalardı!
• Ağzı bozuk Mevlana, çoğu insanı hor görürdü!
• Ağzı bozuk Mevlana, kendisini eleştirenlere, sorgulayanlara küfür ederdi!
• Ağzı bozuk Mevlana, tekkede eşcinselliği överdi!
• Ağzı bozuk Mevlana, Mesnevi’yi Kur’an ile eşdeğer görürdü!
• Ağzı bozuk Mevlana, Mesnevi’de porno öyküler anlatmıştır!
• Ağzı bozuk Mevlana, Yahudileri ve Hıristiyanları aşağılardı!
• Ağzı bozuk Mevlana, kindardı!
• Ağzı bozuk Mevlana, güç kimdeyse ona biat-itaat edilmesini öğütlerdi.
Değerli Dostlar,
Bu çok önemli konuyu ayrıntılarıyla öğrenmek isterseniz, Mesnevi’yi kaynak göstererek yazmış olduğum ‘Gelin Yüzleşelim’ kitabımı (Nergiz Yayınları – Ahmet Acar – Telefon: 0532 582 73 68) okumanızı öneririm…
Yılmaz Dikbaş
21 Ocak 2025, Salı
0532 233 31 52
0 notes