#Kao Kan
Explore tagged Tumblr posts
Text
aldım patlamıs mısırımı keyifle okuyorum yasasın kaos😋😋😋😋😋😋
0 notes
Text
Kamu lagi dimana sekarang (?)
Kepada teman hidupku, yang juga akan jadi teman surgaku, insyaAllah.
... Assalamu’alaikum.
Gimana kabarmu sekarang?
Kamu lagi dimana?
Apa yang terjadi dalam harimu kemarin?
Ujian apa yang sedang kamu hadapi?
Apakah kamu sudah merasakan momen-momen berharga di masa mudamu?
Apa pengalaman paling seru yang membuatmu lupa sejenak tentang patah hati atau krisis seperempat usia yang mungkin kamu alami?
Simpan jawabannya ya, untuk kita bicarakan saat bertemu. Karena, aku juga ingin berbagi punyaku.
Dan tentang kenakalan yang pernah kamu lakukan saat remaja atau di usia dua puluh tahun. Seberapa parahkah itu?
Semoga tidak menjerumuskan. Semoga hanya sekedar ibarat salah menaruh kaos kaki yang seharusnya dipakai di kaki, malah dipakai di tangan. Tanpa mengorbankan syariat-Nya. Na’udzubillah.
Sebab aku di sini juga telah berjuang, jadi aku berharap kamu tetap kuat di tengah dunia yang semakin kacau dan pilihan-pilihan varian kenakalan beserta toppingnya yang mungkin terlihat manis di awal, tapi sejatinya membuat penyesalan pahit di akhir.
Oiya, tentang kesedihan yang tidak kamu bagi itu sayang, ke mana kamu mengalihkan energimu? Apakah kamu berlari? Jalan-jalan? Atau mendengarkan lagu favorit yang membuat hatimu merasa dipahami? Atau mungkin tidur? Atau membuka surat cinta-Nya sambil terisak?
Bagaimana pun caramu menghadapi semua ini, aku berharap kamu bijak dalam memilih jalan, tetap teguh pada syariat-Nya, meski godaan di sekelilingmu mengajak berbelok. Aku berharap kamu kuat melawan arus.
Ketika kita akhirnya bertemu dan saling mengenal lebih dalam, aku minta maaf jika aku masih banyak kurangnya, dalam berbicara, memutuskan, memaafkan, atau menerima.
Teman surgaku, maukah kita saling bertemu saat semua urusan kita dengan-Nya sudah selesai? Juga dengan mimpi-mimpi kecilmu, agar menciptakan chemistry penuh berkah?
Jujur, berjalan sendiri itu tidak mudah, tapi kita harus tetap berusaha, kan? Demi-Nya, kan? Janji kan?
Jika masih ada mimpi yang ingin kamu kejar, jangan khawatir, aku siap menjadi teman penyemangatmu, karena aku tahu kamu juga akan melakukan hal yang sama untukku. Sebab ketika kamu menikahiku, itu berati menyatukan mimpi-mimpi kita.
Semoga Allah ridha, sampai saat kita bertemu dan saling menemani dalam ibadah terpanjang kita. Aamiin.
Ruang semesta, awal musim gugur 2024.
36 notes
·
View notes
Text
Halløj Matroser!
Nu hvor det danske MGP er overstået, vil jeg sige hvorfor der ikke har været admiralsposting på det. Admiralen boycuttede i år Dansk Melodi Grand Prix af den årsag, at DR har valgt at støtte Israels tilstedeværelse i Eurovision, at de har udpeget to Israelske statsborgere til den danske jury, og at DR som institution konsekvent ikke har dækket folkemordet i Gaza, eller de demonstrationer der har været imod det i alle større danske byer, som inkluderer nogle af de største demonstrationer i nyere tid.
Man må mene hvad man vil om Israels aktivitet i Palæstina. Jeg mener at staten Israel har ageret som folkemorder og besætterstat, og at det er et symptom på et dybt forkvaklet menneskesyn, hvor nogle mennesker er højerestående end andre. Dette er dybt forkert.
Husk i alt dette kaos at ikke alle jøder er israelere, og at alle de som er, fortsat er mennesker og fortjener at blive behandlet som mennesker. Kæmp for alt hvad du har kær, inklusiv frihed og lighed og ret til liv for alle folk, men opfør dig ordentligt. Her på Bloggen vil vi hverken have islamofobi ELLER antisemitisme.
Der VIL være liveblog under Eurovision. Jeg vil blot forsøge at finde et sted at streame det fra en anden kanal end DR, muligvis NRK eller BBC hvis jeg kan og hvis de opfører sig ordentligt.
Lad Palæstina leve
Admiralen 🇵🇸
#nonask#denmark#admiralen#eurovision 2024#politik#ja det er en useless underholdsningsblog men det betyder ikke at vi ikke opretholder en vis etisk integritet#free palestine
105 notes
·
View notes
Text
Heaven Official's Blessing▪︎
209. BÖLÜM - Göksel Mahkemede Kaos - Hiddetli Bir Dalga Cenneti Sarsıyor -
Mei Nian Qing yüzü olmayan beyazın tam karşısında durduğunu söylediğinde Xie Lian ilk kendinin o olduğunu ancak bunu unuttuğunu düşünüp binlerce yıldır hissetmediği acı bir korkuya kapılmıştı. Mei Nian Qing’in önünde Xie Lian’dan başka hala Xie Lian’ın arkasında duran Jun Wu da vardı.
Ama o kişiden hiç şüphelenmediğinden bu gerçekten şaşırtıcı bir ifşaydı ve bu yüzden sanki tüm saçları elektriklenmiş gibiydi. Xie Lian çabalasa da o el o kadar güçlüydü ki hiç kıpırdamadan sıkıca tutuyordu. İstemeden söyledi, “Sen… yüzün…”
Jun Wu’nun sesi o kadar umursamazdı ki, sanki havadan sudan bahsedermiş gibiydi, “Ah, bir anlık dikkatsizlikle bak yine göründüler.”
Başka bir işkence dalgası Xie Lian’ın bileğinde aniden artmaya başladı, artık kılıcın kabzasını daha fazla tutamıyordu, bıraktı.
Kılıç yere düştü ve çınlama sesi tüm salonda yankılandı. Ancak çok geçti.
Yakınlardaki cennet mensupları Xie Lian gibi HongJing’in üzerindeki o korkutucu yansımayı görmüştü.
Koca bir ölüm sessizliği tüm salonu kapladı. Tüm cennet mensupları sersemlemişti, özellikle de en yakında duran ve her şeyi açık açık gören Feng Xin. Mei Nian Qian bu şansı onu tutan kollardan kurtulmak için kullandı ve yerde duran HongJing’i alıp kaldırdı, doğruca önünde duran Jun Wu ya işaret ederek; “HERKES DİKKATLİCE BAKSIN! TAM KARŞIMDA DURAN BU ADAMIN YÜZÜNE DİKKATLİCE BAKIN!”
Birkaç savaş tanrısı hızla olayları kavramıştı, Pei Ming ileri atıldı, kılıcını çekerek bağırdı, “SEN KİMSİN?”
Diğer cennet mensupları uzakta durduklarından neler olduğunu anlamamışlardı, haykırmaya başladılar, “NELER OLUYOR?”
“GENERAL PEİ KİMİNLE KONUŞUYOR?”
“NASIL OLUR DA İMPARATORA KILIÇ TUTAR?
Mei Nian Qing gözünü bile kırpmadan Jun Wu’ya bakıyordu, her kelimesini vurguladı, “O, YÜZÜ OLMAYAN BEYAZ!”
Mu Qing’in dili tutulmuştu, “O nasıl yüzü olmayan beyaz olabilir? Yüzü olmayan beyaz imparatoru mu taklit ediyor? O zaman gerçek imparator nerede?”
Xie Lian da gizliden bir değişiklik olup olmadığını merak ediyordu, ama sahte olan ne zamandan beri oradaydı? Nasıl oldu da yanlış giden bir şeyler olduğunu anlamamıştı? Aziz savaş tanrısı güvenilmez ve basit biri değildi, ne olursa olsun taklit yapıyorsa da tüm üst mahkemeyi kandıramazdı ya!
Mei Nian Qian konuşmak üzereydi ki Jun Wu elini kaldırdı ve iç çekti, “Beni yine hayal kırıklığına uğrattın.”
Mei Nian Qian sanki biri tarafından mutlak bir güçle boğuluyormuş gibi yüzü düştü. Lang Qian Qiu hızla uzun kılıcını alarak çınlayan kılıç sesiyle hızla saldırdı ama Jun Wu’nun ona bakarak kafasını çevirmesiyle geriye doğru uçtu.
Sonrasında neredeyse tüm savaş tanrıları, Pei Ming, Lang Qian Qiu, Feng Xin, Mu Qing, Quan Yi Zhen büyük dövüş salonunda ileri atıldılar.
Ancak bir tütsü yanma süresi sonunda tüm savaş tanrıları Jun Wu’ya saldırıp etrafını sararken, aynı zamanda etrafa fırlatılırken Jun Wu hala Xie Lian’ın bileğini sıkıca tutuyordu.
Büyük dövüş salonunda yalnızca Xie Lian ve Jun Wu ayakta duruyordu, tüm savaş tanrıları saldırı güçlerini kaybetmiş yere iki seksen uzanıyorlardı. Mu Qing bir ağız dolusu kan kustu ve öfkeli bir şekilde donakalmış Xie Lian’a bağırıyordu, “HAREKET ET! BİR ŞEY YAP! NEYE DALDIN ÖYLE? ÖLDÜRÜLMEYİ Mİ BEKLİYORSUN?”
Ama biraz bile biliyor muydu, Xie Lian hareket etmiyor değil, hareket edemiyordu!
Jun Wu onu tutmak için tek elini kullanmasına rağmen, Xie Lian parmağını biraz bile oynatsa o bunu hemen hissedip aniden karşılık olarak parmağını çıt diye kıracağını hissedebiliyordu. Hangi açıdan bakılırsa bakılsın, en iyi karar dikkatli ve sabit kalmaktı.
Bu, üç alemin bir numaralı savaş tanrısının gücüydü.
Dış kenarlarda duran cennet mensupları korku içinde dağılmıştı, yüzleri solmuştu, akıllarına kaçmak geldiğinde kapıya doğru yöneldiler ancak onlar kaçamadan görkemli büyük savaş salonunun kapıları çat diye kendiliğinden kapandı. Boşuna kapılara tokat attılar. Neredeyse bine yakın cennet mensubu ne dışarı çıkabildi ne de ayağa kalkabildi, tam bir kaostu. Mei Nian Qing’e gelince, vücudu aniden görünmez bir güç ile çekildi, Jun Wu yakasını tutarak gülümsedi, “Cidden son anda kararını değiştirip doğruları söyleyince bir şeyler yapamayacağımı mı düşündün? Sahiden öğrendiklerinde bir araya gelip benim için tehdit oluşturabileceklerini mi düşündün? Sadece tek elimle hepsini yok edebilirim.”
Görünüşe göre Jun Wu’nun önce Mei Nian Qing’i önceden götürüp Xie Lian’ın Hua Cheng’e veda etmesini sağlama amacı yoktu. Mei Nian Qing'e bazı şeyler söylemiş veya tehdit etmişti, bu yüzden sonucunu düşünmeden büyük savaş holünde onu sorguluyordu. Ama son saniyede Mei Nian Qing’in sözünden döneceğini kim bilebilirdi ki? Jun Wu'nun kollarını tuttu ve Xie Lian’a bağırdı, “Ekselansları, KAÇIN! TAMAMEN DELİRDİ!”
“Guoshi!” Xie Lian haykırdı.
Saniyesinde Mei Nian Qing artık konuşamıyordu, sanki bir şeyler boğazını sıkıyor gibiydi, ama her zaman boğazları kapalı cübbe giydiğinden Xie Lian neler olduğunu tam olarak göremiyordu. Jun Wu iç çekti “Seni ahmak, yaptığın onları ateş çukuruna atmaktan farklı değil. Aslında onlarla alakası bile yok, ama artık bu şartlarda kimse büyük dövüş salonunu canlı terk edemeyecek.”
Bu acil durumda Xie Lian zaman kaybetmeden ruhsal iletişim rününe girdi, “SAN LANG!!”
Hua Cheng’in ruhsal iletişim rünü şifresini daha önce söylemek için girişken olamamıştı, ama bu acil durumlar altında utangaç olmaya zaman yoktu, ancak birkaç kez zihinsel olarak okuduktan sonra diğer uçta hala tam bir sessizlik vardı ve herhangi bir yanıt yoktu.
Bu iletişim tıkanması hissi TongLu Dağı'ndakiyle tamamen aynıydı!
Sadece bir bakışla Jun Wu onun ne düşündüğünü anlayabildi, “Denemeye devam etmen gereksiz. Ben izin vermedikçe iletişim kuramazsın.”
Bu göksel mahkeme Jun Wu’nun güçleriyle oluşturulmuştu, onun uzmanlık alanıydı, o en yüceydi ve tabii ki istediği her şeyi yapabilirdi. Bu ayrıca tüm göksel mahkeme ve büyük dövüş salonunun layıkıyla herhangi bir yerden izole edildiği anlamına geliyordu. Şu gerçekten de gerçekleşmişti, “Cennet için ağlamak boşuna, dünya için ağlamak faydasız.”
Aniden büyük savaş salonunun kapıları yanarak açıldı. Göksel yetkililerin hepsi sevinçle morallerini yeniden kazandılar ki kapıda duranı görünce geri tepti. Salonun dışında uzun boylu, siyah giyimli bir adam, aurası tüyler ürpertici ve yaklaşılamaz şekilde herkesin yolunu engelleyerek duruyordu. Brokarlı ölümsüzü giyen Ling Wen’di.
Cennet mensupları büyük dövüş salonunun eşiğini aştıktan sonra içeri girip ciddi bir şekilde Jun Wu’nun önünde tek diziyle diz çökünce ne diyeceklerini bilemediler, “Lordum.”
“Ayağa kalk ve işine dön.” Dedi Jun Wu. “Ne yapman gerektiğini biliyorsun.”
Ling Wen başını eğdi ve gülümsedi, “Tabii ki.”
Mu Qing duvardan destek alarak ayakta durmaya gayret etti, bunu görünce ikisi de şaşırdılar ve şüpheyle, “Ling Wen hâlâ TongLu Dağı'nda hapis değil miydi?”
“Doğru.” Dedi Jun Wu. “Ancak Ling Wen cidden işe yarar, önemsiz bir hata yaptı sadece, ben de onu geri çağırdım.”
Sahiden, Beyaz Kıyafetli Felakete göre Ling Wen’in yarattığı Brokarlı Ölümsüz cidden ‘önemsiz bir hata’ydı. Artık Ling Wen ve Brokarlı Ölümsüz, Jun Wu’nun emri altındaydı. Biraz sonra bir düzeni beyaz ışık parladı ve bir şey gelerek Jun Wu’nun botlarına burnunu sürtmeye başladı. Feng Xin görünce sinirle haykırdı, “NE YAPIYORSUN? BURAYA GEL!”
Bu cenin ruhuydu. Hem babasının lafını dinlemiyor hem de onun inadına ona dil çıkarıyordu. Feng Xin az önce Jun Wu yüzünden yere yıkılmış kan kusuyordu, şimdi ise oğlu muhtemelen onu yaralayabilecek düşmanının ayağına sarılıyordu. Sanki babasının kim olduğu hakkında hiçbir fikri yoktu, Feng Xin çok öfkeliydi ve biraz daha kan kustu. Daha sonra bir düzine ifadesiz savaş tanrısı büyük dövüş salonuna doluştu.
Bu savaş tanrıları Jun Wu tarafından atanmış ve yalnızca onun emirlerine itaat etmişlerdi. Ling Wen, Jun Wu'nun kontrolünü aldı ve emretti, “Her cennet mensubunu sarayına götürün ve göz kulak olun.”
Pei Ming yakınlarda oturuyordu, ifadesi karmaşıktı, “Ling Wen, ne kadar kalpsizsin sen.”
Ling Wen omzunu okşadı, “Tanıştığımız ilk günden beri kalpsiz olduğumu bilmiyor muydun? Ne dersin, katılmak ister misin? Her zaman sana kapımız açık.”
Pei Ming kuru bir kahkaha attı ama konuşmadı.
Xie Lian yine özel muamele gördü çünkü ona XianLe sarayına kadar eşlik eden Jun Wu idi. Jun Wu azarladı, “Gel.”
Xie Lian arkasına bakarak Mei Nian Qing'e bakış attı. Neler oluyor? Sen kimsin? Neyi başarmak istiyorsun? Bu kim? Yüzü olmayan beyaz mı Jun Wu mu? Ne planlıyor?
Sormak istediği çok, çok fazla soru vardı ama bunlar özel olarak ve dikkatlice sormalıydı. Bu sorulara sadece Mei Nian Qing cevap verebilirdi ama Jun Wu ona konuşma şansı bile tanımazdı.
Büyük Dövüş Salonunun dışına çıktıkları an Xie Lian biraz şaşırmıştı. Cennet başkent bulvarının üzeri, gökyüzü kasvet doluydu, bulutlar korkunç bir şekilde yuvarlanıyordu; her şey göz açıp kapanıncaya kadar değişmişti ve artık o göz kamaştırıcı parlaklıktan eser yoktu. Yalnızca Jun Wu’nun emri altındaki savaş tanrıları hiçbir şey olmamış gibi davranıyor, her cennet mensubunu sarayına götürüyorlardı, artık her şey huzursuz ve kasvetli görünüyordu. Aceleyle koşan orta cennet mensuplarına gelince artık hepsi arazinin her yerine bilinçsizce yayılmışlardı.
Söylemeye gerek yok, bu Jun'un Wu'nun yaptığı bir şey olsa gerekti. Uzaktan çanın sesi geldi, DANK! DANK! Görünüşe göre sorun zille ilgiliydi.
Cennet başkentinin büyük caddesi boyunca XianLe sarayına doğru yürüdüler. Yolda Xie Lian zihnini döndürüp kaçmanın bir yolunu düşünmeye çalışıyordu ama Jun Wu rakip olamazdı ve küçük ucuz numaralar da imparatora karşı işe yaramaz olurdu. Ayrıca Jun Wu savaş yüceliğine sahip değil miydi, Xie Lian’ın ne düşündüğünü bile anlayabilirdi.
XianLe sarayına girdiklerinde Xie Lian’ın aklına hala hiçbir fikir gelmemişti. Kendine olduğu gibi bırakmayı söyledi çünkü hiçbir şey düşünemese bile sorun olmazdı. Çünkü uzun zamandır Hua Cheng ile konuşamamışlardı ve Hua Cheng kesin bir şeylerin yanlış olduğunu fark etmiş olmalıydı. Ta ki bu olmadan önce işler kontrolden çıkmazsa.
Ancak kapılar kapandıktan sonra Jun Wu konuştu, “Çiçeği Arayan Kızıl Yağmur’u özledin mi?”
“…”
Jun Wu'nun sözleri kalbinin boğazına sıçramasına neden oldu ve kalbi çarpmaya başladı.
Xie Lian nasıl cevaplasa bilemedi; evet dese Hua Cheng’e zarar verebilirdi, hayır dese Jun Wu ona inanmazdı.
Hiçbir yanıt duymayan Jun Wu gülümsedi, “Endişelenmene gerek yok. Biliyorum, onu özlemiş olmalısın. Eminim ki onunla konuşmak istiyorsundur.”
Xie Lian'la konuşma şekli hâlâ öncekiyle aynıydı; sıcak, hoşgörülü, sakin, güvenilir, hiçbir şey değişmemişti. Ama o böyle oldukça Xie Lian'ınn kafası karışmış ve dehşete düşmüştü.
Jun Wu devam etti, “Eğer gerçekten özlediysen neden biraz iletişim kurup laflamıyorsun?”
“…”
Kapıdan tam girdiklerinde Xie Lian’in ne düşündüğünü tahmin etmişti. her şey onun elinin altındaydı.
Jun Wu gülümsemeye devam etti, “XianLe, ne söylemen gerektiğini biliyorsun. Onu endişelendirme. Eminim Çiçeği Arayan Kızıl Yağmur’un seninle konuşursa çok mutlu olur.”
Sonra elini Xie Lian'ın omzuna koydu. Xie Lian karmaşık bir hareket dalgası hissetti, Jun Wu, onların konuştuklarının içeriğini duyabilecek bir çeşit büyü yapmıştı. Jun Wu konuşamasa bile yine de duyabiliyordu. Doğal olarak Xie Lian, Jun Wu'nun onun ne söylediğini duymak istediğini biliyordu.
Bir süre durakladıktan sonra cesaretini topladı ve cesurca Hua Cheng'in sözlü şifresini yüksek sesle söyledi.
Sözlü şifreyi duyan Jun Wu, onu komik bulmuş gibi göründü ve biraz kıkırdadı. Ancak Xie Lian'ın utanmaya veya çekingen olmaya vakti yoktu. Hua Cheng'in sesinin Xie Lian’ın kulaklarında çınlamasından önce sadece bir nefeslik süre geçti. İç çekti, “Gege, Gege, uzun zaman oldu, sonunda San Lang’ını hatırladın.”
Xie Lian Jun Wu ile bakıştı. Yanıt verdi, “San Lang, gideli 2 saat bile olmadı.”
Ancak Hua Cheng cevapladı, “Bana göre önemli olan ‘2 saat’ değil, ‘gitmiş’ olman. Bir an için bile olsa bu hâlâ ayrılık demek.”
Jun Wu onun hemen yanında dinliyordu, hey!
Şu anda durum bu kadar tehlikeli olmasına rağmen Xie Lian yine de gerçek bir utanç hissetmeyi başardı. Jun Wu konuştu, “Ne yazık ki 2 saatten daha fazla beklemek zorundasın. Devam et. Kederli ruhlar halledilene kadar seni göremeyeceğini söyle. Dolaylı yoldan ipucu vermeye çalışma, her şeyi duyabiliyorum.”
Kederli ruhları halletmek yedi gün yedi gece alırdı. Biraz duraksadıktan sonra Xie Lian cevapladı, “İki saat bekleyemezsen bu sefer uzun bir süreye ihtiyacım olursa ne yapacaksın?”
“Jun Wu sana bir yığın görev mi verdi?” Hua Cheng sordu.
“Evet.” Xie Lian cevapladı.
“O zaman yardım edeyim.” dediHua Cheng.
Jun Wu, “Ona söyle ki bu görevleri tamamladıktan sonra üç yıl ara vermene izin vereceğim.”
Xie Lian konuştu, “Gerek yok. San Lang, zaten rünü koruyarak bana çok yardımcı oluyorsun, bu yüzden bırak halledeyim. Ayrıca imparator bu görevlerden sonra 3 yıl ara verebileceğimi söyledi, hiçbir şey yapmayacağım.”
“Yalnızca 3 yıl mı?” Hua Cheng sordu.
“3 yıl yeterli değil mi?” Xie Lian cevapladı. “Bu zaten küçük bir ödül.”
“Tamam, pekala. Ama---” Hua Cheng baygınca konuştu, “Gege, bu senin ödülün. Peki ya benimki?”
17 notes
·
View notes
Text
Liat video permintaan maaf oknum.
Datang, pelukan, minta maaf, .. rangkul rangkul,..
Tapi, yang bikin janggal tuh si bapak dari sejak si oknum datang Uda pake kaos "Abah Miftah". Liat aja baik baik kaosnya (jijik banget)
Kebayang itu Uda dibriefing duluan si korbannya. Iya iya Uda minta maaf, tapi,..
Yasudahlah,.
Trus ada aja pengikutnya yang komen
Kan? Yang goblok siapa🤣
9 notes
·
View notes
Text
Jeg gik en lang tur med hund her til aften. Mit hjerte smelter. Trods alt kaos og modvind på det sidste, er der altså virkelig ved at ske et julemirakel af en art. Måske er det fordi jeg ægte bare har brug for den slags energi jeg får, når jeg bor alene og kan lade op i mit eget selskab? Som et “pling” føltes byen tilgængelig og åben, fordi alle butikkerne lukkede og menneskerne forsvandt. Kun sporadiske skikkelser, helt pakket ind i huer og lange jakker. Som en by af emo-katja-kaj og emo-bente-bent’ere. Sort og mørkt, men trygt? Luften var kold og stod nærmest stille om os. Vi satte os i græsset og kiggede ind i skyggerne bag en bygning. Den lille hare var ikke farlig, den var bare på afveje. Og hund gøede ikke engang. Betragtede det lille lang-ørede dyr hoppe videre ud i aftenen. Intet at være bange for lige dér.
Noget af æren for den pludselige energi, skyldes nok min snak med psykiater i dag. Jeg kan være benhård når vi taler om traumer, men så snart vi taler om mad… så sidder jeg og tuder. For der er bare intet der har hjulpet og jeg taber mig bare mere og mere og trods mit ønske om sondemad, så er det ikke en mulighed. Græd fordi jeg var så godt på vej inden Bjerget, men så endte det med at Bjerget spiste af mine madvarer og havde sine uvaskede fingre i brødposen… og så røg jeg ud af kurs igen pga stress og flytning etc etc. Psykiater afbrød mig og så sagde hun: “Hør - lige nu er der så langt til succes for dig, fordi vi forventer for meget. Det er ikke et problem, for det giver mening og nu ændrer vi kurs. Vi har haft fokus på mad - og det stresser dig og kaster dig tilbage i tid. Så nu ser vi fremad og har fokus på tidspunkter istedet. Pyt med hvad du spiser og hvor meget - bare tyg i noget som du sluger 3 gange om dagen”.
Og HVILKEN LETTELSE! Pyt med om det kun er en mandel eller et glas kapers eller en appelsin eller et glas nesquik. Mængden skal nok komme! Variationen skal nok komme! Nu skal jeg bare lige fatte at jeg godt kan tygge mad, 3 gange om dagen… og nå i mål uden at miste modet. KÆMPER for at spise nok og bliver SÅ SUR og modløs når jeg fejler. Det gav mig underligt nok appetit, at der pludselig ingen forventninger var. Så da jeg kom hjem, lavede jeg brunede kartofler og spiste det rub og stub. Et helt glas. Har så heller ikke spist andet i dag, men bevares. Og så elsker jeg bare at jeg ved, at det er nok for nu. Må heller ikke overbelaste mit system. Hurra for autisme-venlig spiseforstyrrelses-hjælp wow. Psykiater sagde også at det er påfaldende som mine autistiske træk træder frem når jeg er i mistrivsel - og jeg sad og tænkte “måske fordi vi kun diagnostiserer autister i mistrivsel???”. Mine autistiske træk er jo knap så tydelige når jeg trives og kan accomodate mine behov. Og jeg kan jo ikke accomodate mine behov ordentligt, når min doom-hjerne fortæller mig at jeg kun må spise fucking persille. Nu prøver vi persille 3 gange om dagen og så er det måske brunede kartofler og persille dagen efter. Who knows<3 Og hvis jeg crasher, så er lille hund her jo - parat til at slikke tårer<3
9 notes
·
View notes
Text
Buku part 1
Yaampun setelah membaca tulisan terakhir cukup dramatis juga yah, tapi emang semingguan kemarin (sampai sekarang pun) bawaannya mellow terus rasanya ingin quitting, walaupun sudah diketahui alasannya adalah karena sedang pre-menstruation syndrome jadi emang bawaannya depressive mood mulu. Sekarang sudah better kok guys, makasih banyak yah doanya.
Minggu kemarin ditutup dengan ku menangis di uni-park pas pulang sore-sore gara-gara JALAN SAMBIL MAIN HANDPHONE!!! Dan emang uni-park kan jalannya gak rata yah, itu tuh kaya paved trail/footpath gitu loh jadi emang kadang ada jeglogan, kadang wavy, jadi mis-stepped aja terus kecengklak dah tu ankle kaki kanan. Betulan yang dirasakan instan adalah syok/kaget, sakitnya belum kerasa banget sih, tapi badan langsung anget naik kaya ada blood rush gitu ke kepala. Terus mikir kan. Akhirnya minggir dulu ke samping but catching breath sambil berdiri. Setelah semenit atau 2 menit berdiri menenangkan diri, berusaha jalan. Di saat berusaha jalan dan menopangkan beban tubuh ke ankle kanan itulah kerasa SAKIT BANGET. “Ok, gakbisa Non kalau lanjut jalan sekarang, harus duduk dulu dan dilakukan first aid nih ke kaki”, kata aku kepada diriku sendiri dalam hati teh. Untungnya gak jauh dari lokasi ku berdiri itu ada bench, kira-kira 50 m lah. Jalan ke situ pelan-pelan dengan menggunakan ankle kanan-ku seminimal mungkin lalu duduk. Karena habis hujan (dan mulai gerimis juga pas kejadian ini terjadi), benchnya agak basah. Tapi ya mau gimana lagi, nggak sempet banget ngelap-ngelap bench kaki lagi sakit gitu, akhirnya langsung duduk aja basah-basahan. Langsung buka tas, buka sepatu dan kaos kaki, ngeluarin Voltarol, pijet-pijet dikit, liat sebengkak apa, belom bengkak-bengkak banget sih pas kejadian, terus langsung bebat yang kenceng pake elastic band yang memang sudah siap sedia di tas (aku ngalamin sprained ankle ini bukan yang pertama kali gaes, makanya sudah punya first aid kit-nya).
Terus ditengah-tengah ngebebat nangis kenceng banget WKWKW. Itu nangisnya akumulasi dari banyak hal sih, mumpung bisa nangis di luar dan gaada orang yaudah-lah nangisin aja semuanya sekalian. Ya nangis karena sedih tulisan thesis gak maju-maju, data aneh, ngerasa ketinggalan dari teman-teman lain, ya sakit juga, dan kehujanan kebasahan, nggak punya uwang. Pokoknya semua yang lagi pengen ditangisin ditangisin dah itu semua barengan di situ. Beres ngebebat hujannya lanjut makin deras, dan aku juga posisi lagi ga bawa coat dan payung jadi yaudah harus segera move on buat lanjut jalan ke rumah. Posisi uni-park ke rumah tuh ada kali ya 1 km (sebentar cek googlemaps). Oh 1 mile persis aka 1.6 km. Yaudah jalan aja deh tuh pelan-pelan dengan kondisi kaki sudah dililit sejauh 1.6 km sambil meratapi nasib HUHU. Sesampainya di building rumah pun masih harus naik tangga lagi ke lantai 3 (atau lantai 4 kalau pake versi lantainya Indo). Sampe kamar langsung rebahan. Setelah apdet stori (wkwkw harus banget), buka bebatan compression band, ambil es, taroh plastik tik, ambil handuk kecil, langsung kompres ankle pake es.
Itu kejadian di atas terjadi Kamis sore minggu lalu, ku lagi masukkin sampel ke oven 40C overnight buat ngeringin moisture karena habis meeting sama supervisory team dan ngeliat ada data yang aneh banget (TOC aku naik ke atas di eksperimen redeposition, padahal harusnya kalau udah ke-convert jadi CH4 mah ya bisa diekstraksi pake solvent, tapi ini tuh unextractable C-nya). Jadi salah satu suspect terbesar adalah: mungkin sampel-ku kebanyakan moisture, jadinya mass pas analisi over-estimated. Tapi karena kaki begitu bentuknya, udah pasti aku gaakan bisa ke lab buat ngeluarin sampel di hari Jumat kan. Ku juga tapi bersyukur banget sih, at least aku jadi punya 3 hari buat recover: Jumat bisa WFH, Sabtu, dan Minggu tinggal gausah keluar rumah.
Sekarang hari Rabu. Kemarin Senin Selasa udah ke lab lagi udah jalan >6 km/hari lagi selama 2 hari itu. Jalannya pelan-pelan sih, tapi at least kaki udah gak yang sakit-sakit amat lah dipake jalan. Jumat sebetulnya juga jadinya gak kerja banyak-banyak amat, cuma ngeplot-ngeplot, laporan ke postdoc kalau datanya beneran (bukan artefak), terus diambil decision buat Senin nganalisis ulang. “Baiklah”, kata aku teh.
DIH jadi cerita panjang tentang kaki keseleo bukannya nulis tentang buku padahal judulnya sudah dipikirkan dan idenya tuh semalam di kasur pas mau tidur udah kepikiran, tapi semalam males ngeluarin laptop dari tas buat ngetik.
Kayanya melihat ini tulisan sudah 2 page A4, di-break dulu deh ya. Nulis tentang buku-nya dilanjut di part 2. Nggak penting sih, cuma lagi pengen ngalamin nostalgic moment reminiscing buku-buku yang aku baca dulu dan kenapa suka baca buku dan gimana hobi itu sempat hilang dan sekarang mau melanjutkan lagi. Triggernya adalah dari twitter (tentu saja, duniaku kan revolved around twitter) yang entah kenapa lagi rame bahas “seberapa penting baca buku”? Lupa awalnya teh gimana muncul ini di timeline, tapi pasti ada hubunganna sama Gibran lah-ya. OH! Yang ada video dia sama Najwa itu ditanya sukanya baca buku apa, terus dijawab di keluarganya gaada budaya membaca buku. Amit-amit YaAllah… Anyway, iya itu triggernya satu.
Terus juga ada trigger dari kemarin Senin aku habis nonton Pride and Prejudice di common room Linacre sama Oliv dan Puspa gara-gara ku-bilang aku belum pernah nonton Pride and Prejudice (awalnya kita bahas coat a la Mr. Darcy pas lagi hangout minggu lalu, terus I was like… Mr. Darcy who? Ofc, aku pernah dengar tentang Mr. Darcy tapi nggak sampe yang pernah nonton). Terus dari situ jadi bahas banyak hal kayak gimana rasanya jadi wanita di jaman itu (late 18th century, early 19th), Jane Austen dulu terutama juga pas jadi women writer yang belum common (mostly people use male pseudonym atau limited to specific genre aja karena dianggapnya dulu women ya ndak pinter dan mampu untuk menulis). Dari situ convonya evolving jadi ku mikir apakah aku lebih banyak baca cewek atau cowok? Terus pas dipikir-pikir lagi aku lebih banyak baca penulis cewek! YAH tuh kan. Ini mah jadinya udah masuk ke topik part 2. Yaudah nanti kulanjutin lagi. Tapi intinya iya, awalnya buka word tu mau nulis ini: siapa writer fav-ku, gimana genre buku yang kubaca evolve through time, secara statistika aku lebih banyak baca buku tulisan cewe apa cowo…
Untuk pembukaan, mungkin bisa dicek dulu aku habis pamer bookshelf ak di twt: https://x.com/nonioktvn/status/1836037328692723745 (terus ak senang banget dari twt itu aku bs cek qrt-nya dan menemukan orang yang se-taste sama aku bacaannya!!!)
Dah itu dulu aja. Ini mau mandi lalu otw lab sambil call sama Abi. Buh-bye! (Part 2 menyusul).
Rumah Castle Mill
12:31 18 Sept 2024
10 notes
·
View notes
Text
Jeg elsker dig religiøst, selvom du kan være så fandenivoldsk. Du er stormen i mit sind, en blid hånd, der river alt itu. I flammerne af min attrå, brænder du klart, en evig ild. Du er mit kaos, mit alt, en uro, jeg aldrig vil miste.
5 notes
·
View notes
Text
Skräckmånaden oktober bjuder på skräck även om merparten av dem faktiskt var en tillfällighet.
Doktor Caligari / Das Cabinet des Dr. Caligari (1920) [👍🆓] Klassisk film som influerat mycket film under de 100 år som passerat sedan den producerades. Fortfarande genuint bra. Kan ses på SVTPlay, rekommenderar att testa den med talande textremsor.
Dödsexpressen / Pánico en el Transiberiano (1972) [🆓] Ett av månadens få YT-fynd. Helt okej, men med både Christopher Lee och Peter Cushing hade det potential att bli bättre. Men manus är lite smårisigt.
Fars lilla tös (2018) [👍🔁🆓] Nyproduktionen av fredriksdalsklassikern från 1999. Ankan Andersson är som gjuten i rollen som den vimsige och lite osäkre professorn. Kan ses på Eva Rydbergs YT-kanal.
Fredagen den 13e / Friday the 13th (1980) [] Vad är coolare att se än fredagens den 13 på just fredagen den 13e? Att se den lördagen den 14e förståss! Jag kna ärligt säga att jag förväntade mig mer av den här, så här 40+ år senare känns den nästan oinspirerad.
Frossa / Shivers (1975) [👎] David Cronenbergs långfilmsdebut. Skräck och Science Fiction omnämns den som ... men jag vet inte. Framför allt vill den visa upp sex-zombies.
Hocus Pocus (1993) [👍🔁] Årliga, och alltid uppskattade, besöket i Bette Midlers Salem.
In for a Murder / W Jak Morderstwo (2021) [👍] Trevlig polsk småputtrande crime-film. En klar överraskning av månadens alla fynd.
Kaos i Folkparken (2004) [👍🔁🆓] Mi Ridell i högform. Kan ses på Eva Tydbergs YT-kanal.
Killer Klowns from Outer Space (1988) [👍🔁] Jag ser om Hocus Pocus till varje Halloween, borde inte KKfOS också ses om årligen under oktober? Jajamensan.
Last Night in Soho (2021) [👍] Det här är en film med ambitioner. Det här är en film med ambitioner som faktiskt lyckas vara både bra och sevärd.
Nandor Fodor and the Talking Mongoose (2023) [👎] Märklig film med en märklig ton. Är det en komedi? Ett drama? En Dramedy? Bygger på verkliga händelser men storyn är svår att ta på allvar.
Slice (2018) [🆓] Paranormalt mordmysterium med visst komedifilter. Helt okej. Kan ses på Viddla.
Tjejen mot monstren / Girl vs. Monster (2012) [🔁]
Transmorphers (2007) [👍🔁]
Översättarna / Les Traducteurs (2019) [👍🆓] Småklaustrofobiskt mordmysterium som utspelar sig i en bunker. Intressnt och bra rakt igenom. Kan ses på SVTPlay.
Översättarna ligger kvar till 12 november och Dr. Caligari till den 26e november. Två filmer värda att prioritera denna månad.
#månadens filmer#senast sedda film#Doktor Caligari#Das Cabinet des Dr. Caligari#Dödsexpressen#Pánico en el Transiberiano#Fars lilla tös#Fredagen den 13e#Friday the 13th#Frossa#Shivers#Hocus Pocus#In for a Murder#W Jak Morderstwo#Kaos i Folkparken#Killer Klowns from Outer Space#Last Night in Soho#Nandor Fodor and the Talking Mongoose#Slice#Tjejen mot monstren#Girl vs. Monster#Transmorphers#Översättarna#Les Traducteurs#senast sedda filmer
16 notes
·
View notes
Text
morning walk
gak kebayang sebelumnya akan menyenangkan bisa rutin jalan pagi. saat masih di sekolah dasar, beberapa kali saya diajak ayah jalan-jalan (tanpa jajan) pagi. lokasinya dekat rumah. karena jalan raya yang dekat rumah saat itu belum seramai sekarang dan memang banyak orang yang jalan pagi di jalur tersebut.
tapi sejujurnya saya kadang ikut karena bisa meminta beli jajan wkwkw. ada penjual blendung di dekat jembatan. suatu kali, saat mengikuti jalan pagi bareng ayah, saya pernah terjatuh. berdarah wkwk. ada batu kerikil yang tertancap (tapi ga terlalu dalam) di lutut. sakit luar biasa untuk ukuran anak SD. beruntung bisa dikeluarkan ayah. waktu itu kayaknya ngikutin ayah lari. tapi aku yang ngotot ikutan lari tanpa pake sepatu wkwk. pake sandal apa yah? lupa.
ternyata saya punya kenangan lucu-menyakitkan saat jalan pagi. fastforward di pesantren-kuliah. udah jarang dan hampir gak pernah jalan bareng ayah lagi. sampai beliau tiada :)
setahunan ini melihat mas Iqbal @academicus mengunggah aktivitas jalan pagi (lengkap pake sepatu), bikin saya kepancing. awalnya sih biasa saja kayak cuman like doang. tapi lama-kelamaan teringat momen jalan pagi bareng ayah.
akhirnya pelan-pelan saya coba jalan pagi. pakai kostum seadanya. maksudnya pakai kaos lengan panjang yang ada, celana training SMA, jilbab kaos blusukan dapat dari perlengkapan haji. sebenernya malu kalau pakai outfit olahraga bagus, tapi habitnya belum terbentuk wkwk. oh, saya juga membeli sepatu baru :D karena tidak punya sepatu untuk olahraga/bertali.
saya menggunakan aplikasi bawaan handphone, babystep to 5k, selama 10 minggu. karena saya pikir, jalan adalah olahraga paling murah & mudah versi saya yang banyak rebahannya. meskipun kadang dalam seminggu, ada yang ke-skip, yaa tidak apa-apa.
sejauh ini yang saya rasa, kalau saya duduk agak bungkuk lamaan dikit, berasa capek. sehingga mau gamau, kudu tegak. yaa memang harusnya begitu kan yaah kalau duduk :D saat di sekolah dasar pun, diajari guru duduk tegak. tapi yaa, siapa tahu di sekolah menengah wkwk.
halo, mbak Uti @prawitamutia count me in! hehe. semoga konsisten menulis di prompt 2, 3, 4 dst :D
19 notes
·
View notes
Text
Gelir dağılımı bozuk olsa bile tüm zamanların en yüksek refah seviyesini (tüm dünya) yaşıyoruz. Bize iyi gelmiyor. Tüm dünya dedim, politik saptırma adetimiz çünkü artık. Refah seviyesi yükseldikçe artan özgürlükler ve dejenere piyasa ekonomisi tüm genlerimizi bozdu. Daha bencil, daha şüpheci, daha sahte ve şiddet dolu bir dünya içindeyiz.
Artan nüfus içinde büyük bir kaos var ve olayları politize ederek tamamen heveslerimize uygun seçtiğimiz olaylar içinden yeni mikro kavgalar çıkararak dünyanın sorunlarını çözeceğiz gibi geliyor.
Aslında herkes bu tip platformları kullanarak içinde taşıdığı nefret ve şiddeti kusuyor. İnsanların kalbini kırıyor. Şiddet her yere yayıldı. Özellikle orta sınıfın lumpen bireyleri kendi kampının savaşçısı olmuş.
E bunun Maho Ağa nin kan davasından özünde farkı nedir? Şehirli olduk insan mı olduk.
5 notes
·
View notes
Text
İkbal’imizi toplumumuzun ağır basan ruh hastası tarafı yok edip kalan son damla Nur’umuzu da aldı.
Düzen tüm kurumlarıyla toplumun kaos, kan, korku ve dehşet içerisinde kalması için çabalanıyor gibi görünüyor.
Amk söyleyecek o kadar şey varda neye yarar ki. Kimimizin skinde başımıza gelmeyince.
3 notes
·
View notes
Text
mencari bahagia
tadinya pengen cepet cepet segera ini dan itu. tapi akhirnya aku menyadari, segala sesuatu yang terjadi saat ini adalah nikmat yang harus disyukuri.
setiap hari bisa bertemu dengan keluarga yang lengkap anggotanya. bisa sarapan masakan ummi. ribut mencari pasangan kaos kaki di pagi hari. bekerja di tempat yang sama dengan bapak. berkesempatan berebut kamar mandi dengan adek. makan malam bersama. dan kebahagiaan lain yang tidak bisa dijabarkan satu per satu, yang akan selalu aku rindukan suatu saat nanti.
hampir setiap sore, aku menutup jendela kamar tanpa menguncinya. malamnya bapak selalu patroli memastikan jendela kamarku sudah dikunci. mengunci kamar adalah suatu pekerjaan yang mudah, sangat. tapi aku sengaja tidak melakukannya, biar bapak saja. suatu saat aku pasti merindukan perkataan bapak "tuh kan belum dikunci" dengan bahasa jawanya yang khas.
capek capek mencari bahagia, ternyata yang dicari ngga kemana mana. di sini. di rumah sederhana ini. selama aku dibersamai mereka, InsyaAllah aku baik.baik saja. Alhamdulillah, terima kasih Ya Allah :)
22 notes
·
View notes
Text
Ba Baa Baas Bae Baes Bais Bam Ban Bao Baos Bau Baus Be Bees Bei Beis Bem Ben Beo Beos Beu Beus Bi Bias Bie Bies Bii Biis Bim Bin Bio Bios Biu Bius Bo Boes Bom Bon Boo Boos Bou Bous Bu Bua Bues Bui Buis Bum Bun Buo Buu Buus Chi Chia Chias Chie Chies Chii Chiis Chim Chin Chio Chios Chiu Chius Chu Chua Chuas Chue Chues Chui Chuis Chum Chun Chuo Chuos Chuu Chuus Da Daas Dae Daes Dais Dam Dan Dao Daos Daus De Dea Deas Dee Dei Deis Dem Den Deo Deu Deus Dha Dhaa Dhaas Dhaes Dhai Dhais Dham Dhan Dhaus Dhe Dhea Dheas Dhee Dhees Dheis Dhem Dhen Dheo Dheu Dhi Dhia Dhies Dhiis Dhim Dhin Dhio Dhios Dhiu Dhius Dho Dhoa Dhoas Dhoes Dhois Dhom Dhon Dhoo Dhoos Dhou Dhous Dhu Dhua Dhue Dhues Dhum Dhun Dhuo Dhuu Dhuus Di Die Dies Dii Diis Dim Din Dio Diu Dius Do Doa Doas Doi Dom Don Doo Doos Dous Du Duas Due Dues Dui Duis Dum Dun Duu Fa Faa Faas Fae Faes Fai Fais Fam Fan Fao Faos Fau Faus Fe Fea Feas Fee Fees Fei Feis Fem Fen Feo Feus Fi Fia Fias Fiis Fim Fin Fios Fius Fo Foa Foe Foi Fois Fom Fon Foos Fous Fu Fua Fuas Fue Fues Fui Fuis Fum Fun Fuos Fuus Ga Gaa Gaas Gae Gaes Gam Gan Gaos Gau Ge Gea Geas Gee Gei Geis Gem Gen Geo Geu Geus Gi Gia Gias Gie Gies Gii Giis Gim Gin Gios Giu Gius Go Goe Gom Gon Goo Goos Gous Gu Guas Gue Gui Guis Gum Gun Guo Guos Guu Guus Ha Haa Haas Hae Haes Hai Hais Ham Han Haos Hau He Hea Heas Hee Hees Hei Heis Hem Hen Heo Heu Heus Hi Hie Hies Hii Hiis Him Hin Hio Hios Hius Ho Hoe Hom Hon Hous Hu Huas Hui Huis Hum Hun Huo Huu Huus
Ja Jaa Jae Jaes Jai Jais Jam Jan Jaos Jau Jaus Je Jea Jeas Jee Jem Jen Jeo Jeos Jeu Jeus Ji Jia Jias Jie Jies Jii Jiis Jim Jin Jio Jios Jiu Jo Joa Joas Joe Joes Jois Jom Jon Joos Jou Jous Ju Jua Juas Jue Juis Jum Jun Juo Juos Juu Juus Ka Kaas Kae Kai Kais Kam Kan Kao Kaos Kau Kaus Ke Kea Keas Kee Kei Keis Kem Ken Keo Keos Keu Keus Ki Kia Kie Kies Kim Kin Kio Kios Kiu Kius Ko Koe Koes Koi Kois Kom Kon Koo Koos Kou Kous Ku Kua Kue Kues Kum Kun Kuos Kuu Kuus La Laa Laas Laes Lais Lam Lan Laos Lau Laus Le Lea Leas Lee Lees Lei Lem Len Leo Leos Leu Leus Li Lia Lie Liis Lim Lin Lio Lios Liu Lo Loa Loas Loe Loes Lom Lon Loo Loos Lou Lu Lua Lue Lui Luis Lum Lun Luo Luos Luus Ma Maa Mae Maes Mai Mam Man Mao Maos Mau Maus Me Mea Mee Mei Meis Mem Men Meo Meu Mi Mias Mie Mies Mii Miis Mim Min Mios Miu Mius Mo Moa Moas Moe Mois Mom Mon Moo Mous Mu Mua Muas Mues Mui Mum Mun Muo Muu Muus Na Naa Naas Nae Naes Nai Nais Nam Nan Nao Naos Naus Ne Nea Neas Nee Nees Neis Nem Nen Neo Neos Neu Neus Ni Nii Niis Nim Nin Nio Nios Niu No Noa Noas Noe Noes Noi Nom Non Noo Nou Nous Nu Nua Nuas Nues Nui Nuis Num Nun Nuo Nuos Nuu Pa Paa Pae Paes Pai Pam Pan Pao Pau Paus Pe Pea Peas Pee Pees Pei Peis Pem Pen Peo Peos Peu Pi Pias Pie Pii Piis Pim Pin Pio Pios Piu Po Poas Poe Poes Pois Pom Pon Poo Poos Pou Pous Pu Puas Pue Pues Pui Puis Pum Pun Puo Puu Puus Ra Raa Raas Rae Rai Rais Ram Ran Raos Rau Raus Re Reas Ree Rees Rei Reis Rem Ren Reo Reos Reu Reus Ri Ria Rii Rim Rin Rio Rios Riu Rius Ro Roa Roas Roe Roes Roi Rois Rom Ron Roo Roos Rou Rous Ru Rua Rues Rui Ruis Rum Run Ruo Ruos Ruu Ruus Sa Sae Saes Sais Sam San Sau Se Sea Seas Sees Sei Seis Sem Sen Seos Shi Shia Shias Shie Shies Shii Shiis Shim Shin Shio Shios Shiu Shius Shu Shua Shuas Shue Shues Shui Shuis Shum Shun Shuo Shuos Shuu Shuus Si Sia Sii Siis Sim Sin Sio Sios Sius So Soe Soes Sois Som Son Soos Sous Su Suas Sui Suis Sum Sun Suo Suu Suus Ta Taa Taas Taes Tai Tais Tam Tan Tao Taos Tau Taus Te Tea Teas Tees Tei Tem Ten Teo Teu Thi Thia Thias Thie Thies Thii Thiis Thim Thin Thio Thios Thiu Thius Thu Thua Thuas Thue Thues Thui Thuis Thum Thun Thuo Thuos Thuu Thuus Ti Tias Tie Tiis Tim Tin Tio Tios Tiu Tius To Toas Toe Toes Toi Tom Ton Toos Tou Tous Tu Tua Tuas Tue Tues Tui Tuis Tum Tun Tuo Tuu Tuus Va Vaa Vaas Vae Vaes Vai Vam Van Vaos Vau Vaus Ve Vea Veas Vee Vees Vei Vem Ven Veo Veos Veu Veus Vi Vie Vii Viis Vim Vin Vio Viu Vo Voa Voe Voes Voi Vois Vom Von Voo Voos Vou Vous Vu Vue Vues Vui Vuis Vum Vun Vuo Vuus Wa Waas Wae Wai Wam Wan Wao Waos Wau Waus We Wea Wees Wei Weis Wem Wen Weos Weus Wi Wia Wias Wie Wies Wii Wim Win Wio Wiu Wo Woa Woe Woes Woi Wois Wom Won Woos Wou Wu Wua Wuas Wue Wui Wum Wun Wuo Wuos Wuu Wuus Za Zaa Zaas Zae Zaes Zai Zais Zam Zan Zaos Zau Zaus Ze Zea Zeas Zee Zees Zei Zeis Zem Zen Zeo Zeos Zeu Zeus Zha Zhaa Zhae Zhaes Zhai Zhais Zham Zhan Zhao Zhaos Zhau Zhaus Zhe Zhea Zhee Zhees Zhei Zheis Zhem Zhen Zheo Zheos Zheu Zheus Zhi Zhia Zhie Zhies Zhii Zhim Zhin Zhio Zhios Zhiu Zhius Zho Zhoa Zhoas Zhoe Zhoes Zhoi Zhom Zhon Zhou Zhous Zhu Zhuas Zhuis Zhum Zhun Zhuos Zhuu Zhuus Zi Zia Zias Zim Zin Zio Ziu Zius Zo Zoe Zoes Zois Zom Zon Zoo Zoos Zou Zous Zu Zuas Zue Zues Zuis Zum Zun Zuos Zuu
3 notes
·
View notes
Text
Poketrip, Hotel angker
Berawal dari aink yang sesumbar minta ke teteh cariin penginapan yang 'gapapa angker yang penting murah'
Akhirnya beneran kejadian.
Aink nyampe penginapan tuh sekitar jam dua. Konfirmasi di resepsionis trus dapet kunci dan ditunjukin kamarnya.
Rapi sih, mirip foto promosi cuman lebih kumuh dan terkesan lama banget ga dibersihin.
Aink cek kamar mandi, ga ada masalah meski sedikit kotor. Yang penting bisa mandi. Agak keganggu sama bunyi entah mesin apa yang nyala kalo nyalain lampu kamar mandi. Sama pintu ga bisa nutup sempurna, jadi ga bisa dikunci. Yauda sih ya toh cuma sendiri di kamar.
Setelah cuci muka, rebahan dan nyiapin bawaan buat ke venue, aink ninggalin hotel. Baru pulang malam jam tujuhan.
Agak panas di kamar, untung ada kipas angin. Di file booking, tertera ada wifi gratis. Yauda dong aink ke resepsionis nanya wifi. Eh ternyata beliau mau keluar sama cewe berpakaian minim dan ninggalin posnya.
Setelah konek wifi, aink balik kamar. Ternyata sinyalnya jelek, balik lagi lah ke depan soalnya ada beberapa wifi hotel yang lain. Minta pw buat jaringan wifi lain.
Ternyata resepsionis ga ada yang ngisi. Beneran ditinggal gitu aja bukan ganti shift. Aink jadi mikir aneh aneh kan. Kamar sebelah aink ada yang ngisi. Opik berto belum pulang. Kamar lain kosong 🙃
Aink agak ngahuleng di kamar. Mau mandi juga perasaan jadi agak ga enak. Yauda aink ganti baju doang lah trus nyoba buat tidur.
Hawa di kamar mulai panas, tapi aink ga mau nyalain kipas takut pileknya makin parah. Aink mau funrun besok.
Aink mulai gelisah, bolak balik posisi tidur, trus bolak balik bantal.
Pas bantal di balik, ada noda darahnya🙂. Aink balikin lagi ke posisi awal. Moga aja ini darah dari keperawanan yang hilang, bukan darah lain lain.
Aink ga tau ketiduran jam berapa, badan cape sih jadi meski gelisah aink tetep tidur cukup nyenyak. Kebangun jam 2 pagi, merem lagi, bangun jam 3, merem lagi bangun jam 4.
Ngerasa kamar makin panas, aink mutusin keluar buat nyari masjid terdekat. Pas keluar, meja resepsionis masih kosong 🙂. Okesip.
Di luar ada beberapa orang yang mulai sapu sapu. Padahal jalanan bersih banget. Salut lah sama penduduk lokal yang totalitas dalam kebersihan.
Mesjid uda rame meski adzan shubuh masi sejam lagi. Aink bab dan mandi di WC mesjid. Nyaman banget, alhamdulillah.
Balik hotel setengah 6, opik uda siap funrun. Karena waktu yang mepet buat ganti baju dan siap siap, aink ga sempet cerita.
Pas aink sama opik berangkat, berto yang sekamar sama opik juga ikut keluar. Padahal aink pikir mau tidur, perjalanan bogor-bali jalur darat plus feri kan pasti capek tuh.
Malemnya aink balik hotel jam 7an. Resepsionis uda kosong atau entah masi kosong 🙂. Sebelum ke hotel, aink mampir mesjid deket venue dulu buat jamak magrib dan isya, trus mampir indomaret buat beli roti.
Aink masih galau buat mandi di kamar, jadi balik lagi ke masjid deket hotel buat nebeng mandi. Sepulang dari masjid, opik nelpon bilang berto uda otw pulang sama nanya aink uda di hotel belum. Aink pikir mau ngajak tidur di kamarnya kan karena berto pulang, ternyata opiknya belum pulang. Yaudah aink tidur duluan aja wkwk.
Beda sama kemarin, sekarang aink tidur dalam kondisi fresh, meskipun kasur tetep bau keringat dan ada noda darah di balik bantal. Aink tidur cepet malam itu.
Menjelang tengah malam, opik nelpon sambil ngetok pintu kamar. Bilang mau ngambil kaos sama medali fun run. Aink bangun, ngasihin, basa basi makasih trus nutup pintu.
Aink ga tau berapa lama aink tidur setelahnya, soalnya opik nelpon lagi. Katanya kunci motor ilang mungkin jatoh di kamar aink.
Yauda aink bukain tuh, dan ketemu. Emang jatoh tadi pas dia ngambil medali. Setelah basa basi singkat, aink nutup pintu dan tidur lagi.
Paginya aink bangun telat, uda mulai siang. Aink uda ga begitu was was masuk kamar mandi buat wudhu. Selesai solat aink siap siap buat ke Sanur.
Sebelum pergi aink ke kamar opik dulu, kemarin dia bilang kamar mandinya jelek banget jadi mau numpang mandi di kamar aink. Jadi aink pagi pagi ngasi kunci kamar sekalian pamit dan ngebangunin buat shubuh.
Aink pulang ke hotel jam 9an, meja resepsionis uda ada yang ngisi. Aink jadi curiga kalo resepsionis cuma datang pas matahari terbit dan pulang setelah malam. Who knows.
Aink ngetok kamar opik. Ternyata masih tidur, tumben. Padahal biasanya rajin bangun pagi. Sambil ngusahain buka mata dia bilang kalo semalem dia ada yang gangguin.
Pas aink tanya siapa, dia nunjuk ke arah dinding depan kasur. Aink ga begitu merhatiin sebelumnya dan emang dari kemaren ga pernah masuk ke kamar opik.
"Lukisannya ada yang ngisi"
Setelah giliran mandi di kamar aink, kami langsung cek out. Opik mau pindah hotel, kebetulan ada temennya yang baru nyampe ke Sanur. Opik mau nebeng sama temennya.
Aink dianter opik ke bandara pake motor. Di jalan dia cerita kalo semalem nyaris ga bisa tidur. Dia denger suara berisik dari arah lukisan. Aink ga nanya detail suara kayak gimana tapi cukup ngeganggu ampe dia kebangun tiap 15menit sekali.
"Ga cuma itu, semalem wajah lukisannya sempet ganti 3 kali. Itu yang paling bikin kaget"
Duh, aink jadi ga enak semalem ga peka nyuruh dia tidur dempetan di kamar. Kirain kamar aink doang yang apes, ternyata kamar opik berto yang berada paling ujung justru paling serem.
Di sebelah kamar ada lorong kecil sepanjang 2-3 meter. Kosong doang, ga diisi apa apa. Trus sebelah lorong kosong itu ada lorong sempit yang nyambung ke ruangan lain yang belum selesai dibangun.
Aink sempet kepo sebelum cekout. Jadi liat liat ke ruangan yang belum selesai itu. Berantakan dan penuh debu. Ga tau ga selesai dibangun ga tau emang ruangan rusak dan dibiarin gitu aja.
Pas uda nyampe bandung, aink cerita ke berto soal opik yang digangguin. Trus dia bales gini
Seinget aink Kamar mereka tuh satu satunya yang di depannya dipasangin dupa. Pagi sebelum cekout, aink liat ada tante tante yang pasang dupa disana. Aink pikir room service kan yah, ternyata ga semua kamar dapet. Disana doang 🤣
Aink tanya berto kok ga bilang, tau gitu aink temenin opik tidur disana. Berto malah bilang si opik katanya mau pindah tidur di kamar aink🙃, jadi ga bilang apa apa.
Jadi semalem pas opik bangunin tuh mungkin sebetulnya dia mau nebeng tidur tapi ga enak. Ainknya juga ga peka, wkwkwk. Kamar aink polos, cuma agak serem aja kamar mandinya.. Jadi ga mikir aneh aneh.
Ga banyak mikir, aink langsung cek google maps dan baca review hotelnya. Emang ancur banget, kampret. Ga lupa aink pun ngasih review yang realistis buat hotelnya.
Semoga ga ada lagi korban yang kegocek sama harganya yang murah
Sekian penutup trip aink ke Bali awal bulan Maret. What a trip🤣🤣🤣
12 notes
·
View notes
Text
Har været ved psykiater. Er lige kommet hjem. Hund spiser gullerod i fodenden af min seng. ELSKER den lyd. Hundesmask er seriøst det sødeste. Den lille rynkede gullerod står stabilt mellem to beslutsomme poter. Meget kært.
Har talt med psyk om situationen her. Og min far. Jeg har det åbenbart helt normalt. Altså taget i betragtning at jeg både har autisme og PTSD. På en måde en lettelse at vide at det her indre kaos er forventeligt, men også at jeg har al god grund i verden til at opsøge forandring. Jeg skal bruge som holdepunkt, at når jeg flytter i den nye lejlighed… så er jeg et utilgængeligt menneske. Jeg skal begrænse kontakt med min far og han skal respektere mit valg. Ikke nødvendigvis for evigt, men indtil jeg står mere stabilt i mit eget liv. Det er en rar påmindelse. Jeg må gerne tage beslutninger. Det er også derfor det er så hårdt at være lige her lige nu - for jeg kan ikke gå væk fra ham. Forstår mig godt.
7 notes
·
View notes