#Kalp-damar sistemi
Explore tagged Tumblr posts
octopusthingz · 1 year ago
Text
Şok pozisyonu nedir?
Tumblr media
ŞOK NEDİR? Kalp-damar sisteminin yaşamsal organlara uygun oranda kanlanma yapamaması nedeniyle ortaya çıkan ve tansiyon düşüklüğü ile seyreden bir akut dolaşım yetmezliğidir. İlk yardım sertifikası hakkında detaylı bilgi almak için: https://www.yeniumitek.com/ilk-yardim-sertifikasi/ Read the full article
3 notes · View notes
rayhaber · 3 months ago
Text
Prof. Dr. Canan Karatay'ın Ekmeksiz Beslenme ve Havucun Faydaları
Prof. Dr. Canan Karatay’ın Ekmeksiz Beslenme Önerileri Ülkemizde sağlıklı beslenme konusunda önemli bir otorite olan Prof. Dr. Canan Karatay, yıllardır ekmek tüketiminin azaltılması gerektiğini savunuyor. Ekmek yerine alternatif sağlıklı gıdaların tercih edilmesini öneren Karatay, özellikle kahvaltıda ekmeksiz beslenmenin faydalarına dikkat çekiyor. Karatay, “Ekmeksiz bir kahvaltı yapmak zorunda…
0 notes
gokyuzumanzarasi · 4 months ago
Text
Yeni Nanoterapi, Kalp-Damar Hastalığında Atardamar İltihabını Hedefliyor!
Nanoterapi, Amerika Birleşik Devletleri’nde insanların bir numaralı katili olan kalp-damar hastalığının birincil habercisi ve itici gücü olan atardamar iltihabını hedefliyor. Bu iltihaplanma, atardamarların içinde tehlikeli plak birikimiyle ilişkilidir. Hastalarda bu iltihabı hedef alan gelişmiş tedavilere ihtiyaç duyulmaktadır. Michigan Eyalet Üniversitesi araştırmacıları, iltihabı hassas bir…
0 notes
gururbenimneyime · 4 months ago
Text
Yeni Nanoterapi, Kalp-Damar Hastalığında Atardamar İltihabını Hedefliyor!
Nanoterapi, Amerika Birleşik Devletleri’nde insanların bir numaralı katili olan kalp-damar hastalığının birincil habercisi ve itici gücü olan atardamar iltihabını hedefliyor. Bu iltihaplanma, atardamarların içinde tehlikeli plak birikimiyle ilişkilidir. Hastalarda bu iltihabı hedef alan gelişmiş tedavilere ihtiyaç duyulmaktadır. Michigan Eyalet Üniversitesi araştırmacıları, iltihabı hassas bir…
0 notes
ellerielimde · 4 months ago
Text
Yeni Nanoterapi, Kalp-Damar Hastalığında Atardamar İltihabını Hedefliyor!
Nanoterapi, Amerika Birleşik Devletleri’nde insanların bir numaralı katili olan kalp-damar hastalığının birincil habercisi ve itici gücü olan atardamar iltihabını hedefliyor. Bu iltihaplanma, atardamarların içinde tehlikeli plak birikimiyle ilişkilidir. Hastalarda bu iltihabı hedef alan gelişmiş tedavilere ihtiyaç duyulmaktadır. Michigan Eyalet Üniversitesi araştırmacıları, iltihabı hassas bir…
0 notes
sanacicekaldim · 4 months ago
Text
Yeni Nanoterapi, Kalp-Damar Hastalığında Atardamar İltihabını Hedefliyor!
Nanoterapi, Amerika Birleşik Devletleri’nde insanların bir numaralı katili olan kalp-damar hastalığının birincil habercisi ve itici gücü olan atardamar iltihabını hedefliyor. Bu iltihaplanma, atardamarların içinde tehlikeli plak birikimiyle ilişkilidir. Hastalarda bu iltihabı hedef alan gelişmiş tedavilere ihtiyaç duyulmaktadır. Michigan Eyalet Üniversitesi araştırmacıları, iltihabı hassas bir…
0 notes
okusana-org · 4 months ago
Text
Yeni Nanoterapi, Kalp-Damar Hastalığında Atardamar İltihabını Hedefliyor!
Nanoterapi, Amerika Birleşik Devletleri’nde insanların bir numaralı katili olan kalp-damar hastalığının birincil habercisi ve itici gücü olan atardamar iltihabını hedefliyor. Bu iltihaplanma, atardamarların içinde tehlikeli plak birikimiyle ilişkilidir. Hastalarda bu iltihabı hedef alan gelişmiş tedavilere ihtiyaç duyulmaktadır. Michigan Eyalet Üniversitesi araştırmacıları, iltihabı hassas bir…
0 notes
okusanaorgsblog · 4 months ago
Text
Yeni Nanoterapi, Kalp-Damar Hastalığında Atardamar İltihabını Hedefliyor!
Nanoterapi, Amerika Birleşik Devletleri’nde insanların bir numaralı katili olan kalp-damar hastalığının birincil habercisi ve itici gücü olan atardamar iltihabını hedefliyor. Bu iltihaplanma, atardamarların içinde tehlikeli plak birikimiyle ilişkilidir. Hastalarda bu iltihabı hedef alan gelişmiş tedavilere ihtiyaç duyulmaktadır. Michigan Eyalet Üniversitesi araştırmacıları, iltihabı hassas bir…
0 notes
dyt-aminoasit · 2 years ago
Text
Selamun aleyküüm 🍋 (⁠✯⁠ᴗ⁠✯⁠)
Evde bile kolayca yetiştirebileceğimiz, mis kokulu, bol bol vitamin ve mineral içeren limonla geldim (⁠✷⁠‿⁠✷⁠)
Akla ilk C vitamini ( 100 g da 53 mg bu da tavsiye edilen günlük değerin yarısından fazlası ediyor) geliyor tabi. Kendisi çok iyi bi antioksidandır haliyle bağışıklık sistemini güçlendirir. Bunun yanında özellikle kalsiyum, potasyum, fosfor, magnezyum ve az miktarda A, E, B vitaminlerini barındırır. Vücut enfeksiyonlarına, kolesterol ve tansiyonun dengelenmesine yani kalp-damar hastalıklarına, fosfor sayesinde kemiklerin güçlenmesine, vücut ph dengesinin korunmasına, nane çayı ile birlikte mide bulantısının kesilmesine, böbrek ve safra taşı oluşumunu önlemeye, ödem atılmasına, cildin güzelleşmesine, sindirim sistemi rahatsızlıklarına yardımcı olur. Ayrıca karaciğerin safra üretimini artırdığı için sindirimi kolaylaştırır.
Yapılan araştırmalara göre düzenli tüketimi kanserlere karşı koruma sağlıyor. ᕦ⁠༼⁠ຈ⁠ل͜⁠ຈ⁠༽⁠ᕤ
Kokusu ve bizzat kendisi strese iyi gelir. (ꈍ⁠ᴗ⁠ꈍ⁠)
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Bunun yanıda banyo ve mutfak temizliğinde, lavabo ve çeliklerin parlatılmasında çok etkilidir. Buzdolabı ve ayakkabılarda kötü kokuyu giderir ve fresh bi koku bırakır. Aynı şekilde çamaşırlarda da kullanılabiliiir.🪄
Ve daha çooook güzelliği vardır eminim ama benden bu kadar...
Hadi selametle 👋🏻
2 notes · View notes
pazaryerigundem · 13 days ago
Text
Kritik kalp ameliyatlardaki gecikme ölümleri artırdı!
https://pazaryerigundem.com/haber/200156/kritik-kalp-ameliyatlardaki-gecikme-olumleri-artirdi/
Kritik kalp ameliyatlardaki gecikme ölümleri artırdı!
Tumblr media
Türk Kalp Damar Cerrahisi Derneği Minimal İnvaziv Çalışma Grubu Başkanı Prof. Dr. Serkan Durdu, COVID-19 pandemi sürecinde efektif (planlı) kalp ameliyatlarının ertelendiğine dikkat çekerek, pandemi sırasında sadece COVID-19 ile değil, kalp hastalıklarının tedavisinde yaşanan gecikmelerle de mücadele ettiklerini ve bu durumun önlenebilir kayıplara yol açtığın söyledi.
İSTANBUL (İGFA) – Türk Kalp Damar Cerrahisi Derneği Minimal İnvaziv Çalışma Grubu Başkanı Prof. Dr. Serkan Durdu,  pandemi sürecinde elektif (planlı) kalp ameliyatlarının büyük ölçüde ertelenmesinin ve sağlık hizmetlerine erişimde yaşanan sorunların birçok hastanın durumunun kötüleşmesine neden olduğunu söyledi.
Pandemi sürecinde kalp hastalarının tedaviye ulaşmaktan çekindiğini vurgulayan Prof. Dr. Durdu, karantina ve enfeksiyon endişesi gibi nedenlerin birçok kişinin sağlık hizmetlerinden faydalanmasını engellediğini söyledi. Durdu, “Kriz zamanlarında acil kalp cerrahisi prosedürlerine öncelik verilmesi hayati önem taşıyor. Kalp hastalıkları, zamanında müdahale edilmezse geri dönülmez sonuçlar doğurabilir” dedi.
Prof. Durdu, COVID-19 enfeksiyonunun kalp ve damar sağlığı üzerindeki uzun vadeli etkilerinin dikkatle izlenmesi gerektiğini belirterek; COVID-19 geçiren bireylerde kalp krizi, inme ve kalp yetmezliği gibi komplikasyon riskleri ciddi ölçüde arttığına vurgu yaparak, bunun COVID-19’un sadece solunum yollarını değil, kardiyovasküler sistemi de etkileyen bir hastalık olduğunu gösterdiğini kaydetti.
Pandemi sonrası dönemde sağlık sistemlerinin dayanıklılığını artırmanın önemine dikkati çeken Durdu, “Bu süreç bize, kriz zamanlarında sağlık hizmetlerinin sürekliliğini sağlamanın hayati önemini gösterdi. Acil durum planlamalarında kalp cerrahisi gibi kritik branşlara daha fazla öncelik verilmesi gerekiyor” diye konuştu.
Tumblr media
0 notes
fatihmedikal · 14 days ago
Text
Radyasyona Maruz Kalmanın Zararları
Radyasyona maruz kalmak, insan sağlığı üzerinde birçok olumsuz etkiye yol açabilir. Uzun süreli ve yüksek dozda radyasyona maruz kalan kişilerde kanser riski artar.
Özellikle DNA'ya zarar veren iyonlaştırıcı radyasyon, hücrelerin yapılarını bozarak kanser hücrelerinin oluşmasına zemin hazırlar. Bu nedenle, radyasyona maruz kalmanın zararları, tüm dünyada tıbbi ve bilimsel alanda ciddiyetle ele alınmaktadır.
Tumblr media
Bir diğer önemli zarar ise, organ hasarlarına yol açabilmesidir. Yüksek doz radyasyon, cilt, akciğer, mide, kalp gibi organlarda uzun vadeli hasara neden olabilir. Özellikle radyoaktif maddelere maruz kalınan ortamda çalışanlar, bu riskle sürekli karşı karşıya kalır. Ayrıca, radyasyonun fetüs üzerinde de zararlı etkileri olabilir, bu yüzden hamilelik döneminde radyasyona maruz kalmaktan kaçınılması gerekir.
Radyasyona maruz kalmanın zararları, genetik mutasyonları da içerir. DNA'nın yapısında meydana gelen değişiklikler, kalıtsal hastalıkların ortaya çıkmasına neden olabilir. Bu genetik bozulmalar, sonraki nesillerde de sağlık sorunlarına yol açabilir.
Dolayısıyla, radyasyonun etkileri yalnızca bireyi değil, ailenin geleceğini de tehdit eder. Bu sebeple, radyasyona maruz kalmanın zararları konusunda toplumsal bilincin arttırılması oldukça önemlidir.
Radyasyona Maruz Kalan Kişi Ne Yapmalı?
Radyasyona maruz kalan bir kişi, ilk olarak mümkünse derhal radyasyondan uzaklaşmalıdır. Çoğu zaman, maruz kalınan radyasyonun etkileri hemen görülmez, ancak zamanla birikerek sağlık problemlerine yol açabilir. Bu yüzden, radyasyon kaynağından uzaklaşmak, ilk adım olarak atılması gereken en önemli adımdır. Ayrıca, vücuttaki radyasyon seviyesini azaltmak için bol su içmek ve sağlıklı beslenmek de önemlidir.
Bir diğer adım ise tıbbi yardım almak ve durumu bir uzmana bildirmektir. Radyasyona maruz kalınması durumunda, derhal bir sağlık kuruluşuna başvurulmalı ve ilgili tetkikler yapılmalıdır. Özellikle yüksek dozda radyasyona maruz kalan bireylerin, kanser gibi ciddi hastalıklar açısından takip edilmesi gerekir. Bu tür durumlarda erken teşhis büyük önem taşır.
Radyasyona maruz kalan kişi, psikolojik etkilerle de başa çıkmak zorunda kalabilir. Uzun süreli maruziyet, kaygı, stres ve depresyona neden olabilir. Bu nedenle, psikolojik destek almak ve gerektiğinde bir terapist ile görüşmek, kişinin ruh sağlığını korumada faydalı olabilir. Ayrıca, çalışma ortamlarında veya diğer yerlerde radyasyona maruz kalmamak için koruyucu önlemler almak ve düzenli sağlık taramalarına katılmak oldukça önemlidir.
Radyasyonun İnsan Sağlığına Olumsuz Etkileri
Radyasyon, insan sağlığını doğrudan etkileyebilir ve farklı hastalıkların ortaya çıkmasına neden olabilir. Özellikle kanser, radyasyonun en bilinen ve en tehlikeli olumsuz etkisidir.
Uzun süreli maruziyet, hücrelerin DNA’sında hasara yol açarak kanser hücrelerinin oluşmasına neden olabilir. Akciğer kanseri, lösemi, tiroit kanseri ve deri kanseri, radyasyona bağlı olarak gelişebilecek başlıca kanser türlerindendir.
Bunun yanı sıra, radyasyonun kalp ve damar sağlığına da zararları olabilir. Yüksek dozda radyasyona maruz kalan kişilerde kalp krizi ve felç gibi durumlar daha sık görülebilir. Radyasyonun damarlar üzerindeki etkisi, kan akışını olumsuz yönde etkileyebilir ve bu da kalp sağlığını tehdit eder. Ayrıca, radyasyonun kan hücreleri üzerinde de olumsuz etkileri olabilir, bu da bağışıklık sisteminin zayıflamasına yol açar.
Radyasyonun beyin ve sinir sistemi üzerinde de ciddi etkileri vardır. Uzun süreli maruziyet, hafıza kaybı, dikkat dağınıklığı ve nörolojik bozukluklara yol açabilir. Özellikle yüksek dozda radyasyona maruz kalanlar, sinir sistemine bağlı hastalıklar geliştirme riski taşırlar. Radyasyonun insan sağlığına olan bu zararlı etkileri, her yaş grubundaki birey için farklı riskler barındırabilir.
Radyologlar İçin Kurşun Kaplama Röntgen Odası Avantajları
Radyologlar için kurşun kaplama röntgen odaları güvenliğini artırmak için son derece önemli bir uygulamadır. Kurşun, yüksek enerjiye sahip iyonlaştırıcı radyasyona karşı mükemmel bir koruyucu malzemedir. Radyologlar, sürekli olarak röntgen ışınlarına maruz kaldıkları için, bu tür önlemler onların sağlıklarını korumada kritik bir rol oynar. Kurşun kaplama sayesinde, röntgen odalarında çalışan kişilerin radyasyona olan maruziyeti en aza indirilir.
Kurşun kaplama, aynı zamanda hastaların da güvenliğini sağlar. Röntgen odalarında kurşun kaplamaların bulunması, yalnızca çalışanları değil, çevreyi ve diğer bireyleri de radyasyondan korur. Bu, özellikle hastane ve kliniklerde çok önemlidir, çünkü bu tür ortamlarda farklı hastalar ve personel aynı anda bulunabilir. Kurşun kaplamalar sayesinde, radyasyonun dışarıya sızma riski ortadan kaldırılır.
Kurşun kaplamaların bir diğer avantajı ise, sağlık kuruluşlarının yasal gerekliliklere uyum sağlamasına yardımcı olmasıdır. Birçok ülke, röntgen odalarında belirli güvenlik standartlarının uygulanmasını zorunlu kılar. Kurşun kaplama, bu standartların yerine getirilmesinde etkili bir çözüm sunar ve sağlık çalışanlarının maruziyetini en aza indirerek yasal sorumlulukları yerine getirmelerine olanak tanır.
Fatih Medikal’den Radyasyona Karşı Röntgen Odası Çözümleri
Fatih Medikal, radyasyona karşı etkili çözümler sunarak sağlık çalışanlarının ve hastaların güvenliğini sağlamaktadır. Röntgen odalarında kullanılan kurşun kaplama sistemleri, yüksek kalite ve dayanıklılık sunarak uzun ömürlü bir koruma sağlar. Ayrıca, bu çözümler, enerji verimliliği ve estetik açıdan da modern standartları karşılar. Fatih Medikal’in sunduğu röntgen odası çözümleri, hem sağlık çalışanlarının hem de hastaların sağlığını korumada önemli bir rol oynar. Daha fazla bilgi için Fatih Medikal web sitesi ziyaret edilebilir.
Fatih Medikal, röntgen odası güvenliğini artırmak için en son teknolojiye sahip malzemeler kullanmaktadır. Bu malzemeler, sadece kurşun kaplama ile sınırlı kalmaz, aynı zamanda radyasyonun yayılmasını önlemek için gelişmiş izolasyon teknikleri sunar. Bu sayede, sağlık tesislerinde çalışan tüm personelin yanı sıra, radyasyonun etkisi altındaki hastaların da güvenliği sağlanmış olur.
0 notes
manisadasunnet · 1 month ago
Text
Tumblr media
Antifosfolipid Sendromu (APS), vücudun bağışıklık sisteminin kendi fosfolipidlere (hücre zarının önemli bileşenlerinden biri) karşı anormal antikorlar üretmesi sonucu gelişen, ciddi bir otoimmün hastalıktır. Bu sendrom, özellikle damar tıkanıklıklarına ve hamilelik komplikasyonlarına neden olur. APS, genellikle lupus gibi diğer otoimmün hastalıklarla birlikte görülür, ancak tek başına da ortaya çıkabilir. Bu hastalık, tromboz oluşumuna ve tekrarlayan gebelik kayıplarına yol açarak bireylerin yaşam kalitesini ciddi şekilde etkileyebilir. APS’nin komplikasyonları arasında derin ven trombozu (DVT), akciğer embolisi, inme ve kalp krizi gibi ciddi sonuçlar yer almaktadır. Hastalığın yaygınlığı hakkında net bir bilgi olmamakla birlikte, dünya genelinde her yıl binlerce insan bu hastalık nedeniyle yaşamını yitirmekte veya uzun süreli sağlık sorunları yaşamaktadır. Antifosfolipid Sendromu (APS): 8 Belirtisi, Nedenleri, Tanısı Ve Tedavisi Antifosfolipid Sendromu ilk olarak 1980'lerde tanımlanmış olup, o zamandan beri bilim dünyasında önemli bir ilgi görmüştür. Hastalığın tanımlanması ve anlaşılması, ilerleyen tıbbi teknoloji ve araştırmalar sayesinde zamanla gelişmiştir. Ancak, hala hastalığın temel mekanizmaları ve nedenleri tam anlamıyla anlaşılamamıştır. Bu durum, APS’nin tanı ve tedavisinde bazı zorluklara neden olmaktadır. Sendromun en karmaşık yönlerinden biri, bireylerdeki klinik tablonun çeşitliliği ve hastalığın farklı formlarda ortaya çıkabilmesidir. Özellikle gebelik komplikasyonlarına yol açması ve genç bireylerde bile ciddi sağlık sorunlarına neden olması, APS’nin araştırılmasını daha da önemli hale getirmiştir. APS’nin mekanizmasında yer alan otoimmün süreç, vücudun bağışıklık sisteminin yanlışlıkla kendi hücrelerine saldırması ile tetiklenir. Bu sendromda, antifosfolipid antikorları (aPL), vücudun kendi fosfolipidlerine bağlanarak bir bağışıklık tepkisine neden olur. Normalde vücutta pıhtılaşmayı düzenleyen bu süreç, APS hastalarında anormal pıhtılaşmaya yol açar. Bu antikorlar, damar duvarlarına zarar vererek kan pıhtılarının oluşumunu tetikler ve bu pıhtılar ciddi sağlık komplikasyonlarına neden olabilir. Hamile kadınlarda plasentaya zarar vererek fetüsün kaybına yol açabilir. APS’nin bu tür komplikasyonları, bireylerin günlük yaşamlarını zorlaştırmakla kalmaz, aynı zamanda sağlık sistemlerinde uzun vadeli bakım gereksinimlerine de yol açar. APS’nin önemi ve karmaşıklığı nedeniyle, hastalığın doğru teşhisi ve tedavisi için multidisipliner bir yaklaşım gerekmektedir. Kardiyologlar, romatologlar, hematologlar ve jinekologlar gibi çeşitli uzmanlık alanlarındaki doktorlar bu hastalığın yönetiminde önemli rol oynamaktadır. Tedavi stratejileri, hastalığın tipine, hastanın genel sağlık durumuna ve APS’nin klinik belirtilerine göre belirlenir. Hastalığın erken teşhisi, uygun tedavi yöntemlerinin hızlı bir şekilde uygulanması açısından kritik öneme sahiptir. Bu makalede, Antifosfolipid Sendromu'nun ne olduğu, türleri, belirtileri, nedenleri, tanısı ve tedavisi üzerine detaylı bir inceleme yapacağız. Antifosfolipid Sendromu Nedir? Antifosfolipid Sendromu, bağışıklık sisteminin fosfolipid adı verilen yağ moleküllerine saldırdığı bir otoimmün bozukluktur. Fosfolipidler, hücre zarlarının temel bileşenlerinden biridir ve normalde bağışıklık sistemi tarafından "kendi" olarak tanınırlar. Ancak APS’de bağışıklık sistemi bu moleküllere karşı antikorlar üretir. Bu antikorlar, antifosfolipid antikorları (aPL) olarak adlandırılır ve tromboz (kan pıhtılaşması) riskini artırır. Bu antikorlar ayrıca, hamilelik sırasında plasentaya zarar vererek tekrarlayan düşükler, erken doğumlar ve diğer hamilelik komplikasyonlarına yol açabilir. APS'nin en belirgin özelliği, anormal pıhtılaşma eğilimidir. Bu durum, arterlerde ve venlerde kan pıhtılarının oluşmasına neden olabilir. Arteriyel pıhtılar kalp krizine, inmeye veya organ hasarına neden olabilirken, venöz pıhtılar derin ven trombozu veya pulmoner emboliye yol açabilir. APS ayrıca, hamilelikte yaşanan komplikasyonlar, düşükler ve preeklampsi gibi durumlarla da ilişkilendirilmiştir. Bu komplikasyonlar, APS’nin özellikle kadınlarda üreme sağlığını etkileyen önemli bir hastalık olduğunu gösterir. Antifosfolipid Sendromu Türleri Antifosfolipid Sendromu iki ana formda görülür: Primer Antifosfolipid Sendromu  ve Sekonder Antifosfolipid Sendromu. - Primer Antifosfolipid Sendromu: Bu form, başka bir bağışıklık sistemi hastalığı olmaksızın ortaya çıkar. Yani hastalar yalnızca APS ile ilişkilendirilen belirtileri gösterir ve başka bir otoimmün bozukluk tespit edilmez. Primer APS, genellikle genç ve orta yaşlı erişkinlerde görülür ve birçok hasta sağlıklı bir yaşam sürebilir. - Sekonder Antifosfolipid Sendromu: Bu form, sistemik lupus eritematozus (SLE) gibi başka bir otoimmün hastalıkla ilişkilidir. Sekonder APS, lupus gibi hastalıkları olan bireylerde gelişir ve bu hastalarda pıhtılaşma riski daha yüksektir. Bu form, tedavi edilmediğinde daha ciddi sonuçlara yol açabilir. APS ayrıca klinik olarak Katastrofik Antifosfolipid Sendromu (CAPS) adı verilen nadir bir formda da ortaya çıkabilir. CAPS, birçok organ sisteminde hızlı ve yaygın pıhtılaşmaya neden olan, hayatı tehdit eden bir durumdur. Bu form, APS'nin en ciddi komplikasyonlarından biri olarak kabul edilir ve acil tıbbi müdahale gerektirir. Antifosfolipid Sendromu Belirtileri Antifosfolipid Sendromu, bağışıklık sistemi ile ilgili bir bozukluk olup, vücudun yanlışlıkla antifosfolipid antikorları üreterek normal kan pıhtılaşma süreçlerini bozmasıyla karakterizedir. Bu durum, çeşitli klinik belirtilerle kendini gösterebilir ve semptomlar genellikle bireyden bireye farklılık gösterebilir. İşte APS’nin en yaygın belirtileri: 1. Kan Pıhtılaşması (Tromboz) APS’nin en belirgin belirtisi, anormal kan pıhtılarının oluşumudur. Bu pıhtılar, vücudun herhangi bir bölgesindeki damarlarda görülebilir: - Derin ven trombozu (DVT): Genellikle bacaklarda şişlik, ağrı, kızarıklık ve ısı artışı ile kendini gösterir. - Pulmoner emboli: Pıhtının akciğerlere taşınması sonucu nefes darlığı, göğüs ağrısı ve hızlı kalp atışı gibi semptomlara yol açabilir. - Beyin damarlarında pıhtı: İnme riski artar ve bu durum ani konuşma bozukluğu, yüz felci veya kol ve bacaklarda güç kaybı gibi belirtilere neden olabilir. 2. Tekrarlayan Düşükler ve Gebelik Komplikasyonları APS, kadınlarda tekrarlayan düşüklerin veya ölü doğumların başlıca nedenlerinden biri olabilir. Bunun dışında şu gebelik komplikasyonları da sık görülür: - Preeklampsi (gebelikte yüksek tansiyon) - Plasenta yetmezliği - Erken doğum riski 3. Ciltte Belirgin Değişiklikler APS’li bireylerde ciltte çeşitli değişiklikler görülebilir: - Livedo reticularis: Cildin mavi veya morumsu ağ görünümü kazanması. - Cilt ülserleri ve gangren: Özellikle el ve ayak parmaklarında kan dolaşımının bozulması sonucu ortaya çıkar. 4. Nörolojik Belirtiler APS, merkezi sinir sistemi üzerinde ciddi etkiler yaratabilir. Bu belirtiler, genellikle beyindeki damar tıkanıklıklarıyla ilişkilidir: - Migren tarzı şiddetli baş ağrıları - Epilepsi nöbetleri - Hafıza kaybı ve konsantrasyon güçlüğü (bazen "beyin sisi" olarak tanımlanır) - İnme veya geçici iskemik atak (GİA) 5. Kardiyovasküler Problemler APS, kalbi etkileyerek şu durumlara yol açabilir: - Kalp kapakçıklarında hasar veya kalınlaşma (Libman-Sacks endokarditi) - Koroner arter hastalığı nedeniyle göğüs ağrısı veya kalp krizi riski 6. Kan Sayımı Anormallikleri Kan testlerinde anemi, trombositopeni (düşük trombosit sayısı) veya lökoza (beyaz kan hücresi anomalileri) gibi bulgular sıkça rastlanır. Düşük trombosit seviyesi, ciltte kolay morarma veya burun kanaması gibi belirtilerle fark edilebilir. 7. Diğer Belirtiler APS’nin diğer daha az yaygın semptomları şunlardır: - Kronik yorgunluk - Kas ve eklem ağrıları - Böbrek fonksiyon bozuklukları - Göz damarlarında pıhtı nedeniyle görme kaybı veya bulanıklık 8. Semptomların Ciddiyeti ve Değişkenliği APS belirtileri genellikle düzensiz ve dalgalı bir şekilde ortaya çıkar. Bazı hastalarda belirgin semptomlar varken, diğerlerinde semptomlar hafif ya da hiç görülmeyebilir. Semptomların ciddiyeti, hastalığın aktif dönemde olup olmadığına ve hangi organların etkilendiğine bağlıdır. Bu belirtiler, APS tanısının karmaşıklığını artırabilir. Özellikle kan pıhtılaşması ve tekrarlayan gebelik kayıpları gibi semptomlar, APS şüphesini artırmalı ve daha ayrıntılı testler için bir romatolog veya hematolog tarafından değerlendirilmelidir. Erken tanı ve uygun tedavi ile APS’nin neden olduğu komplikasyonlar büyük ölçüde önlenebilir. Antifosfolipid Sendromu Nedenleri Antifosfolipid Sendromu, bağışıklık sisteminin kendi hücrelerine ve dokularına karşı antikorlar üretmesi sonucu ortaya çıkan otoimmün bir hastalıktır. Bu sendrom, özellikle antifosfolipid antikorlarının (aPL) üretimi ile ilişkilidir. Antifosfolipid Sendromu nedenlerini anlamak, hastalığın gelişimini ve tetikleyici faktörlerini açıklamaya yardımcı olur. 1. Otoimmün Tepkiler APS’nin temel nedeni, bağışıklık sisteminin yanlış bir şekilde fosfolipidlere veya fosfolipid ile ilişkili proteinlere saldırmasıdır. Normalde bağışıklık sistemi, vücuda zarar verebilecek yabancı maddeleri hedef alırken, APS’de bağışıklık sistemi fosfolipidleri hedef alan antifosfolipid antikorlarını üretir. Bu antikorlar, kan pıhtılaşma mekanizmasını bozarak damar tıkanıklıklarına ve diğer komplikasyonlara yol açar. 2. Genetik Yatkınlık APS gelişiminde genetik faktörlerin önemli bir rol oynadığı bilinmektedir. Ailede otoimmün hastalık öyküsü olan bireylerde APS görülme riski artar. HLA-DR ve HLA-DQ gibi bazı genetik belirteçlerin APS ile ilişkili olduğu tespit edilmiştir. Bu genetik faktörler, bağışıklık sisteminin normal toleransını bozarak antifosfolipid antikorlarının üretimini tetikleyebilir. 3. Çevresel Faktörler APS’nin gelişimini tetikleyebilecek çeşitli çevresel faktörler mevcuttur. Bunlar arasında enfeksiyonlar, ilaçlar ve hormonlar gibi dış etkenler yer alır: - Enfeksiyonlar: Hepatit C, HIV, sifiliz ve Epstein-Barr virüsü gibi bazı enfeksiyonlar, APS ile ilişkilendirilmiştir. Bu enfeksiyonlar bağışıklık sistemini aktive ederek antifosfolipid antikorlarının üretimini artırabilir. - İlaçlar: Bazı ilaçlar, özellikle fenitoin, prokainamid ve hidralazin gibi ajanlar, APS gelişiminde rol oynayabilir. Bu ilaçlar otoimmün yanıtları tetikleyebilir. - Hormonal Değişiklikler: Hamilelik, doğum kontrol hapları veya hormon replasman tedavisi gibi hormonal durumlar APS gelişim riskini artırabilir. 4. İkincil Antifosfolipid Sendromu Bazı durumlarda Antifosfolipid Sendromu, diğer otoimmün hastalıkların bir komplikasyonu olarak ortaya çıkar. Bu, “ikincil APS” olarak adlandırılır ve genellikle lupus gibi hastalıklarla ilişkilidir. Sistemik lupus eritematozus (SLE) hastalarının -40’ında antifosfolipid antikorları bulunur ve bu durum APS gelişimini kolaylaştırabilir. 5. Diğer Risk Faktörleri - Cinsiyet: APS genellikle kadınlarda daha sık görülür. Kadınların hormonal değişimlere daha duyarlı olmaları, hastalık riskini artırabilir. - Stres ve Yaşam Tarzı Faktörleri: Aşırı stres, sigara kullanımı ve obezite gibi faktörler, bağışıklık sistemi dengesizliklerine yol açarak APS’nin gelişimine katkıda bulunabilir. 6. Bağışıklık Sistemindeki Düzensizlikler Bağışıklık sisteminin düzenleyici mekanizmalarındaki bozukluklar, APS'nin gelişiminde rol oynayabilir. Özellikle T hücrelerinin toleransı sağlamadaki başarısızlığı, antifosfolipid antikorlarının kontrolsüz bir şekilde üretilmesine neden olabilir. Sonuç olarak, Antifosfolipid Sendromu, genetik, çevresel ve bağışıklık sistemi ile ilişkili birçok karmaşık faktörün bir araya gelmesiyle ortaya çıkar. Bu nedenlerin tam olarak anlaşılması, hastalığın erken teşhis ve tedavisinde kritik öneme sahiptir. Risk Faktörleri Antifosfolipid sendromu kadınlarda erkeklere göre daha yaygındır. Lupus gibi başka bir otoimmün duruma sahip olmak antifosfolipid sendromu riskini artırır. Antifosfolipid sendromuyla ilişkili antikorlara belirti veya semptom geliştirmeden sahip olmak mümkündür. Ancak bu antikorlara sahip olmak, özellikle aşağıdaki durumlarda kan pıhtılaşması riskini artırır: - Hamile kalmak - Yatak istirahati veya uzun bir uçuş sırasında oturmak gibi bir süre hareketsiz kalanlar - Ameliyat olmak - Sigara içmek - Menopoz için oral kontraseptif veya östrojen tedavisi alın - Yüksek kolesterol ve trigliserit düzeylerine sahip olmak Komplikasyonlar Antifosfolipid sendromunun komplikasyonları şunları içerebilir: - Böbrek yetmezliği. Bu, böbreklerinize kan akışının azalmasından kaynaklanabilir. - Felç. Beyninizin bir kısmına kan akışının azalması felce neden olabilir ve bu da kısmi felç ve konuşma kaybı gibi kalıcı nörolojik hasara neden olabilir. - Kardiyovasküler problemler. Bacağınızdaki bir kan pıhtısı, kanın kalbe akmasını sağlayan damarlardaki kapakçıklara zarar verebilir. Bu, alt bacaklarınızda kronik şişlik ve renk değişikliği ile sonuçlanabilir. Bir diğer olası komplikasyon ise kalp hasarıdır. - Akciğer sorunları. Bunlar akciğerlerinizdeki yüksek tansiyonu ve pulmoner emboliyi içerebilir. - Hamilelik komplikasyonları. Bunlar arasında düşükler, ölü doğumlar, erken doğum, yavaş fetal büyüme ve hamilelik sırasında tehlikeli derecede yüksek tansiyon (preeklampsi) yer alabilir. Nadiren ciddi vakalarda antifosfolipid sendromu kısa sürede çoklu organ hasarına yol açabilir. Antifosfolipid Sendromu Tanısı Antifosfolipid Sendromu tanısı koymak için klinik belirtilerin yanı sıra laboratuvar testleri de gereklidir. Antifosfolipid Sendromu tanısı genellikle tekrarlayan tromboz vakaları veya hamilelik komplikasyonları yaşayan bireylerde düşünülür. Tanı sürecinde, antifosfolipid antikorlarının (aPL) varlığını tespit etmek için çeşitli kan testleri yapılır. En yaygın kullanılan testler şunlardır: - Lupus Antikoagülan Testi: Kanın pıhtılaşma sürecinde lupus antikoagülanlarının varlığını araştırır. - Antikardiolipin Antikoru Testi: Bu test, kardiolipin adı verilen bir fosfolipide karşı üretilen antikorları tespit eder. - Beta-2 Glikoprotein I Antikoru Testi: Bu test, APS’de yaygın olarak bulunan başka bir antikoru tespit etmek için kullanılır. Antifosfolipid Sendromu tanısı koymak için bu testlerin sonuçlarının en az iki kez pozitif çıkması gerekmektedir. Bu testler genellikle 12 haftalık bir süre zarfında tekrarlanır. Antifosfolipid Sendromu Tedavisi Antifosfolipid Sendromu, damar içi pıhtı oluşumuna yol açan bir otoimmün hastalık olarak, etkili bir tedavi stratejisi gerektirir. Tedavi protokolleri genellikle hastalığın klinik belirtilerine, hastanın genel sağlık durumuna ve geçmişteki trombotik olayların varlığına göre şekillendirilir. Antifosfolipid Sendromu tedavisinde kullanılan yöntemler şu başlıklar altında incelenebilir: 1. Kan Sulandırıcı İlaçlar Kan sulandırıcılar, Antifosfolipid Sendromu tedavisinin temel taşını oluşturur. Bu ilaçlar tromboz oluşumunu önlemek amacıyla kullanılır. En yaygın kullanılan kan sulandırıcılar şunlardır: - Warfarin: Vitamin K antagonistleri arasında yer alır ve APS'nin uzun dönem tedavisinde sık tercih edilir. Kanın pıhtılaşma sürecini kontrol altında tutarak tromboz riskini azaltır. - INR (Uluslararası Normalleştirilmiş Oran) takibi önemlidir. Genellikle hedef INR değeri 2-3 arasında tutulur, ancak yüksek risk grubundaki hastalarda bu değer 3-4 arasında olabilir. - Heparin: Özellikle gebelik sırasında Antifosfolipid Sendromu tedavisinde düşük molekül ağırlıklı heparin (DMAH) kullanımı önerilir. Warfarin gebelikte teratojenik olduğu için heparin daha güvenlidir. - Aspirin: Düşük doz aspirin, trombosit agregasyonunu önler ve genellikle düşük riskli hastalarda veya ek tedavi olarak kullanılır. 2. Bağışıklık Sistemi Baskılayıcı Tedavi Bağışıklık sisteminin aşırı yanıtını baskılamak amacıyla kullanılır. Özellikle tekrarlayan trombozlar, lupus gibi diğer otoimmün hastalıklarla birlikteliği olan Antifosfolipid Sendromu vakalarında tercih edilir: - Kortikosteroidler: Akut alevlenmelerde veya trombositopeni gibi komplikasyonlarda düşük doz kortikosteroidler uygulanabilir. - İmmünosupresanlar: Azatiyoprin, mikofenolat mofetil gibi ilaçlar, bağışıklık sistemini düzenlemek için kullanılır. 3. Gebelikte Tedavi Yaklaşımı Gebelik, Antifosfolipid Sendromu hastaları için hem anne hem de bebek açısından yüksek riskli bir durumdur. Gebelikteki tedavi protokolü, düşüklerin önlenmesi ve anne sağlığının korunmasını hedefler: - Düşük Molekül Ağırlıklı Heparin (DMAH): Kan sulandırıcı olarak güvenle kullanılır. - Düşük Doz Aspirin: Gebelik planlaması aşamasından itibaren başlanabilir. - IVIG (İntravenöz İmmünglobulin): Şiddetli durumlarda veya tekrarlayan gebelik kayıplarında uygulanabilir. 4. Komorbid Durumların Yönetimi APS ile birlikte görülen diğer sağlık sorunları da tedavi planına dahil edilmelidir: - Hipertansiyon: Kan basıncının kontrol altında tutulması, damar içi pıhtılaşma riskini azaltır. - Kolesterol Yüksekliği: Statinler, lipid seviyelerini kontrol ederek damar sağlığını iyileştirir. - Diğer Otoimmün Hastalıklar: Sistemik lupus eritematozus (SLE) gibi hastalıkların tedavisi, APS'nin yönetiminde önemlidir. 5. Biyolojik Ajanlar Son yıllarda, Antifosfolipid Sendromu tedavisinde biyolojik ajanların kullanımı üzerinde çalışılmaktadır. Bu tedaviler, özellikle dirençli APS vakalarında umut verici sonuçlar göstermektedir: - Rituksimab: B hücrelerini hedef alan bu ajan, lupus ile ilişkili Antifosfolipid Sendromu vakalarında etkili olabilir. - Eculizumab: Komplement sistemini baskılayan bu ilaç, özellikle katastrifik APS (CAPS) gibi nadir fakat ciddi formlarda kullanılabilir. 6. Yaşam Tarzı Değişiklikleri ve Hasta Eğitimi Tedavinin başarısını artırmak ve tromboz riskini azaltmak için hastaların yaşam tarzı değişiklikleri yapması önemlidir: - Dengeli Beslenme: Kan lipid seviyelerini düzenlemek için sağlıklı yağlar ve lif açısından zengin bir diyet önerilir. - Düzenli Egzersiz: Hafif ve düzenli fiziksel aktivite, kan dolaşımını iyileştirir. - Sigara ve Alkol Kullanımı: Tamamen bırakılması önerilir, çünkü bu alışkanlıklar pıhtı oluşum riskini artırabilir. - Stres Yönetimi: Stres, otoimmün yanıtları tetikleyebilir. Meditasyon ve benzeri teknikler faydalı olabilir. 7. Katastrifik Antifosfolipid Sendromu (CAPS) Tedavisi CAPS, APS'nin nadir görülen ancak hayatı tehdit eden bir formudur. Tedavi, agresif ve multidisipliner bir yaklaşım gerektirir: - Plazmaferez: Kan plazmasının değişimi yoluyla antifosfolipid antikorlarının seviyesinin azaltılması amaçlanır. - IVIG: Bağışıklık sistemini modüle etmek için uygulanır. - Yüksek Doz Kortikosteroidler ve Antikoagülanlar: Yoğun tedavi protokolünün bir parçasıdır. Antifosfolipid Sendromu tedavisi, bireyselleştirilmiş bir yaklaşımla ele alınmalıdır. Kan sulandırıcıların etkin kullanımı, komorbid durumların kontrolü ve gerektiğinde bağışıklık sistemi baskılayıcı tedaviler, hastalığın komplikasyonlarını önlemek açısından kritik öneme sahiptir. Güncel araştırmalar, biyolojik ajanlar gibi yeni tedavi seçeneklerinin etkinliğini artırmayı hedeflemekte ve gelecekte Antifosfolipid Sendromu yönetiminde önemli bir yere sahip olabileceği düşünülmektedir. Gıda Ve Besin Takviyeleri Bazı gıdalar ve ilaçlar kan sulandırıcı ilaçlarınızın ne kadar iyi çalıştığını etkileyebilir. Sağlık uzmanınızdan aşağıdaki konularda rehberlik isteyin: - Güvenli diyet seçenekleri. K vitamini varfarinin etkinliğini azaltabilir ancak diğer kan sulandırıcı ilaçların etkisini azaltamaz. Avokado, brokoli, Brüksel lahanası, lahana, yeşil yapraklı sebzeler ve garbanzo fasulyesi gibi K vitamini açısından zengin gıdaları büyük miktarlarda yemekten kaçınmanız gerekebilir. Alkol warfarinin kan sulandırıcı etkisini artırabilir. Alkolü sınırlamanız veya alkolden kaçınmanız gerekip gerekmediğini doktorunuza sorun. Read the full article
0 notes
songsforsinglepillows · 4 months ago
Text
Kardiyovasküler Sağlığı Geliştirmenin Önemi ve İpuçları Nelerdir? Kardiyovasküler Sağlığı Geliştirmenin yöntemleri sayesinde daha zinde ve sağlığınızdan korkmadan yaşayabilir, hayatınıza bu yönde şekil verebilirsiniz. Kardiyovasküler sağlık, kalp ve damarların sağlıklı bir şekilde çalışmasıyla ilgili olan genel bir kavramdır. Kalp ve damar sistemi, vücudun dolaşımını sağlar ve oksijenli kanı organlara ve dokulara taşırken, oksijensiz kanı da akciğerlere geri... https://www.begonya.com/kardiyovaskuler-sagligi-gelistirmenin-onemi/?feed_id=200123&_unique_id=66fed3320f9e8
0 notes
ekipsaglik · 4 months ago
Text
Performans Artırıcı Besin Takviyeleri
Tumblr media
Günümüzde performans artırıcı besin takviyeleri, sporcular, aktif yaşam süren bireyler ve enerji seviyelerini optimize etmek isteyen herkes için vazgeçilmez hale gelmiştir. Egzersiz yoğunluğu arttıkça vücudun ihtiyaçları da aynı oranda artar. Bu noktada, doğru besin takviyeleri ile performansınızı maksimum seviyeye çıkarmanız mümkündür. Bu yazıda, performans artırıcı besin takviyeleri ve bunların neden önemli olduklarını anlatacağız.
Performans Artıran Besin Takviyeleri
Tumblr media
1. Kreatin: Güç ve Dayanıklılık Artırıcı Kreatin, kas gücünü ve dayanıklılığı artıran en popüler besin takviyelerinden biridir. Vücut tarafından doğal olarak üretilse de yoğun egzersiz dönemlerinde ek kreatin alımı performansı büyük ölçüde artırır. Yapılan araştırmalar, kreatinin kas hücrelerine enerji sağlayarak hızlı enerji patlamalarına olanak verdiğini ve bu sayede ağırlık kaldırma gibi kısa süreli yoğun aktivitelerde gücü artırdığını göstermektedir. Ayrıca, kreatin kullanımı kas kütlesini artırmada da etkili bir rol oynar. 2. Beta-Alanin: Dayanıklılık İçin Vazgeçilmez Beta-alanin, vücutta histidin ile birleşerek carnosine üretir, bu da kaslardaki asitlenmeyi engelleyerek dayanıklılığı artırır. Beta-alanin, kreatin ile birlikte kullanıldığında hem kas kütlesini artırır hem de yağ yakımını hızlandırır. Bu özellikleri sayesinde antrenman performansını optimize eder. İlginizi Çekebilir; Sporcular İçin Sağlıklı Atıştırmalıklar 3. BCAA (Dallı Zincirli Amino Asitler): Kas Onarımını Destekler BCAA, lösin, izolösin ve valin gibi üç önemli amino asidi içerir ve kas protein sentezini destekler. Lösin, özellikle kas büyümesini teşvik ederken, BCAA’lar insülin seviyelerini artırarak antrenman sonrası toparlanmayı hızlandırır. BCAA'lar ayrıca antrenman sırasında yorgunluğu azaltır ve kas ağrılarını hafifletir. 4. L-Arginin: Kan Akışını Artırır, Performansı Yükseltir L-arginin, vücutta nitrik oksit üretimini destekleyen bir amino asittir. Nitrik oksit, damarları genişleterek kan akışını artırır ve bu da kaslara daha fazla oksijen ve besin ulaşmasını sağlar. Daha iyi bir kan akışı, antrenman sırasında performansınızı artırır ve daha hızlı toparlanmanızı sağlar. L-arginin takviyesi, özellikle güç gerektiren antrenmanlarda performansı artırarak kasların daha yoğun çalışmasını sağlar. Ayrıca, uzun vadede kas kütlesi artışına da katkıda bulunur. 5. Kafein: Enerji ve Odaklanmayı Artırır Kafein, spor performansını artıran en bilinen uyarıcı maddelerden biridir. Sinir sistemini uyararak uyanıklığı ve odaklanmayı artırır. Kafein, özellikle dayanıklılık sporlarında performansı artırmada önemli bir rol oynar. Ayrıca, yorgunluğu geciktirir ve daha uzun süre yüksek performans göstermenize olanak tanır. Araştırmalar, kafein tüketiminin antrenman öncesi alındığında hem aerobik hem de anaerobik egzersiz performansını artırdığını göstermiştir. 6. Glutamin: Kas Toparlanmasını Hızlandırır Glutamin, kas dokularının onarımı ve bağışıklık sistemi için kritik bir amino asittir. Yoğun egzersizler sonrasında kaslarda glutamin seviyeleri azalır ve bu durum toparlanma sürecini yavaşlatabilir. Glutamin takviyesi, kaslardaki bu kaybı telafi ederek toparlanmayı hızlandırır ve kas yıkımını engeller. Ayrıca, bağışıklık sistemini destekleyerek yoğun antrenman dönemlerinde vücudun savunma mekanizmasını güçlü tutar. 7. Nitratlar: Performansı Üst Seviyeye Taşır Nitratlar, doğal olarak pancar, ıspanak gibi sebzelerde bulunur ve spor performansını artırmada son derece etkilidir. Vücutta nitrik oksit üretimini artırarak damar genişlemesine yardımcı olurlar. Bu sayede kaslara daha fazla oksijen taşınır ve egzersiz sırasında enerji üretimi artar. Nitrat takviyesi, özellikle dayanıklılık sporlarında önemli bir performans artışı sağlar ve kas yorgunluğunu geciktirir. İlginizi Çekebilir; Kilo Kontrolü İçin Sporcu Diyeti 8. Balık Yağı (Omega-3) Balık yağı, omega-3 yağ asitleri olan EPA ve DHA’yı içerir ve bu yağ asitleri, kalp sağlığı ve beyin fonksiyonları üzerinde önemli etkiler sağlar. Omega-3, bağışıklık sistemini güçlendirir, felç ve kalp hastalığı riskini azaltır. Ayrıca kas kaybını önler, eklem sağlığını destekler ve yağ yakımını teşvik eder. Prostaglandin adı verilen hormon benzeri maddelere dönüşerek kas büyümesi, cilt sağlığı ve yağ yakımını olumlu etkiler. 9. Protein Tozu: Kas Kütlesini Artırır Protein, kas yapımı ve onarımı için vazgeçilmez bir besindir. Egzersiz sonrası vücudun ihtiyaç duyduğu proteini hızlıca karşılamak, kas kütlesini artırmanın en etkili yollarından biridir. Protein tozları, antrenman sonrası kas dokularını onarır ve yeni kas oluşumunu destekler. Whey protein, sindirimi kolay ve hızlı bir protein kaynağıdır. Düzenli olarak protein tozu kullanımı, hem kas büyümesini hızlandırır hem de kas kaybını önler. 10. Sığır Proteini (Beef Proteini) Sığır proteini, kas gelişimi ve toparlanmayı desteklemek için yaygın olarak kullanılan bir protein kaynağıdır. Vitaminler, mineraller, B vitamini kompleksleri ve çinko açısından zengin olan bu protein, kas dokusunu destekler. Ayrıca, testosteron seviyelerinin korunmasına yardımcı olur ve nötr bir kolesterol etkisine sahiptir. 11. L-Karnitin: Yağ Yakımını Destekler ve Enerji Artırır L-karnitin, vücutta yağların enerjiye dönüştürülmesine yardımcı olan bir bileşiktir. Egzersiz sırasında enerji üretimini artırarak yağ yakımını hızlandırır. Ayrıca, L-karnitin kaslara daha fazla oksijen taşınmasını sağlayarak dayanıklılığı artırır ve yorgunluğu geciktirir. Düzenli L-karnitin kullanımı, hem performansınızı artırır hem de yağ kütlesini azaltır. Performans artırıcı besin takviyeleri, doğru kullanıldığında spor performansınızı büyük ölçüde yükseltebilir. Kreatin, beta-alanin, BCAA, L-arginin, kafein, glutamin ve omega-3 yağ asitleri gibi takviyeler, güç, dayanıklılık, kas kütlesi artışı ve daha hızlı toparlanma süreçlerinde etkili rol oynar. Egzersiz hedeflerinizi desteklemek ve enerjinizi zirveye taşımak için bu takviyeleri düzenli olarak kullanarak antrenmanlarınızdan en yüksek verimi alabilirsiniz. İlginizi Çekebilir; Sporcu Beslenmesinde Bitkisel Protein Kaynakları Sporcu Beslenmesinde Yağların Rolü Sporcular İçin Enerji Barları: Evde Yapımı ve Tarifler Read the full article
0 notes
opdrazimetozdemirsblog · 4 months ago
Text
🦋Ozon tedavisinin etkili olduğu hastalık ve semptomlar(Uluslararası bilimsel çalışması yayınlanmıştır);
🌺Yorgunluk(Kronik yorgunluk sendromu)
🌺Saç ekimi ve dökülmesi öncesi ve sonrası
🌺akne skarı/izi ve sivilceler
🌺Selülit
🌺Ayak yaraları(diyabet, Buerger hastalığı, venöz yetmezlik, sigara)
🌺Virüslere karşı(Covid-19, HSV dudakta uçuk vs) koruyucu
🌺Dolaşım sistemi bozuklukları(kalp-damar sistemi, buerger hastalığı, kronik yaralar, hipertansiyon, venöz yetmezlik)
🌺Diabetes mellitus (şeker hastalığı)
🌺Romatizmal hastalıklar(Fibromiyalji, Romatoid artrit vs)
🌺Candida mantarı
🌺Gut hastalığı
🌺Amfizem, KOAH
🌺Göz hastalıkları(Retinitis Pigmentosa, Glokom, Katarakt, Maküler Dejenerasyon)
🌺Norolojik hastalıklar(Alzheimer, Parkinson, Demans,serebral palsi)
🌺Allerjik hastalıklar
🌺Enflamatuar bağırsak hastalığı(ülseratif kolit, Crohn hastalığı)
🦋Seans sayısı önce haftada 2 kez sonra 1 kez 6-20 arası seans ve hastalık boy/ kilo oranına göre değişir.
🦋Uygulama ağrısız ve kısa sürelidir(15-20 dakika).
✏️Uygulama(ları) Sağlık Bakanlığı sertifikalı Doktorlar tarafından yaptırınız❗️
✏️Kliniğimizde T.C. Sağlık Bakanlığı onaylı sertifika mevcuttur ❗️
✅ Önemli uyarı❗️
✏️Paylaşılan fotoğraflar/videolar hasta onayı alınıp, tanınmayacak şekilde kamuflaj edilmiş olup, yalnızca bilimsel bilgi paylaşımı için yerleştirilmiştir❗️
✏️Ameliyat öncesi ve sonrası fotoğraf/video paylaşımı yapılarak maddi kazanç amaçlanmamaştır❗️
✏️Paylaşılan fotoğraf ve videoların öncesi ve sonrası görüntüleri kişiden kişiye değişmekte olup her zaman revizyon uygulamaları gerekebilir.
☎️+905054925755
☎️+905322058604
☎️+902122349699
☎️+905413563446
✅www.azimetozdemir.com.tr ✅www.besthaircenter.com.tr ✅www.burinplasty.com ✅[email protected]
Nişantaşı #şişli #istanbul #turkey
#ozonterapi#ozonuygulama #majorozonterapi #minörterapi #yorgunluktedavisi #gençleşmeiçinozontedavisi #performansartışıiçinozontedavisi #sporculariçinozontedavisi #cinselsağlıkiçinozontedavisi #dizkireçlenmesiiçinozontedavisi #saçekimindeozontedavisi #opdrazimetozdemir
0 notes
medisaglik · 5 months ago
Text
Sakatat: Faydaları ve Riskleri ile Kışın Sağlıklı Seçimi
Sakatatların Faydaları ve Zararları: Sağlıklı Tüketim Rehberi
Kış aylarının vazgeçilmez lezzetlerinden biri olan sakatat, vitamin ve mineral açısından zengin bir besin kaynağıdır. Ancak, bu organ etlerinin faydaları kadar dikkat edilmesi gereken bazı zararlı yönleri de bulunmaktadır.
Faydaları ile Sakatatın Önemi
Vitamin ve Mineral Zengini: Sakatatlar, B vitaminleri (özellikle B12 ve B6), demir, çinko, ve selenyum gibi mineraller içerdikleri için sinir sistemi sağlığı ve kan hücrelerinin üretimi açısından kritik öneme sahiptir.
Yüksek Protein İçeriği: Yüksek kaliteli protein bulundurması, kas gelişimi ve onarımı için son derece faydalıdır.
Bağışıklık Sistemi: Sakatatlar, bağışıklık sistemini güçlendirmek için idealdir. Ayrıca bazı türleri düşük kalori ve yağ içeriğiyle dikkat çekerek kilo yönetimine yardımcı olabilir.
Omega-3 Yağ Asidi: Zengin omega-3 içerikleri sayesinde kalp sağlığı ve beyin fonksiyonu üzerinde olumlu etkileri bulunmaktadır.
Zararları ile Dikkat Edilmesi Gerekenler
Yüksek Kolesterol: Sakatatlar, yüksek kolesterol ve doymuş yağ içerebilir. Kalp hastalığı veya yüksek kolesterol sorunu olanlar için risk taşıyabilir.
Damar Tıkanıklığı: Aşırı sakatat tüketimi damar tıkanıklığına yol açabilir. Bu durum, kalp hastalıklarının gelişimine zemin hazırlayabilir.
Kronik Hastalıklar: Gut, hipertansiyon ve kalp yetmezliği gibi hastalıklara sahip bireylerin sakatat tüketiminden kaçınmaları önerilir. Düzenli sakatat tüketimi, bazı kanser türlerinin (örneğin mesane kanseri) gelişim riski ile ilişkilendirilmiştir.
Sağlıklı Tüketim Önerileri
Sakatat tüketiminde dikkat edilmesi gereken unsurlar bulunmaktadır. Kişinin genel sağlık durumu, beslenme alışkanlıkları ve mevcut sağlık koşulları göz önünde bulundurulmalıdır. Aşırı tüketimden kaçınmak ve dengeli bir diyetin parçası olarak sakatatları tercih etmek önemlidir. Ayrıca, doğru pişirme yöntemleri ile hijyenik koşullarda saklamak, sağlık açısından büyük fayda sağlayacaktır.
Sağlıklı bir yaşam için sakatat tüketimini bilinçli bir şekilde yapmak, dengenin sağlanmasına katkı sunacaktır.
Daha fazla bilgi için medihaber.net adresini ziyaret edebilirsiniz.
Sakatatın Faydaları ve Zararları: Sağlıklı Tüketim Rehberi
0 notes