#Hadi 31 Ocak
Explore tagged Tumblr posts
Video
youtube
Tarifi Zor - Serkan Kaya - Ritim Karaoke Orijinal Trafik (Fantezi Pop) Ayrıcalıklardan yararlanmak için bu kanala katılın: ( Join this channel to enjoy privileges.) https://www.youtube.com/channel/UCqm-5vmc2L6oFZ1vo2Fz3JQ/join Şarkının Orijinal Versiyonunu Linkten Dinleyip Ritim Karaokesiyle Çalışabilirsiniz. https://www.youtube.com/watch?v=aw5BLagJ3io Aykut ilter Ritim Karaoke Kanalıma Abone Olun Beğenip Paylaşın. Tarifi Zor - Serkan Kaya - Ritim Karaoke Orijinal Trafik (Fantezi Pop) Söz Müzik Soner Sarıkabadayı Bm Alınırım, seni tam üzerime alınırım Bm Darılırsam anca kendime darılırım C Dayanamam diye bir şey yok dayanırım Bm Gerekirse yalancının birine sarılırım D Git hadi sen nereye gidersen C İçimden geliyorsun D Tarifi zor sözlerle ama C Sen gözümden biliyorsun Bm Em Seni benden alan kader D C Ölsem vermem diyor D C Yalandan yangınların D Bm Bir yanıyor geri iki sönüyor Bm Em Seni benden alan kader D C Ölsem vermem diyor D C Yalandan rüzgarların D Bm Bir esiyor nefesimi kesiyor Bm C Bm C Serkan Kaya Madde Tartışma Oku Değiştir Kaynağı değiştir Geçmişi gör Araçlar Vikipedi, özgür ansiklopedi Serkan Kaya Serkan Kaya 2023'te Antalya'da Genel bilgiler Doğum 24 Temmuz 1978 (45 yaşında) Sivas, Türkiye Tarzlar Arabesk, pop Meslekler Şarkıcı, müzisyen, besteci, şarkı yazarı Etkin yıllar 1998–günümüz Serkan Kaya (d. 24 Temmuz 1978,[1] Sivas), Türk besteci, şarkıcı ve şarkı sözü yazarı. Hakkında 2000'de ilk çalışması "Senden Sonra Ben" albümünü çıkarmıştır. 2011 yılında ikinci çalışması Aşk Ne Demek Bilen Var mı? albümünü çıkarmıştır. 2015 yılında üçüncü çalışması "Gönül Bahçem" albümünü çıkarmıştır. "Gönül Bahçem" albümü ile en çok satanlar listesinde uzun süre zirvede yer almıştır. Albümün "Kalakaldım" adlı çıkış şarkısı, radyo ve televizyonların yanı sıra dijital platformlarda da kendi tarzında en çok dinlenen ve indirilen şarkı olmuştur.[2] 43. Altın Kelebek Ödülleri'nde "En İyi Fantezi - Halk Müziği (Erkek)" ödülünü kazanmıştır.[3] Albüm ve EP'leri Senden Sonra Ben - 2000 Aşk Ne Demek Bilen Var mı? - 2011 Gönül Bahçem - 2015 Gönül Bahçem / Bebeğim / Yiğide Neyler Zulüm (Deluxe) - 2016 Miras - 2017 Single'ları "Mesele" - 2014 "Benden Adam Olmaz (Burak Yeter Remix)" - 2015 "Dağların Dumanı (Son Bir Kez)" - 2018 "Tarifi Zor" - 2019 "Yaradanım" - 2020 "Hatıran Yeter" - 2021 "Haybeden" (Sinan Akçıl ile birlikte) - 2022 "Kaçak" - 2022 "Dönemem" (İbrahim Erkal Hürmet 3) - 2023 "Güldür Yüzümü" - 2023 Filmografi Bir Modern Habil Kabil Hikayesi - 2015 Ödüller ve adaylıkları Yıl Ödül Töreni Kategori Sonuç 2016 43. Pantene Altın Kelebek Ödülleri En İyi Fantezi Müzik Erkek Solist Kazandı 2017 8. Quality Of Magazine Dergisi Ödülleri En Quality Erkek Sanatçı Kazandı 44. Pantene Altın Kelebek Ödülleri En İyi Fantezi Müzik Erkek Solist Adaylık 2018 MGD 23. Altın Objektif Ödülleri Yılın Arabesk Fantezi Erkek Yorumcusu Kazandı 45. Pantene Altın Kelebek Ödülleri En İyi Fantezi Müzik Erkek Solist Adaylık 2020 46. Pantene Altın Kelebek Ödülleri En İyi Fantezi Müzik Erkek Solist Adaylık Kaynakça ^ "Serkan Kaya kimdir, aslen nereli eşi kim? Kim Milyoner Olmak İster'in konuğu Serkan Kaya aslen nereli, eşi Ayşegül Kalfa kimdir?". aksam.com.tr. 31 Aralık 2021 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 30 Ocak 2023. ^ sozcu.com.tr "Serkan Kaya kimdir? 30 Ocak 2016 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi." Erişim tarihi: 30 Ocak 2016 ^ "43.Pantene Altın Kelebek Ödülleri sahiplerini buldu". 13 Kasım 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 13 Kasım 2016. Dış bağlantılar YouTube'da Serkan Kaya Instagram'da Serkan Kaya Taslak simgesi Bir Türk şarkıcı ile ilgili bu madde taslak seviyesindedir. Madde içeriğini genişleterek Vikipedi'ye katkı sağlayabilirsiniz. Otorite kontrolü Bunu Vikiveri'de düzenleyin MusicBrainz: 8dee2c47-2673-47f6-82eb-a1e807eb5824 Kategori: Türk şarkıcı taslaklarıYaşayan insanlar1977 doğumlularSivas doğumlularŞahin Özer Müzik sanatçılarıPoll Production sanatçılarıTürk arabesk şarkıcıları21. yüzyıl erkek şarkıcılarıTürk erkek pop şarkıcıları2000'lerin şarkıcıları2010'ların şarkıcıları2020'lerin şarkıcıları ritim karaoke,ritim alt yapısı,gitar eşliği,bateri eşliği,drum,loop,trompet eşliği,piyano eşliği,bendir,hazır ritimler,şarkı alt yapıları,şarkı ritimleri,rhythm,karaoke,hazır looplar,ritim kalıpları,düğün salonu,kaliteli ritimler,hazır loop,tarifi zor,serkan kaya,soner sarıkabadayı,Alınırım,seni tam üzerime alınırım,Darılırsam anca kendime darılırım,Dayanamam diye bir şey yok dayanırım,Gerekirse yalancının birine sarılırım,Git hadi sen nereye gidersen
0 notes
Text
Hadi – İpucu ve Joker Kodu (3 Ocak 2021)
Hadi – İpucu ve Joker Kodu (3 Ocak 2021)
Cem Avnayim, Tarık Uğur Özenbaş, Aslı Melisa Uzun ve Hilal Şefkatli’nin dönüşümlü olarak sundukları para ödüllü canlı bilgi yarışması “Hadi” bugün 11:30, 12:30, 13:30, 14:30, 15:30, 16:30, 17:30, 18:30, 20:00, 20:30, 21:00, 21:30, 22:00, 22:30 ve 23:00’da. Bugünün yayın akışı ve ödülleri şu şekilde: Saat 11:30’da “Süper Maraton”da 100 TL / 3 Joker Hakkı. Saat 12:30’da “Süper Maraton”da 100 TL /…
View On WordPress
#3 Ocak 2021#3 Ocak 2021 Pazar#31 Aralık#31 Aralık Pazar#Ali Tınaz#Aslı Melisa Uzun#Astro Günden#Az mı Çok mu?#Bil Bakalım Kim?#Bulmaca#Cem Avnayim#Görücü Usülü#Hadi#Hadi 3 Ocak 2021#Hadi 3 Ocak 2021 Pazar#Hadi 31 Aralık#Hadi 31 Aralık Pazar#Hadi İpucu#Hadi İzle#Hadi Joker#Hadi Joker Kazan#Hadi Joker Kodu#Hadi Magazin#Hadi Maraton#Hadi TV#Hadi University#Hadi University ile İngilizce#Hediye Joker#Hilal Şefkatli#Joker Kodu
0 notes
Text
Muhterem Tumblr köyü ahalisi! Doğum günlerimize göre bir ağacımız ve bu ağaçlarla karakterlerimiz arasında mühim bir ilişki olduğunu öğreneli çok olmadı😀 (yakinen tanıdıklarımla sanki uyuşuyor gibi..😂) Efendim, benim ağacım köknar ağacı imiş😉 “Bize kütük mü dedin aşkolsun demezsiniz diye umuyorum.. Olursa da olsun ya ❤️ siz hangi ağaçsınız hadi bakalım ???? 😉😀🤓 Açıklamaları da var ama uzun olunca ana sayfada çok yer kaplıyor isteyene yoruma ağacını yazana cevap olarak yazıcam 😊👇👇
23 Aralık - 1 Ocak - Elma ağacı
1 Ocak - 11 Ocak - Köknar ağacı
12 Ocak - 24 Ocak - Karaağaç
25 Ocak - 3 Şubat - Selvi ağacı
4 Şubat - 8 Şubat - Kavak ağacı
9 Şubat - 18 Şubat - Sedir ağacı
19 Şubat - 28 Şubat - Çam ağacı
1 Mart - 10 Mart - Söğüt ağacı
11 Mart - 20 Mart - Ihlamur ağacı
21 Mart - Meşe ağacı
22 Mart - 31 Mart - Fındık ağacı
1 Nisan - 10 Nisan - Üvez ağacı
11 Nisan - 20 Nisan - Çınar ağacı
21 Nisan - 30 Nisan - Ceviz ağacı
1 Mayıs - 14 Mayıs - Kavak ağacı
15 Mayıs - 24 Mayıs - Kestane ağacı
25 Mayıs - 3 Haziran - Dişbudak ağacı
4 Haziran - 13 Haziran - Gürgen ağacı
14 Haziran - 23 Haziran - İncir ağacı
24 Haziran - Huş ağacı
25 Haziran - 4 Temmuz - Elma ağacı
5 Temmuz - 14 Temmuz - Köknar ağacı
15 Temmuz - 25 Temmuz - Karaağaç
26 Temmuz - 4 Ağustos - Selvi ağacı
5 Ağustos - 13 Ağustos - Kavak ağacı
14 Ağustos - 23 Ağustos - Sedir ağacı
24 Ağustos - 2 Eylül - Çam ağacı
3 Eylül - 12 Eylül - Söğüt ağacı
13 Eylül - 22 Eylül - Ihlamur ağacı
23 Eylül - Zeytin ağacı
24 Eylül - 3 Ekim - Fındık ağacı
4 Ekim - 13 Ekim arası - Üvez ağacı
14 Ekim - 23 Ekim - Çınar ağacı
24 Ekim - 11 Kasım - Ceviz ağacı
12 Kasım - 21 Kasım - Kestane ağacı
22 Kasım - 1 Aralık - Dişbudak ağacı
2 Aralık - 11 Aralık - Gürgen ağacı
12 Aralık - 22 Aralık - İncir ağacı
22 Aralık - Kayın ağacı
281 notes
·
View notes
Text
Doğum Günü Yazısı ‘20
İyi ki doğdum.
Bu akşam, saat 21:00 itibariyle 32. yılıma/yaşıma ilk adımı atıyorum. Artık ne kadar uzun bir süre olduğunu hatırlayamadığım bir zamandır hep “32. yaşım harika olacak bence” demişimdir. Şimdi, kendimden ve hayattan beklentimi bu kadar yükseltmiş olmasaydım keşke diyorum. Çünkü 31. yaşımda beklentiyi yok yere yükseltmekle pozitif olmak arasındaki o ince çizginin ne kadar ince olduğunu tam anlamıyla öğrendim. Anlatacağım.
Düşününce, ben zaten hep pozitif bir insandım. “İyi yanından bakmayı”, “kabullenmeyi”, “her şeye rağmen gülmeyi” hep meziyet sandım. Daha beteri, güçlü olmak sandım. Bu yüzdendir ki başıma ne gelirse gelsin hep “daha kötüsü de olabilirdi” dedim. Belki de sırf bu yüzden çocuklara Polyanna okutulmamalı. Ben hiç isyan etmedim, bağırmadım ve hiç itiraz etmedim. Başıma gelenler benim seçimlerim dışında gelişen ve sonunda hep benim hayatımı etkileyen şeyler de olsa bunları kendi seçimlerimden doğmuş durumlar gibi kabullenip başım dik hayatıma devam ettim ve bunu hep güçlü olmak saydım. Yaşarken iyiydi de, bu yaşımda farkında olmadan bu tavrım yüzünden takdir edilirim, birileri de bir gün çıkar ve “Sen de bize hiç yük olmadın, teşekkür ederiz kızım. Biz hiç senin bir ihtiyacın var mı diye bile sormadık ama sen kendi çabanla bu günlere geldin, helal olsun.” der sandığımı ve bu yanılgının beni fazlasıyla yorduğunu öğrendim. İşte bu kötü oldu. Bu yıl öğrendim ki ben güçlü olmak ne demek yanlış bilmişim. Sesini çıkartmayıp durmak, hiçbir şeye itiraz etmemek ve sadece kabullenerek sana dağıtılan ele göre yaşamak değilmiş güçlü olmak. Aksine istemeden yanlış beklentilere girerek ruhu yıpratmak ve delirmeyi ertelemekmiş.
Ben 31 yaşımda, önce, delirdim.
Anladım ki yıllar önce ve hatta bazen/çoğunlukla sen fark etmeden oluşturulan/oluşan baş etme mekanizmaları bir yerden sonra işe yaramayı bırakıyor ve hatta hayatı tamamen sabote ediyormuş. Kişi kendi hayatını sabote ettiğini en nihayetinde anladığında da, bu durum suratına tokat gibi vuruyormuş. İşte o tokat bana bu yıl vurdu.
Bu yaşımda tam da bu sebeplerden dolayı yeniden başladığım terapiler, bana beni baştan anlatmaya devam etti. Konuştukça ağlamalarım azaldı, panik ataklarım kısaldı, kontrol ve hatta ikna edilebilir noktaya geldi. 31 yaşımda kendimi en hafif ve en sakin hissettiğim an, Ocak ayında Ekin’in “Bana artık ihtiyacın yok” diyerek beni azad ettiği gündü.
Ekin’le geçirdiğim vakit sayesinde bu yıl öğrendim ki sürekli “uyumlu olmak” her zaman iyi bir şey değilmiş. Uyumlu olmak bazen sadece ne istediğini bilmediğinden etrafındakilere uymakmış. Ne istediğini bilmeyen insanın rüzgarda bir yaprak gibi savrulacağını, ne yöne gideceğini bilemeyeceğini zaten öğrenmiştim de, bu yıl insanın yönünü kaybettiğini anlamasının ne kadar zor olduğunu da öğrendim. Hem yönümü kaybettiğimi hem de ben farkına bile varmadan ruhuma oturmuş bazı karakter özelliklerimin beni yok yere engellediğini anladığımda, belki de hayatta yanlış şeyleri önceliklendirdiğime ve planlarımı yanlış pencerelerden bakarak yaptığıma karar verdim. Bu yüzden bu yıl, yılbaşında daha önce hiç yapmadığım bir şey yaptım. Ocak ayında bende varolmasını istediğim veya eksik/fazla olduğunu düşündüğüm tüm özellikleri bir kenara yazarak her ay bunlardan bir tanesi üzerinde çalışmaya ve kendi kendimi yoluna koymaya karar verdim. Azimle başladığım “kendini sabote etmeme ve hayatının iplerini yeniden eline alma” hareketi, Eylül ayına kadar muhteşem tesadüflerle ilerleyen bir yapı halinde devam etti. Yıl sonuna kadar bu projenin, belki baştan ayağa değiştiremese bile, olmak istediğim insana beni 12 ay kadar daha yaklaştırmış olmasını bekliyorum. Şimdilik, belki bu sayfalardan çoktan okumuş olabileceğiniz üzere, aylık rastgele kelimelerimin hayatıma etkisinden ve bu minik projenin gidişatından çok memnunum ve kendimi şimdiden çok daha güçlü ve çok daha sağlam hissettiğime yemin edebilirim.
Ben tüm bunları yaparken pandemi geldi bu yıl, malum, Mart ayında bir anda hayat kökten değişti. Zaten hepsi aynı anda oldu; terfi, pandemi, sevgili. Mart ayında, daha üzerime yeni yüklendiğim tüm sorumlulukları, birkaç parça eşyamı ve laptopumu alıp daha yalnızca iki haftadır tanımaya başladığım bir adamla bir evin içine kapandım. Sokağa çıkma yasakları panik atağımı tetikler mi, bu akşam ne yesek, planladığım tüm projeler yarım kaldı, son bir TEDx konuşması kaldı, bugün yatağı ben yapayım, spor aslında iyi fikir, bu evde makas nerede duruyor, balkon soğuk mu olur şimdi, akşama instagramda canlı müzik yayını varmış, bugün ne izlesek, benim biraz belim ağrıdı oturmaktan, yelkene çıkalım bir gün havalar güzelleşsin de, bana Nesquick aldık mı, kendimize mat alalım hadi, ben biraz dans edicem, evde balık yapsak nasıl olur, ne demek evde cola bitti, sabah balkonda güneşlenelim, bu evde güveç yok bu nasıl ev, dışarı televizyon mu alsak, karides çok iyi oldu yanlız, ben biraz da bu koltukta oturacağım, saçım sevilebilir mi lütfen, bence Bursa köftesini seveceksin, akşama şarap mı rakı mı, granola daha olgun bir kahvaltı bence, hadi bu akşam giyinip süslenelim, bugün hiç kitap okumadık, ben bu orkideleri açtırıcam, et bıçağı almamız lazım böyle olmuyor, en çok da LaBoom terası özledim, hadi yürüyüşe çıkalım, dur şurda fotoğrafını çekeyim, sen kendini hırssız mı görüyorsun, kendime ekran gözüğü almak istiyorum, ben fabrikaya gitmeyi özledim, bu yaz hiç tatil yapamayacak mıyız acaba, açık arttırmadan makine alalım, hadi hep birlikte facetime yapıp karşılıklı içelim, benim bu gözümdeki şey büyüyor mu sürekli, sen kendine günlük to do list mi yaptın, çiçeklerle konuştun mu sen bugün, evde çöp poşeti bitti, kilo vermeye başladım he, ben eve canlı çiçek istiyorum, alınacaklar listesine tavla yazsana, beni öpmeden gitme, artık bu poşetleri balkonda bekletmesek mi, pamuk koydun mu sen gözüne, bize ayaklı bir saksı lazım, balkonda örümcek var yine, bu kumkuat açmıyor bir türlü, bu akşam biraz sarılalım, ben bu sulama aletinden 3 tane almışım, ay papağanlar geldi, ben bi call yapıp geliyorum, sürekli telefonla oynuyorsun, sen haftasonları niye çalışıyosun ki, gelen kargo kimin acaba, ben bu saç sevme işini beceremiyorum, ikimize kahve yaptım, ne zaman işe döneceğiniz belli miymiş, kahve makinesi şart bu eve, arabayla gezmeye mi çıksak bi tur, bana artık viski alacak mıyız, ikimize kahve yaptım seninkine bulut koydum, dondurma mı söylesek eve, müzik açsana bize, yarına 10 tane sözleşme yazmam lazım, bugün 4 km yürüdük, bak yunus geçiyor, sabaha yeşil su sıkalım, ay kaçta doğuyormuş bugün derken, 4 koca ay geçti. Aslında bana hiç tahmin etmeyeceğim kadar iyi geldi. Dinlendim, resetlendim, kilo verdim, sağlıklı beslenmeyi öğrendim ve her sabah yine mutlu uyanıp, bütün gün gülümseyip, her şeye rağmen mutlu uyudum.
Haziran ayında bir anda, her şey tepetaklak oldu.
Önce, 5 yıldır didindiğim, uğraştığım, uğruna saçma sapan laflara, güneş girmeyen odalara ve onca saygısızlığa katlanarak sabırla elde ettiğim başarılar şak diye sorgusuz sualsiz bir kenara atıldı. Zorla, başladığım noktaya geri döndüm. Çalıştığım insanlar, bağlı olduğum yöneticiler, masam, odam yine bir anda değişti. Sonra, ben yine aniden takla atan iş hayatıma uyum sağlamaya çalışırken, tutukluğuna sabrettiğim, kararsızlığına kendimce sebepler bulduğum, her sekteye uğradığını hissettiğimde beni başka başka yerlerimden acıtan ve nedense bir türlü potansiyeline ulaşamayan başka şeyler de yavaş yavaş son bulmaya başladı.
31 yaşımda yeniden ve artık son kez istenmeme duygusu ile sınandım. Hayatımda duyduğum en kırıcı cümleleri bu yaşımda işittim. Onları kaldıramamanın yanı sıra, onlara kızamadım da. Zira kimse beni benim istediğim gibi sevmek/istemek zorunda değil. O yüzden sadece kırıldım, üzüldüm ve çokça ağladım. “Ben sana hiçbir şey yapmadım.” ile gelen; bir şeylerden istemeden, fark etmeden veya yanlışlıkla değil de, bile isteye ve göz göre göre mahrum bırakılmış olmanın hissiyatı ve aylarca sabredilenlerin, tahmin edilenlere ağır basamaması beni beklediğimden de fazla yaraladı. Bile bile yaşanmamış potansiyellerin ve sonu görülmemiş ihtimallerin ne kadar can yakabileceğini bu yaşımda öğrendim.
Sonra, vardır elbet bir sebebi diyerek hayatıma devam ettim. Öğrendim ki bazen, bazı kapıları kendin kapatman ve bazı kapanışları kendin yaratman gerekir. İnandım ki bir şeyin bence yarım kalmış olması devam etmesi gerektiği anlamına gelmez ve hiçbir şey aslında yarım kalmaz, her şey olacağı kadardır.
Eninde sonunda her şey, olacağına varır.
Vardı da.
Temmuz ayının sonuna doğru, yanan canın külleri gözyaşıyla ıslanıp çamura, zamanla kuruyan çamur da yeniden bedene dönüştü. Aklım kendini toparladı, sarılmaya hasret ruhum kendi kendine sarılıp yaralarını sardı. Ben bu yıl, -çok etkilendiğim bir tiyatro oyununa da dedikleri gibi- içimin acısıyla tanıştım. Onunla anlaştım ve sonra da barıştım. 31 yaşımda öğrendim ki, senin için olan seni geçip gitmez.
Sonrası, Eylül ayı dahil, rüzgar gibi geçti. İşler yoğunlaştı, kalpler iyileşti, daha da önemlisi; Kıyı açıldı.
Bu yıl geçtiğimiz yaşlarımda yaptığımız gibi aylar süren kutlamalar yapamadık doğum günüm için. Her hafta başı ofise çiçekler, gün içinde kutu kutu donutlar gelemedi misal. Her gün bir başka dostla pasta kesilemedi. Yine de bugüne kadarki en tatlı doğum günü haftasonumu 31. yılımda geçirdim. Seyahat etmekten tut, sinemaya gitmeye kadar her şeyi engelleyen hayat, sürekli yanyana olmamızı da engelledi bu yıl. Evden çalıştıkça mesai saatleri uzadı, evden çıktıkça paranoyalar arttı, bir yanımız hep tedirgin, çoğunluk yapayalnız ve herkes mutsuz oldu bu yıl genelde. Ben yine de bu yılı/yaşımı kötüleyemem.
31. yaşım güzel düşlerle büyük hayal kırıklıklarını, hevesli mutluluklarla acı kalp ağrılarını, ani yükselişlerle derin düşüşleri, huzurlu sabahlarla tedirgin akşamları aynı potada eritti ve beni döve döve bir sene daha büyüttü. Bu yaşımda hayat, yeniden her şeye rağmen her dakikasına şükrettiğim, her anına/anısına gülümsediğim ve tahminimden de çok çalıştığım bir sorumluluk/sorunsuzluk yığınına dönüştü. Bu yıl yeniden her vedaya sonmuş, her probleme çoktan çözülmüş gibi yaklaştım. Her sohbete ders gibi, her sessizliğe meditasyon gibi, her damlaya deniz, her denize de su birikintisi gibi davrandım. Hayatıma sahillerde tekilalar içtiğim, kapandığımız evlerde Mezcal partileri yaptığım ve her yanlarında olduğumda kahkahalarla güldüğüm bir sürü güzel insan girdi. Her gelene merhaba, her gitmek isteyene bol şans dedim. Sonunda hepsi -gidenler bile- yanıma kar kaldı, her şey -tahmin edersiniz ki- yine olacağına vardı.
Ümidim, 32 yaşımda bu yıl kazandıklarımın ve zaten sahip olduklarımın hep yanımda kalmasıdır. Umudum da bir sonraki yaşımda yolda gördüğüm her tanıdığıma koşarak sarılma lüksüne tekrar kavuşmaktır. Bu yaşımı yaşanılır kılan, beni acıtan, güldüren, tebessüm ettiren, sevindiren, üzen her şeye ve herkese teşekkür ederim.
Hepinizi -şimdilik uzaktan- öperim.
Duygu Dee.
3 notes
·
View notes
Text
Yürek ister
Beklemek bi yandan zor bi yandan gurur vericiymis. Ben sebelegimi çok özledim güzel yanları ve kötü yanlarından söz etmek isterim. Güzel yanları bizim için telefon sorunumuz olmadı eski tuşlu telefonlardan götürdü o yüzden sesini hep duydum. Saatleri ezberlemek güzel aricagin saati dört gözle bekliyorsun saat yaklaşıyor ya bir heycan basıyor anlatılmaz bir duygu o heycanla açıyorsun komutan gelene kadar konuşuyorum gerçi dinleyen taraf ben oluyorum neleri özlediğini anlatıyor lafın başı ilk sen ve annem oldu ikinci özlediği ise halının üstüne basmak mis benim açımdan beklemek birde bu yönden iyi oldu kıymet bildik sebelegimin arkadaşları gitmeden önce çok önemliydi iki haftası varken biz sadece 3 gün görüştük hep arkadaşları ile vakit geçirmek isteyen biri 7 gün izne geldiğinde 7 gün boyunca benim yanımda olmak istiyor. Gurur verici beklemek akrabalarına bir araya geliyorsun ne yapıyor asker denilince gururlaniyorsun her akşam yatmadan dua ediyorsun nöbet saatini bekliyorsun sırf bir iki saat daha fazla konuşmak için 5 6 nöbet sırası bu aksam beklemedeyim. Kotu yani ise sadece beklemek çünkü sesini duymak yetmiyor bazen koşup boynuna sarılmak istiyorum kokusunu içime çekip boynundan öpmek tek sorun çok özlemek o güçlü olsun diye bunları içinde saklamak var bide özledim diyebiliyorum ama ayrıntıya giremiyorum ses tonu değişiyor sonra toparlayıp gelecekten söz ediyorum böyle tatlı tatli gülmesi yok mu gamzeleri aklıma geliyor o güldükçe yüzünü ezbere bilirim. Beklemek heycanli aslında her aradığında kalp atışların değişiyor biraz korku ile açıyorum yinemi sen şebelek diye gülüyorum her seferinde tabiki oda biraz trip atıyor gibi oluyor ama yapamıyor çünkü biliyor arama saatini beklediğimi sesini duyup huzur doluyor içim 31 Ocak 2017bizim veda gümüzdü. Vedalar hiç bize göre değilmiş sabah 8 kalktım akşam hiç uyku uymamışim bir yandan heycan bir yandan korku acaba nasıl yapıcam onu nasıl bırakıcam diye düşünerek 1 saat uyuyabilmişım. Yanına gittim beni bekliyor koşarak herzaman ki gibi boynuna sarıldım. Benim askerim bütün işlerini son güne bıraktı bu yüzden siz sevdiğinizin kolundan tutun götürün 365 gün boyunca neler yaşadıklarımızı kısa kısa yazmaya çalışacağım umarım bu süreçte yazdıklarım sevdiklerini askere gönderecek olan yarenlere cesaret olur... Yanında yürüyorum gülüyorum ama içimden hep birşeyler kopuyor biz en fazla 2 hafta görüşmeden durduk 15 ay boyunca çok kötü oldum. Zaman akıp gitti vedalaşmaya geldi o sıra künye yaptırmış. Aglamamak için dudaklarımı isirmaktan yara oldular vedalaştık və gönderdim siz siz olun sakın askerlerin yanında ağlamayın benim gibi sulu göz yapabildiyse siz daha fazlasını yaparsınız. Sonrası ne oldu derseniz ben kendimi sıktım sıktım askerim gittikten sonra hastaneye gittim O kadar gurur verici bir süreç ki sizi bilen herkesten ALLAH KAVUŞTURSUN lafını duymak hem gurulandım hem duygusal bir an oluyor. Herkes soruyor nereye gitti diye gururla söylüyorum MANİSA MERKEZ piyade egitim çavuşu olarak gitti herkese nasip olur inşallah. Gondericek olan bütün yarenlerin Allah yardımcımız olsun...
Bugün teslim günü sabah 9 da uyandık aradık birbirimizi tabi ben ondan daha heycanli akşamı hiç uyumadan sabah oluyor aklım onda oluyor uyuyamıyorum hep bir şey araştırma acaba nasıl falan derken izmirde manisa ya gitti askerim birliğin önüne gidince aradı çok konuşamadık sadece telefonu içeri alabilirse haberdar edicek 11.46 içeri girdi benim için saat durdu zaman geçmiyor ilk günü saat 19.00 kadar işleri uzuyormus dedim birazdan arar falan derken mesajlarim iletildi. Çocukluk arkadaşım yanımdaydı onunla birlikte kalkıp mutluluktan dans ettik 5 dakika geçmedi telefonum çaldı ve sevdiceğim arıyor bi yanım hüzün bir yanım gururlu mutlu asker yareni olmuşum hayat arkadaşımı bekliyorum sevdiğimin aramasını beklerken bende oyalanmaknicin el işine başladım televizyon battaniyesi örüyorum her motifinde hayal kurarak örüyorum böyle bir mutluluk yok ya hayal kuruyorsun motif bitiyor yeniden başla değişik hayal kur herkese tavsiye ederim zaman en güzel öyle geçiyor. Allahıma onu emanet ettim bütün dualarım onunla çok özlüyorum ama sabır çünkü bizim tek engelimi askerlik geldiği zaman herşey çok Güzel olucak evlilik alışverişleri baslicak daha neler neler şafak doğan güneş hayallerim suan bunlar ama 364 gün sonra evli mutlu çocuklu gelsin yeterki bütün kurduğumuz hayallerimizi yerine getircem arabimizin markası evin duvarlarının rengi mobilyalar mutfağın nasıl olucagi fotoğraf köşemiz ve şuan ördüğüm battaniye in altında film izlemek hepsi bizi bekliyor...
Beklemek bi yandan zor bi yandan gurur vericiymis. Ben sebelegimi çok özledim güzel yanları ve kötü yanlarından söz etmek isterim. Güzel yanları bizim için telefon sorunumuz olmadı eski tuşlu telefonlardan götürdü o yüzden sesini hep duydum. Saatleri ezberlemek güzel aricagin saati dört gözle bekliyorsun saat yaklaşıyor ya bir heycan basıyor anlatılmaz bir duygu o heycanla açıyorsun komutan gelene kadar konuşuyorum gerçi dinleyen taraf ben oluyorum neleri özlediğini anlatıyor lafın başı ilk sen ve annem oldu ikinci özlediği ise halının üstüne basmak mis benim açımdan beklemek birde bu yönden iyi oldu kıymet bildik sebelegimin arkadaşları gitmeden önce çok önemliydi iki haftası varken biz sadece 3 gün görüştük hep arkadaşları ile vakit geçirmek isteyen biri 7 gün izne geldiğinde 7 gün boyunca benim yanımda olmak istiyor. Gurur verici beklemek akrabalarına bir araya geliyorsun ne yapıyor asker denilince gururlaniyorsun her akşam yatmadan dua ediyorsun nöbet saatini bekliyorsun sırf bir iki saat daha fazla konuşmak için 5 6 nöbet sırası bu aksam beklemedeyim. Kotu yani ise sadece beklemek çünkü sesini duymak yetmiyor bazen koşup boynuna sarılmak istiyorum kokusunu içime çekip boynundan öpmek tek sorun çok özlemek o güçlü olsun diye bunları içinde saklamak var bide özledim diyebiliyorum ama ayrıntıya giremiyorum ses tonu değişiyor sonra toparlayıp gelecekten söz ediyorum böyle tatlı tatli gülmesi yok mu gamzeleri aklıma geliyor o güldükçe yüzünü ezbere bilirim. Beklemek heycanli aslında her aradığında kalp atışların değişiyor biraz korku ile açıyorum yinemi sen şebelek diye gülüyorum her seferinde tabiki oda biraz trip atıyor gibi oluyor ama yapamıyor çünkü biliyor arama saatini beklediğimi sesini duyup huzur doluyor içim...
Bir insanı en çok ne kadar özlersiniz? Cevabını bilmiyorum gece yatağa başımı koyduğunda başlıyor zor süreç gündüzler ayrı zor geceler daha da zor. Gündüzler öyle böyle geçiyor ama benim gecelerim geçmiyor. Yazın gündüzler uzar ya benim gecelerim uzuyor. Özledim derken o boğazın düğüm düğüm olması mı özledim derken burnumun sizlamasımı hangisini anlatayım günler zorlaşıyor özledikçe daha zor karşındakini belli etmemeye çalışmak var bide . En zorunda o güçlü kadın ayakları bir bilse o güçlü kadını ufacık çocuk gibi özlediği için ağladığını ne yapar acaba ilk önce kızar sonra askerden kaçar biliyorum dayanamaz göz yaşıma. İşte bu yüzden telefon kapana kadar hiç bir şey hissettirmek var zor geliyor bazen. Konuşuyorsun gülüyorsun ama gözlerinden susuzulen yaşlar odanda biri varsa delirmissin diye bakar sana o telefon kapanmasın diye dua edersin ama en fazla 10 dakika ya komutan gelir ya başka biri kapanır fırsatı buldukça aramaya çalışır ama yetmez. Gündüzleri akşam olsun sesini duyayim diye dua edersin akşam olur sabah olsun biraz mesajlasalim diye gece ile sabahı kovalar durursun. En kötüsü de parfümü vardır sıkarsın onu bir yere onun kokusuyla uyucam dersin sonra için geçer rüyanda kendine dersin şebelek uyan bak sevgilin geldi aç gözlerini hadi ama geldim diye bir ses sen bir hevesle açarsın kokusu var ya geldi sanarsin ama gözlerin açılır o yok bi kendine gelirsin 5 10 dakika geçer sonra gözlerinden yaşlar susulur uyku gider sabaha yine uykusuz çıkarsın. Ertesi akşam uyucam diye sıkmasın parfümü uykusuzluktan gözlerin kapanır ya o dereceye gelirsin sonra birden özlediğin aklına gelir resimlere bakarken bi bakmışsın sabah ezanı okunur 1 saat daha beklersin günaydın hatun diye bir mesaj dakikasında cevap versem uyumadin mi demesi var uyudum hayatım saatimi kurdum seninle uyanmak için. Masum yalanlar işte aklı kalmasın. Her gün saat 00.00 olsunda bir günümuz daha bitsin diye bakarsın. Gururla beklerken özlemek yoruyor ama askerim için güçlü olmaktan başka hiç bir şey gelmiyor elimden keşke gelse 2 ay 10 gün geçti daha 293 gün var. Özlenecek çok gün var :(
17 notes
·
View notes
Text
HADİ BAKALIM GERÇEK GÜNDEME DÖNELİM Mİ?
(YAPISAL REFORM PAKETİ ÖNCESİ 2 NİSAN TARİHLİ SORULARIMIZ)
1-Bak gördünüz mü Cumhur ittifakı olarak %51,6 oranında oy alarak "BEKA" meselesini de halletmiş oldunuz !
ŞİMDİ GERÇEK MESELELERE DÖNELİM Mİ?
2-Bütçeden başlayalım; Ocak-Şubat-Mart vergi gelirleri, enflasyon oranının bile altında kalarak sadece %7 oranında artarak 163 milyar TL oldu. Bütçe giderlerimiz ise % 45 oranında artarak 267 milyar TL'ye çıktı. Yani bol kepçe harcamaya devam etmişsiniz.
3-Her ay düzenli olarak 250.000 kişi işini kaybediyor, her gün 8.000 eve daha işsizlik ateşi düşüyor. Resmî işsizlik 4,5 milyonu ve geniş anlamda işsizlik 8 milyonu buldu.
4-TÜİK tarafından açıklanan enflasyon %19,71 olmasına karşın, dar gelirli insanların gıda enflasyonu bile % 48'i geçti.
5-Yıllık büyüme rakamları hesaplamalarında %55-60 arasında bir ağırlığa sahip olan özel kesim tüketim harcamaları % 9,8 oranında, imalat sanayi üretimi % 12,6 oranında azalmaya devam ederken, istihdamı teşvik politikaları ile 2,5 milyon insana nasıl yeni iş bulacağınızı merakla bekleyeceğiz.
6-Bankaların kredi/mevduat oranı %145'i bulmuşken, takipteki kredi alacakları %5,2'ye, donmuş kredilerinin oranı % 15 civarına ulaşmış iken, 2 Trilyon 520 milyarlık toplam kredi hacmini %15 daha artıracak şekilde 375 milyar TL yeni kaynağı nereden bulacağınızı görmek istiyoruz.
7- Bir yıldan az vadeli dış borç miktarı 177 milyar $, MB net döviz rezervimiz 20 milyar $'ın altında iken ve düşük faiz sebebiyle vatandaşınızın 184 milyar $'lık mevduatını TL'ye çevirmesini ve bu şekilde rezervlerinizi artırmayı nasıl başaracağınızı görmek için bekliyoruz.
Toplam dış borçlarımızın toplamının milli gelire oranı 2001 krizindeki oranının bile üstüne çıkarak % 56,7 oldu. 2003 yılında özel sektörün toplam borcunun GSYH'ya oranı %15 iken, 2018'de bu oran % 71'e çıkmış...
Hep birlikte borçlanmış ve "sanal cennette" yaşamışız.
8-Damat beyin beyanlarına göre 2019 yılı iç ve dış borçlanma miktarlarının %80'ini ilk üç ayda doldurduğunuza göre, yeni ve taze kaynağı nereden bulacaksınız?
9- Tarım ve gıdada net İTHALATÇI ülke durumuna düştüğümüzün farkında olduğunuza göre, bu durumdan kurtulmak için hiç değilse kanun gereği olan 37 milyar TL'lık tarım desteklerini vermeyi düşünüyor musunuz, bu kaynağı bulabilecek misiniz?
10-Kendimizin üretemediği ham madde, ara malı ve yatırım malları ithalatının düşmesine sevinirken, bir kaç ay içinde İHRACATIMIZ çakılıp kalacağının farkında mısınız? Bu konuda düşündüğünüz mucizevi bir formül var mı acaba?
11-31 Marta kadar döviz, faiz ve kredi hadlerini komuta ekonomisiyle idare ettiniz. Bundan sonra döviz mi, faiz mi hangisini piyasa koşullarında dalgalanmaya bırakacaksınız acaba?
12-Bütün bu saydıklarımız için yaklaşık 80-100 milyar $ taze kaynağın gerekli olduğu bilindiğine göre ve bu kaynağın "içeriden" bulunması mümkün olmadığından, Newyork veya Londra tefecilerine %7,68 faiz vererek mi bu kaynağı bulacaksınız. İç tasarruflar yönünden dünya ülkeleri arasında %14 oranıyla 88.sıradaysanız, ihtiyacınız olan dış kaynağı nereden bulacaksınız?
Kaldı ki, bu miktarda dış borçlanma imkanına bile sahip olmadığımız genel kabul gören bir husustur.
Ne diyelim Allah milletimize dayanma gücü, size de kolaylıklar versin...BEKLİYORUZ !
Kızmazsanız biz sormaya devam edeceğiz...
Rubil GÖKDEMİR
5 notes
·
View notes
Note
belki yil olmustur girmeyeli, seni aklima getirmeyeli. 31 ocak gecesi oyle bir aklima geldin, sigara dumaniyla doldurdugum, los isikli bir odada. acaba gercekten basima gelen bir olay miydi iliskimiz diye tereddut bile ettim o gece :) varligini kanitlamak icin geldim, kendime. simdi bir cevap verdin mi diye bakmaya geldim daha uzun bir sure daha rahatsiz etmem :) her seferinde dedigim gibi, gorusmemek uzere :)
Hadi şurdan siktir git öyleyse :)
0 notes
Text
Yeni Yıl 2018...
Sanırım yeni bir yıla hiç bu kadar heyecansız bir ruh haliyle girmemiştim. 31 Aralık ne ise 1 Ocak da o oldu benim için. Aslında genel olarak nötr noktasindayım son zamanlarda. Beni yukarıya çeken, co��kulandıran bir şey olmadığı gibi; aşağıya çeken, olumsuz bir şey de yok. Bilhassa iş ve ev hayatımda uzun zamandır beklediğim güzel değişiklikleri tattıran 2017, aşk hayatımda zincirleme hüsranlar yaşattı. Bunun neticesinde, hayat terazimde mutluluklarım kederlerime denk olunca, statükocu tutum devam eder oldu.
Uzaktan bir bakınca, birbirinden şaşırtıcı, çıtayı hep yukarı taşıyan, duygusal anlamda eşsiz hayal kırıklıklarıyla dolu bir yılı arkamda bıraktım diyebilirim. Kaç tane ilişkiye giden flörtüm tarafından sessizce terk edildim, şöyle bir saymaya çalıştım, ama yok tam sayı veremiyorum. İnsanların derdi ne, en ufak bir fikrim de yok. Neden ilişki ister (gibi) görünürler ve bu amaçla görüşürler; sonra karşılarındaki kişiye yükselirler ve tam adı konacakken toz olurlar? Nasıl bir travma, korku veya ruh hastalığıdır bu? Hadi bunu geçtim, neden bu semptomlar bu kadar çok kişide mevcut? Asıl son soruyu soruyorum; neden bu modeller hep bana denk geliyor!?
Önce bir uygulama üzerinden tanışılıyor, sonra karşılıklı çekim ve hoşlaşma var ise muhabbet ilerliyor. Muhabbetin derinliği ve karşılıklı çekimin kuvvetine bağlı olarak aynı gün içerinde veya en fazla bir hafta içerisinde telefonlaşılarak yakınlaşmada yeni bir adım atılıyor. Bundan sonrası ise riskli. Mesajlaşmalarda veya konuşmalarda gecikmeler yaşamadan ve yaşatmadan iletişim kurduğunuzu kabul edersek -ki eşzamanlı bir diyolog kurulamadığı için kopan muhabbetler sık görülmektedir- bir sonraki adım olan instagram paylaşmaya gelinir (bazı kişilerin instagramını zaten profillerinde paylaştığını biliyoruz, bunun dışındakiler -ben mesela- için geçerli bir durumdan bahsediyorum). Instagramda sizi görünce karşı tarafın sizden hala hoşlandığını veya artık hoşlanmadığını anlayabilirsiniz. Birçok samimiyetsiz eşcinsel ilişkide olduğu gibi, bu durumda da karşı taraf düşüncesini açıkca paylaşmaz. Siz de hala onun sizden hoşlandığını düşünürsünüz. Flörtleşmede son aşama olan "buluşma" için adım atarsınız. Karşı taraf fotoğraflarınızı görünten sonra da sizi beğenmiş gibi yapmaya devam eder, buluşma teklifinize de olumlu yanıt verir ve dün & saat belirlenir. Buraya kadar her şey güzel ve akıcıdır. Siz, duyguların karşılıklı olduğu inancıyla, artan bir coşkuyla buluşma gününü beklersiniz. Lakin, kişinin cesaret seviyesine göre, buluşma günü sabahında veyahut buluşmaya birkaç saat kala, üzerine düşünülerek karşı tarafı gücendirmeyecek ve ikna edecek bir bahane bulunarak "buluşma iptali talebi" gelir. Sonuç hayalkırıklığı, çözümü kayıtsız razı oluş. Şahsen ben bu durumda gayet anlayışlı bir tavır sergileyerek, kısa, öz bir cevapla konuyu kapatmayı yeğliyorum. Drama Queen olmanın lüzumu yok, belli ki karşı taraf sizinle olan ilişkinizi iletmek arzusunda değil. Zorla güzellik olmayacağını da bir sürü tecrübe ile öğrenmiş biri olarak, "gelene hoşgeldin, gidene hoşçakal" mottusunu benimsemiş durumdayım. Ha, sağlıklı flörtleşmenin arından ilişkiye geçiş evresinde golü doksana atan forvetler de var. Tanışma aşamasında, yani ilk kez mesajlaşılan, ilk kez telefonla konuşulan süreçte, heteroseksüel insanlarla olan ilişkilerinizde ciddi takdir gören "yüksek incelikli" tutum ve cümleler, eşcinsel kişilerde iritasyona sebep olur. Karşı tarafı soğutur, uzaklaştırır. Sebebini ben de halen tam olarak çözemedim ama hem soğuyan hem de soğutan taraf olarak hatırı sayılı miktarda tecrübe biriktirdim ve neticesinde "ilişki - aşk - sevgi" gibi hassas, duygusal ve şeffaf olguların oluşumda "soğuk, katı ve mesafeli" bir duruş sergilemek kabul görür hale gelmiş durumda. Bizzat benim de üyesi olduğum bir "iki yüzlü samimiyet arayıcılar" kulübü. Eşcinsel erkekler, söz konusu flörtleşmeden ilişkiye geçiş aşaması olduğunda, sergiledikleri tutumlara göre ikiye ayrılıyor: 1. grup, flörtten ilişkiye geçiş ve sonrası süreçte hızlı, yoğun ve hatta vıcık vıcık olanlar. Karşı taraftan 1 haftada 5 yıllık ilişki dinamiği bekleyenler. Flörtleşmenizin 2. haftasında grip olursa, nasıl AKUT'a haber vermez, orduyla kapısında belirmezsiniz diye ortalığı birbirine katanlar. Drama Queen modeller. Direkt kaçın.
2. grup mantıklı, oturaklı, içten görünen sahtekarlar grubudur. Sizi sürekli yükseltirler; isteklerinizi sorgusuz sualsiz, geciktirmeden yerine getirirler; aralara gelecek planları serpiştirip, sizden habersiz, sizi de içeren tatlı planlar yaparlar; tam evlenme teklifi edecek galiba(!) dediğiniz anda da tozzz! Ara ki bulasınız. "Hayırdır ya 200 km/h ile gidiyorduk, ne oldu?" diye sorarsanız gelen cevap: "Yhaa ben senin kadar yüksek diyilim, kıps" Tam bir ölür müsün, öldürür müsün durumu.
Eninde sonunda hep aynı görünmez duvara toslar Türkiye'de gay, ilişki arayıcıları. Görünmez diyorum çünkü neden bir duvar var, o duvarın adı ne, kim yaptı, bilinmiyor. Herkes, istisnasız bir şekilde o duvara tosluyor. Çarptıkça nasır tutuyor. Euro NCAP testlerindeki mankenler gibi farklı arabalarda aynı duvara çarpıp duruyoruz yıllardır.
Sorunu kendinizde aramazsınız. Bir yaştan sonra karşınızdaki kişinin tutarsız, histerik davranışların sizden kaynaklanmadığına dair, yaşla beraber kazanılan tecrübelerin ağırlığına denk bir özgüven vardır çünkü bünyede. Sonra sizden 1, 3, 5, 7 diye ardışık rakamlarla hayatınızdan geçip giderken adamlar, "hayırdır neden hep aynı şeyleri tekrar tekrar yaşıyorum ben?" dersiniz; hoop ayna yine size döner. Ama sorun şu ki, o yıllardır baktığınız aynada fark edemeyeceğiniz kadar SİZ olmuştur kusurlarınız. Onları gören kişi de siz olamazsınız, hayatınızdan çıkıp gidenler de gitmeden önce asla yüzünüze bu kusurları söylemek istemezler. Daha önce de dediğim gibi, başında ayrı sahtekarlık, sonunda ayrı samimiyetsizlik ve umursamazlık vardır ilişkimsi deneyimlerimizin...
“...yorgun bir köpeğim ben ki, hangi aşk cümlesini söylesem korktu birileri. Göç sohbetidir aşk, ölümcüldür tek başına, çift kişi uzlaşamaz. Uzaktır en yakındaki, yakınken uzaklaşılamaz. Neden sizin hiç sevgiliniz olmuyor? Bir: Siz kimseyi istemediğiniz için. İki ve genellikle daha doğrusu: Kimse sizi istemediği için. Tabii sizin istemedikleriniz sizi isteyebilir ya da siz, sizi istemeyenleri isteyebilirsiniz. Aslında hiçbir şey bu cümleler kadar karmaşık değil. Zaten bu yazıda, karşı tarafın ne istediği hiç de önemli değil. Sevgilisi olmayıp da buna dertlenen bir insan, neden başkalarının ne yaptığını, niye onu isteyip istemediğini düşünsün ki? Sevgililer gelip de kimseyi bulmaz. Bazen önünüze çıkarlar ama sonsuza kadar orada kalmazlar. Onları siz var edip, yine bizzat siz yaşatırsınız. Bazılarımızın bunun için çok vakti vardır, bazılarımızsa buna çok az zaman ayırır. Sevgili nedir, kimdir? Mesela biriyle sevgili olduğunuzu ne gösterir? “İlişkimiz başladı” demesi mi, sizi öpmesi mi ya da “Benimsin” demesi mi? Peki ya “Benimsin” dedikten hemen sonra çekip giderse? O zaman bitmiş mi demek size duyduğunu düşündüğünüz sevgisi? Peşinden gider misiniz? “Doğru düzgün” bir adamsa, “Evet” dersiniz. Peki ya doğru düzgün adamlara inanmayanlar ne yapar? Onlar hiçbir erkeğin peşinden gitmezler mi?..
Artık aşık olmayı özlemediğimi fark ettim. aşkı aramakmış olayım, anladım bir kez daha. Eskiden yastığa başımı koyduğumda kurduğum o hayali erkekler ve aşklar artık aklıma gelmiyor başım yastıktayken. Gelse de eskisi gibi uykusuz geceler yaşatmıyor, uykularıma yenik düşüyorlar.
Beklentisizlikten ziyade, umursamazlık hali bu. Kayıtsızlık. Ki bence daha tehlikelidir beklentisizlikten. Biri geçicidir, değişebilir. Diğeri tecrübelerle gelmiştir, gelirken hep acıtmıştır, kanatmıştır ve anılarla beraber sağlam yer etmiştir bilinçaltında. Bilinç üstüne yansımadır kayıtsızlık. Bir nevi bünyeyi koruma halidir bu eskiden sevgi dolu olan insanlarda.”
Uzun bir aradan sonra gay bara gittim arkadaşlarımla. Çoğunluğu hetero olan arkadaşlarımla. Hetero insanlarla hep daha çok eğlenmişimdir. Ortamdaki eşcinsellere baktığımda gördüğüm şeylerin en başta sahtelik ve ego olduğunu söyleyebilirim. Aşırı hareketlerde de, küçük jestlerde de samimiyetsizlik var. Dikkat çekme çabası; bastırılmış bazı dürtülerin patlaması... Ancak bu durum bile o kişilerde ruhsal veya zihinsel bir rahatlama sağlayamıyor. Kişiler hala egolu; o dışa vurulan aşırı jest ve mimikler yine de tam olarak onlara ait değil. Bir çeşit rol gibi.
Keyifli bir gece geçirdim ama çoğunlukla insanları izledim, sonrasında, daha bir gece kulübünde bile kendi olamayan insanlardan, samimi aşklar, sevgiler, saygılar bekleyerek nasıl bir hata yaptığımızı düşündüm. Ele ele tutuşarak yürüyen çiftler vardı, ama önden giden ve arkadan sürüklenen(!) arasındaki bu el tutuşma da samimi değildi. O, bir gövde gösterisiydi. Belki ortamdaki eski sevgilisiye, eski flörtüne ya da onu çekemediğini düşündüğü bazı hasımlarına yapılan... Arkada sürüklenen bir çocuk. Durum str8 bir kare gibi canlanıyor kafalarda, ancak kategoriler dışı bir sahne idi. İmrenmedim. İğrendim.
Konun özetini bir kenara bırakıp şunu söylemek istiyorum, hala arsızca umudum var ve sanırım ölene kadar da bu umudu yüreğimde taşıyacağım. Denemeden, istediğin şeyleri elde edemeyeceğimi biliyorum. Hayatın, oturduğum yerdeyken de bana istediğim adamı verebileceği ihtimalini düşünüyorum, ama işi şansa bırakmayıp dümenin başına geçmeyi seçiyorum. Durum umutsuz gibi görünse de, kendime dair neyi değiştirmem gerektiğini bilmesem de, olduğum gibi, öylece, aramaya devam edeceğim.
"City lights fade out to the edge, underneath this darkened romance.
I wonder why the stars come to an end, there is no one here and I am so insignificant."
Gemini Rising - Stars Come to an End
11 notes
·
View notes
Text
Gunlerden oldu 27 Mayis
Dondugumuzde bir sekilde gecti iste diyecegimiz, belki hatirlamakta gucluk cekecegimiz su gunleri belirsizlik ve corona ekseninde hizlica bir toparlayayim istiyorum.
Sirt cantasiyla gezme plani uzunca bir sure kafamizda olan bir seydi. Bircok ulkede cok daha erken yaslarda cikilan bu seruven oncesinde yapmak istediklerimiz nedeniyle ertelene ertelene gezinin baslama tarihi Aralik 2019’a kismet oldu. Tabii cesitli sebeplerle ertlenen bu seyahat de baska seyleri erteleyen bir donem oldu haliyle. Ama neyse, o bir seyleri erteleme konusu, uzerine dusunulesi guzellikte, apayri bir mesele.
Basliyorum hizlica toparlamak istedigim surece. Aralik’ta geziye basladik, her sey gayet guzel. Cok kisa sure icinde gorduk ki yerlesik hayatla birlikte gelen seyleri birakip boyle bir seyahate cikmak ne dinlenmek demek, ne kafa dinlemek demek, ne kindle’daki cok sayida kitabi okuyabilmek demek, ne indirilen podcastleri istenen siklikta dinleyebilmek demek, ne de boylesi bir seruvende otomatik bir sekilde gelecegi dusunulen bireysel bir kesif, bireysel bir farkindalik sureci demekmis. Basli basina ilgilenilmesi gereken bir proje, basli basina bir ismis, zihnen ve bedenen yorulmak demekmis boyle gezmek. Ama sorun yok, eger buysa tercihimiz, yani surekli yer degistirmek ve bir yerde uzunca bir sure durmak yerine yeni yerler gormek istiyorsak, ne gerekiyorsa o yapilacak.
Hal boyle olunca gidecegimiz yerleri belirlemeyi, oralara gidisi ve kalinacak yerleri ayarlamayi, gittigimizde yapilacaklari arastirmayi barindiran bloklari da yerlestirmemiz gereken, bir yandan da gezdigimiz gordugumuz, dolu dolu gunler yasamaya basladik. Biz kaba bir plan haricinde bir plan yapmadan cikmistik yola, sadece ilk varacagimiz sehri ve orada ilk uc gun kalacagimiz yeri biliyoruz. Her seye yolda karar verecegiz. Tahminimce, onden ne kadar plan yapilmis olunursa olunsun, aylar surecek bir yolculuksa eger soz konusu olan, yolda istekler motivasyonlar heyecanlar degisecektir ve yine bu detayli plan program isine girmek gerekecektir, tabii eger her seyi dusunmus bir turla gidilmemisse -ki bu da bazi durumlarda kesinlikle tercih edilmesi gereken bir secenek bence ve bizce.
Eh, biz de dinlenmek ne kelime, bazen her gecen gun daha fazla yorularak yolculugumuza devam ettik.
Ilk durak Hindistan.. Neredeyse her seye karsi tahammulumuzu, esik degerlerimizi arttiran ulke Hindistan. Kalabaliga, sokaktaki kaosa, islerin yurumemesine, insanlarla anlasamamaya, beklemeye, farkliliga, belirsizlige, pis ortamlara, sokaktaki hayvanlara, onlarin ortada oylece birakilan boklarina, kotu kokulara, her seye. Kocaman ulke, her yeri birbirinden farkli diyorlar, hicbir suphen yok. Biz toplamda 23 gun kaldik, hep kuzeydeydik. Bizim daha kuzeyimizde de gidilesi gorulesi yerler oldugu gibi guneyde de cok guzel yerleri var, duyuyoruz okuyoruz. Merak da ediyoruz ama ulke degistirmek, ilerlemek istiyoruz, bir sonraki sefere artik diyoruz. Gordugumuz yerleri gormekten de cok memnunuz, cok degisik, bircok acidan cok zengin ve cok vizyon acici, ama gercekten tum o tahammul edilmesi gerekenler nedeniyle cok yoruluyoruz.
Yeni yila Hindistan’da giriyoruz, 3 Ocak’ta Myanmar’a geciyoruz. Bu gecisler de guzel hikayeler barindiriyor, onlari da bir ara yaziya dokecegim. Ilkine Ispanya’da gittigimiz vipassana kursunun ikincisine Myanmar’da Yangon’da gidecegiz, kurs boyunca derslerini videolardan izledigimiz, audiolardan sesini duydugumuz rahmetli S.N. Goenka’nin memleketi ayni zamanda burasi, heyecanliyiz. Gulen suratlariyla, samimi insanlariyla kalbimizi caliyor Myanmar. Eh bir de ilk ilk kurulan vipassana merkezlerinin birinde agirliyor bizi, kalbimizde yeri ayri.
Ilk trekkingimizi de bu ulkede yapiyoruz, ilk defa cesitli ulkeden insanlarla birkac gun geciriyoruz boylece. Bizim grupta Cin’de cesitli okullarda calisan expatlar var, Guney Afrikali, Japon, Guney Koreli. Bir sure once tatil icin Cin’den cikmislar, is yerlerinden aranip Cin’de yayilan virus nedeniyle tatillerini uzatmalari, geri donmemeleri soyleniyor. Bizim sosyal mesafeye dikkat ettigimiz filan yok, zaten o ara tedbir olarak pek konusulan bir sey de degil daha. O gune kadar gunde bir iki kere haberlerden takip ettigimiz, cok da ustune dusmedigimiz corona, uc gunluk trekkingin son oglen yemeginde gundemimize oturuyor. Herkes neler yasiyor konusuyoruz, panik yapan yok, korkan yok, Cin’de yasayip geri donmemeleri istenenlerde bir suru soru isareti var sadece.
Myanmar’dan sonra Tayland’a gececegiz. Bir ulkeye gecerkenki kafa karisikliklarini ve belirsizlikleri Tayland’a gecmeden onceki kafa mesguliyetimiz uzerinden anlatabilirim. Sunlari dusunuyoruz, dusunmeye calisiyoruz: Acaba buradan Tayland’a kuzeyden kara yoluyla mi gecsek, yoksa guneyden gecebilir miyiz, biz Tayland’in neresine gitmek istiyoruz, Tayland’i nasil gezmek mantikli, kuzeyden guneye mi guneyden kuzeye mi, once Bangkok sonra asagi ya da yukari ve sonra yukari ya da asagi mi, acaba kuzey ya da guneyin birinden vazgecsek mi, Tayland’da bir yerden baska yere nasil hareket ediliyor, ucmak mi mantikli tren var mi otobus mu daha iyi, vb. vb. Oku arastir sor sorustur, sonuc olarak Yangon’dan Bangkok’a ucuyoruz.
Tabii daha ilk gunlerden baslayarak surekli tekrar ettigimiz klasik seyleri bu surecte de tekrar ediyoruz:
- Her seyi yapamaz, her yeri goremeyiz zaten. Secim yapmamiz lazim, bir seylerden vazgececegiz.
- Baska zaman yine geliriz, belki de gelemeyiz tabii, ne yapalim.
- Bir karar verecegiz ve olan olacak. Ne yapmak istiyoruz onu iyice dusunelim de, pisman olacaksak da pisman olacagiz.
- Tek derdimiz/en buyuk derdimiz bu olsun.
Bu arada Yangon havaalaninda (gunlerden 31 Ocak) ilk maske alisverisimizi de yapiyoruz.
Virus yola ciktigimizdan beri gundemde, biz bu yoldayken o da Asya’da dolaniyor, yayiliyor.
Tayland ici icin kararlarimizi verdik, Bangkok’ta iki gunu doldurup trenle kuzeye dogru yol aliyoruz. Tayland’a bayildim, her ama her seyiyle cok guzel. Bir yandan Tayland ici planlari konusurken ve organize olmaya calisirken bir yandan da “Acaba buradayken bi Kambocya’ya gecsek mi?” sorusu yaniyor zihnimizde. Belli ki hareket etmeye alismisiz, Kambocya’ya gitme fikri ‘bi Kambocya’ya gecmek’ seklinde beliriyor. Ara ara da “Oraya gitmek ‘hemen bi gitmek’ demek de degil, bunu unutmayalim” diyor, vazgecsek mi diye dusunuyoruz. Cunku oraya gecmek demek yine yeni yeniden yolu planlamak demek, yeni bir ulkeye alismak demek, kisa kalmak istedigimiz icin cesitli zahmetlere kisa sureligine girmek demek. Bunu istiyor muyuz, bilmiyoruz. Bazen simdi gitmeyelim sonra ayrica geliriz diyoruz, hemen ardindan ne zaman gelecegiz kim bilir diyor, gitmemek icin kendimizi mi kandiriyoruz acaba bakislari atiyoruz. Gidenlerden guzel yorumlar duymuyoruz, kimse orayi tercih etmiyor, herkes baska yerlerle ilgili konusmayi durduramazken Kambocya’ya burun kiviriyor, oranin insanlarindan haz etmedigini soyluyor, orada turist olarak var olmanin zorlugundan, turist gorunce insanlarin gozlerinde resmen dolar isaretleri dondugunden, hatta peslerinden gelerek bi rahat birakmadiklarindan bahsediyor, diger Guneydogu Asya ulkelerine gore daha pahali oldugunu ekliyorlar. Bir an geliyor, garip gorunebilecek bir sebep sonuc iliskisi kurarak “E o zaman simdi gitmek en mantiklisi galiba” diyoruz, cunku daha sonra bu bahsedilen sartlar icerisinde var olmak daha zor. Bir yandan da oradaki bir numarali aktivite olan Angkor Wat’la ilgili bilgilenmeye calisiyoruz ve bilgilendikce heyecanlaniyoruz. “Hadi gidelim ya, ne gerekiyorsa yapalim, arastiralim, gidelim neler olacagini nasil gececegini gorelim”. Tamam, peki, gidelim ama nasil gidelim, vize icin ne yapmak lazimmis, orada nereleri gormek istiyoruz, acaba once nereye gidelim, ulke icinde ucak mi otobus mu tren mi daha iyi, sil bastan ayni sorular. En sonunda karadan gitmenin bircok sebepten daha uygun oldugu sonucuna variyor, Bangkok’tan trene atliyoruz. Gidisimiz korktugumuz, korkutuldugumuz kadar cetrefilli gecmiyor (sinirda dolandirmaya calisanlar olacak, sahte vize vermeye calisacaklar gibi hikayeler okuyoruz cunku). Toplamda bir hafta kaliyoruz, Siem Reap ve Phnom Penh’i goruyor, oradan ucakla Tayland’a geri donuyoruz, bu sefer guneyindeyiz.
Kambocya’ya gittigimiz icin de mutluyuz, oradan kisa sure icinde ayrildigimiz icin de. Tabii her sey hep goreceli, belki de Myanmar ve Tayland’dan sonra gittigimiz icin uzun sure gecirmeyi tercih ettigimiz bir yer olmuyor, yoksa Angkor Wat gorulmeye, ulkenin tarihi ogrenmeye deger.
Kambocya’da virusten buyuk korku var. Bizi gorenler korkmuyor musunuz diyorlar, planlarimizi duyunca sasiriyorlar. Korkmuyoruz, durumun su gun geldigi noktaya gelecegini asla tahmin etmiyoruz -muhtemelen buna ihtimal vermek istemiyoruz. Tedbirlerimizi aliyoruz ve kimseyle temasta olmamaya dikkat ediyoruz, o kadar.
Guney Tayland’da Puket’e iniyoruz. Pasaport kuyrugundayiz, yaklasik iki saat bekliyoruz. Gezmeye kizgin gozlerle bakilmaya baslanan o donemde alanda asiri bir kalabalik var. Coluklu cocuklular da var, yaslisi da var genci de var. Hepimiz maskeliyiz ama dip dibeyiz. Tayland’da Kambocya’daki gibi bir korku gormuyoruz, tam aksine, durumun haberlerde soylendigi kadar korkutucu olmadigini belirten yazilar goruyoruz.
Puket’e indik ancak orada kalmak gibi bir niyetimiz yok, Krabi’ye gitmemiz gerek, orada kalacagimiz yeri ayarladik fakat nasil gidecegimizi o an hala bilmiyoruz. Alandaki kisilere sordugumuzda bizi herkes taksiye yonlendiriyor, internetten bakinca bu yolculugun taksiyle olabilecegi gibi tekneyle ya da otobusle de olabildigini okuyoruz. Hatta internetten birinin hikayesinden ogreniyoruz ki, otobuse binmek icin alandan Puket merkeze kadar gitmesek de olurmus, eger havaalaninin birkac km otesindeki anayola cikarsak ve kendisini gordugumuz anda gerekli el kol hareketlerini yaparsak yoldan gecen Krabi otobusu bizi alabilirmis. Pek olasi gelmese de, daha dogrusu garip gelse de bu secenek ilgimizi cekiyor.
Bizi anayola goturecek otobuse atliyoruz, trafigin yogun oldugu bir yerde iniyor ve ne yapacagimizi cozmeye calisiyoruz. Karsi kaldirima geciyor, kalabaligin oldugu bir otobus duragina ilerliyoruz. Tam cantamdan kagit kalem cikartip buyuk harflerle KRABI yazmaya basliyorum ki bir yolcu otobusu geliyor, durakta ne yapacagimizi cozmeye calistigimizi fark eden biri nereye gitmek istedigimizi soruyor, soyluyoruz, o otobusu isaret ediyor, Cagsun el yapinca otobus gercekten duruyor, trafik de bize yardimci oluyor, Cagsun kosuyor soruyor, bana gel gel yapiyor, ben de daha K harfinin icini karalamaya basladigim kagidi da alip kosuyorum, otobuse atliyorum hareket ediyoruz. Operasyon tamam. Aceleden bizi otobuse yonlendiren kisiye donup tesekkur etmiyorum, o an aklima bile gelmiyor, otobuste bir sure buna uzuluyorum.
Guney Tayland’i da bir sekilde organize ediyoruz. Adalardan ve sahillerden hangilerini gormek istediklerimizi dusunuyoruz, bizi neyin heyecanlandirdigini tartmaya calisiyoruz, ona gore de bir plan yapiyoruz. Ne guzel dertler..
Puket’e geldigimizde gunlerden 18 Subat, bundan sonrasina dair bildigimiz tek sey 6 Mart’ta Singapur’dan Tokyo’ya gececek oldugumuz. Karadan karadan, Malezya uzerinden Singapur’a gideriz bir sekilde diye dusunuyoruz. Tayland’dan Malezya’ya gece treniyle geciyoruz, bayagi konforlu bir yolculuk oluyor, ancak Singapur’a cok uygun bilet bulduk, Penang’dan oraya kara degil havadan gececegiz. Malezya’da sadece uc gun kalacak, sadece Penang’i gorecegiz. Bu karari vermemizde de Tayland’da ayak ustu muhabbet ederken Malezya’da uzun sure kaldigini soyleyen bir gezginin “Malezya’da tek yer gorecek olsan nereye giderdin?” sorusuna verdigi Penang cevabi onemli rol oynuyor. Malezya’ya giris, sinirdaki tren duragindan Penang’a gidisimiz puruzsuz geciyor.
Bu sirada, Penang’a gecisimizde, gunlerden 29 Subat oldu, dunya ufak ufak iyice panige kapiliyor. Biz haberleri takip ederek ama pek bir sey dusunmeden yolumuza devam ediyoruz.
Penang muhtesem, orada olmaktan, orayi gormekten cok memnunuz. Hava inanilmaz derecede sicak, tek derdimiz o, oglen saatlerinde odadayiz. Sadece bir sehir gorerek ulke hakkinda karar verilmez ama yine de kafamdaki Malezya algisi tamamen degisiyor. Geri kalmis, medeniyetsiz bir ortam bekliyordum, cok yaniliyormusum. Detaylara burada girmiyorum, kisaca, ortamlar cok guzel, yemekler bir harika, insanlar cok tatli, bazi semtlerde adim basi sanat var.
Singapur’a ucus gunu geliyor, 3 Mart. Sakin sakin havaalanina gidiyoruz, cunku ne de olsa biletimiz var, herhangi bir belirsizlik yok, zaten virus nedeniyle ortam cok sakin, ucan insan sayisi her gecen gun azaliyor. Alana gidiyoruz, online checkin yapilamadigi icin bankoya checkin yapmaya gidiyoruz. Olacaklardan habersiz pasaportlarimizi veriyoruz, kiz kayit bulunamiyor diyor, bir yanlislik var herhalde diyor pnr kodumuzu veriyoruz, kiz bu sefer biletimizin iptal edildigini, odemenin de karta geri yuklendigini soyluyor. Bu kadar. Bir sey soyleyemeden bakakaliyoruz once, butun ilgili mailleri ve mesajlari gosteriyoruz sonra, karta iadeyi kontrol ediyor ve yapilmadigini goruyoruz, ona da gosteriyoruz. Konuyu sormaya bir yere gidiyor, bir sure bekliyoruz. Geri geliyor, biletin iptal edildigini tekrar ediyor ve maalesef bu ucusa alamayiz sizi diyor, sanki iptal olan sey bir sinema biletiymis gibi, bu olan cok da onemli bir sey degilmis gibi. Hic ama hicbir sey yapmayip, diger musteriyle ilgilenmek isteyince ve ama biz basindan ayrilmayip yardim etmesini isteyince bir biletimizin olmadigini, kendisinin sadece havaalani calisani oldugunu, (Scoot’la ucacaktik) Scoot personeli olmadigini, sorunla ilgili bilgisi olmadigini, hicbir sey yapamayacagini, eger istersek musteri hizmetlerini arayabilecegimizi soyluyor. Bu esnada ucus saati de yaklasiyor. Musteri hizmetlerini aramak ve birine ulasmak, uzerine bir de sorunu cozmek ucagi kacirmak demek olabilir. Ben bu esnada internetten baska ucus bakmaya basliyorum. Scoot musteri hizmetlerine ulasiyoruz, Cagsun sinirlerini kontrol edemiyor “ANLAMIYORSUNUZ GALIBA, BILETIMIZ VAR, AYRICA BU UCUSA BINMEMIZ GEREK!!” diye bagiriyor. Biraz daha ugrasiyor ancak hicbir sey bir ise yaramiyor, olan onun sesine oluyor, kisilmis. Hizmet cok kotu, telefonun ucundakiler de alanda calisanlar da hafizamizda hic guzel iz birakmiyorlar. Iki saat sonraya uygun bir ucus buluyorum (bu sefer AirAsia’dan), bilet aliyoruz ve bagajlari verip ucaga yoneliyoruz. Ucaga giderken son 14 gun icinde Cin ya da Guney Kore’ye girip girmedigimizi soruyorlar, simdilik tedbirler bu kadarla sinirli. Girmedik.
Daha vakit var ama ucagin kapisina gidiyoruz, orada beklemeye basliyoruz. Olayin ve gordugumuz tavrin etkisinden siyrilmamiz biraz zaman aliyor. Goruyoruz ki belirli ve kesin oldugu dusunulen seyler de gerceklesmeyebiliyor.
Singapur da hizli bir durak, iki gece uc gun oradayiz. Ikinci gunun sonunda goruyoruz ki uc gun gayet yeterli. Bu surecte corona her gecen gun biraz daha gundemde, bizim de gundemimizde, her gun takipteyiz. 6 Mart’ta buradan Japonya’ya gececegiz, sonra da 30 Mart’ta Seul’den Bogota’ya biletimiz var. Tum seyahatimiz icerisinde bayagi buyuk etaplar bunlar, bunlar belli oldugundan beri diger kucuk kararlar icin referans noktamiz oluyorlar, cok rahatlatici. Planlarda bir degisiklik dusunmuyoruz, kita degistirmek istiyoruz, Guney Amerika’yi cok merak ediyoruz, hala umudumuzu koruyoruz.
Aralik’ta yola cikarken planimizda Japonya yoktu. Konusmustuk ama bu seyahate sikistirmamaya, daha sonra adam akilli gelmeye karar vermistik. Cagsun’un hayallerinde olan, benim de gordukten sonra “daha once buraya gelmeyi nasil hic hayal etmemisim, nasil burayi hic merak etmemisim” dedigim bir yer. Myanmar’daki trekking’de Japonya konusu acildiginda gidenlerden duyduklarimiz uzerine tekrar degerlendiriyor ve guzergaha eklemeye o sekilde karar veriyoruz. Hakkindaki her sey o kadar guzel ki buralara kadar gelmisken gitmemek icin kalan tek sebep pahali olmasi. Diyoruz ki su anda her turlu setupta kalabiliriz, yani cubicle denen sadece bir kisinin sigdigi yataklarda, ya da hostellerde birkac kisiyle birlikte ayni odada uyuyabiliriz. Konfor arayisimiz yok, standartlarimiz dusuk, sikintiya gelebiliyoruz, marketten beslenmek konusunda bir sikintimiz yok, vs. Gitmek ve hesapli yasamak icin cok uygun bir zaman, daha sonra muhtemelen minimum standardimiz bugunkulerin ustunde olacak.
Ve bu yaziyi bitirdigim gun, 6 Mart’ta girip 20 gun kalmayi planladigimiz Japonya’da 82nci gunumuzun icindeyiz! :)
Ilk uc gunu Tokyo’da geciriyoruz, muzeler kapali, 16 Mart itibariyle acilacagi soyleniyor. Iki hafta boyunca ulke icinde sinirsiz kullanabilecegimiz tren biletimiz var, onu ne zaman baslatsak diye dusunuyoruz. Muzeler kapali oldugu icin 14 gunun sonunda tekrar gelmek uzere daha fazla kalmadan Tokyo’dan ayrilmaya karar veriyoruz.
12 Mart’ta pandemi ilan ediliyor. Virus Asya’yla sinirli degil artik, tum dunyada. O gunden bir hafta sonra Osaka’dayken Kolombiya’nin sinirlari kapattigi haberi cikiyor. E bizim Seul’den Bogota’ya ucusumuz vardi 30 Mart’ta... Ne guzel inkar da ediyorduk olan biteni.. Japonya’dan Kore’ye de gecis icin de bilet bakip bakip, gununu belirleyemedigimiz ve uygun bilet bekleyisinde oldugumuz icin almamistik, iyi ki almamisiz.
Bundan sonra ulkelerdeki kisitlamalar corap sokugu gibi geliyor. Disari cikma yasaklari, yurtdisindan gelenlere karantina uygulamasi, ucus iptalleri.. Biz bu sirada tren biletinin hakkini vermek istedigimiz icin surekli hareket halindeyiz. Trenler sorunsuz calisiyor, cok boslar ama birkac hat haric normal frekansta calisiyorlar. Gittigimiz yerlerde kalabalik sekilde bir arada bulunulan bircok yer kapali. Cok guzel oldugunu duydugumuz bircok muzeye gidemiyoruz bu nedenle.
O ara baska bir ulkeye gitmek imkansizlasiyor. Bir sure duralim, sonra ne olacagina bakariz diyoruz, zaten her gun yeni kararlar aliniyor, bir seyler degisiyor.
Tren biletimizin son gunu, 22 Mart’ta, tekrar Tokyo’dayiz. Ilk etapta bir haftalik tuttugumuz airbnb’yi iki kere birer hafta daha uzatiyoruz. Acilen, bir sekilde Turkiye’ye donmek aklimizin ucundan bile gecmiyor. Zira Mart ortasi ilk vakalar goruluyor orada da ve hizla yayilmaya basliyor. Japonya’da nispeten durum kontrol altinda gozukuyor. Fark ediyoruz ki su anda Japonya haric nerede olursak olalim dort duvar arasida olacak, disari cikamayacaktik. Bir sene oncesine kadar bir ayagimiz Ispanya’da, bir ayagimiz Fransa’daydi. Oralarin durumu malum. Turkiye de yavas yavas eve kapaniyor. Oraya donmek demek eve kapanmaya gitmek demek. E orada bir evimiz de yok. Zaten dondugumuz gibi yeni duzen arayislarina girecegiz, cunku kurulmus olan ve bizi bekleyen bir duzenimiz yok, o arayis da biraz daha bekleyebilir. Ayrica bu olaylar bizi orijinal planimizin ortasinda yakaladigi icin de maddi manevi bir sikinti cekmiyoruz cok sukur. Kisacasi donmeme luksumuz oldugu icin cok sansliyiz. Fakat tabii durumun vahameri nedeniyle kaygiliyiz, cikan haberlere uzuluyoruz, Turkiye icin endiseleniyoruz. Uzaktan takip etmek disinda da hicbir sey yapamiyoruz.
Japonya’da hicbir zaman sokaga cikma yasagi olmadi, istedigimiz zaman cikabildik hep. Tokyo’ya geri geldigimizde ilk gunler yorgunluktan bayagi bir vakti dinlenerek gecirdik, yine de sakura merakiyla birkac yere ciktigimiz oldu. Ulkeye ilk girdigimizde sakuralarin acisini yakalayacak miyiz acaba diye konusurken (cunku her bolgesinde baska tarihte aciyor) agaclarin cicek acisini, her yerin her gecen gun daha pembe olusunu, sonra o ciceklerin dokulusunu ve agaclarin yesillenmesini, hepsini gormus olduk. Muzeler hala kapali, parklar da kapaniyor teker teker, sokak, semt ve magaza geziyoruz. Onlar da turistik aktivite kategorisine girecek kadar renkli ve cesitli.
Belli ki bir sure daha Japonya’dayiz. Okinawa adasi guzel oldugunu duydugumuz yerlerden, ana karada olmaktansa orada olmak daha iyi olur, orayi da gormus oluruz diye dusunerek, 15 Nisan’a bilet aliyoruz. Daha erkene de alabiliriz ama Tokyo’da gormek istediklerimizi gorelim oyle gidelim istiyoruz. Hazir buradayiz, bir daha Tokyo’ya birkac gun vermeye gerek kalmasin.
6 Nisan’da bazi bolgelerde ohal ilan ediliyor. Biz 7 Nisan sabahinda Tokyo’ya cok yakin olan Hakone’ye gidip bir gece cadirda kalmali, iki gunluk bir plan yapiyoruz. Zaten Hakone’ye gitmek coktandir istiyoruz ama hem havanin biraz duzelmesini bekliyoruz (orasi yuksekte, genelde hep soguk ve yagmurlu) hem de internetten cadir alisverisini yapmamiz gerekiyor, onu secmemiz siparisini vermemiz biraz zaman aliyor. Neyse ki siparis iki gun icinde elimize ulasiyor.
Bu erteledigimiz Hakone planini da iyi ki o tarihte yapiyoruz cunku ohal nedeniyle 10 Nisan itibariyle orada kullanilan bircok aracin bir sonraki emre kadar duracagini ogreniyoruz.
Tokyo’da da neyse ki o gune kadar birkac magazaya girmis, gormek istedigimiz bircok yere gitmisiz. 8 Nisan itibariyle orada da neredeyse ilgi cekici her yer kapaniyor, disari cikmak icin pek bir neden kalmiyor. Bu kararlari verirken hukumetin plani da tam olarak bu olsa gerek.
Bu sirada Tokyo-Okinawa seferimizin iptal oldugu haberini aliyoruz: ohal nedeniyle sefer sayisini azaltmislar, bizim sefer iptal. Neyse, sorunsuz bir sekilde onu ayni gun yapilan diger sefere degistiriyoruz. Komik ama ucak kalkana kadar ucabilecek miyiz kaygimdan kurtulamiyorum.
15 Nisan’da Okinawa’dayiz. Tr’ye donus belirsizligi iyice bas gostermeye basliyor. Oradaki durum ic acici degil, sayilar yukseliyor. Japonya’da olmak oraya donmekten hala daha guvenli. Zaten istesek de donemeyiz, ucus yok. 90 gun vizemiz oldugu icin, vize uzatma derdimiz olmayacagi icin seviniyoruz. Bilmiyoruz ki vizenin son tarihi olan 4 Haziran’da hala ucamiyor olacagiz. Uzatmak kolay is, o sorun degil de, 90 gunden fazla mi kalmis mi olacagiz yani?
Bu arada, baska bir ulkeye gecmenin mantiksiz oldugunu bile bile, ara ara internetten ucus kisitlamalarini kontrol ediyoruz hala.
Mayis ayina da girince artik bundan sonraki destinasyonun Turkiye olacagini kabulleniyoruz. Buradan baska bir yere gecmeden donecegiz. Her guzel seyin bir sonu oldugu gibi bu seyahat de bitecek. Hatta ha bitti ha bitecek denebilecek gune de geldik.
Uc ay Asya, uc ay Guney Amerika olan planimiz uc ay Asya, uc ay Japonya seklini aldi. Alti ay boyunca hareketli ve gocebe olacagi dusunulen seyahat uc bucuk ay oldukca hareketli ve gocebe, iki bucuk ay oldukca duragan ve nispeten yerlesik sekilde gecti. Hepsinin artilari ve eksileri var ve insan bir sure sonra hep bir oteki hali ozluyor.
Turkiye diyordum.. Buradayken konsolosluga durumumuzu yazdik, bizi haber verecekleri kisiler listesine aldilar, iki kefe fahis fiyatta ucus bilgisi vermek disinda bir iletisimimiz olmadi, baska hicbir destek gormedik. Japonya’da burada mahsur kalan turistlere Japonya’nin yaptigi herhangi bir yardim var mi acaba diye arastirdik sorduk, o da yok. Kendi yagimizda kavruluyoruz. Cok sukur bir sikintimiz yok, hallediyoruz fakat ya hallolmasaydi?
28 Mayis’ta ucuslarin baslayacagi soylenmisti, vizemizin son tarihi olan 4 Haziran’a bilet almayi planliyorduk. Sonra 28 Mayis tarihinin 10 Haziran’a ertelendigini acikladilar. Biz de dusunup dusunup, dusunmenin hicbir ise yaramadigini fark edince, 10 Haziran’a biletimizi aldik. Ucuslarin baslayip baslamayacagi kesin olmadigi icin bu netlik durumumuza dair hicbir sey degistirmese de psikolojik olarak cok rahatlatti. Aslinda hala hicbir sey net degil ama dusunulecek kocaman bir konu rafa kalkti sanki. Sayili gun var gibi olunca da daha net dusunebilir oldum. Biletimiz yokken ucu acik bir seyde gibiydik, ne zaman ana karaya donelim nerede ne kadar kalalim gibi sorulara karar vermek kolay olmuyordu. Simdi en azindan bi referans noktamiz var. Tabii o referans noktasi da su donemde sabun kopugu aslinda.
Belirsizlikte yasamaya her gecen gun daha fazla alissak da, onun icinde daha bi rahat edebilmeye baslasak da, bir seylerin belirli olmasiyla gelen konforu ve o konforun cekiciligini her defasinda bir kere daha anladim bu birkac aylik surecte ve bazen sirf bir seyler belirli olsun diye karar verdigimi, bu nedenle de cesitli erken ya da yanlis adimlar attigimi gordum. Tabii, bunu hangimiz yapmiyoruzdur ki... Belirliligin psikolojiye katkisi buyuk.
Mesela, su gunlerde duyuyoruz ki 10 Haziran tarihi de ertlenecekmis buyuk ihtimalle. Buna ragmen, o karari vermis ve o bileti almis olmamizin getirdigi buyuk bir hafiflik var ustumde hala, ya da omzumdan aldigi buyuk bir yuk diyelim ona. Belki de birkac hafta daha donemeyecegiz ama olsun, biletimiz var!
Son bir nokta olarak, dun, yani kayitlara gecsin diye tam tarih olarak 26 Mayis’ta, saclarimi kestim. Ilk makas darbesinde dusundugumden cok daha fazla kestim, dolayisiyla diger tarafi da o boyda kesmek zorunda kaldim. Iki tarafi esitleyecek ucuncu makas darbesinden sonra rotuslar yaparken iyice kisaltma korkusuna kapilarak makasi elimden biraktim. Su anda toplanmayan saclarim var. Nasil yorumlamak lazim bu hareketi acaba a dostlar?!?
Ciao ciao !
0 notes
Text
Hadi – İpucu ve Joker Kodu (2 Ocak 2021)
Hadi – İpucu ve Joker Kodu (2 Ocak 2021)
Cem Avnayim, Tarık Uğur Özenbaş, Aslı Melisa Uzun ve Hilal Şefkatli’nin dönüşümlü olarak sundukları para ödüllü canlı bilgi yarışması “Hadi” bugün 10:30, 11:30, 12:30, 13:30, 14:30, 15:30, 16:30, 17:30, 18:30, 19:30, 20:00, 20:30, 21:00, 21:30, 22:00, 22:30, 23:00 ve 23:30’da. Bugünün yayın akışı ve ödülleri şu şekilde: Saat 12:30’da “Süper Maraton”da 100 TL / 3 Joker Hakkı. Saat 13:30’da “Süper…
View On WordPress
#2 Ocak 2021#2 Ocak 2021 Cumartesi#31 Aralık#31 Aralık Cumartesi#Ali Tınaz#Aslı Melisa Uzun#Astro Günden#Az mı Çok mu?#Bil Bakalım Kim?#Bulmaca#Cem Avnayim#Görücü Usülü#Hadi#Hadi 2 Ocak 2021#Hadi 2 Ocak 2021 Cumartesi#Hadi 31 Aralık#Hadi 31 Aralık Cumartesi#Hadi İpucu#Hadi İzle#Hadi Joker#Hadi Joker Kazan#Hadi Joker Kodu#Hadi Magazin#Hadi Maraton#Hadi TV#Hadi University#Hadi University ile İngilizce#Hediye Joker#Hilal Şefkatli#Joker Kodu
0 notes
Photo
Eveet arkadaşlar, sürprizli bişiler demiştim size!😍😍☕☕ . Çekilişi Lepiska için mi yoksa kit için mi yapalım diye, sizden gelen yorumları değerlendirirken, birlikte bir kahve içelim diye düşündüm. Sonra Tuğbacımla birlikte size, Karacanın bu şık kahve makinesini hediye etmeye karar verdik. Bundan böyle bu tarz çekilişlerle de karşınızda olacağız, bilginize. Takipte kalın!😉❤❤ . Yapman gerekenler; . ✔@etaminimsi ve @lepiskadolls profillerini takip et. . ✔Bu postu beğen. . ✔ 3 gerçek arkadaşını AYNI YORUM İÇİNDE etikle. . ✔Ne kadar çok yorum o kadar çekiliş hakkı demektir.😉 1 yorumda 3 arkadaşını etiketleyeceksin unutma! . ✔Kuralları yerine getirdiğinden emin ol! Aksi halde kazansan dahi hediye hakkı yedek talihliye geçer. . ✔ETİKETLER BU POSTUN ALTINA YAPILACAKTIR! . Katılım 31 Ocak saat 22:00 da sona erecek. Kazananı 1 Subat aksamı canlı yayında açıklayacağız. Hadi şimdiden bol şans canlar!😘😘🤗🤗 . #cekilis #çekilişvar #çekilisvar #çekilişzamanı #çekiliş https://www.instagram.com/p/B7oachkJuUG/?igshid=cknhoqcxoq75
0 notes
Photo
https://bianet.org/bianet/bianet/164048-19-ve-20-yuzyil-mansetlerinde-ermeni-soykirimi
**
Ermeni Soykırımı Müzesi Direktörü Hayk Demoyan’ın hazırladığı “Armenian Genocide:Front Page Coverage In the World Press” (Ermeni Soykırımı: Dünya Basını Manşetleri) kitabı 19. yüzyılın ortasından Türkiye Cumhuriyeti’nin ilanına kadarki dönemde dünya basının Osmanlı’ya ve Osmanlı Ermenileri’ne nasıl baktığını gözler önünde seriyor.
Aralarında Britanya, Almanya, Fransa, Danimarka, Norveç, ABD ve Rus basının da olduğu geniş seçkide Ermeni ve Rumlara yönelik pogrom ve katliamların aslında dünyanın gözü önünde gerçekleştiği anlaşılıyor.
Yardım çağrılarının yapıldığı bazı yayınların yanı sıra, katliamları grafik ve fotoğraflarla belgelendiği yayınlar, Osmanlının müttefikleri ile ilgili karikatürler ve Ermenilere yardım eden ülkelere yönelik propagandalar yer alıyor.
213 sayfalık kitap Ermenice ve İngilizce hazırlanmış. Beş bölümden oluşan kitapta “19. Yüzyılda Manşetlerde Ermeniler, Osmanlı Savaşları ve Katliamlar”, “Sultan Abdülhamid Dönemi Ermeni Katliamları (1894-1896)”, “Katliamlar, Ayaklanmalar, Şiddet”, “Adana’da Ermeni Holokostu, Nisan 1909” ve “1915-1923 Ermeni Soykırımı” başlıkları yer alıyor.
Demoyan kitabın giriş bölümünde 1894-1896 Hamidiye katliamları, 1909 Adana kıyımı ve 1915 Ermeni Soykırımı’nın özellikle İngiliz, Rus, Fransız ve Amerikan gazetelerinde geniş yer bulduğunu yazıyor.
“Yabancı basına yayılan bu yayınlar bir fenomen olarak soykırımın süreç ve sonuçları hakkında paha biçilmez bilgiler veriyor, Ermeni Soykırımı’nın tarihsel gerçekliğine hizmet ediyor.
“Osmanlı İmparatorluğu’nda soykırımdan kurtulan görgü tanıklarını temel haber kaynağı olarak kullanan uluslararası muhabirler ve gazete editörleri, aynı zamanda yabancı diplomatların gönderdiği raporlar yardım gönüllüleri, misyonerler ve katliamlara kendi gözleriyle tanık olmuş diğer görgü tanıklarının anlatımlarıyla 19. yüzyılın sonu 20. yüzyılın başında Osmanlı İmparatorluğu’nda Ermeni halkına diğer Hıristiyan azınlıklara uygulanan katliam gün yüzüne çıktı.”
Demoyan bu yayınlarla uluslararası toplumun Osmanlı hükümetinin katliamlarından haberdar olduğunu hayatta kalanlara yönelik yardım kampanyalarının arttığını ifade ediyor.
Kitapta yer alan bazı yayınlar şu şekilde:
Batı medyasında yaygınlaşan “Başıbozuk” imgesi. Başıbozuklar Ermenilere ve diğer Hıristiyan halka saldıran çeteler için kullanılıyordu.
* Le Journal Illustré’nin 1864 baskısı.
* Journal Des Voyages’in 1877 baskısı.
* Ermeni Katolik Patriyarkı Pierre Azarian’ın İstanbul’daki cenazesi, 20 Mayıs 1899, Le Journal Illustré.
* “Let’s have (a) peace (piece)” [Hadi barış yapalım – Hadi bir parça alalım], Harper’s Weekly, 30 Haziran 1877.
* İstanbul’da 1896’da Ermeni kıyımı, Il Seculo Illustrato, 13 Eylül 1896.
* Britanya yayını The Graphic, 28 Aralık 1895 baskısında panikle dükkanlarını kapayan Ermeni esnafı resmediyor.
* Gerardstown Times’daki “Kill the Armenians” (Ermenileri Öldürün) başlıklı makalede Osmanlı’nın ermeni karşıtı politikaları eleştiriliyor, 7 Aralık 1894.
* Erzurum katliamını ve sonrasını fotoğraflayan The Graphic, 7 Aralık 1895.
* Erzurum katliamı, Çek gazetesi Nove Jllustrovane Listy, Ocak 1896.
* Sasun’da Ermeni bir kadının tecavüzden kaçmak için kendini kayalıklardan aşağı bırakılması resmedilmiş, Black and White dergisi, 22 Aralık 1895.
31 Mart Vakası, Weiner Bilder manşetlerinde.
* İtalyan Domenica del Corriere gazetesinin manşetin Adana katliamı “Doğu Türkiye’de Katliam: Binlerce Ermeni Adana’da, kilisede canlı canlı yakıldı” başlığı ile verilmiş, 1909.
* L’IIIustration’un manşetinde Harbiye Nazırı Enver Paşa, 17 Ocak 1914.
* Fransız Excelsior’un menşetinde Ermeni bir yetimi taşıyan Rus süvarisi. Bu fotoğraf daha sonra Ermenilere yardım eden Rusların sembolü oldu, 30 Haziran 1916.
* Britanya basınında Ermeni ve Suriyeli mülteciler Britanya koruması altında.
* “Slave Market News” (Köle Pazarı Haberleri) isimli gazetede soykırımdan kurtulan Ermeni kadınları manşete taşınmış. “Türkler, sahip oldukları Hıristiyan kadınları nasıl işaretliyorlar” başlığı kullanılmış, 1925.
* Ermeni bir kadının portesi, Orient im Bild, Haziran 1927. (EA)
Elif Akgül
Gazeteci. Aralık 2012-Haziran 2018 dönemi bianet İfade Özgürlüğü editörü. Öncesinde IMC TV'de muhabirlik yaptı. İstanbul Bilgi Üniversitesi Sinema Televizyon Bölümü mezunu.
0 notes
Text
radyoaktifhyar
SORUN HADİ
1. Sana en son seni seviyorum diyen kişiyi düşün, sence gerçekten seni seviyor mu?
2. Şuan ki yaşında 18 yaşında biriyle çıkar mısın?
3. En son ne zaman aynı anda hem mutlu hem kızgın hissettin?
4. Hiç bir yabancıya gülümsedin mi?
5. Şuan konuştuğun veya birlikte olduğun biriyle konuştuğun veya birlikte olduğun için sana uyuz olan biri var mı?
6. Bugün sana birini hatırlatan bi şarkı dinledin mi?
7. Şuanda tam olarak ne giyiyorsun?
8. Ne sıklıkla müzik dinlersin?
9. Kot pantolon mu yoksa tayt pantolon mu?
10. Sence hayatın 2016dan sonra değişecek mi?
11. Sosyal misin asosyal mi?
12. Hiç adının baş harfi A olan biriyle öpüştün mü?
13. Peki ya baş harfi R olan biriyle öpüştün mü?
14. Manuel araba kullanabiliyor musun?
15. İnsanların senin arkandan konuşmasını önemser misin?
16. Yakın bi zamanda şehrinden ayrılacak mısın?
17. En son ne zaman ağladın?
18. Hiç birine onu sevdiğini söyledin mi?
19. Eğer göz rengini değiştirebilsen, değiştirirmiydin?
20. Onun için her şeyi yaparım dediğin biri var mı?
21. Bugün seni rahatsız eden bir şeyi söyle.
22. Erkeklerin kızları alnından öpmesi sence tatliş bir şey mi?
23. En son mesaj attığın kişi sevgilin mi?
24. Şuan nerede oturuyorsun?
25. Sana düzenli olarak seni sevdiğini söyleyen biri var mı?
26. Hiç seni istemeyen birini istediğin oldu mu?
27. Gece uyumadan önce konuştuğun son kişi genellikle kim?
28. Çok sık grip olur musun?
29. Şuan üstünde olan giysi hangi mağazadan?
30. Senden nefret eden biri var mı?
31. Odanda bir yerlere gizlediğin boş içki şişeleri var mı?
32. Korku filmi izlemeyi sever misin?
33. Hiç dil piercingi yaptırmayı istedin mi?
34. Eğer hayatından bir yılı tamamen silebilecek olsan bu hangi yıl olursu?
35. Dün gece rüya gördün mü?
36. En son ne zaman birine seni seviyorum dedin?
37. Sence 5 yıl içerisinde evlenir misin?
38. Sence senden hoşlanan biri var mı?
39. Sence şuan seni düşünen biri var mı?
40. Dün günün güzel geçti mi?
41. 2 ay öncesini düşün, bir sevgilin varmıydı?
42. Önümüzdeki 48 saat içinde bir kızla takılacak mısın?
43. Hiç seni asla kaybetmek istemediğini söyleyen biri oldu mu?
44. Okulla alaklı en harika şey ne?
45. Facebook profilinde hiç fotoğrafın var mı?
46. Hiç okuldaki arkdaşlarınla derste kağıda not yazıp konuştun mu?
47. Yaşanmış olayları kendi kendine tekrar düşündüğün oluyor mu?
48. Geçtiğimiz yaz sevgilin var mıydı?
49. Hayatın 2 sene önceki hayatından farklı mı?
50. Şuan aslında ne yapıyor olman gerekirdi?
51. En son konuştuğun erkekten nefret ediyor musun?
52. Herkese karşı kibar mısın?
53. Hiç hoşlanıcağını ummadığın birinden hoşlandın mı?
54. Aldatmadan 6 ay bir ilişkide olabilir misin?
55. Hislerini gizlemede iyi misin?
56. Birinden hoşlanıyor musun?
57. İsmi C ile başlayan birini öptün mü?
58. Erkeklerle mi arkadaş olmayı tercih edersin kızlarla mı?
59. Hiç bir arkadaşın seni ağlarken gördü mü?
60. Nefret ettiğin biri var mı?
61. Kalbin ne durumda?
62. Geçmişinde olan ve konuşmaktan nefret ettiğin bir şey var mı?
63. Hiç bir erkek için ağladın mı?
64. Şuan muhtemelen senin hakkında konuşan kişi kimdir?
65. Şuan ki ojelerinin rengi pembe mi ?
66. En son öpücüğün sence bir hata mıydı?
67. Kızlar erkeklerin ağlamasını çekici bulur; doğru mu?
68. Hiç toplum içinde eteğin uçuştu mu?
69. Telefonda en son konuştuğun kişi kim?
70. Şuan nasıl görünüyorsun?
71. Yanındayken tamamen kendin olabildiğin biri var mı?
72. Bir kişiye sadık mısın?
73. Karşı cinsten olan ve her şeyi konuşabildiğin biri var mı?
74. Hiç geride bırakıldığın oldu mu?
75. Bu sabah uyandığında huysuzmuydun?
76. Kıskanç biri misin?
77. Sence ilişkiler onca strese değer mi?
78. Bırakmak zorunda kaldığın biri oldu mu?
79. Şuan görmek istediğin biri var mı?
80. Yarın yapacağın bir şeyi söyle?
81. En son kimin önünde ağladın?
82. Hiç unutmayacağın biri var mı?
83. Sence hoşlandığın kişi sana karşı korumacı mı?
84. Eğer yanında olmayı istediğin kişi şuan yanında olsa, şuan ne yapıyor olurdun?
85. Geçmişini geçmişte bırakabiliyor musun?
86. Hiç yakın bir arkadaşından hoşlandığın oldu mu?
87. Her şeyi konuşabildiğin biri var mı?
88. Eğer ilk sevgilin kapına gelip özür dilese ne yapardın?
89. En son öpüştüğün kişi gecenin 3ünde kapına gelse ne yapardın?
90. Hiç arkadaşlarının nefret ettiği biriyle çıktın mı?
91. 2 ay içinde bir ilişkin olacak mı?
92. Murat adında tanıdığın biri var mı?
93. Hiç bir Metehan ile öpüştün mü?
94. Ocak ayında bir ilişkin var mıydı?
95. Mart ayında hoşlandığın ve konuştuğun kişiyle mutlu muydun?
96. Bana dürüst ol, son konuştuğun kişi çekici mi?
97. Eğer hoşlandığın kişi başka birinden hoşlandığını söylerse napardın?
98. Hiç senden büyük birini öptün mü?
99. Profil fotoğrafında yanında olan kişi kim?
100. Hiç havai fişeklerin altında öpüştün mü?
13 notes
·
View notes
Text
Birazcık sohbet 🌟Pentagon'u tanıyalım🌟
Pentagon'u bilmeyen arkadaşlar için ben de yeni tanıyorum kendilerini...Birlikte tanımak amacıyla bu blogger sitesine bu konu başlığı altında başlıyorum. O zaman hadi Pentagon'u tanıyalım🌟
Pentagon Cube ent.'in yaptığı 'Pentagon Maker' adlı show'un elemelerinde en yüksek puanı almış üyelerden oluşuyor, ancak Shinwon, Yan ah ve E'Dawn elemenler de en düşük notu almasına rağmen gruba eklenmiştir -ki iyi ki de eklenmişler :*
Pentagon'un lideri Hui'dir. Gerçek ismiyle Lee Hoe Taek. 28 Ağustos 1993 (25 yaşına girecek). Hoe Taek hem Lider hem de ana vokaldir. Stajerlik süresi 6 yıl'dır. 2010 yılında JYP'ye, 2013 yılında Cube'ye girmiş. 1 tane abisi var. İdeal tipi büyük gözleri, açık teni, güzel dişleri ve güzel gülüşü olan bir kız. Futbol izlemek ve değer taşıyan şarkılar dinlemek hobilerinin arasında. Uzmanlık alanı Beste yapmak, şarkı söylemek, pingpong ve futbol oynamak.
Bu da bahsettiğim Hui oppamız :*
Sıra da biricik Japonumuz Yuto var. Gerçek adı Yuto Adachi. 23 Ocak 1998 (20 yaşında) doğumlu ve grupta rap'ten sorumlu. İdeal tipi sevimli ve saf insan :* futbol ve çizgi roman okumak hobileri arasında. Uzmanlık alanı beyzbol ve futbol.
Bu da Yuto adachi:*
Sırada Hongseok var. Ad üzerinde oynama yapmamışlar yuto'nun ki gibi. Gerçek adı Yang Hong Seok. 17 Nisan 1994 doğumlu kendisi, yani 24 yaşında :) Pozisyonu vokal. Ben sesini çok beğeniyorum bu oğlumuzun. O Runaway şarkısında ki 'I never say give up 절대로 포기할 수 없어' diyişi harika 😍 Daha say, say bitmez. Vokali en sevdiğim biri :) Starjerlik süresi 2 yıl. 2014 yılında YG'ye, 2015 yılında Cube'e girmiş. İdeal tipi hoş sesli, dürüst, güzel gözleri ve kaşları olan biri. Hobileri; ağırlık çalışmak, kitap okumak, kahve içmek ve müzik dinlemek. Yetenekleri; oturken başaşağı durmak ve amca şakaları...
Biliyorum çok yakışıklı :D
Sırada Shinwon var. Gerçek adı Ko Shin Won. 11 Aralık 1995'te doğdu, yani 23 yaşına girecek. Vokal ve grubun yüzü. Stajerlik süresi bilinmiyor. İdeal tipi, ondan hoşlanan biri, kısa, tatlı tarzda biri... Artık kız mı, erkek mi bilinmiyor ;) Hobileri uzanmak, alışveriş, hiçbir şey hakkında düşünmemek. Sonda ki maddeyi sevdim😂. Uzmanlığı piyano.
Bias seçmek için biçilmiş kaftan :D
Ve hepiniz Triple H'dan tanıdığı E'Dawn.. Hepimiz yakışıklı olduğu konusunda hem fikiriz değil mi? Her neyse gerçek adı Kim Hyo Jong ve 9 gün önce doğum günü çocuğuydu yani 1 Haziran :) 1 Haziran 1994 doğumlu, 24 yaşına basmış bulunmakta. Pozisyonu Rap ve dans. 3 yıl eğitim almış. İdeal tipi ona benzeyen biri -Aklıma HyunA geldi :D- Hobileri uçan kaykayını kullanmak ve bisiklet sürmek. Uzmanlığı DJ'lik.
Hepiniz biliyorsunuz ama yine de bir resim atayım dedim :D
Sırada ana vokalimiz Jo Jinho var. Sahen adı Jinho. 17 Nisan 1992 doğumlu, hm yani 26 yaşında -büyük abi ölqpzbçeş- Stajerlik süresi 8 yıl. 2008'de SM'e, 2015'te CUBE'a girdi. İdeal tipi kadınsı yani olgun kızlar. Hobileri oyun (RPG) -Bizim role play'lerin kardeşi djsnsi- Uzmanlıği piyona çalarken şarkı söylemek.
Müslüman olmasaydım bu çocuga tapardım :D
Wooseok var sırada... 10 kişilik grup tanıtmak zor anam yaz yaz bitmiyor dqfspeynz Neysem Jung Woo Seok gerçek adı ve 31 Ocak 1998'de doğmuş -20 yaşında- grubun maknaesi olur kendisi😂 Grupta bir de rap'ten sorumlu. İdeal tipi güldüğünde sevimli görünen biri. Hobileri animasyon filmleri ve uzmanlığı ise rap.
Pentagon'da bir tane tipsiz oğlan görmezsiniz hepsi erik maşallah kütür kütür zjnziak
Sırada Kang Hyung Gu var yani Kino. Kino 27 ocak 1998 doğumlu -20 yaşında- Grupta vokal ve dans'tan sorumlu. Stajerlik süresi 3 yıl. Sadece onu seven biri onun ideal tipi olmak için yeterli. Hobileri kitap okumak ve bilardo oynamak. Uzmanlığı ise dans kopyalamak ve ezberlemek (cover).
Tipe bak mıncırırım xd arkada ki Yan An djnsksks
Yan An demişken sırada o var. Bizim haşin çinlimiz :) 25 Ekim 1996 doğumlu 22 yaşına girecek yani. İdeal tipi onu seven biri. Hobileri futbol oynamak ve uzmanlığı ise tatlı ses. Kendisi ben biasım olur. Ve bne kendisini oyuncu Mike Angelo'ya ve Suho'ya (EXO) benzetiyorum .xd
Mesela bu resim Suho :o Siz de benzettiniz mi? -Mike Angelo'ya benzeyen resmi de vardı ama onu atarsam yeo one için resim atamazdım :(-
Herneyse :) Son üyemiz Yeo One var. Gerçek adı Yeo Chang gu ve kendisi 27 Mart 1996 doğumlu yani 22 yaşında. Grupta vokal ve stajerlik süresi 3 yıl. İdeal tipi pozitif biri. Hobileri fotoğraf çekmek ve lezzetli yemeklerin olduğu bir yere gitmek. -Bu ben xdjdnsj- Uzmanlıkları ses taklidi, yüzme ve oyunculuk.
Bu da Yeo one :)))
Bias'ınızı seçmek size kalmış. Çok zor olduğunu biliyorum :( #Pentagon
0 notes
Note
Sevdiklerinden bahsetsene
Bahsedeyim biraz, yılbaşı günü gerçi yıl sonu işte 31 Aralık sabahı buluştuk sarıldık koynumda yattı uyudu ayrılık geldi çattı neyse ben de yılbaşını arkadaşlarla dışarda geçirdim baktım şarjım azdı tasarruf moduna aldım, akşam saat 11 falan beni aradı öncesinde bana baya bi mesaj atmış ama ben tabi bundan haberdar değilim o ana kadar.zar zor aradım arkadaşın telefondan.bana baya sinirli neden bana cevap vermedin falan diyor merak ediyo demekki seviyo dedim kendi kendime neyse bide söz verdim ama ha bu yılbaşı beraber değiliz ama seni gelin alcam kendime elbet beraber geçircez yılbaşını neyse dedi seni çok seviyorum içime bi huzur doldu mu benim gönül rahatlığıyla rakımı içtim sonra lan bi anda bi şarkı söyleyeyim dedim sesimde hiç güzel değil şarkı da ayrılığı anlatıyor falan arkadaş dedi sevgilin var kendine gel neyse 1 ocak akşamı saat 8 beni aradı Instagram dan bi kız bana yazmış bu da kim bu diye sinirlenmiş bana soruyor bende tanımıyorum kimse neyse o zaman dedi kapatalım telefonu dedi bişey demeyecek misin dedim hayır dedi benim de inatçı olduğumu biliyor hadi kapat diye üsteliyor o zaman bari bende de dedim tamam dedi seni çok seviyorum dedim bende dedi kapattı sonra 9:48 de ben ne hissettiğimi bilmiyorum dedi ve gitti işte benim sevdiğim yılbaşı gecesi içerken içime doğan şarkı,benim sevdiğim kim mi benim sevdiğim @quietworldxs . İyi geceler...
2 notes
·
View notes
Text
“Foolish Casanova” şarkısıyla popüler olan manken kimdir?
Notice: Undefined index: sbrssfeedcfg_description_extend_content_size in /home/magazinhaberleri.com/public_html/wp-content/plugins/sb-rss-feed-plus/SB-RSS_feed-plus.php on line 303
2000’li yılların başlarında çıkardığı “Foolish Casanova” şarkısıyla ünlenen manken, 31 Ocak “Magazin Hadi” sorusunun cevabı kimdir? 31 Ocak 2019 tarihinde Hadi Magazin’in ipucu sorusu olan; “2000’li yılların başlarında “Foolish Casanova” şarkısıyla popüler olan manken kimdir?” Online para ödüllü mobil yarışma Pazartesi, Salı, Çarşamba, Perşembe ve Cuma günlerinde 12:30 ve 20:30 saatlerinde başlarken “Magazin’e özel” 11:30’da …
The post “Foolish Casanova” şarkısıyla popüler olan manken kimdir? appeared first on Magazin Haberleri.
from WordPress https://www.magazinhaberleri.com/foolish-casanova-sarkisiyla-populer-olan-manken-kimdir/ https://www.magazinhaberleri.com/wp-content/uploads/2019/01/a.jpg
0 notes