Tumgik
#Gerekçeli Kararı
korkutkalkan · 2 years
Text
İmamoğlu davasında savcının istinaf dilekçesi ne anlama geliyor?
İmamoğlu davasında savcının istinaf dilekçesi ne anlama geliyor?
İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun Yüksek Seçim Kurulu (YSK) üyelerine hakaret iddiasıyla, hapis cezası ve siyasi yasak talebiyle yargılandığı davada geçen günlerde karar çıktı. Mahkeme heyeti İmamoğlu hakkında 2 yıl 7 ay 15 gün hapis cezası verdi. Kararın İstinaf ve Yargıtay tarafından onanması halinde İmamoğlu siyasi yasaklı hale gelecek.  Öte yandan, nihai kararın…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
nefes3534 · 1 year
Text
Bu sabah Halk TV'de İlber Ortaylı hoca konuktu. Seçimden sonra muhalif haber kanallarını izlememe kararı almıştım ama bu sabah bir zapping kazası oldu, hocayı görünce hadi 1-2 dk. izleyeyim bari dedim.
Çok önemli bir tespitte bulundu Ortaylı.
"Bizim halkımız sahip olduğu cumhuriyetin önem ve değerinin farkında değil. Başımızda hangi yönetim ve yönetici olursa olsun biz gene yaşar gideriz sanıyor!" dedi.
O kadar haklı ki!
Gazze' de yaşanan insanlık ayıbını bahane eden AKP iktidarı, cumhuriyetin 100. yıl etkinliklerini belirsiz tarihe ertelemiş!
Ülkemizin, varlığımızın temeli olan, şehit kanlarıyla, halkın fedakarlık destanları yazmasıyla edinilmiş cumhuriyetimizin kutlanmamasının yer kürenin infilak ederek ortadan kalkması hariç hiç bir haklı gerekçe ya da bahanesi olamayacağı halde sanki sıradan, içi boş, gereksiz bir rutini erteler gibi,
erteleyivermişler!
Zaten olabilecek en sönük biçimde yapacak çareler düşündükleri bu kutlama etkinliklerini toptan iptal etmek için buldukları bahaneye tutunup, tüm Orta Doğu bataklığında yıldız gibi parlayan cumhuriyetiyle gurur duyarak, bilakis bölgeye örnek olsun, ilham olsun daha daha coşkuyla kutlamaları gerekirken bir yük gibi sırtlarından atıvermişler!
Nasıl, siz hala CHP adaylarını tartışmaya devam mı?
Hiiiç bana kızmayın. Dedim ya, daha bu sabah İlber hocanın kendi ağzından duydum!
Cumhuriyetin kıymetinin, öneminin, anlamının sadece AKP cenahı değil, karşı cenah da farkında değil! Umursamıyor! Sanıyor ki, o hep baki kalır, ilelebet sürer!
İşte onların içinde siz de varsınız dostlarım, kötü haber!...📌
15 notes · View notes
onderkaracay · 1 year
Text
Tumblr media
🗣️ Son Emperyalist Proje Anadolu'nun Araplaştırılması ve Irak ve Suriye'nin Kuzeyinin Kürtleştirilerek Akdeniz'e Sahili Olan İkinci İsrail'in Kurulması
Batı sömürge çetesinin Serv inadı devam ediyor.
Son seksen beş yılda siyaset bunun için dizayn edildi.
Profesör doktor Cihan Dura'nın yazısı tamda bunu anlatıyor.
MÜLTECİLERE VATANDAŞLIK HAKKI VERİLMESİNİN TAM BAĞIMSIZLIK İLKESİ AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ
(13.7.2016)
Türkiye’nin gündeminde “Suriyeli göçmenlere vatandaşlık verme” sorunu var. Hükümet (Cumhurbaşkanı) bu konuda ısrarlı görünüyor, kararını çoktan vermiş. Gerekçe olarak, bula bula ekonomik fayda ile din kardeşliği gerekçelerini bulmuş, ikisi de sağlam değil. AKP hükümeti 3 milyon Suriyeliye vatandaşlık hakkı tanımak istiyor, bunda ısrarlı. Birtakım adımlar atmaya da başladı. Acaba bu karar yalnızca milletimizin çıkarları gözetilerek, özgürce, bağımsız bir devlete yakışır bir şekilde mi alındı? Bence hayır... Kararda gerek ABD’nin, gerekse AB’nin (özellikle Almanya’nın) dayatmalarının belirleyici olduğunu düşünüyorum.
Herkesçe biliniyor ki, Amerika Ortadoğu’da kısaca BOP dediğimiz bir plan uyguluyor. Plan uyarınca, Suriye’nin kuzeyi Türkiye sınırı boyunca boşaltılıyor; oraların halkı Türkiye’ye sürülüyor; boşaltılan yerlere Kürtler yerleştiriliyor. Bir Kürt devleti kuruluyor, ABD ise petrol koridoruna kavuşuyor. Daha geçenlerde Alman Başbakanı A. Merkel, Erdoğan’ın ayağına kadar geldi. Kapalı kapılar arkasında konuşuldu, pazarlıklar yapıldı, para teklifi oldu. Üzerinden çok geçmedi, “vatandaşlık” konusu gündeme girdi.
Bu gelişmeler kararın hükümete dayatıldığı varsayımını güçlendiriyor. Yani göçmenlere vatandaşlık verilmesi kararı; Millî Egemenlikle birlikte Cumhuriyetimizin temeli olan Bağımsızlık İlkemiz çiğnenerek dış güçlerin baskısı ve isteğiyle, Türk milleti istediği için değil, yabancılara menfaat sağlamak, onların emellerini gerçekleştirmek için alınmıştır. Emperyalist ülkeler, ABD, İngiltere, Fransa ve benzerleri, Doğu’nun sahibi ve yöneticisi konumunda olduklarına inanırlar. Bu üstünlüklerini kaybetmemek için de her türlü araca başvururlar. İşte bu araçlardan biri Türkiye gibi ülkelerde mezhep, azınlık ve etnisite sorunları yaratmaktır.
Şimdi, AKP iktidarının mültecilere vatandaşlık hakkı tanıması demek, kendi elleriyle söz konusu haydut devletlere yeni bir silahı cabadan sunması demek değil de nedir? Ayrıca bir tehlike daha vardır: Bir etnik unsur bir bölgede elde ettiği nüfus fazlalığına ve ekonomik üstünlüğe dayanarak, ilerde, o bölgeye hâkim duruma gelebilir, kendiliğinden siyasal haklar talep etmeye başlayabilir.
Kaydetmiş olduğum her iki durumda da iç nifakın tohumları, gelecekteki bir iç çatışmanın tohumları atılmış oluyor. Çok değil, bir iki yıl içinde Millî Birliğimizi tehdit edici bir felaketin ilk belirtilerini görmeye başlayabiliriz.
Dış güçlerin iç nifak yaratmaktan asıl maksatları Türkiye’yi zayıflatmak ve parçalamaktır. Sonuçta Türkiye ekonomik bağımsızlığının yanı sıra, siyasal bağımsızlığını da tümüyle yitirecek, kendi kararlarını kendi alamayan, tümüyle uydu bir devlete dönüşecektir. Neticede parsayı toplayanlar; adı geçen sömürgen ülkeler –daha doğrusu bunların küresel şirketleri- olacak, kaynak ve pazarlarımızı tamamen ellerine geçireceklerdir. Ülke zayıf düşecek, bölünecek, sonunda Sevr gerçekleşmiş olacaktır.
Millî sorunlarda asla yalnızca bugüne bakarak karar vermeyelim. Atatürk ne diyor: Bir amaca yürüyen yolcu yalnız ufku görmekle yetinmemeli, muhakkak ufkun ötesini de görmelidir.
] Prof. Dr. Cihan Dura [
12 notes · View notes
dipnotski · 28 days
Text
Vartuhi Kalantar – Hapishane-i Umumi Kadınlar Koğuşu (2024)
‘Hapishane-i Umumi Kadınlar Koğuşu’, Osmanlı İmparatorluğu topraklarında bir kadın tarafından yazılmış ilk hapishane tanıklığı olarak nitelendirilebilir. Lozan’da üniversite öğrencisiyken ailesine yazdığı mektuplar gerekçe gösterilerek 1915’te tutuklanan ve ailesiyle birlikte Divan-ı Harp’te yargılanan Vartuhi Kalantar (1895-1978), hakkında tutuklama kararı çıkarılan diğer Ermeni aydınlarla…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
karaca2508-blog · 30 days
Text
Maaşı geç yatan işçiye Yargıtay kararı
Tumblr media
Maaşı 20 günden fazla geciktiği için işten ayrılan işçi konuyu yargıya taşıdı. Yargıtay, işçinin kıdem tazminatı alabileceğine hükmetti ve  iş sözleşmesini haklı nedenle feshettiği yönünde karar verdi. Maaşı 20 gün geç yattı Ankara’daki bir şirkette proje yöneticisi olarak çalışan ve 2019 yılında maaşının 20 günden fazla gecikmesini gerekçe göstererek işten ayrılan kişi, iş akdini haklı nedenle feshettiğini ileri sürerek; kıdem tazminatı, yıllık izin ücreti ve fazla çalışma ücreti alacaklarının faizi ile ödenmesi için iş yerine dava açtı. İlk derece mahkemesi, davacının daha önceki aylara ilişkin ücretlerinin ayın başında ödendiğini ancak nisan ayı ücretinin sözleşmesinin feshinden 5 gün sonra 28 Mayıs 2019’da ödendiğini ve dolayısıyla kanunda öngörülen 20 günlük süreden sonra ödenmesi nedeniyle davacının kıdem tazminatına hak kazandığı yönünde karar verdi. Yargıtay'ın Kararı Davalı işveren ise kararı istinaf etti ve ücretin sadece bir kereye mahsus olarak gecikmiş olmasının haklı fesih sebebi sayılamayacağını savundu. Bölge Adliye Mahkemesi, ilk derece mahkemesinin kararını yerinde buldu ve davalı işverenin istinaf başvurusunu reddetti. Bunun üzerine işveren kararı temyiz etti. Temyiz incelemesi sonucunda Yargıtay 9’uncu Hukuk Dairesi, işçinin ücretinin bir kereye mahsus dahi olsa gecikmesinin, işçi açısından haklı fesih sebebi sayılacağına hükmederek kararı onadı. Read the full article
0 notes
bodrumhaberleri · 2 months
Text
Roblox'a erişim engeli Adalet Bakanlığı'nın kararı
Deniz Gez / SÖZCÜ TV Milyonlarca kullanıcısı olan sosyal medya platformu Instagram 6 gündür kapalı. Ulaştırma Bakanlığı ve Instagram yetkilileri arasında görüşmeler sürüyor. Türkiye, Instagram’a getirilen erişim yasağını konuşurken bu kez 15 milyon kullanıcısı olan Roblox’a erişim engeli kararı geldi.  GEREKÇE BİLİNMİYOR Roblox’a getirilen erişim engelinin gerekçesini SÖZCÜ TV’den Deniz Gez,…
0 notes
ozel-buro · 2 months
Text
ERGENEKON DAVASI DOSYASI : ERGENEKON'U ANLAMANIN TAM ZAMANI..
ERGENEKON’U ANLAMANIN TAM ZAMANI.. Yazar Vedat Çalık Yargıtay’da görülen "Ergenekon’da kumpas" davasının gerekçeli kararı açıklandı… Yargıtay’da görülen FETÖ’nün kumpas davalarından "Ergenekon"a bakan eski hakim ve savcıların yargılandığı davanın gerekçeli kararında, sanıkların "mensubu oldukları örgütün emir ve talimatlarıyla hareket ettikleri" tespitine yer verildi. İlk derece mahkemesi…
0 notes
arguntc · 2 months
Text
"Ergenekon'da kumpas" davasının gerekçeli kararı açıklandı
Yargıtayda görülen Fetullahçı Terör Örgütü’nün (FETÖ) kumpas davalarından “Ergenekon”a bakan eski hakim ve savcıların yargılandığı davanın gerekçeli kararında, sanıkların “mensubu oldukları örgütün emir ve talimatlarıyla hareket ettikleri” tespitine yer verildi. Kararda “FETÖ’nün Türkiye’de polis, yargı ve medya gücünü topyekun kullanarak gerçekleştirdiği en kapsamlı kumpas operasyonu olduğu…
0 notes
pazaryerigundem · 3 months
Text
Osmangazi'de ücretsiz tuvaletler yeniden yargıya takıldı
https://pazaryerigundem.com/haber/182909/osmangazide-ucretsiz-tuvaletler-yeniden-yargiya-takildi/
Osmangazi'de ücretsiz tuvaletler yeniden yargıya takıldı
Tumblr media
Osmangazi Belediyesi’nin Şehreküstü Cami tuvaletlerini ücretsiz yapma kararı, ikinci kez yargıya takıldı. Osmangazi Belediye Başkanı Erkan Aydın, kamu hizmetlerinin ücretsiz ve erişilebilir olması adına verdikleri mücadelede geri adım atmayacaklarını söyledi.
BURSA (İGFA) – Osmangazi Belediye Başkanı Erkan Aydın, göreve başlamasının hemen ardından ücretinin 10 lira olması sebebiyle büyük tepki çeken Şehreküstü Camisi tuvaletlerini ücretsiz yaptı. Tuvaletlerin, Şehreküstü Cami Yaşatma Derneği tarafından değil de bir başka kişi tarafından işletildiğini tespit eden Osmangazi Belediyesi, geçmiş yönetim ile dernek arasında imzalanan işgaliye protokolünde yer alan ‘Kullanılmakta olan yeri belediye izni olmadan 3. şahıslara devredemez’ maddesine istinaden sözleşmeyi iptal ederek, tuvaletleri ücretsiz hale getirdi. Halkın, temel ihtiyaçlarına erişimini ücretsiz sağlaması adına alınan bu karar, vatandaşların yüzünü güldürdü. Vatandaşlar, tuvaletlerin ücretsiz olmasından duyduğu memnuniyeti dile getirerek Başkan Aydın’a teşekkürlerini sunarken, halkın menfaatine olan bu karar ne yazık ki Bursa 3. İdare Mahkemesi tarafından verilen yürütmeyi durdurma kararına takıldı.
Kamu hizmetlerinin ücretsiz ve erişilebilir olması adına mücadelesinde geri adım atmayan Osmangazi Belediyesi, Bursa 3. İdare Mahkemesi’nin verdiği yürütmeyi durdurma kararına itiraz etti. Osmangazi Belediyesi’nin itirazını haklı bulan mahkeme, yürütmeyi durdurma kararını kaldırdı. Mahkeme kararının ardından tuvaletler ücretsiz olarak yeniden halkın kullanımına açılırken, halkın menfaatine olan bu karar ne yazık ki ikinci kez yargıya takıldı. Tuvalet mevcut işletmecisinin bir üst mahkemeye yaptığı itiraz sonucunda Bölge İdare Mahkemesi 1. İdari Dava Dairesi, bir kez daha yürütmeyi durdurma kararı verdi.
“HALKIN MENFAATİ İÇİN MÜCADELEMİZE DEVAM EDECEĞİZ”
Şehreküstü Camii tuvaletlerinin ücretsiz olması adına verdikleri mücadelede geri adım atmayacaklarını ifade eden Osmangazi Belediye Başkanı Erkan Aydın, “İnsani bir ihtiyaç üzerinden para alınmasını doğru bulmuyoruz. Bu durumu ortadan kaldırmak isterken ne yazık ki aldığımız karar bir kez daha yargıya takıldı. Geçmiş yönetim ile Şehreküstü Cami Yaşatma Derneği arasında bir işgaliye protokolü imzalanmış. Protokolde yer alan ‘Kullanılmakta olan yeri belediye izni olmadan 3. şahıslara devredemez’ maddesine istinaden sözleşmeyi iptal etmiştik. Yapılan itiraz üzerine üst mahkeme tarafından, tuvaletin mevcut işletmecisinin, dernek yönetiminden olduğu gerekçe gösterildi ve kararımız haksız buldu. Mahkeme kararına saygı duyuyoruz. İşgaliye protokolünde yer alan ‘Belediyece gerek görüldüğünde kullanımı iptal edilir” maddesine istinaden gerekli yasal yollar dahilinde mücadelemize devam edeceğiz” dedi.
Tumblr media
BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.
0 notes
gundemarsivi · 4 months
Text
Tumblr media
Nöbete Devam
✍🏻 Hayrettin Geçkin
https://www.gundemarsivi.com/nobete-devam/
Her ay düzenli olarak en az üç beş edebiyat dergisi takip ediyorum. Okuduğum kitaplarla birlikte renkli dünyalar /düş dünyalar kuruyorum kendime böylelikle. Adil, demokratik, eşitlikçi, özgürlükçü ülkeler, kentler gelip geçtikçe düşucumdan; insanlığın kızlarıyla, oğullarıyla el sıkışıyor; şiir bahçelerinde, öykü evlerinde buluşmak için sözleşiyoruz onlarla. İnsanların aç, açıkta kalmadığı sokaklardan; evlerin önlerinden, gündüz ve gecelerden geçerek iş arama kuyruklarının yerini kitap kuyruklarının aldığı bir köşe beğeniyoruz kendimize. Yaralarım sağalıyor, ruhum iyileşiyor. Zaman zaman şiirecek bile oluyorum. Seviyorum bu hâlimi.
Birkaç yıldız ötede bir düşte konaklayacak oluyorum kimi zaman da. Ne yazık ki gerçeğe dönmem uzun sürmüyor:
Ya ülkenin bir yerinde iktidarlarını korumak için kumpas hazırlığı haramilerin ya devam eden savaşla ilgili yeni bir gelişme ya da ortaya sürülen yeni yasaklar… Yasaların hiçe sayılması, hukukun, özgürlüklerin rafa kaldırılması… Bunlarla kalsa iyi? Orman yangınları peş peşe, düşüncelerini açıklamak isteyen insanların gözaltına alınışı, atılan dayaklar, yapılan işkenceler… Kaçak insan taşıyan bir botun battığı haberi, bir bebeğin cesedinin kıyıya vurması, işten atılmalar… Dahası durmadan işleyen yalan makineleri: Boy boy kanallar, renk renk gazeteler… Sözcüklere sığınıyorum yeniden; kitaplara, dergilere kapanıyorum. Böyle hâllerde de şiirecek oluyorum… Derin derin kanıyor yaralarım bu kez.
Takip ettiğim dergilerden biri olan Edebiyat Nöbeti önümüzdeki sayı (50. Sayıya ulaşması nedeniyle kendini “özel sayı” yapacakmış: “50. Sayı Edebiyat Nöbeti Dergisi Özel Sayısı”)…
Anlıyorum ki onca zorluğa rağmen dergi “Nöbete Devam kararı” almış. Düşlerimize el konulduğu, düşüncelerimizin yasaklandığı, yok sayıldığı; özgürlüklerimizin daraltıldığı ve/veya kıstırıldığı bir dönemde soluk almamız için bir gerekçe bu. Kış ortasında açan bir çiçeğin yaydığı umut. Edebiyatın, sanatın incelttiği bir dünyaya yakınlaşma umudu. Yine şiirecek oldum işte.
Öyle ya! Edebiyat Nöbeti “nöbete nokta” koysaydı, Esen Yel’in de dikkatimizi çektiği gibi, şimdinin içinden geçmişe dokunan ve oradan geleceğe ses veren Kirkor Yeteroğlu’nun;
“yaralı bir zamandı/
geldim kilit vurulmuş kapına/
bıraktığın ırmakların sularında boğuldum” (Edebiyat Nöbeti: Sayı 40) gibi insanda duyarlılık ve vicdan arayan o güzelim dizelerine bir daha kim bilir nerde, hangi dergide rastlayabilirdim!
Ya da M. Güner Demiray’ın;
“ …
Şimdi süklüm -püklüm bir güneş düşer
Yılların ötesinden,
Rüzgâr gülüşün esmeye durur içimde,
Hüzünlü şarkını söyler sonbahar yaşım,
Dalgalı denizlerden midye taşırım
Gölgene sığınırım ıssız kumsallarda
Kalbim üşür” (Edebiyat Nöbeti, sayı:40) dizeleri gibi dizeleri nerden bulup sürebilirdim
duyarlıklarıma?
Ya da, ya da;
“bir sabah hastanede
diriltmeye çalışırken öldürdüğüm günleri
aklımı yerle bir etti
yalnız, solgun ve yaşlı bir amca
ufuktaki resmimle karşılaştım sanki
defalarca” (Edebiyat Nöbeti, Sayı:41) dizelerini Oya Gündüz Aksu’nun?
“Aşkın tanımını yapanlar, yaşamın başlı başına aşkı içerdiğini, ona anlam veren de o yaşamı biçimlendirenler olduğunu bilirler” (Edebiyat Nöbeti, Sayı:41) diyen ve elimizden tutup bizleri bir zamanlar Kıyı’ya çıkaran Edebiyatımızın Yunus’u Ahmet Özer, o ışıklı yazılarını okumamız için nöbeti devralan hangi dergiye yönlendirmek isterdi bizleri?
Derginin Genel Sanat Yönetmeni Celal Karaca; 50. Sayı için yazı istemiş benden.
“Derginin yazarlarının ürünlerinin yer aldığı Edebiyat Nöbeti Özel Sayısı olacak,” diye bir de not düşmüş. Edebiyat Nöbeti’nin bir gemici feneri ve bir çoban ateşi gibi nöbete devam edeceğinin haberini duymak nasıl da güzel bir duygu! Nasıl da ele avuca sığmaz bir sevinç! Bu yazı için sağa sola sözcük bakınmam nasıl da güzelledi ruhumu. Bir kez daha şiirecek oldum işte.
Ne yazabilirim diye düşünürken sözcükler dilime gelip gelip taş kesildi önce. Sonra da yazıya doluştular heyecanla. Anlatmak istediklerim için sussam olmaz mı diye içimden geçen duygulara izin vermediler. Kitaplarımın birinde geçen, “susmak ölülerin tuttuğu günlüktür” dizesini sürdüler önüme. Tam o sıra bir sözcüğün suskunluğumu tırmaladığını gördüm. Ve ardından da usul usul yönelmeye çalıştığını gözbebeklerime doğru… Hiç beklemediğim bir anda; “Bazı öyküler anlatılmak ister,” demez mi!
Duydum. Benimle birlikte ağaçlar, kuşlar, böcekler de duydu.
Sözcüklerden bir dünyamın olduğuna sevindim.
Edebiyat Nöbeti’nin canını dişine takarak “yola devam” kararı büyü etkisi yaptı bende. Bütün sayılar bir bir gözümün önünden geçti. Her bir sayıyı okuyup bitirdikten sonra bir arkadaşa verişim geldi aklıma; beğenirsen mutlaka abone ol diye tembihleyişim… Dergiye dair kimi arkadaşlara yazdığım iletiler, telefon konuşmaları kimileriyle de… Okurum diye 23. Sayı’yı yanıma alışım, arkadaşlarla bir kafede oturuşumuz… Eyvah dergiyi oturduğumuz o kafede unuttum diyerek onca yolu geriye dönerek yağmur altında teptiğim yol… “Hayır burada bir şey unutmadınız,” diyen garsonun uyarısıyla çantama yeniden göz atışım, dergiyi bulunca da şaşırışım, şiirircesine sevinişim…
Edebiyat Nöbeti’nin yayın hayatına başladığını öğrendiğimde duyarlıklarıma yayılan sevinci anımsıyorum şimdi. İlk sayısı elime geçer geçmez günlüğüme yazdığım şu satırları bulup çıkarıyorum bir yerlerden: “Bir dergi çıkmış Samsun’a. Ve orda bir köşede nöbete başlamış. Şiirin, öykünün elinden tutmaya başlamış. Arka çıkacakmış yazın hayatına katılanlara. Alkışlayacakmış şairleri, yazarları, ‘ben de varım’ diyen sesiyle.”
Yayın hayatında yer aldığı kırk dokuz sayı ile beklenenden fazlasını başardı aslında Edebiyat Nöbeti. İki ayda bir parmaklarımızın arasına girdi, avuçlarımızı ısıttı, duyarlıklarımızı çiçekledi, kendimize doğru yolculuklara çıkardı her birimizi. Bu arada edebiyatımıza çok sayıda yazılı belge bıraktığına ilişkin koca bir not düşülmeli ve altı çizilmeli bunun da. “Duyarlıkları azalır / delileri azalan bir şehrin” dercesine; okumanın, dergi takip etmenin pek alışkanlık haline gelmediği bir dönemde ve bir köşede yel değirmenlerine karşı savaş açtığının da kuşkusuz… Bunlar az şey değil, bunlar unutulacak şeyler değil.
Kendi adıma önemli bulduğum bir şey daha var ki belirtmesem, bu yazıya ilişkin her şey çok daha eksik, her şey çok daha yarım kalır: Batmakta olan bir geminin duvarlarına çiçek resimleri yapıp bunun adına da “sanat” diyenlerden olmadı Edebiyat Nöbeti. Olmayacak da… Bu belirlemenin edebiyatımız ve edebiyat dergiciliğimiz açısından mutlaka kayıt altına alınması gerekir. Yaydığı ışıkla adil, demokratik ve özgürlükçü bir dünyanın yaratılması konusunda bilinç taşıyıcısı oldu hep. Bunu da edebiyatçı duruşuyla yaptı. Kayıt altına alınması gereken bir noktada bu.
Yaptıkların ve yaşattıkların için teşekkürler Edebiyat Nöbeti. Teşekkürler Celal Karaca. Zor koşullarda böyle bir nöbeti üstlenen derginin emekçileri teşekkürler sizlere de. Edebiyat Nöbeti’nin bu zamana kadar yaşamasına katkı veren okurlara da teşekkürler.
Keşke çok ellerim olsaydı
çok parmaklarım
çok kalbim
daha fazla alkışlayabilmek için sizleri
Hayrettin Geçkin
0 notes
gundembuca · 4 months
Text
Buca Belediye Meclisi 5 Haziran'da Toplanıyor. Gündem Yoğun
Tumblr media
Buca Belediyesi 5 Haziran günü Görkem Duman başkanlığında toplanıyor. yoğun bir gündem ile toplanan meclis gündemi şu şekildeç 1- 4081 sayılı Çiftçi Mallarının Korunması Hakkında Kanunun 4. maddesi gereği, Buca Merkez Çiftçi Malları Koruma Meclisi ve Murakabe Kurulu 5 asil, 5 yedek üyenin seçilmesi istemine dair önerge. 2- Doğanşehir Belediye Başkanlığı'nın Belediyemiz ile Kardeş Kent ilişkisi kurulması için 02.05.2024 tarih ve 29 sayılı Meclis Kararı aldıklarını belirterek 5393 sayılı Belediye Kanunu'nun 18. Maddesinin (p) bendi gereği Belediyemiz ile Kardeş Kent ilişkisi kurulması istemine dair önerge. 3- 9 Nisan 2023 tarih ve 32158 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan "Belediye ve Bağlı Kuruluşları ile Mahalli İdare Birlikleri Norm Kadro İlke ve Standartlarına Dair Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına İlişkin Yönetmelik"e uygun, Belediyemizde ihdasına ihtiyaç duyulan; Harita Müdürü kadrosunun ihdası yapılmak üzere (I) Sayılı Kadro İhdası (Memur) Cetveli, Gerekçe ve IV Sayılı Cetvel Dolu-Boş Kadro Durumu (Memur) gönderilmiş olup; görüşülerek karara bağlanması istemine dair önerge. 4- F** K**, D*** K** ve K*** K*** adlarına kayıtlı bulunan Buca İlçesi, Kaynaklar mevkii, Zafer Mahallesi’nde yerleşik ve tapunun 52002 ada, 4 ve 5 parsel sayısında kayıtlı tarla vasfındaki taşınmazların kullanım hakkını; Buca Belediye Başkanı Sayın Görkem DUMAN’ın görev yaptığı süre boyunca, tarla olarak kullanılmak ve yetiştirilecek ürünlerin ihtiyaç sahipleri lehine kullanılmak üzere, üzerine hiçbir tesis ve bina yapmamak, üçüncü şahıslara devredilmemek, kullandırılmamak ve kiralanmamak şartı ile kullanılmasına ve süre sonunda tarla vasfında ve temiz olarak tarafımıza teslim edilmek ve taşınmazlar için yapılacak masraf ve harcamaların maliklerden talep edilmemesi koşuluyla bedelsiz olarak Buca Belediyesine verilmesi istenmiş olup; 5393 sayılı Belediye Kanunu 18. Maddesinin g bendinde yer alan bahsi geçen şartlı bağışın kabul edilmesi istemine dair önerge. 5- Sosyal Yardım İşleri Müdürlüğü’ne ait Muhtaç Kimselere Sosyal Yardım Yönetmeliği'nin 4. madde ve 11. Maddelerinde yer alan "Sosyal Hizmetler Yaşlılar ve Engelliler Komisyonu tarafından belirlenecek 3 üye" ibaresi, "Sosyal Hizmetler Yaşlılar ve Engelliler Komisyonu (5 üye) " olarak değiştirilmiştir. Bu nedenle, 5393 sayılı Belediye Kanununun 18. maddesinin (m) fıkrası gereğince, Sosyal Yardım İşleri Müdürlüğü’ne ait Muhtaç Kimselere Sosyal Yardım Yönetmeliği'ndeki değişikliklerin kabul edilerek, söz konusu Yönetmeliğin güncellenmesi istemine dair önerge. 6- 16.04.2024-15.05.2024 tarihleri arasında askıya çıkan Buca Belediye Meclisi’nin 07.11.2023 tarih 2023/100 sayılı kararı ile uygun görülen, Buca İlçesi, Kuruçeşme Mahallesi 818 ada 27 ve 39 parsel ile çevresinde yürürlükteki imar planında Belediye Hizmet Alanı (Hayvan Barınağı) olarak belirlenen alanda imar hatlarının ve yol güzergahının düzenlenmesine ilişkin hazırlanan 1/1000 ölçekli Uygulama İmar Planı Değişikliği hakkında, Hemşeri İletişim Merkezine başvurulan dilekçe ile itirazda bulunulduğunu belirtilmiş olup; konunun açıklığa kavuşturulması istemine dair önerge. 7- Menderes Caddesi üzerinde bulunan 7378 ada 6 parsel numaralı taşınmaz ile Özmen Caddesi üzerinde bulunan 7758 ada 1 parsel sayılı taşınmazlar için müştemilatları ile birlikte 11 yıl süre ile intifa hakkı tesis edilmesi ve Ticaret Mahkemesinin belirleyeceği bedel üzerinden sermayesinin 0’ü Belediyemize ait olan Üzümkent İmar ve İnş. San. Tek. Hiz. A.Ş.'ne sermaye artışı yapılması istemine dair önerge. 8- BUCA İMAR VE İNŞAAT SANAYİ TEKNİK HİZMETLER ANONİM ŞİRKETİ' nin 0 hissedarı ve Yönetim Kurulu Başkanı olan T.C. BUCA BELEDİYESİ adına KADİR BARİN’ in temsile yetkili olarak tayin edilmesi istemine dair önerge. 9- 5393 Sayılı Belediye Kanununun Gelecek Yıllara Yaygın Hizmet Yüklenmeleri Başlıklı 67. Maddesi gereğince, 4734 Sayılı Kamu İhale Kanununa istinaden ihalesi gerçekleştirilmiş ve sözleşme süresi sona erecek olan; bilgisayar / bilişim sistem ve santralleri ile elektronik bilgi erişim hizmetleri / bilgi teknolojileri hizmetlerinin 36 ay süreyle (01.09.2024 -01.09.2027 tarihleri arasında ) 4734 Sayılı Kamu İhale Kanunu Hükümlerine uygun olarak ihale yolu ile gerçekleştirilmesi hususunda karar alınması istemine dair önerge. III- KOMİSYONDAN GELEN RAPORLARIN GÖRÜŞÜLMESİ 1- Buca İlçesi, Kuruçeşme  Mahallesi, 42669  ada, 13 parsele  ilişkin 205/5  sokağın Planlı Alanlar İmar Yönetmeliği’nin 19/f maddesi kapsamında zemin katta ticaret kullanımı için yol boyu ticaret teşekkül etmiş olarak belirlenmesi istemi incelenmiş olup; Planlı Alanlar İmar Yönetmeliği'nin 19/f maddesi kapsamında zemin katta ticaret kullanımı için yol boyu ticaret teşekkül etmiş olarak belirlenmesinin İmar ve Bayındırlık, Hukuk, Çevre ve Sağlık ile Esnaf Komisyonlarınca oybirliğiyle KABULÜNE dair rapor. 2- Buca İlçesi, İnkılap Mahallesi, 262 ada, 32 parsele  ilişkin 509  sokağın Planlı Alanlar İmar Yönetmeliği’nin 19/f maddesi kapsamında zemin katta ticaret kullanımı için yol boyu ticaret teşekkül etmiş olarak belirlenmesi istemi incelenmiş olup; Planlı Alanlar İmar Yönetmeliği'nin 19/f maddesi kapsamında zemin katta ticaret kullanımı için yol boyu ticaret teşekkül etmiş olarak belirlenmesinin İmar ve Bayındırlık, Hukuk, Çevre ve Sağlık ile Esnaf Komisyonlarınca oybirliğiyle KABULÜNE dair rapor. 3-  Buca İlçesi, Adatepe Mahallesi, 21 ada, 12 parsele ilişkin 16 sokağın Planlı Alanlar İmar Yönetmeliği’nin 19/f maddesi kapsamında zemin katta ticaret kullanımı için yol boyu ticaret teşekkül etmiş olarak belirlenmesi istemi incelenmiş olup; Planlı Alanlar İmar Yönetmeliği'nin 19/f maddesi kapsamında zemin katta ticaret kullanımı için yol boyu ticaret teşekkül etmiş olarak belirlenmesinin İmar ve Bayındırlık, Hukuk, Çevre ve Sağlık ile Esnaf Komisyonlarınca oybirliğiyle REDDİNE dair rapor. 4- İzmir Büyükşehir Belediye Meclisi’nin 13.11.2023 tarih ve 05.1154 sayılı Meclis Kararı dikkate alınarak hazırlanan Dokuz Eylül Üniversitesi Tınaztepe Kampüs Alanı 1/1000 ölçekli Uygulama İmar Planı Plan Notu Değişikliği istemi incelenmiş olup; Talep edilen Dokuz Eylül Üniversitesi Tınaztepe Kampüs Alanı 1/1000 ölçekli Uygulama İmar Planı Plan Notu Değişikliği önerisinin İmar ve Bayındırlık Komisyonunca oybirliğiyle REDDİNE dair rapor. 5- Buca İlçesi, Adatepe Mahallesi (tapuda Tınaztepe Mahallesi), 21N-IIb imar paftada, 50045, 5072 ve 5073 adanın ortasında kalan, yürürlükteki 1/1000 ölçekli Uygulama İmar Planı’nda “Park Alanı” kullanım kararında kalan kamuya terkli alanda yapılması önerilen 5.00 metre x 8.00 metre ebadında toplamda 40.00 m2’lik Trafo Alanı Belirlenmesine İlişkin 1/1000 ölçekli Uygulama İmar Planı Değişikliği önerisi: Buca Belediye Meclisi’nin 02.08.2023 tarih ve 2023/77 sayılı kararı ile kabul edilerek, İzmir Büyükşehir Belediye Meclisi’nin 13.10.2023 tarih ve 05.1091 sayılı kararı ile değişiklikle onanmış olup, Belediyemiz Plan ve Proje Müdürlüğü’nde 06.02.2024-06.03.2024 tarihleri arasında 1 ay (30 gün) süre ile askıya çıkarılmış ve askı sürecinde ilgi dilekçe ile söz konusu plan değişikliğine itiraz edilmiş olup; konunun açıklığa kavuşturulması istemi incelenmiş olup; Askı süresi içerisinde yapılan itirazın İmar ve Bayındırlık Komisyonunca oy birliği ile KABULÜNE dair rapor. Öncelikle; - İlgili kurumun Belediyemizden gerekli izinleri almadan, trafoların kurulmasının engellenmesi için gerekli uyarıların yapılmasının sağlanmasına, - Ayrıca, Çevre yönüyle değerlendirildiğinde yer altına alınmayan trafoların görüntü kirliliğine neden olması, çevreyi olumsuz yönde etkilemesi, sağlık açısından uygun olmaması, park alanlarındaki sağlıksız bu uygulamanın çocukların oyun alanlarını daraltması, dolayısıyla çevresel etki değerlerini yaşanan tüm bu olumsuzluklara ilave güvenlik sorunları da yaşanması göz önünde bulundurularak, itirazın Çevre ve Sağlık Komisyonunca oy birliği ile REDDİNE dair rapor. Adalet ve Kalkınma Partili Komisyon Üyelerinin, ilgili alandaki nüfus yoğunluğu ve enerji ihtiyacı göz önüne alındığında alanın yapılaşmış olması ve yeraltı köşklerinin sınırlı güç kapasiteye sahip olduğu, yine bu yeraltı köşklerinin bakım gereksinimleri, onarım sürelerinin yer üstü beton köşklere göre daha fazla olma, planlı kesinti ihtiyacının da artmasına sebep olduğundan itirazı kabul oylarına karşın, Cumhuriyet Halk Partili Komisyon Üyelerinin, ‘’trafo alanlarının görüntü kirliliğine neden olduğu, güvenlik sorunu yarattığı ve kullanım alanını olumsuz yönde etkilediği, trafoların yer altına alınmasının kamu menfaatine uygun olduğu, başvurucu tarafından itiraz ekinde sunulan Yerel İdare Mahkemesi kararının kesinleşip kesinleşmediğinin belli olmadığı, ilgili kararın emsal karar olarak dikkate alınmasının mümkün olmadığı, bu nedenle Belediyemizin söz konusu kararla bağlı olmadığı’’ tespit edilmekle itiraza red oylarıyla, önergenin Hukuk Komisyonunca oy çokluğu ile REDDİNE dair rapor. IV- KOMİSYONLARA HAVALE EDİLEN, HENÜZ KARARA BAĞLANAMAYAN ÖNERGELERİN GÖRÜŞÜLMESİ 1- Daha yaşanabilir fiziki ve sosyal çevreyi sağlayabilmek amacıyla, İlçemiz sınırlarında yaklaşık 545 hektarlık alanda “Buca İlçesi Kentsel Yerleşik Alan 3. Etap Planlama Bölgesi”ne (Murathan, İzkent, Çağdaş, Cumhuriyet, Karanfil, Gaziler, Şirinkapı, Yaylacık, Adatepe, Aydoğdu Mahalleleri) yönelik İmar Planı Revizyonu önerisi hazırlanmış olup; konunun açıklığa kavuşturulması istemi. 2- Belediyemiz adına tescilinin gerçekleşmesini takiben yaklaşık 3.000,00m²’lik alana tekabül eden hissesinin, İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne bedelsiz olarak 25 yıllığına tahsis edilmesi ve İzmir Büyükşehir Belediyesi’nce Cemevi inşa edilmesi hususunda ön protokol yapılması planlanmaktadır. Bahse konu protokolün yapılabilmesi için; 10184 Ada 1 Parsel sayılı taşınmazın yaklaşık 3.000,00m²’lik kısmının 5393 sayılı Belediye Kanunu’nun 75. maddesinin (d) bendi gereği, İzmir Büyükşehir Belediyesine bedelsiz olarak 25 yıllığına tahsis edilmesi hususunda bir karar alınması istemi. 3- Buca İlçesi, Yaylacık Mahallesi, 8331 ada, 5 parsele ilişkin 38 sokağın Planlı Alanlar İmar Yönetmeliği’nin 19/f maddesi kapsamında zemin katta ticaret kullanımı için yol boyu ticaret teşekkül etmiş olarak belirlenmesi istemi. 4- Adalet ve Kalkınma Partili Meclis Üyesi Necmi DİNÇ tarafından verilen sözlü önergeyle; Belediyemize ait köylerde bulunan zeytin ağaçlarının envanterlerinin çıkartılması istemi. https://www.youtube.com/watch?v=iZYcbJBatlY&t=10s Read the full article
0 notes
seslimeram · 4 months
Text
Direniş, İtiraz, Reddiye
Tumblr media
Adaletin olmadığı / kalmadığı yerde kapkaranlık bir gerçeklik var edilir. Bugün apaçık bir biçimde yönelimini / istikametini o katran karasından belirleyen bir ülke var ediliyor. Asrı devirmiş olagelen demokrasi deneyiminin, öyle kendiliğinden değil tastamam hesaplanan bir milimetrik dengede yürütülebildiği bir müşterek tecrübenin kökünün kazındığı yerde o demokrat olma istemi, herkesin eşitliği ilkeleri çoktan unutturulur. Unutulur. Meşrutiyetin gerek birinci, gerek ikinci denemelerinde var ettiği görece küçük tefek açılımlar halinin ta kendisini, kendi anayasal haklarının Ermeni, Kürd, Ezidi, Rum, Süryani, Alevi kısacası ol Osmanlı tarihinde bir varlığa dönüşebilen temsillerin iradelerinin yıllar yıllar sonrasında bu sahnede yeniden var edilmesinin önünün alındığı bir gümbürtü imal edilir. Cumhuriyet döneminin yok edicilik / inkar ve yok sayılanları tastamam tek kimliğe yönlendirme hal ve isteminin her nasıl bir acuze sistemi var ettiği zaten malumunuzdur. Son yirmi bir yılın iktidarı olagelen ak partinin sunduğu şey, yönelim, istikametin her neden karanlıklardan ibaret olduğunun yansısı, her köşeye sıkıştığında çıkagelen anlıyoruz her birinizi, var bir çözümümüz yollu seslenişin hemen arkasını takip eden bir linç ettirme, teröre rehin kılma ve mutlak devlet denilen apayrı bir garabetlik sureti temsile el birliğiyle dönüştürülen ol mefhuma esaret kesintisiz kılınır. Darbeci Kenan efendinin anayasasının yamalı bohçalara benzeyen şimdi kullanılan acayip halini değiştirmekten bahis açarken vahşeti bir normatif kılar ak parti, baş efendi ve şürekası. Kesin bilgi.
31 Mart 2024 yerel seçimleri sonrasında ılımlılık / normalleşme türküsünü çağırıp duran o temsilin bugün daha yepyeni bir yıkıcılığı var etmesine şahit oluruz. Bir asrı aşmış olan iş bu sahadaki Ermeni kimliğine yönelik ayrımcılığın / tehcir / soykırıma evrilmesinin daha en ufak bir hesabı verilmeden, Rum / Pontos, Süryani, Nasturi, Keldani, Kıpti halklarına yönelik tüm o küçük kıyametlerin ve bu memleketten sayılmama hallerinin üstünden çok zaman geçmemişken, orada ülkeleri olabileceğine dair iltimaslar geçileceği zikredilmiş ol Kürd halkına bugün aynı tarife ile yok edicilik ve sindirme reva görülür. Bir asırdan uzun zamandır sürdürüle duran inkarın son halkası olagelen demokrasiyi var edeceğiz, bu defa anayasal zeminde herkes ama herkes eşit yurttaş olacak mefhumu daha seçimlerden çok da zaman geçmeden hacamat olunur. Yok yere var edilmiş olagelen bir mahvetme istemini yeniden sahiplenen, Türkiye topraklarını salt bir kimliğin, sadece bir aidiyetin malı addeden bunu tasavvur eyleyen aklın sunduğu yegane şey çok daha fazla elemdir, acı ve kederdir. Geçtiğimiz haftanın en önemli vakalarından birisi Kobane Davasında ol ortaya serilen kumpas silsilesinin bir kere daha can yakıcı bir mahkumiyeti Kürd özgürlük hareketine karşı var etmesidir. Mezopotamya Ajansından aktaralım:
“DAİŞ’in Kobanê’ye dönük saldırılarına karşı 6-8 Ekim 2014 tarihlerinde gelişen protesto eylemleri gerekçe gösterilerek Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski Eş Genel Başkanları Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş’ın da aralarında olduğu 108 siyasetçinin yargılandığı davada dün karar açıklandı. Dava duruşması Sincan Cezaevi Kampüsü'ndeki duruşma salonunda görüldü. Ankara 22'inci Ağır Ceza Mahkemesi, 18'i tutuklu 108 siyaetçinin yargılandığı davada ceza yağdırdı. 130 sayfalık karar okunduğu sırada tüm avukatlar protestolar eşliğinde salonu terk etti. Tutsak siyasetçiler de duruşmaya katılmadı.
12 İsim Hakkında Beraat Kararı
Mahkeme, Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Meclis Başkanvekili Sırrı Süreyya Önder, Altan Tan, Ayhan Bilgen, Aysel Tuğluk, Bircan Yorulmaz, Gülser Yıldırım, İbrahim Binici, Can Memiş, Gülfer Akkaya, Berfin Özgü Köse, Emine Beyza Üstün ve Sibel Akdeniz hakkında tüm iddialar yönünden beraat kararı verdi.
Börü’nün Ölümüne Dair Beraat
AKP'li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile HÜDA PAR çevreleri, yıllardır Kobanê eylemleri sırasında hayatını kaybeden Yasin Börü üzerinden Kobanê Davası'ndaki siyasetçileri hedef alıyordu. Mahkeme, Börü'nün de arasında olduğu 6 kişinin ölümüne dair Demirtaş'ın da arasında bulunduğu 36 isim hakkında "suçun sanıklar tarafından işlendiğinin sabit olmaması" gerekçesiyle beraat kararı verdi.
Yüksekdağ ve Demirtaş’a Ağır Cezalar
4 Kasım 2016 tarihinden bu yana tutsak olan Selahattin Demirtaş ile Figen Yüksekdağ'a ceza yağdı. Demirtaş'a toplamda 42 yıl hapis cezası verildi. "Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmaya yardım" iddiasıyla 20 yıl, "suç işlemeye tahrik" iddiasıyla 4 yıl 6 ay hapis, Demirtaş'a çeşitli konuşmaları gerekçe gösterilerek 4 ayrı "örgüt propagandası yapmak" iddiasıyla toplamda 10 yıl hapis cezası verildi.
Demirtaş'a verilen cezalardan birisine, 15 Temmuz askeri kalkışma sonrası Wan'da 1 Ağustos 2016 düzenlenen "Darbeye hayır, demokrasi hemen" mitinginde yaptığı bir konuşma gerekçe gösterilmesi dikkat çekti.
'Çözüm Süreci' Fotoğrafına Beraat
Demirtaş'ın 2015 yılında "çözüm süreci" sürecinde gittiği Kandil'de çektirdiği fotoğrafa dair de "Fiilin kanunda suç olarak tanımlanmamış olması" gerekçesiyle beraat kararı verildi.
Yüksekdağ'a ise toplamda 30 yıl 3 ay hapis cezası verildi. "Devletin birliğine ve ülke bütünlüğünü bozmaya yardım" iddiasıyla 18 yıl, "suç işlemeye tahrik" iddiasıyla 4 yıl 6 ay hapis cezası verildi. 3 ayrı "örgüt propagandası yapmak" iddiasıyla 4 yıl 6 ay hapis cezası verildi. Yine "Toplantı ve gösteri yürüyüşleri kanununa muhalefet"ten 2 yıl, "seçim yasaklarına aykırı hareket etmekten" ise 3 ay hapis cezası verildi.
5 İsim Tahliye Edildi
"Örgüt üyeliği" iddiasıyla Sebahat Tuncel'e 12 yıl, Ayla Akat Ata'ya 9 yıl 9 ay, Ayşe Yağcı'ya 9 yıl, Gültan Kışanak'a 12 yıl, Meryem Adıbelli'ye 9 yıl hapis cezası verildi.
Mahkeme, 5 ismin cezaevinde kaldığı süreyi göz önünde bulundurarak tahliyelerine hükmetti.
Diğer İsimler Hakkında Verilen Cezalar
Mêrdîn Büyükşehir Belediyesi Eşbaşkanı Ahmet Türk, "terör örgütü üyesi olmak"tan 10 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Mesut Bağçık, Nezir Çakan, Aynur Aşan ve Ayşe Yağcı, "örgüt üylesi olmak" iddiasıyla 9'ar yıl; Emine Ayna'ya aynı iddiayla 10 yıl; Zeynep Ölbeci'ye "örgüt üyeliğinden" 9 yıl ve "propaganda" iddiasıyla 3 yıl 9 ay veza verildi.
'Devletin Birliğini Bozma’ İddiası
Ali Ürküt, "devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmaya yardım" iddiasıyla 13 yıl 4 ay, "suç işlemeye tahrikten" 3 yıl 9 ay olmak üzere 17 yıl 1 ay hapis cezası aldı.
Alp Altınörs, Cihan Erdal ve Bülent Barmaksız, Pervin Oduncu, Zeki Çelik, Zeynep Karaman ve Nazmi Gür hakkında aynı iddialarla ayrı ayrı 22 yıl 6 ay, Günay Kubilay, İsmail Şengül ve Dilek Yağlı'ya ise aynı iki iddiayla ayrı ayrı 20 yıl 6 ay hapis cezası verildi.
Dosya kapsamında yargılanan 72 ismin dosyası ise ayrıldı.
Yargılanan isimler ile dosya savcısının karara itiraz etme hakkı bulunuyor. İtirazlar, Ankara Bölge Adliye Mahkemesi'ne yapılacak. İstinafın kararının ardından Yargıtay 3. Ceza Dairesi'ne başvuru yapılabilecek. Dosyaları ayrılan isimler hakkındaki dava ise Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesi'nde devam edecek.”
İki etaplı 2015 seçimlerinin ikincisi sonrasında oluşan Siyasal İslamcı / Dinci, Irkçı ve Faşist akımların koalisyonunda temel bir harç olarak görülen Kürde yönelik saldırganlık bir başka evresini aşama olarak kaydeder. Zamana yayılmış bir sindirme siyaseti, salt ve sırf iktidar temsili böyle istedi / işaret ettiği için mesnetsizce hedef kılınan insanları tutsak tutma cüretinin alabildiği boyutu bir kere daha ifşa eder. Kürd siyasetinin demokratik bir toplumsal dönüşüm içerisinde, mecliste temsilinden toplumda karşılık bulan ve Türkiyeli halkların hepsini kapsayan / bütünleştiren meramını yerle yeksan edebilmek için bir kere daha yıkıcı / yok edici / sınırlandırıcı bir hukuk mekanizması işletilir. Adaletin çalakalem, basmakalıp kılındığı, demeçlerden, yorumlara kadar “milli ve yerli” koduna haiz olagelen ol yalanların üstüne basa basa hakikat diye bildirildiği bir zeminde gerçekliğin böyle bir hal bu kadar afaki bir yıldırıyla sonlandırılabileceğinden medet umulur. Elinde silah olanı, elinde kalem olana tercih eden bir muhatap seçimini, oyunu hep tersinden kuran ve sorunları çözmek değil, çözümsüzlüğü kalıcılaştırmak için çaba sarf edenlerin görünürlük hallerini arttıran bir infaz var edilir!
2014 yılında DEAŞ’ın hedefi haline gelen Kobane kentinin / halkının uluslararası bir direniş, dayanışma çağrısına karşılık sınırlarını tutarak, kapatarak engellemeye çalışan bir siyasi aktör olan akparti ve baş efendinin, o günlerde Kobane düştü düşecek diye bağır çağır avaz avaz bildiren bir siyaset temsilinin hedeflemesi, sokağa çağrı sonrasında ortaya çıkan cinai şebekelerin, devletin hiç de yabancısı olmadığı çetelerin hedef almalarında elli insanın canının çalındığı bir karanlığın müsebbibi olarak gösterilip, kumpas davasında bu bahisten tek cezanın verilmediği bir yerde salt sırf, dayanışmanın cezalandırılması karanlığı yeterince açık bildirir. Baş efendinin hedef alması sonrasında silsile halinde iletiişim işleri başkanlığı nam propaganda mekanizmasının başındaki yerli milli Goebbels ve tüm emrine amade medya eliyle o nihai hedef alma, onca siyasetçiyi tutsak kılma ve bir tabi Kobane halkını terörist addetme cüreti / DAEŞ karanlığına karşı direnen evlerini sahiden de yurtlarını savunan insanları hakir görme çabasının akıbeti bir kere daha ucuz bir mavra ile onca insanı tutsak kılarak verilir. DAEŞ’i Hamas kadar birbirinden ayırmadan, üstünkörü değil hep el altından, sınırlarının arasından destekleyen, yönlendiren bir cerahat kurgusunu, İttihat ve Terakki’nin Hamidiye alaylarını kullanırken var ettiği gibi kullana gelen bir iktidarın var edeceği yegane şeyi zulmü yeniden sahiplendiği ifşa olunur Kobane Davasının son kararı. Bir kenara not düşelim.
Beyanatlar üstünden verilen bir yargının, sadece ve doğrudan hayatı savundukları için insani bir yaraya dikkat çektikleri için, isyana meramı var ettikleri için insanların tutsak kılındığı yerde adalet nedir ki, koca bir riyadan gayrı. İnsan Hakları Derneği Eş Genel Başkanı, Avukat Eren Keskin’in meramını aktaralım: “Kararı "düşman hukuku uygulaması" olarak değerlendirdi. Keskin, cumhuriyet tarihi boyunca devletin Kürt politikasının değişmediğine işaret ederek, "Bu tam bir İstiklal Mahkemesi uygulaması. Ben geçen hafta cezaevinde Gültan Kışanak ile konuştuğumda şöyle söylemişti; ‘İddianame daha bize gelmeden MHP Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın’ın elindeydi.’ MHP'nin istediği her şeyi AKP'ye yaptırmasının bir sonucudur bu kararlar. Bizzat ben Semih Yalçın ve zihniyeti tarafından yazıldığını düşünüyorum” diye konuştu.
Keskin, konuşmalar ve yazılar üzerinden böylesi cezalar verilemeyeceğini vurguladı. Keskin, "Bu, uluslararası hukuka da Türkiye'nin kendi iç hukukuna da aykırıdır. Bu intikamcı bir karardır. İntikamcı bir şekilde karar verilmiştir. En yüksek cezaların da yönetici konumundaki Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ’a verilmiş olması da bunun en açık göstergesidir” diye belirtti.
Kararlarla "Kürt siyasetinin politik anlamda katledilmek istediğini" belirten Keskin, “Bunu başaramayacaklar. Bu savaş politikalarında ısrarın sonucudur. 'Biz sivil siyaset istemiyoruz, savaşmak istiyoruz' diyorlar. Bu kararın bence en kısa özeti budur. Aysel Tuğluk bugün beraat etti. Aysel Tuğluk, 10 yıllık süreci hiçbir şekilde hatırlamıyor. Annesine yapılan kötülük nedeniyle Aysel Tuğluk artık cümle bile kuramıyor” ifadelerini kullandı.”
Adaletin olmadığı / kalmadığı yerde kapkaranlık bir gerçeklik var edilir. Gerçek karanlığın kılınır. Yüz bir yıllık bir ülkenin, değiştik dönüştük diye bildire durulan menzilin hakikatinin halen nasıl geçmişinde demirlemiş olduğu kendiliğinden sökün etmektedir. Demokrasi, eşitlik, hakkaniyet, adalet, hürriyet gibi beşeri dünyanın en ivedi, elzem olagelen çıkarımları ve hak mefhumu / mesellerinin kökten kurutulması çabasında her adım bir küçük kıyamettir. Demokrasi, eşitlik adına var edilen her teşebbüsü, Türk’ün tekil kimliği dışından ses veren, onu da kapsayan bir iyileştirme, doğrudan bir yenilenme, ilerleme adına atılan her hamlenin boğuntuya konulduğu bir zeminde kimseler için karanlıktan çıkış söz konusu olmayacaktır. Hükmedenlerin anlamadığı, ezilenlerin bunca açık infazlara, tehdit ve tahakküme rağmen birbirilerinin yaralarını önemseyen halkların varlığının günbegün daha kalıcı bir direnişi var edeceği muhakkaktır. Karanlığın hegemonyası karşısında ümidin kırıntıları da Kobane davasının celselerinde bildirilen tüm o hakikat arayışı / savunmaların bildirimlerindedir. Mücadele edilecekse hep birlikte, her yerde, hemen her an... İnsanlık düşmanlığına karşı elimizde kalan yegane şey bu haldir. Ol direniştir, itirazdır, reddiyedir.
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2024
Görsel: EPA – BBC News
0 notes
ihaledanismani · 5 months
Link
ihale komisyonu kararı ile yeniden ihalenin iptaline karar verildiği yeni yapılan ihalede de ihale üzerinde bırakılan isteklinin teklif bedelinin yaklaşık maliyete yakın olduğu,  yapılacak işin bitim süresi değişmediğinden kalan süreye yönelik iş sağlığı ve güvenliği hizmetinde iş kalemlerinin miktarlarında ortaya çıkan azalma nedeniyle isteklilerin teklif fiyatlarının da bu durumdan etkileneceği ancak bu hususun ihale sürecinin geldiği aşamada ihalenin iptaline gerekçe olarak kullanılması ile alınan bu kararın daha önce idarenin ihalenin iptali kararına ilişkin olarak  Mahkemece verilen kararın gereklerini yerine getirmek üzere Kamu İhale Kurulu tarafından alınan kararın gereğinin yerine getirilmeyerek bu kararın etkisiz hale getirilmesi sonucunu doğurduğu dikkate alındığında, idarece alınan söz konusu ihalenin iptali kararının temel ilkeler ile kamu yararı ve hizmet gereklerine uygun olmadığı hk
0 notes
onderkaracay · 2 years
Text
Tumblr media
CHP’NİN KENDİNİ İNKÂR TARİHİNİN GİZLİ OLMAYAN BELGELERİ
Mustafa Kemal Atatürk: Benim iki büyük eserim vardır, biri Türkiye Cumhuriyeti, diğeri Cumhuriyet Halk Partisi'dir.
Benim Türk milleti için yapmak istediklerim ve başarmaya çalıştıklarım ortadadır. Bu temel eksen üzerinde akıl ve bilimi rehber edinenler mânevî mirasçılarım olur.
***
-1945-47 yılları… CHP iktidarda… Cumhurbaşkanı İsmet İnönü… Sivil ve asker Amerikan heyetleri, savaş gemileri Türkiye’de. CHP Hükümeti ABD’den borç istiyor. Türkiye IMF ve Dünya Bankasına üye oluyor. Türkiye ve ABD arasında askerî ve ekonomik temaslar başlıyor. Dostluk derneği kuruluyor. Türk subayları Amerikan tipi üniformalar giymeye başlıyor.
CHP Hükümeti Dışişleri Bakanlığı Genel Sekreteri Feridun Cemal Erkin: “Türkiye, kaderini ancak Amerika ve Büyük Britanya’ya bağlarsa, esenliğe kavuşabilir.”
12 Temmuz 1947… İsmet Paşa, ünlü “Beyannamesi”ni yayınlar ve “müjde”yi verir: Türkiye demokrasi rejimine geçecektir. Demokrasinin önündeki engeller kaldırılacaktır. Aynı gün ABD ile bir antlaşma imzalanıyor.
ABD ile 1947 Antlaşması (Truman Doktrini)… “ABD’nin dünya egemenliği” doktrini olan Truman Doktrini ile başlayan Amerikan “yardımı” ülkemizi Kemalist Yol’dan saptırıyor. Türkiye Amerikan emperyalizminin gereklerine uygun şekilde yeniden yapılandırılıyor. 1923-1938 Türkiyesi’nde, Atatürk zamanında ne yapılmışsa yıkılmaya başlıyor, ters yüz ediliyor: Bağımsızlığımızın yitirilmesine karşı yükselebilecek sesler susturuldu. ABD ile ikili antlaşmalar yapıldı. Bunlarla siyasal ve ekonomik bağımsızlığımız törpülendi, giderek yok edildi. Türkiye ABD için bir hammadde deposu ve pazar haline getirilmeye başladı. Millî eğitimimiz ulusal olmaktan çıkarıldı, Ona Amerikan çıkarlarına uygun bir yapı kazandırıldı. Atatürk Devrimlerinin birinci güvencesi olan köy enstitüleri kapatıldı. Yerine imam-hatip okulları açılmaya başladı. Ekonomi politikası olarak devletçilik sulandırıldı. Türkiye IMF’nin kıskacına sokuldu. Dış borçlanma başlatıldı. Ulaştırmada demiryolları terk edildi, karayoluna ağırlık verildi. Türkiye’nin sanayileşmeden vazgeçmesi yönünde telkinler yapıldı. İrtica yeniden harekete geçti.
- CHP Meclis Grubu kararı (10 Şubat 1948): İlkokullarda isteğe bağlı olarak din dersleri okutulacak.
-3 Ocak 1949… Okullarda din eğitimi verilmesi sorunu, TBMM’de ateşli tartışmalara neden oluyor. CHP siyasal amaçlarla bu konudaki talepleri yerine getirme eğiliminde...
-1 Mart 1950… CHP Hükümeti 30.11.1925 tarihli Tekke ve Türbelerin Kapatılmasına Dair Yasa’yı yürürlükten kaldırdı. İşte gerekçe: “Bugün cehalet nedeniyle yer yer kimi batıl itikatlara rast gelinse de, bunlar artık halkın yolunu şaşırtacak bir etkiye sahip değildir.” Hükümet, seçimlerin tarihini de aynı gün ilan ediyor!
- Cumhuriyet gazetesi başyazarı Nadir Nadi (1950 seçimlerine sadece birkaç ay var, CHP Hükümeti’nin Başbakan Yardımcısı Nihat Erim’e kaygılarını iletiyor): “Seçim, demokrasi, çok partili hayat, evet, bunlar güzel şeyler. Fakat Devrimler ne olacak? Atatürk’ün temelini attığı uygarlık düzeni bir kez sarsılırsa, demokrasiyi yürütmek için gerekli ortam daha başlangıçta elimizden kaçmaz mı? Seçim tarihi yaklaştıkça gericiliğe ödün verme eğilimi günden güne artıyor. Vaktinde kontrol altına alınmazsa, bu; ilerde çok tehlikeli gelişmelere yol açabilir. CHP Hükümeti’nin bu konudaki durgunluğu anlaşılır gibi değil.” İşte Nihat Erim’in yanıtı: CHP her zaman olduğu gibi Atatürk Devrimleri’ne bağlıdır. Gericiliğe ödün vermek söz konusu olamaz. Ne var ki seçimlere şunun şurasında pek az bir zaman kaldı. Şimdiden harekete geçilir de Devrim ilkelerine atıp tutanlara karşı sert önlemler alınırsa, bu; CHP’nin toplayacağı oy sayısını düşürebilir. İlkin seçimler kazanılsın; ondan sonra Devrim ilkelerinin ne büyük bir güçle korunacağını gözlerimizle göreceğiz!
-Çetin Yetkin: Ne acıdır ki, çok partili düzene geçilmekle birlikte, Türkiye’nin bağımsızlığı üzerine ABD’nce ipotek konulacaktır. Türkiye’nin, bugün sömürgeleşme sürecinde nerdeyse son noktaya gelmesinin temeli, 1945-1950 arasında atılmıştır. Türkiye’yi ABD’nin yörüngesine sokmakta o zamanın iktidarı da, muhalefeti de -CHP de, DP de- tam bir görüş birliği içindeydi.
***
- 16 Haziran 1950… TBMM ezanın Arapça okunması yasağını kaldırdı. Meclis görüşmeleri, dışarda toplanmış olan halka hoparlörle dinletildi. Muhalefet (CHP) de değişikliğin lehinde konuştu. Karar, mollaların tekbirleri ile karşılandı.
-2 Eylül 1951: Necdet Evliyagil Cumhuriyet gazetesinde, her iki partinin seçim propagandası sırasında dini nasıl politikaya alet ettiklerini örneklerle yazdı: Bilecik’de CHP, türbeleri biz açtık derken, DP’liler de Arapça ezanın, din derslerinin ve radyoda Kur’an okutulmasının, DP’nin eseri olduğunu” ileri sürüyordu!
-1954 seçimlerinde uğradıkları ağır yenilgi üzerine CHP’de su koyuverenler (oportünistler) görüldü, şöyle diyorlardı: Parti laiklik ve devletçilik ilkelerinden vazgeçmelidir. Seçmen önünde demokratlarla ancak böyle yarışılabilir.
26-30 Temmuz 1954… CHP’nin XI. Kurultay’ında kimi Halk Partililer; partinin –halk tarafından benimsenmemiş olduğundan- laiklikten ve devletçilikten vazgeçmesini önerdiler. Genel Başkan İsmet İnönü; bu konuda DP ile asla yarışamayacaklarını söyleyerek, bu görüşe karşı çıktı.
-Nadir Nadi (1962): Yazık ki olaylar Nihat Erim’in dediği gibi gelişmedi. 1946’dan, hattâ daha öncelerden başlayarak, Atatürk ilkeleri bugüne değin her alanda ihmale uğradı.
-CHP Parti Meclisi toplantısında Bülent Ecevit ile Turan Güneş, birer konuşma yaparak arkadaşlarını uyarıyor: “Çok partili yaşama geçildiğinden beri, CHP eski devrimci yönünü yitirmiş, seçimlerde oy toplamak kaygısıyla ödün vere vere fikir bakımından zayıflamıştır. Oysa Parti’nin ‘devrimcilik, halkçılık, devletçilik’ gibi ulusumuzu kısa sürede kalkındıracak ilkeleri vardır. Politik hesaplarla, bu ilkelerin bir köşeye itilmesi doğru değildir. CHP kuruluş amaçlarını göz önünde tutarak kendine bir yön seçmeli ve ona doğru cesaretle yürümelidir. Bu uyarı parti Meclisi’nde tepkiyle karşılanır.
-Başbakan İsmet İnönü Küçük Kurultay toplantısında konuşuyor: Arkadaşlar! Koalisyon Hükümeti’ni yaşatma olanaklarını sürdürmeliyiz. Bu, karşılıklı uzlaşma ve hoşgörü koşuluna bağlıdır. Beni örnek alın, sabırlı olun. Nadir Nadi’nin İnönü’nün bu tutumuna getirdiği yorum: Koalisyon hükümetlerinin ancak uzlaşma yoluyla kurulabileceği açık bir gerçektir. Bununla birlikte, bir devrimin ürünü olan, hayatı doğrudan doğruya o devrime borçlu sayılan bir rejimde, temel ilkeler asla tartışma konusu edilmemelidir. Anayasa’nın mahkûm ettiği bir yönetimin özlemi içinde, öç duygularını gizlemeyenlerle nasıl uzlaşılabilir? Devlet’in laiklik ilkesini hiçe sayarak, yasaları çiğnemek pahasına öğretim birliğini bozanlar hoş görülebilir mi? Vicdan sömürücülüğüne açıkça karşı koymanın Koalisyon Hükümeti’ni dağıtacağını, ya da gelecek seçimlerde oy kaybına yol açacağını düşünerek eller böğründe ‘Ya sabır!’ çekmek olumlu bir politika mıdır?
-14 Ekim 1962… Manisa Milletvekili ve Ulus Gazetesi Başyazarı Yakup Kadri Karaosmanoğlu CHP’den istifa ediyor. Gerekçesi şu: CHP Atatürk ilkelerinden, birçok noktalarda ödünler vererek uzaklaşmış bulunmaktadır.
-8 Ağustos 1963… Partinin politikasından düş kırıklığına uğrayan çok sayıda genç üye, CHP’den istifa ediyor. İstifalar için gösterilen sebepler arasında şunlar var: “Atatürk ilkelerinden ödün verilmiştir. Partinin genel ilkelerinden, özellikle halkçılık ve laiklik ilkelerinden ödün verilmiştir. Halkevleri ve köy enstitülerinin açılması için hiçbir girişimde bulunulmamıştır.”
- 26 Ocak 1974… Millî Selamet Partisi, genel seçimlerden 48 milletvekiliyle çıkarak anahtar parti konumuna geldi. CHP, MSP ile koalisyon hükümeti kurdu, böylece dinci bir parti ilk kez iktidar ortağı oldu. Bülent Ecevit liderliğindeki CHP, dinci siyasetçilere ülkenin içişlerini, adalet hizmetlerini ve ekonomisini teslim etti.
-Dinciliğe göz yumma, tarikatlara şirin görünme yarışına, sonunda Bülent Ecevit de katıldı. Gerçekleşmesi için büyük çaba gösterdiği CHP-MSP koalisyonu ile, Cumhuriyet tarihinde ilk kez, siyasal İslam’ı iktidara taşıyan, devlet olanaklarına kavuşturan Ecevit; 1986 ara seçimlerinden önce Manisa’da köylülere şöyle sesleniyordu: “Bir insan şu veya bu tarikattan olur, ama aynı zamanda ilerici de olabilir. DSP kimsenin dinine, tarikatına, başörtüsüne karışmaz.” Daha sonra köylülere şöyle diyordu: “En büyük Allah, sonra halk...” (Evet doğru, ancak Allah’ın kutsal adı, kirli siyasete âlet yapılır mı? cd)
-CHP Genel Sekreteri Ertuğrul Günay (Bugün AKP hükümetinin bakanlarından): Devletin, gençleri Atatürkçü ve laik doğrultuda yetiştirmesi, imam-hatip lisesi mezunlarının Harbiye’ye girişinin engellenmesi haksızlıktır.
-CHP'yi tekrar açan Deniz Baykal bir ara '3- D' modelini geliştiriyor: 'Değişim, Dönüşüm ve Demokrasi'... CHP'nin Altı Ok'u hakkında söylediği: “O babaannemizin sandığındaki çeyizdir.”
***
-16 Haziran 2000… Gazete Müdafaai Hukuk ’ta bir haber: CHP nereye? Atatürk’ün partisi böyle mi olacaktı? CHP’nin yeni tüzük tasarısı, bu partinin, köklerinden ve Atatürkçü geleneğinden koptuğunu gösteriyor. Tasarıda Atatürk İlke ve Devrimleri’nden tek bir söz yok. Alt Ok’un hiçbirinden söz edilmediği gibi, “irtica” tehlikesi de görmezden geliniyor. Ulusal kimlik yok sayılıyor; yerine “etnik, dinsel, ideolojik cemaatler” geçiriliyor. Yeni tüzük, CHP’nin küresel emperyalizme uyum sağlama planından ibaret.
-Cumhuriyet gazetesi, 24.8.2002… Bir fotoğraf… Deniz Baykal, beşuş bir çehre, muzaffer bir eda ile, “Dünya Bankalı” Kemal Derviş’in elini havaya kaldırıyor. Fotoğrafın altında şu yazı var:
Deniz Baykal: “Derviş’i CHP’ye getirmek için dağlar, denizler aştık.”
-26 Nisan 2008… Bu satırların yazarı: TV’den CHP’nin 32.Olağan Kongresi’ni izledim. Deniz Baykal’ın konuşmasını dinledim. Garp cephesinde yeni bir şey yok. Eski tas eski hamam, tellaklar bile değişmemiş, değişmeyecek de. Baykal bence Atatürk’ün CHP’sinden ziyade sağ bir partiye yakışan bir siyasetçi. Yıllardır takip ediyorum, ta baştan beri gözü hep sağda olmuştur. Zaten CHP’nin sağa kaymasında en büyük sorumluluk -sanırım- ona aittir. Bu partinin ilerici, devrimci -hattâ diyebilirim ki Kemalist- karakterinin bozulmasında, yok olmasında katkısı çok büyüktür.
-Bülent Ecevit’in “Ortanın Solu” (Kim Yayınları, Ank., 1966) kitabından: Ortanın Solu anlayışına uygun ve demokrasiyle bağdaşabilen teşebbüs özgürlüğü, mülkiyet ve miras hakkı; Anayasa’mızın da belirttiği gibi kamu yararı ile sınırlıdır. “Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olmamalıdır” ve özel teşebbüsün “milli iktisadın gereklerine ve sosyal amaçlara uygun yürümesi” devletçe sağlanmalıdır. Ortanın solunda bir devletçilik anlayışı, ekonomik gelişmeyi, ulusal kalkınma amaçlarına ve sosyal adalet ilkelerine uygun olarak hızlandırmanın gerektirdiği ölçüde devlet işletmeciliğini öngörür. CHP’nin devletçiliği bu anlam ve ölçüde bir devletçiliktir.”
-Ben, bu satırların yazarı, Bülent Ecevit’in sonraki yıllarda yaptıklarını düşünüyorum: Tam bir “devletçilik” düşmanı kesilmişti. Bir ara Devlet Bahçeli (MHP) ve Mesut Yılmaz’la (ANAP) bir koalisyon hükümeti kurmuştu. 2002 krizi bastırınca, Kemal Derviş’in kılavuzluğunda, özelleştirmeleri hızlandırmaya çalışmıştı.
-11.10.2008… CHP Genel Başkanı Deniz Baykal: Küresel ekonomik kriz “dünya çapında tefecilikten” kaynaklanmaktadır. Tarım ve üretim ekonominin temelidir. Hani sınırların kalktığı, paranın her yere transfer olduğu global ekonomi, her yerde zenginliği, refahı sağlayacaktı? Birdenbire, bu ekonominin dünya çapında çöktüğü ortaya çıktı. Sıkıntının temelinde ekonominin paraya dayanması var. Ekonomi, üretime dayanır. Fabrikaya dayanır, tarlaya dayanır. Zenginlik neyle artıyor? Faizle, repoyla... Bütün bunlar, dünya çapında tefecilikten başka bir şey değildir. Türkiye yeni bir yol haritasına gereksinim duyuyor.
-Bu satırların yazarı: Bir zaman böyle konuşan Baykal acaba 22 Temmuz 2007 seçiminden önce neler söylüyordu? Buyurun, okuyun ve tutarsızlığı görün: Türkiye’de siyasi partilerin uygulayacakları ekonomi politikalarının belirli bir çerçevesi vardır. Herkes bu çerçeve içinde kalacaktır. CHP’nin uygulayacağı politikalar da bu doğrultuda olacaktır. Kurallar bellidir. Piyasa ekonomisi gerçeğini değiştirmeye gerek yoktur. Türkiye'de siyaset piyasa ekonomisi kurallarını işletmekle görevlidir. Bir ülkeyi bir ada gibi, dünya ekonomisinin kuralları dışına çıkarmak mümkün değildir. O kurallar içinde yarışacağız. Ekonomi giderek küreselleşmektedir. Sermaye hareketleri ekonominin ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir. Ticaret giderek serbestleşmektedir. Bu saydığım koşulları göz önüne alarak bir politika ortaya koymalıyız.
***
-19.4.2011… Aydınlık gazetesinde bir yorum: CHP Bursa Milletvekili Onur Öymen, CHP eski genel başkanı Deniz Baykal yerine Kemal Kılıçdaroğlu’nun geleceğinin 3 yıl önce kendisine bildirildiğini söyledi. Amerika-İsveç merkezli Silkroad Enstitüsü temsilcilerince sunulan bir raporda Deniz Baykal’ın istifaya ikna edilip, yerini Kemal Kılıçdaroğlu’nun alacağından söz ediliyor. Rapor’da Baykal’ın istifasıyla, Kılıçdaroğlu CHP’sinin yeniden Avrupa tarzı ve merkezî bir sosyal demokrat parti olarak ortaya çıkacağı belirtiliyor. 2008 tarihli raporun CHP’nin yenilenmesi söylemi ile, Kılıçdaroğlu’nun günümüzdeki “Yeni CHP” sloganı arasındaki örtüşme anlamlı değil mi?
-CHP Bursa Milletvekili Sena Kaleli: Ben Atatürk ilke ve devrimlerinin bekçisi değilim, olmak da istemiyorum. Çünkü bekçilik dönemi tarihe karıştı. Bilirsiniz eskiden mahallelerde elde düdük dolaşan bekçiler vardı. Şimdiyse mobese kameraları var.
-Nisan 2011… CHP Parti Meclisi üyesi Binnaz Toprak: CHP artık CHP değil. Milliyetçi ve ulusalcı olarak tanımlanamayacağı kesin! Toplumu ayrıştıran sıkan, Atatürk milliyetçiliğidir. Türklük kavramı Anayasa’dan çıkarılabilir. Türk Vatandaşlığı tanımının “yurttaşlık” olarak değiştirilmesini CHP olarak destekliyoruz. Ruhban Okulu açılmalı, ekümeniklik tanınmalı. İki dile sıcak bakıyorum. AKP Hükümeti ekonomiyi iyi yönetti, gelir ve zenginlik arttı.
-CHP Eskişehir Milletvekili Süheyl Batum: Anayasa’dan Türk sözcüğünün çıkarılmasına karşı değilim. Türk tanımı kaldırılıp 'Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı denilebilir. Eğitim dili Türkçedir. Ana dilde öğretim seçmeli derstir. Ana dil dememizin nedeni, biri ben Çerkezce de öğreneceğim derse buna izin vermek için. Türklük yerine ’yurttaşlık’ kavramını öneren Süheyl Batum’un ardından CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu daha da ileri gitti: Türklük çıkarılsın; etnik kimlik/dini inanç/siyasi düşünce vurgusundan arınmış bir vatandaşlık tanımı getirilsin.
- CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, Heinrich Böll Vakfı'nın düzenlediği bir toplantıda Kürt bölücülerin taleplerini dile getiriyor: Yüzde 10 seçim barajı düşürülmeli. Hakikatleri Araştırma Komisyonu kurulmalı. Kürtçe’nin öğretilmesi devlet tarafından üstlenilmeli. Demokratik özerklik hakkı tanınmalı."
-CHP Ankara Milletvekili Bülent Kuşoğlu: Tekke ve zaviyelerin kapatılması toplumu yozlaştırdı, yeniden açılmalı.
-CHP PM Üyesi Muhammed Çakmak: Fethullah Gülen bilgedir, saygıyla selamlıyorum.
- CHP Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün: Dersim katliamının sorumlusu devlet ve CHP'dir. Atatürk de bu olaylardan haberdardı.
-CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu: Devlet değişsin istiyoruz. Avrupa Konseyi Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’nı aynen kabul ediyoruz. Çekincelerin tamamına karşıyız. Kürt kimliği ve Kürt dili önündeki tüm engelleri kaldıracağız. CHP iktidarında genel af çıkartacağız. Profesyonel orduya bir an önce geçmeliyiz. Türkiye'de laiklik tehlikededir diyemem, böyle bir tehlike görmüyoruz. Türban sorununu çözeceğiz. Siyasallaşmayan tarikatlara saygımız vardır. ("Yargıda cemaat yapılanması var" iddiaları üzerine) “Yargı içinde böyle bir kadrolaşma vardır” demeyi doğru bulmuyorum. (Atatürk'ün CHP'siyle ilgili soruya yanıtı:) "Ben o zaman yoktum."
-Bu satırların yazarı: Kemal Kılıçdaroğlu yaptığı konuşmalarda Atatürk’ün adını anmamayı kural haline getirmiştir. Çok zorda kalırsa “Mustafa Kemal” der. Benzetme gibi olmasın ama, Atatürk’ün düşmanları da, o yüce insandan yalnızca “Mustafa Kemal” diye söz eder.
CHP'nin, AKP'den ne farkı kaldı? Vural Savaş "Atatürk'ün Kemiklerini Sızlatan Parti CHP" diye bir kitap yazmıştı. Yerden göğe kadar haklıymış meğer. Ne oldu bunlara, bir parti böylesine mi değişir? İçlerinden biri "bizim ideolojimiz yoktur" anlamında bir laf etmişti, itiraf diye herhalde buna denir.
- Yalçın Küçük: Soros'un parmağına bakın, Abdullah Gül'ün ve Fethullah Gülen'in parmağına, iki gün sonra Kılıçdaroğlu'nun işaret edeceği adresi saptayabilirsiniz. İsmet Paşa ilk önce, Celal Bayar için söylemişti, devletin üst katlarına “bu kadar ümmîsi gelmemişti”, bu sözünü unutmuyorum. CHP'de de Kemal Bey kadar bir ümmî hiç olmamıştı; son derece bilgisiz, Deniz Baykal'ın hediyesidir. Kılıçdaroğlu'nun sadece vücudu CHP'dedir. Elverişlidir. Kılıçdaroğlu, AKP'nin yaptıklarının hepsini tasdik etmekte ve çok zaman fazlasını istemektedir. Kafası AKP'dedir.
-Şubat 2012… CHP Kurultayı’nda muhalifler adına konuşan Mersin Milletvekili İsa Gök: Bizim tabanımız soldur, devrimcidir. CHP, geçmişini hatırlamak zorundadır. Kuvayı Milliye’yi, Halk Fırkası’nı hatırlamak zorundadır. Yeni bir yol çizilmesinden bahsediliyor. Bu yol mutlaka CHP’nin DNA’sına uygun olmalıdır. Bunun aksi CHP’yi sağcılaştırır, AKP’lileştirir. Sağın alternatifi sağ olamaz. Kılıçdaroğlu konuşmalarında yalnızca "Mustafa Kemal" diyor, "Atatürk" demiyor. Atatürk soyadı O’na özel bir kanunla verilmiştir. Kendisinden naçizane istirhamım: lütfen ‘Mustafa Kemal Atatürk’ deyin.
***
Ve Mustafa Kemal Atatürk: Bir zaman gelir, beni unutmak, unutturmak isteyen gayretler belirir. Fikirlerimi, öğretimi inkâr edenler, beni çekiştirenler, karalayanlar çıkar. Hatta bunu yapanlar benim yakın bildiklerim, inandıklarım da olabilir. Fakat benim ektiğim tohumlar o kadar özlüdür, o kadar kuvvetlidir ki, fikirlerim, öğretim Çin’den döner, Hint'ten, Mısır'dan döner dolaşır gene gelir; feyizli neticeleri kalpleri doldurur!
Prof. Dr. Cihan Dura
Not: www.cihandura.com sitesinden alınmıştır.
6 notes · View notes
elazigsurmanset · 7 months
Text
Toplu taşıma ücretlerine zam kararına vatandaştan tepki ..
Tumblr media
Elazığ'da toplu taşıma ücretlerine zam yapılması konusu son günlerde oldukça tartışmalı hale geldi. Şoförler Odası Başkanı Şevket Toroman'ın akaryakıt zamlarını gerekçe göstererek tam bileti 15 TL, öğrenci biletini ise 12 TL olarak önermesi, birçok vatandaş tarafından tepkiyle karşılandı. Elazığ Belediyesi Başkan Yardımcısı Mustafa PİRİNÇCİ  ile yapılan görüşmede ise vatandaşların bu zammı kabul etmeyeceği dile getirildi.  PİRİNÇCİ seçimlerden sonra Başkan Toraman ile tekrar görüşeceğini ve konuyu detaylı bir şekilde ele alacağını söyledi. Elazığ'ın İstanbul veya Ankara gibi büyük bir şehir olmadığını ve bu kadar yüksek bir zammın kabul edilemez olduğunu savunan birçok kişi, zammın geri çekilmesini talep ediyor. Bu noktada akla şu sorular geliyor: Akaryakıt zamları gerçekten de bu kadar yüksek bir zammı haklı kılıyor mu? Elazığ'daki ekonomik durum bu zammı kaldıracak durumda mı? Vatandaşlar bu zammı nasıl karşılayacak? Bu zammın alternatifi var mı? Elazığ Şoförler Odası ve Elazığ Belediyesi'nin bu konuda daha kapsamlı bir açıklama yapması ve vatandaşların görüşlerini alması gerekiyor. Yapılacak zammın tüm yönleriyle değerlendirilmesi ve en doğru kararın verilmesi önemlidir. Ayrıca, Elazığ'da toplu taşıma sisteminin iyileştirilmesi için de çalışmalar yapılması gerekiyor. Daha sık seferler ve daha uygun fiyatlar gibi unsurlar, vatandaşların toplu taşımayı tercih etmesini teşvik edecektir. Sonuç olarak, Elazığ'da toplu taşıma ücretlerine yapılması planlanan zam, birçok açıdan değerlendirilmesi gereken bir konudur. Tüm tarafların bir araya gelerek bu konuyu enine boyuna görüşmesi ve en doğru kararı vermesi önemlidir. Read the full article
0 notes
karaca2508-blog · 7 months
Text
AYM'den emsal karar: İşveren WhatsApp yazışmalarını okuyamaz
Tumblr media
Ordu'da, bir kamu kurumunda çalışan 3 işçi, kendi aralarında kurduğu WhatsApp grubundaki yazışmaları nedeni ile işten çıkarıldı. Ordu İş Mahkemesi'ne başvuran işçiler, aleyhte karar alınması üzerine konuyu Anayasa Mahkemesi’ne taşıdı. Mahkeme, ‘özel hayata saygı hakkı ve haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğini’ belirterek, yerel mahkemenin kararını bozdu. İşçilerin avukatı Öznur Ayyıldız, WhatsApp yazışmalarının rıza dışı ele geçirilmesi nedeni ile tek başına delil niteliği taşımadığına dikkat çekerek, “Bu karar emsal niteliğinde bir karardır. Bir kişinin WhatsApp yazışmalarının içerikleri ne olursa olsun ele geçirilerek ve bunu dayanak göstererek bir dava açması hukuka aykırı delil niteliğinde olduğundan kabul edilemez” dedi.
AYM'den emsal karar
Altınordu ilçesindeki bir kamu kurumunda bilgi işlem personeli olarak çalışan Samet A., iş yerinde kullandığı bilgisayarda WhatsApp uygulamasını açık unuttu. Samet A.'nın bilgisayarına oturan bir kişi, çalışanların kendi arasında kurduğu grup yazışmalarını okudu. Daha sonra yazışmaların ekran fotoğrafını çeken kişi, yazışmaları üstlerine okuttu. Ardından Samet A. ile birlikte grupta mesajlaşan Ertan E. ve Temel G., 22 Kasım 2017'de işten çıkarıldı. Samet A. ile Ertan E., 2018'de işe iade edilmeleri için Ordu İş Mahkemesi'ne başvurdu. Yerel mahkeme, WhatsApp yazışmalarının içerikleri nedeni ile iş yerini haklı bularak, başvuruyu reddetti. Samet A. ile Ertan E., itiraz ederek kararı İstinaf Mahkemesine taşıdı. İstinaf, yerel mahkemenin kararını haklı bularak, itirazı reddetti. AYM HABERLEŞME HÜRRİYETİNİN İHLAL EDİLDİĞİNE KARAR VERDİ Samet A. ile Ertan E., WhatsApp yazışmalarının 'hukuka aykırı delil' olması nedeniyle Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru yaptı. Anayasa Mahkemesi, özel hayata saygı ve haberleşme hakkının ihlal edildiği gerekçesi ile yerel mahkemenin kararını bozdu. Dosyanın yeniden incelenmesi gerektiği yönünde verilen kararda; “Özel hayata saygı hakkı ile haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna, Anayasa’nın 20’nci maddesinde güvence altına alınan özel hayata saygı hakkı ve Anayasa’nın 22’nci maddesinde güvence altına alınan haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğine, özel hayata saygı hakkı ile haberleşme hürriyetinin ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılanmak üzere Ordu İş Mahkemesine gönderilmesine oy birliği ile karar verilmiştir” denildi. Anayasa Mahkemesi’nin kararının ardından dosyayı yeniden inceleyen Ordu İş Mahkemesi, Samet A. ile Ertan E. hakkında işe iade kararı verdi. ‘YEREL MAHKEME YAZIŞMALARIN İÇERİĞİNİ DİKKATE ALDI' İşçilerin avukatı Öznur Ayyıldız konu ile ilgili yaptığı açıklamada, işçilerin WhatsApp yazışmalarının hukuka aykırı bir şekilde elde edildiği için mahkemeye başvurduklarını söyledi. Ancak yerel mahkemenin başvurularını reddettiğini belirten Ayyıldız, “İşçilerin, iş yerinde kullandığı bilgisayarındaki WhatsApp yazışmaları ele geçiriliyor. Hem özel yazışmaları hem de şirketteki amirleri ile ilgili kendi aralarında konuştukları yazışmalar izinsiz bir şekilde alınıyor. Bu rapor ediliyor. Daha sonra bu yazışmalar gerekçe gösterilerek iş akitleri feshediliyor. Bununla ilgili de 2 işçi için yazışmaların izinsiz ele geçirildiği, hukuka aykırı delil olduğu ve hukuka aykırı delil dayanak gösterilerek bu iş akdinin feshinin hukuken uygun olmadığı gerekçesiyle işe iade davası açtık. Ancak yerel mahkeme bunu dikkate almayıp, yazışma içeriklerinde doğrudan hakaret unsurlarının yer aldığını söyleyerek bizim davamızı reddetti. İstinafta da bu karar onaylanıyor” diye konuştu. 'BİLGİSAYAR KURUMA AİT OLSA BİLE DENETLENEMEZ' Ordu İş Mahkemesi’nin kararını Anayasa Mahkemesi’ne taşıdıklarını kaydeden Ayyıldız, “Biz bu konuyu ortada bir hak ihlali söz konusu olduğu için Anayasa Mahkemesi’ne taşıdık. Anayasa Mahkemesi’ne; özel hayata saygı hakkı ve haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğine dair açıkça bir hak ihlali olduğunu dile getirdik. Çünkü işçilerin kendi aralarındaki yazışmaları özel hayatı ile ilgili olduğu ve kendi rızaları olmadığı için bu bilgisayar her ne kadar kamu kurumuna ait olsa dahi, bu bilgisayarların denetlenmesine ilişkin işçilerin açıkça bir rızası olmadığından burada bir hak ihlali olduğunun kesin ve açık olduğunu ifade ettik. Bunun üzerine de Anayasa Mahkemesi, bu unsurların altını çizerek lehimize bir karar verdi. Karar bizim iddialarımızı doğruladı” ifadelerinde bulundu. ‘İŞVEREN RIZA ALMADIĞI İÇİN İŞE İADE TALEBİMİZ KABUL EDİLDİ’ Anayasa Mahkemesi’nin kararının ardından yargılamanın tekrar yapıldığını söyleyen Ayyıldız, “Karar olumlu geldiği için buradaki yargılamanın yeniden yapılması için kararı yerel mahkemeye gönderdi. Tekrar yargılama oldu ve işveren rıza almadığı için ya da yazışmalara girip WhatsApp yazışmalarını okuyabilirim gibi rıza metni de almadığı için yerel mahkeme bizim işe iade talebimizi kabul etti. Kabul doğrultusunda karışı taraf İstinaf Mahkemesine başvurdu ancak lehimize sonuç aldık. Karar onandı ve işçilerimizin işe iadesine karar verildi” ifadelerini kullandı. WHATSAPP YAZIŞMASI DELİL OLAMAZ Kararın emsal nitelik taşıdığına dikkat çeken Ayyıldız, şöyle konuştu: “Bu karar emsal niteliğinde bir karardır. Şöyle ki, WhatsApp yazışması tek başına bir delil olamaz. Bunu delil olarak göstermek için burada tarafın açık rızası olması gerekiyor. Çünkü bir kişinin WhatsApp yazışmalarının içerikleri ne olursa olsun ele geçirilerek ve bunu dayanak göstererek bir dava açması hukuka aykırı delil niteliğinde olduğundan kabul edilemez. Dolayısı ile böyle bir şey kanuna aykırıdır. WhatsApp yazışmaları tek başına delil değildir, ancak tarafın açık rızası gerekmektedir. Yoksa Anayasa Mahkemesi’nin de vurguladığı gibi özel hayata saygı ve haberleşme hürriyeti haklarına aykırılık teşkil etmektedir.” Read the full article
0 notes