#Figür
Explore tagged Tumblr posts
Text
35X50 kağıda sandalyeye oturan kara kalem canlı figür çalışmasını sizlere sunuyorum.
4 notes
·
View notes
Text
Stilistlik Eğitimi Konuları
Stilistlik Kursumuzda verilen eğitimlerde verilen konu başlıkları - Stilistliğin tanımı - Çarpıcı, özgün ve seçkin çizimler yapabilme - Figür Çalışmaları Read the full article
3 notes
·
View notes
Text
Antika Pazarı - Aküm Bitti - Aslan Modeli
View On WordPress
#Akü#burak#Donkişot Sahaf#eskisehirakugetir.com#Eskişehir Antika Pazarı#Espark Alışveriş Merkezi#figür#Galatasaray#Gryffindor#Hicri abi#izopropil alkol#Kingdom Of 3D#Leopard tank#Opel Corsa#Süha#Varta
0 notes
Text
Ağaç Işık Süsleme Ağaç Işık Süsleme
Ağaç Işıklandırma Ağaç Işıklandırma
A.V.M Süsleme A.V.M Süsleme
Bahce Işık Süsleme Bahce Işık Süsleme
Belediye Işık Süsleme Belediye Işık Süsleme
Benzinlik Süsleme Benzinlik Süsleme
Bina Aydınlatma Bina Aydınlatma
Cadde Direk Motifi Cadde Direk Motifi
Cadde Sokak Cadde Sokak
Cadde Sokak DekoruCadde Sokak Dekoru
Düğün Süsleme Düğün Süsleme
Işıklı Ağaç Işıklı Ağaç
Işıklı Figür Işıklı Figür
Işıklı Hortum Işıklı Hortum
Işıklı Motif Işıklı Motif
Işıklı Kartanesi Işıklı Kartanesi
Köprü Işıklandırma Köprü Işıklandırma
Led Boyama Led Boyama
Led Dekorasyon Led Dekorasyon
Led Perde Led Perde
Mağaza Işık Süslemesi Mağaza Işık Süslemesi
Ramazan Ayı Süsleme Ramazan Ayı Süsleme
Saçak Led Saçak Led
Sevgililer GünüSevgililer Günü
Villa Işık Süsleme Villa Işık Süsleme
Yat Tekne Susleme Yat Tekne Susleme
Yılbaşı Ağaçları Yılbaşı Ağaçları
Yılbaşı DekorasyonuYılbaşı Dekorasyonu
Yılbaşı Işık Süsleme Yılbaşı Işık Süsle
#ONLİNE SATIŞ#Ağaç Işık Süsleme#Ağaç Işıklandırma#A.V.M Süsleme#Bahce Işık Süsleme#Belediye Işık Süsleme#Benzinlik Süsleme#Bina Aydınlatma#Cadde Direk Motifi#Cadde Sokak#Cadde Sokak Dekoru#Düğün Süsleme#Işıklı Ağaç#Işıklı Figür#Işıklı Hortum#Işıklı Motif#Işıklı Kartanesi#Köprü Işıklandırma#Led Boyama#Led Dekorasyon#Led Perde#Mağaza Işık Süslemesi#Ramazan Ayı Süsleme#Saçak Led#Sevgililer Günü#Villa Işık Süsleme#Yat Tekne Susleme#Yılbaşı Ağaçları#Yılbaşı Dekorasyonu#Yılbaşı Işık Süsleme
0 notes
Text
EYLUL HOBİ - PLATİN
Eylulhobi.com.com, hobi tutkunlarına yönelik geniş bir ürün yelpazesi sunarak yaratıcılıklarınızı serbest bırakmanızı sağlıyor. Sanat ve el sanatları alanında kaliteli malzemeler arayan herkes için ideal bir adres olan Eylül Hobi, Bigpoint marka kutu klasörlerle organizasyonu ve düzeni kolaylaştırıyor. Nara polimer kil ile heyecan verici kreasyonlar yaratabilir, Bigpoint yağlı boya ve pastel boya setleriyle de sanat eserlerinizi renklendirebilirsiniz. Hobi projelerinizi zenginleştirmek ve hayal gücünüzü gerçeğe dönüştürmek için siz de Eylül Hobi’nin sunduğu bu harika ürünlerden faydalanabilirsiniz.
Bigpoint Kutu Klasör
Bigpoint kutu klasör, sanat ve el işi tutkunları için vazgeçilmez bir üründür. Bu kutu klasör, projenizi düzenli tutarken yaratıcı süreçlerinizi destekler. Yüksek kaliteli malzemelerden üretilen Bigpoint kutu klasör, dayanıklılığı ile uzun ömürlü bir kullanım sunar.
Ayrıca, iç tasarımı ile belgelerinizi, çizimlerinizi ya da projelerinizi güvenli bir şekilde saklarken kolay erişim sağlar. Farklı boyut ve renk seçenekleri ile her türlü ihtiyaca ve tercihe hitap eder.
Yaratıcılığınızı ön plana çıkaracak bu ürün, özellikle Nara polimer kil ve Bigpoint yağlı boya gibi malzemelerle çalışırken mükemmel bir uyum sağlar. Bu sayede, projelerinizin düzenini sağlamanın yanı sıra, aynı zamanda el sanatları birikimlerinizi de koruma altına alabilirsiniz.
Sanat projelerine olan ilginizi artırırken, Bigpoint kutu klasör ile organize bir çalışma alanı yaratabilirsiniz. Bugün hemen sipariş verin ve sanat malzemelerinizi en iyi şartlarda saklamanın keyfini çıkarın!
Nara Polimer Kil
Nara polimer kil, yaratıcı projelerinizi hayata geçirmek için mükemmel bir malzemedir. Özellikle heykel yapımı, takı tasarımı ve çeşitli el sanatları için ideal bir seçenek sunar. Nara polimer kil, esnek yapısı ve renk seçenekleriyle kullanıcılarına büyük bir özgürlük tanır.
Kolay Şekillendirme
Nara polimer kil, yumuşak ve kolay şekillendirilebilen bir yapıdadır. Bu sayede, ilk defa kullananlar bile zahmetsizce ilginç ve karmaşık tasarımlar oluşturabilirler. İster basit bir figür, ister detaylı bir heykel yapmayı planlayın, bu kil ile tüm hayallerinizi gerçekleştirebilirsiniz.
Çeşitli Renk Seçenekleri
Nara polimer kil’in sunduğu geniş renk yelpazesi, her türlü projeye uyum sağlamak için idealdir. Renklerin karıştırılması ile farklı tonlar elde edilerek, yaratıcılığınızı zenginleştirir. Bu özellik, Bigpoint kutu klasör gibi organizasyon ürünleri ile birlikte kullanıldığında, sanat çalışmalarınız için harika bir alışveriş deneyimi sunar.
Dayanıklılık ve Kalite
Polimer kil, pişirildiğinde sertleşerek uzun ömürlü ve dayanıklı eserler oluşturmanıza olanak tanır. Bu nedenle, Bigpoint yağlı boya ve Bigpoint pastel boya ile birlikte kullanarak tüm projeleri tamamlamak daha da kolaylaşır. Profesyonel sanatçılar ve hobilerle ilgilenenler için ideal bir seçimdir.
Yaratıcı dünyanızı zenginleştirmek için Nara polimer kil'i tercih edin. Yürüttüğünüz projelerin kalitesini artıracak çok yönlü ve şık bir malzemedir. Şimdi eylulhobi.com'dan satın alarak başlayın ve sanat yolculuğunuza yön verin!
Bigpoint Yağlı Boya
Bigpoint yağlı boya, sanat tutkunları için özel olarak formüle edilen yüksek kaliteli bir üründür. Uygulama kolaylığı sağlayan bu yağlı boyalar, sanatçıların yaratıcılıklarını özgürce ifade etmelerine olanak tanır. Zengin renk seçenekleri ile her türlü sanat eserine derinlik ve canlılık katmak mümkündür.
Bu yağlı boya serisi, profesyonel sanatçılardan hobi meraklılarına kadar herkes için idealdir. Kullanımında sağladığı akıcılık ve pürüzsüzlük, renkleri karıştırma ve çeşitli tekniklerle uygulama konusunda büyük avantajlar sunar. Bigpoint yağlı boya ile yapılan çalışmalar, zamanla solmayan ve uzun süre dayanıklı kalabilen eserler ortaya çıkarır.
Bigpoint Pastel Boya
Bigpoint yağlı boyalar diğer ürünler gibi Nara polimer kil ve Bigpoint pastel boya ile mükemmel bir uyum gösterir. Bu sayede farklı teknikleri bir arada kullanarak özgün ve dikkat çekici sanat eserleri yaratabilirsiniz. Geniş renk yelpazesi ve kullanım kolaylığı ile Bigpoint, sanat çalışmalarınızı bir adım ileriye taşıyacaktır.
Fashionably fresh ve yenilikçi tasarımlarla geliştirilen bu yağlı boyalar, her sanatçının atölyesinde yer alması gereken bir üründür. Bigpoint pastel boya ile hayal gücünüzü dışa vurun, hayal ettiğiniz sanatı gerçeğe dönüştürün. Sanat dünyasına adım atmak veya yeteneklerinizi geliştirmek istiyorsanız, Bigpoint pastel boya sizin için mükemmel bir tercihtir.
Haydi, Bigpoint yağlı boya ile yaratıcılığınızı ortaya çıkarın! Alışveriş için [eylulhobi.com](https://eylulhobi.com) adresini ziyaret edin ve bu harika ürünleri keşfedin!
1K notes
·
View notes
Text
İçimde derin bir boşluk var, anılarım bile bana yabancı gelmeye başladı. Kendi hayatımı hatırlamakta zorlanıyorum bazen, sanki hiçbir şey gerçek değilmiş gibi. Geçmişimde yaşadıklarım da, umutla kurduğum hayaller de birer yanılsamadan ibaretmiş. Ben de o yanılsamanın içindeki silik bir figür gibiyim, var olmanın ağırlığını taşıyamayan, sessizce silinen bir gölge.
25 notes
·
View notes
Text
Heaven Official's Blessing▪︎
226. BÖLÜM - Karma ateşleri ile yanmak - şeytani tanrı kraliyet başkenti üzerine alçalıyor -
Kraliyet Başkentine gitmek için acele etmeleri gerekiyordu!
“Burada sonrası hakkında endişelenmenize gerek yok, kendi başlarının çaresine bakacaklar.” Dedi Hua Cheng.
Guoshi, Yin Yu'nun vücudunu balık kemiklerinden birinin sırtına yerleştirdi ve Kemik Balık böylece Kemik Ejder kafatasını Quan Yi Zhen ve Yin Yu ile birlikte taşıyarak uzaklara doğru yüzdü. Bu arada, diğer Kemik Balıklar parçalanan Kemik Ejder kemiklerini karıştırmaya ve onları yavaşça onarmaya başladılar. Görünüşe göre, kesinlikle kendi başlarının çaresine bakacaklardı.
Kaybedecek bir an bile yoktu ve Xie Lian başka bir şey söylemeden devasa ilahi heykeli gökyüzüne doğru uçması için yönlendirdi. Cennet mensuplarının hepsi "Ekselansları, nereye gidiyorsunuz?" diye seslendi.
“Onun peşinden gitmeyi düşünüyor olamazsınız?! Sonunda kaçmıştık…”
“Onu kovalamalıyız!” dedi Xie Lian, “Çok kalabalık bir yere gitti! Daha fazla zaman yok, lütfen millet sıkı tutunun!”
Hua Cheng’in parmaklarının arasında bir zar yuvarlandı ve alçak bir sesle konuştu, “Gege, hazır mısın?”
Xie Lian kafasını salladı. Hua Cheng zarları fırlattı, “Mesafe kısaltma rününü etkinleştir!”
Devasa ilahi heykel ruhsal güçlerini yeniledi ve tüm gücüyle yukarıya doğru yüklendi!
Beklendiği gibi bulutların arasından geçtikten sonra ateşli şeytani devin canlı kızılıyla renklenmiş ufuğun karanlık yayılımını görebiliyorlardı.
Yerdeki kalabalıktan bazıları gökyüzünde beliren böyle alevli bir canavar aniden yavaşça alçalıp onlara yaklaştığında kalakaldı, bazıları çığlık atmaya başladı ve bazıları neredeyse korkudan kaçacaktı. Shi Qing Xuan da birkaç soğuk nefes aldı ama kalabalığa dahil olduğu için bağırarak hızla bundan kurtuldu, “SORUN YOK!!! KİMSE PANİKLEMESİN! AŞAĞIYA GELMEYECEK! YUKARIDA BİZE YARDIM EDEN TANRILAR VAR!”
“BU GERÇEKTEN DOĞRU MU OL’ FENG? EĞER O KOCAMAN CANAVAR GELİP BİZİ YERE SERERSE HİÇ DE KOMİK OLMAYACAK!”
Shi Qing Xuan vahşice güldü, “DOĞRU! GÖRMÜYOR MUSUNUZ BEN DE BURADAYIM? EĞER BİRİ ÖLECEKSE İLK BEN OLURUM! HAHAHAH…”
O kadar paniklemişti ki, yine aklını kaybetti. Xie Lian devasa ilahi heykele devin püskürttüğü ateş duvarını savuşturarak üzerinden geçmesi, şeytani ateşli devi kavrayarak umutsuzca havaya fırlatmasını emrini verdi ki böylece yere daha fazla yaklaşamazdı. Bu sırada da bağırıyordu, “MİLLET! DERHAL İNİN!”
Cennet mensupları zaten Xie Lian’ın tüm yol boyunca devasa ilahi heykeli kontrol etmesinden dolayı ölümüne korkmuşlardı bu yüzden bekleyemeyip Çin mantısı gibi aceleyle atladılar. Yere indikleri an Shi Qing Xuan’ı gördüler, hepsi şaşırmıştı, “Lord Rüzgar Ustası? Neden buradasın?”
“Neden böylesin…”
Shi Qing Xuan aşırı keyifliydi, “O kadar çok soru sormayın, gelin gelin gelin, hemen bize katılın, insan rününe katılın ve tutmamıza yardım edin, kederli ruhların kaçmalarına izin veremeyiz!”
Cennet yetkililerinin çoğu tereddütlüydü ve ilk ortaya çıkan Lang Qian Qiu’ydı, “SİZE YARDIM EDECEĞİM!”
Biri ilk adımı atınca diğer cennet mensupları da birbiri ardına katıldılar.
İnsan rünü bir kez daha genişledi ve güçlenerek daha güvenli bir hale geldi.
Xie Lian sadece rahat bir nefes aldı ve o ateşli şeytani devi yukarı doğru çekmeye devam etti ki büyük bir çatırtı sesi duydu. O ateşli şeytani dev yine parçalara ayrılmıştı! Bacaklarından biri vücuttan ayrıldı ve aşağıya doğru uçtu. Sadece bir bacak bile önemli sayıda kişiyi öldürebilirdi. Sadece insan dizisi değil belki de tüm cadde yok olurdu.
Ancak beklenmedik şekilde o bacak sadece yarıya kadar düşmüştü ki aniden havada birkaç parçaya bölündü ve patladı.
Milyonlarca parıldayan kıvılcım, muhteşem havai fişeklerin ardından yağan duman tozu gibi, tamamen zararsızca aşağıya doğru karanlığa doğru eriyen küçük noktalara neden oldu ve tüm gökyüzünü kapladı. Xie Lian meraklandı, “Neden kendi kendine patlasın ki?”
Tam o sırada havai fişeklerin ortasından bir figür belirdi ve hava akımına karşı yukarı doğru ilerlemeye başladı, birkaç atlamadan sonra ateşli şeytani devin bedeninin üzerine indi. Xie Lian yakından baktı ve keyifle haykırdı, “General Pei! İyisin, tanrıya şükür!” Pei Ming'e hizmet vermeye zaten hazırdı!
Pei Ming bir elinde bir kılıç kullanıyordu, diğeriyle de saçını düzeltiyordu; saçları mükemmel, onun çekiciliği sakindi, “Tam olarak değil ama çoğunlukla iyi.”
Kızartılıp kaynatıldıktan sonra bile hala tam pişmemişti Savaş tanrıları kesinlikle çok inatçı yaşam güçlerine sahipti. Xie Lian “Ban Yue ve Pei Su nerede?” diye sordu.
“İyiler.” Dedi Hua Cheng, “Gege, bak,oradalar.”
Xie Lian başını çevirdi ve baktı, kesinlikle epey uzaktaydı. Bir evin çatısına indiklerinde Ban Yue Pei Su’yu getirdi. Görünüşe göre Ming Guang Sarayı sıkı bir şekilde mühürlenmişti ve kaynayan Kara Deniz suyu tamamen içine girmemişti bu yüzden herkes çoğunlukla iyiydi. Xie Lian sordu, “Xuan Ji ve diğerleri nerede?”
Bir ses gururla konuştu, “Tabii ki de hepsi benim tarafımdan hezimete uğradı!”
Ses Pei Ming’in elinden gelmişti, ancak o zaman Xie Lian Pei Ming’in elinde tuttuğu kılıcın aslında Ming Guang olduğunu fark etti.
“General Pei, sen cidden Ming Guang kılıcını buyruğuna mı aldın?”
“Bundan daha karmaşık.” Pei Ming cevapladı.
Ancak Rong Guang kıkırdadı, “Heheheh nasıl karmaşık? Önümde diz çöküp özür dileyen ve benden bağışlanmayı dileyen sen değil miydin? AHAHHAHHAHA HARİKA HİSSETTİRİYOR, MÜKEMMEL HİSSETTİRİYOR!”
“…”
“…”
O zaman Xie Lian çoğu şeyi anlamıştı. Üç iblis ve hayaletlerin gerçekten öldürebilmesinden önce büyük ihtimalle bu mümkündü, “haksız dağıtım” konusunda kendi aralarında kavga etmeye başladılar bile.
Rong Guang, ezici bir üstünlükle kazanıp Xuan Ji ve Ke Mo'yu bir kenara attı ardından ise dışarısı gürlüyor, yer yerinden hareket ediyor, uçuyordu ve durum vahim olsa da kaçamamışlardı. Rong Guang, acımasızca Pei Ming'i hatalarını kabul etmeye zorladı ve Pei Ming dilediğini yapıp özür dilediğinde çok mutlu oldu.
O ateşli dev bir bacağını kaybettiğinde bile sinirli değildi, ağır ağır kendini yeniden inşa etmeye başladı. Diğer büyük molozlar ve altından saraylar çatlaklara doğru hareket etti ve kısa içinde yine tamamen inşa edildi. Hala devasaydı ama bu sefer öncekinden bir tık daha küçüktü.
Pei Ming, Ming Guang kılıcını kavradı ve Büyük Savaş Salonu'na doğru hücum etti. Xie Lian peşinden haykırdı, “GENERAL PEİ! DİKKATLİ OL!”
Elindeki kılıç Ming Guang'la birlikte Pei Ming'in saldırı gücü aniden patladı. Ming Guang’ın karakteri kötü ve yanlış yola sapmış olsa da kesinlikle eski astı kadar değerliydi ve ikisi birlikte nasıl çalışacaklarını en iyi biliyorlardı. Quan Yi Zhen, tokatlanmadan önce Büyük Savaş Salonu'na yakın bir yere ulaşamamıştı ama Pei Ming ondan çok daha uzağa hücum ederek doğrudan Büyük Savaş Salonuna doğru hücum etti!
Ming Guang Kılıcının içindeki Rong Guang savaşırken azarlıyordu, “GÖRÜYOR MUSUN? SANA DEMİŞTİM, EĞER İKİNİZ BİR OLURSAK YENİLMEYİZ! HİÇBİR ŞEY YOLUMUZDA DURAMAZ! BENİ DİNLESEYDİN BU KADAR ASIR SONRA HALA GENERAL OLARAK KALIR MIYDIN?”
Pei Ming’in alnındaki damarlar fışkırdı, “Konuşmayı keser misin?”
Qi Rong Büyük Dövüş Salonu'nun yanında saklanıyordu ve kibirli bir şekilde bağırdı, “LANET ERKEK *R*SPUSU, ÖLÜMÜNÜ ARAMAK İÇİN BURAYA GELMEMENİ ÖNERİRİM!”
Ming Guang güçlü bir şekilde tokat attı PA! “BU LANET YEŞİL ŞEY NE? ÇEKİL YOLUNDAN!”
Qi Rong, saldırıdan sonra neredeyse birkaç kez takla atmıştı, Gu Zi zorluklarla onu sabit tutabilmek için bacağını kucakladı ve merakla sordu, “Baba… iyi misin?”
Qi Rong’un Gu Zi karşısında yüzü düşmüştü ve aşırı öfkeliydi, ama Pei Ming'in nasıl öldürme niyetiyle patladığını görünce onunla kafa kafaya yüzleşecek kadar sert değildi. Yine de ağzı boş durmuyordu, “YİNE EL ALTINDAN HAREKETLER!”
Ancak beklenmedik şekilde Gu Zi yanıt vermedi ve onun yerine bir yığın halinde yere yığıldı. Qi Rong aşağı baktığında Gu Zi’nin hareket etmediğini gördü, Gu Zi'yi kaldırırken dik dik baktı ve vahşice ileri geri salladı, “Aptal çocuk, ne oynuyorsun?”
Gu Zi’nin uykuya dalmış gibi gözleri kapalıydı ve alnı yanıyordu. Xie Lian hâlâ o ateşli şeytani devi kuvvetli bir şekilde çekiyordu ama aşağıdaki durumu da fark etmişti ve bağırdı, “Qİ RONG! NEDEN KAÇMADIN, BURASI HALA ALEV ALEV, BİR AŞAĞI BİR YUKARI, BİR ATEŞ BİR SU, O ÇOCUK HALA ÇOK GENÇ, BU GİDİŞLE ÖLECEK!”
Qi Rong, küfretmek için yukarı baktı, “NE CÜRETLE BANA DERS VERMEYE ÇALIŞIYORSUN? KİMSİN Kİ BANA BLÖF YAPIYORSUN? BU VELET UCUZA BÜYÜMÜŞ NASIL BU KADAR KOLAY ÖLSÜN? (*Bu, ucuz ve bayağı bir yaşamın daha uzun süreceği yönündeki halk inancıdır.*) KAÇMAM İÇİN SÖYLÜYOR OLABİLİRSİN, KAÇTIĞIM AN BENİ ÖLDÜRÜRSÜN!” Xie lian hareket edemese bile Lang Qian Qiu hala aşağıda bekliyordu.
Diğer taraftan Pei Ming ve Jun Wu savaşmaya başlamıştı. Savaşın alevleri ara sıra sıçrayıp onu yakıyor, tekrar ve tekrar kaçmak için çığlık atıyor, her yere atlıyordu. Xie Lian öfkeyle bağırdı, “HAYALET OLMANA RAĞMEN O ATEŞE DAYANAMIYORSUN O ÇOCUĞUN DAYANMASINI NASIL BEKLERSİN?”
Qi Rong'un kolunun altına sıkıştırılmış olan Gu Zi'nin yüzü parlak kırmızı renkte yanıyordu ama Qi Rong’un ağzı yine de durmuyordu, “YİNE DE GİTMEYECEĞİM! GİTMEYECEĞİM! WAH!!!” Fırlayan bir alev doğrudan yüzüne doğru üflendi, Qi Rong sürünerek bir daire içinde tökezledi ve şikayetlerini tutamayarak yukarı sıçradı, “UM, JUN WU, SENİ CA.. PATRON! ATEŞLERİN BU KADAR CANİCE YAKMASA OLMAZ MI? BU… BENİ YAKTIN!”
Xie Lian onun söylemek istediğini hissedebiliyordu, ‘Jun Wu, seni cani, bu atayı yaktın!’. Ama hayatına değer verdiği için bu sözleri yüksek sesle söylemeye cesaret edemedi. Sanki un Wu umursarmış gibi. Şu anda yüzünde ürkütücü bir gülümsemeyle Pei Ming ile savaşıyordu. Qi Rong’un etrafındaki ateşler büyüdükçe büyüdü ve ayakta duracak bir yer bile yoktu. Ateşten ölmeyecek bir şeytan olsa da yine de işkence ediciydi. Bir müddet sonra, kolunun altına sıkıştırılmış olan Gu Zi de sanki ateşte tutuşmuş gibi işkence dolu bir çığlık attı. Qi Rong kontrol etmek için onu kaldırdı ve elbette Gu Zi’nin alnı kanla kaplanmıştı, cübbesinin içinden büyük bir delik açılmış ve yanmış bir omuz ortaya çıkmıştı. Gu Zi yanıklardan dolayı zorla uyanmış bağırıyordu, hiçbir şey bilmeden çığlıklar atıyor Qi Rong’a sarılıyordu, “BABA! ACIYOR! KORKUYORUM!”
Soğuk terler durmaksızın Qi Rong’un alnından akıyor, dudakları donmuş ne diyeceğini bilmiyordu. Gu Zi sümüklü ve ağlamaklı bir şekilde eliyle yarasını kapattı, “Baba, burada yanarak ölecek miyim?”
Qi Rong kekeledi, “Hm… hm, şey…”
Gu Zi burnunu çekti, “Burası çok güzel olsa da muhteşem görünmüyor. Buradaki insanlar bize iyi davranmıyor, Neden yaşayacak farklı bir yer bulmuyoruz…”
Qi Rong, buna daha fazla dayanamadı.
Jun Wu'yu yakalamak isteyerek salona hücum etti ama yaklaşmak için cesaret edemedi, uzaktan bağırdı, “JUN… PATRON KONUŞALIM! ATEŞLERİ SÖNDÜRMEK İSTEMESEN DE SORUN YOK, SONUÇTA SENİN BÖLGEN, İSTEDİĞİN ŞEYİ YAP, AMA, HEHEHE…”
Xie Lian onun aptalca hareketi yüzünden öfkeden taç platformundan düşecekti, “ORAYA GİDİP ÖLÜMÜNÜ ARAMA, GEL ARTIK AŞAĞI! SANA DOKUNMAYACAĞIMA SÖZ VERİYORUM!”
Qi Rong onu hiç dinlemedi. Jun Wu’nun onu görmezden gelmesi ve varlığını umursamamasıyla birlikte Gu Zi’nin sesli ağlamalarından yine ucuz oğlunun önünde yüzü düştü ve bağırmak için koştu, “NE SİNİRLİSİN BÖYLE, ALEVLERİ DURDUR DEDİM BENİ DUYMADIN MI?”
“Qİ RONG!!!” Xie Lian feryat etti.
Qi Rong ona yaklaşamadan Jun Wu elini kaldırdı ve koca bir ateş topu tüm bedenini sardı.
Qi Rong çığlıklar atarak ağladı, Xie Lian “GU ZI!” diye bağırdı.
Böylesine büyük bir ateşle, Qi Rong’un ruhu kalıntılara kadar yanmasa bile büyük ölçüde hasar görürdü, o zaman Gu Zi doğrudan küle dönüşmez miydi?
Pei Ming de Qi Rong’un kolunun altındaki küçük çocuğu görmüş ve kurtarmayı düşünmüştü ama Jun Wu üstünlüğü ele geçiriyordu ve kaçamıyordu, geçen zamanı düşününce muhtemelen kurtarılmanın ötesindeydiler, “Lordum, o sadece bir çocuktu, bu kadar acımasız olmaya gerek yoktu!”
Ama hem Xie Lian hem de Pei Ming Jun Wu’nun gözlerinde artık biri çocuk olmadığını biliyorlardı, görebildiği tek şey yolunu engelleyen düşmanlardı.
Bir kol sallandı ve öfkeli bir ateş topu fırladı, ateş topu Pei Ming'i de beraberinde götürerek uçmaya başladı.
Aşağıdaki cennet mensuplarını birçoğu telaş içinde "GENERAL PEI YANIYOR!" diye bağırdı.
Tam o sırada sağanak yağmur yağmaya başladı ve devin bedenindeki savaş alevlerini söndüremese de Pei Ming'in bedenindeki alevleri söndürdü. Kalabalığın içinden siyah bir gölge gökyüzüne sıçradı ve düşmekte olan Pei Ming'i yakaladı.
#tian guan ci fu#xie lian#jun wu#feng xin#hualian#heavenlyblessing#ling wen#hua cheng#jian lan#heaven official's blessing#peiming#qi rong#ban yue#yushi huang#shi wudu#tgcf#rain master
21 notes
·
View notes
Text
Özgürlük Heykelinin yüzü.
Isabella Boyer'in hayatı heyecan verici bir roman gibi. Afrikalı bir pasta şefinin ve İngiliz bir annenin kızı olarak Paris'te doğdu. Isabella'nın özel bir güzelliği vardı ve 20 yaşında 50 yaşındaki dikiş makinesi üreticisi Isaac Singer ile evlendi. Singer'in ölümünden sonra Isabella ülkenin en zengin kadını oldu. Amerikan rüyasını somutlaştırdığı için Özgürlük Heykeli için model seçilmesi şaşırtıcı değil. Dul kalan Isabella dünyayı dolaştı ve Hollandalı kemancı Victor Robstett ile evlendi ve kontes oldu. Amerika ve Avrupa'da önemli bir figür oldu ve Fransız heykeltıraş Frédéric Bartholdi ile bir dünya etkinliğinde tanıştı. Güzelliği ve tarihinden etkilenen Bartholdi, yüzünü Özgürlük Heykeli için model olarak kullandı. Isabella üçüncü kez evlendi ve 1904 yılında 62 yaşında Paris'te öldü, ancak yüzü New York'ta özgürlüğü ve Amerikan gururunu simgeleyen ikonik heykelde yaşamaya devam ediyor.
25 notes
·
View notes
Text
Bayram Taşkın Kimdir
Bayram Taşkın Kimdir , tutkuyu sarsılmaz kararlılıkla harmanlayarak girişimcilik alanında önemli bir figür olarak ortaya çıkıyor. Yolculuğu, dayanıklılık ve sektöründe anlamlı etkiler yaratmaya yönelik yılmaz bir dürtüyle işaretlenmiştir. Bayram, sadece iş zekasının ötesinde, topluluk katılımını önceliklendirirken yeniliği savunan bir vizyonu temsil ediyor. Üstlendiği her girişim, yalnızca uzmanlığını değil, aynı zamanda başkalarını güçlendirmeye yönelik köklü inancını da yansıtıyor.
Bayram'ın felsefesinin özünde, özgünlük ve şeffaflığa olan bağlılık vardır. O, yalnızca kârla yönlendirilmiyor; bunun yerine, güven ve karşılıklı saygıya dayalı ilişkiler kurmayı hedefliyor. Bu yaklaşım, ona yalnızca sadık bir müşteri kitlesi kazandırmakla kalmadı, aynı zamanda geleneksel iş manzaralarını aşan ilham verici ortaklıklar da geliştirdi. Gerçek bağlantıların genellikle işlemsel ilişkiler tarafından gölgelendiği bir çağda, Bayram bir umut ışığı olarak öne çıkıyor ve hepimize girişimcilikle iç içe geçmiş empatinin gücünü hatırlatıyor.
43 notes
·
View notes
Text
Tek başına yürüdüğün bir yolda
Eminsen attığın adımlardan, yılma!
Değilsin yalnız, düşündüğün kadar
Ve seni karşılıyorsa bir patili kapıda
Sevgini verebileceğin biri varsa kısaca
Ve nefes alabiliyorsan rahatça şu hayatta
Seçimindir yalnızlık, o ki en doğrusu belki
Belki en kıymetlidir, kara kalem bir resmin içinde
Çizilmiş tek figür olmak, çala kalem, kaygısızca..
#sessiz ve yalnız#siyah kadar yalniz#ruhun yalnızlığı#bazı yollar yalnız yürünür#yalnızlığım#SoundCloud
50 notes
·
View notes
Text
bu sıralar babamı düşünüyorum evet en çok onu, ama hangisi olduğuna bile karar veremiyorum kafamda bir figür yarattım sürekli onu düşünüyorum sokaklarda dolanırken acabalar hep ensemde bilmediğim tonla sorular belki de hiç elde edemeyeceğim hevesler insan olmanın getirisi ile düştüğüm hatalar ama bunların hepsi babama çıkıyor, birazda nefret ediyorum babasından bahseden insanlardan onların üzüldüğü her konudan babam halleder babam destek çıkacakmış gibi cümlelerden, baba gerçekten sırtını dayadığında bir evmiş insana kaç yaşına gelirse gelsin, ben öyle yaşadım ki çeketimi almadan çıkıp gitmişim sanki evimden öyle üşüyorum her vardığım yerde, düşecek gibi oluyorum sonra benim sırtımı dayayabileceğim bir babam olmadığı geliyor aklıma ayıltıyor beni hayatın gerçeği, anneme soruyorum bazen bunca ölüyle nasıl baş ettin diye gülümsüyor sadece yüzüme, kendisi gibi yara almış birini çekip kurtardığı için hiç suçluluk duymuyormuş gibi. yaşım ilerledikçe daha fazla farkına varıyorum kendimin kimim ve neden hâlâ aynı hevesle bu karanlıkta ilerliyorum, yolum denk gelir mi acaba diye düşünmeden edemiyorum bazen benim gibilere, sırtını dayayacak kimsesi olmayan ezilen her türlü işkenceye maruz kalmış ama hala dimdik direnen, çocukluğunu bir hiç uğruna heba etseler de hala çocuk kalabilen.
43 notes
·
View notes
Text
Flörtöz Üvey Annemle Sikişmelerimiz! (1) (Umut 27 Y., İstanbul)
Üvey annem çok tatlı bir kadın. Tanınmış bir şirkette arsa satışı uzmanı. Normal her erkeğin görür görmez aklına sevişmek fikrini sokacak kadar tatlı ve işveli. Kahkahası boldur. Flörtöz bir kadın olup, erkeklerle konuşurken başını arkaya doğru atıp kahkahalar patlatır. Birşeyler anlatırken eli boynunda, saçlarında dolaşır. Konuşurken yeşil gözlerinin içi güler ve sexy halleri insanı hipnotize eder. Giyim tarzı çok sexydir. Dekoltesiz elbisesi olmayıp, genelde etek giyer. Bulunduğu ortamlarda kadın erkek herkesin ilgisi üzerindedir. Trilyonluk arsaları abazan iş adamlarına kolaylıkla satar cazibesiyle. Teşhirci sayılabilecek kadar açık ve sexy giyindiği halde, bakışlardan asla rahatsız olmaz ve açıkçası erkekleri azdırmak hoşuna gider. Balık etli, biçimli vücudu, iri memeleri, tombul ve çıkık kalçalarıyla tam bir afettir. Teni bembeyaz, pürüzsüz ve kaymak gibidir. Çocukluğumdan bu güne kadar, kadın denince aklıma en iyi örneğiyle annem gelir.
Cinsel dünyamın oluşumundan beridir en önemli cinsel figür hep annem olmuştur. Mastürbasyonlarımın çoğunluğunda hep o vardır hayallerimde. Bunun böyle olmasında en büyük pay annemin kışkırtıcı kadınlığı idi. Kendimi bildim bileli ona dokunmaktan çok hoşlanır, yakın olabilmek için her şeyi denerdim. O da her zaman bana karşı sıcak ve anlayışlı olmuştur. Ama standart bir anneden daha toleranslı, geniş ve nerdeyse kur yapmak sayılabilecek birçok hareketimi hep görmezden gelmiş, anlayışla karşılamış ve hatta bundan hoşlanmıştı.
Üniversiteye giriş sınavlarında istediğim bir bölümü kazanamıyordum. Durumum çok iç açıcı değildi ve üniversite okumayıp, çalışmaya karar verdim. Bunun için de bir an önce askere gidip gelecektim. Evden bir ay sonra ayrılacaktım ve annemin uzağında kalmak fikri beni biraz sıkıntıya sokuyordu. Ona bu konuda açılabilmem söz konusu değildi. Kendimi çıkmazda hissediyordum. Günlerim gecelerim onu düşünerek mastürbasyon yapmakla geçiyordu. Her fırsatta ona dokunuyor, sarılıyor, öpüyor ve onu düşünerek mastürbasyon yapıyordum. Annem de bunu büyük ihtimalle hissediyor ve asla engellemiyordu beni. Ne zaman hareketlerim ve konuşmamda kur yapmaya kaysam ve seksi çağrıştıran şeyleri ima etsem, hemen usta bir manevrayla konuyu değiştirip, şakaya vuruyordu. Beni tahrik ettiğinin kendisi de farkındaydı, fakat her zaman bunu geçiştiriyordu. Ama ben de ısrarla hissettiklerimi ona belli etmek için elimden geleni yapıyordum ve bu beni çok heyecanlandırıyordu.
Derken ayrılık günü gelip çattı, o gün askere gönderiyorlardı beni. Valizler hazırlandı, babam arabayı hazırladı, amcamlar geldi, herkes aşağıda beni bekliyordu. Asansöre bindik annemle. Annemden ayrılırken paniğim iyice artmıştı ve saçma bir umutla zemin kat değil de bodrum katının düğmesine bastım. İndik ve kapı açıldığında karşımızda bodrum katının tenha koridorunu görünce annem şaşırdı.
Bu belki de son fırsat diye düşünerek, asansörün kapısını açtım ve annemi belinden kavrayarak dışarı doğru çıkardım. Annem çok şaşırmıştı. (Neler oluyor?) der gibi şaşkınlıkla bana bakarken, tüm cesaretimi toplayarak karşısına geçtim, sımsıkı sarıldım, elimi kalçasına attım, avuçlayarak sıktım ve gözlerinin tam içine bakarak dudaklarına yapıştım. Annem şok olmuştu. Önce iter gibi olduysa da, yaşadığı şokun etkisiyle kala kaldı. Gözleri fal taşı gibi açılmıştı. Sonra iki avcumla iki kalçasından kavradığım gibi ayaklarını yerden kestim, bacaklarının arasına girerek koridor duvarına yasladım. Yaklaşık 15 saniye kadar deli gibi öptüm dudaklarından. Kasıklarımı kasıklarına sımsıkı bastırmıştım. Üzerindeki incecik etekten tenini çok güzel hissediyordum. En sonunda, "Oğlum delirdin mi? Ne yapıyorsun?" diyerek kucağımdan indi.
"Aşığım sana!" diyebildim ve son anda tatsız bir şey olmaması için işi uzatmadım ve yukarı çıkmak için merdivene yöneldim. Annem ses çıkarmadan üstünü başını toparlayarak nefes nefese beni takip ediyordu. Yüzü kıpkırmızı olmuştu. Kapıya çıktık, arabalara binip otogara gittik. Zamanı geldiğinde otobüse binmek için herkesle vedalaştım. Sıra anneme gelince elini öptüm, kucaklaşırken kulağıma, "Seni yaramaz çocuk seni!" deyip, tatlı tatlı gülüyordu. Açıkçası bu şefkatli yaklaşımı beni çok rahatlatmış ve umutlandırmıştı. Belli ki, bu son olmayacaktı. Otobüste, Ankara'ya varana kadar aralıksız bir şekilde yaşadıklarımı düşünüp durdum. Soluğumdan dudaklarının tadı ve kokusu geliyordu. Kalçalarını avuçladığım için ellerimi bambaşka hissediyordum.
Askerde annemle sık sık telefonla konuşuyorduk. İlk başta ben biraz çekinsem de, annemin hiçbir şey olmamış gibi davranması beni rahatlatıyordu. Yaşadığımız o ana dair hiçbir şey söylememesinin ve kızmamasının, bunu kabullendiği anlamına geldiğini düşünerek mutlu oluyordum. Zamanla konuşmalar eski halini aldı. Ama benim hayallerim bunun çok ötesiydi.
Günler aylar derken, 5 ay sonra Şeker bayramı için izin alarak eve geldim. Tam arife gecesi gelmiştim, ertesi gün bayramdı. Gece bilgisayarı açarak arkadaşlarla sohbet ederek ve tabii ki seks sitelerinde seks hikayeleri okuyarak, pørnø videolar seyrederek, neredeyse sabahladım. Bayram sabahı babamın Bayram namazına çağıran sesi ile uyandım. Of ya yapılır mı bu. Babamın namaz niyaz işlerinde pek gözü olmasa da, Cuma ve Bayram namazlarını kaçırmıyordu. Neyse kalkıp elimi yüzümü yıkadım. Banyoda birisi vardı galiba, duş sesi geliyordu. Salona geçtim, kanepeye eşofmanlarımla uzandım. Babamlar giyiniyor olmalılardı. Kardeşim hazırlanmıştı bile, ortalıkta dolanıyordu. Benim gözlerimden ise uyku akıyordu.
Babamın sesi ile kanepeden doğruldum. "Hadi acele edin biraz, geç kalacağız!" diyordu. Salona gelip, "Hadi Umut, sen daha giyinmemişsin!" dedi. Ben tam kem küm edecekken, arkadan yetişen annem vaziyeti kurtardı, "Aman yaa, Umut'u rahat bırak, çocuk yorgun, o buraya Bayram yapmaya geldi!" dedi ve gülerek üzerime eğilip beni yanağımdan öptü. Bu kesinlikle bir işaretti ve olacakları düşününce hiç uykum kalmadı ve heyecanla beklemeye başladım. Kendisine olan ilgimi bildiği halde bana bir kapı aralamış ve bir şekilde beni ödüllendirmeye çalışıyordu. Üzerindeki bornozuyla göğsü hafiften açık ve saçları nemliyken, göz ucuyla bana bakarak, "Hadi siz gecikmeyin!" diye seslendi kapıya doğru.
Kapının kapanma sesi geldiğinde hemen yerimden kalktım, kapıyı dinledim. Ayak sesleri kesilince, hem alt kilidi hem de üst kilidi kapadım ve salona geçtim oturdum. Ne yapmam gerektiği hakkında hiçbir fikrim yoktu ve heyecandan geberiyordum. Derken annem üzerinde bornozu ve elinde saç kurutma makinasıyla salona girdi. Gayet sakin bir şekilde odanın içinde geziniyordu. Uyanmış olduğumu gördüğü halde, hiçbir şey söylemiyor, hiçbir konuşma geçmiyordu aramızda. Heyecandan boğazım kupkuru olmuştu. Ayağa kalktım. İlk adımı atmak gerçekten çok zordu ve zamanım kısıtlıydı. Arkası bana dönüktü. Nemli saçlarını, başını yana eğerek elleriyle topladı, tam topuz yapmak üzereyken arkadan yaklaştım ve yumuşak bir şekilde sarıldım. Önce irkildi hafiften, ama bunu bekliyor olduğu için çok şaşırmadı. Belli ki bu, onun için de bir beklenen andı. dudaklarımı boynuna sürerek, "Çok özledim seni!" dedim. O da gülümseyerek, "Bak seeeen! Eskiden bu kadar özlemezdin beni!" dedi. Omzundan boynundan öperken, hafifçe sıyırdım bornozunu ve ayaklarından aşağı süzüldü. Çırılçıplak kollarımın arasındaydı ve hiçbir olumsuz tepkisi yoktu.
Arkadan sarılarak, kocaman memelerini avuçlayıp sıktım. Bu zaman dilimini bana ayırdığı ve kendini bana teslim ettiği çok belliydi. Güneş vurmuş yüzü bembeyaz ve parlak, yeşil gözleri kapalıydı. Gülümseyen pembe ve dolgun dudakları deli ediyordu beni. Çabucak tişörtümü ve şortumu çıkardım. Çırılçıplaktık ve sıcacık sarılıyordum. Bütün vücudumu bastırdım ona. Banyodan yeni çıkmış, teni mis gibi kokuyordu. Yaklaşıp sarıldıkça daha bir tatlı ve azdırıcı kokuyordu. Yavaşça bana döndü ve kollarını açıp boynuma sarıldı. Gözlerini gözlerime dikip gülerek, "Annene bunları yapmaya utanmıyor musun?" dedi ve kahkaha attı. Gülmesini bitirmemiş olduğu halde, başının arkasından tutup dudaklarına çok sert bir şekilde yapıştım ve deli gibi emmeye başladım. Gözlerini kapatıp bana karşılık verdi. İlk defa dillerimiz tanışıyordu. Dilinin, dudağının ıslaklığını ve tadını almak çok tuhaf ve delicesine zevkli bir şeydi. Bir yandan dudaklarını, dilini, deli gibi emerken, her iki kalçasını da avuçlarımla kavradım ve ayaklarını yerden kestim. O da bacaklarını belime sıkıca doladı. Dudakları ve dili ağzımdayken, gözleriyle gülerek, "Immmm!" diye mırıldandı.
Kucağımdayken, yürüyerek yatağımın başına geldim ve sırt üstü düşürdüm onu yatağa. Düşünce kocaman tombul memeleri sallandı birkaç kez. Üzerine çıkıp uzandım. Kazık gibi sikim bacaklarının arasındaydı ve gülümseyerek birbirimize bakıyorduk. Gözlerini hafiften aşağıya indirip, sikimi kastederek, "Bana değen bir şeyler var orda!" dedi gülerek. Ben de sikimi bacaklarının arasına bastırıp, iyice daldırarak, "Bu mu?" dedim. Gıdıklanır gibi, "Hi hi hi!" diye güldü ve yüzünü elleriyle kapadı. Ellerini araladım ve tekrar dudaklarına yapıştım. İnanılmaz şehvetli ıslak ve sert bir şekilde öpüşüyorduk. Dilini emiyor, ağzının suyunu yutuyordum. O da benim dudaklarımı ısırıyor ve kalçalarımı, sırtımı mıncıklıyordu. Annem resmen tadına bakmama izin veriyordu. Bacaklarını ayırıp beni arasına aldı ve belime sardı, sonra biraz yan yattı ve uzun bir süre de öyle öpüşüp, birbirimizi yedik.
Amı iyice ıslanmıştı ve sikim o ıslaklığa sürtünüp duruyordu. Memelerine doğru indim, hem avuçlayıp, sert bir şekilde sıkıyor, hem de ısırıp emiyordum. Gözlerini kapamış, boynunu kastırarak zevkten zevke uçuyordu. Göbeğini yalayarak aşağıya doğru indim ve kasıklarına yüzümü yapıştırdım. Amı kaymak gibi ve tombuldu. Yeni tıraşlamıştı belli ki. Kasıklarını yalayıp emerek amına ulaştım. Nefes nefeseydi ve kıpkırmızı olmuştu yüzü. Önce küçücük bir öptüm amının dudaklarından. Çok irkildi. Sonra daha büyük bir öpücük ve amını emmeye, içine dilimi sokmaya başladım. Klitorisini deli gibi yalıyordum. Kesik kesik hırlıyor ve başımı amına doğru bastırıyordu. İkimiz de zevkten geberiyorduk. Sonra dizlerimin üzerine kalkarak kalçalarını kavrayıp kasıklarımı kasıklarına dayadım. O da kıçını havaya kaldırarak, amını iyice çıkarttı. Gözlerinin içine bakarak, "Yıllarca bunu hayal ettim hep!" dedim. Titreyen dudakları ve gözleriyle, heyecandan mahvolmuş bir halde, "Aşkımmmm!" diyebildi.
Sikimin başını amının sulanmış dudaklarına değdirdiğimde, kıçını iyice kaldırıp, sikimi amının içine almaya çalıştı. "Gözlerime bak!" dedim. Kapalı gözlerini açınca, gözlerimi gözlerine dikip, çok sert bir şekilde, kazık gibi soktum yarrağımı. Yeşil gözleri baygın bir şekilde kaydı ve deli gibi inlemeye başladı. Sikimi amına soktukça altımda kıvranıyor, daha fazla sokmam için amını bana doğru ittiriyordu. Yaklaşık bir saat boyunca birbirimizi deli gibi öpüp, sevişip yiyişerek sikiştik. En sonunda benim avuçlarımda onun kalçaları, onun elleri arasında benim yüzüm, dili ağzımın içindeyken deli gibi kasılarak ve titreyerek aynı anda boşaldık.
Hayatımda yaşadığım ve yaşayabileceğim en heyecanlı azdırıcı ve yasak şeydi. Boşalmış, dünyadan bağlantımız kesilmiş bir şekilde yatakta uzanmış, kendimize gelmeye çalışıyorduk. Sonra hızlıca kalkıp banyoya girdi yıkandı. Arkasından da ben yıkanıp çıktım, giyindim. Gidip daire kapısının kilidini açtım ve bir sigara yakıp, pencereden dışarıyı izlemeye başladım. Babamlar geldi, kahvaltı edildi, günlük rutin sohbetler ve saire... Annemle hiç göz teması bile kuramıyorduk. Yaşadıklarımız inanılır gibi değildi. Kafamda ürettiğim hayal ve fantazilerin beni buralara sürükleyeceğini tahmin bile edemezdim.
Birkaç gün kendime gelemedim. Evin içinde dolaşırken göz göze gelemiyorduk. Bakışlarımız kesiştiğinde hemen gözlerimizi kaçırıyorduk. Ama artık birbirimize bakışımızın eskisi gibi olmadığı kesindi. Yaşadıklarımızı konuşmak, dile getirmek çok kolay değildi ve zaten bunu yapabilmek için de baş başa kalabileceğimiz bir fırsat da yoktu.
İki gece sonraydı, yatakta uyumaya çalışıyordum, fakat uyku tutmuyordu. İkide bir pencereye çıkıp sigara içip dönüyordum. Gece saat 03:00 sularıydı, annemin odasınının kapısının sesini duydum, mutfağa (herhalde su içmeye) gidiyordu. Hemen kalkıp mutfağa doğru yürüdüm, koridorda karşılaştık. Üzerindeki saten gecelik omuzundan sıyrılmış, yuvarlak omuz başı bembeyaz duruyordu. Sol göğsünün büyük kısmı açıktaydı. Göz göze gelince çok heyecanlandık. İkimiz de aynı şekilde sağa sola bakarak herkesin uyuyor olduğundan emin olmak istedik. Ve hiç konuşmadan sıkıca sarıldık birbirimize. Elimi sıyrılmış geceliğinden içeri soktum. Teni sımsıcaktı. Diğer elimle çenesinin altından tutup yüzünü kaldırdım, dolgun dudakları iyice kabardı.
Önce küçük bir öpücük, daha sonra daha sert ve ıslak bir öpücük. Sırtını duvara dayayıp, sağ memesini avuçlayıp çıkardım. İştahla emip öptüm. Birkaç dakika ayaküstü öpüşüp yiyiştikten sonra, kulağıma ağzını dayayıp, çok kısık bir sesle, "Zamanı değil!" dedi. Ben de ona hak verip bıraktım. Son olarak önünde diz çöküp geceliğinin eteğini sıyırdım, kafamı içeri soktum, küçücük külotunu sıyırıp amına ulaştım. Birkaç kez öpüp ısırdıktan sonra ayağa kalkıp ateşli bir veda öpücüğü verip, "İyi geceler!" dedim. Hızlıca odasına döndü. Ben de yatağıma girip mastürbasyon yaptım.
Gitmeme bir gün kalmıştı. Amcamlar bizi Polonezköy'e pikniğe davet etmişlerdi. Sabah 10:00 gibi hazırlandık, arabaya bindik. Önde babam ve kardeşim, arkada ben ve annem vardık. Sol arkada oturan anneme daha yakın olmak için, ortaya kayıp, ön koltukların arasından kardeşimle konuşmaya başladım. Önden gözükmeyen elimi, sola doğru, annemin bacaklarına kaydırdım. Annem elime çimdik attı. Hafiften dönüp baktığımda hınzırca gülümsüyordu. Sonra elimi kendisi alıp dizinin üstüne koydu. Ben de eteğinden içeri sokup, elimin ulaşabildiği kadar ileriye götürdüm. İnce naylon çoraplarının üstünden tatlı tatlı okşuyordum. Birkaç dakika süren bu gizli ve çok tatlı oynaşmadan sonra arkama yaslandığımda göz göze geldiğimizde, bana, "Dün gece rahat uyudun mu tatlım?" dedi. "Evet anneciğim, çok rahat uyudum!" dedim. Annem de benim gibi, yaşadığımız bu yasak aşktan çok büyük haz duruyordu. Konuşmadan, bakışıp gülümsedik. Bana göz kırptı.
Piknik yapacağımız yere amcamlardan biraz sonra ulaştık. Arabalardan inildi, malzemeler taşındı, mangal kuruldu, salatalar falan, herkes bir şeyler için koşturuyordu. Amcam, "Soğuk su almayı unutmuşuz!" diye söylendi. Ben de anneme bakarak, "Yakınlarda bir market bulabilirim belki!" dedim. Babamdan arabanın anahtarını aldığımda anneme bakıyordum. Annem isteğimi anlayıp, "Ben de geleyim, sana yardımcı olurum. Hem pet bardak falan da almamız gerek!" dedi. Birlikte arabaya yürüdük ve bindik.
Yanımda oturuyordu ve sevişmeye başladığımızdan beridir ilk defa baş başa konuşma ortamı bulmuştuk. İkimiz de çok heyecanlıydık. Sesi titreyerek lafa girdi, "Oğlum, bu yaptığımızın çok yanlış bir şey olduğunu biliyorsun, değil mi?" dedi. "Evet biliyorum. Ama çok tatlı!" dedim. "Tadımı çıkardığının farkındayım, kaç gündür mahvettin beni!" dedi kahkaha atarak. Market bulmak bahanesiyle giderek uzaklaşıyorduk piknik alanından. Yeterince tenha olduğuna karar verdiğim bir yerde, arabayı yolun dışında, ormana doğru çevirerek park ettim. Araba durunca annem şaşırdı ve biraz gülerek biraz da kızarak, "Burada olmaz, saçmalama!" dedi. Ben hiç cevap bile vermeden hınzırca gülümsedim ve fermuarımı açarak, arabaya bindiğimizden beridir kazık gibi olan sikimi çıkardım. İlk defa yarrağımı net olarak görüyordu. Gözlerini fal taşı gibi açarak, ellerini yanaklarına koyup, "Ooooo, bu ne böyle? Neden bu hale geldi şimdi bu?" diyerek gülmeye başladı. "Senin yüzünden!" deyip, elimi başının arkasına götürdüm, saçlarına elimi dolayıp kendime çektim ve sıkı bir öpücük kondurdum pembe dudaklarına...
Gözler kapandı, diller buluştu. Birkaç dakika süren ateşli bir öpüşmeden sonra, dudaklarımdan ayrılıp yüzünü sikime getirdi. Eliyle gövdesinden kavrayarak, başına küçük bir öpücük kondurdu. Sikime değen nefesi beni mahvediyordu. Gövdesini yukarı aşağı okşuyor, sıkıca kavrayıp öpüyordu. Sonra sikimin başında önce dilinin, sonra ağzının içinin ıslaklığını hissetmeye başladım. Resmen annemin ağzına vermiştim. Hem yaptığı yumuşak saksonun, hem de annemin ağzına veriyor olmanın deli hazzıyla koltukta kıvranıyordum zevkten. Ağzının içinin her yerinde gezdiriyor, diliyle okşuyor ve bütün gücüyle emiyordu. Ben de alttan alttan sikimi ağzına doğru sokup, annemin ağzını sikmenin tadını çıkarıyordum. Artık dayanamaz hale gelince sikimi iyice bastırıp gırtlağına kadar soktum ve başını sikime bastırırken fışkırmaya başladım ağzının içine. Ben boşaldıkça annem döllerimi emdi ve yuttu. Kendime geldiğimde, annem yan tarafta oturmuş, gülerek bana bakıyordu. "Yeter mi?" dedi ve o şuh kahkahalarından birini attı. Ben de, "Ölüyorum sana!" deyip, eğildim ve dudaklarına uzun ve ateşli bir öpücük verdim. Dudakları halen ıslaktı.
Sonra marşa bastım, market aradık, bulduk, soğuk su ve pet bardak alıp piknik yerine geri döndük. Toplu halde yapılan bir piknik, konuşmalar, kahkahalar... Kısacası çok keyifli bir gündü.
Ertesi gün uyandım, yola çıkacaktım. Gidene kadar hiç baş başa kalamadık. Sonra bütün aile olarak otogarda vedalaştık. Otobüsün penceresinden birbirimize el sallarken, annemle benim bakışlarımız bambaşka tatlıydı.
Askerlik, artık olduğundan çok daha çekilmez hale gelmişti. Herkes gün sayarken, ben bir yandan da anneme tekrar kavuşacağım günü sayıyordum. Annemi cep telefonundan aradığımda, yalnız yakaladığım anlarda, çok uzun ve sıcak konuşmalar yapıyorduk. Onu ne kadar özlediğimi ve hayaliyle mutlu olduğumu anlatıyordum. O ise çoğu zaman duygusallığımla dalga geçip gülüyor ve beni kızdırıyordu. Bir keresinde yine beni böyle kızdırdığı bir konuşmada, ona, "Bak bunun cezasını çok kötü ödeyeceksin!" dedim. "Neymiş cezam?" dedi. Ben de, "Seni elime geçirdiğim ilk yerde, çok sert, döver gibi sikeceğim!" dedim. Nasıl büyük bir kahkaha attı anlatamam. "Böyle cezaya can kurban!" dedi. Annemin de sikilmek için yanıp tutuştuğu çok belliydi.
Teskereme 3 ay kala bir gün annem beni aradı, "Oğlum haftaya babanın Ankara'da bir işi varmış. Ben de geleceğim onunla beraber!" dedi. Ben heyecandan deli oldum, çok sevindim. Ben ne kadar sevindiğimi uzun uzun anlatırken, annem, "Ama babanla geliyoruz, sakın saçma sapan hareketler yapma!" dedi gülerek. "Tamam anneciğim, seni sadece görmek bile beni çok çok mutlu edecek!" dedim...
[Umut]
141 notes
·
View notes
Text
Bugün kreşteki çocuklarıma Atatürk'ü öğreteceğim için siyasi bir figür gibi giyindim slpwldlekf
19 notes
·
View notes
Text
Nasıl ki,
Türk bayrağı sadece bir 'bez parçası' değilse;
Atatürk de,
Kimsenin kafasına göre dalga geçebileceği;
Siyasi bir figür değildir!
Çünkü,
Atatürk günceldir
ilke - devrimleri ile,
Cumhuriyeti ve Türk ulusunu simgelemektedir.
Özetle
Herkes haddini bilmeli!
#AtatürkChallenge
55 notes
·
View notes
Note
Trick or treat? 👉👈🎃
Y halô thar wee pumkyn! Ey em öut ov candiy but wud yu liek sum tasty leafs? Theye r gõude, help skellêton keep trím figüre and nevere contayn bugges :]
#trick or treat#a local coffee shop put up that skeleton and i get a chuckle every time i walk by at night
8 notes
·
View notes
Text
“Kendi ellerinden sadece biraz daha büyük olan yüzlerce ama yüzlerce figüre bütün tutkuların yaşamını, bütün arzuların çiçek açmasını ve bütün kötülüklerin yükünü verdi.”
Rainer Maria Rilke
14 notes
·
View notes