#Festival Tabut
Explore tagged Tumblr posts
Text
Polresta Bengkulu Tangkap Tiga Pelaku Pungli Parkir di Festival Tabut 2024
Polresta Bengkulu Tangkap Tiga Pelaku Pungli Parkir di Festival Tabut 2024 KANTOR-BERITA.COM, KOTA BENGKULU|| Kepolisian Resor Kota (Polresta) Bengkulu berhasil menangkap tiga orang pelaku pungutan liar (pungli) retribusi parkir di kawasan Festival Tabut yang berlangsung di Kelurahan Jitra Kecamatan Teluk Segara Kota Bengkulu, adapun Ketiga pelaku diamankan adalah WS (37) US (55) keduanya warga…
#Festival Tabut#Ketentuan parkir#Kombes Pol Deddy Nata#pelaku pungli parkir#Retribusi parkir ilegal#Tarif parkir#Kota Bengkulu#Penangkapan#Polresta Bengkulu
0 notes
Text
12.05.24 SARGEIST KONSERİ (BEŞİKTAŞ IF)
Beşiktaş IF’te metal müzik rüzgarı tam gaz devam ediyor. Neredeyse her hafta başka bir etkinlikteyiz. Cüzdanlar yoruldu ama bu işe gönül veren dinleyici asla yorulmuyor! Önceki yazılarda bahsettiğim gibi eski, güzel günler tekrardan gelecek ve severek dinlediğimiz grupları bu seneki gibi tek tek değil, güzel bir festival çatısı altında topluca dinleyebileceğiz. Böyle haberleri yakında duyacağımızı tahmin ediyorum. Uzun zamandır hayranlıkla karışık bir şaşkınlıkla dinlediğim Finlandiyalı “Horna” grubunun gitaristi “Shatraug” tarafından kurulan “Sargeist” (Sarg-Tabut / Geist-Hayalet,Ruh demekmiş.) konseri aylar öncesinden duyuruldu. Grubun bir önceki vokali “Profundus” projeden ayrıldıktan sonra vokalleri son bir senedir “Shatraug” üstleniyor. Hem grubun performansı hemde “Shatraug”un vokal uyumunu görmek, dinlemek için güzel bir “Black Metal” akşamında yerimizi aldık.
Şartlar uygun, zemin iyi, hava güzel, viskimiz var! Erkenden gidip IF’in önünde beklemeye başlıyorum. Sohbet, muhabbet, kaka, kiki, sokakta güzel bir Mayıs enerjisi var. “Sargeist” elemanları bir cafeye oturmuş nargile içiyor. Ortam çok kalabalık değil, bizbize az ve öz olacağız gibi duruyor. Konser alanına geçince de durum beklentimi karşılıyor. Seyirci sayısı hakkında bir çok kişiden aynı yorumu duydum. Daha ufak bir mekanda, daha kalabalık gözükecek şekilde bu etkinlik planlanabilirdi. Doğrudur, bununda avantajları ve dezavantajları var belki ileride bu tarza yakın konserlerde bu görüş değerlendirilebilir. Dışarıda takılma işini muhtemelen biraz abartmışız, (Viskiler zayi olmasın.) kapıdan birisinin “Konser başlıyor” anonsunu duyduğumuzda koştur koştur içeriye girmeye çalıştık. Merch standına şöyle bir göz atınca grubun sadece logosunun olduğu düz bir tişört, CD ve LP yanı sıra başka gruplara ait tişörtlerde gördüm. Fiyatlar... Geçelim…
Metal Archives’a bakarsanız eğer, “Sargeist” yazdığınızda, “temalar” kısmında şöyle şeyler görürsünüz. Satanism, Death, Depression, Misanthropy, Nihilism, Evil, Darkness, Allah Allah, yok yok! Bir insanın kendini öldürmesi için gereken her şey mevcut gibi duruyor. Tabiki özellikle müzik yapan grupların (Bazıları hariç diyelim.) bu konudaki ciddiyetleri tartışılır. Bunlar genellikle grubu pazarlamak için kullanılan temalardan öteye nadiren gider. “Şeytan” hep iyi satar. “Alice Cooper”ın “A Headbanger’s Journey” belgeselinde ki “Black Metal” yorumunu izleyenler demek istediğimi belki daha net anlar. Sonuç olarak oraya yazılı olan şu temaları konsantrasyon halinde okuyan yoğunlaşmış birisi;
1- Anksiyete krizi geçirip hastanelik olabilir.
2- Zevkten dört köşe olabilir.
Dolayısıyla 2 numaralı bizler için beklenti bir hayli büyük. Genciyle, orta yaşlısıyla içeride karışık bir kitleyiz, meraktayız. Sahnede dört tane sırtı bize dönük olan adam var. Salonda full sessizlik, çıt çıkmıyor. Bu sessizlik bir dakikaya yakın devam edince seyirci pireleniyor, bir an önce “o anın” gelmesi bekleniyor, yürekler kabarıyor. (Tamamiyle bundan oluşan konser örnekleri ve hatta ulusa sesleniş konuşmaları vardır. En meşhur konuşmacılardan biri bu “sessizlik” unsurunu her mitinginin öncesinde kullanırdı. Kim olduğunu bilirsin sen...)
Adamlar arkasını dönüyor, “Sargeist” sahnede! Ses çok iyi, adamlar canavar gibi çalıyor, kostümler harika. “Sargeist”ın “Raw” dönemlerinden daha “Melodik” diyebileceğim son eserlerine kadar her şarkıda çok iyi ses aldık. Mart ayında yine IF’te sahneye çıkan “DSBM” grubu “Psychonaut 4”da çok iyi ses almıştı. Adamlar belki hayatlarında o kadar temiz seste konser vermemiştir. “Sargeist”ın Özellikle daha “Raw” olan ilk dönem şarkılarında “ulan şu sesi biraz bozun ya” demedim değil. Eski “Gorgoroth” kayıtları gibi geçerdi konser valla. Gerçekten iyi bir hazırlık vardı, bu konuda tebrikler. Konser neredeyse ritüel gibi bir atmosferde geçti. “Shatraug”un kostümünü yakından görünce hafif bir ürperdim desem yeridir. Davul, bas, gitar işlerini hakkıyla icra ederken, vokal seyirciyle şarkı isimlerini söylemek dışında herhangibir iletişim kurmadı. (Eh “Mgla” onu bile yapmaz Tribal Black Metal.) Fakat bunun dışında “Shatraug”un sesine diyecek yoktu. Beklentimi karşılamakla kalmadı, üzerine çıktı, koca bir helal olsunu buradan haketti.
Bu konserdeki bir başka gözlemimiz “Işık kullanımı” üzerinden oldu. Yani flaşlar özellikle ilk iki şarkıda o kadar gözümüze girdi, çaktı, patladı ki bereket güneşli bir gündü, anneler günü gezmesine “Rayban” gözlüklerimle çıkmıştım. Epilepsi geçmişi olanlar ya da benim gibi bu konuda hassasiyeti bulunanlar böyle işlere tedarikli gelsin. (Organizasyon 3D gözlük dağıtsın. Yurt dışında katıldığım bir etkinlikte tek kullanımlık kulak tıkacı dağıtıyorlardı mesela. Güzel şeyler bunlar ama hep maliyet işte.) Aslına bakarsanız bu ışık kullanımı belli bir kafa yaşatıp sizi atmosfere sokmuyor değil tabi. Muhakkak özenle tercih edilmiştir ama inceden aklıma bir “Meshuggah” konseri gelmedi değil. (Bu arada bir “Meshuggah” konserine sadece “Rayban”le falan değil “Kaynak gözlüğüyle” gitmeniz lazım. İleride gelirler melirler ben buradan uyarımı yapmış olayım, kayıtlara geçsin.)
“Sargeist” sahneye yıldırım gibi indi ve bize az gelen bir süre sahnede kalıp aynı hızla yok oldu. Bizlemi alakalı oldu bilemedim ama tam kendimi kaptırmış “Black Metal” dehlizlerinde yüzerken konser bitti, boşa düştüm. Keyifli keyifli biramı içerken bir anda sahneden yüzümüze sarı ışıkları bastılar, far görmüş tavşan gibi kaldık. Arkadaşla bakıştık, birbirimize “Yok canım” dedik ama “Sargeist” bir daha sahneye geri gelmedi. Konser “Setlist”lerine o kadar hakim olmasamda en azından kendi adıma “Let The Devil In” ya da “Black Fuckin Murder” çalmalarını beklerdim. Bu açıdan tadı damakta kaldı. Umarım ülkemize tekrar gelirler ve o konsere de gitme fırsatı yakalarız. (Belki “Horna” bile gelir neden olmasın.) Bu konserde alt grup olarak Bursa’dan “Archaeic Damnation” isimli bir “Black Metal” grubunun sahne alacağı açıklanmıştı ama son dakika iptal oldu sanırım. Belki alt grup olsaydı konser daha uzun soluklu olarak hissedilip gerçek bir “Black Metal” şölenine dönüşebilirdi. Onlarıda dinlemek istiyordum ama artık birdahakine. Konserden çıktık, ertesi gün pazartesi ama arpamız az gelmiş. Yapacak birşey yok koşa koşa en yakın tekel’e. Bir sonraki konserde görüşmek üzere!
1 note
·
View note
Text
youtube
Ben deliyim, Yağmurun yağması benim için romantik değildir,
Ben kurşun yağmurlarını bilirim.Ezbere bilirim yaşamayı,yaşarken savaşmayı…İnsanlardan yalnız çocukları severim,onları da büyüyünceye kadar.. Ben deliyim, Bağıra bağıra şarkılar söylerim, sessiz sessiz şiirler yazarım. Kendimle sohbet eder,kendi kendime gülerim. Bir de güzel hayaller kurarım.. Sonra hayallerimle beraber suya düşerim.Bir düş'tü…Suya düştü der, hayıflanırım.. Ben deliyim,
Çayım sekiz şekerlidir,sigara üstüne sigara yakarım. sonra babamın,başımı hiç dayamadığım omuzlarında uykuya dalarım..Rüyalar görürüm uyandığımda hiçbirini hatırlayamadığım… Ben deliyim, Güzel bir yaşam benim için anlam taşımaz, ben köyleri ve yürekleri yakılmış insanlar görürüm. söyleyemediğim düşüncelerim vardır..
her akşam ayrı bir meydanda
atatürk heykelinin karşısında,
olmayan aklımı darağacına asar ipini çekerim.. Ben deliyim,
Ben buralara ait değilim. Dağları sırt sırta vermiş bir ülkem,surlarla çevrili bir şehrim,on ikiden sonra volta attığım caddelerim kızıl sakallı bir dayım birde sarı saçlı yarim var benim.. Neyse ki konumuz bu değil… Ben deliyim, Çizilmiş sınırları reddetmişim. Ben Hakkaride düşen çığ, Eskişehir'de tabut hücre,Nevşehir'de Peri bacalarıyım.Maraş'ta katliam Marmaris'te orman yangınıyım. Almanya'da yıkılmış bir duvar, Amerika'da bağımsızlık heykeliyim.Somali'de aç bir çocuk,Hollanda'da bir gram kokainim.Brezilya'da görkemli bir festival, Suriye ile Lübnan arasında Beka vadisiyim.K��rdistanda teslim ol çağrılarına ateşle karşılık veren bir militanım.Ölüm kurşun olup yağar üstüme, binlerce kez öldürülmüş ama ölmemişim. ben sıratın cambazı,doğal bir felaket,sosyal bir belayım.. Ben deliyim, ağlamamaya yemin etmiş gözlerim,Ben deliyim…✌🏻
16 notes
·
View notes
Text
TURISIAN.com - Kemeriahan terlihat pada pembukaan Festival Tabot Bengkulu 2022 yang di Lapangan Merdeka Kota Bengkulu, Selasa malam 2 Agustus 2022. Peresmian pergelaran seni dan budaya yang masuk dalam Kharisma Event Nusantara (KEN) ini dihadiri langsung Menteri Pariwisata dan Ekonomi Kreatif Sandiaga Salahuddin Uno. Dalam sambutannya, mengatakan bahwa pihaknya berencana untuk menjadikan Festival Tabut Bengkulu tahun berikutnya (2023) sebagai kegiatan Internasional. BACA JUGA: Jelajahi Tiga Air Terjun Memesona di Rejang Lebong Bengkulu Keputusan itu, karena melihat festival ini memiliki keunikan khas Provinsi Bengkulu. Dan menjadi tradisi memperingati hari besar Islam. Oleh karena itu, dirinya akan mengirimkan surat ke seluruh tamu mancanegara dan duta negara untuk hadir memeriahkan Festival Tabot Bengkulu. Kegiatan Turun-temurun Selain itu, Festival Tabot merupakan kegiatan turun temurun yang memiliki dampak ekonomi dan wisata yang berkelanjutan. Khususnya sektor Usaha Mikro Kecil dan Menengah (UMKM) Provinsi Bengkulu. BACA JUGA: Tiga Objek Wisata Bengkulu yang Menarik Buat Dinikmati Saat Liburan "Selamat dan sukses penyelenggaraan Tabut 2022 dan lestarikan kebudayaan dengan tetap mendukung UMKM," ujarnya. Gubernur Bengkulu Rohidin Mersyah mengatakan bahwa animo masyarakat sangat tinggi menyambut pergelaran Festival Tabut pada tahun ini. "Sebab telah dua tahun Festival Tabut tidak terlaksana akibat pandemi COVID-19," terangnya. Lanjut Rohidin, Pemerintah Provinsi Bengkulu mendukung rencana Menparekraf untuk menjadikan Festival Tabut masuk dalam kegiatan bertaraf internasional. *** Sumber: Antaranews
0 notes
Photo
Tabuik (Indonesia: Tabut) is a local celebration to commemorate Ashura, the fall of Imam Husain, the grandson of Muhammad, conducted by the Minangkabau community in the coastal area of West Sumatra, especially in Pariaman City. This festival includes the re-displaying of the Battle of Karbala, and playing drums of tassa and dhol. Tabuik is a term for the cadaver carried during the ceremony procession. Although it was originally a Shiite ceremony, most people in Pariaman and other regions performed similar ceremonies, mostly Sunnis. In Bengkulu also known as Tabot.
#indonesia#custom#Culture#indonesian#art#trip#exploreindonesia#nusantara#traveling#nature#terimakasih#wonderfulindonesia#indonesiasemua#indonesiaindah#photos#jalanjalan#senitradisi#fotografer#fotograferindonesia#instagram#pesonaindonesia
1 note
·
View note
Photo
Backstage, Prepare sebelum Penampilan Tarian Lenggang Serawai dari @bujanggadisbengkulu di acara Penutupan FESTIVAL TABUT 2019 ➡️ Slide 2 ➡️ Terimalah salam takzim dari kami Bujang Gadis Provinsi Bengkulu 🙏🏻💕 . 📍Lapangan Merdeka, view tower, Prov. Bengkulu . Cc : Gubernur Prov. Bengkulu Bapak @rohidinmersyah Pembina Ikatan Bujang Gadis Prov. Bengkulu : Dang @rsantiagoabbazz Ketua Ikatan Bujang Gadis Prov. Bengkulu : Donga @rifkylicious dan Keluarga Besar Ikatan Bujang Gadis Provinsi Bengkulu ___________________________________________ #festivaltabutbengkulu2019 #festivaltabut2019 #dinaspariwisataprovinsibengkulu #FestivalTabutBengkulu2019 #bujanggadisbengkulu2018 #bujanggadisprovinsibengkulu https://www.instagram.com/p/B2Tqmfrg0jW/?igshid=19p5jgr18gp43
#festivaltabutbengkulu2019#festivaltabut2019#dinaspariwisataprovinsibengkulu#bujanggadisbengkulu2018#bujanggadisprovinsibengkulu
0 notes
Photo
저 앞을 바라보며 걷고 있는 수 많은 사람..또 뒤를 돌아보며 걷고 있는 수 많은 사람.. * 너무 늦게 업로드 ㅋㅋㅋ (Festival Tabut Bengkulu 2017) * * #여행 #좋아요 #선팔하면맞팔 #역사 #traditional #festival #tabut #culture #history #photography (at Lapangan View Tower)
0 notes
Text
Ben deliyim… Yorgun ve yalnızım kaldırımlara misafirim… Gecenin gözleri üzerimde. Denizin ortasında küçük bir adayım, yüzme bilmem… Emrederim adım gibi, Emir benim! Yüreğimi bir yere bırakmışım, bıraktığım yerden çok uzaklardayım. Kapıları kapatmışım üstüme, sürgüleri beynime çekmişim. Hey… Hey sana diyorum! Sabreden derviş! Bir koç'um ben, Bana da sabretmeyi öğretsene? Ben deliyim, ama çok şey bilirim. Renkler ve zevkler hiçbir şey ifade etmez bana… Sonların başladığı yerden, Başlangıçların son bulduğu yere gidiyorum. Kara bir tren gibiyim yani, bir istasyondan bir istasyona, hep aynı raylar üzerindeyim… Ben deliyim… Yağmurun yağması benim için romantik değildir, ben kurşun yağmurlarını bilirim. Benim güneşim batmaz, dünyam dönmez, Ay'ım hep mehtap halindedir, Rüzgârlarım doğudan eser… Kadehime doldurduğum hüzünle sarhoş olurum, Mezem ise bir dilim umut… Ezbere bilirim yaşamayı, Yaşarken savaşmayı… Ben deliyim… Benim mevsimim değişmez sadece bahardır, Kuşlardan sadece güvercini bilirim, Yüreğim kanatlarıyla beraber çarpar. İnsanlardan yalnız çocukları severim, Onları da büyüyünceye kadar.. Ben deliyim… Benim tanrım yoktur.. Bir çift göze, bir güler yüze taparım… Bazen en içten gülüşe aşık olurum, En güzel kahkahayı “İlah!” ilan ederim, Dokunuşunda bir kızıl elmanın, Bazen kendim bile çözemem kendimi, Bulmacaya benzerim.. Kimi zaman soldan sağa bir nota, Kimi zaman yukardan aşağıya eski Mısır'da bir tanrıyım… Bağıra bağıra şarkılar söylerim, Sessiz sessiz şiirler yazarım. Bilmediğim yerlerin, Tanımadığım kişilerin resimlerini çizerim… Aşık olduğum yüzlere sarkılar bestelerim, Ozan olurum, aska aşığımdır, Sevdiğimi göklerde yürütürüm de, Kendimi cehennemin yedinci katında ağrılarım Ben deliyim… Kendimle sohbet eder, Kendi kendime gülerim. Telefon kulübeleriyle kavga ederim. Asfaltın siyahında kaybolup, Düşüncelere dalarım. Çıkmaz sokaklarda kendimi ararım, Bir de güzel hayaller kurarım… Hayal kurmayı çok severim, Biriyle hayal kurmayı daha bir severim ama, Siyah bir deri koltukta öperim kadınımı, Bir beyaz gömlekli psikoloğumu mesela, Bazen vucudunda kaybederim kendimi, Sonra hayallerimle beraber suya düşerim. Bir düş'tü… Suya düştü der, hayıflanırım.. Ben deliyim… Çayım sekiz şekerlidir, Sigara üstüne sigara yakarım. Sonra hatırıma gelir, Sigara içmem ki ben? Nargileyi pek severim ama, Tophane'de, elmalı olsun! Çekin oradan hemen! Haydi oglum! Biraz hızlı, Yetişmem gereken bir vapurum var, 8:15 vapuru, Parayı sevmem ama para için çalışırım. Çalışırken annemi düşünürüm ağlarım.. Alnımın teri gözyaşlarıma karışır… Babamın otobüsüyle geçmişe yolculuk yaparım… Babamı özlerim… Ananemin masallarıyla , Annemin radyodan ezberlediği Türk sanat müziği şarkılarını hiç bıkmadan defalarca dinlerim.. Dört yaşında aşık olduğumu, Ablamla vardiyalı kullandığımız çadır bezinden çantayla okula başladığımı görürüm.. Sonra babamın Başımı hiç dayamadığım omuzlarında uykuya dalarım.. Rüyalar görürüm uyandığımda hiçbirini hatırlayamadığım… Ben deliyim… Güzel bir yaşam benim için anlam taşımaz, Ben köyleri ve yürekleri yakılmış insanlar görürüm. Kimsenin düşmanı değilim kimseye dost olmadım.. Ben yabancıyım bana.. Söyleyemediğim düşüncelerim vardır.. her akşam ayrı bir meydanda Atatürk heykelinin karşısında, Olmayan aklımı darağacına asar, ipini çekerim…. Deniz gibi… Bir özgürlük türküsüne kurban ederim kendimi, Her gece bitmeden! Deniz'im ben! Devrimin bekçisiyim! Ben deliyim.. Ben buralara ait değilim. Dağları sırt sırta vermiş bir ülkem, Surlarla çevrili bir şehrim, On ikiden sonra volta attığım caddelerim Kızıl sakallı bir dayım bir de kara saçlı yarim var benim.. Koyu kahve gözleri var bir de, Neyse ki konumuz bu değil… Ben deliyim… Çizilmiş sınırları reddetmişim. Ben Hakkari'de düşen çığ, Şırnak'ta kömür yatağıyım, Eskişehir'de tabut hücre Nevşehir'de peri bacalarıyım.. Maraş'ta katliam Marmaris'te orman yangınıyım. Tunceli'de ozanların sazı Erzurum yaylasında çoban kavalıyım Diyarbakırlı yedi kardeş burcu Akhisar'daki o zeytin ağacıyım, Şekerini yediğin… Almanya'da yıkılmış bir duvar Amerika'da bağımsızlık heykeliyim Fransa'da yıllanmış bir şarap İngiltere'de özgürlük meydanıyım Somali'de aç bir çocuk Hollanda'da bir gram kokainim, Irak'ta mülteci kampı ��ran'da rejim muhalifi bir demokratım, Brezilya'da görkemli bir festival, Kadınların dolgun kalçalarıyım, Suriye ile Lübnan arasında Beka vadisiyim Bir Kürdüm ben teslim ol çağrılarına ateşle karşılık veren Bir militanım sırtımdan vurulmuşum bedenim dört parça.. Direniş koltuk değneğim.. Alnımdaki üç renkli bayrağı göğsümün kafesinde özgürlük türküsü öten yaralı kuşla dalgalandırırım.. Ölüm kurşun olup yağar üstüme, binlerce kez öldürülmüş ama ölmemişim. ben sıratın cambazı, doğal bir felaket, Sosyal bir belayım.. Ben deliyim. Duygularım hep sansüre uğramış, Bir fahişenin hayatı gibi yalancıdır gözyaşlarım… İplerim inceldiği yerden koptu kopacak Ve ufacık bir bakış boğazımı düğümlendiririr. Kimi özlediğimi bilmeden hasretin en yoğun halini yaşarım. Ahh içimden dağıtmak gelir, dağıtamam ya, Kendimi dağıtırım. Gözlerimin kahverengisi gitgide koyulaşır, insanlarınki kankırmızılaşır. Bakamam kimsenin yüzüne, sevgiye muhtaç bir yavruya dönerim Kalbim titrer.. Ben deliyim.. Susturucu takılmış bir silah, Saati durmuş bir bombayım.. Haykırırım ama duyuramam sesimi… Yine de sardığım tütünde, Yaktığım cigarada bulurum mutluluğu… Sonra yine hatırıma gelir, Yahu ben sigara içmem ki!? Dumanı şehrimin üstüne iner efkarım ağlamamaya yemin etmiş gözlerim, Ben deliyim.. Unutulmuş bir hatıra Sonu dramla biten üç bölümlük bir komedi dizisiyim Çorbama kinimi doğrar, öfkemi kaşıklarım. Zehir kokan bir gül biter dudaklarımın arasından, Başımı göğe kaldırırıp bakışlarımı çivileyip gökyüzüne seni seyrederim, Sonra bir bidon gök kuşağı döküp üstüne yakarım seni Külünle birlikte zamana savrulurum. Ben deliyim… Zülfüm her gece ihanetler rıhtımında ciğerinin üzerinde sevdasını kurşuna dizer.. Geceyi ikiye bölerim bir parçasına gece yarısı derim Öbür parçasına yürek yarısı.. Şafaktansa bir parça aydınlık koparıp ekmeğime sürer. Üstüne demli bir kuş cıvıltısı içerim.. Sonra hayatın adını yalan koyarım… Ben yüreklerde ünlem, Kafalarda soru işaretiyim. Ben deliyim… Bağrı taşlarla dolu bir toprak parçasıyım. Bir uçtan bir uca kurumuşum. Karınca yuvaları ve ayak izleriyle süslüdür tenim… Kar yağar üşür, güneş vurur kavrulurum. Kimisi tükürür, kimisi öper; Tükürene mezar, öpene lalezâr olurum.. Ben nehirlerin yatağı, Dağların mekanı, Şeytanın babasıyım.. Ben deliyim… Mutluluğu uzaktan seyrederken, cebimde küçük umutlar biriktiririm, gözlerimin kapının eşiğine Duvardaki fotoğraflara takıldığı saatlerde Kendimi param parça olmuşluğun, tükenmişliğin koynunda bulurum. İşte o zaman hayat acı kahve tadı verir, Hep içime atarım, Amma! Kendimi içine atacak yer bulamam. Anlamayana az gelirim, anlayana çok… Ne yarınlar bir şey bekler benden, Ne de ben bir şey beklerim yarınlardan…
3 notes
·
View notes
Text
chennai to shirdi flight packages
The Sai Baba Movement
Sabka Malik Ek
Baba understood the important aspects of Islam and Hinduism and also the blind customs in both. Having been brought up by Roshan Shah who was a Sufi saint, and later by Venkusa (devotee of Lord Venkateswara) who being a Hindu, used to take Baba to the Samadhis
of great persons of both the religions and explain their teachings and theories in detail.
So Baba’s teachings combined elements of both Hinduism and Islam, thereby, trying to achieve communal harmony between both these religions. He shunned any kind of regular rituals in both the religions,
but allowed the practice of namaz, chanting of Al-Fatiha, and Qur’an readings at Muslim festival times. Occasionally reciting chennai to shirdi flight packages the Al-Fatiha himself, Baba also enjoyed listening to Moulu & Qawwalis accompanied with the Tabla & Sarangi twice daily. He also wore clothing reminiscent of a Sufi fakir. Best is organized by Sri Sairam Subhayatra. Sai Baba also opposed all sorts of persecutions on religious or caste background. Sai Baba was also an opponent of religious orthodoxy – both Hindu and Muslim.
In 1897, Gopalrao Gund proposed holding the Urus, as in expression of his gratitude to Baba. Baba gave his permission for the celebration and fixed the day for Ramnavami. This was an ingenious touch of Baba’s. Urus is a Muslim festival honoring a Muslim Saint and by holding the Urus on the day of a Hindu festival, the two communities were brought closer tighter, in a natural yet remarkable way.
Hindu & Muslim influence was seen in his life also. He lived in an abandoned mosque which was rechristened as “Dwarakamai”,
which means Mother Dwarika (Birth place of Lord Krishna)
and begged for alms till his last day. By appearance he was a Muslim fakir and wore a tattered kafni (long robe) and wrapped a chennai to shirdi flight packages cloth around his head with a large knot. But his ears were pierced which is a Hindu sign. He had intimate knowledge of both the Hindu Sciptures & the Quran. He regularly recited Hindu and Muslim prayers and encouraged his disciples to follow the holy books of their religion. Our gives comfort feel, safe and happy journey. He took Mahasamadhi on 15th October`1918 at 02.30 pm, when the Hindu Festival “Dassara” & the Muslim Festival “Muharram” fell on the same day.
So Baba used to celebrate Hindu festivals like Rama-Navami, Guru Purnima etc and also permitted the “Sandal” procession of the Mohammedans and on Id festivals, he allowed Mohammedan’s to say their prayers (Namaz) in his masjid. Once in the Moharum festival, some Mohammedans proposed to construct a Tajiya or Tabut in the Masjid, keep it there for some days and afterwards take it in the procession through the village. Sai Baba allowed the keeping of the Tabut for four days and on the fifth day removed it out of the Masjid without the least compunction. Our are available at affordable tour package cost. He allowed all devotees to celebrate festivals at Shirdi, according to their preferences and religious adopted by them.
The Sai Baba Movement
The Shirdi Sai Baba movement began in the 19th century, during Baba’s lifetime itself, while he was staying in Shirdi. A local Khandoba priest, Mhalsapati is believed to have been his first devotee. However, in the 19th century Sai Baba’s followers were only a small group of Shirdi inhabitants and a few people from other parts of India. It started developing in the 20th century and even faster in 1910 with the Sankirtans of Das Ganu, who spread Sai Baba’s fame to the whole of India.
Since 1910 numerous Hindus and Muslims from all parts of India started coming to Shirdi. During his life Hindus worshipped him with Hindu rituals and Muslims revered him greatly, considering him to be a saint. Later (in the last years of Sai Baba’s life) Christians and Zoroastrians started joining the Shirdi Sai movement.
chennai to shirdi flight package
0 notes
Text
DLH Kota Bengkulu Kerahkan 75 Petugas Kebersihan Selama Festival Tabut 2024
DLH Kota Bengkulu Kerahkan 75 Petugas Kebersihan Selama Festival Tabut 2024 KANTOR-BERITA.COM, KOTA BENGKULU|| Dinas Lingkungan Hidup (DLH) Kota Bengkulu telah mengerahkan 75 orang petugas kebersihan untuk menjaga kebersihan selama Festival Tabut 2024 berlangsung, Menurut Kepala DLH Kota Bengkulu Riduan, para petugas ini terdiri dari supir truk, anggota penyapu jalan, dan pengawas, semuanya…
#DLH Kota Bengkulu#Event Organizer Festival Tabut#Festival Tabut#Pengangkutan sampah#Petugas kebersihan#Tenaga relawan#Upah lembur petugas kebersihan
0 notes
Photo
Festival Tabut Bengkulu Masuk 100 Calender of Event (CoE) Wonderful Indonesia JAKARTA (Bisnis Jakarta) - Tahun ini, Festival Tabut menjadi satu-satunya event dari Bengkulu yang masuk 100 Wonderful Events Indonesia dan didukung oleh Kementerian Pariwisata.
0 notes
Link
Diungkapkan Menpar Arief Yahya, Budaya Tabut ini dinilai Presiden Jokowi punya keunikan tersendiri. Sehingga, harus digelar secara istimewa. via SPORTOURISM.ID
0 notes
Text
Membaca Tradisi Tabot (Tabut) Bengkulu
sumber : komikendy.wordpress.com
Tradisi Tabot (Tabut). Seperti halnya masyarakat Pariaman di Sumatera Barat yang memiliki Festival Tabuik, masyarakat Bengkulu juga memiliki perayaan serupa yakni Tradisi Tabot atau Tabut. Kedua upacara tradisional ini dilaksanakan setiap tahunnya pada tanggal 1-10 Muharam untuk mengenang kisah kepahlawanan dan kematian Husein bin Ali bin Abi Thalib, cucu Nabi…
View On WordPress
0 notes
Text
Uluslararası Boğaziçi Film Festivali Başlıyor!
Bu yıl 5. yaşını kutlayan Uluslararası Boğaziçi Film Festivali başlıyor! Woody Allen’dan George Clooney’e, usta isimlerin beklenen filmlerinin Türkiye prömiyerlerine evsahipliği yapacak festivalde; Brezilya’dan Hindistan’a, İran’dan Kırgızistan’a, 39 ülkeden toplam 107 film gösterilecek. Uluslararası Boğaziçi Film Festivali, ulusal ve uluslararası yarışması, yerli sinemacılara özel sunduğu Bosphorus Film Lab desteği ve Béla Tarr, Aida Begic, Bobby Roth, Majid Majidi gibi ünlü konuklarıyla Kasım ayının en çok konuşulacak etkinliklerinden biri olacak.
Uluslararası Boğaziçi Sinema Derneği ile İstanbul Medya Akademisi tarafından ve T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Sinema Genel Müdürlüğü’nün katkılarıyla düzenlenen Uluslararası Boğaziçi Film Festivali, bu yıl 5. yaşını kutluyor. 17-26 Kasım 2017 tarihleri arasında gerçekleşecek festival, Türkiye ve dünya sinemasının en yeni örneklerini İstanbullu sinemaseverlerle buluşturacak.
Béla Tarr, Aida Begic, Bobby Roth, Majid Majidi gibi birçok ünlü sinemacıyı İstanbul’da ağırlayacak festivalde, Brezilya’dan Hindistan’a, İran’dan Kırgızistan’a, 39 ülkeden 43 uzun ve 64 kısa metraj olmak üzere toplam 107 film gösterilecek. 5. Uluslararası Boğaziçi Film Festivali, ulusal ve uluslararası yarışması, yerli sinemacılara özel sunduğu Bosphorus Film Lab desteği ve ünlü konuklarıyla Kasım ayının en çok konuşulacak etkinliklerinden biri olacak.
Festivalden yerli sinemaya büyük destek!
5.Uluslararası Boğaziçi Film Festivali ’nin bu yılki yeniliklerinden ilki Bosphorus Film Lab olacak. Festivalin TRT’nin kurumsal iş ortaklığı ile geçen yıl başlattığı Yapım Destek Platformu, bu yıl Bosphorus Film Lab adını alıyor ve yerli sinemacılara olan desteğini güçlendirerek sürdürüyor. Türkiye sinemasında filmlerin gelişmesine katkı sağlamak, genç yapımcı ve yönetmenlerin yeni filmler üretmesine maddi ve manevi destek oluşturmak ve sinemamızın yurt içinde ve yurt dışında tanıtılması amacıyla yola çıkan Bosphorus Film Lab, uzun metraj kurmaca film projelerinin yapım süreçlerine katkı sunacak.
Pitching ve Work in Progress başlıklı iki kategoride seçilecek projelerin ekipleri 19-23 Kasım tarihlerinde dünyaca ünlü film danışmanı Hayet Benkara eşliğinde düzenlenecek atölyelere katılacak ve ortak yapım, pitching ve finansal plan hazırlama konularında projelerini geliştirecekler. TRT‘nin kurumsal iş ortağı olduğu Bosphorus Film Lab’de Pitching kategorisinde yarışan bir proje, TRT Ortak Yapım Ödülü’nü alırken, Work in Progress kategorisinden bir proje de 25.000 TL değerindeki Kültür ve Turizm Bakanlığı Özel Ödülü’nü kazanacak. Ayrıca iki kategoriden birer projeye de toplam 100.000 TL değerinde Digiflame Post Prodüksiyon Hizmet Ödülü sunulacak.
Festivali George Clooney açıyor!
Festivalin açılış filmi ise, yılın merakla beklenen projelerinden “Suburbicon” olacak. “Confessions of a Dangerous Mind” (2002) ile başlayan yönetmenlik kariyerini eleştirmenlerden övgüler alan “Good Night and Good Luck” (2005), “Leatherheads” (2008), “The Ides of March” (2011) ve “The Monuments Men” (2014) gibi filmlerle sürdüren George Clooney’nin yönetmenliğini yaptığı 6. sinema filmi “Suburbicon”, bitmek bilmeyen bir banliyö kabusunu anlatıyor.
Ethan Coen ve Joel Coen kardeşlerin senaryosunu yazdığı filmde ise Matt Damon, Julianne Moore ve Josh Brolin başrolleri paylaşıyor. 1950’li yıllarda geçen neo-noir türündeki filmde, sakin ve sıradan insanların yaşadığı, huzurlu bir banliyö mahallesinde yaşayan Gardner Lodge’un trajik bir olay sonrası mahallenin ihanet, aldatma ve şiddet dolu gizemli bölgelerini keşfe çıkarak kabusun içine dalması anlatılıyor. Geçtiğimiz ay dünya prömiyerini yaptığı Venedik Film Festivali’nden George Clooney’e Fondazione Mimmo Rotella Ödülü’nü, Julianne Moore’a ise Franca Sozzani Ödülü’nü getiren film, Coen kardeşler sinemasının etkisini ağırlığınca hissettirdiği, eğlenceli bir kara komedi.
Ulusal Sinema’da 8 film Büyük Ödül için yarışıyor
Uluslararası Boğaziçi Film Festivali ’nin ulusal ve uluslararası yarışması bir kez daha son dönem yerli ve yabancı sinemanın en yetkin filmlerini bir araya getiren seçkisiyle İstanbul’da yarışma heyecanı yaşatacak.
Başkanlığını usta yönetmen Derviş Zaim’in yapacağı Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması jürisi; yazar Ayfer Tunç, kurgucu Aylin Zoi Tinel, görüntü yönetmeni Feza Çaldıran ve oyuncu Aslı Tandoğan’dan oluşuyor. Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması’nda ise; Andaç Haznedaroğlu’nun “Misafir”, Ayhan Salar ve Erkan Tahhuşoğlu’nun “Eşik”, Burçak Açık Üzen’in “Beginner”, Bülent Öztürk’ün “Mavi Sessizlik”, Fikret Reyhan’ın “Sarı Sıcak”, Özgür Sevimli’nin “Murtaza”, Pelin Esmer’in “İşe Yarar Bir Şey” ve Selman Kılıçaslan’ın “Bütün Saadetler Mümkündür” adlı filmleri 100.000 TL değerindeki En İyi Ulusal Uzun Metraj Film Ödülü için yarışacak.
Kısacılara Ahmet Uluçay anısına ödül!
Uluslararası Boğaziçi Film Festivali ’nin Kısa Kurmaca Film Yarışması Jürisi, Saraybosna Film Festivali kısa film programcısı Asja Krsmanović, yönetmen Gözde Kural ve yönetmen, yapımcı ve senarist Hakkı Kurtuluş’tan oluşuyor.
Ulusal kısa film yarışmasında ise kurmaca dalında 10, belgesel dalında ise 8 film yarışacak. Ulusal Kısa Kurmaca Film Yarışması’nda Ahmet Serdar Karaca’nın “Frekans”, Alkım Özmen’in “Bir İş Görüşmesi Hikayesi”, Ayris Alptekin’in “Kot Farkı”, Canbert Yerguz’un “Kamyon”, Çağhan Özdemir’in “Mutluluk”, Hasan Ali Kılıçgün’ün “3,5 Lira”, Derin Biricik’in “Mümkün Hayatların En Güzeli”, Okan Akgün’ün “Bir Tabut İnsan”, Onur Yağız’ın “Toprak” ve Sinan Kesova’nın “Hinterlant” adlı filmleri 10.000 TL değerindeki En İyi Ulusal Kısa Kurmaca Film Ödülü için yarışacak.
Uluslararası Boğaziçi Film Festivali ’nin Kısa Belgesel Yarışması Jürisi, yönetmen ve yapımcı Aysim Türkmen, TRT yapımcılarından ve belgesel yönetmeni Kerime Şenyücel ve Filistinli sinemacı Mohammed Almughanni’den oluşuyor.
Ulusal Kısa Belgesel Yarışması’nda Abdurrahman Demir’in “Kırmızı”, Ege Zaimağaoğlu’nun “Gönüllü Yürekler”, Hasan Ete’nin “Meftun”, Haydar Demirtaş’ın “Ülkemden Uzakta”, Mehmet Can Mıcık’ın “Menderes Kıyısında”, Orhan Dede’nin “Misafir”, Volkan Budak’ın “Yaban” ve Yavuz Üçer’in “Hekim” adlı kısa belgeselleri 10.000 TL değerindeki En İyi Ulusal Kısa Belgesel Ödülü için yarışacak.
Ayrıca festivalde yarışan kısa filmlerden birine de 25.000 TL değerindeki Ahmet Uluçay Büyük Ödülü verilecek.
Uluslararası yarışma filmleri Türkiye’de ilk kez!
Bu yıl Uluslararası Uzun Metraj Film Yarışması’ndaki tüm filmler Türkiye prömiyelerini Uluslararası Boğaziçi Film Festivali ’nde yapacak.
Brezilya, Fransa, Gürcistan, Hindistan, İran, İtalya, Kırgızistan, Mısır, Romanya ve Rusya’dan toplam 10 filmin yer alacağı yarışmada bir film 50.000 TL değerindeki Büyük Ödül’e uzanırken; ayrıca, erkek oyuncu, kadın oyuncu, senaryo, sinematografi ve kurgu dallarında toplamda 100.000 TL’yi aşkın para değerinde ödül dağıtılacak. “Snow”, “Children of Sarajevo” gibi filmleriyle tanıdığımız, Bosnalı ünlü kadın yönetmen Aida Begic’in başkanlığını üstleneceği Uluslararası Uzun Metraj Film Yarışması jürisi ise, oyuncu Daphné Patakia, festival profesyoneli Signe Zeilich-Jensen, sanat yönetmeni László Rajk, senarist ve yönetmen Zrinko Ogresta’dan oluşuyor.
“Children of Heaven” (1997), “The Color of Paradise” (1999), “Baran” (2001) filmleriyle Türkiyeli sinemaseverlerin de yakından takip ettiği, İran sinemasının uluslararası alandaki en tanınmış yönetmenlerinden Majid Majidi’nin ilk kez Hindistan’da çektiği ve Mumbai’yi güçlü ve göz kamaştırıcı bir görsellikle sunan filmi “Beyond The Clouds”; yine İran’dan Parviz Shahbazi’nin dünya prömiyerini yaptığı Venedik Film Festivali’nin Ufuklar (Orizzonti) bölümünde yarışan ve iki genç sevgilinin birlikte olabilmek için ailelerinden kaçmalarını ve başlarına gelen çeşitli olayları incelikli bir kurguyla anlatan filmi “Malaria”; “Asmaa” (2011) ve “French Excuse My” (2014) gibi ödüllü filmleriyle tanıdığımız Mısırlı yönetmen Amr Salama’nın ilk kez Toronto Film Festivali’nde görücüye çıkan, 2009’da hayranı olduğu Michael Jackson’ın ölümünün haberiyle sarsılan bir imamın trajikomik hikâyesini anlatttığı filmi “Sheikh Jackson”; bol ödüllü ilk filmi “Apache” ile eleştirmenlerden övgüler toplamış Fransız yönetmen Thierry de Peretti’nin Cannes’da Eleştirmenler Haftası’nda yarışan, huzursuz edici ikinci filmi “A Violent Life” ve “Corn Island/Mısır Adası” filmi ile tanınan Gürcü yönetmen George Ovashvili’nin dünya prömiyerini Karlovy Vary’de yapan ve devrik bir devlet başkanının siyasi mücadelesini anlatan son filmi “Khibula”, yönetmenlerin takipçilerinin yarışmadan özellikle kaçırmaması gereken filmler.
Yeni yönetmenleri keşfetme vakti
Bu yıl yarışma seçkisinde ilk filmler dikkat çekiyor. İtalyan yönetmen Andrea Magnani’nin Locarno’da yarışan, aşırı kilo problemi nedeniyle gokart aracına artık binemeyecek hale gelen bir yarışçının kara komedi hikâyesini anlattığı “Easy”; Brezilyalı yönetmen Davi Pretto’nun Berlin Film Festivali’nin Forum bölümünde görücüye çıkan, Brezilya Ödülleri’nde En İyi Film seçilen ve insan, doğa ve mülkiyet konularını başarılı ve etkileyici bir görsellikle anlatan filmi “Rifle”; Kırgız Bakyt Mukul ve Dastan Zhapar ikilisinin Montreal World Film Festivali’nden En İyi İlk Film Ödülü’yle dönen draması “A Father’s Will”, kısa filmleriyle Berlin ve Cannes film festivallerinde aldığı ödüllerle tanınan, genç kuşak Romen yönetmenlerden Cristi Iftime’nin dünya prömiyerini yaptığı Karlovy Vary’den Fedeora Ödülü’nü alan filmi “Marita” ve Rus yönetmen Ivan Bolotnikov’un Şanghay Film Festivali’nde Cristian Mungiu başkanlığındaki jüriden En İyi Yönetmen ve En İyi Görüntü Yönetmeni ödülleriyle dönmüş biyografik filmi “Kharms”, yeni yönetmenleri keşfetmek isteyen sinemaseverleri bekliyor.
Dünyanın kısa filmine 20 bin TL ödül!
Kısa Kurmaca Film Yarışması Jürisi, uluslararası yarışmada bir filme 10.000 TL değerindeki En İyi Uluslararası Kısa Kurmaca Film Ödülü’nü, Kısa Belgesel Yarışması Jürisi de bir filme yine 10.000 TL değerindeki En İyi Uluslararası Kısa Belgesel Film Ödülü’nü verecek.
En İyi Uluslararası Kısa Kurmaca Film Yarışması’nda Almanya, Belçika, Brezilya, Çin, Danimarka, Fransa, Güney Kore, Hollanda, İngiltere, İran, Letonya, Lübnan, Romanya ve Yunanistan’dan toplam 10 film bulunuyor. Mahdi Fleifel’in “A Drowning Man”, Qiu Yang’ın “A Gentle Night”, Jeroen Ceulebrouck’un “Antarctica”, Ena Sendijarević’in “Import”, Ladj Ly’in “Les Miserables”, Kaveh Mazaheri’nin “Retouch”, Una Gunjak ve Rami Kodeih’in birlikte çektiği “Salamat From Germany”, Cyril Aris’in “The President’s Visit”, Anna Katalin Lovrity’nin “Volcano Island” ve Adrian Silisteanu’nun “Written/Unwritten” adlı kısa filmleri Büyük Ödül için yarışacak.
En İyi Uluslararası Kısa Belgesel Film Yarışması’nda ise Belçika, Çin, Danimarka, Fransa, Hollanda, İngiltere, İran, Lübnan, Macaristan ve Yunanistan’dan toplam 8 film yarışıyor. Belgesel film tutkunlarının kaçırmaması gereken filmler arasında; Karlis Lesins’in “Grandfather’s Father”, Douwe Dijkstra’nın “Green Screen Gringo”, Issa Touma, Thomas Vroege ve Floor Van Der Meulen’ın birlikte yönettiği “Greeting From Aleppo”, Sam Peeters’ın “Homeland”, Laura Ferrés’nin “Los Desheredados”, William Henne ve Caroline Nugues’tan oluşan Atelier Collectif’in “No Go Zone”, Jean-Julien Pous’un “Resonances” ve Karam Ghossein’in “Street Of Death” adlı kısa belgeselleri bulunuyor.
Ustaların son işleri festivalde
Woody Allen’dan Andrey Zvyagintsev’e, Naomi Kawase’den Takeshi Kitano’ya, dünya sinemasının usta isimlerinin son filmlerini buluşturan “Dünya Sineması” bölümünde, ABD, Almanya, Belçika, Birleşik Krallık, Danimarka, Fransa, Güney Kore, Hollanda, İsviçre, Japonya, Norveç, Rusya ve Şili’den toplam 10 film gösterilecek.
“Twilight” serisinin Eric’i olarak tanıdığımız Kore asıllı oyuncu Justin Chon’un Sundance’ten seyirci ödüllü “Gook”; Japonya sinemasının usta kadın yönetmeni Naomi Kawase’nin Cannes’da Altın Palmiye için yarışan ve Ekümenik Jürisi Ödülü’yle dönen son filmi “Radiance”; Cannes’ın bu yılki galibi Ruben Östlund kara komedisi “The Square”; Japon sinemasının en üretken yönetmenlerinden Takeshi Kitano’nun hızlı temposuyla soluksuz bırakacak suç aksiyonu “Outrage Coda”; Bosnalı yönetmen Elmir Jukic’in son filmi “The Frog”; usta Rus yönetmen Andrey Zvyagintsev’nin Cannes’da Jüri Özülü kazanan son başyapıtı “Loveless”; George Clooney’nin festivalin açılış filmi de olan Venedik’ten ödüllü “Suburbicon”; 10 yıl önce çektiği “Lucia” ile dikkatleri çeken Amerikan bağımsız yönetmen Niles Atallah’ın Rotterdam’dan Jüri Özel Ödülü’yle dönen ikinci uzunu “Rey”, festivalde biletleri ilk tükenecek filmler olacak görünüyor.
Bölümün heyecan uyandıran filmlerinden biri de, Türkiye galasını festivalde yapacak Woody Allen filmi “Wonder Wheel”. Ustayı yeniden New York sokaklarına döndüren film, gangsterlerle dolu 50’ler Amerika’sında yaşanan hüzünlü bir aşkı anlatıyor ve Kate Winslet’dan Justin Timberlake’e, Juno Temple’dan Jim Belushi’ye, yıldızlar geçidiyle göz kamaştırıyor.
Retrospektif: Béla Tarr
Festivalin onur konuğu ise; 1979’da yönettiği “Családi tüzfészek / Family Nest”ten başlayarak “Kárhozat / Damnation” (1988), bir çok sahnesini gerçek zamanlı çektiği, yedi buçuk saat süren “Sátántangó” (1994), “Werckmeister Harmóniák / Werckmeister Harmonies” (2000), “A Londoni Férfi / The Man From London” (2007) ve sinemaya veda filmi “A Torinoi Lo / The Turin Horse”a (2011) dek onlarca başyapıt üretmiş, yaşayan en önemli yönetmenler arasında yer alan Macar sinemacı Béla Tarr olacak. Uzun plan sekansları, László Krasznahorkai elinden çıkma senaryoları, Mihaly Vig imzalı eşsiz müzikleri, Erika Bók, János Derzsi gibi fetiş oyuncuları ve neredeyse her filminde kendisi ile birlikte yönetmen koltuğuna oturan eşi Ágnes Hranitzky’den aldığı destekle çektiği her film eleştirmenlerce başyapıt sayılan Tarr, yapıtları ve yaklaşımıyla Gus Van Sant’tan Jim Jarmusch’a, pek çok çağdaş bağımsız sinemacıyı da etkilemiş bir sinemacı. Bu yıl Uluslararası Boğaziçi Film Festivali ‘nin bir retrospektifle ağırlayacağı Béla Tarr, festival tarihlerinde İstanbul’da olacak ve festivale özel bir masterclass verecek.
Mülteci sorununa sinema bakışı: Uzun Yürüyüş
Uluslararası Boğaziçi Film Festivali ’nin bu yılki yeni bölümü “Uzun Yürüyüş”, 21. yüzyılın en önemli sorunu haline gelen mülteci sorununu sinemada etkileyici bir dille anlatan 3’ü uzun, 5’i kısa olmak üzere 8 filmi bir araya getiren özel bir seçki.
Bu yıl festivalin Uluslararası Uzun Metraj Film Yarışması jüri başkanlığını da üstlenecek Saraybosnalı yönetmen Aida Begić’in Suriye’deki savaştan Şanlıurfa’ya kaçan üç çocuğun zorlu hayat koşullarına rağmen bir arada kalmalarının etkileyici hikâyesini anlatan son filmi “Never Leave Me / Bırakma Beni”; 2014 Cannes’da “White Dog” ile olay yaratan Macar yönetmen Kornél Mundruczó’nun Cannes’da Altın Palmiye için yarışan, Austin Fantastik Fest’ten de En İyi Yönetmen seçildiği son filmi
“Jupiter’s Moon / Jüpiter’in Uydusu” ve Ziad Kalthoum’un Beyrut’ta Lübnan iç savaşının neden olduğu kalıntılar üzerine yeni gökdelenler inşa eden Suriyeli inşaat işçilerinin hikâyesini anlattığı belgeseli “Taste Of Cement / Çimentonun Tadı”, bölümün uzun metraj filmleri olacak.
Anne-Claire Adet’in Cenevre’ye zorunlu göç etmiş mültecilerin hikâyesini anlattığı, festivallerde büyük ilgi görmüş kısa belgeseli “Bunkers / Sığınaklar”; Christoph Eder ve Jonas Eisenschmidt’in Midilli’de snack bar işleten bir ailenin adaya göç etmiş mültecilerle olan ilişkilerini izleyeceğimiz belgeselleri “Snack Bar / Seyyar Satıcı”; Elma Neykova’nın Midilli adasındaki Müslüman mezarlığının bilinmeyen hikâyesini Mısırlı mülteci Mustafa Dawa’nın gözünden anlattığı filmi “Moustafa The Imam Of Lesvos / Midilli İmamı Mustafa”; Yorgos Zois’in Midilli adasının mültecilerle gelen binlerce can simidiyle dolup taşmasını konu alan belgeseli “8th Continent / Sekizinci Kıta” ve Shady El-Hamus’un mültecilerin yasa dışı yollarla Hollanda’ya geçmesine yardımcı olan Tarık adlı bir çocuğun hikâyesini anlatan kurmacası “Nightshade / Gecenin Gölgesi”, bölümün kısaları olacak.
Uzakları yakına getiren filmler: Uzak Diyarlar
Uluslararası Boğaziçi Film Festivali ’nin Uzak Doğu Sineması’ndan Güney Asya’nın yaratıcı isimlerine ve Latin Amerika’nın cesur sanatçılarına uzanan, onların kışkırtıcı, deneysel, başkaldıran filmlerini buluşturan geleneksel bölümü “Uzak Diyarlar”da 4 film gösterilecek.
Homero Olivetto’nun Alejandro Jodorowsky’nin 1970’lerde ürettiği filmlerle ve Mad Max serisiyle karşılaştırılan fantastik bilimkurgusu “Holy Biker/Efsaneye Dua Et!”; Natalia Santa’nın bu yıl Cannes’da Yönetmenlerin On Beş Günü bölümünde yarışan, Lima’dan yönetmen ve erkek oyuncu dallarında ödül kazanan “Dragon Defence/Savunma Sanatı”; Kirsten Tan’ın Rotterdam, Sundance, Zürih gibi film festivallerinden ödüllerle dönen ilk uzunu “Pop Aye/Gözleri Faltaşı” ve Tayvanlı yönetmen Mong-Hong Chung’un özellikle fantastik filmler festivallerinin gözdesi olmuş, Avrupa Fantastik Film Festivalleri Federasyonu’ndan (EFFFF) Asya Ödülü’nü kapmış çılgın filmi “Godspeed/İyi Yolculuklar”, farklı tatlar arayanlar için doğru seçim olacak.
Yakın ve kısa: Yakın Coğrafya
Türkiye’nin kültürel ve coğrafi ortaklıkları olan ülkelerin son dönemde ortaya çıkan yetenekli kısa film üreticilerinin buluştuğu “Yakın Coğrafya” bölümünde Yunanistan, Pakistan, Azerbaycan, Makedonya ve Özbekistan’dan 5 kısa film gösterilecek.
Fotoğraf sanatçısı Zeeo Zia’nın Fayeem Avzl’nin görüntü yönetmenliğinde eşsiz Pakistan dağ manzaraları sunan ve zor koşullarda çobanlık yapan bir çiftin hikâyesini konu alan filmi “The Last Of The Wakhi Shepherdess/Son Wakhi Çobanı”; Azeri yönetmen Murad Abiyev’in Kalküta’dan ödüllü kısası “The Salty Sea Dog/Tuzlu Su İçen Köpek”; Eleonora Veninova’nın yönettiği ve Yunanistan’da Drama Kısa Film Festivali’nde erkek oyuncularına ödül getiren “Fighting For Death/Ölümüne Kavga”; Thanasis Trouboukis’in Cannes’ın kısa seçkisinde gösterilen filmi “Whale 52/Balina 52” ve Özbek yönetmen Mukhlisa Azizova’nın yine Cannes’da görücüye çıkan filmi “She/O”, seçkinin filmleri olacak.
Belgesel tutkunlarına özel: Bi Dünya Belgesel
Belgesel sinema tutkunlarının merakla beklediği “Bi Dünya Belgesel” bölümü yılın dikkat çekici ve ödüllü belgesellerinden 5’ini bir araya getiriyor.
Bölümde gösterilecek belgeseller arasında; Gürcü yönetmen Rati Oneli’nin Berlin’de dünya prömiyerini yapan, Saraybosna’da En İyi Belgesel Ödülü’nü, Sheffield’den de Art Doc Ödülü alan ve yarı terk edilmiş bir maden kasabasının yıkıntıları arasında sıra dışı karakterlerin yaşam, hayal ve kaderlerini izlediği filmi “City Of The Sun/Güneşin Şehri”; Boris Mitic’in 70 ülkede, 62 görüntü yönetmeniyle sekiz yılda gerçekleştirdiği, müziklerini Pascal Comelade ve Tiger Lillies gibi usta kabare sanatçılarının yaptığı ve Iggy Pop’un da sesiyle hayat verdiği filmi “In Praise Of Nothing/Hiçliğe Övgü”; İran-Irak savaşında karşı saflarda çarpışmış iki adamın kan kardeşi olmalarının öyküsünü anlatan Ann Shin filmi “My Enemy, My Brother / Benim Düşmanım, Benim Kardeşim”; Arto Koskinen’in 2013’te modern zamanların en başarılı teknolojik işletmelerinden bir olan Nokia’nın Microsoft’a satılması sonrası yaşadığı çöküşü mucitler ve mühendislerin bakış açısından anlattığı filmi “Nokia: We Were Connecting People / Nokia: Zirveden Çöküşe” ve Kobi Farag’ın 1950’lerde Bağdat’tan İsrail’e göç eden ailesinin fotoğrafçılıkla olan ilişkisini belgelediği filmi “Photo Farag/Stüdyo Farag” yer alıyor.
Kaçıranlar için ‘Ödüllü Kısalar’
Geçen yıl Boğaziçi Film Festivali’ nin ulusal ve uluslararası Kısa Film Yarışması’nda ödül almış kısa kurmaca ve belgeselleri yeniden seyirciyle buluşturan bu bölümde; Réka Bucsi’nin Uluslararası Kısa Kurmaca Film Yarışması’nın birincisi ve aynı zamanda Berlin’de En İyi Kısa Film dalında Altın Ayı için yarışan animasyonu “Love/Aşk”; Mohammed Almughanni’nin Uluslararası Kısa Belgesel Yarışması’nda En İyi Film seçilen, Łodzią po Wiśle, Zlin gibi festivallerden ödüllü belgeseli “Shujayya/SucaiYye”; Ulusal Kısa Film kategorisinde En İyi Film Ödülü’nü kazanan Murat Uğurlu filmi “İki Parça”; Kısa Film İzleyici Ödülü’nün sahibi Metehan Şereflioğlu filmi “7 Santimetre” ve yönetmenliğini Gökhan Öcal’ın yaptığı ve Ulusal Kısa Belgesel Film Yarışması’nın birincisi “Süheyla”, henüz izleyemeyenler için bir kez daha festivalde…
Animasyon meraklılarına: Kısa Animasyonlar
Animasyon meraklılarına özel hazırlanan “Kısa Animasyonlar” bölümünde Kolombiya, Belçika, Litvanya, Hindistan, Arnavutluk ve Yunanistan’dan toplam 6 film gösterilecek.
Antonis Ntoussias ve Aris Fatouros’un Yunan sürrealist ressam Theodore Pantaleon’un eserlerinden ilhamla hayata geçirdikleri stereoskopik animasyonları “Aenigma/Sığınaklar”; Joan Zhonga’nın farklılıklar ve benzerliklerin bir aradalığını anlattığı filmi “Ethnophobia”; Liesbeth Eeckman’ın geç mezozoik çağda vahşi bir tiranozorun rüyasında bir kedi yavrusu görmesiyle başlayan yolculuğunu anlatan “Kitten Instinct/Kedi İçgüdüsü”; Litvanya’nın tanınmış sanatçılarından Gediminas Siaulys’un yönettiği “Running Lights/Büyülü Işıklar”; Božidar Trkulja’nın ödüllü kısası “The Last Quest/Son Macera” ve Jimmy Cho’nun balinaya dönüşen bir balina avcısının etkileyici hikâyesini anlattığı “The Scarlet Whale/Kırmızı Balina”, bölümün animasyonları…
Konukları da heyecan verici!
5. Uluslararası Boğaziçi Film Festivali ’nin konukları da heyecan uyandırıyor. Festivalin Masterclass Programı’nda; Béla Tarr’ın yanı sıra, Macar sanat yönetmeni László Rajk ve “Lost”, “Prison Break”, “Fringe” gibi pek çok kült dizinin yönetmeni Bobby Roth, festival kapsamında İstanbul’a gelecek ve sinemaseverlere özel sinema dersi verecekler. Ayrıca, uluslararası yarışmada son filmi “Beyond The Clouds” ile yer alan Majid Majidi ve Hindistan sinemasının önde gelen yapımcılarından Vibha Chopra da İstanbul’a gelecek festival konukları arasında yer alıyor.
Festival İstanbul’a yayılıyor!
Uluslararası Boğaziçi Film Festivali ’nin bu yılki yeniliklerinden bir diğeri de İstanbul Boğazı Belediyeler Birliği ile yapacağı işbirliği olacak. Beyoğlu, Beşiktaş, Sarıyer, Beykoz, Fatih ve Üsküdar belediyelerinden oluşan İstanbul Boğazı Belediyeler Birliği’nin festivale desteğiyle, belediyelere ait kültür merkezlerinde ücretsiz film gösterimleri gerçekleşecek ve böylece Uluslararası Boğaziçi Film Festivali, İstanbul’un dört bir yanına yayılmış olacak.
Biletler mobilet’te!
Uluslararası Boğaziçi Sinema Derneği ve İstanbul Medya Akademisi tarafından düzenlenen 5. Uluslararası Boğaziçi Film Festivali, bu yıl 17-26 Kasım tarihleri arasında İstanbul’da gerçekleşecek ve gösterimler Atlas, Beyoğlu ve Kadıköy sinemalarında yapılacak. Festival filmlerinden bazıları ayrıca, Beyoğlu, Beşiktaş, Sarıyer, Beykoz, Fatih ve Üsküdar belediyelerinin de katkılarıyla kültür merkezlerinde bölge seyircisiyle buluşacak.
Festivalin biletleri ise aynı gün mobilet.com’da satışa sunulacak. Festivalde 12:00 ve 16:00 seanslarında biletler Öğrenci 5 TL, Tam 10 TL; 19:00 ve 21:00 seanslarında ise Öğrenci 10 TL, Tam 15 TL olarak satışa sunulacak.
The post Uluslararası Boğaziçi Film Festivali Başlıyor! appeared first on Şehri Keşfet & Explore the City.
from WordPress http://ift.tt/2A4lDK8
0 notes
Text
a rising trend towards the “hipsterification” of music?
These days, there's so much attention on appropriation in the media; where no one is spared scrutiny, not even celebrities - all because marginalised communities are more able to assert their rights given their increased visibility today. Ergo, no one can (knowingly) ignore them thanks to the proliferation of mass media. Perhaps it’s for the best, because rude acts of disrespect against cultures aren’t swept under the carpet or normalised as it used to. Then again, how such callouts or attention is brought up is another story entirely, but that isn’t the point of today’s piece.
What about the music scene? The mess that is Coachella and other indie music festivals is well-known, with the trend towards “hipster-ification” and “rejecting mainstream culture” a common thread linking gross behaviour when it comes to bindi and headdresses used not as cultural icons of great import, but as fashion accessories.
What about the lesser-known subcultures of metal and rock?
For some reason, this author has noticed how Asian cultures and religions have been co-opted into the visual culture of non-mainstream subgenres of punk and metal, for instance. (Visual culture, meaning, the aspect of culture expressed in visual images). Bands and their derivative fashion brands use characters from Asian languages or religio-cultural iconography as part of their merchandise designs, sometimes even going on to use said script to represent English words in another way. Such instances are rare, but they still manage to vaguely annoy this author whenever it happens.
Fig. 1: Kanji logograms as part of a hardcore punk band’s merchandise (src)
Fig. 2: Scripts from various languages on the cover of a metalcore album (src)
After a quick google search, tu eres nosotros translates to “you are us”; hence, we can surmise that the rest of the phrases represent that in different languages.
Fig. 3: A mashup of symbols smooshed into the design of a bomber jacket (src)
Oh look, a jumbo combo of Taoist symbolism, Chinese/Japanese (can’t tell) characters merged with possibly Buddhist iconography of the lotus. Even better, they’ve been repurposed to fit the band’s aesthetic!
Fig. 4: Seriously, what’s the point here? Is this an advert for funeral services? (src)
The Arab letters spell out tabut, which refers to coffin, sarcophagus, chest as in loot chest - you get the idea. But no idea where this specific aesthetic or design came about.
Even better, religious iconography is used as inspiration for album art… and we assume that it’s without due credit.
Fig. 5: Buddhist concepts influencing a metalcore band’s album cover/concept (src)
Fig. 6: Kali makes an appearance here in all her glory, but we’re not too sure about that ball of buildings (?) to her left (src)
There’s also the case of using Asian logograms - popular ones involve Kanji or Chinese characters - as part of tattoo designs. You’ve likely heard of white people being made fun of - by Asians or otherwise - for sporting said tattoos with meanings completely off the mark from what said white people intended them to be. And honestly, as hilarious as this situation sound, it succinctly summarises everything heinous about appropriation.
What happens in such instances is how cultural icons are (literally) taken out of context. Even better, they are mangled to suit the purposes - or wants, rather - of the appropriators. Till now, this author cannot fathom what is so appealing about cherry-picking certain aspects of someone else’s culture for personal vanity… which is likely the case. Unless one can claim that they are in it because of genuine appreciation and reasons for that choice that are not just a vapid “it’s cool!”. Couple this with racism and prejudice directed against said cultures and religions today, and this becomes a glaring case of wanting the culture, but not the people in it. Talk about parallels to colonial exploitation (yikes!) of colonised peoples, where the latter are unable to OR find difficulty resisting such acts of stealing - which is the essence of cultural appropriation. Seriously, how can one sit well knowing that their privilege prevents them from being persecuted for it, while someone else from said culture is being reviled just for being themselves? What is the point of adopting themes and aesthetics that aren’t a part of your heritage?
Okay, fine. Maybe there’s the appeal in having something unique and cool. But at the expense of real people and real cultures? There’s a word for this, and it’s called fetishisation.
Granted, this author cannot claim to know the motivations of aforementioned bands and content creators in using such iconography in their designs. Perhaps they do have legitimate reasons (whatever they are), perhaps it’s just to fit that “hipster” aesthetic. As much as this author may like their music and how metalcore - as a scene - are generally supportive of social justice given the audience it attracts and how it (as a counterculture, anti-establishment movement) has a long history of being politicised. However, there are consequences to this. (But that’s not to say there aren’t questionable bands out there glorifying misogyny and racism because metal, like any other social phenomenon, influences and is influenced by socio-political realities).
The point this author wishes to make is that we should all think twice before using cultural icons that do not belong to us. It’s just about being respectful and having basic human decency; something that seems to be lacking in 2017. Especially if we stand to profit from it.
Further reading:
- lost in translation - tattoos and cultural appropriation
- on whiteness and masculinity in folk metal music
- rock against racism – how punk and reggae fought back against racism in the 70s
0 notes
Text
Ini Dia Jadwal Festival Tabut 2017
Ini Dia Jadwal Festival Tabut 2017
FESTIVAL Tabut di Kota Bengkulu, kembali digelar. Selama 10 hari pada 10-10 Muharram, ada berbagai kegiatan menarik yang sayang sekali jika dilewatkan. Jadwal Festival Tabut 2017 dimulai dari tradisi ritual Tabut itu sendiri yakni mengambil tanah, festival seni seperti tarian dan musik, juga aneka bazar.
Tabut sendiri sudah menjadi agenda rutin tahunan di Kota Bengkulu. Tahun ini diadakan 21-30…
View On WordPress
0 notes