#Faruk Çekiç
Explore tagged Tumblr posts
Text
Altınova’da sünnet şöleni coşkusu
Altınova Belediyesi 16. Kültür Festivali kapsamında ilçede yaşayan 20 çocuk sünnet ettirildi. 19’uncu Sünnet Şöleni Altınova Belediyesi 16. Kültür Festivali kapsamında ilçede yaşayan 20 çocuk sünnet ettirildi. Sağlık kontrollerinden geçirilmesinin ardından hastanede sünnet ettirilen çocuklar için festival kapsamında Altınova Belediyesi Hersek Sahili Plajında tören düzenlendi. Sünnet şöleni bu…
View On WordPress
#16. Altınova Kültür Festivali#Ali Yurt#Altınova#Azem Sadiki#Belediye Başkanı#Bosna Hersek#Erkan Uysal#Faruk Çekiç#Haris Ramovic#Karadağ#Kültür#Konjic#Makedonya#Metin Oral#Osman Çatic#Sünnet#Sünnet Şöleni#Studenicani#Tuzi#Yalova#Yasemin Oral
0 notes
Text
Edirne Keşan'da AK Parti'de seçimini yaptı
https://pazaryerigundem.com/haber/190332/edirne-kesanda-ak-partide-secimini-yapti/
Edirne Keşan'da AK Parti'de seçimini yaptı
Edirne’nin Keşan ilçesinde gerçekleştirilen AK Parti İlçe Başkanlığı’nın genel kurulunda 15 Ağustos 2024 tarihinde atamayla başkanlığa gelen Savaş Pekdemir, bu kez yapılan seçimle ilçe başkanı oldu.
Erdoğan DEMİR / EDİRNE (İGFA) – AK Parti Keşan İlçe Başkanlığı’nın olağan genel kurulu Keşan Belediyesi Selim Sesler Konferans Salonu’nda gerçekleştirildi.
Divan Başkanlığını Seda Gören Bölük’ün yapıtğı genel kurulda konuşan AK Parti Keşan İlçe Başkan adayı Savaş Pekdemir, göreve geldiği 15 Ağustos 2024 tarihinden bu yana yaptığı çalışmaları özetledi. Amaçlarının daha güzel bir Keşan, Edirne ve daha güzel bir Türkiye olduğunu ifade eden Pekdemir, AK Parti ailesi olarak çok çalışarak Türkiye’yi 2053 ve 2071 hedeflerine taşıyacaklarının sözünü verdi.
Genel kurulda konuşan AK Parti Edirne İl Başkanı Belgin İba ise, AK Parti çatısı altında bugüne kadar görev yapan ve bayrağı taşıyarak omuz verenlere şükranlarını sunarken, vefat edenlere Allah’tan rahmet diledi. AK Parti kongrelerinin sadece bir görevlendirme süreci değil, bir motivasyonun yenilendiği, birlik beraberliğin perçinlendiği anlar olduğunu ifade eden Başkan iba, “Bugüne kadar ve hep birlikte ben değil, biz diyerek yürüdük. Bugün buradaki birliğimiz bir arada olmamızın en büyük sebebi, AK Parti her zaman milletimizin vicdanının umudu, sarsılmaz iradesi ve yarınların teminatı olduğu için neyin neyin mücadelesini verdiğimizi çok iyi biliyoruz.” dedi.
Edirne’de son 23 yılda 55 milyara yakın yatırım yapıldığını belirten Başkan İba, aldıkları her kararda en çok teşkilatlarına güvendiğini ifade ederek, “Bir liderin arkasında yürümek onun izinde yürümek bizim için çok büyük onurdur. Bugüne kadar görev almış kardeşlerimize şükranlarımızı sunuyor, yeni görev alacak arkadaşlarımıza da başarılar diliyoruz. Kongremizin tekrardan hayırlara vesile olmasını diliyorum” dedi.
Edirne Milletvekili Fatma Aksal da, kongrede genel gündem ve siyasete yönelik açıklamalarda bulundu.
Konuşmalar sonrasında Faaliyet Raporu, Gelir Gider ve Kesin Hesap Raporu ayrı ayrı ibraya sunuldu.
Savaş Pekdemir başkanlığındaki tek liste ile yapılan seçimlerde yeni yönetime; Ragıp Taş, İbrahim Köroğlu, Yasemin Karabal Çakal, Bülent Koyuncu, Erdoğan Taşçı, Elif Sarıkeçe, Ayşe Fırat, Haluk Kaba, Sami Kaya, Mustafa Karadağ, Burak Savut, Mehmet Şemin, Tuncay Çelik, Serkan Çayır, Sema Sevinç Kılıç, Murat İnal, Osman Başak ve Emre Er seçildi.
Keşan’ı Edirne’de temsil edecek İl Delegeleri ise şu isimlerden oluştu:
Abdullah Kemik, Adnan Vural, Ahmet Girgin, Ahmet Öztopuz, Alaeddin Uzun,Ali Yalvuç, Asilcan İrcan, Atakan Demirciler, Aydoğan Örs, Ayser Saygı, Ayşe Fırat, Beril Üğdül, Birol Ocak, Buket Pelvan, Burak Savut, Bülent Koyuncu, Bülent Sepil, Celil Gümülcineli, Cemal Yazıcı, Ednan Demirel, Elif Bilgin,Emin Akıntı, Emrah İnal, Emre Er, Emrullah Meriç, Ercan Dağlı, Ercan Kınık, Erdoğan Taşçı, Erkan Yalaza, Esra Aksal, Etem Toptani, Fahrettin Savcı, Faruk Filcan, Fatih Erden, Fatma Aksal, Ferat Gülver, Feyyaz Öztopuz, Gökhan Çevikel, Gültekin Süzgün, Gürcan Kılınç,Hakan Çevikel, Halil Garip, Haluk Kaba, Hamza Vural, Harun Altın, Hatice Göçer, Hüseyin Boyalık, Hüseyin Güntek, İbrahim Çetin, İlkay Dilbas, İlker Baydur, İsa Vural, İsmail Sivrikaya, Kaan Karlıdağ, Kadir Köseler, Levent Akan, Mehmet Kuru, Mehmet Şemin, Mehmet Taner Altın, Müjdat Dağ, Muhlis Vural, Murat Emre Yılmaz, Murat İnal, Murat Kabayel, Mustafa Helvacıoğlu, Mustafa Türker, Müslim Çekiç, Necmettin Tezmen, Nehir Gergin, Nuriye Altın, Onur Karasakal, Orhan Kıral, Osman Başak, Özcan Ihlamur, Özgür Savut, Öznur Çevikel, Ragıp Taş, Salih Arslan, Salim Değişçi, Sami Can Mercan, Sami Kaya, Savaş Pekdemir, Sefa Atılgan, Sema Sevinç Kılıç, Semih Can Çaylar, Serkan Çayır, Soydan Çetin, Şaban Ağaoğlu, Şaban Çevik, Şafak Uslu, Şeddoğan Yargı, Tayfur Örs, Yakup Balcı, Yasemin Karabal Çakalı, Yaşar Bayar, Yılmaz Değer, Yunus Yağcı, Yusuf Uzdilli.
BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.
1 note
·
View note
Text
Anıları Sağarken
✍🏻 Yavuz Kürkçü
https://www.gundemarsivi.com/anilari-sagarken/
Senin adını ben seçtim, oğlum; anneni kandırdım, nüfus memuruyla savaştım. Babam da, onun babası da çocuklarına isim koydular, ama kavgasız, didişmesiz. Hoca çocuğunun adını kulağına okurken, babam kasıntıyla ellerini göğsünde kavuşturmuş, gözleri gururdan yarı şehla, ağzının ucunda en zor kazanılanı bir söze feda ederkenki boş sırıtma. Yabancı değil bu gülümseme bana.
Hani, Erciyes’in karlı sularıyla beslenen Dervenk’e geziye gitmiştik ya. Vadinin yamacındaki belli belirsiz delikten süzülüvermiştik içeri. Ansızın apaydınlıktan koyu karanlığa dönüveren mağaranın derinliklerine, birbirimizin elini kaybolmayalım diye -daha çok korkuyla- tutarak, sonsuzluk kadar uzun bir zamanda girmiş, ilk Hristiyanların baskılardan kaçtıkları dönemde saklandıkları bu oylumda bulmuştuk kendimizi.
Tepelerde bir yerlerden içeri süzülen gün ışığı, köşede katmerli karasıyla ocak yeri… Titreşerek bakışmıştık çevremize ve geçmişimize. Mutlaka sığınmıştık buraya tarih boyunca, hem de kaç kez. Yabanıl hayvanlardan kaçmış, gücümüz yettiğini avlamıştık. Karılarımıza sarılmıştık, kardeşlerimize ve çocuklarımıza. Gün döndüğünde, ateşin yalımları yüreğimizi ışıtırken oturduğumuz yerde ağırdan başlayıp giderek benliğimizi sarsan salınıma kendimizi kaptırmış, ilahiler okuyoruz.
Çarpılmış yürek ve ayaklarımızla Ekim güneşinde şaşırmıştık. Sonra on üç yaşın aldırmazlığıyla atıvermiştik dereye bedenlerimizi, kökü-kaynağı derinde bir utanma duygusuyla beyaz donlarımızı çıkarmadan. Suda yüzen sarı-boz kocaman püskürük kayaları insanüstü varlıklar gibi ellerimizde tartmıştık.
Üçümüz de aynı anda görmüştük, taş teknede kan kırmızı üzümleri ak baldırlarına sıçratarak ezen kızları. Damaklarımızda daha tadılmamış şarabın burukluğu ve belimizden aşağıda tanımsız kıpırtılar… Soluk almadan izlemiştik, sindiğimiz kayanın ardından, kulağımıza erişemeyen türkünün ezgisine uygun sallanan kalçaları ve onları saran şalvarların renk cümbüşünü.
Ve birden fırlamıştı taşakkapan, dikitlerle kaplı, boz-bulanık ve demir cevherini andıran kertenkele irisi gövdesiyle. Korkunun ataklığa dönüştüğü, o andan da kısa anda taşları kapıp biz de peşinden… Sonunda kıstırmıştık dinozor bozuntusunu. Kafasını, sığındığını sandığı kayaların arasına sokmuş, doğayla bütünleşmiş bekliyor gitmemizi. Sopayla bastırdığımız kuyruğuna ilmeği bin güçlükle geçirdik.
“Soyu tükenmiştir herhalde bu hayvanın, muallim bey? Pastırma yazı bastırdığında, bir de baharda ortaya çıkıyorlar,” diyoruz. “Çocuklar, bırakın gitsin zavallı yaratığı.” Manastırdan bozma yatılı okulun avlusunda taşakkapan, ipin ucu elimizde, öğretmenin yürekliliğini sarsmak için ayakkabılarına yaklaşıyor. “Okulun laboratuvarına hediye edeceğiz, muallim bey.” Hayvan, soluktan sessiz sürünüyor pabuçlara. Kayseri’den haftada bir gelip iki gün süreyle zenginlerin çocuklarına Romalıları ve Fenikelileri anlatmakla yükümlü, ikinci karneden sonra kırlarda elinde curasıyla “Atımı Bağladım Ben Bir Meşeye” türküsüne mahkûm, dar gelirli ve kentteki Cumhuriyet Bayramı törenlerinde hamasi söylevler çeken ve de Amerikalı müdür yardımcısının pembe-ak tenli, varisli karısına âşık Faruk öğretmen, bacaklarının arasındaki en değerli varlığını koruma içgüdüsüyle, ama erkekliğe sürdürmeden, “Alın, ne yaparsanız yapın. İsterseniz atölyeye götürün.”
Atölye deyince, oldum olası yağlı-yongalı önlükleriyle sınıfın en güçlülerinin en azman raspalara ve eğelere el koymasına ses etmeyen ustaları anımsarım. Mengeneye güçlükle sıkıştırdığım demir parçası, dönem sonuna dek ince dişli eğenin iniltileriyle çekiç olacak, hiçbir çiviye vurmamak için.
Atölyenin arkasındaki sessiz kalabalık, hangi anlamsız, belki de en anlamlı, erkekçe kavgayı izlemenin beklentisinde. Manastırdan arda kalan çan, taş yapıların arasından yankılanıyor. İman tahtasına balyoz gücüyle insin istenen, hınçla vurulan yumruklar, güçsüz bedenlerin zavallı savrulmaları… Kazanmak önemlidir, kavgaya çağırmak daha önemlisi.
Bu ilkelliği atlayan ileri sınıfların öğrencileri, yiyecek dolaplarının yanında evden paketi gelen küçükleri kıstırmışlar, istemez gibi istiyorlar; her çeşitten bir avuç: Ankara sucuklarından, kayısılardan, kuru üzüm, fındık-fıstık, pestil ve şemşamerden – Kayserilinin ağzına bir avuç atıp da elinin yardımına sığınmadan çitlediği, yürürken ardında kabuklu bir iz bıraktığı ayçekirdeklerinden en çok.
Sararmıştır kim bilir o fotoğraf, kaç yıl geçti aradan. Kum yığınının tepesinde beş kişi: Tuğrul, Doğan, Şadi’nin kardeşi Nataşa (o zaman kız gibi güzel bir çocuk), Dedeoğlu, ötekini çıkaramadım. Tuğrul idama mahkûm oldu, af yasasıyla ömür boyu hapisle kurtardı. Dolaşmadığı mapushane kalmadı. 1948 doğumludur, hapisten çıktığında ellisine merdiven dayamış olacak. Doğan kaç kez yattı, çıktı. Şimdi ülke dışında. Dedeoğlu doktor oldu; tutturdu doğuya gideceğim diye. İnsanlara adamıştır kendini. Yıllar sonra Ankara’da karşılaşmıştık. Gözleri biraz daha bozulmuş, saçları iyice seyrelmiş. Şadi dışişlerindeydi, kardeşi de galiba. Yahu, biz Kirkor’la, Agop ve Serkis’le sınıf arkadaşıydık. Onların soyundan mıdır sindirmeyle, öldürmeyle devlet kuracak olanlar?
Ayakkabı boyacısını çıkaracağım bir yerlerden. Dikmen’de güneş yanığı bedeniyle, gömleği fora etmiş, her fırsatta amuda kalkan Erol bu. Komşunun kızı Suzan -Tuğrul’un yaşıtıdır- hemen yanı başımızdaki kuyunun suyu kireçli bahanesiyle çeşmeye inerdi bağın eteğine. Şimdi anlıyorum nedenini. Ama bir denizci teğmenle evlenmişti; adamla evlerinin önünde tavla oynamıştık – üniforması bembeyaz, düşlerinde amiral. Nasıl akıl ettiysem, yenilmiştim. Çalıştığım kurumun kapısında ayakkabı boyuyor Erol. Tanımazdan gelsem. O beni daha önce tanıdı. “Dikkat et!” dedi yalnızca. Yukarıda arkadaşlara söyledim hemen: “Kapıya bile sivil polis yerleştirmişler, içeridekiler yetmezmiş gibi.” Sahi, ne yapıyoruz ki biz? Sendikacılık, yasaların tanıdığı bir haktır ve kullanılmalıdır.
Polis cipi, hayrettir, hiç sarsılmadan yol alıyor. Kitapları yakmaya kıyamadım. Nice keskin aydın kişinin, yaza girdiğimiz günlerde bacaları tüttü hep. Belki de banyoda yakıp, suyuyla gusül abdesti almışlardır. Elim varmadı yakmaya. Kara gün dostu arkadaşım, kardeşinin kömürlüğünde sakladı hepsini. İki enerji kaynağı bir arada. Ne çileli işmiş düşünmeye çalışmak! Kontrgerilla oluşmamış henüz. Adamlar ne yaptıklarını bilmiyorlar. Çoğumuzu adamdan sayıp ilk furyada içeri alıyorlar. Eh, şimdi girdik aydın sınıfına. O sınıfla sınıfsızlık arası tabaka çoktan sınıfta kalmıştır, ya. Peki, sınıfı geçen kim?
Yıllardır hep böyle olur. Sıkıntıdaysa başım, o ezgi deler düşlerimi—adını koyamadığım: marş desem değil, türkü hiç, hiç değil. Derinden gelen, kol kola yürüyen kitlelerin deprem kadar derinden, sevda kadar içli, bilgi gibi ak kanatlı coşkusudur, yatak odamızın içinden geçen.
Alman doktor, yapay sevecenliğin goncalarını kondurmuş donuk gülüşüne: “Eşiniz bana gelemeyecek kadar hasta olamaz. Atalarınız Viyana kapılarına dayanmışlardı üç yüzyıl önce.” Tek sözüm yetiyor: “Önyargılısınız!”
Gündüz vakti, yarım saate kalmadan, hem de muayenehaneyi kapatıp geliyor. Karım sıkılıyor; yatağın yanında ütü tahtası açık, üstünde öteberi. Ortalık biraz daha düzenli olsaymış keşke. Doktor giderken asansörü çağırıyorum, istemiyor. Merdivenlerden inip çıkmak daha sağlıklıymış. Son söz kendisinde kalsın diye geldi, biliyorum. Aydınlık yüzünün ve mesleğinin saklayamadığı yanını kusuyor: “Sizde gizli saldırganlık var!”
Yatağının gıcırtısından anlıyorum uykunda döndüğünü, oğlum. Annenin başına hantal elimi tüy yumuşaklığında dokundurmaya çalışıyorum. Ateşi hâlâ düşmemiş, dudakları kupkuru. İlacı almasına iki saat var daha…
…Ana rahmine süzülüyorum geriye doğru, tek hücreye dönüşüp atalarıma kavuşmaya. Zaman içinde şimşek hızında bir yolculuk bu, tökezleniyorum. Mağaraların dibinde dehşetten büyümüş gözler; saklanmak, nereye? Alkolle dolu kavanozun içindeki tepetaklak taşakkapan, görünmüyor tel tel beyaz kurtçuklardan. Sürüngenin doğal asalağı bunlar. Tül perdeleriyle sarmışlar koca alâmeti, kefen olmuşlar. Akdenizli komşularımız, ayağı yerde baldır biçimi şarap şişesine basmışlar Dionisos’un kırmızı kanını; kısmet olmadı içmek Kayseri’nin şarabını. Yurdumuz hepten atölyenin arkasına döndü. Tuğrul’a yazmaya elim varmıyor, kaçıncı kez hücreye atılıyor. Doğan’a telefon etmeliyim, sıpaya. İkimize de Deli Haydar sıpalığı yakıştırmıştı—“küçük inatçı” demenin hoyratçası. Serkis ölmüştü, anımsıyorum. Şadi’yi de vurmuşlardır veya vurulacaktır. Polis Erol ya müdür yardımcısıdır ya da müdür. Ama mutlaka işkence tezgâhlarında bellettiği yüzüyle arananlar listesinde. Kalabalıklar geçiyor gene odayı bir baştan; sonsuzda, belki de yakın gelecekte haykıracakları türkülerin neşesiyle dolabın aynasında dans ediyorlar. Ütü, tahtasının üstünde deli gibi gidip geliyor. Saldırganım ben, sal-dır-ga-nım, sal-dır…
“Uyu, canım karıcığım. Daha ilacını almana zaman var. Hep böyle oluyor, biliyorum; sen ateşlendiğinde ben sayıklıyorum. Bakarım canım. Oğlan üstünü açmıştır gene.”
Akıllı oğlum benim. Adını ben koydum senin, anneni kandırıp. İyi uykular, canım yavrum.
Not: Bu öykü çıkaracağım Kırıntılar öykü kitabımdan bir bölümdür.
Yavuz Kürkçü
#öykü#kurgu#nostalji#kitapyakılması#aydın olmak#doğum#edebiyat#hayat#adalet#deneme#tarih#sevgi#toplum
0 notes
Link
Türkiye U20 ve U23 Atletizm Şampiyonası’nda piste çıkan sporcularımız, 2'si Türkiye rekoru başta olmak üzere çok sayıda başarılı derecelere imza attı.
24-25 Haziran tarihlerinde Bursa’da yapılan ferdi yarışlarda 600’den fazla atlet yarışırken, Fenerbahçeli sporcular sırıkla atlamada 2 Türkiye rekoru kırdı.
Şampiyonanın ilk gününde sırıkla atlama U20 kadınlar mücadelesini kazanan Mesure Tutku Yılmaz, 4.22’lik yüksekliği ikinci hakkında geçti ve U20 Türkiye rekorunu yeniledi. Bu yaş grubunda eski rekor, 4.21 ile Demet Parlak’a aitti. İkinci günde yapılan erkekler U23 müsabakasında ise sahneye Ersu Şaşma çıktı. Geçen hafta Süper Lig’de 5.50’yi deneyen ancak başarılı olamayan Ersu, bu kez 5.45 atlayarak kendisine ait U23 Türkiye rekorunu 5 santimetre geliştirdi. Sporcularımızın elde ettikleri diğer başarılı sonuçlar ise şöyle:
U23 ERKEKLER BİRİNCİLER 1500 METRE: ABDULLAH ÖZDEMİR 110 METRE ENGELLİ: FURKAN AKTAŞ YÜKSEK ATLAMA: ENES TALHA ŞENSES SIRIKLA ATLAMA: ERSU ŞAŞMAN(U23 TÜRKİYE REKORU) İKİNCİLER 200 METRE VE 400 METRE: MAHSUN KORKMAZ 800 METRE: ABDULLAH ÖZDEMİR U23 KADINLAR BİRİNCİLER 800 METRE: DAMLA ÇELİK 1500 METRE: DAMLA ÇELİK UZUN ATLAMA: ECEM ÇALAĞAN İKİNCİLER GÜLLE ATMA: AYSEL YILMAZ U20 ERKEKLER BİRİNCİLER 100 METRE: UMUT UYSAL 200 METRE: AŞKIN SADİ AŞKIN 800 METRE: MUSTAFA POLAT 1500 METRE: AHMET MUTLU UZUN ATLAMA: YUNUS EMRE GÜMÜŞ SIRIKLA ATLAMA: ÖMER FARUK ÇANAKÇI CİRİT ATMA: ÖMER FARUK AVAN İKİNCİLER 100 METRE: AŞKIN SADİ AŞKIN 110 METRE ENGELLİ: İSMAİL EREN ADIGÜZEL 3 BİN METRE ENGELLİ: AHMET MUTLU ÜÇÜNCÜLER 400 METRE: EMİRHAN KOŞ 110 METRE ENGELLİ: DOĞUKAN KILCIOĞLU UZUN ATLAMA: EGEHAN KARABULUT 3 ADIM ATLAMA: BATUHAN ÇAKIR YÜKSEK ATLAMA: BATUHAN ÖNDER ÇEKİÇ ATMA: MEHMET KAŞ DİSK ATMA: BURAK DERTLİ U20 KADINLAR BİRİNCİLER 100 METRE: ZULHA ARMUTÇU 400 METRE: ZEHRA ORAL 3 BİN METRE: İNCİ KALKAN 5 BİN METRE: EMİNE AKBİNGÖL 100 METRE ENGELLİ: NEFİSE KARATAY 400 METRE ENGELLİ: BÜŞRA ALTINBAŞ UZUN ATLAMA: NEFİSE KARATAY 3 ADIM ATLAMA: ESRA YILMAZ YÜKSEK ATLAMA: RÜMEYSA ÖKDEN SIRIKLA ATLAMA: MENSURE TUTKU YILMAZ(U20 TÜRKİYE REKORU) CİRİT ATMA: ESRA TÜRKMEN İKİNCİLER 200 METRE: ZEHRA ORAL 3 BİN METRE: AYŞE ECER 5 BİN METRE: DİLEK ÖZTÜRK 400 METRE ENGELLİ: LEYLA YANARDAĞ YÜKSEK ATLAMA: DOĞA OLGA ÖZBAKİ CİRİT ATMA: MÜNEVVER HANCI ÜÇÜNCÜLER 400 METRE: ZELİHA ÖZMEN 1500 METRE: AYŞE ECER 3 BİN METRE: EMİNE AKBİNGÖL 100 METRE ENGELLİ: HAYRUNİSA KAPAR 400 METRE ENGELLİ: ELİF POLAT ÇEKİÇ ATMA: GİZEM İLGAR
5 notes
·
View notes
Text
Pratisyen Faruk Çekiç
Aşağıda Pratisyen Faruk Çekiç bilgileri bulunmaktadır. Sizlerde Aile Hekimliği-Genel Tıp Doktoru doktoru arıyorsanız Pratisyen Faruk Çekiç ile iletişime geçebilirsiniz. İlgili doktorun iletişim bilgileri Adresi : ve telefon numarası : Uzman telefon numarasını belirtmedi buradan doktora ulaşabilirsiniz. Size sunduğumuz bu hizmet sadece doktorlar hakkında bilgi vermektedir. Her hangi bir sağlık…
View On WordPress
0 notes
Text
Bayram tatilinde hırsız önlemi
https://osmaniyemhaber.com/?p=41841 Bayram tatilinde hırsız önlemi Yaklaşan Kurban Bayramı öncesi tatile giden vatandaşların hırsızlara karşı neler yapmaları icap ettiğini ZekiDoor Çelik Kapı Yönetim Kurulu Başkanı Akıllı Aydın söyledi. Kurban Bayramı’nda memlekete yada tatile gitmeden ilkin bazı vatandaşlar kapılarını değiştirirken neler yapmaları icap ettiğini de açıklayan Aydın, ucuz kapı almaktansa alarm ve extra kilit ile mevcut kapıların güçlendirilmesi icap ettiğini söylemiş oldu. Kapı alınırken sanıldığının aksine alttan kilit mekanizmasının hırsızların işini daha kolaylaştırdığı öğrenildi. Hırsızlar alt kilit sistemininde tüm mekanizmayı açmayı başarabiliyor. Bunun için alt kilit sistemine haiz kapılar alınması önerilmiyor. Ürettikleri kapıları levye ve çekiç ile kırmayı deneyen Aydın, müşterilerinin kapı satın alırken kapıyı üst kısımlarından tutup sallamayı denemelerini tavsiye etti. Aydın, kapının alt kısmı sallanıyorsa kapının içinin boş olduğu ve güvenliksiz bulunduğunun kolaylıkla anlaşılabileceğini söyledi. “Açılmayacak kapı yok, yalnız iyi ve fena kapı vardır” Kurban Bayramı’nda vatandaşların güvenle kapılarını kilitleyip tatile çıkmak istediklerini ifade eden Aydın, “Açılmayacak kapı yok, yalnız iyi ve fena kapı vardır. Yurttaşlarımız da aslına bakarsak bu durumun bilincinde. Kapı alırken kimi zaman bütçemiz yetmiyor iyi kapı alamıyoruz. Bütçe yetmeyince fena kapı almaktansa mevcut kapıyı kilitler ile takviye edip devam edelim. İyi kapıyı alamıyorsak ucuz kapı almayalım. Hususi ölçüler ile çalışan betonsuz ve kaynaksız montaj yapabilen, duvarla beton içinde asla boşluk olmayacak, çelik ile duvarın bileşim noktası sıfır olacak. Içinde hiçbir dolgu malzemesi olmayacak. Anahtar kısmında hususi zırlar kullanılması gerekiyor. Üst katlar emniyetlerine daha fazlaca dikkat etmeliler. Hırsızlıklar genel anlamda üst katlarda olur. Üst kattakilerin daha fazlaca korkması gerekiyor. Kapı caydırıcı olmalı, hırsız bilgisiz değildir. O da işinin uzmanı, biliyor hangi kapıyı açabileceğini. İyi bir kapı alırsanız bunun açılması süre ister, hiçbir hırsız bunu göze almaz. İyi bir kapıya 4 ile 6 bin TL arası haiz olabilirsiniz” şeklinde belirtti. Ahmet Faruk Sarıkoç
0 notes
Text
Bayram tatilinde hırsız önlemi
https://osmaniyemhaber.com/?p=41841 Bayram tatilinde hırsız önlemi Yaklaşan Kurban Bayramı öncesi tatile giden vatandaşların hırsızlara karşı neler yapmaları icap ettiğini ZekiDoor Çelik Kapı Yönetim Kurulu Başkanı Akıllı Aydın söyledi. Kurban Bayramı’nda memlekete yada tatile gitmeden ilkin bazı vatandaşlar kapılarını değiştirirken neler yapmaları icap ettiğini de açıklayan Aydın, ucuz kapı almaktansa alarm ve extra kilit ile mevcut kapıların güçlendirilmesi icap ettiğini söylemiş oldu. Kapı alınırken sanıldığının aksine alttan kilit mekanizmasının hırsızların işini daha kolaylaştırdığı öğrenildi. Hırsızlar alt kilit sistemininde tüm mekanizmayı açmayı başarabiliyor. Bunun için alt kilit sistemine haiz kapılar alınması önerilmiyor. Ürettikleri kapıları levye ve çekiç ile kırmayı deneyen Aydın, müşterilerinin kapı satın alırken kapıyı üst kısımlarından tutup sallamayı denemelerini tavsiye etti. Aydın, kapının alt kısmı sallanıyorsa kapının içinin boş olduğu ve güvenliksiz bulunduğunun kolaylıkla anlaşılabileceğini söyledi. “Açılmayacak kapı yok, yalnız iyi ve fena kapı vardır” Kurban Bayramı’nda vatandaşların güvenle kapılarını kilitleyip tatile çıkmak istediklerini ifade eden Aydın, “Açılmayacak kapı yok, yalnız iyi ve fena kapı vardır. Yurttaşlarımız da aslına bakarsak bu durumun bilincinde. Kapı alırken kimi zaman bütçemiz yetmiyor iyi kapı alamıyoruz. Bütçe yetmeyince fena kapı almaktansa mevcut kapıyı kilitler ile takviye edip devam edelim. İyi kapıyı alamıyorsak ucuz kapı almayalım. Hususi ölçüler ile çalışan betonsuz ve kaynaksız montaj yapabilen, duvarla beton içinde asla boşluk olmayacak, çelik ile duvarın bileşim noktası sıfır olacak. Içinde hiçbir dolgu malzemesi olmayacak. Anahtar kısmında hususi zırlar kullanılması gerekiyor. Üst katlar emniyetlerine daha fazlaca dikkat etmeliler. Hırsızlıklar genel anlamda üst katlarda olur. Üst kattakilerin daha fazlaca korkması gerekiyor. Kapı caydırıcı olmalı, hırsız bilgisiz değildir. O da işinin uzmanı, biliyor hangi kapıyı açabileceğini. İyi bir kapı alırsanız bunun açılması süre ister, hiçbir hırsız bunu göze almaz. İyi bir kapıya 4 ile 6 bin TL arası haiz olabilirsiniz” şeklinde belirtti. Ahmet Faruk Sarıkoç
0 notes
Text
İhsan Oktay Anar Türk Edebiyatı’nın yaşayan değerlerinden. Postmodern edebiyat kurgularında tarihi ve sürrealizmi birlikte işliyor. Aslında onun romanları mevzu bahis olduğunda işin içinde ne yok ki? Anar’ın kitaplarında insanı içine çeken, baştan aşağıya etkileyen bir başlık daha var ki, o da şehirleri…
İhsan Oktay Anar’ın birçok vasfı bulunuyor. Bir çizer, klasik müzik sevdalısı, kendi evinde kurduğu laboratuvarda deneyler yapan bir kaşif, aynı zamanda akademik geçmişi bulunan bir filozof. Bildiklerini ve düşünce dünyasını bizimle, yazdığı romanlar vasıtasıyla paylaşan, yaşayan en iyi, en farklı yazarlar arasında olduğu tartışılmaz bir öykü ustası aynı zamanda. Uğraşı alanlarından da anlaşılabileceği gibi Anar farklı bir insan. “Belki de susmak, gerçeği anlatmanın tek yoluydu…” cümlesinin sahibi. Kendisiyle yapılan röportajlarda da bunu dillendiriyor. Bir gazetecinin yazdığı gibi, çok okunan ama konuşmayan yazar.
1960’ta dünyaya gelen İhsan Oktay Anar ilk ve orta öğretimini İzmir’de tamamlamış. Lisans eğitimini Hacattepe Üniversitesi Felsefe Bölümü’nde gerçekleştirmiş ki, bu yıllar Puslu Kıtalar Atlasını yazıp İletişim Yayınları’na gönderdiği yıllarmış.
Mastır ve doktorasını da Ege Üniversitesi Felsefe Bölümü’nde tamamlamış ve 2011 yılına kadar aynı üniversite akademisyenlik yapmış. Anar romanlarını, toplumsal yapı içerisinde önem arz eden kimselerin gözlerinden değil, bizzat halk arasından anlatır. Sıradan vasıfları bulunan tiplemelerin gözünden kurguya vakıf oluruz. Hatta Puslu Kıtalar Atlası için bir yeraltı dünyası diyebilirim. Şehrin karanlık işlerini yapanların hikayelerindeki vasfı bir hayli önemli yer tutuyor ve bu tarihi sürrealist romanlara daha önce keşfedilmemiş bir lezzet katıyor.
İhsan Oktay’ın allak bullak ettiği düş ve gerçeklik karmaşasına sahip dünyasına daldıktan sonra, tavana bakarak gerçeği sorgulamamıza sebep veren romanlarının en şaşırtıcı yanlarından biri, tarih içerisinde ele aldığı şehirler ve o şehirleri kurgulayışı.
Puslu Kıtalar Atlası’nın satırları arasında gezinirken, Anar’ın tarih bilgisine hayran kalıyor, ete kemiğe detaylar vasıtasıyla büründürdüğü geçmiş zamanın içinde kayboluyorsunuz. Öyle detaylar ki bunlar, gerçek mi kurgu mu olduğu ikilemi birçok kez kafanızın içinde dolaşmadan duramıyor. Böyle bir merakın pek çok kişiyi tarih sevdasına yönlendirdiğine dair itiraflar ortalıkta kol geziyor. Bu şehir, biz İstanbulluların üzerinde yaşadığı gezdiği şehir. Peki Anar’ın asırlar öncesine ait sunduğu masalsı kesitlerin gerçeklik tarafı olabilir mi? Pekala, olabilir de olmayabilir de diye düşünüyor insan.
HiCAZ DY 29.tif
Mesela Osmanlı zamanı Galata’yı anlatıyor. “Galata’da gün çoktan başlamıştı. Sokaklar kalafatçıların testere gıcırtıları, demirci ve Frenk tulumbacılarının çekiç tıngırtıları, pazarcıların mallarını öven haykırışları ve seyyar satıcıların sattıkları mallara göre perdesi değişen tiz ya da pes feryatlarıyla yankılanıyordu.” Şimdi bu haykırışların ve hengamenin yerine, Galata’da kuşların kanat sesleri yankılanıyor.
Belki turistlerin fotoğraf makinelerinden çıkan sesler de bu gürültüye dahil olabilir fakat Galata Anar’ın bahsettiği geçmişe göre fazlasıyla sakin. “Arap Camii’nden verilen sela Erganunlu kiliseden kopup gelen nağmelere karışıyor; yollar, evler ve ticarethanelerde Cenevizli, Frenk, Yahudi, Ermeni, Rum, müslim ve gayrimüslim, toplam yetmiş iki milletten tüccarın pazarlık mırıltıları duyuluyordu.”
Bugün bu denli çeşitli gruba mensup bir tüccar sınıfından bahsetmesek de, Galata’nın etrafının hala yetmiş iki milletten insanla durmadan şenlendiğini söyleyebiliriz. Tüccarlar yerine artık, Galata Kulesi’ni ziyarete gelmiş insanlara çay ve salep servis eden işletmeler var.
Titiz kelime seçimleriyle devam ediyor tasvir: “Yeniçeriler, Kalyoncular ve Kopuklar, ata yadigarı küfürleri imbikten geçirip onları son nezaket kırıntılarından arıtarak bini bir paradan savuruyor, birbirlerine gözdağı vermek için yatağanlarına davranıyorlardı. Rıhtım yedi bucak dört iklimden gelen gemilerle doluydu. İskelelere yağ, şarap, zeytin ve barut fıçıları ve içlerindeki baharat, fildişi, mamul eşya ve akla hayale gelmeyecek bir nice cins malla dolu denkler istiflenmiş, sırık hamalları tarafından götürülmeyi bekliyordu…”
“…Belinde yüz altmış filurilik acem şalı, kesesinde esedi altınların şıngırtısıyla zengin bir tüccar, atıyla bir kemerin altından başını eğerek geçerken, bacakları olmadığı için sürünerek ilerleyen bir dilenci ondan Allah rızası için sadaka istiyordu.” Anar’ın anlatımı hem masalsı hem de gölgeli canlanıyor aklımda. Boşuna düş yazarı diye anılmıyor kendisi. Koyu renklere sahip hikayeler anlatıyor. Ve çoğu bölümün başında birbirinden bağımsız olarak başlattığı öyküler bir yerlerde, zincirin halkaları gibi ana konuya dahil oluyor. Bu ayrıntı, aynı zamanda şehrin farklı kısımlarını, farklı anlatımlarla bize sunduğu manasına geliyor.
Puslu Kıtalar Atlası’ndaki kent öğretisinde mekanın oluşumuna dair örgülere de yer veriliyor. Bu örgüler ki, ayrıntılarla canlanan tarih tezinin birer unsuru. “Bulundukları bina, Süleymaniye Camii ile Valide Hanı arasında, vaktiyle bir yangına maruz kaldıktan sonra yeniden tamirine izin verilmediği için rahiplerin terk ettiği bir kilise viranesiydi. Fakat terk etmek zorunda kaldıklarından dolayı rahiplerin mağdur durumda olduklarını söylemek abes kaçardı. Çünkü bu bina fetihten asırlar önce Kostantiniye dilencilerinin, topladıkları sadakalarla yaptırdıkları kendi lonca binalarıydı ve anlayışsız bir kral tarafından vaktiyle kiliseye dönüştürülmüştü.
Bu kilisedeki yangının, binalarını yar etmek istemeyen dilenciler tarafından çıkarıldığı hala söylenegelen bir şayiaydı.” İhsan Oktay Anar’ın kitaplarının yaklaşık yirmi dilde çevirisi bulunuyor. Öykünün tamamının anlatımı da dahil, şehirlerin bu denli şiirsel ve kaygan bir üslupla işlendiği Anar Türkçesi, başka lisanlara ne kadar başarılı aktarılabilir? Bilemiyorum… Kadim ve çağdaş kelimelerin karışımı şeklindeki bu tarz tercihi, kendisini de, romanlarını da, bahsettiği şehirlerini de farklı bir kategoriye taşıyor. Bize kalan da, özellikle İstanbullular için, Puslu Kıtalar Atlası özelinde sunulan kent tasvirinin lezzetine vakıf olup, hakikatteki yerini düşünmek.
NOTLAR
*Lisans eğitimini Hacettepe Üniversitesi Felsefe Bölümü, master ve doktora eğitimini Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’nde yaptı. Aynı okulda 2011 yılında öğretim üyeliğinden emekli oldu ve 2009 yılında Erdal Öz Edebiyat Ödülü’nü almaya hak kazandı. Puslu Kıtalar Atlası adlı kitabı, 20’den fazla dile çevirildi ve Kültür Bakanlığı tarafından tanıtıldı Efrâsiyâb’ın Hikâyeleri adlı romanı İngiltere’de sahnelendi.
*Puslu Kıtalar Atlası’ndaki kent öğretisinde mekanın oluşumuna dair örgülere de yer veriliyor. Bu örgüler ki, ayrıntılarla canlanan tarih tezinin birer unsuru.
HAKKINDA SAYFALARCA YAZDIĞI KENTE SADECE ÜÇ KERE GİTTİ! Her kitabında esk i İstanbul’u, hem de sokak sokak anlatan İhsan Oktay Anar, yaptığı açıklamalardan birinde, bu kente sadece üç kere gittiğini belirtiyor. 1997, 2006 ve 2008’de… Ancak bir keresinde Şişli Camii’nden Mevlânakapı Bıçkı Sokak’a adım adım yürümüş. 20’nci yüz yıl başında dedesinin Bıçkı Sokak’taki evinde İttihatçılar toplanırmış. “Birkaç gece orada yattım” diyor.
ROMAN YAZMAYI BIRAKIYOR MU? İhsan Oktay Anar, bir gazeteye yaptığı açıklamada; “Severek yaptığım, zevk aldığım şeylerden biri de roman yazmaktı. Onu da tükettim. Yedi kitap yazdım, artık yeter. Sekizincisini yazarsam, bu bir tür enflasyon demektir. Bu yüzden başka bir türe geçebilirim. Bir işi tadında bırakmak gerekir. Elbette bu benim şahsi kanaatim” diyor…
Yazı: Faruk Kanber
Bu yazı Marmara Life sayı 103’te yayımlanmıştır.
DÜŞ YAZARININ ŞEHRİ İhsan Oktay Anar Türk Edebiyatı’nın yaşayan değerlerinden. Postmodern edebiyat kurgularında tarihi ve sürrealizmi birlikte işliyor. Aslında onun romanları mevzu bahis
0 notes
Text
Başkan Oral’dan diş hekimlerine ziyaret
Başkan Oral’dan diş hekimlerine ziyaret
Altınova Belediye Başkanı Dr. Metin Oral, ilçede görev yapan diş hekimlerini ziyaret ederek çiçek armağan etti. Altınova Belediye Başkanı Dr. Metin Oral beraberinde; AK Parti Altınova İlçe Başkanı Hasan Zafer, AK Parti Altınova İlçe Kadın Kolları Başkanı Zehra Günaydın, Altınova Gençlik Kolları Başkanı Mustafa Kısa ve ilçe yöneticileriyle birlikte, Diş Hekimliği Günü ile Ağız ve Diş Sağlığı…
View On WordPress
#Ak Parti#AKP#Altınova#Belediye Başkanı#Diş Hekimi#Diş Hekimliği#Diş Hekimliği Günü ile Ağız ve Diş Sağlığı Haftası#Doktor#Faruk Çekiç#Hasan Zafer#Metin Oral#Mustafa Kısa#Yalova#Zehra Günaydın
0 notes
Text
İlçe protokolü, Trabzonlular’da buluştu
İlçe protokolü, Trabzonlular’da buluştu
Altınova Trabzonlular Kültür ve Dayanışma Derneği, ilçe protokolünü kahvaltıda ağırladı. Altınova Trabzonlular Kültür ve Dayanışma Derneği Lokalinde gerçekleşen kahvaltı programına; Altınova Kaymakamı Regaip Ahmet Özyiğit, Altınova Belediye Başkanı Dr. Metin Oral, AK Parti Altınova İlçe Başkanı Hasan Zafer, Altınova İlçe Müftüsü Recep Eren, Altınova İlçe Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıf…
View On WordPress
#Ak Parti#AKP#Altınova#Altınova Trabzonlular Kültür ve Dayanışma Derneği#Belediye Başkanı#Faruk Çekiç#Hasan Zafer#Kaymakam#Müftü#Metin Oral#Mustafa Baltacı#Mustafa Yurt#Nesim Ögeday#Osman Aydın#Recep Eren#Regaip Ahmet Özyiğit#Trabzon#Ufuk Kocatepe#Yalova#Zeki Sitar
0 notes
Text
Sağlık Müdürü Çekiç’e ziyaret
Sağlık Müdürü Çekiç’e ziyaret
Altınova İlçe Emniyet Amiri Yavuz Kartav ve Altınova Belediyesi Zabıta Amiri Salih Akbaş, Altınova İlçe Sağlık Müdürlüğü görevine başlayan Dr. Faruk Çekiç’e, “hayırlı olsun” ziyaretinde bulundular. Altınova İlçe sağlık Müdürü Dr. Faruk Çekiç’e yeni görevinde başarılar dileyen Emniyet Amiri Kartav ve Zabıta Amiri Akbaş, “İlçemize yapacağı güzel hizmetler için her zaman yanındayız. Fedakârca…
View On WordPress
0 notes
Text
Altınova’da kurumlar bayramlaştı
Altınova Kaymakamı Regaip Ahmet Özyiğit ve Altınova Belediye Başkanı Dr. Metin Oral, ilçedeki kurumları ziyaret ederek kamu görevlilerinin Kurban Bayramını kutladılar. İlk bayramlaşma belediyede Altınova Belediye Başkanı Dr. Metin Oral; belediye merkez bina, Fen İşleri Garaj ve Temizlik İşlerinde çalışan personelle bayramlaştı. Belediye personeliyle bayramlaşan Başkan Oral, özverili…
View On WordPress
#Ak Parti#AKP#Ali Yurt#Altınova#Altınova Devlet Hastanesi#Bayram#Belediye Başkanı#Emniyet Müdürü#Faruk Çekiç#Fırat Zorlu#Hasan Zafer#Jandarma#Kaymakam#Kurban Bayramı#Metin Oral#Polis#Regaip Ahmet Özyiğit#Serkan Gedik#Subaşı#Yalova#Yavuz Kartav#Şaban Cineviz
0 notes
Text
“Altınova, sağlıkta da atılım içerisinde”
“Altınova, sağlıkta da atılım içerisinde”
Altınova Belediye Başkanı Dr. Metin Oral, Altınova İlçe Sağlık Müdürlüğü görevine getirilen Dr. Faruk Çekiç’e, “hayırlı olsun” ziyaretinde bulundu. Altınova Belediye Başkanı Dr. Metin Oral, AK Parti Altınova İlçe Başkanı Hasan Zafer ve yönetim kurulu üyeleri ile AK Partili Altınova Belediye Meclis Üyeleri, Altınova İlçe Sağlık Müdürü Dr. Faruk Çekiç’i makamında ziyaret ederek, yeni görevinde…
View On WordPress
0 notes